Ozan Açıktan: Coppola'yı beklemeye gerek yok, bir tane ak sakallı dede bekliyorsam, o da herhalde Polanski dir.



Benzer belgeler
Seyfi Teoman Kısa film çekmeyi düşünmüyorum, çünkü maliyeti çok yüksek, geri dönüşü yok.

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

İDİL DİZDAR, HEM OYUNCU HEM YÖNETMEN

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

ÜRÜN KATEGORİSİYLE İLGİLİ:

KENDİ İŞİNİZİ YAPARKEN KİMSE YANLIŞLARINIZI DÜZELTECEK CESARETE SAHİP OLAMIYOR.

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ BENİM GELECEĞİM OLDU. Sayın Yurduseven öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

Belmin Söylemez: Bütün mesele, bir şeyi anlatmaya çalışmak ve farklı yöntemler denemek

Blogger bunu uyguluyor!

Ürünü tüketmesini/satın almasını/kullanmasını ne tetikledi?

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

1999 yılında Arti Film i devralan, Devrim Arabaları, Kavşak, Nar, Eylül ve İz

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

Nicola Falcinella: Merhaba, öncelikle bu buluşmayı organize ettiğiniz ve beni davet ettiğiniz için teşekkür ediyorum. İstanbul'a ilk gelişim.

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi nde Tiyatro Tarihi ve Teorisi eğitimi

Benim görevime gelince, festivalin programlama direktörüyüm. Dokuz yıldır festivalde çalışıyorum. Artistik direktör Cameron Bailey ile beraber

Şimdi olayı şöyle düşünün. Temel ile Dursun iddiaya giriyor. Temel diyor ki

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Vizyon Tarihi: 12 Temmuz 2013 Yönetmen: Shawn Levy Oyuncular: Vince Vaughn, Owen Wilson, Rose Byrne, Max Minghella, Will Ferrel Yapımcı: Shawn Levy,

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

ÜNİVERSİTEMİZ ÖĞRENCİLERİNE ÜST DÜZEY OLANAKLAR SAĞLIYOR

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

HUNGER GAMES SERİSİNİN YARATICILARINDAN DIVERGENT UYUMSUZ 18 NİSAN DA SİNEMALARDA!


Güzel Bir Bahar ve İstanbul

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

MEZUNLARIMIZIN OKULUMUZ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ

SİNEMA YÖNETMENİ TANIM

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Bu ödül veda için olmasın

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

İngilizce nasıl öğrenilir?

Astrofotoğrafçılarımız: Metin ALTUNDEMİR

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Sevgi evlerinde kalan kardeşlerimize konser düzenledik. Huzurevi ziyaretlerimiz ara sıra oluyor,gönül Köprüsü diye bir proje de yer alıyoruz.

Forex Ek Kazanç Sistemi

Yapabileceğim en iyi iş bu. Dünyanın pek çok farklı yerinden filmleri Avustralya da yaşayanların izleyebilmesini sağlayabilmek benim tutkum.

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz?

Bir planı ortaya çıkartabilmek sancılı bir süreç ve çok ciddi bir altyapı gerektiriyor. Zaten fark

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

APPLE BİLGİSAYARI İCAT EDEN TEKNİSYEN: STEVE WOZNIAK

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder..

İLHAM VEREN KONUŞMACILAR ALEM-İ İŞ İLE HERKES BİRBİRİNİ DAHA İYİ ANLAYACAK!


Ahmet Uluçay ın Ardından

BABA NERDESİN KAYBOLDUM

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Bir adam... Bel Plan Dış/Gün. Bir şehir... Geniş Açı. Ve insanlar... Geniş Açı

AHAL TEKE BELGESEL FİLM PROJESİ TÜRK HAVA YOLLARI SPONSORLUK DOSYASI

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

Örnek Tarot Okuması

Türkiye de üniversiteye giremeyen öğrenciler Fas ta üç dil öğreniyor

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

Kars Öyküleri: Ahu Öztürk, Emre Akay, Ülkü Oktay, Zehra Derya Koç

Oyunculuk herkesin harcı değil!

