134 (134). NIVARD PETROS ABLAPUTYAN IN ANLATTIKLARI (1903, YEDESYA [URFA] DOĞUMLU)



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

121 (121). KARAPET SAHAK FARAġYAN IN ANLATTIKLARI (1906, PALU DOĞUMLU)

Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır.

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

159 (159). TONĠK GABRĠYEL TONĠKYAN IN ANLATTIKLARI (1898, MUSA DAĞ DOĞUMLU)

17 (17). HIMAYAK BOYACIYAN'IN ANLATTIKLARI (1902, BĠTLĠS, KHALTĠK K. DOĞUMLU)

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge 2-6 Yaş Kreş ve Gündüz Bakımevi

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

11 (11). ARġAK STEPANYAN'IN ANLATTIKLARI (1908, MUġ DOĞUMLU)

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

Einstufungstest / Seviye tespit sınavı

71 (71). AĞASĠ ARġAK KAROYAN'IN ANLATTIKLARI (1913, KARS, TSIPNĠ K. DOĞUMLU)

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

27 ŞUBAT 03 MART OKULDA YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMALAR

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ 6 (ΕΞΙ) ΣΕΛΙΔΕΣ

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

YAŞAM ÖYKÜSÜ. Doğum yeri: Doğum Tarihi: 1. Aile Bilgileri Baba: Adı: YaĢı:

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Elvan & Emrah PEKŞEN

SATILMAZ EĞİTİM AMAÇLI KULLANILMAK İÇİN ÇOĞALTILMIŞTIR

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

ISBN :

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Ünite 01: Arapçada Kelime ve Cümle Çeşitleri

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

BAĞLAÇ. Eş görevli sözcük ve sözcük gruplarını, anlamca ilgili cümleleri birbirine bağlayan sözcüklere "bağlaç" denir.

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

TİLKİ İLE AYI Bir varmış bir yokmuş, Allah ın günü çokmuş. Zamanın birinde bir tilki ile bir ayı yaşarmış. Bir gün bunlar ormanda karşılaşmışlar ve ar

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, yüksek kültürde ve fazilette dünya birinciliğini tutmaktır. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK TARİH: ŞUBAT 2016 SAYI: 4

A) servis B) seyis C) başarı. 7. k,u,k,a,l Yukarıdaki harflerin hepsi kullanılarak aşağıdaki sözcüklerden. Al Semender

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

yuvarlak masa yeşil erik üç kalem ihtiyar adam

Topluluk Zorlukla Kar ıla ıyor

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır?

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

SİTEMİZE EKLENEN METİN KİTABIM-1 VE METİN KİTABIM-2 ADLI DÖKÜMANLARI OKURSAK HEM OKUMA HIZIMIZ ARTACAK HEM DE OKUDUKLARIMIZI ANLAYACAĞIZ.

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

ÖZEL ATACAN ANAOKULU KASIM 2017 KÜÇÜK GRUP SINIF BÜLTENİ

OYUNCAK AYI. Aysel çok mutluydu. Çünkü bugün doğum. Annesi Elvan a oyuncak bir ayı aldı. Elvan. günüydü. Babası Aysel e hediye aldı.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

CİN ALİ İLE BERBER FİL

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Samuel, Tanrı Çocuğu Hizmetkarı

OYUNCAK AYI. ayının adını Yumoş koydu. Halasına oturmaya. giderken Yumoş uda götürdü. Halasının kızı. Sorular: 1- Annesi Elvan a hangi hediyeyi aldı?

Almanya'da Yaşayan Trabzonsporlu Taraftarın 61 Plakanın İlginç Azmin Hikayesi

HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

12 (12). HRANT HOVHANNES GASPARYAN'IN ANLATTIKLARI (1908, MUġ DOĞUMLU)

Samuel, Tanrı Çocuğu Hizmetkarı

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

Şiir Anadan Örnekler. Köyden ayrılalı nice yıl oldu Yıkıldı evimiz selinen doldu Hani bacı kardeş nerede kaldı özlüyorum ben seni güzel Alvar

Vakti zamanında bir padişahın üç kızı varmış. Padişah bir gün vezirini -anma alarak geziye çıkmış.

