Nedret e Nihat Ziyalan, 2004 2
Neler Dediler Şavkar Altınel SEVGİLİ ŞİİR'de, okuru kökleri hayatta olan bir şiir bekliyor. Ses çıkarmak için değil, dünyayı anlamak ve anlatmak için yazılmış şiirler bunlar. Okudukça sizin de dünyaya bakışınızın değiştiğini göreceksiniz. Deniz Günal Nihat Ziyalan ın insan sevgisi, memleket sevgisi dolu yüreğinden cömert, dürüst, dost insanlığından, aykırılıklar, yoksulluklar, uzaklıklarla dolu yaşamından bir hüzün yağmuru Umutla, sevgiyle, dostlukla ıslanmak isteyenler için.. Ülkü Tamer Nihat`ın en belirgin özelliği, söyleyeceğini çocuksu bir yalınlık içinde anlatması... Şiirlerinde de, öykülerinde de, romanlarında da bu yalınlığı başarıyla sürdürüyor. Bazı yazarlar gibi, basitlikle, sıradanlıkla karıştırmıyor bunu. Özgün sesini hiç yitirmiyor. İkinci Yeni`nin en `azgın` dönemlerindeki o karmaşık gibi görünen şiirlerinde bile kendine özgü o yalınlık akıyordu. Yayın Hakları Bu kitabın ve içinde yer alan şiirlerin her türlü yayın hakkı şaire aittir. Kitabın ve şiirlerin, ticari amaçlarla basılması, çoğaltılması, dağıtılması şairin iznine bağlıdır. Aşağıdaki email adresinden, şairle ilişkiye geçebilirsiniz. Sevgili Şiir, 2004, Nihat Ziyalan E-mail: Nihat_Ziyalan@yahoo.com Nihat Ziyalan, 2004 3
İÇİNDEKİLER Sydney'de Bir Şair...5 Federico Garcia Lorca...6 Yoğun Bakımda...7 Melbourne...8 İç Çekiş...9 Saraybosna...10 Diyarbakır Cezaevi...11 Elbisem Çekik Kokar...12 Ipıssız Sukabağı...13 Anam Öldü...14 Yaşlı Güneşle Delikanlıca...15 Yılhalkaları...16 Yağıyor...17 Sevgili...18 Uçurtma...19 Çiçekli...20 Antalya'da Bir Zaman...21 Can Baba...22 Mayalanma...23 Hintinciri...24 Orada İlkbahar...25 Karşı Yarımküre...26 Yirmi Yıl Sonra İlk Kez Çiçekpasajı...27 Galata Kulesi Altı 10 Numara...28 Beklenmedik Konuk...29 Dost...30 Seyrederken...31 Kardeşim Kemal...32 Uzaklaşamadığım...33 Çoktan Girdik Kışa...34 Tırtıklı Kuruş...35 Memet Fuat...36 Sydney de Dinleti...37 Nihat Ziyalan, 2004 4
Sydney'de Bir Şair saksıda bir yaşam olduğumu unutmuş kök salmaya toprağı arıyorum gübre bol su eksiksiz şaşırtıyor insanı havalar olmadık yerde çiçek açıyorum Nihat Ziyalan, 2004 5
Federico Garcia Lorca dürtüp duran tüfeklere doğru döndüm yüzü öne eğik şeylerdi ellerimi arkadan bağlayın dedim yürüdükçe ileri çıksın göğsüm tozlu yol önüme savruluyor yürüyüşümün dili dolaşıyordu şimşekten daha çabuk geçen geçen zamanı şiire dönüştürüyordum kalem kağıt diyecek zaman yoktu görebildiğim her şeye yazdım duyabildiğim düşünebildiğim her şeye bu son şiirimdi biliyordum bir ağaca yasladıklarında çakan şimşekti şiir dayandığım ağaç sırtını verdi gözgöze geldik uçuşunu havada bekleten bir güvercinle gürledik bir kanat vuruşuyla çekildik gökyüzüne bir tek şey aklıma takılı kaldı sözleşmiştik arkadaşlarımla suyun akışını toplayıp bir suyun akışına ekleyecektik yarına demiştik yarına Nihat Ziyalan, 2004 6