2. En başarılı olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri? 3. En başarısız olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri?...

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

Benimle Evlenir misin?

SOSYALLEŞEBİLEN ÖĞRENCİNİN İLETİŞİMİ DE GÜÇLÜ OLUYOR

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

Otizmli Eymen 10 Okuldan Geri Çevrildi

CÜMLE TÜRLERİ YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE. Fiil Cümlesi. *Yüklemi çekimli fiil olan cümlelere denir.

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

25. İngilizce Geniş Zaman Konu Anlatımı (Simple Present) (

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

İNANDIKTAN SONRA YAPILAMAYACAK ŞEY YOK. Sayın Reisoğlu öncelikle kendinizden bahseder misiniz?

Renkli Bir Yazarın Kitabı: Renkli Masallar. Bazı insanlar gezi yazısı okumanın sadece daha önce gitmedikleri ya da hayatlarının

Jamie Foxx J

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU

Yönetici tarafından yazıldı Çarşamba, 09 Eylül :41 - Son Güncelleme Çarşamba, 09 Eylül :10

Ahmet Pura: Dijitaldeki kontrolsüz büyüme korkutuyor

Akıllı ve Çevreci Hastane Yatırımları

Kitap Okuma Alışkanlığı ve Tercihleri Araştırması

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

Beyni geliştirmek ve zekâmızı parlatmak mümkün. Beyin, yeni bilgiler ve beyin faaliyetleri ile gelişir ve büyür.

Kadınların Çalışma Deneyimleri

LanguageCert AÜ TÖMER B2 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1

Bir taraf mutsuzsa mesele kapanmaz

Bu çalışma sırasında bize yardımcı olan tercümanımız Habibe Biber e de ayrıca teşekkür ediyoruz.

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ 6 (ΕΞΙ) ΣΕΛΙΔΕΣ

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam

Niğde Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Topluluğu Başkanı Okan Aktaş Toplulukta Görev almak bir İletişimci olarak bana çok faydalı oluyor

Transkript:

Ozan Açıktan: Coppola'yı beklemeye gerek yok, bir tane ak sakallı dede bekliyorsam, o da herhalde Polanski dir. Mithat Alam Film Merkezi 16 Aralık 2004 de kısa film yönetmeni Ozan Açıktan ı ağırladı. Diyojen in Karısı, Mono ve Marlis filmlerinin yönetmeni Ozan Açıktan ile filmlerinin gösterimi sonrasında Yamaç Okur un moderatörlüğünde kısa film üzerine bir söyleşi gerçekleştirildi. Yamaç Okur: Öncelikle eğitiminle başlayalım. Hangi okullarda okudun ve kısa filme geçişin nasıl oldu? O zan Açıktan: Ankara Üniversitesi'nde Radyo, TV ve Sinema okudum. Sonra Polonya'daki Sinematografi Bölümü ne başvurdum. Ankara Üniversitesi nde okurken yaptığım iki filmle Polonya ya Festival e gittiğimde Lodz Sinema Okulu ile tanıştım. Okul için para biriktirmem gerekiyordu, dönünce çalışmaya başladım. O sırada Diyojen in Karısı nı yaptım ve bir ödül aldım. Parasıyla da okulun ücretini ödedim. Polonya'ya ne zaman gittin? İlk gidişim bundan üç yıl önceydi. Sonra da Diyojen in Karısı ile gittim. O filmi TRT den Süreyya Garipoğlu nun Genç Sinemacılar programı kapsamında yapmıştım. Polonya da iki film daha yaptım; biri kamera egzersizi olan Mono diğeri de mezuniyet filmim Marlis.

