İÇİNDEKİLER. İki Cihan Güneşi Efendimizin Bebeklik Yılları-I (0-11 Yaş)



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Beykoz Yerel Basını: Yılın Öğretmen Çifti, Adife& Bayram YILDIZ - Özgün Haber

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Peki, bu bayramın bizlere nasıl hediye edildiğini biliyor musunuz? Dilerseniz bu kıssayı hep birlikte hatırlayalım.

Hz.Resulüllah (SAV) den Dualar

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

Sevgili dostum, Can dostum,

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Rahmân ve Rahîm Ne Demektir?

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Mehmet Ali Aktar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Mirza Tahir Ahmed Hazretleri Cuma Hutbesinde, duanın aşağıdaki bahsedilen durumda şartsız olarak kabul edileceğini söyledi;

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

Okul Çağı Çocuğunda Sevgi Yetersizliği Çalma Davranışına mı Neden Oluyor? Pazartesi, 02 Eylül :14

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

CİHADA DENKTİR Evet, içinde savaş olmayan bir cihad var ki hac ve umredir Küçüğün, büyüğün, zayıfın, kadının cihadı hac ve umredir.

Küçüklerin Büyük Soruları-4

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

KİŞİSEL GELİŞİM NASIL BAŞLAR?

ISBN :

Ünite 01: Arapçada Kelime ve Cümle Çeşitleri

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

UMRE YAPMANIN FAZİLETİ

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

T.C. 8. SINIF I. DÖNEM. ORTAK (MAZERET) SINAVI 14 ARALIK 2013 Saat: 11.20

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Bilmeceli-Bulmacalı-Oyunlu. Namaz Kitabım. Bilal Yorulmaz

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

M. Sinan Adalı. İllustrasyonlar: Sevgi İçigen. yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Kahraman Kit Misafirlikte

Bu kısa Z Nesli tanımından sonra gelelim Torunum Ezgi nin okul macerasına.

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

tarafından yazıldı. Pazartesi, 13 Ağustos :33 - Son Güncelleme Pazartesi, 13 Ağustos :52

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Okul Başarısı Anne Babalardan Dualar İster (2) Perşembe, 06 Aralık :11. Dualar Beddualar

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Eziyet Eden Birinden Vaaz Eden Birine

İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular.

Genç Kız ve Erkeklerin Evlilik Algısı

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Şerif Mardin in tespitiyle bu coğrafyada en etkili faktör : Din

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

GÜL-AY Basın-Meslek İlkelerine Uyar. Yazı ve ilanlar imza sahiplerine aittir. Köşe yazılarına ücret ödenmez. Makalelerinden kendileri sorumludur.

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum!

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Akıllı Kral Süleyman

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Samuel, Tanrı Çocuğu Hizmetkarı

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Aldatıcı Yakup

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Transkript:

İÇİNDEKİLER 5 9 İki Cihan Güneşi Efendimizin Bebeklik Yılları-I (0-11 Yaş) Ayın Sohbeti Kutb-ul Aktâb Niyazi Baba Hazretleri Mehmet Emin Uzunosmanoğlu - I 13 Röportaj / Hocamız Mehmet Emin Uzunosmanoğlu 18 Kardeşçe Yaşamak / Ömer Faruk Erdoğan 20 Kendine Dışardan Bakmak / Tuğba Uzunosmanoğlu 22 Cennet Kokan Aile Muhabbetleri / Esra Erdoğan 24 Kardeş Sevgisi / Zeynep Uysal 26 Hayat Yaşamaya Değer / Hanife Kadiroğlu 28 İslam da Kardeşlik Ruhu / Ülkü Akmeşe 30 İslam ve Sosyal Yaşam / Cüneyt Yusufoğlu 32 Her İşte Bir Hayır Vardır / Sümeyra Torkak 34 Fıkıh (İslam da Hukuk İlmi) / Havvanur Şenduran 36 Vakfımızın Önerdiği Kitapları Tanıyalım 38 Sağlık-Bilim 41 Ayın İlahisi

Grafik Tasarım Esra AKBURAK Kapak Fotoğrafı Kadir KOÇAK Editör: Ömer Faruk ERDOĞAN Gsm: 0546 691 53 25 Mail: erdgnomer24@hotmail.com Baskı Seçil Ofset 100. Yıl Mah. Matbaacılar Sitesi 4. Cad. No: 77 Bağcılar-İSTANBUL Tel: 0212 629 06 15 www. secilofset.com NİYAZİYE EĞİTİM KÜLTÜR VE DAYANIŞMA VAKFI Dr. Mediha Eldem Sokak 58/1 Can Apt. 06420 Kızılay / ANKARA Tel: 0312 433 02 69 - Gsm: 0533 685 64 65 - Faks: 0312 433 02 70 Mail: info@niyaziyevakfi.org.tr Web: www.niyaziyevakfi.org.tr

Editörden Bismillâhirrahmânirrahîm Allah ın (c.c.) adı zikredilmeden başlanılan her önemli işin sonu bereketsiz olur. (Hadis-i Şerîf) Selamun Aleyküm Sevgili Kardeşlerimiz, Dergimizi altıncı sayısına ulaştıran Rabb imize hamdolsun. Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa ya (sav) salât ve selam olsun. Pirler Piri Abdulkâdir Geylânî nin ve Büyüklerimizin himmetleri üzerinize olsun Büyük bir sevinç ve mutlulukla yeniden karşınızdayız. İnciden Damlalar ı altıncı sayısına ulaştırmanın gururunu yaşıyoruz. Bu başarı hepimizindir. Bu sayımızda birbirinden değerli yazılarımızı ve Emin Hocamız ile yaptığımız çok özel röportajı sizlere sunacağız. İnciden Damlalar da ayın konusunu İman Kardeşliği olarak belirledik. Hepimizin birliğe, beraberliğe ve kardeşliğe her daim ihtiyacı olduğu bugünlerde kardeşlik her zamankinden daha önemli hale geldi. Makalelerimizden istifade edeceğinizi umuyorum. Dergimizin ana bölümünde Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa nın (sav) çocukluk döneminin bir kısmını ele aldık. Henüz bir bebek iken hanesine nasıl bir bolluk ve bereket kattığını heyecanla okuyacaksınız. Niyazi Baba Hazretlerinin sene-i devriyesinin yaklaşması sebebi ile Ayın Sohbeti bölümünde Saygıdeğer Mehmet Emin Hocamızın dilinden Niyazi Baba Hazretlerini okuyacaksınız. Bu sohbeti hiçbir kardeşimizin kaçırmamasını tavsiye ederim. Ayrıca Mehmet Emin Hocamız bizleri huzurlarına kabul ettiler ve kendileriyle çok samimi bir röportaj gerçekleştirdik. O nun gençlik yıllarındaki hatıralarını ve bilinmeyen yönlerini, bizlere neler tavsiye ettiğini can kulağıyla dinledik. Bizler dinlemeye doyamadık, sizlerin de okumaya doyamayacağını umuyoruz. Bu sayımızdan itibaren artık abonelik sistemine geçmiş bulunmaktayız. Sizlerden ricam her zamankinden daha fazla çalışmanız ve yeni aboneler bulmanızdır. Bu İnci hepimizin İncisi. Günden güne parlatmak da bizim elimizde, matlaştırmak da. Muhterem Hocamın dediği üzere vakıf kasası Allah ın kasasıdır. Mümkün mertebe elimizden geleni esirgemeyelim. Sizlerden ricam dergimize sahip çıkmanız ve bizlere yardımcı olmanız. Dergimizin içerisinde yer alan abonelik bölümümü doldurarak İnciden Damlalar a abone olabilirsiniz. İnşallah bundan sonraki sayılarımızda da İncimizi ileriye taşıyacak her türlü yeniliklere ve güzelliklere yer vermeye çalışacağız. Bu bağlamda Dergimize bugüne kadar vermiş oldukları desteklerden dolayı muhterem Mehmet Emin Hocamıza, Vakıf Başkanımıza ve Dergimizi dağıtan İdarecilere ve diğer emeği geçenlere şahsım ve ekibim adına teşekkürü bir borç bilirim. Bizlere göstermiş olduğunuz ilginize, hayır dualarınıza ve desteklerinize teşekkür ederim. Allah a emanet olunuz. Yeni sayılarda buluşmak ümidi ile. Sizleri dopdolu bir İnciden Damlalar ile baş başa bırakıyoruz Ömer Faruk ERDOĞAN

