01.12.2013 Allah ın (CC ) Şâhitliği Allah (CC) Bugün dininizi kemâle erdirdim, size nîmetimi tamamladım. Size din olarak İslâm ı beğendim 1. buyuruyor. Bu âyette, dinin bildirdiklerinin en incelikli noktalarını (kesin ilmini) en iyi bilenin Allah (CC) olduğuna bir delil vardır. Bunu, "Göklerde ve yerde olanları, Allah'ın bildiğini görmüyor musunuz? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O'dur. Bunlardan az veyâ çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlak O, onlarla berâberdir. Sonra Kıyâmet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her şeyi bilendir 2." Kur'an-ı Kerîm, bu âyetiyle şu husûsu vurgulamaktadır: Her şeyin, en incelikli noktalarını her yönden en iyi bilen, Cenâb-ı Allah ın bizzat kendisidir. Başka bir ifâdeyle, her şeyin en iyi şâhiti Allâhü Teâlâ dır. Allah ın şâhitliği sözü, her şeyin ve her olayın, her yönden, kesin bilgisinin Allah ın (CC) bizzat kendisinde olduğunu ifâde etmektedir. Allah tan (CC) sonra en iyi şâhit olarak Kur an a en çok vâkıf olan Peygamberimiz (SAV ) Efendimiz dir. Bu yüzdendir ki, Elmalılı En am Sûresi nin tefsîrinde Kesin ilmin ilgili yeri ve başlangıcı sözde, zihinde, vicdanda değil; zihnin vukû bulana ve bizzat kendisine uygunluğunda, yâni hakkın (gerçeğin) kendisindedir. demektedir. Elmalılı, Kesin ilmin ilgili yeri ve başlangıcı sözde, zihinde, vicdanda değil demekle, olaylarla çakışmayan inanmalara gönderme yapmaktadır. Nitekim cümlenin, zihnin vukû bulana ve bizzat kendisine uygunluğunda, sözü ile de zihindeki inançla meydana gelen olayın örtüşmesi kastediliyor. Elmalılı, yukarıdaki ifâdelerinden sonra kesin ilim için sözlerine şöyle devam etmekte: CC kısaltması, Celle Celâlühû - O nun şânı çok yücedir. demektir. 1 Mâide Sûresi, âyet 3. 2 Mücâdele Sûresi, âyet 7. SAV kısaltması, Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem - Allah O na salât etsin. demektir.
2 Kesin ilim, Gerçeğin kendine şâhitliğidir ki, bu kesinliğin hakîkatini oluşturur. dedikten sonra şöyle devam ediyor: Binlerce, yüz binlerce kişi bir şey hakkında, "şu şöyledir" diye ittifakla şâhitlikte bulunsalar, eğer gerçekte o şey öyle değilse, bunlar yalancı şâhitten başka bir şey olmazlar. Çünkü şâhitlikleri, gerçeğin kendine şâhitliğine dayanmış değildir 3. Bu açıklama, meydana gelen olayla (gerçekle) çakışmayan bütün söz ve inançların, aslında, bir yalancı şâhitlikten ileri geçemeyeceğini belirtmektedir. Birçok Hintli insan, ineği tanrı kabul etmekte, ineğin tanrı olduğuna îman etmektedirler. Bu sözlük anlamında bir inanç olmakla berâber, inek gerçek bir tanrı değilse, bu inanç yalancı bir şâhitliktir. Hâlbuki çoğu insan şunu biliyor: İnek akıldan yoksun, sırf içgüdüsü ile hareket eden, tanrılık kulluk gibi kavramları anlamaktan yoksundur. O, insanların etinden, sütünden ve derisinden faydalanmaları için, İslâm ın bildirdiği gerçek ve tek ilâh olan, Allah ın (CC) yaratmış olduğu bir hayvandır. Bu hâliyle inekte tanrı olduğu bilinci ve böyle bir iddia yoktur. Dolayısıyla, ineğin tanrı kabul edilmesi gerçeklerle örtüşmemektedir. Bu iddia bir yalancılıktan ileri geçmiyor. Böylece, Hintli insanın inek için olan tanrı îmanı ve buna ilişkin bilgisi, sırasyla, sahte bir îman ve sahte bir bilgi olmaktadır. Hâlbuki İslâm ın bildirdiği gerçek ve tek ilâh olan Allah (CC), ilk başta kendisinden başka ilâh olmadığına şâhitlik etmiştir: Şüphesiz ben Allah'ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl 4. Allah şehâdet eyledi şu gerçeğe ki, başka tanrı yok, ancak O vardır. Bütün melekler ve ilim uluları da dosdoğru olarak buna şâhittir ki, başka tanrı yok, ancak O aziz, O Hakîm vardır 5. Senden önce hiç bir elçi göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: "Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana ibâdet edin 6." Bugünkü hâli ile ineğe tapanların bu inançları, ineğin tanrı olgusu ile örtüşmediği için, gerçek birer îman değil ancak sözlük anlamında bir inançtır. 3 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Kuran'ı Kerim Tefsiri, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, http://www.kuranikerim.com/telmalili/enam.htm, En Son Erişim Târihi: 30.11.2013. 4 Tâhâ Sûresi, âyet 14. 5 Âli İmran Sûresi, âyet 18. 6 Enbiyâ Sûresi, âyet 25.
