Boncuk Naim (KARABULUT)



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Minti Monti. Yaz 2013 Sayı:10 Ücretsizdir. Yelkenli Tekneler. Nasıl Yüzer, Bilir misin?

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Değerli Dostlar, başlık olarak önce Ankara nın Denizi diyecektim, ama yüzlerce farklı cins kuştan bahsetmek isteyince Kuş Cennetlerimizden Biri

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

O günlerde, bir kıyı kenti olan Hull'a gitmiştim. Orada bir. arkadaşıma rastladım. Babasının gemisi vardı. Gemi o gün

ŞİFRELİ MATEMATİK. Sayı Problemleri Youtube Şifreli Matematik. Matematik-Geometri Ders Videoları

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

ALADAĞLAR - Kaldı Doğu Sırtı (3723m.)

HASAN KOLCUOĞLU ADANA

TİLKİ İLE AYI Bir varmış bir yokmuş, Allah ın günü çokmuş. Zamanın birinde bir tilki ile bir ayı yaşarmış. Bir gün bunlar ormanda karşılaşmışlar ve ar

MİNİK PATİKLER ANAOKULU

Şekil 280. Kuşadası genel görünümü ve balıkçı tekneleri. Şekil 281. S.S. Kuşadası Su Ürünleri Kooperatifi İdari Binası

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

PARAKETA Paraketa yapımında Kullanılan Malzemeler

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

2. SINIF İŞİTME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİ İÇİN TEST ÇALIŞMASI. Hazırlayan Engin GÜNEY İşitme Engelliler sınıf Öğretmeni

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Tam Ekran İçin f5 basınız.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

JULIUS SU YÜZÜNE ÇIKIYOR

Didi Murat (AK) Ayancık ta kalkancılık

yaşam boyu bağlanırsanız.

Soyut Zekâsı Gelişmemiş Çocuklarda Allah Korkusu Perşembe, 13 Ocak :55

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

MADEN İŞÇİSİYLE EV Lİ:

OKULA HAZIRLANAN ÇOCUĞUN ÖNCE UYKUSUNU DÜZENLEYİN

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

2.2. ÇANAKKALE ÇANAKKALE MERKEZ

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

Balıkçılıktan vaz geçmiyorum Yeni bir kayık

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N.

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI DENİZCİLİK IĞRIP AVCILIĞI 624B00028

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

İLK OK UMA KİT APLARI

İSTEK ÖZEL KEMAL ATATÜRK ANAOKULU GÜVERCİNLER SINIFI

Tırmanılan Rotada -Genel zorluk: TD -Yükseklik : m -Hedeflenen ve Harcanan Zaman : 6 saat, 6 saat 50 dk -Kazanılan ve kaybedilen yükseklik : 400 m

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

SOLUNGAÇ AĞLARI İLE AVCILIK

Kelaynakların Hazin Öyküsü

Ofluoğlunun Hasan (OFLUOĞLU)

Olta Çubukları (Kamışlar)

ÖZEL MÜRÜVVET EVYAP KOLEJİ 4.SINIF OLİMPİYAT SORULARI

Hüseyin KILINÇ. Fotoğraf, Babam kıçtan takma motoru olan kayığımızın başında

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Akhisarlı Hakkı Baba, 1934 yılında Akhisar da doğdu. Ailesi Aslen Makedonya nın PİRLEPE şehrinden gelmiş Arnavut kökenli bir ailedir.

Hırkatepe Köyü-Beypazarı (30 Kasım 2008) Yazan ve fotoğraflayan: Hüseyin Sarı

Öykülerin sıralaması, söyleşi yapılan tarihlere göre oluşmuştur.

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına

ESKE. Ermittlung schulsprachlicher Kompetenzen in der Erstsprache TÜRKISCH. Aufgabenset 5 bis 6 Jahre Schulerfahrung

OYUNCAK AYI. Aysel çok mutluydu. Çünkü bugün doğum. Annesi Elvan a oyuncak bir ayı aldı. Elvan. günüydü. Babası Aysel e hediye aldı.

Violet Otieno Catherine Groenewald Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 4

Siirt'te Örf ve Adetler

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

OYUNCAK AYI. ayının adını Yumoş koydu. Halasına oturmaya. giderken Yumoş uda götürdü. Halasının kızı. Sorular: 1- Annesi Elvan a hangi hediyeyi aldı?