EFENDİMİZİN ÇOCUKLUK YILLARI - I (0-11 yaş) Dergimizin 5. sayısında Efendimizin dünyaya teşrif etmesini ve bu esnada meydana gelen doğaüstü olayları işlemiştik. Bu sayımızda ise Efendimizin çocukluk yıllarından bahsedeceğiz. Efendimizin doğduğu gece şüphesiz yeryüzünün en şerefli gecesiydi. Mekke sokaklarında sert bir rüzgâr esiyordu. Semadaki yıldızlar bir başka parlaktı. Zaman, en mutlu anını yaşıyordu. Yer-gök adeta nefesini tutmuş Efendimizi bekliyordu. İşte bu eşsiz vakitte Efendimiz dünyaya o mübarek gözlerini açtı. Hz. Âmine validemiz huzurlu idi. Evladının tatlı tebessümleriyle kocasının vefat acısını bir nebze unutmuştu. Yeryüzünün en şerefli annesi Efendimizi sadece bir hafta kadar emzirebildi. Bundan sonra Ebu Leheb in cariyesi Süveybe Hatun, Efendimize sütanne oldu ve O nu (sav) günlerce emzirdi. 1 Süveybe Hatun daha önce de Hz. Hamza yı emzirmişti. Bu yüzden Efendimiz ile Hz. Hamza sütkardeşi olmuştur. Efendimiz kendisine yapılan hiçbir iyiliği unutmazdı, O na (sav) sütannelik yapan Süveybe Hatun u da hayatı boyunca unutmadı. Onu sık sık ziyaret eder, ona iltifatta ve bol ihsanda bulunurdu. Hatta Efendimizin muhterem zevcesi Süveybe Hatun u hürriyetine kavuşturmak için satın al- 1 İbn Sa d, Tabakat, c.1, s.108 mak istedi ancak Ebu Leheb buna izin vermedi. Fakat Efendimizin Medine ye hicretinden sonra Ebu Leheb, Süveybe yi kendiliğinden azat etti. 2 Ebu Leheb Efendimizin öz amcası idi. Hayatı boyunca putperestlikten vazgeçmediği gibi İslam ın en büyük düşmanları arasında yer aldı. Her fırsatta peygamberimizi inkâr 2 İbn Sa d, Tabakat, c.1, s.108 5

etti. Bu sebeple Allah ın lanetine maruz kaldı. Cariyesini salıverdiği için ahirette bir nebze lütfa mazhar olduğu da şöyle anlatılır: Onu ölümünden sonra rüyada görmüşlerdi. Cehennemin şiddetli azabı içinde feryat edip duruyordu. Kendisine sordular: Neden feryat ediyorsun, neyin var? Ebu Leheb, Neyim olacak? Susuzluk beni ateşten kavuruyor! Hayatımda hiçbir hayır görmedim sadece tek bir hayır buldum. Muhammed i emziren Süveybe yi azat ettiğim için bana da şuradan emip sulanmak imkânı bağışlandı. diyerek şehadet parmağını gösterdi. 3 Bu hadise ne kadar da ibret vericidir. Hayatı boyunca Efendimize yapmadığı kötülük ve eziyet kalmadığı halde cariyesini bıraktığı için böylesine İlahi bir lütfa mazhar oluyor ve azabı bir nebze hafifliyor. Varın Efendimize hizmet edenleri siz düşünün Çocukları Sütanneye Verme Âdeti Arap kabilelerinin çocukları sütanneye verme âdeti, o dönemde oldukça meşhur idi. Aileler çocuklarını bir ücret karşılığında, Mekke dışında çölde yaşayan kabile kadınlarına emzirmeleri için iki üç yıllığına verirlerdi. Bunun pek çok sebebi vardı. Mekke nin sıcak ve kurak havası çocukların zayıf ve güçsüz vücutları için elverişli değildi. Çölde ise hava güzel, su temiz ve tatlı, iklim ise elverişli idi. Ayrıca çölde yaşayan kabilelerin dili çok daha düzgün ve kibardı, ahlakları da temizdi. İşte bu sebeplerden dolayı çocuklarını çölde yaşayan kadınlara emzirmek üzere vermek, adet haline getirilmişti. Beni Bekir Kabilesi Kadınlarının Mekke ye Gelişi Sa d oğulları yurdunda o güne kadar görülmemiş şiddetli bir kuraklık meydana gelmişti. Kuraklık yüzünden kabile halkı en temel yiyecek ihtiyaçlarını bile karşılayamaz hale gelmişlerdi. Bu yüzden Beni Bekir kadınları emzirecek çocuk bulmak ve geçimlerini sağlamak amacıyla Mekke ye geldiler. Gelen hatunların hepsi kendilerine münasip bir çocuk buldular. Fakat Sevgili Peygamber Efendimizi almaya kimse yanaşmadı. Çünkü pek fazla ücret alamayacaklarını düşünüyorlardı. 3 İbn Sa d, Tabakat, c.1, s.108 Mekke ye geç giren sadece bir kadın vardı. İffeti, yüksek ahlakı ve fazileti ile tanınmış bir kadın. Kimselerin almak istemediği nur topu yavrucağı eşine danışıp kabul etti. Emzirecek çocuk bulamadım. Arkadaşlarımın arasında eli boş dönmeyi de hoş görmüyorum. Vallahi ben de gidip o yetimi alacağım dedi. Kocası Haris bu fikre iştirak etti: Almanda bir beis yok. Belki de Allah, onun sayesinde bize bereket ve hayır ihsan eder. 4 Gül kokulu yavrucağı kucağına alan Halime, Abdulmuttalib ve Hz. Âmine ile vedalaşarak Mekke den ayrıldı. Âmine validemiz biricik evladının ardından gözyaşları döktü. Ertesi sabah Haris develeri sağmaya gittiğinde, develerin adeta süt çeşmesine döndüğünü gördü. Ey Halime! Bil ki sen, çok mübarek ve hayırlı bir çocuk aldın! Halime kocasına: Vallahi, ben de öyle olmasını ümit ediyorum. 5 Peygamberimiz Sa d Oğulları Yurdunda Efendimiz yaylaya gidince müthiş bir kuraklık vardı. Develer, koyunlar sütten kesilmişti. Fakat Peygamberimizin ayak bastığı hanenin durumu birden değişmişti. O hanede bolluk ve bereket aldı başını gitti. Halime nin develeri ve koyunları sütten çeşme olmuş iken, diğer yayla sahipleri kıtlık içindeydiler. Belki de Efendimize yetim deyip almayışlarının cezasını çekiyorlardı. Haris ve Halime ise kendilerine gelen lütfa gözleri gibi bakıyordu. Aylarca süren kıtlık ve kuraklıktan dolayı bütün kabile yağmur duasına çıkmıştı. Fakat bir damla yağmur dahi düşmüyordu. Yine bir yağmur duasında Halime nin komşusu olan bir kadın rahibe yaklaşarak Halime nin evindeki Mekkeli bebekten bahsetti. O geldiği günden beri Halime nin evi bolluk ve bereket görmüştü. Bu yavrucak pek hayırlı idi. Onu yağmur duasına getirelim belki de Âlemlerin Rabbi duamızı kabul eder dedi. Bunun üzerine hemen Halime bulundu ve Efendimizi almak üzere eve gönderildi. Dışarıda çok şiddetli sıcak vardı. Halime sıcaktan korumak için Efendimizin yüzünü bir bezle örttü. Evden çıktıklarında adeta bir bulutun kendileriyle yürüdüğünü fark etti ve çok sevindi. Bulut 4 Ibn Hişam, Sire, c.1, s. 171-172 5 Ibn Hişam, Sire, c.1, s. 172 6