Yoğun Bakımda Ümran Baran'a adamın orasında burasında tüpler oksijen maskesi kalp atışlı garip makineler birdenbire gözünü açıyor bir deniz dalgalanıp kapanıyor peki nedir son söz bacım canım bacım çocukluğum benim adamın ayakları denizde gençliğinin mavisinde dalıp dalıp gidiyor çekip alamıyor kendini peki nedir son söz öldüğüme yanmıyorum torunlarımın büyüdüğünü göremeyeceğim adamın özlediği şeyler var su içmek bir yanından ötekine dönmek çiçekli bir saksıya su vermek gibi peki nedir son söz benim çocuklarım çocuktur hüngür hüngür ağlarlar ardımdan adamın yanında bir kadın yoğun bakım sessizliğinde duruyor onun otuzyedi yıldır tuttuğu elini sıkıyor kadının yüzü eli sevgiyle sıkılan bir kadının yüzü peki nedir son söz görüşürüz sevgilim Nihat Ziyalan, 2004 7
Melbourne Kısıklı yokuşunda omuz verdiğim tramvay aman Üsküdar'a geri kaçmasın beli açılmış bir gökyüzüyle çıktı karşıma raylarında kayan şaşkınlığım çın çınıyla Melbourne'da rutubetten harfleri düştükçe kentin güvercinler uçuşunu yetiştiriyor harften harfe gönülden gönüle hele boyun uzunsa eğilerek geçmen gerek Melbourne göğünün altından Nihat Ziyalan, 2004 8
İç Çekiş suyun akışına karşı uçan balıklar yüzmesini çarptıkça içimin bataklığı kıprar bir yerlere sığamayan uçuş ele gelmeyen kayganlık kavislenir çocukluğuma sürüden ayrı düşmüş meydan okuyan balık uçuşu çığlıkları yararak ağar iç çekişlerime gerilmiş ağa doğru Nihat Ziyalan, 2004 9
Saraybosna konuşmayı sökememiş çocuk çığlık hangi dilde ağlar kurşuna anakucağı belirsiz mezar babalar kayıpta duymayı sökememiş kulacıklar hangi dilde çınlayan kurşunda zaman şaşkın toprak acele omuzomuza kardeşçe aynı çukura yirmisi otuzu örtülür çığlıklarla sesleri hangi dilde Nihat Ziyalan, 2004 10
Diyarbakır Cezaevi Işık Yurtçu'ya boyumu sündürdüler önlerine haksızlık olmasın sopalarına teşekkürler boyum kovalarla üstümden su canhıraş kaydıkça sopalar paldır küldür yayılmaya başladı sakalım teşekkürler sakalımdaki sabun kokusu irileşiyor sopalar indikçe kopamayan çığlığım aman duymasın koğuş teşekkürler kenetlenen dişlerim gövdem de irileşti sopalarla paldır küldür şimdi nasıl sığacak yeni kesilmiş tahta kokusuna bir zamanlar kardeşimin uzanıp gittiği ruhum çalışkandır teşekkürler özgürlük Nihat Ziyalan, 2004 11
Elbisem Çekik Kokar I rüzgara tutunarak doğdum dınn ebem körlemesine göbek kulağıma üfledi makamınca leğene bir kulaç bir kulaç suya sabuna tarzan anamın kirmanı çevrilerek ağlar aboov ekmeğe şalgamı banıp büyüdüm kırk bir kere aboov sırtladım babamın kokusunu taşıdım nereye II hazırolda yakalandım yağmura ebisem çekik kokar aman da çaylağa bir tütsü selam dur jilet vurdum kalemkara bıyık taktım everdim delikanımı nerede kaldı yaşam bekçisi düüüt III mendilim ipeklenir kanguru kuyruğunda siyah şalvarım mongol gömlek lü lü lüü Avustralya döner kebap dönerek kavrulurum Nihat Ziyalan, 2004 12
