Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 1



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

TARSUS DA BİR GÜN...BELKİ DE İKİ... Adanalılar...Mersinliler...Gaziantep, Hatay ve Osmaniyeliler...Türkiye nin gezmeyi sever insanları...

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

AHIRIN İÇİNDEKİ SARAY 300 Ispartalı filmini hatırladınız mı?

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

ISBN :

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos :42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos :20

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:


Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

O KOLTUĞA GALİP HOCA YAKIŞIR!

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Bush, Suudi Kralıyla petrol fiyatı konuştu

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!


ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

TSK'dan Sınır Ötesi IŞİD Operasyonu

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

AYA THEKLA YERALTI KİLİSESİ

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

"medya benim ayağımın altına muz kabuğunu biraz zor koyar" vari açıklamalarda bulunuyordu ki Olanlar oldu

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ 6 (ΕΞΙ) ΣΕΛΙΔΕΣ

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ GELİŞTİRME VAKFI OKULLARI ÖZEL LİSESİ ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM 11-A SINIFI MF GRUBU DİL VE ANLATIM DERSİ I

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

A2 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: PASAPORT NO:

Kuzey Irak'a harekat

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

FARELER VE İNSANLAR ADLI ROMAN ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Fareler ve İnsanlar İnsan ilişkilerine ve alt tabaka insanların umut dolu

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

ANTAKYA SAMANDAĞ GEZİSİ I 25 HAZİRAN 2012 MUSA DAĞI SİMON DAĞI

Konumuz sol içi cinayetler, özel olarak da Acilciler bünyesindeki cinayetler

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N.

MARSEILLES GEZİ MASSALIA MARSİLYA HAZİRAN 2011

Fransa da ki saldırıya Bodrumdan tepki

İÇİNDEKİLER GİRİŞ BİRİNCİ KİTAP


KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

2. SINIF İŞİTME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİ İÇİN TEST ÇALIŞMASI. Hazırlayan Engin GÜNEY İşitme Engelliler sınıf Öğretmeni

Transkript:

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 1

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 2 Arslan Mengüç 1944 yılında Đstanbul da dünyaya geldi. Heybeliada Deniz Lisesi ne gitti. 1966 da Đsveç e göç etti ve 1971 de Stockholm Üniversitesi ne bağlı Belgesel Film Okulu nu bitirdi. Aynı zamanda profesyonel basın fotoğrafçısı ve gazeteci olarak çalıştı. Đsveç Devlet Merkez Radyosu nda aralıksız 13 yıl program yapımcısı ve sunucusu olarak görev aldı. 1990 da Bir Avuç Vatan, ardından da Denktaş: Denk Taş adında Kıbrıs üzerine iki belgesel yaptı. 1992 de Türkiye ye döndü. Kanal 6, Kanal E ve Radyo E gibi medya kurumlarında çeşitli görevlerde bulundu. 1997 de Kıbrıs a yerleşen yazar Doğu Akdeniz Üniversitesi ve Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi nde radyo ve televizyon dersleri vermeye başladı. 1997-2004 yılları arasında Kıbrıs Genç TV ve Kanal T nin koordinatörlüğünü yaptı ve ülke gündemini tartışan Arslan Mengüç ve Konukları programını hafta içi her gün yayınladı. Mengüç, KKTC gazetelerinden Hürriyet Kıbrıs Ve Kıbrıslı da yayınlanan Kum Saati adlı yazılarını şimdilerde Vatan gazetesindeki köşesinde sürdürüyor. Yayınlanan Çalışmaları: Turkiet, 1973 Đsveç (denene, araştırma) Đlk Gelenler, 1992 Đsveç (radyo röportajları) Kum Saati, 2000 KKTC (gazete yazıları) Turgut Atalay, 2001 Đstanbul (biyografi, araştırma) Göstersene, 2002 Đstanbul (öyküler) Muzaffer Akyol, 2002 Đstanbul (biyografi, araştırma) Turgut Atalay, genişletilmiş 2. Baskı 2004 Đstanbul (biyografi, araştırma) Anılarda Erenköy, 2005 Đstanbul (belgesel, anı) Radyoculuk, 2005 Ankara (üniversite ders kitabı) Anılarda Erenköy, genişletilmiş 2. Baskı 2006 Ankara (belgesel, anı) Çekirge, 2006 Đstanbul (roman)

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 3 ÇEKĐRGE Türk-Ermeni-Asala ilişkilerini genç kuşaklara tanıtmak amacıyla yazılmış ve büyük ölçüde belgelere dayanan polisiye roman. Bu romana, ister bir polisiye roman, isterse belgesel bir araştırma gözüyle bakabilirsiniz. Her ikisi de doğru olabilir. Ancak ne, nerede, ne kadar doğru, bu soruların sıhatli bir yanıtını bulmak güç. Yazar, bir polisiye roman çerçevesinde Türk Ermeni ilişkilerini tarihin süzgeçinden geçirerek kısmen irdeliyor. Çekirge de gerçek olaylar, hayâli kahramalarla, gerçek kahramanlar da hayâli olaylarla harmanlanmış. Romanın temelini oluşturan olaylar ise zinciri Đsveç te ayakkabıcılar çetesi davasının mahkeme tutanaklarından alınma. Eğer Yarbay Orhan ın öyküsünü okurken size çağrışım yapan kişiler, adlar ve mekanlar basit bir rastlantıdan öteye değil. Çekirge de adı geçen gerçek kişilerin anlattıkları herşey, yazarın yakıştırması; o gerçek kişilerin adları, Yarbay Orhan ı daha iyi sevesiniz diye, engin hoşgörülerine sığınarak olaylara karıştırılmış.

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 4 ÇEKĐRGE için NE DEDĐLER? Kitabın adı çekirge. Đlk sayfasına bak, sonu gelir diyeceğimiz türden sarıcı, kaplayıcı bir roman. Polisiye diye okusan da hoş, belgesel diye okusan da. Đddia ediyorum, bu romanı dizi film yapmak isteyecek çoook yapımcı çıkacak. Eline sağlık Arslan Abi. Yakışmış valla Savaş Ay Posta Gazetesi, 1 Kasım 2006 *** Arslan Mengüç uzun yıllar Đsveç te yaşadı. Bu demokrasi beşiği (!) ülkede özellikle Türkiye üzerinde oynanan oyunlara tanıklık etti. Çekirge de tanıklık ettiği bir Asala katliamından yola çıkılarak yazıldı. Çekirge bir roman; roman ama aynı zamanda bir belgesel. Okurken "mozaik taşlarını" yerlerine koyduğunuzda bunu daha iyi anlayacaksınız. Mesut Günsev Kanal T Mesut Günsev in Konukları, KKTC, 9 Kasım 2006 *** Eline aldığınızda, ilk sayfasından son sayfasına dek soluk soluğa okunan entrika, ırkçılık, milliyetçilik, kan ve ölümle örülü, çağımızın acı gerçeklerine ilişkin sarsıcı bir serüven çıktı ortaya. Yazar dostum, romanın temelini oluşturan olaylar zincirini Đsveç teki Ayakabıcılar Çetesi davasının mahkeme tutanaklarını aldığını belirtiyor. O ibret verici davanın mahiyetini anlamak için kitabı okumalısınız ÇEKĐRGE nin bir gün sinema ya da televizyona uyarlandığına da tanık olabiliriz. Bakalım karizmatik kahraman Yarbay Orhan ı canlandırmak hangi aktöre nasip olacak Ahmet Tolgay Kıbrıs Gazetesi, KKTC, 16 Şubat 2007 *** Romanda Türk-Ermeni meselesinin tüm gerçekleri, harika oturtulmuş bir kurgu ile gözler önüne seriliyor Çekirge nin, zengin içeriği ile artık bir baş ucu kitabım olduğunu belirtmeliyim. Cem Kar Vatan Gazetesi, KKTC, 19 Ocak 2007 *** Mengüç Çekirge adlı romanıyla hem Türk-Ermeni-Asala ilişkilerinin özel çalışma ve araştırma gerektiren tarihi olaylarını ortaya çıkarıyor hem de polisiye oluşuna damgasını vuracak o sözünü ettiğim hayal gücünü koruyor Çekirge okudukça öğreten, tat veren bir roman.

