Hicret SÜNNETİN İHYASI AİLE HUZURU. Aile huzuru; Şiddet değil şefkat

Benzer belgeler
Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

RABBİNİ TANI Allah yardımcıların en hayırlısıdır.

RABBİN KİMDİR? Allah gizliyi de açığı da hesaba çekecek olandır.

Ey iman edenler! Eğer Allah a saygı duyup emrine uygun yaşarsanız, size, iyiyi kötüden ayırt eden bir anlayış/bir nur

Ey iman edenler! Allah ın emirlerine uygun yaşayın/aykırı davranmaktan sakının ve doğru (sâdık) olanlarla beraber

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

KUR AN NEDİR? Kur an öğüttür.

OKUNMAMIŞ ÜÇ MESAJINIZ VAR

Gerçekten biz, derin anlayış sahibi bir kavim için ayetleri geniş geniş açıkladık. (En am; 98)

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

EY İMAN EDENLER! Hepinizin dönüşü ancak Allah adır.

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

OKUNMAMIŞ ÜÇ MESAJINIZ VAR

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE SADAKA-I FITR İbni Abbas (r.a) şöyle buyurmuştur:

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

EY İMAN EDENLER! Allah ın emrine uygun yaşayın

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KADİR GECESİ

KUR AN NEDİR? Kur an Dosdoğru Yola İleticidir

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

İlim gıda gibidir. Ona her zaman ihtiyaç vardır. Faydası da herkesedir.

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

EY İMAN EDENLER! Allah (her şeyi) işitendir, bilendir.

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

AİLE KURMAK &AİLE OLMAK

UMRE YAPMANIN FAZİLETİ

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE ORUÇ

OKUNMAMIŞ ÜÇ MESAJINIZ VAR

Bir gün köyde komşunun evinde otururken söz döndü dolaştı çocuklara ve gençlere geldi yaşlarında olan komşumuz şöyle diyordu:

Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

Edeb Ya Hu! Cumartesi, 03 Ocak :31

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE DUA

Haydin Câmiye Pazartesi, 31 Ekim :26

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

ALLAH IN EVLERİNDE MİSAFİRLİK: İTİKAF MESCİDLER ALLAH A YAKLAŞMA YERLERİDİR

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.


O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Genç Kız ve Erkeklerin Evlilik Algısı

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE SABIR

Ezan Vakti/Kuran-ı Kerim Pro [Faydalı Android Uygulamalar]

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Kur'ân'da, Rabbimiz Peygamberin size şahid olması, sizin de insanlara şahid olmanız için, size müslüman adını verdi (Hac 78), buyurmaktadır.

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

PEYGAMBERLİKTEN SONRA EN YÜCE MAKAM ŞEHÂDET Cumartesi, 28 Şubat :06

Hz.Resulüllah (SAV) den Dualar

2016 YILI 1. DÖNEM ÜÇ AYLIK VAAZ- IRŞAT PROGRAMI VAAZIN

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

GÜNAH ve İSTİĞFAR. Israr etmek kişiyi nasıl etkiler

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

AİLE: HAYATA AÇILAN PENCERE

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular.

- Kendinizi ve ailenizi cehennem ateşinden koruyunuz. (Tahrim, 66/ 6)

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

İÇİNDEKİLER İTİKAD ÜNİTESİ. Sorular

2016 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

Güzel Ahlâkı Kazanmak

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

+ Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız.(4.

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

EDİRNE İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 MERKEZ 4. DÖNEM VAAZ (EKİM, KASIM, ARALIK) VE İRŞAT PROGRAMI

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ EBU SEYF

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Allah yolunda sarf ettiğiniz her şey(in karşılığı) size eksiksiz ödenir, asla haksızlığa uğratılmazsınız. (Enfal; 60)

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

KUR AN NEDİR? Kur an Furkan dır. (Hakkı Batıldan Ayırandır.)

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

HACCA. Manevi Hazırlık

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

SEN ONLARIN ARALARINDA İKEN, ALLAH ONLARA AZAP ETMEZ Cuma, 18 Haziran :45

İZMİR İL MÜFTÜLÜĞÜ BAYAN VAAZ ÇİZELGESİ ( 2014 YILI 2. DÖNEM )

Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. Buhârî, İlm, 12; Müslim, Cihâd, 6.

RIZIK VE ZENGİNLİK DUASI (ESMAÜL HÜSNA ŞİFRELERİ-2)

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

Transkript:

Hicret Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla (Allah ve Resûlü ne) gerçekten inananlar, (dinini yaşamaktan aciz kalıp vatanlarından) hicret ederek, Allah yolunda (mücadele ve) cihad edenler (var ya)! İşte onlar, Allah ın rahmetini umarlar. Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir. Bakara/218 Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde (gidilecek/barınacak) birçok yer ve (her türlü) genişlik bulur. Kim Allah ve Resûlü yolunda hicret ederek evinden çıkar da yolda ecel gelip kendisini yakalarsa, onun mükâfatı Allah a aittir. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir. Nisa/100 İman edenler, (Allah ve Resûlü nün gösterdiği yön ve yönteme) hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad eden/gayret gösterenler, Allah katında derece bakımından daha büyüktür. İşte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Tevbe/20 SON PEYGAMBER (SAV) (Ey Resûlüm!) De ki: Allah ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir. (3/ Al-i İmran Suresi: 31) SÜNNETİN İHYASI AİLE HUZURU Aile huzuru; Şiddet değil şefkat Ebu Hureyre nin (r.a.) naklettiğine göre, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Müminlerin iman bakımından en olgun olanları, ahlakı en iyi olanlarıdır. Sizin en hayırlılarınız da, hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır. Hz. Peygamber, kadınlarına karşı oldukça sert davranan bir toplum içinde yetişmişti. Cahiliye dönemi bir tarafa, İslami

