FAKİR GENCİN HİKÂYESİ. Cüneyt Arkın



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

tellidetay.wordpress.com

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Elvan & Emrah PEKŞEN

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

İntikam. Ölüm Allah ın Emri

4. ve 5. Değerlendirme Sınavları. Puanlama Aşağıda...

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. FARE NİN DERS VEREN ÖYKÜSÜ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Muzaffer Asiltürk. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

İnsanların Üzüntüsünün Başlangıcı

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Kral Davut (Bölüm 2)

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Söyleyiniz. 1- Çağdaş caddeye neden koştu? 2- Kazadan sonra Çağdaş a kim yardım etti? Sözcük Sayısı : 56

Yaşama Hakkı Nerede?

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Tarihi karanlık bir aile: Rockefeller

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Menümüzü incelediniz mi?

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Mayıs 2010 DİKKAT

Babamın Ardından. Yazar Leyla Hüseyin

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. İnsanların Üzüntüsünün Başlangıcı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

HAYTAP İmdat Turu Ekibi ANKARA Yenimahalle 'Toplama Merkezi'nde... Son Güncelleme Çarşamba, 25 Eylül :37

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

İÇİNDEKİLER FARE İLE KIZI 5 YUMURTALAR 9 DÜNYANIN EN AĞIR ŞEYİ 13 DEĞİRMEN 23 GÜNEŞ İLE AY 29 YILAN 35 ÇINGIRAK 43 YENGEÇ İLE YILAN 47

Yüz Nakli Doktorları Birbirine Düşürdü

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

ÜRÜN KATEGORİSİYLE İLGİLİ:

Polat Gürgen. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat


Zengin Adam, Fakir Adam

Sevilen Oğul bir Köle Oluyor

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

TÜM BEL-SENDİKA Özel Sayı Kasım 2014 Sahibi: Ömer Salih EROL Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mumtaz BAŞAR Tasarım: Cem DEMİR Yönetim Yeri: Sümer 2 Sokak

meslek seçmişim kendime! Her gün dolaş dur! Masa başında çalışmaktan beter sıkıntıları var bu işin; yolculukların çilesi de işin cabası: Değiştirilen

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

Gülmekten Öldüren Fıkralar - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Mehmet Aydın 5. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

Ekteki yaziyi okudugunuzda "ne yapalim onlar da o kadar dogurmasalardi" mi? diyeceksiniz... yoksa, yoksa...

AYŞEGÜL ARSLAN IN KATİL ZANLISI MÜEBBET YEDİ

3. Sınıf Matematik Karışık Problemler. Karışık Problemler

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Akıllı Kral Süleyman

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

2. Sınıf Cümle Oluşturma Cümle Bilgisi

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

Asuman Beksarı. Türkiye nin İlk ve Tek Kadın Karides Yetiştiricisi. Yaşamdan Kesitler Sema Erdoğan. J. Keth Moorhead

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

Otistik Çocuklar. Berkay AKYÜREK 7-B 2464

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Mustafa GÜZELGÖZ

Yukarıdaki diyalogda kaçıncı cümlede diğerlerinden farklı türde bir fiilimsi kullanılmıştır?

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... 7 TUVALET EĞİTİMİNİN HANDİKAPLARI TUVALET İLETİŞİMİ N 1K (UYGULAMALI TUVALET İLETİŞİMİ)... 29

Transkript:

FAKİR GENCİN HİKÂYESİ Cüneyt Arkın

4

Cüneyt Arkın 1937 de doğdu beş yıl sonra bozkırda babasının yanında çoban oldu öksüz kuzuları sevdi köpeğini, eşeğini güneşten, soğuktan bağrı yanık kara, kuru, yoksul ama sonsuz hür bir çocukluğu oldu gençliğinde hiçbir kızın elini tutmadı ve bir gün doktor oldu sonra artiz malın gözüydü artık nice kadınlar sevdi hiçbiri yoktu çünkü onları öpmüyor, karate yapıyordu yüzlerce film o kadar köfte hayatı boyunca nayır, nolamaz dedi geçenlerde öldü reklam filmi çekerken 5