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 5 Eşref Çetinel Halkın Sesi Gazetesi, KKTC, 4 Şubat 2007 *** Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ve Konsolosumuz Bahadır Demir i pek az kişi hatırlayabilecektir. Bu iki diplomat, geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde yaşanan en büyük terör hareketlerinden birinin ilk kurbanlarıdır. 1984 yılına kadar devam eden ve Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın her yerinde, aralarında; Diplomatlar, güvenlik görevlileri ve işadamlarının bulunduğu çok sayıdaki günahsız Türk insanını katleden saldırıların altında, fanatik bir grup Ermeni nin kurduğu ASALA imzası bulunmaktadır. Gazeteci Yazar Arslan Mengüç Çekirge adlı romanında, bu kanlı örgütün anatomisini ve çökertilişini, bir belgesel titizliğiyle büyüteç altına alıyor. Günümüze kadar uzanan karanlık oyunların ipuçlarını geçmişle ilişkilendiren bir tarih, tek solukta okunabilecek bir roman çalışması... Fikri Nazif Ayyıldız Gazeteci Yazar çekirge.bir.asala.romanı KĐTABI ĐSTEME ADRESLERĐ: www.simurg.com.tr ve/veya www.netkitap.com

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 6 ÖNSÖZ Dünyanın her ülkesinde olduğu gibi Türkiye de de ülkenin yüce çıkarlarını savunmakla görevli insanlar yaşar. Yıllar boyu bir öcü, hatta halkının düşmanıymış gibi gösterilmek istenen bu adsız insanların mücadelelerinin, bugüne dek romanlara pek konu olmamasından yazar, yayınevi sahibi ve okuyucu olarak hepimiz sorumluyuz gibime geliyor. Hemen her gün televizyonlarda polisiye filmlerini izleriz. CIA sından KGB sine, 007 si ile ünlü M I5 inden, Mossad ına kadar çeşitli gizli örgüt elemanlarının öykülerinin filmlere alındığı, romanlarının yayınlandığı günümüzde, neden yeterince Türk roman kahramanı çıkmaz? Bilmem hiç üzerinde durdunuz mu? Elinizdeki romana, ister bir polisiye roman, isterse belgesel bir araştırma gözüyle bakabilirsiniz. Her ikisi de doğru olabilir. Ancak ne, nerede, ne kadar doğru, bu soruların sıhatli bir yanıtını bulmak güç. Onu ben de tam olarak bilmiyorum. Aslında amacım, o sorulara bir yanıt aramak değil! Bir polisiye roman çerçevesinde Türk Ermeni ilişkilerini tarihin süzgeçinden geçirekek kısmen irdelemek istedim. Çekirge de gerçek olayları, hayali kahramalarla, gerçek kahramanları da hayali olaylarla harmanladım. Ancak romanın temelini oluşturan olaylar zincirini Đsveç te mahkeme tutanaklarından aldım. Onu günlük gazete haberleri arasına sıkışmış satırları ve satırlar arasındaki okunmayan yazıları bir araya getirdim; kolay okunur hale getirmeye çalıştım. Hepsi o! Eğer Yarbay Orhan ın öyküsünü okurken size çağrışım yapan kişiler, adlar ve mekanlar bulursanız, inanmayın. Bütün bunlar basit bir rastlantıdan öteye geçmez. Çekirge de adı geçen gerçek kişilerin anlattıkları herşey, benim yakıştırmam. O gerçek kişilerin adlarını, Yarbay Orhan ı daha iyi sevesiniz diye, engin hoşgörülerine sığınarak olaylara karıştırdım. Eğer yanlışlık yaptımsa af ola! Arslan Mengüç, Stockholm 23 Mart 1992

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 7 ÇEKĐRGE Bir Asala Romanı 1 Danimarka Demiryollarına ait M/S Betula feribotunun pervaneleri dönmeye başladığında, sırtından sanki tonlarca yük kalkmıştı. Feribot onları, tam yirmi iki dakika sonra, Đsveç topraklarına ulaştıracaktı. Danimarka ile Đsveç i birbirinden ayıran Öresund Boğazı çırpıntılıydı. Hele bir Helsingborg a gelebilseler, ne iyi olacaktı! Helsingborg u, önceki gün Danimarka ya gelirken görmüştü. Temiz, sakin bir yerdi. Önemli bir ticaret kentiydi. Đsveç ışıklar içindeydi; sanki bir kurtuluş kapısı, umut kaynağıydı. Şimdi kendisine hiç ulaşılamayacakmış gibi uzak geliyordu! Oysa Helsingborg, şöyle elle yakalanabilecek kadar yakındaydı. Göğsü giderek daralıyor, kesik kesik soluk alıyordu. Son anda gümrükte bir aksilik çıkarsa, ne yapar, nereye kaçabilirdi? Ardında koca bir deniz vardı. Bir an için, her şeyi unutmak, hiçbir şeyi düşünmemek istedi. Arabanın kapısını açıp dışarı çıkmalı, ciğerlerini Kuzey Denizi nden gelip Atlas Okyanusu na karışan deniz havasıyla doldurmalıydı. Otur, oturduğun yerde! Deli misin? Bundan üç yıl önce Beyrut ta biri, kendisine böyle bağıracak olsa, o anda üzerine atlardı. Ama delikanlılık çağının o delişmen ruhunu Lübnan da bırakmıştı. On bir ay altı gün sürmüştü askeri eğitimi. Derslerine hiçbir zaman Amuriye de gerilla eğitimi görürken yaptığı gibi ilgi ve merakla çalışmamıştı. Zaten okuldaki derslerinde de böyle, kalaşnikofu söküp taktığı kadar başarılı olsaydı, çoktan Beyrut taki Amerikan Üniversitesi ne giden kravatlı genç beylerden biri olurdu. Haçator Çuhacıyan, otuzunu biraz aşkındı. Her Ermeni gibi o da esmerdi; saçları kısa kesilmişti, orta boylu ve atletik yapılıydı. Amuriye Ermeni Kampı nda gerilla eğitimi gören, kırk altı Ermenistan ın Kurtuluşu için Gizli Ermeni Ordusu askerinden biriydi. ASALA içinde silahlı eğitimden geçen ilk guruptandı. Aslında kırk sekiz kişi olacaklardı; ama daha ilk hafta, bir kaza olmuştu. Bir el bombası Aleksan ın elinde patlamıştı. Ecel, Beyrut tan mahalle arkadaşı, Bedros u da beraberinde götürmüştü. Ama, o şimdi Đsveç te, daha doğrusu, Đsveç e giden bir feribottaydı. Amuriye de akan bunca ter boşa gitmemiş, verilen ilk görevi hakkıyla yerine getirmişti! Kendinden gurur duyuyordu. Boşu boşuna kendini afişleme! Ya biri görürse? Ne diyeceğini bilmiyordu. Avedis belki de haklıydı. Ne de olsa kumandanıydı. Yıllardır Đskandinavya da yaşıyordu. Üstelik hem Danimarka vatandaşı, hem de mihmandarıydı.

