ÖNSÖZ. Atabek(Tilegen İmanbayoğlu) sayfa: 3



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Şimdi olayı şöyle düşünün. Temel ile Dursun iddiaya giriyor. Temel diyor ki

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

APPLE BİLGİSAYARI İCAT EDEN TEKNİSYEN: STEVE WOZNIAK

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

tellidetay.wordpress.com

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Almanya'da Yaşayan Trabzonsporlu Taraftarın 61 Plakanın İlginç Azmin Hikayesi

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Her yıl kaç vize veriliyor? Türkiye deki Alman temsilcilikleri her yıl yaklaşık 160 bin vize veriyor.

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

2- Takside. Türk kadınla Alman kadın aynı yerden taksiye bindiler aynı mesafeyi gidip aynı yerde indiler.

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

Değerli Yöneticiler, son yıllarda vergi incelemeleri büyük ölçüde bu konu etrafında dönmeye başladı.

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:


Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

OSTİM ENDÜSTRİYEK YATIRIMLAR VE İŞLETME A.Ş. NİN 03 MAYIS 2014 TARİHİNDE YAPILAN OLAĞAN GENEL KURUL TOPLANTISINDA

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA. : Şüpheli hakkında suç duyurusu dilekçemizin sunumudur.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙ ΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΙΕΥΘΥΝΣΗ ΑΝΩΤΕΡΗΣ ΚΑΙ ΑΝΩΤΑΤΗΣ ΕΚΠΑΙ ΕΥΣΗΣ ΥΠΗΡΕΣΙΑ ΕΞΕΤΑΣΕΩΝ ΠΑΓΚΥΠΡΙΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ 2006

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

2. Sınıf Kazanım Değerlendirme Testi -1

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?

Tanrı Köle Yusuf u Onurland- ırıyor

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

Bu kısa Z Nesli tanımından sonra gelelim Torunum Ezgi nin okul macerasına.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

MATBAACILIK OYUNCAĞI

RAKAM ÇALIŞMASI 1 İÇİN SOL SERÇE PARMAĞIMIZI KULLANALIM. AŞAĞIDAKİ SATIRLARI 10'AR DEFA YAZALIM.

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Doğa, dostlarına karşı daima cömerttir.

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

FİRMALARIN PLAKA TAHDİTİ GÖRÜŞLERİ

Parlar saçların güneşin rengini bana taşıyarak diye yazıvermişim birden.

DEMET İN PAMUK DEDESİ İLE AŞÇI NİNESİ

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

20 Derste Eski Türkçe

Murat Çelebi 2. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

ALBERT EİNSTEİN HAYATI

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ANTİKA SANDALYE

Zengin Adam, Fakir Adam

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

ZA5439. Flash Eurobarometer 283 (Entrepreneurship in the EU and Beyond) Country Specific Questionnaire Turkey

Halk arasında "Ufak atta civcivler yesin" diye bir deyim var. İşte bu söz aşağıdaki röportaja cuk oturmuş.

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

A2 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: PASAPORT NO:

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

B. Gates (13 yaşında) ve P. Allen 1968 de okulun terminalinde

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Kral Davut (Bölüm 2)

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Bir Açık Kaynak Masalı Bölüm 1: Kasabanın Dışında Bir Meyve Ağacı

Degerli ILK YAR'larimizin Degerli Dostlari, Hepimizin yuregini yakan Soma faciasindan sonra cesitli teklifler ve sorular geldi...

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

APOCRYPHA KRAL JAMES İNCİLİ 1611 SUSANNA. Susanna

ISBN :

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

KFAR KAMA -AA- İsrail'in kuzeyinde, Aşağı Celile bölgesindeki köylerden biri olan Kfar Kama'da (Kama Köyü) 3 bin Çerkes yaşıyor.

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

DAMLA PROJESİ HATAY PROGRAMI HAKKINDA BASINDA ÇIKAN HABERLER

"ben sana mecburum, sen yoksun."

Transkript:

ÖNSÖZ Bu hatıralarımı yazdığım kitabımda 86 yıllık yaşamımda geçirdiğim iyi ve kötü günlerimi hatırladığım kadar yazdım. Ben 1914-1929yılları arası kış ayları Atirau'da okulda, yaz ayları kırlarda, yaylada ailemin yanında güzel göcevi hayat yaşadım. 1929 dan sonra Sovyet Hükümeti bütün Sovyetler Birliğinde Kolhoz-Sovhoz-Sovyet çiftliği yapıp, herkesin elinden malını aldı. Bundan sonra halk büyük açlık çekti, zaten 1921 de Stalin bütün yurtta açlık yaratmışdı. Tekrar 1931-1932 de Stalin suni açlık yarattı ve Türkistan da 5 milyon civarında insanımız öldü. 1936 da Stalin ve İç İşleri Bakanı Ecov bütün Sovyetler Birliğinde insan kıyımı yaptılar. 40 milyon insanını ki, bunların çoğu okumuş kişilerdi. Bir gecede evlerinden alıp, KGB-NKBD bodrumuna attılar, aş sız, susuz bıraktılar, sonrada oradan alıp hayvan yük vagonlarına bindirip Sibirya'ya gönderdiler. Bu kişilerin hiç birinin suçu yoktu. Bunu 2 sebepten dolayı yaptılar. Kimse Sibirya da çalışmak istemiyordu, sıfırın altında 70-80 derece soğuktan dolayı, 1) Sovyetlerin Sibirya da çalışacak insan gücüne ihtiyacı vardı, 2) Bu kişiler batı devletlerinde olduğu gibi demokratik idare istiyorlardı. Bunun için onlara Sovyet düşmanı muamelesi yaptılar. Bu gidenlerin arasında benim çok yakınım, akrabamda vardı. Sibirya da çalışma kampında karın tokluğuna, parasız çalıştılar. Soğuktan, ağır işden oralarda öldüler, hiç biri geri dönmedi. Sibirya da onlar ormanları kesip yerleşim merkezi, sayısız evler, fabrikalar, demiryolu yaptılar. Memlekette milyonlarca anne-çocuk yetim kaldı, perişan oldu. Dünyada hiç bir idare öz halkına Stalin in yaptığı kötülüğü yapmadı. Birde halk arasında terör yarattı. 1917 ihtilalinden 1990 yılına kadar geçen Sovyet rejimini yazmaya çalışdım. Atabek(Tilegen İmanbayoğlu) sayfa: 3