6

Cüneyt Arkın ın Korkunç İtirafları 1975 ten sonra, başta Yıkılmayan Adam ve diğer iki filmim yüzünden meşhur 141-142 ceza maddeleriyle 15 yıl ağır mahkûmiyetle Devlet Güvenlik Mahkemesi nde yargılanırken aklıma gelmişti: savunduğum, inandığım düşüncelerimde ne kadar samimi ve dürüsttüm? Bu düşünceleri neler uğruna savunabilirdim? Mesela hapse girmeyi göze alabilir miydim? Varımı yoğumu kaybetmeyi, sürgünlere gitmeyi, hatta ölmeyi... Bu can yakıcı son, bende sabit bir kaygı haline geldi. Filmlerimde ezen zalimin karşısında ezilen yoksulun, hakkı yenenin yanındaydım. Güçlü, yiğit, cesurdum. Emeğin, alınterinin yanındaydım. İnsanı, insan şerefini savunuyordum. Polis Cemil de olduğu gibi baskı, tehdit, zorbalıklara karşı yiğitçe direniyordum. Başıma gelecek belaları umursamadan, bahtsız, kaderine terk edilmiş, durmadan horlanan, ezilen, hakkı yenen, hakkını arayamayan 7

halkımın acılarını paylaşıyor, yenilmez görünen zalim büyük güçlerle, ölümü göze alarak savaşıyordum. Zengin hainler, bana rüşvet teklif ediyorlardı. Zenginlik, ikbal, saygınlık, daha yüksek mevkiler vaat ediyorlardı. Hakaretle yüzlerine fırlatıyordum. Bir kuruş rüşvet alsam, oğlumun, halkımın yüzüne nasıl utanmadan bakabilirim? diyordum. Aynada kendi yüzüme bile bakamam. Uyuşturucudan bir çocuk ölse bütün çocuklar, bütün insanlar, şerefim de ölür, diye bağırıyordum. Cömerttim, insan âşığıydım. Yılmaz, cesur bir savaşçıydım. Ordular bozuyor, kaleler fethediyordum. Peki filmlerimde böyleydim de özel hayatımda aynı doğrucu, halkını, yurdunu seven insan mıydım? En basitinden, namuslu, dürüst bir insan mıydım? Halkıma ne kadar dürüst davrandım? Hayatım boyunca kendime hep bunları sorarak, kendimle hesaplaştım durdum. Mesleğimin, en zor, en kahırlı, hatta en çok incindiğim, kırıldığım o uzun dönemlerinde sizlere bir tek yalan söylemedim. Doktor olduğumdan, psikolojiye merakımdan, çok okuduğumdan biliyorum. Bir insanın, bebekliğinde, çocukluğunda, gençliğinde çoğu farkında olmadan aldığı darbelerle, ruhunda açılan yaralar, zamanla şuur altında kalıp kabuk bağlar. İlerde zaman içinde birden gelişen olaylar, bu yaraların kabuklarını çatlatır. Yaralar kanamaya başlar ve çok büyük acılara, yıkımlara sebep olur. 8

Ben de çocukluğumda, gençliğimde ilerde hayatımı derinden etkileyecek yaralar almış mıydım? Bu yaralar kanadığında ne tür acılar çekecektim, ama daha önemlisi, kişiliğimde, değerlerimde ne türlü değişikliklere sebep olacaktı? Şimdi geriye dönelim. Çocukluğuma, gençliğime... Sayın Rüstem Batum, bir ulusal kanala Cüneyt Arkın programı için çocukluk ve gençlik resimlerimi istedi. Ne varsa toplayıp verdim. İlk tespiti şu oldu: Bir tek gülen resmin yok. Hayata bu kadar mı dargınsın. Hayır, dargın değil açtım. Çoğu yıllar, engerek yılanının bile zor yaşadığı bozkırda, kara yel esip, toprak üstünde ne varsa kasıp kavurduğunda, hayvanlarımız, iki ablam, anam, babam ve ben korkunç bir açlık yaşardık. Rüyalarımda hep anamın taze tandır ekmeğini görürdüm. Bıkmadan, usanmadan, açlığın dayanılmaz ıstırabı ile toprağı kazar, bulduğumuz tatsız, çoğu acı olan kökleri yerdik. İşler biraz düzeldiğinde, borç ödemeleri başlar, yoksulluğumuz hep devam ederdi. Açlık onursuz bir şeydir. İnsanı insanlıktan çıkarır. Çocukluğumda, gençliğimde bu dayanılmaz onursuzluğun sefaletiyle yaşadım. İçime bir yılan gibi çöreklenen, hep canlı, kıpır kıpır sürünen bir yılan sessizliğiyle var olan bu korkunç açlık giderek yüreğimi, ruhumu, aklımı, zihnimi, bütün varlığımı paramparça etti. Büyük yaralar açtı. Sonunda tarifsiz bir korkuya dönüşerek beni esir aldı. 9

