15 Nisan 2006 Pazartesi

Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

Seyahat Genel. Genel - Olmazsa olmazlar. Genel - Muhabbet. Yardım isteme. Birinin İngilizce konuşup konuşmadığını sormak

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an

Pırıl pırıl güneşli bir günde, içini sımsıcak saran bir mutlulukla. Cadde de yürüyordu. Yüzü gülümseyen. insanların kullandığı yoldan;

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ANTİKA SANDALYE

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."


Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

Havacılıkta İnsan Faktörleri. Uçak Müh.Tevfik Uyar, MBA

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

ÖYKÜ NÜN GÜNLÜĞÜ GÜNLÜĞÜM

Sevda Üzerine Mektup

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Çeviri Yonca Kocadağ

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Herkese Bangkok tan merhabalar,

La Maison des Bateleurs FR02-KA Başlama Tarihi 01/09/2017 Bitiş Tarihi 31/08/2018

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap


ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Eziyet Eden Birinden Vaaz Eden Birine

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com

Ilgaz (14 Şubat 2010) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr)

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

ALTIN KALPLİ ÖĞRETMENİM

Benimle Evlenir misin?

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

Zulu folktale Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 4

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum!

1. Bölüm. Uçağın kalkmasına bir saat vardı. Birkaç dakika içinde kapıya çağırılacaklardı. Eğer yapacaksa, şimdi yapması gerekiyordu.

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına

TURKISH DIAGNOSTIC TEST TURKISH DEPARTMENT

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden.

TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman:

ISBN :

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Korkut un Hindistan Güncesi. 6 Haridwar-Varanasi Carsamba Persembe

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar

Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır.

Nazlı Yürekler için!lk Adımım

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

M.Burak KÖKLÜ. Pamuk Eller Mamaya

meslek seçmişim kendime! Her gün dolaş dur! Masa başında çalışmaktan beter sıkıntıları var bu işin; yolculukların çilesi de işin cabası: Değiştirilen

SINIRSIZ ZİYARETLER. Nermin Er in ev atölyesi

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

Iron Butt Reports - 09 July 2011

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

Öğretmen: Başak Berna CORDAN. Duvarlar Konuşuyor, Pera nın Ziyaretçileri Dinliyor

İtalya nın Üç Büyüğü: Roma, Floransa, Venedik.

5. SINIF TÜRKÇE NOKTALAMA İŞARETLERİ TESTİ

Transkript:

KOCAMAN MUTLULUKLAR Bugün sevdiğini yarın sevmeyebilirsin hatta nefret bile edebilirsin, bu yüzden anlık güzelliklere kapılıp hayatımı değiştirmem size de doğal geliyordur. Ne de olsa hepimiz hayatımızı düşüncelerden çok duygularımızla yönlendiririz. Duygular değil midir; hayal dünyaları sunup, onları yapma gücünü düşünebilme yetimize yönlendiren. Mantık böyle durumlarda hep çözümsüzdür ancak en güzel çözüm yine aynı duygunun verdiği yönle hareket etmek. Çoğu çözümsüz, kendimle hesaplaşma düellolarından hep yenik ayrılır olmuştum son döneminde hayatımın. Ne zaman mutlu olmak kavramıyla bütünleşmek istesem, hep o tembel yanı düşüncelerimin beni mutsuz etmek için kıvranıp durdu yamacımda. Galip gelmek, böyle zamanlarda insanın beceremediği tek şeydir ama eğer gücünüzü ve kontrolünüzü duygularınızın gösterdiği yolda kaygısızca yürütebilir, ruhunuzu yine onun gösterdiği yolda terbiye edebilirseniz, en zor anlarda dahi kocaman bir mutluluğa sahip olabilirsiniz. 1 15 Nisan 2006 Pazartesi Tam karşımda duran o yeşille mavinin birbirine karıştığı ve milyonlarca rengin etrafında sırf motif olsun diye sembollerle taçlandırdığı bir çift gözdü onun gözleri. Okyanusun bütün mavileri, Karadeniz in bütün yeşilleri ondaydı. Yeşille mavinin birleştiği yeni bir kıtada olmalıydım. Bambaşka bir keyifte hissediyor, yer çekimini yenmenin mutluluğunu yaşıyordum. Öylece duruyordu karşımda gözlerimiz birbiriyle tanışmıştı bile çoktan. Biraz utanmıştık, hem sona ermesini istiyorduk hem de günlerce sürmesini. Tüm çelişkiler tam zamanlı hizmetimizdeydi. Ne yapacağını bilemeyen iki çocuktuk da birazdan birimiz sobe diyecekti sanki. Bitmiyordu zaman. Gün düşlerini kirletmek için çağırmıyordu geceyi. Dakikaların içinde saatler vardı sanki. Bir yandan korkuyor bir yandan bakıyorduk birbirimize. Ruhumun sırılsıklam olduğunu fark ettim. Etraftaki o agnostik hava kötü ruh hallerimden çekip alıyor, daha cesaretli daha güçlü kılıyordu beni. Ufak kaçamak bakışlar daha bir arzuyla yanıp tutuşuyor, adını bilmediğim bir duygunun içine sürüklüyordu beni. Her şeyi unutmuştum. Ne duvardan bizi izleyen o rengârenk tablolar, ne insanların dedikoduları, ne de o mükemmel kahve çekirdeği kokuları Her şey yok olmuştu. Yalnızca o ve ben vardık. Ben ona ait her şeydim şimdi. Onun gözlerinde ki tüm renklerdeydim, duyduğum sesler yalnızca ona ait olanlardı hatta ufak yutkunmalar bile. Aldığım koku onun teninin ince, zarif kokusuydu. Düşüncelerin yok olup duyguların bütün tabuları yıktığı anlardı bunlar. Ne oluyordu Tanrım? Bu nasıl bir histi? Bir şeyler yapmalıydım! Tam önümde durmuş beni izleyen biri vardı. Kendimi bile unuttuğum anlar içerisinden bir anlığına çekip almış gerçek dünyaya çağırmıştı beni. Bu güzel duygulardan bir anda çıkmış olmanın verdiği mayhoşlukla hafif-hafif kaldırdım başımı. O anlık yanılsamayla gelenin mine etekli hoş bir garson olduğunu sanmıştım. Çok kısa bir zaman aralığında fark ettim onun varlığını. Bilge ydi, bu hoş sarışın. Bulut mavisi gözleriyle ve o süper minisiyle önümde dikilmiş nereye baktığımı anlamaya çalışıyordu. Olamaz dedim içimden. Lanet olsun! Nasıl olmuştu da böyle bir anda, hem de gizli bahçemde bulmuştu beni ve varlığını gene en mahrem anlarımdan birinin içine sokmuştu. Küçük bir duraksama anından sonra merhaba dedi. -Oturmamda bir sakınca var mı?

