Gücümün nasıl tükendiğini, kalbimin nasıl acıdığını anlatacak sözcük yok ki...



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

ISBN :

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Şehirdeki Yeni Hayatımız Başlıyor

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

UYGULAMA 1 1. Aşama Şimdi bir öykü okuyacağım, bakalım bu öykü neler anlatıyor?

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır.

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Deniz Kantarcıoğlu Anaokulu Rehber Öğretmeni. «Okula Uyum»

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

Kahraman Kit Misafirlikte

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Bu kitabın sahibi:...

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... 7 TUVALET EĞİTİMİNİN HANDİKAPLARI TUVALET İLETİŞİMİ N 1K (UYGULAMALI TUVALET İLETİŞİMİ)... 29

3. Genelde kendimi başarısız bir kişi olarak görme eğilimindeyim. 4. Ben de diğer insanların birçoğunun yapabildiği kadar bir şeyler yapabilirim.

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

ALTIN KALPLİ ÖĞRETMENİM

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Şimdi olayı şöyle düşünün. Temel ile Dursun iddiaya giriyor. Temel diyor ki

TARLABAŞI TOPLUM MERKEZİ ANNEX 6. Çocuk Tablo ve Grafikler 2006/2007 Tarlabaşı Kayıtlar

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Sevgili dostlar. 53 yıldan sonra avukatlığı bırakmak zorunda kaldım. Sizlere son bir anımı sunuyorum. Sevgiler, saygılar.

Müslim Uyğun. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

D Kendiniz hakkındaki düşünceleriniz değişkenlik gösterir mi, yoksa her zaman aynı mıdır?

Eze meze Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

KARDEŞ KISKANÇLIĞI KARDEŞ KISKANÇLIĞININ NEDENLERİ

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI


GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar

Beykoz Yerel Basını: Yılın Öğretmen Çifti, Adife& Bayram YILDIZ - Özgün Haber

Bir hastanın mektubundan...

ÇOCUKLAR İÇİN OYUN TERAPİSİ BİLGİLENDİRİCİ EL KİTABI. Oyun Terapisi Nedir? Oyun Terapisti Kimdir?

13 Mart 2009 Cuma, 12:20 GÜNCEL. A.A Nursel Gürdilek. İşitme engelli çocuklar için Türk-İsrail işbirliği

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ


Cem Akaş BUMBA İLE BİBU. Resimleyen: Reha Barış

Seher AHRAZ (505)

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

Ceviz ile ilgili siz değerli ziyaretçilerimizle,anısının küçük fakat izlerinin çok büyük olduğu ceviz başlangıç öykümü paylaşmak istiyorum!

Kahraman Kit Misafirlikte

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Hayırların babası olarak anılan,

PRETESTARE EXAMEN DE BACALAUREAT LIMBA TURCĂ

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

Otizmli Eymen 10 Okuldan Geri Çevrildi

AİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİ

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

Yönetici tarafından yazıldı Çarşamba, 09 Eylül :41 - Son Güncelleme Çarşamba, 09 Eylül :10

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

Bay Çiklet in Bahçesi

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Kardeş Kıskançlığı Nedir?

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

DANIŞANLAR İÇİN DEĞERLENDİRME ANKETİ:

Transkript:

SOLMAYAN ÇİÇEKLER YAZAN: İNCİ CENGİZ İlkbaharı sonbahara çeviren bir hastalıktır bu, dedi doktor. Üzgünüm, çocuğunuz özel bir çocuk olacak, yaşıtlarının gerisinde kalacak, onunla sürekli ilgilenmeniz, tedavisini, ilaçlarını hiç aksatmamanız gerekiyor, ancak özel eğitim aldığı takdirde belirli bir noktaya getirebiliriz, üzgünüm, keşke gözlerinizde şu anda oluşan hüznü silebilsem. Bütün bu cümleleri sıralayıverdi bize, kucağımda henüz dokuz aylık, hiçbir şeyden habersiz, dünya güzeli oğlum için. Bu konuşma, ben ve eşim için, hayattan yediğimiz en sert tokattı. Duymayı düşünmediğim bu sözcüklerin en yaralayıcısı da İlkbaharı sonbahara çeviren hastalık... Gücümün nasıl tükendiğini, kalbimin nasıl acıdığını anlatacak sözcük yok ki... Çaresiz ve bitkin eve geldiğimizde, henüz yedi yaşında olan büyük oğlum ürkek gözler ile kardeşine ne olduğunu sordu. Ne diyebilirdim ki, kendimin bile reddettiği bu gerçeği ona nasıl anlatabilirdim? Allah ım ne olur bu kabus olsun ve uyandığımda bunları hiç yaşamamış olayım. Ne olur Allah ım, ne olur! İyileşecek oğlum, merak etme dedim, sıradan, inançsız ve boş bir ifade ile. Oysa o yavrum nasıl beklemişti kardeşini, hiç kıskanmadan... Okuldan heyecanla geldiğinde ilk işi, onu görmek, onu koklamaktı. Yedi yaşındaki bir çocuğa nasıl anlatılırdı bunlar? Eşimle uzun süre kabullenemedik, Doktorlar yanılıyor, bizim çocuğumuzda bir şey yok dedik. Peki, neyin nesi idi o nöbet, o yavrumu perişan eden ateşsiz, nedensiz gelen illet? Yok canım, diyordum içimden, bir daha olmaz. Beynimin bir türlü kabullenmeyişi... Ama bir daha oldu, bir daha, sayısız kez oldu. Hala da devam ediyor. Gerçi artık hız kesti ama, yapacağını yaptıktan sonra.

