HİKMET YURDU Düşünce Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi ISSN: 1308-6944 www.hikmetyurdu.com Hikmet Yurdu, Ocak Haziran 2012, Yıl: 5, C: 5, Sayı: 9, ss. 217-223 Kitap Tanıtımı Alevi- Sünni Diyalogu, Din Eğitimi Açısından Bir Değerlendirme Dr. Halis Demir Kitap Adı: Alevi- Sünni Diyalogu, Din Eğitimi Açısından Bir Değerlendirme, Yazarı: Hüseyin Yılmaz Yayınevi: Asitan Yayıncılık Basım Yeri Yılı: Sivas Günümüzde farklı düşünce, inanç ve kanaatlere tahammül etmeden ne kadar huzurlu olabiliriz? Diyalog birlikte huzurlu yaşamanın en güzel yollarından birisidir. Alevi-Sünni diyalogu isimli bu kitap alevi ve Sünnileri diyaloga davet ediyor. Yeni bir pencereden... Din eğitimi penceresinden Bu tür kitaplar toplumun temel konularda bilgiye dayalı, önyargıların olabildiğince azaldığı, karşıdakini anlayan bir üslupla anlamaya katkı sağlayacaktır. Kitap üç bölümden oluşuyor: Alevilik-Sünnilik; Alevi-Sünni diyalogunun zorlukları ve temel dinamikleri; Alevi- Sünni diyaloguna katkısı bağlamında din eğitimi ve din hizmetleri. Kitap bir sonuç ve önerilerle bitiyor. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin Yılmaz ülkemizde tartışılan, birçoğumuzun bilmeden kanat sahibi olduğu, üstelik muhataplarını itham ettiği bu konuda yaptığı araştırmayı okuyucuların istifadesine sundu. Yazar Önsözde kitabın yazılma sebeplerini açıklıyor. Yazarın ifadelerine göre, 9. Ve 10. Yüzyıllarda Müslüman olan Türkmen boyları, İslam dininin değerlerini kendi inanç ve kültürleriyle harmanlayarak yaşamaya çalışmışlardır. İnancını camilerde ve medreselerde öğretilen daha çok yazılı İslam kültürüyle biçimlendirenler genellikle İslam ın Sünni yorumunu benimsemiş; İslamı sözlü ve tasavvufi kültürle tanıyanlar ise Alevi olarak bilinen grup içerisinde yer almıştır. Bugün için, Alevilik- Sünnilik şeklindeki anlayış farklılığı, sosyolojik bir gerçekliktir. Bu vakıanın tarihi kaynakları vardır. (önsöz) Yazara göre, konunun daha isimlendirme aşamasında bir başka zorluğu daha bulunmaktadır. Böyle bir kitapta Alevilik başlığa nasıl yansıtılmalıdır. Alevilik İslam dini içerisinde bir mezhep midir? Şu husus önemlidir: Alevililiğin İslam dini içerisinde bir mezhep veya Anadolu ya özgü bir anlayış olarak görülmesi halinde bunun Sünni-
218 Kitap Tanıtımı likle karşılaştırılması doğru olmaz. Zira bir yanda mezhep diğer yanda tasavvuf anlayışı bulunmaktadır. Bu tereddüdün makul bir sebebi üzerinde ittifak edilen bir Alevilik anlayışının bulunmamasıdır. (önsöz) Alevilik-Sünnilik diyalogunun belki de mutabakat noktası din olduğuna göre yazar girişte din hakkında genel bilgiler vermektedir. Dinin tanımlarından birine göre, Bir dinde Allah, peygamber, kitap, ahret inancı, bireyin iradesiyle seçimi ve müeyyideler olmalıdır (s. 2). Din duygusu fıtridir (s. 3). Bu temel ihtiyacı yok saymak, sağlıklı bir din ve bunu sonucunda sağlıklı bir şekilde yaşanmasına zemin hazırlamak toplumun huzur ve selameti açısından en güzel yoldur (s. 4). Bir inancın gereklerini yaşamak toplumun huzurunu bozmaz. Korkulması gereken farklı kanaatlerin toplumda yaşaması değildir. Bu kanaatlerin serbest ortamlarda karşısındakinin yaşama