2 Toprak, bir yandan dün gece yaşadıklarını düşünüyor diğer yandan da kahvaltı hazırlıyordu. Tam bu sırada bir çığlık duydu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Elindeki ekmek bıçağını tezgâhın üzerine bırakarak sevgilisinin yanına, yatak odasına koştu. Yanına geldiğinde Buket in sırılsıklam ter içinde kalmış çırpınan vücudunu gördü. Kız zor nefes alıyordu. Toprak neler olduğunu anlamaya çalışıyordu ama düşünecek vakit yoktu. Çırpınan kızın üzerine çıkarak elini, kızın diline hâkim olabilmek için ağzına götürdüğü sırada kız son bir çığlık atarak gözlerini açmış ve sakinleşmişti. Yatağa yapışmış derin-derin nefes alıyordu şimdi. Kendine gelmişti ama bir-iki dakika hiç konuşmamış, sabit bir yere bakarak Toprak ı fazlasıyla korkutmuştu. Aradan bir-iki dakika geçtikten sonra kendine iyice gelmişti. İlk kurduğu cümle annem nerde? olmuştu. Bu ne biçim bir soruydu şimdi. Annesinin 6 yıl önce öldüğünü söyleyen kendisi değil miydi zaten, bunu Toprak a sormak için 6 yıl kadar geç kalmıştı. Toprak gittikçe korkmaya başlamıştı. Sevdiği kız az öncekinden daha kötü bir durumdaydı; hiçbir soruya cevap vermiyor, amnezi hatta belki demans durumunda ki bir hasta gibi konuşuyordu. Toprak şimdi profesyonel bir psikolog olmuş, yatakta yatan hastasına onu zorlamayacak sorular soruyordu. Neyse ki bu terapi 3 dakikadan daha fazla sürmemiş, Buket her şeyi hatırlamış, çocukluğundan çıkarak zihin evine geri dönüş yapmıştı. Toprak son 10 yıldır ilk defa Tanrıya dua ediyordu, Tanrım! Şükürler olsun! Lütfen onu koru, ona zarar gelmesine engel ol! Buket, bana neler oldu? diye sordu. Toprak ona sarılarak, Bir şey olmadı. Kahvaltı hazırladım onun için seni çağırmaya gelmiştim herhalde bir kâbus görüyordun şimdiyse uyandın. Hadi yemeğe küçük hanım. Toprak, Buket e olan biteni anlatmak için zihninin dinlenmesini bekleyecekti. Daha önce derslerde öğrendikleri aklına geldi hemen; Serebral anjiografi, elektroensefalografi, kafanın bilgisayarlı tomografisi, kan testleri, sikometrik testler. Bunların hepsi yapılmalı ve durum sabite alınmalıydı. Ama bu testlerin şuan da hiçbir anlamı yoktu. Öncelik olarak sevdiği kızın zihnini dinlendirmesine yardımcı olmalı, bu manik depresif durumu bir daha yaşamasına engel olacak zamanı ona tanımalıydı. 3 Bilge öfkeli konuşmalarının uç noktaya çıktığı bir anda benim için artık çevrimdışısın dedi. Kahretsin bu da ne demekti şimdi. Msn denen bu illetten ne kadar nefret ettiğimi bilmiyor muydu? Ayrıca onun kadar mükemmel birisinin kullanacağı bir cümlemiydi bu şimdi? Daha anlamlı bir şeyler söyleyemez miydi? Mesela senden sıkıldım ya da bu ilişkiyi devam ettirmek istemiyorum çünkü... Sinirlenmiş olmama rağmen mümkün olan en sakin tavrımla hafif yüksek bir tonla bu, ilişkiyi bitirdiğin anlamına mı geliyor? dedim. O ise alaycı bir tavır takınarak, öfkeli bir gülümsemeyle cevabını bildiğin soruları sormamalısın dedi. Gene aynı şeyi yapmıştı işte. Benim cümlemdi bu. Tamamen bana aitti. Bütün bunları kızmam için özellikle yapıyor olmalıydı, öfkelenip ona tokat atmamı bekliyor olamazdı ya! Bunu yapmayacağımı çok iyi bilirdi. Ayağa kalktı ve son bir şey söylemek istercesine dudaklarını araladı ama hiçbir şey söylemeden arkasını dönerek uzaklaştı. Ne güzelmiş hayat be. dedim içimden. Bütün zayıf yanlarımı keşfetmiş olan küçük sevgilim hemencecik büyümüş, kocaman bir abla olmuştu da beni dağıtmak, paramparça etmek için bana beni anlatmış bütün asil ve ezici kelimeleri pervasızca yüzüme savurmuştu.

