Bizlere ikinci sayımızı çıkarmayı lütfeden Rabbimize hamd olsun. O nun Rasûlü



Benzer belgeler
İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

KARDEŞ ÜLKE PAKİSTAN PAKİSTAN TEFRİŞAT PROJELERİ İPEKYOLU ASYA LAHOR KUR AN KURSU YENİ BİNAMIZ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

Devrim Öncesinde Yemen

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Prof.Dr. Jeffrey H. Lang ın İlk Namazı

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

Değerli S. Arabistan Cidde Uluslararası Türk Okulu

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

Size iki şey bırakıyorum; onlara sımsıkı sarılırsanız kurtuluşa erersiniz: Biri Allah ın kitabı Kur an, diğeri de Ehl-i beytimdir.

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

Değerli Çekmeköy Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencileri

Siyonist rejim emrivakilerle fiili durum oluşturarak, dünyayı bu yeni duruma alıştırmak istiyor

KİTABIN TANITIM YAZISI Cuma, 12 Ekim :57

Moro Müslümanları Üzerine 99 KENDİ LİDERİNİN KALEMİNDEN BANGSAMORO MÜCADELESİ

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

İÇİNDEKİLER İTİKAD ÜNİTESİ. Sorular

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

(1) BÜYÜK PEYGAMBER (S.A.A) KONULU, BÜYÜK YARIŞMA

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ EBU SEYF

EDİRNE İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 MERKEZ 4. DÖNEM VAAZ (EKİM, KASIM, ARALIK) VE İRŞAT PROGRAMI

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU


EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

ALLAH TEÂLÂ'NIN ARŞA İSTİVÂ ETMESİ

İLİM HALKALARI PROJESİ

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

BEYANAT. Ahmed el Hasan (a.s)

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6]

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Dua ve Sûre Kitapçığı

MEDRESE VE İSLAM KÜLTÜR MERKEZİ İNŞA PROJESİ- VİETNAM

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir?

Bir insan, nefs kılıcını ve hırsını çekip hareket edecek olursa, akıbet o kılıçla kendi maktül düşer. Hz. Ali

ÜMMETİN GELECEK NESLİ ÇOCUKLARIMIZA NAMAZ EĞİTİMİ NASIL VERİLEBİLİR? Gelecek Nesle Doğru

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

Altın Ayarlı İslâmi Finans

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ


ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

Fetih izzet ve şerefle bütün insanları tanıştırma mücahedesidir. Bu kutlu gayede karşısına çıkanlarla en güzel şekilde mücahede etmektir.

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

AİLE KURMAK &AİLE OLMAK

Transkript:

RemeL / 2. sayı Başlarken... m Bizlere ikinci sayımızı çıkarmayı lütfeden Rabbimize hamd olsun. O nun Rasûlü önderimiz Muhammed (sav) e salât ve selam olsun. İkinci sayımızla sizlerleyiz. Dergimizin ilk sayısı sadece fakültemizde değil çok farklı yerlerde okundu. Beklediğimizin ötesinde olumlu tepkiler aldık. Bizimle aynı duygular içerisinde olan kardeşlerimizin samimi tavsiyeleri bizleri daha da motive etti. Buradan, dergimizle ilgilenen ve kıymetli düşünceleri ile bize katkıda bulunan tüm kardeşlerimize teşekkür ediyoruz. Bizler, Filistin intifadasının önemli simalarından şehid Şeyh Ahmet Yasin in ümmete seslenişinde söylediği Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır. ifadelerine yürekten katılıyoruz. Aslında maksat yazmak ta değil, sesimizi nasıl duyurabiliyorsak, nasıl insanlara ulaşabiliyorsak öylece derdimizi anlatabilmektir. Bu doğrultuda yola çıktık. İlk sayımızda günümüzde kaybettiğimiz duygulardan, ihmal ettiğimiz vazifelerden biri olan davet konusunu ele aldık. Bu sayımızda da davetçi bir Müslüman ın en önemli azığı olan ve anlam olarak da çok aşınıp gerçek değerinden uzaklaştığına inandığımız ilim konusunu çeşitli açılardan incelemeye çalıştık. Öncelikleri olan bir ilim anlayışının geliştirilmesi üzerinde durduk, elimizden geldiğince açıklamaya çalıştık. Rabbani bir âlimin farkını, âlimlerimizin hayatından ilgi çekici örneklerle ortaya koymaya gayret gösterdik. Müslümanların mevcut durumunu hiçbir şekilde artı yönde değiştirmeyen eğitim sistemleri ve amele yansımayan kuru bilgi yığınları üzerinde durduk. İslam önderleri bölümünde Rabbani bir âlim Ebu l Hasan Nedvi nin hayatına ve onun hayatından bîhaber kalamayacağımız tablolara yer verdik. Diğer bölümleri ile de dolu dolu bir içeriğe sahip olduğuna inandığımız dergimizin bu sayısını bizlere ve sizlere faydalı kılmasını Rabbimizden temenni ediyoruz. Siz değerli kardeşlerimizin kıymetli görüşlerini bekliyor, bizleri dualarınızda unutmamanızı istirham ediyoruz. Ve son sözümüz Âlemlerin Rabbi Olan Allah a hamd olsun. 1

Remel MARMARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİ TARAFINDAN ÇIKARILMAKTADIR. İlim, Bir Sineğin Kanı İle Meşgul Olmak Değildir/ ÖMER ERGÜL...3 Dostlar Alışverişte Görmesin / MURAT BAHAR...7 Konformizm ve Âlim / ABDULLAH AYAN...10 Sarsılmaz Dağlarımız Âlimlerimiz / AHMET İNAL...13 Güney Asya da İslâm...15 Ebu l-hasen Nedvi...20 Kopyala Yapıştır...21 Kurşun Gazeli / OSMAN SARI...22 Tavsiye Kitaplar...23 Bunları Biliyor muyuz?...24

RemeL / 2. sayı BÜLTEN KONUSU İlim, Bir Sineğin Kanı İle Meşgul Olmak Değildir Ömer ERGÜL Her şeyin çok hızlı değiştiği, değerlerin ve inançların aşındığı, modern-seküler zamanlarda yaşayan biz Müslümanların, bu değişimler karşısında sadece bir şeyler yapabilmek gayretinde olmaktan öte, önceliklerimizi bilerek, faydalı olanı değil en faydalı olanı amaçlayarak, zamanlarımızı değerlendirmemiz gerekir. Gereksiz ve boş tartışmaları terk etmeli, bugüne kadar bir türlü ihtilaftan arındırılamamış hususları bir tarafa bırakmalı ve önümüzde yığılı olan daha ehemmiyetli meselelerle uğraşmalıyız. Bunların en önemlilerinden birisi de, Fetih Suresi nin son âyetin de özellikleri anlatılan İslâm toplumunun yeniden inşasıdır. Rabbimiz şöyle anlatır Onları: Muhammed Allah ın Rasûlüdür. Ve Onunla birlikte olanlar kâfirlere karşı sert ve katı, kendi aralarında merhametlidirler. (Fetih Suresi:29) İslâm ve Müslümanlara saldırıların gitgide arttığı şu zamanlarda, Muhammed (sav) in tarafında, O nun yanında olanların, birbirlerine karşı merhameti kuşanmalarının önemine dikkat çekmek istedim. Ve değerli âlim Yusuf el-karadavi nin, İhtilaflar Karşısında İslâmi Tavır ve Öncelikli Meseleler Fıkhı isimli iki eserinden hareketle, birkaç hususa dikkat çektim. Rabbim, umarım bizler için faydalı kılar. Müslümanlar Arasında Merhametin Tesisi için Öncelikler 3 1-Allah a karşı ihlâslı olmak, heva ve hevesten uzak durmak İhlâs, bir şeyi sadece Allah için yapmak, hak için uğraşmak, kendi ve başkalarının heva ve hevesinden bağımsız hareket etmektir. Başka niyetlerle yapılan işler için Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuş-