Bu yüzden hep dargın bakan bir çocuktum. Baştan aşağı açlık korkusuydum. Üstüm başım perişan olduğundan, hep hayvan ve ekşi küspe koktuğumdan arkadaşlarım benden uzak dururlardı. Böylesine kötü koktuğumu bilmiyordum. Yalnızlığımın sebebinin farkında değildim. Gencecik yüreğimde, derinden sızlayan, incecik bir keder vardı. Ne kirgınlık... Yüz kadar koyunumuz vardı. Babamla onları güderdik; ailece sağar, sütü mandıraya götürürdük. Yine babamla onları besler, altlarını temizlerdik. Ekten para gelsin diye bostan bekçiliği yapar, bozkırın kavuran ağustos sıcağında tuğla ocağında çalışırdım. Açlık korkusu yüzünden... Okula da gidiyordum. Ama bu çılgın gayret, bu delirmiş çaresizlik, genç yüreğimdeki sızım sızım sızlayan ince kederi, hüznü, daha da artırıyordu. Ve uçsuz bucaksız büyüyen, canavarlaşan, varlığımı köleleştiren korku, aç kalma korkusu bir zulüm gibi içime çöreklenmişti. Hep yaşadı. Hâlâ yaşıyor. Beni hiç bırakmadı. Para ve şöhrete kavuştuğum dönemlerde bir insanı mutlu edecek başarılar, alkışlar, takdirler, her istediğime sahip olma kudretiyle yaşadığım o baş döndürücü dönemlerde bile yüreğimdeki o ince keder sızladı durdu. Hiçbir zaman sahiden mutlu olamadım. Sahiden gülemedim. 10

Beş yıldızlı oteller, saray misali köşkler, kuş tüyü yataklar, en seçkin yiyecekler... Ama o boynu bükük hüzün hep içimdeydi. Derin bir yara gibi içten içe kanıyordu. Açlık korkusuna köleliğim devam ediyordu. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi nin ilk iki yılında, Sirkeci de bir otel odasını iki köylü inşaat işçisiyle paylaştım. Onlarla birlikte inşaatlarda çalıştım. Fakülteye devam ettim. Sonra Malta Akdeniz Caddesi 76 No lu dairede kalan Eskişehirli arkadaşlarımın yanına taşındım. Çalıştım, okudum. Çok zor günlerdi. Hele dersler ağırlaşıp para kazanma saatlerim azalınca ne yapacağımı şaşırıyordum. Her zaman kitap çantamda bir parça ekmek olurdu. Onu gördüm mü huzura kavuşuyordum. Bana güç ve umut veriyordu. Balıkesirli bir kızla masum bir arkadaşlığımız başlamıştı. Bir tatil günü grup halinde Büyükada ya gittik. Herkes masalara oturdu, şarap ısmarlandı. Benim param yoktu. Yüreğime bir ağırlık gelip çöktü. Orada öylece kalakaldım. Şimdi anlatacaklarıma çocuklarım inanmamıştı. Gençtim, sağlıklıydım. Okula gidip gelmeler, gittikçe ağırlaşan derslerle baş etme gayreti, bir yandan da ekmek parası derdiyle çırpınıp dururken ara sıra vahşi bir istek vurdu mu yakıyordu. Bu cinsel istek dayanılmaz bir şeydi. Beni ateşler içerisinde bırakıyordu. 11