Sonra da arkasını dönüp gitmişti, üstelik o, varlığının hangi gezegene ait olduğunu bilmediğim kız, Bilge yle henüz tartışmaya başladığımızda oradan ayrılmıştı. 4 - Aramızda farklı düşünen var mı? Lâl isteksiz bir tavırla elini kaldırmış söz hakkı almayı bekliyordu. - Sizi dinliyoruz genç bayan. - Profesör. Hayvanlarla insanların bir olduğundan, zekâlarının eşitliğinden bahsediyorsunuz fakat hayvanları bizimle eşit yapan hiçbir doğa koşulu yok. Biz; düşünebiliyor, konuşabiliyor, yazabiliyoruz. Onlarsa bir dile dahi sahip değiller. Yemek yiyor, çiftleşiyor ve bunları tekrarlayıp ölüyorlar. - Profesör ufak bir tebessümle hafif adımlar atarak öğrencilere doğru yaklaştı ve; Dil faktörü düşünce ve bilinçle ilgili tartışmalarda hep baskın olmuştur. Hatta bazı felsefeciler, bilinçli aklın yaratısı, planlama ve düşünme için gerekli bir araç olarak gördükleri dilin salt insana özgü olduğunu söyleyebilecek kadar ileri gitmişlerdir tıpkı sizin gibi genç bayan. (Kaleminin arkasıyla hafifçe Lâl i göstererek bu tabiri kullanmış alaya alır bir ifadeyle devam etmişti.) Maymundan arıya kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kaplayan canlı türlerinin kullandığı sembolik dile ise hep temkinli yaklaşılmıştır. Ancak son zamanlarda hayvanların sözel olmayan planlama yöntemlerine sahip olduğunu gösteren güçlü kanıtlar uzmanların bu yöndeki katı görüşlerinin biraz yumuşamasına yol açmış bu arada sessiz harflerin tanıma, dil ve gramer yeteneğinin büyük ölçüde doğuştan kaynaklandığının ortaya konması da insanoğluna biçilen üstün görüntüyü önemli derecede sarsmıştı. Tür olarak insanoğlunu diğerlerinden ayıran genetik özelliğin, yarasaların sesin yankılanmasından yararlanarak kendilerinin ya da başka bir şeyin yerini belirleme yeteneğinden daha karmaşık olmadığı varsayılmaktadır. Ancak insanoğlunu şaşırtıcı bir entelektüel potansiyelle donatan dil, ona iletişim yeteneğiyle beraber planlama ve mantık yürütebilme özelliğini de sunmaktadır. Küçük hanımın kendini diğer canlılardan farklı hissetmesinin tam sebebi de bu sanırım (profesör alaycı bir ifade takınarak, Lâl e bir bakış göndermişti.). İnsanın hayvandan ayrıldığı tek nokta budur aslında. Düşünebilmek. Ama bunu yalnızca insanların yapabildiğini kanıtlamakta imkânsızdır çünkü milyonlarca yıl önce insanların hayvanlarla birlikte otlamadığını kanıtlayabileceğimiz bir şeye sahip değiliz. - Alaycı bir ifadeyle konuya katılan Bilge, iyi ama durum böyle bile olsa artık otlamıyoruz. Evrim geçirip başkalaştığımıza tabi eğer evrim teorisi gerçekse (Bilge hiçbir zaman evrim teorisine inanmamıştı bu cümleyi kurarken de bunu özellikle vurgulamak istemişti.)ve düşünebildiğimize göre bütün canlıların en mükemmeli olduğumuz kanıtlanmıştır. Bu sırada zil çalmıştı ve profesör herkesi gözlemlemiş, suratlardaki memnuniyetsiz ifadeyi değiştirmek için İyi Günler arkadaşlar. Haftaya arkadaşınızın teorisini çürütmek için bir arkadaşınızı burada konuk edeceğim (eliyle, üzerinde evraklarının bulunduğu öğretmen kürsüsünü işaret etmişti). Bu konu artık hemen herkese saçma gelmeye başlamıştı. Profesör haftalardır canlıların zekasından bahsediyordu ve bu görmeleri gereken bir çok önemli konuyu es geçtikleri anlamına geliyordu. Hakan sırasından zoraki bir kalkış yaparken, Bunun için yüksek lisans yapıyor olamam ya! dedi hayal kırıklığı yaşamış biri gibi konuşarak.

