BAŞAR BAŞARIR TEKLİFİNİZLE İLGİLENMİYORUM



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

Cem Akaş BUMBA İLE BİBU. Resimleyen: Reha Barış

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Tanşıl Kılıç ŞEKERLİ SİNEK. Resimleyen: Vaghar Aghaei

Bilgin Adalı HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Tanşıl Kılıç. Roman ŞEKERLİ SİNEK. 12. basım. Resimleyen: Vaqar Aqaei

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

timasokul.com / bilgi@timasokul.com

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut GÜNAYDIN! GÜNAYDIN! Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

Delal Arya HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mert Tugen YEDİ DENİZLERDE 2. 2 Basım İSKELET SAHİLİ NDEKİ SIR

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

küçük İskender THE GOD JR

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar)

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

MATBAACILIK OYUNCAĞI

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

İletişim Yayınları SERTİFİKA NO Κρατύλος

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

Bu ses bu vücuttan nasıl çıkıyor, anlamıyorum, borazan

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

Delal Arya HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Sedat Girgin PERA GÜNLÜKLERİ. 5 Basım SIRLAR OTELİ. 2. Kitap

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

5. SINIF TÜRKÇE NOKTALAMA İŞARETLERİ TESTİ

BİZİM SOKAKTA ŞENLİK VAR

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

DESTANLAR VE MASALLAR. Samed Behrengi KÜÇÜK KARA BALIK. Masal. Çeviren: Haşim Hüsrevşahi resimleyen: Mehmet Sönmez

DESTANLAR VE MASALLAR. Muhsine Helimoğlu Yavuz HILE İLE DILE. Masal. KÜRT MASALLARI Resimleyen: Claude Leon

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ORMANDAKİ DEV. 4. basım. Resimleyen: Reha Barış

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak)

Sevda Üzerine Mektup

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

KIRMIZI KANATLI KARTAL

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΤΩ) ΣΕΛΙΔΕΣ

EKİM AYI BÜLTENİ YARATICI DÜŞÜNME ATÖLYESİ (3 YAŞ) 2-6 EKİM

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Kızlarla tanışmak isteyen bir erkeğin bilmesi gereken çok önemli bir kural var:

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

BARBAROS ALTUĞ. biz burada iyiyiz

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.


Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL

1.Aşağıdaki isimlere uygun sıfatkarı getiriniz.(büyük, açık, tuzlu, şekerli, soğuk, uzun,güzel, zengin)

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Deneyler ve Hayaletler

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

ŞAHISLAR: Anne:Zişan, Baba:Orhan, Abla:Fehiman, Abla:Güzin, Abi:Osman, Küçük Kardeş:Fikret

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

AVUKAT Skeç-Komedi Tiyatro Metni

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Her hakkı saklıdır. Ticarî amaç ile basılamaz ve çoğaltılamaz. Copyright

Ali VAROL'un Blog Sitesi

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

SARIGÖZLER ORMAN DEDEKTİFLİK AJANSI

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΓΙΔΤΘΤΝΗ ΜΔΗ ΔΚΠΑΙΓΔΤΗ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ:

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Söyle, üzmesinler onu. Ele güne muhtaç olmasın. Hâlâ sigara. Çünkü gücüm var biraz daha.

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

İletişim Yayınları 2472 Çağdaş Türkçe Edebiyat 426 ISBN-13: İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2017, İstanbul

kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

Transkript:

1

2

BAŞAR BAŞARIR TEKLİFİNİZLE İLGİLENMİYORUM 3

2013, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. 1. basım: Ekim 2013, İstanbul Bu kitabın 1. baskısı 2 000 adet yapılmıştır. Yayına hazırlayan: Faruk Duman Ka pak ta sarımı: Act creative Kapak resmi: istockphoto.com / matt_scherf Ka pak baskı: Azra Matbaası Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi D Blok 3. Kat No: 3-2 Topkapı-Zeytinburnu, İstanbul Sertifika No: 27857 İç baskı ve cilt: Ayhan Matbaası Mahmutbey Mah. Devekaldırımı Cad. Gelincik Sokak No: 6 Kat: 3 Güven İş Merkezi, Bağcılar, İstanbul Sertifika No: 22749 ISBN 978-975-07-1892-2 CAN SANAT YAYINLARI YA PIM, DA ĞI TIM, TİCA RET VE SA NAYİ LTD. ŞTİ. Hay ri ye Cad de si No: 2, 34430 Ga la ta sa ray, İstan bul Te le fon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33 w w w. c a n y a y i n l a r i. c o m y a y i n e v i @ c a n y a y i n l a r i. c o m Sertifika No: 10758 4