Şimdi yazacağını gerçek bir olay. Bu benim Amerikadan gelip karşılastiğim 2 ci acı ve kötü durum, daha evvel 1974 de Türkiye'ye temelli döndüğümü ve 1972 de aldığım daire için müteahhit'in bana yaptığı kötülüğü yazmıştım. Bu benim İzmir'de karşılaştığını, başıma gelen ilk darbe idi. Bununla bitmedi, şimdi 2 ci karşılaştığım olayı yazıyorum. Komünist Kızıl Çinin idaresindeki şarkı Türkistan'dan kaçıp Türkiye'ye, 1953' de gelip tuzla mülteci kampında kalıp, sonraları İstanbul, Salihli, İzmir'e yerleşen Kazaklardan birini yazmak istiyorum. Bu adam Şirzat Doğru. Bu zat kendisi Balçova'da oturuyor ve izmir'de 1974'de deri şirketi kuran benîm ülkemden bir Kazaktır. Male-sef üzülerek yazacağım, çünkü bunu fazlası ile hak etti. 1975 yılı idi, benim Amerika'dan geldiğime daha çok olmamıştı. Hatay'da aldığım daireye yeni taşınmıştım, bu arada Şirzat Doğru adında bir Kazak, İz-mir'de deri şirketi kurmuş, şirketin ismi Tarbaş-Tarbağatay Deri ve Sanayii AŞ. Şirketin yönetim kurulu başkanı da bu kişi» Şirzat Doğru. Şirkete sırf Kazakları ortak etmiş, Türklerden kimseyi almamış, tabii bunun da sebepleri var, ortakların kiminden az, kiminden çok para alıyor, ortaklara yatırdığı para karşılığı birer uydurma makbuz veriyor. Halbuki makbuz yerine hisse senedi vermesi lazım. Bu onun sahtekar lığının bir tanesi. Bu zat Amerika'dan yeni gelen bana musallat oldu, şirketimize ortak ol diye peşime takıldı. Benim zaten o vakit müteahhitle başım dertte idi, aldığım daire ile uğraşıyordum, Şirzat Doğru'ya, param yok, ortak olamam dediysem de bir türlü vazgeçmedi, peşimi bırakmadı, ille de ortak ol diyor. Benim İstanbul'da dairem olduğunu biliyordu, çünkü kendi hemşehrim bir kazakım diye bir ara itimat edip söylemiştim. Bu defa ağabey paran yoksa İstanbul'daki daireni sayfa: 234

sat ve parasını şirkete yatır, ortak ol dedi. Düşüneyim dedim ve evde bunu eşim ve kızıma söyledim. İkiside razı olmadı, ev satılmasın, bu kişiyi tanımıyoruz, kimin nesi, ayrıca şirketi ne durumda bilmiyoruz dediler. Fakat bu adam her görüşümde papağan gibi aynı lafı söylüyor, ağabey şirkete ortak ol diye peşimde. Aynı zamanda şirket hakkında bir çok kağıt, broşür bastırmış, şirket şöyle iyi, böyle iyi olacak diyor. Şirkete ortak olan herkes kısa zamanda zengin olacak, Manisa Organize Sanayii Bölgesi'nde 32 dönüm arsayı hükümetten ucuza aldık, oraya Türkiye'nin en büyük deri fabrikasını kuracağız ve bütün dünyaya deri giyim eşyası ihraç edeceğiz diyor. Fabrikanın planlarını hazırlamış, her şeyi ballandırarak anlatıyor. Adam son derece cambaz, bana ağabey sen ortak olmasan kim ortak olacak, Amerika'dan geldiniz, büyüğümüzsünüz, sizi aramızda olmanızı çok isteriz diye dil döktü. Ben de o bastırdığı çeşitli broşürleri okuyup inandım ve ortak oldum. Fakat elimde para yok, bana ağabey İstanbul'daki evini sat, biran evvel şirkete yatır, para kazanmaya sen de başla dedi. Eve geldim bizimkilere şirkete ortak oldum dedim, para yok ne ile ortak oluyorsun dediler. İstanbul'daki evi satıp parasını yatıracağım dedim, razı olmayıp bana kızdılar. Fakat Kazak olduğum için ikisini de dinlemedim, İstanbul'a gidip evi satmaya karar kıldım. Bu arada çarşıda şirketin büyük atelyesi harıl, harıl çalışıyor. Almanya'ya deri ceket ihracatı başlamıştı. Şirketin iç yüzünü, neler döndüğünü bilmiyordum, ancak dıştan bakıldığında iyi gibi gözüküyor. İstanbul'daki evi acele değerinden daha az paraya sattım ve parayı alıp İzmir'e döndüm. Ertesi günü şirkete varıp parayı Şirzat'a verdim. Bana senet yerine bir ufak kağıt parçası şeklinde makbuz verdi Herkese bunu veriyorum, hisse senedi daha sonra verilecek dedi. Şirzat çok memnundu, sevinişinden havalara uçuyordu, o güne kadar kimse büyük miktarda peşin para yatırmamışdı. Şirzat sadece beni ikna etmekte muaffak olmuştu ve bu para doğrudan doğruya sayfa: 235