86 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2004 Yamaç Okur: Kısa filmcilerinin hemen hepsinin ortak sorunlarından biri finansman. Üç filminin de ortak özelliği film formatında çekilmiş olmaları. Bu bilinçli bir tercih olmalı. Zor bir tercih aynı zamanda. O zan Açıktan: Evet uygulamada da, gösterimde de zor bir tercih. Türkiye de 35 mm.lik kopyadan gösterim yapmak çok kolay olmuyor. Diyojen in Karısı ile başlayalım. TRT de Genç Sinemacılar adında yeni bir projeden bahsettiler. TRT, kamerayı, ışığı veriyordu. Yönetmen sadece senaryodan ve ekipten sorumlu oluyordu. Kamerayı TRT den aldığım için 35 mm. çekmek çok kolay oldu. Projede yer alan bütün kısa filmciler filmlerini 35 mm. çektiler.zaten 5 6 kişiydik. Onların hepsi bana film verdiler. İzleyince renklerden parça filmler olduğu fark ediliyor. Ama filmin son hali Betacam da kaldı, 35 mm kopyasını yapamadık. TRT'de de kopyası kalmadı mı? Kalmadı, 35 mm de çekip dijitalde bitirmek zorunda kaldık. Polonya da bütün egzersizler film kamerasıyla yapılıyor. En fazla uzun metraj gibi bir şey yapmak istersen onu dijitalde yapabiliyorsun. Ben sinematografi okuduğum yani kamera kullanarak not aldığım için filmi 16 ve 35 mm de çektim. Finansmanını, Diyojen in Karısı ile Ankara Film Festivali nde aldığım ödül olan iki kutu filmle çekerek sağladım. Kamerayı okuldan aldım. Artık kullanılmayan çok eski kameralar olduğu için 16 mm ye orada kimse matah bir şey diye bakmıyor. Bu yüzden çok fazla var. Laboratuar işlemlerini belli bir metraja kadar okul karşılıyor. İki kutu çekince sorun olmadan yapıyorlar. Marlis e gelince, Vizontele de yardımcı yönetmen olarak çalışmıştım. 20 kutu film kalmıştı, hepsini aldım (gülüşmeler). Polonya da öğrencilere sattım, parasıyla 15 kutu Kodak aldım ve Marlis te kullandım. Polonya daki Lodz, dünyanın en önemli sinema okullarından biri. Sinema yapmak isteyen birçok öğrencinin de düşlerini süslüyor. Seninle beraber Seyfi Teoman da Lodz da aynı dönemlerde okumuştu. Neden Lodz?

Ozan Açıktan 87 Polonya ya festivale gittiğimde Roman Polanski ile tanıştım. İçerde benim filmim gösteriliyordu. Film 30 dakikaydı. Dışarıda merdivenlerde bira içiyordum. Rektör (ya da müdür yardımcısı) geldi: "İlgileniyorsanız Bay Polanski okulda", dedi. Ben toparlanırken Polanski yanıma geldi, "Benimle bir bira içer misin?" diye sordu. Önce şaşkınlıktan öylece durdum. Sonra biraları aldık, oturduk. Bir süre kameralar bizi çekti. Sonra Polanski ile yalnız kaldık. Ben ne konuşacağımı bilemiyordum. Polanski konuşmayı başlatmak için "Ne yapmak istiyorsun" diye sordu. "Yönetmenlik okuyacağım" diye cevapladım ama yalandı. Lodz un çok iyi ve girilmesi çok zor bir okul olduğunu bilmeme rağmen orda okumayı düşünmüyordum. Çünkü Lehçe öğrenmek gibi bir handikap var ortada. Polanski, "Buraya gelip yönetmenlik okumanı tavsiye etmem çünkü yönetmenlik okunmaz, olunur" dedi. Seyfi nin yönetmenlik okuduğundan bahsetti. "Ama Türkiye'ye dönünce aç kalmak istemiyorsan, gel burada kamera oku. Buranın görüntü yönetmenleri çok iyidir. Film çekmeyi öğretirler", dedi. "Coppola'yı beklemeye gerek yok, bir tane aksakallı dede bekliyorsam, o da herhalde Polanski dir, diye düşündüm. Ondan sonraki iki yıl hep aklımda gidip sinematografi okumak vardı. İyi mi yaptım kötü mü bilmiyorum, ama şu an kamera okumuş olmaktan memnunum. Başvuru sürecin nasıl gerçekleşti? İki opsiyonunuz var bir tanesi Seyfi Teoman ın yaptığı gibi normal sınava girmek. Ya da film okulunda okuduysanız, daha önceden yaptığınız filmler, CV ve iki adet referans mektubu başvuruyorsunuz. Ona göre kabul ediyorlar ya da etmiyorlar. Bu şekilde başvuru sayısı daha az olduğu için benim girdiğim program biraz daha kolay. Seyfi'ninki tam sınavla girilen dört yıl okunması gereken. Ama benimki iki yıldı. Diğerinde sınav biraz daha aşamalı, sadece filme yönelik olmuyor, yazılı bir sınava tabii tutuluyor. Yamaç Okur: Lehçe meselesini nasıl çözdün?