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 8 Çekinerek direksiyonda oturan yol arkadaşına baktı; sonra derin bir soluk aldı. Đstemeye istemeye kapıyı kapadı. Avedis yol arkadaşını sakinleştirmek gereğini duydu: Hele hayırlısıyla Helsingborg a gelelim! Gümrükte ararlar mı bizi? Sanmıyorum. Giderken aradılar mı ki, dönerken arasınlar? Yalnız sen uyumaya çalış ve hiç konuşma! Avedis Deragopyan ın vişne çürüğü rengi Volvo 245 modeli steyşını yeşil zemin üzerine Nothing to Declear - Gümrüklenecek şey yok - yazılı levhanın olduğu gümrük kapısına doğru yöneldi. Đsveçli polis, Danimarka plakalı arabaya eliyle geç işareti yapıyordu. Zaten gümrük beyanında bulunacak herhangi bir eşyaları da yoktu. Đskandinav ülkeleri arasında yıllardır gümrük birliği vardı. O nedenle Đskandinavlar gümrüklerde aranmazdı. Haçator Çuhacıyan, Helsingborg u arkalarında bırakıp, E 4 karayoluna çıktıklarında Danimarka yı terk etmenin verdiği rahatlığı doya doya tatmak istercesine pencereyi açtı. Artık Öresund Boğazı nı geçmiş, Đsveç e gelmiş, kurtulmuşlardı. Ermenice: Getze!, Yaşasın! diye bağırdı. Avedis, yanındakine dönerek: Sabah saat ondan önce Stockholm e varırız! dedi. Haçator kendine söyleneni duymadı. O, görevini yapmış bir insanın huzuruyla çoktan uykuya dalmıştı. Günlerden 4 Nisan 1981 Cumartesiydi. Saat 03.26 yı gösteriyordu. Kopenhag ın en büyük hastanesi Rikshospital da cerrahlar Cavit Demir in vücudundan henüz bir kurşun çıkartabilmişlerdi. 2 Gel Hiram, gel! dediğinde, kendini sanki zorla uykudan uyandırılırmış gibi yorgun, bitkin hissediyordu. Bütün gece gözüne uyku girmemiş, karmaşık duygular, anılar ve hayaller arasında yarı uykuda, yarı dalgın sabahı zor etmişti. Ne de olsa, Türk göreneklerine göre her şeyi hep büyüklerin bildiğinin bilincindeydi. Artık karar verme sırası kendisine gelmişti. Çalışma odasının balkon kapısından Ankara ya baktı. Đleride, soldaki cadde, Botanik Bahçesi nin önünden aşağılara, Kavaklıdere ye doğru uzanan, Cinnah idi. Kalorifer dumanlarının arasından yükselen bina ise, Đş Bankası nın yeni gökdeleniydi. Solda, Anıttepe ve Anıtkabir, tam karşısında Kocatepe Camii ve sisler arasından gözüken de Ankara Kalesi idi. Sıhhıye nin üzerinde kalın bir bulut tabakası vardı. Sabah yanan kaloriferlerden çıkan dumanların oluşturduğu bir bulut! Ankaralıları yavaş yavaş zehirliyordu. Aşağıda, Başkent Ankara uyanıyordu!.. Milli Đstihbarat Teşkilatı, MĐT Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas: Günaydın Sayın Devlet başkanım. diye, çekinerek söze başladı.

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 9 Beş dakika önce Kopenhag daki büyükelçimizle görüştüm. Cavit Bey in sağlık durumu kritikmiş. Ameliyata alınalı yedi saat olmuş. Ancak daha kurşunların hepsi çıkartılamamış! Hiram Abas, Devlet Başkanı nı hiçbir zaman bu kadar dalgın, bu kadar üzüntülü görmemişti. Dünkü suikast, herhalde Evren Paşa için bardağı taşıran son damla olmuştu. Türk diplomatlarına karşı girişilen bu Ermeni saldırıları dünya kamuoyunda Ermenilerin Haklı olduğu kanısını yaygınlaştırıyor; nedense dost ülkelerden ses, soluk çıkmıyordu. Anlat bakalım, nasıl olmuş? Efendim, bizim Kopenhag daki Büyükelçiliğimiz, şehrin dışında, diplomat mahallesinde, oldukça korunmalı bir yer. Tramvay yolundan biraz içerde. O nedenle mahalleye yabancıların gizlice girmesi imkansız. Büyükelçinin ikametgâhı da elçiliğe yakın bir başka bina. O nedenle Çalışma Ataşemizi seçtikleri sanılıyor. Devlet Başkanı Kenan Evren nefretle dişlerini gıcırdattı. Evet, artık sefirlerimize pek dokunamayınca daha alttakileri hedefliyorlar! Hiram Abas devam etti: Ancak, bizim Büyükelçiliğe karşı gene de bir tehdit varmış! Hatta bizimkiler gelin, bakın; çevremizde bazı şüpheli şahıslar var, diye Danimarkalıları uyarmış! Bunun üzerine dün Danimarka Sivil Güvenlik Servisi, DSGS, ne olur ne olmaz diye Cavit Demir in Fiat arabasını didik didik aramış; ama bomba falan bulamamışlar! Hiram Abas, MĐT in sivil kanadındandı. Teşkilâta yıllarca emek vermiş, gözü pek, atılgan bir insandı. Köşk e raporları kendisi sunardı. Devlet Başkanı, her türlü istihbaratın tek elde toplanmasını ve Çankaya ya ulaşmasını istiyordu. Bunun için Çankaya da bir irtibat bürosu kurmayı düşünüyordu. Hazırlıklar henüz bitmemişti. O nedenle, MĐT, Genelkurmay, Đç ve Dışişleri Bakanlıkları ndan gelen bilgileri, şimdilik Hiram Abas topluyordu. Devletin çeşitli haber alma kaynakları arasında bağlantıyı sağlıyor, gelen istihbaratı Evren Paşa için o değerlendiriyordu. Kopenhag daki Türkiye Büyükelçiliği nden gelen telgrafı Devlet Başkanı Kenan Evren e uzattı. Açık Telgraf Dış Đşleri Bakanlığı ANKARA 1. Büyükelçiliğimizde çalışan Müşavir Cavit Demir, bu akşam mahalli saatle 22.45 de 3 kurşunla vurulmuştur. 2. Demir, olaydan çok kısa bir zaman sonra ameliyata alınmıştır. 3. Olayı şu ana kadar hiçbir örgüt üstlenmemiştir. 4. Olayla ilgili gelişmeler ayrıca bildirilecektir. Saygılarımla arz edilir. Türemen