Peygamber Efendimiz in doğduğu ev / Mekke - Kaynak: Siyer Yayınları-Peygamber in Albümü Efendimize gölge olmuştu. Rahip, Efendimizi kucağına alarak dua etti. Eller tekrar semaya açıldı. Peygamberimizin başındaki küçük bulut büyüdü büyüdü adeta tüm gökyüzünü kapladı. Herkes sevinç çığlığı atmaya başlamıştı. Yağmur, yağmur, yağmur. Aylardır süren kıtlık ve kuraklık nihayet sona erdi. Bir hafta boyunca yağmur yağdı. Toprak adeta suya doydu, otlaklar tekrar yeşerdi, hayvanların memeleri sütle doldu. Fakat halk bu sırrı anlamadı. Çünkü henüz zamanı gelmemişti. Efendimiz daha bebekti. Şimdilik bir sır olarak kalacaktı Efendimiz günden güne büyüyor ve gelişiyordu. Sekiz aylık iken konuşmaya başladı. Dokuz aylık iken oldukça düzgün ve pürüzsüz konuşuyordu. Onuncu ayında ise, diğer büyük çocuklarla ok atabilecek kabiliyete ulaştı. Çocukları Mekke halkına teslim etme mevsimi gelip çattı. Bu yüzden Halime nin yüreğini hüzün kapladı. Gözünden sakındığı biricik Efendimizi teslim etmek ona çok ağır geliyordu. O sırada Mekke de veba hastalığı yaygın idi. Halime, Hz. Âmine validemize samimi bir şekilde: Ne olur, oğlumu biraz daha yanımda bırakamaz mısın? Hem ben O na Mekke Vebasının bulaşmasından da korkuyorum? 6 Âmine validemiz bu içten teklifi istemeye istemeye kabul etti. Bir süre daha ciğer paresinden ayrı kalmak onu çok üzmüştü. Ancak hastalıktan uzak kalacak olması onu rahatlatıyordu. Halime ise muradına ermişti. Sa d Yurduna tekrar geri döndüler. Efendimiz sütkardeşi Abdullah ile kuzuları ve develeri otlatıyor ve vaktini gökyüzüne bakarak geçiriyordu. Sanki birşeyler olacağını biliyor ve o mübarek günü bekliyordu. Efendimizin Göğsünün Yarılma Hadisesi Aylardan bahardı, etraf mis gibi toprak kokuyor, güneş ise parlak yüzünü ılık ılık gösteriyordu. Efendimiz yine sütkardeşi Abdullah ile evlerine yakın bir yerde kuzuları otlatmaya çıkmışlardı. Abdullah ağacın altında uyuya kalmıştı. Efendimiz ise dağılan kuzuları toplamaya gitmişti. Bir süre gittikten sonra, karşısına beyaz elbiseli iki kişi çıktığını fark etti. Hiç korkmadı. Onların iyi kimseler olduğunu anladı. Ellerinde içi karla dolu altın bir tas vardı. Efendimizi usulca yaklaşıp çimlere yatırdılar. 6 Ibn Hişam, Sire, c.1, s. 173; Taberi Tarih, c.2, s.127 7

ti gelmişti, O nu öz evlatlarından bile çok seven Halime için bu ayrılık zordu. İlk olarak Dedesine teslim edildi. Abdulmuttalib torununu bağrına bastı sonra da Kâbe ye giderek O nunla birlikte tavaf etti. Sonra da validesine teslim ettiler. 8 Muhterem Dede Mekkelilere bir hafta ziyafet çekti. Sütanne Halime yurduna geri döndü. Fakat ne Efendimiz onu, ne de o Efendimizi unutamadı. Efendimiz onu her gördüğünde anneciğim der, iltifatlarda bulunurdu. Her türlü eksiğini gidermeye çalışırdı. Efendimiz o yılları şöyle anlatırdı: Ben, aranızda en halis Arabım. Çünkü Kureyşliyim. Aynı zamanda, Beni Sa d b. Bekir yanında süt emdim ve lisanım da onların lisanıdır. 9 Ağacın altında uyuyan Abdullah tam bu esnada uyandı. Telaşlanarak eve koştu ve olan biteni evdekilere anlattı. Büyük bir telaş ile evden çıkan Halime ve kocası o hızla soluğu Efendimizin yanında aldılar. Fakat ortalarda kimsecikler görünmüyordu. Efendimizin benzi kaçmıştı ve hafiften gülümsüyordu. Ne oldu sana yavrucuğum diye sordular? O da şöyle cevap verdi: Yanıma beyaz elbiseli iki kişi geldi. Birinin elinde içi dolu bir tas vardı. Beni tuttular, göğsümü yardılar. Kalbimi de çıkarıp yardılar. Ondan siyah bir kan pıhtısı çıkarıp bir yana attılar. Göğsümü ve kalbimi o karla temizledikten sonra ayrılıp gittiler. 7 Efendimizin mübarek kalbi, daha o yaşta Cenab-ı Hakk tarafından ilahi nur ve bir ruh ile genişletilmiştir. Ve her türlü fitneden, kötü düşünceden temiz hale getirilmiştir. Efendimizin Validesine Getirilmesi: Efendimiz 4 yaşını geçmişti ve oldukça gelişmişti. Başına gelen bu hadiseden ötürü Halime ve kocası telaşlanmaya başlamıştı. Bu düşünceler yüzünden O nu validesine teslim etmeye karar verdiler. Efendimizi alıp Mekke ye gittiler. Bir ara gözlerden kaybolan Efendimizi Varaka B. Nevfel ve arkadaşı bulup getirdi. Artık emaneti teslim etme vak- 7 Ibn Hişam, Sire, c.1, s. 174; Taberi Tarih, c.2, s. 128 Baba Kabrine Gelişi Efendimiz altı yaşındaydı. Muhterem validesiyle güzel günler yaşıyordu. Ona saygıda kusur etmiyor ve ona ev işlerinde yardım ediyordu. Validesi de ona oldukça şefkatli ve merhametliydi. Validesi hem eşinin mezarını hem de Abiyy b. Neccar oğullarını ziyaret etmek istiyordu. Bu sebeple Medine ye gitmek için hazırlandılar. Hz. Âmine sanki bir daha hiç dönmeyeceğini hissetmişti. Arkasını defalarca dönüp Mekke ye bakıyordu. Uzun ve yorucu yolculuktan sonra dayıoğullarından Nabiga nın evine vardılar. Hz. Abdullah ın kabri bu evin bahçesinde idi. Âmine validemiz gözyaşlarını tutamadı. Efendimiz ilk defa yetimliğinin acısını burada hissetti. O mübarek gözlerinden yaşlar döküldü. Geç de olsa muhterem babasına kavuşmuştu. Efendimiz Medine de güzel vakitler geçiriyordu. Bazı Yahudi âlimlerinin dikkatini kısa zamanda kendine çekti. O nu dikkatlice inceleyen âlimler adının Ahmed olduğu öğrenince: İşte bu çocuk, bu ümmetin peygamberidir. Bu şehir de O nun hicret edeceği yerdir. Bu memlekette çok şiddetli savaşlar, hicretler ve büyük işler olacaktır. Efendimizin çocukluk döneminin devamı Dergimizin 7. sayısında 8 Ibn Hişam, Sire, c.1, s. 176 9 Ibn Hişam, a.g.e., c.1, s. 176 8