ĠÇĠNDEKĠLER. Öğrendiklerimiz ġarkılar öğrendik Oyunlar öğrendik BĠLMECELER ÖĞRENDĠK

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Siirt'te Örf ve Adetler

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar)

Zengin Adam, Fakir Adam

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

DESTANLAR VE MASALLAR. Lev Tolstoy KÜÇÜK ŞEYTAN. Masal. Çeviren: Füsun Tayanç Resimleyen: Vaqar Aqaei

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Güzel Kraliçe Ester

Transkript:

134 (134). NIVARD PETROS ABLAPUTYAN IN ANLATTIKLARI (1903, YEDESYA [URFA] DOĞUMLU) Ben 1903 te Urfa da doğdum. Annem de Urfa da doğmuģ ve on yaģında babadan anadan mahrum kalmıģ. Onun ailesi 6 kiģiden oluģuyormuģ ve üçü kız, biri erkek olmak üzere dört kiģi kalmıģlar. Baba Tadevosyan Mıkırtiç, öğretmen ve eğitimli bir insanmıģ. Mıkırtiç vefat ettiğinde, yakınları onun çocuklarını yanlarına alıp, onlara bakmıģlar. Büyük kızın adı Lusya ydı; diğerininki ise Khanum; Khanum daha sonra benim annem olacaktı, diğer kız kardeģinin adı Yeğsa ydı; erkek kardeģi Karapet i ise amcası alıp çocuklarıyla birlikte Amerika ya götürmüģtü. Khanum dayısının yanında kalmıģtı. Dayısı devlet memuruydu. Yeğsa yı Miss Eppe Anne* evlat edinmiģtir. Yeğsa, okulu bitirdiğinde, öğrenimine devam etmesi için Miss Eppe onu Ayntab a göndermiģtir. Eppe Anne onu iyi bir gençle evlendirmiģ, çeyizini de Almanya dan getirtmiģtir. 1915 te Khanum on iki yaģındadır; onu bir gence niģanlarlar. O, yedi yıl niģanlı kalır ama damat adayını görmez; sadece büyük dini yortularda ziyarete gelir, hediyeler getirirler. Annem Ģunları anlatırdı: Paskalya Yortusu ydu. Birlikte kiliseye gitmemiz için, dayımın kızları geldiler. Yengem hastaydı, onlarla birlikte gittim. Kiliseye yaklaģtığımızda, önümüzden üç genç yürüyordu. Dayımın kızları gülmeye baģladılar. Niye gülüyorsunuz? diye sordum; Anlamadın mı? bak bu senin niģanlın dediler. Kiliseye girdiğimizde, kendi kendime : Bunu mu bana uygun görmüģler? diye sordum. Eve döndük; baktık ki, dünürler tarafından bakır iģi hediyeler getirilmiģ. AkĢam dünürler gelecek dediler. Getirdikleri takıların hepsini üstümden çıkardım; ben o çocuğu istemiyorum dedim. Annem Khanum u bir tanıdığın evine göndermiģler; onu Petros Kelecyan la evlendirmiģler. Babam küçükken Kudüs e gitmiģtir; bu yüzden ona mığdısi derlerdi. 1900 yılında Türklerle Ermeniler arasında yeniden çatıģma baģlamıģ; Türklerin mahallesinde oturan Ermeniler Ermeni mahallesine kaçmıģlar. Erzakları tükenmiģ, büyükannem Petros a : Git bizim evden yiyecek getir demiģ. Babam gitmiģ; Türkler onu alıp, boynuna baltayla vurup kaçmıģlar. Büyükannem oğlunun geciktiğini görünce gitmiģ görmüģ ki, oğlu kanlar içinde; onu eve getirmiģ, doktor çağırmıģ; yarasını dikmiģler; iyileģmiģ. Babam annemle evlenmiģ. TanınmıĢ bir tüccar olmuģ; eģek, at, yün ve yağ satıyormuģ. 1915 te, ailemiz babamdan, annemden, iki oğlan ve bir kızdan yani 1903 te doğmuģ olan benden oluģuyordu. Mutlu bir yaģamımız vardı. 1914 te amcamı askere aldılar. Babamı hapsettiler. Dört yüz altın verdik; onu kurtardık. Babamın parası tükendi. ġehrin durumu günden güne kötüleģti. Okulları kapattılar. Dükkânlar yağmalandı. Erkekleri hapishanelere doldurdular. Birkaç gün sonra, onları darağacına çektiler. Her evden bir genci, toplam yaklaģık 400 kiģiyi, yol inģaatı için götürdüler; ama onları öldürdüler. Silahsız ve korumasız evlere saldırıyorlardı; yağmalayabildikleri kadar yağmalıyorlar, genç yaģlı demeden herkesi kılıçtan geçiriyorlardı. Kuyular cesetlerle doluydu. Erkek kalmamıģtı; kadınlar baģladılar çarpıģmaya. Almanlar toplar getirip, Ermeni mahallesini gece gündüz top ateģine tutmaya baģladılar. Çabucak, Ermenilerden geriye kalanların da sürgüne gönderilmesi emri geldi. Bizim yeraltında yiyecek sakladığımız bir