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 10 Evren in elindeki telgraf yeterli değildi. Hiram Abas, o nedenle Devlet Başkanı na son gelişmeleri aktarmak istedi. Biraz önce yaptığı telefon konuşmasında Büyükelçi Behçet Türemen, Cavit Demir in hâlâ ameliyathanede olduğunu söylemişti. Cavit Bey dün gece geç saatlere kadar mesai yapmış. Gece yarısına doğru evine gelirken, sokak kapısında, asansörün önünde, büyük kalibreli bir tabanca ile üç-dört el ateş etmişler. Üç isabet almış. Kurşunlardan biri boynuna, biri böbreğine, biri de karaciğerine girmiş! diye, özetledikten sonra sözü bağladı. Allah tan ümit kesilmez! Tabii kesilmez, Hiram Bey! Hiç kesilir mi? Ama, akan bizim kanımız, yanan bizim yüreğimiz oluyor! Evren Paşa, bu 4 Nisan Cumartesi sabahı, Türkiye ye karşı sıkılan Ermeni kurşunları karşısında bir şey yapamamanın ezikliğini hissediyor, üniformasının içinde adeta kayboluyordu. Gözleri, yıllardır bitemeyen Kocatepe Camii nin sabah güneşiyle parıldayan alemine takıldı. Onlara Harbiye de, üniformalı düşmanla savaşmayı öğretmişlerdi. Keşif kolları, öncüsü, artçısı, ikmal yolları, lojistik desteği, sahra toplarıyla yapılan geleneksel bir savaşın eğitimini görmüştü. Düşman top ateşi ile yumuşatılacak; piyade, son darbeyi vuracak, mahmuzlayacaktı! Harp Akademisi ndeki tabya ya da yeni adıyla strateji derslerinde hep yüksek not almıştı. Ne var ki, karşı karşıya oldukları, bir cephe savaşı değildi. Nasıl bir strateji uygulamaları gerektiğini kestiremiyordu. Düşman üniformasız, Türkiye nin ulaşamayacağı yabancı ülkelerdeydi. Üstelik Türkiye ye düşmanlık besleyen ülkelerin de desteğini alıyordu. Ne yapabilirdi? Neler yapmalıydı? Allah ım, Cavit i hiç olmazsa ailesine bağışla! dedi, kendi kendine. Sonra ellerini hafifçe yukarı uzatıp bir dua mırıldanmaya başladı. Kendini ne zaman yalnız, güçsüz hissetse, o duayı okur; Allah ına sığınırdı. Kenan Evren, ne de olsa inançlı bir halk çocuğu, bir imamın oğluydu. 3 Kristina Söder, kendini yıllardan beri bu kadar kuş gibi hafif ve mutlu hissetmemişti. Aylardır bir sabah uykusuna doyamamıştı. Yattığı yerde biraz gerindi. Gözlerini sıkıca kapayarak, daldığı uykudan uyanmamaya çalıştı. Ama başaramadı. Đçinde bulunduğu o inanılması güç gelişmeleri gözlerinin önüne getirdi. Her gün saat altıya on kala uyanıyor, evinin biraz ilersindeki, çocuk yuvasında çalışıyordu. Yaptığı, maaşı düşük, insana pek çalışma zevki vermeyen, tekdüze bir işti. Bir çocuk yuvasında, başkalarının çocuğuna bakıyordu. Đyi ki, geçen ay iş arkadaşı Eva nın aklına uyup Gondolen e gitmişti! Gondolen deniz kıyısındaydı. Đlginç bir yerdi. Oraya ulaşmak için önce asansörle, yerden otuz-kırk metre yükseklikteki köprüye çıkılırdı. Đşte Gondolen, o köprünün altındaki

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 11 asma kattaki ince uzun bir lokaldi. O nedenle gondola benzetilen müzikli lokantanın manzarasına diyecek yoktu. Bütün Stockholm ayaklar altındaydı. Aslında, Restaurant Gondolen in, Venedik deki gondolları anımsatan romantik yanı yoktu. Ama gene de hoş bir tarafı vardı! Çünkü dans etmeye daha çok Akdenizli erkekler geliyordu. Kuzeyli sarışınların etrafında pervaneler gibi dönüyorlardı! Eğer nişanlısı Patrik ile araları bozulup, köyünü terk etmemiş olsaydı, buralara hayatta gelemeyecekti! Norrbotten de doğmuştu. Güneydeki Đsveçliler, o doğduğu bölgeye Kuzey in dibi! derdi. Pajala, Kutup Dairesi nin altmış kilometre kuzeyinde küçük bir kasabaydı. Suyu, havası güzeldi. Erkekleri ormanda, kadınları ise kasabanın tek büyük işvereni olan belediyede çalışırdı! Sonunda kendisi de ya belediye hastanesinde ya da huzur evindeki bir işte çalışıp, çoluk çocuğa karışacaktı. Kasabalarında topu topu üç bin kişi yaşıyordu. Kristina Söder omuzlarından aşağıya doğru dökülen düz sarı saçları, orta boyu ve balık etiyle Orta Doğulu erkeklerin başını döndürecek güzellikteydi. Ne var ki, Pajala daki diğer kadınlar da kendisi kadar çekiciydi. Onlardan tek farkı annesi ve anneannesi gibi her günü bir diğerine benzeyen silik bir yaşam sürdürmek istemeyişiydi. Bilmediği yemekleri tatmak, görmediği ülkeleri gezmeyi düşlüyordu. Geçen yaz Stockholm e taşındığında henüz yirmi dört yaşındaydı. Yanında tatlı bir horultuyla uyuyan erkeğe, erkeğine sevgiyle sokuldu. Saçlarının ne kadar dalgalı ve kara olduğuna gıpta ile baktı. Kömür karasıydı. Onu ilk kez Gondolen in barında, arkadan görmüştü. Daracık pantolonun içinde küçük, sık etli kalçasını fark edince nasıl da heyecanlandığını anımsadı. Oldum olası, kadınsı, hantal kalçalı erkeklerden hoşlanmazdı. Benliğini belli belirsiz bir utangaçlık duygusu sardı. Kolunu arzuyla yanındaki erkeğe uzattı; onun kıllı sırtını usulca sıvazlamaya başladı. Derken büyük bir gürültü ile hayal dünyasından uyardı. Koca memeli, şişman, anaçça bir kadının, elinde kahvaltı tepsisi otel odasından içeri girişini hayretle izledi. Hizmetçi kadın, kapıyı doğru dürüst vurmamış, hatta içeriden gelecek bir yanıtı bile beklememişti. Elindeki tepsiyi masanın üzerine koyup, pencereleri örten kalın kadife perdeleri açtı. Bonjour Madame! Bonjour Monsieur! Açılan balkon penceresinden içeri önce, gözleri kamaştıran, yoğun bir aydınlık, ardından da sıcak bir hava girdi. Sanki bir el, dışarıdaki gizli fırının kapağını açmıştı! Kristina, sıcak bir Akdeniz havasının kendini kucakladığını hissetti. Her şey ona inanılmaz bir düş gibi geldi; yaşamak güzeldi! Sabah kahvaltısını, çocukluğundaki doğum günleri dışında, yatakta hiç yapmamıştı. Kristina, artık uykusundan uyanıp, kendisini gülümseyerek üzerine çeken sevgilisi Artin in kolları arasındaydı. Bir çocuk gibi sevindi; mutluydu. Bu 4 Nisan sabahı o kendine has uğultusuyla, şarkın Paris i Beyrut ta, sevgilisi Artin in memleketindeydi!

