Fatih Toksöz Katılımcı: Fatih Toksöz: Katılımcı: Fatih Toksöz: Katılımcı: Katılımcı:



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Yönetici tarafından yazıldı Çarşamba, 09 Eylül :41 - Son Güncelleme Çarşamba, 09 Eylül :10

Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Çocuğa Yönelik Şiddet Mevcut Durum Üzerine...

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Blogger bunu uyguluyor!

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

10SORUDA AİLE SİGORTASI

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

FİRMALARIN PLAKA TAHDİTİ GÖRÜŞLERİ

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

ISBN :

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

BAĞLAÇ. Eş görevli sözcük ve sözcük gruplarını, anlamca ilgili cümleleri birbirine bağlayan sözcüklere "bağlaç" denir.

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Menümüzü incelediniz mi?

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

LOGO. Özel Dedektiflik Eğitimi Kocaeli Üniversitesi Hereke Ö.İ.U. MYO İsmail Yetimoğlu w w w. d e d e k t i f. o r g. t r

Şimdi olayı şöyle düşünün. Temel ile Dursun iddiaya giriyor. Temel diyor ki

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

MİNİK PATİKLER ANAOKULU

Asuman Beksarı. Türkiye nin İlk ve Tek Kadın Karides Yetiştiricisi. Yaşamdan Kesitler Sema Erdoğan. J. Keth Moorhead

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

ANLATIM BOZUKLUKLARI

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

Einstufungstest / Seviye tespit sınavı

Meme Kanseri Taraması Hakkında Kısa Film*. *Central and East London Breast Screening Service tarafından hazırlanmıştır.

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Biz beyaz yakalılarız. Günümüzün çoğu plazalarda geçer. 9-6, 9-9, bazen de ne kadar giderse o kadar çalışırız. Adımız aynı zamanda kimliğimiz.

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

TÜRKİYE DE KADIN VE ŞİDDET Bilgi, Algı ve Davranış Araştırması. Kasım, 2014

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Almanya'da Yaşayan Trabzonsporlu Taraftarın 61 Plakanın İlginç Azmin Hikayesi

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına

5 soru-cevap:layout 1 4/28/11 12:14 PM Page 201 CEVAPLAR VE PARALEL OTURUM I SORULAR 201

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

AİLE EĞİTİM PROGRAMLARI (AÇEV)

Sevgi evlerinde kalan kardeşlerimize konser düzenledik. Huzurevi ziyaretlerimiz ara sıra oluyor,gönül Köprüsü diye bir proje de yer alıyoruz.

Bugün kadın ve erkeğin daha eşit olacağı bir toplumda yaşamak için sen ne yapacaksın?

2- Takside. Türk kadınla Alman kadın aynı yerden taksiye bindiler aynı mesafeyi gidip aynı yerde indiler.

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

TABURCUYUZ, YA SONRASI?

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Aile Avukatlığı ve Aile Rehberliği

Eylemlerin, eylemsilerin, sıfatların ve zarfların anlamlarını çeşitli yönden etkileyen sözcüklere zarf denir. Ör. Büyük lokma ye: büyük konuşma. Ör.

1) İngilizce Öğrenmeyi Ders Çalışmak Olarak Görmek

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

Evlat Edinilen Çocuğa Multidisipliner Yaklaşım: Vaka Örnekleri Üzerinden Evlat Edinme. Psikolog Reyhan Bahçivan-Saydam

Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Birimi Aile Bülteni SINIRLAR VE DİSİPLİN

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

KADIN DAYANIŞMA VAKFI 2014 YILI KADIN DANIŞMA MERKEZİ FAALİYET RAPORU 1 OCAK 31 ARALIK 2014

Kadınlar kimsenin namusu değildir

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Transkript:

Fatih Toksöz Katılımcı: Bizim bu çalışmada yaptığımız, çocuğa karşı şiddetin önlenmesi ile ilgili stratejik haritalar oluşturmak. Sivil toplum örgütlerinin bizimle çalışmasına yönelik de bir deneme içerisindeyiz aslında. Bu haritalama yöntemleri, bir süredir savunuculuk çalışmalarında kullanılıyor. Vaka temelli olarak, aktörlerin görevleri, ne işliyor, ne işlemiyor, sistem nasıl aslında vs. gibi bir tabloyu da göstermek gerekiyor. Tabii en önemli bilgi de, uygulamada. Fatih Toksöz: Bence, klasik bir şey ama en son söyleneceği en başta söylemek gerekiyor. Avrupa Birliği, UNICEF, FAO gibi örgütlere ya da kadınlara, çocuklara yönelik şiddetin önlenmesi, Çocuk İşçiliğinin Elimine Edilmesi Projesi gibi dünyadaki bütün bu tür oluşumlara baktığımız zaman, sosyal hizmet uzmanlığı için de söylenen, neo-liberal piyasa ekonomisinde ya da kapitalist sistemde, bu tür şeyler pansuman gibi duruyor. Yani nihai hedefi söylemiyoruz hiçbir zaman, bunun sistemin bir sonucu olduğunu söylemiyoruz ya da söyleyemiyoruz. Bu örgütler zaten söylemiyor. FAO açlığın, yoksulluğun nasıl sona erdirileceğini benden iyi biliyor, ama Afrika da iki milyon insan yine açlıktan ölmeye devam ediyor, bence bunu bilerek hareket etmek gerekiyor. Söyleyeceğimiz ya da yapacağımız işler buna hizmet etmeli. Bu kuruluşların finansman kaynağının nereler olduğunu biliyoruz, Birleşmiş Milletler vb. dolayısıyla bu kuruluşların sistemi değiştirmeye yönelik bir niyetleri yok. Sistem içerisinde kalarak, müdahale etmek gibi bir amaçları var. Sadece bir sivil toplum örgütü yöneticisi ya da bir aktivist ya da alanda çalışan bir meslek elemanı olarak değil de, ben meseleye biraz daha soldan bakan biri olarak söylüyorum, bu da sonda söylenmesi gereken bir şey. Bütün bunları ortaya koyup, çözümü de budur demek gerekiyor. Konumuz şiddet ya, vallahi biraz önce yolda gelirken de şiddet vardı. Arabalar birbirlerine aşırı korna çalmış, taciz ettiğini düşünmüşler ve polis çağırmışlar. Ama yolda gidenlere de şiddet vardı, trafik kapalıydı, bunların hepsi şiddet bakarsanız. Şiddet hayatımızın içinde, o kadar doğal ki çoğu zaman biz bile bunu kanıksıyoruz ya da normalleştiriyoruz. Katılımcı: Farkına varmıyoruz. Fatih Toksöz: Görsek de nasılsa hep oluyor, diye düşünüyoruz. Katılımcı: Özellikle çocuklarla çalışma deneyimin çok fazla. Belki hepsinin bir şekilde şiddet döngüsü içerisinde olduğunu söylemek mümkün, biraz anlatabilir misin? Özellikle çocuğa yönelik şiddet dediğimizde sen ne anlıyorsun, nasıl vakalar karşına geliyor? Katılımcı: Behice Eren den hareketle sokaktan, çocuk size geliyor şiddete uğramış, ama yeni şiddetlere de açık bir şekilde. O süreçler, o vakalar olabilir. Bir de kurumlar ve Devlet in koruma altına aldığı çocuklar üzerinden, özellikle bu ikisi üzerinden devam edebiliriz. Sosyal Hiz et Uz a ı

Fatih Toksöz: Yaşadığım deneyimlerden şunu diyebilirim, sosyal hizmet uzmanlarının çocuğa şiddet uyguladığı örnek çok nadirdir. Şöyle bir durum söz konusu sosyal hizmet uzmanı, psikolog, çocuk gelişimcisi gibi insan la çalışılan mesleklerde, çalıştığınız kişilere, bu çocuk, genç ya da yaşlı olabilir, şiddet uyguladığınızda bu hem etik hem insani açıdan sonraki çalışmalarınıza bir engel oluşturur. Mesela bugün dövdüğün bir çocukla yarın mesleki bir çalışma yürütemezsin, bu süreci götürebilme ihtimalin yoktur. Günlük rutin işleri yapabilirsin ama başka türlüsünü hayata geçiremezsin. Yetiştirme Yurdu nda çalışırken inanılmaz şiddet hikâyeleri olan çocuklarımız vardı. Özellikle çocuklarda, dokunarak iletişim kurmak çok önemlidir. Bahçede erkek çocuklarla gezerken elinizi omzuna atmanız bir güven ifadesidir, bir mesajdır bu. Ama elimizi omzuna attığımızda durup, ne zaman tokat yiyeceğini bekleyen çocuklar da vardı. Bunlar geçmişte(aile yaşantısında ya da kuruluşa gelmeden önce bulunduğu yerde) yaşanan şiddet hikâyelerinin devamı çocuklar açısından. İletişim çağının gelişmesiyle, toplumsal değişimle birlikte çocuğa şiddet problemlidir, özellikle Kurum da, ev içlerini ya da sokağı kastetmiyorum. Kurumda kalan çocuklara uygulanan şiddet, şiddeti uygulayan açısından problemlidir. Çok nadirdir şiddetin ortaya çıkmaması, özellikle bence son 8-10 yıldır çocuklar şiddete uğradıklarında, bunu, ifşa ediyorlar, çok çabuk yayıyorlar. Hiç kimseye söylemeseler bile Kurum daki meslek elemanlarına söylüyorlar ve müdahale ediliyor. Katılımcı: Müdahale edebilmeleri kolay olabiliyor mu? Oradaki hiyerarşi buna izin veriyor mu? Fatih Toksöz: Hiyerarşi çok kolay izin vermiyor, hiyerarşi kanalıyla etmiyorlar zaten. Kendi kanallarıyla çocuklar hallediyorlar. Mesela İstanbul da, Kemerburgaz Ağaçlı da iki öğretmenin, bir psikolog, bir çocuk eğitimcinin görevine son verildi, diye bir haber vardı. (Görevine son verilenler olayı ortaya çıkaranlar) BirGün de. Bir taciz olayı olmuş, taciz eden öğretmeni de müdür yardımcısı yapmışlar üstelik. İdare böyle bakıyor mevzuya ama çocuklara bu anlamda şiddet uygulamak çok kolay değil. İkincisi mesela engelli çocuklar, dövdüğünüzü bile bilmez görünürde, ama oralarda da artık bu düşüncede olan insanlar çok rahat değil, böyle bir durum söz konusu. Katılımcı: Peki denetim ve cezalandırma olduğu için mi böyle oluyor? Fatih Toksöz: Aslında sadece cezalandırma değil, bu afişe olmak. Cezalandırmanın kendisi işsiz kalma, hukuksal olarak ceza alma, bütün toplum nezdinde görünür olma, bu anlamda görünür olma. Katılımcı: Aslında böyle yapmamalıyım, çocuğu dövmemeliyim anlayışıyla değil de, yaparsam ceza alırım mantığı, hatta belki evde de çocuğunu dövmeye devam ediyor olabilir. Fatih Toksöz: Aynen. Televizyonun verdiği, Malatya da geçen bir örnek vardı hatırlıyor musunuz, banyo yaptırırken çocuğu dövüyordu? Ben eminim ki, o kadın aynı hareketi Aile ve Sosyal Politikalar Baka lığı a ağlı, sokakta yaşaya, çalışa ve koru a altı a alı a ço uk ve ge çlere, aze farklı ihtiyaç sahipleri e de ire ir hiz et vere, ver ek duru u da kala Behice Eren Çocuk ve Gençlik Merkezi, Ağustos te kapatıl ıştır.