Şirzat'ın cebine gitmişti, onun hesabına yatmıştı. Bizlerde sadece üzerinde ismimiz olan kağıt parçası var, ortak gözüküyoruz, hepsi ondan ibaret. Şimdi ben bu şirketin kuruluş durumunu yazacağım. Şirket 1974 de kurulmuş, Yönetim Kumluna bütün kendi cahil akrabalarını almış, yabancı kimse yok, tabii başkan da kendisi olmuş, kendisi nasıl başkan olmuş, onu da izah edeceğim: Şirzat yeni kurulan şirkete 14 milyon Türk Lirası ile ortak oluyor, bu paranın dörtte biri olan üç milyon beşyüzbini yatırdım diyor. Halbuki adamın hiç parası yok, bu nasıl oluyor? Sadece muhasebe oyunu, sahte evrakla bu kadar büyük para yatırdı gözüküyor. Onun için Şirzat büyük hissedar, en çok sermayeyi o yatırmış olduğu için başkan oluyor, yani kendi kendini başkan yapıyor. Bundan sonra şirkette aklına geleni, aklına koyduğunu yapıyor, sahtekarlık başlıyor. Şirkete murakıp olarak da Bağcılar Bankasından atılmış bir Türk'ü alıyor, o kişi bilgili fakat rüşvetçi biri, para karşılığı şirketin Başkanı Şirzat'ın sahtekarlık işlerini, işlemlerini görmemezlikten geliyor. Birde şirketin mali müşaviri vardı, Türk, rüşvetçi biri, para karşılığı Şirzat'ın her hırsızlığına yardımcı oldu. Şirketin başında üç meşhur hırsız, gel de bu şirketten hayır bekle, para kazanacağını düşün! Yönetim Kurulu üyeleri zaten cahil insanlar, onun için bu üçü bildiği gibi oynadılar. Şirketin kasasının anahtarı da başkan Şir-zatta, sizin anlayacağınız şirketi bu adam tek başına idare etti. Kimse ona ne yapıyorsun diye hesap sormadı. Sıkı mı biri ağzını açsın, o şirketin tek kralı, Mao'su idi. Astığı astık, kestiği kestik, şirketteki 144 ortağın yatırdığı bütün paralar, kiminin arsası, kiminin evi, Şirzat'ın hem Türkiye'de ki hem de dış ülkelerdeki hesaplarına gitti. Şirkette herkes kağıt üzerinde ortak kaldı. O yatırdığımız para karşılığı verdiği bir yaprak makbuzu çoğumuz kaybettik, evde kitap ve kağıtların arasında kayboldu. Zaten hiçbir değeri yok, hisse senedi değil. Bu adam her ay Avrupa'ya gidiyordu. Sonra anlaşıldı ki, karaborsadan Dolar toplayıp, sayfa: 236

şirketin parasını Almanya, İsviçre Bankalarında ki kendi gizli hesabına yatırıyor muş. Şirket boyuna Avrupa'ya mal satıyor, fakat şirkette hiçbir vakit para yok. Sade şirket borçlanıyor. Bu adam her aldığı mal karşılığı para yerine 6 aylık, 1 yıllık senet veriyor. Şirkete gelen nakit paralar dışarıya döviz olarak kaçıyor. Bu yaptıkları yetmiyormuş gibi birde İzmir'de Uluslararası Ticaret ve Endüstri Bankasından kimsenin haberi olmadan 6 milyon borç alıyor. Şirkette bu miktarın iki misli mal olması lazım. Olmadığı için de mecburen Bankanın parayı Şirzat'a veren Genel Müdürüne büyük rüşvet vermesi gerekiyor başka türlü banka karşılıksız 6 milyon para vermez. Tabii Şirzat Genel Müdüre en azından bir milyon verdi. Her şey Genel Müdür ile Şirzat arasında geçdi. Bu paranın ne olduğu belli değil, kimse bir şey bilmiyor. Muhakkak dövize çevirip dışarıdaki şahsi hesabına yatırmıştır. Eğer şirkete harcasa büyük para belli olurdu, 1975 de 6 milyon lira çok büyük para, onunla birçok iş yapabilirdi, yazık şirkete ve ortaklara; eğer 6 milyon şirkete harcasa idi, şirket bu duruma düşmezdi, iflas etmezdi. Ortada hesap kitap yok Şirketin muhasebesi ve kasası Şirzat Doğru idi. Manisa Organize Sanayii bölgesindeki fabrika yan inşaat, yarıda kaldı sonra kaba inşaatı başka bir iş adamına devir etmiş, ondan aldığı da ortada yok, dönüp dolaşıp Şirzat'ın cebine, Şirzat Doğru 1953 de Türkiye'nin Tuzla köyündeki mülteci kampına Kızıl Çin'den geldiğinde genç bir delikanlı idi, hiç bir malı, mülkü, serveti yoktu. Tuzladan İzmir'e gelip yerleşiyor, ve bir 3 cü sınıf otelde ufak bir memur olarak çalışıyor, o zaman onun yırtık pantolonla dolaştığını görenler var. bu kişi birdenbire Çiller'ler gibi İzmir'in zengin kişisi oluveriyor. Kurduğu şirkete 3 milyon 500 bin lira para yatırıyor, 14 milyonu varmış da ancak 4 de birini yatmıyor. 1974 de 14 milyon liraya İzmir'de 100 m2 140 daire alınıyordu, olacak şey buna kim inanır. O vakit bu kadar parası, milyonu olan tek-tük insan vardı, onlardan biri de demek Şirzat- sayfa: 237