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 12 4 Avedis Deragopyan el frenini çektiğinde saat 10.56 yı gösteriyordu. Bütün gece araba sürmüştü; yorgundu. Hâlâ uyuyan Haçator Çuhacıyan ı Haydi, kalk! diye, dürttü. Tam beş yüz elli dört kilometre yol almıştı. Stockholm ün girişinde, E4 karayolunun hemen kenarındaki büyük mobilya mağazası IKEA nın tam karşısındaki, Esso Hotel de bir şeyler yiyip, biraz dinlenmek istiyordu. Yol arkadaşını ikinci kez dürttü. Haçator, haydi geldik! Tamam, kalkıyorum! Haçator, aslında bütün gece doğru dürüst uyumamış, uyuyamamıştı. Dün gece Kopenhag daki Magisternas Hus ün -Öğretmen Evleri- içinde vurduğu Türkün haykırışı kulaklarından bir türlü çıkmamıştı! Đlk kurşunu yediğinde Yandım anam! diye bağırmış, o da tetiğe ikinci kez asılırken, Türkçe Yan köpek! diye, karşılık vermişti. Attığı ilk kurşunun nereye gittiğini pek kestirememişti. Ancak, hedefinin bir an dönüp kendine baktığını, sonra önüne kapandığını anımsadı. Her şey o kadar çabuk geçmişti ki! Üçüncü kurşunu sıkıp sıkmadığını bile bilmiyordu. Oysa, tüm şarjörü boşaltması gerekiyordu. Emir öyleydi! Ne var ki, tabancanın sesi benliğini titretmiş, bir an önce oradan kaçmak, uzaklaşmak istemişti. Yol boyunca hayalinden çıkmayan, düşüne giren kabus da yaşantısının dün geceki bu on saniyesiydi! Bir aralık Avedis in mola verdiğini anımsıyor gibiydi. Sabaha karşı olsa gerekti. Ortalık aydınlanmış, hem su dökmek, hem de biraz gerinmek için arabasını yol kıyısında bir mola yerine park etmişti. Oradan ne zaman ayrıldıklarını çıkartamadı. Demek daha sonra sızmış, uyuyakalmıştı! Haçator Çuhacıyan, gözlerini zorla açtı. Nerede olduklarını kestirmek istedi. Bilmiyordu. Avedis dışarıda, kendisine Haydi! anlamında işaret ediyordu. Arabadan indiğinde onun kafeteryaya girmekte olduğunu gördü. Avedis in ilk işi kasadaki kıza nerede gazete bulabileceğini sormak oldu. Yandaki benzin istasyonundan satın alabilirdi. Ancak, kafeteryada müşterilerin okuması için sabah gazeteleri bulunduruyorlardı. Kendilerine iki fincan kahve, iki de peynirli sandviç aldı. Kasadaki kız, bozuk parayı geriye verirken gazetelerin asılı olduğu köşeyi başıyla gösterdi. Avedis Deragopyan yedi yıldan beri Danimarka da oturuyordu. Otuz beş yaşındaydı. Son altı aydan beri de Stockholm de yaşıyordu. Her Đskandinav ülkesi vatandaşının dilediği Đskandinav ülkelerinden birinde oturması, çalışması serbestti. O nedenle örgütü Avedis in Stockholm de kalmasını istiyordu. Avedis, 1980 Temmuz unda Ermeni Kurtuluş Ordusu na girmişti. Örgütün Đskandinavya sorumlusuydu. Đsveççeyi pek rahat konuşamasa bile, Danimarkaca biliyordu. Zaten Đskandinav dilleri birbirleriyle akrabaydı; konuşması biraz zor, okuması kolaydı. Đnsan sözcüklerin anlamını rahatça çıkartıyordu! Avedis, elinde tuttuğu Dagens Nyheter gazetesinin ilk sayfasını hızla taradı. Dün geceki eylemleri manşete çıkamamıştı. Hayıflandı. Gazetenin iç sayfalarını hırsla çevirdi. Ne yazık, evdeki hesap çarşıya hiç uymamıştı!

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 13 Eylemleri için, bir Cuma gününü seçmelerinin bir nedeni, gazetelerdeki Haber sıkıntısı idi! Bütün Batı basınında durum aynıydı. Politikacılar, iş adamları hafta içinde çalıştığından, onlarla ilgili haberler de ister istemez aynı günlerde çıkıyordu. O nedenle, hafta içinde eylem yaptıklarında, gazetelerin sayfaları ne kadar çok olursa olsun, basında istedikleri yeri alamıyorlardı. Eylemlerinin asıl amacı, Türklerin gözünü yıldırmaktan çok, inandıkları Ermeni davasını dünya kamuoyuna duyurmaktı. Silahlı saldırıları, haberlerin az olduğu, hafta sonlarına kaydırmalarının nedeni, propagandaydı. Ne var ki dünkü Başarılı eylemlerinin semeresini toplayamamışlardı. Avedis, Herif evine geç geldi! dedi, kendi kendine. Eğer her zamanki gibi akşam saat sekiz ila dokuz arası gelseydi, eylemleri şimdi gazetenin birinci sayfasında olacaktı. Çalışma Ataşesi dün gece evine, saat on birden sonra gelmişti. Haçator un moralinin bozulmaması için planladıkları eylemden vazgeçememişlerdi. O nedenle geç kalınmış, herhalde haber de o nedenle baskıya yetişmemişti! Gelecek saldırıyı daha erken saatlere planlanmalıydı. Oğlan sağlam, taş gibiydi! Gözü kara ve hırslıydı. Ondan daha başka eylemlerde de yararlanacaklardı. Avedis sonucu, olayın yankılarını merak ediyordu. Kalktı, kasaya doğru ilerledi. Dükkana telefon edecek, Kirkor Vartaban ı arayacaktı. Kirkor, Amerika ya göç ederken Stockholm ün biraz kuzeyindeki bir ayakkabıcı dükkanını kendisine devretmişti. Ama o da bugünlerde Đsveç te, Stockholm deydi. 5 Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Orgeneral Haydar Saltık önündeki dosyalara baktı. Türk diplomatlarına karşı düzenlenen çeşitli saldırılar son aylarda giderek artmıştı. Bu durumun dost ülkelerin desteği ile önlenebileceği düşüncesi gerçekçi değildi. Türkiye nin zaman kaybetmesine neden olmuş, çok sayıda insanını yitirmişti. Dolayısıyla kendisine yönelik terörü yok etmeye kesin karar vermesi gerekiyordu. Türkiye politikasını Avrupa ya göre değil, içinde bulunduğu gerçeğe göre saptamalıydı. Toplantı odasındaki arkadaşlarını süzdü. Sonra, gözlüğünü çıkartıp konuşmasını Sayın Komutanlarım diye sürdürdü: Sanki bir el düğmeye basıyor. 12 Eylül den önce yurdu saran silahlı saldırıların yerini, şimdi yurtdışındaki temsilciliklerimize karşı girişilen menfur suikastlar izliyor. Son aylarda, vurulan Türk diplomatlarının sayısı üçü buldu. Geçen ay, 3 Martta, Paris teki Tanıtma Bürosu na saldırmışlardı. Dünkü suikastın en dikkati çeken yönü, ilk kez bir Đskandinav ülkesinin seçilmesiydi. Ermeniler daha düne kadar kendilerine sıcak bakan ülkelerde eylem yapıyorlardı. Basın, radyo ve televizyonlar, işlenen her cinayetin ardından, tarihte nasıl ezildiklerini uzun uzadıya anlatıyor, 1915 deki Ermeni Tehcir inden söz ediyorlardı. Yapılan bu saldırılarla, sözde Bundan yetmiş yıl önceki Ermeni