çocuğuna da yapıyordur. Yani tek başına dövenin suçu değil o zaman, öyle bakmak gerekiyor. Çünkü şiddet sadece uygulayana ait bir şey değil. Kadına yönelik şiddetin artmasını tartışırken de sorun sadece şiddeti uygulayanda değil. Bir de sistemi düşünmek gerekiyor. Şiddeti doğuran nedenler var, bir sarmal bu aslında. Kadına yönelik şiddet, çocuğa yönelik şiddet bütün bir topluma yönelik şiddet var bugün. Gezi yle birlikte bütün bir topluma yönelen bir şiddet var. Dolayısıyla bazen bütün bir toplum olarak kanıksama durumu, yani istemese de kabul etme durumu oluyor. Eskiden eti senin kemiği benim diye teslim edilirdi ya çocuklar bir yere, artık teslim ederken aslında eti de benim, kemiği de benim, çocuğuma iyi bak diye teslim etmek gerekiyor, kontrol etmek gerekiyor. Sanayi de arkadaşlarım var çırak hasretiyle tutuşan, ben de birkaç çocuğu çıraklık için götürdüm. Çocuklarla konuştum öncesinde şiddet vb şeylerle karşılaşırsanız benimle görüşüyorsunuz, dedim. Götürdüğüm arkadaşlarla da görüştüm lütfen kalfa çırak ilişkisini unutun, çocuklara yönelik şiddet istemiyorum. İş ortamında kızabilirsiniz, biz de kızıyoruz kendi çocuğumuza öğretme amaçlı. Ama bu kızmanın kendisi de dövermiş gibi değil, şiddete dönüşen bir kızma değil. Hakaret içeren bir şey değil. Yani çözümünü birlikte bulacaksınız, böyle çırak istiyorsanız, ben size çırak getiririm. Dediğim gibi şiddet içimize o kadar sirayet etmiş ki, geçmişte özellikle okullarda, yatılı okullar, yetiştirme yurtları, çocuk yuvalarında şöyle bir bakış açısı vardı: buralarda çalışan insanlar bu çocuklara babalık, annelik yapıyor bu kadar sığ bir mantık yani. Dolayısıyla ne olur iki tokat atsa canım!, ama meselenin kendisi iki tokat değil, iki tokatla çözülecek bir durum da değil. Meselenin kendisi sistematik bir hal alıyor, şiddet dediğimiz de artık tek başına iki tokat bile değil. Bir öğretmen arkadaş beni yeniden eski alışkanlıklarıma döndürmeyin, diyordu çocuklara, bu sizi yeniden dövmeye başlayacağım demek. Büyüklerden görülen şiddet sonucunda da, çocuklar kendi aralarında bir şiddet döngüsüne giriyorlar. Mesela biz madde bağımlısı çocuklarla çalışıyorduk, 12-13 kişilik sokakta yaşayan bir çocuk grubu vardı. Maltepe de bir harabede kalıyorlardı. İki kardeş de bu topluluğun reisiydi. O topluluğun içerisinde inanılmaz bir şiddet vardı. Özellikle madde bağımlısı çocuklarla çalışırken, bazen meslektaşlarımız bile, üç çocukla uğraşıyorsunuz dünyanın parasını harcatıyorlar size, diye bakıyorlardı bize. Böyle bir bakış açısı vardı, bir iş yapmıyorsunuz anlamında. Bizse, bir tane çocuğu bile oradan kurtarsak bu büyük bir başarıdır, diye düşünüyorduk. Bu çocukların kendi aralarında yaşadığı inanılmaz şiddetin boyutlarını ifade etmeye çalışayım. Birine kızarsınız kavga edersiniz, tekme tokat girişirsiniz. Bunlar dövdüklerinde çocukların kolu bacağı kırılıyordu. Bu kadar şiddetle dövüyorlardı. Çocukların bize aktardığı, çocuklar için bir şiddet öğesi daha varmış, tecavüz. Hırslarını alamazlarsa tecavüz ediyorlardı. Grup içerisinde bu senin, diyorlardı ya liderler yapıyor ya da birine bu senin, diyorlardı. Hatırlıyorum bir çocuğun kolu kırılmıştı, bizim oraya geldi. Madde bağımlısı, biz de ceza vermiştik içeri girmeyeceksin, diye. Çünkü madde kullanıp gelmişti, camı çerçeveyi indirmişti. Kapıdan içeri girmeyeceksin, diye ceza vermiştik.(iyi kullanıldığında, mesleki çalışma ve iletişim açısından etkili olabiliyor) Kapıda durdu, madde kullanmışken bile söz de dinliyorlar. Cezam var ama gelebilir miyim? dedi. Problem var anlaşılan, gel dedik geldi, kolu kırılmış, şişmiş. Dedik ki, hemen hastaneye git! yanında da bir çocuk var, ben götüremem, dedi. Niye götürmüyorsun? diye sorduk. Yok, benim eve gitmem lazım, bana sadece buraya getir dediler. Ben arkadaşımı hastaneye götürmeyeceğim. Çocukların kendi aralarındaki şiddet bu boyutta. Aslında topluluğu bir arada tutan şeylerden biri de o. Çocuklardan birkaç tanesini uzaklaştırmaya çalıştık, Ankara dışına bir yerlere

gönderelim dedik, istemediler. Çocuklardan bazıları, Onları öldüremeyiz, onlardan kurtulamayız ama cezaevine girersek kurtuluruz bunlardan, diyorlardı. Üç tanesi cezaevine girdi, göstere göstere girdiler bir de. Şiddetten kurtulmanın kendilerince bir yolu bu. Katılımcı: Çocuğa karşı şiddet kapsamını nasıl alabiliriz? diye tartıştık. Tam alacak mıyız almayacak mıyız belli değil, ama aslında yetişkinlerin çocuğa yönelik şiddeti çalışma alanımızda. Belki şöyle yapabiliriz, şöyle düşünürsem yanlış mı olur diye kendimi sorguluyorum. Çocuklar arasındaki şiddet, aslında sistemin üretmiş olduğu bir durum. Fatih Toksöz: Öğrenilmiş bir şiddet. Katılımcı: Evet, dolaysıyla bu durumdan çocukları mesul tutmak daha da acımasız geliyor bana. Fatih Toksöz: Tabii tabii. Ama az önce verdiğim örnekti iki kardeş, çocuk değildi artık. Yirmi, yirmi üç yaşlarındaydılar. Aslında ergenliği yirmi beş yaşına kadar uzatmak söz konusu olduğu için dolayısıyla böyle bir bakış açısı olması gerekiyor ama. Çocukların birbirlerine karşı şiddeti öğrenilmiş bir şiddettir. Katılımcı: Başvuru sistemi, denetim sistemi olmadığı için giderek yalnız bırakılıyor ve hakikaten kaçacağı tek yer cezaevi oluyor. Fatih Toksöz: Bizim açımızdan da ilginç bir örnekti. Katılımcı: Peki böyle bir grup var. Hadi hepsine çocuk diyelim, bir yerde yaşıyorlar. Oraya müdahale edememenizin nedeni ne? O şiddeti sonlandıracak, çocukların iyileştirmeye çalıştırılması, koruma altına alınması gibi durumlara neden müdahale edemiyoruz? Oradaki sistem neden işlemiyor? O çocuklar neden cezaevine gönderildi? Muhtemelen siz de tehdit ediliyorsunuzdur? Onlar ne, işlemeyen ne? Fatih Toksöz: Aynı çocuklar bizi de tehdit ediyor sonuçta. Bir kere polisiye tedbir çözmüyor. Çocukların mekânlarına biz, iki sosyal hizmet uzmanı gittik. Polisler de geldiler. Olay şöyle; Bizim orada kalan kızı, biri kaçırıyor. Kaçırmadan kastım, gel gidelim diyor, o da gidiyor. Yani zorla kaçırılmıyor. Biz, polisler ve Bakanlık tan gelen birileri, yani aşağı doğru giden bir silsile yoluyla tehdit edildik aslında, Müdahale edin, kızı bulun, diye. Savcı bizim kuruluşa gelmişti öyle bir durum. Kızı bulun da, biz bilmiyoruz ki kızın nerede olduğunu. Kız aranacak bir yerde değil sonuçta. Polis de illa bizimle gelmek istiyor. Ben de mesleki olarak polise karşıyım, incelemeye giderken de, özellikle Altındağ a, Çin Çin e giderken, ben kendimi korurum, korunmaya ihtiyaç da yok, diyorum. Neyse polisleri de yanımıza verdiler oraya doğru gidiyoruz. Ama polislerde bir tedirginlik var. Bir ses duydum, mermi sürüyordu silahına. Ne yapıyorsun, dedim, tehlikeli yere gidiyoruz, dedi, gelme o zaman, dedim. Ya da arkamdan gel ben seni korurum, dedim. Bu arada çocuğun biri aşağı doğru inerken, çocuğu tuttu, resmen çocuğu kendine siper etti. Ben gitmiyorum, dedim geri döndüm. Polise de, bırak çocuğu, dedim. Başıma bir şey gelir, diye çocuğu önümde tutuyorum, dedi. Çocuğu bırak, silahı tak beline yoksa gelmem, dedim. Baktı ki gitmeyeceğim, tek başına da gidemiyor. Silahı elinde ama bana da sıkarlar, diye düşünüyor adam. Böyle gideriz yoksa gitmeyeceğim. Bir tehdit edilme durumu olmuştu seni de atarım içeri, dedi.