88 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2004 O zan Açıktan: Orada beş ay hazırlık dönemi var. Bir ay önce giderek özel ders aldım. Belli bir yaştan sonra hazırlık okumak ve dilin ileride hiç kullanmayacağın bir dil olan Lehçe olması biraz sorundu. Bir gün ders çıkışında bir arkadaşımla konuşurken buldum kendimi. Hakikaten öyle oldu. Bana Hâlâ Lehçe kursunda mısın? diye sordu. Sonra boş ver, zaten anlıyorsun dedi. Ardından bir yeterlilik sınavına girdim. Konuşabiliyordum, seti de idare edebiliyordum, oyuncuları yönetebiliyordum. Tabii ki İngilizcem de yardımcı oldu. Lodz, uluslararası öğrenciler için paralı sanırım. Aslında uluslararası öğrencilere pek sıcak bakmıyorlar. Çünkü okul zaten bütün Polonyalı öğrencilere burs veriyor. Üstelik yaşama parası da veriyor, filmlerini karşılıyor. Okuldaki temel işleyiş böyle. İlginç olduğu için çok kısaca anlatacağım. Bir prodüksiyon departmanı var. Her yıl birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıflar için belirli bütçeleri var. O bütçe prodüksiyon departmanında duruyor. Gidip kamera istediğinde bütçenden kamera kirasını düşüyorlar. Okulun içinde gerçek bir film prodüksiyonu yapıyorsun. Arada para alıp verme olmuyor. Okulun böyle bir yapısı var ve bütün Polonyalı öğrencileri çekiyorlar. Sınıfta 15 tane öğrenci varsa üçü yabancı, diğerleri Polonyalı oluyor. O yüzden de yabancı bir öğrenci burs aldığı zaman pek sıcak bakılmıyordu. Ama burslar elçilik üzerinden devlet düzeyinde olunca, okulun parası zaten Türkiye den yatırdığı için herhangi bir terslik olmuyor. Bunun dışında dışarıdan öğrenci geliyorsa para versin diye düşünülüyor. Aslında gerçekten pahalı bir okul. Yerine Avrupa'daki başka okullar tercih edilebilir. Dört yıl okuduğun zaman yıllık 12 bin dolar. Filmleri okul karşılıyor, üçüncü sınıfta artık belgesel çekmen gerekiyor. O kadar para vermene rağmen 35 mm. çekemiyorsun. Staj programında ise 5.000 dolar daha vererek filmini çekiyorsun, 8 bin dolara falan geliyor.