3 Varlıkların kendilerine şâhitlikleri de, Allah ın (CC) kendine şâhitliğinden başka, o varlıklara olan şâhitliğine dayanmaktadır. Elmalılı, bu noktada şöyle diyor: Bütün deliller, tecrübeler, istidlaller, Allah'ın şâhitliğine dönmek ve birer hak alâmet olmak îtibâriyledir ki, ilim ifâde ederler. Hiçbir kalp ve vicdan da kendi nefsinde Allah'ı şâhit göstermeden kendi kendine hiçbir şey hakkında, hattâ kendine bile şâhitlik edemez. Yâni, o vicdandaki ifâde vicdanın değil, vücûdun bir ifâde ve şâhitliği olması sebebiyledir. Demek oluyor ki, Allah ın (CC) yarattığı kişinin varlığı Allah ın (CC) şâhitliğine yâni, kesin bilgisine dayandığı için, kişi ve varlıkların her biri, bir ilâhî şâhitlik olmadan kendilerine has kesin bilgiye sâhip olamaz. Bunun daha Türkçe si şudur: Kişinin varlığı hakkındaki kesin bilgiyi yalnız ve bizzat Allah (CC) bilir. Kişilerin bilgisi ise, ancak Allah ın (CC) onlara bildirdiği kadardır. Kişilerin her birinin varlığı, başka bir ifâdeyle, kendi aynîliği, Allah ın (CC) ilmindedir, O nun bir ifâdesi, bir alâmetidir. Demek ki her bir insan da Allah ın (CC) bir âyetidir. Bu nedenledir ki, öznel ve nesnel hiçbir şey, Allah ın (CC) şâhitliğine, kesin bilgisine dayanmadan kendine şâhitlik edemez. Allah ın (CC) şâhit olmadığı bir şâhitlik bulunamaz ve sonuç olarak, Allah (CC) şâhit gösterilmeden hiçbir şâhitlik yapılamaz, Allah tan (CC) büyük şâhit de tasavvur olunamaz. Demek ki, Allah ın (CC) yaratmış olduğu varlıklar hakkındaki şâhitliğe, kesin bilgiye (gerçek bilgiye) İlim denmektedir. Bu ilim, yaratılmış bütün maddî ve mânevî varlıkların topyekûn kesin (geçek) bilgisidir. Bu topyekûn kesin (geçek) bilgi içinde beş duyu organlarıyla algılananlara Bilim, Pozitif İlimler ya da eski deyimiyle Sünnetullah (Allah ın Sünneti) denir. Vahyî ilimler dâhil, beş duyu organlarıyla algılanamayanlara ise, Mânevî İlimler demek mümkündür. Aslında, insanda tezâhür ettiği gibi, İlim bir bütündür, böyle sunî sınıflamalar uygun değildir, yalnızca öğrenmeyi kolaylaştırmak için yapılan kabaca bir sınıflamadır. Söz konusu olduğunda, İlmin Maddî Cephesi ve İlmin Mânevî Cephesi demek daha uygun olabilir. İlim, Allah ın (CC) bir sıfatıdır. İnsanların ilmi ise, her şeyden önce Allah ın (CC) insanlara verdiği kesin bilgi (gerçek bilgi) ile ortaya çıkmaktadır. Yâni insanların ilmi, Allah ın (CC) İlim Sıfatı nın az ya da çok olarak insanlarda tecellî etmesidir. Peygamberimiz (SAV) Efendimiz in Şâhitliği (Kesin Bilgisi) Elmalılı Hamdi Yazır, Peygamber (SAV) Efendimiz in şâhitliği hakkında: Muhammed Aleyhisselâm'a âit peygamberlik de her şeyden önce Allâhü Teâlâ'nın kendi zâtındaki ilmi ve Muhammed Aleyhisselâm ın kalbindeki şâhitliği ile sâbittir... İyi bilmek
