Şampiyon; İsmet Atlı. Öyle dalardım rakibe Sanırlardı füze beni İhtiyarlık yavaş yavaş Getiriyor dize beni.



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Olimpiyat Sporlarıyla İlgili Bilmeceler

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

kural tanımayan cafer Adı-Soyadı:...

OYUNCAK AYI. ayının adını Yumoş koydu. Halasına oturmaya. giderken Yumoş uda götürdü. Halasının kızı. Sorular: 1- Annesi Elvan a hangi hediyeyi aldı?

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

Bodrum Sutopu Takımı, Başkan Kocadon u ziyaret etti

5. SINIF TÜRKÇE KELİME TÜRLERİ TESTİ. A) Ben ise yağmur yağmasını bekliyordum. Cümlesindeki isimlerin hepsi tekildir.

Mutlu Haftalar! Mutlu Ramazanlar! ilkokul1.com

OYUNCAK AYI. Aysel çok mutluydu. Çünkü bugün doğum. Annesi Elvan a oyuncak bir ayı aldı. Elvan. günüydü. Babası Aysel e hediye aldı.

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER YAPTIK?


Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BEDEN EĞİTİMİ BÖLÜMÜ REKTÖRLÜK KUPASI FAKÜLTELER ARASI ÖĞRENCİ TURNUVALARI GENEL KURALLARI

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Madde 2: 2015 yılında yapılacak olan Türkiye Büyükler Karakucak Güreş Şampiyonasına katılacak kulüp ve sporcuları kapsar.

2. SINIF İŞİTME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİ İÇİN TEST ÇALIŞMASI. Hazırlayan Engin GÜNEY İşitme Engelliler sınıf Öğretmeni

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

MATEMATİK DERSİ GENEL DEĞERLENDİRME

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

TARSUS DA BİR GÜN...BELKİ DE İKİ... Adanalılar...Mersinliler...Gaziantep, Hatay ve Osmaniyeliler...Türkiye nin gezmeyi sever insanları...

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΓΙΔΤΘΤΝΗ ΜΔΗ ΔΚΠΑΙΓΔΤΗ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ:

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

Basketbol müsabakaları iki hakem tarafından yönetilir. Misafir takım sahayı seçme hakkına sahiptir. Her devreden sonra saha değişimi yapılır.

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

DİKTE METNİ 1 DİKTE METNİ 2

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

MEVSİM İLKBAHAR SAĞLIKLI YAŞAM. İlkbahar mevsiminin özelliklerini öğreniyoruz.

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

5. Et et içinde, et fit içinde Dünya dümeni, onun içinde.

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

TİLKİ İLE AYI Bir varmış bir yokmuş, Allah ın günü çokmuş. Zamanın birinde bir tilki ile bir ayı yaşarmış. Bir gün bunlar ormanda karşılaşmışlar ve ar

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?

6 YAŞ NİSAN AYI BÜLTENİ .İLKBAHAR HAFTASI .SAĞLIK HAFTASI .POLİS TEŞKİLATI HAFTASI .23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

2. Sınıf Cümle Oluşturma Cümle Bilgisi

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

KASIM BÜLTENİ. 5-6 YAŞ 2. Kur. Chess Kids Academy

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

SOSYALLEŞEBİLEN ÖĞRENCİNİN İLETİŞİMİ DE GÜÇLÜ OLUYOR

29 EKİM TÖRENLERİ. Cumhuriyet Bayramı Republic Day OFFICIAL HOLIDAY. Cumhuriyetin ilanı ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Samed Behrengi. Sevgi Masalı. Çeviren: Songül Bakar

Mehmet DEMİR ORTALIK TOZ DUMAN...HAVA ÇOK PUSLU!... Nihayet, aylardır gol yemeden iki hafta üst üste kazanma

AYLA ÇINAROĞLU MİĞFER

Filmin Adı: Şaban Oğlu Şaban. Oyuncular: Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Şener Şen. Filmin Yönetmeni: Ertem Eğilmez. Senaryo: Sadık Şendil

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

DERİNSU ANAOKULU Haziran Ayı Eğitim Bülteni

Hilton Garden Inn Istanbul Golden Horn

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Ben daha dokuz yaşında iken,bir gün kötü arkadaşıma kandım.mahallelerinde bulunan bir bahçeye girdik.

DÜNYA İNSANLIK AİLESİNİN YÜZAKI YAZARLARINDAN!... Ekmel Ali OKUR; Hemşerimiz, Adanalı, Adam gibi adam! İnşaat Mühendisi,

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Artvin, Şavşat Karagöl Arazi Kampı

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Türkiye nin köklü şirketlerinden PET HOLDİNG 40 yaşında

Ali VAROL'un Blog Sitesi

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Eze meze Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý.

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

Perşembe İzmir Gündemi

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

Şiir Anadan Örnekler. Köyden ayrılalı nice yıl oldu Yıkıldı evimiz selinen doldu Hani bacı kardeş nerede kaldı özlüyorum ben seni güzel Alvar

Transkript:

Şampiyon; İsmet Atlı Öyle dalardım rakibe Sanırlardı füze beni İhtiyarlık yavaş yavaş Getiriyor dize beni. Hakemler her an bir ihtar verebilirlerdi. Hatta orta hakem öyle bir sağa sola bakmış, yan hakemlerden küçük bir ışık alsa, ihtarı basıp geçecekti. Tahti dalarken ben de göğüslemiş, bastırmış, son sermayem gücüm ile yana doğru çırpmış, yarım köprüye de getirmiştim. İhtar almadığım gibi iki puan da almıştım. Belki orda tuşa gider, güreşi bitirebilirdim ama zaten bitmiş maçı bir maceraya sokmak istemedim. Maçı kaybeden Tahti aklına gelen oyunları yapabilirdi. Ben de kazandığım maçı tuşla kaybedebilirdim. Altımdaki yorgun güreşçiyi biraz gevşetince, süratle ağız aşağı dönerek hemen kalkıp tekrar saldırmak istiyordu. Biraz dizleyip ileri doğru kaydıktan sonra tam ayağa kalkmıştık ki ben ince belinden, arkadan yakaladığım için kollarımın bütün kuvvetiyle sıkıp, sol bacağımla da bağda yı takarak yan üstü devirmiştim. Tahti sol yandan ayağa kalkamayacağını anlayınca, bu defa sol tabanını yere, sağ dizini de mindere dayayarak, kalkmak için bir davranışa daha geçmişti. Ben Tahti nin bu hareketlerine biraz da müsaade ediyordum zaten. Böyle durumlarda kendime sonsuz güvenim vardı. Kim olsa mindere çıkardım. Gene yere uzatıvermiştim. Büyük güreşçi Tahti bununla beraber bir sağdan, bir daha soldan gayretle altımdan kalkmış, saldırmak üzereyken d a n diye gonk çalıvermişti. Alkış, tezahürat birbirine karışmış, ben ise çok soğukkanlı olarak hakemin neticeyi ilan etmesini minderin ortasında bekliyordum. 1960 yılı Roma Olimpiyatları sırasında İsmet Atlı ile ilgili Türk ve dünya basınında yer alan haberlerde ; Şah Rıza Pehlevi nin Olimpiyat Şampiyonu Gulam Tahti, Türk güreşçisi, İsmet Atlı ya yenildikten sonra altın yaldızlı büstüne, siyah tül örtüldü. diye yazıyordu. Bu haber çok önemli ama bizi ilgilendiren kısmı; elbette ki Tahti değil Biz o zamana kadarki başarılarını; yenilmez olan Dünya Şampiyonu nu da yenerek taçlandıran, Türkiye nin ve doğduğu, büyüdüğü yer olan Adana nın ismini dünyaya duyuran milli güreşçimiz İsmet Atlı nın peşindeyiz. Bu kitapçıkta da Adana ya büyük bir güç verdiğine inandığımız bu güçlü adamı, yeni kuşak hemşerilerimizle buluşturmayı planlıyoruz. İşte onun öyküsü. İSMET ATLI 05