Ipıssız Sukabağı düş kurup balığa çıktım yallah suyun çarşafıyla yırtıldı mahmurluğum dumanı pırıl soluğum atsam ağ cıv cıv vurur mu tekneme boynumda çıngırağı koyun ağ döken sukabağıyım üstte dursa ağ dibe dibe kurşun yutmuşça hızından meleyerek su cızırdıyor avuçlarıma denizin sessizliğini bekleyen sukabağıyım ıpıssız vurdukça dipte bir şeyler ürperir eyvahım sinyalim nedense anlaşılmaz boynumda inleyen bir çını dalga vurdukça yalpalayan Nihat Ziyalan, 2004 13
Anam Öldü Söyleyecek Kimsem Yok yaylayı sallayıp durdu babam taşlar mezarlar birbirine karıştı silkelendi sesi çocuklarını karısını ünleyen kulak asmadı anam yelin getirdiğine yol gözledi savrulmuş çocukları çarptı yüreği gözyaşını Kürtçe ağlayarak dışarıyı oturdu pencerede yırtıldı yayla kızkardeşlerimin alnına acele ettiler babama emanetini ulaştırmaya saklamaya çalıştılar ölüden korktuklarını artık anne koynu değil gece evimizin önü babam çeşmesi akar kızlarım oğullarım Nihat Ziyalan, 2004 14
Yaşlı Güneşle Delikanlıca çamaşır ipinde kimin için kuruyan güneş kal öyle asıyorum kemiklerimi yanına ikimiz bir arada korkuluk sanacaklar korkmuştum kuşlar uçuyor gölgesi değiyor üstümüze ürkütmez yıllar kemiklerim seninle aynı ipte salındıkça altımızda otlar güvenceyeşil rüzgar estikçe çamaşır ipinde şarkılar kuruyan güneş kemiklerimle Nihat Ziyalan, 2004 15
Yılhalkaları boylamasına biçilmiş bir ağaçta gördüm kendimi yılhalkalarında tozlu yollar iz bırakmış yalınayak en geniş yılhalkası beş yaşım bir sokağın koşarak ağlaması deprem beşiklenmesi belki de bir ölüm ondördümün yılhalkası üçüncü kat penceresinde bir çift göz ona sevdalı arkadaşım onsekizimin yılhalkaları çok delikanlı yaş büyüterek askerlik fişeklik ve palaska sırt çantasıyla bir şair evlenmesi karışık sonrası tıpkı delik ceplerde tutamak arayan yoksulluk Nihat Ziyalan, 2004 16
Yağıyor dışarda değil içerde yağmur biraz peltek damlalı yüzüme sıçrıyor kirpiklerimi kırpıştırıyorum içime yığılıyor iri damlalar yoksa gözlerimden gelen yaş mı eğilip bakamıyorum sağanak dökük saçlarım bağırmak gibi bir şey üstüm başım kara dönüşüyor sulu şamar gibi iz bırakıyor eğilip bakamıyorum akan yerlerim var lehim tutmaz deliklerim kesinlikle ahmak ıslatan değil hissediyorum fırtınaya çevirecek ne kadar zorlasam eğilip bakamıyorum belli başımın fırdönmesinden sele kaptırıyorum kuru bir yaprak aşklarım uzatsa da alamam geçmişin şemsiyesini dişlerimi sıktım kıvırdım paçalarımı Nihat Ziyalan, 2004 17
Sevgili sesinin yankı avlusuna oturdum çıkardım koynumdan mektuplarını açtım karmakarışık babanın tayiniyle gidemedi ilkokulda alfabeme düşen yüzün yazışıyorum o gündür içimden seninle son mektubumda yazdığıma akmayan suyun sesini dinlemekle geçiyor ömrüm alınmışsın gene söylüyorum sevgili akmayan suyun sesini dinlemekle geçiyor ömrüm Nihat Ziyalan, 2004 18
