eknolojik gelişmeler baş döndürücü bir hızla ilerlerken çoğu zaman insan onun büyüleyici atmosferine kapılmakta, kârını, zararını hesap etmeden



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Bilmeceli-Bulmacalı-Oyunlu. Namaz Kitabım. Bilal Yorulmaz

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

UKBA. e Bülten TACİKİSTAN DAN TÜRKİYE YE UKBA DERNEĞİ AMERİKA DA SOHBET MECLİSLERİ KURDU KARDEŞLERİMİZLE PİKNİKTEYİZ

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

2016 YILI 1. DÖNEM ÜÇ AYLIK VAAZ- IRŞAT PROGRAMI VAAZIN

20 Derste Eski Türkçe

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

İLAM AKADEMİ NİÇİN İLAM AKADEMİ?

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü

Efendimizi (S.A.V.) Sevmek, Sünnet-i Seniyye ye Tabi Olmaktır.

UFA. islam. Rusya Federasyonu Başkırdistan Cumhuriyeti nde UFA İSLAM ÜNİVERSİTESİ YAPILIYOR. ÜNiVERSiTESi TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSTANBUL ŞUBESİ

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI


ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

İstanbul İmam Hatip Liseliler Derneği

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

tellidetay.wordpress.com

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Anlamı. Temel Bilgiler 1

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

Şerif Mardin in tespitiyle bu coğrafyada en etkili faktör : Din

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Ünite 01: Arapçada Kelime ve Cümle Çeşitleri

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,


Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

GADİR ESİNTİLERİ -10- Şiir: İsmail Bendiderya

Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız


Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

İlim gıda gibidir. Ona her zaman ihtiyaç vardır. Faydası da herkesedir.

Hac & Umre Kültür Turları Uçak Bileti

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

SAYILI ADIMLARLA ELDE EDİLEN MİLYONLARCA SEVAPLAR

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

Hz. Adem den Hz. Muhammed (s.a.v.)e güzel ahlakı insanda tesis etmek için gönderilen dinin adı İslam dır.

ALLAH TEÂLÂ'NIN ARŞA İSTİVÂ ETMESİ

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Açış Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

ZAFER TALHA ÇİMEN 8/E

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

Ezan Vakti/Kuran-ı Kerim Pro [Faydalı Android Uygulamalar]

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî

Güzel Ahlâkı Kazanmak


TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

D İ N H İ Z M E T L E R İ G E N E L M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü AİLE VE

2018 Yılı 1. Dönem Vaaz Listesi

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Transkript:

T eknolojik gelişmeler baş döndürücü bir hızla ilerlerken çoğu zaman insan onun büyüleyici atmosferine kapılmakta, kârını, zararını hesap etmeden sonuna kadar ondan faydalanmaya çalışmaktadır. Bunu yaparken de kendini kaybedip bir ahiret yolcusu olduğunu maalesef unutabilmektedir. Oysaki dünya çerçevesinde düşündüğümüzde, teknolojiyi kutsamak yerine onu, ahirete yönelik dünyamızı değerlendirmede bir araç olarak görmek ve buna göre hakkını vermek esas olmalıdır. Biz de bu sayımızda teknolojiyi işlemeyi, onu bir parça irdelemeyi düşündük. Teknolojiyi iyi ve yerinde kullanmak adına muhterem Osman Nûri Topbaş Hocaefendi makalesinde, Gönül Frekansımız Hakk a Ayarlı Olsun derken, teknik imkânların takvâ sahibi mü minler elinde birer ziynet ve hayır vesilesi haline geldiğini anlatıyor. Doç. Dr. Selahattin Yıldırım ise, İnsanlığın Teknoloji ile İmtihanı nı ölümlü bir dünyada teknolojiye kapılıp kendini unutmaması olarak ifade ediyor. Dr. A. Hikmet Atan da teknolojiyi akıllı kullanmanın gerekliliğini Teknolojiye Mahkûm Değil Hâkim Olmak! başlıklı yazısında işliyor. Uzman psikolog Feyza Bağlan, çocuklarımızın teknolojiden ne kadar etkilendiklerini Çocuklarımızı Teknolojiye Kurban Etmeyelim! başlıklı makalesinde anlatıyor. Naci Öztürk ise Hangi Tuşa Basacağını Bil! menin insanı manevi alanda da terakki ettireceğini güzel bir üslup ile yazısında konu edinmiş. Teknolojinin İslâm a uzak bir kavram olmadığını Kur ân ekseninde Prof. Dr. Ömer Çelik, Mûcize ve Teknoloji başlıklı yazısında işlerken, Prof. Dr. Hidâyet Aydar da Kur ân-ı Kerîm de teknolojinin izlerini sürüyor. Her iki makale de birer Kur ân uzmanı olan iki değerli kalemin elinden çıkması hasebiyle okunmaya değer. Yine teknolojik bir gelişme olan güvenlik kameralarının camilerimizi kontrol etmesinden hareketle, kendimizi kontrol edip etmediğimizi sorguluyor Adem Şahin yazısında. Bu sayımızda üç adet röportaja yer verdik. Okulların açılması, yeni eğitim ve öğretim yılının başlayacak olması sebebiyle ilk röportajımızda Doç. Dr. Özcan Hıdır ile Hollanda daki Rotterdam İslam Üniversitesi ni, üçüncü röportajımızda da bir eğitimci ve hizmet adamı olan Raşat Şamilov ile Kırgızistan da din hizmetleri ve dindarlığı konuştuk. İkinci röportajımızı ise Ramazan ayı başında Somalililerin yardımına koşan Hüdâyi Vakfı koordinatörü Medet Bala ile yaptık ve Ramazan ayında gündemimize bir bomba gibi düşen Somali deki açlığı bizzat gidip görmüş birisi ile konuşma imkânı bulduk. Doç. Dr. Necdet Tosun, Hindistan ın büyük velîlerinden Abdullah Dihlevî Hazretlerini anlatıyor makalesinde. Yine Ahmet Ziylan Bey, Bir İş Kurmanın Safhaları yazı dizisine ikinci makalesi ile bu sayımızda devam ediyor. Bir eğitimci olan Dr. M. Necip Yılmaz, çocuklarımızı nasıl terbiye etmemiz gerektiği üzerinde dururken Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Elveda Çocuk, Hoş Geldin Bireylik diyerek aile fertlerinin gerçek vazifelerinden nasıl uzaklaştıklarını farklı bir üslup ile anlatıyor. Yine Mualla Öner Hanımefendi, Bazen de Kurtuluş Ölümle Gelir başlıklı makalesinde, bizzat yaşadığı bazı olaylardan hareketle ilâhî adaletin nasıl tecelli ettiğini canlı misallerle ortaya koyuyor. Dr. Murat Kaya nın yazısı ise Başkasının Dünyası İçin Kendi Âhiretini Mahvetme! üzerine. Yine bu sayımızda merkez valilerinden Murat Yıldırım Bey, Bosna-Hersek e yaptığı geziyi kaleme aldı. Özbekistan dan Dr. Uktambek Sultonov da birçoğumuzun ismini dahi duymadığımız Orta Asya da tarihi bir şehir olan Ahsiket i anlattı makalesinde. Her iki yazıyı da bir solukta okuyacaksınız. Yeni bir ayda buluşmak ümidiyle. Şefkat le kalınız