MEHMET EMİN HOCAMIZIN NİYAZİ BABA HZ. İLE İLGİLİ BAZI HATIRALARI - I Niyazi Babam Hz. nur içinde yatsın. Elbette ki O nun nurlu izini, nurlu sözünü aynen aktarmamıza ne güç yeter ne dil yeter ne de bir başka şey yeter. Ancak kırık dökük de olsa gözümün nuru olan Sultanımdan gördüklerimizden, duyduklarımızdan bazılarını aktarmaya çalışacağım. Bu yola girişimiz bir ramazan bayramı günü oldu. Bayramın birinci veya ikinci günü evde duruyorum ama Sultanımın daha yüzünü görmedim. Yalnızca Etimesgut ta diye duydum. Sabah kahvaltıyı yapar yapmaz; bizim hanım, kardeşim İdris in hanımı, Emiş ablam, dört kişi miydik beş kişi miydik Şenyurt tan Etimesgut a gittik. Etimesgut ta gittik ama ben daha hayatımda hiç oraları bilmem, hakikaten bilmem. Etimesgut ta tren istasyonunda durduk. Oradan Etimesgut un içine geçtik, az daha gidip sağa döndük. Siz burada biraz durun, ben bir araştırayım neredeymiş dedim. Onlar beklerken ben gittim. Birine sordum bilmiyor, diğerine sordum bilmiyor, en sonunda birisi ben biliyorum, gel dedi. Gittik bir de baktım ki, hanımları bıraktığımız yere geldik. Meğer hanımları oturttuğumuz yer, tam da Niyazi Baba nın oturduğu apartmanının dibiymiş. Oraya vardık, kapıyı çaldık, Niyazi Babam (ra) kapıyı açtı tebessümle, gülerek; Buyur Emin Efendi, gel gel dedi. Tabi o ses, o ton, o güzellik Ama ben oraya gideceğimi haber vermedim, evini bilmiyorum, telefonunu bilmiyorum. Tesadüf eseri arayıp bulacağız. Ama Cenabı Hakk aratmadı. Eve vardık; hoş geldin, beş gittin dedikten sonra ne olduysa 9

O nun o hali; O da ağlıyor, ben de ağlıyorum. Niye ağlıyoruz onu da bilmiyorum ama ağlıyoruz. Bayramlaştıktan sonra ayrıldık. Niyazi Babam, Ekrem Beye Şenyurt a git, orada halkayı kur. Orada Emin Efendi var, orada halkayı kurun demiş. Baktım ki bir gün Ekrem Bey geldi. Daha evvelden dersi de Ekrem Beyden almıştım. Bize orada haftada bir gün Cumartesi mi, Pazar mı neydi. Baba Hazretleri her hafta zikiri yaptırmaya geliyor. Evine alan da yok, hep bizim evde. Takriben üç sene bizim eve Zikrullah a geldi. Allah razı olsun emeği çoktu. Bir gün ne oldu bilmiyorum, Niyazi Babama gitmiştim. Babam Emin Efendi bundan sonra orada zikiri sen yaptıracaksın dedi. Peki, Baba baş üstüne dedim ama dua etmesini bilmiyorum. Bir Kur an ile de olmuyor. Zikrullahı da sırası ile bilmiyorum. Baba Hazretleri bir kağıda sırası ile bir bu, iki şu şeklinde gösterdi. Zikrullahı yaptırırken cetveli koyardım; Okudukça cetveli çekerdim. Rabbim bize bunu böylelikle nasip etti. Dolayısıyla bu böyle bir müddet devam etti. Babam ile ekseriyet Cuma günleri, beraber Cuma ya giderdik. Cuma dan çıktığımızda Hasköy Dörtyol da pazar olurdu. Arabaya biner beraberce doğru oraya gelirdik. Pazardan alacağımızı alırdık; fakat orada veya başka bir yerde Niyazi Babam rahmetullahi aleyhinin solundan bir şey aldığını görmedim. Pazara nereden giriyor; hep sağa bakar, gelir gelir döner bu sefer de solda kalan tarafı yine sağ olur ve hep sağdan alırdı. Oradan alır; Hacı Efendi sen de al derdi. Kendisi pek fazla almazdı. Maksat beni pazara getirecek. Yani pazarcılığı bize yaptıracaklar; evden sıkıntı gelmesin diye. Pazarı beraber yapardık. Ankara da olduğum zamanlar ekseriyetle evine gelir ve Cumalara beraber giderdik. Ezanlar okunurken Kızılay dan çıkarız, sanki tüm yollar açılmışçasına, tüm ışıklar yeşil yanmışçasına namaza Hacı Bayram Camisi ne yetişirdik. Akıl ermezdi pek, hakikaten de ermezdi. Erdirmeye de pek uğraşmazdım; takdiri ilahi diye. Böyle bir yaşantımız her Cuma olurdu. Cuma dan sonra da Niyazi Babam Hz.lerini alır, gelir evine bırakır, ondan sonra elini öper giderdim. Hanımı Fahriye Annem çok değerliydi, tam bir Osmanlı hanımıydı; Allah rahmet eylesin. Bir gün Cuma ya gidiyoruz. Bir soğuk var; inanın ki söylüyorum neredeyse tükürsen tükürüğün yere düşmeden buz tutacak şekilde soğuk. Niyazi Babamın paltosunu tuttu, atkıyla ağzını, burnunu, yüzünü sardı. Ben de gidiyorum Anne dedim; gel buraya dedi. Beni çağırdı Fahriye Anne, oradan bir atkı daha aldı bu kez benim boynumu, ağzımı, burnumu sardı. Babam ile beraber çıktık. Konu buraya gelmişken haftada üç-dört kez kesin uğrardım. Uğramazsam hasta olurdum yani kalbim, gönlüm hep orda olurdu. Tabiî ki bu uğrama esnalarında da emri var mı, bir işi var mı, nasılsın Baba, iyi misin? Hadi Allah a ısmarladık deyip geçer giderdim. Bu uğramalarımızda Fahriye Annemin çok güzel halleri Bir gün, bugün dünya yarın ahiret. Oraya geldim, gelince dedi ki rahmetullahi aleyh; Fahriye dedi, Emin Efendi aç ona bir şeyler getir de yesin dedi. Peki, Efendim dedi. Ondan sonra usulca gitti, kısmetimizde o varmış; ekmek teknesinin dibinde ekmek kırıkları ama hepsi de küflü, yemyeşil onları getirdi, birkaç zeytin getirdi. Bir de rahmetlik nur içinde yatsın tansiyonu yüksekti ama çok severdi misafiri, bana boz bulanık bir çay getiriyor şöyle; bardak içinde oynuyor tıkır tıkır Öyle getirdi ama çok da üzüldüm öyle hasta hasta hizmet ettiği için. Yani o hasta halinde iken bile hizmet ediyordu mübarek Anne. Baba Hz. Hacı Efendi, ye bunları dedi. Hacı Annenin o şekilde bir ikramı düşünkine ben onları yedim, sünnetledim, iyice kırık kırtık Ya onlar yenir mi? ye dediyse yiyeceksin. Yok, bu kuruymuş, bu küflüymüş; onu seçme hakkın yok. Hangi ihvan olursa olsun kısmet neyse o. 10

İlla şu yemek yok bu yemek yok diyemezsin. Ne varsa. Dolayısıyla bir güzellikler oldu. Ben onları sünnetliyorum rahmetullahi aleyh nur içinde yatsın bir dee baktım ki Baba Hz. bıyığının altından gülüyor. Dolayısıyla öyle bir güzellikleri yaşadık. Toplumu ilgilendiren bir konu olduğunda, hele bir durun Hacı Emin Efendi ye bir danışalım, konuşalım da ondan sonra karar veririz dermiş. Hemen arkadaşların orada teklif vermeleri kabul görmezmiş. İlla, illa çağıracak. hele. Elnur a, çık şu kiraz ağacına kiraz topla gel dedi. O kız başıyla bir poşet alıp çıktı kiraz ağacına. Topladığı kirazları balkonda beraber yedik; mübarek kirazı pek severdi. Yine bir gün Şenyurt ta toplantı var; yemek verilecek, kurban alınacak, kurban almaya gittik beraber. Getirdik ve İsmail in evinin kömürlüğüne koyduk. Ertesi gün kurbanı keseceğiz; kömürlüğün kapısı kilitlenmiş; kesinlikle açılmıyor. Anahtar; anahtar da yok. Ondan sonra durun ben kazmayı alayım da geleyim; İnanın onun öyle olduğundan benim haberim de yok yani, inan ki yok. Her zaman söylüyorum gönlüm hep rahmetullahi aleyh te olur, kalbim gönlüm orada. İşyerimde isem Kavaklıdere den Kızılay a (Niyazi Babamın evi orada) geçer, muhakkak söylüyorum; ya iner, uğrardım veya durumum acil ise üç İhlas bir Fatiha okuyup ruhaniyet makamına hediye edip ondan sonra oradan öyle geçerdim. Yoksa oradan boş geçtiğimi hatırlamam. Bir gün Baba Hz.leri bize geldi, balkonda oturuyoruz. Hacı Efendi, nerde Elnur!, Elnur u çağır kazma mı, balta mı? aldım geldim. Rahmetli Baba Hz. de oturuyor şöyle; Hacı Efendi ne yapacaksın o baltayı, kazmayı dedi. Efendim kapıyı kıracağız başka çare yok dedim. Açamadık kurban içerde kaldı, mümkünümüz yok. Kapı kırılır mı? dedi. Baba Başka türlü açamadık dedim. Elimde kazma ile geldim, tam o kömürlüğün arka tarafında kapının o köşesinden döndük o yarı yere kadar geldik; kapı kendiliğinden şırak diye açıldı. Koyun dışarı çıktı. Neyse koyunu tuttuk, baltayı attık. Bu alenen, Baba Hz. nin büyük bir kerametiy- 11