BAŞAR BAŞARIR TEKLİFİNİZLE İLGİLENMİYORUM ÖYKÜ < > 5

6

BAŞAR BAŞARIR, 1970 te İstanbul da doğdu. İstanbul Erkek Lisesi ni ve Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü nü bitirdi. Londra da City University Sosyoloji Bölümü nde yüksek lisans yaptı. 1995 yılından itibaren televizyon yayıncılığı alanında çalışıyor. 2004 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı nı kazandı. Yayımlanmış öykü kitapları: Kent Kitabı (1992), Eski Şehrin Ayazı (1996), Nedir Hayat (2000), Getirin O Günleri Yakalım Bu Öyküleri (2003), Çıktığınız Hevesle İniniz (2004), Düzenboz (2012). 7

8

Deniz Yüce Başarır, Işıl Özgüner, Aybek Korugan, İlhami Algör, Altay Yüceyaltırık, Tonguç Sülün, Akın Kurt, Cem Akaş ve Eda Günay a teşekkürler. Okuyup üfledikleri için... 9

10

İçindekiler Seher... 13 Müzedeki Çocuk... 27 Teklifinizle İlgilenmiyorum... 41 Fotofiniş... 65 Drakula... 83 Yuh Deveci... 91 Distolcüler... 105 Anam Ateş Babam Kor... 141 Hangi Şeyler?... 157 11

12

SEHER Bir ilişkinin en tehlikeli dönemi üçüncü ve yedinci yıllardır. Orayı geçtin mi tamam. Gene bilmiş bilmiş anlatıyor Gülten. Öğlen yemeğinde beni esir aldı. Rüzgârlı alışveriş merkezinin en havalı, en modalı mekânındayız. Pahalı saatini takmış, ama sağ bileğine takmış. Çünkü sol bileğindeki saat izi halkasını gururla taşıyor. Teknede ne kadar bronzlaştığının kanıtı o. Kalkıp gitmemek için kendimi zor tutuyorum. Dayanışma halindeyiz sözde. Bir tür kader ortaklığı var aramızda. İşkilli büzük dingilder kardeşliği. Kocalarımız (Tarık ve Cüneyt) bir süredir aynı sinyalleri veriyor. Çok tehlikeli sinyaller: Geç gelmeler, sürekli şehir dışına yatmalı-kalmalı iş gezileri, ıslak saçlar, çürükler, çizikler, lekeler, kıçını devirip uyumalar. Arama geçmişi sıfırlanmış, bütün mesajları silinmiş, tuş kilidi şifresi değiştirilmiş bir telefon kadar şüphe uyandıran başka bir şey olabilir mi? Kırk yaşının üzerindeki evli kadınlar adına cevap veriyoruz: Olamaz! Karar ver. Üç mü, yedi mi? Hiç zorlanmadan yanıtlıyor Gülten: Sevgiliysen üç, evliysen yedi. Yeni yaptırdığı dolgularıyla yüzü yalbır yalbır, bir ay parçası gibi parlıyor. Ona Senin adın artık Gülten değil 13