İstediğini yapabilirsin, dedim. Tamam, dedi, çocuğu bıraktı. Birlikte çıktık yukarı, neyse kapıyı açtılar. Çocuklar bizi görünce bir iletişimimiz var Hocam hoş geldiniz, dedi polisi gördü, sivil polis. Nasıl kızıyor ama elinde de bir falçata var. Nasıl bağırıyor, nasıl kızıyor çocuk. Çok yakınız elindeki falçatayı kaldırmış nasıl küfrediyor, polis için bunları niye getirdiniz? diyor. Benim aklımdan, falçatayı yüzüme indirebileceği geçti. Bugüne kadar hiç yapmamışlardı. Ama çok kızdılar polislere. Ben yan döndüm eğer bir şey olursa yüzümü koruyayım diye. Neyse çocuk bağırdı çağırdı, burada iki tercihiniz var: ya eyvallah deyip geri çekileceksiniz ya da aynı hiddetle karşılık vereceksiniz. Ben ikincisini seçtim, aynı hiddetle karşılık verdim çocuğa. Mekân kavramı önemlidir. Hani bir eve misafir gidersiniz ya bu önemlidir. Bunu kullanarak sen bana nasıl çekersin falçatayı, ben senin mekânına gelmişim, hocam buyur içeri diyeceğine, çocuk bir durdu. Ama polisi niye getirdin? dedi. Ben getirmedim, kendi geldi, dedim. Bu arada çekil kenara diye de polisi itiyorum. O söyledi ben söyledim, sonunda sakinleşti çocuk. Polisler giremiyorlar içeri, kenarda duruyorlar. Dedim ki, Şu kız burada mı? Olabilir de olmayabilir de. Tamam, ben burada olmadığını kabul ediyorum. Akşam 5e kadar polise getireceksiniz kızı. Size söyleyeceğim budur, sonra çayınızı, kahvenizi içmeye de geleceğim, yalnız. Tamam, mı? dedim. Polisten hoşlanmıyorlar sürekli bir şiddet hikâyeleri var. Tamam, dedi çocuklar, polis dedi ki nasıl tamam?. Tamam diyorsa tamamdır, 5e kadar getiriyorsunuz, dedim. Tamam, 4,5 ile 5 arası orada, dedi çocuklar. Kız geldi 5e doğru, getirdiler kızı. Biz kızı babasına teslim ettik, babası düşmüştü peşine. Babasına teslim ettikten 1,5 saat sonra kız yine kaçmış aynı yere. Bu örnekte de biz çocukların mekânlarına çok gittik, şiddetle de ilgili gittik. Çünkü gelip bizim Kuruluş a da şiddet uyguluyorlardı. Başka çocuklar da geliyor, sokakta çalıştırılan çocuklar da geliyor mesela. Köprünün altında sıkıştırıp paralarını alıyorlar ceplerinden. Dövüyorlar çocukları ya da Kuruluş a geliyorlar, camı çerçeveyi indiriyorlar. Sabah 9da, öğlen 2de, gece 3 te gelip yemek istiyorlar. Orada park etmiş arabaların tekerlerini patlatıyorlar. Bize yönelik bir şiddet var çocuklarda. Polis çağırılıyor ama çözüm değil. Polis çocukları alıyor, artık dövmüyor çünkü kar etmediğini anlamışlar. Bir saat sonra bırakıyorlar. Yapabileceği hiçbir şey yok, on sekiz yaşından küçük çocuk. Mahkemeye de çıkartsalar, mahkeme tutuklamıyor. O da ayrı bir sorun. Çocuk Eğitim Merkezlerini biliyorsunuz. Eğitim merkezi diyorlar ama böyle olduğunu düşünmüyorum bu anlamda. Şiddet merkezine dönüşüyor belki buralar. Böyle bir durum söz konusu, nasıl müdahale edilebilir, bu anlamda sistematik bir çalışmayla müdahale etmek gerekir. Sadece sosyal hizmetlerin içinde yer almadığı sosyal hizmetler, Milli Eğitim, belki Adalet hepsinin birlikte, ama gerçekten çok çabuk protokol imzalanıyor. Bu kuruluşların arasında yüzlerce binlerce protokol imzalanıyor. Sadece protokol imzalanıyor. Kocaman kocaman laflar ediliyor, sonuç aradığınızda bulamıyorsunuz. Hani bu iş biraz daha yukarıdan ahkâm keserek değil de daha aşağıdan, biz en aşağıdayız. Bu işi gönüllü yürütebilecek meslek elemanlarıyla yapılmalı. Kamuda olup da gönüllü olmalı, çalışırken yaptığımız da biraz böyle. İsteyerek yaptığımız bir çalışmaydı. Bunun yol ve yöntemlerini oluşturmak ve mekânlarını oluşturmak. Yani sadece bina yapılarak, oluşturulacak bir şey değil. Bu çok çeşitli yapıları oluşturmak gerekir. Mesela birtakım yönetmelikler vardır, yönergeler vardır bu iş için hazırlanan. Özellikle madde bağımlısı çocuklarla çalışırken Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon Merkeziydi. Madde bağımlısı çocuklar ya da suçla karşılaşmış çocukların, sosyal rehabilitasyonlarının yapılacağı bir merkezdi. Ama bu merkez tek başına olabilecek bir yer değil. Bunun bizce bir gece barınağı olması gerekiyor. Çocuklardan hiçbir

şey istemeden, özellikle çocukları sokağın o tehlikelerinden ve şiddetinden kurtarabilecek bir mekân. Çocuğun sadece gelip gece istediği saatte kapıyı çalıp, içeri girip, yatabileceği bir yer. Katılımcı: Şu an Türkiye de öyle bir şey var mı? Fatih Toksöz: İstanbul da benzer bir kuruluş vardı. Şimdi duruyor mu hâlâ bilmiyorum? Küçükbakkalköy deydi, bir gece barınağı vardı, Gece Barınağı İlk Adım İstasyonu. İlk adım istasyonu diyoruz, bu tür kuruluşlarda çıkmakta sorun yok, kalmakta sorun var. Kalmak istediğiniz zaman, bir görüşmeye tabi oluyorsunuz. Çocuklarla görüşülüyor, açık kapı sistemiyle çalışılıyor. Katılımcı: Görüşme neye dair? Fatih Toksöz: İknaya. Niye görüşürsünüz? Orada kalmanın birtakım kuralları var. Çünkü tek başına değil, başka çocuklar da var, o kurallara uyum beklersiniz çocuklardan. Katılımcı: Gece barınağı biraz daha farklı galiba? Fatih Toksöz: Gece barınağı farklı. Ben evsizlerle de on yıldır çalışıyorum kış aylarında. Evsiz barınağını da bir tür huzurevi gibi düşünüyorlar yukarıdakiler, bu düşünceyle hareket ediyorlar. Evsiz (Evsiz: Genellikle, geceleri yatacak uygun ve düzenli bir yeri olmayan, terminal, metro, köprü altları, gar ve parklarda, toplumun marjinal bölgelerinde yaşayan kişi ve gruplar ile her hangi bir kurum hizmetinden yararlanmayan bedensel, zihinsel ya da psikolojik problemleri, keyif verici her türlü maddenin kötüye kullanımı nedeniyle evden atılan ya da evini terk etmek suretiyle sokakta yaşayan 18 yaş üzeri kadın ve erkekler evsiz olarak tanımlanır) demek, gerçekten sokakta yaşamayı isteyen bir insan demek. Saygı göstermek gerekiyor buna hem mesleki hem insani olarak, ama ihtiyaç duyduğunda da kalabileceği bir yerin olduğunu bilebilmesi gerekiyor. Hiç beğenmesek de Ankara da 2001 in sonundan bu yana kimse sokakta donarak ölmedi. Gazi Mahallesi nde, demiryollarında bir vatandaş 2001 de donarak ölmüştü. Büyükşehir Belediyesi, zorla da olsa 2008 de bir evsiz merkezi açtı, hâlâ duruyor orası. Ankara Valiliği de 2009 dan beri, yedi, sekiz aylık bir otel kiralıyor. Katılımcı: Çocuklar kullanabiliyorlar mı? Fatih Toksöz: Yok, ama 2009 dan beri yine çoğunlukla ben görevlendiriliyorum kış aylarında, orada bir sosyal hizmet uzmanının olması fark ediyor, çocuk olduğu zaman n apacaklarını, nereye götüreceklerini de bilmediklerinden, ben buraya getirmeyin, diyorum başka yerlere yönlendiriyoruz. Yani çocukla karşılaşıldığında, ya bu çocuk, bize de ne, demiyor kimse. Katılımcı: Çocuk da sokakta yaşıyor sonuçta, neden alınmıyor? Fatih Toksöz: Ama orada her türlü yetişkin var: şizofrenler, alkolikler. Öldürür, tecavüz eder, döver, ondan kaynaklı. Konumuz değil ama otelde çözülmesi de problem aslında. Katılımcı: Devlet in tesisi yok mu peki? Fatih Toksöz: Var, hem de yüzlerce tesis var. Biz de sayısız önerilerde bulunduk, bir defasında idareyi gereksiz yazışmalarla meşgul etmeyin, dediler. Bu anlattıklarımın hiçbirinde şiddet geçmiyor ama bütün bu anlattıklarım şiddet aslında.

Katılımcı: Sizce, evsizler için böyle bir yerin açılmasının altındaki nedenler neydi? Çocuklar için, Büyükşehir Belediyesi için söylüyorum, böyle bir şeye gidilmedi? Dinsel birtakım etkilerin olduğunu söyleyebiliriz, zekat vs. gibi. İnsanların dışarıda kalmaması, benzer bir şey çocuklar için de düşünülebilir. Ortalıkta dolaşıp toplumun rahatsız olmaması da, düşünülebilir. Çocuklar bağlamında niye böyle bir şey olmadı, onu merak ettim? Fatih Toksöz: Biraz daha geriden cevap vermem gerekir buna. Türkiye de, öncesinde de vardı ama resmi olarak Ankara da 1992, 1993 senesinde başlanıldı sokakta yaşayan çocuklarla çalışılmaya. Cumhuriyet in ilk dönemlerindeki dokümanlara da baktığımızda, işimiz gereği bakıyoruz, o yıllarda da sokakta çalışan çocuklarla ilgili çalışmalar yapılıyormuş. Ama asıl resmi olarak 1992, 199 3te başlanıyor, 1983 te bir niyet olarak çalışmak lazım deniliyor ve devam ediliyor. Geçmişte biz çocukları, sokak çocuğu diye nitelendiriyorduk, hâlâ da kullanılıyor. Öncelikle bu niteleme çocukları ötekileştiren, rencide eden bir şey, ama meslek elemanları bile kullanıyor ve yerleşiyor. Özürlü demek gibi, gerçi ben köre, kör demek taraftarıyım ama. Arkadaşlarım var onlar engelli değil, çoğu zaman ben engelliyim, düşünce engelliyim diyorum. İşin kolayına kaçmışız, sokakta çalıştırılan ve yaşayan çocuklar, biz KMÇ diyoruz, aslında korunmaya muhtaç çocuk. Sosyal Hizmetler literatürünün olmazsa olmazlarından bir tanesidir bu. Yapacağımız mesleki çalışmalarda bizim için önemli olan, çocuğun yüksek yararıdır. Bunu düşünerek hareket ederiz, çocuğun yüksek yararı her şeyin önündedir. Yaptığımız incelemelerde, görüşmelerde de ana babalara, aslında biraz da karikatürize ederek, siz umurumuzda değilsiniz, biz çocuk için yapıyoruz, diyoruz. Verilen parayı anne baba da kullanıyor, çocuklar için kullanıyor sonuçta. Sistem kolayına kaçmış çünkü bir, korunmaya muhtaç çocuk var, bizim korunmaya muhtaç çocuk tanımı var ya, anne ya da babası olmayan ya da anne babadan bir tanesi olan, kendisine bakacak yakın akrabası bulunmayan, her türlü istismar, kötü muameleye açık durumda bulunan çocuklara KMÇ, diyoruz. Çocukları alıyoruz, yetiştirme yurtlarına yerleştiriyoruz. İyi de sokakta çalıştırılan çocuklar da bu tanımın hepsine uyuyor. Kiminin anne babası var, şiddet görüyor, ihmal, istismara uğruyor. Bunlar korunmaya muhtaç çocuklar aslında, ama bunlara korunmaya muhtaç çocuk dersek, tamamını koruma altına almamız gerekir. Katılımcı: Ama bu koruma altına almakla ilgili tek bir tanımınız var, anladığım kadarıyla? Kuruma almak, aslında o çocukların da korunmaya, desteklenmeye ihtiyaçları var. Fatih Toksöz: Bizim sonrasında evirdiğimiz çalışmanın kendisi bu aslında, sokakta çalıştırılan, yaşayan çocuklar açısından. Katılımcı: Son mevzuat tartışmalarında, bu korunmaya muhtaç tanımını, korunmaya ihtiyacı olan çocuk olarak genişletmeye çalışıyorlar. Ama sistem bunu kaldıracak güçte olmadığı için, hâlâ korunmaya muhtaç, diye bir şeye sığınmaya çalışılıyor. Aslında korunmaya muhtaç çocuk tanımıyla da, şu anda bütün çocuklara çalışma yapılabilir, ama sistem yeterli olmadığı için durdurmaya çalışıyorlar. Bu korunma kararının içerisinde, onu destekleyen bazı tedbirler var: danışmanlık, eğitim, sağlık, bakım ve barınma. Bu beş tedbir çalışmıyor ama. Anlayış sadece Kurum bakımı, mesela komik ama eğitim tedbirinde sadece okula devam edip, Çocuk Koruma Kanunu, Madde 3, Koru aya İhtiya ı Ola Ço uk.

