Bu kitap, Adapazar Belediyesi nin öğrencilerimize ücretsiz arma an d r. Belediye Baflkan Süleyman DİŞLİ

Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Bu kitap, Adapazar Belediyesi nin öğrencilerimize ücretsiz arma an d r. Belediye Baflkan Süleyman DİŞLİ

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

ISBN :

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

ŞAHISLAR: Anne:Zişan, Baba:Orhan, Abla:Fehiman, Abla:Güzin, Abi:Osman, Küçük Kardeş:Fikret

Umutla, harabelerde günlük turuna çıkmış olan bekçi Hilmi Efendi yi aramaya koyuldu. Turist kalabalığı Efes sokaklarına çoktan akmaya başlamıştı.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Esrarengiz Olaylar. Dangg Dongg Dangg

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır?

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Derleyen: Halide Karaarslan / Uzman Pedagog Görsel Tasarım: Semra Bolat / Sanat Dersleri Zümre Başkanı

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

2.sınıf Hayat Bilgisi Konu Özetleri

2011, Tudem Eğitim Hizmetleri San. Tic. A.Ş. 1476/1 Sok. No:10/51 Alsancak-Konak/İZMİR

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

MİRKET NİNELER. Parti Veriyor

25. Aşağıdaki deyimlerle anlamca üçlü bir grup oluşturulduğunda hangisi dışta kalır? A) eli bol B) eli açık C) eli geniş D) eli kulağında

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

MACERA AKADEMİSİ. Anneciğim ve Babacığım,

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

Tanşıl Kılıç ŞEKERLİ SİNEK. Resimleyen: Vaghar Aghaei

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Kızım, evde köpek. bu köpeği eve? dedi. annesi. Zaten hep beni suçlarsın! dedi Cimcime. Mıyk! diye sızlandı köpek. Hemen gidecek bu köpek!

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

DEPREME HAZIRLANIYORUZ KORKMUYORUZ

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak)

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

UFUK GÜRBÜZDAL TURK 102-3

İhmal Amca DESTANLAR VE MASALLAR BOYALI KIRLANGIÇ. Masal. Resimleyen: Turgut Keskin

Bu kitabın sahibi:...

timasokul.com / bilgi@timasokul.com

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Kahraman Kit ve Akıllı Can. Technical Assistance for Promoting Registered Employment. Kayıtlı İstihdamın Teşviki için Teknik Destek Projesi

HAYAT BİLGİSİ. Bulutların her birinde özellikler yazmaktadır. İyi bir arkadaşta bulunması gereken özelliklerin olduğu bulutları boyayın.

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kırmızı Şemsiye. Şiirler: Mavisel Yener. Öyküler: Aytül Akal. Resimler: Saadet Ceylan. Resimler: Ayda Kantar

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Kadınların Çalışma Deneyimleri

Transkript:

ADA DA DOSTLUK Bu kitap, Adapazar Belediyesi nin öğrencilerimize ücretsiz arma an d r. Belediye Baflkan Süleyman DİŞLİ Adapazar Belediyesi 444 50 54 www.adapazari.bel.tr Adapazar Belediyesi

Ada da Dostluk Adapazarı Belediyesi

ADA DA DOSTLUK ISBN: 978-605-63583-2-6 Yay n Kurulu Süleyman DİŞLİ Fatih DOĞAN Murat TOPUZ Aybüke UYGUN Derya D. ŞİRVANOĞLU Esra GENÇ Proje Yöneticisi ve Editör Dr. Melike GÜNYÜZ Yazan Figen Yaman COfiAR Sanat Yönetmeni ve Resimleyen Reza HEMMAT RAD Etkinlik Yazarı ve Pedagojik Danışman Uzm. Psikolojik Danışman Özlem MUMCUO LU Grafik Uygulama Ayfle ADAfi Bask Öncesi Haz rl k Sedir Yay nlar A.fi. T: 0216 492 55 55 Bask Bakanlar Medya Rek. Yayınevi Ltd. Şti. Kısıklı Mah. Ferah Cad. Darıcılar Sok. No: 1 Üsküdar / İstanbul T: 0216 316 11 56 Matbaa Sertifika Numarası: 12265 2013, Bütün yayın hakları Adapazarı Belediyesi Özel Kalem Müdürlüğüne aittir. İzin alınmadan ya da kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz, çoğaltılamaz ve basılamaz. Adapazarı Belediyesi Özel Kalem Müdürlüğü Cumhuriyet Mah. Kolağası Sok. No: 3 54100 Adapazarı / Sakarya T: 277 54 65-277 54 30 F: 277 54 43 e-posta: ozelkalem@adapazari.bel.tr www.adapazari.bel.tr

Ada da Dostluk Adapazarı Belediyesi

ÖN SÖZ Merhaba Gençler, Güzel bir şehirde yaşamak hepimizin hakkı. Bizlerin olduğu kadar bitkilerin, hayvanların, doğadaki diğer canlıların da mutluluğu, sağlığı yaşadığı şehirle yakından ilgili. Şehri sizin için güzel kılan şeyler neler, hiç düşündünüz mü? Nasıl bir Adapazarı nda yaşamak isterdiniz, bunun hayalini kurdunuz mu? Sizlerin hayallerini, çağın gereklerini ve doğanın gereklerini uyum içinde karşılayan, yaşayan ve yaşatan bir Adapazarı için, ben ve Adapazarı Belediyesi nde çalışan arkadaşlarım, var gücümüzle çalışmaktayız. Bu kitap da işte bu çalışmaların bir ürünü olarak ortaya çıktı. Görev ve sorumluluklar açısından başta Adapazarı Belediyesi olmak üzere, şehrimiz için hepimiz önemli şeyler yapabiliriz. Kitabımızın kahramanları da tıpkı bizler gibi Adapazarı nda yaşıyorlar. Bu şehrin güzellikleriyle olduğu kadar, sorunlarıyla da iç içeler. Bu sorunları aşmak, daha güzel bir Adapazarı nda bir arada olmak için uğraşıp çabalıyorlar. Kimler mi onlar? Belki siz, belki biz, belki de her gün karşılaştığınız, tanıdığınız komşularınız, arkadaşlarınız, akrabalarınız... Sokağınızdaki kediler, çatınızdaki kargalar... Kitabı okuyunca onların kimler olduğunu daha iyi göreceksiniz. Bu eğlenceli kitap, sizlere daha yaşanabilir, daha sağlıklı, daha temiz, daha modern, daha güzel ve daha güvenli ortamlar sunabilmek gayesindeki Belediyemizin, yepyeni bir projesinin ürünü. Modern, temiz ve yeşil bir Adapazarı için, hep birlikte kuracağımız bir hayalin gerçekleşmesi için atılan önemli bir adım... Sizlerin zihinsel ve fiziksel gelişiminize katkı sağlamanın yanı sıra, Adapazarı mızın değerlerinin doğasıyla, tarihiyle, kültürüyle ileri taşınması için bir vesile... Bizlere duymuş olduğunuz güvene layık olma gayretimizin bir işareti... Sevgili gençler, Görüşleriniz, düşünceleriniz, eleştiri ve hayalleriniz, bizim için çok kıymetli. Bunları bizlerle paylaşmaktan çekinmeyin. Ellerinizi ellerimizin, yüreklerinizi yüreklerimizin üzerine koyun ve geleceğin Adapazarı nı birlikte şekillendirelim. Kitaptaki hikâyenin, hayallerimizi inşa etmemiz için sağlam, güçlü ve keyifli bir temel oluşturmasını dilerim. Sevgilerimle. Süleyman DİŞLİ Adapazarı Belediye Başkanı 4

BU KİTAPTA TANIŞACAĞIN DOSTLAR ADA KEDİ Beyaz tüylü, ela gözlü, iyi huylu, tatlı sözlü. Kediler konuşur mu deme. Kitabı oku, Ada Kedi yi dinle... Dışarıda olduğuna bakma, onu sokak kedisi sanma. Asil bir Van Kedisi ile cesur bir tekirin oğludur Ada. Uymazsan temizlik kurallarına, çetesi bitiverir yanında. Aman ha! ADA KEDİ ÇETESİ Mahallenin kargası ve kedisi... Ada Kedi ye inanmış, peşine düşmüş hepsi. Temizlikten başka şey düşünmezler, çevreyi kirletenleri affetmezler. RÜSTEM ABİ Ada Kedi nin koruyucusu, çocukların abisi. Yeşil Ada Apartmanı nın çalışkan görevlisi. Başın düşerse dara, hemen Rüstem abiyi ara. Süpermen gibi uçuk kaçık kahramanlara bel bağlama. Asıl kahraman işte burada, Adapazarı nda. Burma bıyıklı, koca göbekli Rüstem abi karşınızda. Ta ta ta taaa! 5