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

BOGAZ DA 30 BALIK TÜRÜ YOK OLMAK ÜZERE

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Göltürkbükü Balıkçı Barınağı nda da deniz dibi temizliği yapıldı

THE ENGLISH SCHOOL GİRİŞ SINAVI Süre: 1 saat ve 30 dakika

Gülmekten Öldüren Fıkralar - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman:

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

ÇARŞI ESNAFININ BODRUM YOLCU LİMANINA TEŞEKKÜR ZİYARETİ

Hazırlayan: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yerlere sırasıyla aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

İki kişi bir Top çalışmalar

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır:

FAALİYET RAPORU. kış yürüyüş ve kampçılık malzemeleri. 1 tam dry ip, çeşitli boylarda buz vidaları ve sikkeler. 3K, kişisel emniyet alma malzemeleri

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

THE ENGLISH SCHOOL GİRİŞ SINAVI Süre: 1 saat ve 30 dakika

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

TEKRAR. Genç Brezilyalılar topla yatıp topla kalkar. Kazanmak için yaşarlar. Köklerine inerek orijinal futsal hız hareketlerinin bazılarını öğren.

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

BİZE KATILIR MISINIZ?

tellidetay.wordpress.com

Bu yılın 100 küsur milletten "düş birincisi" ODTÜ Öğretim Üyesi Dr. Hakan Gürsu... Gürsu önce bir tekne düşledi. Öyle bir tekne ki yakıtı olmadan da

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Transkript:

Boncuk Naim (KARABULUT) 1949 doğumluyum. Babam otuz üç yaşında denizde boğularak hayatını kaybetti. Beş kardeş yetim büyüdük. Deniz babamızı aldı, ama rızkını bizden esirgemedi, bütün kardeşlerim denizden nasibimizi aldık. Çocukluğumdan itibaren, babamı da erken kaybetmemin de etkisiyle, ailemin geçimini sağlamak için balıkçılık faaliyetlerinde bulundum. Başlangıçta pek çok kişi ile balıkçılık yaptım. Alaçam altlarında, Toplu nun oralarda yaz başlarında Hüseyin KILIÇ ile yaptığımız barabatçılık, hala dün gibi hatıralarım arasında canlı olarak durur. O zamanlar balık boldu, ağı çektiğimizde torba istavrit ve barbunya ile dolu olduğundan kenara oturur, dışarı çekemezdik. Torbadaki istavrit balıklarını beğenip de almazdık. Kozköy lüler, Etyemez liler, Toplu lular bizi görünce gelir, tenekelerle balık alıp köylerine götürürlerdi. Beni esas olarak balıkçılığa alıştıran Ofluoğlu nun Hasan (OFLUOĞLU) olmuştur. Hasan abinin kıçtan takma penta motoru olan bir kayığı vardı. Ona 3-4 yıl gemicilik yaptım. Balık tuttuğumuzda, kayığımızı meydanın orada kıyıya çeker, balıkları tezkereye koyarak, satılması için kooperatife taşırdık. Palamut avcılığı Ofluoğlu nun Hasan, İstanbul a gitmiş, o olmadığı için kayığını ben çalıştırıyordum. Palamutçuluk zamanı çapariye gideceğim, yanımda kimse yok. Dursun (AK) abinin marangoz atölyesine gittim, Dursun abi, denize gideceğim, yanımda kimse yok, izin verirsen Taylan ile gideyim dedim. O da izin verdi, Taylan ile beraber çapariye gittik. Mevsim olarak kestane karası (25 Eylül de esen sayılı fırtınalardan 151

biri) sonrası, yol balığının olduğu zamanlardı. O gün Taylan la dokuz yüz tane palamut tutmuştuk. Yine çapara zamanı idi, yalnız başıma kayalar tarafında balığa gitmiştim. O kadar balık tutuyordum ki, çapariyi atıp çekmeye yetiştiremiyordum. Yakınımda Ramiz abi (Şahin) vardı, o dönüp duruyor, bir türlü balığa taktıramıyor, taktıramadıkça sinir olduğu hareketlerinden anlaşılıyordu. Bir süre sonra ben tekrar balığa taktırdım, motoru durdurup, balıkları alırken, Ramiz abi geldi, benim kayığa atladı. Elleri titreyerek, hey maşallah, ne kadar balık almışsın, şu takımlarına bakayım dedi. Takımlara baktı, hay maşallah, bu nasıl takım bağlama, başka takımın var mı? dedi. Ben de Ramiz abi var ama veremem, takım kesilirse ne yapacağım? dedim. O beni dinlemeyip, yok vereceksin diye üsteledi, ben vermeyince de, bana bir tokat atıp, baş altından çapariyi aldı. Ben de daha çocuk sayılırım, hiçbir şey yapamadım. Ramiz abi bendeki çapariyi aldıktan sonra öyle bir balığa taktırmaya başladı ki, beni bile geçti. Akşam dönerken bordo bordoya beraber döndük. Bana tokat vurduğu için çok sinirliyim, kıyıya bir çıkalım, ona bir şey yapmayı kafaya koydum. Kıyıya gelip, kayıkları çektik. Ramiz abi hemen gelip, bir şey yapmama fırsat vermeden, beni kucaklayıp, yanaklarımdan öpmeye, Allah senden razı olsun, senin sayende balık tuttum demeye başladı. Ben de ona ha bire, bana niye tokat vurdun diyorum, ama o beni dinlemiyor, balığın yarısını sana vereceğim diyerek gönlümü almaya çalışıyordu. Sonunda benim de sinirim geçti, balık falan istemiyorum deyip, tuttuğum balıkları satmaya götürmüştüm. Balıkçılıkta şüphesiz şans olacak, ama iyi bir balıkçının da takımlarını en iyi şekilde yapıp, hazırlaması, şansını artırması lazım. Çapariyi bağlarken köstekleri kısa bağlamamak gerekir. İğne kesinlikle kırmızı iple bağlanmalı, misina ile bağlanmamalı. Kırmızı ip fosfor yapıp parlıyor, balık genellikle ona dalıyor. Bir takıma 30-35 iğne bağlarım. Palamudun büyüklüğüne göre iğne bağlamak gerekir. Çingene palamudunda iki numara iğne takarım. Balık irileştikçe daha büyük iğne takılır. En büyük balık için 5 beş numara iğne yeterli olur. 152