etmediği kontrol ediliyor. Çok kapsamlı şeyler yapılması gerekirken, pratiği mevzuatlaştıramıyorlar. Sadece bakım altına alma Fatih Toksöz: Evet, kapalı kurumlarda bir araya getirme Katılımcı: Fatma Şahin yirmi dört çocuk sokakta çalışıyor, diye bir açıklama yapmıştı, bunu neye dayanarak söylediğini çok merak ediyorum? Fatih Toksöz: Resmi olarak, üç ayda, altı ayda, yılda bir programınızı İl Müdürlüğü ne göndermek zorundasınız. İl Müdürlüğü, Genel Müdürlüğü ne, Genel Müdürlük de Bakanlığa bildirir, bütün Türkiye deki veriler orada toplanır. Bir önceki yıl yapılan açıklamada sokakta beş bin çocuğun olduğu, bunların da geceleri Sosyal Hizmetlere bağlı kuruluşlarda kaldığıydı. Bu aslında, yirmi dörtten daha büyük bir yalandı. Bakan ın bunu söylememesi gerekiyordu, bence Bakan ın çevresindeki danışmanlar okumadılar direkt Bakan ın önüne koydular, Bakan da okudu. Bu alanda, ben on üç yıldır çalıştım, net bir rakam yoktur. Ankara da yüz on üç tane çalışan çocuk vardır, diyemezsiniz. Şu an belki yüz on dördüncüsü gelmiştir, böyle bir kesinlik yok. An itibariyle şu kadar çocuk sokakta tespit edilmiştir, yapılan işlemler de şudur diyebilirsiniz. Bir de sokakta çalıştırılan çocuklar var, birbirlerine geçişkenliği söz konusu bu çocukların. Sadece İstanbul temel alınsa, yirmi dört denemez. Sokak çalışması yaparken çocuk, hiç Kuruma gelmemiş, istemiyor da gelmeyi, ama sokakta karşılaşırsınız, sohbet edersiniz. Bunlar tabii bizim kendi istatistiğimize giriyor. Biz, otuz çocuk tespit edilmiştir, on yedi çocuk Kurum dan hizmet almaktadır, altı tanesi tedaviye gönderilmiştir, kalan on üç çocuk Kurum a gelmeyi reddetmektedir, dışarıda iletişim kurulmaktadır, diye rapor ederiz. Ama çocuklar da, her gün bizimle karşılaşma ihtimalinin olduğunu bilirler. Eskiden Sakarya Caddesi nde madde bağımlısı çocuk çoktu, şimdi nadiren görür oldum. Bir ara orada on iki, on üç çocuk vardı, biri 2002de öldürüldü. Yine sokakta çalışan ailelerden birinin kızını kaçırıyorlar, kaçırıyorlar diyorum ama kızla, oğlan birbirlerini seviyorlar. Her ikisi de on altı, on yedi yaşındalar, Sakarya da inşaat halindeki bir binada saklanıyorlar. Aile orayı basıyor, üç çocuğun boğazını kesiyorlar. Katılımcı: Sokakta yaşayan bir kız değil, değil mi? Fatih Toksöz: Sadece mendil, çiçek satıyor, akşam da evine gidiyor. Katılımcı: Sokakta yaşayıp da, madde bağımlısı olmayan çocuk da var mı? Fatih Toksöz: Var, şiddetle kendisini koruyan çocuk var. Biz de hayret ederdik, öyle üç çocuğumuz vardı, biri sigara bile içmiyordu. İkisi sigara içiyordu, madde kullanmıyordu. Hatta biz, çocuklar siz, çok temizsiniz, gelin kurtaralım, diyorduk. Onlar da, yok yok hocam, biz böyle iyiyiz, diyorlardı, tercih sonuçta. Ferdi adında bir çocuğumuz vardı, belki bilirsiniz Dilara şarkısını, nakarat kısmını abudik, gubidik, estek, köstek Dilara diye değiştirmişti, o da ölenlerden bir tanesidir. Aslında olaya karışan değil, ayırmaya çalışırken öldürülmüştü. Katılımcılar: Barda yaşanan olay mı?

Fatih Toksöz: Şimdi şöyle bir şey oluyor: Barın sahibiyle, müdürü gece 3 gibi çıkıyorlar, Sakarya da şarapçılar da önlerini kesiyor, bir, iki de madde bağımlısı çocuk var, para istiyorlar. Ayrıntıya girmeyeyim olay sonucunda 4 kişi ölüyor. Bundan sonra Kızılay da çok fazla madde bağımlısı çocuk gezmemeye başladı. Ama Ankara da Mamak ta, Sincan da, Etimesgut ta madde bağımlısı çocuk var. Ankara da şöyle bir özellik aldı, çocuklar artık akşamları eve gidiyorlar. Evleri var çocukların. Anne baba var, hani nasıl bir ev olduğunu bilemem, ama bizim geçmişteki çocuklarımız gibi değiller, akşamları eve gidiyor birçoğu. En azından bizim çalışma yürüttüğümüz çocuklar bu şekilde. Bunda, demin sözünü ettiğim ölümlerin etkisinin de olduğunu düşünüyorum. Madde bağımlılığı değişik bir şey. Katılımcı: Ama çocukların sokağa çıkması durmuyor değil mi? Fatih Toksöz: Durmuyor. Zaten anne baba bizden yardım istiyor, çocukların sokakla bu ilişkileri bitmiyor. Sokakta çalıştırılan çocukların, eskiden bu geçişkenlik çok daha fazlaydı aslında, bir müddet sonra sokak çocuğu olma riski var. Çocuk para kazanıyor, mendil, yara bandı, çiçek satıyor ya da ayakkabı boyuyor, günlük yirmi, otuz, yüz lira gibi düzenli bir para girişi var eve. Ben de çocukluğumda sakız satardım, kazandığım parayı bir saatte harcardım, yine param olmazdı. Ama evdekiler, parayı n aptın diye sormazlardı. Hatta annem kızardı, niye böyle şeyler yapıyorsun, para iste, para vereyim sana, derdi. Şimdi çocuklar eve, düzenli bir para götürüyorlar, bir kardeş ya da iki kardeş. Tabii aile yapılarını da göz önünde bulundurduğumuz zaman, çok çocuklu, alt ekonomik düzeyde, eğitimsiz aileler. Böyle bir ailede eve para getiren çocuk ya da birkaç çocuk. Bir süre sonra, bunlar çocuğu Kızılay gibi canlı, sürekli yaşayan bir yerde çalıştırıyor. Çocuk elli lira kazandıysa, diyelim ki otuz lirasını harcıyor. Eve gidiyor, yirmi lirasını veriyor. Anne, oğlum bu ne?! diyor. Bu kadar kazandım, diyor. Kaç tane mendil aldın?, Yüz tane, diyor. E para nerede?. Kaybettim, düşürdüm, harcadım, her neyse, tam da burada şiddet görüyor. Bazen bu şiddet inanılmaz boyutlara varıyor. Sonra çocuk sokakta çalıştırılmaya devam ediyor, çocuk yine harcıyor parayı ya da büyük çocuklar dövüp, elinden parasını alıyorlar. Şimdi eve gitse dayak yiyecek, bu sefer gitmiyor. Şöyle bir şey de tespit ettik, bilimsel olmayan ama gerçek bir bilgi bütün çocuklar için geçerlidir, çocuklar ilk evden kaçtıklarında, ailenin kafası biraz çalışıyorsa, beş dakikada bulunur. Evin çeperinin dışına çıkmaz çocuk, hangi çocuk olursa olsun çıkmıyor. Evden kopma niyeti yok zaten çocuğun. Sonra eve döndüğünde yine şiddet görüyor çocuk. Bir gün kaçıyor, iki gün kaçıyor, bu kaçmalar fazlalaştıkça evden uzaklaşmalar artıyor. Sonra çocuk Bu ne ya?! Parayı kazanan ben, dayağı yiyen de ben. E ben bu parayı kazanır, kendim yerim o zaman, diyor. Çocuk bunu dediğinde, büyük tehlike başlıyor aslında: bir süre daha satmaya devam ediyor, sonra satmayı bırakıyor, sokakta yaşamanın yol ve yöntemlerini bulmaya başlıyor. Bu süreç içerisinde de kendisi gibi çocuklarla karşılaşıyor zaten. Birbirlerini ikna ediyorlar, hepsi şiddet görmüyorlar, ama şiddet gören çocuklar birbirlerini çabuk buluyorlar, bir araya geliyorlar. Gece sokakta kalabilmenin, şiddete uğramamanın yegane yolu, uyanık kalmaktır, bu çok önemlidir Gece, son ana kadar uyumayacaksın. Uyuma saati, 4tür, 5tir. Bu saatlerde herkes uyur çünkü. Sokaktaki insanlar bile uyurlar, dikkat edin gazinolarda 4e kadar diye yazar, ondan sonra bir şey kalmıyor zaten. Kalanın da dövmeye mecali yoktur, çocuklar da zaten 4ten sonra evlerine ulaşmaya çalışanları soymaya çalışırlar. Şimdi polis işgali altında ama Güven Park ın, çiçekçilerin oradaki çocuk