NECMİ BEY İnatçı mı inatçı, kavgacı mı kavgacı, Evet ler deniz olsa, o yine de hayır cı. İnanmaz kendi gözüyle gördüğüne bile, Her şeyi yazdırır, imzalatır ille de. İtirazda eşi benzeri yoktur. Emekli Necmi Bey de öfke pek çoktur. EMRE, ZEYNEP VE METE Bakın şu Yeşil Ada Apartmanı ndaki üç kardeşe. Biri asla benzemez diğerine. En büyükleridir, biraz havalıdır Mete. Çevrecidir, çalışkandır, girişkendir ortanca Zeynep e gelince. Zeynep ablasını örnek alır, kedilerin yanındadır Emre. Bir dönem başkanlık yapmıştır hatta Ada Kedi ve çetesine. MELEK HANIM Çöp çıkarma konusunda büyük ustadır. Tek başına, bir apartmanın çıkaracağı kadar çöp çıkarır. Ne varil yeter onun çıkardığı çöpe, ne konteyner. Melek Hanım ın çöplerini taşıyabilecek en iyi vasıtadır koca bir tır! 6

RAHMİ BEY Çocukların babası, Melek Hanım ın eşi. Semt pazarında sevilen, sayılan bir peynirci... ZABITA ZABİT Belediyenin B harfi bile onu hatırlatır apartman sakinlerine. Dur durak bilmeden her sorunlarında sesleniverirler Zabit e. Zabıtalığın ne olduğunu kimseye öğretemedi. Olur olmaz saatlerde kapısının, telefonunun çalmasından bir türlü dinlenemedi. HACER TEYZE Zabıta Zabit in annesi. Helal süt emmiş, saçı sarı, gözü maviş, fidan boylu, melek huylu, ekmeği elinde, danteli çeyizinde bir gelin tek temennisi. 7

GÖNÜL TEYZE Kulağı duymaz, gözü görmez, Bir kazanda yemek pişirir, bir kepçesini yiyemez. Kedilere kuşlara dağıtır da dağıtır. Apartmanın üst katından atar, etrafı batırır. BATUCAN ABİ İLE PELİNSU ABLA Alışveriş onların ruhuna işlemiş. İçlerinden gelen ses durmadan Hadi al! Hadi al! demiş. Bitmez tükenmez almaları, kutu, koli atmaları, çöp çıkarma saatini unutmaları, Ada Kedi ve çetesinin sabrını tüketmiş. BAY VE BAYAN LEE VE BİR DE KÖPEKLERİ Amerikalı öğretmen çift, her fırsatta büyükelçiliği arar. Onların bir de kedilerden korkan, Co adında köpeği var. 8

SEVGİ, NURHAYAT VE ITIR Öğrenci evinde yaşarlar. Sevgi veteriner ama yaşlı apartman sakinleri onu doktor sanırlar. Itır, Güzel Sanatlar öğrencisidir. Aynı sakinlere göre, biraz çatlak, biraz delidir. Nurhayat a gelince, o çevre mühendisliğinde okuyan bir üniversitelidir. ENYA Sırnaşmak siyam kedisinin nesine? Gururlanır, yukarıdan bakar Ben ev kedisiyim. diye, pencereden diğerlerine. HÜSMEN AMCA Kanun bilmez, kural tanımaz. Kaçak yapı yapar, hatasını anlamaz. Ada Kedi ve çetesi olmasa Mahallenin başı Hüsmen amca yüzünden, beladan kurtulamaz. 9

ADA DA DOSTLUK Sonbahar kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı. Günlerdir yağan yağmur yüzünden harmandaki fındıkları bir türlü kaldıramamışlardı. Neyse ki bugün güneş biraz yüzünü göstermişti de patoz (1) makinesi çalışmaya başlamıştı. Yusuf fındık toplamayı, bağda bahçede çalışmayı, hayvanları otlatmayı seviyordu sevmesine ama en büyük hayali okumaktı. Bu hayalin gerçek olması için ise bu köyden ayrılması gerekiyordu. Çünkü köylerinde lise yoktu. Bugünlerde kararını vermesi lazımdı. Okul kayıtları başlamıştı. Adapazarı ndaki dayısının yanına gidip orada devam edebilirdi liseye ya da kazandığı yatılı okula gidebilirdi. Tercih Yusuf a bırakılmıştı. Karar vermekte zorlanıyordu. Dayısını yeterince tanımıyordu. Adapazarı depreminde her şeyini kaybedince Adapazarı na gidip yerleşmiş ondan sonra da tatillerde bile doğru dürüst köye gelmemişti. O zamanlar Yusuf daha bebekti. Dayısıyla hatıralarının olmaması normaldi. Sanki bir yabancı gibi hissediyordu Yusuf onu. Yatılı okulda kalmak daha mantıklı olabilirdi. Sonra düşünüp bundan da vazgeçiyordu. Kafası öyle karışıktı ki. 1 patoz: Kaba yemleri, kültür yem bitkilerinin sap ve dallarını öğütmek veya fındığın dış kabuğunu ayırmak için kullanılan tarım makinesi. 10

*** Rüstem, yeğeninin yanına gelme ihtimalini öğrenince sevindi. Yıllardır bir başına yaşıyordu şu kapıcı dairesinde. Kedileri de olmasa sıkıntıdan çatlardı herhâlde. Yeğeni gelirse ona hangi odayı vereceğinin, evi nasıl düzenleyeceğinin hayallerini kurmaya başladı. Aslında pek fazla seçeneğinin olduğu söylenemezdi. Topu topu iki odadan ibaret minicik bir evdi burası. Olsun, yine de hayal kurmak güzeldi. Hele de bir can, bir nefes katılacak ümidi olunca kuru ev bir anda yuvaya dönüverirdi. Zar zor izin aldı apartman sakinlerinden. Yıllardır ayak direyip gitmediği köyüne gidecek, yeğeniyle vakit geçirecek, sonra da belki onu yanında getirecekti. Asla, dedi Necmi Bey. Önümüz kış. Hazırlanmak lazım. Kaloriferlerin suyu boşaltılacak. Kazan dairesine bakım yapılacak. Belki tadilat gerekecek. İtirazlarının hepsine cevabı, Hepsi tamam efendim, oldu Rüstem in. Yaz boyu yan gelip yatmamıştı ya. Gün boyu durmadan çalışmış tüm hazırlıkları tamamlamıştı. Pelinsu Hanım ile Melek Hanım: Ya servis saatleri? Siparişleri kim alacak, diye söylendi. 11

Neyse ki Rahmi Bey, karısı Melek Hanım ın bu söylenmelerini, Ben çarşıdan dönerken getiririm, diyerek bastırdı. Pelinsu Hanım ise Batucan Bey ile birlikte dırdırlarına evlerinde devam etti. Hacer teyzenin itirazı çöp konusundaydı. Rüstem giderse apartman bitlenir. diyordu da başka bir şey demiyordu. Öyle ya, herkesin çöpünü o çıkarıyordu. Bir de onun çıkarmasını beklemeden kendisi çıkarıp kapının önüne bırakanlar vardı. İşte bu tam bir felaketti. Zabıta Zabit: Eh anne, aşk olsun, dedi. Adam bunca yıldır apartmandan bir gün bile ayrılmadı. Yıllık izin onun en doğal hakkı. Bay ve Bayan Lee o sırada Amerika daydı. Ama Adapazarı nda olsalar da Rüstem in izne ayrılmasına bir şey demezlerdi. Onlar için tatilsiz yaşamak anlaşılır bir durum değildi. Her daireden en az bir kişinin itiraz ettiği Rüstem in izni konusu, izin verilmiştir şeklinde kayda geçirildi. Kayda geçirildi çünkü emekli Necmi Bey Söz uçar, yazı kalır. lafını bir anayasa gibi kabul etmiş ve hayatının her safhasında uygulamış biriydi. Hemen beyaz bir kâğıda Rüstem in tatile 12

çıkacağı ve geri döneceği tarihleri yazıp tüm daire temsilcilerine imzalattı. Rüstem i de tam zamanında geri dönmesi konusunda sıkı sıkı tembihledi. İçindeki tuhaf duygunun adını bir türlü koyamıyordu Rüstem. Neredeyse 14 sene olmuştu köye gitmeyeli. Acıları yeniden depreşir, korkuları ile yüzleşmek zorunda kalır diye kaçıp durmuştu. Ama şimdi, bebekliğinden beri yüzünü görmediği, arada bir telefonda hâl hatır sormaktan öteye gitmediği, büyüyüşünü fotoğraflardan takip ettiği yeğeni için cesaretini toplamıştı. Valizini de. Otobüse bindiğinde kalbi küt küt atıyordu. Köydekilerin onun geleceğinden haberi yoktu. Otobüs köyün köprüsünde belirince şehirden gelecek siparişlerini bekleyen Zehra Nine titrek sesiyle bağırdı: Koşun koşun! Çölgeçen geliyor. Çölgeçen minibüs şoförünün takma adıydı. Zamanında köy yolu henüz yokken minibüsüyle Adapazarı, köy arası gidip geldiği, en zorlu şartlarda bile yolcularını taşımaktan vazgeçmediği için takmışlardı ona bu adı. Çölgeçen meydandaki kahvenin önüne durup kapısını açınca herkes şaşırdı kaldı. 13