mış. Bütün yaptığı işler yalan üzerine kurulmuş. Benden büyük para kopardığından başka, Nato'dan emekli Kıbrıs Türkü Kaya bey diye bir kişiyi de dolandırmış, zavallı adamın Nato'dan aldığı emekli ikramiyesi 400 bin lirasını allem edip, kallem edip şirkete ortak yapıp elinden aldı ve Şirzatın şahsi kasasına yattı. Ona da bir parça makbuz verildi, kağıda şirkete ortak olarak ismi yazıldı, oldu bitti. Zavallı adam 2 yıl sonra beş kuruş parasız Kıbrıs'a gitti, paraları Şirzatta kaldı. Şirket if las etti dedi, fakat iflas etmedi, bütün paralar Şirzatta olduğu için parasızlıktan şirket kapandı. Daha şirket kapanmadan Şirzat bana teklifte bulundu, yıl 1976 idi, Amerika'ya gidelim, senin orada Almanya'dan giden bir çok silah arkadaşların var, onlarıda bizim şirkete ortak yapalım, hepsi paralı dedi. Tabii Şirzatın niyeti bozuktu, onlarında parasını ele geçirmek, istiyordu, beni öne sürerek Türkiye'deki Türkistanlı ortaklan dolandırdığı yetmiyormuş gibi bir de Amerika'daki arkadaşlarımı dolandırmaya kalkıştı, ben bu adamın niyetini anlayamıyorum, çünkü kendi hemşerim bir Kazak diye itimat ediyorum, kendim gibi görüyorum. Şirzatta benim iyiliğimden, doğruluğumdan yararlanıyor. Evde aileme danıştım, Şirzat birlikte Amerika'ya gidelim, oradaki Kırımlı, Türkistanlı arkadaşları da şirkete ortak yapalım diyor dedim. Eşim razı olmadı, karışma gitme, lazım değil dedi. Fakat adam tutturdu, ille de gidelim diye. Onlarda çok para var, ortak edelim, onlar da zengin olsunlar diyor. Papağan gibi her defasında herkes şirketten zengin olacak, köşeyi dönecek diyor. Şirket daha sonra holding olacak, birçok yan kuruluşu olacak diyordu. Fabrikanın büyük bir maketini yaptırmış, maksadı herkesin gözünü boyayıp parasını alacakmış. Bunun bütün gayesi daha sonra ortaklık şirketinden paralan toplayıp, kendi aile şirketini kurmak. Nitekim 1977, den sonra öyle oldu. Şirket kapandı ve yeni kurduğu şirket eşi ile ikisine kaldı. Sayfa: 238

Ben eşimi dinlemedim, şirzat'la birlikte Amerika'ya gitmeye karar kıldım. 1976 yaz sonu idi, evvela Fransa'ya vardık, orada birkaç gün kalıp, New York hareket ettik ve orada arkadaşlarımdan birinin evinde kaldık. Bizi kral gibi karşıladı ve çok iyi misafir ettiler. Benim Almanya'dan çok iyi arkadaşlarım vardı, yaşım onlardan büyük olduğu için beni sayıp seviyorlardı. Daha varır varmaz ertesi günü İzmir'den Yönetim Kurulu Üyesi Kaya beyden telex geldi, aman çabuk para gönderin, şirket batıyor, hiç para yok diye. Şaşırmıştım, Şirzat'a bu ne demek oluyor, şirkette nasıl para olmaz dediğimde, bana "Kaya Bey aptal gidip banka dan para almasını bilmiyor, bankada para çok" dedi. Benim buna bir türlü aklım ermedi, Kaya Bey Nato'da 20 yıl memur olarak çalışmış, okumuş bir adam, kültürlü, nasıl olur da gidip bankadan para alamaz diye düşündüm. Ben daha Şirzatı tanımadığımdan, onun hakkında hep iyi düşünüyorum. Vardığımızın daha ertesi günü Şirzat mırıldanmaya başladı, ağabey biran evvel para toplayalım, ortak yapalım diye. Ben acele etme daha dün geldik, ortak ederiz dedim ve bir gün sonra Kırımlı, Türkistanlı, Azeri arkadaşları şirkete ortak etmeye başladık. Şirzat'ın keyfi yerinde idi, çünkü Dolarlar geliyor, cebi doluyor. Arkadaş larım bana bu kişiyi tanımıyoruz, nasıl biri, şirketin durumu nasıl, ortak olalım mı dediler. Ben hepsine Şirzat için kefil oldum, hiç merak etmenize gerek yok, kendisi iyidir, kendi Kazak kişimiz dedim. Bunun üzerine herkes ortak oldu, kimi 5 bin, kimi daha fazla para ile ortak oldular. Biz Amerika'da bir ay kaldık. Bu arada Washington, Philadelphia şehirlerine gidip oradaki arkadaşlardan da para aldık. Şirzat'ın cebi para ile dolu idi. Bir ay sonra biz alacağımızı alıp Almanya'nın Münih şehrine geldik. Orada arkadaşım Jaken vardı, onun evinde misafir olduk, birkaç gün kaldık. Ben İzmir'e döndüm, Şirzat benimle birlikte dönmedi, kaldı, işim var dedi. Paralar olduğu gibi onda idi, bende tek bir kuruş para yoktu. Şirketin başkanı O. Benden sonra Şirzat topladı- sayfa: 239