hakkını tehdit etmediği halde konuşulmasına fırsat verilmemesidir. Birinci bölüm, Alevilik-Sünnilik başlığını taşımaktadır. Yazar bu başlık altında Alevilik, Alevilik anlayışları, Aleviliğin temel unsurları, Sünnilik, Sünniliğin esasları, Alevilik ile Sünnilik arasındaki farklılıklar ve Alevilik Sünnilik arasında müşterek noktaları ele almaktadır. Konunun sıhhatli bir zemin içerisinde müzakere edilmesi bakımından yazarın şu ifadesi önemlidir: Bu çalışmada Alevilik kavramı, ayrıntıya girilmeksizin ülkemizdeki bütün Alevi inanç grupları için kullanılmaktadır. (s. 11) Bu cümle aynı zaman da Alevilik hakkında konuşan insanların bir noktada nispi konuştuklarını sadece alevi gruplardan birisi adına fikir beyan ettiklerini de göstermektedir. Zira Aleviliğin Kendisini alevi olarak ifade eden bütün grupları kapsayacak bir tanımı yapılamamaktadır ki, o doğrultuda konuyla ilgili fikir beyan eden veya taleplerde bulunanlar, herkesin temsilcisi olabilsin. Yine de Yazar genel bir tanım denemesinde bulunmuştur: Hz. Ali nin her yönüyle sahabenin en üstünü olduğunu, Hz. Peygamber den sonra O nun halife olması gerektiğini, halifelik görevinin Allah ve resulü tarafından ona verildiğini ve O nun halifelikle birlikte Hz. Muhammed in ümmetine önderlik etmek için özel bir yetkiye sahip bulunduğunu söyleyen düşüncenin adıdır. (s. 13) Bu günkü Alevilik anlayışı içerisinde İslam dini yanında Gök Tanrı, tabiat ve atalar kültü, Şamanizm, Budizm, Zerdüştlük, Manihaizm, Yahudilik, Hıristiyanlık gibi farklı dinlerin izlerini görmek mümkündür. (s. 14) Farklı Alevilik anlayışlarının olmasının en önemli sebebi mevcut anlayışların yazılı kaynaklardan ziyade sözlü kaynaklarla bugüne ulaştırılmış olmasıdır. Zira yazılı bilgiye dayanmayan ve homojenlik özeliği bulunmayan sözel gruplarda fikir birliğinden söz edilemez. Bir de buna ülkemizdeki 1950 sonlarında köyden şehre göç hareket- www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
Dr. Halis Demir 219 liliğini eklediğimiz zaman farklı anlayışların birbirine alternatif olma durumuna geldiği bile söyleyebiliriz. (s. 16 17) Alevi dedelerinden İzzettin Doğan; Aleviliği, Maveraünnehir deki göçebe Türk kabilelerinin İslamiyet i mümkün olduğu ölçüde şekilden arındırarak yorumlarıyla oluşan bir dini anlayış biçimidir. (s. 17) şeklinde açıklamaktadır. Bu anlayış Alevilik vakıasının bir kısmını izah adına doğru, bunun İslam ın özü şeklinde takdimi yapılması halinde eksiktir. Zira İslam inancında temel ibadetler vardır. Şekil, şart, unsur gibi temel özellikler ciltler dolusu kitaplarda anlatılmıştır. Şekil ruhu besler. Birinci bölümde Alevi dedelerinin Alevilikle ilgili inançlarının bizzat kaynaklarından verilmesi konuyla ilgili objektif bilgilere ulaşma ve bu inancı taşıyanların kendilerini ifade açısından öneme sahiptir. Bu bilgilere göre Anadolu da Aleviliği, Caferilik mezhebine mensubiyet, Anadolu ya özgü bir olgu, İslam dininin Bâtıni yönünü esas alan bir mezhep, din, mezhep ve folklorun dışında bir meşrep, tasavvufi bir anlayış, İslam ın dışında kendisine özgü bir anlayış, Hatta komünist anlayışın ilk nüvesi sayan gruplar bulunmaktadır. (bkz.s.17 vd.) Kitapta