kilerimiz vardı. Ağabeyim babamla birlikte o kilerde kaldı. O zamanlar ben 9 yaģındaydım; ablam Azniv ise 11. Nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Ben ağlıyordum. Annem, sesimi kesmediğimi görünce, saçımı bağladığım kurdelayı söktü, boynuma bağladı; ve beni boğmaya baģladı. Ben orda boğulmuģ olarak kaldım. Türk askerleri ağlama sesimi duyarak, gelip avlumuza girdiler. Kilere girdiler; babamı, ağabeyimi ve diğer on erkeği buldular; iģkence ederek onları öldürdüler. Bizi sürgün ettiler. Ağlama, sızlama, feryatlar, gözyaģları sanki Tanrı bize darılmıģtı. Sürgüne götürüyorlardı. Kar yağıyordu; hava soğuktu; yalınayak ve açtık; üstümüzde elbise yoktu. Elbiselerimizi, altınlarımızı, paralarımızı, her Ģeyi çalıp götürmüģlerdi. Günlerce yürüdük. Ablamın ayakları ĢiĢti; ağlıyor yürüyemiyordu. Teyzemin yetiģkin kızını kaçırdılar. Erkek kardeģim yedi yaģındaydı; aldığı bir kamçı darbesinden öldü. Der Zor yakınlarındaki köylere vardık. Ordaki merhametli Araplar bize su ve yiyecek verdiler. Parası olan onları satın aldı. Askerler kimde para olduğunu görüp, parasını elinden alıyor, onu dövüp öldürüyorlardı. Çocukları tutup, ateģe atıyorlardı. Canlı Ermeni piçi bırakmayacağız diye bağırıyorlardı. Annem tifüse yakalandı. Bir Arap kadın anneme yaklaģıp, beni ve ablamı evine götürmek için izin istedi. Annem o kadının adını bir kâğıdın üzerine yazdı ki, geri dönerse bizi geri alsın. Sürgünler Murad Nehri ne ulaģıyorlardı. Kervanların sayısı günden güne azalıyordu. Bir yandan tifüs ve kolera, diğer yandan ölüm korkusu vardı. YetiĢkin kızlar Türk ün eline geçmemek için kendilerini nehre atıyorlardı. Murad Nehri çok Ermeni götürdü. Onlar Murad ın kıyısında üç gün kalmıģlar. Kendilerini de öldürecekler diye, kalabalığın yüreği ağzına geliyormuģ. 