Uçurtma yaprağın döküldüğünü söyleyen rüzgar kanatlandırdı soru işareti uçurtmamı kasnaklı tutuyorum ipini ayağımı tartarak geride yüzünü uykudan gizleyerek uyur gidiyor uçurtma dudağında boyalı kıpırtılar salınıyor kuyruğunda gerdan kırması onu ilk tanıdığım elbise el izlerimin titreştiği kıvrımlar süzülüyor bakışımın uçurumlar açtığı hüzünde gelin telleri takamamıştım hiç şimdi parıldıyor uçurtma giyemediğim damatlık elbisemin ütü izinde yemek kokulu uçurtma soluğuna sinmiş baharatlar fırın sıcaklığıyla kucaklamıştım öylece bulaşıktan sökülmüş tırnak cilasıyla enginde kaybolmakta uçurtma mecalsiz göz kırpmaları işvesi ipi kopmuş gerdan kırmasıyla yaprağın döküldüğünü söyleyen rüzgar kurutamıyor gözyaşımı Nihat Ziyalan, 2004 19
Çiçekli "...oysa ben henüz taşra bahçelerinin erik ağaçları altındaki durgunlaktayım." Çocukluğun Soğuk Geceleri, Tezer Özlü uzağı taşıyan ağıt sesi sızlıyor sessizliği yoğurarak dayanılacak gibi değil sağır sanırdım kendimi ağaç altı arandım serinlesin yanıp duran ağıt şaşırdım bahçemdeki ağaçlar yola çıkmış kimdir bu ağıt yakan götürdüm kulağımda çınlayan ağıtı vardım ki çiçek açmaya durmuş erik yanaştırdım kulağımın tutuşmasını hissettim eriğin pütürlü gövdesini konuşmasını tenimde fısıl fısıl tomurcuklarını açarken zorluğunu anlattı zamana ermenin sandım ki ağıt inlemeye dönüşecek eriğin anlattıklarını dinledikçe fısıl fısıl açtıkça tomurcuklar kesildi ağıt başladı çiçekli bir türkü Nihat Ziyalan, 2004 20
Antalya'da Bir Zaman Nihal - Hikmet Uğurlu'ya sahildeki tramvay çanını arama molası vermiş tramvayı güneş çarpmasın ona gölgemi vererek dikildim bir yandan da aranarak Antalya'da bir zaman Belediye Obaları'nda uyuyakalmış Konyaaltı Plajı gençliğimi o zamanlar uzun donluydu deniz dizimin altında kırılırdı dalgalar gülücükler kekik kokar taze sağılmış süttü zaman bir de kız vardı uzun saçlı yüzen kulaçladıkça kesişmemizi ıslanırdı üstüm başım tastamam oraya kaçırdığım ömrümü titretti Sydney'in denizi pantolon altına giydiğim ıslak don ağıt oldu için için bir ağıt oldu saçlarım dökülüp önüme geçmişi taradıkça çanını arama molası veren tramvay nasıl uyandırsın Konyaaltı nda uyuyakalmış gençliğimi bugün deniz küskünlük dalgın bir arayış bir iç çekiş Nihat Ziyalan, 2004 21
Can Baba Bodrum'dan Datça'ya feribot alkışlarla alkışların üstünde yüzerek gitti Can teslim alındı iskelede alkışların üstüne yatırılarak gecesine bırakıldı sabah Yücel'di Can'ın haşarılığı fotograftaki sakalının fırtınası kırdı camını Datça'nın tozla sarhoş bir gün ter içinde mezeler görününce rüzgarın ağzında Can şiiri şaşakaldık gökyüzüne taze bir kuş yenidünya kanat vuruşları Nihat Ziyalan, 2004 22
Mayalanma babamın şalgam fıçılarının başında üç gencecik elimizde kulplu taslar fıçıların şişmanlığı ipince yapmış duruşumuzu gecenin ayazı şalgam suyunu keskinleştirirken tasların kalayı yüzümüze vurmuş zihnimiz hayret içinde fıçılardaki mayalanmayı dinliyoruz konuşacak oluyor Özdemir şışt diyor Yılmaz hayallerimizde seveceğimiz kızların endamı mayalanmayı dinliyoruz Nihat Ziyalan, 2004 23
