12 (12). HRANT HOVHANNES GASPARYAN'IN ANLATTIKLARI (1908, MUġ DOĞUMLU)

Benzer belgeler
TİLKİ İLE AYI Bir varmış bir yokmuş, Allah ın günü çokmuş. Zamanın birinde bir tilki ile bir ayı yaşarmış. Bir gün bunlar ormanda karşılaşmışlar ve ar

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge 2-6 Yaş Kreş ve Gündüz Bakımevi

17 (17). HIMAYAK BOYACIYAN'IN ANLATTIKLARI (1902, BĠTLĠS, KHALTĠK K. DOĞUMLU)

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Sevilen Oğul bir Köle Oluyor

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

11 (11). ARġAK STEPANYAN'IN ANLATTIKLARI (1908, MUġ DOĞUMLU)

159 (159). TONĠK GABRĠYEL TONĠKYAN IN ANLATTIKLARI (1898, MUSA DAĞ DOĞUMLU)

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

tellidetay.wordpress.com

121 (121). KARAPET SAHAK FARAġYAN IN ANLATTIKLARI (1906, PALU DOĞUMLU)

ÖĞRENCİ DESTEK PROGRAMI ÖZELLİKLE KIZ ÇOCUKLARININ OKULLULAŞMA ORANININ ARTIRILMASI PROJESİ

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

134 (134). NIVARD PETROS ABLAPUTYAN IN ANLATTIKLARI (1903, YEDESYA [URFA] DOĞUMLU)

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

ĠÇĠNDEKĠLER. Öğrendiklerimiz ġarkılar öğrendik Oyunlar öğrendik BĠLMECELER ÖĞRENDĠK

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Bir Prens Çoban Oluyor

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Ali VAROL'un Blog Sitesi

Tam Ekran İçin f5 basınız.

8 (8). ġoğer ABRAHAM TONOYAN'IN ANLATTIKLARI (1901, MUġ, VARDENĠS K. DOĞUMLU)

Bu bilmeceyi de çözdüklerini anlayan Doğu kralı, Batı kralının sarayının önüne öyle bir ok attı ki geçilecek yer kalmadı. Oku hiç kimse yerinden

27 ŞUBAT 03 MART OKULDA YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMALAR

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Kreş ve Gündüz Bakımevi KASIM EĞİTİM BÜLTENİ

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. 60. Hikayenin 30.si.

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

MEDYATĠK OLAYLARIN ACĠL SERVĠSLERDE BIRAKTIĞI ĠZLER. Dr. Onur Ġncealtın Göztepe Eğitim AraĢtırma Hastanesi Acil Tıp Klinik Ġdari Sorumlusu

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Samuel, Tanrı Çocuğu Hizmetkarı

Filmin Adı: Şaban Oğlu Şaban. Oyuncular: Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Şener Şen. Filmin Yönetmeni: Ertem Eğilmez. Senaryo: Sadık Şendil

Kırgınlığım anlatılmaz On üç yaģında görücü kesti sözü Karanlıklar doğurdu içime, çürüttü özü.

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Güzel Kraliçe Ester

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Güzel Kraliçe Ester

Samuel, Tanrı Çocuğu Hizmetkarı

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e?

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır.

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI. Nİsan AYI BÜLTENİ. Sevgİ Kİlİmlerİmİz

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Aldatıcı Yakup

OYUNCAK AYI. Aysel çok mutluydu. Çünkü bugün doğum. Annesi Elvan a oyuncak bir ayı aldı. Elvan. günüydü. Babası Aysel e hediye aldı.

Samuel, Tanrı Çocu u Hizmetkarı

SATILMAZ EĞİTİM AMAÇLI KULLANILMAK İÇİN ÇOĞALTILMIŞTIR

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır?

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

9-11 Aralık 2016 Erciyes Dağı Kış Tırmanışı Faaliyeti Raporu Hazırlayan: Katılımcılar: Amaç: Hava Durumu: Ay durumu: Kamp Malzemeleri:

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

OYUNCAK AYI. ayının adını Yumoş koydu. Halasına oturmaya. giderken Yumoş uda götürdü. Halasının kızı. Sorular: 1- Annesi Elvan a hangi hediyeyi aldı?