İSMET ATLI HULUSİ KURTOĞLU KİMDİR? İlkbahar aylarından mayıs sonu ile Çukurova yazının kavurucu sıcaklarının başladığı haziran ayında, arpalar biçilmeye başlamıştı. Adana İli, Kozan İlçesi Çukurören Köyü nde Hulusi Kurtoğlu Çiftliği nde, 1929 yılında birkaç ay ara ile iki erkek çocuk dünyaya gözlerini açmıştı. Hulusi Kurtoğlu nun eşi Afife Hanım, İsmet İnönü ile Mareşal Fevzi Çakmak adını yaşatmak düşüncesiyle; birisine İsmet, diğerine de Fevzi adını vermişti. İki eşi olan Pehlivan Ali nin daha öncesinde kız çocukları olduğundan, çok istediği erkek çocuklarına nihayet kavuşmuştu. Hem de her iki eşinden birer erkek çocuk. O zamanlarda sekiz, on yıl gibi uzun sürelerde askerlik yapmak üzere gençleri askere erken aldıklarından, erkek çocuklarının yaşlarını küçük yazdırırlardı. İsmet Atlı nın doğum tarihi nüfus cüzdanına 1931 yılı olarak kaydı yapılmış olsa da, gerçek doğum tarihi bir buçuk, iki yıl öncesidir. AİLESİ Babası Ali Atlı; küçük yaşta yetim kalmış, çocukluğu yokluk ve güçlükler içinde geçmişti. Ali; Feke Mansurlu dan dokuz yaşlarında ayrılıp 30 Kasım 1919 yılında, Sivas ta, üç Kozanlı genç; Mustafa Kemal Paşa nın huzuruna çıktılar. Biz Kozan dan geliyoruz Paşam. Halk büyük bir huzursuzluk içerisindedir. Faili meçhul cinayetler her gün çoğalmaktadır. Fransız işgal yönetimi; Ermenilerin yaptıklarına kayıtsız kalmakta bu da halkı son derece rahatsız etmektedir. Başka yerlere göre varlıklı olan Çukurova halkı kendi imkanları ile mücadeleye hazırdır. Sizden ne maddi yardım ne de asker istiyoruz. Bizim arzumuz bir kumandan görevlendirmeniz. Mevcut bulunan çeteleri organize edecek bir kumandan diye Adana halkı adına istekte bulundular. Olumlu yanıt veren Mustafa Kemal Paşa, Çukurova da Kuvayı Milliye Teşkilatı nı kurmaları için; Binbaşı Kemal Doğan, Yüzbaşı Ali Ratip (Sinan Tekelioğlu takma adıyla) ve Yüzbaşı Osman Nuri yi (Aydınoğlu Tufan takma adıyla) görevlendirmiştir. Yüzbaşı Osman Nuri Çukurova da halk tarafından Kozan a gelerek, çobanlık yaptı. Daha sonra hayvancılık, çiftçilik, at ticareti ile uğraştı. Urfa dan tay satın alıp, trenle Ceyhan a getirip Kozan da at satardı. İyi güreştiğinden, yenilmez güreşçi olduğundan adına Pehlivan Ali denmişti. Güzel cirit oynar, iki kişinin kaldıracağı buğday çuvalını tek başına kaldırır, sırtına atar; attan inmeden yerdeki değneği eğilip alır, atlara koşarak binerdi. Atı ve silahı ile soğuk bir kış günü, Ceyhan Irmağı nı yüzerek geçmesi, yiğitliği, mertliği konuşulurdu. Atlardan çok iyi anlardı. Atlı soyadını da buradan almıştı. Baba tarafı, Farsak Aşireti nin Mansurlu Boy Beylerinden; Feke ye Tufan Paşa olarak adlandırılmıştır. Sonra generalliğe kadar yükselmiştir. Atatürk ün huzuruna çıkan bu ateşli gençler; Emmi Mustafa Faik, Halil Topaloğlu ve Hulusi Kurtoğlu dur. İsmet Atlı Hulusi Kurtoğlu nu şöyle anlatır; Milli mücadeleye katkıları olan kıymetli bir insandı. Dört kızı vardı, oğlu yoktu. Hulusi Bey in Kurtoğlu Çiftliği nde 6000 dönüm, Camızağılı köyünde de 4000 dönümlük arazisi vardı. Babam onun çiftliğinde çalışırdı. Bana gazetesini okutur, beni ava götürür, başka çocukları götürmezdi. Birlikte doğanla turaç avına giderdik. Hulusi Bey in her zaman iki doğanı, üç dört zağarı (koku alarak iz süren av köpeği) vardı. Babamdan rahvan bir at satın almıştı, güzel bir atı vardı. bağlı Mansurlu beldesinin kurucularındandı. Yani Çukurova ve Toroslar da yaşamış olan Karacaoğlan ile aynı aşirettendi. Anne tarafı, Türk kavimleri içindeki büyük kavimlerden birisi olan Avşarlardandı. Yöremizin büyük ozanı Dadaloğlu ile de akrabaydı. Annesi Safiye Hanım; şefkatli, yardımsever, yumuşak kalpli bir kadındı. Babasının 1926 yıllarında evlendiği ilk eşi Fadime Hanım dan Dudu, Emiş, Fevzi, Mahir adında dört çocuğu; Safiye Hanım la olan ikinci evliliğinden de İsmet, Murtaza, Aliye, Kumru, Hüseyin adında dört çocuğu olmuştu. ÇOCUKLUĞU Kurtoğlu Çiftliği nden beş kilometre uzaklıkta olan Hamamköyü İlkokuluna, kardeşleri ile birlikte; yürüyerek bazen de eşekle giderdi. Okulda kendisinden büyük çocuklarla bile güreşir, hep yenerdi. Öğretmeni Tarık Kocatürk çocukları güreştirir, Atatürk ün güreşe olan sevgisinden sık sık bahseder ve Sen dünya şampiyonu olacaksın. diyerek; O nu güreşe teşvik ederdi. Ailenin ilk erkek çocuğu olduğundan, babası da pehlivan olmasını ister; İsmet in özel olarak beslenmesini isterdi. İsmet bunun için; süt, kaymak, tereyağı, tavuk, yumurta, pekmez yer, güçsüz olursam güreşçi olamam diye de korkardı. Ama güreşçi olamazsam boyum kısa kalırsa, jokey olurum, diye de planlar yapardı. Kabuğuna sığamaz, bir an önce büyümek, kendini göstermek isterdi. Buğday çuvallarına künde atar, tosunları kaldırır, yılkıdaki atları yere yatırır, ağaç dallarına çengel, sarma takar; köyde, tarlada, çoban, ırgat, kuvvetli kimi görse güreş teklif ederdi. Hatta çift sürerken azığının yarısını oradaki çobana verip, O nu güreşmeye ikna ettiği bile olurdu. Herkesin Koca İsmet demesi hoşuna giderdi. Bir gün arkadaşı Çerkez Şahin e yenilmiş, üzgün üzgün eve gelmiş, köşeye çekilmiş hıçkıra, hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Babası ağladığını duyup yanına gelmiş, kıs kıs gülmeye başlamıştı; Ağlama oğlum ağlama, iki yıl sonra senin elini kimse tutamaz, bileğini kimse bükemez, senin daha iki senen var, on sekizine gelince gelişirsin. demişti. İlkokulu bitirdikten sonra kardeşi Fevzi ile birlikte öküz çiftini, sabanı sürmeye, çocuk yaşlarında boylarından büyük işleri yapmaya başlamışlardı. Künde atmak; Güreşte; ayakta, oturarak, ya da diz üstünde rakibi tutarak yere atmak ADANA DA ANTRENMAN Adana Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü nde yapılan güreş çalışmalarına katılabilmek için; köyden, Kozan KARACAOĞLAN 17.yüzyılda, Çukurova ve Toroslar da yaşamış halk ozanıdır. Karacaoğlan şiirlerinde genellikle aşk, doğa, ayrılık, gurbet, sıla özlemi konularına değinmiştir. Karacaoğlan, kendinden sonra gelen ozanları etkilemiştir. Birçok şiiri bestelenmiştir. DADALOĞLU 18.Yüzyılın son çeyreği ile 19.Yüzyılın ortalarında yaşadığı bilinen yöremiz halk ozanıdır. Oğuzların Avşar boyundandır. Osmanlı Devleti konar-göçer Avşar, Farsak, Karsantı, Sırkıntı, Bozdoğan gibi Türkmen aşiretlerini yerleşik hayata geçirmek istemiştir. Dadaloğlu nun şiirleri; o zamanın doğa ve yaşam şartları gereğince yerleşik hayata geçmek istemeyen Türkmen aşiretlerinin tepkilerini dile getirmiştir. 06 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I İSMET ATLI 07

yoluna yürüyerek çıkar, taşıtın çok az geçtiği yolda, gelen ilk kamyon, otobüs v.b biner, Adana ya gelirdi. Eski Vilayet in karşısındaki bu yerde mesai bitimini bekler, güreş için ayrılan saatlerde, minderlerde çalışırdı. Orhan Menemencioğlu, Mehmet Yüzbaşı, Hacı Ahmet Özsoy, Adil Bozdoğan, Zanapalı Hanifi, Şekerci Sadi Özpağda, Ahmet Sofuoğlu, Mehmet Büyükyapıcı, Köse Kemal, Kemal Dişiçürük, Buruklu Âşık Kul Mustafa oradaki güreş sever ağabeyleri ve arkadaşlarıydı. Çalışmadan sonra köye geri dönmek için, araç bulmak sorun oluyordu. Kalacak yeri olmadığı, ayrıca otel masrafını da karşılayamadığı için zor günler geçirmişti. Ancak sonraki günlerde yöresel güreşlerden kazandığı ödüllerle sorunu çözebilmişti. BABASININ ALDIĞI GRAMOFON Bir gün babası, atının heybesinin gözlerine yerleştirdiği gramofonla eve geldi. Köydekiler belki de o zamana kadar gramofonun adını bile duymamıştı. Komşuları haymanın altına toplanıp, hayretler içinde okunan türküleri dinlemişlerdi. İsmet Atlı, Atatürk ün vefatında 9 yaşlarında bir çocuktu. Bir gün, babası aldığı plaklardan birini çalmaya başlayınca; komşuları, büyükleri, gözleri yaşlar içinde ağlamaya başladı. Gramofonda çalan plak, Âşık Veysel in bir ağıtıydı; Ağlayalım Atatürk e. İsmet de ağladı, ağladı... TAVŞAN AVI Silah, tüfek kullanmadan avcılık yapmış, küçük yaşta babasından ve Hulusi Kurtoğlu ndan öğrendiği birçok konu yanında avcılık konusunda da deneyim kazanmıştı. Babası iyi cins atlara kıyamadığı için onlarla ava gidilmesini istemezdi. Bu yüzden atı alarak babasından gizli gittiği tavşan avını şöyle anlatır. Erkenden kalktım, yarışlara hazırladığımız bir Arap atı vardı. O na çok yem verdim. Çünkü akşama kadar av yapacağım. Tazıma da anamın pişirdiği tarhana çorbasının içine ekmeği doğradım. Ben de karnımı doyurdum. Hepimizin karnı şişti. Aslanlı Köyü ne doğru gidiyorum. Yemyeşil bir ova. Uzak aralarla top top karaçalılar; at, ben ve tazı... Köyü çıkarken beraber, önümüzde koca bir tavşan göründü. Güneşlik bir gün; hafif de poyraz esiyor. Tazı tavşana yetişti. Vurdu tabir ederler, yakalamak istedi. İkisi birden yıkıldı. Ben de atımla hemen peşlerindeyim. Tavşan doğal bir savunma ile kurtulmaya çalışıyordu. Tavşan süratli. Bir karaçalı topluluğunu sanki nişan almışçasına kaçıyor; tazı yetişirken, tazı karaçalının içine düşüyor, çalının içinden çıkana kadar tavşan arayı açıyordu. Bizim tazının da yüzü gözü kan içinde kalıyordu. Tazı biraz daha koştu peşinden. Karnı dolu olduğundan şişti ve koşamaz oldu, tavşanı bıraktı. TAVŞAN KAÇ, TAZI TUT Ondan sonra, tavşanı kovalamaya başladım. Tazı tavşana iki defa yetişti ama yakalayamadı. Karnı çok tok olan tazı şişmeye, geri kalmaya başladı. Bu arada, yavuz atımla tavşanı çevirdim. Yetişen tazı sırtından yakaladı ama zapt edemedi. Birlikte yere yıkıldılar, kalktılar. Tavşan yorgunluktan zor kaçıyordu. Ama tazının dili bir karış sünmüş, soluyup duruyordu. Biraz ilerde sığır güden, Kel İbrahim Emmi de Tazının ağzına toprak at yoksa fukara hayvan çatlar. diyordu. Tavşanı uzun müddet kovaladım. Tazı çok gerilerden geliyordu. Ama çok yorgun düşen tavşana artık çok yaklaşmıştık. Altımdaki atın eyerinin kolanı kırıldı. Eyeri attım; çıplak atın üstünde gidiyorum. At çok iyi bir at; Arap atı, yarış atı. Tavşan yoruldu ama at da yoruldu. Ceketimi de çıkarıp attım, şapkamı da çıkardım, attım. Tavşanı yorup tutacağım. Tavşan yoruldu ama atın da çatlama ihtimali var. Ağzı beyaz köpükler içinde kalmış. Baktım, bu tavşanı ben artık tutarım dedim. Ayakkabılarımı da çıkarıp attım, yalınayak daha iyi koşarım diye. İndim atın üzerinden; hücum ettim tavşana, amma artık değil koşmak, yürüyemez olmuşum. Tavşan gitti kurtuldu. Biz de geri döndük. Atı yedekledim. Yani atın dizgininden İSMET ATLI 09