oyun parkının içinden çok çocuk almışızdır. Kendi paramı kazanırım, dayak da yemem diyorlar çocuklar, ama bu sefer sokaktaki şiddetin içine düşüyorlar. Vatandaş, polis, akran, yoldan geçenin şiddeti, her türlüsüyle karşılaşıyorlar. Bally e biraz da, 4e kadar ayakta kalabilmek için başlıyorlar. Ankara da tiner bağımlığı çok az, istemeden var. Siteler de çalışan çocuklarda var. Bally i kullandığın zaman halüsinasyonlar görüyorsun, kendini çok güçlü görüyorsun, hiçbir şeyden korkmuyorsun, üşümüyorsun, donmuyorsun. Bu çocukları, 3e, 4e bazen sabaha kadar ayakta tutabiliyor. Uyarıyor, sabaha kadar ayakta tutabiliyor. Görmüşsünüzdür, bütün sokakta yaşayan çocukların etrafında köpekler vardır, neden dersiniz arkadaşlar? Cinsel ihtiyaçlarını gidermek için vardır. Cinsel ihtiyaçlarını gideriyorlar, bunlar ergen çünkü, korunuyorlar, ısınıyorlar. Isınmak için köpeklerle kucak kucağa yatıyorlar. Böyle bir durum, donmayı engelliyor. Bu durumda nadir de olsa kızlar da var, o da grup liderinin, kaba tabirle kadın ı olarak koruma altında oluyor. Artık çocuklar bankamatiklerde kalmıyorlar. Katılımcı: Eskiden bankamatikler kulübe gibiydi, şimdi açtılar. Klima gibi şeyler de vardı, artık eskisi gibi korunaklı yerler de değiller. Fatih Toksöz: Ama toplumda, özellikle madde bağımlısı çocuklar, her türlü şiddete uğradıkları halde, onlar şiddet uyguladıklarında insanların aklına geldiği için, bir infial var, bir çözüme varılamıyor. Ama çözüm bulmak gerekiyor. Çözümü de, alanda çalışanlarla, bu işe niyeti olan insanlarla bulacaklar. İhtiyaç odaklı çalışılacak. Bizim avantajlarımızdan biri, idarecimizden kaynaklanıyordu. Çok iyiydi, meslektaşımızdı, açıktı her şeye. İkincisi, bizim iş yapmaya niyetimiz vardı. İş yaptığımızda, hiçbir engel durumunun olmadığını tespit etmiştik. Kendimizi çok özgür hissediyorduk, çocuklar için çalışıyorduk çünkü onlar için bir şeyler yapıyorduk. Katılımcı: Sokakta yaşayan ya da çalışan çocukları daha güvenli bir yere çekebilme süreci nasıl işliyor? Fatih Toksöz: Şimdi biriyle tanıştığınızda güven ilişkisi kurmanız gerekir ya. Bu çocuklarda daha farklı, bildikleri tek dil, şiddetin dili. Ya dayak yiyorlar ya dövüyorlar. Karşılarına çıkıyorsunuz, bu iletişimde şiddet yok. Şiddete karşısınız. Bunu çok anlatırım, çalıştığım yerin kapısında bir çocuk, madde kullanmış, elinde de büyük bir yağ tenekesi, içeri girmek istiyor ben de tam kapıda duruyorum. Hayır, giremezsin, dedim. Sana mı soracağım lan ben girmek için, diyor çocuk. Küfrediyor bana, şimdi orada çalışıyorsanız bunlara aldırış etmemeniz gerekir. Hatta bir arkadaşımızın karısına küfrediyor bir çocuk, iki saat sonra da karısı geliyor. Arkadaşımız da Hani demin söylüyordun ya, işte geldi karım. Şimdi kendisine söyle, diyor. Çocuk da Abi n apıyorsun sen?! diyor, utanıyor. Böyle örneklerimiz de var. Aslında çocuğun istediği, benim ona vurmam. Sen bana nasıl engel olabileceğini sanıyorsun, beni dövebileceğini mi zannediyorsun? dedi. Yok, benim hiç öyle bir zannım yok, dedim. Dövemezsin ki zaten, dedi. Ben de Vallahi ağzınla kuş tutsan, bana kendini dövdüremezsin, dedim. Çocuk beni, kendince, tahrik edici konuşmalar yapmaya devam ediyor bu arada. Ellerimi kavuşturdun, Kesinlikle, vurmayı düşünmüyorum, dedim. Çok sinirlendi, kızdı. Tenekeyi kaldırdı cama vurdu, bana vurmadı. Niye vurmuyor? Kurduğumuz iletişimde, şiddet yer almıyor. Yani sizden herhangi bir şiddet görmeyeceğini anladığında

çocuk, kendini ona göre konumlandırıyor. Benzer bir durum yurtta kalan ikiz çocuklarımız vardı, Hasan ile Hüseyin. Hiperaktif çocuklar, on saniye yerinde tutabilene aşk olsun. Bir cumartesi, nöbetçiyim, akşam yemeği öncesi ortalık karıştı. Cam çerçeve indi, televizyon düştü, ortalık karıştı. Başrolde bunlar tabii. Sabrım taştı denir ya, benim de taştı. Yakaladım bir tanesini yakasından, duvara yapıştırdım, senin ağzını burnunu kırarım, dedim elimi kaldırdım. Kaldırdım ama kendimi tanıyorum, inmeyecek o el. Oturup yarım saat kafamı dinleyeceğim, başka istediğim bir şey yok. Yanındaki kardeşi Korkma lan korkma Fatih Hoca dövmez, dedi. Ben tabii gülmeye başladım, öteki de ben de biliyorum, dövmez, diyor. Ben o çocuğa vursam, o Kurum da bir daha çalışamayacağım. Katılımcı: Bu düşünce size nereden geldi? Fatih Toksöz: Çalışamayacağım, düşüncesi mi? Ben insan olarak şiddete karşıyım. Mesleki olarak baktığımda da, şiddet uyguladığım bir çocukla iletişimi koparmışım demektir. Ben çalışırken çok kızıp, tepki gösterdiğim bir çocuğun, sosyal incelemesini yapmayı reddetmiştim. Israrla sosyal incelemesinin yapılması isteniyor, bunu da benim yapmam gerekiyor. Müdüre, Yazılı verin, ben de yazılı reddedeyim, soruşturulma açılsın, dedim. Ben bu çocukla ilgili bir inceleme yaparsam, doğru, çocuğun yararına bir karar vereceğimi düşünmüyorum, dedim. Müdür de Sence çocuğun yararına bir karar vermek gerekiyor mu? dedi. Açıkça söylüyorum, ben o çocuğu sevmiyorum, anlaşamıyorum ama bence yararına da karar vermek gerekiyor. Ben inceleme yaptığımda belki koruma kararı uzatılmasın, diyeceğim. Çocuğun aleyhine bir karar olacak. Müdür, Tamam sen öyle dersin, biz düzelttiririz sonra, dedi. Yapmayacağımı söyledim. Katılımcı: Böyle bir çalışma ekibiniz olmasaydı, ne tür soruşturmalar yaşanırdı? Fatih Toksöz: Yaşandı da. Biz, 2002-2004 arasında, on sekiz yaş altı cinsel istismara uğramış kızlarla çalıştık. Ben, kendi kızım için de aynı şeyi düşünürüm, çocukların erkek arkadaşı, sevgilisi olmalıdır, yoksa problem vardır. Yoksa soruştururum, gerçekten, belki başka bir cinsel yönelimi var, bunu da bilin yani. Ona göre hareket edeyim bir baba ya da bir danışman olarak. Ergenlerde de, isterse erkek arkadaşı olabilir, bu gayet normaldir. Eğer isterse karşılıklı, birlikte de olabilir. Bana düşen belki, korunma yol ve yöntemlerini öğretmektir. Bilgi sahibi etmektir benim görevim. Biz bu çocuklarla çalışırken, herkes aynı düşünmüyor tabii, ergen bir kız çocuğunun erkek arkadaşı var. Yurttan kaçıyor zaman zaman, gelmiyor da yurda bazen. Sevgilisiyle birlikte olmuyor, böyle bir hikâyesi yok ama yurttan kaçıyor. Oradakiler için, yurtta elli, yüz tane çocuk kalıyor, bu diğer çocuklar için problem. Bu problemi çözmek için ne yapmak lazım? Çocukla çalışmaya gerek yok, çocuğu oradan gönderirsiniz. Benim kamusal mantık, dediğim boş bir mantık. Bir sorun var, ciddi bir sorun. Soruşturma açılır, ceza alır, başka bir yere sürülür. Bundan kurtulmanın yolu nedir? Sorunu başından atmaktır. Bu mantıkla bizim çalıştığımız yere gönderilmişti, bu kızlar. Şimdi bu kızlar da, evden kaçan kızlar da geldi bizim oraya. Bir de, ciddi cinsel deneyimi olan, fuhuş sektöründe kullanılan, cinsel istismara uğrayan kızlar geldi, üç grup bir arada cümbüş. Israrla, kendimizi paraladık ayrı ayrı yerlerde olmasını istedik. O zaman da çok yazı yazıyorsunuz, gereksiz çok konuşuyorsunuz. Çalışın, iş yapın., demişlerdi. Bir kızımız bu işi profesyonelce yapıyor, ama bu durum da tartışmalıdır, ben anlatırken böyle diyorum sadece. Diyoruz ya,

şiddeti uygulayanın kendisi mi suçludur, tek başına? Öğrenilmiş bir çaresizliği de var bu çocukların sonuçta, başka bir şey bilmiyorlar bir giydiğini bir daha giymiyor. Katılımcı: Bu kız, çalıştığınız yerde kalıyor, barınma ihtiyacını karşılıyor, ama dışarıda yine çalışmaya devam edebiliyor mu? Kadın sığınma evlerinde bunun durdurulduğunu biliyorum. Fatih Toksöz: Tamam bu kadınla yapılan anlaşmadır, yapmayacaksın diye. Ama kadın sığınma evlerine sırf bu nedenle giren kadınlar vardır, sığınma evlerinin dışında bu kadınları bekleyen kadınlar vardır, bu işi yapan kadınlar vardır. Katılımcı: Ben bir ilkeden bahsettim. Fatih Toksöz: Merkezimizde de, kuralı biz koymadık, ama doğru bir kural açık kapı sistemi yle çalışan bir kuruluş. Bu şu demek: içeri girerken görüşme yapıyorsunuz, ama gece 3te çocuk ben gitmek istiyorum, dediğinde, normal şartlarda kapıyı açmanız gerekir. Katılımcı: Ha kapı çıkarken açık, girerken değil. Katılımcı: Bu girerken herkes alınmıyor mu demek? Fatih Toksöz: Almayabilirsin, evet. Bundan kastım, mesela çocuk madde kullanmış, elinde Bally torbası, ben burada yatacağım demek istiyor. Hayır, bu şekilde burada yatamazsın, ayıl öyle gel, diyorsun. Ama bahçede bir, iki saat oturtup kendisine gelmesini istediğimiz çok olmuştur. Yine aklımız kalıyor, çocuk gitmesin bir yerlere. Ya da merkezin karşısı köprüdür, oranın altına göndeririz, arada da güvenliğe çocuğun orada oturup oturmadığını yoklattırırız. Bu kural sonuçta, böyle olması gerekir. Kız çocuğu da isteyince gidebilir, bunu yaptık mı, hiç yapmadık. Merkezde hiç kapıyı açmadık, gitsin diye. Ama şöyle bir durum söz konusu, bu tür çocukların ciddi psikiyatrik, şiddet hikâyeleri var. İstediği olmadığı zaman, cam çerçevenin kırılmasından vazgeçtim, zaten kırılıyor camcı, Allah yardım etsin size, bu kadar cam parasını nereden veriyorsunuz? derdi ama kendilerine zarar veriyorlar, kendilerini kesiyorlar, Kuruluş u yakıyorlar. Buzdolabını devirmişlerdi bir seferinde, çocuklara şiddet uyguluyorlar. Mesela bizim gece çalışan erkek personel kızlardan korkarlardı, salonda durmalarını istemezlerdi, salonun demirini kırıp, kaçmaya çalışacakları için taciz edilirlerdi. Şişen bir şeyin, inmesi lazım yoksa patlar. Çevresine de kendisine de zarar verir. Mesela salonun demirinin birini kırmışlardı çocuklar, biz o demiri yaptırmıyorduk. Bu alanda çalışan meslektaşlarımız, tecavüz, istismar iftiralarıyla da karşılaştılar. En başta, bu çocukların çok fazla cinsel istismar, şiddet hikâyeleri var, onlara karşı olduğumuz için bu şiddeti bizlere yöneltmesinler diye, görüşmelerimizi en az iki kişi, bir kadın, bir erkek olarak yapalım önerisinde bulunmuştum, sonra geri çektim. Katılımcı: Neden vazgeçtiniz? Fatih Toksöz: Kurduğunuz iletişimle ilgili bir şey, bu çocuğa karşı güvensizlik demek. Nitekim yirmi kız çocuğuyla, hatta gelen gidenlerle birlikte otuz kız çocuğuyla çalıştık, bize yönelen bir şeyleri olmadı. Her türlü deneyimlerini, yaptıkları her şeyi bazı arkadaşlarımızın yüzünün kızardığını bilirim, anlattıklarından paylaşıyorlardı bizimle, ama bizim bu anlattıklarından gereken kadar kullandığımızı da biliyorlardı. Daha üst idareye bu