SİTEMİZE EKLENEN METİN KİTABIM-1 VE METİN KİTABIM-2 ADLI DÖKÜMANLARI OKURSAK HEM OKUMA HIZIMIZ ARTACAK HEM DE OKUDUKLARIMIZI ANLAYACAĞIZ.

Rut: Bir Aşk Hikayesi

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Elişa, Mucizeler Adamı

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. İsa nın Doğuşu

İlyas çok kuvvetli şekilde meshedilmişti ve o gerçek anlamda ulusunu salladı. Fakat bir ruh Tanrı adamına karşı çıkabilir.

ÖDEV- 6. AĢağıdaki Cümlelerde boģ bırakılan yerlere uygun sözcükler yazınız. 1. Reçel, bal vücuda veren besinlerdendir.

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. İsa nın Doğuşu

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

TEST. 7. Dişer ne zaman fırçalanmalıdır? A. Yemeklerden sonra B. Okuldan gelince C. Evden çıkmadan önce

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. FARE NİN DERS VEREN ÖYKÜSÜ

80 (80). SUREN SARGISYAN'IN ANLATTIKLARI (1902, SEBASTĠA [SIVAS] DOĞUMLU)

İÇİNDEKİLER FARE İLE KIZI 5 YUMURTALAR 9 DÜNYANIN EN AĞIR ŞEYİ 13 DEĞİRMEN 23 GÜNEŞ İLE AY 29 YILAN 35 ÇINGIRAK 43 YENGEÇ İLE YILAN 47

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Aldatıcı Yakup

Topluluk Zorlukla Kar ıla ıyor

Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Tanrı İbrahim in Sevgisini Deniyor

AĢağıdaki sözcüklerle tümceler kurunuz! 6

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Derleyen: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Mert Tugen

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

27 (27). MANVEL MARUTYAN'IN ANLATTIKLARI (1901, VAN, BERDAġEN K. DOĞUMLU)

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

2. Sınıf Cümle Oluşturma Cümle Bilgisi

Transkript:

12 (12). HRANT HOVHANNES GASPARYAN'IN ANLATTIKLARI (1908, MUġ DOĞUMLU) MuĢ'tan Hınıs'a gittiğimizde iki yaģındaydım. 1914 katliamı sırasında ise birinci sınıftaydım. Babam 1914'te çevreye buğday toplamaya gitmiģti; zira kendisi fırıncıydı. Babam köylerden geldiğinde henüz attan inmemiģti ki, iki zaptiye gelip: "Hovhannes, Hükümet seni çağırıyor" dedi. Zavallı babam yemek de yemedi. Götürdüler; bir daha geri gelmedi. "Niye yakaladınız" diye sormaya gittik. O gün ünlü 31 kiģi yakalamıģ hepsini hapishaneye götürmüģ olduklarını duyduk. Onların isimleri Ģöyleydi: "Antonyants MuĢeğ, Terzi Ohannes, babam fırıncı Hovhannes (ona "kakaç" derledi), Altı Parmak, yani bütün o 31 kiģinin adlarını hatırlayamam ama bize yakın insanlardı. Ertesi gün sabah kalkıp hapishaneye ekmek götürmeye gittik. Askerler yaklaģmamıza izin vermiyorlardı. O kale kayaların üzerindeydi. Babam parmaklıklar arasında oturuyordu ve Ģöyle dedi: "Hiç olmazsa bir kere oğlumu öpeyim." Gittim; beni öptü. O hapishanede tutulanlar kuru otların üzerinde oturuyorlardı. Tuvaletlerini yapmaları için de ortada bir fıçı vardı. Babam çıkarıp bana bir mecidiye verdi. O uzun zaman kesemde kaldı. Ertesi gün hepsini sürgüne gönderdiler. Aras bizim Ģehrin yakınlarındaki Bingöl dağlarından doğuyordu. Amcamın iki oğlu Mihran ve Khaçik o gün MuĢ'tan evimize gelmiģlerdi. Ben, annem, ablam, ağabeylerim ve amcamın iki oğlu babama ekmek götürmeye gittik; amcamın oğullarından biri bohçayı taģıyordu. O itoğluit jandarmalar bohçayı yere atıp amcamın oğlunu tekmeleyerek dövmeye baģladılar. Biz ağlaya sızlaya eve geldik. Beyaz ata binmiģ Türklerle çalıģan bizim muhtar da geçip gitti; onu da öldürdüler. O 31 kiģiyi götürüp Murad Irmağı'nın kıyısına indirmiģler, boyunlarına taģlar bağlayıp kurģuna dizmiģ ve nehre atmıģlar. Onlardan biri mucize eseri olarak kurtulmuģ, geri gelmiģti. Olanları anlattı; ama onu da astılar. Bütün o önde gelen insanları götürüp öldürdüler. Geriye biz, çocuklar, ve güçsüz olanlar kaldık. Askerler gelip dediler ki: "Kalkın! Kapılarınızı kitleyin. Hükümet sizi yeni bir Ģehre, VeranĢah'a gönderecek. Rus gâvuru geliyor." Yanımıza bir inek ve bir torba un aldık; annem un torbasına bir kese altın sokmuģtu; ayrıca hırkalarımızın, ablamın donunun içine birkaç altın dikti. Türk askerleri bağırıp çağırarak geldiler: "Haydi! dıģarı çıkın!" Bizden önce komģu köyü götürmüģ, hepsini katletmiģlerdi.