dönemde bile zaman zaman bu sertliğin izlerine rastlamak mümkündü. Her konuda olduğu gibi Allah Rasulü, kadına karşı şiddet hususunda da müstesna bir duyarlılığa sahipti. Başta hadis eserleri olmak üzere İslami kaynaklar, Hz. Peygamber in hayatıyla ilgili bütün bilgileri en ince detayına kadar verdikleri halde, O nun eşlerine ve çocuklarına karşı şiddet uygulamak bir yana, en küçük bir hakaret veya kırıcı bir sözünden bahsetmemişlerdir. Bunun ötesinde O, (s.a.v.) cahiliye döneminden intikal eden kadına karşı şiddet kullanma alışkanlığını sürdürme eğiliminde olanları da uyarmıştır. Sevgili Peygamberimiz in fiili tepkisinden ve kadının saygınlığını korumak için başvurduğu tedbirlerden de anlıyoruz ki, çoğu zaman yapıldığı gibi Aile içinde olur böyle şeyler. diyerek, mağdur olan ve şiddet gören kadını kendi haline terk etmemiştir. Rasulullah, evlilik hayatında eşleriyle ufak tefek dargınlıklar yaşasa bile, onlara asla el kaldırmamış, kırıcı ve incitici söz söylememiştir. Onun için, Veda Hutbesi nde müminlere bıraktığı vasiyet ve son nasihatlerinden birisi, kadınlar hakkında Allah tan sakınmaları gerektiği olmuştur. Çünkü kocaları, Onları Allah ın bir emaneti olarak almışlar ve Allah ın adıyla (nikâh kıyarak) onları kendilerine helal kılmışlardır. Diyanet İşleri Başkanlığı, Hadislerle İslam Külliyat Tirmizi, Rada, 11 Müslim, Fedail, 79 Müslim, Cennet, 49 Müslim, Hac, 147 KÖLESİYİZ, RAZI OLSUN ALEMLERİN EFENDİSİ BİZDEN O, (Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime de hikmet nasip etmişse, muhakkak ona çok hayır verilmiştir. (Bu âyet ve öğütleri) olgun akıl sahiplerinden başkası düşünemez. Bakara/269 LOKMAN HAKÎM (R.A.) BUYURDULAR Kİ: Ey yavrucuğum! Allah a ortak koşma. Çünkü O na ortak koşmak büyük bir zulümdür. Şüphesiz ki o (yaptığın iyilik ve kötülük) bir hardal tanesi ağırlığında olsa, hem de bir kaya içinde

veya göklerde, yahut yer içinde bile olsa, Allah onu getirir (ve karşılığını verir). Çünkü Allah latîftir, her şeyden haberi olandır. *************** Ey Oğulcuğum! Namazı dosdoğru/gereğine uygun olarak kıl, iyiliği emret, kötülüğü engelle. (Bu esnada) başına gelecek (musibet)lere sabret. Çünkü bunlar (Allah ın emrettiği) kesinlikle (ve kararlılıkla) yapılacak işlerdir. İnsanları (küçümseyip) yanağını bükme/yüz çevirme ve yeryüzünde şımarık yürüme! Çünkü Allah, böbürlenen ve kendisini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez. Ey oğulcuğum! Yürüyüşünde ölçülü (ve kibirsiz) ol, konuşurken sesini de alçak tut. Çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir. *************** Yeryüzü halkı arasında âlim, maden içindeki altın gibidir. Amelsiz âlim yağmursuz bulut gibidir. Sırrını gizleyen muradına erer. Tecrübenin çokluğu, aklı geliştirir ve olgunlaştırır. Fesatlık, malın çoğunu yok eder. Sabırsız fakir, yağsız kandil gibidir. Cömert olmayan zengin meyvasız ağaç gibidir. Tembel; uykusu çok, Allah tan uzaklaşmış ve fakirliğe mirasçı olan kimsedir. Bu köşenin içeriği SON PEYGAMBER PLATFORMU nun katkılarıyla, KUR AN IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli nin Hazırladığı Feyzü l Furkan Açıklamalı Kur an-ı Kerim Meali nden alınmıştır.

Kur an Okumayı Öğrenmenin Yaşı Yoktur İlmin temeli Kur an-ı Kerim dir. Kur an-ı Kerim i öğreneceğiz. Gençsek de öğreneceğiz, yaşlıysak da öğreneceğiz, çocukken de öğreneceğiz. Çocukken öğrenmemişsek, ihtiyarladığımız zaman öğreneceğiz. Başka çare yok, başka kurtuluş yok. En sevaplı yol genç de olsak, yaşlı da olsak Kur an-ı Kerim i öğrenmek. Geçliğinde Kur an-ı Kerim öğrenen kimsenin, Kur an vücudunun her tarafına karışır. Bu çok güzel bir şey! Demek ki çocuklarımızı küçükken Kur an ehli olarak yetiştirmeye çalışmalıyız. Ne güzel Ya Rabbi şu hadis-i şerifler, şu dinimiz! Öyleyse çocuklarımızı, daha küçücükken Kur an-ı Kerim bilir şekilde yetiştireceğiz. Ama küçükken öğrenememiş, öğretmemişler, öksüz büyümüş, dağda büyümüş, ilmin olmadığı, öğretecek kimsenin olmadığı yerde büyümüş. Adam olmuş, yetişmiş, hayatta mücadele etmiş, başarmış, ev bark sahibi, çoluk çocuk sahibi belki torun sahibi ihtiyar olmuş. Bu kişi de Kur an-ı Kerim bilmiyorsa, o da öğrenecek. İşte kim böyle yaşlılığında Kur an-ı Kerim i öğrenirken zorluk çeke çeke, tökezleye tökezleye, kekeleye kekeleye ve başından alıp, tekrar ede ede öğrenirse o zaman o kişiye ecri iki kat verilir. Aferin, her ne sebeple olursa olsun, gençliğinde öğrenemedi ama şimdi yaşlılığında kekeleyerek, zorlanarak okuyor, ama azmi var bırakmıyor. Kur an-ı Kerim i tekrar tekrar, dönüp dönüp okuyarak; hani başından alıyor yanlış okuyor, bir daha kelimeyi başından alıyor, böyle geri döne döne, tekrar ede ede okuyunca ecri iki kat olur. Neden? O kadar zorluklara rağmen Kur an-ı Kerim i seviyor, gene öğrenmek istiyor. İlmin öğrenme zamanı, çağı gençliktir ama yaşlanmış olmasına rağmen okuyor. Hatırında

kalmadığı için tekrar tekrar, dönüp dönüp okuyor. Hafıza yaşlanınca zayıflar. Ama işte Allah da onun ecrini iki kat veriyor. O halde, gençseniz Kur an-ı Kerim e sarılın, böyle kanınıza, etinize Kur an-ı Kerim in nuru, fazileti her tarafınıza işlesin. Ben şöyle biraz tatlıdan filan bahsederek anlatıyorum bazen. Hanımlar evde hamuru alırlar, şerbeti de hazırlarlar. Tavada pişirdikleri hamuru, lokmayı, tulumba tatlısını, neyse artık, onu şerbetin içine atarlar. O hamur güzelce böyle şerbeti alır, çok güzel bir tatlı olur. Halis tereyağı ile filan yapılmışsa, aman efendim sofraya oturanlar beğenir, dua ederler, elinize sağlık, çok güzel olmuş filan derler. Ne oldu? Tatlı tam böyle içine girdi. Evet, insan çocukken Kur an ı ezberledi mi, böyle şerbeti tam içine kadar almış, tatsız kalmamış güzel bir tatlı gibi olur. Kemiğine, etine, kanına Kur an-ı Kerim sirayet etmiş olur. Genç, çoluk çocuğunuza Kur an-ı Kerim i çok iyi öğretin. Yaz aylarında biliyorsunuz güzel bir adet var. Çocuklar yaz okuluna gidiyorlar, Kur an-ı Kerim öğreniyorlar, camiye gidiyorlar. Güzel, peki yaşlandınız? Ümidi kesmeyin, işi bırakmayın, gevşemeyin. Yaşlının da öğrenmesi sevap. Unutuyorum hocam. Unutsanız da mükafatınız kat kat oluyor. İki kat oluyor. Kur an-ı Kerim i öğrenin. Demek ki temel ilim Kur an-ı Kerim olduğundan bunu öğrenmekten başlayacak insan. Genç de olsa, yaşlı da olsa öğrenecek. Bu köşenin içeriği SON PEYGAMBER PLATFORMU nun katkılarıyla, KUR AN IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından

hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli nin Hazırladığı Feyzü l Furkan Açıklamalı Kur an-ı Kerim Meali nden alınmıştır. ANLAMAK VE YAŞAMAK Gerçekten biz, derin anlayış sahibi bir kavim için ayetleri geniş geniş açıkladık. (En am; 98) Kur an, ilahi iradeyi insana taşıyan eşsiz bir kitaptır. O, Allah tan (cc) gelmedir. Allah ın (cc) bildirisi ve İslam dininin kavramlaşmış biçimidir. İslam ın asıl şekli ve ideal resmi, Kur an dadır. Apaçık bir Kitap olan Kur an ın muhatabı, insandır. O, insanın kendisini okumasını ve ayetleri üzerinde düşünmesini ister. Kur an ı anlayarak okuyan ve düşünen insan, iman değerine ulaşır. Onun hükümlerini iradeli, bilgili ve şuurlu biçimde uygulayarak da İslami bir kişilik kazanır. İnsanın yapması gereken öncelikli iş, Allah ın (cc) kitabını anlamak ve Kur an a göre yaşama farzını yerine getirmektir. Bu gayreti göstermemek, İslam ı ciddiye almamak anlamına gelir. Kur an ı anlamayan, İslam ı ciddiye almayan kişi ise, onun hükmünden hayatına bir şey katamaz. Böyle olunca da hükmünü çiğnediği Kur an dan sevap, hayatının dışında tuttuğu İslam dan da feyz alamaz. Müslümanlar, Kur an ı anlama konusunda yeterli ciddiyeti göstermedikleri için, zamanla birçok sorunla yüz yüze geldiler. Bu sorunların, genelde şu temel yanlışlardan kaynaklandığı söylenebilir: 1. a) Bilgisiz inanç: Kendini Müslüman olarak

tanımlayanların büyük bir kısmı, Kur an dan çok, kişisel görüşleri kabul etmenin iman olduğunu sanmaktadır. Kur an ve hadisten, ilim ve irfandan yüz çevirmiş, sadece mevki, servet ve şöhret peşinde koşan çok sayıda insan, yanlış inanç, kısır bilgi ve cahilce ictihadlarla hayatını sürdürmektedir. Bu temel yanlıştan dolayı, çağımızda saadet devri Müslümanlığından çok, cehalet devri anlayışı sergilenmektedir. 2. b) Gönülsüz teslimiyet: İnanç dünyası ile pratik hayat arasında ayırım yapan pek çok insan, sahte değerler içinde dejenere olmuş bir hayatın aldanışı içinde, İslami hayat tarzına bağlı kalmaktan rahatsızlık duyuyor. Şeklen inanmış görünen bu insanlar, dünya çıkarlarını ve konumlarını korumak için İslam ı benimsemiş görünürler. Ama onlar günlük hayatta dini ciddiye alınacak bir değer olarak görmezler. Hatta hayata müdahalenin, dini işi olmadığını iddia ederler. Kur an, böyle kimselerin durumunu, şu çarpıcı sözlerle dile getirir: Çöldeki (bedevî) Araplar (gelip): İman ettik. dediler. De ki: Siz (gönülden) iman etmediniz. (Fakat:) Müslüman olduk/teslim olduk deyin. Henüz iman kalplerinize (tam) girmedi (Hucurat; 14). 1. c) Çarpık zihniyet: Müslümanlar, büyük ölçüde İslam birliğini ve şuurunu yitirdi İslam dışı sistemlerin yol açtığı yıkım sonucu, İslami öğreti ve idealler çarpıtıldı. İslam, sadece törensel örflere dayanan ve kaba kuvveti savunan ürkütücü bir imajla zihinlere sokuldu. İslam nesillere böyle sunulunca ona yüzeysel bağlanan, ama dinin öngördüğü ilkeleri ayakta tutmak için hiç bir çaba göstermeyen bilinçsiz yığınlar ortaya çıktı. 2. d) Ahlaki zafiyet: İslam ı ciddiye almanın en bariz belirtisi, Kur an ahlakını, hayatın ekseni haline getirmektir. Kur an, İslam ın ilkelerini hayata

geçirmekte iddialı olduklarını söyleyip sonra bu sözlerinde zaaf gösteren kimseleri şöyle uyarır: Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah yanında ne kadar çirkindir! (Saff Suresi; 2-3). Bu uyarı bize, ahlaki zaaf ve çöküşün, boş sözlerle değil, samimi davranış ve ciddi tavırlarla düzeltilebileceği mesajını vermektedir. İslam ın ciddiye alınması, onun hayata taşınması için kararlı ve isabetli çabaların ortaya konulması anlamına gelir. Şu halde yapılması gereken şey, Kur an ın ilke ve ideallerini hayata yeniden katmak olmalıdır. Şunu unutmayalım ki, inancımız, yaşadığımız hayatla ne kadar bütünleşirse Rabbimiz bize o kadar yakın olur. Kur an ın Anlamıyla Buluşmak Platformu KUR AN IN SAHABENİN HAYATINDAKİ YERİ Sahabe, Kur an ın ve Resulüllah ın (aleyhissalatu vesselam) mucizesi olan bir topluluktur. Sahabe, Kur an ile beraber ve Kur an için yaşamış ve hayatını Kur an a adamıştı. Onlar, Kur an ı yaşama ve yaşatma istikametinde tarihte eşi benzeri görülmemiş bir aktivite sergilemişlerdir. İşkenceye, baskıya, zulme maruz kalmış ama, inandıkları değerlerden asla taviz