anlattıklarını aktarsak, kapıya koymamızı isteyeceklerini biliyoruz. Bu kızlarla çalışırken, Kuruluş un tamamını demirle kaplamıştık, ama içeriden dışarıya kaçmayı engellemek için değil, dışarıdan içeriye girişleri engellemek içindi. Çocukların çevredekilerden ciddi cinsel münasebetleri de oldu. Biz bunları tespit ettik, suç duyurusunda bulunduk, on yıl önce, 2003te. Suç duyurusunda bulunan, engel olmaya çalışan biz, soruşturulan, ceza alan biz olduk. Mahkemeye de çıktık, yargılandık, hakimin ilk sorusu, Siz kızları mı sattınız? oldu. Çocuklarla kurduğumuz ilişkide, iletişimde ne şiddetin dilinin ne fiili olarak şiddetin kendisinin yer almaması dolayısıyla kurulan güven ilişkisinin, gerçekten çok etkisi oldu. Sonuçta bu da bizim açımızdan bir şiddetti, yedi, sekiz yıl sürdü Yargıtay aşamasıyla. Beraat edeceğimiz belliydi ama bu konuyla ilgili müfettişten idari olarak ceza aldık. Katılımcı: Kızların tanıklığına başvurulmadı mı? Fatih Toksöz: Başvurdular, ama ifadeye başvuran kişi, zaten bunlar, bu yolun yolcusu mantığıyla hareket ediyorsa, bu iş zaten bitmiştir. Sözün bittiği yer aslında. Bizim meslekte, diğer mesleklerde de tükenmişlik sendromu var ya, niye bende yok acaba? Diyorum. Belki yaptığım işten kaynaklı, somut birtakım geri dönüşleri olduğundandır. Mesela geçmişte madde bağımlısı olup, üniversitede okuttuğumuz bir çocuğumuz var. Belki bir tane örnek, ama büyük bir şey. Bir kızımız vardı, Erzurumlu bir ailenin kızı, çocukların 8e kadar okuması zorunlu bırakın bunu, ailenin çocukların okumasıyla alakası yok. Çocukları on beşine geldiklerinde evlendiren bir aile. Biz bu ailenin çocuklarından bir kızı üniversitede okuttuk. Öyle ki aileyi tehdit eder boyuta gelmiştik, bu kız bizim kızımız, onunla ilgili bütün kararları biz vereceğiz. İtirazınız var mı? dedik. yok, Hocam ne itirazı, dediler. Hatta istemeye gelenleri de biliyoruz, kız boylu poslu, güzel bir kız. Şimdi yirmi altı, yirmi yedi yaşlarında, kızıyor bize, sizin yüzünüzden evde kaldım, diyor. Çünkü kız üniversite okudu o çevreden kimse bakamıyor bile kıza, böyle de bir hal. Katılımcı: Aslında orada biz bu çocuğu kamu vesayeti altına alıyoruz, deme gücü aslında var. Peki, niye işletilemiyor? Katılımcı: Aslında benzer bir şeyi de ben sormak istiyorum. Şimdi sokakta çalışan çocuklar olduğunu biliyoruz, bu sorunun çözülebileceğini de biliyoruz. Aklı başında birkaç sosyal hizmet uzmanı bir araya gelse, belki hemen değil, ama bu sorunu on, on yedi sene içinde çözebilir. Biz çocukları tutukevine göndermek zorunda kalmayız, hakikaten yaşamlarını kaybetmezler. Bu neden yapılmıyor, bunun tam sebebi sence ne? Fatih Toksöz: Siyasal iktidarlar, politik bakış açısı, sistem. Katılımcı: İşte oradaki şey ne? Fatih Toksöz: Aslında bu dediklerinizi yaparlarsa, siyasi rant da elde ederler. Siyasal başarıdır bu. Buna soruyla karşılık vereceğim, kadına yönelik şiddet sizce neden bitmiyor? Katılımcı: Onu anlarım bak, bir sürü politik şey bulabilirim: muhafazakârlıktan tut da, işte erkek dünyası bir sürü şey. Fatih Toksöz: Buradaki de aslında erkek bakış açısı, güçle ilgili bir şey.

Katılımcı: Gözden mi çıkartıyor? Onun kafasının kesilmesi bir şeye mi denk gelmiyor? Fatih Toksöz: Nasıl biliyor musunuz? Brezilya da 1990ların başında, madde bağımlısı çocuklarla baş edemiyoruz, öldürelim demişler. Katılımcı: Belki on altı, on yedi yaşlarındakileri çocuk olarak mı görmüyorlar? Çocuk dedikleri on iki yaş altı çocuklar gibi geliyor. Katılımcı: Aslında bunların bana hiçbir faydası yok, ben niye onun için çaba harcayayım ki? Katılımcı: Brezilya örneği yani Fatih Toksöz: Brezilya örneği var, yirmi bine yakın çocuğu öldürüyorlar. Ama bir yıl sonra bakıyorlar ki, normalde seksen bindi, altmış bin olacağına, yüz seksen bin olmuş. Niye böyle oluyor? Diyorlar. Dolayısıyla bakış açısı biraz bu. Yani aslında politik olarak, böyle bir şeyi başaran bir iktidar zinhar iktidardan inmez, diye düşünüyorum. Katılımcı: Tabii ya! Fatih Toksöz: Bu ülkenin kadınlarına ve çocuklarına yönelik şiddeti durduran bir iktidarın inmesini ben istemem. En başta söylediğim gibi arkadaşlar, yukarıdan aşağıya bir çözüm gerekiyor. Katılımcı: Ama aşağıyı da dinleyerek Fatih Toksöz: Tabi tabii. Katılımcı: Demin on üç çocuktan söz ettin ya, o çocuklara bir şekilde ulaşılabilir. Sen ulaşmışsın bir şekilde, elinde daha fazla olanak olsa yapabileceklerini de biliyoruz. Bu gözden çıkartmak mı, ona para harcamamak mı? Fatih Toksöz: Bu sizin tek başına yapabileceğiniz bir şey değil. Anlattım ya, çocuklar camı çerçeveyi indiriyorlardı, arabaların tekerleklerini patlatıyorlardı. Biz de oturduk Kurumda konuştuk, bu işe bir çözüm bulmalıyız, dedik. Bıkmıştık artık camın çerçevesinin kırılmasından. Madde kullanıyor içeri almıyoruz, yemek vermemişiz, camı kırıyor. Katılımcı: Bir tür sizinle iletişim kurma yöntemi olmuş, mesaj veriyor size. Fatih Toksöz: Evet, bu işi çözelim dedik, iki, üç arkadaş bunlarım mekânına gidildi. Ama aramız limoni, bunları Kuruma almıyoruz, camlar kırılıyor. Çocuklar bize Ne istiyorsunuz?! diyorlar. Katılımcı: Girmeyin mekânıma!.. Fatih Toksöz: Yok, onu diyemiyorlar onların mekânına gitmişiz. Her türlü artistliği yapıyoruz birbirimize. Çocuklar sizi toplantıya davet ediyoruz, dedik. Ne toplantısı? dediler. Ama böyle konuşuyoruz, Uygunsanız, bir saat sonra Kuruma gelin, toplantı yapacağız, dedik. Katılımcı: Sizi ciddiye alıyoruz

