Kayseriden Maveraya uğurladığımız GÖNÜLDAŞLARIMIZA MERSİYE

Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Şeb-i Arus İstanbul da: Mevlana nın vuslat gecesi bu yıl yine aşkın başkentinde!

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,


DÜNYA İNSANLIK AİLESİNİN YÜZAKI YAZARLARINDAN!... Ekmel Ali OKUR; Hemşerimiz, Adanalı, Adam gibi adam! İnşaat Mühendisi,

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Sevgili Yol Arkadaşım Hasan ERÖKSÜZ; Kaybedilmiş bir dostun ardından yazı yazmak

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?


Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır.

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

M14 esnevi den (şirli) r H i k â y ele

İSTİKLÂL MARŞI'MIZ. Her milletin bir milli marşı var fakat bizimkisi ayrı. Bizimkisi İstiklal Marşıdır, başka yazılamaz gayrı.

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Nakarat Alnımızın aklığı kafire kabus olur. Mazlumun canı yansa ahı bize dokunur. 2. Nakarat

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Maksut Genç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

HAYALİ, EFSANEVÎ VARLIKLAR VE İLİMLER

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Hz. Adem den Hz. Muhammed (s.a.v.)e güzel ahlakı insanda tesis etmek için gönderilen dinin adı İslam dır.

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

MİLLİ İTTİFAK BASIN'LA BİR ARAYA GELDİ

Beykoz Yerel Basını: Yılın Öğretmen Çifti, Adife& Bayram YILDIZ - Özgün Haber

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

Risale-i Nuru Samsat-ta Lise öğrencisi iken Teyzem oğlu vasıtasıyla tanıdım.

Erbaa lı Genç Şair Muhammed Dikal Lisede edebiyatı gerçekten seven öğretmenlerim bana da Edebiyatı sevdirdiler

temlerini işlediği şiirlerinden bazıları: Yol Düşüncesi, Sessiz Gemi, Rintlerin Akşamı, Ufuklar, Mehlika Sultan.

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

Selman DEVECİOĞLU. Gönül Gözü

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

Ömer Turhan. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi

Bu kısa Z Nesli tanımından sonra gelelim Torunum Ezgi nin okul macerasına.

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi


Betül Erdoğan.

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

GÜZEL SÖZLER. (Derleyen; Veyis Susam) * Ne kadar çok olsa koyunun sürüsü, Ona yeter imiş kasabın birisi. * Alçak, ölmeden önce, birkaç kere ölür.

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

ÜNİTE 14 ŞEKİL BİLGİSİ-II YAPIM EKLERİ. TÜRK DİLİ Okt. Aslıhan AYTAÇ İÇİNDEKİLER HEDEFLER. Çekim Ekleri İsim Çekim Ekleri Fiil Çekim Ekleri

İntikam. Ölüm Allah ın Emri

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

Cumhuriyet Halk Partisi

Sayın Okul Müdürüm, Saygıdeğer Basın Mensupları, Değerli Misafirler, Sevgili Öğrenciler,

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU, İLKOKULU VE ORTAOKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 35.VELİ BÜLTENİ

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı

Insanı başa taç yaptım. Ne eğildim, ne de saptım. Acılardan ilaç yaptım. Aşık Şahturna Hayatı ve Şiirleri

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Ali Rıza Malkoç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

EKİM 15. Şarkiye Mahallesi Kocakişi Sokak No: Altınordu/ORDU.

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

Şerif Mardin in tespitiyle bu coğrafyada en etkili faktör : Din

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Genç Yazar Muhammed Akbulut Edebiyat alanında popüler olmaktan ziyade gençlere örnek olmak isterim.

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

(Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.)

Türkiye nin köklü şirketlerinden PET HOLDİNG 40 yaşında

tarafından yazıldı. Pazartesi, 13 Ağustos :33 - Son Güncelleme Pazartesi, 13 Ağustos :52

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu adına hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

Azrail in Bir Adama Bakması

En güzel 'Anneler Günü' şiirleri

Sevgili dostlar. 53 yıldan sonra avukatlığı bırakmak zorunda kaldım. Sizlere son bir anımı sunuyorum. Sevgiler, saygılar.

Arapgirli Haşim Koç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Transkript:

Kayseriden Maveraya uğurladığımız KAYSERİ EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI YAYIN NO: 13

Kayseri Eğitim ve Kültür Vakfı Nu. 13 Birinci Basım : Mart 2013 Kapak : Mustafa İBAKORKMAZ Tashih : Mustafa CABAT Dizgi-Baskı : Orka Matbaa / Kayseri Tel: 0352 322 17 00 İsteme Adresi : Kayseri Eğitim ve Kültür Vakfı İstasyon Mahallesi Depo Cad. Nu. 3 Kocasinan/Kayseri Tel: 0352 222 54 17 e-posta : kekvakfi@gmail.com www.kekvakfi.gen.tr

İÇİNDEKİLER Önsöz / Mustafa Tekelioğlu...5 Gönüldaşlar Topluluğu / Abdullah Gül...7 Medhal / Mustafa Özer...9 Dua Niyetine / Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu... 17 Büyük Doğu Fikir Kulübü Çevresinde (*) / Mustafa Miyasoğlu...19 Umut Suları ndan Rüya Çağrısı na (*) / Mustafa Özer...22 Dostlarımdan Kalan / Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu...24 Büyük Doğu Havuzunda / Ahmet Taşçı...26 Yüreklerine Çamur Değmeyenler / Taner Yıldız...27 İyilerin İzi / Yaşar Karayel...28 Ölüm Gerçeği / Mustafa Cabat...31 Dost Bir İnsan / Mehmet Güldeste...34 Abdülkadir Binbaşıoğlu / Mustafa Özer...36 İş Disiplininden Cemiyet Nizamına Mustafa Biraderoğlu / Mustafa Özer...40 Hasan Nail Canat / Biyografi...42 Canat, Davasının Sâdık Bir Mensubuydu / Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu...45 Deniz Feneri / Mustafa Özer...46 Etyemez* / Mustafa Özer...52 İlkeler Ve Ülküler / Mustafa Özer...56 Kürsüde Şiir Okurken Öldü / (Gazeteler)...58 Mehmet Gökalp / Biyografi...61 Ararenk / Mustafa Özer...62 Deha Ve Zeyl / Mustafa Özer...64 Necip Fazıl ın Oğlu Ömer Kısakürek Vefat Etti... / Gazeteler...67 Kuzuların İmamı / Mustafa Özer...69 Kadim Dostum Kenan Kuzuimam / Fehtullah Dinçsoy...75 Fuat Livdemir / Mustafa Kanlıoğlu...77 Özel Bıyıklar /Mustafa Özer...78 Mustafa Özküçük / Halit Kantarcı...81 Patriyot / Mustafa Özer...82 Dişçi nin Paltosu / Mehmet Kasap...87 Ekrem Sağıroğlu / Röportajı Yapan: Osman Akyıldız...89 Sağır Hoca / Mustafa Özer...94 Kadim Dostum Arkadaşım Ekrem / Mustafa Ekinci...97 Abdullah Saraçoğlu / Biyografi...102 Müsevvidlikten Müftülüğe / Mustafa Özer...104 Ülfet Hala nın Mehmet / Prof. Dr. Şükrü Karatepe...120 Nükte Gezegeni / Mustafa Özer...124 Gönül Dostu Bir Adam! / Dr. Ahmet Alpay...129 Büyük Doğu Halkası / Rıfat Besceli...132 Mustafa Şencanlar Vesilesiyle / İbrahim Ulueren...133 Aşk Ziya ya Düştü / Prof. Dr. Şükrü Karatepe...135 Tekesağan / Mustafa Özer...138 Bir Necip Fazıl Delisi / Galip Boztoprak...142 Hamdi Zeyrek / Biyografi...144 Anılarımdaki Hamdi Zeyrek / Murat Yerlikhan...145 Albüm... 147