Rüstem mi bu? Yok canım, benziyor gibi ama yok yok o değil. O valla. Biraz yaşlanmış mı ne? Selamünaleyküm, dedi Rüstem. Benim, ben. Kimi, yıllar öncesine gidip o geceyi hatırladı. Yıllardır sakladığı birkaç damla gözyaşını bir anda başlayan yağmurcasına akıttı. Kimi, özlemle boynuna atlayıp Rüstem i kucakladı. Köyün delikanlılarından Hüseyin, Rüstem in elinden çantasını kapıp Yusufların evine fırladı. Müjdemi isterim, dayın geldi. O sırada Yusuf, fındıkları torbalara koyan babasına yardım ediyordu. Nasıl bir tepki vereceğini bilemedi. Sevinse miydi, çekinse miydi? Galiba biraz utanıyordu dayısından. Elini öptükten sonra hemen odasına çekildi. Annesi Ayşe Kadın, çok sevinmişti bu sürprize. Abim, diyordu. İyi ki geldin. İş güç unutuldu. O gün en güzel yemekler hazırlanıp sofraya konuldu. Islama köfteler, kabak tatlıları bayram ettirdi midelere. Rüstem dayı değil de sanki cumhurbaşkanı gelmişti köye. Evleri misafirle doldu taştı. Herkesin onunla konuşacağı ne çok şeyi vardı. Yemekten sonra bir ara, dayısı ile göz göze geldi Yusuf. Bakışları şefkat ve sevgi doluydu sanki. O an karar 14

verdi nerede okula devam edeceğine. Kararsızlığının içine bıraktığı kurt, kalbini kemirip durmayı işte o an bıraktı. O akşam yatağına yattığında tek hayali olan okumak konusunda, sayısız yeni hayal beynine hücum etti. Bu yüzden bir müddet yatakta dönüp durdu. Sabahı zor etti. Ertesi sabah Ayşe Kadın erkenden kalkıp abisine taze süt içirmek için koyunları sağdı. Tavukların taze yumurtalarını eteğine doldurdu. Taşlığa gidip sessizce hepsini ocağa koydu. Hamuru da yoğurduktan sonra üst kata çıkıp misafir odasının kapısını usulca açtı. Ama abisi yatakta değildi. İşin aslı, yatak hiç bozulmamıştı bile. Islak ellerini önlüğünün eteğine sildi. Sonra çenesini avucunun içinde sıktı. Yusuuuuf, diye bağırdı. Dayın gitmiş Yusuf! Annesinin sesini kötü bir rüya sandı Yusuf. İşte bu yüzden aniden açılan gözlerini gerisin geri kapadı. Gördüğü bir çok rüyadan sonra bunu yapardı aslında. Yeniden uyuduğunda iyi rüyaları biraz daha devam etsin diye, kötüleri de değişip iyi olsun diye... Ama annesinin sesi babasınınki ile karışıp konuşma hararetlenince anladı bunun bir rüya olmadığını. Yatağına otururken kendini koca bir boşluğa düşmüş gibi hissediyordu. 15

Dur Ayşe m dur! Nereye gidecek Allah aşkına. Köyün bir minibüsü var, o da Çölgeçen in kapısının önünde, bak. Yürüyerek gidecek değil ya. Yok yok, ona Rüstem demişler. Gider o. Bak gördün mü? Yıllar sonra Allah yüzümü güldürdü, bir sabah içim huzurla uyandım, neler oldu. Haram bana gülmek, haram. Yapma Ayşe m, Allah ın gücüne gider. Sakin ol azcık. Ben şimdi gider etrafa bakarım. Vay başım, vay! Abime doyamadan gitti yine. Kim bilir bir daha gelir mi gelmez mi? Yusuf ne üstünü ne de ayakkabılarını giydi. Fırlayıp çıktı kapıdan. Öyle hızlı koşuyordu ki görenler onu bir yere yetişecek sanırdı. Ayaklarının götürdüğü yeri Yusuf a fısıldayan, içindeki acıydı. Küçüklüğünden beri anlatılan o deprem hikâyelerinin enkazının altında kalmışçasına canı acıyordu. Dayısı onu sevmemiş miydi yoksa? Onunla yaşamak istememiş ve bunu söylemekten çekindiği için gece yarısı herkes uyurken kaçmış mıydı? Yusuf onun şefkatli bir adam olduğu konusunda yanılmış mıydı? Rüstem in yıkılan evinin olduğu araziye doğru koşuyordu. Eğer dayısı onu terk ettiyse, o da gidip arazide ne var ne yoksa... Birden durdu. Ne yapabilirdi ki? Bomboş bir araziye 16

ne yapıp da hırsını alabilirdi? Rüstem in evi yıkılıp eşi ve çocukları göçük altında kalınca, Rüstem de çekip Adapazarı na gidince kimsenin eli varmamıştı bu araziye girip de bir şeyler yapmaya. Terkedilen bahçenin yüzü günden güne solmuş, ağaçlar küsmüş, meyve vermez olmuştu. İşte o ağaçlardan birinin altında oturuyordu Rüstem. Kızının sabahları dallarına çıkıp ham elmaları ısırdığı elma ağacının dibinde. Bütün elmalarda dişlerinin izi olurdu keratanın. Bu yüzden kimseye satamaz, ikram edemezlerdi bu ağacın meyvelerini. Bir Rüstem, bir de eşi yerdi keyifle hınzırın dişlediklerini. Öyle de bol olurdu ki mübareğin ürünü. Kış boyu karı koca her öğünü elma yiyerek geçirseler bitmezdi. Kızına gelince o yeşilken, hamken seviyordu elmayı. Kızardıktan sonra tatlanınca yüzüne bile bakmazdı. Diş izlerini gösterip, Kurtluymuş bu kurtluymuş! der, burun kıvırırdı. Başını dizlerine dayadı Rüstem. Sessizliği yetmişti gayri. Yıllar önceki toprağın titreyişinden çok daha büyük bir sarsıntı koptu içinde. Hıçkırıkları ağacın yapraklarını salladı. Rüstem bağıra bağıra ağladı, ağladı, ağladı. Kendini suçluyordu. Kıt kanaat biriktirip bir kenara koyduğu paralarla, şu Almanya dan gelen komşuları- 17

nın evine özenip koca bir ev yaptırmıştı. Onlar kadar parası çok değildi, onlarınki kadar pahalı malzemeler kullanamamıştı gerçi. Ama ev bittiğinde bayağı bayağı Almanyalı komşularının evine benzemişti. Herkes: Vay, bizim Rüstem e bak. Helal olsun, diyordu. Evin methini duyan, eline bir kutu kesme şeker, bir paket bisküvi, bir takım çay bardağı alıp hayırlı olsuna geliyordu. Karısı emmioğlunun şehirdeki evine benzeyen bu yeni evi öyle seviyordu ki minnacık bir toz bile eve girmeye kalksa daha havadayken onu yakalayıp defediyordu. Küçük kızının keyfine diyecek yoktu. Bir odadan diğerine koşuyor, akşama kadar merdivenleri inip çıkıyor, her köşede evcilik oynuyordu. Oğlanların kendilerine ait odaları olmuştu. İhtiyaçlarını gidermek için dışarıya tuvalete çıkmaları da gerekmiyordu artık. Her katta bir tuvalet vardı. Mutfak desen, sanki salondu mübarek. Gerçi sergenlere (2) koyacak kap kacakları yoktu ama olsun zamanla o da olurdu. Küçük işlerdi bunlar. Koca evi yapmıştı ya daha tasası kalmamıştı. Eniştesi Halit, çok uyarmıştı Rüstem i ev yapılırken. Oğlum, iki oda yap sağlam yap. Neyine gerek 2 sergen: Raf. 18

kocaman ev? Bu malzeme çürük, bu ustalar acemi... Aman ne olacak, diyordu Rüstem. Öbür tarafa götürmeyeceğiz ya evi. Deprem diye bir şeyin olup da evinin sevdiklerini öbür tarafa götüreceğini neden akıl edememişti? Bu suçluluk duygusuydu onu yıllardır yiyip bitiren. Ağzının içindeki kelimeleri alıp götüren... Kalbini bir ateş harmanına çeviren... Keşke... diyordu. Keşke ilçedeki belediyeden üç beş adam getirip baktırsaydım önce temel sağlam mı, kolonlar güçlü mü diye! Bu keşkeler hiç bitmiyordu. Ne zaman iş güç bitip de kendiyle baş başa kalsa beyninin içinde onlarca ses keşke ile başlayıp bir türlü noktaya kavuşamayan cümleler kuruyordu. Bu sesleri duymamak için ha bire koşturuyordu Rüstem. Bu sesleri duymamak için az uyuyordu. Bu sesleri duymamak için bir sürü kediyle birlikte yaşıyordu. Kedilerin sesleri içindeki dırdırları siliyordu. Yusuf araziye yaklaşıp da dayısını elma ağacının dibinde ağlarken görünce şaşırdı. Koskoca adamdı. Köyde küçük erkek çocuklara bile Erkekler ağlamaz! denirdi. Dayısı Adapazarı na gidince bunu unutmuş olmalıydı. Şehirli erkekler ağlayabiliyor muydu yoksa? Şimdi gitse, boynuna sarılıp Ağlama! dese... 20