Bizi toplayıp sürüyü otlatmaya götürür gibi Soğolar'ın tarlasına götürdüler; otuz-kırk askerle önce Hınıs Köprüsü'ne indirip, ordan da Bingöl dağlarına doğru çıkardılar. Bizi katletmeye götürdüklerinde 1915 yılının Haziran ayındaydık. Kürtler oraklarla geldiler; hasattan dönüyorlardı. Bizi Çeçenler götürüyordu. Bingöl Dağı'nın yamaçları çiçekler ve ağaçlarla kaplıydı. Ġtoğluit Çeçenler bizi bir vadiye götürdüler. GüneĢ batmaya baģlamıģtı bile. "Siz burda kalın. Sabah kalkıp VeranĢah ġehri'ne gidersiniz" dediler. Karanlık bastığında, bir yaygaradır koptu. O itoğluit zabitler ne kadar güzel gelin-kız var idiyse hepsinin boyunlarına kayıģ geçirip götürüyorlardı. Anası bağırdığında, bıçağı karnına basıp susturuyorlardı. Henüz güneģ doğmamıģtı; sabah altı civarıydı. Bağırıp çağırarak bizi yürüttüler. ġiģmiģ bir papaz ve ağaçların arasında katledilmiģ insanların yerlere serilmiģ cesetlerini gördüm. Uzakta beyaz Ģeyler gördüm. Meğer KürtlermiĢ; Hükümet onları bizi katledip soymaları için göndermiģ. Ne mahkeme vardı, ne de dava. Ablam eģeğe binmiģ, önden gidiyordu. Zabit ateģ edip iģaret verdi; Kürtler üstümüze saldırdı. O manzara bugün bile uyumama engel olur. ġimdi hastayım ve o manzara devamlı gözümün önüne geliyor. Amcamın iki oğlunu sırtları birbirine dayalı olarak bağladılar; götürüp vadiye indirdiler. MuĢ'tan Hınıs'taki evimize misafir olarak sağ-salim gelmiģlerdi. Zavallı Mihran'ı ve Khaçik'i öldürdüler. Vadide yere serilmiģ cesetler vardı ve kan oluk oluk akıyordu. On beģ yaģında bir gencin elini kesmiģlerdi; kan fıģkırıyor, kendisi de "Anacığım! Anacığım!" deyip ağlıyordu. Asker, sesini kessin diye bıçağı karnına soktu, öldürdü. O gencin anası zehir içti. Benim anam da zehir içmek istedi; ama ben zehiri döktüm. Murad Nehri'nin kıyısına çıktık. Bir armut ağacı vardı; 30-40 kör, topal, yaralı insan koyun gibi orda nehir kıyısında oturduk. Birden omuzlarında oraklarla Kürtler geldi; yağma peģindeydiler. Yağmaladılar. Bebeklerin kundak bezlerini açarak, "Bu erkek mi?" diye soruyor, sünnet derisini görünce orağı boğazına vuruyorlardı. O çocuklar boğazlanmıģ tavuklar gibi kanlar içinde çırpındılar. Bunu bugüne kadar unutmadım. Birisi de benim baģıma vurdu. Beni kadınların eteklerinin altına soktular. Kürtler yağma yaptılar ve kalkıp gittiler. Bir de baktım, dağın ucundan çırılçıplak bir kız poposunun üstünde sürünerek geliyor. "Anne!" dedim, "bu ablam Ağavni!" Ağabeyim koģtu gitti yardım etmeye; tüfek kurģunu ağabeyimin kalbine ve ablamın ayağına girdi. Ağabeyim oracıkta öldü. Kürtler ablamı çırılçıplak soymuģ, kim bilir daha baģka neler yapmıģlardı. Annem ablamın kanlı donunu sıktı, Murad Nehri'nde yıkadı. Üstündeki giysileri çıkarıp, korkudan titreyen ablama giydirdi. Kürtlerin arasında bir de dostumuz vardı; onun adı Mahmed Ağa'ydı; Bingöl'ün kenarındaki

