- Medya miyopluğuna iki örnek - Basın özgürlüğü denince aklınıza gelen ilk şey ve son şey - Amerikan medyası bir Türk anchor ına nasıl kafayı taktı? RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı Medyanın kendi içinde yaptığı medya kazaları nın bir kısmı yerel medyanın kendi dünyasından bakmasına ilişkin olanlardır. Amerikan Başkanı Obama nın ses getiren Türkiye ziyareti ve İstanbul da düzenlenen Mede niyetler İttifakı toplantısı sırasında farklı dünyaların bakış açısının ne tür medya miyopluğuna yol açtığını bir kez daha gördük. Birinci örnek Türk medyasından Uzağı görememe üzerine. Danimarka Başbakanı Rasmussen in Nato Genel Sekreteri seçilmesinin önündeki Türkiye vetosunun kalkması sırasında Hz. Muhammed e hakaret eden karikatürler krizi ve Roj TV nin kapatılması konuları tekrar gündeme geldi. Iddia o ki Rasmussen Nato zirvesi sırasında Başbakan Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Obama ile yapılan üçlü toplantıda hem karikatürler için özür dileyecek hem de Roj TVyi kapatacakt ı. Türkiye deki medya algısı ve yapabilirlik açısından bir Başbakan ın her ikisini de yapabilmesi mümkün gibi gözüküyordu. 1 / 5
Türk medyası kendi dünyasından baktığında diplomatik bir üslup kullanımını Kasımpaşalı bir dayatma olarak algıladı ve okuyuculara da öyle yansıttı. Ertesi gün gazetelerde Rasmussen koltuk için geri adım attı diye manşetler bile çıktı. Rasmussen Medeniyetler İttifakı toplantısı için İstanbul a geldiğinde ise ne karikatürlerle ilgili net bir özür diledi ne de Roj TV nin kapısına bir günde kilit vurabildi. Çünkü orası batılı bir ülke ve basın özgürlüğü denen Türkiye de çok ça kullanılıp az c a hatırlanan ifade oralarda gerçekte bir Başbakan ın varlık veya yokluk sebebi. Ahmet Hakan Hürriyet Gazetesi nde Cuma günkü köşesinde bir Türk gazetecisi olarak infiali ni anl atırken farklı dünyadan bakmaya ilişkin ipuçlarını da veriyor: Bizde en kolay tepelenecek özgürlük alanı 'basın özgürlüğü' olduğu için... Sanılıyor ki Danimarka da da durum böyledir... Sanılıyor ki: Danimarka Başbakanı Hazreti Muhammed in karikatürünü yayınlayan yayın organının sahibini makamına çağırır 'Ne yapıyorsun birader? Bizim İslam dünyasıyla aramızı mı açacaksın? Başlarım senin basın özgürlüğüne... Derhal bu işe son ver yoksa paralarım seni' diye azarı çeker ve sorun biter... Bizim memlekette Danimarka Başbakanı Rasmussen e duyulan öfkenin temel nedeni budur... 'Neden böyle yapmıyor?' deniliyor... Oysa Rasmussen canı gönülden arzu etse bile o karikatürlerin yayınlanmasına engel olamaz... Çünkü orada bir başbakanın basın özgürlüğünü çiğnemesi intihar etmesi gibi bir şeydir... Bu arada Dünya Ekonomik Forumu nun yayınladığı Küresel Bilgi Teknolojileri raporunda 2 / 5
