"Kimde bir güzellik varsa, bilsin ki ödünçtür." (Hz. Mevlâna)

Benzer belgeler
MESNEVİ'DEN ÖYKÜLER. Eren SARI

M14 esnevi den (şirli) r H i k â y ele

nevi den ( Mes? şirli) r H i k â y ele

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

TİLKİ İLE AYI Bir varmış bir yokmuş, Allah ın günü çokmuş. Zamanın birinde bir tilki ile bir ayı yaşarmış. Bir gün bunlar ormanda karşılaşmışlar ve ar

Derleyen: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Mert Tugen

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Serap Deliorman

Azrail in Bir Adama Bakması

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

İÇİNDEKİLER FARE İLE KIZI 5 YUMURTALAR 9 DÜNYANIN EN AĞIR ŞEYİ 13 DEĞİRMEN 23 GÜNEŞ İLE AY 29 YILAN 35 ÇINGIRAK 43 YENGEÇ İLE YILAN 47

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

Gülmekten Öldüren Fıkralar - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Umutla, harabelerde günlük turuna çıkmış olan bekçi Hilmi Efendi yi aramaya koyuldu. Turist kalabalığı Efes sokaklarına çoktan akmaya başlamıştı.

Hazırlayan: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

AĢağıdaki sözcüklerle tümceler kurunuz! 6

En Güzel Hediyesi Noel

Mucizeleri. ÇOCUKLAR İÇİN Peygamberimizin. M. S i n a n A d a l ı. Resimleyen: Sevgi İçigen

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Esrarengiz Olaylar. Dangg Dongg Dangg

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir?

ÇALIŞMANIN ÖNEMİ ÇALIŞ

kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!


2. SINIF İŞİTME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİ İÇİN TEST ÇALIŞMASI. Hazırlayan Engin GÜNEY İşitme Engelliler sınıf Öğretmeni

Vakti zamanında bir padişahın üç kızı varmış. Padişah bir gün vezirini -anma alarak geziye çıkmış.

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

tellidetay.wordpress.com

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Ali VAROL'un Blog Sitesi

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BÜYÜK YARIŞ NEŞELİ

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

O günlerde, bir kıyı kenti olan Hull'a gitmiştim. Orada bir. arkadaşıma rastladım. Babasının gemisi vardı. Gemi o gün

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

HOŞ GELDİN RAHMET AYI RAMAZAN!

4 YAŞ EKİM AYI TEMASI

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI

Erkek, dişiden hamile kalır. Ne hayvan ama değil mi! Erkek denizatı, kesesindeki minik yumurtalara gözü gibi bakar. Bu arada yumurtaların yanına

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

CÜMLE TÜRLERİ YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE. Fiil Cümlesi. *Yüklemi çekimli fiil olan cümlelere denir.

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. FARE NİN DERS VEREN ÖYKÜSÜ

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse

Küçüklerin Büyük Soruları-2

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Samuel, Tanrı Çocuğu Hizmetkarı

Öğ. Rasim KAYGUSUZ. 19 Mart 1973 Tarihli ve 1738 sayılı Tebliğler Dergisi ile ilk okullara tavsiye edilmiştir

HAYAT BİLGİSİ. Bulutların her birinde özellikler yazmaktadır. İyi bir arkadaşta bulunması gereken özelliklerin olduğu bulutları boyayın.

Türkçe. 1. Hafta. 1. Sınıfı Hatırlıyorum. 1 Bilgin, hangi özellikleriyle övünürmüş? 2 Bilgin, ne yapmaktan hoşlanmazmış? 3 Bilgin, nasıl bir çocukmuş?

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Denizyıldızı Sınıfı ndan Merhaba;

Okul Çağı Çocuğunda Sevgi Yetersizliği Çalma Davranışına mı Neden Oluyor? Pazartesi, 02 Eylül :14

Samuel, Tanrı Çocuğu Hizmetkarı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Artvin, Şavşat Karagöl Arazi Kampı

GÜZEL SÖZLER. (Derleyen; Veyis Susam) * Ne kadar çok olsa koyunun sürüsü, Ona yeter imiş kasabın birisi. * Alçak, ölmeden önce, birkaç kere ölür.

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI ARALIK AYI BÜLTENİ

2. Sınıf Cümle Oluşturma Cümle Bilgisi

tellidetay.wordpress.com

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır.