4 Kayseriden Maveraya uğurladığımız

Kayseriden Maveraya uğurladığımız 5 ÖNSÖZ Gönül isterdi ki Kayseri den maveraya yolcu ettiğimiz gönüldaşlarımıza MERSİYE adını verdiğimiz bu kitapta o mesud yolcuların son sözleri bulunsaydı. Sokakları ve işyerlerini denetleyen kameralardan bu verileri onlardan habersiz derleyebilseydik. Bu çılgın hayal herkese sürpriz olurdu... Biz ise bencil yolu tercih ederek bizdeki arkadaşların yansımalarını perdeye aktardık.. İzlenimlerimizi ve hayallerimizi anlattık. Aczimiz hala sonsuzmuş demek ki. Aczimizi itiraftan da keyf alabiliyor olduğumuza göre arkadaşlarımızla aramızdaki rabıta sağlam kalmış olmalı. Buna sevinmek lazımdır. Zira onları kayıp gibi değil yaşıyor gibi anlatabildik. Zira çok ciddi olarak ele alınabilecek geçmişimizi didikleyen bu konuyu, bütün açık yüreklilikle ele alıyoruz. Bu kitabı hazırlarken çocuklar gibi, neşeli ve ağırbaşlı bilgeler gibi edep içinde, hem de, arkadaşların yüzüne bakabilir durumda kalmak önemliydi Bu vaziyeti kavradığımızı ve eserin tesadüf eseri olmadığını belirtmek isteriz. Sayın Cumhurbaşkanımızın mültefit yazıları, İzmir Milletvekilimiz Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu nun dostça yaklaşımları, yoğun meşguliyetinin içerisine kitabımıza değerli katkılar veren Prof. Dr. Şükrü Karatepe, Milli gazetedeki köşesini bize açan sanatçı yazarımız Mustafa Miyasoğlu, Kitabın isim babalığından ve büyük hacmini emeğine borçlu olduğumuz, sıcak ve canlı terennümleri ve önümüze açtığı renkli tablolarıyla şair ve yazar Mustafa Özer, kitabın oluşmasındaki teknik yükün tamamını üslenen ve yazılarıyla tenvir eden Felsefecimiz Mustafa Cabat, şirin katkılarıyla Ahmet Taşçı ve bize zaman ayırıp anısını gönderen; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel, Rıfat Besceli, Dr. Ahmet Alpay, Mehmet Güldeste, İbrahim Ulueren, Mustafa Ekinci, Galip Boztoprak, Murat Yerlikhan, Mehmet Kasap, Fetullah Dinçsoy, Mustafa Kanlıoğlu, Halit Kantarcıoğlu vakfımızın teşekkürünü gönül borcu saysınlar. Çam sakızı çoban armağanı... Diğer yandan Kayseri Eğitim ve Kültür Vakfını himayelerinden ayırmayan ve bu güzel hizmetlere vesile kılan Kocasinan Belediye Başkanı Bekir Yıldız ve bu kitabın oluşmasına katkı sunan Vakıf yönetici ve çalışanlarına da şükranlarımız olacaktır. Kitaba girecek resimlerin seçimi ve toparlanması, yazı alınabilecek arkadaşlara tebliği ve yazıların derlenmesi ile o yazıların düzelti ve düzeni Mustafa Cabat ve Vakıf müdavimlerine yüklenmiş olmasına rağmen yüksünmeden bu işi başardıkları için, teşekkür borumuz onların hakkıdır. Mustafa Fikri TEKELİOĞLU KAYSERİ EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI BAŞKANI

6 Kayseriden Maveraya uğurladığımız Soldan sağa (oturanlar): Mehmet Tekelioğlu, Mehmet Biraderoğlu, Mustafa Dinçel, Azmi Şenol, Abdullah Gül, Necip Fazıl Kısakürek, Rasim Arslan, Ali Gengeç, Ahmet Taşçı, Ahmet Damar, Abdülkadir Binbaşıoğlu, Mehmet Taşkıran. Soldan Sağa (ayaktakiler): Ahmet Kaplan, Emin Halim, Emin Özyurt, Mahmut Fidanil, Ziya Olgunharputlu, Sabit Abdülazizoğlu, Necmettin Gevri,..., Ali Taşçı, İsmail Köse, Mahmut Gürgür. Soldan Sağa Arka sıradakiler: Ali Yılmaz, Özer Koç, Mehmet Bozdoğanlı, Halil Yücel, Mustafa Eren, Ali Pehlivanoğlu, Nazım Erinmez. Resim 1968-69 yılında eski müftülük binasının bitişiğindeki Din Görevliler lokalinde çekilmiştir. Bu resmin çekilmesinden kısa bir süre önce Üstad Necip Fazıl Kısakürek in İdeolocya Örgüsü isimli eserinin yayın hakkını Kayseri Yüksek İslâm Enstitüsü Talebe Derneği satın almıştı. Üstadın önündeki siyah çantada Temlik Senedi başlıklı anlaşmanın bir kopyası ve anlaşmanın imzalandığını gösteren resimler vardı.

Kayseriden Maveraya uğurladığımız 7 Gönüldaşlar Topluluğu Abdullah GÜL T.C. Cumhurbaşkanı Bir insanın yaşı ve konumu ne olursa olsun, anlamlı ilk dostlukların tazeliği, hayat boyu daima devam eder. Bizim için de bu anlamlı arkadaşlıklar lise yıllarında başladı. Bugün hasretle andığımız arkadaşlarımızla birkaç sene arayla Kayseri Büyük Doğu Fikir Kulübü nde tanıştık. O günlerde kurulan dostluklar gerçek anlamda gönüldaşlığa dönüştü. Bazı arkadaşlarımızla beraberliğimiz üniversite yıllarında da sürdü. Aynı evleri, aynı yurtları paylaştıklarımız oldu. Geçen zaman içinde kader hepimiz için farklı yollar çizdi. Arkadaşlarımızdan iş hayatına atılan da oldu, akademik çalışmalara yönelen de, devlet kademesinde görev alan da, siyasete giren de. Ancak gönüldaşlık bağlarımız hiç kopmadı. Hayatın akışı içinde uzak düşsek de, hep birbirimizi takip ettik, gönüldaşlık ruhunu koruduk, kalben yakın olduk. Aramızdan çok erken ayrılanlar olduğu gibi, yakın zamanda ayrılanlar da oldu. Bir dönemin gönüldaşlar topluluğu, erken ayrılanları unutmadı. Hepsinin anısı gönüllerimizde bütün canlılığıyla duruyor. Bu duygu ve düşüncelerle kardeşlerimize Allah tan rahmet, geride kalanlara sağlık, afiyet ve başarılar diliyorum.

8 Kayseriden Maveraya uğurladığımız Uzun süre Büyük Doğu Fikir Kulübüne mekan teşkil eden Türk Ocağı levhası altında, tahta sandalyaler üzerinde faaliyetimizi sürdürdüğümüz Hunat Camiinin güney cehpesindeki eski müftülük binasının arka tarafında bulunan, müftünün garajından çevrilme dernek binamızın önünde Mustafa ve Mehmet Tekelioğlu.

Kayseriden Maveraya uğurladığımız 9 MEDHAL Mustafa ÖZER Tarih niçin var ve var olacaksa, bu kitapta aynı nedenlerle varolmak zorundaydı. Zaman seçimi ise arkadaşların yaşlarına bağlı bir tercih olduğu kadar, ekonomik sorunlarını kişisellikten kurtararak toplumsalı daha iyi anlamalarından kaynaklanıyor olabilir. Bütün hikmetiyle tarih ilmi çerçevesinde bu anıların basım zamanını göremeyebiliriz. Lakin sisli bir havanın gerisindeki nesneler gibi yanı başımızda asılı duran arkadaşların anıları, elbette ki ruhumuza çok şeyler fısıldadığında, sisin gerisinde görünenin de kendimiz olduğu fikri ortaya çıkmış olmuyor mu? Bütün gayretimizle unutkanlık süngerinin emmesine müsaade etmek istemediğimiz, maveranın güneşleri kendi anılarıyla bizleri de, o süngerin önünden almış olmuyor mu?bütün nedenleriyle olmasa bile, kaybolmasını istemediğimiz ideallerimiz de dahil olmak üzre biz faniler de, arkadaşlarımızın tarafına geçme fikrinin ürpertisiyle davranmış olabiliriz. Evet bir çok nedenle bu kitap oldu, olmalıydı, olacaktı ve birçok gayret bir araya geldi ve ortaya kondu. Hakkı olan herkese müteşekkiriz. Bizlerin gayretine şaşmamak mümkün mü? Nostaljik gibi geliyor önce insana. Konu kaybettiklerimizin nisyanımızı beslemesi, hem bizi yıpratıyor hem de kaybettiklerimizin bizde bıraktığı değerlerin de zamanla eskiyerek azalması ve hatta giderek dağılması erimesi çözülmesini kanıksıyoruz. Acının kanıksanması bir fecaat gibi geliyor bana. Anılarımızdaki güzelliklerle ya da hazırlandığımız bu mersiye çevreninde bile öylesine dilemmalarla meşbuyuz ki inşallah başka bir esere vesile olur demekten kendimi alamıyorum. Ben Kardeşlerimden uzaktaydım. Alışkanlık haline gelen davranışlardan da bir an önce sıyrılmak için özel çaba sarf ederdim. Alışkanlıkların ucuzluğu ve tembelliği beni hep korkutmuştur. 2003 yılında Avustralyalı filozof Glenn Albrecht tarafından ortaya atılan bir kavram vardı:solastalgia. Türkçe karşılığını doğduğun yere olan hasret. ben senin yanında bile hasretim sana diyor ya şair, ya da diz dize otururken yüz yüze hasret kaldım da demiş olabilirdi şair. Derin hasret çekmek ilk gelişim dönemine. Bizlerin yaşadığı devirlerdeki Kayseri ve o devir insanlarıyla birlikte güzeldi. Bu gün Kayseri yerinde duruyor ve fakat bu Kayseri başka Kayseridir. Bu mersiyeyi dirilten belki de yukarda saydığımız nedenlerin başında solastalji geliyor olabilir. Ekonomiden, sosyolojiden, düşünceden elhasıl her şeyden mücerret bir o günler var. O günler zaman olur hayali cihan değer diyoruz ya.. İşte o berzahta duruyoruz. Nostalji dilekçemizin özü kısmını üslenmiyor. Gençliğimiz de dahil ailemiz, arkadaşlarımız, bitki ve hayvanlarımız da dahil olmak üzere dağlarımız, derelerimiz, ova ve tozlu yollarımızı özlüyoruz. Bugün bunların hepsi başkalaşmış, değişmiş bile diyemiyorum. Oysa içimizdeki o gün özlemi, biraz da bu güne tepkiyi de içeriyor.