Ayten olsun demek istiyorum. Demiyorum. Ama yerçekimi diye bir şey var Gülten. Kartal kalkar, etler sarkar. Kestir, biçtir, askıya aldır... Nereye kadar? Sürekli üzerindeki dekolte elbiseyi çekiştiriyor. Başkalarına nasıl göründüğünü unutamayan bir organizma. İçinde rahat edemiyorsan giyme kardeşim şu elbiseyi, giyme! Zorla mı giydiriyorlar sana? Bunu da söylemiyorum arkadaşıma. Demek yedinci yıl sakat ha. Gizli saklı hiçbir şeyin kalmadığı. İlginç olmaktan çıktığın dönem. Tensel çekimin hududu. Dikkat! Bu noktadan sonra tehlikeli bölgeye geçiyorsunuz! Zamanda bir zamanaşımı çizgisi. Siz artık kardeşsiniz. Sizi iki kardeş ilan ediyoruz. Başkalarını öpebilirsiniz! Biz Cüneyt le kaçıncı yıldayız? On üç. On üç nasıldı Ayten? Pardon, Gülten? Çok sakat mı? Bana bak Seher. Gözünü dört aç, bunlar kesin bir haltlar karıştırıyorlar. Karıştırıyorlar tabii. Otomobil fuarına gittikleri o cumartesi ne oldu sanıyorsun? Yeşilköy deki fenerli otelde bindikleri o motorlar ne yapımıydı sence. Rus? Ukrayna? Macar? Demirperde yırtılınca kıymıklar bizim elimize battı. İkimiz de biliyoruz. Bildiğimizi de biliyoruz. İtiraf etmek hiç zor değil. Sadece imkânsız. Ne gözümü açacağım be Gülten, adam ortadan kayboldu. Üç haftadır hayır, haber yok. Kocam Cüneyt gitti gelmez, uçtu konmaz. Gülten, hadiseyi çözmüş kadınların o can sıkıcı güveniyle, edalı edalı anlatıyor. Bana detaylı bir brifing veriyor. Konumuz erkeklerin o küçük aklı nasıl çalışır : Eskiden de sadece üç şey önemliymiş erkekler için: At, avrat, silah. Ya şimdi? Araba, icraat, saat. Gördüğüm gibi değişen hiçbir şey yokmuş asırlardır. Merkezde bel altı bölgeler dururmuş her daim. Kadınlar da aldatırmış 14

ama aldatan kadınlar aslında babalarını beğenmeyen kadınlarmış. Zaten kadınlar yatmak için öncelikle bir sebep ararmış, erkeklerse sadece bir yer. Eğer bir adam bir kadına arabanın kapısını açıyorsa ya araba yeniymiş ya da kadın. Atlar dört ayaklıymış, arabalar dört tekerlekli. Ölenle ölünmezmiş, yedi üçe bölünmezmiş. Sakin sakin anlatırken birden krize giriyor Gülten, sesindeki dalgalanma gözyaşlarının nemli esintisini müjdeliyor: Yıllarca Tarık denen o pezevengin bütün çulsuzluğunun acısını ben çektim. Şimdi beni bir kenara fırlatıp yerime bir trophy wife alamaz! Öyle bir alır ki. Gülten depresyonda falan değil. Adeta duvara çarpmış. Kariyerinin sonuna gelmiş bir futbolcu gibi kenara çekilip meydanı takımdaki genç yeteneklere bırakma düşüncesi, yüzünden bir karaltı gibi geçiyor. Ben nasılım? Mojito mdan kalın bir yudum çekiyorum. Gizli sevişenin aşikâr çocuğu olur be Gülten, nasılsa çıkar kokusu yakında, illaki bir hata yapacak Tarık Beyimiz, takma kafanı bu işlere, boş yere üzme kendini. Hemen kendini topluyor. Sağa sola bakınıyor. Küçük krizini yakalayan oldu mu diye endişeleniyor havalı Magirus. Sonra bana 9/11 olaylarında ayvayı yiyen şu talihsiz çapkının hikâyesini anlatıyor: New York ta bir adam varmış. Her sabah saat yedide işe gidiyorum diye evden çıkar, metroya atlayıp doğru sevgilisinin evine... Orada bir sabah postası sevişir, ateşini söndürür, sonra gerçekten de işe gidermiş. Ama bu sabah ziyaretleri yüzünden de ofisinin bulunduğu Dünya Ticaret Merkezi Kuleleri ne ancak saat dokuz buçuğa doğru ulaşabilirmiş. 9/11 sabahı hayatın en talihsiz gününe uyanıyor gariban. Ya da en talihlisine. Her zamanki gibi evden çıkı- 15