1915 yılının unutulmaz hikâyesi, asırlar sonra dahi hatırlanacak; ama, ben duyduklarımı ve gördüklerimi hatırlayınca, Ermeniler in baģından geçeni düģmanım dahi görmesin diyorum. Araplar Ermenilere yardım etmek istiyorlardı; yemek piģirip getiriyorlardı ki, yiyelim. Türk askerleri yiyeceği görünce alıp kumun üstüne döküyorlardı, ayaklarıyla çiğneyip : ġimdi yeyin! diyorlardı; ama, halk açtı; yemeğin üstüne atılıp yiyorlardı. Ermenilerin arasından çalıģabilecek durumda olanlar, Der Zor a gitti; kuru bir ekmek yiyebilmek için hizmetçi oldu; diğerlerini karı olarak aldılar. Annemi de bir zenginin evine hizmetçi olmaya götürüyorlarmıģ; diğer yandan tellallar kimin evinde Ermeni kadın ya da kız varsa, onun evini yakacağız diye bağırıyorlarmıģ; ama, Araplar çok Ermeni kurtardılar. Annem zengin efendisine, Azniv adındaki kızının filanca köyde, filanca Arap kadının yanında olduğunu söylemiģ. O zengin adam gidip ablamı almıģ. Ablam anneme, kendisini evine götüren kadının elbiselerini çıkarıp vücudunu yağla ezdiğini ve güneģte oturttuğunu, o yüzden de öksürmeye baģladığını anlatmıģ; akciğerleri iltihaplanıp, ölmüģ. Annem o zengin adamın evinde kalmıģ. O evin sahibi Urfa hastanesine mektup yazıp, amcamın askere gittiğini, teyzemin ve kızının hastanede çalıģtıklarını öğrenmiģ. Annem de benim boğazımı sıkmıģ ve beni terk etmiģti; zira kendisini sürgüne gönderiyorlardı. O yoldan Müslüman bir asker geçiyordu; benim yerde bırakıldığımı görüp boynumdaki kurdelayı sökerek, beni hastaneye götürüp : Bu benim çocuğum; onun tedavi edin dedi. Ben iyileģtim. O beni sırtına almıģ, evine götürüyordu. O adam evlenmiģ; ama çocuğu olmamıģ. O yüzden de, göçebe gibi ve yalnız yaģıyordu; beni de yanına alıp at sırtında, evsiz barksız dolaģıyordu. O beni o kadar seviyordu ki, kollarının altında saklıyordu. Bir gün, iki silahlı asker gelip : Baban nerde diye sordu. Ben de onları götürüp, onun darı tarlasındaki yerini gösterdim. Onu alıp götürdüler. Meğer askere gitmemek için saklanmıģmıģ. Ben yapayalnız kaldım. Tanrı benim sahibimdi; aç, susuzdum; uyuyacak bir yerim yoktu. Ama, o babam yeniden kaçmıģtı. Bir gün sonra geldi beni buldu. Beni öperek : Sen beni sattığın için götürdüler dedi.