İğneler arası mesafeyi köstek boyu kadar yaparım. Kurşunu arkaya bağlamayıp, fırdöndünün önüne bağlarım. Çapariyi salınca, uzun salmamak gerekir. Çapari pervanenin suyunda gitmeli. Palamut çaparisi motorla hareket halindeyken yapılır. İstavrit ve çinekop ise, balığın suyunu bulduktan sonra, kayığı durdurup zoka yapılarak avlanır. Zoka yapılan takıma 0 numara kanca bağlanır. Tüy olarak ince tüy kullanılır, martı tüyü ya da ördeğin göğüs veya kuyruk altının tüyü gibi yumuşak tüyler kullanılır. Artık eskisi gibi olta bağlama ile uğraşan yok, herkes hazıra alıştı, hazır yapılmış takımları alıyor. Palamut avcılığı önce çapari ile başlar, balık irileştikten sonra ağla avcılığı yapılır. Palamudun ağla yapılan avcılığına, uzatma ağları ile yapıldığından, uzatmacılık denir. Palamut uzatmacılığı gece yapılır, ağların mantarları suyun üzerinde durur. Kayıkta genelde dört kişi olur. Bir kişi kürekte nöbetçi olarak bekler, diğer gemiciler uyur. Kürekte bekleyen gemici, ağın bozulmasını, başka bir kayığın ağın üzerinden geçmesini önler. Hava bozar veya olağanüstü bir durum olursa, diğer gemicilere haber verir. Ağlar iki saatte bir kaldırılır, iki saatlik, ağın kurulup, kaldırıldığı bu süreye, kurmak eyleminden esinlenerek, kuruş denir. En tehlikeli balıkçılık palamut uzatmacılığıdır. Hava bozar, ağları kaldırmak gerekir, ağlara alikonda (denizanası) vurmuştur, kaldırmak güçleşir. Bu nedenle ağın bile alınmaktan vaz geçildiği veya bir kısmının kesilerek, kalanının denizde bırakıldığı durumlar olur. Kayığımız battı Balıkçılık yapıp da, denizde tehlike ile karşılaşmayan yoktur. Bu tehlikenin en kötüsü kayığın batmasıdır. Eskiden kayıklarımızda kendi güvenliğimizle ilgili can simidi, can yeleği gibi malzemeler bulunmazdı. Sonraları Sahil Güvenlik Komutanlığı botları kontrolleri sıklaştırınca, bu malzemeleri bulundurmaya başladık. Ancak bu malzemelerin kullanılması veya bir tehlike anında ne yapılması gerektiği ile ilgili yeterli bilgiye sahip değiliz. Kimse başına gelene kadar bu tür şeyleri düşünmüyor. 153