Remel 4 tur: İki aç kurdun bir koyun sürüsüne dalıp da verdiği zarar, kişinin malı, şerefi, mevkisi uğruna, dini kullanarak verdiği zarardan daha fazla değildir. (Ahmed, Tirmizi) 2-Şahıs, Mezhep ve Cemaat Taassubundan Uzaklaşmak Yusuf el-karadavi taassubu şu veciz ifadelerle tanımlamaktadır: Taassup, bir kişinin tek başına aynalı bir evde yaşaması gibidir. Nereye gitse, nereye baksa kendinden başkasını göremez. İşte mutaassıp kişi, pek çok görüş olsa da sadece kendi düşüncesine ve kendi bakış açısına önem verir. Kendi görüşünün dışındaki görüşlere zihnini kapalı tutar. O kendisinin, insanların en zekisi, en âlimi olduğunu iddia eder. İyi bir zekâya, doyurucu bir ilme, ikna edici bir delile sahip olmasa da kendini böyle görür. İmam Şafii nin bu hususta söylemiş olduğu şu harika söz de tüm Müslümanların bugün aklından çıkarmaması gereken temel bir ilke olmalıdır: Hak, benim ağzımdan da düşmanımın ağzından da çıksa bunu önemsemeden kabul ederim. Taassubun en bariz belirtisi de kişinin mensubu olduğu cemaatin ya da grubun hep iyiliklerini ve üstün özelliklerini anlatıp, öteki cemaatlerin ise hep ayıp ve günahlarını söylemesidir. İslâm ise kişinin kendi aleyhine de olsa adaletli olmasını ister. Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhine de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun (Nisa Suresi:135) Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe itmesin (Maide Suresi: 8) 3-Başkaları Hakkında Güzel Düşünmek 4-Başkalarını Ayıplayıp, Karalamaktan Vazgeçmek Müslümanlar Arasında İhtilaflara Sebep Olan Hususlar ve Sakınılması Gerekenler 1- İçtihadi konulardaki ihtilafın zaruret, rahmet ve genişlik olduğunu bilmek İhtilafı zaruri kılan birkaç sebep vardır. Bunlar; a-dinin Yapısı: Nasların bir kısmı muhkem, bir kısmı müteşabih, bir kısmı kat i bir kısmı zanni bir kısmı tevil edilebilir ve bir kısmı da açık tarzdadır. Bu sayede insanlara içtihad kapısı açılmış olmaktadır. b-dilin Yapısı: Bir kelimenin birden fazla anlam içermesi, mecaz olarak kullanılabilmesi, âm-hâs, mutlak-mukayyet gibi farklılıklar arz etmesi, delaletinin kat i yada zanni olması gibi hususlar ihtilafa sebep olabilmektedir. c-insanın Yapısından Dolayı Ortaya Çıkan İhtilaflar: Buna en güzel örnek sahabeden İbn Ömer ile İbn Abbas ın meselelere bakış açılarının farklılıklarıdır. Bu ve benzeri sebepler ile başkalarından farklı görüşler benimsemiş olan mezheb imamlarından Ahmed b. Hanbel in kendisine sorulan soruya verdiği şu cevap bize içtihadi konulara nasıl

RemeL / 2. sayı yaklaşmamız gerektiğini göstermektedir. Şöyle soruluyor: Kanı aktığı halde abdest almadan namaz kılan bir kimsenin arkasında namaz kılar mısın? Ve İmam: İmam Malik ve Said b. Müseyyeb in arkasında nasıl namaz kılmam ki? diye cevap veriyor. Yine İmam Malik de Abbasi Halifesi Ebu Cafer Mansur un, tüm içtihatların lağvedilerek, devletin kanun kitabının Muvatta olması teklifine: Bunu yapma ey müminlerin emiri! İnsanlara pek çok görüş aktarılmış, değişik hadis ve rivayetler gelmiştir. Tüm kavimler kendilerine gelen naslara göre davranıyor. Her millet kendine gelen içtihad, rey ve görüşlere göre amel etsin. Onları bırak rahatça istedikleri görüşe devam etsinler! demiştir. 2-Orta Yolu Tutma ve Aşırılıktan Kaçınmak 3-Müteşabih Âyetler Üzerinde Değil Muhkem Âyetler Üzerinde Yoğunlaşmak Bu hususla ilgili sadece Peygamberimiz(- sav) in şu ikazına yer verip geçiyoruz. Abdullah b. Amr şöyle rivayet ediyor: Peygamber (sav) bir gün sahabesine uğradığında onların kader konusunda tartıştıklarını gördü ve gözleri öfkeden dolayı ikiye bölünmüş nar tanesi gibi kıp kırmızı oldu. Sonra sahabesine, Bununla mı emrolundunuz? Bunun için mi yaratıldınız? Kuran ın bir kısım âyetlerini diğer bir kısım âyetleri ile çarpıştırıyorsunuz. Oysa sizden önceki ümmetler bu yüzden helak olmuşlardı. (İbn Mace, Kader, 85; Müsned,674) 4- İçtihadi Meselelerde Mutlak Tasdikten ve Mutlak İnkârdan Kaçınmak Şeyhu l-islâm İbn Teymiyye, kendisine İçtihadi meselelerde bazı âlimleri taklit eden veya iki görüşten birini tercih eden kimse kınanabilir mi, başka görüşle amel etmesi engellenebilir mi? diye sorulduğu zaman İçtihadi meselelerde bazı âlimlerin sözleriyle amel edenler kınanıp engellenemezler. İki görüşten hangisini alırsa alsın yadırganamazlar. Bir meselede iki görüş varsa ve hangisi tercihe daha layık ve üstünse 5

Remel 6 kişi o görüşü tercih eder ya da âlimlerin tercih ettiği görüşe itimat eder. diye fetva vermiştir. 5-Âlimlerin İhtilaf Ettiği Konuları Bilmenin Gerekliliği Âlimler şöyle demişlerdir: Fakihlerin ittifak ettiği hususları bilmek vacip olduğu gibi ihtilaf ettiği hususları da bilmek vaciptir. Âlimler, nasları emir mi yoksa müstehaplık mı ifade ettiği konusunda ya da haramlık mı yoksa mekruhluk mu ifade ettiği noktasında ayrıma tabi tutarlar ve bu sebeple görüş farklılıkları oluşabilmektedir. Sahabelere saç ve sakallarını boyamakla Hıristiyan ve Yahudilere muhalefet etmelerini emreden Peygamberimiz(sav) in bu ifadesini bazı sahabeler irşat ve mubah kılma olarak algıladığı için boyatmamışlardır. 6- Müslümanlar, Ümmetin Büyük Sorun ve Sıkıntılarıyla Meşgul Olmalılar Bu meseleyi en güzel biçimde açıklayabilecek örneklerden bir tanesi İbn Ömer e bir Iraklının ihramlıyken sineğin kanının akıtılması hakkında sorduğu soruya Allah Rasûlü nün torununun (Hz. Hüseyin) kanını akıtanlar, bir sineğin kanının hükmünü mü soruyorlar! diye verdiği cevaptır. Bugün ümmetin sorunu, mezhepler ve değişik ekoller tarafından ittifak edilen konuların ihmal ediliyor olmasıdır. Bugün Müslümanların onlarca önemli meselesi varken bizler hala hiçbir işe yaramaz boş tartışmalarla zamanımızı tüketmekteyiz. Burada Karadavi nin tespit etmiş olduğu bir kaç maddeyi arz etmek istiyorum. Müslümanların birlik halinde olmamaları, ahlâki çöküntü, başıboşluk, İslâm topraklarının işgalleri ve siyonist gasp vs. 7-İttifak Edilen Konularda Yardımlaşmak Müslümanların problemleri, Allah ın sıfatları konusundaki âyet ve hadisleri tevil ediyor olmaları değil, bütün fikirlerini batılılardan alan kişilerin, Allah ın zat ve sıfatlarını tamamen inkâr etmeleridir. Müslümanların sorunu besmeleyi namazda sesli yahut gizli okuyan veya okumayanlar, ellerini göbeğin altında bağlayanlar ya da bağlamayanlar, rükûdan sonra elleri göğüslerine kadar kaldıranlar ya da kaldırmayanlar değildir. Müslümanların asıl problemi alnı secdeye değmeyen, rükûa varmayan, camiye gitmeyen insanlardır. Bizlerin işte bu hususlarda birleşmemiz ve yardımlaşmamız zaruridir. 8- İhtilaf Edilen Konularda Hoşgörülü Olmak Bu mesele ile alakalı olarak Reşid Rıza şöyle demektedir: İttifak ettiğimiz konularda yardımlaşır, ihtilaf ettiğimiz konularda ise birbirimizi mazur görürüz. İmam Şafii de: Benim görüşüm, yanlış olma ihtimali olan bir doğru; başkasının görüşü ise doğru olma ihtimali olan bir yanlıştır demiştir.