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 14 soykırımının intikamının alındığını belirtiyorlardı. Yabancı basına göre, Ermeniler de Ortadoğu daki Filistinliler gibi kendi ülkelerinden sürülmüştü. Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren, Genel Sekreter in sözünü kesti: Peki ama, neden taktik değiştirmek ihtiyacını hissetmişler? Dış güçlerin ASALA ya verdiği desteği azaltmaları söz konusu olabilir mi? MĐT Müsteşarlığı ndan ve hariciyeden, özellikle haber alma ve enformasyon dairesi ĐEDA dan elimize ulaşan bilgiler böyle bir gelişmenin olduğunu doğrulamıyor, Sayın Komutanım diye yanıt verdi Haydar Saltık. O halde neye güveniyorlar? Orgeneral Saltık, kısaca toparladı: Son zamanlarda Türk, Kürt, Ermeni teşkilatlarıyla, Kıbrıs Rum kesiminin, Atina daki KYP gizli servisinin, hatta El Fetih in sıkı temasları var. Bu bilinen odaklar 12 Eylül harekatının hemen ardından, Almanya nın Köln kentinde bir araya gelip, Türkiye ye karşı ortak mücadele yapacaklarını açıkladılar. MGK Genel Sekreteri Haydar Saltık a göre, 12 Eylül harekatı Ermeni çetelerinin, yurt dışındaki eylemleri için gerekli siyasi ortamı yaratmıştı. Askeri rejimin balyozunu yiyenler yurt dışına kaçıyordu. Düne kadar birbirlerine kurşun sıkanlar şimdi Türkiye deki askeri otoriteye karşı birleşmişti. Hatta ASALA nın, başka memleketlerde de, lojistik desteğe kavuştuğu söylenebilirdi. Danimarka daki dünkü suikast bunun en açık örneğiydi. Evren, uzun ceviz masanın çevresinde oturan silah arkadaşlarına, Kuvvet Komutanlarına baktı. Saltık Paşa tam karşısında, Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin ise hemen yanında, sağındaki koltukta oturuyordu. Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya nın yanındaki koltukta da Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun vardı. Solunda oturan Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer in sırmalı kolunun havaya kaldırdığını görünce, söz isteyen arkadaşını başıyla selamlayıp, Buyurun Sayın Amiralim, sizi dinliyoruz, dedi. Nejat Paşa yuvarlak yüzü, bembeyaz saçları ve babacan tavrıyla askerlerin o kendisine özgü sert tavrından uzak bir görünümü vardı. Sözün kendisine verilmesi üzerine yutkundu. Masanın çevresindeki Komutanları tek tek süzdü. Bir süre konuşmasına nereden başlayacağını tarttı. Aslında bu Sayın sözünü Türkçe ye Ecevit yerleştirmişti. Tanıdık, tanımadık herkese Sayın diye hitap etmeyi sevmiyordu. Büyüklerine, üstlerine karşı elbette hürmeti, saygısı vardı. Ne var ki, bu saygıyı, sevgiyi göstermek için her dakika Sayın demesi gerekmezdi! Gene de alışılmışın dışına çıkamazdı. Sayın Devlet Başkanım, Sayın Komutanlarım! diye söze başladı, Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer. Türkiye son derece hassas bir dönemden geçiyor. Memleketin içinde bulunduğu bu şartları yeniden değerlendirmemiz gerekiyor. Bir tarafta Đran, mollalar! Güney de Esat ın Suriye si! Batıda Yunanistan ve Mafya ile iç içe bir Bulgaristan! Doğu da Sovyetler yetmiyormuş gibi, bir de başımıza Ermeni belâsı sarıldı. Irak taki Kürt hareketinin bir gün

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 15 Türkiye ye sıçraması ihtimal dahilinde! Bu nedenle bizim yepyeni bir savunma kavramı geliştirmemiz gerekiyor! Nejat Tümer, Türkiye nin içinde bulunduğu durumu bir çırpıda özetlemişti. Nejat Amiral in sakin, ama kararlı bir kişiliği vardı. Đstanbullu, Ada lıydı. Bir deniz albayının oğluydu. Heybeliada da doğup büyümüş, ilk ve orta okuldan sonra gene Heybeliada daki Deniz Lisesi ne girmiş; baba mesleğini seçmişti. Her Ada lı gibi doğayı sever, konuşmaktan pek hoşlanmazdı. Ancak karacıların NATO ya karşı duydukları aşırı duyarlılığına kızıyor, gocunuyordu. Türkiye, daha doğrusu Türk halkı Amerika keşfedilmeden çok önce de vardı! Ülke güvencesi müttefik güçlere bağımlı olmamalıydı. Kıbrıs yüzünden uygulanan askeri ambargo onlara ders olmalı, Türkiye yeni bir savunma anlayışına kavuşmalıydı. Amerika, işine gelmeyince NATO nun Doğu daki Kalesi ni unutmuştu. Sovyetlerin en büyük filosu Karadeniz deydi. Tam üç yüz parça savaş gemisi, tabii bu arada Kiev uçak gemisi de Sivastapol da demirliydi. Varşova Paktı üyesi, Romanya ve Bulgaristan donanmaları da işin cabası! Amerikalılar gene de bu gerçeği görmezlikten geliyordu. Amerikan yönetimi, oylarını aldığı, Amerika daki Yunanlıları kızdırmamak için Türk Donanması na, Đkinci Dünya Savaşı ndan kalma hurda muhripleri bile çok görüyordu. Oysa, bundan yüz elli yıl önce, dünyanın en gelişmiş ve en büyük tonajlı savaş gemisi, Mahmudiye Kalyonu, Kasımpaşa da, Taşkızak Tersaneleri nde yapılmıştı. Donanma, düşmanı sınır ötesinde karşılar, sınır ötesinde vururdu! Nejat Paşa, işte bu gerçeği komutanlara anımsatmak istiyordu. 1974 Barış Harekâtı nda Kıbrıs a asker yolladık. Hatta Pire Limanı nın çıkışını ablukaya aldık. Bu harekatta birçok denizaltımız görev aldı. Eğer Yunanistan Ada ya müdahale etmek isteseydi, gemilerini batıracaktık! Sonra konuşmasına kısa bir ara verdi. Kader birliği yaptığı arkadaşlarına teker teker baktı: Beni yanlış anlamayın, Sayın Komutanlarım: Büyük önder Atatürk ün Yurtta Sulh, Cihanda Sulh! şiarına sadık bir Türkiye olarak, ülkenin iç barışını, huzurunu bozacak melun kaynakları, bulundukları yerde kurutmamız gerekiyor! Milli Güvenlik Kurulu nun Türkiye Büyük Millet Meclisi ndeki olağan toplantı salonunda buz gibi bir hava esti. Sessizliği, Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin bozdu: Sayın Amiralim, zamanında Kıbrıs a yolladığımız gibi, yurt dışına Özel Harp Dairesi nden eleman mı yollamamızı öneriyorsunuz? Buna mevzuat müsait değil! diye kısa ve katı bir yanıt verdi Haydar Saltık. Üstelik Özel Harp Dairesi, Türkiye nin bir Sovyet işgaline karşı savunması için kurulmuş; elemanları da ona göre eğitilmişti. Sonra, o her zamanki kendinden emin, sakin havasıyla: Sayın Devlet Başkanım, bu konular çok hassas. Toplantımızın devamının zabıtsız yapılmasını arz ediyorum! dedi.