Aylık Dini, İctimai, Kültürel Dergi Sahibi Hüdayi Yayıncılık Kültür Sanat Eğitim Hizmetleri Danışmanlık Ticaret Ltd. Şti. Adına Nurettin Korkut Editör ve Yazı İşleri Müdürü Dr. A. Hikmet Atan editor@sefkatdergisi.com Yayın Kurulu Prof. Dr. Ömer Çelik Prof. Dr. Hidayet Aydar Doç. Dr. Necdet Tosun Serdar Yıldırım Dr. Müjdat Uluçam Dr. A. Hikmet Atan Grafik-Tasarım www.globalgrafik.com Redaktör Hasan Öztürk Baskı Şan Ofset Tel: 0212 289 24 24 Dağıtım Alfa Kurye ve Dağ. Hiz. Ltd. Şti. Tel: 0212 356 95 08 Fiyatı: 6 TL KDV Dahil Abone abone@sefkatdergisi.com Tel: 0216 344 23 62 38 Dinî Eğitimin Ehemmiyeti Osman Nûri TOPBAŞ Gönül bahçeleri, yağmura hasret toprak gibi Kur ân rûhâniyeti ile amel-i sâlih yağmurlarını bekler. Çünkü bu rahmet yağmurları ile gönülde Yaratan dan ötürü yaratılanlara şefkat, merhamet, hizmet ve muhabbet filizleri yeşerir. Böylece insan, kâinat kitabının hulâsası, hilkatin nüsha-i kübrâsı hâline gelir. Elinden, dilinden ve gönlünden bütün varlıklar istifâde eder. 08 Röportaj Ahmet ZİYLAN Bey ile Hizmet Üzerine Muhatap alınan varlığın, her ne işine yarıyorsa o hizmet olarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla onun içerisine, maddi destek sağlamak da girer ilim öğretmek de. Hizmette, örnek olmak da vardır yol göstermek de. Temizlemek, yedirmek, içirmek, nasihat etmek, cahil mi, fakir mi, çalışmasını mı bilmiyor, işi mi yok insanın her ne problemi varsa onu çözmek de hizmettir. Yurt içi yıllık abone: 70 TL Yurtdışı: 60 EURO 80 USD Türkiye Finans Katılım Bankası Sahrayıcedit Şubesi: TL Hesabı: IBAN: TR49 0020 6001 1001 1975 3200 01 USD Hesabı: IBAN: TR38 0020 6001 1001 1975 3201 02 EURO Hesabı: IBAN: TR38 0020 6001 1001 1975 3201 03 Albaraka Üsküdar Şubesi TL Hesabı: IBAN: TR62 0020 3000 0110 5824 0000 01 USD Hesabı: IBAN: TR62 0020 3000 0110 5824 0000 02 EURO Hesabı: TR62 0020 3000 0110 5824 0000 03 Posta Çeki Hesap No: Hüdayi Yayıncılık 6134926 Yayın Türü Yaygın-Süreli Yıl: 2 Sayı: 20 Eylül 2012 İrtibat Adresi Kısıklı Mahallesi, Sarıgazi Caddesi, No:33 Üsküdar / İSTANBUL Tel: 0216 325 66 99 / 0216 344 23 62 Faks: 0216 4128313 e-mail: info@sefkatdergisi.com www.sefkatdergisi.com ISSN: 1309-5498 Gönderilen yazılarda editör ve yayın kurulu değişiklik yapabilir. Gönderilen yazılar iade edilmez. Yazılardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Yayımlanan yazı ve reklamların sorumluluğu yazarına ve reklam verene aittir. 18 Oktay ÇETİN Tanrı Dağı Eteklerinde Manevi Hayatın Yeniden İnşası Bugün Kırgızistan ın bütün bölgelerinde ve özellikle de merkez camilerde hatimle namaz kıldıran Araşan Kur ân Kursu nda Abdullah Hocaefendi den okumuş hafız imamları görmekteyiz. Aynı zamanda bu hafız imamların birçoğu Kur ân kurslarında hocalık yaparak Abdullah hocaları gibi yüzlerce hafız talebe yetiştirmektedirler. 22Doç. Dr. Selahattin YILDIRIM Hizmet mi, Nafile İbadet mi? Milletler kendilerine hizmet edenleri başlarına tâc ederler ve efendi olarak seçerler. Hem Hakk ın hem de halkın nazarında yükselmenin yolu hizmettir. Allah, mahlûkâtına hizmet eden kullarını dünya ve ahirette yükseltir. Halklar da kendi menfaati için nefsî haz ve isteklerinden fedakarlıkta bulunanları her zaman başlarına lider olarak seçmişlerdir.

46 Röportaj Hüsnü Bircan ile Senegal Hizmetleri Üzerine Afrika, bire yüz, bire bin kazanılan bir yer. Gerçekten ihtiyaç var. Şehir merkezleri dışındaki bölgeler çok ciddi sıkıntılar içinde. Bilhassa çocukların sokaklardan toplanıp bir yerde sağlık kontrolünden geçirilip, tedavi edilerek düzgün beslenmeleri ve eğitim almaları lazım. Bunlar çok önemli ve şu anda benim hâlâ içimi sızlatan, hepsine ulaşamamış olmamız. 54 İsmail OĞUZ Kazakistan Su Tutuyor Artık sözün işitilmediği, işitilse de anlaşılmadığı, anlaşılsa da kalplere nüfuz etmediği bir zamanda yaşıyoruz. Artık topraklarımız su tutmuyor. Yaşadığımız yüzyıl üretmiş olduğu bütün müesseseleriyle bizi bu hale getirdi. Maalesef bu müesseselerden en çok nasip(!)lenenlerimiz, bu su tutma meselesinde en mağdur olanlarımız oldu. Bu açıdan bakıldığında genel anlamıyla komünist rejimin tasallutunda uzun yıllar bulunmuş Müslüman halklar, özelde ise Kazakistan halkı bizden daha şanslıydı. 64 Mustafa ÖZDAMAR Şefkat Âbideleri İslâmbol Pîrleri (2) Âhir ömründe Haremeyn e gitmek üzere çıktığı yolculukta, Şam ı geçtikten sonra Tebük menziline vardıkları zaman, dervişlerini etrafına toplayarak; göç vaktinin geldiğini söyler, vasiyetini yapar: Yerine Sümbül Efendi nin posta oturmasını; kızı Safiye Hatun u Sümbül Efendi ye nikahlamalarını; kabrini Hacıların geçtiği yol üzerine kazmalarını ve belirsiz hale getirmelerini söyler ve rûhunu teslimeder. 68 Yrd. Doç. Dr. Halil KURT Balkan Coğrafyası nda (1) Kastamonu da medfun olan Şeyh Şaban-ı Veli Hazretlerinin müridleri buralarda İslâm ı yaydıklarını ve binalarda da Kastamonu evlerinin mimarisinin benzerlerini inşa ettiklerini gördük. Rize çevresinden gelen Karadenizliler burada keskin kılıçlar yaparlarmış. O yüzden Tetova nın bir diğer adı da Kalkandelen dir. 04 14 26 30 34 42 53 58 62 74 77 78 82 85 İÇİNDEKİLER Eğitim: Adım Adım Adam Olma Yolu Prof. Dr. Ömer Çelik Hepimiz Medreseyiz! Yrd. Doç. Dr. A. Hikmet Atan Orta Asya da İslâmî İlimler Prof. Dr. Ahmet Yıldırım Onlar Böyleydi (2) Dr. Murat Kaya Günahlardan Sakınmak ve Hizmet Naci Öztürk Üç Saatlik Ömrün Kalsa Ahmet Ziylan Bir Hizmet Adamına Vedâ Mairambek Jusupov Bir Hadis Bir Hikâye Doç. Dr. Selahattin Yıldırım İslâm ın Yayılmasında Sûfîlerin Rolü Prof. Dr. Necdet Tosun Hacıveyiszâde Mustafa Efendi Alparslan Köse Kitap Tanıtımı 7 den 70 e İlim Hatice Şahin Ağlayan Deniz: Aral Adem Şahin Haberler

EĞİTİM: ADIM ADIM Prof. Dr. Ömer ÇELİK* ADAM OLMA YOLU En çok eğitime muhtaç varlık insandır. Onun eğitimi herhangi bir canlının veya herhangi bir bitkinin, çiçeğin terbiye edilip yetiştirilmesine benzemez. Hepsinden zordur, hepsinden ötededir. Hepsinden fazla zaman, bilgi ve emek ister. Bu sebepledir ki Cenâb-ı Hak en büyük insan terbiyecileri olarak peygamberleri göndermiştir. Onların en mühim vazifeleri insanlara doğruyu öğretmek, onları eğitip adım adım kâmil birer insan hâline getirmektir. Bu bakımdan peygamberi veya mürşidi olmayan bir toplum yoktur. Peygamberi veya mürşidinin olması, o toplumun sorumlu tutulmasının en önemli gerekçesi kılınmıştır. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur: Habîbim! Elbette biz seni hem insanları müjdelemen hem de uyarman için hak din ile gönderdik. Zaten içlerinden kendilerini uyaran bir peygamber gelmiş olmayan hiçbir toplum yoktur. (Fâtır 35/24) Doğrusu biz her ümmete: «Allah a kulluk edin ve insanları sahte tanrılara tapmaya zorlayan şeytânî güçlerden uzak durun» diye uyaran bir peygamber gönderdik. (Nahl 16/36) Biz, peygamber göndermedikçe kimseye azap etmeyiz. (İsrâ 17/15) Şamalgan İlahiyat Meslek Yüksek Okulu, Almatı/Kazakistan. *Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi. >4 Eylül 2012