Tramvayda tanışmıştık. O kadının bakışlarını asla unutamadım. İç çamaşırlarıma iğrenerek bakıyordu. Hayır, yamalı değildi, kirli de değildi. Onları anam Sümerbank pazarından kumaş alıp kendi eliyle dikmişti. Defalarca çivitle yıkadığından çok lekeli ve çok kirli duruyordu. O gün ceketimi satıp kendime yeni iç çamaşırları aldım. Bu olayın etkisi beni öylesine sarsmış ve içime öyle işlemiş ki, şöhret olup paraya kavuştuğumda gerekli gereksiz durmadan iç çamaşırı satın alıyordum. Bir hastalık halini almıştı. Ruhumdaki yaranın derinliğini sonradan fark edebildim. Tıp Fakültesi nin son döneminde üçer aylık kadın doğum cerrahi, dahiliye stajlarını bitirdiğimde değerli hocam Profesör Doktor Cihat Abaoğlu bana bir iş buldu. Evlerde 24 saat ağır hasta bekliyordum. Altlarını temizliyor, kriz anlarında doktorun talimat yazısına göre hemen müdalale ediyordum. İlk gün on lira aldım. Hemen fırına koştum. On liralık ekmek aldım. Oburca, kusacak kadar yedim. Adeta çiğnemeden yutuyordum. Sonunda kustum. Ama yine yedim. Kalanları yatağımın başucuna koydum. Oda arkadaşlarım dalga geçiyorlardı. Umurumda değildi. Ekmekleri orada görmekle açlık korkumu yeniyor, huzur buluyordum. Cüneyt Arkın olup İstanbul dışına film çekmeye gittiğimizde, Türkiye yi karış karış dolaştığım Babacan programında, alkol, uyuşturucu konferanslarında otellerin oda servisleri olmasina rağmen, gece uyandığımda acıkmış 12

olurum diye, kendi elimle lokantadan ekmeği alıp başucumdaki komodinin üzerine koyuyordum. Ancak o mübarek ekmeğe bakarak uyuyabiliyordum. Şu güne kadar başıma gelmedik kalmadı. Çok önemli ve büyük olaylar yaşadım. Bu olaylar karşısında tutum ve davranışlarımı, kararlarımı, bu açlık korkusu etkiledi mi, etkilediyse ne kadar? Kişiliğimde değişikliklere sebep oldu mu? Korkup yılıp inandıklarımdan vazgeçtim mi? Davadan döndüğüm oldu mu? Devam edelim. 1980 lere doğru Türkiye bir cehenneme dönmüştü. Gençler sokaklarda acımasızca birbirlerini öldürüyorlardı. Korku, baskı her yanı kaplamıştı. Bazı partilerin faşist çeteleri vardı. Türkiye karanlık bir yok oluşa sürükleniyordu. Eşkıyalar hükümdar olmuştu. Her yerde gözyaşı, kan vardı. İşte o günlerde hain bakışlı, karanlık, silahlı gruplar evime gelerek beni ziyaret etmeye başladılar. Bunlar ziyaret değil, korkutucu tehditlerdi. Baskıydı. Manevi kuşatmaydı, zulümdü. Kendi ideolojileri doğrultusunda filmler yapmamı istiyorlardı. Bu iş onlar için çok önemliydi. Çünkü onlar için yapacağım bir film Cüneyt Arkın dahil, Cüneyt Arkın sevdalısı, hayranı milyonlarca gencin onların eylemlerini onaylaması anlamına geleceği gibi bu gençlerin çoğu da onların saflarına katılacaktı. Aşırı sağ, sol gruplar ve diğer gruplar için bu film yapma işi hayati önem taşıyordu. Beni ikna etmek için kanlı, kansız her şeyi göze almışlardı. 13

Gereği gibi hepsine kesin hayır dedim. Bir akşam Topağacı nda oturan bir film yapımcısı çok önemli gerekçesiyle beni çağırdı. Gittim. İçeri girdim. Salon, o karanlık, soğuk yüzlü gençlerle doluydu. Ağır, otomatik silahlarını ölümcül bir tehdit gibi masa üzerlerine görünecek yerlere bırakmışlardı. Kamplarda eğitim gördükleri belli olan komando tavırlı gençlerin lideri önce çok nazik teklifi yineledi. Bize film yap. Hayır, imkânsız, dedim. Yüzü, sesi birden değişti. Gürledi. O zaman buradan sağ çıkamazsın. Her gün sokaklarda onlarca gencin öldürüldüğü, sorgusuz sualsiz cinayetlerin işlendiği bu yıllarda Cüneyt Arkın ın bir kaza kurşununa kurban gitmesi sorun bile olmazdı. Korkmuştum. Belli etmedim. Ama gencin ses tonu, el hareketleri beni daha çok öfkelendirmişti. Ev sahibine baktım. Sessiz duruyordu. Bu evden çıkıncaya kadar hayatımdan sen sorumlusun. Bu bir Türk geleneğidir. Türkçü olduğunuza göre bunu çok iyi bilirsiniz, dedim. Evden çıktıktan sonra kaderimizde ne yazılmışsa o olur. Sakin başını salladı. Diğerleri tetikte bekliyorlardı. Çok sakin yürüdüm. Kapıyı açtım. Çıktım. Daire ikinci kattaydı. Merdivenlerden inmedim. Dış kapıya geldiğimde taksi yanaştı. Rüzgâr gibi bindim. Şoför gazladı. O an yukarıya baktım. Silahlı gençler, bu taksi de nereden çıktı der gibi şaşkın, ateş edelim mi etmeyelim mi kararsızlığıyla duruyorlardı. 14