Ancak biz onu çok sevdik, ben sanki dünyada bir tek küçük oğlum varmış gibi, kendimi ona adadım. Babası onca işinin, sıkıntısının arasında onu hiç ihmal etmedi. Ağabeyi, harika bir ağabey oldu. Sevgimizin ona yansımasının sonucunu alıyorduk. İçtiği o kadar ağır ilaçlara karşın, günde sayısız geçirdiği nöbetlere karşın, geç de olsa yürüdü, gülümsemesi, sevgi dolu yüreğinden ve yüzünden hiç eksik olmadı. Kendisinden çok sonra doğanlara el sallayarak yol verdi. Hatta onlara, Abi, abla bile dedi her şeyden habersiz. Böylelikle çok zor, ama hayatımızı derin etkileyen geçirdiğimiz beş yılın sonunda babamızın görevi nedeniyle başka bir kente göç etmemiz gerekti. Eğitimine yeni başlamıştık ve gittiğimiz kentte, Kayseri de bu tür olanaklar var mıydı, bilemiyordum. Üstelik benim doğduğum, büyüdüğüm ve çok sevdiğim Ankara dan ayrılmak bana çok zor gelmişti. Kayseri ye yerleşmek beni yeniden panik atak nöbetlerimle baş başa bıraktı. Yeni geldiğim bu kentte ilk öğrendiğim yerler, hastanelerin acil servisleri olmuştu. Oğlumu yanıma alıp bir yerlere gitmek, bana çok zor gelmeye başlamıştı. Çünkü, sanki uzaylı bir yaratığa bakar gibi, içimi delip gelen bakışlarla mücadeleyi bitirdim sanıyordum. Her sokağa çıktığımda, insanların bana verdikleri hoca adreslerinden, dolmuşta çocuğunu oğlumun yanından çeken kadınlardan artık fenalık gelmişti. Bir keresinde yanımda oturan ve yine çocuğunu bizden kaçırmaya çalışan bayana, Korkma, demiştim, bulaşıcı değil. Ne kadar anladı bilmiyorum. Çocuğunun kulağını çekip dolmuşta bulduğu bir tahtaya vurmaya başladı. Çok gülmüştüm içimden. Evet artık onların bakışlarından rahatsız olmuyordum, aksine, suratlarındaki ifadeye gülmeye başlamıştım. İşte dönüm noktam bu oldu. Biz ailecek oğlumuzu olduğu gibi kabul etmiştik, o bizim Gence mizdi, bizim hiç büyümeyecek bebeğimizdi ve artık bu kentte onun eğitimi için bir yerler bulmam gerekiyordu. Arayışım çok sürmedi, bu tür çocukların gittiği bir tane özel eğitim merkezi vardı. Oraya başvurdum. Aslında görünüşte hiç beğenmemiştim, ama bir yerden başlamamız gerekiyordu. Gence yi okula gönderiyordum, ama içim hiç rahat değildi. Eğitim kadrosu iyi değildi. Konunun uzmanı eğitimciler yoktu. Çocukları sadece orada tutuyorlar gibi bir durum vardı. Ben işini iyi yapan insanların hep yanında oldum. Ancak akşam eve geldiğinde okulda neler yaşadığını anlatamayan bir evladınız varsa ve onun okula gitmemek için kendince direnişine