di. Dünya gözüyle gösterdiği kerametlerden bir tanesiydi. Bir gün Hayri Baba Hz. hanımı Şaziye Anne vefat etmiş İstanbul da. Onu Hayri Babama Trabzon a götürüyorlarmış. Ben de o zaman benim kayınbirader hacca gidiyor; onun pilavı var. Sabah erkenden namazı kıldım, hanımı da alıp köye gittim. Annem, babam var evde daha eve girmeden bir telefon geldi; acele gel! Niyazi Baba m seni çağırıyor. Peki dedik. İçeri girdim anamın, babamın elini öptüm. Baba müsaadenizle durum böyle, Baba Hz geri çağırıyor dedim; git oğlum dedi. Hakkım helal git dedi. Hanım ile çıktık geri, köyde araba dolu; ama araba bulamıyoruz. Neyse bizim kayınbiraderin oğlu Mustafa bizi görüverdi; ne yaptın Hocam. E böyle böyle. Bizi aldı Şabanözü kavşağına kadar getirdi. İndik hemen bakınıyoruz kimse yok neyse ilerden yeni bir araba geldi. Gelin bakalım nereye gidiyorsunuz? Ankara ya gideceğiz. O da gelin dedi bindik, Şenyurt ta indik. Adama parası neyse vereyim dedim; yok sen bir dua edeceksin o kadar dedi. Dua ettik, o gitti. Vardık hemen eve, Baba Hz.lerine telefon açtım. Baba buyur, emret geldim diye. Neredesin dedi. Evdeyim dedim. Peki dedi; hele bir gel Hacı dedi. Gittim Hacı Efendi durum böyle böyle. O geliyor bir şey söylüyor, beriki geliyor bir şey söylüyor. Kafamı döndürdüler Ya Rabbi ne yapacağımı anlayamadım ya hu. Baba hiç telaş etme, sen bir dua ediver, o işi İnşallah hallediverelim. Baba bir otobüse bineriz yanımıza çay, çorba neyse atıştıracak şeyler de alırız. Giderken de acıktığımız yerde iner yer, çayımızı içer geçer gideriz deyince kafasına yattı rahmetullahi aleyhinin. Tebessüm etti, rahatladı. İyi o zaman git hazırlan dedi. Ama akşam ekmeğine buraya gel beraber yiyelim dedi. Şenyurt tan adam da çok; adam çoksa Şenyurt takileri almayı veririz, onlar idare ederler dedim. Elnur u al dedi. Hâlbuki Elnur kim ki; bebe yani, Elnur u al dedi. Peki, Baba dedim, telefon ettim; sen de gidiyorsun dedim. Sahi mi Baba, sahi dedim. Rahmetlik onun üzerinde ayrı bir duruyordu. Sonra yola koyulduk. Şükürler olsun öyle bir güzellikler yaşamıştık. Yine bir gün rüya âleminde memlekete anamı, babamı ziyarete gidiyorum, kabristan ziyaretine; fakat orada bir tanesinin kabri alev alev yanıyor. Her taraftan alev çıkıyor. Tabi ona üzülüyorum. Bir de o rüya içindeki rüyayı Niyazi Baba ma anlatıyorum. Baba böyle böyle burada bir kabir var, yanıyor ne yapacağız. Geri dön, o kabre git ve 11 İhlas, 1 Fatiha oku; kökünü ona hediye et, orda bir dua et, dedi. Peki, Baba dedim. Hala o kabir gözümün önünde duruyor. Dua ettik, dua ettikten sonra bir baktık ki alev de bitmiş, her şey de bitmiş. Eskine göre tam tersi olmuş; güllük gülistanlık olmuş. Dolayısıyla bu böyle derken bir yanlışlığa vesile vermeyelim. Kalıpta biz gittik ama mânâda Niyazi Babam Hz. gitti. Duayı, o okudu, o dua etti; Allah ın kudreti ile. Bu yüzden Baba Hz.lerinin bazen yer altından bazen de yer üstünden de inanın ki bazı kerametler gösterdiği aşikârdır. Bu özel sohbetin devamı Dergimizin 7. Sayısında 12

RÖPORTAJ Sayın Hocamız, ilk olarak bizleri huzurunuza kabul ettiğiniz için Dergimiz adına teşekkür ederim. Burada olmak ve sizin huzurunuzda olmak bizler için şereftir. Burada olmaktan son derece mutluyum ve bir o kadar da heyecanlıyım. Heyecanımıza yenik düşüp hatalarımız, kusurlarımız olursa şimdiden affınıza sığınıyorum. 1. Saygıdeğer Hocam yüksek müsaadenizle size birkaç soru sormak istiyorum. Öncelikle bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Ben 06.01.1939 tarihinde Çankırı Şabanözü ilçesinin Bakırlı köyünde doğdum. Emekliyim. Muhterem Babamın ismi Yahya, Muhterem Validemin ismi Fatma dır. Bir kız, beş erkek olmak üzere altı kardeşiz. 75 yaşındayım. Ankara Pursaklar da ikamet etmekteyim. İki kız, bir erkek olmak üzere üç evladım var. 2. Çocukluk yıllarınızdan bizlere biraz bahseder misiniz? Çocukluğum Şabanözü nde geçti. Daha ilkokula başlamadan köydeki hocalardan Kur an öğrendim, sürekli gidip köyümüzün çeşitli hocalarında Kur an okurdum. Benim gibi yapan arkadaşlarımdan evvel hatim edeyim, önlerinde gideyim diye hevesim vardı. İlkokula başlama senesi geldi senesini hatırlamam zor yani. İlkokula gittim. Eski yazıyı Kur an ı iyi bildiğim için yeni yazı bana çok kolay gelmişti. Hatta rahmet olasıca nur içinde yatsın ilkokul öğretmenim bana, Emin, gel sen 1. ve 2. sınıfı birlikte oku. Sonra seni 3. sınıfa geçirelim demişti. Tabi ilk gittiğimde biraz bana ağır geldi. Öğretmenim bana güvenirdi çünkü bir yeri 1-2 defa okuyunca hemen kafama girerdi. Ezberim kuvvetliydi. Bunu gören öğretmenim ona yardım edeyim diye beni birinci sınıfın öğretmeni yaptı. İkiye geçtiğimde aynı hocam duruyor tabi bana Yahu Emin gel iki ile üçü beraber oku notu verecek benim dedi. Benim de hoşuma gitti. Lakin Babam nur içinde yatsın bir çift öküzü vardı yetiştiremiyordu, bir çift daha aldı. Onu da bana aldı. Çift sürdürecek. Dolayısıyla beni okuldan aldı. Orta nın Büyük köyünde akrabalarımız vardı. Köyde mahalle odaları vardı. Misafirler oralarda ağırlanırdı. Oraya gitmeye çekinirdim. Sebebi şuydu: Sesim çok güzeldi. Ne zaman gitsem Emin Efendi geldi diyerek hemen bana Kur an okuturlardı. Maksat ses dinlemekti. Yoksa kıraatlı, mahreçli, tecvitli Kur an okuyamazdım. Ama sesim güzeldi, çektikçe çekerdim severdim bozmazlardı beni. Oradaki hafız yetiştiren Kazım Hoca beni babamdan istedi fakat babam vermedi. Bir yerde Kur an okunacaksa hemen kolumdan tutar masanın başına getirirlerdi. 13