10 Kayseriden Maveraya uğurladığımız Şu devirmek kökünden gelen devrim sözcüğü ne kadar zalimmiş, ne çok zulmedermiş kişilikli insana, bunu bu gün rahatça söyleyebiliyorum. Her şeyi değiştirme merakı insanlığın en büyük ayıbıymış. Şimdi daha iyi anlıyorum. Devrim kirlenmek ve kirletmekmiş bu gün daha iyi değerlendiriyoruz. Ve devrimci bataklığına dönmüş güzel yurdumun neden yıllardır süründüğünü şimdi açıkça gözleyebiliyoruz. Hep bu moda denen illet insanları kendi kulvarının dışında uçuruyor.. Modanın ürettiği albenili mutantan dünya herkesin ayağını yerden kesiyor. Diğer yandan ezberin dünyası da başka felaketlere serüven hazırlamaktan geri durmuyor. Güdücülerin güttüklerine hazırladıkları tuzaklara, her yeni çağ, daha çok imkan hazırlıyor. Onun için kendini bilmenin erdemi büyük olmuştur. Bu giriş ağır olsa da olmalıydı. Büyükdoğu ucuzluğun tembelliğin, alışkanlıklarla yürümenin, hayali amaçların besleneceği bir pınar değildir. Hakikatin, eşya ve hadiselerin ötesine geçme sevdasını dava yapan kişilerin uykusuz gecelerinde tek yıldız vardır:büyükdoğu yıldızı. O yıldızın altında müsterih uyumasını dilediğimiz arkadaşlara dönelim. Gelelim maveradan yansıyan ışınların kelime kalıplarına dökülüşüne; Havzacılara ve havzacılığa karşı olmamıza rağmen, oluşumunu Kayseri iklimiyle ifadelendirebilen, bölgeden aldığı destek ve teşviki bölgeye ödeme fikrinde olan ve her şeye rağmen, İslamın emir subaylığı olan Büyükdoğu idealinin alem şümul beyniyle dünyayı okuyabilen, çoğunluğu da, bu bölgede sonsuzluğa kavuşan kardeşlerimizi, en azından ailelerinin desteğinde bulmak için evet.. havzacılığa karşı olduğumuz halde, Kayseri den maveraya yolcu ettiklerimiz olarak gördük. İdeal anlayışımıza halel getirmediğini düşündüğümüz içindir ki, böylesine açıkça isim verdik. Değilse asaletin topraktan devşirilmediğini, suyu tanıdığımız kadar biliyoruz. Diğer yandan Kayserinin toprağındaki zirai olarak negatifliği ise herkes biliyor. Gönlümüz, Sezai Karakoç un Diriliş dergisi nden, Nuri Pakdil in Edebiyat dergisi nden ve arkadaşların Maraş cenahı diye tesmiye ettiği grubun çıkarttıkları Mavera dergisi nden ebediyete uğurladığımız gönüldaşlarımızı da unutmayacaktır, Elbette ki bir ümmete ait olan hareketi bir havzaya indirgemeye kimsenin hakkı yoktur. Bizim de bu nedenle havzacı olmadığımızı belirtme gereği duymamızı, çevremiz anlayışla karşılayacaktır... En azından siyasetin çizdiği sınırlar içinde kalarak milli olma vasfıyla baktığımızı tebarüz ettirmek istedik. Ve yine dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar diğer kardeşlerimize de hep dualarımız açık olacaktır. Bu kitap ağıt yerine kaim olmak üzere hazırlandı, adını da mersiye olarak taltif ettik. Alpertunga öldü mü/ıssız acun kaldı mı /ödlek öcin aldı mı/ imdi yürek yırtılır. Diyen ağıtçı ozanla çok gerilere gidebildiğimiz gibi, Kanuni Sultan Süleyman Han ın irtihaliyle, arkadaşı ve sırdaşı şair Baki nin Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş dizesinin ışığında yaktığı mersiyesine kadar, şiirsel anıtlar hem çok, hem de insanlığın ortak terennümüdür. Şair Baki kırk yaşlarında yazdığı Kanuni mersiyesi divan şiirinin şaheserlerindendir. Aynı dönemdeki mimari olarak Süleymaniye ne ifade ediyorsa Kanuni Mersiyesi de edebiyatta onun gibidir. Güzel sanatların ironik görüntüsüne bakın ki Baki nerede, Sinan nerede. Diğer yandan Süleymaniye camii ne durumda ve Kanuni Mersiyesi kimin umurunda. Zamanın çelişkileri bunlar. Erbabınca bilinen kıymeti büyüktür. Öyle ki Kanuni Sultan Süleyman Hanın cenazesinin önünde Bakinin mersiyesi bestelenmiş ölüm marşı gibi orkestra tarafından seslendirilmektedir. Dostu, arkadaşı kazaskeri Baki, sultanı Süleyman Hanın bile dünyaca toprağa dönüştürüldüğünü içi yanarak anlatıyor; Ol şehsüvar-i mülk-i saadet ki rahşine Cevlan deminde arsa-i alem gelirdi teng Baş eğdi ab-ı tığına küffar-ı engürüs Şemşir-i gevherini pesend eyledi fireng Dostunun ayrılık acısıyla inci gibi göz yaşı döktüğünde ne kadarda samimidir; Hurşide baksa gözleri halkın dola gelir Zira görünce akla ol mehlika gelir Gün doğdu şah-ı alem uyanmaz mı habdan Kılmaz mı cilve hayme-i gerdun-tınabdan Yollarda kaldı gözlerimiz gelmedi haber Hak-i cenab-i südde-i devlet meabdan Devlet-i aliyyenin cihangir ve muhteşem sultanı Süleyman hanın yiğitliği anlatılırken Bakinin coşkusu sultanına bağlılığını ne güzel ifade ediyor; Şemşir gibi ruy-i zemine taraf taraf Saldın demir kuşaklı cihan pehlivanları Aldın hezar bütgedeyi mescid eyledin Nakus yerlerinde okuttun ezanları Şair Bakinin Mihrimah mersiyesi de içli nazik ve güllerle donatılmış çelenk gibidir. Ebr-i baran ki yağar bağ-ı gülistan üzre Katreler kim dökülür sünbül ü reyhan üzre Cuylar kim dolanır damen-i sahralarda Jaleler kim görünür lale-i numan üzre Hep o göz yaşlarıdır aktı bisat-ı arza