O gece bir deve kiraladı; Ģehre indik. Orda bir tanıdığımız beni gördü. Meğer, hamileymiģ; Türkten çocuğu olmasın diye hastaneye gitmiģ ki, bir çaresini bulsunlar. Orda, teyzeme rastlamıģ. Ona benden bahsetmiģ. Teyzem ve o kadın, leblebi Ģeker alıp beni görmeye geldiler. Gece babalığım geldi; ona olanları anlattım. O, o kadınların Ermeni olduklarını düģünüp beni atın sırtına oturttu ve Suruc a götürdü. Orda, çocuklar bana gâvur diyor, kendileriyle oyun oynamama izin vermiyorlardı. Orda bir nine vardı; o bana bakıyordu. Annem Der Zor dan Urfa daki amcama mektup yazmıģ ve Nıvard ı bulursan bana getir, demiģ. Amcam beni aramaya baģlamıģ. 1917 de Ġngilizler Türklerin Kürtlerin ve Arapların arasından Ermenileri toplamak için Türkiye ye gelirler. Her sülaleden o duruma düģmüģ insanlar vardı. Amcam Ġngilizlere baģvurmuģ ve baģlamıģlar aramaya. Suruc a geldiklerinde, gâvurları topladıklarına dair bir haber yayılmıģ. Babam pazardan geldi; komģumuzla Kürtçe konuģmaya baģladı. Ben o zaman öksüzleri topladıklarını anladım. Beni yıkadılar; yatacak bir hasırın içine sardılar; duvara dayadılar ve insan sesi duyarsan sesini çıkarma diye tembihlediler; zira sözüm ona askerler ev ev dolaģıp, çocukları alıp götürüp kesiyorlarmıģ. Ben de sessiz duruyordum. Evimizin içinden asker sesleri geldiğini duydum. Amcam : Burda diyordu. Askerler ise : Evin içini gördük; bir Ģey yoktu diye cevap veriyorlardı. DıĢarı çıkıp, tekrar geri döndüler. Asker hasırın ucundan tutup onu yere düģürdü. Ġçinden ben çıktım; amcamı gördüm; boynuna sarıldım. Gözlerimden yaģlar akıyordu. Amcam beni öpüp, sırtına aldı ve Halep e götürdü. Annem benim hayatta olduğumu duymuģtu. O zaman muhacirler memleketlerine dönün diye emir geldi. Annem Halep e gelmiģ, dayısının kızlarının yanında kalıyormuģ. Amcamın elinden tutarak trenden indik; arabaya bindik. Merdivenleri çıkıp, kapıya vurduk ve içeri girdik. Hepsi de tepeden tırnağa siyahlar giymiģ bir grup kadın oturuyordu. Ben ĢaĢkın bir halde bakıyordum. Amcam bana : Bak bakalım, annen bunlardan hangisi dedi. Ben bir an sessizce baktım. Annem kollarını iki yana açtı, beni kucaklayıp öptü; gözyaģları yüzüme aktı. Orda oturan kadınlar ağlamaya baģladılar. Hepsi de çocuklarını, eģini, kendi yakınlarını kaybetmiģti; hiçbirisi teselli bulamıyordu. Dayım berber getirdi; saçlarımı kestiler; bitlenmiģ elbiselerimi çıkardılar. Ben Peder Abraham ın kucağına düģtüm. Ermenice konuģmayı unutmuģtum. Annem bana erkek elbiseleri giydirdi; birlikte fotoğrafımızı çektirdik. Sevinçliydim; temiz giyinmiģtim, lezzetli yemekler, yumuģak bir yatak vardı. KıĢ geçti; ilkbahar geldi; sonra da yaz. Beni okula yerleģtirdiler. Ermenice konuģmaya baģladım. Annem Urfa ya gitmek istedi. 1918 de Ġngilizler Ģehre girdiklerinde, öksüzleri toplayıp, ebeveynlerine geri verdiler. Aileler yeniden bir araya geldi. Yıkılan yuvaları yeniden inģa etmeye ve içinde yaģamaya baģladılar. Annemle birlikte Suruc a gittik. Tanıdık bir hemģerimizi bularak, birkaç gün orda kaldık. Onların iki yetiģkin oğlu vardı; onlar benim elimden tutup pazara götürdüler. Orda Türk babama rastladım. Babalığım beni kucakladı; ağlamaya ve beni öpmeye baģladı. Ceplerime