yor, metroya biniyor, ofisi yerine aşk yuvasına gidiyor. Saat tam 8.46 da, yani onlar henüz yataktayken, kuzey kulesine ilk uçak çarpıyor. Faciayı duyan adamın karısı telaşla telefona sarılıp delirmiş bir halde kocasını arıyor. Hesapta adam işte ya. Tam da uçağın vurduğu kulede. Bizimki saf saf açıp Uçak mı? Kaza mı? Çıldırdın mı sen sevgilim, olağandışı bir şey yok, şu anda masamdayım ve her şey yolunda diyor. Sonuçta, çapkın koca sevgilisinin koynundan çıkıp doğruca mahkemeye gidiyor ve boşanıyor. Hem boşanıyor, hem rezil oluyor, hem de her şeyini kaybediyor. Bahtsız bedevi. Gülten, aynısı kendi başına gelse nasıl hissedeceğini, Tarık a neler yapacağını, onu nasıl rezil kepaze edeceğini detaylarıyla tarif ediyor. Aldatılmak? Mmmm, bu öfke. Aldatılmak ve herkesin bunu bilmesi? Ooooo, bu öldürme arzusu. İntikam talebi. Bütün malvarlığını alıp, donuna kadar soyup kapının önüne koyma planları. Savaş. İntikam. Onu dinlerken, aslında sadece kendimi düşünüyorum. Cüneyt sıvıştığından beri tam olarak ne hissettiğimi bulmaya çalışıyorum. Kırgınlık? Kızgınlık? Endişe? Bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki Gülten le yemek bana iyi gelmiyor. Yanından kalkıp eve geldiğimden beri belim, dişim ve başım ağrıyor. Çocuklarımın babası üç haftadır eve uğramıyor. Sanırım bir otelde kalıyor. Sarayın tepesine dikilen o İsviçre otelinde. Aramıyor. Ben de onu aramıyorum. Canım kimseyle konuşmak istemiyor. Telefonundaki arama geçmişinin gözü çıksın. Bana ne. 16

Üç haftadır yokuz birbirimize. Kapıyı vurdu çıktı, bir daha geri dönmedi ahmak. Anlamayacağımı, anlayamayacağımı sandı. Yakalanınca da kaçtı. Yüzlemeye hiç gelemez benim kocam. Tam bir Cüneyt işe. Cün cün Cüneyt. Kaçıverir. Onu uyarmıştım. Önce tatlı tatlı. Sonra sert sert, net net. Yapma demiştim. Orda burada, öyle önüne gelenle yatma Cüneyt. Çocuklar uyudu. Şimdi bu balkonda kendimleyim. Boşlukla aramda demirden korkuluklar. Yarı belime kadar. Sözde beni engelleyen, koruyan, korkutan korkuluklar. Bir zıplamayla tepesine çıktığım. Bir ip cambazı gibi dengemi buluyorum. Özgürlük hoşuma gidiyor. İnsanlar yükseklikten korkmaz. İçlerinde kabaran aşağıya atlama arzusundan korkar. Cüneyt, ah Cüneyt! Sanki farkında değildim. Bir kadın anlar. Çünkü yaptığını gizlemeye çalışan bir erkekte çeşitli değişiklikler olur. İşaretler ortaya çıkar. Hatasını bilen bünye aslında kendini ele vermek istemektedir. Bir yandan da yakalanıp yakalanmadığını merak eder. Katilin cinayet mahalline geri gelmesi gibi. Bu işaretlerin üzerini örtmeye çalışırken de daha çok açık verir. Karısından gizli bir halt eden erkek kafasının üstünde atom gülü şeklinde bir bomba bulutuyla dolaşmaktadır artık. Ve bir kadın o bulutu hemen hisseder. Cüneyt in bulutunu bir kilometreden görebilirdiniz. Şart mıydı sekretere, asistana, stajyere değdirmek? Hem sekreterini düzen, klavyenin başına kendi otururdu hani? Kendi mi yazıyor şimdi mektuplarını koskoca Cüneyt Derman? Balkondan gökyüzüne bakıyorum. Yıldızlar. Yaşım geçti ama hâlâ yıldızları görebiliyorum. Yaşadığımız gökdelenin tepesinden şehir çok çirkin. Bip bip eden, anlamsızca yanıp sönen binlerce ışık. Şuursuz yerleşim. 17