Peygamberler, şu üç büyük vazifeyle vazifeli olarak, bahsedilen ilâhî ve nebevî eğitim-öğretim işini gerçekleştirmişlerdir. Bu hususlar, aynı zamanda İslâmî eğitim-öğretimin temellerini teşkil ederler: Allah ın âyetlerini okumak yani TEBLİĞ. Peygamberlerin ümmetlerini hak yoluna daveti, gelen vahyin okunmasıyla başlar. Dolayısıyla eğitimin temelinde Kur ân-ı Kerîm in elifbâsını okumayı öğrenmek yatar. İşe buradan başlanmalıdır. Zira Rahmân olan Allah, insanı Kur ân ı okuyup öğrenmek için yarattığını beyan buyurmaktadır (bk. Rahmân 55/1-4). Peygamberlerin ifâ ettiği bu birinci vazife, eğitim-öğretim açısından insanları arzu edilen hedefe ulaştırmada ilk merhaledir ve bir zemîn teşkîl eder. Kitap ve hikmeti; Kur ân ve sünneti öğretmek yani TÂLİM. Bu merhalede mükemmel ve sistemli bir din hâlinde uyulması gereken itikâdî, amelî, ahlâkî kanunları ve hükümleri açıklayan Kur ân-ı Kerîm in ve sünnet-i seniyyenin tâlimi gelir. Kur ân-ı Kerîm in ve sünnet-i seniyyenin rûhunda derinleşebilmek ise kişilerin sahip olacağı kalbî seviyeye bağlıdır. Dolayısıyla mânâ ve şumülüyle Kur ân ve sünnetin öğretilmesi, İslâmî bir eğitim ve öğretimde en önemli hedeflerden biri olmalıdır. Aslında öğretilecek her şey bu muhtevada öğretilmeli ve öğrenilmelidir. Çünkü âyet-i kerîmeler sürekli Allah a ve Resûlü ne itaati emretmekte (bk. Âl-i İmrân 3/32); hiçbir hususta Allah ve Resûlü nün önüne geçilmemesini kesin bir dille em- Emsalsiz örnek şahsiyetiyle en büyük muallim ve terbiyeci Allah Resûlü (s.a.v.) Efendimiz dir. O (a.s.), eğitimöğretimdeki mahâret ve ustalığını, her türlü güzellik ve fazilette insanlığın iftihar tablosu olan sahâbe neslini yetiştirerek ortaya koymuştur. Kız çocuklarını diri diri gömecek kadar kapkaranlık ve dehşetli bir câhiliye bataklığına gömülmüş bu insanları, İslâm ı cihânın tüm ufuklarına yayacak yıldız şahsiyetler hâline getirmiştir. İlimde, irfanda, ahlâkta, edepte, siyasette, devlet yönetiminde emsalsiz şahsiyetler olarak insanlığa hediye etmiştir. Eylül 2012 5 <

Nur Astana İlahiyat Meslek Yüksek Okulu, Prof. Dr. Ömer Çelik öğrencilerle. retmektedir (bk. Hucurât 49/1). Dolayısıyla böyle bir eğitim anlayışında Allah! dendiği zaman kalpler titrer, nefesler kesilir, dikkatler toplanır, akan sular durur. Bütün dikkatler Allah ve Resûlü nün emrini dinlemeye yönlendirilir. Üçüncü vazifeleri insanları tezkiye etmek yani EĞİTİM. Peygamberlerin yapmakla görevlendirildikleri tevhîd dâvetinin hedefine ulaşması, ancak nefisleri küfür, şirk ve günah gibi mânevî kirlerden temizleyip onları sahih inanç, doğru amel ve güzel ahlâkla tezyin ederek huşû ve huzûra erdirmekle mümkündür. Fakat, Allah Teâlâ ile kul arasında en büyük engel olan nefsi arındırmak, onun zararlı vasıflarını kazıyıp temizlemek dil ile söylemek kadar kolay bir hâdise değildir. İşin hem tezkiye edeni hem de tezkiye edileni ilgilendiren yönü bulunup, her iki yönden de büyük zorluklar, çileli ve meşakkatli uğraşılar gerektirmektedir. Kulun kurtuluşu da, bu alanda gerçekleştirilecek başarıyla doğru orantılıdır. Bu da İslâmî eğitimin üçüncü ve en zor safhasını teşkil eder. Çünkü insanın olgunlaşması bir meyvenin olgunlaşması gibi kolay değildir. Meyvenin olgunlaşmasında nasıl toprağa, suya, güneşe ihtiyaç varsa insanın olgunlaşmasında da terbiyecilerin gözlerinden, dillerinden ve gönüllerinden akıtacakları sımsıcak manevî feyiz ve bereketlere ihtiyaç vardır. Şunu belirtmek gerekir ki, peygamberler ve mürşitler insan sarraflarıdır. Gönül dostlarıdır. Eğitimin temel unsuru olan ruh inceliği, kalp yumuşaklığı, şefkat ve merhametle doludurlar. Bu bakımdan insanın tüm rûhî temâyül ve zaaflarını bilerek ona göre insanı terbiye etmeye çalışmışlardır. İnsanı ilim, amel ve ahlâk yönünden geliştirmek suretiyle, kemâl yolunda mesafeler kaydettirmeye gayret göstermişlerdir. Bunlar içinde emsalsiz örnek şahsiyetiyle en büyük muallim ve terbiyeci Allah Resûlü (s.a.v.) Efendimiz dir. O (a.s.), eğitim-öğretimdeki mahâret ve ustalığını, her türlü güzellik ve fazilette insanlığın iftihar tablosu olan sahâbe neslini yetiştirerek ortaya koymuştur. Kız çocuklarını diri diri gömecek kadar kapkaranlık ve dehşetli bir câhiliye bataklığına gömülmüş bu insanları, İslâm ı cihânın tüm ufuklarına yayacak yıldız şahsiyetler hâline getirmiştir. İlimde, irfanda, ahlâkta, edepte, siyasette, devlet yönetiminde emsalsiz şahsiyetler olarak insanlığa hediye etmiştir. Kurduğu nebevî mektepten kâinatı bir dershâne, Kur ân-ı Kerîm i yegâne ders kitabı, Peygamber (a.s.) ı da tek muallim kabul edip, tüm varlıklarıyla Allah ve Resûlü ne teslim olan, onların emirlerine itaat eden, böylece her alanda sürekli terakki kaydeden bir nesil ortaya koymuştur.

Dolayısıyla her alanda olduğu gibi eğitimde de esas metot nebevî metottur. Asıl yol, Resûlullah (s.a.v.) in yoludur. Bu bakımdan tüm eğitim sistemi onun getirip tebliğ ettiği Kur ân-ı Kerîm e, O nun sünnetine; O nun tâlim ve terbiyede uyguladığı esaslara dayalı olmalıdır. Günümüzde resmi ve özel pek çok eğitim kurumu faaliyet göstermektedir. Bu kurumlar belli bir program dahilinde çocukları yetiştirmeye, adam etmeye çalışmaktadırlar. Netice tartışılabilir. Allah ve Resûlü nü ya hiç dikkate almayan veya gerekli şekil ve muhtevada önemsemeyen bir yapılanmadan istenildiği nispette olumlu netice almak imkansızdır. Vüsulsüzlük, usulsüzlüktendir. Bizi başarıya götürecek en doğru yol ve yöntemi bulup uygulamadan istediğimiz neticeyi elde edemeyiz. Arpa ekenin buğday biçmesi imkansız olduğu gibi, kötülük ekenlerin de iyilik biçmesi imkânsızdır. Hâsılı eğitim sisteminin A dan Z ye, tepeden tırnağa İslâmî olması yani Kur ân ve sünnet temelleri üzerine oturması zaruridir. Bu zaruret sebebiyledir ki, İslâm ı bir hayat tarzı olarak benimsemiş Allah dostlarının açmış oldukları vakıf, dernek ve eğitim kurumlarıyla vermeğe çalıştıkları hizmetler çok önemlidir. En önemlisi inanç ve niyettir. Öncelikle inanç sahih ve niyet düzgün olmalıdır. Bu olduktan sonra olumlu neticeler alınabilecektir. Bir öğrenci, Çince Benim Güzel Dinim kitabını inceliyor. Bu vesileyle Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı nın, yine aynı çatı altında hizmet veren Şefkat Yolu Derneği nin gerek yurt içinde gerek yurt dışında ihlâslı bir şekilde yürütmeye çalıştıkları eğitimöğretim faaliyetleri takdire şâyandır. Bu faaliyetler yurt içinde olduğu gibi Kafkaslar, Orta Asya, Balkanlar, Afrika olmak üzere 50 den fazla ülkede devam etmektedir. Bizzat kendileri tarafından inşa edilen câmilerde, Kur ân kurslarında, imam-hatip okullarında ve ilahiyat seviyesinde eğitim kurumlarında son derece aktif ve etkili bir İslâmî eğitim verilmeye çalışılmaktadır. Bize düşen, bu hizmetlerin devamı noktasında gerek kavlî gerek fiili destek sağlamaya ve vazifelerimizi yerine getirmeye gayret etmektir. İslâm Enstitüsü Kızlar Bölümü, Dakar/Senegal. Eylül 2012 7 <

R Ö P O R T A J Allah adına hizmet yapanlar, dünya ve ahiretin efendileridir. Hizmet bir büyük nasip işidir. Hizmet yapabiliyorsanız, bilin ki Allah Teâlâ onu size nasip etmiş demektir. Dolayısıyla hizmet yaptığınız oranda Allah ın iltifatına mazhar olursunuz. Yapmadığınızda da o kadar ondan uzak kalırsınız. TÜRKİYE NİN BAŞARILI İŞ ADAMLARINDAN ZİYLAN AYAKKABI YÖNETİM KURULU ONURSAL BAŞKANI AHMET ZİYLAN BEY İLE HİZMET ÜZERİNE >8 Eylül 2012