Lâl, yurtdışından geleli henüz 3 hafta olmasına rağmen Türkiye ye gelmenin pişmanlığını yaşadığını fark etti. Neden çağırmıştı ki Buket onu? İngiltere de ki eğitimine devam edebilir, canlıların zekası yerine yalnızca insan psikolojisinde uzmanlaşabilmesini sağlayacak konular öğrenebilirdi. Sınıfı boşaltan öğrenciler aralarında konuşuyor, profesörü eleştiriyorlardı. - Şu denekte neredeymiş? - Muhtemelen denek de kobay farelerden biridir. Öğrenciler aralarında dalga geçmeye başlamışlardı bile çoktan. Bir kaç öğrenci espriler yapıyor diğer arkadaşları da gülme kısmında onlara eşlik ediyordu. 5 Kendimi aptal gibi hissediyordum bir şeyler içmem, melankolik şarkılar dinleyip kendimden geçmem gereken bir zaman diliminde, o gece Teoman ın sahne alacağı bar geldi aklıma Teoman aşkın tanımını yapacak ne kadar umutsuz bir vaka olduğumu gösterecekti bana sözde. İstiklal caddesinden Beyoğlu tarafına yürümeye koyulmuştum ki birden birisinin koşarak önümden geçtiğini fark ettim. Yüzünü görememiştim ancak içimde birisi koş. dedi. Böyle aptalca bir sesi dinleyecek değildim ya. Hem hayatım boyunca böyle şeylere inanmamıştım da. Ayrıca henüz alkol almamıştım, yani böyle bir aksiyona kalkışmam için bir tek sebep bile yoktu. İki saniyelik bu düşünce aralığında mantık denen illetin zehrine kapılmamış ve duygularımla hareket etmeye başlamıştım. Koşuyordum artık. Şapkalı gencin peşinde 4-5 adam vardı. Tam sayıyı kestiremiyordum çünkü hemen herkes bir örnek giyinmişti. Ama net olarak kestirdiğim bir şey varsa o da bu adamların vücutlarının ipince, boylarının upuzun olduğuydu. Nerdeyse hepsi birer korumaydı ve bellerinde dünyanın en kötü buluşu vardı. Adamların peşinden koşarken kendimi halk kahramanı gibi hissediyordum, birazdan bir ulusu hatta belki dünyayı kurtaracak bir süper kahraman. Tanrım! Baya kuvvetli olmalıydım, şuan da herhangi birine vursam muhtemelen en az 2 kilometre öteden seyretmek zorunda kalacaktı diğerlerinin canına okuduğumu. İstiklal caddesinden Tophane yönüne giden yola saptık hep birlikte. Şapkalı delikanlı en önde, kötü adamlar onun hemen 30-40 metre arkasında ve bende onların yaklaşık 50 metre uzağındaydım. Adrenalin (Buket e göre adrenal medulla nın salgıladığı başlıca hormon) dozajı yükseliyordu. İnsanların kalabalığından kurtulmuş bayır aşağı koşan deliler gibiydik. Ufak bir bağırtı geldi arkamdan. Hızımı kesmeden, göz ucuyla arkaya doğru baktım. Aman ne güzel dedim içimden, artık 20 metreden daha az bir mesafede arkamdan koşan bir polis memuru ve onu takip eden birkaç polis daha vardı. İşte bu tam aradığım şeydi aslında, hayattaki 20 yılımı buna benzer bir duygu yaşamadan geçirdiğim için çok pişmandım. Bu gerçek bir riskti tamamen tensel bir duygu. İş ya da okul hayatımda üstlendiklerimden çok daha farklı tamamen şimdiye ait ve gelecek kaygısı taşımayan, yüksek dozajlı bir adrenalin. Tophane ye inen yolda ilkönce sola sonrada sağa saptı şapkalı çocuk, bizde arkasından takip ediyorduk. Çocuk korumalarla olan mesafesini koruyordu bense korumalarla aramdaki mesafeyi azaltmıştım ve arkama baktığımda hiç polis göremiyordum. Tam bu sırada bir silah sesi duydum. Bir el ateş edilmişti ancak bu ne korumaların ne de benim hızımı kesmişti ama şapkalı çocuğu göremiyordum, o neredeydi? Yerde kanlar içinde yatan birisi de yoktu. Tophaneye inen son taşlı yolda bir yere saklanmış olmalıydı ama bu fazlasıyla riskli olacaktı onun için. Orda saklanılabilecek fazla yer yoktu ve adamlar sayıca fazla olmalarının avantajıyla çabucak bulabileceklerdi onu tabi eğer ben halk kahramanı olmamın bana verdiği güvenle adamların üzerine uçmasaydım. 6