RemeL / 2. sayı Dostlar Alışverişte Görmesin! Allah katında tek din olan İslâm, baştanbaşa ilimden ibarettir. O, ilim ile cehalete savaş açmış, cehaletle her toplum ve çağda mücadele etmiştir. İnsanları karanlıktan aydınlığa, zulümden refaha ilmi teşvik edip insanlar arasında yayarak çıkarmıştır. Davetin ilk yıllarında, kazanılan ilk zaferin mukabilinde, Peygamberimiz(sav) Bedir savaşında esir aldığı her bir müşriği (durumu iyi olmayan) ancak on Müslümana okuma yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakmıştır. Nitekim Kuran ahlakıyla ahlaklanmış, Kuran ın adeta vücut bulmuş şekli olan Peygamberimiz(sav) bu davranışıyla, cehaletten kurtulmanın özgürlüğe kavuşmakla eşdeğer olduğunu ortaya koymuştur. Bir başka ifadeyle; Murat BAHAR Peygamberimiz(sav) özgürlüğe kavuşmanın yolunun cehaletten kurtarmaktan geçtiğini tatbiki olarak bildirmiştir. Kuran-ı Kerim de ilim ile ilgili birçok âyet bulunmaktadır: De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Zümer Suresi:9) Kulları içerisinde Allah tan ancak âlimler(layıkıyla) korkarlar. (Fâtır Suresi:28) Yaratan rabbinin adıyla oku! (Alak Suresi:1) Allah Teâlâ nın bizlere bildirdiği bu ve benzeri birçok âyet-i kerime, okumayı, okumakla birlikte anlamayı ve amel etmeyi de içermektedir. Nitekim Kuran-ı Kerim Tevrat ile yükümlü tutulan Yahudileri şöyle tasvir etmekte- 7

Remel 8 dir: Kendilerine Tevrat öğretildiği halde onun gereğini yapmayanların durumu(onunla amel etmeyenlerin durumu), kitap yüklü eşeğin durumu gibidir. Allah ın âyetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür. Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez. (Cuma Suresi:5) Kitap yüklü eşekler O nunla amel etmeyen zalimler topluluğu Vahiyle şereflendirildikten sonra yalancılıkla, zalimlikle nitelenmek ve amel etmemekten dolayı ebedî cehenneme atılmak Yegâne düsturumuz Kuran-ı Kerim de sadece okunmak için inmemiştir. O nunla amel etmemiz ve O nu hayatımızın her alanına hâkim kılmamız için inzal buyrulmuştur. Bugün hemen her yerde Kuran-ı Kerim dersleri verilmekte, bizler her anımızda onunla meşgul olmaktayız. Onu en güzel şekillerde okumakta, ezberlemekteyiz. Ama maalesef bir malzeme olarak Özellikle de Kuran-ı Kerim ve diğer İslâmî ilimleri malzeme olarak kullanmaktayız. Bir makam-mevkii elde etmek, bir cahile, müşriğe, oryantaliste cevap vermek için, TV programlarına çıkarak İslâm dan kaynaklanmayan, tam anlamıyla Müslüman olmayanların ileri sürdüğü problemlere cevap vermek için kullanmaktayız. Beşeri sistemlerin, kalbinde kaypaklık bulunanların problemlerine İslâm ın hâkim olmasıyla tamamen ortadan kalkacak problemlere Eğer okuduklarımız hayatımıza hâkim olmuyorsa, onlarla amel etmiyorsak bunun tek açıklaması budur. Vahiyle şereflendikten sonra yalancılıkla, zalimlikle, kitap yüklü eşeklikle nitelenmek ne kötüdür! Kim Allah tan başka bir şey için ilim talep ederse veya o ilimle Allah rızasından başka bir maksat edinirse cehennemdeki yerine hazırlansın. (İbn Mace, Mukaddime,258; Tirmizî, Kitabu l-ilim, 2793) Bu zikrettiklerimiz aynı şekilde diğer bütün ilimler için de geçerlidir. İlim kendisiyle amel etmek ve Allah rızasını kazanmak için öğrenilmelidir. Allah ın rızası dinine hizmetten geçmektedir. Î lâ-yı Kelimetullah tan, İslâm a ve Müslümanlara faydalı olmaktan geçmektedir. İster sosyal ilimler aracılığıyla ister İslâmî ilimler aracılığıyla olsun, amaç; Allah ın rızasına mazhar olabilmek için ilim edinmektir. Yaratılış amacımıza uygun hareket etmemizi ve Hz. Muhammed (sav) in davasının varisleri olarak, sağlam adımlarla, izzetli bir şekilde yürümemizi sağlayacak olan ilmi edinmektir. Müslüman ın, dava adamının derdi dünya değildir. Daha açık ifadeyle; iki dert bir arada olmaz, ya dünya derdi ya da ahiret Ya şeytanın, nefsimizin, zalim yöneticilerin ya da Allah ın rızası Hakk a hizmet etmeyecek, O nun rızasından uzaklaştıracak ilimden nebevî usulle Allah a sığınıyoruz. Faydasız ilimden Allah a sığınırım. (Tirmizî, Davat,68) Korkaklıktan, faydasız ilimden ve tembellikten Allah a sığınırım. (Nesâî, İstiâze,2) Allah ım bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi arttır. (Tirmizî, Davat,128) İslâm a ve Müslümanlara dünya ve ahirette hiçbir faydasının dokunmayacağı bilgi çöplüğünün faydalı ilimle ilgisi yoktur. Bununla birlikte kısmen de olsa

RemeL / 2. sayı faydalı olduğu düşünülen veya bilinmesi, öğrenilmesi gerekir denilen birçok mevzû da gereksiz yere uzatılmaktadır. Öyle ki; birçok sahada, ilim adı altında faydasız bilgiler öğretilmekte, tartışmalar ise muhataptan faydalanılmaksızın günlerce, haftalarca uzatılmaktadır. Melekler mi üstün insanlar mı? Cinlerin mahiyeti nedir, ne den yaratılmışlardır? Sırat köprüsü nereye kurulacak? Kölenin-cariyenin durumu gibi konular İslâm ın ve Müslümanların öncelikli derdi midir? Yahut Kuran-ı Kerim bizlere bunun için mi inmiştir bunları iyi düşünmek gerekir. Kimileri kabul etmek istemese de Müslümanların bir buhran içerisinde olduğu, her türlü hain planlara maruz kaldığı bir gerçektir. Saldırılar her geçen gün artmaktadır. Diğer yandan; bizlerin ilgilendiği konular ümmete ne kadar faydalı olacaktır? Bunlar bilinmese İslâm davası yok mu olacaktır? Rabbimizin rızası bunlardan mı geçmektedir? sorularını kendimize yönelttiğimiz takdirde, öz ile, öncelikli meselelerimiz ile çok daha fazla ilgilenilmiş, asıl zamanımız bunlar için ayrılmış olacaktır. Bu anlattıklarımızla ilgili olarak, bizim içinde bulunduğumuz durum Nasrettin Hoca ya atfedilen hikâyeyi akıllara getirmektedir: Hoca bir gün alışveriş yapmaya karar vermiş ve pazara giderek on kuruştan aldığı yumurtaları dokuz kuruştan satmaya başlamış. Görenler; aman hoca ne yapıyorsun, böyle ticaret yapılır mı, bile bile zarar ediyorsun diyerek ikazda bulunmak istemişler. Hoca da; aman canım ne olacak dostlar alışverişte görsün deyivermiş. Bu düşünce zararlıdır, insana çok ağır veballer yüklemektedir. Ya dostlar alışverişte görsün diye pazarı kalabalık ettirir, ya da gereksiz şeyler alıp satarak zaman kaybettirir, oyalar. İlim de aynı şekilde faydalı ise kâr ettirir, amele yansırsa ahlakı güzelleştirip rızâ-i ilâhiye ulaştırır. Aksi takdirde kuru kalabalıktır, zaman kaybıdır, Kuranî ifadeyle kitap yüklü eşekliktir. Selef âlimlerimiz;amele yansımayan, ahlakı güzelleştirmeyen ilmin vebal olduğunu söylemişlerdir. (Münâvî, Feyzü l- Kadîr, 2/108) Kapitalist ve pragmatist olarak içinde bulunduğumuz faydacı zihniyetten, Nebevî bir yöntem, Müslümanca bir yaşam şekli olan faydacı zihniyete yönelmek, ümmet derdini sinesinde barındıran her bir Müslüman ın öncelikli meselelerindendir. Allah tan faydalı ilim isteyin, (sahibine)fayda sağlamayacak ilimden Allah a sığının. (İbn Mâce, Kitabü d-dua, 3843) 9