buna benzer başka araştırmalara da yer verilmiştir. Aleviliğin bir mezhep olduğuna dair bir temayül bulunmaktadır. Mezhepler tarihi uzmanları Hasan Onat ve Sönmez Kutlu, Aleviliğin neden mezhep sayılamayacağını şu tespitlerle açıklamaktadırlar: Bir mezhebin nazariyesi bulunur. Mezhepte, babadan ogula geçen bir yetki değil liyakat ve birikim esastır. Mezhep tercihe bağlıdır. Alevilikte ise Sistemli bir teoloji bulunmamaktadır. Dede yetkilidir ve icazetle tayin edilir. Mezhep liderliğinde tayin söz konusu değildir. Ayrıca mezheplere girişe rağmen, Alevilik soyda devam eder. Anne ve babası Alevi olmayan Aleviliğe giremez.(s.23) Aleviliğin mahiyeti hakkında Alevi-Sünni Diyalogu okunduğunda yapması toplumun her kesiminin özeleştiriye muhtaç olduğu görülecektir. Türkiye de ilk kez Alevi İslam İlmihali isimli kitap yazan V. Semih Şeker Dede, Aleviliğin İslam dışı bir inanç gibi gösterilmesine karşı şu değerlendirmeyi yapmaktadır: Kur an ın içerisinden Ehl-i Beyt ile ilgili ayetler çıkartılmıştı Bugünkü mevcut Kuran eksiktir gibi sözler gerçek dışıdır Bizim Mezhebimiz itikatta On İki İmam a bağlılık, fıkıhta ise Caferiliktir. Bizim Anadolu Aleviliği Caferiliğin Anadolu ya has bir yorumudur. (s.27) Aleviliğin temel unsurlarından birisi de Hacı Bektaşi Velidir. 13. Yüzyılda yaşayan Hacı Bektaşi Veli bu yüzyıldaki sosyal ve siyasi çalkantılar arasında Anadolu da İslam ın barış ve hoşgörüsünü yaymıştır. Makalat, Besmele tefsiri, Fatiha Tefsiri gibi eserleri bulunmaktadır(s.33) Zamanla Hacı Bektaşi Veli nin geliştirdiği ayin ve erkânlar, daha sonra Bâtıniliğe kaymıştır. (s.33)
220 Kitap Tanıtımı Alevilik anlayışının bazı kaynakları şu şekilde tespit edilmiştir: Buyruklar, Divanlar, Cönknameler, Velâyetnameler, Menakıplar, Erkannameler, Makalatlar Alevilik- Bektaşilik inanç esaslarının temeli, dört kapı kırk makam anlayışına dayanmaktadır: Şeriat, tarikat, marifet ve hakikat Şeriat kapısında ibadetler; namaz, oruç, hac, zekât, cihad ve abdest vardır. Marifet kapısında edepli olmak, haramlardan sakınmak, hoşgörülü olmak, kendini bilmek prensipleri bulunmaktadır. Hakikat kapısında Kimsenin ayıbını araştırmamak, insanları eşit görmek vardır. (s.37 vd.) Bu bilgiler ışığında şu rahatlıkla söylenebilir: Kaynaklara dayalı bir Alevilik anlayışında İbadet ve taatin olmadığını, şekilden uzak bir anlayışın sahih olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nakillerden ortaya çıkan bir başka husus da şudur: Ateist inançla Alevilik veya Sünniliği özdeş hale getirmek uygun değildir. Zira Ateist olmanın sebeplerinden birisi sağlıklı bir din eğitimi almamaktır.(s. 42) Kitabın objektifliğini artıran özelliklerden birisi de anketlere yer vermesidir. Üzerinde durduğumuz anlayış müntesiplerinin kendilerini ifade etmeleri bize daha doğru bilgiyi verecektir. Metin Bozkuş Kur an ile ilgili yapılan anket bunlardan birisidir. Alevilerin Kur an hakkındaki düşünceleri hakkında bir anket çalışması yapmıştır. Alevilere ait evlerin duvarlarında asılı Kur an bulunduğunu, Kur an da eksiklik olduğu kanaatinin yaygın olmadığını tespit etmiştir. Aksine Yine Ehl-i Beyt İnanç Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından İzmir Limontepe Camii nde çocuklar ve gençler için Kuran Kursları düzenledikleri bu bilgilerden birisidir. (s. 48) Cem Evleri konusu da gündemdedir. Cemevlerinin tarihi bir geçmişi var mıdır? Cemevler Bir ibadet merkezi olarak camilerin alternatifi midir? Kitaptaki bu konu yer alan bazı bilgiler bizi aydınlatmaktadır. Hacı Bektaş Veli Türbesi nin ve cem evinin bulunduğu mekânda cami de bulunmaktadır. Karacaahmet ve benzeri Cem evlerinin yanı başında erlerde camiiler bulunmakta ve bunların minarelerinden ezan okunmaktadır.(s.63 64) Kırklar Cemi efsanesi kitaptan öğrendiğimize göre aleviler arasında yaygındır. Kırklar cemi Hz. Muhammed (s.a.s) in Miraç dönüşünde uğradığı dergâhta aralarında Hz. Ali nin de bulunduğu kırk kişilik topluluk tarafından gerçekleştirildiğine inanılan cemdir. Dikkat çeken şey, bu ceme peygamberimizin sıradan birisi olarak katılmaktadır. Hatta rivayete göre hazreti Muhammet in bu ceme katılma talebine karşı Aramıza peygamber sığmaz, peygamberliğini ümmetine yap. Denilerek red cevabı verilir bunun üzerine Muhammed kendisini yoksullara hizmet eden bir kişi olarak tanıtır ve yer varsa aralarına katılmak ister. Bu sefer kapı açılır. Muhammed besmeleyle içeri girer. Bu cemin piri Ali, Rehberi Cebrail dir.(s.76 78) www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
Dr. Halis Demir 221 Kitapta Alevi inanışları arasında önemli yer tutan dede, cem, semah, gülbank, musahiplik, dara çekme, düşkünlük kavramlarına ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Yazarın bu kavramları incelemesi esnasında her bir kavramın siyerden referanslarını tespiti önemlidir. Mesela musahiplik kavramının temeli Ensar ve muhacir kardeşliğine dayanmaktadır. Dede muhasip seçtiği kişileri tabiri caizse Rasulullah gibi, kardeş ilan etmekte ve şu tavsiyede bulunmaktadır: Evladım! Siz musahip oldunuz. Öncelikle musahip muhasipten evini ve malını ayırmayacak. Birbirinin evinde olanı izinsiz alıp gidebilecek. (s.87) Kitaptaki kimi cümleler okuyucuyu özeleştiriye davet etmektedir. Konu diyalog olunca bu bir ihtiyaç hatta zarurettir. Bunlardan birisi Hz. Ali nin hilafet mevzuudur. Şii/alevi bakış açısına göre Hz. Peygamber in vefatından sonra halifelik görevi Hz. Ali nin hakkıydı. Ancak bazı sahabeler o hakkı Hz. Ali ye teslim etmeyip kendileri halife oldular. Yazar yaklaşık bu şekilde özetleyebileceğimiz bu kanaati tahlil etmektedir. Hz. Ali kimilerinin bu iddialarına rağmen bütün halifelere biat etmiştir. Bu iddia sahiplerinin çizdiği Hz. Ali imajı; gözü hep makam ve mevkide olan bir kişidir. Halifeler birbirine düşman gibi gösterilmektedir. Üstelik tarihi bir dönemde olmuş ve bitmiş farzı muhal bir yanlış durumu bugün düzeltmenin imkânı bulunmamaktadır. Devlet başkanının seçimi Kur an ve sünneti ile değil, Müslümanların kabulü yani seçim ile olmaktadır.(s. 107 110) Durum onların iddia ettikleri gibi ise Hz. Ali nin Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer e hilafetleri esnasında muhalefet etmesi gerekmez miydi? Rasulullah a yakınlık, icazet veya vekâlet gibi yöntemler yönetici seçiminde esas alındığı takdirde saltanat taraftarlığı ortaya çıkmaktadır. Sünnilerin Alevilerin içkiyi helal saydıkları kanaati de bir zandır. İçkiyi helal sayan gruplara rağmen Hacı Bektaş Veli nin Makalat adlı eserinde içkinin haramlığına dair bilgiler bulunmaktadır. Kİmi aleviler arasında içkinin yaygın oluşu dini inançla izah edilemez.