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ ŞUBAT

25. Aşağıdaki deyimlerle anlamca üçlü bir grup oluşturulduğunda hangisi dışta kalır? A) eli bol B) eli açık C) eli geniş D) eli kulağında

SİTEMİZE EKLENEN METİN KİTABIM-1 VE METİN KİTABIM-2 ADLI DÖKÜMANLARI OKURSAK HEM OKUMA HIZIMIZ ARTACAK HEM DE OKUDUKLARIMIZI ANLAYACAĞIZ.

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

tellidetay.wordpres.com

bölüm 2 Benim ilk İzmir im (tai liti izmir)

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

Elbette diyerek cevapladı güzel kız ve gözlerini yine kaldırmayıp Moses in yzüne bakmadan, kendi de ona bir soru sordu:

Sayfa 148,149,150,151,152,153,154

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇOCUKÇA İÇİNDEKİLER. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı Adına Sahibi Adnan ŞEKER. Yazı İşleri ve Genel Yayın Yönetmeni Neriman DOĞAN

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

HADDİNİ BİLMEMEK YA DA İSTİDRAC

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR


ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ORMANDAKİ DEV. 4. basım. Resimleyen: Reha Barış

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Transkript:

"Kimde bir güzellik varsa, bilsin ki ödünçtür." (Hz. Mevlâna) FARE İLE DEVE Çok eskiden, kendini beğenmiş şımarık bir fare ile akıllı ve alçak gönüllü bir deve yaşardı. Bir gün karşılaşıp arkadaş oldular. Fare: -Sana kılavuzluk etmeliyim! Dedi... Yularından çekip istediğim yere götürmeliyim! Deve arkadaşının küstahça teklifine razı oldu. Bir süre gittikten sonra küçük bir dere kenarına ulaştılar. Devenin diz kapaklarına bile ulaşmayan su, Fare için uçsuz bucaksız bir deniz gibiydi... -Ben buradan geçemem diye fısıldadı korkuyla... Deve:-Ne bekliyorsun? Diye çıkıştı. Kılavuz önden gider, dal bakalım suya... -Ama... Diye kekeledi Fare, görmüyor musun su çok derin? Fare mahcup olmuş, boyundan büyük işlere giriştiği için kıpkırmızı kesilmişti... -Sizin için küçük ama bana göre çok büyük bir su. Diye inledi. Ben artık kılavuz olmaktan vazgeçiyorum. Keşke daha önceden düşünseydim de boyumdan büyük işlere girişmeseydim. -Evet, dedi Deve, yumuşak bir sesle, herkes kendi haddini bilmeli ve asla aldatıcı gurura kapılmamalı... BİLGİN İLE KAYIKÇI Kendini beğenmiş bir gramer (nahiv) bilgini, boğazdan karşıya geçmek için bir kayık kiraladı ve kurumla oturdu yerine. Kayıkçı, olgun ve alçak gönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan küreklere asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak istiyordu. Denizin orta yerine geldikleri sırada Bilgin küçümser bir eda içinde sordu: -Sen hiç gramer okudun mu? Dil biliminden anlar mısın? Kayıkçı: -Hayır efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam. -Vah vah dedi Bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş! Böyle bir süre ilerledikten sonra rüzgâr şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye başladı. Denizde fırtına çıkmış, Bilgin korkmaya başlamıştı. Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye çalışıyordu. Gördü ki artık kurtuluş ümidi yok, Bilgine dönüp sordu: -Efendim, yüzme bilir misiniz? Bilgin: -Ne yazık ki bilmiyorum diye inledi. O zaman kayıkçı: -Vah vah dedi, şimdi ömrünün hepsi boşa gidecek! Keşke gramer bileceğinize benim gibi yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız.