Duygularını belli etmekte pek de başarılı sayılmazdı Yusuf. Hele de daha dün tanıdığı dayısına böyle davranamazdı. Dayısı ağlıyordu ve bu üzücü bir şeydi ama yine de onu orada gördüğüne sevinmişti Yusuf. Demek ki beni bırakıp gitmemiş. diyordu içinden. Sessizce geldiği yoldan eve geri döndü. İçeri girmeden önce toza, çamura ve tezeğe bulanmış ayaklarını bahçedeki çeşmede iyice yıkadı. Annesinin derdi kendine yeterdi. Bir de evi kirletip canını sıkmak istemedi. Dayım gitmemiş, dedi odasına geçerken, elma ağacının altında. Yemenisinin ucuyla gözünün yaşını silip ayağa fırladı annesi. Yusuf un pijamalarıyla yalınayak dışarıdan girişine bile dikkat etmedi. Essah mı? Essah mı? Oy güzel Rabbim. Sen beni hiç yalnız bırakır mısın? Yine duamı kabul ettin, deyip önce şükretti. Sonra, Hiiiyh! Hamur taştı, deyip ocağın kenarındaki leğenin yanına koştu. Ayşe Kadın böyle biriydi işte. Üzülünce bütün dünyası üzüntüye boyanır, üzüntüsü kalkınca da aklına hemen yemek ve ev işleri gelirdi. Önce mayanın birkaç katına çıkardığı pofuduk hamuru düzene soktu. 21

Sonra oklavayı yaslağaca (3) koydu. Hem türkü söylüyor hem hamur açıyordu. Kocası Halit eli boş döndüğü için eve girmekten çekiniyordu. Kapının önünde oyalanıp duruyordu. Ayşe Kadın onun ayağının sesini tanırdı. Koş, dedi Yusuf a. Babanı çağır. Dayının gitmediğini söyle de rahatlasın. Ha, gelirken ahırın kapısındaki odunları da getiriversin. Bir hafta çabucak geçti. Sıra valiz hazırlamaya geldi. Doğduğundan beri uzaklaşmadığı köyünü dolaşıp herkese veda etti Yusuf. El öpüp harçlık aldı. Harçlık veremeyenler de elinin altında ne varsa, Allah ne verdiyse Yusuf un çantasına attı. Kesme hamurlar, yoğurtlar, peynirler, tereyağları... Yola çıktıklarında çantalarında dayısı ile ikisine bütün kış yetecek kadar erzak vardı. Adapazarı na girdiklerinde uyuyordu Yusuf. Bu yüzden yaşayacağı bu yeni yerin neye benzediğini göremedi. Gözünü açtığında ilk gördüğü şey, Yeşil Ada Apartmanı oldu. Uyku sersemi bir hâlde indi minibüsten. Rüstem dayısı şoföre, Sağ olasın Çölgeçen. Eve kadar zahmet ettin, diyordu. 3 yaslağaç: Üstünde hamur açılan, yemek yenilen tahta. 22

Ne demek abi. Sen ki bunca yıldan sonra gelmişsin. Hiç öyle yarı yolda bırakır mıyım? Yakışır mı? Onlar vedalaşadursunlar, alt katın balkonundan uzanan, parlak sabahlıklı yaşlı başlı bir adam: Hey Rüstem, diye seslendi. Sabah gelmeyecek miydin sen? Hadi gevezeliği bırak da servise başla. Saatin kaç olduğundan haberin var mı senin? Bu da kimdi şimdi? Son sözünden sonra parlak sabahlığının kolunu bir hışımla geriye itip sabahlığından daha da parlak saatini güneşin ışığına tutup gözlerine yansıtan bu adamdan pek hoşlanmamıştı Yusuf. Adam da ondan hoşlanmamışa benziyordu. İşaret parmağını, pirinç ayıklarken taşları itiyormuş gibi ileri doğru hareket ettirerek, Bu kim, bu, diye sordu. Yeğenim Yusuf, dedi Rüstem. Bu yıl liseye başlayacak. Aferin, oku da dayın gibi cahil kalma, dedi adam aşağılayan bir tavırla. Nerede okuyacaksın peki? Yusuf henüz bilmiyordu hangi okula gideceğini. Benim yanımda okuyacak, dedi Rüstem. Mahallenin lisesine gidecek. Yanında mı? Bunu bize danıştın mı? Rüstem, elinde valizler öylece kalakalmıştı. Ki- 23

minle yaşayacağına da başkaları mı karar verecekti? Bu ne demekti? Konuşacağız bunu, diyerek içeri girdi adam. Yusuf, daha apartmana adımını atmadan dayısını sıkıntıya soktuğunu hissetti. Adımları geri geri gidiyordu. Eğer Çölgeçen kapının önünden ayrılmamış olsaydı kesin minibüse atlayıp köyüne dönerdi. Düşüncelerinin kara bulutlarını, ayağına dolanan bembeyaz bir kedi dağıttı. Ada, gel pisi. Bak bu Yusuf, benim yeğenim. Bundan böyle bizimle yaşayacak. Hoş geldin Yusuf! Çok sevindim. Hoş bulduk Ada Kedi. Hı? Efendim, anlamadım bana mı bir şey dedin? Yok dayıcığım. Şey ben... Az önce yaşadığı üzüntüden sonra unutuvermişti hayvanların dilinden anladığı gerçeğini saklaması gerektiğini. Saklaması gerekiyordu çünkü bu yeteneğini şimdiye kadar kime anlattıysa, onunla dalga geçmiş alay etmişlerdi. Böyle şey olmaz! Saçmalık! Bu çocuğu bir hocaya falan okutun! Yok yok doktora götürün, hastaneye yatırın, 24

lafları ardı ardına gelmiş Yusuf da en sonunda hayvanlarla konuştuğunu herkesten saklamaya karar vermişti. Vermişti de arada bir unutuyordu işte kendine verdiği bu sözü. Ada Kedi, Yusuf u görür görmez anlamıştı onun ayrıcalığını. Annesi ona yıllar önce Süleyman Peygamber diye birini anlatmıştı: Hayvanlarla konuşan, rüzgârlarla yol alan, çok ama çok önceleri yaşayan bir peygamber... demişti. Aslında tüm insanlar bebekken hayvanların dilini anlıyordu ama bir kısmı konuşmaya başladıktan sonra bu dili nedense unutuyordu. Bazıları ise asla unutmazdı... İşte bunlardan biriydi Yusuf. Ada Kedi çok sevinçliydi. Keşke annesi de olsaydı da söylediklerinin sadece miyavdan ibaret olmadığını anlayan bu gençle tanışabilseydi. Yusuf u daha zor bir durumda bırakmamak için, Sonra konuşuruz, deyip ayrıldı Ada Kedi yanlarından. Hemen çetesine bu güzel haberi vermeliydi. Yusuf ile birlikte hayatları çok ama çok değişecekti. Yusuf, ilk defa bir apartmana giriyordu. Şaşkındı. Merdivenlerden aşağı inerken yaşayacağı yerin alt katta olduğunu anlamamıştı. Oraya eşyalarını bırakıp yukarı çıkacaklarını sanıyordu. Ama Rüstem dayısı 25

kapıyı anahtarı ile açıp onu buyur edince hayal kırıklığına uğradı. Hele de eve girip yarı karanlık, kuytu ve hafif rutubet kokulu salona adımını atınca köyünden yıllardır ayrı kalmışçasına özledi bağları, bahçeleri. Karnın acıktı mı, dedi dayısı. Aslında açtı ama iştahı kaçmıştı. Yok, dedi. Ben şu servisi halledip geleyim, sen dinlen. Burası senin evin. Dayısı hiç oturmadan çıktı kapıdan. Servisin ne olduğunu merak ediyorsa da sormaya çekinmişti. Kanepenin tepesine çıkıp pencereye uzandı. Yalnızca insanların ayaklarının göründüğü bu yerden dayısının ne yaptığını anlayabilmesi imkânsızdı. Aşağı inip kanepeye uzandı. Kanepenin hemen yanında küçük bir sehpa, sehpanın üzerinde de bir telefon vardı. Annesini aramak, sesini duymak istedi. O anda çaldı telefon. Anlaşılan annesi de onu merak etmişti. Kuzucuğum, seni şimdiden özledim, dedi. Ben de anne, ben de! Telefonu kapatana kadar zor tuttu kendini ağlamamak için. Ağlamak hiç de ona göre bir şey değildi. O kadar çok şey vardı ki burada ona göre olmayan, o zaman ağlayabilirdi. Hem dayısı da ağlamıyor muydu? 26