Kafası bozuk ahali. Karşıdaki alçak apartmanların pencerelerinde insan gölgeleri. Arkadan vuran ışığın siyaha boyadığı figürler. Arap kızı camdan bakıyor. Söyle ey Arap kızı, kocam senin yanında mı? Söyle bana. Düşündüğüm anda midem sulanıyor. Kalbim bulanıyor. Adamın biri çatıya çıkmış, çanak antenle uğraşıyor. Balkon korkuluğunun tepesinde yalınayak duran, gökdelenin yirmi üçüncü katından aşağıya bakan ben, adamın damdan düşmesinden korkuyorum. Aman dikkat et Abdurrahman Efendi! Abdurrahman Efendi, Efendi Damdan düştü geberdi, geberdi Allah rahmet eylesin, eylesin Götü sakız çiğnesin. Küçüklüğümdeki bu televizyon melodisi düşüyor aklıma; insan beyni ne tuhaf şey. Dengemi muhafaza etmekte hiç zorlanmıyorum. Dışarıdan bakıldığında duruma ve kendime fena halde hâkimim. Kafam çok acayip işliyor. Adam damdan düşmüyor. Bu gökdelenlerin camları açılmaz. Açılsa da en fazla otuz derece. Kimse atlamasın diye aşağıya. Ama bizim balkonumuz var, biz zenginiz. Biz her yerden atlayabiliriz. Demir parmaklıklardan tekrar balkonun içine inip mutfağa gidiyorum. Yeter mi bir bardak su? Su ateşi söndüremezse ateş suyu kaynatıp kurutur, artık hangisi büyükse. Bütün şehirli beyazların evlerinde olduğu gibi bizim buzdolabının kapağından da hayatımızın ufak ama gerçeğe epey yakın bir özetini okuyabilirsiniz: fast food ve 18

seyahatler. Şöyle bir bakınıyorum mutlu günlerimize. Pizza, hamburger, dürüm. Araya bir Yunan adası, İtalyan harabesi. Kuru temizleyici, şişe su, süpermarket. Araya Amerikalıların Avusturya da düzenlediği, ama sadece İngilizce konuşulan bir outdoor yaz kampının hatırası. Çocuklar için. Kucak dolusu para verip oğlanla kızı on beş günlüğüne gönderiyorsun, ilk iki gün sızlanıp sonra seni unutuyorlar. Dönüşte her şeyleri değişmiş, boktan bulaşık bir İngilizceyle konuşmaları bile bozulmuş oluyor. Why not, coconut diyor küçük kızım. Dedeme benzettiğim küçük vecize hanımım benim. Of course my horse diye yanıt veriyor oğlum. Dilinizi eşekarısı soksun. İkisine de bakmaya doyamıyorum. En zoru da çocuklara anlatmak. Önce çaktırmamak istiyorsun. Hiçbir şey yokmuş gibi davranmak. Sonra onlar durumu fark ediyor. Sen de rahatlar gibi oluyorsun. Yanılgı. Patlamaya hazır dinamit ortada duruyor. İlk önce Canan uyanıyor. Bartu, ki Canan dan iki yaş daha büyük aslında, henüz hiçbir şeyden anlamazken canım kızım Canan uyanıyor. Küçük bir kız çocuğunun radarlarından annesinin hiçbir sıkıntısı kaçamaz. İçime bakıyor ve hemencecik görüyor orada duran acıyı. Sonra kolları sıvayıp kendini koyuyor acıyla arama, o minicik gövdesiyle tehlikenin karşısına dikiliyor. Avutuyor. Destekliyor. Eğlendirmeye çalışıyor. Canan beni resmen idare ediyor. Hayatımdaki hiçbir erkeğin yapmadığı gibi. Ne babam ne dedem ne kocam. Anne, kedinin kuş hali baykuş mu, diye soruyor sırıtarak. Anne, aslanın dişisi kaplan mı? Anne, hadi gel, birlikte örümcek ağından yuvarlanma sonra da aşağı düşme oyunu oynayalım, diyor. Ben zaten yuvarlanıyor ve aşağı doğru düşüyorum 19