HAYVANLAR KONUŞURSA Meraklı bir adam Hz. Süleyman'dan hayvanların dilini öğrenmek istedi. Büyük Peygamber bunun sakıncalarını anlattıysa da adam ısrar etti. Nihayet horozla köpeğin neler konuştuğunu anlayacak duruma geldi. Bir gün evin hanımı büyükçe bir ekmek parçasını köpeğin önüne atmış fakat horoz hızla atılıp ekmeği kapmıştı. Köpek: -Niçin benim hakkıma göz dikiyorsun? Dedi, Horoz: -Merak etme, yarın sahibimizin ineği ölecek, kendine bol bol ziyafet çekersin diye cevap verdi. Horozla köpeğin konuşmalarını duyan adam hemen koştu ve ineğini pazara çıkarıp sattı. Ertesi gün yine köpek ve horozun konuştuğunu duyup kulak kabarttı. Köpek: -Sen yalan söylüyorsun diyordu horoza... Hani sahibimizin ineği ölecekti ve ben ziyafet çekecektim? Horoz: -Meraklanma dedi, sahibimiz kurnazlık yapıp ineğini sattı ama yarın da devesi ölecek, sen de bolca ete kavuşursun! Adam yine koşup devesini pazara götürdü. İyi bir para karşılığı onu sattıktan sonra evine dönerken "hayvanların dilini öğrenmek çok faydalı imiş, bir sürü zarardan kurtuldum" diye seviniyordu. Sabah olur olmaz yine bahçeye çıkıp horozla köpeğin konuşmalarına kulak kabarttı. Köpek dünkü gibi horoza çıkışıyor: -Hani deve? Hani bolca et? Diye dert yanıyordu. Horoz: -Canını sıkma dedi, yarın sahibimiz ölecek! Eş dost başına toplanır, bir sürü yemek pişirilir. Sen de kendine ziyafet çekersin... Köpek horoza çıkışarak: - Ben sana inanmam, kaç gündür beni kandırıp duruyorsun. Dedi, Horoz: - Bu sefer kesin. Dedi, Köpek: - Nerden biliyorsun? Dedi, Horoz: - Kesin ölecek, çünkü Allah, bu eve bir bela verdi ve onu inekle savmak istedi. Fakat sahibimiz ineği sattı. Allah da deveyle savmak istedi, sahibimiz onu da sattı. Bu sefer bela kendi üzerine kaldı. Adam horozun bu sözleri karşısında donup kaldı. Yüzü bembeyaz oldu. Elleri titremeye, kalbi küt küt çarpmaya başladı. Hayvanların dilini öğrenmek istemesine çok pişman olmuştu. Yarın öleceğini bilmek de onu şaşkına çevirmişti. Daha fazla ayakta duramayıp bir külçe gibi yere yığıldı.

TİLKİNİN TAKSİMİ Aslan, kurt ve tilki arkadaş olmuş, avlanmaya çıkmışlardı. Akşama doğru bir yaban öküzü, bir dağ keçisi, bir de semiz tavşan yakaladılar. Avlarını sürükleyerek ormana getirince kral aslan kurda dönüp: -Bunları, aramızda adaletle taksim et bakalım! Diye emir verdi. Kurt: -Padişahım, dedi, yaban öküzü en büyük av olduğu için size layıktır. Keçi orta boyda, orta irilikte, o da benim olsun. Tilki de tavşanı alsın. Aslan, kurdun taksimine şiddetle karşı çıkıp: -Sen kim oluyorsun da ben varken pay istiyorsun? Diye kükredi. Bir pençe ile kurdu yere yıkıp parçaladıktan sonra tilkiye döndü: -Haydi, dedi, avlarımızı bir de sen taksim et! Tilki yüreğini dolduran korkuyu gizlemeye çalışarak: -Aman efendimiz dedi, pay etmekte neymiş? Bu semiz öküz sizin kuşluk yemeğinizdir, keçiyi gün ortasında yer, akşama doğru da tavşanla kendinize ziyafet çekersiniz! Aslan, tilkinin taksimini pek beğenmiş, yüzü gülmeye başlamıştı. -İşte adaletli bir taksim böyle olur diye mırıldandı. Bu çeşit pay etmeyi kimden öğrendin sen? Tilki başını çevirip yerde yatan kurdu gösterdi: -Padişahım, dedi, tabi kurdun halinden... Aslan bu cevaba daha çok memnun oldu. -Aferin dedi, alçak kurttan ibret aldığın için avların üçü de senin olsun! Evet, akıllı kişi odur ki çekinilen belada dostlarının ölümünden ibret alır ve nerede, nasıl davranması gerektiğini bilir. Sen aklın ve kurnazlığınla hem canını kurtardın, hem de avların tümüne sahip oldun. Haydi, afiyetle ye. DEVECİ İLE FİLOZOF Çöllerde avare dolaşan bir filozof, devesi ile yolculuk yapan bir köylüye rastladı. Nereden gelip nereye gittiğini öğrendikten sonra, devenin iki yanına sarkmış çuvallarda neler olduğunu sordu. Köylü: -Onların birine buğday, diğerine kum doldurdum... Diye cevap verdi. Filozof: - Buğdayı anladım ama kumu niçin doldurdun? Diye sorunca Köylü: -İkinci çuval boş kalsaydı denge bozulurdu! Dedi. Filozof gülmeye başladı: - Denge sağlamak için buğdayın yarısını bir çuvala, diğer yarısını da öbürüne doldursaydın herhalde daha akıllıca davranmış, zavallı devenin yükünü de azaltmış olurdun dedi. Köylü şaşırmış, bu bilge adama hayranlıkla bakmaya başlamıştı. - Sen, dedi, padişah yahut vezir olmalısın! Bu kadar akıl ancak onlarda bulunabilir. - Hayır dedi filozof, ben ne padişahım, ne de vezir. - Öyleyse dükkân sahibi zengin birisin... - Ne gezer, cebinde mangırı bile olmayan bir adamım ben! Bunca bilgi ve hikmetin karşılığı olarak elimdeki şu değnek ve hırpani kıyafetlerimle gezip duruyorum çöllerde... Köylü bu cevap karşısında hiç memnun olmamıştı: -Çekil git yanımdan! Diye bağırdı. Senin bilgi ve hikmet dediğin şeyin bir faydası bulunsaydı, önce sana yarardı. Torbamın birinde kum, diğerinde buğday olması, senin içi boş bilgi ve felsefenden çok daha iyidir!