kuruyemiģ doldurmaya baģladı. O iki oğlana : Beni kızımın annesinin yanına götürün; ona söyleyecek bir çift sözüm var dedi. Eve geldik. Türk babalığım annemi çağırdı; kapının arkasından annemle Türkçe konuģmaya baģladı : Sen Allah tan korkmadın mı? Bu kızın boğazını sıkıp terk etmiģtin. Onu ben hastaneye götürüp tedavi ettirdim. HerĢeyi bir taraf bırakıp ona bakıyordum. Bunu da bana bırak. dedi. Annem de ona : Bütün bunları kim yaptıysa mükâfatını alır. Büyük bir aileden sadece ikimiz kaldık diye cevap verdi. Türk babalığım beni yeniden öptü ve ayrıldık. Urfa ya gittik; annemin dayısının evi Türk mahallesindeydi. Ġki güzel evleri vardı. Dayısının oğlu askerden dönmüģtü; kız kardeģini de Arapların arasında bulmuģ geri getirmiģlerdi. O güzel evleri kapılarını, pencerelerini çingeneler çıkarıp yakmıģtı. Pek çok insan Arapların yanında bulunup yeni bir hayata baģlamak için geri geliyordu. Annem siyahlar giymiģ olarak, bir papazın huzurunda evlendi. Ben ĢaĢırmıĢtım ve annemin niçin ağladığına ĢaĢıyordum. Kendi kendime : Belki de babam, eski evi-barkı, çocukları aklına geldi; yeni bir yuva kurmak istiyor dedim. Ama annemin gözyaģları durmak bilmiyordu. O teselli bulmak istemiyordu. Kimse yokken, beni göğsüne dayayıp : Ben senin için yeniden evlendim. ÇalıĢmaya gitmiģ olsam, sen kimin yanında kalacaktın? diyordu. Annem evlendikten sonra, Halep e gitti; bize giyecek, ev için gerekli Ģeyler aldı, getirdi. Ben yalnız baģıma oynuyordum. Beni pazara götürüyorlardı. Amcam bakırcı ustasıydı. Beni yanında dükkânına götürüp, akģam eve geri getiriyordu. 1918 de Fransız savaģı baģladı. Herkes dehģete içinde, evini terk ederek, merkezde olan, Ermeni mahallesinde toplandı. Mevzilenip baģladılar çarpıģmaya. KıĢ mevsimiydi ve hava soğuktu. Ġnsanlar açlığa dayanamıyorlardı. Dükkânlar kapalıydı. Halk at, eģek eti yemeye baģladı. 1919 da Fransızlar teslim oldular. Türkler onları Ģehirden çıkardılar; dört yüz Fransız askerini ġabaka Dağı na çıkarıp öldürdüler. Onların binbaģısının kafasını demir bir çubuğa geçirerek Ģehirde dolaģtırdılar. O acı olayları kendi gözlerimle gördüm. Ermeniler korkuya kapıldılar. Fransızlar gittikten bir gün sonra Fransız bayrağını indirmek için toplandılar; o bayrağı indiren kendi canına kıydı. Babam ikmal komitesinin baģkanıydı. ÇatıĢmaların sona erdiği doğruydu; ama, halkın yüreğini korku kaplamıģtı. Ermeniler nerde okul açmak istese, Türkler gelip o okulu kapattırıyorlardı. Katoliklerin avlusuna okula gittim; ne sıra, ne de masa vardı. Gelip okulu kapattılar. Yetimhanenin avlusuna gittik; orayı da kapattılar. Ermeni kilisesinin avlusuna gittik; yine gelip kapattılar. ÇatıĢmadan birkaç ay sonra, HaykanuĢ ablam geldi. Kendisiyle birlikte oynayacağım için çok sevindim. Amcamın karısı bir oğlan doğurdu. Biz ve onlar aynı avluıda yaģıyorduk. Annem bilinçli bir kadındı. Amcamın oğlu hep hastalanıyordu. Bir gün amcam babama : Ben Halep e gideceğim; burda bize ekmek kalmadı dedi. Birkaç aile bir araya gelip Ģehri terk etti. Türkler evlerimize yerleģmek için, bizim yeniden