Kayseriden Maveraya uğurladığımız 11 Ağlaşur ehl-i sema hazret-i sultan üzre(1) Güncel olan ve özel bir televizyon kanalında gösterimdeki yerli dizi muhteşem yüzyıl da gündeme gelen, Kanuni Sultan Süleymanın büyük oğlu şehzade Mustafanın babasının bilgisi dahilinde öldürülmesi üzerine dönemin şairi Yahya Bey tarafından yazılmış bir mersiye parçasını da takdim edelim; O bedr-i kamil ü ol aşina-yı bahr-i ulum Fenaya vardı telef ittdi anı tali -işum Döğündü kaldı heman dağ-ı hasret ile nücum Göyündü şam-ı firakında toldı yaş ile rum Kara geyürdi karamana gussa itti hücum O mahı ince hayal ile kıldılar ma dum Tolandı gerdenine hale gibi mar-ı semum Rıza-yı hak ne ise razı oldu ol merhum Hatası gayr-ı muayyen günahı na malum Zihi said ü şehid ü zihi şeh-i mazlum Yıkıldı yer yüzüne aslına rücu itdi Saadet ile heman kurb-i hazrete gitdi *** Bir iki eğri fesat ehli nitekim şemşir Bir iki name-i tezviri kıldı katline tir Gelür ezelde mukadder olan kalil ü kesir Hezar kayserün oldu leyal-i ömri kasir Eceldür ademe derbend-i teng ü tar-ı asir Zaruridir bi ki uğrar ana cuvan ile pir Yerini zir-i zemin eyledi o mihr-i münir Yerini gitdi cihandan niteki merd-i fakir Bu vakıa olamaz halka kabil-i tabir Ki Erdişir-i vilayetde ola adet-i şir Bunun gibi işi kim gördü kim işitdi aceb Ki oğlına kıya bir server-i Ömer-meşreb *** Sipihrin ayinesinde görindi ruy-i fena Kodı bu kesret-i dünyayı kıldı azm-i beka Garibler gibi gitdi o yollara tenha Çekildi alemi balaya hemçü murg-ı hüma Hakikaten sebeb-i rif at oldı düşman ana Nasibi olmasa tan mı bu cife-i dünya Hayat-ı bakiye irişdi ruhı ey yahya Şefikı ruh-ı Muhammed refikı zat-ı_ Hüda Enisi gayib erenler celisi ehl-isafa Ziyade ide yaşum gibi rahmetin Mevla İlahi cennet-i Firdevs ana turağ olsun Nizam-ı alem olan padişah sağ olsun(2) Okunma farklılıklarına dikkat edilir ve remizler bilinirse günümüz Türkçesine yakın bu edebi metin sosyal bir vakıanın da çığlığı olduğu anlaşılır. Bu anlatımda Şair Yahya nın büyüklüğü de tebarüz etmiş oluyor. Hürremlerin ve Mustafaların son olmadığını yaşadıkça, okuyor, duyuyor ve görüyoruz. Tarih, geleceğe suyun suya benzemesi gibi benzer diyen İbni Haldun u ve ünlü eseri Mukaddime yi anmamak mümkün mü hiç? Yunus u, Mevlana Celaleddin Rumi yi nasıl geçelim. Şeb-i Arus törenleri görsel bir şölen olarakta ağıtsal bir tiyatrodur. Mevlana hazretlerinin maveraya göçünün ihtifale dönüşmüş halidir. Ölüm bir gerdek gecesi olarak görülmektedir. Ölüm bir yok oluş değildir. Dini itikatlara azami özen gösterilerek uygulanan bu törenler, kültürün edebi olarak yayılmasına da sahne hazırlamaktadır. Hem tarikata bağlı olanlara bir şölen hem de o yıl içerisinde müridanın ürettiklerine gösteri imkanı sunmaktadır. Ayrıca cemaatin sürekliliğini temin etmek gibi bir hayatiyeti de izhar etmektedir. Bir garib ölmüş diyeler üç günden sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar şöyle garib bencileyin Derken Yunus Emre nin o herkesi kucaklayan dili, bir başka şiirinde Yiğit iken ölenlere göğ ekini biçmiş gibi diyordu(3). Yunus Emre hüzün deryası gibidir. O gönülde varlık ve yokluk denilen şeylerin toplamının, Allah sevgisi olması hasebiyle, ölüm, basit bir yolculuktu. Elbette Dosta götüreceğin armağanlarını derlemiş olmalısın yaşarken. Abdülhak Hamit Tarhan n makber şiiri de güzel bir ürperiştir ve yüksek sesle okunmaya müsait tiyatral bir ağıttır. (4) Diğer yandan Recaizade Mahmut Ekrem, türbedara çıkmış gönlüyle, bir başka ürperiş, gözyaşı simgesidir. Şevkiyok Şirinin, bestesi ve hikayesini dinleyip te ağlamayan göz ve vicdan olur mu?(5). Günümüz şairlerinden Sezai Karakoç un Endülüse Ağıt hazırlaması da anılmağa değer mersiyelerdendir. Şiirimizde ağıt ya da sagu, ve yahutta mersiyeler, bir edebi antolojik külliyat oluşturacak kadar çoktur. Maksadı aşmamış olmak için örneklerle yetindik, fakat güzelliklerden de bir buket yapmadan edemedik. Ağıt sadece sözlü sanatlara konu da değildir. Arkeoloji Müzelerinde ağlayan kadınlar lahdi den tutun da, ağlayan heykellerle süslü mezartaşlarına kadar, antik medeniyetin ve hatta ilkçağdan kalma objelerin olduğunu müzelerden gözleyebiliyoruz. Yakın zamanlarda da bir çok alanda tezahür eden teessürün ifadesi sanat eserlerinde seslendirilmekte ve renklendirilmektedir. Tasavvufun temelindeki sevgi bu dünyadan göçe de özel bir anlam yüklemiş anmalara vesile kılmıştır. Fuzuli nin hadiktül sueda sı en güzel örneklerden biridir. Ehl-i Beytin şehitlerine yapılan muharrem törenleri de mersiyenin görüntüye yansımasıdır. Ölüm kültürü şiirimizin ana damarlarındandır. Ölüm Necip Fazıl da da en belirgin çizgilerden biridir. Yakın zamanlardaki şarkılardan birisinde ifade edilmişti ölümden başkası yalan diye. Yunusta da asli çizgilerden birisi de ölüm temidir. Ağıt insan oldukça olacak bir olgudur. Ağıtın

12 Kayseriden Maveraya uğurladığımız esere dönüştürülmesi ise Maveraya yolcu edilenlerin geride bıraktıklarındaki vicdanın titremesi ile yakından alakalıdır. Göçmenin yok olmak demek olmadığını düşünüyorsak, içimizdeki göçene ayırdığımız sevgiyi açıklamakla başlar. Yapıt işi ise çağın vicdanı ve imkanların elverdiği sınırlar içindedir. Bizler de arkadaşlarımızla ilgili bu eseri başlangıç olması dileğiyle ilerde daha şümullü ve hayatı kapsayan ve de herkesle paylaşabilen eserlerin doğmasını dileriz.. Sagu, ağıt ya da mersiye aynı anlamın sanat mahfillerinde değişik nüfus cüzdanları gibidir. Hele bir yurdun kayboluşuna yakılan ağıt tam da olgun bir mersiyedir. ENDÜLÜSE AĞIT veya Endülüs mersiyesi olarak İslam şiir sanatının ölümsüz anıtlarından biridir. Örneğimizi aydınlatan yıldız tam da bu mersiyedir. Ülkenin her yanını nehirler, ovalar, dağlar, tepeler ve şehirler olarak gezer. Bitkiler aleminin her yanına sarkar. Çiçeklerini, güllerini bir arı gibi dolaşır. Renk renk ve çeşit çeşit kokularıyla cenneti andıran çayırları yad eder. Şırıl şırıl suları olanca berrak ve serinliğiyle adeta size tattırır. Müzik nağmelerinin o eşsiz bestelerini kulaklarınıza koymuşçasına mest olursunuz. Hele insan emeği göz nuru eserlere gelince say say bitmez. Ne Gırnatanın sarayları ne Mürsiyenin sokakları anlatabilir tüm Endülüs ü. Bir vatan ve önemli bir milletin yok edilişinin sanat adesesince tespitidir, bu Endülüse ağıt. Başka milletlere millet olmanın ne olduğunu anlatır. O güzelim sanatçıların ve eserlerinin hepsi yok edildi. Giyim kuşamından kullandığı mendillere kadar özel olan bir medeniyet ve bu medeniyetin bütün kitaba yansıyanlarıyla yok edilmesi söz konusu. Delikanlıları, güzel kızları olgun ve üretken insanları, anaları, babaları ve olgun sabırlı ihtiyarları sanki fotoğraftan izler gibisiniz. Günümüzde kına gecesi ağıtlarından fışkıran Gesi Bağları çığlığı, terörün sonuçlarında yükselen feryatların önünü aldığı içindir ki, toplum, isyan yerine barışı tercih ediyor. Onbinlerce insanın cenazelerde bir ağızdan mırıldandığı dua, elbette toplumsal anlamda söylenen en güzel mersiyedir. Bu mersiyenin tacı ise, o güzel şehitlerin mezarlarında dalgalanan ayyıldızlı albayraklardır. Ne güzel bir kelam-ı kibardır o Doğarken kendisi ağlar, velakin maveraya göçerken kendini yolcu etmeğe gelenleri ağlatır cümlesi. Evet Üstad Necip Fazıl da sıklıkla yek katre hunest ve hezar endişe derdi tükettiğimiz hayat için. Yani, insan: bir damla kan binbir işkence. Gönüldaşlarımız dünyanın bir debdebe yeri olmadığını bilirler. Yine bilirler ki maveranın manevra alanı olan bu dünyada öteye hazırlık ve cenneti kazanmak asıl amaçtır. Cenneti kazanırken başa gelen kazalar mersiyelerin gözyaşartan renkleridir. Mustafa Dinçel in ölümü bende dehşetli bir güvensizlik yarattı. Bu trafik kazaları iğrendiriyor insanı. Şehrin orta yerinde ve üstelik suçlanarak ölmek ne acı. Tam bir dilemma. Diğer yandan şu hastane mi bu hastane mi derken ortada kalıp ölüme koşmakta Mehmet Soyak a düştü. Acılardan acı beğen der gibi. Ortamın rezaletine katlanmamız gönüldaşımızın imanî hüviyetine saygı göstermek içindi. Bu hal bile içimi yaralıyor. Diğer yandan hastalıkları hafife alma cesareti, Ali Taşçı da tebarüz etmiş. Belirsiz bir şekilde bir anda herkesin gözü önünde yapa yalnız ölmek insanı çileden çıkarabilir. Mustafa Eren trafik canavarının elinde kayboluyor. Ömürlerinin baharındaki bu kardeşlerimize gerçekten içimiz yanıyor. Ziya mız vardı hani. Pis bir hastalık elimizden onu gün gün aldı ve biz yanında hastalık konuşmamak uğruna o acıları da yaşadık. Ziya nın izinde Mustafa Özküçük te yürüdü. Diğer yandan Ekrem Sağıroğlu hocamız da kanserin aramızdan aldıklarındandı. Hasan Nail de ani bir kalp krizinin bizden aldıklarındandı. Mustafa Bayır, Rasim Özcan, Mehmet Gökalp, daha sonra Kenan Kuzuimam ve Mustafa Biraderoğlu arkalarında güzel anılar bırakarak ebediyete yürüdüler. Abdullah Saracoğlu ve Abdülkadir Binbaşıoğlu nu da anmak bize borç olmuştu. Kahramanmaraş belediye başkan yardımcısı iken dünyada bir ilke hayat veren Necmeddin Gevri, Üstadın Sakarya şiirini okurken mikrofon önünde, canlı yayında ve bir salon dolusu gönüldaşlarının gözleri önünde ruhunu Rahmana teslim etmişti. Diğer yandan Ziya dan alıştığımız süreci Abdullah Sarımermer de de yaşamak mukaddermiş. Bunlardan Mustafa Şencanlar, Fuat Livdemir ve askerken kaybettiğimiz Hamdi Zeyrek te ailelerini kedere boğarak aramızdan ayrılmıştı. Ebediyete yürüdüğünü bilmemize rağmen aileleriyle irtibatlaşamadığımız kardeşlerimiz olduğu gibi geçmişi hakkında bilgi vermeyen kardeşlerimizin yakınları da oldu. Birer isim vererek te olsa rahatsız etmek istemediğimiz bu kardeşlere Allahtan rahmet diliyoruz. Büyükdoğuya verdikleri hizmeti unutmayacağımızı aileleri dahil herkeste bilsin istiyoruz. Hepsinden Allah razı olsun ve Ebediyete yürüyenlere de bu vesileyle Allah rahmet etsin. Kanser ve trafik kazalarının bizde bıraktığı izde olumlu bir yan yok. Bu iki konudaki ölüm oranının yüksekliği konusunda ise, hayatı ve içerisinde bulunduğumuz medeniyete tepkiden mi acaba diye bir soru üretiyor kafam. Eğer durum böyleyse mersiyenin hacmi önümüzdeki yıllarda artacak demektir ki, buna şimdiden üzülüyorum. Üzülmemin menbaı, medeniyetimizi yasladığımız teknoloji, bir yanda dünya nimeti olarak övünç kaynağı, diğer yanda bizleri dişlilerinde öğüten canavar. Kanser ve trafik kazaları ki bu yapıya iş kazalarını da eklememiz gerekirse, ağzıyla yemek ve-