Remel Konformizm ve Âlim 10 Birden fazla tarifi olan konformizmi biz, kişinin hâkim olan gücü sorgusuz sualsiz kabul etmesi ve egemen olan anlayışa rahatının bozulmaması için uyum sağlayıp ses çıkarmaması olarak tanımlayabiliriz. Peygamberlerin varisleri olan âlimleri ise toplumun en bilinçli Müslümanları olarak değerlendirmemiz gerektiğini söyleyebiliriz. Müslüman için bilinçli olmanın ne demek olduğunu Rasim Özdenören çok güzel ifade etmiş: Bilinçli Müslüman, dünyada edilgen (pasif) bir durumda olmayı reddediyor. Haksızlığa karşı eliyle, diliyle, kalbiyle karşı koyuyor. Allah ın düşmanlarına, yine Allah ın rızası için buğz ediyor. Çağdaş rahatlıkların, bilincini köreltmeye yönelik tuzaklar olduğunu biliyor ve yeryüzünde işgal ettiği bir mekân varsa, bu mekânın Allah düşmanlarının lütfu ve ihsanıyla kendisine verilmediğini, dolayısıyla işgal ettiği mekânın Bilinçli Müslüman, dünyada edilgen (pasif) bir durumda olmayı reddediyor. Haksızlığa karşı eliyle, diliyle, kalbiyle karşı koyuyor. Allah ın düşmanlarına, yine Allah ın rızası için buğz ediyor. Abdullah AYHAN hakkını korumanın kendine düşen yükümlülükler arasında bulunduğunu biliyor ve rızık endişesiyle kâfirlerle işbirliği yapmayı reddediyor. Allah tan başkasından korkmanın, hele bir insandan korkmanın aşağılık bir şey olduğunu fark ediyor. O, zulmü Allah ın hükümleriyle hükmetmemek diye anlıyor. Bu ifadenin yanı sıra, bilinçli bir Müslüman olarak âlim sorumluluklarının idrakinde olmalıdır. Hiçbir şekilde dini siyasete alet etmemeli, İslâm için devlet anlayışına sahip olup, devlet için İslâm telakkisinden kaçınmalıdır. Ayrıca âlim olan şahıs halkın gündemini gereksiz, boş şeylerle meşgul etmemeli, popülarite uğruna farklı ve ihtilaflı meseleleri açıp toplumun zihnini bulandırmamalıdır. Allah ın yasaklarının çiğnendiği bir zamanda, öncelikli meselelerini belirlemelidir. Âlim olan kişi heva ve heveslerine göre değil, Allah a karşı hissettiği haşyet ile konuşmalıdır. Nitekim Kuran-ı Kerim ilme zıt olarak cehaletin yanı sıra heva yı da kullanır. Allah-u Teâlâ mealen şöyle buyurmaktadır: Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: Allah ın yolu asıl doğru yoldur. Sana gelen ilimden sonra, eğer onların heva ve heveslerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır. (Bakara Suresi: 120)

RemeL / 2. sayı Bu durumda âlimin karşı kutbunda hevasına uyan kimse bulunmaktadır. Hevasına uyan âlim(!), elde etmiş olduğu ilme rağmen -yukarıda da ifade ettiğimiz gibi- rahatının bozulmaması için zalim de olsa güçlünün yanında yer alabilir ve zalimin zulmünü meşrulaştırmak için fetva dahi verebilir. Maalesef bunun örnekleri tarihte ve günümüzde mevcuttur. Heva ve heveslerine uyan âlimlerin(!) durumu ile ilgili olduğunu düşündüğüm âyet-i kerimede mealen: Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz hâlde, onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini onlara anlat. (A raf Suresi: 175) Bahsi geçen bu kişinin Bel am b. Bâûrâ olduğuna dair rivayetler olsa da elbette ki âyetin manası umumîdir. Bu rivayetlerin birinde Hz. Musa nın, bir ordu ile zorba bir kavmin üzerine gittiği, durumdan kaygılanan bu kavmin, aslında iyi bir kişi olan Bel am dan yardım istedikleri, onun başlangıçta bu isteği reddettiği, fakat bazı hediyelerle kandırıldığı ve onlara yardım ettiği bildirilir. Başka rivayetlerde de başlangıçta salih bir kul olan Bel am ın, ism-i a zamı okuyarak Hz. Musa ya beddua ettiğinden ve bu suretle yoldan çıktığından söz edilmektedir. Tarihte ilmiyle amil olmayı başaramayanlar olduğu gibi zulme başkaldırmış, zalim olana hakkı yiğitçe söylemiş âlimler de mevcuttur. Said b. Cübeyr, Haccac-ı Zalim gibi bir tağutun saltanatını sarsan âlim bir şehiddir. İmam-ı Azam Ebu Hanife zalimle işbirliği yapmadığı için işkence görmüş ve bu şekilde şehid olmuş bir âlimdi. O, zalimlerin ve mazlumların ezeli mücadelesinde ezilenlerin safında yer almıştı. Zulmü sevip alkışlamadığı gibi bir köşeye çekilip ilmin ve kitapların gölgesine de sığınmadı. İlmi ticarete dönüştürmeyi aklından bile geçirmedi. Bir peygamber varisi olarak Allah a verdiği ahdi hiç unutmadı: 11

Remel 12 İmam-ı Azam Ebu Hanife zalimle işbirliği yapmadığı için işkence görmüş ve bu şekilde şehid olmuş bir âlimdi. O, zalimlerin ve mazlumların ezeli mücadelesinde ezilenlerin safında yer almıştı. Zulmü sevip alkışlamadığı gibi bir köşeye çekilip ilmin ve kitapların gölgesine de sığınmadı. Mü minlerden öyle erler vardır ki, Allah a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehid olmuştur). Bir kısmı da (şehid olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir. (Ahzab Suresi: 23) Yolunu takip edeceklere kanla imzalanmış şerefli bir sayfa bıraktı. Ebu Hanife nin yolunu izleyenlerden biri de Ahmed b. Hanbel dir. Halife Me mun zamanında yüz bulan Mutezile, ortaya Mihnet-i Kuran fitnesini attı. Halkı Kuran ın mahlûk olduğuna ikna etmeye çalışan hükümet, hak bildiğini söylemekten kaçınmayan Ahmed b. Hanbel in izzetli duruşuyla karşılaştı. Bu konuda onu ikna edemeyince ders okutmasını yasakladı ve daha ileri giderek 28 ay kadar zindanda tutarak işkenceye maruz bıraktı. Devamlı görmüş olduğu işkenceler sebebiyle zindan hayatı onu bitirmişti. Bundan dolayı da uzun müddet kendine gelemedi. Sıhhatine kavuştuğunda ise vazifesine devam etti. Yoksul bir hayat yaşamasına rağmen takvasından ötürü kadılık teklifini reddetmiş ilim yolunda zahmet çekmek, sevaba vesiledir düşüncesiyle devlet memurluğu vazifesini şüpheli olduğu için almaktan çekinmiştir. Numune-i imtisallerimizden birisi de hiç şüphesiz cennetini yüreğinde taşıyan âlim Ahmed İbn Teymiyye dir. O sadece ilim kürsüsünde değil cihad meydanlarında da boy göstermiş mücahid bir âlimdir. Elhamdulillah bu coğrafya, hala ahireti dünyaya tercih eden, yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar cihad etmeyi arzu eden âlimler yetiştirmektedir. Bir fıkıh âlimi olarak emperyalizme baş kaldırmış Abdullah Azzam ve hadis âlimi olarak siyonizme meydan okuyan Nizar Rayyan gibi, şeriat fakültelerinde derslere girmiş olan bu iki âlimi kâfirler tehdit olarak görmüş ve yakın zamanda çocukları ile birlikte şehit etmişlerdir. Rabbim şehadetlerini kabul eylesin.