evimizi barkımızı bırakıp gitmemizi istiyorlardı. Bir erkek kardeģim daha oldu; ama o da mavi öksürüğe tutuldu öldü. Annemin Kamurc Köyü nde bir teyze oğlu ve kız kardeģi vardı. Kız kardeģi evliydi; bizi alıp oraya götürdü. Kamurc un havası çok temiz ve suyu tatlıydı; orası bahçelerle doluydu ve meyve ağaçlarıyla süslenmiģti. 1920 de durumumuz oldukça düzeldi. Kapımıza Türk dilenciler gelir; annem onlara ekmek yemek, elbise verirdi. Ben ona : Ermenilere ver derdim. - Yesinler, giyinsinler yavrum; Ermeniye de veririm. Tanrı hepsini de eģit yaratmıģ diye cevap verirdi annem. O vicdanlı bir kadındı; fakirlere yardım etmeyi severdi. Der Zor dan kurtulmuģ olan teyzem ve kızı hastanede çalıģıyorlardı. ġehirdeki Ermenilerin sayısı arttığında, onlar Ermeni mahallesinde küçük bir ev kiraladılar; orda kalıyorlardı. O zaman Miss Karen Eppe evlerinde çalıģmaları için, dullara iģ verirdi. Miss Karen Eppe Danimarkalı bir kızdı. O çok fedakârdı. Ermeni yetimlere kendisi bakıyordu. Sürgünden dönen Ermeni kadınların çalıģmaları ve geçimlerini sağlamaları için el iģi atölyesi, halı dokuma atölyesi açtı. Halep e gittiğimizde ben el iģi atölyesine gittim. Teyzem ve kızı mum ıģığında el iģi yapıyorlardı; annem de gerekeni yapıyordu. Teyzem iki kızını da niģanladı ve Rakka ya gittiler. 1921 de Ģehirdeki durum günden güne kötüleģiyordu. Okullar kapanıyordu. Türk minarelerinden Ermeni mahallesi bir insanın avucunun içi gibi açık seçik görülebiliyordu. Zavallı Ermeniler eski acılarını unutamadan, yenileri ortaya çıkıyordu. Her aileden bir-iki kiģi kalmıģtı; hiç olmazsa onları korumak lazımdı. Babam memur olarak Ģehrin yöneticisiyle konuģup ona : Huliganlarınıza engel olunuz. Halk pazara çıkamıyor. Bunun sonu nereye varacak? demiģ. ġehrin yöneticisi ona : Dostum iyi söyledin. Sizinle birlikte yaģamamız imkânsız; biz kendi halkımıza engel olamıyoruz. Size bir ay süre : Ermenilerini al ve Ģehri terk et. diye cevap vermiģ. Babam eve geldiğinde rengi atmıģtı. Olanları anlattı. Biz ağlamaya baģladık; çünkü kıģ mevsimiydi ve evler erzakla doluydu. Karlar yerleri kaplamıģtı. Biz Türk mahallesinde yaģıyorduk; evimizin gizli bir çıkıģ kapısı vardı. Bir Türk gizlice kapıdan içeri girip babama bir kâğıt vermiģ. Babam kâğıdı okumuģ : orda yirmi kiģinin ismi varmıģ; ilk isim kendininkiymiģ. Diğerleri öldürülecek zengin insanların isimleriymiģ. Babam ertesi sabah Kürt ve Arap giysileri giyip kaçmaları için hepsini örgütledi. Sabah Garegin Turkciyan ın öldürülmüģ olduğunu duyduk. O eczacıydı. Artık orda kalmak imkânsızdı. Katırlar, atlar kiralayıp yüklerimizi onların sırtına yerleģtirip yola çıktık. Der Zor mağaraya vardık; kervan orda durdu. Yerde insan kafatasları ve kemikleri gördük. Bize eģlik eden askerler orda gecelememizi istiyorlardı. Ama halk korkmaya baģladı. Biz burda kalmayız, dediler. Türklerin dört yüz Fransız ı öldürdüğü yer orasıydı. BinbaĢının kafasını Urfa nın mahallelerinde dolaģtırmıģlardı. Babam askerlerden hiç olmazsa Suruc a gitmemizi rica etti. Yola devam edip Suruc a vardık. ġehrin belediye baģkanı babamın geldiğini duyunca, bizi evine götürmeye geldi; ama, babam bunu reddetti; Halkım neredeyse, ben de