ğı para ile isviçre'ye gidiyor ve paraları oradaki gizli şahsi hesabına yatırıyor. 10 gün sonra dönüp geldi ve Yönetim Kurulu Toplantısı yaptık. Kaya Bey şirkette beş kuruş para olmadığını söylemişti, alacaklılar şirketin kapısında bekliyorlardı. Toplantıda Şirzat tan şirketin parası nerede, ne için para yok diye hesap sordum. Sana hesap verecek değilim çık git mikrop dedi. Şaşırdım her zaman en sevdiği ağabeyi idim, şimdi iş bitti, mikrop oldum. Hastayım, kalbim iyi değil, münakaşa edemedim, çıkıp eve geldim, çünkü onun derisi kalın, vurdum duymaz adam, yüzüne tükürsen yağmur yağıyor der. Meğer beni Yönetim Kurulu Üyesi yapmakta maksadı, beni de kendi hırsızlık, yolsuzluk, işlerine bulaştırmakmış. Şirket hani harıl çalışıyor. Almanya'ya Tırlarla deri giyim eşya gidiyor, fakat ortada bir kuruş para yok, kasa tam takır, alacaklılar da bir şey almadan gidiyor. Onlara şirket iflas etti diyor. Daha Amerika'dan gelir gelmez şirket iflas etti diye kapandı. Bunun üzerine T.C. Ticaret Bakanlığına mektup yazmaya karar verdim. Bunu duyup Şirzat beni Balçovadaki eniştesinin evine toplantıya çağırdı, oraya vardım, orada Şirzat yalnız değildi, birde Hacı Hamza vardı ikisinin de niyeti bozuktu, benim susmamı istiyordu, barışalım diyordu. Eğer susarsam, bunların işlerine göz yumarsam, yaptıklarını bilmemezlikten gelirsem, herhalde benim yatırdığım parayı sus payı verecekti. Fakat ben razı olmadım, oradan anlaşmadan ayrıldım, çünkü işin içinde iş vardı: Manisa Sanayii Bölgesinde 102 dönüm araziyi bir köylüden Hacı Hamza ile birlikte gizlice pazarlık yapıp ucuza m2 sini 6 liradan alıyor, bundan yönetim kurulunun haberi olmuyor, Yakup Bey dahi habersiz, hemde şirketin parası ile alıyor. 102 dönümden 30 dönümünü Şirzat, 30 dönümünü Hacı Hamza alıyor, 20 dönümünü bir Özbek ortağa veriyor, çünkü o Şirzat'a casusluk yapıyordu, olup bitenleri ona yetiştiriyordu, bilhassa benden haber sızdırıyordu, onun için onu mükafatlandırdı. 20 dönümü ona verdi. Kalan 144 ortağa 22 dösayfa: 240

nüm arsayı iki misli fiyatına sattılar. Bu arsa meselesinde de yolsuzluk, dolandırıcılık yaptılar. Ben bu ikisinin orucundan, namazından,bilhassa Hamza beyin hacılığından bir şey anlamadım. Böyle hacılık mı olur şaşırdım, ben kararımda sebat ettim durdum, Ankara'ya Ticaret Bakanlığına yazıp şirket Yönetim Kurulu Başkanı Şirzat Doğruyu şikayet ettim. Bir müddet sonra Bakanlıktan İzmir Tic. Bakanlığı baş müfettişine emir geldi, şirketin evrak ve dosyalarını alıp kontrol edin diye. Bunun üzerine baş müfettiş şirketin bütün evraklarını, 4-5 çuval içerisine koyup incelemeye başladı. Bu inceleme tam 2 ay sürdü, bu arada Şirzat benim Ankara'ya şikayette bulunduğumu öğrenip bir kısım evrakı Balçovadaki akrabalarına getirip yok etmiş, bunu görenler bana söyledi. Bir de şirketin bir kısım dikiş makinelerini Salihli ve Balçova ya akrabalarına getirip saklamış. Baş Müfettiş 2 ayda incelemesini bitirip, 200 sayfalık Şirzat aleyhine suç dosyasını mahkemenin değişik kısımlarına teslim ediyor. Baş Müfettiş bana ben vazifemi yaptım, Şirzatın yolsuzluklarını tesbit ettim ve mahkemeye teslim ettim, şimdi iş onlara, adalete kaldı dedi. Bunun üzerine Şirzat İzmir'in 2 tanınmış Avukatını tuttu, çünkü para var. Ben parasızlıktan avukat tutamadım, duruşmalara kendim gittim. Sonra öğrendim ki Şirzatın avukatları çeşitli yerlerdeki suç dosyasını alıp, tek bir hakime veriyor. Bir hakimle anlaşmak, rüşvet vermek kolay, fakat değişik yerlerdeki hakimlerle anlaşıp para vermek zor. Her 2-3 ayda bir duruşma oldu duruşmaya Şirzatın avukatları geliyorlardı, bazen kendisi de geliyordu, ben her zaman katılıyorum. Bu şekilde mahkeme tam 6 yıl sürdü, Hakimin maksadı davayı uzatıp, zaman aşımına uğratıp Şirzat'ı ağır cezadan, hapisten kurtarmak. Nitekim zaman aşımı oldu diye çok az bir para cezası ile kurtuldu. Bu şekilde şirketin, 40-50 dikiş makinesi, bütün paralar onun oldu, yoktan varoldu, fakirlikten 3 yıl gibi kısa zamanda zengin Dolar milyoneri oldu. Olan ise 144 ortağa oldu, kimse şirketten beş kuruş para sayfa: 241