yavrucum. Ah, bir konuşsam neler söyleyeceğim. Evin içinde yuvasını kaybetmiş enik gibi gezinen annesini görünce hemen kucağına atlayıp çok özel bir hıçkırma töreni ne katılmaya davet ediyor. Canan hıçkırık seviyor. Hıçkırık tuttuğu zaman dünyanın en mutlu kızı o. Eğlenceli buluyor hıçkırığı. Sanırım kelimenin kendisine karşı bir zaafı da var. Önce sesini beğenmiş, sonra da kendisini. Her hıçkırışında kahkahalara gömülüyor. Korkutulmak da istemiyor, geçmesini de. Hiç bitmesin istiyor. Hıçkırma töreni adlı bu oyun başlayınca hepimiz gülüyoruz. Bartu da katılıyor oyuna. Hıçkırmak için kendini zorluyor, yalancıktan hıçkırıyor. Yapacak başka bir şey de yok zaten. O kadar saçma ki. Daha çok gülüyoruz. Vecize Hanımım benim. Küçük cadım. Annen şu anda hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyor, sen de bunu biliyorsun değil mi? Bir de İngilizce seansları var. Her gece. Yeni öğrendikleri bu dilde binbir türlü cambazlık peşindeler. Beni hakem yapıp yarışıyorlar abi kardeş. Yanar döner nasıl denir? Burning turning. 33 99 399 şarkısını söyle? Tri tri nayn nayn tri nayn nayn. Justin Bieber in takipçileri? Beliebers. Çocuğu olmayanlar, dünyada neden bazı şeylerin başka türlü değil de böyle olduğunu anlayamaz. Ben anlayamazdım en azından, Canan ile Bartu olmasa.... Kocamın vergi konusunda Allah vergisi bir yeteneği varmış. Artık kendini böyle tanıtıyor. Züppe Cüneyt. Zenginlere vergi danışmanlığı yapa yapa kendisini de zengin sanır oldu. Oysa zengin değil, sadece paralı. Para yoluyla kanına bulaşan yeni virüslerle mücadele halinde. 20

Ben oldum sendromu. Küçük, ucuz, sıradan hiçbir şeyi beğenmeme, hele eski şeylerden bütün bütüne tiksinme dönemi. Hayatın at, at, onu hemen çöpe at bölgesi. At, at, at, at, at. Sıra bende galiba. Dişçiye giderken en eski elbisesini giyip markalı saatini cebine saklayan, küçük hesap peşindeki eski kafalı milyarderlerden nefret ediyor. Az para vermek ayıp bir şey sanki. Para harcamanın da bir stil, bir tarz olduğu inancında. Bir duruş u var kocamın! Biraz yemek, çok ölçülü bir lezzet avcılığı panoraması. Kaliteli içki. Martini konusunda engin bilgi. Karıştırma, çalkala. Spor arabalar. Spor. Özel spor hocası. Hatta yüzme dersleri! Sınırlı sayıda üretilen bilmem ne malı saatler, zurna pantolonlar, ismin baş harflerinin kol ağlarına işlendiği manşetli, kol düğmeli gömlekler. Mendil, kravat, mutlaka dize kadar çekilen çoraplar. Kısaca gusto! Yıllar önce köyünden kalkıp okumak için bu şehre geldiğinde ayağı çarık kokuyordu garibanın. Şimdi çok fena adam oldu, çok. Fındık kabuğundan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş. Ben de İstanbullu değilim, kimse değil, ne var bunda. Manisa da doğdum, Almanya da büyüdüm. Şimdi de İs tanbul da küçülüyorum. Ben ve bütün kardeşlerim, hepimiz, ailecek Almancıyız. Annem, babam, iki dayım, son olarak da küçük halam işçi göçüne kapılıp gitmiş. Berlin de minyatür bir Manisa kuruluyor 60 larda. Kreuzberg de küçük bir Ege var, tek eksiği de denizi değil. Evde Türkçe, sokakta Almanca yaşadığımız yıllar. Adın? Seher. Name? Zeher. Der Seher diye yazılan ama zeher okunan şey kâhin demek Alamancada. Okunuşu başka olsa da, ismimin harf anlamı müthiş. Gramatik olarak da doğru. Ama anatomik olarak ben bir kız çocuğuyum. Yani die Seher olması lazım, ki olmuyor. Almanca bu, kafaya göre bozulmuyor. Doğrusu die Seherin, ama o da ben değilim. 21