Lâl arabasına binmiş bu işkenceden kurtulmanın verdiği mutlulukla kampusun sahil kapısından çıkıp taksim tarafına doğru arabayı sürmeye başlamıştı. Profesörün bahsettiği denek in gerçekliğini düşünüyordu. Adam yıllardır bunun üstünde çalışmış olmalıydı, en azından Lâl böyle olmasını umut ediyordu. İçinden psikopat herif. diye ekledi. Lâl bu psikopatın yaptıklarını iki şekilde yorumlayabilirdi; ya ortada denek falan yoktu, bu psikopat bunak ziyadesiyle delirmiş ve hayaller kurmaya başlamıştı ya da gerçekten bir denek vardı ortada (bu sırada kobay fare saçmalığını düşünmemişti bile) ve o aptal öğrenci bugün derste olmayan öğrencilerden birisiydi. 7 Başarmıştım adamlardan birinin karın boşluğuna sert bir tekme atmış bir diğerineyse aşağı doğru inerken elimle hafifçe vurmuştum. Tekmeyi yiyen adam diğerlerinin yanından aşağı doğru yuvarlanarak duvarın birine çarpmış, bayılmış veya ölmüştü. Diğer adamlar arkalarını dönmüşler ve arkalarında birisinin olduğunu yeni fark etmişlerdi. Bir an yüksek sesle kahkaha atmak geldi içimden ancak durum ciddiydi. Ben halk kahramanı falan değildim. Dahası en ince adamın kolu benim neredeyse iki koluma eşitti ve o illet bellerinde olmasa bile beni un ufak edebilirlerdi. O ucubelerden biri silahını bana doğru doğrulttuğu sırada bir el beni şiddetle çekti ve adamın silahını terk eden kurşun adresine teslim edilememişti. Hızla koşmaya başladık, yanımdaki çocuğun suratına bakma fırsatı dahi bulamamıştım ama koşarken onun Buket olduğunu fark ettim. Bu doğru olamazdı. En yakın arkadaşımın sevgilisi böyle pis bir şeye bulaşmış olamazdı. Topu-topu 2 haftadır görmemiştim Toprak ı. Bu sırada neler olmuştu böyle. Toprak neredeydi? O izmandutlar şimdi arkamızdan ateş etmeye başladığı sırada; Buket arabayı işaret ederek binmemi emretti. Bende komutanından emir almış bir asker edasıyla onun dediklerine ayak uyduruyordum. Normal zamanda olsaydık arabayı park yasağı olan bu yol kenarına bıraktığı için ona yarım saatten fazla söylenebilirdim ama sırası değildi zira adamlar arkamızdaki araçlardan birine silah zoruyla el koyarak peşimize düşmüşlerdi. Bir yandan arkamızda ki aracı izlerken diğer yandan Buket e öfkeyle karışık bir soru göndermiştim, başın nasıl bir belada?. Buket konuşmak için nefes alışverişinin yavaşlamasını bekliyordu, bu durumun bile beni öfkelendirdiğini görebiliyordu onun için soluğunun tam olarak düzelmesini beklemeden konuşmaya başladı, Denek bendim ama bunu farklı bir amaçla kullandım. Şimdi daha da kızmıştım, Buket saçmalamayı kes bir bok anlamıyorum. Buket, Ya lanet olsun Toprak çok kızacak. Çağrı, eğer ölmezsek tabi. Ya Çağrı mühendis olan sensin bir çözüm bul. Neydi bu şimdi, bir çeşit özür dileme falan mıydı? Kendimi iyi hissedeceğimi sanmış olamazdı ya. Şu arabayı daha düzgün kullanarak başlamaya ne dersin. Kahretsin! Adamlar tam arkamızda. Beşiktaş meydanından Ortaköy tarafına yönelmiştik ki ani bir fren sesi duydum. Bu ses nereden geliyor diyecektim ama bunu havada uçan bir arabanın içinden söyleyecek değildim ya. Tam da içimden geçen Buket in son söylediğiydi, kahretsin! evet tam bu duruma uygun bir sözdü. Önümüzdeki tümsek hızımıza katlanamamış olacaktı ki bizi havaya uçurmuş Four Seasons otelin giriş kapısına acil iniş yapmamızı sağlamıştı. 8 22 Nisan 2006 Profesör sakin bir ses tonuyla olayları anlatması için Buket i kendi kürsüsüne davet etti. Herkes pür dikkat kesilmiş Buket i izliyordu. 1 aydan fazladır tartışılan, canlıların farkları