RemeL / 2. sayı Sarsılmaz Dağlarımız Âlimlerimiz llah ın beni hidayet ve ilimle Agöndermesinin örneği, bol yağan yağmur gibidir. Bu yağmur bir toprağa isabet eder; bu topraklardan bir kısmı çok iyidir, suyu kabul eder, böylece ot ve bitkiler yeşerir. Bu topraklardan bir kısmı da çoraktır, suyu tutar. Allah bununla insanları faydalandırır. İnsanlar da bundan hem içer, hem içirir hem de tarlalarını sularlar. Bu yağmur başka bir toprağa da isabet eder, fakat bu ne suyu tutan ne de nebatat yeşertmeyen düz ve sert bir arazidir. Allah ın dinini kavrayıp,kendisiyle gönderildiğim mesajın kendine fayda sağladığı kimsenin örneği de aynen bunun gibidir. Bu kişi, dini öğrenir ve öğretir. Yine toprağın misali gibi bir kısmı da buna aldırmaz ve gönderildiğim hidayeti kabul etmez. (Müttefekun aleyh, el- Lü lü ve l-mercan, Hadis, 1471) İlim ölü toprağı dirilten yağmur gibidir. Ölü toprağın canlanması nasıl yağmura bağlıysa ölmüş kalplerin de dirilip hayat bulması ilme bağlıdır. Toprağın suya verdiği cevap gibi insanların ilme karşı tutumları da farklı farklıdır. Bir kısım insanlar yağan bu rahmet yağmuruna şemsiye açarken bir kısım da bu rahmeti toprağının en derin mecralarına ulaştırır. Ulaşan bu ilâhi rahmet damlacıkları her türlü ağacın, çeşit çeşit meyvelerin bulunduğu geniş ormanları oluşturur ki biz bunlara ÂLİM deriz. Âlimlerimiz kendilerine yaslanarak Ahmet İNAL destek aldığımız, sığındığımız dağlarımızdır. Biz o dağların gölgelerinden istifade eder, doruklarından taşıp gelen pınarlarından su içeriz. Onlar öyle dağlardır ki görünen kısımları kadar görünmeyen kökleri de vardır. Bu kökleriyle bizleri daima dengede tutarlar. Maruz kaldığımız şiddetli depremlere karşı bizi daima korurlar. Peygamberler miras olarak ilim bırakırlar. Âlimler ise bu kutlu mirasın sahipleri, varisleridir. Onlar öyle mübarek bir mirasa varis olmuşlardır ki bundan dolayı melekler kendilerine kanat germiş, yer ve gök arasındaki bütün mahlûkat onlar için istiğfar dilemiştir. Rasûlullah (sav), âlimleri ayın 14. gecesindeki bir dolunaya benzetmiştir. Ayın güneşten aldığı ışıkla insanların yollarını aydınlatması gibi âlim de Hz. Peygamberden aldığı nurla bütün ümmete ışık tutmaktadır. Âlimler toplumun koordinatlarını belirleyen köşe taşlarıdır. Toplum kendisini onlara göre konumlandırmış, ulemanın hangi konuda nerede durduğunu önemsemiştir. Bütün bunlardan dolayı âlimler, Müslüman toplumlar için imanlarını koruyabilme ve Müslümanca bir duruş sergileyebilme açısından vazgeçilmez unsurlardır. Ve onların yokluğu asla başka bir şekilde telafi edilemez. Bir an için dünyanın dağlardan ve ormanlardan yoksun olduğunu düşünelim. Emin olabiliriz ki bu eksikliğin dünyaya ve insanlara vereceği zarar âlimin yoklu- 13

Remel 14 ğunun Müslüman bir topluma vereceği zarardan daha büyük değildir. Bunu çok iyi bildiğinden dolayı Hz. Rasûlullah (sav) ın vefatından sonra birçok sahabenin Medine den ayrıldığı bir dönemde âlim olanlarının gitmelerine izin vermemişti. Çünkü geride kalanlar her ne kadar sahabe de olsalar aralarında âlim olanların yeri başkaydı. İz b. Abdisselam ın sultanla olan diyaloğu bir âlimin toplumdaki fonksiyonunu ve görevlerini çok güzel yansıtmaktadır. İz b. Abdisselam bir bayram günü Mısır kalesine gider. İçeriye girdiğinde insanların karşılama için hükümdarı beklediklerini görür. Kapı açılınca Sultan Eyyüb Mısır adetlerine göre saraydan çıkar; huzurdaki valiler, komutanlar secdeye kapanır. Tam bu sırada İz b. Abdisselam sultana dönüp: Ey Eyyüb! Yarın hesap gününde Allah azze ve celle; ben sana Mısır ın idaresini verdim, sen de orada içkiyi mübah kıldın diye sorduğunda nasıl hesap vereceksin der. Sultan: Gerçekten böyle bir şey oldu mu? diye sorar. İz b. Abdisselam: Evet, falan dükkânda içki de diğer münkerât da satılıyor, sen de devleti idare ettiğini zannediyorsun der. Sultan: Efendim! Ona ben müsaade etmedim, babamın zamanından kaldı diye kendini savunur. Bunun üzerine İz b. Abdisselam: Desene, sende biz babalarımızı bir hayat tarzı üzerine bulduk ve yollarına ittiba ettik diyenlerdensin diyerek mukabelede bulunur. Haber bir anda bütün Mısır da yayılır. Herkes İz b. Abdisselam ı konuşmaktadır. Saraydan dönünce öğrencilerinden el-baci: Hocam! Korkmadınız mı? diye sorunca İz b. Abdisselam: Vallahi yavrum! O an Allah (cc) ın azametini zihnimde canlandırdım. Birden sultan önümde kedi gibi oluverdi. diye cevap verir. Maalesef bugün Allah ın hükümlerini arkalarına atan yöneticilerin karşısında durup onlara hakikati haykıracak, her geçen gün Allah ın dininden biraz daha uzaklaşan insanımıza el uzatacak ve bizleri dış tehlikelerden koruyacak âlimlerimizin sayıları giderek azalmıştır. Onların yerlerinin doldurulamayışı, İslâm ümmetini açık bir hedef haline getirmiş, âlim geçinen bir takım kişilerin zuhur etmesine sebep olmuştur. Bu kişiler de tebaalarıyla birlikte uçuruma doğru bir yarışa girmişlerdir. Rasûlullah (sav) buyuruyor ki: Şüphesiz Allah ilmi insanlardan çekip alıvermez. Lakin ilmi, âlimleri almakla kaldırır. Nihayet hiçbir âlim bırakmadığı vakit insanlar bir takım cahilleri baş edinirler. Bunlara bir takım sorular sorulur, onlar da ilimleri olmadığı halde fetva verirler de hem kendileri dalalete düşerler, hem de halkı sapıklığa sürüklerler. (Müttefekun aleyh) Bugün gelinen noktada ise tüm dünya Müslümanları, ciddi anlamda Dini Önderlik problemleriyle karşı karşıya kalmışlardır. Müslümanlar olarak bugün ilmiyle, takvasıyla, ameliyle ve ahlakıyla bizlere rehber olacak âlimlere ve bunları yetiştirecek kurumlara ihtiyacımız vardır. Hem de acilen

RemeL / 2. sayı İSLÂM COĞRAFYASI İslâm ın Güney Asya ya girmesiyle birlikte günümüze kadar bu topraklarda birçok büyük Müslüman şahsiyet yetişmiştir. Muhammed İkbal, Mevdudi, Ebu l-hasen Nedvi ve Muhammed Hamidullah son yüzyılda yaşamış ve Müslümanlar için büyük hizmetler etmiş önemli isimlerden sadece birkaçıdır. Müslüman nüfusun çok yoğun olduğu bu coğrafya, İngiliz işgalinden sonra Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Keşmir olarak parçalara ayrılmıştır. Güney Asya da İslâm Hindistan Hindistan, Güney Asya da bulunan ve Dünyanın en büyük ikinci nüfusuna sahip olan ülkedir. Umman deniziyle Bengal körfezi arasında, kuzeyde Himalaya sıradağlarından güneyde Hint Okyanusu na doğru giderek daralan bir üçgen biçiminde uzanır. Batısında Pakistan, kuzeydoğusunda Çin Halk Cumhuriyeti, Nepal ve Bhutan, doğusunda Bangladeş ve Myanmar ülkeleri ile sınır paylaşmaktadır. Ayrıca Sri Lanka, Maldivler ve Endonezya ya çok yakın olan Hindistan ın başkenti Yeni Delhi dir. Hinduizm, Budizm, Jainizm ve Sihizm in doğum yeri olan Hindistan aynı zamanda Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman toplumları içerisinde barındırmaktadır. İslâm ın Hindistan a Girişi İslâmiyet Hindistan alt kıtasına 8. yüzyılın başlarında Muhammed b. Kasım es-sekafî kumandasındaki Arap kuvvetleri tarafından Sind bölgesinin 15