17-18 yaşlarındayım, Ağustos ayı olmalı, Ofluoğlu Hasan ın kayığındaki asma penta motoru arıza yaptı. Hasan abi motoru Gerze de tamir ettirdi, getirdi. Gündüz vakti motoru taktıktan sonra, gel hem motoru bir deneyelim, hem de Kozköy altında bir ağ saralım dedi. Kayığı alçak, uzun bir kayıktı. Biraz denizler vardı, dalyan yarıyordu, ama denize çıkılabilir bir havaydı. Kayığı yüzdürdük, motorun çalışmasını kontrol ettik, bir sorun olmadığını gördük. Daha sonra balık için ağ sarmaya başladık. Birinci dalyan yardığı için onun üstündeki bölgede çalışıyoruz, ben kürekteyim, Hasan abi kıçta ağ seriyordu. İlk ağda kötek alınca, bir ağ daha saralım dedik. İkinci ağı sararken, ikinci dalyan yarmış, ben fark etmedim, Hasan abi görmüş, dalyan yardı, kayığın başını dalgaya çevir diye bana bağırdıysa da, kayık uzun olduğundan, kayığı hemen dalgaya karşı çeviremedim. Yaran dalga yan taraftan vurduğu gibi kayığı devirip ters çevirdi, biz de kendimizi denize attık. Daha sonra ters dönen kayığın üzerine çıktık. Ancak Hasan abi suyun içine girip girip çıkıyordu. Niye suya girip çıktığını anlamadığımdan, korkmaya başladım. Hasan abi korktuğumu anlayınca, korkma, kayığın gidebozuna dışarıya çekebilmek için halatı bağlamaya çalışıyorum dedi. Halatı bağlamayı bitirdi, ancak dalga vurduğu halde, kayık olduğu yerde duruyor, kenara gitmiyordu. Meğerse demir düşünce, demirin halatı pervaneye dolaşmış, kayığı salmıyormuş. Hasan abi bunu anlayınca gitti halatı da pervaneden kurtardı. O sırada kayığımızın battığını gören köylüler, çobanlar sahilde birikmişti. Yüzerek denizden çıkıp, halatı oraya gelen bir traktöre bağlayıp, sahilde birikenlerin de yardımıyla kayığımızı çektik. Daha sonra üstümüz ıslak olarak, Hasan abinin deniz kenarındaki evine gittik. Karısı Nesrin abla bizi görünce korktu, ne oldu size deyip ağlamaya başladı. Hasan abi yok bir şey diyor, ama faydası yok, Nesrin abla ağlamaya devam ediyordu. Bu olay sonrası Hasan abi kayığını Muhsin e (ÇAKIR) sattı, balıkçılığı bırakıp, İstanbul a gitti. Sarıyar Barajı Hüseyin DEBOOĞLU diye biri Yakakent e gelip, Ankara da Sarıyar Barajını kiraladığını, oradaki balıkları avlattırmak istediğini, bu işi 154

yapacak balıkçılar aradığını söylüyor. Moralim Hasan (ERALTAN) bu işi yapmaya uygun kayığı ve ağları olduğundan taliplilerden biri oluyor. Moralim Hasan gitmek için talip olunca, benim de içinde olduğum ekibi oluşturdu. 1963 yılının yaz mevsimi sonunda, Moralim Hasan ın 6,5 metrelik kayığını kamyona koyarak Çayırhan a gittik. Oraya Yakakent ten avcılık yapmak üzere giden ilk ekip bizdik. Kaptan olarak Topal Davut (YANIK), gemici olarak da benimle beraber Topal Davut un İbrahim, Ahmetçik (ÖZARSLAN) vardı. Çayırhan a gidip, kalmamız için tahsis edilen binaya yerleştikten sonra, avcılığa başladık. Barajda yayın, sazan ve çay balığı bulunuyordu. Yakaladığımız balıkları barajın kenarında balıkhane dediğimiz binası vardı, oraya götürür, Hüseyin DEBOOĞLU nun adamına teslim ederdik. Günde 350-400 kg balık yakalardık. Yayın balığı 80 kr, çay balığı 25 kr, sazan balığı 40 kr a alınıyordu. Sazan avcılığı için 70-72 mm göz açıklığında, 50 göz derinliğinde, 100 metre boyunda olan ağları kullanırdık. Bu ağları akşamdan kurar, sabah kaldırırdık. Yayın avcılığında kullandığımız ağlar ise daha seyrek gözlüydü. Baraj kapaklarına yakın olan ve şamandıralarla işaretlenmiş Sakarya Boğazı da denen Kadındamı mevkii dışında, avcılığa yasak olan bir alan yoktu. Bir gün Ahmetçik ile Sakarya Boğazında gece çalışıp, kayığı ambar yükü balıkla doldurmuştuk. İyice yorulduğumuzdan, sabaha kadar kalan sürede biraz dinlenmek için, kayığımızı mağaraların olduğu bir yerde kıyıya yanaştırdık. Kayığı kıyıda bir yere bağladıktan sonra, mağarada yatıp uyuduk. Sabah güneş doğarken kalktık. Kayığın yanına gittiğimizde bir de ne görelim, çakallar kayıktaki tüm balıkları yemiş, bütün emeğimiz boşa gitmişti. Çakallar sadece balıkları yemekle kalmamış, kayığın baş altında ekmeğimiz vardı, onu bile yemişlerdi. Sonraki yıl Ofluoğlu nun Temel (ERDOĞAN) ile tekrar gittiğimizde Zurnacı Hamit in oğlu Mehmet ile Deli Bayram ın Rıdvan (AKSU) da gemici olarak gelmişti. Daha çalışmaya başlamamıştık, bir düğüne davet edildik. Rıdvan ve Mehmet siz gidin, biz mağazayı -kaldığımız yere mağaza derdik- bekleriz dediler. Biz düğüne gittik, gece geç vakit 155