R Ö P O R T A J Şefkat Dergisi: Efendim, sizler başarılı bir iş adamı olduğunuz kadar iyi bir hizmet adamısınız da. Hizmeti nasıl tarif edebilirsiniz? Ziylan: Hizmet, yaratandan ötürü yaratılana şefkat ve merhamet gösterip başta insan olmak üzere bütün canlı-cansız varlıklara maddi-manevi ikram ve ihsanda bulunmak, onlara faydalı olmaktır. Şefkat Dergisi: Peki, sizce iyi bir hizmet nasıl olmalı? Bize hizmetin keyfiyetinden bahseder misiniz? Ziylan: Bir defa yapılan hizmetlerde niyet çok önemlidir. Onun için hizmette Allah rızası ön planda olması lazım. Merkezinde Allah ın rızası olmayan hizmetler, boşa gitmiş emekler demektir. Fazla bir kıymeti olmaz. Gerek emek gerek ilim gerekse maddi destek sağlanarak yapılan hizmet, Allah ın emirlerine uygun ve herhangi bir dünyalık menfaat beklenmeksizin yerine getirilirse işte o Allah katından makbul gerçek bir hizmet olur ve o hizmette başarılı olunur. Bazen yurt dışında yapılan hizmetlerde o ülke halkından; bunların niyeti ne, niçin bunları yapıyorlar, bir beklentileri mi var şeklinde düşünenlerle sıkça karşılaşmışızdır. Ama zamanla tanışıklık ilerledikçe, bütün bunlar yerini güven ve muhabbete bırakıyor. Şefkat Dergisi: Hizmet denilince sadece muhtaç olanlara yardım etmek mi anlaşılır? Hizmet daha başka neleri kapsar? Meselâ bir insanın mesleğini güzel bir şekilde yapması da bir hizmet olarak değerlendirilebilir mi? Ziylan: Hani Balık yemeyi değil de balık tutmayı öğretmek lazım diye bir söz vardır. Yani muhatap alınan varlığın, her ne işine yarıyorsa o hizmet olarak değerlendirilmelidir diye düşünüyorum. Dolayısıyla onun içerisine, maddi destek sağlamak da girer ilim öğretmek de. Hizmette, örnek olmak da vardır yol göstermek de. Temizlemek, yedirmek, içirmek, nasihat etmek, cahil mi, fakir mi, çalışmasını mı bilmiyor, işi mi yok insanın her ne problemi varsa onu çözmek de hizmettir. Yeri geldi mi bildiğin bir konuda sana akıl danışan kişiye fikir vermen de bir hizmettir. Bazıları bundan kaçınırlar; işi öğrenilip de işleri elden gidecekmiş gibi bir endişeye kapılırlar. Halbuki hiçbir zaman iş elden gitmez, onun mükafatını Cenâb-ı Allah fazlası ile verir. Hiç unutmam yıllar önce arkadaşın biri, küçük bir ayakkabı kesim makinesi yapmış. Orta halli bir şey. Bana resmini gösterdi. Ben dedi Şöyle bir kesim presi yaptım. Adamın girişimciliği hoşuma gitti: Bir tane de bana yap. Fiyatı ne? Şu kadar. Buyur deyip kaporasını ödedim. Ancak makineyi bana yerinde çalışırken gösterebilir misin? Olur dedi. Beraber göstereceği atölyeye gittik. Kapının önünde bana Sen burada bekle dedi Ben içeri bir gireyim, izin alayım. İçeri girdi. İçeride bir müddet kaldı, ben de dışarıda bekliyorum. Sonra çıktı. Nerede kaldın? Çay ikram etti, yok diyemedim, dışarıda senin olduğunu da söyleyemedim. Pekala, ne oldu? Adam müsaade etmedi. Adam, o makinenin kendisinden başka- Eylül 2012 9 <

R Ö P O R T A J Hizmette Allah rızası ön planda olması lazım. Merkezinde Allah ın rızası olmayan hizmetler, boşa gitmiş emekler demektir. Fazla bir kıymeti olmaz. Gerek emek gerek ilim gerekse maddi destek sağlanarak yapılan hizmet, Allah ın emirlerine uygun ve herhangi bir dünyalık menfaat beklenmeksizin yerine getirilirse işte o Allah katından makbul gerçek bir hizmet olur ve o hizmette başarılı olunur. sında olmasını istemiyor, yapan ustanın yolunu tıkıyor, cahillik yani. Oysa ki ondan belki yirmi kat daha gelişmiş makineler aldığımızda herkesi davet ettik. Gelin, makineyi görün, nasıl çalışıyor bakın, sabahtan akşama kadar kalın, öğrenin dedik, hiçbir zararımız da olmadı. İşte bu da bir hizmet. Dolayısıyla bilmeyene bildiğini öğretmek, yapamayana yapmasını öğretmek, yiyemeyene yemesini öğretmek bir hizmet. Şefkat Dergisi: Yani hizmetin çerçevesi oldukça geniş o zaman Ziylan: Elbette. Meselâ iki kişinin arasını bulmak da bir hizmet. İki kardeş veya ortak kavga etmiş. Hatırlı kişilerle gelip Şöyle şöyle problemlerimiz var ne yapalım diye danışıyorlar. Sizi, yaşını başını almış, olgun ve emin bir kişi olarak görüyorlar. Beni ilgilendirmez diyemezsiniz. Oturuyorsunuz, konuşuyorsunuz, kafa yoruyorsunuz. Geçende torun diyor ki, Dede, hep böyle şeyler seni mi bulur?! Antep te iki kardeş anlaşamamış, bizi davet ettiler, gittik. Şimdi o kardeş anlattı, öbür kardeş anlattı, o onu suçluyor, diğeri onu suçluyor. Ben hoca değilim ama hocaların yanında dura dura bazı şeyler de hatırıma geliyor. Onlara Yusuf (a.s.) ı anlattım. Dedim ki; Siz Yusuf sûresinin mealini okumadınız mı hiç? Hz. Yusuf u kardeşleri öldürmeye kastetip kuyuya attıkları halde, kaç sene sonra onun yanına geldiklerinde nasıl muamele gördüler? Onlara, «Elime iyi düştünüz, size yapacağımı bilirim!» mi dedi yoksa onlara kucak mı açtı, yanında mı yatırdı, beraber yemek mi yedi? Ama o bana şöyle şöyle yaptı. Yahu bırak onları. Bir ananın memesinden süt emdiniz; o öyle etti şeytana uydu, sen de mi öyle edeceksin? İşte aralarını bulmaya çalışıyorsunuz, bu da bir hizmet. Şefkat Dergisi: Efendim, müsaade ederseniz şimdi teoriden pratiğe inelim; Orta Asya ya ilk gidişiniz ne zaman ve nasıl oldu? Ziylan: 1996 yılıydı, Türkiye den Semerkant a gidip orada ayakkabıcılık yapan Ankaralı bir Ünal Bey vardı. Kendisine Gidin, orada hizmet edin! demişler o da İzmirli bir ayakkabıcı ile Semerkant a giderek orada bir firma kurup terlik üretmeye başlamış. Ortağı ayakkabıcı, bu da ayakkabı satıcısı. Asıl işi bilen İzmirli artık dayanamamış, Bana eyvallah! demiş, çekmiş gitmiş. O da yalnız başına kalmış. İşi bilmiyor ama yürütmeye çalışıyor. Fakat bunalmış adam. Meslektaş olduğumuz için bana geldi, dedi ki; Yahu çok bunaldım. Ne yapacağımı da bilmiyorum? Ne olur oraya gel de bana bir yol göster! Adam müşkül durumda. O da hizmet değil mi? Olur dedim, Pekala. Oradan davetiye vs. gönderdi, vize aldık, kalktık Taşkent e gittik. Oradan Semerkant a geçtik. Oradaki atölyesine gittik ki her taraf kötü ayakkabı ile dolmuş, yaptığı işler hiçbir işe yaramaz. Bir de yangın geçirmişler. O gün sadece gezdim. Gezdikten sonra akşam bana, >10 Eylül 2012