Fatih Toksöz: Ciddiye almadılar ama beklemedikleri bir şeydi bu. Yok sizi toplantıya bekliyoruz, dedik. On iki, on üç çocuk geldi toplantıya. Katılımcı: Yaşları kaç çocukların? Fatih Toksöz: On üç, on beş, on altı. Geldiler, toplantı odasına aldık, Ne içersiniz, çay, kahve? diye sorduk. Bekledikleri bir tavır değil, bizim oraya geldiklerinde hep çay, kahve içerler ama bu farklı, toplantı. Müdür başta oturuyor, aramızda konuşmuştuk grup halinde mi dağınık mı oturalım, diye. Çocukların arasında oturmaya karar verdik. Toplantıyı açıyoruz, bir sıkıntı yaşıyoruz. Siz karnınızı doyurmak istiyorsunuz düzenli olarak, bizden yemek istiyorsunuz. Biz de madde kullanmanızı, madde kullanmışken Kurum a girmenizi istemiyoruz. Bu mudur sorun olan? Bütün camların kırılması, küfürleşmeler bu mudur? Bu sorunu çözmek istiyoruz Nasıl çözeceksiniz? dedi çocuklar, yani biz cam kırmaya devam edeceğiz diyorlar. Biz hazırlığımızı yaptık, iki tane dörtlü sefer tası aldık. Dedik ki, Çocuklar biz size her gün düzenli olarak yemek vereceğiz. Saat 12 ila 13 arası geleceksiniz, yemeğinizi alacaksınız, ama Kurumda yiyemezsiniz. Ekmeğinizi, yemeğinizi vereceğiz, kendi mekânınızda yiyin, ama sefer tasını bize getirirseniz, ikinci yemeği de alırsınız, tamam mı? Nasıl yani?! dediler. Evet, siz madde kullanıyorsunuz, bundan da vazgeçmiyorsunuz. Biz de sizin aç kalmanızı, cam kırmanızı istemiyoruz. Her gün birisini görevlendirin, 12.00 ile 13.00 arasında gönderin, boşunu bırakın dolusunu alın, dedik. Biz ne yiyorsak onu veriyorduk. Var mısınız bu anlaşmaya? Çocuklar, olur, dediler. Yaklaşık bu uygulama iki buçuk ay sürdü. Tek cam kırılmıyor, problem yok. Bu süreçte içlerinden üç, dört çocuğu da tedaviye gönderdik. Cımbızla çekip almak, dediğin bu aslında. Diğerleri madde bağımlısı tedavisine gittikleri için kızıyorlar, bir yandan da gıpta ediyorlar. Sekizinci defa tedaviye götürmüş olduğum çocuğu bilirim, yedi defa başarısız olmuşum. Ankara Psikiyatri deki Hoca, bir daha gelmeyin dese, çıkıp gidecek durumdayım, ama Hoca On sekizinci defa da gelseniz, problem yok, diyor, kendimi çok güçlü hissediyorum. İki buçuk ay sonra yine tozuttular, 5te yemek almaya geliyorlar, o gün gelmiyorlar ertesi gün 3te, 5te geliyorlar. Çocuklara tekrar toplantı yapmak istediğimizi söyledik. Çocuklar tekrar toplantıya geldiler, Böyle olmaz çocuklar. Böyle olursa, yemek vermeyiz size, dedik. Çocuklar, Tamam, almayız, ne var o zaman?! dediler. Geçmişte kırarız, dökeriz, diyen çocuklar, bu sefer Tamam almayız, ne var o zaman?! dediler. Bu iki buçuk ay, üç ay sürdü, ama cam kırılma işi bitti. Katılımcı: Sebep neymiş acaba, neden vazgeçtiklerini biliyor muyuz? Fatih Toksöz: Kendi içlerindeki farklılaşmalar, grubun içindeki değişiklikler, giriş, çıkışlar. Bizim açımızdan çok spesifik bir örnektir, çocuklarla ciddi bir iletişim dili kurduk. Yüksel Caddesi nde, hatırlıyorum, gece yürürken önünüze birileri çıksa bıçaklar diye korkardınız. Abimler yurtdışından gelmişti, altı, yedi kişi Yüksel Caddesi nde yürüyoruz, ileride bir kavga var, birbirlerini bıçaklıyorlar. Abimler önde yürüyorlar, altı, yedi çocuk önlerine çıktılar, para istiyorlar. Yanlarında da çocuklar var, çocuklar da küçük, abim gardını aldı, beni arıyor. Ben gittim, N oluyor çocuklar? dedim. Çocuklar, İyi akşamlar, nasılsınız Hocam? dedi. Abim şaşırdı, çocuklara ne istediklerini sordum, abim para istediklerini söyledi. Oğlum, sizde varsa bana verin. Ben size para verir miyim sizce? dedim. Özür dilediler, gittiler. Bunun aynısını bana da yapabilir, ama yapmıyor çocuk. Geçmişte kurduğunuz ilişkiden kaynaklanıyor.

Katılımcı: Ama çok bireysel düzeyde kalıyor. Deminden beri siz anlatırken düşünüyorum, çok iyi bir örnek var, sizin yaşadığınız, ama onu yapmanızı, yapabilmenizi tek sağlayan, sizin çok iyi iletişim kurmayı becerebilmeniz, ekip halinde. Değil mi? Fatih Toksöz: Zaten bu işin temeli iletişim kurmak, bunu herkes yapabilir. Üstün yetenekli, iyi insanlar, çok iyi meslek elemanı ya da çok iyi sosyal hizmet uzmanı olduğumuz için başarmadık bunu. Katılımcı: Sosyal hizmet uzmanı gibi davranmışsınız. Fatih Toksöz: Olması gerekeni yaptık. Katılımcı: Ama Zeynep in söylemeye çalıştığı, siz karşılaştığınız için tamam abi, diyerek yoluna gitti, başka birisi olsa devam edecekti. O ilişki bile bireysellikte kalıyor. Ama o da bambaşka çalışmaları getiriyor. Katılımcı: Ama bu iş sokakta karşılaşanın işi değil ki, o hakikaten korkar. O başkalarının işi. Fatih Toksöz: Aslında çocuk da çok korkuyor. Özcan Karabulut un, Amida, Eğer Sana Gelemezsem, diye Diyarbakır ı anlatan bir romanı vardır, okudunuz mu? Kitabın bir bölümünde Sokak çocuklarını da anlatıyor, çocuğun birinin üstünde üç kat pantolon varmış, Niye üç kat pantolon giyiyorsun? diyor. Abiler pislik yapıyor, diyor. Büyükler pislik yapıyor, ne demek? Tecavüz ediyorlar, demek. Üç kat pantolon, ne demek? Bu üç kat pantolon süresince, kurtulabilme şansım var, demek. Zaman demek. Biz de Ankara da çok karşılaşmışızdır, iki kat, üç kat pantolon giyen çocuklarla. Hem soğuktan koruyor, hem başka şeylerden. Bu önemli bir şey. Özcan Karabulut o kitabı yazdığında, bu alanla ufak çapta da olsa ilgisi olanlar tarafından böyle bir şey nasıl yazarsın? diye eleştiriler olmuştu. Bu hiç yaşanmamış bir şey mi, yok da mı ben yazdım? Ben yazar olarak metafor mu kurdum? Var gerçekten ki, yazıyorsun. Bunlar yazılacak, söylenecek, ortaya çıkacak ki, tam da senin dediğin gibi, önlem, sonuca götürecek bir çalışmanın, bir faaliyetin içine girilebilsin. Katılımcı: Bütün anlattıklarından, özellikle çocuklarla çalışırken, hem birebir hem durum bakımından, aslında bir sürü özel uyarlama gerektiriyor. Çünkü çocuklarla çalışırken bunun bir kitabı yok, bir kuralı yok, şablonlaştıramıyorsun. Bu uyarlamalara karar vericiler nasıl bakıyor? Çünkü bunun kitabı yok, aslında uygulamadan gelen şeylerle besleniyor. Bir taraftan da bu sıkıntı verici bir durum. Öbür taraftan da bir sürü riski var bu işin. Belki siz bir şey yapıyorsunuz, ama ilk aşamada ne çocuk hazır olabilir ne durumlar. Ters de tepebilir, bu da başka bir kriz yaratabilir. Fatih Toksöz: Çoğu zaman deneme yanılma yöntemini bile kullanıyorsun. Katılımcı: Aslında inisiyatif kullanmayı gerektiren, ama bazen de olumlu sonuç vermeyebilecek, açık bir alan bundan mı korkuyorlar? Yani bir şey yaparız, yanlış yaparız, hiçbir şey yapmamak daha mı iyi? Fatih Toksöz: Bu biraz zor bir soru. Ben hiç anlayabilmiş değilim, ne düşündüklerini. Dostlar alışverişte görsün, diye bir söz vardır ya, ben böyle baktıklarını düşünüyorum. Çözüm

odaklı, çözüme yönelik bir bakış açısı yok. Ya umurlarında değil, çok kullanılıyor ya toplam kalitede misyon, vizyon, ya misyonları, vizyonları yetmiyor buna, yok. Bu dediklerimizi başarmak, hem ekonomik hem sosyal olarak başarmak çok kolay aslında. Hiç öyle milyonlara ihtiyaç yok. İnsana yatırım yapacaksınız, insanla çözeceksiniz. Çocukların yatabileceği bir yer yatağı bile olsa yeter, öyle güzel yataklara ihtiyacımız yok. Cicili bicili çarşaflara ihtiyacımız yok, kuru bir yatak yeter. Hem çok daha az maliyetli, hem daha kolay bunu başarmak, bu ihtiyaç. Ama zor olan seçiliyor, zor olan şu an aslında. Kolay seçilmiyor, bu hükümet değil de, Devlet mantığı, yerleşik bir mantık. Katılımcı: Devlet in birey algısıyla çok ilgili bir şey. Birey algısı, insan algısı. Katılımcı: Çocuk bir özne değil, ondan oy alamaz. Zeynep in dediğine katılıyorum, Istanbul a Danimarka dan bir arkadaş gelmiş, Bally kullanan çocukları gördüğünde Bunların nasıl bir kafada olduğunu çok iyi biliyorum, ben de öyleydim, demiş. Şu anda Başbakanın aşçısıymış. Bir şekilde sokaktan kurtulmuş, aşçılık eğitimi almış oradan yürümüş gitmiş. Biraz daha bio-politik bakıyorlar, ben bu çocuğu nasıl topluma kazandırırım? diye bakılıyor. Burada ise, Zaten ben onu kazandıramam. Elimdekileri nasıl kullanabilirim? mantığı var. Fatih Toksöz: Ama elindekileri de kaybediyorsun. Hani klişe bir laf var ya bugünün çocukları, yarının büyükleri tam da bunu dediğinde, bu dediklerimizi yapması gerekiyor aslında. Bütün bunlara ek olarak, çocuk ne için istenir? Soyun devamı bir, ekonomik getirisi : tüketici, bir işe yaradığı yok bununla yaklaştığın zaman, çocuklara yönelik yapacağın faaliyetlerin tamamı, boş bir masraf, ek bir maliyet. Yoksa bu dediklerimizi yapmak çok daha ucuz. Eğer para olarak bakıyorsan, çok daha ucuz. İnsan olarak bakıyorsan, çok daha kolay. Anlamadıkları nokta, iktidarlarını sürdürebilme yollarından bir tanesi aslında bunu başarabilmek. Benim çocuğumun iyi şartlarda yaşayabileceği, başına bir şey gelmeyeceği kaygısını yok eden kimsenin, iktidarda kalmasını isterim. Bunu sağladıklarında, o çocuklar, o çocukların aileleri de böyle düşünecek aslında politik olarak. Ne düşünüyorsa destekleyecek. Ama bizdeki mantık zora dayalı, zorla ikna etmeye dayalı bir mantık. Katılımcı: Çocukla ilgili düzenlemelerde çocuk, aile içerisinde, anne babanın sonuna kadar hak iddia edebileceği mal ya da nesneye tekabül ediyor ya şu anda. Çocuk odaklı değil, aslında aile odaklı. İçinde çocuk olduğu için, onun için de bir şey yapalım diye bir mantık var. Aileye geri döndürme vs. var. Fatih Toksöz: Lafını unutma, aileye döndürmede muteber olan evli kadındır. Katılımcı: Belki başka bir tartışma gerçi ama Kurum bakımı içerisinde, çalışan bakıcı, uzman personelin çocuklarla ilişkileri, biraz da kültürden kaynaklanarak, iletişimde anne diyorlar vs. Geçenlerde bu bakıcılara anne denmesinin aslında iyi olduğuna dair uzunca bir tartışmanın içerisindeydim. Sen ne düşünüyorsun, bakıcılara anne demeleri uygun mu? Aslında biraz roller de değişiyor, çocuk da bunun bilincinde olmalı. Fatih Toksöz: Mesela müdür baba derler. Meslek elemanlarına, uzmanlara abi derler. Tabii rol çabuk değişir. Mesela sosyal hizmet uzmanı abi yken, 6 ay sonra kuruluşun müdürü