(s.158 159) Bir özeleştiri konusu da Fırkayı Naciye bahsiyle ilgilidir. Bu hadise göre Dikkat edin sizden önce Ehl-i Kitap olanlar 72 fırkaya bölündü. Benim ümmetimde 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan 72 si Cehennemde, biri Cennette olacaktır. O fırka da cemaattir. Yazar bu hadisi çeşitli açılardan tenkit etmektedir. Delillerden bazıları şöyledir: Hadıs, Birlik ve beraberliği sağlamak üzere va z olunan nasslara aykırıdır. Hadis ayrımcılığı körüklemektedir. Hadis Rasulullah a aidiyeti kesin değildir. Hadisin daha farklı rivayetleri de vardır. Bir başka yorum ise insan psikolojisi ile ilgilidir: Bir grubun kendilerini diğerlerine rağmen hidayete, Cennete ermiş görmeleri sorunlu bir yaklaşımdır. (s.181 vd.)
222 Kitap Tanıtımı Kitabın ikinci bölümünün konusu Alevi-Sünni diyalogunun zorlukları ve temel dinamikleridir. Diyalogun zorluklarını yazar şu alt başlıklar içerisinde incelemiştir: Ötekileştirme eğilimi, inanç taassubu, Kerbela olayının günümüzde algılanış biçimi, karşılıklı önyargı ve suçlamalar, Aleviliğin siyasallaşması, iç ve dış kaynaklı kışkırtmalar, ayrımcılığı teşvik eden rivayetler. Buna karşılık yazar diyalogun temel dinamikleri olarak şu başlıkları önermektedir: Din birliği, Ehl-i Beyt sevgisi, Muharrem ayına saygı, İnanç özgürlüğüne saygı, vatandaşlık bilinci, Karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörü anlayışı, ortak idealler, eğitim. Bu bölümde birkaç defa değinilen bir konu vardır: Hz. Ali ile Muaviye arasında yaşanan hilafet tartışmalar. Hz Osman ın şahadetinden sonra Müslümanların bir kısmı Hz. Ali nin bir kısmı da Muaviye nin halife olmasın istiyorlardı. (bkz.s. 106, 113, 142) Bu eksik bir bilgidir. Zira Hz. Osman ın şahadeti ile başlayan süreçte Muaviye nin halifelik iddiası resmen yoktur. Zaten onun ince dehası da burada kendisini göstermektedir. Önce Hz. Osman ın katillerinin bulunmasını ve acilen cezalandırmasını talep etmiştir. Sıffin e kadar... Sıffin deki hakem olayıyla fiilen İslam dünyasında iki halife olmuştur. Yazar da bu kanaati ifade etmektedir. Kargaşaya sebep olan Amr b. As ın cümlesi ilginçtir: Ben bu yüzüğü parmağıma taktığım gibi Muaviye yi halifeliğe getiriyorum. (s. 143) Hz. Osman ın şahadetinden hemen sonra iki halife iddiası ile ortaya çıkma olayı yaşansaydı, hakem olayında Hz. Amr b. As ın böyle bir cümle kurması anlamlı olmazdı Toplumda Alevilerin kendilerini ifade edemediklerine dair kanaat zaman zaman dile getirilmektedir. Kitaptaki bilgilere göre Alevi kimliğini açıkça beyan eden kişilerin partileri, vakıfları, dernekleri, dergileri, alternatif din kültürü ve ahlak bilgi kitapları olmuştur.