Kayseriden Maveraya uğurladığımız 13 rip sapıyla göz çıkarmak kabilinden bir medeniyetle karşı karşıyayız.. Batı medeniyeti diye adlandırdığımız ve on sekizinci yüzyıldan beri de taklide çalıştığımız bu medeniyet belirsiz geleceğinde daha çok canımızı yakacağa benziyor. Avrupa bu bedeli ödedi, ödüyor ve ödeyecek. Fakat doğulu olan bizler, acıları da taklit eder gibiyiz. Bizi üzen bu yapıdır. Değilse her canlı ölümü tadacaktır. Ölümün yüzü soğuktur. Herkes te üzülür, doğal olarak. Burada da ayrılığın hüznüyle tedavi olur gibiyiz. Ah bir anlayabilsek te miş gibi yapmadan bedelini ödeyerek, içselleştirerek uygarlaşabilsek, bu hüzünler boşa gitmeyecek.. Kamunun genelde anladığı fakat, günlük hayatın vaveylasında her şeyi taklit kalıplarına döktüğünü görüyoruz. Yani kör olarak hayatı doğru algılayıp, gördüğü alemde apışan insan modeli gibiyiz. Bu üzüyor bizi. Arkadaşlarımızın hepsi özel ve güzide kişilerdir. O nedenle kitaptaki sıralamaları, astlık üstlük esasıyla yapılmadı. Soyadı sıralaması yapıldı. Elden geldiğince aileleriyle görüşülerek bilgiler derlendi, en azından doğrulukları saptandı. Gerçi arkadaşlarımızın bilgileri yakın bilgisi olduğu için anı tadındadır. Varlıklarıyla birbirlerini bilgi ve eğitim olarak besleyen Büyükdoğunun nasipdarları göçtükleri dünyanın hakikatiyle de, gönüldaşlarını yolcu etmeğe gelen gözleri nemli kardeşlerine ışık olmaktalar. Yolumuzu aydınlatan bu hazan ışıklarında davamızı daha derinden anlamaya çalışıyoruz.. Biz neyle meşgulüz, alem nelerin peşinde zamanı savsaklamakta. Biz kendi yangın yerinde milli izleri bulmaya, bulduklarını korumaya ellerimiz yana yana uğraşırken, yitiklerimizi kayıp eşek arar gibi ıslıklar çalarak kendilerini farklılaştıranları görüyoruz. Oysa onlar ıssız kalan gönüllerindeki yarayı saklamak için birbirini aldatan birbirine zıt gibi gözüken ve fakat aynı kalpazanlıkta örtüşenler olduğu da saklanamaz gerçeklerden... Kendilerine tevdi edilen kamu oyu oluşturma görevlerini, şahsi çıkarlarını alenen koruma alemine çeviren bu tipler, bir üslup sahibi olsalar, hiç değilse, edebi açıdan örnek olacaklar denebilir. Belki de suçlarına özür sayılması bakımından empati kurulmaya değer. Eski tüfeklerin ikameleri ile, Şevket Eygi nin tabiriyle din baronları el ele vermiş iktidardan azami faydalar devşirmek için iktidardakilerin sevdiklerine hücumdalar. Allah sizi ıslah etsin emi?iktidardakiler ise kişisel zevklerini terennüm edecek vaziyette bile değiller. Kaldı ki olsalar bile Necip Fazıl ın bir iktidar karşılığı yok ki, hem iktidardakilere bir faydası olsun, hem de Necip Fazılın varislerine. AK partinin iktidar olmasından bu yana Üstad Necip Fazıl a öylesine saldırılar var ki, görmezden gelmek hiç bize yakışmıyor. İktidardakiler ne kadar samimi olursa olsun Necip Fazılı gündemde tutmaları onun şiirlerini okumaktan öteye geçmiyor. Yakın zamana kadar biliyoruz ki Necip Fazıl ın devletin kurum ve kuruluşlarında bir alt yapısı yoktur. Zannımız o ki muktedirler de henüz Necip Fazıl ın devlette kapladığı yer kadar yer kaplıyor, bir başka deyişle devlette alt yapı çalışmaları yetersiz. Kurumlarda altyapı olmadığı için zannediyoruz ki Necip Fazıl muhalif kızgınların öncelikle paravanı neticede de iktidarın paratoneri olmaktadır. Necip Fazılın bu milleti uyaran çığlığı, ekonominin tüketim kanallarına yöneliyor. Necip Fazılın ademe mahkum oluşu bile bize böylesine acı vermiyordu. Necip Fazıl gürültülere boğularak gündemdeyken gündem dışı kalıyor. Yukarıdaki birkaç cümlemi alıp ta iktidardan Necip Fazıl için bir hareket istediğim sanılmasın. Hak adına dilencilik olmaz. Bizim tebliğ görevimiz var, onu yaparız. Birilerinin de ne yaptıklarını ne kadar yaptıklarını kendisine anlatırız. Necip Fazıl bir tüketim malzemesi değildir. Can taşıyan nice Napolyon taklitleri tanıdık. Kendini korumak adına başkaları için çene çalıp duruyor. Oysa çaldığı çenenin ucuz ekonomik çıkarlarına hiçbir yarar sağlamayacağını bildiği halde, korkularını Necip Fazıl la ilişkilendiriyor. Eski tüfeklerin ikamesi bu canlar garip horozluk numarası yaparken dahi tavuğu taklit ettiğini göremiyor mu acaba? Bu ikame malzeme, cinselliklerden derlediği bilgileri sözüm ona aşka dair diye abartarak maişet motorunu çalıştırıyor.. Aynı canlar, tarikat mukayeseleriyle başkalarının kullanması için sahte dünyalar üretirler. Hem de tek kullanımlık. İnançlarını kıyasa yaslayınca iktidardan istifadeleri gündeme getirirler. Oysa gazeteci kimliklerinin bir yanına iliştirdikleri istismar pozuyla bulunduğu gazeteyi tam da eleştirdiği kimlikle soyarlar. Ve yine bir fatih edasıyla gözaltı torbalarından tanıdığımız nice insana örnek olması gerekenler var ki, merhametsizce ağıt perdelerinin arakasında, kendine rakip gördüğü kurumlara sinsice yüklenmektedir. Necip Fazıl ın iğrendiği bu liyakatsiz gündemi riyakarca sömüren solcu ve ölü can bezirganı bazıları kendi işlerine baksalar daha faydalı olamazlar mı? Önüne bir prizma konulunca bütün renklere ayrılan güneş ışığının bir rengini seçerek bütün hakikati tek renkte zannedip avunanlar, bir araya gelerek neden güneşin hakikatini de teslim etmezler?eğer söz konusu olan vatan ise ve gerisine teferruat diyorsanız neden tercihinizi tek hakikat sanıyorsunuz? Zekanızdan şüphemiz yoktur. Lakin kör inat ve yönetme enaniyetinizin sizi yanlış yere saptırdığını zannediyoruz. Tek renkle kişisel avunmalarınıza bir diyeceğimiz olamaz. Çünkü hürriyet mükellefiyetin temelidir. Asgaride ilkeli olmak adına eleştirmiyo-