vermemişlerdi. Allah ın (cc) gönderdiği mesajı daha iyi yaşayabilmek için mallarını, mülklerini, yurtlarını bırakarak hicret etmişlerdi. Bu uğurda hayatlarını seve seve feda etmiş, hatta gönül verdikleri davaya engel olarak karşılarına en yakınları bile çıksa onları bile bertaraf etmekten çekinmemişlerdi (İbn Hişam, 2:112-113; İbn Kesir, 3:173-176). Sahabenin hayatındaki en önemli şey, Kur an ın her ayetini öğrenmek ve O nun gereğince yaşamaktı. Onların içinde her hangi bir işle veya bir ticaretle meşgul olanlar, günlerinin bir kısmını O na ayırır, gerisini Allah Resulü nün huzurunda geçirirlerdi. Gelen vahyi hemen öğrenmek ve bu hususta hiçbir kimseden geri kalmamak için Peygamberin (sas) huzurunda nöbetleşe bekler ve bir tek kelimeyi kaçırmamaya dikkat ederlerdi. Buhari de nakledildiği üzere Hz. Ömer, bir gün kendisi Allah Resulü nün huzuruna gelir, bir gün de Ensar dan olan komşusunu gönderir; sonra, Peygamber Efendimiz in yanında iken öğrendikleri dini meseleleri ve diğer vuku bulan hadiseleri birbirlerine anlatırlardı (Buhari, talak 83). Bunun yanında, sahabe içinde bütün vakitlerini Mescid-i Nebevi de geçirerek ilahi vahyi ve Allah Resulü nün sünnetini ezberlemeye kendilerini vakfeden ashab-ı suffa da vardı. Onlar, en tehlikeli anlarda bile kendilerini Kur an okumaktan alamıyorlardı. Mesela, bir sefer sırasında Allah Resulü ashabı ile birlikte bir vadinin kenarında istirahat etmek üzere konaklamıştı. Ve gönüllü olarak iki sahabi, sıra ile nöbet tutuyordu. Nöbet tutan sahabe namaz kılmaya durmuştu. Düşman onu uzaktan farkederek ok atmaya başladı. Sahabe, vücuduna isabet eden okları çıkararak namazına devam etti. Sonra yanındaki arkadaşı durumun farkına varınca neden ilk ok isabet ettiğinde bana haber vermedin? diye sorduğunda, yediği oklarla birlikte yaralı halde namaz kılmaya devam eden sahabi, bunun sebebini şöyle izah ediyordu; Namazda bir sure okuyordum, onu yarıda keserek namazı bırakmaya kıyamadım. (Ebu Davud, taharet 79; Hakim, 1:258) Görüldüğü üzere sahabe, namazda Kur an okurken öylesine kendinden geçmişti ki, yaralandığı halde dahi o okuduğu sureyi tamamlamadan namazını

bitirmiyordu. Sahabenin Kur an a olan bağlılığı, O nunla bütünleşmesi, dostdüşman onları tanıyan herkes tarafından kabul edilmişti. Mesela, sahabe karşısında sürekli hezimete uğrayan Rum ve Fars kralları başa çıkamadıkları bu insanları değişik yollara başvurarak tanımaya çalışmışlardı. Gerek sahabe arasına gönderdikleri casuslardan ve gerekse bizzat sahabe ile savaşan askerlerinden aldıkları cevap hep aynıydı. Onlar, ruhbanun fi l-leyl (gece kendisini ibadete salmış bir abid), fürsanün fi n-nehar (gündüz de bir cengaver). Onların arasında otururken yanındaki ile konuşmaya kalksan, okunan Kur an ve zikir sesinden ne dediğini anlayamazsın. Çünkü onlar, sürekli Kur an okuyup Allah ı zikrederler (İbn Asakir, 2:96; İbn Kesir, 7:16). Kur an ın Anlamıyla Buluşmak Platformu O NUN (sav) AHLAKI KUR AN DI Ömer ibn-ül Hattab (Allah Ondan razı olsun) den şöyle dediği rivayet olunmuştur. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) den umre yapmak için izin istedim, izin verdi ve: Kardeşciğim bizi de duadan unutma, buyurdu. Onun bu sözüne karşılık bana dünyayı verseler bu kadar sevinmezdim (Ebu Davud, Vitir 23, tirmizi, Deavat 109)

Yine İbni Ömer (Allah Onlardan razı olsun) şöyle demiştir: Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Hac ve Umre den dönerken her yokuş ve yüksek yere çıktığında üç kere Allahüekber der, sonra: Allah tan başka ilah yoktur, onun ortağı yoktur, mülk onundur, hamd ona mahsustur, onun her şeye gücü yeter. Artık dönüyoruz, günahlarımızdan tevbe, Allah a ibadet, secde ve hamd ederiz. Allah verdiği sözü yerine getirdi, kuluna yardım etti ve o kudretiyle düşman ordularını hezimete uğratıp perişan etti buyururdu. (Buhari, Cihad 158) Yine Ebu Hureyre den bize bildirildiğine göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: İki umre arasında işlenecek günahlara sonraki yapılan umre keffarettir. Kusursuz yerine getirilen makbul haccın karşılığı ise ancak cennettir. (Buhari, Umre, 1; Müslim, Hac, 437) GÜLLERİN EFENDİSİ GÜNLERİN EFENDİSİ HAKKINDA ŞÖYLE BUYURDULAR Abdullah İbnu Amr İbni`l-As (Ra) dan rivayetle Resulullah (sav) buyurdular ki: Cuma namazına üç (grup) insan katılır: 1) Kişi var, namaza katılır, boş konuşma yapar. Bunun namazdan hissesi, o konuşmasıdır. 2) Kişi var namaza gelir dua eder. Bu kimse Allah`a duada bulunmuştur, Allah dilerse onun istediğini hemen verir, dilerse vermez. 3) Kişi vardır, namaza gelir sadece dinler ve sükut eder, mü`minlerin arasından yararak geçmez, kimseye eza vermez. Onun bu namazı, daha önce geçen cumaya ve fazladan da üç güne kadar (günahlarına) kefarettir. Bu hal Cenab-ı Hakk`ın şu sözüne binaendir: Kim bir hayır yaparsa bu kendisinden on misliyle kabul edilir (En`am 160). (Buharî Hadis No:2851) Bu Yılı HADİS YILI İlan Ettik Uluslararası Ufka Yolculuk Kültür Yarışması heyeti tarafından,

dünyada dostça yaşayanların Son Peygamberin mesajlarıyla buluşmalarını sağlamak amacıyla hicri 1437 miladi 2016 hadis-i şerif okuma yılı ilan edildi. Camiler, okullar, evler ve iş yerleri başta olmak üzere her mekânda, bireysel veya gruplar halinde hayatı anlamlı hale getirecek ve geniş kitlelerde farkındalık oluşturacak bir dizi etkinlik gerçekleştirilecek. Bu yıl yarışma kitabı olarak, insanlara dünya ve âhiret saâdetini kazanma yollarını gösterecek, zâhirî ve bâtinî edeplerin elde edilmesini sağlayacak, iyiye ve güzele teşvik ederken kötüden ve çirkinden uzaklaşmayı temin edecek, sahih hadislerden oluşan muhtasar bir kaynak olan İmam Nevevî nin Riyâzü s-sâlihîn eseri seçildi. Bu kapsamda, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar ın Riyâzü s-sâlihîn den 1001 Hadis Seçkisi eseri, yarışma kitabı olarak belirlendi. Geçen yıl 265 bin kişinin başvurduğu yarışmada bu yıl bu sayının 300 bini aşması bekleniyor. Yarışma başvuruları ve detaylı bilgi için www.ufkayolculuk.com adresi ziyaret edebilirsiniz.