FİL YAVRUSU YİYENLER Akıllı bir adam yolculuğa çıkacak arkadaşlarına: "-Geçeceğiniz ormanda birçok tehlike var dedi. Karnınız acıktığında sakın kuvvetsiz ve semiz olduklarına bakıp da fil yavrularını avlamayın, anneleri pusudadır ve evlatlarına zarar verildiği anda amansız bir düşman haline gelirler! Öğüdümü tutarsanız iyiliğe kavuşursunuz. Arkadaşları teşekkür edip ayrıldılar. Ormandaki yolculukları pek çetin geçti. Bir süre sonra, karınları acıkmaya, susuzluktan dudakları kurumaya başladı. Tam o sırada yapayalnız dolaşan güzel bir fil yavrusu gördüler. Verilen öğütleri unutup hırsla saldırdılar. Yavru fili yatırıp kestiler ve etinden kebap yaptılar... Kısa zamanda derin bir uykuya daldılar. Aç adam ise sürüyü bekleyen çoban gibi uyanıktı. Akşama doğru kızgın bir fil çıkıp geldi. Korkuyla kendine bakan uyanık ve aç yolcunun etrafında üç kere dolanıp, ağzını üç kere kokladı. Onda yavrusunun kokusunu alamayınca uyuyanların ağzını koklamaya başladı. Evladını kebap edip yiyenleri tanıyınca, birer birer havaya kaldırmaya ve hırsla yere çarpıp öldürmeye başladı. Geride sadece yavrusunun etinden yemeyen akıllı ve uyanık adam kalmıştı. Anne fil ona hiç dokunmayıp ormanların derinliğine çekilip gitti... İşte böyle... "Kibir, hırs ve şehvet kokusu da fil yavrusunu yiyenlerin ağızları gibi kokar durur. Bu yüzden dualar kabul olmaz ve insan bin türlü bela ile karşılaşır... En iyisi bilge insanların öğüdünü tutup, ağızları ve gönülleri kokutmamak, öyle değil mi? TAVŞANIN OYUNU Ormanlar kralı dehşetle kükrüyor, karnını doyurmak için kendinden güçsüz hayvanları avlamaya devam ediyordu. Ondan kaçıp kurtulmak çok zordu. Günlerden bir gün ceylanlar, tavşanlar, dağ keçileri, zürafalar ve diğer hayvanlar toplanıp bu kötü gidişin önüne geçmek istediler. Topluca Aslanın huzuruna çıkıp: -Efendimiz dediler... Biz aramızda anlaştık. Her gün ölüm korkusu çekmektense içimizden birinin gönüllü olarak kurban olmasına razı olduk. Böylece siz hiç yorulmayacaksınız, avınız ayağınıza kadar gelecek, bizde sıra kendimize gelinceye kadar korkudan uzak yaşayacağız. Kral Aslan bu teklife razı oldu. Nihayet aradan günler geçti ve kurban olma sırası tavşana geldi. Zavallı uzun kulak ölümden çok korkuyor, kendi ayağıyla gidip aslanın pençeleri arasında can vermeye bir türlü razı olmuyordu. Birden aklına parlak bir fikir geldi. Ormanda oyalanıp gidişini geciktirdikten sonra huzura çıktı. Aslanın karnı acıkmış, sinirleri gerilmişti. -Niçin bu kadar geç kaldın? Diye bağırdı. Tavşancık boynunu büküp: -Hiç sormayın efendim dedi, yolda gelirken başka bir aslan gördüm, Kral'ın kendisi olduğunu söyleyip size olmadık hakaretler savurdu, elinden güçlükle kurtuldum... Kral aslan daha çok sinirlenmişti. -Kim bu küstah! Diye kükredi. Galiba kanına susamış... Gideyim ve cezasını vereyim onun... Tavşan önde, Aslan arkada yola düştüler. Bir süre gittikten sonra derince bir kuyu başına ulaştılar. Tavşan: -İşte size hakaret eden yalancı Kral bu kuyu içinde efendimiz! Dedi. Aslan kuyuya eğilip bakınca su üzerine akseden kendi şeklini gördü. Bağırıp çağırmaya başladı. Sudaki akside aynı şekilde bağırıp çağırınca kendinden geçip hırsla atıldı ve bir anda kendini buz gibi suların içinde buldu... Küçücük bir tavşan tarafından aldatıldığını fark ettiğinde iş işten geçmişti.