Şehre adım atar atmaz çiğnediği ilk kural, erkekler ağlamaz oldu. Rüstem, Necmi Bey in elinden kurtulup diğer katlara çıkamamıştı henüz. Bak Rüstem, diyordu Necmi Bey. Çocuk okutmak iyi hoş da buraya bizim apartmanımıza birini getirirken önce benden izin alman gerekirdi. Ne bileyim ben şimdi bu çocuğa güvenilir mi, güvenilmez mi? Aman beyim! Şuncağızın neyine güvenmeyeceksin. El kadar çocuk daha. Bu yıl liseye başlayacak işte, anla. Ben anlamam. Ne çocuklar var, neler neler yapıyorlar. Ben öyle herkese güvenemem. Bana bu çocuğun kim olduğuyla ilgili kâğıtlar getir belediyeden. Hem bakalım bir suça falan karışmış mı? Sicili temiz mi? Lafı bitince çat diye kapatıp kapısını içeri girdi. Yine mi belediye, dedi Zabit kapıdan girerken. Sorma Zabit Bey! Köyden yeğenimi getirdim de yanıma, okusun diye. Necmi bey tutturmuş bazı kâğıtlar getir belediyeden diye. Hangi kâğıtlarmış onlar? Belediyeden imar izni falan alırsın. Onlar Necmi Bey in ne işine yarar? Değil beyim değil. Sicil kâğıdı falan istiyor. 27

Olur mu öyle şey? İşe almıyor ya çocuğu. Hem sicil kâğıdı belediyeden alınmaz. Savcılıktan alınır. Ne bileyim beyim. Gelir gelmez canımı sıktı. Sıkma sen canını, dedi Zabit. He, de geç. Güzelce okut yeğenini. Biz de sana destek olalım. Evden çıkmak üzere olan Itır, ayakkabılarını giyerken duymuştu Zabit in sözlerini. Helal olsun sana Zabit, dedi. Adam dediğin senin gibi olmalı. Kıpkırmızı oldu Zabit. Utanma ya, diyerek kikirdedi Itır. Demek utandığı çok belli olmuştu. Buna daha çok utanmıştı. İyi günler Itır Hanım, deyip merdivenleri çıktı. Itır derken bir garip olmuştu. Sanki kızın adını söylerken sesi apartman boşluğunda yankılanmıştı da onlarca kez Zabit in kulaklarında kendi sesi çınlamıştı. Hoş geldin oğlum, dedi Hacer teyze kapıyı açarken. Elini uzatıp öptürdü. Hoş bulduk anam. Birden yüzü değişti Hacer teyzenin. Sesi az önceki şefkatten sıyrıldı: Ne diyor yine o İzmirli kız sana? Aman anneee! 28

Aman maman yok. Ben de senin annen isem, bir daha o kızla konuştuğunu görmeyeceğim. Hadi hekim kızım olsa neyse. Pek hanım, pek becerikli maşallah. Veteriner hekim! Hıh! Neyse ne. Öbürü gibi hoptirik işlerle uğraşıp durmuyor ya. Güzel Zanaatlar mıymış neymiş. Sanki güzelden ne anlıyorsa. Bi aynaya baksın da azıcık kendini güzelleştirsin önce. O saçlarını bir tarasın, üzerindeki çul çaputu değiştirsin. Ah anam, bize ne el âlemin kızından. Ayakkabımı bile çıkarttırmadın. Aman yavrum, gel gel. Çıkar ayakkabılarını, gir paşam. Bakma sen bana. Ama o kıza da bakma. Of anne! Of deme, of deme. Anneye of bile denilmez. *** Akşama kadar tüm apartmanın haberi oldu Rüstem in yeğeninden. Habere en çok Rahmi Bey sevindi. Oğlum, sana arkadaş gelmiş, dedi büyük oğlu Mete ye. Bana mı, diyerek alaylı bir bakışla cevap verdi Mete. Onunla mı arkadaş olacağım? 29

Ne varmış o çocukta, niye olmuyormuşsun? Baba ya, köyden gelen çocukla benim ne ortak noktam olabilir ki? İnternet bilmez, cep telefonu yoktur, bilgisayardan anlamaz. Bunları öğrenmek çok mu zor? Hem bizim zamanımızda da bunlar yoktu ama bak, senin annen baban olduk. O sizin zamanınızdaymış. Emre sevmişti Yusuf u. Kendisi gibi kedilerden hoşlanan birine benziyordu. Abisine itiraz etti. Yusuf abi, hem bilgili hem de akıllı birine benziyor. Ben çok sevdim. İyi o zaman, ikiniz arkadaş olun, deyip odasına gitti Mete. Zeynep de abisinin bu tavırlarına bir anlam veremiyordu. Kimseyi beğenmediği için doğru dürüst bir arkadaşı bile yoktu. O gece herkes uykuya dalarken Yusuf yeni yastığına alışamadığı için hâlâ dönüp duruyordu. En sonunda kalkıp sessizce kazan dairesine gitti. Ada Kedi de uyanıktır belki diye düşünmekteydi. Başına neler geleceğinden habersizdi. Tam kazan dairesinin kapısına gelmişti ki en az onun kadar sessiz olmaya çalışan ama bunu bece- 30

remeyen başka birinin varlığını fark etti. Fısıltıyla konuşuyordu. Ben sana gösteririm pire torbası, diyordu. Birileriyle boğuştuğu belliydi. Kiminle boğuşuyorsa ondan daha kuvvetli olmalıydı. Sinsi sinsi güldüğüne bakılırsa karşı tarafa üstün gelmişti. Kapının deliğinden içeri bakmaya çalıştı Yusuf ama bir şey göremedi. O hareket eder etmez, apartmanın lambaları otomatik olarak devreye girince ortalık aydınlanıverdi. Hiyyyh! diye bir ses geldi önce içeriden. Sonra bir kedi çığlığı. Patırtı kütürtü! Bu Ada Kedi nin sesiydi. İmdat! Rüstem abi! Yusuf, diye bağırıyordu. Kedilere hiç kıyamazdı Yusuf. Düşünmeden içeri atladı. Başına siyah bir çorap takan iri yarı adam, Ada Kedi yi ensesinden yakalamış torbaya sokmaya çalışıyordu. Yusuf u görünce, Sen de nereden çıktın, diye bağırdı. Asıl sen nereden çıktın? Burada ne arıyorsun? Çabuk Rüstem abiyi çağır, diyordu Ada Kedi. Adam onun ne dediğini bilmediğinden, Bir daha miyavlarsan tüylerini tek tek yolar, patilerinden saçlarıma tarak yaparım, diye tehditler savuruyordu. 31

Hop o kadar kolay değil, dedi Yusuf. Bak bak baaak, pek de cesurmuş küçük beyimiz, deyip belindeki çakısını çıkardı adam. Ada Kedi yi torbaya attığı gibi, Yusuf u yakalayıp bıçağı gösterdi. Sessiz olmazsan, yalnızca Ada Kedi değil, sen de belanı bulacaksın. Ne istiyorsun küçücük kediden? Beni rahat bırakmalarını istiyorum! Başka bir isteğim yok. Sana ne yaptı ki? Daha ne yapacak. Daha ne yapacaklar! Bunlar kaç kişi senin haberin var mı? Mahallenin tüm kedileri, Adapazarı nın tüm kargaları, işte bu pirelinin çetesi. Baş belaları! Çete mi, ne çetesi? Ne bileyim ne çetesi. Bildiğim bir şey varsa, bir daha attığım çöpleri balkonumda, gıcır gömleğimin üstünde, taranmış saçlarımın tepesinde, yeni yıkattığım arabamın camlarında görmeyeceğim. Bugün bu işten tamamen kurtuluyorum. Yusuf Çöplerle kedilerin ve kargaların ne ilgisi var? diye soracaktı. Soracaktı ama, Öf yeter be. Gece gece sana laf anlatmaya gel- 32

medik ya buraya, diyerek susturdu adam onu. Şimdi sen dikil şuraya. Ellerini de koy buraya. Rüstem kim bilir kaç yıldan sonra ilk kez böyle huzurlu bir uykunun kollarındaydı. Kim bilir kaç yıl sonra kendini evinde yalnız hissetmiyordu. O kadar derin uyuyordu ki rüya bile görmüyordu. *** En üst kattaki kulakları zor işiten Gönül teyzeye uğramıştı bu gece rüya postası. La havla ve la kuvvete illa billah! diyerek kalktı karyolasından. Mahallenin kedilerini açlıktan kurumuş bir deri bir kemik hâlde görmüştü. Mutfağa girip dolabı açtı. İzmir köfteyi dün, makarnayı önceki gün, tavuklu pilavı hafta sonu yapmıştı. Tek başına yaşayan birinin dolabında bunca çeşit yemeğin koca tencerelerde olması pek rastlanır bir şey değildi. Gönül teyze her yemek yapışında Belki bir misafir gelir. Gelmezse de kedilerin rızkıdır. derdi. Kediler bu eli bol teyzeden memnun muydu derseniz, değildi elbet. Yiyecekleri balkondan tepelerine boca etmeyi ikram sanmasından nefret ediyorlardı. Rüstem de olmasa, kimsenin onlara, temiz özenli bir sofra kuracağı yoktu. Gecenin kör vakti Destur! deyip elindeki yemek dolu torbaları aşağı fırlatan Gönül Nine içeri girdikten 33