alamadı, çünkü iflas etti dedi. Türkiye'nin şirket kanunları çürük, çok boşluk, iflas etti tamam. Bunu birçok şirket yöneticileri yapıyor, herhalde Şirzat da onlardan öğrendi. Daha yeni paralarını alıp geldiğim arkadaşlarıma yalancı oldum, onlara çok yazık oldu, Amerika'da para kolay kazanılmıyor, ağır çalışılıp elde ediliyor. Ekseri bana darıldılar, beni suçladılar, bu adamı tanımadın mı dediler. Şirzat ortaklara mektup yazıp şirketin iflas etmesine Ata Bek sebep demiş. Bazı ortaklar buna inanıyor, bazıları da ikisi ortak para yedi diyor. Ortaklar ne bilsin! Ben Ticaret Bakanlığına yazıp şikayet ettiğimde artık şirketin bir ismi vardı, başka bir şeyi yoktu. Kimse şirkete mal, malzeme vermiyordu, karşılığı yok, üstelik şirketin milyonlarca borcu vardı, nesini alacak. Şirzat her şeyi kitabına uydurmuştu, kimse alacağını alamadı. Her şey bittikten sonra yeniden eşinin adına şirket kurdu ve o kaçırdığı makineler geri geldi, artık aile şirketi oldu, onun istediği de bu idi. Sözde eşinin şirketi, kendisi işletti. Eşi ev hanımı, ticaretten anladığı yok. Kısa zamanda atölyede yetmiyormuş gibi İzmir Fevzipaşa caddesinde büyük bir deri giyim mağazası açtı onu büyük kızı ile birlikte ikisi işletti. Paranın çokluğundan birde Kemalpaşa'da at çiftliği kurdu, büyük arazi aldı, evler yapıldı, kımız ticaretini başlattı. Paranın çokluğundan ne yapacağım şaşırıyordu. Haklı idi, 144 kişinin parası ile her şey yapılabilir. Artık gazetelerde boy boy hem kendinin hem at çiftliğinin resimleri çıkıyordu, İzmir'in tanınmış işadamı olmuştu, gazetecileri at çiftliğine davet edip, ziyafet veriyordu, kımız ikram ediyordu ve onlara birer deri ceket de muhakkak vermiştir. Çünkü menfaati için insanları aldatmasını iyi biliyor. Gazeteciler de Şirzat'ı iyi tanımadığı için, ne bilsinler onu büyük bir, namuslu işadamı zannediyorlar yoksa hırsız, dolandırıcı olduğunu bilseler, gitmezler, gazetelerine methedip, resmini basıp yazmazlardı. Artık her istediği olmuştu, hayal ettiği aile şirketini kurdu, büyük paraların üzerine yattı. Hiç vicdan azabı çekmesayfa: 242