Ozan Açıktan 89 Diğer ülkelerle birlikte kaç tane yabancı öğrenci var? Ben yıllar önce Lodz da okuyan bir Türk olduğunu duymuştum. Feridun Erol diye biri varmış, yurt dışında yaşıyormuş hatta. Şu an yığınla Koreli var. Alman ve Amerikalılar da geliyor. Almanlarla bir öğrenci değişim programı var. Marlis in bütçesi herhalde diğer filmlerinden daha fazlaydı. Hâlâ borcunu ödüyoruz. Mesela BMW yi aslında gerçekten çarpacaktık. Son gün iki tane BMW kapısı aldık, o kapı hala duruyor ve borcunu ödemedik. Hurda araba kullandınız herhalde. O son iki kareyi Polonya'da çektik. Çünkü burada çarpılmış araba bulamadık. Orada da bulduğumuz araba Alfa Romeo'ydu, BMW bulamadık (gülüşmeler). Bütçeye gelince; ben burada uzun metrajda çalıştım, filmleri sattım, reklamlarda çalıştım, onların paralarını koydum. Ama bunlar yetmedi. Üzerine Polonya dan sponsorluk aldık. Bir sigorta şirketinden. Onlar ekipmanları sadece sigortaladılar. Çünkü Polonya'dan kamera geldi. Burada istediğimiz kameradan yoktu. Tahmin ediyorum filmin bütçesi 15 bin Euro falan. Filmi yapmaya karar verdiğimizde 7 milyar paramız vardı. Hâlâ borç ödüyoruz. Kamera için bir şey söylemek istiyorum: Kamera sinemaskop anamorfik lens kullanıyor, yani gerçek perdede gösterildiğinde gerçek bütün o perdeyi kaplayan bir şey. Türkiye'de anamorfik lens ya da anamorfik lens kullanılabilecek kamera yok. Biraz da filmlerin içerikleri ile ilgili konuşalım. Bence filmlerde konuşulmaya değer birçok şey var. Diyojen'in Karısı ile başlayalım mı? Bener Bozkurt, Bilkent'te oyunculuk okuyordu. Diyojen'in Karısı nı birlikte çekmeye karar verdik. Senaryosundan yönetmenliğine kadar ortak çalıştık. Senaryosu gerçek bir

90 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2004 hikayeden alınma. Filmde anneannem oynayacaktı bu yüzden Bozhöyük te çektik. Filme mekân ararken iki hafta kadar o ağaçları bulabilmek için dağlara tırmandık, ormanlarda gezdik.yorucu bir işti. Bu hikayeyi Karadeniz'de bir kadın, bir tiyatro grubuna gerçekten yaşattı. Bir oyuncu arkadaşımın da içinde bulunduğu grup, minibüsle giderlerken, dinlenmek için bir eve giriyorlar. Evde yemekler falan yapılıyor. Çıkarlarken kadın fotoğraflarını istiyor. Aslında çok daha iyi çekilmesi gereken bir film. Yamaç Okur: Üç filmde de dış ses var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? O zan Açıktan: Diyojen'in Karısı nı yazdık, çektik, sonra baktık ki hiçbir şey anlaşılmıyor. Gerçekten de öyle oldu. O cümlelere inanıyorum ama yine de tam kurtarma ve çok zorlama cümleler olduğunu düşünüyorum. Mono da ise ben kamera egzersizi yapacağım için bir tane teklif buldum. Ulf Wolf yazmıştı, internette gördüm. Bunu hikaye yapabilir miyim? diye sordum. Kabul etti. Böyle hazır bir teklifti. Adam konuşuyormuş gibi yapayım da kamerayla uğraşayım dedim. Marlis te ise gerçekten hikayenin içinde olan bir şey. Ama dördüncü filmimde kimse konuşmayacak (gülüşmeler). Bir şey anlatmaya çalışmayacak en azından. İkincide adam hikaye okuduğu için var. Ama başka türlü altından kalkamayacağım için bilinçli yaptım. Mono ile birlikte kadın erkek ilişkilerine odaklanıyorsun. O zamana kadar bunlarla ilgili bir laf edecek bir yaşanmışlık da yoktu. Bir erkek olarak bir kızla konuşup onu etkilediğimin hayalini kuruyorum ve öyle bir film yapmayı istiyorum. Sonra o kızla birlikte olmaya başlıyorsun ve ayrılıyorsun. Filmi de Marlis oluyor mesela (gülüşmeler). Doğru ya da yanlış bilmiyorum ama öyle bir referans çabası içindeyim. Oradaki hikayelerin hiçbirini yaşamadım ama hayalini kurduğum ya da yakın hissettiğim anlar oldu. Metin de gerçekten iyiydi. Zor olan şu: Bir metni alıyorsun, o zamana kadar yüz tane kitap okumuşsun, bir o kadar da film izlemişsin, ama o metni filme çekerken, çektikten son-