R Ö P O R T A J Nasıl gördün? dedi. Ona bir hatıramı anlattım: Ankara da askerdim. Daire olmuşuz. Belki yüz kişi varız, ders yapıyoruz. Ortada bir masa, üstünde bir makineli tüfek var. Üsteğmen dedi ki; «Gözünüzü bağlayacağım, bu makineli tüfeği gözü bağlı söküp takacak birisi var mı?» Gürbüz, babayiğit bir çavuş adayı bir adım öne çıktı, «Ben yaparım komutanım!» dedi. Üsteğmen ona, «Değil sen, bu makineyi icat eden bile gözü bağlı bunu söküp takamaz. Geç yerine!» dedi. Yandaki masada bir çavuş var, verilen notu yazıyor. Ona döndü, «Yüz ver buna!» dedi. «Ama cesaretine. Yapacağına değil.» Ünal Bey ben de şimdi sana diyorum ki, «Senin cesaretine yüz puan. Yaptığın iş beş para etmez.» Yahu işi bilmeden bunu nasıl yaptın? Doğru, cesaretle yaptık dedi ve ekledi Şimdi ne yapalım? Onu sen bana söyle. Bir defa şu ayakkabıların hepsini meydana dök. Kaç paraya satabiliyorsan sat; kâr zarar düşünme. Bir hafta sonra burada bir çift ayakkabı görmeyeceğim. Ne demek bir çift ayakkabı olmayacak? Eğer ayakkabı kırka satılmıyorsa otuza, otuza satılmıyorsa yirmiye, yirmiye satılmıyorsa ona, ona satılmıyorsa beşe, beşe satılmıyorsa hayrına vereceksin. Bitir. Bir defa şunlar elinden çıksın artık. Hiç kalmasın, her taraf tertemiz olsun. Başüstüne! dedi. Söz dinlemesine hayran kaldım. Altında bir mercedes var, Almanya dan gelme, Alman plakalı. Bizi de onunla gezdiriyor. O zaman daha Türki Cumhuriyetler yeni hani. Her beş yüz metrede bir polis durduruyor bizi. Mercedes yok o zaman orada. Yabancı ya; gördükleri gibi durun diyorlar. Hadi pasaportları verin. O da alışmış, pasaportun içine bir on, yirmi som koyup veriyor. Polis de içinden parayı alıp pasaportu iade ediyor. Akşama kadar yedi sekiz yerde böyle çevirme yaptılar. Akşam olunca dedim ki, Arkadaş bak, yarın bu mercedesi satacaksın. Hiçbir mercedesin olmadığı bir ülkede sen mercedesle gezersen, bir defa herkes seni mercedes sahibi olarak görür. Herkesin bindiği mütevazı bir araba alacaksın. Seni arabanın içinde fark edemeyecekler. Başüstüne dedi, sabahleyin sattı arabayı. Dükkandaki ayakkabılar da öyle gitti. Ondan sonra dedim ki, Sağı solu temizleyin bakalım. Şöyle yapın böyle yapın Üç dört gün de orayı temizlediler. Sonra oturduk bir plan çizdik, program belirledik. Bu adam orada İlahiyat Meslek Yüksek Okulu, Çimkent/Kazakistan. öylece devam etti. Para kazandı. Ama en önemlisi bunalımdan kurtuldu. Çünkü ne yapacağını bilmiyordu. İşte bu da bir hizmet. Şimdi adam bize bin defa teşekkür ve dua etti, son derece minnettar oldu. O vesileyle Buhara yı, sâdât-ı kirâm hazerâtını, İmam Buhârî nin türbesini ziyaret ettik. Şefkat Dergisi: Peki, Kazakistan da hizmet etme fikri nereden çıktı? Niçin Kazakistan ı tercih ettiniz? Ziylan: Önce, hizmet etmek için bir şeyler yapalım, biri bize yol gösterse diyorduk. Bir yandan da yurtdışından gelenlere az çok hizmet ediyor, maddi ve manevi yardımcı olmaya çalışıyorduk. 1997 yılıydı Aziz Mahmud Hudâi Vakfı ndan bize, Siz Kazakistan ın Çimkent şehrine gidin dendi. Biz de emir telakki ettik ve kalktık rahmetli Sami Bozacıoğlu, Doğan Gökmen ile Çimkent e gittik. İlk defa gittiğimiz bir yer, hiçbir şey bilmiyoruz. Şefkat Dergisi: O zamanlar Kazakistan nasıldı? Şimdi bir hayli gelişti ve değişti. Ziylan: O zamanlar Türkiye den bir hayli geriydi. Yahu tuvalet yok. Olanında da taşları veya klozetleri yan yana dizmişler, bölme diye bir şey yok. Bir de benzin istasyonları çok az ve ibtidai. Benzini genelde yol kenarlarında şişe ve bidonla satıyorlar. Hiç unutmam bir yere gittik, eski iki tane benzin pompası var. Kim bilir kaç senelik? Bir de kapısı penceresi olmayan altı metrekarelik küçük bir oda. Oraya da adam yatak sermiş, kalmış bir metrekare yer. Namaz kılmak istediğimizi söyledik. Hemen heveslendi adam; kalktı, yatakları topladı şöyle bir tarafa, yer açtı. Burada namazı okuyun dedi. Bize su da temin etti, abdest aldık, tuvalete gittik. Toprak olur ya hani tezek gibi; Onlarla taharet alın dedi. İdare ettik. Eylül 2012 11 <

R Ö P O R T A J Şimdi namazı da kıldık orada elhamdülillah. Çıktık, o yardımcı olan adama teşekkür ettik. Tek başına, başka kimse yok. Dedi ki; Asıl ben size teşekkür ederim. Sizi bana Allah gönderdi. Ben dört gündür benzin bekliyordum, siz namaz okumaya girdiniz, benim benzinim geldi. Allah sizden razı olsun. Meğer adam, benzini olmadığı içn dört gündür benzin satamıyormuş. Arabanızın benzini bitti mi, gidip köylünün kapısını çalıyorsunuz, benzin soruyorsunuz, o da Bizde yok ama şu kapıya gidin diyor, o kapıya gidiyorsunuz ondan iki şişe benzin alıyorsunuz hep böyle. Şefkat Dergisi: Kazakistan da nasıl karşılandınız ve neler yaptınız? Ziylan: Çimkent havaalanında bizi altı kişi karşıladı: Muhtar Karayev, Abdülkerim Ömür, hukukçu Ömer Bey, Halilullah, Ramazan Yüksel ve Sudanlı Muhammed Emin. Bizi götürdüler Çimkent teki Kur ân kursuna. Eski bir bina. Akşam oldu yatacak yer ayarladılar bize. Orayı hiç unutmuyoruz. Şimdi heyecanlandılar. Ranzanın üstüne yatak koymamışlar battaniye koymuşlar. Yattık biz, her şeye razıyız zaten. Her ne olursa olsun benim çok hoşuma gidiyor. Arkadaşlar samimi, Türkiye den gelmişiz diye orada bizi yatırdılar. Tuvaletler ilkel, her şey son derece eski ama çocuklar da okuyor, öyle bir organize olmuşlar yani. Sabah kalktık bir de baktık ki yirmi beş otuz talebe, ağaçların arasında, oturacak bir yer de yok, diz üstü yere oturmuşlar, ellerinde kitaplar, sesli sesli okuyorlar. Ben zannettim ki kanaryalar ötüyor, çok hoşuma gitti. Muhammed Emin hariç arkadaşlar Türkçe biliyorlar. O da tatlı mı tatlı, canayakın bir adam. Onlar daha evvel gelmiş oraya, kurs açmışlar, talebeleri var. Biz de imrendik onlara; keşke biz de böyle bir şeyler yapabilsek, ne güzel olmuş diye düşündük. Meselâ bundan evvel çok defa Avrupa ya gitmiş, orada daha çok şey görmüştüm. Ama burası kadar hoşuma gitmemişti. Sanki ben uzun müddet kaybettiğim kardeşlerimi bulmuşum da onların yanına gelmişim. Yani o kadar hoşuma gidiyor, memnun oluyorum ki tarif edemem. Sanki aramızda bir kan bağı var ve o bağ bizi birleştirmiş orada, içimden gelen his böyle. Herkese karşı aşırı bir muhabbet. Cenâb-ı Allah tan tabii ki. Ertesi gün arkadaşlardan biri geldi kulağıma dedi ki; Siz bu Kur ân kursunun binasını satın alır mısınız? Nasıl yani? Burası fabrikanın, onlar da şu kadar paraya satıyorlar. Eğer bu parayı verirseniz burayı alalım. Hiç olacak şey değil. Bir gün öncesi şehirde bir ev kiralıyalım mı diye düşünürken şu işe bakın. Biz istiyoruz bir göz, Mevlâm veriyor iki göz. Türkiye den birlikte geldiğim arkadaşlarla istişare ediyoruz. Onlar Buraları çok iyi tanımıyoruz, almayalım diye bana karşı çıkıyorlar. Ben de nihayet onlara dedim ki; Yahu niye bana karşı çıkıyorsunuz? Bunun parasını ben vereceğim, giderse benim param gitsin. Kendime göre yaptığım bir hesap var. Şu anda buranın aylığı şu kadar, eğer yirmi aya kadar bizi buradan kovmazlarsa kendini amorti eder zaten. Eğer on ayda kovarlarsa, aylığı iki katına gelmiş sayarız. Baştan peşin aylık vermiş oluruz. Daha sonra onlar da anlayış gösterdiler, Sen hayır düşünüyorsun; niye senin sevabına mani olalım ki?! dediler ve orayı satın almaya karar verdik. Kursu ile, içinde çalışan hocası, hizmet eden arkadaşları, okuyan talebesi ile büyük bir yerin sahibi oluyoruz. Hayal bile edemeyeceğimiz bir şeyi Allah Teâlâ bize nasip etmiş oldu. Biz yaptık sanıyoruz, ne yaptık, hiçbir şey yapmadık. Niyetini sağlam tut, Cenâb-ı Allah yardım ediyor. Osman Nûri Topbaş Hocamız sık sık söyler Ben yaptım deme! Biz ancak vesile olduk. Buna bizi layık gördüğü için de Rabbimize çokça şükrediyoruz. İşte orada bir besmele çektik ve başladık. Ancak biz derken bütün bu hizmetlerde emeği geçen diğer arkadaşlarımızı da kastediyorum. İsmail Bulut, Erol Çakır, Nurettin Korkut, Hikmet Atan ve daha birçok kardeşimiz, hocamız, bu hizmet yolunda dirlik ve birlik içinde, özveri ile çalıştılar ki >12 Eylül 2012