tartışmasına son verecek olan Buket arkadaşlarının sabırsızlığını gördü ve beklemeksizin konuşmaya başladı. Merak ettiğiniz sorunun cevabı benim arkadaşlar (ufak bir bekleme anından sonra ekledi) kısacası denek benim. Bu deneydeki asıl amaç insanların zihinsel güçlerini kullanarak diğer insanları yönetebilmesiydi çünkü bu durum sağlanırsa hayvanlarında insanları yönetebildiğini söylemek mümkün olacaktı dahası bitkilerin tüm her şeyi yönettiğini de rahatlıkla söyleyebilecektik. Profesör konuyu öğrencilerin daha detaylı anlayabilmesi için Buket e güzel bir soru yöneltmişti Bunu söylemek için güzel bir örneğe sahip misiniz genç bayan? Arkadaşlar profesörle bu deneyin başında bazı terapiler yaptık ve zihinsel yoğunlaşmayı artıran bir takım ilaçlar kullandım (duraksamadan ekledi) tamamen kendi arzumla. İlaçlar ve terapiler işe yaramıştı insanları kontrol edebiliyordum fakat sandığım kadar güçlü bir durum değildi, bense bu durumu dikkate almadan kurallar dışına çıkarak barda uyuşturucu kullanan bir bayanı zihinsel güçlerimle 3 dakikayı geçmeyen bir seansla iyileştirdim (Doğru bunu yapmış hatta bunu yaptıktan sonraki gün bu bayanı görmek için aynı bara ziyaretine gitmişti ancak kadının hırpalandığını görünce müdahale etmek istediği adamlar tarafından kovalanmıştı hatta bu kovalamaca esnasında trafik kazası bile yapmıştı. Bu kazada Çağrı nın kolu kırılmış ona yardım etmek için arabasından can havliyle fırlayan ve Çağrı ya yardım etmek için koşan Lal ise kolundan vurulmuştu. Toprak takip ettiği sevgilisinin tehlikede olduğunu görünce polislere haber vermiş yakın karakollardan acilen gelen polislerse onların hayatlarını kurtarmıştı.). Yalnız bu davranış yüzünden başım ufak çaplı bir belaya girdi (ne ufak çaplı! Diye geçirdi bir an içinden). Bunun karşılığında ceza alacağım sanırım (bunu söylerken profesöre doğru göz ucuyla baktı). Begüm konuya sert bir giriş yaparak hem hafif göz ucuyla profesöre de bakarak peki ama niye sen? Bunun için bende gönüllü olmuştum ayrıca senden çok daha disiplinli ve kontrollü olduğum kaçınılmaz bir gerçek. Buket fazlasıyla sinirlenmişti bu ukala kıza yine de sakinliğini koruyarak, hafif bir tebessümle profesöre dönerek Bu soruyu profesörün cevaplaması daha doğru olur sanırım. dedi. Profesör sakince kürsüye yaklaşarak cevapladı soruyu; Çünkü zihinsel güçler profesyonellere göre değildir genç bayan. Bir diğer deyişle zeka duyguların önüne geçtiğinde insan yönetim gücünü kaybeder ve standart davranışlar sergiler, zihinsel güçlerse tüm oluşumunu duygularla şekillendirir. Başka sorusu olan? Herkes profesörü alkışlıyordu. Artık herkesin doğruluğundan emin olduğu tek şey, Profesör Alp Tekin in bir bunak olmadığıydı. 22 Temmuz 2006 (Buket ve Toprak ın Düğünü) Lal, Ne kadar yakışıyorlar değil mi? Çağrı, Benimle evlenir misin?

SON AvRuPa MuHabBetİ Öyle günler vardır ki kocaman sürprizlerle insanların yüzüne gülümserler, başka vücutların içinde çarpan kalplerin varlığından haberdar ederler bizi. Aslında biz bilmiyoruzdur ama orada bizi bekleyen birisi vardır. Bazen sokakta karşılaşırız, bazen bir cafede bazen de insanların sevdiklerini gözyaşlarıyla uğurladıkları bir tren garında Olması gerekenden daha sıcak bir yaz mevsiminde, bir yerlere gitmeli; gezmeli, eğlenmeli ve bütün yılın verdiği yükü üzerimden atmalıydım. Çok kısa bir an diliminde içimden geçirdiğim bu eylemler bütününü gerçek bir eyleme dökmem gerektiğini anlamıştım ve ertesi gün uyandığım gibi Avrupa da dolaşmak için bir bilet aldım. Hayatın; hep yeryüzüne teğet gittiğini varsayarsak, havada uçmaktan pek hoşlanmamamı mazur görürsünüz herhalde, tabi bu hayaller söz konusu olduğunda değişkenlik gösterebilir. Bu bakımdan trenle Avrupa seyahati oldukça eğlenceli olacaktı; ayaklarımın yerle teğet düşleriminse gökyüzünde dolaştığı eğlenceli bir tatil. Türkiye sınırını geçip, Yunanistan sınırlarına dâhil olduğumda hafiflemiş gibi hissettim kendimi. Sanki bütün dertlerimi sınırım öbür yanında kalmış eşime, dostuma, sevdiklerimin omuzlarına bırakmış üstelikte bundan hiç rahatsızlık duymamıştım. Yepyeni bir hayatı kucaklamak için, bana ait yeni bir ruh kimliği yaratabilmek için bu şarttı. Yunanistan da geçirdiğim dört günün ardından, Patras dan gemiye binmiş, İyonyalı denizini geride bırakarak, Adriyatik denizine kıyısı olan İtalya nın güzel şehirlerinden Ancona ya varmıştım. Yaklaşık 22 saat süren bu yorucu yolculukta pestilim çıkmıştı. Bir an önce Roma ya varmam gerektiğini düşünerek saatime