Ozan Açıktan 91 ra, filmi izlerken yaptıklarına gülmüyorsan eğer, o iyi bir metindir. Çok kötü olduğunu düşünmüyorum ve henüz Mono ya gülmüyorum. Oyuncular profesyonel miydi? Hayır, kadın oyuncuyla bir barda tanıştım (gülüşmeler). Bizim okulda dekorla ilgileniyordu. Benim aklımda son güne kadar, mankenlik yapan ve oyuncu olan bir kız vardı. Sonra diğerini oynattım. Bu arada hep biz diye bahsediyorsun, bir ekibin mi var? Ankara da birlikte yola çıktığımız, sonra İstanbul da yolları kesişmiş bir ekip var. Şimdi başka işler yapıyorlar ama aynı zamanda kısa film de yapıyorlar. Ben Türkiye ye geldiğimde diyorum ki: Marlis diye bir film yapacağız, herkes işini gücünü bırakıyor.o ara başka hiçbir şey yapılmıyor. Marlis için biz yaklaşık 15 gün mekân aradık, herkes yollardaydı. Beş kişi, yalnızca ben değil. Filme benim kadar inanmış bir grup. Az önce söylediklerinizden çok üzüldüm çünkü ben filmi izlerken alt metinde çok farklı şeyler varmış gibi geldi. Sadece barda bir kadını etkileme filmi değilmiş gibi. Filmde yaşadığımız hayat, bunun üzerine çeşitli diyaloglar var. Kaçış yollarının olmadığı üzerine diyaloglar var. Kapitalizmin tatlı bir düşü vardır ya bu düşten kaynaklı bu sanki ağzımıza çalınan bir parmak baldan bahsediliyormuş gibi gördüm. Filmin sonunda delilerden bahsediliyor, hapishaneyi kabul etmeyenlerden. Oradan aklıma çok farklı şeyler geldi. Daha öncesinde cüzamlıların daha sonraki çağlarda modernite ile beraber delilerin toplumdan dışlanması vb. Bu bir kızı tavlama filmi değil elbette. Benim filmi yapma sebebim olan samimiyet noktası; bir tane kameram, bir tane öykü var, bunları bir arada kesiştiren şey. Öyle bir derdim ya da hayalimin olması. Orhan Pamuk sinema ile ilgili çok güzel bir şey söylüyor. Mastürbasyon gibidir di-

92 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2004 yor. Ulaşamayacağınız hayallerle beyninizi bulandırır. Sinemanın sadece beyni bulandıran bir alanı da var. Ama metin çok kuvvetli ise. Söylediğim basit bir şey değil. Öyle kolay yenilir yutulur bir şey de değil. Ama film onun içinde eziliyor. Altyazı Aylık Sinema Dergisi nde Mono ile ilgili bir şey yazılmış, içi boş bir hediye kutusunu andırıyor gibi bir cümle hatırlıyorum. Şu noktada haklı, film görselliğinin altında kalıyor.görselliği çok daha üst düzeydeyken anlatısı daha yavan kalıyor. Bu açıdan boş hediye kutusu benzetmesine katılıyorum. Ama anlatısını kaybediyor gibi bir şey de vardı, ona katılmıyorum çünkü anlatısının o olması ile yola çıkan bir film. Yani son tahlilde bir fıkradan bahsediyoruz. Marlis gibi iddialı bir şeyden bahsetmiyoruz. Ben bir film anlatacağım, kadın mı erkek mi çözeceğim gibi bir derdi yok. Marlis öyle bir derde soyunuyor. Altında kalıyor ya da kalmıyor onu bilemiyorum. Yamaç Okur: Marlis de belki adam daha yaşlı olsaydı daha etkileyici olabilirdi ve hikaye daha öne çıkabilirdi. O zan Açıktan: Adamın yaşlı olması için bir çabamız oldu, ama oyuncuyu Türkiye ye getiremedik. Marlis de kullandığın mekânlar herhangi bir yere ait olabilir. Sadece garsonun Türkçe konuşmasından anlayabiliyoruz Türkiye olduğunu. Miami falan da olabilir. Yetkinlik dediğim o, ben böyle bir şeyin altından kalkabileceğim için bu soyutlamayı yaptım. Aklımdan geçen film Kumun Altında oldu. Görüntü yönetmenliği de okudun. Beğendiğin, öykündüğün görüntü yönetmenlerinden bahseder misin? Galiba Darius Khondji sonra da Vittorio Storaro. Darius Khondji nin tek başına Seven ını bir köşeye koymakta fayda var. Evita gibi bir filmi de var aynı zamanda. Khondji sadece ışığa, kameraya müdahale etmiyor. Duvarın ıslatılması gerektiğini de söylüyor, ya da duvara lastik yapıştırılarak o ıslaklığın on saat sürmesini sağlıyor. Storaro ressam yanından dolayı da hayran olduğum bir kişi, ama