Hintinciri sıcağın ıssızlığında yürüyüşümü yakıyor yol siliyor ayak izlerimi toz selama durmuş asma kütükleri hızla geçiyor bir elöpen eriklerin yeşili sallanıyor bağların kralı Mafasığmaz yalnızlığın yelpazesiyle tabanlarını yelliyor koynum erik dolu ağzım kamaşıyor soluk aldıkça ısıramıyorum bir tane aklımda Hintincirinin dikenleri ilk kez babamın elinden yediğim ballı tadı havada bir titreşim bağ bekçilerini arıyor gözlerim korkuyla bir iki erik yuvarlanıyor terli avuçlarımdan sonra Hintincirleri sesimi duyunca dikilmiş iğneleriyle tutamıyorum kendimi içimde bir şeyler sabırsız uzatıyor ellerini Nihat Ziyalan, 2004 24
Orada İlkbahar yılların izi bedenimde hangi uykuyu uyusam uyanınca benimle çıkmıyor aklımdan orada ısınan Nisan üşüyen içime ne giydirsem diye şaşırıyorum ürpertilerle kışın yürümesi tenimde sabah keyfi atsam bayat pideyi fırına çocukluğumdaki gibi biliyorum yakmaz elimi komşum bölüyor odun yararak Paskalya'yı Hamza Hakimoğlu Niyazi söylemiş Bırak çürümüşlük ve ceset kokan bahçeleri Orada kukumav kuşları kışlasınlar Genç bahçelerimizde bizim Yaktı ışıklarını ilkbahar... kandırmak istiyorum kendimi karsız bir kış Sydney duymazlıktan gel yarılma sesini İngilizceyi Nihat Ziyalan, 2004 25
Karşı Yarımküre ellili yıllar Ankara'da Ulus Gazetesi'nin önü kaldırımda kükreyerek gülen Fikret Otyam karşısında sırım gibi konuşan biri güldükçe Harran tozuyor üstünden beriki saçını koruyor havalandırarak parmaklarıyla neredeyse yarım yüzyıl sonra anılarla ısınmaya çalışırken Temmuz soğuğunda Sydney'in dayanamayıp sarıldım telefona burada gibiydi eşinin yirmi bin kilometre ötedeki sesi yelesi yorgun düşmüş Fikret'in uyuyormuş Temmuz sıcağında Gazipaşa'nın uyandırma derken kulak kabarttım gerilere telefondan duyabilir miyim soluğunu dönmesini yatakta bir fırsatı kaçırmış olma duygusuyla kapadım aklıma takılmıştı Orhan Kemal de vardı o gün soracaktım ona fötr şapkası başında mıydı Nihat Ziyalan, 2004 26
Yirmi Yıl Sonra İlk Kez Çiçekpasajı uçurarak bardaktaki bira köpüğünü vardım Cumalar masasına kimin sandalyesiydi boş oturdum kahkahalar ortasına heyecandan duymadım konuşulanları ilk çevreliydi hayalimde Sydney'e getirdiğim onları düşünerek hayatımı oyaladığım karşımda değişmemiş yılların kasasını tutan arkadaşım önünde 5 milyon bırakmış sandalyesine oturduğum bir fırsattı her Cuma Sydney'den uzattığım hayal parayı gerçeğe çevirmek engelledi cüzdanıma davranmamı sütbeyaz sakallı bir gülüş duraladım bir an içimden konuşarak "beyler bu masanın müdavimiyim" dişçiye gidince Naci anladım rakı sofrasında su içmesini Erdal de yeni aldığı tabloyla koltuğunun altında Kızkulesi'yle uzaklaştı hesaba katılacak kadar çöplendim onlardan ayrılırken hissettim önayakları güdük kanguru Nihat Ziyalan, 2004 27