baktım, 16.30 civarlarında turluyordu yelkovan. Vakit kaybetmeden tren garına gittim ve Roma ya hareket eden ilk trene bindim. 9 Temmuz 200 Çarşamba (yazarın günlüğünden) Rüyaların, gerçeklikle buluştuğu noktada hep seni arayıp durdum, belki varsındır diye. Yoksan bile önemli değildi, avutuyordum kendimi var olduğunu varsayarak. Tüm zamanlarımda, seni düşlüyordum, seninle ısıtıyordum en soğuk havalarda içimi, her gece sen varsındır diye inanıyordum Tanrı ya ve her sabah varlığını yol üzerinde görebilme telaşıyla yapıyordum kahvaltımı. Şimdi gerçeksin. Tam karşımda duran, ete kemiğe bürünmüş halin fazlasıyla gerçek... Roma topraklarını adımlarken bir anda onu gördüm. Hayallerimde canlandırdığım karakter şimdi Roma caddelerinde, üzerinde Follow me yazan beyaz bir tişörtle yürüyordu. Nereye gittiğini bilmeyen bir gezgin gibi takip ettim onu. Neden onu izliyordum, neden yürüdüğüm yolları ezberliyordum bilmiyorum, tek bildiğim; o nda beni çeken bir şeyler olduğuydu. Bir ara onu göremedim. Gitmişti ve ben nereye gitmiş olabileceğini bile bilmiyordum. Belki de artık hayaller görmeye başlamıştım, şizofren olabileceğimi düşünsem de bir anlığına, hemen kovdum bu düşünceleri üzerimden ve kafamı toparlayıp dinlenmek için bir hostel aramaya koyuldum. Hostel bulamadığım için, bir otelde kalmak zorunda kaldım ve otel odasına kapanıp saatlerce yazı yazdım. Dışarı da beni bekleyen hayat, umurumda bile değildi. Saatlerce süren yazıların sonunda fazlasıyla yorgun olduğumu hissettim ve şizofren kıyafetimi, hayallerle birlikte bir kenara koyarak uyumaya karar verdim. Kahvaltı yapmak ve dışarıda beni bekleyen Roma yı karış-karış talan etmek için sokağa çıktım. Önce Ristorante Piperno da kahvaltı yaptım ve sonra işine yetişecek memurlar gibi hızla orayı terk ederek Novano Meydanı na yürümeye başladım.

Daha önce babamın zoruyla geldiğim Roma, şimdi gözüme daha başka gözüküyordu, sanki benim büyümemi beklemiş ve benle birlikte büyüyüp güzelleşmişti. Sanırım, babama beni buraya daha önce getirdiği ve bana İtalyancayı öğrettiği için kocaman bir teşekkür borçluydum. Bir zamanlar, Roma Stadyumunun bulunduğu Novano Meydanı şimdilerde ressamları, falcıları ağırlıyor. Panayır yerini andıran bu meydanda; tahta tezgahların üzerinde türlü-türlü oyuncaklar satılıyor. Şarkı söyleyenler, garip kıyafetler giymiş ve hareket etmeden manken gibi duran objeler, önlerinde teneke bir kutu. Tam anlamıyla büyüleyici bir yer burası. Tezgahlara doğru ilerliyorum, bir kaç parça bir şey almak için ama alamıyorum çünkü elimin uzandığı yere bir başka el uzanıyor. Zarif, kibar bir el. Uzun bir duraklamadan sonra yüzüne bakıyorum. Doğru görüp görmediğimden emin olmak için gözlerimi kapatıp tekrar açıyorum. Yanılmadığımı görmek hoşuma gidiyor. - Buongiorno (iyi günler) - Buongiorno non parlo l'italiano (İtalyanca konuşamıyorum) Ups! Sanırım bütün konuşma çabalarım boşuna gitmişti.durumu toparlamak adına, İngilizce bir şeyler sordum ve o da cevap verdi. Bu sırada onun Türk kökenli İngiltere de yaşayan ve Avrupa turuna çıkmış bir üniversite öğrencisi olduğunu öğrenmiştim. İnsanların hayatları, yaşadıkları oldum olası ilgimi çekmiştir ancak bu çok daha farklı bir şeydi. Belki de hayatım da ilk defa birisini dinlerken hayranlık duyduğumu hissediyordum. Anlattığı saçma sapan hikayeler bile beni büyülemeyi başarmıştı. Akreple yelkovanın birbirini kovaladığını unutmuş olacağız ki bu hoş sohbet yaklaşık 3 saat sürmüştü. Saatlerimize baktığımızda ikimizde tedirgin olmuştuk. Bir yabancıya anlatılmayacak kadar çok şey anlatmıştı Aria. Hatta isminin İtalyanca kökenli olduğunu dahi söylemişti bana. Akşam yemeğini birlikte yemeyi teklif ettiğimde bu kadar hızlı bir evet cevabı alabileceğim aklımın ucundan bile geçmemişti.