tanık oluyorsanız, bir terslik vardır diye düşünüyordum. Evet bu okul çok yetersizdi. Hatta çocuklara kaba kuvvet kullanıldığına dair duyumlar alıyordum. Asla kabul edemezdim. Orada tanıştığım birkaç kader arkadaşım dediğim anne ve babayla oturup konuştum. Ankara da çalışmalarını bildiğim ve çok saygı duyduğum Zihinsel Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı nın Kayseri Şubesi ni açmaya karar verdim. Arkadaşlar bana çok güvendi. Hep birlikte şubeyi kurduk ve hemen bir bina kurup eğitime başladık. Tabii tüm bunlar, size yukarıda anlattığım kadar kolay olmadı. Bu süreçten kaç tane öykü çıkar bilmiyorum. Düşünün, hiç bilmediğiniz bir kentte, gelenekleri, adetleri size çok yabancı bir kentte, kendinizi anlatmanız, derdinizi dinletmeniz o kadar kolay olmaz. Ama zoru başarıp okulumuzu açtık. Artık her şey düzene girmeye başlamıştı. Her gün Gence ile okula gidiyor, Vakfın Şubesini geliştirmek, büyütmek ve tanıtmak adına sürekli çalışıyordum. Çok yoruluyordum, ama çok mutluydum. Hem kendi oğluma, hem diğer özürlü çocuklara bir eğitim imkânı sağlamıştık, anneler babalar soluk alıyordu. Onlar da canla başla çalışıyordu ve birden kocaman bir aile olmuştuk. Tüm bunların nedeni Gence idi. Onu iyi ki dünyaya getirdim. Yoksa bu güzellikleri, bu insan olmayı nasıl yaşardım? Gence mutlu olunca, doğal olarak biz de çok mutlu oluyorduk. Öylesine sevecen bir çocuk olmuştu ki, bir keresinde onun yatağı için aldığım civciv desenli çarşafa yatamamıştı. Onları inciteceğini düşünerek üstüne çıkamıyordu yatağın, sürekli cici-cici diye seviyordu onları. Düşünün bu denli katıksız bir sevgiyle bağlıydı hayata. Bence doğduğunda açtığı çiçekler hiç solmamıştı. Vakfın işleri çok yoğun sürüyordu. Yine Erciyes Üniversitesi nde bir işim vardı. Bir çocuğumuzun raporunu almaya gitmem gerekiyordu. Çok kalabalık bir gündü. Bankoda sıraya girmiş bekliyordum. Bu sırada yanıma uzun boylu, zayıf, yorgunluğu her halinden belli bir beyefendi yanaştı. Tam Kayseri lehçesi ile, Bacım bir dakika bakar mısın? dedi. Daha önce tanıdığım biri miydi acaba, diye düşünürken, Bacım şu kağıtta yazanı bana bir anlatsana dedi. Kağıdı elinden aldım Doğum raporuydu. Tam okumadan, Benim hanım yeni doğum yaptı, dördüncü doğumu ama doktorlar bir şeyler diyor, ben anlamıyorum. Burada yazıyormuş, dedi.

Hızla raporu okudum. Kanım donmuştu, çok uzun yıllar önce ayaklarımdan kayan yer, yine kayıyordu, başım dönmeye başladı. Şaşkınlıkla, Sen beni tanıyor musun? dedim. Yok bacım, öylesine geldim yanına, dedi. İşaret parmağı ile tanı kısmını gösterdi. Bu ne bacım? dedi. Tanı: Down Sendromu. Allah ım niye ben diye uzun zamandır sorduğum soruyu sordum yine kendime. Toparlanmaya çalışıp sıradan çıktım. Bu hiç tanımadığım yol arkadaşımın, zayıf koluna girdim, nispeten daha sakin bir yer bulup bir de derin nefes alıp başladım anlatmaya. Bak. Dedim, bu çocuğun diğerleri gibi olmayacak, yani öbür üç çocuğundan farklı olacak. Senin artık özel bir çocuğun var. Ömrün boyunca onunla daha fazla ilgileneceksin, belki diğerleri kadar rahat konuşamayacak, senin her dediğini onlar kadar iyi anlamayacak ama, seni ve annesini ve de herkesi hepsinden çok sevecek. Onun ilacı sevgi, dedim. Dedim ama boğazıma düğümlenen hıçkırıkları da tutmaya çalışıyordum. Bu sırada o babanın yaslandığı duvardan yavaşça kayıp başını iki elleri arasına alıp yere çöktüğünü asla unutmadım. Çünkü onun hissettiği her şeyi on sekiz yıl önce, bir doktor muayenehanesinde ben yaşamıştım. Ama ben ona İlkbaharın sonbahar olacak, demedim. Çünkü benim oğlum hiç çiçek dökmedi, onun yavrusunun da dökmeyeceğinden emindim. Biliyor musun, benim de böyle bir oğlum var. Sen bunu bilerek mi geldin yanıma? dedim. Başını iki elinin arasından kaldırıp dolu dolu gözleri ile, Hayır! dedi, öylesine... Şimdi onun konuşmama zamanı idi, daha yapacağı çok şey vardı. Bak, dedim, Allah bizim birbirimizi bulmamızı istedi. Şu anda ne zor olduğunu biliyorum, bir süre sonra kabulleneceksin. Sana kartımı veriyorum. Beni ara. Allah yardımcın olsun kardeşim. Kartı alıp gömleğinin cebine koydu. Onu orada bırakmaya hiç gönlüm razı değildi ama, Gence eve gelecekti ve benim ne koşullarda olursa olsun servis saatinde evde olmam gerekiyordu. Bana Güle güle, bile diyemedi. Öylece kaldı orada, ben de istemeye istemeye uzaklaştım yanından. Üç yıl sonra, kucağında down sendromlu dünya güzeli kızıyla Vakfa geldiğinde onu hemen tanıdım. Kucaklaştık. Hanımına o kadar çok anlatmış ki beni. Güler yüzlü bu Anadolu annesi ile, sanki çok uzun yıllardır tanışıyormuş gibi sarıldık. Konuştuk.

Kızımız hala eğitim almaya ve çiçeklerini soldurmamaya devam ediyor. Çünkü hazan, bizim çocuklarımızdan çok uzak bir mevsim.