İlk önce elzem tekerlemeleri ezberliyoruz: Telefunken haben Müller das Hamburger. Sonra Grundschule de yetersiz dilbilgisinden gelen o derin acı, küçümsenme. Herr Lehrer in yabancılara gaddarca şaklattığı o kopasıca dili: Deutsch müsste man können! Belçika, Felemenk, Hollanda. Haaapı yuttu Almanya. Yaz tatillerinde Manisa. Çoğu kez hep beraber. Ailecek. Sarı Mercedes yollara düşer. Babamın manda kasası. Nenemlerin evi camiye karşı. Nenem bir yandan iş öğretir, bir yandan da akıl verir, terbiye eder. Ama yumuşak yumuşak. Tatlı tatlı. Kızım, baktın ki fasulye pişmedi, sok götüne bir odun daha. Ama eline de, diline de çabuk olacaksın. İşte pilavın tepesi soğudu bile. Kalaylı tencereleri odun ateşinde ısıtarak yemek pişirmek kolay mı? Evdeki her şey çok eskidir. Nenemin demesiyle senesi kaybolmuş. Pamuk nenem. Dedemse tam tersi. Dünyanın en haklı adamı. Dağdan gelen suyu içe içe iyice dünyadan kopmuş. Manyetizma içine işlemiş. Her duruma uygun mutlaka bir lafı vardır. Yoksa da uydurur. Bu sayede her işin en doğrusunu daima o bilir. Kendini haklı çıkarmaktan geri duramaz. Bildiği laflar, uydurduğu vecizeler hep onun tarafındadır. Bütün tuhaf hareketlerinin, kabalıklarının. Zaaart. İyi adamın içinde kötü şey durmazmış. Yer sofrasında osurunca tercih ettiği uydurma atasözü bu. Sonra da hep aynı marşı hep aynı tatsız uyarlamayla söylemeye başlar: Bir fasulye tanesi aşkımın hikâyesi. Zart! Zart! Zart! O da nesi? O da nesi? Osuruk sesi. Kuru fasulyenin bütün yüzeyini küçük kırmızıbiberlerle doldurur, sonra da kendisine acımamızı bekleyerek hepimizi sofra başından kaldırıp ayakyoluna doğ- 22

ru bir gezintiye çıkarır dedem: Bu biberi yerken iyi de, sıçarken sanki götümden çalı süpürgesi çekiyorlar. Yeme kardeşim, yeme. Zorla mı yediriyorlar? Denir mi öyle? Nenem renk vermiyordu ama dedemin kabalıkları, önyargıları delilik sınırına iyice dayanmıştı. Ondan korkardık. İçinde alkol var diye sirke yasaktı. Televizyon aptal kutusuydu. Yasaktı. Bisiklet denen şey bir şeytan arabasıydı. O yüzden çocuklara yasaktı. O yasaktı, bu yasaktı, şu da yasaktı. O evde bir çocuk için büyüme işareti enginar yemekti. Enginar sevmeyen büyümüş olamazdı. Nenemin ince taktikleriydi bunlar. Bizi faydalı şeylere alıştırmak için. Yemiyoruz. Hiçbirimiz enginar dolmasını sevmiyoruz. Evin tam karşısında cami, kaskatı. Avluya vuran minarenin gölgesinden korkardım öğleden sonraları. Minare dimdik dikildikçe karşımda, ben ondan kaçardım. (Benim büyüme testim minareye bakmak.) Kardeşlerimle aramızda sıkışınca Almanca konuşuyoruz. Manisalı çocuklara alay konusu çıkıyor. Uydurma Almanca tekerlemeleriyle makara yapıyorlar: Dar havuzen suyu terkozen. Burun boken hapen yapen. Yazın kuruten, kışın yuten. İntikamlarını bizi yabancı bir dile hapsederek alıyorlar. Berlin le Manisa arasında bir yerlerde sıkışıp kalıyoruz. Havada. Çocuklar arkamızdan bağırıyor: Aynen maynen Achtung Deutschen Schweinen. Bir yaz İzmir e götürmüştü babamın Mercedes i bizi. Fuarda Zeki Müren söylüyordu. (Tren desene, tren!) Annemle birlikte kadınlar matinesi. Pekcan Koşar, Lale Belkıs la evlenmiş. Türkiye nin ilk mankeni, vücudu bozulmasın diye çocuk doğurmayacağını ilan ediyor Hayat dergisine. Urla da Tanju Okan bir barda çıkıyor. Gün- 23