Özellikle Köyün en eski hocası ve benim hocam Hacı Mustafa ydı. O da çok severdi beni. Hacı Arif benim ikinci hocamdı. Emin Efendi sana bir hafta izin Yasin i ezberleyeceksin. İkinci gün geldim. Bir şeyi iki üç sefer okusam kafama girerdi. Vardım Hocamın yanına bana niye geldin? dedi. Ezberledim hocam deyince oku dedi. Okudum aferin dedi. Şimdi de Tebarake Suresini ezberle, gel dedi. Nur içinde yatsın onunda sesi çok güzeldi benim de sesim güzel olduğu için beni pek severdi. Babam hayvanları alınca çift sürülen sabanı tutmaya boyum yetmezdi ben de koltuğumun altına alır öyle sürerdim. Dolayısıyla Çocukluk yıllarım biraz çileli ve imtihanlı geçti. Rahmetlik Babam da beni pek severdi. Misal Beni pazara yollardı üzüm gibi meyveleri sat getir derdi. Bende satıp kuruşu kuruşuna eline bizzat sayardım karşılığını göstererek. Dürüst olduğum için beni severdi. 5. Sınıfı bitirmeyince diplomayı vermiyorlardı. Dışardan Şabanözü nde imtihan açtılar. Tarihini aldım girdim. O zamanın Milli Eğitim Müdürü sağolsun, Allah razı olsun bize pekiyi dereceyle diplomayı verdi. Diplomamı kendi çabamla aldım. 3. Gençlik yıllarınızı da biraz anlatır mısınız? Askere gitmeden önce babam beni evlendirmek istemişti. Ben peki dedim. Hanım babamın öz dayısının kardeşinin kızı. Rahmetli kayınvalidem ben kimsenin evine sığmam çocuklarım bakar, bakmaz dolayısıyla bu kızı bu oğlana verelim demiş. Rahmetli Kayınpederim de heybetliydi nur içinde yatsın sonra onun da gönlü oldu. Çünkü Köyün ileri gelen hocaları severdi beni. Camiye gidince hemen müezzinlik yapardım. Cuma günleri cemaat toplanana kadar mukabele okurdum. Çok mu iyi bilirdim hayır ama bildiğim kadarıyla yapardım. Atılımcıydım yani. Hemen geçerdim rahlenin başına cemaat gelene kadar Kur an okurdum. Ama üç sayfa, beş sayfa neyse yani. 14

4. Efendim, hazır gençlik döneminizden bahsetmişken biz gençlere ne gibi tavsiyeleriniz var? Allah razı olsun güzel soru geldi. Gençlik devremde yaşadığımı gençlere tavsiye ederim. Ben emsalimle ya da emsalimden küçüklerle arkadaşlık yapmadım. Babamın asker arkadaşlarıydı benim arkadaşlarım. O seviyedeydi benim arkadaşlarım. Gençliğin, bebelerin yanına pek gitmezdim. Bir şey de öğrenemezdim onlardan, içim de rahat etmezdi. Ama öbürleriyle iyi anlaşırdım. Bunu tavsiye ederim geçlerimize. Genç olsun ancak; itikadı, ibadeti, Kur an ı olan insanlarla haşır neşir olmalarını şahsım adına tavsiye ederim. Çünkü arkadaşın iyiyse sen de iyi yola gidersin. O hangi yoldaysa seni de o yola sürükler. O yüzden kardeşlerimize, daima hayır yoluna teşvik eden, kendini bilen, namazını kılan, Kur an okuyan, büyüğüne hürmet küçüğüne sevgi gösteren insanlarla haşır neşir olmalarını tavsiye ederim. 5. Efendim evde nasıl bir eşsiniz? Evli çiftlere tavsiyeleriniz nelerdir? Eşimle sağolsun isteyerek evlendik, evlerimiz yakındı. Arada iki ev vardı. İki ev vardı ama o zamanlar görüşme durumu yoktu, ayıplanırdı. Bir gün onlara iş yapmaya gitmiştim. O akşam çalışan herkesi yemeğe çağırdılar, tabi beni de. Kaynatamdan pek korkardım, çok heybetli biriydi. Bir köye karşı gelecek heybeti vardı. Hiç kimseden ürkmez korkmaz böyle bir mübarek adamdı. Çekine çekine eve gelirken bana Ne sıkılıyon ben sana kızımı verdim. Geç, sen bu evin adamısın. deyince içim rahatladı. Hanım ile o sevgi her an var. Hanım beni görmese bir müddet amanın ne oldu? Bir şey mi var? Neden gelmedi? der. Evden çıkarken, özellikle, Hanım bir ihtiyacın var mı? Bir şey istiyor musun? diye sorarım sonra da öperim ve helalleşirim, çıkarım. Çekinmem, onlar da görsün de evlerinde yapsınlar diye. Her çıktığımda yapar mıyım inan yaparım, 75 yaşındayım yine de yaparım. O da beni öper, kucaklar. İnşallah yapmayanlar da payına düşeni alırlar büyük, küçük. 6. Saygıdeğer Hocamız, Bu Mübarek yola ne zaman teşrif ettiniz? Bir gün rüya gördüm hep sarıklılarla görüştüm. Gönlüm hep Pir Abdulkâdir Geylânî deydi. Onunla ilgili kitaplar okudum. Dolayısıyla başka cemaatten davetler aldım Dikmen den. Sonra Yenimahalle de oturan, küçük kardeşim Hüseyin Bey Abi bugün misafirim çok bize gelip baba vekili olur musun? dedi. Gitmezsem diğer tarafa gidecem, dua almaya, ders almaya gidecem yani. Başçavuş Ekrem Bey oranın yani Yenimahalle nin idarecisiydi. Namaz kılınacaktı. Ekrem Bey, Emin Hoca kıldıracak dedi. Olur mu dedim, Geç, sen kıldıracan dedi. Peki dedim, itiraz etmeyip namazı kıldırdık. Zikrullah yaptık. Sonra bana ders verin dedim. Ders aldım. Ertesi hafta o kalabalığı evime davet ettim. Allah razı olsun hepsi geldiler. Tadını aldım tabi, ertesi hafta yine istedim. Takriben söylüyorum 3 sene gibi bir zaman zikrullahı evime aldım. Böylece bu mübarek yola girmiş oldum. 7. Mürşidimiz Niyazi Baba Hazretlerinin sene-i devriyesi yaklaşıyor. Bu bağlamda, Onunla yaşadığınız hatıralardan bizlere biraz bahseder misiniz? Son görüşmenizi bizlere aktarır mısınız? Bayramın birinci veya ikinci günü evde duruyorum ama Sultanımın daha yüzünü görmedim. Yalnızca Etimesgut ta diye duydum. Ondan sonra sabah kahvaltıyı yapar yapmaz; bizim hanım, kardeşim İdris in hanımı, Emiş ablam, dört kişi miydik, beş kişi miydik buradan Etimesgut a gittik. Etimesgut ta gittik ama ben daha hayatımda hiç oraları bilmem. Etimesgut ta tren istasyonunda durduk. Oradan Etimesgut un içine geçtik, az daha gidip sağa döndük. Siz burada biraz durun, ben bir soruşturayım neredeymiş dedim, onlar beklerken biz gittik. Birine sordum bilmiyor, diğerine sordum bilmiyor, en sonunda birisi ben biliyorum, gel dedi. Gittik bir de baktım ki, hanımları bıraktığımız yere geldik. Meğer hanımları oturttuğumuz yer, tam da Niyazi Baba nın apartmanının dibiymiş. Oraya var- 15