R Ö P O R T A J Birçok kardeşimiz, hocamız, bu hizmet yolunda dirlik ve birlik içinde, özveri ile çalıştılar ki onlara buradan çok çok teşekkür ediyorum. Hiçbirisi de Ben demedi. Bu şekilde rızây-ı Bârî için çalışanlardan Allah razı olsun. Şu anda okullardan mezun kızerkek yüzlerce talebemiz görev başında elhamdülillah. Hepsini saymak, sayfalar alır. Mevlâm her şeyden haberdardır. onlara buradan çok çok teşekkür ediyorum. Hiçbirisi de Ben demedi. Bu şekilde rızây-ı Bârî için çalışanlardan Allah razı olsun. Şu anda okullardan mezun kız-erkek yüzlerce talebemiz görev başında elhamdülillah. Hepsini saymak, sayfalar alır. Mevlâm her şeyden haberdardır. Şefkat Dergisi: Efendim, ben de tam onu soracaktım. Siz Orta Asya ya hizmet maksatlı sık sık gidip geliyorsunuz. Oraya gittiğinizde neler hissediyorsunuz? Hizmetlerin geldiği nokta itibariyle geçmişle şu anı mukayese eder misiniz? Ziylan: Şimdi bütün cemaatler orada bir şeyler yapmak için mücadele verdiler ve veriyorlar; biz de öyle. Hepsinden Allah razı olsun. Hatırlarsanız Balık tutmayı öğretmek lazım dedik. Bunun yolu da okuldan geçiyor, eğitimden geçiyor. Onun için okul açtık, kurs açtık. Bütün gayretimiz, müslüman kardeşlerimizin çocuklarını yetiştirmek, dinine, vatanına, milletine layık birer fert haline getirmek. Çok şükür şu anda Kazakistan ın birçok bölgesinde, kız-erkek yüzlerce öğrenci okuyor, yetişiyor. Tam on beş yıl önce Çimkent te atılan tohum büyüdü ve meyve vermeye başladı. Ne kadar hamdetsek azdır. Kazakistan ın güzel insanlarını burada minnetle anmak isterim. Onlar yetmiş seneden fazla esaret altında kalmış olsalar da dinlerine karşı muhabbetleri var, aşkları var, imanları var. Orada din eğitimine ihtiyaç daha fazla. Herkes bizim köye de okul açın, balalarımız okusun diye çaba sarf ediyor. Bu bizim işimizi kolaylaştırıyor. Çünkü talebe bulduk. Talebe bulamasak ne yapabilirdik ki?! Bu da Allah ın hikmeti, lütfu, inayeti. Geçmişle şimdiyi mukayese ettiğimizde geldiğimiz nokta itibariyle memnun olmamak mümkün mü?! O çocuklarımızın yetişip şehirlerde, kasabalarda müftü olmaları, camilerde imam-müezzin olmaları, din eğitimi veren müesseselerde idareci ve hoca olmaları gözlerimizi yaşartıyor. Şefkat Dergisi: Son olarak, hizmet adına okurlarımıza ne tavsiye edersiniz? Ziylan: Hizmet içten gelir. Bir defa hizmeti sevmek, hizmete aşık olmak lazım. Hizmeti seversen her şey hoş gelir. Ben hizmetçi miyim dememek gerek. Hizmet eden nerede olursa olsun, kıymetli olur, el üzerinde tutulur. Hem bu dünyada hem ahirette. Hizmeti seversen, Allah sana yardım eder. Hem Allah ın hem de kulun sevgilisi olursun, O na o kadar yakın olursun. Zaten hizmeti sana sevdirecek olan da Mevlâmızdır. Onun için Allah adına hizmet yapanlar, dünya ve ahiretin efendileridir. Hizmet bir büyük nasip işidir. Hizmet yapabiliyorsanız, bilin ki Allah Teâlâ onu size nasip etmiş demektir. Dolayısıyla hizmet yaptığınız oranda Allah ın iltifatına mazhar olursunuz. Yapmadığınızda da o kadar ondan uzak kalırsınız. Bu yüzden insanın kendisini hizmete yönlendirmesi, başta insanlar olmak üzere tüm canlılara hizmet etmesi gerekir. Dünya ve ahiretin saadeti de burada gizlidir. Şefkat Dergisi: Efendim, bu güzel röportaj için sizlere çok çok teşekkür ediyor, yüce Rabbimizden sıhhat ve afiyet, daha nice hizmetler diliyoruz. Ziylan: Ben de teşekkür ediyorum, çalışmalarınızda muvaffakiyetler diliyorum. Çimkent teki İlahiyat Fakültesinde öğretim üyeleri ile birlikte. Eylül 2012 13 <

HEPİMİZ MEDRESEYİZ! Yrd. Doç. Dr. A. Hikmet ATAN Bugün üzerinde karabulutlar dolaşan, 1260 yılında Moğollar tarafından yakılıp yıkılmasından sonra belki de en karanlık günlerini yaşayan Halep şehrinin İslâm kültür ve medeniyetindeki yeri pek büyüktür. İslâm tarihi boyunca ilme ve maneviyata ehemmiyet veren Mahmûd Halep Emevi Camii. Nureddin Zengî ve Salahaddîn Eyyûbî gibi hükümdarların inşa ettirdiği bir çok cami, medrese, kütüphane ve sosyal müessese ile şehir tam bir medeniyet merkezi haline gelmişti. Şehâbeddin es-sühreverdî, İmâdüddin en-nesîmî gibi meşhur mutasavvıflar, Halîfe b. Ebu l-mehâsin gibi tabip- >14 Eylül 2012

ler, Fârâbî gibi şöhretli filozoflar, din ve dil âlimleri Halep in ilim ve kültür hayatına ciddi katkılar sağlamışlardı. Ama zaman geçmiş, devran değişmiş, 1958 yılında Halep te Ferâfire mahallesinde İslâmî eğitim ve öğretim yapan Şa bâniyye Medresesi kapatılmış, talebelerinden bazıları muhtelif okullara dağıtılırken bir kısmı da kovulmuştu. Bu da Halep gibi büyük bir İslâm şehrindeki camilerde, imamlık ve hitabet vazifesinin ehil olmayanların eline geçmesi manası taşıyordu. Bu ise sû-i âkıbetin başlangıcı demekti. Bunu yakından hisseden Halep in meşhur âlimlerinden hadis hâfızı, seyyid Abdullah Sirâcüddin Efendi, derin bir endişeye kapılarak medresenin hocalarını topladı ve onlara sordu: «-Ey hocalarım, arkadaşlarım! Biz varız değil mi?» «-Evet, varız. «-Sizler, eğitim ve öğretime hazır değil misiniz? «-Evet, hazırız. «-O halde medrese mevcut demektir. Zira hepimiz, duvarları olmayan medreseyiz. Şimdi talebelerden ilme istekli olanları çağıralım mı? «-Evet, çağıralım. Bu konuşmanın ardından Hamevî Camii nde ulûm-i şer iyye derslerinin verilmeye başlandığını ilan ederler ve bu camide muntazaman İslâmî ilimler okutmaya, ders vermeye başlarlar; hiçbir şekilde yılmadan, bıkmadan, usanmadan uzun seneler talebe yetiştirirler. Bu aslında her halükârda ilmin yayılması hususunda gayret göstermeye dair mühim bir derstir. İşte o, sabit değil hareketli bir medresedir. Yine onların her bireri tıpkı hareketli bir üniversite gibidir. Hiçbir zorlama ve baskı onları yıldıramamış, bu idealden uzaklaştıramamıştır. Bir şeye inanmak çok mühimdir. Nitekim Kur ân-ı Kerîm de Gevşemeyin, üzülmeyin, inan- Nice küçük, fakat samimi teşebbüsler, büyük ve verimli neticeler doğurmuştur. Ah bir fırsat verseler!, Ah bir imkân olsa! gibi insanı sınırlayan ve ona hareket alanı bırakmayan buz dağları, iman ve azmin karşısında erimeye mahkumdur; yeter ki insan samimi bir adım atsın. Allah Teâlâ onun bu samimiyetine karşılık verecek ve onu nice lütuf ve ihsanla mükâfatlandıracaktır. mışsanız mutlaka en üstün sizlersiniz (Âl-i İmrân, 139) buyrulmaktadır. Bu âyet, müslümanların karşılaşmış oldukları başarısızlıklardan dolayı ümitsizliğe kapılmamalarını hatırlatmakta ve onlara, güçlü bir imana sahip olmanın verdiği azim ve kararlılık sayesinde nice zaferlere ulaşmanın mümkün oldu- Eylül 2012 15 <