düzleri içiyor. Geceleri okuyor. Sonra yine içiyor. Koy, koy, koy, koy, koy. Yaz bitip Berlin e geri dönerken yanımızda soyulup kararmasın diye suya basılmış enginarlar götürüyoruz. Bir de kasetler. Türkçenin kulağımıza iyice yerleşmesi için herhalde. Adnan Şenses, Yıldırım Gürses, Sami Hazinses, İbrahim Tatlıses. Bir de Nuri Sesigüzel. Türkiye nin erkek sesleri peşimizi bırakmıyor. Cüneyt Türk müziği sevmez. Bilmez de sevmez. O pahalı takımları, çizgili kravatları, el yapımı İtalyan ayakkabıları bilir, onları sever. Telefonu alıp tekrar balkona çıkıyorum. Çalarsa çocuklar uyanmasın diye sesini kısıyorum. Çalacağı falan yok. Bu kez korkulukların tepesine tünemeden geri dönüyorum. Yatak odasına geçip Cüneyt in dolaptaki elbiselerine bakıyorum. Elime makası alıp kesmeye başlıyorum. Önce ceketlerin sırtına derin bir yarık. Gülten in dekoltesi gibi, ha şöyle. Sonra kravatları boylu boyunca ortadan ikiye ayırıyorum. Makas Alman çeliği. Cart diye kesiyor. Puro kutusu neredeydi. Bu pis kokulu mendebur şeylerden daima nefret etmişimdir. Şöyle bir tepsiye yayıp zeytinyağlı dolma gibi doğramayı düşlemişimdir, ah nerede nenemin o mis gibi dolmaları. Gözlükleri var, pahalı pahalı saatleri. Bak uçan gözlük yapmışlar Cüneyt, balkondan aşağı atınca hepsi uçup uçup Abdurrahman Efendi nin çatısına konuyorlar. Dolap bir servet saklıyor içinde. Onun karşısında durmak, hayatta durmak demek. Hayatta kalmak. Çizginin hayat tarafında beklemek. Diyetler, kıyafetler, alışveriş, alışveriş, alışveriş... Kredi kartı ekstresi uzadıkça sevişmeler kısaldı. Öpüşürken, dövüşürken, tartışırken, konuşurken geçen zaman bitti, gitti, kül oldu. Al işte bir gardırop dolusu kumaş. Alışverişlerinden 24

geriye kalan çöp yığını. Alınmamış alınmamıştır Cüneyt. Ağzında bal olan arının kıçında da iğnesi olur. O iğne de döner senin kıçına batar Cüneyt. Bir zırıltı. Telefon kıpraşıyor. Bizim evde saat ondan sonra çalan telefondan hayır gelmez. Şu telefon denen psikopat aletten kime hayır gelmiş ki zaten. Gülten. Belli ki ahizeye doğru höykürüyor, söylediklerinden bir bok anlamak mümkün değil. Televizyonu açmam gerektiğini, Cüneyt le Tarık ın başının bir tür belada olduğu çıkartabiliyorum zar zor. Telefonu bırakıp kumandayı alıyorum. Haber kanalları canlı yayında. İsviçre otelini Kafkasyalı teröristler basmış. Bütün müşterileri rehin almışlar. Lobide toplamışlar hepsini don gömlek, eski SSCB nin bilmem hangi özerk bölgesi için özgürlük istiyorlar. Alt yazıda rehinelerin isim listesi akıyor. Gözlerimi kısıp okumaya çalışıyorum. İşte Gülten in höykürmesinin sebebi geçiyor önümden. Dr. Tarık Gürbüz ve eşi. Cüneyt Derman ve eşi... Haydaa. Ben buradaysam yanındaki kim acaba? Sallanan kamera görüntülerinde makyajsız genç kadın yüzleri. Saçlar dağınık. Hangisi? Türkiye nin On Bir Eylülü yaşanıyor... Spiker gece vardiyasında yakalanmış bir acemi... Açık açık söylesene kardeşim. Saray surunun dibindeki kaçak et kesimini teröristler basmış, desene. Su testisi su yolunda kırılmış! İşte manşet bu. İlan etsene. Koca puntolarla ekranın tam ortasına yazsana. İkinci uçak hedefini değiştirip benim içimde yükselen güney kulesine çakılıyor. Toz bulutunun içinden fırlayan cam, metal, beton parçaları her yerime dağılıyor. Şöyle bir kendimi yokluyorum, yara henüz çok taze, bu yüzden acıtmıyor. Sakin sakin kumandanın kırmızı düğmesine basıyo- 25

rum. Susun, hepiniz susun lütfen. Ne halin varsa gör Cüneyt. Öpsün seni Zeki Müren. Küçük adımlarla balkona doğruyum... Bir sıçrayışta korkulukların tepesindeyim. En dengeli halimde. En güvenli. En ben. Yüzüme çarpan rüzgârın tatlı nefesinde nenemin kokusunu buluyorum. Kollarımı iki yana açıp Abdurrahman Efendi nin çatısına doğru bırakıyorum gövdemi. Biliyor musunuz, ben Seher im. Sabahın ilk ışıklarına doğru uçabiliyorum. 26

27

28