Remel 16 fethi ile girmiş ve İndus vadisindeki Mültan a kadar ulaşmıştır. Bu bakımdan 10. yüzyılın sonlarına doğru başlayan Gazneli akınları Hindistan daki İslâm fetihleri açısından yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Gazneli Mahmud buraya on yedi sefer düzenleyerek pek çok şehri ele geçirdi. Ancak Lahor dışında fethedilen bölgelerde kalıcı bir yerleşim düşünülmemiş, bununla beraber İslâmiyet in yayılması için zemin hazırlanmıştır. 11. yüzyıl boyunca sadece Lahor a Orta Asya ve İran dan çok sayıda ilim adamı ve mutasavvıf gelerek yerleşmiştir. Gazneliler Pencap ta İslâm dinine güçlü bir dayanak noktası sağlamış ve böylece daha sonraki fetihleri kolaylaştırmışlardır. Bugün 154 milyona yakın Müslümanın yaşadığı Hindistan, Dünyadaki 3. Büyük Müslüman topluluğudur. Pakistan Güneyinde Umman denizi bulunan Pakistan, güneydoğuda Hindistan, kuzeydoğuda Çin, kuzeyde Afganistan ve batıda İran ile komşudur. 163 milyona yakın Müslüman nüfusu ile Endonezya dan sonra en büyük Müslüman nüfusa sahip ülkedir. Başkenti İslâmabad olan Pakistan, bugün sözde bir İslâm Cumhuriyetidir. Öyle ki bugün Pakistan yer altı zindanlarında haksız yere tutuklanan yüzlerce Müslüman bulunmaktadır. Hindistan dan Ayrılışı 16. yüzyılda Avrupalı devletlerden Fransa, İngiltere ve Hollanda bugünkü Pakistan bölgesine sömürgeleştirmek için akın ettiler. Ancak içlerinde Hindistan topraklarını bir asır sömürgeleştirerek en kalıcı izleri bırakan ülke İngiltere olmuştur. İngilizlerin bu sömürge siyasetine karşı bütün Hindistanlılar arasında giderek büyüyen ciddi bir tepki oluştu. Bu amaçla 1885 de kurulan Kongre Partisi, din ayırmaksızın herkesin partisi olmaya çalıştı. 1906 yılında Müslüman haklarını savunmak için Bütün Hindistan Müslüman Birliği adı altında yeni bir oluşum meydana çıktı. Bir an önce Hindistan dan ayrı müstakil bir İslâm Devleti kurulabilmesi için zemin hazırlamaya başladı. Bu fikrin öncüsü 1817-1898 yılları arasında yaşayan Seyyid Ahmed Han oldu. Onun bu alandaki çalışmaları Aligarh Hareketi olarak isimlendirildi. Onun bu fikirlerini uygulama safhasına getiren kişi ise ülkenin en meşhur şair ve filozofu olan Muhammed İkbal olup bu konudaki fikrini ilk defa 1930 yılında Müslüman Birliğinin Allahabad şehrinde yaptığı toplantıda ortaya koydu. Özellikle Londra da avukatlık yapan Muhammed Ali Cinnah ı bu Muhammed İkbal.

RemeL / 2. sayı 1906 yılında Müslüman haklarını savunmak için Bütün Hindistan Müslüman Birliği adı altında yeni bir oluşum meydana çıktı. Bir an önce Hindistan dan ayrı müstakil bir İslâm Devleti kurulabilmesi için zemin hazırlamaya başladı. birliğe dahil etmesiyle birlikte Pakistan devletinin kurulması için gerekli önder bulunmuş oldu. Kâid-ü l- Azam, yani büyük komutan da denilen Muhammed Ali Cinnah ın 23 Mart 1940 tarihinde Lahor da yönettiği Müslüman Birliği toplantısında ayrı devlet olma yönündeki resmi bildiri kabul edildi. Ne var ki kurulacak bu devlet Hindistan da yaşayan Müslümanların tamamını kabul edebilecek bir konumda değildi. Ve sonunda yeni kurulan ülkedeki Müslümanların sayısı geride kalanlardan daha az oldu. Hindistan bölgesindeki son İngiliz kraliyet temsilcisi Lord Mountbatten idi. 15 Ağ ustos 1947 de Müslüman Birliği ile Kongre Partisi nin ayrılmasıyla Pakistan ve Hindistan adıyla iki devlet doğdu. Yeni kurulan Pakistan devletinin ilk başkenti Sind bölgesinin de merkezi olan Karaçi şehri oldu. Ancak burası iki bölgeden oluşan bir devlet şeklindeydi. Bugünkü ülke topraklarının bulunduğu batı bölgesi ile günümüzde Bangladeş olarak bildiğimiz doğu bölgesinin arasında Hindistan toprakları vardı. Hindistan ve Pakistan 1947 yılında bağımsızlıklarını almakla birlikte İngiliz Milletler Topluluğu nda kalmaya devam ettiler. Ve Kral VI. George her iki ülkenin en üst idarecisi görünmeye devam etti. 14 Ağustos 1947 den sonra Louis Mountbatten sadece Hindistan da kralı temsil ederken Pakistan da ise Muhammed Ali Cinnah temsil etmeye başladı. Liyakat Ali, Pakistan başbakanı, Javaharlal Nehru ise Hindistan başbakanı oldu. Kısa zaman sonra her iki devletin nüfusu arasında büyük bir mübadele başladı ve Pakistan daki yaklaşık üç buçuk milyon Hindu Hindistan a geçerken oradaki Müslümanlardan ise yedi milyon kişi Pakistan a göçtü. Keşmir Meselesi 15 Ağustos 1947 de Hindistan ve Pakistan devletlerinin kurulmasından sonra İngiliz himayesindeki 500 kadar irili ufaklı nizamlık, nevvablık, prenslik, mihracelik ve krallık nüfus yoğunluğu, dini ve etnik yapı, coğrafi konum gibi özelliklerine ve halklarının arzularına göre bu iki devletten birine katılmaları veya bağımsızlığı seçmeleri konusunda serbest bırakıldılar. Bunlardan biri olan Keşmir Mihraceliğinin 1941 sayımına göre toplam 4 milyon kişilik nüfusunun 3 milyonu Müslüman, 800 bin kadarı ise Hindu idi. Bu durum mihraceyi tercih açısından sıkıntıda bırakıyordu. Hakikatte iki ülkenin ayrılması esnasında imzalanan anlaşmada belirlenen şarta göre Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgeler Pakistan a, diğer bölgeler ise Hindistan a kalacaktı. Ancak Hindistan, nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen Keşmir i stratejik ve ekonomik özelliklerinden dolayı Pakis- 17

Remel 18 Bangladeş te İdamını bekleyen 91 yaşındaki Cemaat-i İslami lideri Gulam Azam. tan a bırakmak istemedi. Referanduma da yanaşmayan Hindistan hala zalimce olan bu tutumunu sürdürmektedir. Durum böyle olunca Müslümanlar Keşmir in Pakistan a katılması için ayaklandılar. Hindistan ve mihracelik bu ayaklanmaları bastırdı. Daha sonraları bu ayaklanmalar şiddetli çatışmalara döndü ve Hindistan bölgeyi işgal etti. Ocak 1990 dan itibaren Keşmirli Müslümanlar Hindistan ın zulmü durdurması ve bölgeyi terk etmesi için gittikçe yoğunlaşan silahlı bir mücadele başlattı; çıkan çatışmalarda Hint askerleri binlerce Keşmirliyi öldürdü. 1990 dan beri meydana gelen çatışmalarda ölenlerin sayısı; bildirilmeyenlerin dışında 50 binden fazladır ve en az bir o kadar Keşmirlinin de mülteci olarak başka ülkelere gittiği hesaplanmaktadır. Pakistan ve Hindistan Keşmir meselesi yüzünden üç kez savaşmıştır. Ayrıca 1998 ve 2002 yıllarında iki ülke savaşın eşiğine gelmiş, uluslararası çabalar sonucunda sıcak çatışma önlenmiştir. Bu mesele bugün de iki ülke arasında savaş çıkmasına yol açabilecek durumdadır. Bangladeş Bangladeş, yirmi dört yıla yakın bir süre Pakistan devletine bağlı bir eyalet olarak kaldıktan sonra Kasım 1971 de bağımsız olmuştur. Hint yarımadasının doğusunda yer alan Bangladeş in başkenti Dakka dır. Bugün zalim bir hükümet tarafından yönetilen Bangladeş te Cemaat-i İslâmi Partisi liderlerine verilen idam cezaları halkı ayaklandırmıştır. Hükümet yanlıları ve muhalifler arasında yaşanan çatışmalar birçok kişinin ölümüne sebep olmaktadır. Polisin muhaliflere uyguladığı işkence görüntüleri internette mevcuttur. Güney Asya da İslâmi Hareketler Hindistan Hilafet Hareketi Osmanlı Devletinin 19. yüzyılın sonlarında dört bir yandan saldırıya uğraması, Hindistanlı Müslümanların tepkisini çekti. Hind alt kıtasındaki Müslümanlar, Batı nın Osmanlı Devletine saldırısını İslâm a yapılan bir saldırı olarak gördüler. 1. Dünya Savaşı sonrası 1919 da Mevlana Muhammed Ali, M. Şevket Ali ve M. Ebu l Kelam Azad ın öncülüğünde Hindistanlı Müslümanlar Hilafet Hareketini başlattılar. Ebu l A lâ Mevdudi de bu hareketin kurucuları arasında yer aldı. Hareket kendine üç hedef belirledi: Osmanlı hilafetinin, Mukaddes İslâm yörelerinin ve Osmanlı Devletinin birliğinin korunması. Hind alt kıtasında yaşayan 80 mil-