ğunu müjdelemektedir. Nitekim yukarıdaki misalde de öyle olmuş ve Halep te dini eğitim sahasında kayda değer mesafeler alınmıştır. Hiçbir şeyi küçük görmemek gerekmektedir. Binlerce kilometrelik yolculuğun tek bir adımla başlaması gibi. Yeter ki insan onu yüreğinde hissetsin, onun sevgisini içinde taşısın ve ona karşı sağlam bir niyet beslesin. Yurt içinde ve yurt dışındaki hizmetler de bu şekildedir. Nice küçük, fakat samimi teşebbüsler, büyük ve verimli neticeler doğurmuştur. Ah bir fırsat verseler!, Ah bir imkân olsa! gibi insanı sınırlayan ve ona hareket alanı bırakmayan buz dağları, iman ve azmin karşısında erimeye mahkumdur; yeter ki insan samimi bir adım atsın. Allah Teâlâ onun bu samimiyetine Tohum saçacak hizmet ehline, dünden daha çok bugün ihtiyaç vardır. Azimli, gayretli muallimler tarafından yürütülen eğitim çalışmaları sayesinde bir ekin gibi serpilip büyüyen imanlı nesillerin yarının dünyasında söz sahibi olacak olmaları İslâm ın geleceği bakımından bizlere ümit vermektedir. Bugünün dünyasında, nesillerin iman ile yoğrulmasında cehd ü gayret sarfeden muallimlerimizin bir peygamber vazifesi üstlenmiş olduklarına şüphe yoktur. karşılık verecek ve onu nice lütuf ve ihsanla mükâfatlandıracaktır. Nitekim Cenâb-ı Hakk a yakınlaşmayı anlatan şu hadiste, müstakim adımlara ne büyük mana yüklenmektedir: Eğer kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Eğer bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım. (Buhârî, Tevhîd 50) Başka bir hadiste de, Allah yolunda yapılan bir sabah ve akşam yürüyüşü, hiç şüphesiz dünyadan ve dünya varlıklarından daha hayırlıdır (Buhârî, Cihâd 5, Rikâk 2; Müslim, İmâre 112-115) buyrulmak suretiyle az-çok demeden fîsebilillah çalışmanın ehemmiyetine vurgu yapılmıştır. Yani Allah için yapılan hiçbir şey küçük görülmemelidir. Bura- İlahiyat Fakültesi Camii ndeki Buhârî derslerinden, Çimkent/Kazakistan. >16 Eylül 2012

da mühim olan samimiyetle O na yönelmek ve O nun dinine hizmet etmektir. Yurt dışında bulunduğumuz süre içerisinde yapmaya gayret gösterdiğimiz hizmetleri gözümün önüne getiriyorum da en çok keyif ve haz aldığım, mesai dışında talebelerime faydalı olmaya çalıştığım anlar olduğunu hatırlıyorum. Kazakistan da kâh fakültenin kütüphanesinde kâh mescidinde yaptığımız dersler, zaman zaman karşılaştığım talebelerimle birlikte hâlâ yâd ettiğimiz güzel hatıraların başında geliyor. Yine Hocam bana müezzinlik çalıştırır mısınız?, Hocam sizden güzel ezan okumayı öğrenmek istiyorum, bana yardımcı olur musunuz? diye istekte bulunanlarla yapmış olduğumuz küçük fakat verimli çalışmalar neticesinde onların eğitilmesine katkı sağlamış olmak, hayatım boyunca unutamayacağım mutluluklardandır. Yine hadis ezberlemek isteyenlere yönelik yapmış olduğumuz faaliyetler sonucunda yüzlerce hadis ezberleyen öğrencilerimizin olması, yüce Rabbimiz in hoşuna gitmiştir diye ümit ediyoruz. Yazılarını güzelleştirmek isteyen talebelerimizle yaptığımız hat dersleri, her ne kadar tam bir hattat yetiştirememişse de hiç olmazsa yazılarının düzelmesi ve okunmasına katkı sağlamıştır diye teselli buluyoruz. Evet, hepsi de küçük bir adımla başlamıştı ama şu anda bütün ülkede kendinden söz ettiren bir mahiyet kazandı elhamdülillah. Onun için ne kadar şükretsek, talebelerimizle iftihar etsek azdır. Geçtiğimiz Ramazan bayramında Kazakistan ın kuzey batı köşesinde Rusya ya komşu Oral şehrinden öğrencilerim aradı. Biri il müftüsü, diğerleri oradaki İlahiyat Meslek Yüksek Okulu nda idareci, öğretmen ve belletmenler. Muhabbetle konuştuk, tebrikleştik, hasret giderdik. Bir defa daha hiçbir şeyin küçük olmadığını, küçük görülen şeylerin aslında büyük neticelere gebe olduğunu, inanarak ve gayret göstererek ciddi mesafeler alınabileceğini anlamış oldum. Onlarla biz kardeştik, aynı Allah a inanıyor ve aynı Peygamber in -sallallahu aleyhi ve sellem- ümmeti olmakla iftihar ediyorduk. İşte biz, Allah ın lütfu keremiyle bunun gereğini yerine getirmiş, muvaffakiyeti yine O nun ihsanıyla elde etmiştik. Şimdi sıra onlara gelmişti, bayrağı onlar devralmıştı. Her biri talebe yetiştirmeye, halkının Halep te ilim talebeleri. ahiretini kurtarmaya soyunmuştu. Artık ülkelerinde karanlık yavaş yavaş dağılmaya, şafak sökmeye başlamıştı. Oralara daha ilk zamanlardan itibaren gidenler, karşılaştıkları zorluklar karşısında kırılıp dökülselerdi, inançlarını kaybetselerdi bütün bunlar olur muydu? Elbette olmazdı. İnsanı toprağa benzetecek olursak, onun eğitilmesi de toprağın ekilmesine karşılık gelmektedir. Dolayısıyla muallimler bir bakıma çiftçidirler. Çiftçinin mahareti kadar toprağın ve tohumun kalitesi de mühim bir yere sahiptir. Tüm şartları yerine getirip tohumu toprağın kara bağrına tevdi eden çiftçinin artık tevekkül etmekten başka yapacak bir şeyi kalmazken, şaire ise bir çift söz düşmüştür: Tohum saç, bitmezse toprak utansın! Hedefe varmayan mızrak utansın! Onun için tohum saçacak hizmet ehline, dünden daha çok bugün ihtiyaç vardır. Azimli, gayretli muallimler tarafından yürütülen eğitim çalışmaları sayesinde bir ekin gibi serpilip büyüyen imanlı nesillerin yarının dünyasında söz sahibi olacak olmaları İslâm ın geleceği bakımından bizlere ümit vermektedir. Bugünün dünyasında, nesillerin iman ile yoğrulmasında cehd ü gayret sarfeden muallimlerimizin bir peygamber vazifesi üstlenmiş olduklarına şüphe yoktur. Bu vazifeye layık olmak da her şeyden daha hayırlıdır, onun için çalışmak da. Allah Teâlâ bizleri o bahtlı müslümanlardan eylesin. Eylül 2012 17 <

TANRI DAĞI ETEKLERİNDE MANEVİ HAYATIN YENİDEN İNŞASI Oktay ÇETİN / KIRGIZİSTAN Asırlardır dünya kültür ve medeniyet tarihinde önemli bir yere sahip olan Orta Asya bütün yönleriyle dini hayatın da merkezi olmuştur. Öyle ki İslâm dinine hizmet eden en meşhur âlimler ve gönül sultanlarının birçoğu da ata yurdumuz olan Orta Asya dan çıkmıştır. Orta Asya nın merkezinde yer alan Kırgızlar, İslâm dinini benimsedikten sonra büyük bir titizlikle Sovyet rejiminin ülkelerini işgal etmesine kadar İslâm ı yaşamaya devam etmişlerdir. Dini Tanrı dağı eteklerinde Kur ân kursu, Bişkek/Kırgızistan. ve milli açıdan bakıldığı zaman anayasasında ve de devlet felsefesinde dine ve dini duygulara yer vermeyen Sovyet rejimi ya baskı politikalarıyla ya da dini küçük düşürecek bazı basın yayın faaliyetleriyle bütün Orta Asya halklarını dini hayattan uzaklaştırmayı hedeflemiştir. Sovyet rejiminin bütün dinlere karşı uyguladığı bilinçli sert politikalar neticesinde Kırgızistan başta olmak üzere tüm Orta Asya ülkelerinde İslâmî hayat gerilemeye başlamış ve gün geçtikçe >18 Eylül 2012