4 gerekir ki, peygamberlik vahyi, sâdece bir ilham almak değil, ilâhî zorlama ile bir ilâhî şâhitliği almak ve aldığını kesin zorlama ile gözle görürcesine bilmektir 7. demektedir. Bir kimse, "Ben şâhitlik ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur ve şâhitlik ederim ki Muhammed onun kulu ve resûlüdür" derse, Allah ın (CC) ve Peygamberi nin şâhitlikleri, yâni, kesin bilgileri (gerçek bilgileri) sebepleriyle, bu kimse Allah ın (CC) Kur an da bildirdiklerinin ve Peygamberi nin söylediklerinin gerçeklerle örtüştüğünü dolaylı olarak söylemiş demektir. Bu kişi, bu söylediklerine aynı zamanda kalben inanırsa, o artık inanmış, İslâm'a girmiş ve Müslüman olmuştur. Aslında, Müslüman olmuştur. demek, o kişinin, Allah ın (CC) ve Peygamberi nin şâhitliklerini, yâni, onların böyle kesin bilgilere (gerçek bilgilere) sâhip olduklarını kabul ve tasdik etmesi demektir. Bu olay, o kişinin Allah ın (CC) ve Peygamberi ne inanmasının adıdır. İslâm da bu inanmaya Şerî Îman denmektedir. Şerî Îmanın Gücü Görüldüğü gibi İslâm da îmanın esâsı, kalpte ve vicdanda oluşan ve dil ile ifâde edilen inancın olaylarla örtüşmesine dayanmaktadır. Böyle bir îmanın insana verdiği gücü her insan anlayamaz. Nitekim Elmalılı nın bildirdiğine göre, İtalyan târihçi Kaytano bakınız ne demiş: "Muhammed hiçbir zorluk karşısında yılmamış, hiç ümitsizliğe düşmemiş, kanaati aslâ sarsılmamıştır. Onda kendine öyle bir güvenme vardır ki, bunun sırrı anlaşılamamış ve kendisiyle berâber gömülüp gitmiştir 8. Batılılarda İslâm daki gibi bir îman târifi olmadığı için, onlar her durumda her şeyin maddî bir açıklamasını yapmaya çalışırlar. Maddî açıdan açıklanamayan bir olaya elbette sır demekten başka bir yolları yoktur. Pirî Reis in çizmiş olduğu o meşhur Haritaya da akıl erdiremedikleri için, Tanrının Arabaları adlı kitabın yazarı Erich Von Daniken, bu bilinmezliği uzaylıların yardımına bağlamak zorunda kalmıştır. Kaytano nun sır olarak kabul ettiği bu güçlü îmanı Elmalılı bakınız nasıl açıklıyor: Bu sır, onun kendine güveninin sırrı değil, Hak'ka, Allah'a güveninin sırrıdır ki, o da nebîlik ve Resullüğü ve Allah'ın emir ve şâhitliği ile peygamberliğine olan kesin bilgisi ve dâvasındaki doğruluk ve sadâkatinin delîlidir. Resûllullah, hiçbir zaman nefsine güvenmemiş, dâima ve dâima Allah'a ve Allah'ın tebliğlerine dayanmış ve güvenmiştir 9. 7 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Kuran'i Kerim Tefsîri, (Enam Sûresi): http://www.enfal.de/telmalili/enam.htm 8 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Kuran'i Kerim Tefsîri, (Enam Sûresi):http://www.enfal.de/telmalili/enam.htm Vikipedi, Pîrî Reis, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, Haritası http://tr.wikipedia.org/wiki/p%c3%aer%c3%ae_reis_haritas%c4%b1, En Son Erişim Târihi: 15.11.2013. 9 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Kuran'i Kerim Tefsîri, (Enam Sûresi), http://www.enfal.de/telmalili/enam.htm