döndüğümüzde ne Rıdvan ne de Mehmet vardı. İşin zorluğu mu, gurbetlik mi ağır geldi bilmem, kaçıp gitmişlerdi. Çayırhan da en fazla balığı Kısıkkaya da tutardık. Orası Sakarya nehrinin baraja karıştığı yerdi ve orada balıklar atlardı. Saban oku denen bir ada vardı, derin olan o yerde çok yayın olurdu. 150 kiloluk yayın aldığımız olmuştu. Palamut ağı gibi yayın için özel ağ yapmıştık. Yayın mantar yakaya vurur, orada kalırdı. Daha sonraları 80 mm göz açıklığında, altına doğru daha genişleyen fanyalı ağlar yaparak yayın avcılığı yapmıştık. Kışın balıklar dipte olur, mart-nisan aylarında ise yüzeye yakın olur, avcılığımızı bu durumu göz önüne alarak gerçekleştirirdik. Baba mirası Sarıyar Barajı (!) Çayırhan ile ilişkim son kez gittiğim 1967 yılında bitmiş olsa da, daha sonra 1954 doğumlu kardeşim Hüseyin in oraya gitmesi ile devam etti. Sanki baraj babamızdan miras kalmıştı. 1978 yılında Sarıyar barajında balıkçılık yapmak isteyen çiftlik ağalarından Kel Halis (YURDAKUL) Hüseyin e teklifte bulundu. Teklife göre, Hüseyin barajda ığrıpçılık yapacak, ağları hazırlayacak ve Kel Halis in üç oğluna bu işi öğretecekti. Hüseyin bu teklifi kabul ederek Çayırhan a gitti. Hüseyin gittiğinde önceki yıllarda, Çayırhan a balıkçılık için gitmeler bitmişti. Hüseyin gittiğinde Temel (ERDOĞAN) abinin, Dursun Ali (OFLUOĞLU) abinin öğrettiği kişilerden, halen balıkçılık yapanlara rastlamış. Baraj gölünün Eskişehir sınırları içinde kalan kısmındaki Saban oku denen adanın sahibi olan ve büyük hayvan sürüleri bulunan Kel Halis, balıkçılık yapmak için, yedişer metrelik dokuz beygirlik pancar ve dokuz beygirlik lombardini motoru olan iki kayık almış. Hüseyin onlara ağlar yapıp, kayık kullanmayı, avcılık yapmayı öğretti. Bir buçuk yıl kadar süren bu süre zarfında, Kel Halis in üç çocuğu da ona gemicilik yaptı. Hüseyin denizde balıkçılığa alışmış olduğundan, hiç görmediği ve görünüşü oldukça farklı olan yayın balığının ağa gelmesi ile ürktüğünü, yanındaki kişilerin anlattıklarını dinleyerek ve 156

onların balığa davranışını görerek bu ürküntüsünden kurtulduğunu, ilginç bularak anlatmıştı. Hüseyin Kel Halis in çocukları ile çalışırken, Çayırhan da kurulan Türkiye Elektrik Kurumuna bağlı termik santral kotra almıştı. Hüseyin e bu kotrada kaptanlık yapması için teklifte bulundular. O da bu teklifi kabul edip, 1980 yılının ortalarında santrale kadrolu olarak girdi. Kotra santrale ait su basılan pompaların olduğu yere işçi taşımak amacı ile alınmış bir tekneydi. Ancak bazen işle ilgili etütler veya hafta sonları idarecileri veya gelen misafirleri gezdirmek amacı ile de kullanılıyordu. Hüseyin bu işte çalışarak 2004 yılında emekli oldu. Santralde çalışırken, satın aldığı bir kayıkla, bazen kendi de gitmekle beraber, gemicileri vasıtası ile balıkçılığı devam ettirdi. Kayığının avladığı balıkların pazarlamasını yaptı. Hüseyin bize göre daha uzun süre orada kaldığı ve yaşadığı için çok farklı tecrübelere ve gözlemlere sahip oldu. 1978 yılının ağustos ayında oraya gittiğinde, çok güzel balık tuttuklarını, esas hedef balıklarının yayın, sazan ve şafak (Kocaağız, Aspius aspius) olduğunu, diğer çay balıklarına hiç bakmadıklarını anlatırdı. Kofanaya benzeyen, ince uzun, çok güzel bir balık olarak tarif ettiği şafak balığı üç dört aylık bir süre sonra kaybolmuş. Gölü kiralayan Beypazarlı Üreyin Ali nin (SEZER), göle kerevit aşılaması sonrası, bu balığın kaybolduğunu söylerdi. Üreyin Ali daha sonraları kadife balığını da getirip bırakmış, bu balık da bir süre çoğaldıysa da, sonrasında o da azalmış. Son olarak da göle İsrail sazanı (Carpius) getirilmiş. Hüseyin yayın balığı avcılığında, bu balık derinde balçıkta olduğu için; toru 72 mm göz açıklığında, fanya göz açıklığı 160 mm olan 18-20 metre derinliğinde ağları kullanmıştı. Sazan avcılığı için denizde kullandığımız molozma ağlarına benzer, ancak daha derin ve 56-64 mm göz açıklığında, 120-130 metre uzunluğunda, 4-5 metre derinliğinde çift fanyalı ağlar kullandı. Konuşmalarımız sırasında Mart, Nisan aylarında balık su yüzeyine çıktığı, kıyılara yaklaştığı için, ağı suyun üstüne mantarladığını, bu amaçla kurşunları çıkardığını, kışın ise ağı dibe indirdiğini söylerdi. Kış aylarına doğru düşen su seviyesi, Mart Nisan aylarında artmaya başlayınca, suyun 157