Bunun üzerine Sarısözen şoföre; Doğru sür radyo evine der. Radtutup yürüdüm. Dört ayağını, yıkılmamak için germiş yürüyordu hayvan. At biraz dinlendi; geri döndüm. Şimdi artık dökülen eşyaları bulup toplamam gerekiyordu. Şapkamı, ceketimi buldum. Öteki eşyaları da topladım, döndüm köye... ATLAR Gençlik yıllarında; Kadirli Kozan arasında Pekmezci köyünde, büyük bir sahada iddialı bir at yarışı yapılmıştı. Babası yakın köyden yaşlı bir binici hoca getirip, on beş gün jokeylik dersi aldırdı. Ata binmeyi çocukken babasından öğrenmişti, iyi biniciydi ama jokeylik dersiyle daha da iyi oldu. Babasının atı olan Yenmez adlı at ile yarışta birinciliği kazandı. Atlardan anlayan dünyada üç kişi varsa birisi benim. Atlarla ilgili kitaplar okudum. Araplar Müslüman olduktan sonra, 500 yüzyıl Orta Asya dan, yani Türklerden at satın almışlardır. Viyana bozgununda bir Türk sipahisinden, İngiliz Yüzbaşı; iki at satın alıp, İngiltere ye götürüp, İngiliz Atını çoğaltmışlar. Böylece Türkmen Arap, Türkmen İngiliz atları olmuştur. Atlar bütün milletlere dağılmış olmasaydı, dünyaya medeniyet bu kadar çabuk yayılmazdı. Atlar asil hayvanlardır. Doğuştan üstün özellikleri, farklılıkları vardır. Babasından öğrendiği yöntemle vahşi atları dize getirdiğini şöyle anlatır; İngiliz atı Rişar, yular taktırmıyor; önüne, arkasına geleni tepiyor, kim- se baş edemiyor. At dönüp duruyor, kapının önünde bekledikten sonra, kafasına atladım, burnunu kıvırdım, yere yatırdım, yuları taktım. Babamdan öğrenmiştim. Atlara uyuşturucu yapmadan, köstek vurmadan, boynundan yakalayıp ustaca dize getiriyordu. Güreşi bıraktıktan sonra, 35 yıl at yetiştiriciliği yapmıştır. Yarış atları yetiştirmiş ve yarıştırmıştır. Ankara, İstanbul ve Adana hipodromlarında nefes nefese koşan estetik yaratılıştaki bu hayvanları seyretmeyi, at bahsi oynamaya tercih etmiştir. Bir köşe yazısında atlardan şöyle bahseder; Rahvan yarışlarında sel gibi akan atların güpürtülü tırnak sesleri şiir gibi, bağlamada çifte mızrap gibi hoş gelir. BOZLAK Bozlak; yüksek sesle ağlamak, inlemek anlamına gelen, Türk halk edebiyatında bir uzun hava veya türküdür. Divânü Lugati t Türk de bozlak, bozlamak, anlamına gelmektedir. Yavrusunu kaybeden deve bozlaya bozlaya feryad eder biçimde Kırgızcada anlatılan deyişler vardır. İsmet Atlı, milli takıma katılınca, Ankara da çok güzel saz çalanlarla karşılaşır. Bunlar; Ahmet Gazi Ayhan, Bayram Aracı, Rıza Doğan, Burhan Gürkan gibi halkın sevdiği, Orta Anadolu türküleri söyleyen ozanlardır. O yıllarda Ankara Maltepe Güreş Antrenman Salonu na; Ankara Radyosu nun Yurttan Sesler Korosu nun kurucusu ve yöneticisi olan Muzaffer Sarısözen, zaman zaman güreş seyretmeye gelmektedir. Geldiği o günlerden birinde; İsmet Atlı, Muzaffer Sarısözen i görünce hemen tanır, yanına gider. Hoş geldiniz der, sohbet ederler, aynı yol güzergâhına gittikleri için birlikte taksiye binerler, Ulus a giderler. İsmet Atlı Sizin Yurttan Sesler koronuzda neden Bozlak yok. diye sorar; Sarısözen O nasıl şey ki? diye cevap verir. İsmet Atlı elini kaldırır başlar söylemeye; Ahey...Kalktı göç eyledi Avşar elleri, ağır ağır giden eller bizimdir Kalktı göç eyledi Avşar elleri Ağar ağar giden eller bizimdir Arap atlar yakın eder ırağı Yüce dağdan aşan yollar bizimdir Belimizde kılıcımız Kirman-i Taşa geçer mızrağımın temreni Hakkımızda Devlet etmiş fermanı Ferman Padişahın dağlar bizimdir. Dadaloğlu m yarın kavga kurulur Öter tüfek davlumbazlar vurulur Nice koç yiğitler yere serilir Ölen ölür kalan sağlar bizimdir. MUZAFFER SARISÖZEN (1899-1963) Halk müziğine, halk oyunlarına değer verdi. 1930 da kurulan, Halk Şairlerini Koruma Derneği ne genel kâtip oldu. İlk halk şairleri bayramı da 1930 da yapıldı. Âşık Veysel de bu şekilde tanındı.1946 da Yurttan Sesler korosuna derlenen türküleri koro üyelerine öğreterek, yayınlara başladı. İzmir ve İstanbul radyolarında Yurttan Sesler topluluklarını kurarak, halk türküleri ve oyunlarının tanıtılmasını sağladı. MEHMET NİDA TÜFEKÇİ (1929-1993) Türk Halk Müziği sanatçısı. Uzun yıllar TRT de çalıştı. Devlet Konservatuarı nda öğretim üyeliği yaptı. Türküler derledi ve notalarını yazarak Türk Halk Müziği arşivlerine kattı. Halk müziği hakkında ki araştırmaları ve yazdığı yazılarla katkıda bulunmuştur. 1991 de Kültür Bakanlığı tarafından Devlet Sanatçısı unvanı verilmiştir. İSMET ATLI 11

yo ya giderler. Okuduğu, Dadaloğlu Bozlağı nı çok beğenen Muzaffer Sarısözen, Nida Tüfekçi ye; Hemen repertuvara alalım diyerek ilk adımı atar. Kısacası İsmet Atlı,1956 yılında TRT Radyosunda canlı yayında ilk kez bozlak okuyan kişidir. HİSLERİN KUVVETE DÖNÜŞMESİ Güreş, insanlık tarihinin en eski sporudur. Genellikle savaş sanatları arasında yer alır. Zekâ ve kuvvetin birleştiği, herhangi bir silahın kullanılmadığı bir spordur. Saf kuvvet denen, rakibe zarar vermeden, kendisi de hasar görmeden gerçekleşir. Süre, çabukluk, strateji, konsantrasyon çok önemlidir. Bedenen kas gruplarının hepsi çalışır. Yüzlerce, binlerce, teknik arasından tuşa gidecek yöntemler uygulanarak oynanır. Rakibin iki omzunun yere değmesine tuş denir. Güreşte amaç, tuş etmektir. Güreşçiler, halkın sevip, yücelttiği kişilerdi. Güreş alanları ise; boğa, altın, para gibi hediyelerin ödül olarak sunulduğu, gücün, mertliğin, dürüstlüğün, şanın, şerefin sergilendiği yerlerdi. İyi güreşçilerin seçilip, Dünya Şampiyonu olabilme yolunun açık olduğu yıllardı. Çukurova da düğün-dernek, bayram gibi kutlama günleri, halkın toplanıp, güreş yaptığı, en büyük eğlenceleri, sosyal anlamda kendilerini ifade ettikleri alanlardı. Türkiye de yağlı güreş, Japonya da Sumo Güreşleri, Moğolistan da Moğol güreşi, ABD de Amerikan Güreşi, Hindistan da Pehliwani ulusal güreş stilleridir. Olimpik alanda ise iki çeşit güreş stili vardır. Grekoromen güreş ve serbest stil. Grekoromen Güreş; genelde Avrupa ülkelerinde yaygın olandır. Belden yukarıdan tutularak oynanır, ayakla oyun yapılmaz, hücum engellenmez. Serbest Güreş; Ayaklarla birlikte vücudun her yeriyle tatbik edilerek oynanır. Geleneksel güreş oyunlarımıza daha çok benzer. TÜRK GELENEKSEL GÜREŞ STİLLERİ Aba Güreşleri: Hatay ve Gaziantep de yaygındır. Koyunyünü ve keçi kılından, el tezgâhlarında dokunan, kolsuz, sırt ve omuzlarına deri ilave edilen, dize kadar uzanan aba diye isimlendirilen bir giysi giyilerek yapılır, ayaklar çıplaktır. Karakucak Güreşleri: Türklerin milli güreşidir. Keçi kılından, sert kumaştan yapılmış olan, pantolon şeklindeki pırpıt adını verdikleri bir giysi kullanılmıştır. Vücudun üst kısmı ve ayaklar çıplak olarak yapılan bir serbest güreş çeşididir. Çimen üzerinde veya toprak üzerinde yapılır. Günümüzde yapılan minder güreşi karakucak güreşlerinden uyarlanmıştır. Yaşar Doğu; karakucak güreşlerinden minder güreşine geçen şampiyonlarımızdandır. Çukurova da; Kozan, Kadirli, Yüreğir, Karaisalı köylerinde geleneksel olarak yapılan karakucak güreşleri ne yazık ki artık, eskisi kadar yapılmıyor. Yağlı Güreşler: Türklerin yüzyıllardan beri yaptıkları güreş sporudur. Güreşçilerin vücutlarına yağ sürülerek yapılır. Genellikle manda derisinden özel yapılmış olan, kispet adı verilen bir giysi giyilerek yapılır. Karakucak güreşlerinden uyarlanmıştır. Geleneksel organizasyonla yapılır. Tarih belirlenmiştir. Büyük bir arena kullanılır. Çimler üzerinde yapılır. Tarihi Kırkpınar Güreşleri; ısınma ve saygı amaçlı, davul, zurna eşliğinde güreş temposu arttırılarak devam eder. Çengel Güreşleri: K.Maraş da yapılır. Şalvar denilen kispet, sağlam şekilde dokunmuş, kalın bezden dikilen, dizden yukarıda duran kısa bir pantolon gibidir. Kuşağı örme ip paçaları meşindendir. Davul, zurna çalarken, peşrev yapılarak başlanır. Yan çengel, iç çengel, döş çengeli, yan baş, tilki, aşırtma gibi çengel üzerine oyunlar vardır. İSMET ATLI 13