14 Kayseriden Maveraya uğurladığımız ruz. Güneşe muhtacız. Kendin için istemesen bile bizim için engel olma. Şu gerçeği bilmeyenlerde bilsin ki, gazetecilik bir kamu hizmetidir. Devletin kontrolü altındadır. Devlet kendisine yakın veya paralel veya kendisinden hizmet satın aldığı basın yayın organlarını korur, kurar veya kırar. Devleti halkla temasta tutan hükümettir. Dolayısıyla halk üzerinden olanla halka dair olanları, hükümet basın yayın üzerinden izler. Necip Fazıl mesleği yazarlık olan birisidir. Bütün hizmetleri iktidarlarca izlenmiştir. Hiçbir iktidara yaranamadığı içindir ki, sürekli tehdit de edilmiştir. Yattıkları hariç 102 sene kesinleşmiş hapis cezası olan birisidir. Hayatında gizlilik de yoktur. Sanatını da değer olarak kimse küçümseyemez. Necip Fazıl ve devlet birbirine böylesine gart vaziyetinde dururken, hangi hakikate istinaden (aramızda olmamasına rağmen bir fatiha bekleyen bu insana) hakaret edilir? İnsafın bazı gözleri açmasını beklemek hakkımız olsa gerek. Ya da bazı açıkgözlerin insafsızlığını hatırlatacak tedbirler gerekmez mi acaba.? Diğer yandan bir dönemin devlet ricaline hitap üslubunu yalvarmak biçiminde anlamak, en azından bir gazeteci için densizliktir. Halini en halisane anlatan durum Menderes kitabında da mukayyet iken yeni bir keşifmiş gibi kullanan yalakalara hiçbir şey demek istemiyorum. Onu demeye bile değmezlermiş. O dönemin mektupları hep köleleri bendeniz veya daha ağır nefsini indirgemiş olarak takdim edilir. İmparatorluktan kalma abartılı klişeler Hakikati, yaşanan dönemlerinde bile kaybolmuş.. Şener Şen in klasikleşen Züğürtağa filmindeki marabaların ağalarına yaptıklarına denk bir yapılanma. Bir büyük Muzdarip için bu küçücük mersiye içerisinde savunma alanı açmak hiç hoş değildi.. O büyük insanı anlayamayıp ayıplarını yayın yoluyla da şeddelendiren akıl fukaralarına Rabbim kendi adaletinde versin. Ey güzel insan açtığın çığırda yürümüş ve seninle aynı dünyada olan gönüldaşlarınla selviler gibi serin uyu. Kaldırımlarında duyduğumuz ayak sesleri her zaman olacaktır. Ve senin ayak seslerin çilemizin öz musikisi gibi gündüzleri göznurunda hakikate erişerek, geceleri yıldız yakamozlarında rahmani rüyalara dönüşerek idealimizi seslendirecektir. Sanatın kocaman büyük harfle başlayan nefsin arkasından yürüdüğünü birazcık sanatla ilgili herkes bilir. En halim selim sanatçının bile çok az akıl karıştırarak sanatını icra ettiğini bilmeyen mi var. İnsiyaki olan tasarım kısmı ile alete yansırken kullanılan aklın, zaman farklarını da yine ayarlayan ve bilen sanatçının kendisidir ve dehadan beklentinin de bu olduğunu, uluslararası düşünürlerin ve eleştirmenlerin hepsi teyit etmektedir. Necip Fazıl ulusal olduğu kadar uluslararası bir büyük sanatçımızdı. Devletin gereksiz paranoyaları yüzünden yoksulluk çektiği kadar zulme de uğramıştı. Onun imdat sesini küfür perdelerinin kapatması yüzünden uluslararası hiçbir yardım kuruluşu ona el uzatmadı. Gerek Avrupa devletleri, gerek Amerika Bileşik Devletleri öncülüğünde Vatikan diliyle hazırlanan icra emirleriyle yapılan perdeleme, diğer yandan eski tüfeklerin sosyalist ambargosu ve en önemlisi de batı yakalı, mason ve laik parfüm kokulu yönetimlerce, İslam bloğuna konan resmi ambargo, bu büyük muzdarip sanatçıyı kendi ülkesinde mağdur ve muğber pozisyona getirmişti. O yalnız ve muzdarip deha, çilesinin, kaderi olduğunun da bilincindeydi. Tek parti dönemi tartışmasız bir yana konulmalı. Bunu unutmak anlamına değil de tek başına ele alınması gerektiği için yana bırakalım. Celal Bayar ın Demokrat Partisi tek parti döneminin bütün hastalıklarını taşıdığı gibi, ABD kokulu her tür mikroba da açık vaziyetteydi. İkinci dünya savaşından da galiplerin safında yer alınmaması nedeniyle güvenilmeyen ülke konumundaydık. Yokluklar, yoksulluklar sadece mideleri boş bırakmıyordu, beyinlerde de tahribatı yüksekti. DP büyük veballer alarak iktidarı omuzladı. Fakat Bayar batıya gidiyor, hükümetin başı Adnan Menderes doğuya gidiyordu. Devlet iki ayrı zihniyete bölünmüştü. Dolayısıyla askerler zorunlu olarak vesayeti üslenmişlerdir. Sonuç malum, onyıllık uyumsuzluk mahkemede sona erdi. Kayıp yıllara eklenen Ragıp Gümüşpala nın Adalet Partisi de Süleyman Demirel in eline DP nin yaklaşık iki katı oyalanma süreci eklemişti. Süleyman Demirel e atfedilen nurlu ufuklar vaat edilmekten öteye gidemedi. Nurlu ufukları rüyalarımızda gösterecek olan 12 eylül 1980 aymazlığı da, bir başka Amerikanizmle ödüllendirildi. Ve fakat bu kez Turgut Özal direksiyondaydı. Kavanozu dışarıdan yalayanlar, iktidarları hep Necip Fazıldan yana zannediyorlardı. Oysa Necip Fazılın hayatını verdiği davayı bizzat devletin kendisi dışlıyordu. Halk Necip Fazılın seslendirdiği fasıldaydı ve fakat siyasal yapı batı yanlısıydı. Batı yanlısından kastımız batılıların siyaseten gösterdikleri hedeflerdi. Bu hedefler ise batılıların sömürme siyasetinin dışında bir yer değildi. Hele hele vesayet rejiminin komuta kademesinde siyasilerle vasilerin uzun çekişmelerine şahit olmadık mı? Hayr umulur mu bu uğursuz gecenin sabahından derler ya, işte öyle bir düzen. Halk Müslüman ve fakat din bezirganlarıyla (komünisti, sosyalisti, liberali, kapitalisti, sosyal demokratı ve daha bilmem ne şakralarına dek) devlet elele laiklik adı altında, Müslümanları izole etmekten yana siyaset yapıyorlardı. Sağcı diye genel bir ifadeyi bir dava adamının tekelinde görmediklerine biz de eminiz. Lakin kamu oyu öyle oluş-