ordayım dedi. Belediye baģkanı bütün hanların boģaltılmasını ve halkın oralara yerleģtirilmesini emretti. Ġki gün yağmur yağdı. Orda üç gün kaldık. Bizim için özel olarak evden yemek geliyordu. Belediye baģkanı bizimle birlikte yemek yiyordu. O, Ermenileri çok seviyordu; Ermenilerin durumunu görerek çok üzülüyor, sebep olanın yanına kalmayacak diyordu. Üç gün sonra hazırdık; kervan yola çıktı. Belediye baģkanı bir ata binerek Arabistan sınırına kadar bizimle geldi. ÖpüĢerek bizden ayrıldı. Babam bizi bırakıp, herkese yarımģar bilet alabilmek için baģvuruda bulunmak amacıyla, Cırablus a gitti. Biz çadırlarda kalıyorduk. Gece-gündüz yağmur yağıyordu. Biz, beģ aile olarak, atlarla kalktık, kayıklara binip Cırablus a babamın yanına gitmek için Fırat ın kıyısına gittik. Fırat ın suları yükselmiģti. O geceyi orda geçirdik. Fransız ordusu orda bulunuyordu. Askerlerin yardımıyla yüklerimizi kayıklara doldurup Cırablus a geldik. Bir saat sonra babam geldi. Bize bir ev vermiģlerdi; gittik o eve yerleģtik. Orda on gün kaldık. Ġkinci kervan da geldi. Biletleri kestiler ve Halep e geldik. Amcam ailesiyle birlikte Halep te kalıyordu; o, istasyona geldi; bizi bir arabaya bindirip eve getirdi. Ġçeri girdik; amcamın karısı siyahlar giymiģti; yirmi altı yaģındaki erkek kardeģinin vefat etmiģ olduğunu duyduk; o, aynı zamanda annemin dayısının oğluydu; onların evinde büyümüģtü. Birkaç hafta sonra, ayrı bir ev bulduk. Evimizin yakınında Protestanların okulu vardı; 5-6 yıl o okulda okudum. 1931 de Der Zor a gelin gittim. Zaten, Vazgen Rahip ve papazlar Der Zor da bir kilise inģa edip, Ermenilerin kemiklerini toplayarak, kilisenin temelini kutsayacaklardı. Bizim evlilik törenimiz de orda yapıldı; ama bizimkiler çok kötü Ģartlarda yaģıyorlardı. Yere bir kilim serilmiģti; bir de yatak vardı. Evimizden bir Ġncil göndermelerini istedim ki, okuyarak avunayım. Sonra Mahara ya taģındık. Daha sonra da Halep e geldik. 1943 te Arab Punar a taģındık, sonra Halep e, Sonra Cırablus a, en sonunda da Ermenistan a geldik. Çok büyük zorluklarla karģılaģarak köyden Yerevan a taģınabildik. Yanımıza aldığımız her Ģeyi denize dökmeye zorladılar. Ev yoktu, para yoktu, iģ yoktu, ekmek yoktu. Karne sistemi vardı. Ekmek almak için gece kuyrukta bekliyorduk. Bize bir arsa verdiler; Arabkir in Bancaranots mahallesinde ev inģa ettik. Sanki Tanrı bize sabır verdi de, o günlere dayanabildik.