DÜNYA KUPASI 28 Mayıs 1956 tarihli gazetelerin başlıkları şu şekildeydi ve devam ediyordu; Türk Gücünün Büyük Zaferi Takımımızın 6 birincilik, 2 üçüncülük alarak, şampiyonluğu kazanması bütün dünyada akisler uyandırdı. Rusları hezimete uğratarak, 6 birincilik,2 üçüncülük kazanarak, serbest güreşte dünya şampiyonu olan takımımızın büyük zaferi, bütün dünya radyolarında sitayişkâr (övücü) sözlerle yayınlanmıştır. Bu zaferimizde takımın muntazam çalışması ve güreşin milli sporumuz olmasının da rolü büyüktür.57 Kiloda Mustafa Dağıstanlı, 79 kiloda İsmet Atlı ve ağırda Hamit Kaplan çok güzel güreşler çıkararak rahat şampiyonluklar kazanmışlardır. İsmet Atlı ise o günleri şöyle anlatmakta; Güreşler gündüz başlamış, bana sıra akşama gelmişti. Karşıma çıkan ilk rakip Bulgar Nikolay; benden biraz daha kısa boyda, yapılı, güçlü kuvvetli bir güreşçiydi. Ama biz Bulgaristan da daha o yıllarda iyi güreşçinin olmadığı düşüncesindeydik. Gece olduğundan minder biraz nemlenmişti. Ayağımdaki ayakkabının altı yeni kösele olduğundan, biraz kayar gibiydi. Ama şampiyon olmam için karşıma ilk çıkan rakibi de tuşla yenmem gerekliydi. Bulgar ile kapıştık. Ama Nikolay çok sağlam ve güreşi bilen bir adamdı. Ben bir iki bastırmış, puan almıştım ama nasıl enerji harcayıp hangi rizikolara girdiğimi ancak ben bilirim. Çok formunda ve süratli idim. Her hareketim dakikalarca alkışlanıyordu. Şuna inandım ki o yılların Türk seyircisinde muazzam bir güreş bilgisi ve sağduyusu vardı. O yıllarda güreş on beş dakika üzerinden yapılırdı. İlk altı dakika ayakta, üçer dakika sırası ile yerde yatılır, son üç dakika da ayakta devam ederdi. Yani tuş olursa güreş biter, yoksa on beş dakika sonra maç hakem kararı ile biterdi. İlk altı dakikada üç puandan fazla alan güreşçiye hakem sorar, fazla sayı alan güreşçi isterse ayakta veya yerde olarak güreş devam ederdi. Nikolay ile bizim güreşte ben ancak iki puan almış olduğumdan, hakem kura çekmiş, ben alta düşmüştüm. Benim yer güreşim iyi olduğundan iyice kapanmış, hiç puan vermeden dinlenmiş, üste çıktığımda da bir künde, bir de bel kündesi attığım halde rakibim tuş olmamış, kurtulmuştu. Bu defa önüne geçip kendi geliştirdiğim oyunu, yana çarparak uyguluyor, iyice açıyor, puan alıyordum, o da kurtuluyordu. Celal Hocam belli ki seviniyordu; ringin yanına gelmiş, 52 kilo ile mi güreşiyorsun. diye şaka yapıyordu. Ben üçüncü çırpma ile Bulgar ı tuş etmiştim, ama kimse bilmiyordu ki bu Bulgar bana çok güçlü gelmişti... RUS RAKİBİM İkinci gün, gündüz Finlandiyalı rakibimi de tuşla yenmiştim. Akşama güreşeceğim Rus Şirlatze ile kapışacaktık. Aç olduğum için bir şeyler yemek istemiştim. Elime biraz soğuk et ve dil söğüş tutuşturmuşlar, bol bol yemiştim. Biraz yatıp uyumak istemiştim ki aradan bir saat geçmeden beni Sovyet rakibimle mindere çağırıyorlardı. Koşarak gitmiş, daha ısınmadan mindere çıkmıştım. Süratli bir şekilde de güreşe girmiştik. Şirlatze benden biraz daha kısa boylu, ama beli ince, omuzları geniş, güzel yapılıydı. Çok hareketliydi, güreşten kesinlikle kaçmıyordu. Benim gibi her oyuna giriyor, ama hiçbir şekilde puan kaybetmiyordu. Hâlbuki ben kendimden çok iri yapılı, kilolu, büyük güreşçileri yenmeye alışıktım. Benim kilomda bu güreşçiyi nedense bir hamlede alıp paçavrasını çıkartamıyordum. Bu benim için o an çok can sıkıcı olmuş, bunalmıştım. Bununla beraber bastırmış, yana çırpmış, iki puan da almıştım. Ama hiç de yeterli görmemiştim. Hiç savunma yapmadan güreşe giriyordum. Ama bir çengelle köprüye düşmüş, ben de iki puan kaybetmiştim. O da ben de ya karnı ya burnu kabilinden çekinmeden birbirimize giriyor, sonuç ne olursa olsun düşüncesiyle boğuşuyorduk. Bir iki defa minderin kenarına yuvarlanmıştık ama puan verilmezdi çünkü minderin kenarına düşüyorduk. Güreşi ben kazanmıştım. Elim kaldırılıyordu ama puan kaybetmem hem benim hem de seyircilerin hoşuna gitmemişti. Yaşar Doğu Hocam yanıma gelmiş, Söyle bakalım, ne yedin ne içtin. demişti. Ben de o zaman aceleyle yediğimiz soğuk ve bayat dili hatırlamıştım. O ise; Ezop un hikâyesinde olduğu gibi kötü bir şey olduğunu söylemişti. İTALYAN ve JAPON RAKİBİM Son gün iki güreşim daha vardı. Karşıma çıkan İtalyan bana pek rakip olamadı. Bir buçuk dakikada tuşla yenmiştim. Yalnız geride bir Japon güreşçisi vardı. Bütün Japon güreşçiler gibi yumuşak, hareketli ve nefesli bir güreşçiydi. Sovyet Şirlatze ile kapışmışlardı. O kendisine çengel takacak olunca, bacaklarını geriyor, dizini çengelden kurtarıyor, rakibini kucaklayıp kaldırıyor, yere indirirken de iyice bastırıp tutuyor, puan alıyordu. Böylece birkaç puan kaybeden Şirlatze, bu defa güreşe girmeye çekiniyor, ama gene Japon güreşçinin elinden kurtulamıyordu. Japon güreşçi yerle bir olarak dalıyor, dimdik güreşen Rus u ta topuklarından yakalayıp bastırıyordu. Böylece ünlü Rus güreşçisini perişan eden Japon dan bizim yöneticiler, bana bir şey söylemeseler de korkmaya başlamışlardı. Ama ben Japon a uygulayacağım taktiği çoktan kararlaştırmıştım. O yıllarda Japon, İran, Rus İSMET ATLI 15