den güle oynaya yaşıyor. 1974-1976 yıllan arası şirkete ortak olanların bir kısmı, zavallı, fakir Kazaklardı, doğru dürüst işleri yoktu, bir kısmı ise yaşlı insanlar, paraları yok, belki şirketten beş on kuruş para gelir diye yaşlı hanımlarının ellerindeki bir-iki bileziğini satıp paraya çevirip şirkete yatırdılar. Bu gibi kişilerin parasını yedi, zimmetine geçirdi, bu olacak ismi, bu adamda hiçmi Allah korkusu yok? her cuma camiye namaza koşuyordu, ben onu çok dindar birisi zannediyordum, meğer onunki sade etrafa, esnafa karşı gösterişmiş. Dindar olan, Allah'a inanan birinin bu kadar kötülük, yolsuzluk, dolandırıcılık yapmasına imkan yok. Bilhassa bu kötülük ettiği kişiler kendi hemşehrileri, Kazaklar olursa... Şirketin Türk Mürakibine kendi insanlarını, bunlar koyun, ben istediğimi yapıyorum, onlar ne anlayacak diyor. Yabancı bir Türk'e kendi Kazaklarını alay edip kötülüyor, rezil ediyor. Bunu bana şirketin o Türk Murakıbı şirketten ayrıldığı zaman söyledi. Şirzat bana böyle dedi diye, şaşırmıştım, bu kadarda olmaz, artık rezillik. Ben artık kendi evimi kaybettiğime üzülmüyorum fakat Amerika'daki 22 ortak arkadaşımın parasını yok ettiğime çok üzülüyorum. Onlara kaybettikleri paralarını geri ödeyecek durumum yok, az bir para ile emekliyim. Kendi hemşehrim bir Kazak hakkında bu kadar ağır yazmak istemezdim fakat beni buna mecbur etti. Ben şirkette olup bitenleri, hakikati yazıyorum, bu bir hikaye değil, gerçek, acı bir olaydır. Bu olup bitenler için çok üzgünüm. Amerika'daki arkadaşlarımın beni affetmelerini diliyorum. Şimdi yazacağım Kazakistan hakkında benim vatanım. 1993 ün Ağustos ayında 54 yıldan sonra ilk defa Kazakistan'a doğduğum Ati-rau şehrine vardım. Yanımda kızım da vardı, benim yaşım ve hastalığımdan dolayı yalnız göndermek istemedi, yanında muhakkak doktor olması lazım dedi, 5 bin Dolarlık giyim v.s. eşya alıp 4 büyük valizle sayfa: 243

gittik. Orada çok akraba çıktı, getirdiğimiz eşya, giyim yetmedi, onun için para da dağıttık. Kimine 100, kimine 500, kimine 1000 Dolar. Bizi çok iyi karşıladılar, her gün birinde misafir olduk. Her ev koyun kesti, bizde uzaktan gelen misafire at, deve, dana keserlerdi. Sonra Sovyet zamanında o bolluk yok oldu, herkesin elinden malları alındı. Biz Atirau'da bir hafta kalıp Almatı'ya döndük. Tabii bir hafta bize az geldi,fakat kızımın fazla izni yoktu, Amerika'ya dönüp işine başlaması lazım. Almatı'da ancak 2 gün kalabildik ve oradan Türkiye'ye, İstanbul'a geldik. Türk uçağı ile seyahat ediyorduk. İstanbul'da birkaç gün kalıp tekrar Türk uçağı ile ikinci vatanımız New York'a döndük. Dile kolay, 54 yıldan sonra akrabalara kavuşmak, doğduğum toprağa ayak basmak. Sevincimden hiç yorulmadım ve kendimi çok iyi hissettim, yoksa kalp hastası 80 yaşındaki bir insan için 20 saat uçak yolculuğu kolay değil. Yanımdaki genç kızım uzun yolculuktan yoruldu, fakat ben yorulmadım, Allah bana kuvvet verdi. Ben 1994 yılı Mayıs ayında tekrar Kazakistan'a gittim, bu defa yalnızdım, kızım benimle gelmedi. Gitmemin sebebi, Kazakistan'ın Kurtuluş Bayramı idi, Cumhurbaşkanı davet etmişti. 1994 Şubat ayında Kazakistan Cumhurbaşkanı New York'a gelip Valdorf Astoria otelinde kalmıştı ve beni ve iki arkadaşımı yemeğe davet etmişti. Biz Amerika'da 3 Kazak kalmıştık. O gün 2 ci dünya harbinden sağ kalıp New York'da oturan. O gün Nur-sultan Nazarbaev'le birlikte yemek yiyip, birlikte resim çektirmiştik. Bizi o zaman Kazakistan'ın Kurtuluş Gününe davet etmişti. Onun için 2 ci defa Almati'ya gitmiştim, Almatı'da Oturar otelinde bir iki gün kalıp tekrar kendi doğduğum şehir Atırau'ya vardım. Uçakla Alma-ti'dan 3 saatlik yol, orada birkaç gün otelde kalıp bütün akrabalarımı gördüm. Tesadüfen Kurban Bayramı idi, bir kısım akrabaya kurbanlık koyun aldım. Bayramı geçirip Alma-Ata'ya döndüm, Oturar'da 2 gün kalıp İstanbul'a geldim. Çünkü eşim ve kızım İstanbul'da idiler. Birsayfa: 244

kaç gün kaldıktan sonra Amerika'ya döndük, uçağımız gene Türk Ha-va Yolları uçağı idi. Yolculuk çok iyi geçti, servis ve yemekler çok iyi. Nede olsa kendi Hava Yollarımız, kendi uçağımız. Hem Atırau'dan hem İstanbul'da çok iyi vakit geçirdik. Bir ara kızım Antalya'ya gidip 4-5 gün tatil yapıp geldi, ben aynı yıl, 1994'de Kasım ayında Kırımlı çok iyi bir dostumla tekrar Almata'ya gittim. Arkadaşımın ilk gidişi 'i, ben ona rehberlik yaptım. Bu defa biraz fazla kaldık, 18 gün iyi va-kit geçirdik. Bu defa Atırau'ya gitmedim, uçak bileti gönderip ağabeyimin oğlunu getirttim, yanımda 3 gün kalıp döndü. Bu arada Kırımlı arkadaşım 50 yıldır görmediği dayısının oğlunu gördü, sarılmalar, Ben ve Nursultan Nazarbaev Kazakistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, New York (1994) sayfa: 245