Kayseriden Maveraya uğurladığımız 15 turulmuştu. Necip Fazıl yalnız bırakılmış ve yazarlığının dışında imkanları elinden alınıyordu. Üstelik yazarlığını icra edeceği her yere de ambargo konuyordu. Necip Fazıl bütün bu olumsuzluları yaşarken, bugün ona sahip çıkmayanlar onun üzerinden neyin davasını sürdürüyorlar dersiniz. Kendine köşe yazarı süsü ve parfümlü kokona görüntüsü veren sözüm ona İslamcı, milliyetçi ve mukaddesatçı diyen gazeteciler, tafra atacak ve Necip Fazıl da kusur arama yarışına gireceklerine, yüreklerine dolan o amansız, İslam ın yasakladığı (insana elzem erdemlerle donanıp), hasetlik hastalığını silseler ya. Hem cennetlerine ecir biriktirmiş olurlar, hem de Türkiye nin bütün halkına hizmet etmiş olurlar. Salya sümük kürsü ağıtlarıyla Türkiye de hükümdar olmayı deneyenler, Nazım Hikmeti düşünmüyorlar mı dersiniz. Sovyetlerin imkanlarıyla komünistlik yapanlar, başkalarının elbiseleriyle damatlığa gidenlere benzerler, en olmadık yerde bu haklar elinden alınınca yaya kalırlar. Onun için bu necip millete yurtdışlarından yabancı şarkılar söylemesinler. Bu ölü can tacirlerini tanıyoruz. Fransızların kanatları altındaki Namık Kemal den, Sovyetlerin evinde misafir Nazım hikmet gibi niceleri açık örneklerdir, ders almak için. Ziya Paşamız buyurmuşlar ki; Güller güler, figanla geçer ömr-ü andelip; Bimar ihtizarda, ücret diler tabip Manend-i laşe naş-ı tüvanger zelil ü har Herkes misal varis ü gassal naşekip. Balin_i naza hâce-i şehreyler ittika, Hak-i mezellet üzre yatar aç bir garip Rahmetli Üstadıma bir zamanlar holdinglere arkalarını yaslayarak Türkiye nam mevkutenin perdedarlığında saldırılarda bulunmuşlardı. Herhalde hicap duyuyorlardır, hilkaten utanmak diye bir yiğitlik varsa. O gazete sayfaları kimseye faydası dokunmayan hezeyanlar yüzünden heder olup gitmişti. Oysa bir süre sonra o bataklıktan gelen kokularda boğulanların imdat sesleri yüreğimizi dağlamıştı. Ticari hayatın gerçekleri deyip geçiştirilecek ekonomik bir vetire değildi. Buna rağmen milli bünyeye zarar gelecek diye üzülmüştük. O grubun bu dünyada verdikleri zararları telafi imkanları olacak mı bilmiyorum. Bildiğim şu ki İslam ahlakıyla mümeyyiz olmamız gerektiğidir. Tarikatta olmakla ahlak sahibi olunmadığını da zaman öğretmişti. Zira sevgili üstadımın yanlışlıklara ayıracak zamanı da yoktu, sıhhati de sıkı perhizlerin tıbbi disiplinindeydi. Bu güzel insana yapılan çirkinlikler hep yapanlarla anılacaktır. Zaman Türkiye deki siyasal yapının da sorgulanabildiğini gösterdi. Türkiye nin Necip Fazılın dediği açıdan bakabilmesi için, batı kültürünü de aşması gerekmektedir. Herkesin her düşüncenin bu yarışta Türkiyenin yanında yer alması gerekir. Ki öncelikle CHP nin bile ezberlerinden boşanması elzemdir. Yoksa pis koku mutfağımızdan hiçbir zaman çıkmayacaktır. Hiçbir partinin vesayet hakkı yoktur. Herkesin ödevi ve hakları vardır, dünyadaki herkes kadar. Büyükdoğunun estetik anlayışı ve Müslüman olmanın şeref ve erdemiyle aksiyonda kalmak, insanlığın şiarıdır. Yeni bir medeniyet sentezi gelişiyor, orada kurucu sıfatıyla bulunmak bu milleti tekrar diriltecektir. Belki 20. yy başlarında eldeki ideolojilerden kurulacak devlet o kadar olacaktı. Namık Kemallerle başlayan batılılaşma serüveni giderek meşrutiyete dönüştü. Siyasal bilinç bununla yetinmeyerek hızla gelişti. Hiçbir kurumsal önlem alınmadan imparatorluk, İttihat Terakki partisiyle iktidara onsekizinci yüzyıla ait bir ideolojiyi de taşımış oldu. Onsekizinci yüzyıla ait zihniyetle yirmibirinci yüz yıla ait olan bir devlet fikri nasıl telif edilebilir. Bu günün imkanları muvacehesinde derin ve sabırlı arayışlara ihtiyaç olduğu açıktır. O günün şartlarında devlet o kadar anlaşılıyordu. Bugünün imkanlarında devletin güvenliğinden kültürüne varıncaya kadar bakış konsepti bile değişmiş olabilir. Onun için devletin de insanların da ezmeden büzmeden ve hakları verilerek düzenlenmeli ki, mersiyeye konu kişiler bile haklarını bağışlayabilsinler. Derde uğrar kim sadakat etse elbet devlete İstikamet mahz-ı cinnettir bu mülk ü millete diyen Ziya paşayı daha fazla inletmemek için her şeye insanlıktan dirsek teması hizası verilmelidir.. İkiyüz senedir bu milleti tahrip eden şeytani vesveselere son verilmelidir. Bu konuya Ziya paşanın bir şiir parçasını koyarak sorunu ariflerin irfanına bırakalım; Herkes zebun-i fikr-i maaş oldu asrda Evvelki şevk-i meclis-i rindane kalmadı Taşlar yedirdi nan yerine bir zaman felek Nan verdi şimdi, ah ki dendane kalmadı Tevsi-i maişette bütün zikr ile fikrin; Şeyhim, ne zaman, söyle, müselman olacaksın Rindi yaklaştırmamak ister civar-ı cennete, Vaizin bu hayhuyu hep sınır kavgasıdır. ***

16 Kayseriden Maveraya uğurladığımız Notlar ------------ (1) Baki ve ziya paşaya ait şiir ve dökümanlar;vasfi Mahir KOCATÜRK-Türk Edebiyatı Tarihi/ANKARA- (Adı geçen eserin ilgili maddeleri. ) (2) Yahya Bey ve Divanından örnekler. Mehmet ÇAVU- ŞOĞLU mersiye bölümü (3) GELDİ GEÇTİ ÖMRÜM BENİM /YUNUS EMRE Geldi geçti ömrüm benim şol yel esip geçmiş gibi Hele bana şöyle geldi şol göz yumup açmış gibi İşbu söze Hak tanıktır bu can gövdeye konuktur Bir gün ola çıka gide kafesten kuş uçmuş gibi Miskin âdem oğlanını benzetmişler ekinciye Kimi biter kimi yiter yere tohum saçmış gibi Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi Bir hastaya vardın ise bir içim su verdin ise Yarın anda karşı gele Hak şarabın içmiş gibi Bir tatlı bakışla, bir gülüşle, Eyyamı hayatımı temam et, Makber mi nedir şu gördüğüm yer? Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber? (5) ŞEVKİ YOK/ Recaizade Mahmut Ekrem Gül hazin, sümbül perîşan... Bağzârın şevki yok; Derdnâk olmuş hezâr-ı nağmekârın şevki yok; Başka bir hâletle çağlar, cûybârın şevki yok; Âh eder, inler nesîm-i bî karârın şevki yok; Geldi ammâ neyleyim, sensiz bahârın şevki yok. Farkı yoktur girye eden rûy-ı çemende jâlenin, Hun-ı hasretle dolar câm-ı safâsı lâlenin, Meh bile zücretle âgûşunda ağlar hâlenin, Gönlüme te siri olmaz âteş-i seyyâlenin... Geldi ammâ neyleyim, sensiz bahârın şevki yok. Rûha verdikçe peyâm-ı hasretin her bir sehâb Câna geldikçe temâşâ-yı ufukdan pîç ü tâb İhtizâz eyler çemen, izhâr eyler bin ızdırâb Hem tabîat münfail hecrinle hem gönlüm harâb Geldi ammâ neyleyim, sensiz bahârın şevki yok. Bir miskini gördün ise bir eskice virdün ise Yarın anda sana gele Hak libâsın biçmiş gibi Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalur derler Meğer Hızır İlyas ola abı hayat içmiş gibi (4) Makber/ Abdülhak Hamit TARHAN Eyvah! Ne yer, ne yâr kaldı, Gönlüm dolu ah-u zâr kaldı. Şimdi buradaydı, gitti elden, Gitti ebede gelip ezelden. Ben gittim, o haksar kaldı, Bir köşede tarumar kaldı, Baki o enis-i dilden, eyvah, Beyrut ta bir mezar kaldı. Bildir bana nerde, nerde Yarab, Kim attı beni bu derde Yarab? Nerde arayayım o dil rübayı, Kimden sorayım bi-nevayı? Derler ki unut o aşnayı, Gitti tutarak reh-i bekayı, Sığsın mı hayale bu hakikat? Görsün mü gözüm bu macerayı? Sür atle nasıl da değişti halim, Almaz bunu havsalam, hayalim. Çık Fatıma! Lahdden kıyam et, Yadımdaki haline devam et. Ketmetme bu razı, söyle bir söz, Ben isterim, ah, öyle bir söz. Güller gibi meyl-i ibtisam et, Dağ-ı dile çare bul, meram et.