Galata Kulesi Altı 10 Numara akşam yemeğinde Su Sinekleri'yle ağırladı Engin tam bir Kestane Şekeri Gülsen belki on kulaç uzaklıkta Galata Kulesi'ne komşu yatıya kaldım heyecanlandı misafirliğim şımarma dedim kendime kulağımı çekercesine uykumun içinde sessiz ayak sesleri nalların çınlaması kılıç şakırtıları yol vermeseydim ezilecektim az daha sabah taş gibi bakıştık Galata Kulesi yle Tuncer miydi soran yoksa Ayça mı "iyi uyuyamadın mı gözlerinin altı morarmış" Nihat Ziyalan, 2004 28
Beklenmedik Konuk yandaki komşum dövmeli kollarının arasında battaniyeye sarılı köpeğiyle kaç gündür bakışmışlar öylece "gömemezdim bahçeme çıkmazdı uykularımdan" bizim külüstür minübüse taşırken hüngür hüngür adamı şaşkındık karımla arabanın gürültüsü de girmişti aramıza ağlayan birisi arkada uzanık köpek beklemediğimiz bir anda çalmıştı kapımızı soramadık adını köpeğini son yolculuğa götürdüğümüz arabasız komşumuza insan tutamıyor kendini birisi ağlarken yanında hele okuyunca köpeğinin adını kollarındaki dövmede Nihat Ziyalan, 2004 29
Dost mektubu yanıtlanacak mektuplar arasında gözüme çarptıkça dost satırları geliyor aklıma dikkat ettim canım sıkıldıkça gözüme çarpsın istiyorum ölüm ilanını okuyunca gazetede suçladım kendimi keşke okuyabilseydi canım sıkıldıkça satırlarını hatırlıyorum diyen mektubumu yazsa çiçekleri suladım kitapların tozunu aldım Şavkar Altınel Deniz Günal Mehmet Bacaksızlar'dan faks bekledim gün dediğin nedir ki sobayı temizledim kışsa odun yardım bekledim postayı Adam Öykü Adam Sanat Varlık çıkacak mı diye gün dediğin nedir ki eşi bulunmaz tahta oyma ustasıymış öyle diyor ölüm ilanında Nihat Ziyalan, 2004 30
Seyrederken Ülker - Özdemir İnce'ye açık havaya çıkardım sakalımı bembeyaz yansın biraz tellere sıralanıverdi kargalar sırtları güneşe verik başıma üşüştü gölgeleri kan kokusu mu çekti onları keserken kanatmıştım tırnaklarımı "hayatımda ev işi yapmamıştım şehirde gezmeyi özledim" yakınlarda doğuran arkadaşımın bu sözleri çekiştirip duruyor sakalımı bir yandan da kedim Suki salladığı kuyruk oklarıyla ilgimi vurmak üzere kelimden kayan karga gölgeleri içine düştükçe dalgalanıyor evimin havuzu yazdığım romandaki hayal de düşse taşar mı acaba çekiştirmekten sakalım yeri süpürecek neredeyse üstelik karga gölgeleri iz bırakabilir kelimde seyrediyorum görünmeyen yağmur bulutlarını aylardır kurak Sydney'de Nihat Ziyalan, 2004 31
Kardeşim Kemal yıllar önce benim küçüğüm Mehmet'i yeni kesilmiş ağaç kokusu içinde aşırmıştım Toroslardan bu kez Mehmet'in küçüğü yürek vurgunu Sydney'de sanki okyanus dalgalandı içimde biliyorum aşıramam Kemal'imi çocukluk diyarına arada okyanus var su yutarım çırpındıkça bir oğlu Amerika'da Almanya'da kızkardeşim o da haber salsın Adana'ya biliyorum gömme törenine gelemezler okyanus dalgalanıyor umulmadık zamanda gurbetin sedyesinde ellerimle yıkadım kardeşimi öptüm alnından çocukluğumuzu öperce dileğimdir tanrım ölüm karşısında bile küslüklerden vazgeçmeyen insanlara bana gösterdiğin acıyı gösterme Nihat Ziyalan, 2004 32