Bu köşenin içeriği SON PEYGAMBER PLATFORMU nun katkılarıyla, KUR AN IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli nin Hazırladığı Feyzü l Furkan Açıklamalı Kur an-ı Kerim Meali nden alınmıştır. Kur'an Başımıza Taç, Hayatımıza Rehberdir Kur ân-ı Kerîm, hiç şüphesiz, hepimizin baş tacıdır; çünkü yüce Rabbimizin bize gönderdiği kitabıdır. Ne büyük şeref, ne

tatlı bir iltifat ve mazhariyet! Bizim o padişahlar padişahının bu şahâne fermanını, defalarca öpüp başımıza koymamız, yüzümüze, gözümüze sürmemiz, ona en büyük saygıyı göstermemiz icap eder. Onda eski ümmetlerin ibretleri, geleceklerin haberi vardır. Onun içinde bize yöneltilmiş emirler, yasaklar bulunuyor. Biz ancak onları en iyi tarzda öğrenip tamı tamına uyguladığımız zaman Hakk ın rızasına erişebiliriz. Hiçbir kaçamak imkânı yoktur, tembelliğin hiçbir mazereti olamaz. Ruhumuzun, bedenimizin, maddî ve mânevî rahatsızlıklarımızın devası, çaresi Kur an dır. Fert, aile, cemiyet, ümmet ve nihayet bütün insanlık ona uyulduğu zaman huzura ve mutluluğa kavuşabilecektir; çağımızın buhranlarına reçete Kur an dır. Bu kadar kıymetli, dünya ve âhiretimiz bakımından bu derece ehemmiyetli bir kitabı acaba bu mevki ile mütenasip öğretip öğreniyor muyuz? Maalesef hayır. Kur an evlerimizde garip garip, boynu bükük durur; yeni nesillerin anlayacağı doyurucu tefsirler yoktur, kütüphanemizin raflarında tefsir kitapları toz tutmuştur. Birçok müslüman onu yüzünden bile okumasını beceremez; okuyanların çoğu tertil ve tecvide, tâzim ve tebcile riayet etmez veya iyi okursa da içindeki ahkâmı bilmez, çoğumuz ise İslâmî emirlere uymaz, Kur ân-ı Kerîm e zıt bir hayat tarzı sürdürürüz. Büyük alim Hasan-ı Basrî (rha.) diyor ki: Kur ân-ı Kerîm, ahkâmına uyulsun, kendisiyle amel olunsun diye indirilmiştir. Halbuki şimdi halk onun sırf kıraat ve tilavetini amel edinmiş. Meşhur sahabî Abdullah b. Mes ûd dan da böyle bir ifade rivayet edilir. Demek ki söze takılıp kalmak, öze inmemek, ana gayeyi unutup detayla oyalanmak, lafa dalıp icraata, çalışmaya, emrin gereğini îfâya, eyleme geçmemek eski, yaygın, çirkin ve çok tehlikeli bir hastalık. Bu hastalıktan kendimizi kurtarmak zorundayız sevgili okuyucular! Meşhur mutasavvıf alim Ebû Abdurrahmân Muhammed b. Hüseyin es-sülemî (v.

412/1021) bu mevzuda çok dinamik, çok değerli bir metot zikrediyor ve diyor ki: Bize ilim öğreten üstatlarımız rivayet ettiler ki onlar, on âyet-i kerîme (veya bir aşr-ı şerîf) öğrendiler mi, asla daha öteye geçmez, önce o on âyet ile amel ederler, sonra öğrenmeye devam ederlermiş. Biz de o usulü takip ettik. Bu yolla Kur ânı Kerîm i ve onunla ameli (ahkâmına ittibayı) birlikte yan yana öğrendik. Cehalet felakettir, amelsiz ilim ise vebal sayın okuyucular! Silkinelim, atâlet ve cehaleti yenelim; Allahu Teâlâ nın aziz kitabını yeni bir şevkle, aşır aşır, deste deste, sözünü belleyip, ahkâmını tatbik ede ede bağrımıza basalım, başımıza taç, hayatımıza rehber eyleyelim. Salahımız, felahımız, nusretimiz, izzetimiz, saadetimiz Kur an ı iyi anlayıp iyi uygulamaktadır. Bütün dertler, musibetler, belalar, zararlar, ziyanlar, fitne ve fesatlar, isyanlar, anarşiler, dinden uzaklaşmaktan doğuyor; adeta ilahi ve amansız bir ceza olarak başımıza yağıyor. Çare tevbe etmekte, İslam a dönmekte! Başka yollar çıkmaz, başka nizamlar faydasız En güzel, en mükemmel, en tesirli, en şifalı ilaç İslam! Ne mutlu Müslüman olanlara!.. Kur an ın Anlamıyla Buluşmak Platformu Bu köşenin içeriği SON PEYGAMBER PLATFORMU nun katkılarıyla, KUR AN IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet meallerinin tamamına www.kuran.global ses dosyalarına www.akradyo.net adreslerinden

ulaşabilirsiniz. İslâm'ın Mesajını İyi Kavramak İslâm dinini, dünyadaki pek çok insan bilmiyor veya yanlış değerlendiriyor, yanlış yorumluyor. Din düşmanlarının inatları, kinleri, hasetleri, suiniyetleri veya menfaatleri sebebiyle kasten yaptıkları saptırma, şaşırtma, yanıltma, tevil ve iftiralarını bir yana bırakalım; güneş balçıkla sıvanmaz; yalancının mumu yatsıya kadar yanar; hakikat er geç anlaşılır. Asıl şaşılacak, esef edilecek olan, gayrimüslimlerin değil, bazı müslümanların bile dinlerinin ahkâmını doğru bilememesi, özünü tam ve iyi kavrayamamış olması. Avamdan veya aydından birçok kimse din namına bazı vehimler ve hayallere sahip, batıl ve hurafelerle oyalanıyor. Mesela, güzel ahlâkı, kimsenin işine gücüne, etlisine, sütlüsüne karışmamak, her tip insanla iyi geçinmek sanıyor. Halbuki İslâm, hubb-i fillah, buğz-ı fillah (Allah için sevmek ve Allah için kızmak), emr-i mâruf nehy-i münker (iyiliği emir ve teşvik etmek, kötülüğü engellemek), mazluma yardım, zalimle mücadele gibi ana prensiplere sahiptir. Mesela, ibadeti sadece namazdan, oruçtan, hacdan ibaret sanıyor; halbuki insanlara faydalı olacak çeşitli faaliyetlere katılması, aktif hizmetlere koşturması da kendisine çok sevaplar kazandırabilir.