Ozan Açıktan 93 Khondji sinema yapmak, üretmek anlamında daha yakın geliyor. Bir görüntü yönetmeni olarak Darius Khondji ile çalışmak isterdim. Bir yandan da reklam sektöründe çalışıyorsun, para kazanıyorsun. Başka planların da var mutlaka. Vizontele Tuuba da çalıştın. Türkiye de beğendiğin görüntü yönetmeni var mı? Uğur İçbak gerçekten iyi bir görüntü yönetmeni. Çağdaş, birçok filmi takip eden bir adam. Tolga Kutlar da var. İkisi de genç ve adam gibi iş yapıyorlar. Adam gibi derken küçümsemek adına söylemiyorum. Ama bizde görüntü yönetmeni deyince kamerayı alıp Oradan onu yak, buradan da bu yansın tamam gibi bir durum var. Mesele şu: Tamamen metin ve o metnin hak ettiği görüntüyü tartışmak gerekiyor. Bunu Tolga Kutlar da Uğur İçbak da tartışıyor. Mehmet Aksın la çalışmadığım için bilmiyorum, o da aynı kuşaktan. Onun dışında tanıştığım herkes, yaşlısı genci böyle. Reklamlardaki görüntü yönetmenleri? Bu sebepten dolayı reklamda yabancı görüntü yönetmenleri çok geliyor. Çünkü filme bir karakter katmak gibi bir dert var. İyi bir reklam filminden bahsediyoruz. Karakter katabilmek için de orayı aydınlatmak yetmiyor. Bir tane daha beğendiğim görüntü yönetmeni var: Sloavomir Idziak, o da bizim okulun mezunu ve Kieslowski nin Blue filminin görüntü yönetmeni. Her şeyin başı bu; sinematografiyi ya da ışığı senaryosuz tartışmak saçmadır. Ben korku filmi mi çekiyorum, bu korku filminin adam karakteri, kadın karakteri nasıl? Ancak bundan sonra olayı ışıklandırabilirim. Sonra bütün filmin rengine bakmalıyım ki renkler arasındaki dengeyi bulabileyim. Kendi kişisel tercihin adına görüntü yönetmenliği yapmak gibi bir planın da var mı? Emprovize bir sahne çekmek istediğim zamandan bahsedelim: Görüntü yönetmeni eğer bir sahneyi çekemiyorsa,