ve Türk güreşçilerinin karakteristik bir güreş stilleri ve vücut yapıları vardı. Japonlar kuvvetçe az ama süratli ve akıcıydılar. İranlılar, güreşe hiç girmeden dalar dalar kaçarlardı. Sovyetler ise demir ağırlıklarla çalıştıklarından gösterişli ve düzgün güreş yapıları, çok kuvvetli adaleleri vardı. O zaman da şimdiki gibi güreşe hiç oyundan çekinmeden süratle girerler, üç beş dakika içinde rakiplerini yenerlerdi. Zaman uzayıp da iki güreşçi de terledikçe bizlerin lehine olurdu. Ben bunları bildiğim için ona göre bir güreş taktiği tutturur, arkadaşlarımı da uyarırdım. Şimdi de aynı düşüncedeyim. Eğer bizim güreşçiler kuvvetli ve nefesli olsalar bugünün gösterişli adaleli Sovyet güreşçilerini son dakikalarda yenerler ama mindere çıkan her güreşçimiz daha önceden iyi çalışmadıklarından bir iddia sahibi değildirler. Zaten maçı kaybetmeyi kabul ederek müsabaka yapıyorlar. 1956 Dünya Kupası Serbest Güreş Şampiyonası Sonuçları: 52 kiloda Hüseyin Akbaş-Türkiye 57 kiloda Mustafa Dağıstanlı-Türkiye 62 kiloda Sasahara - Japonya 67 kiloda Âlim Bek - Rusya 73 kiloda İbrahim Zengin-Türkiye 79 kiloda İsmet Atlı-Türkiye 87 kiloda Adil Atan -Türkiye Ağır Sıklette Hamit Kaplan-Türkiye Sözü uzatmayalım, mindere çıkmış, Japon güreşçisi ile karşı karşıya idik. Hakemin düdüğü ile hemen kapışmıştık ama ben oyun filan aramadan rakibimi kucaklamış, umduğumdan da kolay altıma almıştım. Köprüye getirmiş, bırakmış, ayağa kalkmıştım. Bir daha tutup çekip altıma alıyordum ki bir oyun yapmak istemiş, çekip o oyunun üstüne çöküp tuş yapmış ve kolayca Dünya Şampiyonu olmuştum... 1960 YILI İRANLI TAHTİ İsmet Atlı, olimpiyat şampiyonu olmasını sağlayan, İranlı Tahti yi yendiği güreşini de şöyle anlatıyor; Açık havada, büyük tarihi bina içine kurulan iki ringden biri. Her yer ışıkla pırıl pırıl. Yüksek duvarlar ve dayalı tribünler, ringin karşısında yüksekçe bir asma kat. Orada oturan, her iki minderi kontrol eden FİLA üyeleri. Sol başta, duvarda çok büyük bir saat. Güreş zamanlarını hakemler, seyirciler, hatta minderdeki güreşçiler bile bu saatten takip edebiliyor. Mindere çıkmış, hakem kontrolünden geçmiş, ortaya yakın yerde Tahti ile karşı karşıya idik. Tahti yi bir daha iyice süzmüş, içimden Bu adam beni yenemez. demiştim. Hakem başla düdüğünü çalmış, biz hemen vaziyet almıştık. Ben iyice eğilmiştim. Hâlbuki başka rakiplerimin karşısında iyice dikilir, bana dalmalarını isterdim. Ayrıca biraz da minderin ortasından uzak durmuştum. Bu benim güreşe başlama âdetimin tamamen haricinde hareketlerdi. Ben ne bu kadar eğilir, ne de minderin kenarına yakın yerde dururdum. Dimdik güreşe girer, göğüs göğüse mücadelemi yapardım. Tahti ile birbirimize karşı tam milim kaybetmeden mücadele edecektik. O giriyor, ben giriyorum, ayrılıp tekrar kavuşuyorduk. Öyle süratli, dikkatli ve kuvvetli çalışıyorduk ki tempoya can dayanmazdı. Tahti dalmış, ben boyunduruğu çekmiş, minderin dışına yıkılıp kalmıştık. İkimiz de hızla ortaya yürümüş, hakem düdüğünü çalarken biz birbirimize girmiş, parçalarcasına kapışmaya başlamıştık. İşin garip tarafı, minderden dışarı çıkarken yıkılıyorduk ama hep ben üste düşüyordum. Hâlbuki iki yıl önce Tahran da minder kenarında ben altta kalıyordum, Tahti üstte. Tahti finale dinç girmişti. Gene müthiş saldırıyordu. Kendinden çok emindi. Sanki minderler yırtılacak gibi girişiyorduk mindere. Minderin kenarında yerden kalkarken, Celal Atik Hoca şöyle sesleniyordu: Sen bugün bu adamı istersen tuşla yenersin. Bu söz de beni mutlaka uyarmıştı. İranlı seyircilerin her şeyden emin alkışları, Türklerin beni gayrete getirmek çabaları birbirine karışıyordu. 16 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I

KIRAN KIRANA MÜCADELE Öyle süratli kapışıyorduk ki iş inada, kuvvete binmişti. Herkes damarında ne varsa son damlasına kadar harcıyordu. Tam bir imha sistemi uyguluyorduk. Tahti dalarken ben de koltuk altından kaldırmış, göğüs göğüse gelmiştik. İkimiz de aksi yönlere yükleniyorduk. Birimiz yere düşecekti, gene minderin dışına yıkılmıştık. Düşmemizle kalkmamız bir olmuş, hızlı, öfkeli minderin ortasına yürümüştük. Orta çizgide güreşe başlamak için çok yakın durmuştuk. Hakemin düdüğü ile birbirimize saldırarak, sanki koç gibi birbirimize çarpmıştık. Çarpışırken Tahti minderin ortasında altıma yıkılmış, emekleyerek dışarıya kaçmaya çalışıyordu. Altımda sanki mindere yapıştırmıştım. Ama gene de dışarıya doğru sürüklenebiliyordu. Tahti nin o yıllarda alta düştüğü hiç görülmüş şey değildi; hem de ilk dakikalarda. Tahti nin güreşleri bir boğuşma şeklinde geçerdi. Uzun kollarını bacaklardan dolar, ahtapot gibi çeker, altına alır; kalın, uzun ve kuvvetli bacakları ile sarmayı takar, altındakini açar, ondan sonra da burgu ile tuşa giderdi. Yukarda da dediğim gibi, alta düştüğünü pek görmemiştik. Bazen kura ile alta düşmüş olsa bile, o yıllardaki güreş nizamına göre üç dakika hiç minderin dışına kaçmadan zamanı tamamlardı. Hâlbuki diğer güreşçiler aynı şekilde kura ile alta düşünce, rakibimden künde yemeyelim, puan kaybetmeyelim diye; üç dakika zarfında zaman dolana kadar minderden dışarıya kaçar dururlardı. O yıllardaki güreşçilerde, pasif güreşte kaçmak doğal sayılırdı. Hâlbuki Tahti minderin ortasına oturur, üç dakika zarfında, beyaz yuvarlak çizgiden bile dışarıya çıkmadan, göğsünü yere vermeden zamanı doldururdu. Böylece uzun uzun alkışlanırdı. Evet, yukarda da yazdığım gibi Tahti bu defa benim altımdan kalkamayınca, sürüne sürüne dışarıya doğru kaçmaya başlamıştı. 18 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I

Ama ben bir puan almıştım. Şimdi bu süratli güreşçinin karşısında bir puanın üstüne yatmak kolay iş olmasa gerekti. Hakem ayağa kaldırmış, kapışmıştık ki bir, bir buçuk dakika sonra, ilk altı dakikalık devre bitmiş, hakemin düdüğü ile ayrılmıştık. Bir dakikalık ara dinlenmesi için yerlerimize çekilmiştik. Havlu sallanarak beni serinletiyorlar, terimi kurutuyorlardı. Bu bir dakikalık zaman içinde şöyle düşünmüştüm: Kura atıldığı zaman üçer dakikalık yer devresinde ben alta düşmeyi diliyordum. Üç dakikayı hiç puan vermeden dolduracağıma ve bu arada dinlenip ayağa kalktığımda da iyi mücadele yapacağıma inanıyordum. Bir dakika bitmiş, hakem ortaya çağırmış, kurada aksi gibi ben üste, Tahti alta düşmüştü. Hakemin düdüğü ile birlikte, Tahti ye yüklenerek, kollarından çeke çeke dağıtmaya çalışıyordum. Sarma takmadığım gibi; çırpma, künde gibi oyunlar ile güçlü rakibimi taşıyıp da enerjimi bitirmek istemiyordum. Hep kollarından çalışıyordum. Benim kolum yorulduğunda, onun da kollarının biteceğini düşünüyordum. Böyle çalıştığım için Tahti altımda bozuluyor, dağılıyor; sürüne sürüne de minderden dışarıya gidiyordu. Bu durum üç dakikada üç defa tekrar edilmiş, hakem Tahti yi getirip alta yatırmıştı. Kıymetli okurlarıma izah edebilir miyim bilmem? Bu büyük güreşçi Tahti, o güne kadar aynı durumda minderin ortasına oturduğu zaman, değil minderin dışına çıkmak, oturuşunu bile bozmadan üç dakikayı olduğu yerde doldurur ve yerinden kimse bir santim oynatamazdı. YENİLMEZ GÜREŞÇİ Üç dakika böylece dolmuş, bu defa da hakemler beni alta vermişlerdi. Tahti nin en büyük oyunu; uzun ve adaleli bacakları ile sarma takıp, soldan taktığı sarma ile birlikte altındakinin sağ omzuna doğru yüklenip, bir anda dağıttıktan sonra sol kolunda da altındakini sol koluna burgu takarak çekmek, kısa zamanda tuşlamaktı. Ben, Tahti nin bu oyununu bildiğim için sol yanından sarma vermiyordum. Gayet toplu olarak oturuyor, üzerimdeki müthiş tazyiki küçük küçük kıpırdanmalar ile büyük enerji sarf ederek, puan vermeden, zaman zaman da minderin dışına kayarak, o uzun, hiç bitmeyecek gibi gelen üç dakikayı doldurmaya çalışıyordum. Şunu da kabul ediyorum ki bu üç dakika zaman zarfında ben de minderden üç defa dışarıya çıkmıştım. Güreşin ilk ayaktaki süresi aldığım bir puan ile yerdeki üçer dakikalık güreş, ikimiz için de puansız bitmişti. Güreş böylece biterse, ben müsabakayı kazanıyor ve ben Olimpiyat şampiyonu oluyordum. Son üç dakika için hakemin düdüğü ile birbirimize saldırmaya başlamıştık.