sonra o çöpleri gagalarına takıp onun balkonuna iade etmeye gelen çete üyesi kargalar, tuhaf şeyler olduğunu sezmişlerdi. Yüzyılı aşkın zamandır yaşıyorlardı ve hiç bu kadar kedisiz bir geceye denk gelmemişlerdi. İçlerinden en bilgesi Kelag: Bu hiç de hayra alamet değil, dedi ve Cumhuriyet Mahallesi nin en yüksek binasının çatısına tüneyip keşfe koyuldu. Yarım saat sonra Yeşil Ada Apartmanı nın kazan dairesi penceresinden önce bir torba fırlatıldı dışarı. Sonra gündüz gelen çocukla iri yarı maskeli bir adam çıktı. Çocuk apartmanın kapısından değil de camdan çıktığına göre ya kaçıyordu ya da kaçırılıyordu. İşte bu ikinci ihtimal, Kelag ın Ada Kedi Çetesi kargalarına sekiz bin dokuz yüz elli iki numaralı ötüşü ile alarm verme nedeni oldu. Bir anda sarıverdiler şüphelilerin etrafını. Karanlıkta kara kargaları, kafasını sakladığı kara çorabın içinden hemen seçemeyen iri yarı adam, birkaçının sırtını gagalamasıyla neye uğradığını şaşırdı. Aslında neye uğradığını şaşıran bir o değildi. Böğrüne dayalı bıçağın korkusuyla tir tir titreyen Yusuf da anlam veremiyordu olan bitene. Kargaların aralarında konuştuklarını anlamasaydı o an aklını yitirebilirdi. 34

Bu torbadan kedi kokusu alıyorum Bilge Kelag, dedi bir tanesi. Bu işte bir iş olduğunu anlamıştım, diyerek yanıt verdi yaşlı karga. Çocuk tehlikede, adam sırtına bıçak dayamış. Dikkatli olmamız lazım, diye uyardı öbürü. Hiiyh! Bu adam kör mü, oldu sonuncusunun sözü. Güm! İri yarı adam, dün çalışma için kazılan kuyuya düştü. Kuyunun önünde aslında bir dolu uyarı vardı. Çukur güvenlik çemberine alınmıştı. Ama insanların huyu tuhaftı. İşçiler gidince uyarı levhalarını bir bir toplayıp götürmüşler, üzerlerine park yapılmaz yazısı yapıştırarak kullanmaya başlamışlardı. Niye mi? Niye olacak, arabaları kapının önünde değilken başka araçlar gelip de oraya park etmesinler diye. Mahalleli de bir çok yanlış yapmıştı ama ilk kez bir hataları işe yaramışa benziyordu. Yusuf zaman kaybetmeden Ada Kedi nin içinde olduğu torbayı alıp Yeşil Ada Apartmanı na doğru koşmaya başladı. Kargalar, torbadakinin Ada Kedi olduğunu duyunca kuyudaki adamı unutup Yusuf un peşinden uçtular. İri yarı adam kendine gelince maske yerine başına geçirdiği çorabı çekip çıkardı. Çok yüksek değildi 36

çukur. Bir iki basit hamleden sonra hop dışındaydı. Karanlığın içinde kaybolup gitti. Kimse onun kim olduğunu görmedi. Yusuf apartmanın kapısına gelmişti ama içeri giremiyordu. Dış kapı kilitliydi. Etrafı kolaçan edip torbayı açtı. Ada Kedi nin gözleri kapalıydı. Hiç tepki vermiyordu. Sakin olalım, dedi Kelag. Bayılmış olmalı. Baksanıza kalbi atıyor. Ada Kedi nin bir aşağı bir yukarı hareket eden tüylerini görünce diğerleri de rahatladı. Ama kan, kan var, dedi Yusuf. Başını bir yerlere çarpmış olmalı. İşte bu fena, dedi Kelag. Yarayı temizlememiz için pansuman yapmamız lazım. Benim kıyafetlerim temizdir, deyip pijamasının paçasını yırttı Yusuf. İşte o zaman fark ettiler onun konuştuklarını anladığını. Sen, sen bizim dilimizi biliyor musun? Şey, sadece sizin değil aslında, tüm hayvanların. Ada Kedi aslında bu müjdeyi vermek için gündüz kargaların peşine düşmüştü. O sırada kargalar, evini tadilat ettiren bir mahallelinin molozları yolun ortasına dökmesine engel olmaya çalışıyorlardı. Bu 37

yüzden Ada Kedi onlara anlatamadı. Yalnızca çetedeki kediler bunu haber aldı. Kargalar yüzyıllardır böyle güzel bir haber duymamışlardı. Kanatlarıyla birbirlerine çak yaptılar. Sevinçlerini kursaklarında bırakan ses, Ada Kedi nin sayıklaması oldu. Diğer kediler, diğer kediler tehlikede, diyordu. Doğru ya, diğer kediler nereye kaybolmuştu. Hemen acil durum uçuşuna geçip Adapazarı na dağıldılar. Merak etmeyin, Ada Kedi ye ben bakarım, diye seslendi Yusuf kargaların peşinden. Hay seslenmez olsaydı. Necmi Bey in yatak odası, dış kapının yanındaydı. Ruhsatlı beylik tabancasını kapıp balkona koştu. Ne oluyor burada? Bu gece hiç bitmeyecek gibi geldi Yusuf a. Benim, dedi. Yusuf! Rüstem Bey in yeğeni. Necmi Bey, öbür eliyle gözlüğünü takarken hâlâ silahını indirmemişti. Başını uzatıp iyice baktıktan sonra, Demek sensin. Daha ilk günden foyaların meydana çıktı, dedi. Ne foyası? Ben bir şey yapmadım ki! 38

Rüstem, diye bağırdı Necmi Bey megafondan. Çabuk buraya gel! Emrediyorum! Rüstem, yatağını yeğenine verdiği için salondaki kanepede yatıyordu. Uyanınca bir süre nerede olduğunu algılayamadı. Sonra, Sessiz ol be adam, Yusuf um uyanacak, diye söylenerek dışarı fırladı. Uyanacak diye tasalandığı Yusuf unu dışarıda görünce şaşkınlığı ikiye katlandı. Ne oldu, ne işin var senin dışarıda? Gör bak gör, dedi kin dolu sesiyle Necmi Bey. Daha ilk geceden hırsızlık yapmaya kalkmış. Ne! Hırsızlık mı? Elinde torbayla bu saatte başka ne yapılır be adam? A.. A.. Ada Kedi! Ona ne oldu oğlum, diye sordu Rüstem. Yusuf olan biteni anlatacaktı anlatmasına da Necmi Bey fırsat vermiyordu ki. Satanist midir nedir? Baksana pis pire torbasını da almış yanına. Ayin yapacak belli ki. Yusuf, satanist lafını ilk kez duyuyordu. Ne demek olduğunu bilmiyordu. Ama ayin lafını duymuştu daha önce. Dinî tören gibi bir anlamı vardı. Yusuf, Necmi 39

Bey in bu kez iyi bir şey söylediğini sandı. Anlaşılan dayısı öyle düşünmüyordu. Olduğu yerden balkonun demirini sıkıca tutup, Beyim, beyim, ne dediğini kulağın duyuyor mu senin, diye bağırdı. Apartman sakinleri onu ilk kez böyle görüyordu. Bunca yıldır ne tartışmalar ne sorunlar olurdu da Rüstem gıkını çıkarmaz, susardı. Ha, bu arada tüm apartman yavaş yavaş camlardaki, balkonlardaki yerini alıyordu. Bu gece de Yeşil Ada Apartmanı na uyku yoktu. Bir de bununla arkadaş ol diyorsunuz, diye söylenerek odasına döndü Mete. Zeynep, Ada Kedi nin hâlini görünce dışarı çıkıp bakmak istedi ama Melek Hanım buna izin vermedi. Emre nin başka bir planı vardı. Nasılsa bağıran bağıranaydı. O da birine seslense fena olmazdı. Sevgi ablaaa! Hacer teyze Sevgi adını duyar da durur mu? Veteriner olan bu kızı öyle seviyor öyle seviyor ki gece gündüz aklında hep o var. Şşşşt, dedi oğluna. Kalk bak, biri Sevgi kızıma sesleniyor. Uykusu çok ağırdı Zabit in. Hani top patlasa duy- 40

maz denilen cinsten. Annesinin iteleyip kakalaması kâr etmedi. Bir yanından öte yanına bile dönmeden horultusuna devam etti. En iyisi kalk kendin bak Hacer Kadın, diye söylene söylene çıktı Hacer teyze balkona. Bunca insanın Sevgi için kapılara yığıldığını sandı. Yüreği hop hop etti. Sevgi elindeki çantayla koşarak çıktı kapıya. Kızım n oluyor böyle, diye seslendi Hacer teyze. Ada Kedi yaralanmış teyzeciğim. Gönül teyze bunu duyunca -ki normalde yüzde seksen sekiz duyma kaybı olduğu doktor raporuyla sabittir- hemen mızmızlandı: Biz ölsek gelip bir iğne yapmazsın. Hayvan doktoru seni! Sevgi muayeneden sonra, Bir şeyciği yok, dedi. Uyuşturucu gibi bir şey yemiş olmalı. Eh, herkes her şeyi sokağa atarsa olacağı bu. Kediler sokaktaki şeylerle besleniyor. Kim bilir ne yuttu hayvancağız? Birazdan kendine gelir. Yusuf ne olduğunu tahmin edebiliyordu. O iri yarı adam, kediyi torbaya atarken elindeki pamuğu ha bire burnuna sürüyordu. O yaptı, dedi. Gördüm. 41