RemeL / 2. sayı Ebu l A lâ Mevdudi. yon kadar Müslümanı temsil eden Hilafet Hareketi, Osmanlı ile maddi-manevi bağlar kurulmasında etkili bir rol oynadı. Ayrıca Muhammed İkbal gerek yazmış olduğu şiirleriyle gerek vermiş olduğu konferanslarla Güney Asya daki Müslümanlar ile Türkiyeli Müslümanlar arasındaki kardeşliğin temelini atmış oldu. Cemaat-i İslâmi Güney Asya daki en etkili ve en iyi teşkilata sahip İslâmi hareket olan Cemaat-i İslâmi Ağustos 1941 de, İngiliz Hindistan ında İslâmi uyanışı başlatmak isteyen Seyyid Ebu l-a lâ Mevdudi nin çağrısı üzerine yetmiş beş delege tarafından Lahor da kurulmuştur. (Lahor bugün Pakistan sınırları içerisindedir) Hareketin hedefi, Kuran ve Sünnet rehberliğinde insan hayatının bütünüyle değiştirilmesini ve İslâm ın sosyal hayata yerleştirilmesini sağlamaktı. 1947 de Pakistan ın kuruluşundan sonra Cemaat-i İslâmi Hindistan ve Pakistan da bağımsız iki ayrı teşkilat haline getirildi; daha sonra da Hindistan ın işgal ettiği ihtilaflı Keşmir bölgesinde, Sri Lanka da ve 1970 li yılların ortalarında Bangladeş te yine bağımsız olarak ortaya çıktı. Bu beş ayrı teşkilat aynı isim altında faaliyet göstermelerine, benzer hedef ve ideolojik yaklaşımlarına rağmen birbirlerine bağlı değildir. Her biri, içinde bulunduğu siyasi-ideolojik ortama göre kendi program ve stratejisini geliştirmiştir. Müslümanlar Hindistan ve Sri Lanka da azınlık statüsünde olduklarından buralardaki Cemaat-i İslâmi hareketleri dini uyanış hareketi durumundadır. Pakistan, Bangladeş ve Keşmir de ise bu teşkilatlar siyasi faaliyetlerde önemli rol üstlenmişler, seçimlere katılmışlar ve meclislerde birçok sandalye kazanmışlardır. Bugün de (1990 dan sonra) Keşmir Cemaati İslâmi si başta olmak üzere her üçü birden Keşmir bölgesinin Hindistan yönetiminden kurtarılması için mücadele vermektedir. Güney Asya daki diğer İslâmi Hareketlerden bazıları: Leşker-i Tayyibe, Ceyş-i Muhammed, Tebliğ Cemaati. (Bu sayımızın İslâm Coğrafyası bölümünde, sizlerle Güney Asya daki Müslüman kardeşlerimiz hakkında bilmemiz gerektiğine inandığımız bilgileri paylaşmaya çalıştık. Değinmediğimiz birçok nokta olduğunun farkındayız, hoş görürsünüz ki incelemeye çalıştığımız coğrafya ve bu coğrafyanın tarihi oldukça geniş malumatlar içermektedir. Bu yüzden sadece, Müslümanları ilgilendirdiğini düşündüğümüz kısımların bazılarına yer verebildik. Gerekli gördüğümüz takdirde bu mevzuyu ileriki sayılarımızda daha teferruatlı şekilde işlemeye çalışırız.) Remel Dergisi 19

20 Remel İSLÂM ÖNDERLERİ EBU L-HASEN NEDVİ Ebu l-hasen Nedvi, 1914 yılında musibetlerin yağmur misali İslâm Coğrafyası nın üzerine yağdığı, hem maddi hem manevi olarak işgalin ve sömürünün Müslümanları çepeçevre kuşattığı bir zamanda Hindistan da dünya ya geldi. On yaşına gelmeden babasız kalan Nedvi, on beş yaşında hafızlığını bitirdi. Leknev Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Urduca, İngilizce ve Arapça biliyordu. Tıpkı kendisi gibi zor zamanlarda yaşamış, zamanlarının öncü isimleri olan, ilim ve hareket insanlarından çok etkilenmiştir. Bunlar, Ahmed b. Hanbel, Ömer b. Abdulaziz, İbni Teymiyye, Salahaddin Eyyubi, Ahmed Serhendi, Şah Veliyyullah Dihlevi ve Muhammed İlyas gibi şahsiyetlerdir. Yine kendi ailesinden gelen ve İngiliz sömürüsüne karşı verdiği mücadelede şehid düşen Ahmed Şehid onu çok etkilemiştir. 700 den fazla kitap ve araştırma yayınlayan, 16 uluslararası İslâmi kuruluşun kurucusu olan Nedvi, dünyanın birçok yerine seyahat etmiş, konferanslar vermiştir. Cemaat-i İslâmi nin kurucuları arasında yer aldı. Cemaat-ı Tebliğ e özel ilgi göstermiştir. Edebiyatla ilgilendi. Müslüman Edebiyatçılar Birliği ni kurdu. Bilhassa Ortadoğu ve Mısır daki Arap Milliyetçiliği, lüks ve israf, Batıcılık ve ahlâki gerileme onun en çok üzerinde durduğu konulardır. Batılı eğitim sistemlerinin körü körüne alınması sonucu şu dört sıkıntının ortaya çıktığını söylemiştir: İslâm la Müslümanlar arasında uçurum oluştu. İslâm dan söz ettiği halde yaşamında İslâm dışı sistemlerin etkisi görülen nesiller oluştu. Madde ve bencillik arttı. Her şey para ile ölçülür oldu. Herkes kendisini düşünür oldu. Dünya sevgisi akidenin önüne geçer oldu. Lüks ve israf yayıldı. Kuran ve Sünnet e bağlı kalma, ümmetin geçmişi ile bağı güçlü tutma, dünya ve âhiret dengesini iyi tutma, zâhid olma, ibadetlerde sünnetleri dahi titizlikle yapma ve ilme teşvik edip, günübirlik siyasetlerden uzak durmayı tavsiye etmiştir. Ümmetin iç sorunları arasında erimemeyi, bir ekolün ya da mezhebin, akımın adamı olarak kalmamayı öğütlemiştir. Kişinin mezhebine, özel düşüncelerine, kendisine örnek seçmiş olabileceği meşhur isimlere rağmen ümmetin tamamını kuşatan bir anlayış sahibi olması gerektiğini ifade etmiştir. Bazıları Türkçeye de çevrilen kitaplarının en önemlileri; Müslümanların Gerilemesi İle Dünya Neler Kaybetti, İslâm da Davet ve Fikir Adamları, Rahmet Peygamberi, Kitap ve Sünnet Işığında Dört Esas. 1964 yılında tek gözünü kaybeden Nedvi, 1999 senesinde Ramazan ayında bir Cuma günü Kehf Suresini okurken Rahmet-i Rahman a kavuştu.