Tahti o ünlü, o yüksek maneviyatlı güreşçi, birçok şampiyonalarda olduğu gibi, O olimpiyatta da bana gelene kadar bütün rakiplerini üçer dörder dakikada yenmişti. Hatta bir buçuk dakikada tuşla kazandığı da olmuştu. Hâlbuki on iki dakika bitmiş, bizim kıyasıya mücadelemiz sürüyordu. Tahti, maçı kaybetmiş durumdaydı. Çünkü bir de puan kaybetmişti. Bunun için rakibim azgın bir şekilde saldırıyor, ağzından salyalar akıyordu. Ben bu süratle güreşi devam ettirip, puansız bitirmeye bütün gücümle çalışıyor, son enerjimi sarf ediyordum. İşin mutlak yanı, güreşe ilk başladığımız dakikalar gibi süratli geçiyordu mücadele. Ben aldığım maçı kaybetmemek için olduğundan fazla güç sarf ederken, Tahti kaybettiği puanların acısıyla çılgınca saldırıyor, epeyce azalmış olan kuvvetiyle sanki intihar hücumları yapıyordu. Yandaki duvarda asılan büyük saatin akrebi, yelkovanı insan kol ve elinden daha büyük, daha uzundu. Minderde maç başlayınca bu saat çalıştırılıyor, seyirciler gibi maç yapan müsabıklar da ister istemez bazen bu saate bakarak zamanı görüp, ona göre maçını sürdürüyordu. Bir ara gözüm yelkovana rastlamış, daha iki dakika kaldığını anlamıştım. Aman Allah ım, değil dakikalar, saniyeler bitmiyordu ki. Tahti daha çok saldırıyor, eğer biraz üstünlük gösterse kendisine herkes gibi hayranlık duyan hakemler, bana ihtarı yapıştıracaklardı. Tahti de ben de bu durumu biliyorduk. Çoğu zaman bu böyle olmuştur. Hakemler böyle kritik maçlarda, her zaman büyük şampiyonları tutmuşlardır. Bu durumu bildiğimiz için Tahti daha çok saldırıyor, ben de ondan hiç aşağı kalmıyordum. İkimiz de bitmiş isek de yeni güreşe başlamış gibi birbirinden daha acı kuvvetler harcayarak, girişler yapıyorduk. 22 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I ORHAN APAYDIN 23

TAHTİ YENİLİYOR Dayanılmaz acı, zehir gibi; sona gelmiştik. Ama daha bir dakikadan fazla zaman vardı. Bitmiyordu bir türlü. Benim için tehlike çanları da çalmaya başlamıştı. Hakemler her an bir ihtar verebilirlerdi. Hatta orta hakem öyle bir sağa sola bakmış, yan hakemlerden küçük bir ışık alsa, ihtarı basıp geçecekti. Tahti dalarken ben de göğüslemiş, bastırmış, son sermayem gücüm ile yana doğru çırpmış, yarım köprüye de getirmiştim. İhtar almadığım gibi iki puan da almıştım. Belki orda tuşa gider, güreşi bitirebilirdim ama zaten bitmiş maçı bir maceraya sokmak istemedim. Maçı kaybeden Tahti aklına gelen oyunları yapabilirdi. Ben de kazandığım maçı tuşla kaybedebilirdim. Altımdaki yorgun güreşçiyi biraz gevşetince, süratle ağız aşağı dönerek hemen kalkıp tekrar saldırmak istiyordu. Biraz dizleyip ileri doğru kaydıktan sonra tam ayağa kalkmıştık ki ben ince belinden, arkadan yakaladığım için kollarımın bütün kuvvetiyle sıkıp, sol bacağımla da bağda yı takarak yan üstü devirmiştim. Tahti sol yandan ayağa kalkamayacağını anlayınca, bu defa sol tabanını yere, sağ dizini de mindere dayayarak, kalkmak için bir davranışa daha geçmişti. Ben Tahti nin bu hareketlerine biraz da müsaade ediyordum zaten. Böyle durumlarda kendime sonsuz güvenim vardı. Kim olsa mindere çıkardım. Gene yere uzatıvermiştim. Büyük güreşçi Tahti bununla beraber bir sağdan, bir daha soldan gayretle altımdan kalkmış, saldırmak üzereyken d a n diye gonk çalıvermişti. Alkış, tezahürat birbirine karışmış, ben ise çok soğukkanlı olarak hakemin neticeyi ilan etmesini minderin ortasında bekliyordum. EN PAHALI İMZA Caddeler imza isteyenlerle doluydu. İmza karaborsacılığı başlamıştı. En pahalı imza İsmet Atlı nın imzasıydı. İtalyan ve Türk gazeteciler imza karaborsacılığını haber bile yapmışlardı. İmzasını; postayla gönderdikleri mektupların, pul, adresleriyle birlikte isteyenler vardı. İmza koleksiyonu yapanlar büyük ilgi göstermişlerdi. GULAM-RIZA TAHTİ (1930-1967) İran tarihindeki en ünlü güreşçilerden biridir. 1951 de ilk ulusal şampiyonluğunu kazanıp,helsinki de yapılan 1952 Yaz Olimpiyatları nda serbest güreşte altın madalya kazandı.1956 Melbourne Olimpiyatları nda serbest güreşte altın madalya kazandı. 1960 Roma Olimpiyatları nda ikinci oldu.1964 Tokyo Olimpiyatları nda dördüncü oldu. 1959 ve 1961 yıllarında dünya şampiyonluğunu kazandı. Bir otel odasında 1967 yılında vefat etti. Şüpheli ölümü o dönemdeki şah rejimi karşıtı siyasi eylemleri nedeniyle hükümetten kuşkulanılmasına neden olmuştu. İsmet Atlı nın Yaşamı Boyunca Güreşteki Başarıları Karakucak güreşlerinde Çukurova başpehlivanı olmasıyla başlamış. 1951 Yılında Adana İli takımı ile Türkiye Birinciliği 1951 Yılı İskenderiye- Mısır da Serbest Stil 79 kg.da Akdeniz Oyunları birincisi 1952 Yılı Helsinki Olimpiyatlarında Grekoromen stil 87 kg.da 5. 1953 Yılı Napoli-İtalya da Grekoromen stil 79 kg.da Dünya 4. sü 1954 Yılı Tokyo- Japonya da Serbest stil 79 kg.da Dünya 2. si 1955 Yılı Karisruhe- F.Almanya da Grekoromen stil 79 kg.da Dünya 5. si 1956 Yılı İstanbul Dünya Kupası Türkiye de Serbest stil 79 kg. da Dünya 1. si 1956 Yılı Melbourne Olimpiyatlarında Serbest stil 79 kg.da 4. 1957 Yılı İstanbul-Türkiye de Serbest stil 87 kg.da Dünya 3. sü 1960 Yılı Roma Olimpiyatlarında Serbest stil 87 kg.da 1. 1962 Yılı Toledo-A.B.D. Grekoromen stil 97 kg. da Dünya 3. sü 1962 Yılı Toledo- A.B.D de Serbest stil 97 kg. da Dünya4. sü 10 yıldan fazla milli takımı temsil etmiştir. Bu süre içinde milli takım kaptanlığı da yapmıştır. İSMET ATLI 25

İsmet Atlı, Hüseyin Atlı ile EŞİ DÜRDÂNE HANIM Adana-Karataş ın Yemişli Köyünden olan Zanapalı Hanifi nin İsmet Atlı ya ustalık yaptığı 1950 li yıllarda; 10 kadar güreşçiyi, köyünde Abdil Ağa nın çiftliğinde ağırladığı zaman, ustasının seni everelim teklifiyle karşılaşır. Gelin adayı; Abdil Ağa nın akrabası Mehmet Menzi nin kızıdır. Abdil Ağa milli mücadeleye destek vermiş, vatansever bir insandı. Abdil Ağa nın akrabası olan Mehmet Menzi de yemen çöllerinde savaşmış, İngiliz esir kamplarında kalmış olan bir yörük ağasıydı. Güreşenleri severdi. Arazileri ve malı mülkü çoktu. Beş oğlu ve bir kızı vardı. Zanapalı Ustası Mehmet Ağa güreşi ve seni sever, kızını sana isteyelim deyince İsmet Atlı düşünmeye başladı. Hocası Yaşar Doğu ya bahsetti. 1956 Yılında Mehmet Ağa hastalığından dolayı Ankara ya gittiğinde; Yaşar Doğu ile buluşunca, Yaşar doğu evliliğe öncülük ediverdi. Aynı yılın Haziran ayında Mehmet Ağa nın kızı Dürdâne Hanım ile İsmet Atlı nişanlanmışlardı. 1957 Yılında Dürdâne Hanım la evlenmiş, 2006 yılında vefatına kadar 49 yıllık hayat arkadaşlığını sürdürmüşlerdi. Ama çocukları olmamıştı. 2009 yılında kısa süren bir evliliği daha oldu. HÜSEYİN ATLI İsmet Atlı nın kendisinden 13 yaş küçük olan kardeşi Hüseyin Atlı da, Pehlivan Ali nin tüm erkek çocukları gibi küçük yaşta güreşe başlamıştı. Bu ortamda büyümüş, güçlü fiziği ile küçük yaştan itibaren yöresinde büyük başarılar kazanmıştı. 1963 Yılında Adana da Türkiye Şampiyonası na katılıp, en çok tuş yapan güreşçi rekorunu kırmıştı. Milli Takım kampına katılmıştı. 1965 İstanbul Yaşar Doğu Kupasında,1966 Tokat Türkiye Şampiyonasında, 1967 Adana Türkiye Şampiyonasında birincilikler kazanmıştı. 1968 Adapazarı Serbest Güreş Şampiyonasında ise 97 kiloda birinci olmuştu. 1969 Yılında Türkiye Karakucak Başpehlivanlığı nı kazanmıştı. Hüseyin Atlı, İsmet Atlı ile olan bazı anılarını şöyle anlatır: Askerde antrenmanlara katılmadığım için Ağabey im beni Paşa ya şikâyet etti; Paşam bu nasıl asker? Sporcu mu? Asker mi? Disipline edin, Sayın Paşam Beni derhal katıksız içeri attılar. Bir hafta hapis cezası verdiler. Bu sırada Ankara da 19 Mayıs Stadyumu nda Türkiye Karakucak Şampiyonası güreşleri yapılacaktı. Şâkir Deniz isminde bir Komutanımız vardı, bizi çok severdi. Dedi ki; Hüseyin Karakucak güreşleri yapılıyor, fırsat bu fırsat komutana bir dilekçe yaz da sana izin versin, seni azad etsin. Sonra bir dilekçe yazdım. Paşam sayenizde güreşçi olacağım, izin verirseniz Türkiye Karakucak Şampiyonası na katılmak istiyorum diye. İSMET ATLI 27