Kayseriden Maveraya uğurladığımız 17 Dua Niyetine Prof. Dr. Mehmet TEKELİOĞLU İzmir Milletvekili Eskiler yakınlarını kaybedince duygularını bir şiirle ifade ederlermiş. Günümüzde artık pek kullanılan bir yol değil bu. Elinizdeki kitap da buna bir canlı örnek. Bütün yazılar nesir. Oysa bizim medeniyetimiz hem yaşayanları hem vefat edenleri mersiyelerle yâd etme konusunda muhteşem örneklerle dolu. Bunlardan biri, Şeyh Galib in genç yaşta kaybettiği yakın dostu Esrar Dede için yazdığı mersiye. Esrar Dede Mersiyesi Türk şiirinin de bu anlamda en güzel örneklerinden biri. Bu şiiri sanki vefat eden dostlarımız için yazılmış gibi okumakta ne mahzur var Ne diyor ki Şeyh Galib: Mevlâ müyesser ede makaam-ı şefâati. Biz de, gönlümüzde bütün arkadaşlarımız, âmin diyoruz. 1 Kan ağlasın bu dîde-i dür-bârım ağlasın Ansın benim o yâr-ı vefâdârım ağlasın Çeşm ü dehân u ârız u ruhsârım ağlasın Baştanbaşa bu cism-i siyeh-kârım ağlasın Ağyârım ağlasın bana hem yârım ağlasın Gûşeyleyen hikâyet-i Esrâr ım ağlasın 2 Zât-ı şerîfi âleme bir yâdgâr idi Fakr u fenâ vü aşk u hüner-ber-karâr idi Her şeb misâl-i şem benimle yanâr idi Sâye gibi yanımda enîs-i nehâr idi Hakkâ tamâm âşık idi yâr-ı gâr idi Birkaç zaman muammer olaydı ne vâr idi Allah verdi aldı yine kurb-i Hazrete Biz kaldık intizâr ile rûz-i kıyâmete 3 Âhir nefesde sohbeti oldu mahabbet âh Bir yâre urdu bağrıma âh derd-i firkat âh Gelmezdi hiç kalb-i fakîre bu sûret âh Ey kâş etmeyeydim o âşıkla sohbet âh Yakmazdı belki cânımı bu nâr-ı hasret âh Telh etdi kâmımı o zehirnâk şerbet âh Eyvâh elden o gül-i handânım aldı mevt Esrâr ım aldı cümle dil ü cânım aldı mevt Nâ-dide bir güher telef etdim dirîg u âh Hâk içre defnedüp gerü gitdim dirîg u âh 4 Olsun mübârek ol mehe kabr-i saâdeti Mevlâ müyesser ede makaam-ı şefâati

18 Kayseriden Maveraya uğurladığımız Bitmiş ne çâre dâne vü gelmişdi sâati Dehrin budur hemîşe muhîbbâna âdeti Tefriyk içündür etse de izhâr vuslatı Zehri yutulmaz ağza alınmaz harâreti Ben gördüğüm bu dâr-ı fenânın fenâsıdır Baakî Hudâ rızâsı bekaa Hâk bekasıdır 5 Meydân-ı Mevlevîde nişân âşikâr edip Pervâz ederdi şevk ile ankaa şikâr edip Eylerdi nây u defile semâ âh u zâr edip Bulmuşdu kân-ı matlabı Hak da karâr edip Almışdı müjde kûyuna yârın güzâr edip Gitdi ne çare Gâlib i hasretle yâr edip Olsun visâl-i Hazret-i pîrânla kâm-yâb Kıldı karîn-i kabr-i Fasîh-i felek-cenâb Günümüz Türkçesi ile verdiğimiz metin Abdülbaki Gölpınarlı ya ait. 1 Bu inciler yağdıran gözüm kan ağlasın; benim o vefâlı dostumu ansın, ağlasın. Gözüm, ağzım, yüzüm, yanağım, baştanbaşa, şu karalara batmış, (yaslara girmiş) bedenim ağlasın; bana hem yabancılarım ağlasın, hem dostlarım ağlasın; Esrâr ımın hikâyesini duyan ağlasın. görüşmemiş olsaydım; belki canımı bu hasret ateşi yakmazdı, âh. O zehirli şerbet, dilimi, damağımı acıttı, âh. Eyvah, o gülen gülümü ölüm, elden aldı; Esrâr ımı aldı ölüm, gönlümü, canımı aldı. 4 Kutlu kabri o Ay a mübârek olsun; Tanrı şefâat makamına erişmeyi ona kolaylaştırsın. Ne çâre yiyeceği, tanesi bitmişti, ecel saati gelmişti. Zamânın âşıklara âdeti, dâimâ budur. Buluşup kavuşmayı meydana getirmesi bile ayırmak içindir; zehri yutulmaz; sıcaklığı yüzünden ağza alınmaz. Benim gördüğüm bu yokluk yurdunun yokluğudur; kalan ancak Allah rızâsıdır; ebedîlik, ancak Allah ındır. 5 Mevlevî meydanında apaçık bir aşk nişanı dikmişti; şevkle uçar, zümrüdü-ankayı bile avlardı. Âh edip ağlar, inler, neyle, tefle semâ ederdi. Tanrı varlığında karar ederek dilek mâdenini bulmuştu. Sevgilinin civârına uğrayıp müjde almıştı. Ne çâre, Galib i hasrete eş-dost edip gitti. Pîrlerle buluşarak murâdına ersin; eşiği gökyüzü olan Fasîh in kabrine komşu oldu. Yazık âh görülmemiş bir inciyi kaybettim; yazık, âh; toprağa gömüp geri gittim. 2 Yüce zâtı âleme bir yadigârdı. Varlıktan geçiş, yokluğa eriş, aşk, hüner, hepsi de onda vardı. Her gece benimle mum gibi yanardı; gündüz de gölge gibi bana eş dost olurdu. Gerçekten tam bir âşıktı, en sıkıntılı demde, mağarada bile eşti, dosttu, birkaç zaman yaşasaydı ne vardı? Allah verdi, gene mânevi yakınlık makamına aldı; kıyâmet gününü bekleyerek biz kalakaldık. 3 Son nefeste konuştuğu, söylediği söz, sevgiydi âh. Ayrılık derdi, bağrıma bir yara açtı ki, âh. Bu yoksulun gönlüne böyle bir şeye uğrayacağı hiç gelmezdi; âh. Âh, keşke o âşıkla tanışmamış,

Kayseriden Maveraya uğurladığımız 19 Büyük Doğu Fikir Kulübü Çevresinde (*) Mustafa MİYASOĞLU Bugün kargoyla gelen pakette Necip Fazıl ın hitabe ve konferanslarından oluşan iki CD seti ile Ali Biraderoğlu nun Necip Fazıl ve Büyük Doğu adlı kitabı beni 50 yıl öncesine götürdü. Lise talebesi olduğumuz yıllarda, Kayseri Kültür Derneği ile Büyük Doğu Fikir Kulübü Kayseri Şubesi nde geçirdiğimiz günleri hatırladım. O dönemde hafta sonlarını 1963 yılından itibaren dernekte, sonra da 1965 yılında kurulan Büyük Doğu Fikir Kulübü nde geçiriyorduk. İlk gençlik yıllarımızdan beri tanıştığımız kadim dostum Kocasinan Belediye Başkanı Bekir Yıldız ın gönderdiği bu paket aslında Kayseri Eğitim ve Kültür Vakfı nın yayını. Elbette bunlardan başka Mustafa Cabat la Mustafa Özer in kitapları da yayınlanmıştı. Bu arada, Büyük Doğu Fikir Kulübü Kayseri Şubesi nde buluşan ve Hakkın rahmetine kavuşan dostların hikâyesinin de yer alacağı başka bir kitabın yayına hazırlandığını duymak beni sevindirdi. Bence asıl tahsil lise tahsilidir, çünkü gençlerin ruhi ve fiziki varlığı bu dönemde kimlik sahibi olur. O yüzden biz şahsiyetimizi lise yıllarında tanıdığımız dostlar ve ağabeylerin sohbetleriyle geliştirdik, konferanslar dinledik, hatta konuşmacı bulunamadığı günlerde kendimiz konferans vermeye hazırlandık. Üniversiteye de bu şuurla geldiğimiz için MTTB bizim fikir ve sanat alanında bir varlık ortaya koymamıza, arkadaşlarımızla birlikte kendimizi geliştirmemize imkân verdi. Bunun önemini anlatmaktan çok bazı yönlerini vurgulamak isterim. BÜYÜK DOĞU FİKİR KULÜBÜ 27 Mayıs tan sonraki yıllarda Kayseri Kültür Derneği ne aynı okulda okuyup aynı iş yerinde çalışan arkadaşlar olarak Bekir Oğuzbaşaran ve Hasan Nail Canat ile konferans dinlemeye gitmemizin önemli bir faydası oldu. Biz ders dışında da önemli meseleleri konuşup tartışma alışkanlığı kazandık. Burada yalnız konferans verilmiyor, belli başlı haftalık ve aylık dergiler getirilip gençlerin okumasına tahsis ediliyordu. Fakat 1964-65 yıllarında Kayseri Kültür Derneği atmosferinde hava değişmeye, Türkeş in siyasete girmesiyle birlikte Ülkücülük rüzgârları esmeye başladı. Biz bundan rahatsız olmaya, bir süre sonra siyasetten uzak, farklı bir hava aramaya girişince 1964 ve 1965 yıllarında yayınlanan Büyük Doğu dergilerindeki Necip Fazıl ın tavrını benimsemeye başladığımızı hatırlıyorum. Çünkü Demokrat Partili ailelerin çocuklarıydık ve 27 Mayısçılara katıldığı için Türkeş in siyasi tavrına güvenmiyorduk. Bazı Demokrat Partililerin çocuklarının Solcu olmaktansa Ülkücü olmasını tercih ettiğini görüyorduk. Bu ehven-i şer mantığını hiç benimsemediğimiz için, Necip Fazıl ın günlük siyaset üstü tavrını sevdik. Bu arada, Necip Fazıl ın konferans için geleceği ve Büyük Doğu Fikir Kulübü Kayseri Şubesi nin kurulacağı haberi bir büyük müjde olarak ruhları-