din ve dini duygular sistematik bir şekilde narkozlanarak iyice unutturulmaya çalışılmıştır. Bütün bu din karşıtı eylemler sonucunda halk dinin gerçek mahiyetinden uzaklaşarak cahilleşmiş ve artık sadece kültürel İslâm ı yaşamaya başlamıştır. İman, Allah ın insana bahşettiği en muazzam servettir. Dolayısıyla inançsız hayatı tercih edenler iki cihanda da tahmini zor bir hüsranla karşı karşıya kalırlar. Bunun en güzel örneği, ömür boyu varlığını sürdüreceğine inanılan sosyalist Sovyetler Birliği nde görülmüştür. İnancı tamamen reddeden ve yok etmek için mücadele eden bu sistem yetmiş yıldan fazla dayanamamış ve yok olmuştur. Sovyet rejiminin çökmesinden çok kısa bir süre sonra yıllarca dini duygulardan mahrum bırakılmış Kırgız kardeşlerimizin imdadına, Mü minler kardeştir (Hucurât, 10) âyeti gereğince kendisini Allah a adamış, maddi ve manevi imkanlarını Allah yoluna vakfetmiş gönül erleri Bişkek e giderek, orada Kırgız kardeşlerimize dinimizi öğretmeye başlamışlardır. Bu hizmet erlerinin en başında gelen isim Abdullah İşler Hocaefendi dir. Abdullah Hocaefendi, bütün maddi imkanlarını Kırgız halkının dini eğitimine adayan yine Türkiyeli nazik bir beyefendinin destekleriyle 1992 yılında Bişkek e 22 km uzaklıkta Tanrı dağının eteklerinde şeklen küçük fakat ileride sunacağı hizmetler bakımından dünyalar kadar büyük olan mütevazı bir Kur ân kursu açmış, bu kursta Kur ân-ı Kerîm öğretip hafızlar yetiştirerek yetmiş yılın bıraktığı karanlığı dağıtmaya başlamıştır. Fedakârlık, sabır, disiplin ve sadakatle yürütülen dini hizmetler Allah ın izniyle başarıya ulaşır. Dolayısıyla hizmetin önünde duran meşakkatler zamanla hizmet erlerine yük olmaktan daha ziyade zevk olmaya başlar. Abdullah Hocaefendi ve yanındaki hizmet erleri de bütün zorluklara rağmen var güçleriyle Allah a tevekkül ederek Tanrı dağı eteklerinde Sovyet sonrası Kırgız halkının manevi hayatını yeniden inşa etmeye devam etmişlerdir. Sabır ve tevekkülle yoğrulan ve Allah a adanan bu samimi hizmetin meyvesi olarak Cenâb-ı Hak yüzlerce hafızın yetişmesini, binlerce insanın ise Kur ân ve temel dini bilgiler öğrenmesini nasip etmiştir. Bugün Kırgızistan ın bütün bölgelerinde ve özellikle de merkez camilerde hatimle namaz kıldıran Araşan Kur ân Kursu nda Abdullah Hocaefendi den okumuş hafız imamları görmekteyiz. Aynı zamanda bu hafız imamların birçoğu Kur ân kurslarında hocalık yaparak Abdullah hocaları gibi yüzlerce hafız talebe yetiştirmektedirler. Bişkek in 22 km uzağında Araşan kasabasındaki bu mütevazı Kur ân kursu halen hafız yetiştirmeye devam ededursun, Kırgız toplumuna Eylül 2012 19 <

Araşan İlahiyat Fakültesi ve camisi, Bişkek/Kırgızistan. dini bilgilerin daha düzenli ve sistematik olarak sunulması için bir adım daha ileriye gidilerek kendisini Allah yoluna adamış hizmet erlerinin maddi ve manevi destekleriyle 2001 yılında yine Araşan kasabasında bir İlahiyat fakültesi açılmıştır. Bu fakülte, Araşan İlahiyat Fakültesi olarak isimlendirilmiştir. Bilindiği gibi salt akademik bir hayata bürünmüş ve halkın manevi ihtiyaçlarından bihaber olan İlahiyat fakülteleri tam anlamıyla sosyal açıdan dini hayatın anlaşılıp yaşanmasına katkıda bulunamazlar. Araşan İlahiyat Fakültesi bir taraftan akademik görevini yerine getirmeye çalışırken diğer taraftan da halkla iç içe yaşayıp halkın dini ve milli duygularının gelişmesine yardımcı olmaktadır. Bunun en güzel örneği ise her hafta Cuma namazları kıldırmak üzere Bişkek teki camilere talebelerden imam ve vaizler göndermek, dini hayatla ilgili panel ve programlar düzenlemek, yetiştirilen talebelerin liselerde staj amaçlı din kültürü ve ahlâk bilgisi dersleri vermeleri, düğün ve cenaze merasimlerine iştirak edip dini vecibeleri yerine getirmek ve özellikle de yaz aylarında Kırgız halkına yüce kitabımız Kur ân-ı Kerîm i öğretmektir. Siyasetten, çelişki ve çatışmadan, menfaat ve fitneden uzak durarak sadece Allah rızası için devam eden bütün bu dini hizmetlerin tek bir amacı vardır, o da yetmiş yıl dini hayattan zorla koparılan Kırgız halkına dinimizi, asli kaynakları olan Kur ân ve sünnete uygun bir şekilde öğreterek onların hem bu dünyada hem de ahirette mutlu olmalarına katkı sağlamaktır. Bu hizmetlerin yürütülmesinde şimdiye kadar desteklerini esirgemeyen Türk ve Kırgız müslüman kardeşlerimize sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz. Kur ân kursunda hocalarının nezaretinde hafızlık yapan öğrenciler. Fakülte öğrencileri bir ders esnasında. >20 Eylül 2012

Bir kavme hizmet eden o kavmin efendisidir. Hadis (Hat: Davut Bektaş) HİZMET NAFİLE İBADETMİ? Doç. Dr. Selahattin YILDIRIM İslâm ahlâkçıları ahlâkı şu iki cümle ile tarif etmişlerdir: et-ta zîmu li-emrillâh ve şşefekatu alâ halkillâh. Yani Allah ın emirlerine karşı saygılı olmak, mahlûkâtına karşı da şefkat ve merhametli davranmak. Bu iki husus bir kuşun iki kanadı mesabesindedir. Tek kanatla kuş uçamadığı gibi müslüman da Allah rızasını kazanıp cennetleri elde edemez. Kâmil iman ve ahlâk sahibi bir müslüman Allah ın emirlerini yerine getirme konusunda hassasiyet göstermesinin yanında, gerektiği yerde yardıma muhtaç insanlara yardım etmek mecburiyetindedir. Âlimlerimiz amelleri derecelendirmişler ve en üstün amelin hangisi olduğu hususunda da açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu açıklamaları dört kısımda özetleyebiliriz: 1) En üstün ve en faydalı ibadet nefse en ağır gelenidir. Çünkü, kulluğun hakikati budur. İbadetlerdeki dereceler ibadet esnasında karşılaşılacak meşakkat ve sıkıntılara göre ölçülür ve artar. Bu görüşü benimseyenler mücâhede ehli olan kişilerdir. Meşhur nahiv âlimi İbni Mâlik in açıklaması da bunu desteklemektedir. İbni Mâlik, ölüm hastalığı esnasında bir grup dost- >22 Eylül 2012

Tayvan da Şefkat Yolu Derneği nin öğrencilere kitap dağıtımından. ları tarafından ziyaret edilir. Kendisini toparlayıp ziyaretçilerine der ki; Altı tane yeni beyit ezberledim. Onları sizlere okumak istiyorum. Ziyaretçileri İbni Mâlik e; Sen ağır hastasın. Şimdi beyit okuma zamanı değildir. Kendini yorma! derler. İbni Mâlik, dostlarına şu çok önemli nasihati yapar: Bi kadri mâ tetea nnâ tenâlu mâ tetemennâ. Yani zorluklara katlandığın ölçüde maksadına ulaşırsın. Bir başka şair bu konuda şöyle der: Bi kadri l-keddi tüktesebü l-meâlî ve men talebe l- ûlâ sehire l-leyâlî. Yani zorluklara katlanıldığı ölçüde yükselme olur. Yücelmeyi arzu eden geceleri uyumaz. Üstad Necip Fâzıl ın Kolay mı Kafdağını çevirmek dolay dolay, Var ol ey ulvî zorluk, yere bat sefil kolay şiirinde de bu mânanın terennüm edildiğini görmekteyiz. 2) İbadetlerin en üstünü ve en faydalısı münzevî bir hayat yaşamak ve dünya hayatına karşı zühdü tercih etmektir. Buna işaret eden bir hadislerinde Resûl-i Kibriyâ sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: Dünyaya karşı züht hayatı yaşa ki Allah seni sevsin. İnsanların ellerindeki varlıklara karşı züht sahibi ol ki insanlar seni sevsin. Bu gibi hadisler ikinci şıkkı tercih eden âlimlerin delilleri arasında yer almaktadır. 3) İbadetlerin en üstünü ve en faydalısı menfaati başkalarına yansıyan işleri yapmaktır. Bu görüşü tercih eden zâtlar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz in şu hadisini esas almışlardır: Bütün mahlûkât Allah ın iyâlidir (O na muhtaçtır). Mahlûkâtın Allah a en sevimli olanı onlara en faydalı olanıdır. Yine buyurmuşlardır ki; Âlimin âbide üstünlüğü, ayın yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Bir rivayette de Resulûllah Efendimiz in Hz. Ali ye hitaben şöyle buyurduğu nakledilmektedir: Allah ın, senin vasıtanla bir kişiyi hidayete erdirmesi senin için kızıl tüylü develerden daha hayırlıdır. Âlimler, Resulûllah ın Kim hidayete davet ederse, hidayet bulan kimsenin ecrinden azalmaksızın kendisine de misliyle verilir hadisini de delil olarak kabul etmişlerdir. Bu grubu teşkil eden alimlerin delillerinden birisi de şudur: İbadet eden bir kimse öldüğünde amelleri kesilir, faydalı işlerle uğraşan kimsenin ise amelleri kesilmez. Yaptığı iş var olduğu ve devam ettiği müddetçe kendisine fayda sağlar. Yine bu grup âlimin delil olarak ileri sürdüğüne göre, peygamberler ancak insanlara ihsanda bulunmak, hidayetlerine sebep olmak, dünya ve ahiret hayatlarına fayda sağlamak için Allah tarafından seçilip gönderilmişlerdir. Bir köşeye çekilip ibadetle meşgul olmaları ve sade- Eylül 2012 23 <