Paşa beni huzuruna çağırdı, benden söz vermemi istedi. Yenersem hapisten çıkacak, yenilirsem geri dönecektim. Karakucak güreşine gittim. Fakat gidene kadar tartılar bitmiş güreşçiler ayrılmıştı. En son ağır sıklet kalmış. Ben de mecbur en ağır sıklete girdim. Kilom daha azdı. Güreşe girdim, büyük mücadeleyle Türkiye Karakucak Baş Pehlivanlığını kazanarak şampiyon oldum. Güreş biter bitmez, bir başka şampiyon; Dünya Şampiyonu ağabeyim İsmet Atlı şeref tribününde oturuyordu, koştu sahaya yanıma geldi, bana sarıldı, öptü. Ağabey imin atçı olan bir arkadaşı vardı, Halil Uzman geldi. Hani İsmet sen hapse attırıyordun, ne oldu şimdi öpüyor musun? deyince, ağabeyim de Halil Ağa komşumuzun köpeğini bizim köpeğimiz boğarsa biz onunla gurur duyarız. dedi. Korkudan mı, cebren mi bilmiyorum, böylece; Karakucak Pehlivanlığını kazandım. O zamanın Başbakanı Süleyman Demirel in katıldığı bir törenle, Türkiye Karakucak Başpehlivanı olarak üç tane madalya taktılar; Benden önce de sonrada Cumhuriyet Tarihinde Adana dan Türkiye Karakucak Başpehlivanı çıkmadı. İsmet Atlı da kardeşinin Dünya hatta Olimpiyat Şampiyonu olabilecek kadar iyi bir güreşçi olduğunu ifade etmektedir. Ancak geçirdiği bir trafik kazası sonucunda Hüseyin Atlı, güreşe devam edememiş, antrenörlük yapmıştır. Hüseyin Atlı

YAZARLIĞI İsmet Atlı; Akşam, Tercüman ve Türkiye Gazeteleri ile Adana nın yerel gazetelerinde uzun yıllar köşe yazarlığı yapmıştır. Güreş, atlar, avcılık, örf ve adetler başta olmak üzere birçok konuda makale yazmıştır. Çukurova kültürünün bilinmeyen yönlerini aktarmıştır. Şampiyonun Not Defteri, Minder, Tuş adlı gazete köşelerinde yazılar yazmıştır. Yazılar, Anılar ve Şiirlerle Türk Güreşi adında yayınlanmış olan bir kitabı vardır. Bu kitap; Başbakanlık, Gençlik ve Spor Müdürlüğü, Spor Eğitim Daire Başkanlığı tarafından 2001 de basılmıştır. CEMAL KURA YA İTHAF EDİLEN KİTAP Dünya Güreşine Oyun Getiren Ustalar isimli yayınlanmış olan kitabını, Ahmet Cemal Kura ya ithaf etmiştir. Atatürk Barajı inşaatı yapılırken İsmet Atlı hiçbir karşılık beklemeden, beş yıl üst üste Ata Karakucak güreşleri düzenlemiştir. Buna karşılık jest olarak Cemal Kura bu kitabı bastırmıştır. Türk güreş tarihi için çok önemli bir kitaptır. BU KİTABININ SON SAYFASININ YAZISI Ata Karakucak Güreşleri Ben her güreşte arkamda yüce Türk Milleti nin varlığını düşünürüm diyen, Kurtdereli Mehmet Pehlivan ı bu sözlerden dolayı tebrik eden Ulu Önder Atatürk; Türk güreşine büyük yakınlıkduyar ve Türk güreşçilerini teşvik ederdi. İlk Olimpiyat Şampiyonumuz Yaşar Erkan ı Kendin küçüksün ama memleket için büyük işler başardın. Artık ismin Türk spor tarihine geçti. Çok yaşa Yaşar diyerek kutlayan ilk kişi büyük Atatürk olmuştu. Dünya Olimpiyat Şampiyonu kıymetli hocam merhum Yaşar Doğu bir sıkıntılı gününde içini çekerek; Atatürk hayatta iken bizleri sevenler çoktu. O ölünce sevenlerimiz azaldı derken birçok gerçekleri dile getiriyordu. Daha yüzbaşılık yıllarında birliğindeki erleri güreştiren M. Kemal, Cumhurbaşkanlığı döneminde ise Yalova Termal ve Florya Köşkü nde dinlendiği günlerde Milli Takım güreşçilerini güreştirip, onları seyretmekten büyük zevk alırdı. Finlandiyalı Olimpiyat Şampiyonu Mekkinen i yenen genç güreşçi Celal i beğenerek Bu çocuk atik güreşiyor soyadı Atik olsun demiştir. Böylece Türk güreşi bir Celal Atik kazanıyordu. Genç Celal, bu teşvikten hızlanarak ilerde Dünya ve Olimpiyat şampiyonlukları kazanacak ve uzun yıllar Milli takımda hocalığımızı yapacaktı. Çoban Mehmet, Mersinli Ahmet, Yusuf Aslan, Urfalı Salih, Hüseyin Erakman, Nuri Boytorun, Vehbi Emre, Seyfi Cenap Berksoy ve Saim Arıkan gibi büyüklerimden Atatürk ün Türk güreş ve güreşçileri ile olan birçok hatıralarını dinledim. Ben bu pehlivanların arasında bulunamamanın Ulu Önder Atatürk ün yakınlığına mazhar olamamanın burukluğunu hep hissettim. Atatürk adı konan bu muhteşem barajda güreş tertibinin mutlaka daha büyük daha ulvi bir anlamı vardır. Biz muhterem ağabeyimiz A.Cemal Kura nın şahsında bütün ATA inşaat camiası, mensuplarına, candan teşekkür eder saygılar sunarız. KÖŞE YAZILARINDAN Kahramanımızın köşe yazılarından da bazı seçmeleri sizlere aktarmak isteriz; Atların Başı Kefenlenir Daha bizler doğmadan babam pehlivan Ali nin Al Derviş adında, alnı akıtma sakar, üçayağı sekili güzel bir atı varmış. Bu atla Kozan dan Adana ya bir günde inermiş, Kayseri ye üç günde varırmış. Düğünlerde yüzük kaçırma yarışlarında kimsenin tutamadığı, cirit oyunlarında tek tırnağı üzerinde dönen ehil bir atmış. Biz altı, yedi yaşına geldiğimizde Al Derviş de 14 üne ulaşmış, yaşlanmaya başlamıştı. Bir sonbahar ayında Al Derviş sabaha karşı öldü, kuşluk vakti bir çift öküzün çektiği iplerle sürüklenip köy dışına götürüldü. Orda derince bir yalak deşilmiş, Al Derviş in başı da kesilip kefenlenerek üstü topraklanmıştı. Biraz sonra İSMET ATLI 31

19. yüzyılda Sis (Kozan) Kozan Sis Manastırı Kızılkaya tarafından gelen akbabalar, koca atı öğleye kadar yalayıp yutmuşlardı. Eski Türk kağanlarının, Türk hanlarının ve kumandanlarının da atlarıyla birlikte gömüldüklerini tarihi belgelerden okuruz. Bu adet ve törelerin uzantılarına çocukluk yıllarında şahit olanlardanım. Aşiretten, konup göçmeden henüz oturaklığa dönen Kozan Ovası köylerinde hala ölen değerli atların başı kefenleniyordu. Kozan değil, Guzan Osmanlı döneminde mutasarrıflık (eyalet) olan; tarihi Sis şehri halkı nesilden nesile hareketli, yavuz insanlardı. Çok eski değil, çocukluk yıllarımda dahi; dağlarında küren küren keklikler uçuşur, sarp kayalarında boz doğanlar ötüşür, geyikler dolaşırdı. Ovasında ise Anavarza nın yazıları Ceren kovar tazıları diye ağıtlar söylenir, Karacaoğlan dan; Ötme turaç ötme eşin var senin diye türküler tekrarlanırdı. Sıcaklar basarken de Ilgıt ılgıt bir yel eser urumdan gibi yayla hasretleri dile getirilirdi. Yani herkes konargöçer, yürür, ata biner, cirit- sinsin oynar, güreş tutar, avcılığın her çeşidini yaparlardı. Evet, Guzan halkı atadan, dededen, anadan doğma sporcu idiler. Esas söylemek istediğim Kozan adının yanlış olmasıdır. Gençlik yıllarımızda, herkes Sis e gittik, Sis ten geldik. diye konuşurlardı. Komşu kazamızın adı Kars tı, sonradan kurulmuş bir Türkmen şehriydi. 1874 SİNSİN OYUNU Yiğitlik, mertlik üzerine erkeklerin oynadığı, genelde köylerde oynanan çok eski bir oyundur. Düğün, asker uğurlama gibi önemli günlerde davul zurna eşliğinde yapılır. Dikine yerleştirilen uzun odunlar huni şeklinde yapılıp ortada bir ateş yakılır. Ateşin etrafında, seyirciler ve oyuncular çember halinde dizilir. Oyuncu gençlerden birisi ortaya geçip, müzik eşliğinde tempoyla, tek ayağı ile sıçrayıp, tedbirli bir şekilde seyircilerin içinden çıkacak olan oyuncuya yakalanmamaya çalışır. Etrafı kollayarak, seyirci karşısında dönerek oynar. Aniden çıkan genç, oynayanı yakalayıp sırtına hafif vurur, ya da vurur gibi yapar. Vuran oyuncu onun yerini almış, diğeri oyundan çıkmıştır. Anavarza Kalesi 32 ADANA YA GÜÇ VERENLER - I İSMET ATLI 33