RemeL / 2. sayı KOPYALA - YAPIŞTIR Hama Katliamı nın 31 inci yılı Suriye Genel Devrim Konseyinin, Beşşar Esad ın babası Hafız Esad tarafından gerçekleştirilen katliamın 31 nci yıl dönümü dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada, Hama Katliamı 31 inci yılında da tekrar ediliyor. Oğul Esad, Mahir Esad ve çeteleri aracılığıyla tüm kentlerde büyük katliam yapıyor. Günlük ölü sayısı 100 ü geçiyor. Dünya kamuoyu Suriye deki katliamları sadece izlemekle yetiniyor ifadelerini kullandı. Açıklamada Halkımız Kur an a yemin etti, Hama katliamını unutturmayacağız. Allah ın izniyle devrimi zaferle sonuçlandıracağız. Çünkü gücümüz her gün artıyor denildi. (Dünya Bülteni / Haber Merkezi) Suriye Devrimi Başlangıç tarihi 15-03-2011 den 01-03-2013 e kadar ki; Toplam şehit (inş.) sayısı: 65.100 Çocuk şehit sayısı: 4.819 Kadın şehit sayısı: 4.439 İşkence altındaki şehit sayısı: 1.542 Yaklaşık olarak yaralı sayısı: 101.500 ün üzerinde Yaklaşık olarak gözaltına alınanların sayısı: 24.500 ün üzerinde Yaklaşık olarak kayıp sayısı: 82.950 nin üzerinde Suriye dışındaki mültecilerin sayısı: 1.122.717. (Özgür Suriye Haber Ajansı) Nusayriler Dünya genelinde yaşayan yaklaşık 3.000.000 Nusayri vardır. Bunlarında büyük bölümü Suriye (2.500.000), Lübnan (100.000) ve Türkiye de (350.000) yaşamaktadırlar. Suriye yönetimindeki Esedlerin de mensubu olduğu Nusayriler, Suriye de sayıca azınlık (Suriye nin toplam nüfusunun %14 ü) olmalarına rağmen iktidardadırlar. Nusayriler, hayvanların ve kadınların ruhlarının var olmadığına inanırlar. Bu sebeple Nusayrilerin itikadi inanışları erkeklerden oluşan topluluk içindeki sırlardan ibarettir. İçki haram değildir, sadece erkekler için söz konusu olan reenkarnasyon dinin temel inancını oluşturur, namaz şekillerle değil sadece dua ile kılınır gibi anlamları Kur an dan çıkardıklarını söylerler. Allah ın bazen insan sıfatıyla ortaya çıktığına ve onun en son Dünya ya geldiği zamanki sıfatının İmam Ali olduğuna inanırlar. (dunyadinleri.com/nusayriler) 21

Remel ŞİİR Kurşun Gazeli Savaşa girdin kalbim, bin yara aldı beni, Ne denli acı varsa aradı buldu beni. Seni bir bomba gibi taşımak bu göğüste, Bir Ebubekir kıldı bir Ömer kıldı beni. Kurmak bize düştü bu kalbi sökülmüş çağı, Buyruk en ağır yükün altına saldı beni. 22 Atıldık kurşun gibi kentin alanlarına, Bir kaç put ve taş gördü birden irkildi beni. Parça parça bir yürek delik deşik bir bağır, Bir beş değil sevgili, bin kurşun deldi beni. Bir katılık döşenmiş upuzun bulvarlara, Adım atar atmaz bir donma aldı beni. Böyle çıktım alana ve yürüdüm yürüdüm, Ne görebildi kimse ne anlayabildi beni. Ve put alanlarından geçtim İbrahim gibi, Bir savaş bildi beni bir eylem bildi beni. Osman Sarı

TAVSİYE KİTAPLAR Öncelikli Meseleler Fıkhı Prof. Dr. Yusuf el-karadavi Nida Yayıncılık Bu araştırma şeriatın getirdiği bir dizi öncelikli meseleye ışık tutmaya çalışıyor. Ayrıca bu araştırma, düşüncenin belli bir metotla düzenlenmesi ve adı geçen fıkıh türünün yayılması adına bir görevi de yerine getirecektir. Böylece, İslâmi sahada çalışanlar ile onlara plan ve proje sunanlar (teorisyenler) bu araştırmayla yollarını bulurlar. Bu şekilde, şeriatın takdim ve tehir ettiği, sıkı tuttuğu ve kolaylaştırdığı, dinin önemli gördüğü ve fazla önemsemediği meseleleri birbirinden ayırt etmeye azimli olurlar. Ayrıca, umulur ki bu çalışma, ifrat ve tefrite düşenleri bu konumlarından vazgeçirir, samimi çalışan insanların bakış açılarını da birbirine yakınlaştırır. Yusuf el-karadavi bu önemli eserinde, ilim ve fikir, fetva ve davet emredilenler ve yasaklananlar ıslah ve kültür gibi alanlarda önemli bilgiler vermekte ve ufuk açıcı düşünceler sergilemektedir. Sizlere ısrarla tavsiye ettiğimiz adı geçen güzide eserin üzerinde durularak, sıkı sıkıya etüt edilerek okunacak bir muhtevaya sahip olduğu kanaatindeyiz. Nebevi Eğitim Modeli Darü l-erkam Muhammed Emin Yıldırım Siyer Yayınları RemeL / 2. sayı M. Emin Yıldırım hocamız kaleme aldığı eserinde, Peygamber Efendimiz (sav) in ilk talebelerine uyguladığı eğitim modelini anlatmaktadır. Bununla birlikte tek solukta bitirilebilecek akıcılığa sahip olan söz konusu eser, henüz davetin ilk yıllarındayken seçilecek talebelerin sosyal statülerini ve onları başarıya ulaştıran temel anahtarları tablolar ve istatistikî verilerle okuyucusuna sunmaktadır. Eser yaptığı karşılaştırmayla; bugün insanlığı risaletin mesajıyla nasıl tanıştırabiliriz in kavgasını veren her bir evi, meclisi Erkam ın evine benzetmiş, bunun karşısında yer alıp insanların sesini nasıl keseriz, onları davalarından nasıl döndürebiliriz in kavgasını veren evleri, meclisleri de Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibilerin evine benzetmiştir Emin Yıldırım hocamız geniş bir araştırma neticesinde kaleme aldığı bu eserinde, Darü l-erkam ile ilgili çarpıcı bilgiler verirken satır aralarında da bizlere içtenlikle seslenmektedir. Okunmadığı her an eksikliğinin duyulacağını düşündüğümüz bu eseri sizlere şiddetle tavsiye ediyoruz. 23

Remel 24 BUNLARI BİLİYOR MUYUZ? ABD nin katliam ve işkence dolu tarihinin bir kısmı Sistematik Kızılderili soykırımını başlattı. 1945 te Japonya nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atom bombası atarak bir anda 250 bin kişiyi vahşice öldürdü. 1950-53 yılları arasında yüz binlerce Koreliyi katletti. 1975 te Vietnam dan kovulduğunda arkasında milyonlarca ölü ve sakat bıraktı. ABD nin Vietnam da halkın üzerine attığı 638 bin ton bomba, II. Dünya Savaşı sırasında Avrupa ve Afrika ya atılan toplam bombaların yarısıdır. Kişi başına yaklaşık 5 bomba atıldığı söylenmektedir. On binlerce kadının ırzına geçilmiş, yüz binlerce insan sakat bırakılmış, milyonlarca insan da işkenceden geçirilmiştir. 1991 de Irak ın Kuveyt e girişini bahane ederek ve diğer emperyalist güçleri de ardına takarak Irak halkına karşı bomba yağdırdı. Ardından 2003 te Irak a girerek 2 milyondan fazla insanı katledip binlerce kadına tecavüz etti. Ebu Gureyb gibi cezaevlerini doldurarak insanlıktan utandıran işkence yöntemlerine imza attı. 2001 de işgaline başladığı Afganistan da binlerce sivili acımasızca katleden terörist ABD, zulümle dolu tarihine yeni katliamlar, yeni işkenceler eklemeye devam etmektedir. Gallup Hakkında Gallup, Amerikalı bir istatistik uzmanı olan George Gallup un 1935 yılında kurmuş olduğu bir araştırma şirketidir. Gallup, 2.000 kişilik uzman kadrosuyla web üzerinde ve dünya çapında 40 tan fazla ofiste faaliyetlerini sürdürmektedir. Gallup 40 tan fazla Müslüman ülkede on binlerce Müslüman ile konuşup yaptığı araştırmayı Who Speaks for Islam İslam Adına Kimler Konuşuyor adında bir kitapta topladı. Bizde bu araştırmanın bazı detaylarını siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz. Soru: Şeriat hukuka kaynak olmalı mı? MISIR PAKİSTAN ENDONEZYA İRAN TÜRKİYE Şeriat yasaların tek kaynağı olmalı Kaynaklardan biri olmalı Kaynak olmamalı %66 %60 %14 %13 %9 %24 %21 %54 %66 %23 %1 %4 %14 %14 %57