kenarlarındaki şimşir ağacına benzeyen dişbudak da denen yılgın ağaçlarının tamamen suyun içinde kalması ve yayın balığının çamurdan çıkıp, o ağaçların arasına yumurtlamak için girdiğini söylemesi beni şaşırtmıştı. Hele Hüseyin in bizim gittiğimizde kullanılmayan ığrıp ağları ile yayın avlaması hayli ilginçti. Hüseyin ilk gittiğinde 6-7 metre torbası, 20 metre kanatları olan ığrıp ağları yapmıştı. Alt yakanın, balığın kaçmaması için ağır olması gerektiğinden, ığrıbın alt yaka ipine, geçmeli kurşun takıp, onları ezerek sabitleştirirmiş. Iğrıp çekildiğinde, o bölgede olup toplanan ne kadar balık varsa; sazan, yayın, çay balıkları hatta kerevit hepsi torbada oluyormuş. Iğrıp, barajın ağaçlık, çalılık, taşlık olan bölgelerinde çekilemediğinden, buna uygun belli bölgelerde çekilebiliyormuş. Bu bölgeleri belirlenmesinde, köylülerin, bizim şurası tarlamızda, şurası bağımızda, tabanı şöyleydi, böyleydi diye anlattığı bilgilerin faydası oluyormuş. Iğrıptan en iyi verimi akşam aldıklarından, avcılığa gece çıkıyorlarmış. Iğrıbı çekmeden önce, ığrıp çekilecek bölgede yemleme yapıp, bu amaçla mısır, buğday, parçalanmış havuç gibi yiyecekleri suya atıyorlarmış. Sazan ve yayın balıkları atılan yemleri yemek için o alana geliyormuş. Balıklar toplandığında, o alanın hizasına gelecek bir yerde, kıyıda araba lastiği yakılırmış. Lastiğin ışığı, o bölgeye gelen balıkları bir araya toplar, balıklar ateşin ışığının olduğu bölgenin dışına çıkmazmış. İki saat kadar balığın iyice toplanması beklendikten sonra, ateşin ışığının vurmadığı karanlık bölgede bulunan kayıktaki halatın bir ucu kıyıda bırakılarak, gürültüsüzce kürek çekilip, balıklar çevrilip, halatın diğer ucu ağı seren kişi tarafından karaya çıkarılıyormuş. Küreği çeken kişi kayığı kıyıda, çamura demir çakarak sabitledikten sonra, her iki halatın ucunda yer alan birer kişinin rahatlıkla çevirdiği makara (çıkrık) kullanılarak ağı kıyıya alıyorlarmış. Makaraları kullanan kişiler, ağ kıyıya yaklaştıkça birbirine yanaşarak, ağın açıklığı kapatmak suretiyle, balıkların torbaya yönelmesi sağlanıyormuş. Daha sonra da kayık yanaştırılarak, yakalanan balıklar kayığa alınıyormuş. Hüseyin bu şekilde 1-2 ton balık alabildiklerini, 158