Uzaklaşamadığım Tosbağa Niyazi nin kızı okul forması şapkasıyla sokaktan her geçişte karnımda yenilenen bir ağrı aynı sokağa döndüm elli yıl aradan tanımadı kimse bulamadım anamı babamı çocukluğumu konuşacak birilerini harabeydi sırtımı yaslayarak sokağı gözetlediğim babaevi çökmüştü kuş uçurduğum damı altında şalgam fıçıları merdiveni basamakları bulamadım yolun sonunda Tosbağa Niyazi nin kızı eteğiyle çorabının arasındaki teni uzaklaşamadan yürüyordu yalnız el salladı yüzünde tozlanmış bir gülümseme uzaklaşamadan yürüyerek Nihat Ziyalan, 2004 33
Çoktan Girdik Kışa yüzüme baka baka portakallar sararırken içimde sorularla sırtımı döndüm ağaca yanıt araya araya akşamın bastıran serinliğiyle ürperdim güneşi hissederek ısınmaya çalışmak geçiştirmiyor soruları birdenbire bir keser sesi çakan değil söken keser gıcırdıyor amansızca pencereden ses nereden diye baktım göremedim karanlık gecede portakalların sararmasından başka içimde sorularla tekrar sırtımı döndüm dilimde yudumladığım çayın burukluğu gözüm kaydı masamdaki çukur tabağa elmalar dalından kopmuş kızarması yüzüme baka baka Nihat Ziyalan, 2004 34
Tırtıklı Kuruş Deniz Günal a çalkalandıkça bakraç kulak verir süt dağıtan çocukluğum toprak içsin biraz yol da büyümek ister tarif üstünedir gidişim yeni müşterilere karıştırdığım olur işaretleri asmalı evdeki keçi tosuyla gösterir gideceğim istikameti sarsak sarsak sıkarım bakraçın sapını her müşteride biraz daha büyümüş hesaplarım tırtıklı kuruşlarımı yakındır sinemaya tam bilet o zaman filmlerde Yusuf Vehbi boğmadan önce ihaneti gözyaşıyla yıkardı ellerini Nihat Ziyalan, 2004 35
Memet Fuat Yılmaz Güney Özdemir İnce Yeni Ufukları n bizi yazar yaptığı benden büyük şair yok yıllarında şiirlerimi yolladım aklım Memet Fuat da her Yeni Dergi yi aldığımda bunda da şiirim çıkmadı başdönmesiyle eline geçseydi basılırdı herhalde postada kayboldu diyerek Yılmaz a valizini ödünç aldım doldurup şiirlerimi düştüm yola İstanbul a ilk gelişim daha otobüsüm binmeden arabalı vapura atladım Üsküdar da ilk defa tramvaya tarif üzerine buldum Altunizade yi sordum voleybol sahasını süpüren adama Memet Fuat ı arıyordum kaldırdığı tozun içinden mavi mavi baktı benim yer süpüren biri şiirimi nasıl basmazdı şiirlerin elime geçiyor okuyorum hepsini yazmaya devam et toza boğuldum valizimle ona beğendirmek için yazdım yıllarca ilk defa şiirim çıktı 1988 Adam Sanat da öykülerim Adam Öykü de kardeşim öldüğünde ağlayamamıştım ona ağladım emeği çoktur üstümde Memet Fuat a beğendirmek için yazdım yıllarca Nihat Ziyalan, 2004 36
Sydney de Dinleti Neşe Yaşın okudukça şiirini gözüm yaşardı Kıbrıs ın ikiye ayrılmış hüznüyle aşk tütüyordu şairin duruşunda boynu bükük Modiglani Temmuz 2004 Sydney Nihat Ziyalan, 2004 37