Çünkü oraya özel arabamla gelmiştim. Bir önlem olsun diye şoför Yılmaz a, Bir taksi tut, beni bekle, kapıda göründüğüm an son sürat yanaş! demiştim. Sonraki günler, eve çocuklarıma hediyeler gelmeye başladı. İlkini karım açtı. Gözyaşlarına boğuldu. Paketin içinde 9 mm lik bir kurşun vardı. ÇOCUKLARIMI ÖLDÜRECEKLERDİ. Karımın ailesi Avrupa ya gidip, izimizi kaybettirmemiz için çok yalvardı. Kabul etmedim. Ancak çocuklar dedelerinin yanına taşındılar. Ailece çok zor günler geçirdik. Zaman geçti. 1980 li yılların çetelerinin döküntüleri mafyalar olarak ortaya çıkmaya başladı. Biri benimle film yapmak istedi. Hayır dedim. Atıf Yılmaz ın yönettiği Deli Yusuf setinde ayağımdan kurşunlandım. Tetiği çeken yakalandı. Garibanın tekiydi. Azmettiren döküntü mafya lideriydi. Polis onu arıyordu. Ama asıl patron, Eskişehir de tanıştığım eski savcı Kemal Beyefendi. Bir gün Hilton Oteli nin en üst katında lüks dairede karşı karşıya geldik. Hesaplaştık. Yarım saat sonra ikimiz de kanlar içinde otelin lobisine düştük. Savcı şikâyetçi olmadı. Mekânı basma suçu işlemiştim. Baştan bu yana faşist baskılara boyun eğmemiştim. Kendi hayatımın önemi yoktu. Ama çocuklarımın hayatını tehlikeye atmıştım. Onları her an öldürebilirlerdi. Bu dayanılmaz, çok ağır sorumluluğu nasıl yüklenmiştim? Çok cesur bir insan mıydım? 15

Yoksa her iyi insanda var olan hain, alçak zorbalığa karşı normal bir karşı koyma mıydı? Karar sizin. Devam edelim. Şimdi oturduğum Levent teki evi 1968 yılında satın aldım. Oturulacak gibi değildi. Tadilat başladı. Su gibi para harcanıyordu. Boğazıma kadar borca battım. Yıllık film sayısını on ikiden on altıya çıkardım. Gece gündüz 16-18 saat çalışıyordum. Cumartesi pazarım yoktu. Evi daha çok annem, babam için almıştım. Köylü babam apartmanda yaşayamıyordu. Geceleri kendini sokağa atıp yıldız arıyor, gördüğü her karış toprağa bir şeyler ekiyordu. Şimdi bahçemiz vardı. Babam güvercin, kumru, serçe, tavuk, horoz, koyun beslemeye başladı. Geniş toprağı da ekip biçebiliyordu. Bahtiyardı. İşte o günlerde Malkoçoğlu filminin setinde sarayın balkonundan parende ile, aşağıda bekleyen atımın sırtına konacaktım. Olmadı. At ürktü kaçtı. Kıç üstü betona çakıldım. Korkunç bir acı, belden aşağısını yakıp kavurdu. Ha gayret, doğrulamadım. Alt tarafım tutmuyordu. Doktordum. Anladım. Omurgam kırılmıştı. Felç olmuştum. Dumanlar, garip sesler, inlemeler içinde bir serap gibi gençliğim gözümün önüne geldi. Yoksulluk, açlık. Genç yaşta sakat kalmak umurumda değildi. İçimi kan- 16