1980 yılında santrale geçmeden önce son olarak 450 kg balık avladığını anlatmıştı. Sonraki yıllarda ığrıp kullanımı yasaklanmış, ancak daha sonra barajda görülmeye başlanan gümüş balığı için özel olarak ığrıp kullanım izni verilmeye başlanmış. Hatta o gümüş balıklardan Yakakent teki balık unu fabrikalarına balık gönderildi demişti. Bizim Çayırhan da balıkçılık yaptığımız dönemde baraj oldukça temizdi. Hatta Hüseyin gittiğinde bile hala temiz olduğunu söylerdi. Buna örnek olarak da termik santralde çalışmaya başladığı yılda, barajın suyundan alıp çay demlediklerini anlatırdı. Sonraki yıllarda kanalizasyonlar, santrallerin atıkları, şehirleşme ve artan nüfusun barajın kirlenmesine yol açtığını bizzat yaşamış, önceleri yosun yokken, her taraf da yosun görülmeye başlanmış. Bizim balıkçılık yaptığımız dönemde balıkları Hüseyin DEBOOĞLU alıyorken, sonraki dönemde barajı kiralayan Beypazarı ndan Ali Sezer almaya başlamış. Kontrol işleri bizim çalıştığımız dönemde hiç olmazken, sonraki dönemde çok sık olmamakla beraber Ankara Tarım İl Müdürlüğünden gelenler tarafından yapılmaya başlanmış. Kalkancılık Askerden geldikten sonraki yıllarda, 1972 den itibaren Ayancığa kalkancılık için çok gittim. Kalkancılık için Ayancığa gittik dendiğinde, sadece Ayancık değil, o bölgedeki bulunan İstefan, Helaldı, Türkeli, Güllüsu, Çatalzeytin, Ginolu gibi yerleşimler de anlaşılmalı. Kalkan ağlarına mersin balığı, vatoz, köpek balığı, tırgana gibi başka balıklarda takılırdı. Yazın vatoz çok olur, tırgana daha seyrek vururdu. Tırgananın iki iğnesinden kısa olan zehirli olurdu. Ayancık tarafına ilk kez gidişim Ofluoğlu nun Hasan ın kayığı ile oldu. Onda o zaman 6,5-7 metrelik, 10 beygirlik süper star motoru olan bir kayık vardı. Ekibimizde Kozköyünden Çakır Hasan (ARSLAN), Ferhat ın Mahmut un kardeşi İlyas (ERDEM), Döndü nün Rasim in Bekir (GÜDEN) vardı. Yakakent ten gündüz 159

yola çıktık, akşam Akliman da kaldık, sabah tekrar hareket ederek, Çatalzeytin e ulaştık. Yolculuğumuz 15 saat kadar sürmüştü. Çatalzeytin de kereste fabrikasının alt tarafında büyük bir bina vardı, orada kalmıştık. Yüz tane kalkan ağımız vardı. Bu ağlar ile balıkçılık yapmış, güzel para kazanmıştık. Fotoğraf, Nami KARABULUT (kayıktaki), Hasan AK, Kadir GÜDEN, Naim KARABULUT, Mustafa.), 1967 160

Askerlik sonrası yıllarda Moralim Hasan ın kayığı ile gittiğimde, en çok balığı o zaman tutmuştuk. Balıklarımızı İnebolu da komisyonculuk yapan Ziver (SÜNNETÇİ) vardı, ona verirdik. Avcılık Mart ayında başlar, Haziran başında balığın durumuna göre biterdi. Balık o dönemlerde o kadar boldu ki, sezonun sonlarına doğru kurduğumuz ağlardan her biri masa büyüklüğünde altmış kalkan balığı aldığımızda bunu beğenmemiş, balık bitti diye sezonu kapatmıştık. Avcılık yaptığımız bölgenin derinliği farklı bir özellik gösteriyordu. Su derinliği 50-55 kulaçlara (90-100 m.) ulaştıktan sonra derinleşmeye devam ediyor. Daha sonra tekrar sığlaşarak ikinci kez 50-55 kulaç derinlikte oluyordu. İlk 50-55 kulaçlarda vatoz çok olurdu. Balığın havyarlı olduğu zamanlar, ağlarımızı ikinci 55 kulaçlara kurardık. Yine böyle bir dönemde, Çatalzeytin in 55 kulaçlarına kalkan ağlarını kurmuş, ancak hava bozuk olduğu için denize çıkamamış, ağlarımız bir haftadan fazla denizde kalmıştı. Ağlardaki balığın kötü olmaması için, fırtınanın dindiği, fakat kayığın dümenindekinin, kayığın başındakini bile zor seçtiği yoğun sisli bir havada, pusula yardımı ile ağları kaldırmak üzere gittik. Ağımızı bulduktan sonra, kaldırmaya başladık. Ağlarımıza o kadar kalkan balığı vurmuştu ki, balıklar ağda merdiven yapmış gibi üst üste duruyordu. Ağı kaldırmaya devam ederken, açığımızdan gür gür diye bir ses duydum. Ağ kurduğumuz bu yerler gemilerin yolu üzerinde olduğundan, arkadaşlara tanker olur, şilep olur, herhangi bir gemi olur, bize bindirir, teneke çalarak ses çıkarın, yerimiz belli olsun dedim. Bu arada ses bize daha da yaklaşmaya başladı, fakat sisten ne olduğunu anlayamıyoruz. Biraz sonra hafif bir poyraz rüzgârı çıkınca sis biraz aralandı. Bir de baktık ki, küçük bir çırnık kayık ve içinde iki kişi var. Ses o kayığın motorunun sesiymiş, ondan geliyormuş. Kayıktakiler bizi görünce yanaştı, ağlamaklı bir sesle, amca bizi kıyıya götür, biz kaybolduk dediler. Sonradan hikâyelerini anlatınca bunların baba, oğul olduklarını, Abana dan denize açılıp, sis çıkınca yönlerini kaybettiklerini, iki gündür denizde olduklarını öğrendim. 161