Mesela, diğer ehl-i dünyâ materyalistler gibi hayat ve faaliyetlerini, bu dünyada rahat etmek, kolay kazanmak, keyif çatmak, zevkince yaşamak esasına göre ayarlamaya çalışıyor. Halbuki İslâm, bu dünyanın rahat yeri olmadığını, çalışıp ter dökmesi gerektiğini, mihnet ve meşakkatleri göze almasının şart olduğunu; müslümanın, kardeşlerinin dertleriyle dertlenmesi, ideali uğrunda mücadele etmesi, gerektiğinde malını ve canını feda eylemesi icap ettiğini bildiriyor. Bu gibi yanlış anlayışlardan müslümanlar çok zarar gördüler; hâlâ da nice acılar çekmekteler. Lütfen artık kendimize gelelim, gerçekleri görelim, gerçek İslâm a sarılalım. İslâm, kâinatı yaratan Allahu Teâlâ nın mahza lütfu ve rahmeti sebebiyle bize gönderdiği bir prospektüstür; hayatı en doğru, en olumlu biçimde yaşamamız için bize bahşedilen her türlü nimet ve imkânı en uygun ve en verimli tarzda kullanmamız için sunulmuş bir kullanma talimatnâmesi dir. O fıtrat dinidir, hayat şartlarına uygundur. Ona inanmadan, sımsıkı sarılmadan hayatın mânası tam anlaşılamaz; çevre, tabiat ve kâinatta uyum sağlanamaz, bahşedilen fırsatlar iyi değerlendirilemez; ömrün sonunda hem maddeten hem de mânen pişman ve perişan olunur. Âhiret saadetinin olduğu kadar, dünya huzur ve asayişinin; ferdî ve içtimaî, millî ve beynelmilel terakkî ve başarının anahtar ve prensipleri İslâm dadır. O sadece mânevî, rûhanî ve uhrevî bir ayinler ve ibadetler sisteminden ibaret değildir; aynı zamanda maddî, sıhhî, ailevî, içtimaî, beşerî, evrensel, iktisadî, ticarî, askerî, terbiyevi, ilmî ve kültürel ahkâma sahip, gediksiz, eksiksiz, kusursuz bir sistemdir. Hayattan kopmuş, dünyayla, çevreyle, insanlarla, beşerî faaliyetlerle ilgiyi kesmiş, içine kapanmış bir manastır dini değil; aksine hayata, insana, cemiyete, devlete, beynelmilele yönelmiş, onlar arasındaki münasebetleri tanzime yönelmiş aktif ve dinamik bir nizamdır; tüm hayatı, Allah ın istediği tarzda yaşama biçimidir; yüce ve asil ilahî yoldur.

İslâm a göre insan, zikirden, namazdan, oruçtan sevap aldığı gibi dişini misvaklamaktan, bedenini yıkamaktan, evlilikten, ailesine güzel muameleden, ticaretteki dürüstlükten, memuriyetteki hüsn-i niyet ve gayretten, mahkemedeki doğru şahitlikten, hükmündeki adaletten, idareciliğindeki faziletten, din yolundaki mücadelelerindeki ihlastan, cihaddaki şecaat ve cesaretten de yüksek sevaplar kazanabilir. O halde hepimiz her işimizi İslâm ın belirttiği yüce prensipleri, şeriatın temiz ve adil hükümlerini dikkate alarak, ilahî bir vecd ile ve bir ibadet zevk ve şevkiyle yapalım ki fert ve cemiyet olarak mutluluğa ulaşmamız mümkün olabilsin. Bu köşenin içeriği SON PEYGAMBER PLATFORMU nun katkılarıyla, KUR AN IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli nin Hazırladığı Feyzü l Furkan Açıklamalı Kur an-ı Kerim Meali nden alınmıştır.

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli? EVLENİRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ? Peygamber (sav) Efendimiz den Abdullah ibn-i Ömer RA ın bir hadisini bu münasebetle hatırlayalım, duymuşsunuzdur: (Lâ tenkihun-nisâe lihüsnihünne, feasâ hüsnühünne en yürdîhünne; ve lâ tenkihûhünne alâ emvâlihinne, feasâ emvâlühünne en tutğîhinne; venkihû hünne aled-dîn. Ve leemetün sevdâu cerdâu zâtü dînin efdal) Tercüme edelim bu hadis-i şerifi: Kadınları güzelliğinden dolayı nikâhlamayın, yâni güzelliğinden dolayı kadınlarla evlenmeyin! Çünkü, güzelliği belki onu şımartır, helâk eder. Mallarından dolayı da onlarla evlenmeğe kalkışmayın! Belki malları onları taşkınlığa sevkeder. Güzellikleri yoldan kaydırtır, hatâlar yaptırtır, malları kibire düşürebilir. (Venkihùhünne aled-dîn) Dindarlığı sebebiyle onlarla evlenin! Malsız mülksüz, çıplak, siyah bir köle, ama dindar bir köle daha üstündür. Bunun rivayetinde zayıf râvî var ama, bu konuda başka bir hadis-i şerif daha var, konuyu takviye ediyor. Sahîhayn da olan, Ebû Hüreyre RA dan rivayet edilmiş diğer bir hadis-i şerifte Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki: (Tünkehul-mer eti lierbain) Bir kadın dört sebepten dolayı nikâha alınabilir. Yâni bir kadınla dört sebepten dolayı evlenilebilir: (Limâlihâ) Malı dolayısıyla evlenilebilir. Zengin bu kadın yâhu! diye evlenilebilir. (Ve lihasebihâ)

Soyu dolayısıyla, hasebi nesebi dolayısıyla alınabilir. Bu kadın, meşhur filânca aileden, şanlı şerefli bir aileden diye alınabilir. (Ve licemâlihâ) Güzelliğinden dolayı alınabilir. (Ve lidînihâ) Bir de sàliha olduğundan, dindar olduğundan dolayı alınabilir. (Fazfer bizâtid-dîni teribet yedâke) Eli toprak olasıca, sen dindar olanı bulmağa bak! diye, Peygamber Efendimiz karşısındakine böyle bildirmiş. Demek ki nikâhlamak istediğimiz zaman, bir kız aradığımız zaman, -ya kendimiz evleneceğiz diye, veya oğlumuzu evlendireceğiz- gelin arıyoruz diye bakarken, ne mala, ne soya, ne güzelliğe bakacağız; öncelikle dindar mı, sàliha mı, kuvvetli mü min mi diye ona bakacağız. Bu Buhàrî de Müslim de aynen böyle belirtilmiş. Bu konuda diğer bir hadis-i şerif daha okuyalım. Abdullah ibni Ömer, Rasûlüllah SAS in şöyle buyurduğunu naklediyor: (Ed-dünyâ metâun ve hayru metâid-dünyâ el-mer etüs-sàlihah.) Dünya, istifade edecek nimetlerin olduğu bir yerdir ve dünya meta larının, istifade edilecek nimetlerinin hayırlısı da, sàliha bir kadındır. buyuruyor Peygamber SAS Efendimiz. İşte bunlardan dolayı dindar bir kızla, kadınla evlenilmesi tavsiye ediliyor. (Ve lâ tünkihul-müşrikîne hattâ yü minû) Kızınızı, evlâdınızı veya sözü sizde olan, size sorulup sizden istenen bir kadını, mü min olmadıkça bir müşrikle evlendirmeyin! Yâni söz sahibi olduğunuz takdirde, babası veya velîsi iseniz, müşrik erkeklerle mü min kadınları sakın evlendirmeyin! Bu konuda başka ayet-i kerime var. Bu Mekke den Medine ye hicret edip de gelen mü min kadınları geriye göndermeyin! diye ayet-i kerime inmişti. Orada böyle buyruluyordu: (Fein alimtümûhünne mü minâtin felâ terciùhünne ilel-küffâr.)