Yemekte sürekli soru soran, durduğu yerde duramayan; kıpır-kıpır, sevimli, enerjik bir kız vardı karşımda. Her an değişebilir bir ruh haline sahipti Aria. Beni her geçen saat biraz daha büyülüyor, o na hayranlığımı gittikçe artırmamı sağlıyordu. Onun yanında mutsuz olmak neredeyse imkansızdı. Soluksuz geçen bir gecede, elimde mürekkep izleri olmadan mutlu olmayı keşfetmiştim. Tenimin başka tende canlandığı, ruhumun yüksek rakımlı melodilerle şarkılar yazdığı bir başka gün yoktu. Bu hayal ettiğimin çok üstünde bir mutluluktu. İki-üç gün daha Roma da kaldıktan sonra Floransa ya geçtik. Orada bir çadır kiraladık ve iki gün boyunca Floransa nın altını üstüne getirdik. Oradan Venedik ve üç gün kaldıktan sonra da Milano üzerinden Barselona. Fransa İtalya ile İspanya arası köprü görevi görmüş, sahil şeridinde bulunan Nice ve Marsilya bir çok güzellik sunmuştu bize. Barselona, Madrid; İspanya da ki duraklarımız olmuş her girdiğimiz sokak tüm ilginçlikleriyle konuk etmişti bizi. Madrid den Paris e geçtiğimizde bu büyüleyici şehir bizimle birlikte nefes almıştı ve Paris ten Rotterdam a geçtiğimizde şehir bizi gözyaşlarıyla karşılamıştı, gökyüzü bütün gün ağlamıştı. Sırılsıklam olmuştuk. Acilen bulduğumuz bir otelde bir oda tuttuk ve odaya yerleştik. Islanmış tenini kuruladım ilk önce, sonra sıcak bir duş alıp iki gün boyunca istirahat ettik. Sonra ver elini Delft ve Amsterdam. Tık nefes geçen bir ömür gibiydi bizimki. O kadar kısa zamanlara sığdırmıştık ki tüm dünyayı. Sanki dünya, avucumuzun içi kadar bir yerdi. Amsterdam da geçen muhteşem günler; bisikletle yaptığımız turlar, evlerin çatıları için taktığımız ilginç adlar, her seferinde adını bile bilmediğimiz ilginç yemekleri yeme merakımız, Aria nın kurabiye ve süt yemeyi sevmesi, benimse o yerken onu izlemem... Sanırım buraya kadardı her şey, tüm mükemmellikler sonu bulurdu ne de olsa. Londra ya geçtiğimizde ayrılık çanları çalmaya başlamıştı bile kiliseler, ayin saati yaklaşmıştı ayrılmamızın yasını tutacak rahibelerin ve ayini yönetecek rahiplerin.

Sanırım birazdan bir uçak kalkacak ve ayıracak birbirine ait iki sevgiliyi birbirinden. - Sanırım veda vakti geldi. -... - Seni özleyeceğim. - Bende. Yine gelir misin? - Kendine iyi bakmalısın, geri döndüğümde yine aynı seni bulmalıyım. Seni seviyorum. - Ben de... Ertesi sabah Türkiye de kendi yatağında uyanır yazar Bugün güzel bir gün olacak... Birbirini takip eden çoğu gün, bir diğerinin aynısı olmuştur ve mutluluklar, tren istasyonlarında yahut hava limanlarında son bulmuştur hep. Bu yüzden hep hüzünlü bulmuşumdur istasyonda bekleyen vagonları, pisti terk etmek için hareket eden uçakları. Zaten mutlulukları hep bir başka zamanla ertelemek için yapıldığına inanmışımdır tüm yolculuk araçlarının ve varsayımlarla, beklentilerle yaşanan 2. El alıntı hayatlar, ulaştığı yerde hep mutsuz olmuştur bu sebeple. Kelimelerin birbirini terk ettiği zamanlarda, eğer bir kalem mürekkebini akıtmıyorsa elinize ve mutluluk çok uzaktan izliyorsa sizi, ertelemeyin hayatınızı değiştirebilecek düşüncelerinizi.