bir köyde yaģıyordu. O adam babama Rusya'dan buğday getirirdi. Buğdayın arasına mavzerler ve mossinler, tüfekler koyar; getirip Ermenilere satardı. Hükümet bunu haber aldı; onu darağacına çıkaracaklardı. Karısı geldi ve babamın ayaklarına kapandı; "Mahmed"i asacaklar dedi. Babam dostu olan Kaymakamın huzuruna çıktı. O da dedi ki: "Karar verilmiģtir; asacağız; ama baģka bir Kürt bulursan getir, onu asalım. Babam da öyle yaptı. Onun yaptığı iyilik karģımıza çıktı. Bir de ne göreyim: dostumuz Mahmed'in oğlu o tarafa gelmiģ. Bizi gördü. Annem dört dil bilirdi; ona yaklaģıp onunla konuģtu. O dostumuz Mahmed'in oğlu sözde elbiselerimizi çocuklarına vermek için bizi kesmeye götürür gibi yaptı; bizi evine götürdü. O Kürdün karısı: "Vay! Ne bu haliniz!" dedi. O katliam döneminde ağabeyim Andranik sağ salim o dostumuzun evine gelmiģti. Çok kayıp verdiğimiz doğrudur; ama Andranik hayattaydı. Sevindik. AkĢam Kürt dostumuz geldi ve dedi ki: "Sizi burada saklayamam; zabitler gelip görürler." KarĢıda bir orman vardı; bizi ormana götürdü ve : "öğleyin burda kalırsınız, akģam ise evimizde" dedi. O dost bize yılanın ağzına versen yılanı öldürecek yırtık bir yorgan verdi. Annem ablamın ayağına öküz dili bağlamıģtı; o sayede de iyileģti. Kürt dostumuz geceleri bizi evine götürüyor, bize yedirip içiriyor, yatacak yer veriyordu. Bir gün de Kürt, isimlerimizi değiģtirdi; Ermeni olduğumuz anlaģılmasın dye bize Kürt isimleri koydu. Bana Adraman adını verdiler; ablama Gule, anneme Asya, ağabeyime de Haydo adlarını. Saban sürüyorduk. Nasıl olduysa bilmiyorum, ben ve annem ormana kaçtık. Ablam ve ağabeyim saban sürüyorlardı. Onları yakalayıp götürdüler. Annem "Gule'yi ve Haydo'yu götürdüler" diye ağlamaya baģladı. Sekiz-on kiģi toplayıp götürüyorlardı. O Kürt dostun evinde tuvalet yoktu; evin arkasına gidip tuvaletimizi orda yapıyorduk. ĠĢemek için dıģarı çıktığımda ablamla ağabeyimin döndüklerini gördüm. Ablamı beģ yerinden vurmuģlar; ağabeyimin ise bağırsaklarını dıģarı dökmüģlerdi. Gidip ormanın içine girdik. Annem öküz diliyle o yaraları iyileģtirdi. Birden baģımda bir kaģıntıdır baģladı. BaĢımı kaģıyınca elimde iki kurt buldum. Meğer Kürt kafama vurunca baģımda yara açılmıģtı ve benim haberim olmadan irinlenmiģ, kurtlanmıģtı. Koyunların ayakları kurtlanınca parmaklarının arasına Ģap sürerler. Annem baģıma Ģap sürdü ve yaramdan 7-8 kurt döküldü. Kürt dostumuz bir gün gelip anneme dedi ki: "Oğlunu, kızını Hınıs öksüzler yurduna götürelim." Annem reddetti. Bir gün Türkler gelip beni ve annemi bir atın önüne katıp götürdüler. Ağabeyim ve ablam orda kaldılar. Bizi ise Hınıs'a götürdüler. Hınıs kilisesini hapishaneye çevirmiģlerdi. Bizi içine attılar. Kiliseye girdik ki ne görelim! DehĢet veren bir manzara. On kadar insan açlıktan ölüp ĢiĢmiĢ. Tuvalet yok; ortalığı pisletip hastalanmıģlar. Birkaç kiģi ise can vermek üzere. Ne yapalım diye düģündük. Kilisenin bitiģiğinde bir okul vardı. Annem kilisenin penceresinden