Biz ağlarımızı çekip, balıkları aldıktan sonra, onları da yanımıza alarak kıyıya geri döndük. Onlara sis iyice açılmayınca sizi göndermem dedim. O zaman telefon edip, ailemize haber verelim dediler. Onları telefon olan yere götürüp, aileleri ile görüşmelerini sağladım. Onların telefonda yaptıkları konuşmaları ve karşı tarafın nasıl sevindiğini gösterir ifadeleri sözle anlatılamaz. Konuşmalarında bizden minnettarlıkla bahsederek, canımızı onlar kurtardı diye yakınlarına anlatıyorlardı. O gün akşam sis iyice dağılmadığı için onları göndermedim, misafir ettik. Ertesi gün sis dağılınca yola çıkıp gittiler. Gidişlerinden iki gün sonra çocuk araba ile geldi. Amca evden bizimkiler istiyor, seni götüreceğim dedi. Ben de kıramayıp teklifini kabul ettim. Evlerine vardığımızda çoluğu, çocuğu, karısı, kızı nasıl bana minnettarlıkla sarılıyor, ah kardeşim, Allah razı olsun, canlarımızı kurtardın diyerek ağlıyorlardı, anlatamam. İlk gittiğimizde Ginolu da hiç balıkçı yoktu, bizim balık tuttuğumuzu görünce onlar da bu işi öğrenmek istedirler. Onlara bu işi öğrettik, ağ aldılar, kayık aldılar balıkçılığa başladılar. Hey gidi günler Mersin balığı, havyarı varken havyarı, sonrası dönemlerde de etinin lezzeti nedeni ile her zaman iyi para eden balık olmuştur. Bu balığı tutan gururlanır, sevinir. Sevincini belli etmenin, başkalarına göstermenin en iyi fiyakalı yöntemi ise, kayığa bayrak dikilmesidir. Mersin balığı yakalayan bir balıkçı, bayrağını diktikten sonra Yakakent önlerinde, özellikle kendini belli edecek şekilde, kıyıya yakın geçer, kıyıdaki herkese, dosta düşmana sevincini gösterir, havasını atar. Denizde bayrak dikmiş geçen bir kayık görenler, mersin balığı tutulduğunu bu işareti görünce hemen anlar, kaç kiloymuş, havyarı var mıymış gibi tatlı bir dedikodunun malzemesi ağızdan ağıza dolaşmaya başlar. Farklı zamanlarda ağlarıma mersin balığı vurduğu olmuştu. En eski hatırladığım, henüz liman yokken, 1966-1967 yılları olacak, caminin karşısına 34 kulaçlara kurduğum ağdan aldığım, 320 kiloluk morinadır. Gazeteler haber yapıp, bu balıkla beraber resmimi 162

yayınlamıştı. Daha sonra iki kez daha aynı şekilde böyle büyük balık aldım. Benim balık aldığımı gören altıma üstüme ağ kurdu, kimse bir tane balık alamadı. Bu balıkların parası ile iki katlı ev yaptırdım. 1970 li yılların başı olacak, henüz liman yapılmamış. Ramiz abi (ŞAHİN) ile Alaçam çayının batısındaki mal kazanının üzerine 38 kulaçlara baş başa mersin ağı kurduk. Ağlar hava da bozunca on gün kadar denizde kaldı. Hava açtığında ağları kaldırmaya gittik. Ben önce Ramiz abinin yanındaki değil, daha üst taraftaki ağımı kaldırdım. Ancak havanın durumunu da beğenmediğimden, Ramiz abinin yanındakini ağı kaldırmadan dönmeye karar verdim. Ben dönerken Ramiz abiye yakın bir yerden geçerken Ramiz abi beni görüce işaret edip, yanına çağırdı. Ben herhalde motorunda bir sorun var diye düşündüm. Yanına gittiğimde kayığının içinde kocaman bir mersin balığı gördüm, hayırlı olsun dedim. Ramiz abi de, bana değil, sana hayırlı olsun, balığını al dedi. Ramiz abi kendi ağını kaldırmaya geçerken, morinanın ağa vurup, ağı kaldırdığını görüyor. Kaçmasın diye gidip ağdan alıyor. Bunun üzerine Ramiz abiye teşekkür ederek balığı kayığa aldım, düşmesin diye güzelce iple bağladım, bayrağımı dikip yollandım. Balığı kıyıya getirdiğimde tarttık, 340 kg geldi. Balığı satıp, parasını aldığımda yarı parasını Ramiz abiye verdim. Ara sıra kardeşim Nami ile balığa gidiyorsam da, artık yavaş yavaş balıkçılıktan elimi ayağımı çekiyorum. İki kayığım vardı, bunlardan kırk yedi yıllık olanını Kızlan a, Altınkaya barajında balıkçılık yapan birine sattım. Diğer kayıkla oğlum balıkçılık yapıyor. 163