dık, kapıyı çaldık, Niyazi Babam kapıyı açtı tebessümle, gülerek; Buyur Emin Efendi, gel gel dedi. Yüreğime bir ürperti geldi. Bayramlaştık. Uzatmayalım evimize döndük. Baba hazretleri Kızılay a taşındı. En az haftada üç gün uğrardım. Kızılay benim için zenginlik beldesiydi. Baba hazretleri Kızılay dan gittiği zaman Kızılay bana bitpazarı gibi geliyordu, o kadar kötü yani. Bir gün Baba Hazretleri şöyle söyledi: Hacı Efendi bundan sonra zikrullahı orada sen yaptıracaksın, Ekrem bey değil dedi. Peki, efendim, baş üstüne deyip elini öptüm. Fakat ne okuyacağımı bilmiyom yani. Dur hele şurada zikir kâğıdı var dedi. Öğretti bana nur içinde yatsın. O kâğıdı aldım cebime koydum. Ertesi hafta yine toplandık, bu defa hoca benim. Elime bir cetvel aldım o kâğıdı ortaya koydum. Okudukça indirdim iki üç hafta böyle yapa yapa orayı ezberledim. Bir seferinde Ekrem Bey geldi. Baba hazretleri ona da söylemiş sakın karışma gibisinden. Dersi de ilk ondan aldım, sıkılıyorum haliyle. Niyazi Babamla tanışmam böyle. Şenyurt ta takriben 25-30 sene devam ettim. Gençliğimin en verimli yıllarını Şenyurt ta geçirdim. Bir gün Niyazi Babam gelmiş. Bizi bulamamış Yaşar Beylere gitmiş. Dediler ki Baba Hazretleri gelmiş. Amanın deyip hanımla birlikte koştuk yanına. O esnada ileride mahalleli toplanmış cami yapımı için. Ancak dernek başkanı olmadığı için bir türlü yapamıyorlar. Kimse kabullenmiyor. Baba hazretleri sordu bunlar kim diye. Efendim, dedim. Bu insanlar toplanırlar cami yaptıralım diye fakat gönüllü başkan olmadığı için dağılırlar. Sen nesin? Git yürü dedi. Baba Hazretleri baş üstüne ancak camicilere hep iftira atıyorlar para çalıyor diyorlar, sen himmet edersen deyince Yürü yürü dedi Mübarek, sert tavırlarla. Hemen elini öptüm, gittim. Orada idare heyetini seçtim, cemaati dağıttık. Öylelikle elhamdülillah o camiye başlamış olduk. Mimarımız, mühendisimiz yoktu. Kendi çabalarımızla yaptık. Baba Hazretleri nur içinde yatsın, üzerimizde durur ve bizi severdi. Gözden düşecem diye aklım giderdi. Hep tasavvuf kitapları okurdum. Madem bu yola girdim bu yolun adabını öğreneyim, ilerde lazım olur diye düşündüm. Bir gün rüyamda Baba Hazretleri Hacı Emin Efendi acele hemen gel dedi sabah namazı saatlerinde. Rüya âleminde ilkin gittim. Kapıyı küçük kızı Sonay açtı arkasında Fahriye Anne vardı. Hâlbuki o vefat etmişti. İçerden Baba Hazretleri kim o deyince Emin Efendi dediler, gelsin dedi. Baktım Baba Hazretleri yatıyor. Uyandım. Sonra tekrar dalmışım. Baba Hazretleri hemen gel deyince gittim. Hâlbuki saat 10.00 dan önce gitmezdim rahatsız etmemek için. Saat takriben söylüyorum 7-8 civarı. Kapıyı yine Sonay açtı arkasında Necla Anne vardı. Kendisi de divandaydı. Biraz konuştuktan sonra eline kâğıt kalem al dedi. Biraz zamanımız tükeniyor dedi. Peki, Efendim dedim. O anda bir hanım geldi. Hoş bi hanımdı, adaplı biriydi. O hanıma bizatihi; bizim Baba Hz. ile görüşmemiz olacak, bize müsaade eder misin dedim, kadın duymuyor da kalkmıyor da. Yani hâlbuki öyle bir hanım değil, kendini bilen bir hanım. Baba Hz. sinirlendi, yüzü kızardı, öfkelendi. Baba Hazretlerinin rahatsızlığı artınca, yatağına götürdük, yatırdık. Kalbine masaj yaptık. Necla Anne dedi ki; Hacı Efendi biraz bırakalım da yatsın, sonra İnşallah nasip olursa görüşürsünüz dedi. O arada bir işimiz vardı; o işi göreyim de geleyim diye oradan çıkasıya Baba Hazretleri gözünü açmış. Emin Efendi nerde? demiş. Baba, dı- 16

şarı çıktı deyince Hemen çağır gelsin demiş Sonay a. Sonay oraya bakıyor, buraya bakıyor biz yokuz veya göremedi. Baba, yok diyor. Eve geldim, telefon ettim hemen; Babam nasıl diye. Telefonu oğlu Mehmet Ali açtı. Durumu gayet iyi, gayet güzel dedi. Benimle konuştuktan sonra Baba Hazretleri Kim o, kiminle konuştun diye sorunca; Emin Ağabey deyince Niye telefonu bana vermedin? Niye çağırmadın? deyip azarlamış. Ondan sonra telefon geldi baba hazretleri kötüleşmiş Yusuf Bey gelmiş. Dolaysıyla son görüşmemiz de böyle oldu. 8. Efendim Bir ihvan Mürşid-i Kâmilin kalbine, gölüne nasıl girer? Bir ihvanın mürşidinin kabine girebilmesi için o kapıyı sevgiyle açması lazım. Nedir bu? Seveceksin ilkin Allah ı, Allah için Rasûlallâh ı, sonra da Pirini ve Mürşidini. Bir insanın kalıbı nerde olursa olsun aklı fikri mürşidinde olsun. Niyazi Baba Hazretleri şöyle derdi: Mürşidinizle yat, otur, kalk, yürü. Mürşidin ayağı yastığın olsun. Mürşidin başı nerde? Onun başı da Efendimizde. Efendimizin başı nerde? Beytullahta ve Hz. Allah ta. Bu rabıtayı şerifedir. 9. Son olarak Dergimiz aracılığıyla okurlarımıza bir mesajınız var mı? Bu hayra vesile olan, çaba sarf eden, yazılmasına, yayılmasına, toplanmasına, yani İslam a ışık tutan kardeşlerime saygı ve hürmet duymalarını arz ederim. Dört kişinin amel defteri kapanmaz. Bu dergi ama küçük bir kitap yerine geçer. Bu Dergiyi insan okur ona göre amel ederse onun amel defteri kapanmaz. Daima güzel olacağına inanıyorum. İlmiyle amil olup, okuyup, dinleyip, yaşayıp, yayanlardan eyleye, Resulüme de yoldaş eyleye. Görüşüme göre söylüyorum Vakfımıza sahip çıkmak, sevip saymak ve yaşatmak ihvanların görevidir. Vakıf demek Allah ın kasası demektir. Allah yolunda harcamak demektir. Kardeşlerime söylüyorum Allah ın kasasına elimizden gelen yardımları esirgemeyelim. Kardeşlerimizin de Vakfımıza sahip çıktığına eminim. Başarılar dilerim. Allah razı olsun. Teşekkür ederim. İnciden Damlalar ekibi adına bizleri huzurunuza kabul ettiğiniz ve kıymetli zamanınızı bizlere ayırdığınız için teşekkür ederim. Ömer Faruk Erdoğan / Esra Erdoğan 17