Bak bak, suçu birine atacak şimdi de, diye çıkıştı Necmi Bey. Zabit nerde Hacer Hanım. Uyandır oğlunu da şu serseriyi tutuklasın. Hasbinallah, dedi Hacer teyze. Polis mi benim oğlum? Öyle üniformayla gezmeyi biliyor ama... Necmi Bey in bu son sözünü Itır da duymuştu. Sözünü sakınmayan mert bir kızdı şu Itır. Sen de koskoca bir beyefendi gibi duruyorsun Necmi amca ama baksana küçücük çocuğun ağzına lafı tıkadın. Tek başına konuşup duruyorsun. Bir ara ver de ne olduğunu anlayalım. Annesinin iteklemelerini sivrisinek vızıltısı kadar bile hissetmeyen Zabit i uyandıran, bu ufak tefek, çelimsiz kızın sesiydi. Odasının camını açıp onu apartmanın girişinde görünce heyecanlandı. Hemen üzerine tişörtünü pantolonunu geçirip, Neler oluyor bir bakayım, bahanesiyle dışarı çıktı. Pelinsu ile Batucan, o gece yeni aldıkları televizyon ünitesinin montajıyla uğraştığından zaten geç saatte uyumuşlardı. Kulaklarına pamuk tıkadılar olmadı. Kulaklıkla meditasyon müzikleri dinlediler, olmadı. Onlar da bari kalkıp televizyon ünitesinin 42

karton kutularını atalım deyip yüklendiler ne var ne yoksa. İndiler aşağıya. Bu ne Pelinsu Hanım ım? Ne olacak çöp, görmüyor musun Rüstem? Madem ayaktasın, kalan çöpleri de sen getiriversen. Onlar çöp değil bir kere, dedi Emre yukarıdan. Kartonlar geri dönüştürülebilir malzemedir. Öğretmenimiz söyledi. Çocukları zaten sevmiyordu Pelinsu, çokbilmiş çocuklara da gıcığı vardı. Attım ben buraya, kim dönüştürüyorsa dönüştürsün, deyip evine çıktı. Batucan da elindeki kartonları içine boca edince apartmanın çöp konteynerinin kapağı kapanmadı. Of! Of, dedi Rüstem. Derdim bir değil ki. Hadi ablacığım, sen anlat bakalım neler oluyor burada, deyip Yusuf un başına elini koyan Nurhayat tı. Öğrenci evinde Sevgi ve Itır ile yaşayan yeni mezun bir çevre mühendisi idi Nurhayat. İstersen gel bizim evde anlat. Olmaz efendim, diye itiraz etti Necmi Bey. Madem hepimiz rahatsız edildik, gerçeğin ne olduğunu bilmek hepimizin hakkı. Üstelik eğer ikna olmazsam polisi arayacağım. Havalı havalı gezen 43

Zabit Efendi nin bu işe el koyamayacağı belli. Ah be Necmi amca, dedi Zabit. Lafı ne zaman bana dokunduracaksın diye bekliyordum ben de. Ohoo, çoktan dokundurdu da sen duymadın, dedi Itır. Ben zabıtayım Necmi amca. Za-bı-ta! Belediye zabıtası. Polis başka zabıta başka. Yusuf, Nurhayat ın verdiği suyu içince başladı anlatmaya. İri yarı maskeli adamı, kediyi torbaya koyuşunu, ona bıçak çekişini, belediyenin açtığı çukura düşüşünü hepsini anlattı. Herkes şaşkındı. Saçma, dedi Necmi Bey. Bu pire torbasını kaçırıp ne yapsın elin adamı? Gerçi keşke biri kaçırsa da rahat etsek ama nerde... Sadece onu değil, bütün kedileri kaçırmış, dedi Yusuf. Bunu nereden bildiğini soracaklar diye ödü koptu. Ama söylemişti işte bir kere. Neyse ki sormadılar. Onların da dikkatini çekmişti bu durum. Kıyamet kopuyordu da etrafta bir kedi bile dolanıp miyavlamıyordu. Ben biliyorum, dedi Zeynep. O iri yarı adamı birkaç kere arabasını kedilerin üzerine sürerken görmüştüm. 44

Sen sus, şahit mahit yazarlar, deyip Melek Hanım onu içeri itip penceresini kapadı. İnan ki dayıcığım benim bir suçum yok. Her şey anlattığım gibi, diyordu Yusuf. Biliyorum yavrum, sana inanıyorum. Ama ben inanmıyorum, dedi Necmi Bey. Bu yüzden de sana bir seçenek sunuyorum Rüstem. Ya bu çocuğu yarın sabah erkenden arabaya atar köyüne yollarsın ya da ben polisi arayıp şikâyette bulunurum. Karar senin. Yine kestirip atmıştı. Evine girip kapısını kapatmıştı. Rüstem yeğeninin, yeğeni Rüstem in yüzüne baktı. Sabaha kadar ne yapıp yapmalı, gerçeği ortaya çıkarmalılardı. Ada Kedi nin kendine gelmesi bile silemedi üzüntülerinin izini yüzlerinden. Bir şey yapmalıyız Zabit, dedi Itır. Adını onun sesiyle duymak, bunca sıkıntı arasında nasıl da iyi gelmişti Zabit e. Çok saçma, çok saçma kendine gel. diyordu içinden. Annesine, Bana şöyle bir kız bul. diye sıraladığı standartların hiçbirine uymuyordu ki hem Itır. Ne boyu uzundu ne gözleri yeşil. Saçları ne beline kadardı ne de sarı. Öğretmen ya da hemşire de değildi. Ee, ne oluyordu öyleyse. Bu kızarıp durmaları, elinin ayağının dolaşmaları niyeydi? 45

Çok az zamanımız var, dedi kendine gelir gelmez. Bir plan yapmalıyız. Ama gece gece böyle sokakta plan yapamayız. Ben de sizin eve gelemem. Hadi siz bize gelin de ne yapabileceğimize bir bakalım. Olur, dedi kızlar. Hacer teyze onların aralarında konuştuklarını duymuyordu. Meraktan da içi içini yiyordu. Kapı çalınıp karşısında ilk Sevgi yi görünce neşesi yerine geldi. Ama peşi sıra merdivenden çıkan Itır ile karşılaşınca yüzü yeniden ekşidi. Ne var, ne oluyor böyle Zaaabit? Annesi adındaki a harfini böyle uzatıyorsa, kesin bir şeylere itirazı var demekti. Zabit anlamıştı ama anlamazlıktan geldi. Önemli bir mesele anne. Gir şöyle içeriye. Yusuf un yaşadıklarını bir kez de Hacer teyze için tekrar ettiler. Aslında merhametli kadındı Hacer Hanım. O da kaç tane çocuk okutmuş, annelik yapmıştı zamanında. Köylülerinden kimin evladı şehirde okumaya gitse ya onda kalırdı ya da hafta sonları yemek yemeye, banyo yapıp çamaşır yıkatmaya ona gelirdi. Öğrenci hâllerini iyi bilirdi. Yusuf için dertlendi. Öyle ki bu hâli Itır a olan öfkesini bile bir müddet olsun unutturuverdi. 46