dıģarı çıkmak istedi; olmadı. Annem ağlamaya baģladı ve dedi ki: "Lao! keģke biz de ormandaki çiçeklerin arasında öldürülseydik de, leģlerimizi kurtlar yeseydi!" Hınıs Aziz Sargis Kilisemiz vadinin giriģinde inģa edilmiģti. Vadi tarafında küçük bir pencere vardı. Annem kadınların Ģallarından 6-7 metrelik bir ip yaptı; gidip ekmek getireyim diye beni torbaya koyup aģağı sarkıtıyorlardı. Bu, Yerevan Dzorageğ'den pazara gitmek gibi bir Ģeydi; o bizim köyümüzdü; iyi tanıyordum. 6-7 somun ekmek alıp götürüyor, ekmekleri ipe bağlıyordum; önce ekmekleri, sonra beni yukarı çekiyorlardı. Bir hafta öyle yaģadık. Bir hafta sonra kapının önünde nöbet tutan zaptiye beni iple aģağı indirdiklerini gördü; gelip beni dövdü. O yüzden kaburgalarım bugüne kadar ağrır. Orada üç gün daha kaldık. Altı-yedi asker bizi götürüp öldürmek için gelip kapıları açtı. Türkler bizi Ģehrin dolambaçlı yollarından, süngülerle götürüyorlardı. AltmıĢ-yetmiĢ kiģiydik. Kiliseden de 10-12 kiģi çıkardılar. Hepimizi öldürmeye götürüyorlardı. Annem bana: "Lao! kaç kurtul Anarlar'ın evine git" dedi. Ben annemin elini bırakmıyordum. Birden bir karıģıklık oldu. Annem elimden tuttu ve Mahmed Ağa'nın evine kaçtık. Annem Ģöyle konuģtu: "Aman abla, biz kaçıp geldik, Allah'ını seversen bize sahip çık!" O kadın bizi ahıra soktu. Ġki asker gelip: "Ġki kiģi kaçtı; evinize girdiler mi?" diye sordu. O kadın gelip bize: "Hayır, hayır! Sizi saklayamam" dedi. Annem kulağındaki altın küpeleri vererek ekledi: "Al götür, onlara ver." Kadın küpeleri götürüp verdi ve o köpekler gitti. Ġki teyzem vardı. Bir de bostancı bir Türk Haso vardı; yetmiģ yaģındaydı ve yirmi yaģında bir Ermeni kızını zorla kaçırmıģtı; o kız teyzelerimden biriydi. Birden Haso geldi ve yanında çarģaf getirdi. Bizi tezek deposuna götürdü. Annem Haso'ya bir altın verdi. Haso köyümüze gidip: "Hovhannes'in karısını ve oğlunu ben saklıyorum" dedi. Gece bizi öküzlere bindirip götürdüler. Ablama ve ağabeyime orda rastladım. Bu bir mucizeydi. Orda kaldık. Ondan sonra Kürt Mahmed Ağa: "Bacı ben artık seni burda saklayamam" dedi. O zaman biz Bingöl'deydik. Kendileri evlerine buğday götürürken biz de onlarla gittik. Annem bizleri yanına aldı; bir ahıra girdik. Ahırın bir köģesinde buhar tüten at pisliği gördük. Pisliğin içinde bir delik açıp içine girdik. Bizim Hınıs'ın soğuğu Sibirya'nınkine benzer. Orda kaldık. Annem buğday elemeye gidiyor, buğday getiriyordu; onu kavurup yiyorduk. Birden bir Türk çıkageldi; sıcak olduğu için at pisliğinin içinde oturmuģ olduğumuzu gördü. Bize acıdı; ekmek getirdi. AteĢ yaktı. Bir karı-kocaydılar: "Günahdır" diyorlardı. Onların içinde de iyileri vardı.