KARDEŞÇE YAŞAMAK Kardeşlik, düşmesin diye tutmak ve bırakmayacağını bilerek dayanmaktır. Kardeş denildiğinde akla ilk gelen genellikle aynı anne ve babadan doğmuş olan kimselerdir. Bu tanım doğru ancak eksiktir. Çünkü mü minleri kardeş yapan sadece kan bağı değil, içlerinde taşıdıkları kalptir, samimiyettir ve teslimiyettir. Bunu da İslam kardeşliği olarak tanımlayabiliriz. Kardeş sözcüğünün kelime anlamı incelenirse; Arapçada ahi sözcüğüne karşılık geldiği görülür. İhve ve ihvan ise ahi kelimesinin çoğuludurlar. Böylelikle ihvan kelimesinin kardeşler anlamına geldiğini görüyoruz. Ayrıca kardeş sözcüğü boydaş, yurttaş, dildaş, dindaş, gönüldaş ve denktaş anlamına gelmektedir. Bu kavramlarda görüldüğü üzere kardeşlik, soy-sop kardeşliğinin dışında aynı dile ve aynı dünya görüşüne mensup olmayı da ifade eder. 1 Kardeşlik kutsaldır ve kişinin en temel ih- 1 Hasan Eren, Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü, Ankara 1999, s.212 18

tiyaçlarından biridir. Bu cümle klişedir fakat hakikattir. Bizlere Yüce Yaratıcının bir lütfudur. Düşünün ki en zor anımızda tutulacak el demek, asla arkalarını dönmeyeceklerini bilmektir. Her ne zaman sıkılsak, bunalsak bizlere merhem olurlar. Tüm ışıklar söndüğünde ve tüm umutlar tükendiğinde ben buradayım, yanındayım diyerek elinizi tüm samimiyetiyle tutan kişidir kardeş. Bir araya gelindiğinde hep aynı heyecan, aynı masumiyet, içten gülüşmeler, sıcacık hasret gidermeler ve bitmek tükenmek bilmeyen tatlı, uzun sohbetler Bu yorumlara katılan bireyler hakiki kardeşlerini bulmuş demektir. Bizlere her yerde rehber olduğu gibi bu hususta da ışık olan Peygamber Efendimiz gelin bakalım kardeşliğin tanımını nasıl yapıyor: Gördüğünüzde size Allah ı hatırlatan, konuştuğunuzda bilginizi artıran, ilmiyle de size ahireti hatırlatan sizin için en hayırlı arkadaştır. Bir de Allah ın aslanı Hz. Ali nin (ra) tavsiyelerini dinleyelim: Senin gerçek kardeşin yanında bulunan ve sana faydalı olmak için zarara katılan, zamanın felaket ve musibetleri ile karşılaştığın zaman ne pahasına olursa olsun, yardımına koşandır. Görüldüğü üzere kardeşlik zaruri ihtiyaçtır, can dır. Can larımızın kıymetlerini bilmeliyiz. Peki ya kıymetini bilmezsek? Çünkü yeryüzü hiç olmadığı kadar kirli ve kötü durumda. Her köşesinde türlü türlü fitne, vesvese kol gezmekte. Bu yüzden bizim için kritik öneme sahip kardeşlik gibi değerlerimiz maalesef yozlaşmaya başlamıştır. Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk: kardeşçe yaşamayı der ünlü sosyolog. Bizler de bu tuzağa düşmemek için etrafımızdakilere dikkat etmeli ve ilişkilerimizi gözden geçirmeliyiz. Adeta sapasağlam bina gibi ve bütün zerreleriyle birbirine bağlı kusursuz vücut gibi olunmalıdır. Binanın herhangi bir kısmı eksik ya da çürük olursa yerle bir olur. Bu hususta da Efendimiz bizlerin imdadına koşuyor ve şöyle buyuruyor: Mü minin mü mine bağlılığı, parçaları birbirini bütünleyen bina gibidir. 2 Peki, binanın çürük kısımları ve sistemi aksatan sorunları karşısında neler yapmalıyız? Yani kardeş diye bildiğimiz kimseler arasındaki çürük elmaları nasıl tespit etmeliyiz? Çünkü şöyle bir atasözü var: Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Bu cümleyi doğrular nitelikte pek çok olaya ve etrafımızda cereyan eden hadiselere hayatlarımızda rastladık ve rastlayacağız. Körle yatan şaşı kalkar sözünden yola çıkarak etrafımızdaki çürük elmaları temizlemeliyiz. Bilinmelidir ki eğer elma dolu sepette tek bir çürük olsa dahi zamanla tüm sepetin çürümesine sebep olur. O bakımdan bizlere yakışmayan ve zarar veren arkadaşlardan uzak durmalıyız. Bu işlem kalplerini kırmadan yapılırsa pek hayırlı olur. Efendimiz bizi şöyle uyarıyor: Yalnız mü minle arkadaş ol ve ekmeğini ancak takvalı kimse yesin. 3 Bir büyüğümün bende iz bırakan öğütlerini sizlerle paylaşmak isterim: Oğul! Eğer dostunu tanımak istersen onunla sofraya otur. Önüne somun ekmeğini ver. Sofrada yalnız bir ekmek olsun. Kişi eğer ekmeği ortadan bölerse arkadaşındır. Eğer ikiye böldüğü ekmeğin büyük kısmını sana verirse hakiki kardeşindir. Yok, eğer ekmeğin küçük kısmını sana verirse ondan sana dost olmaz. Çünkü kardeşliğin ruhunda fedakârlık, samimiyet vardır. Derin bir denizdir ve dibi yoktur, her kul kaldıramaz. Sonuç olarak, etrafımızdaki kimselerden emin olmalıyız. Eğer eminsek ilişkilerimiz kökü sağlam dev bir çınar ağacı misali olmalı. Kuşkusuz dostluğu bitiren gıybettir, hatalarını yüzüne vurmaktır ve ihtiyacı olduğu anda terk etmektir. Bunlardan şiddetle kaçınmalıyız. Çünkü hakiki kardeşlik verilmiş bir sözdür, tutmayı bilmeliyiz. Ünlü şairin dediği gibi: Kardeşlik incinsen de incitmemektir. Layık olduğumuz kimselerle karşılaşmak ümidiyle hepinize saygılarımı ve hürmetlerimi sunarım. Ömer Faruk Erdoğan 2 Buhari; Salat, 88 3 Tirmizi; Zühd:55 19

KENDİNE DIŞARDAN BAKMAK İnsan kendi benliğine (nefsine) şahit olacak, türlü mazeretler ortaya koymuş olsa bile 1 Her an nefsimizle baş başa olduğumuz halde, bizi hangi yöne sürüklediğinin ne kadar farkındayız? Fıtrat gereği yaptığımız eylemler yeme, içme, uyuma vb.- yanı sıra kendi isteklerimiz doğrultusundaki yaptırımlarımızla geçiriyoruz dünyadaki mesaimizi. Yüce Yaradan ın üzerimize emir kıldığı yaptırımlar bile nefsimiz tarafından engellenme lüksüne sahip maalesef. Çok yorgun ya da hasta olduğumuzda nefsin dinlen sözüne itaat edip İlahi emri rahatlıkla göz ardı edebiliyoruz. Ve bunu çoğu zaman yaptığımız hatanın farkında olmadan yapıyoruz. İşte bu noktada durup bir düşünmeli. Kişi kendi nefsini almalı şöyle bir karşısına demeli ki: Ey nefis! Ne sen benden ayrı durabilirsin ne ben senden, ama Hak katında hesap verecek olan benim, o yüzden beni yanlış yollara saptırmana izin veremem! Sonra da nefsinin her an ensesinde, kontrol sahibi, hâkimi olmalı. Abdulkadir Geylani k.s. şöyle buyurmuştur: Nefsinden çık, ondan yüz çevir, mülkünden bağını kopar. Her şeyi Allah Azze ve Celle ye teslim et, kalbinin kapısında O nun kapıcısı ol! O nun iradesinden gayrı bir iradeyi irade etme. Daima O nun emrini muhafaza et! Daima O nun nehyi ile vazgeç! Daima O nun takdir ettiği şeye teslim ol. Nefsini kontrol et, gaflete düşüp mutmain olma! 2 1 Kıyamet,14-15. 2 Fütuhu l Gayb, Abdulkadir Geylani.7.bölüm. 20