94 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2004 kalben kendini ona yakın hissetmiyorsa ve yakalamıyorsa, sadece yakın planlarla gidiyorsa kamerayı alıp kullanmak istiyorum. Sadece o sahnenin hayrına olacağı için. Mesela Polanski Piyanist te bombalar patlarken piyanonun çalındığı sahnede kamerayı kendi kullanıyor. Çünkü tansiyonu, kameranın nereye döneceğini o biliyor. Ya da kamerayı kullanırken oyuncuya daha yakın oluyorsun. Yamaç Okur: Bazı oyuncularla çalışırken zorlandığından bahsettin. Hangi filmde hangi oyuncu? O zan Açıktan: Film olarak Marlis. Marlis i oynayan kadın onların Meltem Cumbul u gibi, reklamlarda sinema filmlerinde oynayan çok tanıdık bir yüz. Bizim sigortayı alabilmemizin sağlayan da o. Genelde reklam filminde oynadığı için kendine göre hazır kodları var. Şimdi seviniyorsun dediğin zaman beş tane sevinmesi var zaten. Hemen onları arka arkaya tekrarlarda verebiliyor. Film çekiyorsun, bir sonraki tekrarda aynı tonda ya da başka bir tonda ama yine reklam tadında sevinen kadın gülümsemesi yapıyor. Filmde kullandığımız planları en kendi olduğu planlar. Erkek için de şunu söyleyebilirim, çok duygusal, derin bir insandı, yine de sette o kadar derin değildi. Sette nasıl bir yönetmensin? Senaryo ne gerektiriyorsa yapmak lazım. Mesela ambulans sahnesini çekerken, ambulansın içine hiç kimseyi sokmadım, artı hiç konuşmadım ve bunların hiçbirini planlı yapmadım. Çünkü karşımda benim yarattığım bir karakter ölmüştü ve makyajı çok iyiydi. Kameranın yanına oturduk, Ilgaz dedi ki: "Otopark ceza yazacak!" (gülüşmeler). Biz oturduk Marlis e üzüldük. Ben filmin içinde o ana kadar o kadar gerildiğimi ya da hikayenin içine girdiğimi hatırlamıyorum. Çünkü Marlis i çekene kadar öyle şeylere inanmıyordum. O zamana kadar Diyojen in Karısı nı ve Mono yu çekmişsin. Tecrüben yeterli değil, meselenin kendisi ile yüzleşmemişsin. Kalkıp bir ölüm planı çekiyorsun. Bir de, filmin senaryosunu birlikte konuştuğumuz bir arkadaşımız, çekimden bir gün önce, kaza planını çektiğimiz yerde kız ar-

Ozan Açıktan 95 kadaşı ile birlikte trafik kazası geçirdi. Kız arkadaşı komaya girdi. Biz filmi çekene kadar kız arkadaşı komadaydı. Bu filmin üzerinde büyük bir ağırlık oldu. Sonra bir de Marlon Brando öldü. Bu filmde bir şey var yapmayalım dedik. Kısa filmin şu andaki durumuna dair ne düşünüyorsun? Bundan sonrasında kısa film üretmeye devam mı edeceksin, uzun metraj mı düşünüyorsun? Önümde bazı yollar açılıyor gibi. Yapabildiklerimin arttığını görüyorum. Yönetmenlik yolunda da iyi adımlar atabilecekmişim gibi görünüyor. O yüzden bir uzun metraj yapmak istiyorum. Şu an senaryosunu yazıyoruz. Bahsettiğim trafik kazasını geçiren arkadaşım yazıyor hatta. Ama önce bir kısa film daha düşünüyorum. İki insan oturup konuşuyorlar ve birbirlerinden nefret ediyorlar gibi bir sahne yapmak istiyorum. Sonra da bir uzun metraj çekmek istiyorum. Türkiye deki kısa metrajla ilgili de şunu düşünüyorum: Bir tiyatro teorisyeninin dediği gibi "Bilmek ancak yapmakla mümkündür" diyor. Türkiye de bazı insanlar var, bir sürü kısa film projeleri var, ama hiçbir şey yapmıyorlar. Sonra bizim filmleri seyrediyorlar. "Bizim de bir tane kısa film projemiz var" diye konuşmaya başlıyorlar. Yapamıyorlar çünkü sokağa çıkmıyorlar. Bütçe meselesi açıldı, böyle bir şey yok. Biz kabuslar gördük, 15 bin Euro söyleyince çok büyük bir rakam, hâlâ borç ödüyoruz. Bir baş koyma var işin içinde.

96 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2004 Ozan Açıktan Kimdir? 1978 Eskişehir doğumlu. Ayşeabla Koleji nde ilk orta ve lise eğitimi tamamlayıp Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi nde Radyo Televizyon ve Sinema departmanından mezun oldu. Polonya da Lodz sinema okulunda Sinematografi eğitimi aldı. Halen reklam sektöründe çalışmaktadır. Filmleri 1999 Üç Film Birden Devamlı- betacam 2001 Diyojen in Karısı- 35mm 2003 Mono- super 16mm 2004 Marlis, 35mm