Birden o Türk gelip sordu: "Bacı kete piģirebilir misin?" Annem ise: "Bu benim mesleğim; kocam fırıncıydı" diye cevap verdi. Türk un getirdi. Tandırı yaktı. Annem kete hazırladı. Bize de birkaç tane verdi. Bir süre sonra Türk kağnısını alıp kaçtı; zira "gâvur" (Rus) geliyordu. Anahtarını anneme verdi. Annem, "aniden Hamidiye Alayı gelip bizi görür" diye düģündü. Kalkıp birbirimizin elinden tutarak vadiye indik. Orda silah deposu vardı; Rusların eline geçmesin diye Türkler onu havaya uçurdular. Biz ise açtık. Annemin yanında kete vardı. Annem Türk kadınları gibi baģına çarģaf geçirdi; bize yardım eden Türk de yanına bir tüfek aldı; birlikte gittiler. Bir de baktık ki, o Türk elinde annemin çarģafıyla geri geldi. "Annemizi öldürdün mü?" diye sorduk. "Ne öldürmesi! Ruslar geldi" diye cevap verdi. O zaman 1914 yılının Aralık sonuydu; iki gün sonra yılbaģıydı. Annem o Türkle giderken bir çocuğun "Armenak bu tarafa gel" dediğini duyar. Çocuk anneme der ki: "Vay ben sizin b...unuzu yiyeyim! Siz Ermeni misiniz?" "Ermeniyiz, Ruslarlayız" der annem. Annem orda kalır. Biz gelip annemi bulduk. Zengin bir adamın evini de bulduk. Getirip eve yiyecek, giyecek doldurdular. At nalı ve çivi taģıyorduk. Ġyi yaģamaya baģladık. SaklanmıĢ Ermeni kadınlar ve erkekler saklandıkları yerlerden çıktılar. BaĢladılar Koçari oyununu oynamaya. Sözde yeni bir yıla girmiģtik. Kadınlar çıldırmıģ Ģarkı söylüyorlardı: Kocam nerde? Ağabeyim nerde? Çocuklar nerdeler? Orda bir ay kaldık. Sonra arabaların içine doluģup EleĢkirt'e doğru gittik ve Rus sınırına vardık. EleĢkirt'te büyük bir öksüzler yurdu vardı. Ben ve ağabeyim öksüzler yurduna girdik. Annem ise ahçı oldu. Orda 400 öksüz ve yetim vardı. Ablam hastanede çalıģıyordu. Hekim Simon'un oğluna aģık oldu ve onunla evlendi. Bir yıl sonra Rus geri çekildi. Biz yeniden oraya buraya dağıldık; Masis'in [Ağrı] yanından geçerek Ermenistan'a geldik; Sımbat PaĢa bizi buraya getirdi. Culfa'dan, Goris'ten,

Nahcıvan'dan geçip Yerevan, Kond'a vardık. Ne gördüysem onu anlattım size. Bütün gördüklerim gözlerimin önündedir. Khınus'tan [Hınıs] hiçbir Ģey getirmedik; sadece canlarımızı kurtardık. Sülalemizde 143 kiģi vardı. Sadece ablam, ağabeyim, annem ve ben kurtulduk O Birinci Dünya SavaĢı'ydı. Ben Ġkinci Dünya SavaĢı'na da katıldım. Poti'de savaģırken esir düģtüm. Beni Almanya'ya götürdüler. Amerika'ya götürmek istediler; ama 5 çocuğumun ve karımın beni beklediklerini biliyordum. Fakat zaferden sonra beni doğrudan Sibirya'ya sürgüne gönderdiler. Dokuz yıl Sibirya'da sürgün hayatı yaģadım. 1954'te serbest bıraktılar; ama Yerevan'a dönmeme izni vermediler. Kapan molibden madenlerinde çalıģtım. Mekanik montaj iģinde; fabrika inģaatında çalıģtım. 1962'de Yerevan'a geldim ve aklandım.