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 16 Milli Güvenlik Konseyi üyeleri; Türkiye nin kaderini ellerinde tutan komutanlar, bu kadar ikircikli olmaya gerek var mıydı, dercesine birbirlerine baktılar. 12 Eylül ü hazırlarken bile zabıt tutmuş, aldıkları kararları kendi elleriyle imzalamışlardı. Haydar Saltık, 12 Eylül ün mimarı, beyniydi. O taşımıştı, harekâtın bütün sorumluluğunu. Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir komuta zinciri içinde, Türk siyasi hayatına müdahale etmesi onun fikriydi. Haydar Paşa nın son derecede dikkatli, aceleciliği sevmeyen, tedbirli bir yanı vardı. Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren, Haydar Saltık ı çok iyi tanıyordu. Haydar Paşa nın bir bildiği var, herhalde! diyerek oturuma ara verdi. 6 Komutanlar, Muhafız Alayı nın subay mahfelinin önündeki küçük çardağın çevresine toplanmışlardı. Yaz aylarında çardağı gölgeleyen asmanın yaprakları henüz büyümemişti. Üç masa yan yana getirilip, birleştirilmişti. Yandaki masalardan birinin üzerine de, koca bir teyp konmuştu. Hoparlöründen, Emel Sayın ın sesi yükseliyor, daha doğrusu fışkırıyordu. Evren Paşa nın tam arkasındaki küçük masada ise bir transistorlu radyo duruyor, ondan da, Ankara Polis Radyosu nun hemen her gün duyulan anonslarından biri yükseliyordu....için acele O grubu RH pozitif kan aranıyor! Kan vermek isteyen vatandaşların Hacettepe Hastanesine müracaatı Deniz Albayı Can Toker, yedi ayı aşkın bir süredir Çankaya da, Kenan Paşa nın yaverlerinden biriydi. Komutanları hiçbir zaman bu kadar tedirgin ve endişeli görmemişti. Üstelik Köşk ün bu kadar uzağında, subay mahfelinde toplantı yapmalarına bir anlam veremiyordu. Koskoca komutanlar bu serince havada, sırtlarında pardösüleri, dışarıda oturuyor; kendi aralarında tartışıyorlardı. Yanlarına kimseyi yaklaştırmıyor, ancak arada bir çay istetiyorlardı. Acaba kendilerine karşı orduda bir harekât mı yapılıyordu? Türk Ordusu ndaki binlerce subay, komutanları için her şeylerini verebilirlerdi. Yoksa, Konsey üyelerine karşı bir suikast mı düzenlenmişti? Bir ihbar mı almışlardı? Zannetmiyordu. Kim düzenleyecek, kim uygulayacaktı? Paşa nın programının önceden bilmesi söz konusu olamazdı. Üstelik her türlü ihtimaller hesaplanıyor, ona göre önlem alınıyordu. Can Toker, Çankaya da geçen günlerinin meslek hayatının en renkli günleri olduğunun bilincindeydi. Birden komutanlar yerlerinden kalkmasından toplantının bittiğini anladı. Tam iki saat on üç dakika sürmüştü. Nejat Paşa nın kendisine el

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 17 etmesi üzerine kravatını düzelti. Bir teğmen çevikliği ile yanlarına koştu. Karşısına geldiğinde hazır ola geçerek: Buyurun Komutanım! dedi. Bizden Subay Atama da kim var? Şube Müdürü benim iki sınıf altımdan; Yüzler sınıfından Binbaşı Akın, Komutanım. Akın Tok! Onu iyi tanır mısın? Ben, Fevzi Çakmak Muhribi nde komutanken, o da benim Đkinci Komutanımdı! O ana dek konuşmalara kulak misafiri olan Kenan Evren duyduklarına sevinmiş bir ses tonuyla söze karıştı. Paşam! Bana meseleyi hallediyoruz gibime geliyor. Ne dersiniz? Evvel Allah, düğümü çözeceğiz, Sayın Komutanım! Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, yaverine dönerek: Onca yıldır, Bahriye ye görevlerin daha şereflisi verilmedi. Bana Akın Binbaşı yı bul! Albay Can Toker Baş üstüne! diyerek selamını verirken sözlerini tamamladı: Göreyim seni Albayım! Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin gündem dışı toplantısı sona ermişti. Biraz önceki gergin havanın yerinde yeller esiyordu. Artık Paşalar neşeliydi; kendi aralarında konuşuyor, gülüşüyorlardı. Nejat Tümer, Deniz Albay ı Can ın arkasından seslendi. Öğle yemeğini orduevinde yiyeceğiz! Söyle, hazırlasınlar! 7 Agop Agopyan o sabah sinirliydi. Doğu Beyrut ta, Burç-Hamud Caddesi ni dikine kesen sokaklardan birine saparken, günlerdir merakla beklediği haberi Land Rower in radyosundan üçüncü kez dinliyordu. Beyrut Radyosu olayı pek büyütmemiş, aralarda vermişti. Dün Danimarka Başkenti Kopenhag da meydana gelen bir silahlı saldırı sonucu, bir Türk diplomatı ağır yaralandı. Üç kurşun yarası alan Türk Çalışma Ataşesi henüz komadan kurtulamadı! Dün Beyrut taki Fransız Haber Ajansı, AFP ye telefon eden meçhul bir kişi, saldırının Ermeni Kurtuluş Ordusu ASALA tarafından düzenlendiğini bildirdi. Bilindiği gibi Ermeniler ASALA lideri Agop Agopyan arabanın radyosunu hırsla kapadı.

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 18 Bütün dünya Türklerin bizi kestiğini biliyor. Ama gene de pezevenklerin kılı kıpırdamıyor! diye bağırdı kendi kendine. Sonra şoförüne dönerek sertçe çıkıştı: Ne kabiliyetsizler, ellerine tutuşturulan bir tabancayı bile kullanamıyorlar! Size ne öğretiyorlar Amuriye de? Nasıl olur da üç metreden üç kurşun sıkılır ve hedef yok edilemezdi? Ne yazık ki, bu beceriksiz heriflerle çalışmak zorundaydı. Hedefin üzerine ellerindeki tabancanın şarjörünü bile boşaltamamışlardı. Ne olacak diye söylenmeye başladı: Boktan terazinin tezekten olur dirhemi! Dedesinin bu deyişini çok sever, sık sık kullanırdı. Kelin ilacı olsa başına sürer hesabı, eğer Filistinliler bu işi iyi bilse, önce Đsrail e karşı saldırılarında başarılı olurlardı. Kendilerine Filistinli değil, Muharabat tan, Suriyeli bir hoca bulmalıydı. Ya da en iyisi, Ermenistan dan bir Sovyet Spetnaz ı getirmeleri gerekiyordu. Evet, bu eğitim işinin üstesinden gelmeliydi. Erivan kendi evlatlarına babalık yapmalıydı. Ermeni davasına vurucu güç yetiştirmeliydi. Yaşayan her tanık, örgütleri için tehlikeydi. Olacak iş değil ama, harekatı yapan ya tanınsa; o zaman ne olurdu? Ermeni Kurtuluş Ordusu nun koca balyozu, Türklerin başında patlamalı, onları dünyanın dört bir köşesinde korku içinde bırakmalıydı. Batı Dünyası ezilen halklardan yanaydı. El Fetih, uçakları kaçırıp, çölde havaya uçurunca dehşet içinde kalmış, ama Filistinlilere hak vermişti. Yahudi lobisi güçlü, zengindi. Üstelik dünyanın her tarafında adamları, yandaşları vardı. Gereğinde kesenin ağzını da açmışlardı. Ama, bütün bunlar yetmemişti. Filistinliler, artık Avrupa daki Sosyal demokratlardan destek alıyorlardı. Koca Yahudi lobisi Avrupalıların bu yumuşaklığı karşısında başarısız kalıyordu. Belki yarın Amerika daki Demokratlar da Arap sorununa anlayış gösterebilirdi! Bu iyiye işaretti. Ne de olsa Filistin sorunu, Ermeni sorununa benziyordu. Kendi durumları Filistinlilerden daha iyiydi. Amerika da, Fransa da güçlüydüler. Ruslar da, Ermeni davasına, Çarlık döneminden beri sıcak bakıyordu. Bir kere Türkleri Avrupa da kimse sevmiyordu. Onca yıl Avrupa nın göbeğine çöken, onlara kan kusturan, Türkler değil miydi? Zaman kendilerinden yana çalışıyordu. Acımadan vuracak, bir daha, bir daha vuracaklardı! Milli davanın bir Filistin sorunu haline gelmesi ancak bu şekilde mümkün olabilirdi. Araç durdu. Gelmişlerdi. Agop Agopyan indi. Derin bir soluk aldı. Güneş daha şimdiden iliklerini ısıtmaya başlamıştı. Şoförüne öğlene kadar bir yere gitmeyeceğini söyledi. Üstündeki uyuşukluğu atmak için kollarını dirseklerinden bükerek arkaya doğru çekti. Gerinmek iyi geliyordu. Başını boynunun üzerinde büyük daireler çizdirerek oynatırken kulunçlarından çıkan sesleri duydu. Yıllar iz bırakmış, artık her