Onların mü min kadınlar olduklarını öğrenirseniz, kâfirlere geri göndermeyin! (Lâ hünne hillün lehüm) Bu mü min kadınlar o kâfir kocalara helâl değildir. (Ve lâ hüm yahillûne lehünne) O kâfir kocalar da mü min kadınlara helâl değildir. (Mümtahine: 10) diye ayet inmişti. Ama hüküm bu: Mü min kadın kâfir erkeğe helâl değildir, kâfir erkek mü min kadına helâl değildir, evlenemez. Bu sebepten dolayı, ayet-i kerimenin bu kısmında da buyruluyor ki: (Ve lâ tünkihul-müşrikîne hattâ yü minû) Kızları, kadınları müşrikle evlendirmeyin! (Ve leabdün mü minün hayrun min müşrikin velev a cebeküm) Hoşunuza gitse bile, onlar yerine mü min bir köle bile daha hayırlıdır; köle ile evlendirin, müşrikle evlendirmeyin! (Ülâike yed ùne ilen-nâr) Böyle yaparsanız, yâni müşrik kadın alırsanız; veyahut sözü sizin ağzınızdan çıkacak olan, nikâhında velîsi olduğunuz kadını veya kızı müşrikle evlendirirseniz, o zaman onlar onu cehenneme götürürler, dâvet ederler. Yâni oturup kalkarken, konuşurken, görüşürken, kendi fikirlerini aşılarlar, dünya sevgisini aşılarlar, yanlış işler yaptırırlar. Dünyayı tercih ettirirler, ibadetleri bıraktırırlar, sonuç vahim olur. Ahiretleri mahvolur, harab olur. Böyle yapılmaması lâzım! Biliyorsunuz, Hazret-i Ömer in de bir menkabesi var, onu da bu vesileyle anlatalım. Yâni, dindar insan aranmasını gösteren menâkıbdan birisi: Hazret-i Ömer halife iken, devriye geziyormuş. Gezerken mahalle arasında bir evden, anne kızına sesleniyor: -Kızım, sütün içine su kat!.. diyor. Dışarıda da tesadüfen ordan geçiyor Hazret-i Ömer, duyuyor sesi, -Anne Halife Ömer Süte su katmayın, hîle yapmayın! diye emretmedi mi?..

-Canım kızım, şimdi Hazret-i Ömer nerden duyacak, nerden bilecek, sen sütün içine suyu kat! diyor. O zaman kız diyor ki: -Hazret-i Ömer bilmese bile, Allah bilmiyor mu?.. Emîrülmü minîne itaat etmek lâzım! Katmamız doğru olmaz. diyor. Hazret-i Ömer gece o evi işaretliyor, belliyor, hatırında tutuyor. Ondan sonra sahbahleyin gidiyor o eve, veya haber gönderiyor; o evin kızını daha boyunu posunu, rengini, yüzünü görmeden; kusuru var mı, yok mu, kör mü, sağır mı neyse hiç araştırmadan, oğluna o kızı istiyor. Sizin evinizdeki kızı istiyorum! diyor. Çünkü, akşamdan takvâsını duydu. Yâni, Hazret-i Ömer görmese bile, duymasa bile, Allah görmüyor mu, duymuyor mu anne? Süte su katmayalım! demesinden, hoşuna gittiği için oğluna gelin alıyor kızı. Ah işte hep böyle olsa Sonra tabii arkasını da söyleyelim, o aileden, o güzel hatunla Hazret-i Ömer in oğlundan nesil devam ediyor; Emevîlerin meşhur Ömer ibn-i Abdül-azîz isimli dindar, takvâ ehli, büyük hükümdarı dünyaya geliyor. Hazret-i Ömer in torunu, onlardan doğuyor. Demek ki, sàliha kimselerle evlendirirsek çocuklarımızı, veyahut da kızlarımızı sàlih kimselere verirsek, bereket olur, sonu hayır olur. Eğer aksi yapılırsa, başka hesaplar yapılırsa; imana, dine, İslâm a sığmayan dünyevî hesaplar yapılırsa; onun sonunda da çok zararlar çıkar, pişmanlıklar olur. Sonunda da ahiretleri mahvolur. Bunu sağlayanlar da sorumluluk altında kalırlar. Allah-u Teàlâ Hazretleri her yaptığımız işi rızasına uygun yapmayı nasîb etsin

Bu köşenin içeriği SON PEYGAMBER PLATFORMU nun katkılarıyla, KUR AN IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli nin Hazırladığı Feyzü l Furkan Açıklamalı Kur an-ı Kerim Meali nden alınmıştır. Kur'an Okumayı Öğrenmenin Yaşı Yoktur Kur an Okumayı Öğrenmenin Yaşı Yoktur

İlmin temeli Kur an-ı Kerim dir. Kur an-ı Kerim i öğreneceğiz. Gençsek de öğreneceğiz, yaşlıysak da öğreneceğiz, çocukken de öğreneceğiz. Çocukken öğrenmemişsek, ihtiyarladığımız zaman öğreneceğiz. Başka çare yok, başka kurtuluş yok. En sevaplı yol genç de olsak, yaşlı da olsak Kur an-ı Kerim i öğrenmek. Geçliğinde Kur an-ı Kerim öğrenen kimsenin, Kur an vücudunun her tarafına karışır. Bu çok güzel bir şey! Demek ki çocuklarımızı küçükken Kur an ehli olarak yetiştirmeye çalışmalıyız. Ne güzel Ya Rabbi şu hadis-i şerifler, şu dinimiz! Öyleyse çocuklarımızı, daha küçücükken Kur an-ı Kerim bilir şekilde yetiştireceğiz. Ama küçükken öğrenememiş, öğretmemişler, öksüz büyümüş, dağda büyümüş, ilmin olmadığı, öğretecek kimsenin olmadığı yerde büyümüş. Adam olmuş, yetişmiş, hayatta mücadele etmiş, başarmış, ev bark sahibi, çoluk çocuk sahibi belki torun sahibi ihtiyar olmuş. Bu kişi de Kur an-ı Kerim bilmiyorsa, o da öğrenecek. İşte kim böyle yaşlılığında Kur an-ı Kerim i öğrenirken zorluk çeke çeke, tökezleye tökezleye, kekeleye kekeleye ve başından alıp, tekrar ede ede öğrenirse o zaman o kişiye ecri iki kat verilir. Aferin, her ne sebeple olursa olsun, gençliğinde öğrenemedi ama şimdi yaşlılığında kekeleyerek, zorlanarak okuyor, ama azmi var bırakmıyor. Kur an-ı Kerim i tekrar tekrar, dönüp dönüp okuyarak; hani başından alıyor yanlış okuyor, bir daha kelimeyi başından alıyor, böyle geri döne döne, tekrar ede ede okuyunca ecri iki kat olur. Neden? O kadar zorluklara rağmen Kur an-ı Kerim i seviyor, gene öğrenmek istiyor. İlmin öğrenme zamanı, çağı gençliktir ama yaşlanmış olmasına rağmen okuyor. Hatırında kalmadığı için tekrar tekrar, dönüp dönüp okuyor. Hafıza yaşlanınca zayıflar. Ama işte Allah da onun ecrini iki kat veriyor.