ser gibi saran, her zaman canlı kalıp büyüyen o zalim açlık korkusuydu beni felç eden. O var ya da yok olma faciasını yaşadığım kısa sürede belli belirsiz bir şeyler fark ettim. Çılgınlar gibi dur duraksız, tatilsiz, insan üstü çaba, gayret ve çalışmalarım, kalelerden uçmalarım, iki atın arasında son sürat düşmana hücum etmem, rüzgâr gibi giden atın karnı altına girmem, inip binmem gibi başarılı çabalarımın altında yatan acaba bu açlık korkusu muydu? Demek ki yıllarca bu çılgın açlık korkusuyla beraber yaşamıştım. Beni asla terk etmemişti. İşte şimdi felç olmuştum. Çalışamayacaktım. Borçlarımı ödeyemeyecektim. Ama daha kötüsü karım, iki oğlum yoksulluğa, açlığa mahkûm olacaklardı. İçim yandı. Ağladım. Ertesi gün teşhis kondu. Sakrum üstü bel omurlarımda tehlikeli kaymalar vardı. Kopan bir parça kıkırdak ciddi şekilde omuriliğe baskı yapıyordu. Sonuç olarak, sol bacağım artık benim değildi. Hayatı sona ermiş, ölmüştü. Ameliyat önerdiler. O zaman teknoloji bugünkü gibi gelişmiş değildi. Bu yüzden sonuç belirsizdi. Üstelik çelik korse kullanmam gerekecekti. Tahtadan sert bir yatak yapıp yattım. Durmadan kullanamadığım, artık benim olmayan bacağıma bakıyordum. Geceler gündüzler kâbus oldu. Zaman bir türlü geçmiyordu. En iyi tedavilerden birinin karın kaslarını güçlendirmek olduğunu biliyordum. Başladım çalışmaya, kan ter içinde, öfkeyle, umutla, umutsuzlukla isyanla kasları güçlendirecek hareketler yapıyordum. Gece gündüz. 17

Biraz avunuyordum, zaman geçiyordu. Ara sıra uyuyordum. Bir gece dehşetli bir şey yaşadım. Koşuyordum. Ata biniyordum. Zıplıyordum. Düştüm. Yuvarlandım. Uyandım. Yerde sürünüyordum. Giderek bu kâbusu sık sık görür oldum. Rüyamda koşuyor, zıplıyor, sonra yataktan düşüyor, uyanıyordum. Sonrası dayanılmaz bir acıydı. Yerde sürünüyordum. Bu korkunç durumdan kurtulmak için uyuyamaz oldum. Karım çaresiz ağlıyordu. Bir gece aklıma delice bir şey geldi. Geç vakit sürünerek mutfağa gittim. Ekmek dolabının önünde durdum. Ter içindeydim. Titriyordum. Boğuluyordum. Korku her yanımı sarmıştı. Birden dolabın kapısını açtım. Orada ekmek duruyordu. Aldım, öptüm, alnıma koydum. Uzun bir süre geçti. Ailece cehennemi yaşıyorduk. Yavaş yavaş yok olmaya gidiyorduk. O dehşet verici kâbus peşimi bırakmıyordu. Çıldırmak ya da intihar etmek. Baştan aşağı öfkeydim. Ailem de aç kalacak korkusuyla deliriyordum. Felaket sahneleri gözümün önünden gitmiyordu. Boğazlanmış bir hayvan gibi inliyordum. Çalışmalıyım. Çalışmalıyım. İlk seks filmi teklif geldi. İyi para veriyorlardı. Çekimler hep yatakta yapılacağı için ayağa kalkmama gerek yoktu. İlk yıl on film çekilecek, gelecek yıl sayı artacaktı. Patron bir çantaya doldurduğu parayı yatağın yanına koydu. Bu çok para, dedi. Seni krallar gibi yaşatacağız. Ballandıra ballandıra anlatıyordu. 18

Artık bir şey duyamaz olmuştum. Karıma baktım. Mahzun gözlerinde uçsuz bucaksız bir hüzün vardı. Dünya baştan aşağı hüzün oldu. Elleri vıcık vıcık yağlı, terli yüzlü, yağlı patrona cevap vermedim. Gece öksüz çocuklar ağlarken insanın yüreğini parçalayan bir iç çekişleri vardır. İşte ben de öyle iç çeke çeke sabaha kadar ağladım. Biraz rahatladım. Kararımı verdim. Ayağa kalkacak, şerefimle çalışıp kazanacaktım. Bu acımasız olay Cüneyt Arkın ın pek çok yanını ortaya çıkarmıştı. Cüneyt Arkın ahlaklı, namuslu bir insan mıdır? Yoksa yenilgiye, pes etmeye isyankâr biri midir? Ertesi gün, hayatım boyunca ilkesine sadık kaldığım Ölümse Ölüm şiirini yazdım. 19