5 Çünkü o her zaman Allah'a (CC) ve O nun şâhitliğine inanmıştır. Bu nedenle, doğru olduğu söylenen bir kimsenin doğruluğundan emin olabilmek için onun nefsine, inancına değil, hakka (gerçeğe) bağlanmış olmasına ve gerçeği temsil etmiş bulunmasına bakılır. Allah'a (CC) bağlanan böyle bir kimsenin doğruluğu, nefsine, inancına bağlılığı Allah'a (CC) bağlılığının arkasından kendiliğinden gelir. Allah'ın (CC) ve Peygamberimiz (SAV) Efendimiz in şâhitliklerine, (Sünnet ine) dayanan ilim adamlarının ortaya çıkardıkları yeni kurallar da vardır ki bu kurallara İcmâ-î Ümmet denir. Ayrıca, bu kuralların karşılaştırılması ile yeni kurallar ortaya çıkıyor ki, buna Kıyas-ı Fukahâ deniyor. Sonuç olarak, İslâm Dini nin kaynakları, 1) Allah'ın (CC) Şâhitliği 2) Peygamberimiz (SAV) Efendimiz in Şâhitliği, 3) İcmâ-î Ümmet ve 4) Kıyas-ı Fukahâ olarak ortaya çıkmaktadır. Adâlet Ve Adâletin Gücü Adâlet de gücünü, kalpte ve vicdanda oluşan ve dil ile ifâde edilen inancın olaylarla örtüşmesi tanımından almaktadır. Bu bakımdan iman kavramıyla yakından ilişkilidir. Meydana gelen olayların, Allah'ın (CC) ve Peygamberimiz (SAV) Efendimiz in şâhitliklerine (kesin bilgilerine gerçek bilgilere) dayanan durum ve pozisyonları içinde bulunmaya Adâlet denir. Adam otomobili aldı gitti. dendiğinde, gerçekte böyle bir şey olmamışsa fakat bunu söyleyip mahkemeye başvuran bir insan bir başka kimseyi suçlar, buna bir takım kimseleri de inandırırsa, buna karşılık şuçlanan kimse iftirâya uğradığını söyleyip avukat tutup kendini savunmaya kalkarsa, bu olaya iki kişinin mahkemelik olması denir. Gerçekte, adam otomobili almamış ise, adamın kafasındaki düşünce ve sözü, gerçekle çakışmaktadır. Bu durum, Allah'ın (CC) Şâhitliği ne (kesin bilgisine gerçek bilgiye) uyan durumdur. Böyle bir durumda o kişinin otomobili aldığını iddiâ edenin kafasındaki düşünce ve sözleri ise, gerçekle çakışmıyor demektir. Hâkimin Görevi, davâcı ve davâlı bu iki kişinin kafalarındaki düşüncelerin hangisinin gerçekle çakışacağını bulmaktır. Eğer bulmuş ve ona göre karar vermiş ise, bu olaya Adâletin Yerini Bulması denir. Başka bir ifâdeyle, adâletin yerini bulması, bu iki durumdan hangisinin Allah'ın (CC) Şâhitliği ne (kesin bilgisine gerçek bilgiye) uygun olduğunun bulunması demektir. Demek ki, hâkimlerin görevleri, Allah'ın (CC) Şâhitliği ne (kesin bilgisine gerçek bilgiye) uygun olan durumları araştırmaktır. Allah'ın (CC) Hikmeti açısından adâlet, her bir şeyin yerli yerinde olmasıdır. diye târif ediliyor.
6 Düzensizlik, gerçekten kargaşa olup her bir şeyin yerli yerinden ayrılması, toplum düzeninin bozulmasıdır. Onun için Peygamberimiz (SAV) Efendimiz, Adâletin gecikmesi de adâletsizliktir. sözü ile bu gerçeği dile getirmişlerdir. Bu noktada Elmalılı nın, Adâlete dayandırılmayan bütün emek, gayret ve çabalamaların yalan, asılsız, kuruntu ve bir hayalden ibâret kalır. sözünün ifâde ettiği önem ve ehemmiyet, biraz daha anlaşılabilmektedir.