yılında Fırka-i İslâhiye, Gâvur Dağları eteğine çadır kurmuştu. Daha sonraki yıllarda Osmanlı ordusunun yurt yerinde aynı yıllarda Ceyhan Irmağı üzerindeki Yarsuvat Köyü üzerine iki büyük kaza kuruldu Osmaniye ve Ceyhan (Osmaniye daha sonra il oldu.) Ve bu iki şehrimizin tarihi 125 yıl civarındadır. İmamoğlu aşiret yurt yerinde kurulan kazanın tarihi ise yarım asır dahi yoktur. Osmaniye, Osmanlı dan, Ceyhan Ceyhun dan, İmamoğlu da malum. Kadirli de normal ama Guzan a Kozan denmesinin hiçbir yakışığı olamaz. Kozan ne demektir? Bilen varsa söylesin Rumeli Halkı belki de yabancılar tesiri ile K harfini çok yerde yanlış kullanıyorlar Anadolu ve Guzan halkı aynı cümleleri G li olarak söylerler. Biz kardeş demeyiz Gardaş deriz. Gurban, garip, gadası gibi hep G kullanırız doğrusu da budur. Guz Guzey demek gibidir. Dağların, kayaların, ormanların görünmez ıssız biraz da Guzey taraflarına Guz deriz. Toroslar ın Guz yanında yetişip güçlenen bir aileye Guzan adı daha sonra da Guzanoğlu ismi verilen bir beylik vardır. Bu beylik yerleri Guz ve sarp olduğundan güçlenip kuvvetlenmişlerdir. Yaylalara inip, çıkarken kalabalıkları ile ünlü savaşçı Avşarlar dan bile bac (haraç) almışlardır. Osmanlı padişahlarına Emmioğlu diye nameler yazabilmişlerdir ve Guzanoğulları, Guzan Dağları, Guzan Kalesi gibi nam şan türküleri yurt düzeyine dağılmıştır. ŞAİRLİĞİ Şiirlerinde acı, keder, aşk acısı görmek zordur. Genelde güreş, insana, doğaya olan sevgisi, vatanseverliği, örf ve adetlerine bağlılığı, bilim, günlük olaylar, tasavvuf konularını işlemiştir. Şiirlerinde yerel söyleyişleri çok kullanmıştır. Halk dilini ve kültürünü çok iyi bilmesi nedeniyle güçlü bir kafiye uyumu, sade bir dili vardır. Bazı şiirleri bestelenmiştir. Küçük yaşta anne ve babasından dinlediği türkülerden, ağıtlardan, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal, Âşık Veysel, Edip Harabi gibi usta halk ozanlarından etkilenmiştir. Gençlik yıllarında yazdığı bir şiirinden iki dörtlük: Ustasız, üstatsız şair olmuşum Elin söylettiği dili istemem Ağ çağşaklı pınarlardan su verin Boz bulanık akan seli istemem Kimi akıllı der, kimi deli der Gem vurulmaz söyler elin dilidir Çıkmak istediğim kervan yoludur Gidip sarpa saran yolu istemem Gelenek ve göreneklerine bağlı olan şairin özlem duyduğu bir gün, Çukurova için yazdığı şiirden bazı dörtlükler: Efkârlandım Çukurova şu anda, Garbi vurup kamışların eğmez mi? Anavarza ağlar durur meydanda Sumbas gelip eteğini dövmez mi? Dağlarının karlı karlı başı var Kozan ın, Tumlu nun nice yaşı var Toros ların bir hüzünlü kışı var Güz yağmuru tutkun tutkun yağmaz mı? Poyraz eser acı acı yel olur O günlerde Seyhan, Ceyhan del(i) olur Karlar erir Deliçay da sel olur At geçerken üzengiye değmez mi? Turaç senin öz kuşunda az kaldı Ne kaplan yatağı ne de saz kaldı Ne cerene at sürecek düz kaldı Tazı yumaklanıp avın kovmaz mı? İsmet böyle günler geçmez ay gelmez Ağca saza turna inmez toy gelmez Avcılardan hota gelmez hay gelmez Sürek avı yamaçlara ağmaz mı? Bir de 70 yaşlarında yazdığı ama 80 i 4 geçtiği şu günlerde bile ağzından düşmeyen bir şiirini sizlerle paylaşalım isterseniz. Bizce bu ezgiler İsmet Atlı yı çok iyi anlatmaktadır; Öyle dalardım rakibe Sanırlardı füze beni İhtiyarlık yavaş yavaş Getiriyor dize beni Ne hastayım ne de sayrı Adale et kemik ayrı Telemeye döndüm gayri Yoğurt gibi öze beni Vursalar geçerdim taşa Ulaşırdım uçan kuşa Gidemem iniş yokuşa Göndermeyin düze beni Başım pınar gönlüm çarşı Güler yüzüm satar turşu Devlere dururdum karşı Karıncalar eze beni İsmet ATLI m arar yitik Nerde Kaplan, Doğu, Atik Eski tüfek bozuk tetik Kaldırmayın yüze beni İSMET ATLI GÜREŞ EĞİTİM MERKEZİ Adana da kahramanımızın adına yapılmış bir güreş eğitim merkezi bulunmaktadır. Yıllarını verdiği güreşteki tecrübesini gençlere aktarmada bir köprü olmuş olan ve isminin verildiği Adana İsmet Atlı Güreş Eğitim Merkezi nde 20 yatılı öğrenci okumaktadır. Mersin, Gaziantep, K. Maraş, Kayseri gibi illerden, bölgesel yapılan sınavlar sonucunda toplanan öğrenciler okullara yerleştirilmektedir. Spor Eğitim Daire Başkanlığı, Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü tarafından öğrencilerin tüm kıyafet, ayakkabı, diş macunu gibi ih- İSMET ATLI 37

tiyaçları karşılanıp, sağlık kontrolleri yapılmaktadır. İsmet Atlı, köşe yazılarını bu merkezde hazırlamış, sağlıklı olduğu zamanlarda gününün büyük kısmını burada geçirmiştir. 2012/2013 öğretim yılına kadar okulda kendisine tahsis edilen odasına gelir, öğrencilerle sohbet eder, nasihat eder, taktikler verip, yol gösterirdi. Öğrenciler de güreşte en üst noktaya gelmiş bir Dünya Şampiyonu ile birlikte olmanın mutluluğunu yaşardı. Ancak sağlığının bozulmasıyla birlikte Şampiyon kahramanımız, doğduğu yere; Kozan ın Çukurören Köyündeki Kurtoğlu Çiftliği ne çekilip, sakin bir hayat sürmeye başlamıştır. İSMET ATLI BABA YURDUNDA Nisan 2013...Güneşli bir Pazar günü... Her taraf yem yeşil Adana ya bir saatlik mesafedeki, portakal çiçekleriyle dolu ağaçlar arasından kıvrılan bir toprak yol vasıtasıyla, Kurtoğlu Çiftliği ne gidiyoruz. Çeşit çeşit kuşların olduğu; portakal çiçeklerinin kokusuyla, kuş cıvıltılarının karıştığı yolun sonunda İsmet Atlı nın ailesine ait at çiftliğine ulaşıyoruz. Bizi balkonda karşılıyor. Takım elbisesini giymiş, tıraş olmuş, saçları özenle taranmış, ayakkabıları parlatılmış, fotoğraf çekimimize hazırlanmış. Ama gününün çoğunu yatakta geçirdiği, dayandığı yürüteçten hemencecik anlaşılıyor; Hoş geldiniz diyor. Misafirperver, insana değer veren şampiyon. 12 yaşlarında bir erkek çocuk geliyor yanına, eğiliyor, çocuğun başını avuçlarının arasına alıp öpüyor. Bir de kız çocuğu geliyor. Bu kez öpmekle kalmıyor anlatıyor; Bu kız var ya, benim gibi güreşçi... Oğlanlarla bile güreşip yeniyor onları Kardeşinin torunları olan bu iki çocuğu bilek güreşine tutuşturuyoruz. Oğlan büyük olmasına rağmen, kız yeniyor. Tabi ki şampiyon övünçlü; Güreş bizim orijinimizde var. diyerek övünüyor. ŞAMPİYON Efendim kul kusursuz olmaz. Benim de kusurum vardır elbet, ama mümkün mertebe kusur işlememeye gayret gösterdim sözünü yaşam felsefesi yapmış olan Şampiyon, şimdi güreşemiyor, at koşturamıyor ama sevdiği ustalardan veya kendi yazdıkları şiirlerden okumasına hiç bir engel yok. Biz gittiğimizde de Babam Bektaşilikle ilgili bir kitap almıştı. Oradan hatırladığım şiirleri okuyorum son günlerde diyerek, Edip Harabi nin bir dörtlüğünü okumaya başlıyor; Ya râb senin mekânın yok Yatağın yok yorganın yok Hem dinin hem imanın yok Her bir şeyden münezzehsin Usulca konuşmalarından ve dalmalarından anlıyoruz ki; O bu günlerde kendini rabbine daha da yaklaşmış hissediyor. Adana mızın değişmeyen şampiyonu; kaslarındaki eski gücün azalması oranında ruhunun zenginliğini artırarak yaşamına devam etmenin uğraşını veriyor. Ben Fatma Aksu, Güreşi sevdiği kadar atlara da gizemli bir duyguyla bağlı olan İsmet Atlı dan öğrendim ki; yarış atları yaşlanınca faytona verilirmiş. Artık nerede renkli, süslü bir fayton görsem, önündeki koşulu ata bakıyorum. Arabayı zor taşıyan bacaklarına, gözlerine dalıyor gözlerim. Bir az yorgun, bir az da bitkin. Ama artık biliyorum; bir zamanlar ruhunda rüzgârlar esmiş, fırtınalar kopmuş, yeri göğü inletmiş, engebeli yollara meydan okumuş, özel varlıklar bu atlar. Onlar birer Şampiyon... İsmet Atlı gibi

Fatma AKSU 1969 Adana da doğdu. İşletme Fakültesi mezunudur. Uzun yıllar özel bir şirkette muhasebe sorumlusu olarak çalıştı. 2008 yılında AFAD ile amatör olarak başlayan fotoğrafçılığı, profesyonel olarak devam etmektedir. Adana da yaşamaktadır. Günay Hayat Akademi de öğrencidir. Güzelliklerin zıtlıklarla dengede olduğu evrende, karanlık olmasaydı, ışık bu kadar değerli olmazdı diye düşünür, her fotoğrafın bir enerjisi olduğuna inanır. Fotoğraf ile insanların kalbine dokunabilmek ister. Altınoran Düşünce ve Sanat Platformu üyesidir. S. Haluk Uygur un İris Atölyesi ile fotoğrafın sanat boyutuna ilgi duydu. Matematik ve felsefenin fotoğraf üzerindeki anlamını öğrendi. İnsan ve evrendeki düzenle, var olan her şeyin bir ölçü içerisinde, bir anlamı ve amacı olduğuna inanır. Altınoran Düşünce ve Sanat Platformunda Portre atölyesi, Kısa Film Atölyesi, Stok Fotoğrafçılığı atölyelerine katıldı. Katıldığı eğitimler kendisinde fotoğraf ve sanat alanında yeni ufuklar açtı. Ayrıca bunlara biyografi yazmak eklendi. Bu kitap Seyhan Rotary Kulübü nün ve Güney Rotary Kulübü nün katkılarıyla basılmıştır.