(s. 156 vd.) Buna göre kendini ifade edememe sadece bir iddia, hatta önyargı taşıyan bir beyandır. Kitabın üçüncü bölümü Alevi- Sünni diyaloguna katkısı bakımından din eğitimi başlığını taşımaktadır. Yazar din eğitiminin kazanımlarıyla bölüm başlamaktadır. Buna göre Din eğitiminin kazanımlarından önemlileri hayat kalitesini artırması, hayata zengin bir açıdan bakmak, değerlerin öğretilmesi ve doğru bilgilerin öğretilmesidir. Bu bölümde yine Alevi kimlikli bir dergide cem evi ve cami mukayese dikkate değerdir: Cem evi köy odasına benzer, sohbet yapılan yerdir, Camii ibadet merkezdir. Cami herkesin saygı duymak şartıyla girebileceği bir mekândır, cem evi daha özel bir mekândır. Buraya ahlaksız, düşkün kişiler giremez. (s.235) Cem evlerinin girişinde Edeb yahu cümlesi bulunmaktadır. Bu cümle eline, diline ve beline sahip diye açıklanmaktadır. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
Dr. Halis Demir 223 Bu ilkenin temelini şu hadiste bulmak mümkündür: Müslüman, eline ve dilinden başkalarının selamette olduğu kimsedir. Alevilik konusu gündeme geldiği zaman hemen akabinde Din kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi tartışmaya açılır. Kimilerine göre bu derste Sünnilik prensiplerine yer verilir. Yazarın tespitine göre genel İslam konularına yer verildiği görülmektedir. Kitap bunun çeşitli başlıklarını ünite ünite ortaya koymaktadır. (s. 243 vd.) Bir başka talep okullarda Alevilik konuklarının daha fazla öğretilmesi haklı talebi bulunmaktadır. Lakin bunun nasıl karşılanacağı konusunda çözüm zayıf kalmaktadır. Zira 1 ders saati gibi bir imkân vardır. Buraya ne konulabilir? Hangi talebe bir ders saati cevap verebilir? Din dersinin zorunluluktan çıkarılması talepleri ise toplumun önemli bir kesiminin, bunlar içerisinde kendisini Alevi diye tanımlayan kişiler bulunmaktadır, bu ihtiyacını makul, itidalli, kucaklayıcı, hoşgörü anlayışını benimsemiş bir din anlayışını devletin dışında kimlerin vereceği sorununu gündeme getirmektedir. Bu haliyle talep sonuçları enine boyuna düşünülmemiş hissi vermektedir. Bu haklı talep haklı görülse bile dinini öğrenme hakkı ortadan kaldırılmaktadır. Buna karşılık yine Aleviler arasında alternatif Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabı ve ders programı hazırlıklarının olduğunu okumak oldukça ilginçtir. Sonuç ve önerile içerisinde 7. Madde yine bu konu ile ilgilidir. Buna göre yazar: DKAB dersinin mezhepler üstü özelliği topluma iyi anlatılmalıdır. (s.296) ifadesini kullanmaktadır. Bu cümlenin muhatabı başta müfredatı hazırlayanlar olmak üzere öğretmenler, eğitimciler ve velilerdir. Zira dersin muhtevası hakkındaki cehalet, bilgisizlik yanlış yorumlara sebep olmaktadır. Neticede sadece Alevilerin değil, Aynı zamanda Sünnilerin de beklentilerine cevap vermeyen bir ders haline gelmektedir. Aslında yeri gelmişken hatırlatalım Bu dersle ilgili çoğunlukla Alevilerin taleplerinin dile getirilmesi bir hoşgörü toplumu olmanın gerekleri düşünüldüğünde eksik kalmaktadır. Zira diğer kesimin de bu dersle alakalı beklenti, talep, şikâyetlerinin bulunduğu malumdur. Sonsöz bir barışa davet özelliği taşımaktadır: gelin canlar bir olalım, iri olalım, diri olalım. Her türlü ayrımcılığın üstesinden gelip diyalogun da ötesine geçerek bir arada kardeşçe yaşayalım. Yunus un diliyle: Gelin tanış olalım İşi kolay kılalım Sevelim sevilelim Dünya kimseye kalmaz. (s.299)