O halde, gençseniz Kur an-ı Kerim e sarılın, böyle kanınıza, etinize Kur an-ı Kerim in nuru, fazileti her tarafınıza işlesin. Ben şöyle biraz tatlıdan filan bahsederek anlatıyorum bazen. Hanımlar evde hamuru alırlar, şerbeti de hazırlarlar. Tavada pişirdikleri hamuru, lokmayı, tulumba tatlısını, neyse artık, onu şerbetin içine atarlar. O hamur güzelce böyle şerbeti alır, çok güzel bir tatlı olur. Halis tereyağı ile filan yapılmışsa, aman efendim sofraya oturanlar beğenir, dua ederler, elinize sağlık, çok güzel olmuş filan derler. Ne oldu? Tatlı tam böyle içine girdi. Evet, insan çocukken Kur an ı ezberledi mi, böyle şerbeti tam içine kadar almış, tatsız kalmamış güzel bir tatlı gibi olur. Kemiğine, etine, kanına Kur an-ı Kerim sirayet etmiş olur. Genç, çoluk çocuğunuza Kur an-ı Kerim i çok iyi öğretin. Yaz aylarında biliyorsunuz güzel bir adet var. Çocuklar yaz okuluna gidiyorlar, Kur an-ı Kerim öğreniyorlar, camiye gidiyorlar. Güzel, peki yaşlandınız? Ümidi kesmeyin, işi bırakmayın, gevşemeyin. Yaşlının da öğrenmesi sevap. Unutuyorum hocam. Unutsanız da mükafatınız kat kat oluyor. İki kat oluyor. Kur an-ı Kerim i öğrenin. Demek ki temel ilim Kur an-ı Kerim olduğundan bunu öğrenmekten başlayacak insan. Genç de olsa, yaşlı da olsa öğrenecek. Bu köşenin içeriği SON PEYGAMBER PLATFORMU nun katkılarıyla, KUR AN IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli nin Hazırladığı Feyzü l Furkan Açıklamalı Kur an-ı

Kerim Meali nden alınmıştır. En Büyük Nasihatçi EN BÜYÜK NASİHATÇİ Bazıları ölümün adını bile duymak istemez, Bırakın şu soğuk sözleri, içimiz kararıyor, neşemiz kaçıyor derler. Bu gafletin eseridir. Kulak tıkayıp, göz kapayıp, sırt çevirip kaçtıkları ecel, böylelerini ansızın ve çok ters durumda yakalayıverir. Asıl akıllıca hareket, ölümü hiç hatırdan çıkarmamak, dünyanın fâniliğini ve ömrün süratle geçip gittiğini görüp mümkün olduğu kadar çok hayırlı iş ve salih amel işlemek, Mevlâ nın sevmediği herşeyden uzaklaşarak âhirete ve büyük hesap gününe hazırlanmaktadır. İnkâr edilemeyecek, açık seçik bir gerçektir ki ölüm herkesin tadacağı acı bir şerbet, kabir her fâninin geçeceği korkulu bir kapıdır. Niye başka öğütçü arıyoruz; her an ve her yerde, çevremizde dönüp duran ölüm bize nasihatçi ve vâiz olarak kâfi gelmiyor mu? Nefislerini terbiye etmek, olgunlaşmak ve iyi bir kul olarak yüce Allah a(cc) ulaşmak isteyen büyük din alimleri, bu yüzden, ölümü hatırlamayı, tasavvuf yolunun önemli bir rüknü haline getirmişlerdir. Râbıta-ı mevt, yani kişinin kendi ölümü ile ilgili hal ve sahneleri hayalinde canlandırma işlemi, tesirli ve faydalı bir işlemdir. Çünkü bu tezekkür-i mevt, nefsin çeşitli hastalıklarına karşı en müessir ilaçtır. Hubb-ı dünyâ, yani dünyanın fâni lezzetlerine aldanıp dalmak, tûl-i emel yani gafletle, arzu ve emellerin uzayıp gitmesi, kibir, ucub ve sair gibi büyük dertler için en iyi panzehir, ölümü anmaktır.

Bugün çevremizde müşahede ettiğimiz ferdî veya içtimâî kötülüklerin temelinde ise, nefis ve onun tedavisi yapılmamış hastalıklarının yattığı iyice görülmektedir. O halde tezekkür-i mevt i küçümsemeyelim. Olgunluk ve gerçek dindarlık gücünü, büyük ölçüde bu kaynaktan almaktadır. Hiç şüphe yok ki Bunlar eski ve boş şeyler, insan bu dünyaya bir kere gelir; ye, iç, eğlen, kendini düşün; yaşamana, zevkine bak. Tarzındaki sakat felsefeleri atıp, ecdâd-ı kirâmın yaptığı gibi, hayatın önünü-sonunu ve mânasını daha derin düşünse idik, fert ve millet olarak şimdikinden daha iyi durumda olur; ahlâklı, faydalı, olgun kişiler olarak vatan ve milletimizi çok daha mâmur kılardık. Maddî ve mânevî yönden kazançlı, iyi ve olgun kişiler olmak istiyor muyuz? O halde ölümü unutmayalım. Ölüm halkı bostan tarlası gibi gezer, içinden bir tanesini seçer. Allah ın emrettiğini, vâdesi geleni alır, koparır, götürür. Bostancının, tarla sahibinin kavunu, karpuzu olmuş artık bu diye kopardığı gibi alır, götürüverir. Yaşa da bakmaz. Gelinlik kızı alır, güveyi olacak yiğidi alır. Askere gider, şehid olur, cenazesi gelir. Dede durur, torunlar ölür. Allah ın işi bilinmez, akıl sır ermez. Onun için ölüme hazırlanmak lâzım!.. Onun için aziz ve sevgili kardeşlerim, göçenlerin göçmesinden ibret alıp Cenâb-ı Hakk ın yoluna dönelim! Hak din, en güzel din olan İslâm a sımsıkı sarılalım; tertemiz inanç olan İslâm inancına sımsıkı sarılalım! Cenâb-ı Hakkın rızasını kazanmağa fırsatı ganimet bilelim! Hayatımız elimizde bir fırsattır. İş işten geçmeden, ölüm meleği gelip ver emaneti demeden, yapabildiğimiz kadar hayrât ü hasenât yapalım, günahlardan uzak duralım!..

Bu köşenin içeriği SON PEYGAMBER PLATFORMU nun katkılarıyla, KUR AN IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli nin Hazırladığı Feyzü l Furkan Açıklamalı Kur an-ı Kerim Meali nden alınmıştır. Ayet meallerinin tamamına www.kuranimiz.net, ses dosyalarına www.akradyo.net adreslerinden ulaşabilirsiniz.