Dağılıp etrafa baksak mı, dedi Sevgi. Adam bu saate kalır mı, çoktan kaçmıştır, bulmamız imkânsız. Zabit haklıydı ama bir konuda yanılıyordu. Belki de düştüğü çukurda kendini ele verecek bir şeyini düşürmüştü. Olamaz mıydı? Itır ın bu fikrine Hacer teyze bile katıldı. Gece azan romatizmalarına inat, o da giydi ayakkabılarını, düştü yola. Bu gece de ayrı bir karanlık vardı Adapazarı nda. Ay ile yıldızlar saklambaç mı oynuyordu, ne? Zabit elindeki fenerle önlerini aydınlatıyordu ama kızların ha bire ayakları tökezliyordu. Hatta bir ara bileği burkulan Itır, düşmemek için Zabit in kolundan tutundu. Zabit o an kendini dünyanın en uzun, en civanmert, en kahraman adamı gibi hissetti. Kendini tutmasa Heeeyt! diye nara bile atabilirdi. Çukuru bulduklarında Itır ın haklı olduğunu anladılar. İri yarı adam, hem bıçağını düşürmüştü hem de çoraptan maskesini atmıştı buraya. Zabit: Durun, dokunmayın, diye uyardı onları. Parmak izleri kaybolmasın. Az değilsin Zabit. Necmi Bey in dediği kadar varsın. Dizilerdeki polisler gibisin vallahi. Itır ona hep böyle adıyla hitap ederse Zabit, sa- 47

baha kadar Adapazarı ndaki tüm suçluları yakalar, tüm bilinmeyenleri açığa çıkarırmış gibi hissetti. Telefonunu eline alıp polise bilgi verdi. *** Rüstem, uyku uyuyamayacağını bile bile koydu başını yastığa. Yeğenini köye gönderemezdi. Necmi Bey in polise şikâyet etmesine de göz yumamazdı. Belki de en iyisi pılıyı pırtıyı toplayıp gün doğmadan apartmanı terk etmekti. İyi de nereye gideceklerdi? Kolay mıydı öyle çekip gitmek. Artık tek başına da değildi. Yanında yeğeni vardı. *** Yusuf, Ada Kedi yi yatağına aldı. Canın acıyor mu? Yok, daha iyiyim. Diğer kedilerden haber var mı? Acur, Tekir, Tahin, Haşmet, Kılçık? Maalesef Ada. Ama merak etme. Karga Kelag ve arkadaşları onları arıyor. Bulacaklarından eminim. Bu adam çok tehlikeli. Bunu daha önce de denemişti. Daha önce mi? Neden peki? Neden olacak. Onun planlarını suya düşürdüğümüz için. Ne planıymış bunlar? 48

Mesela kanuna aykırı kaçak kat planı. Geçen yıl evinin üstüne belediyeden imar izni almadan kaçak kat çıktı. Hâlbuki imarsız yapılar ilkin sahibinin üzerine yıkılırlar, haberi yok. Biz bu durumu belediye çalışanlarının haber almasını sağladık. Bayağı yüklü bir ceza yazdılar Hüsmen amcaya. Aslında bu Hüsmen amcanın ilk imarsız yapısı değil. Yan mahallede de bir gecekondusu vardı. Gece kondu dediysem, öyle bildiğin gecekondulardan değil ha. Villanın ikiz kardeşi. Kaçak yaptığı için ne tapusu var ne senedi. Başkasının arazisini de işgal etmiş üstelik. Biz yine ne yaptık ettik, durumu yetkililerin fark etmesini sağladık. Koca koca dozerler, vinçler, balyozlar geldi, koca villayı bir günde yıktı. Hüsmen amca da size kızdı tabi. Aslında o vakte kadar tüm bunlarda bizim patilerimizin olduğunu bilmiyordu Hüsmen amca. Ama sonra ortalığa attığı çöpleri toplayıp balkonuna yığdığımızı, izinsiz açtığı çukurlara oyun edip onu düşürdüğümüzü, köyden getirdiği sebzeleri satmak için otobüs durağını kullandığında ona rahat vermediğimizi görünce şüphelendi. Bir de üstüne, kaldırıma park ettiği aracının camı, çete üyesi kargaların umumi tuvaleti ilan edilince iş iyice çığırından çıktı. 49

Ama o da hak etmiş. Hak etti etmesine de olan sana oldu işte. Tabi bir de arkadaşlarıma. Ne hâldeler acaba? Beni boş ver. Önemli olan diğer kediler. Ben sabah erkenden çantamı alıp köyüme dönerim. Dayımın benim yüzümden üzülmesini istemem. Dayın sen gidersen üzülür asıl, dedi Ada. Burada kalıp onun yalnızlığını bitirmelisin. Bizden başka kimsesi yok garibin. Dayım da sizin söylediklerinizi anlıyor mu? Çok tuhaf. Bazen neredeyse anladığını sanıyorum. Öyle iyi kalpli, öyle cömert biri ki nice zenginlerden daha eli bol. Cumhuriyet Mahallesi nin kedilerini o besler, büyütür. Hayvan, sokak kedisi demez, yemek kaplarımızı her gün temizler. Sularımız bulandı mı onu çiçeklerin dibine döküp bize yenisini koyar. Hâlimizden anlar. Dediklerimizi anlamasa da derdimizi dinler. Bizimle efkârlanır. Başımızı okşar. Çok şanslı bir çocuksun. Gerçekten de harika bir dayın var. Ada Kedi anlattıkça gurur duydu Yusuf, dayısıyla. Ben onun yanında okumak istiyorum. Ama daha kapıdan girmeden bir sürü dert açtım başına. Derdi sen açmadın, anlamıyor musun? Bizim 50

apartmanda dert bitmez ki. Biri bitse öbürü başlar. Necmi Bey in mi var, derdin var. O, kötü biri mi? Aslında kötü sayılmaz. Sadece biraz öfkeli. Ani kararlar verir, aniden çıkışır, aniden bağırır. Biz kediler ona Ani Necmi diyoruz. Keşke biraz sakince düşünüp hareket etse... Onun bir torunu var. Adı Su. Yazın buraya geldi. Sen o zaman görmeliydin Necmi Bey i. Pamuk gibiydi. Su burada olsaydı, tüm bunlar yaşanmazdı. O ne yapar eder, dedesini sana inanmaya ikna ederdi. *** Yusuf un aklı Karga Kelag daydı. Şimdiye dek onun kadar yaşlı bir kargayla hiç karşılaşmamıştı. Kargalardan çok hikâyeler dinlemişti köyünde. Kelag ın hikâyelerini merak ediyordu. Çantasını toplarken onunla daha fazla zaman geçiremeden buradan gidecek olmasına üzülüyordu. Ada Kedi kokladığı eterin etkisinden hâlâ kurtulamamıştı. Konuşurken cümlenin sonunu bile getiremeden uyuyakalmıştı. Rüstem, yıllardır boğazına birikip tortulaşmış hıçkırıkları düğümlerinden çözüldüğü için yastığının altına gömmüştü başını. Yalnızca ağzını değil kulaklarını da tıkamıştı yastık. Bu yüzden kapının açılışını duymadı. 51

*** Ertesi gün, Yeşil Ada Apartmanı nın çalışanları işlerinin yoluna koyulmuş, evdekiler de ortalık toplamaya, gazete okumaya, kaşınmaya, düşünmeye başlamıştı. Necmi Bey hayatında ilk kez kapıcı dairesinin önündeydi. Megafona basmak yerine, bir icra memuru edasıyla kapıya dayanmayı tercih etmişti. Elini hiç kaldırmadan zilin üstünde tutuyordu. Rüstem hiç uyumadığı için kendine gelmek amacıyla duş alıyordu. Saçı başı köpükler içinde, üzerine geçiriverdiği bornozuyla açtı kapıyı. Daha Buyrun beyim! demesine fırsat vermeden atıldı Necmi Bey. Oh yıkan yıkan, her gün yıkan. Nasılsa su bedava, elektrik bedava. Hepsini biz ödüyoruz nasılsa. Maaşını veriyoruz, sigortanı yatırıyoruz. Niye? Sen yan gel yat diye mi? Hırsız yeğenini apartmana sok diye mi? Nerde o, nerde? Beyim, bunca yıldır ekmeğinizi yiyorum. Ne zaman yan gelip yattığımı gördün? Daha bir sabah servisi aksattım mı? Bir kez olsun dediğini iki ettim mi? Yeter bu lakırdılar. Söyle bana o gitti mi? Bu sırada kullanmayı pek tercih etmediği cep telefonunu çıkarıp tuşlarına basmaya başlamıştı. Hayır, dedi Rüstem. Çocuk geç yattı, uyuyor. 52

Bırak uyusun. Uyanınca tekrar konuşalım. Eğer ikna olmazsanız, onunla birlikte ben de pılımı pırtımı toplar çıkarım. Git, git, dedi Necmi Bey. Bize kapıcı mı yok? Ama çocuğun keyfini bekleyemem. Ya şimdi kalkar ya da... Rüstem kapıyı Necmi Bey in yüzüne kapadı. Ada Kedi kapının sesine uyanmıştı. Yatağın içinde gerinirken patileri Yusuf un sıcaklığını bulamadı. Gözlerini açar açmaz, yastıktaki notu gördü. Dayıcığım, hakkını helal et. Seni üzdüm. Ben eve gidiyorum. Yusuf *** Yusuf un çantası pek ağır değildi aslında. Dün köyden çıkarken yediği yemekle durduğu için acıkmış, hâlsiz düşmüştü. Bu yüzden taşımakta zorlanıyor olmalıydı. Fırıncılar erkenden mayalı hamurların kokularını havalandırmalarından sokağa taşırmış, açlığını iyice çekilmez hâle getirmişti. Ceplerini yokladı. Hiç para yoktu. Cebine para koymaya alışkın değildi ki. Köyde insanın paraya ihtiyacı olmazdı. Canın bir şey çekerse bahçeye girer yerdin. Haftanın belli günleri şehirden bir kamyonet gelir, ıvır zıvır satardı. O gün de herkes ana babasıyla minibüsün etrafına doluşur, ne 53