ağlamalar. Kırım'dan ayrıldıklarında ikisi de 20 yaşlarında delikanlılar, şimdi ise 75'lik ihtiyarlar, ne acı değil mi? Bunlar Stalin ve Hitler yüzünden olan şeyler, trajedi. Biz İbrahim'le ikimiz Kasım sonunda Alma-Ata'dan Amerika'ya döndük. Tabii bizimkiler beni çok merak etmişler, çünkü havalar soğuktu ve benim kalp rahatsızlığım vardı, çok şükür hasta olmadan döndük. Zaten ne vakit anavatana gitsem yorulmadan, birşey olmadan demir gibi dönüyorum. Orada moralim düzeliyor, neşe geliyordu, gençliğimi hatırlıyor ve sevdiğim, hasret kaldığım memleket yemekleri bana iyi geliyordu. 55 yıl vatandan uzak, ayrı kalmak kolay değil. Fin harbinden esir olmadan kurtulmuştum fakat 2'nci Dünya Harbinde Almanlara esir düştüm ve Sovyet hükümeti beni cephede öldü diye akrabalarıma bildirmiş. Onlar da ağlıyor, matem tutuyorlar ve mevlüt okutuyorlar ve bu şekilde kapanıyor, tabii ölenle ölünmüyor. Yalnız ben değil, bütün batıya geçen, esir olan herkesi öldü demişler. İkimiz Atırau'ya varır varmaz ölen kardeşimin evinde dana kesip mevlüt okuttuk. Ancak imam bulmakta zorluk çektik. Çünkü Sovyetler bütün camileri yok etti ve imamları Sibirya'ya sürdü. Koca şehirde bir-iki kelime okuyabilen bir ihtiyar zor bulundu. Mevlüte bütün akrabalar ve komşular geldiler, en az 150 kadar kişi vardı. Alman harbinde ölen arkadaşımın hanımı sağmış, geldi. Kalabalıkta ancak biraz konuşabildik. Arkadışım Karabala bitişik komşumdu, gece gündüz beraberdik, yediğimiz, içtiğimiz birdi, çok iyi arkadaşımdı, şimdi onu çok arıyorum. Şu anda biz Amerika'da 3 Kazak kaldık. Bundan 35 yıl evvel New York'da 20 kadar Kazak-Kırgız vardık, bu 35 yıl içinde çok arkadaşımız vefat etti. Tabii çoğunun yaşı gelmişti, hastalandılar, bu arada birde vatan hasreti, ağlaya ağlaya bu dünyadan gittiler, hepsi de çok iyi arkadaşlarımdı. Şimdi 3 Kazak ve 2 Kırgız kaldık, bizim de sağlık dusayfa: 246

rumumuz pek iyi değil, fakat buna da şükür ediyoruz, hiç olmazsa yatıp kalmıyoruz, ayakta dolaşabiliyoruz. Bizler Sovyet ve Hitler zamanında neler çektik, ne kötü günler, yıllar geçirdik, bilemezsiniz, bunlar yazmakla bitmez. O Sovyet devri, rejimi, komünizm bitti, şimdi Kazakistan müstakil cumhuriyet oldu. Harpten sağ kalan.arkadaşlarımızın ömrü yetmedi, bu günleri göremediler. Yazık oldu, vatanı görmek için ne kadar da can atıyorlardı, komünizm yok olsa da vatana dönsek diye. Allah'a bin kere şükür ben vatanımı, doğduğum yeri, akrabalarımı görebildim. Kazakistan Kurtuluş Bayramındayım, Alma-Ata (1994) sayfa: 247

ÖZGEÇMİŞ 1914 yılında Atirau şehrinde doğdu, İlk, orta ve teknik liseyi 1933'de Atirau'da bitirdi. 1937'de Uralsk şehrinde yüksek tahsilini tamamladı. 19371938 yıllarında Alma-Ata vilayeti Kegen sabasında 1 yıl öğretmenlik yaptı. 1938-1939 yıllarında Atirau vilayeti Dossor şehrinde öğretmenlik yaptıktan sonra 1938 Ekim sonunda askere alındı ve Kazan şehrinde yedek subaylık yaptı. 1940 kışında Finlandiya harbine katıldı. 1941'de Sovyet Alman Harbinden bulundu. 1941 Ekim'inde Almanlarla esir düştü. 1942 yazına kadar Belorssyanin Roslobl ve Ukrayna'nın Poltava şehirlerinde esir kampında bulundu. 1942 yazından itibaren Polonya 'da Alman askeri olarak vazife yaptı. 1943 yılında Doğu Almanya'da Harp Sakatla-Kampı'nda kaldı. 1944'de Batı Almanya'nın Frankfurt a/m şehrin- de kimya fabrikasında kimyager olarak çalıştı. 1944 sonuna doğru Avusturya 'nın Wien şehrinde Oriental Enstitüsü'nde Alman Lisanı okudu. 1945'de İnsbruck-Landeck şehrinde Amerika ordusuna esir düştü, 1 ay sonra serbest bırakıldı. Münih şehrine eldi ve çalıştı. 1950'de Türkiye'ye göç etti. 1958'de Amerika'ya gidip yerleşti. 1974'de Türkiye'ye döndü, 1990'da tekrar Amerikaya dönerek yaşamını orada sürdürmektedir. KİTAP İSTEME ADRESİ: Ata BEK 373 Route 111, Simithtown, N.Y. 11787, ABD. Sayfa: 271