olduğunda müdür baba olabilir. Bakıcılara anne demelerinin bir sakıncası yok. Zaten seçiyorlar, herkese demiyorlar. Aynı içtenlikle demiyorlar, bazen mecbur kalıyorlar. Çevresel baskı, mahalle baskısı var ya, bazen ondan diyorlar, bazen de alışkanlık olmuş oluyor zaten. Anne, baba alışkanlık olmuş oluyor, çoğu zaman çocuk da anne figürüne ihtiyaç duyuyor. Gerçekten o anne figürünü yerine getiren insanlar var, getirmeyip, sadece iş olarak görenler de var. Ama bu ciddi bir ihtiyaç çocuk için. Katılımcı: Bakıcı annenin rolünü tam olarak aktaramadığı, doğrudan anneliğe soyunduğuyla ilgili bir örnek üzerinden Fatih Toksöz: Çift taraflı bir şey var, ona anne dediğinde, anne kabul ettiğinde, karşı tarafı onore eden bir şey aslında annelik. Kutsal ya bir de annelik, ama çocuk bunu bilerek yapmıyor. Öğrenilmiş bir davranış, çocuk büyürken, daha konuşmayı öğrenmeden çevredekilere anne diyebiliyor. Bir de çocuklar mecburen diyorlar, hani sana anne demişim ya, birden bire bırakamıyorum. Toplu yaşanılan yerlerde bakıcılara, anne denmiş, böyle gitmiş. Katılımcı: Çünkü o çocukların annesi yok. Katılımcı: Zaten orada anlam kayıyor. Fatih Toksöz: Bazılarında anlam kayıyor, ama bazılarında gördüm, birkaç tane, bazılarına anne, baba dediklerinde sanki gerçek annesi, babası gibi. O ilişki kurulduktan sonra çocuğa, dersle ya da günlük rutin hayatla ilgili vurulan bir tokatı çocuk dayak olarak saymıyor. Bazısına da mahalle baskısından anne, baba der, ama sen onu anlarsın içinden gelerek söylemediğini. Ona hitap etmesi gerekiyor. Artvin de Yetiştirme Yurdu nda, bir Mehmet Hoca vardı, böyle mi iyi bir insan olur. Mehmet Hoca ya hocam, arada babam derlerdi, bunu söylerken ağızlarında bal damlıyordu çocukların. Ama Mehmet Hoca ya öl, deseler ölür Mehmet Hoca. Mesela, çocuklar gezmek isterlerdi, Yurtta birkaç öğretmen vardı, bize kızıyorlardı, siz bu çocukları niye gezdiriyorsunuz?, diye. Çocuklar gezmek istiyor, çoğunluğu kız çocukları, yoksa kaçıyorlar. Siz böyle yapıyorsunuz, alışkanlık yapıyor bunlara, hep gezmek isterler, diyorlardı. Hep gezsin! Onlar nöbetçi amir olduklarında, izin vermiyorlardı, çocuklar da ağlıyorlardı. Biz de gizlice, Kızım ağlamana gerek yok, müdüre telefon et, diyorduk. Katılımcı: Genel olarak çocukla iletişimde, bizim kültürel altyapımızda, siz li, amca, bey li hitap, ama yabancı dillerde iki türlü hitap var, resmiyse siz li, değilse sen diye gidiyor, çocukla iletişimde sen e dönüşebiliyor. Bizde, kültürel geçmişten, ya abi, baba, anne diyoruz. Fatih Toksöz: Daha bir yakınlaştırma Katılımcı: Yakınlaştırma mı, yoksa sen çocuksun ben büyüğüm mü? Bunun olumlu yansımaları olabilir, ama bir taraftan da Fatih Toksöz: Bir taraftan da herkes yerini bilecek, sen çocuksun ben büyüğüm gibi

Katılımcı: Şimdi bu çocuklar Devlet in koruması altında oldukları için, algı tamamen, anne, baba, abi yok, bir aile ortamı yaratıyorum Fatih Toksöz: Baba olan Devlet Katılımcı: Evet bu kez Devlet baba rolüne giriyor, bakıcı da orada anne yim diyor, bir aile hissi. Katılımcı: Ama bir taraftan da, gerçekte ne annesi ne de babası, sanal bir şey yerleşiyor. Tabii bu bambaşka bir tartışma, biliyorum. Fatih Toksöz: gitmiyor. Belki onun da hiç niyeti yok, anne, baba olmaya. Belki de hiç hoşuna Katılımcı: Çocuğun zaten bir anne, babası var. Katılımcı: En başta çocukların artık gördükleri şiddeti söylediklerinden bahsetmiştiniz, bu nasıl oluyor, Kurum da daha yakın ilişkide olduğu birine mi gidip ortaya çıkartıyor? Aralıklı şiddet gören çocuk bir süreçten geçiyor, demin madde bağımlısı çocuğu 8 kez götürdüm dediniz, mesela o süreçlerden geçerken yetkililerden gördükleri şiddeti de ifade edebiliyorlar mı? Fatih Toksöz: Ediyorlar aslında, gerçekten çocuklar çok değişti artık. Bunu çok somut olarak, Gezi den sonra yaşadım, gözüm açıldı diyebilirim. Çok ciddi söylüyorum, çünkü biz çocuklara bir sürü şey atfetmişiz: asosyal, apolitik, kendi başına bir şey beceremeyen, yardımlaşmadan, dayanışmadan bihaber. Hiç de böyle değillermiş. Sadece biz öyle görüyormuşuz, öyle davranıyormuşuz. Yurtta kalan çocuklar da bunun bir parçası, iletişimin her türünü kullanıyorlar artık. Şimdi bizim yurtlarda çocuklar, ilk defa göreve başlayacak meslek elemanlarını birtakım sınavlara tabi tutarlar. Gelip size çok şiddet, taciz hikâyeleri anlatırlar, bu anlattıklarıyla n apıyorsun, hemen paylaşıyor musun? Bunu takip ederler. Güvenilir misin değil misin? Sınavı geçersen, sağlam ve tutarlı bir iletişimi sağlayabiliyorsun. Ufak tefek yol kazaları olabilir, ama çoğu zaman sınavı geçiyorsun. Geçtiğinde bu iletişimi kuruyorsun, bu iletişimi kurduğunda da çocuk, Kurum içerisinde kime güvenebileceğini, kime gidebileceğini biliyor. Bazen bizim hiç görmediğimiz temizlik personeli, çocuklarla inanılmaz bir iletişim kurabiliyor. Sevgiye dayalı o kadar güzel bir iletişim kurabiliyor ki, belki anne, baba dediği o aslında. Gidip ona söyleyebiliyor, onunla paylaşabiliyor. Sonuç alabileceğini bildiği insanlarla paylaşabiliyor. Diyelim ki üç, beş çocuk bir şiddet hikâyesi paylaşıyor benimle, eğer ben bunun üzerine gittiysem, bir çözüm bulduysam o iş devam eder. Ömür boyu devam eder. Katılımcı: Çocuğun yaşadığı şeyi anlatabileceği, güven duyduğu bir şeyin olması iyi bir şey, bu tamam. Ama yine de bunların dışında bir mekanizma yok mudur? Biz çocuğun şiddet görüp, görmediğini anlayamıyor muyuz? Bu mekanizmalar ne? Fatih Toksöz: Anlıyoruz. Oradaki personel, özellikle de meslek elemanları.

Katılımcı: Ama personelin de içinde olduğu bir mekanizma. N apılıyor, ayda bir toplantı mı yapılıyor? İç denetim mekanizmasını soruyorum. Fatih Toksöz: Şöyledir, ben Yetiştirme Yurdu nda çalışırken doksan küsur çocuk, iki, üç tane de sosyal hizmet uzmanı vardı. Ben dünyanın en iyi sosyal hizmet uzmanı, en iyi insanı olsam, bu çocuklara yetişemem, bu açık. Ne olursa olsun, ne kadar Kurum un içinde çalışan bir insan olsanız da, dışarıdan bakan biri olarak görüyorsunuz. Çocuğun her anına tanık oluyorsunuz, sabah uykudan uyandığı an, sabah okula giderken hazırlandığı an, kahvaltı ettiği an Katılımcı: Odandan çıkıyorsan Fatih Toksöz: Ama çıkmak gerekir zaten. Ben Yetiştirme Yurdu nda çalışırken müdür yardımcısıyla, sabahları beni aradığında yerimde bulamadığı gerekçesiyle tartışmıştım. Ben olmam gereken yerdeyim, dediğimde de kızmıştı. Olman gereken yer sosyal servis, demişti. Ben de yanıldığını, olmam gereken yerin çocukların yanının olduğunu söylemiştim. Ben her sabah çayımı alıp çocukların yanına gidiyordum, o gün hasta olan, okula gitmeyen 15-20 çocukla sohbet ederdik, oyunlar oynardık. Ben çocuklardan birinin farklı davranışından ne olduğunu anlıyordum. Kimin dövüldüğünü, hakarete uğramış olduğunu kurduğun iletişimle ilgili olarak anlıyorsun. Katılımcı: Sosyal hizmet uzmanlarının, psikolojik danışmanların sürekli çocuklarla olması gerekiyor. Ama meslek elemanları çok az olduğu için, servisten çıkamıyorlar başa çıkamadıkları için. Fatih Toksöz: Mesela sen Sosyal Servis te tek çalışıyorsun, sürekli yazışmalarla uğraşıyorsun. Onun da çözümü, kapıyı açmak, çıkamıyorsan. Çocukların kapının açık olduğunu bilmesi. Katılımcı: Gayet küçük pratik çözümler. Ama 24 saat bir arada olan sistemde, bakıcı elemanlar. Fatih Toksöz: Evet, evet. Bakıcı elemanlar ne kadar ilgiliyse, bilgiliyse o kadar iyi. Katılımcı: Evet sosyal hizmet uzmanının kendisine kalıyor, sosyal servisten çıkarsa zaten görecek çocuğun şiddet gördüğünü. Ben Devlet olsam, kapalı bir kurum diye bir şey varsa, kapalı kurum her zaman şiddet üreten bir yer ya da bu şiddet riski her zaman vardır. Çünkü oradaki personelin her birini tek tek denetleyemeyebiliriz, ama sistematik hale getirebiliriz. Bu olabilir. Buna ilişkin bir mekanizma var mı? Fatih Toksöz: Denetleme, dediğin şeye ben karşıyım zaten. Sistemi öyle kurgulamanız gerekiyor ki, sadece sosyal hizmet uzmanı, meslek elemanı, öğretmenler, eğitimlilerin çoğu, kendini bilir bu anlamda. Ama diğer personel için de, hizmet içi eğitim, supervizyon faaliyetlerinin yapılması gerekir. Aslında bunun kendisi denetimdir baktığında da. Bu çok iyi yaptığımız bir şey, çok fazla paylaşım gerektiriyor. Katılımcı: Herkesin, her şeye hakim olması gerekiyor.