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 19 tarafında kireçlenme başlamıştı. Şimdi onca merdiveni çıkacak, daha doğrusu tırmanacaktı. Gözünde büyüyordu. Galiba sigarayı biraz azaltması gerekiyordu. ASALA liderinin çalışma odası karargahının dördüncü katındaydı. Caddeye değil, arka tarafa bakıyordu. Biraz ileride, hurmaların arasından, Antelias Katedralini görmek Agop Agopyan a huzur veriyordu. Dünyada Ermeni Kilisesi nin dört büyük merkezi vardı. Beyrut taki Katedral de, bunlardan biriydi. Antelias ın hemen yanı başında Katolikos oturuyordu. II. Karekin, Ermenilerin Katolikos u, yani en büyük dini liderlerindendi; bir çeşit patriği idi. Agop Agopyan, Ermeni Kilisesi nin koruyucu kanadı altında olmanın huzuru ve güvencesi içindeydi. Şimdi Kilise kendilerine yardımcı oluyordu ama, o noktaya gelebilmeleri hiç de kolay olmamıştı. Eski günleri anımsadıkça gülesi geldi. O dönemdeki eylemleri oldukça çocuksuydu. 20 Ocak sabahını hiçbir zaman unutmayacaktı. Yıl 1975 idi. ASALA olarak kurulduklarını bütün dünyaya duyurmak, kendilerini tanıtmak istemişlerdi. Đşe, Dünya Kiliseler Birliği nin Beyrut taki bürosunu bombalamakla başlamak zorunda kalmışlardı. Ancak, şimdi durum farklıydı. Başlarında güvenilir biri, Episkopos Karekin Sarkisyan vardı. O Amerika Birleşik Devletleri ndeki Kilikya Ermeni Kilisesi nin Kuzey Amerika Şubesi Başkanlığını yapmış, 1977 yılında Lübnan a gelmişti. Dünyanın dört bir köşesindeki Ermeni Kilisesi liderlerini bir araya toplamış ve Katolikosluklar Koordinatör Başkanı seçilmişti. Amacı, hem Sovyetler Birliği dışındaki Ermeni kiliselerini bir araya getirmek hem de Beyrut u dünya Ermenilerinin siyasi ve dini merkezi yapmaktı. II. Karekin, Ermeni davasını her vesile ile candan savunuyor, bu konuda tarihçilere araştırmalar hazırlatıyordu. Agop Agopyan, Ermeni Kilisesi nin başıyla iyi anlaşıyordu. Eğer, Ermeni halkı yüzyıllardan beri bu dünyadan silinip süpürülmemişse, bunu her şeyden önce kilisesine borçluydu. Agop, hırsla çıkmakta olduğu merdivenlerde biraz durmak, dinlenmek istedi. Ne de olsa çoktan kırkını geçmişti. Merdiven boşluğundaki pencereden dışarı göz attı. Bahçedeki üç hurma ağacının yaprakları manzarasını kapatıyor, adeta yapraklardan bir duvar oluşturuyordu. Tabii, aynı zamanda binanın dışarıdan görülmesini de engelliyordu. Üstelik, hurma ağaçları akşam güneşini önlüyor, odaya hafif bir serinlik veriyordu. Hurmaları, pek yenecek, ağza atılacak cinsten değildi. Çekirdeği büyüktü. Ancak, öğleden sonraları esen meltem rüzgarının, hurma yapraklarını sallamasından doğan hışırtıya diyecek yoktu. Koca Beyrut öğle uykusuna yatarken hurma dallarından çıkan bu sesler onun kolayca öğle uykusuna dalmasına yardımcı oluyordu.

Copyright: Arslan Mengüç Çekirge Roman 20 Dar merdivenlerin sonuna geldiğinde nefes nefeseydi. Durdu. Ter içinde kalmıştı. Biraz soluk almak istedi. Kesinlikle bu sigarayı azaltması gerekiyordu; galiba sigarayı biraz fazla kaçırıyordu. Dördüncü kattaki bürosunun kapısını iki kez tıklattı. Çalışma odasının yukarı katlarda olmasının bir başka yararı daha vardı. Kimse kolay kolay içeri giremez, girse bile merdivenlerde görülürdü! Ne olur, ne olmaz dikkatli olmak gerekiyordu. Kapı açıldı. Bürosundan içeri girerken koruma görevlisini selamladı. Bana soğuk bir Cola getirin! dedi. 8 Binbaşı Akın Tok elinde beylik evrak çantası ile aracına binerken, sabah trafiğinde Oyak Sitesi ndeki lojmanından Deniz Kuvvetleri Komutanlığı na ulaşmasının neredeyse tam kırk dakika süreceğine hayıflanıyordu. Toplasan beş-altı kilometre etmezdi. Kendisini selamlayan şoförüne Günaydın! derken aklı yoldaydı. O sabah biraz geç kalmıştı. Binbaşı Akın, kırk yaşlarındaydı. Patlak gözleri ve hantal vücuduyla bir askerden çok banka memurunu andırırdı. Zaten spor, okulda en başarısız olduğu derslerin başında gelmişti. Ancak gençlik yıllarını çoktan geride bırakmıştı. O artık bir devlet görevlisi ve aile babasıydı. Sevdiği bir işi, önemli bir kariyeri vardı. Aracı Ankara nın caddelerini geçerken o da önce Başkent in nasıl değiştiğini düşündü. Son yıllarda Ankara ne kadar da kalabalıklaşmıştı? Dağ-taş gecekonduyla dolmuştu! Đster istemez çocukluğunun Ankara sını anımsadı. O zamanlar devlet büyükleri hep trenle gider gelirdi. Gar Lokantası ndaki masaların üstüne kolalı beyaz keten örtüler yayılırdı. Gar, büyükleri karşılamaya gelenlerle dolar taşardı. Orada, garın hemen yanında, demiryollarının lojmanlarında otururlardı. Üç küçük odaları vardı. Babası Gar Müdür Muavini idi. Ankara son yirmi yılda ne kadar da değişmişti? Büyümüş, gecekondulaşmış, betonlaşmıştı! Birden, Ankara Marşı nı mırıldandığını fark etti. Senden yardım umar, her düşen dara, Yetersin onlara güzel Ankara! Atatürk, genç kuşaklara üzerine marşlar bestelenen bir başkent bırakmıştı. Acaba, o marş bugün bestelense, sözleri kim bilir nasıl olurdu? Bu akşam karargahtan erken çıkacak, oğlunu Selim Sırrı kapalı salonundaki basketbol kursuna götürecekti. Burak, babasına topu potalara nasıl attığını göstermek istiyordu.