AVCININ HİLESİ Bir avcı kuşları kolayca yakalayabilmek için kendini ağaç dalları, otlar ve yapraklarla gizleyip çayırlığa oturdu. Önüne bir tuzak kurup, bir avuç buğday attı. Hiç hareket etmeden beklemeye başladı. Bu sırada karnı iyice acıkmış bir kuş gelip, yakınına kondu. Onu böyle sessiz sedasız oturur görünce: -Sen ne yapıyorsun burada? Diye sordu. Avcı: -Dünyadan elini eteğini çekmiş bir zahidim ben! Diye cevap verdi. Hiç kimsenin işine karışmıyor, burada kendi halimde yaşıyorum... Kuş: - O buğdaylardan biraz yiyebilir miyim? Dedi. - Bilmem ki dedi avcı, bir yetimin emaneti bana... Ama karnın çok acıkmışsa gel ye! Kuş, avcının gizli niyetlerinden habersiz, onu iyi yürekli ve dünya işlerinden uzaklaşmış bir zahid kimse olarak kabul edip buğdaylara saldırınca, hileci avcının ellerine düştü. Aldatıldığını anladığında ise iş işten geçmiş, tuzakta binlerce feryada başlamıştı. Avcı: -Görünüşe ve söylenen her söze inanırsan sonun böyle olur işte diyordu. Tuzağa yakalandıktan sonra feryadın ne faydası var? Uygunsuz hırs ve hevesler canların düşmanıdır. Önemli olan tehlike gelmeden önce uyanık ve tedbirli olmaktır. Felaket tufanından sonra ağlayıp sızlamışsın neye yarar? MİNİK KUŞUN ÖĞÜDÜ Avcının yakaladığı küçük kuş birden konuşmaya başladı: - Ben minicik bir kuşum dedi, etim, dişinin kovuğunu bile doldurmaz. Eğer serbest bırakırsan işine yarayacak üç öğüt veririm. Dinle, birinci öğüdüm şu: "Olmayacak bir söz duyarsan, asla inanma!" Avcı şaşırmıştı. İkinci öğüdü isteyince küçük kuş: - Beni bırak, ikinci öğüdümü şu damın üstünde vereceğim dedi. Avcı kuşu bıraktı. Bir lahzada dama konan kuş: - Dinle dedi, "geçip gitmiş şeyler için asla üzülme". Olan olmuş, biten bitmiştir çünkü. Bak, benim karnımda on dirhem ağırlığında bir inci vardı. Çok kıymetli bir inciydi bu. Ne yazık ki elinden kaçırdın... Avcı daha çok şaşırmış, kuşu serbest bıraktığına pişman olmuştu. Ah vah etmeye, saçını başını yolmaya başladı. Kuş: - Ne oldu? Diye sordu. Niçin dövünüp duruyorsun? Ben sana olmayacak söze asla inanma dememiş miydim? Sen karnımda inci olduğunu duyunca bu öğüdü hemen unuttun. Kendisi üç dirhem gelmeyen kuşun karnında on dirhemlik inci olur mu hiç? Üstelik ikinci öğüdümü de unutmuşa benziyorsun. Hani elden kaçırdığın şeyler için asla üzülmeyecektin! Avcı utanmış başını yere eğmişti. - Üçüncü öğüdünü ver bari diye inledi. Küçük kuş damdan kalkıp yüksekçe bir ağacın dalına kondu ve oradan gökyüzünün boşluğuna doğru süzülürken şöyle bağırdı: - Behey sersem avcı, sen verdiğim ilk iki öğüdü tuttun mu ki üçüncüsünü istiyorsun?