basın özgürlüğü açısından Türkiye nin 134 ülke arasında 106. sırada Tanzanya dan bile geride olduğu açıklanırken Danimarka birinci sırayı alıyordu. Danimarka Başbakanı ise kaldığı otelde merdivenlerden kayıp kolu çıkınca üzerindeki bornozla Taksim İlkyardım Hastanesi ne götürülüyordu. Kolu askıya alınan Rasmussen'i Türk medyası Allahından buldu başlıklarıyla uğurluyordu. * * * Medyadaki uzağı görememe hastalığının ikinci örneği ise Amerika dan. Flash TV nin gece haberlerini sunan anchorman i Gökhan Taşkın Obama nın Türkiye ziyareti sırasında parlak bir televizyonculuk trick ine imza attı. Gökhan Taşkın Obama nın ziyaretinin akşamında televizyona yüzünü simsiyaha boyamış ş ekilde tıpkı bir zenci gibi çıktı. İsteyenin bir yüzü vermeyen Obama olsun diye esprili bir başlık da atan Gökhan Taşkın ı n bu yaklaşımı Amerikan medyasının ayağa kalkmasına yol açtı. Kendi dünyalarından Türkiye ye bakan Amerikan medyası Gökhan Taşkın ın ırkçılık yapıp başkanlarını aşağıladığını iddia ediyorlardı. Taşkın televizyonun gücünü kullanarak mesajı en net şekilde vermişti ama Amerikan medyası miyoplukla olayı bulanık görüyordu. Aralarında Türkiye yi bombalayalım türünden yorumlar yapanlar bile çıktı. 3 / 5
Çünkü Amerika da zenci veya siyahlara ilişkin böylesine bir espri yapılması aşağılayıcı bir şeydi. Ama burası Türkiye ydi ayrıca Gökhan Taşkın ın Obama ya ilişkin yorumları gayet olumlu ve sevecendi. Nitekim Taşkın videoyu İngilizce altyazıyla youtube a koyup Amerikan medyasına uzaktan parmak salladı. SONUÇ Amerikan medyasının böyle bir şeye tepki göstermesini Hürriyet in Amerika muhabiri Tolga Tanış Pazar günkü 42. Cadde adlı köşesinde Gökhan Taşkın Amerika da yaşıyor olsaydı buranın en ünlü anchor ı olurdu diyerek yorumluyor. Üstelik Amerikan haber kanallarının anchorlarının sert ve alaycı üsluplu başkan yorumlarından örnekler aktarıyor; Amerika nın liberal haber kanalı msnbc de Keith Olbermann Bush ile ilgili yorum yaparken kendini kaybedip 'kapat o lanet çeneni' dedi. Nasıl böyle bir laf edersin diyenlere de 'S..tir diyemediğim için mecbur kaldım' diye cevap verdi. Tolga Tanış televizyon haberciliğinde Türkiye ve Amerika arasındaki algı farkını da yorum ve yorumsuzluk penceresinden bakarak açıklamış. Yazımızı bu yorumla bitiriyoruz Büyük kanalları söylemiyorum ABC ve Kanal D aşağı yukarı aynı yayın anlayışına sahip ama iş haber kanallarına gelince her şey değişiyor. Bizde NTV 4 / 5
CNNTürk 'ağırbaşlı' habercilik yapan hikayeyi 'yorumsuz' veren yerlerdir. Yorum açığını programlar üzerinden giderirler bülten mantığı değişmez. Öyle olunca sunucuları arasından da bir yıldız çıkmaz. Halbuki Amerika 'daki haber kanallarında prime time saatiyle birlikte müthiş bir rekabet başlıyor. Hepsi bültenleri bırakıp taraflı habercilik yapan (advocacy journalism) yıldız anchor'larıyla seyirci çekmeye çalışıyor. Bu anlayış farkının birkaç sebebi var. Birincisi Amerika'da kimse televizyona bir misyon yüklemiyor. Bunun bir eğlence kutusu olduğunun herkes farkında. İkincisi kimse objektif olma gibi samimiyetsiz bir iddia taşımıyor. Açık açık tarafını belli ediyor. En önemlisi hepsi reklam çekmek para kazanmak zorunda olduğunu biliyor. Bunu bir prestij işi olarak görmüyor. Size garip gelecek ama bu sayede haber kanalları Amerika'da Türkiye'de olduğundan çok daha etkili oluyor. Hepsi bir politik ağırlık taşıyor ve çoğu zaman en az gazeteler kadar gündeme ağırlık koyabiliyor. 5 / 5