Yirminci Mektub (İzahlı ve Resimli)

Benzer belgeler
( akşâm dersidir.) Hulusi Bey; ( Arabca metin okuyor)

Onuncu Söz, Yedinci Hakikat hakkında bilgi verir misiniz?

Cenab-ı Hakk neden insanları yarattı, imtihan olmadan cennete gönderseydi olmaz mıydı, insanın Yaratılış Gayesi Nedir?

İlk paragrafdaki uzun cümlede insanın farklı ve birbirinden önemli yönlerine dikkat çekilir.

Birinci Söz. By Hamra

Fatiha Suresi ve Meali

"İşte, Rabbimizi bize târif eden Kur ân-ı Hakîm; şu kitab-ı kebîr-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi..."

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar


İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Hz.Resulüllah (SAV) den Dualar

Ticaret ve memuriyet için, mühim vazifelerle bu dâr-ı imtihan olan dünyaya gönderilen insanlar; ticaretlerini yapıp, vazifelerini bitirip ve

_MEYVENIN ÇEKİRDEĞİ AĞACIN ÇEKİRDEĞİN NE AYNDIR NE GAYRDIR..._

"Şimdi senin hayatının sureti ve tarz-ı vazifesi şudur ki,.." İnsanın hayatının sureti ve tarzı vazifesi ne demektir, izah eder misiniz?

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Nefsini Bilen Rabbini Bilir

n. Kâmil İman Mehmedkirkinci.com

Ruhun Gayesi. Mehmedkirkinci.com

(Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.)

başlıklı bir dersine dayanarak vermeye çalışacağız.

Ruhun Vicdanla Münasebeti

ALLAH`I (C.C.) BİZE TANITAN ÜÇ BÜYÜK TARİF EDİCİ

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

Muhabbetullah ve Mehafetullah

Ölümün Gerçek Yüzü. Mehmedkirkinci.com

Risale-i Nur, sair kitablara muhalif

İKİ TÜRLÜ MARİFET VAR

ESMA VE SIFAT-I NEBİ (A.S.M)

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

Onuncu Söz, Birinci Hakikat hakkında bilgi verir misiniz?

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

PEYGAMBERİMİZİN VASİYETİ VE GÖZÜMÜN NURU DEDİĞİ NAMAZ

AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK.

Wessalatu wesselamu ala Rasuluna Muhammedin we ala alihi we sahbihi ecmain. Allahumme Rabbena ya Rabbena takabbel minna inneke entessemiul alim.

Şeyh den meded istemek caizmidir?

Cevşen duasının ehemmiyeti..

Dua ve Sûre Kitapçığı

Çanakkele de başta Efendimiz (sav) olmak üzere büyük zatların manevi tasarruf ve yardımları olmuştur.

GÜNAH ve İSTİĞFAR. Israr etmek kişiyi nasıl etkiler

DUÂ-İ TERCÜMÂN-I İSM-İ Â ZAM DUÂ-İ İSM-İ Â ZAM

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla ESMA-İ HÜSNA 01 ER-RAB

Âyette belirtiliş ifadesiyle Allah a eş ve ortak koşma olan şirk bütün kâinata karşı büyük bir zulümdür.[1]

Seçimler hızla yaklaşmasına rağmen,kimse de ciddi manada bir hareket ve heyecan görülmemektedir.

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.

ÇAĞIN VEBASI: DÜNYEVİLEŞME(FANİYİ BAKİYE TERCİH) - Uzman Cemil Paslı Kişisel Sitesi Çarşamba, 28 Haziran :05

Hamd ve Şükür. Einfache Übersetzung Hamd = tanriya övgü sunma, tanriya övgü olsun Şükür = tanriya övgü Övgü = Lob Övmek = loben, preisen

Bu fikre girmenin iki önemli sebebi vardır.

Onuncu Söz, Beşinci Hakikat hakkında bilgi verir misiniz?

Onuncu Söz, Üçüncü Hakikat hakkında bilgi verir misiniz?

Bir insan Allah (c.c.)'ın birliğine inanırım diyorsa o irfan sahibidir denemez. Çünkü onun sahip olduğu sadece onun bilgisidir.

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

- Kurslara, seminerler katılın, farklı mekanlar keşfedin. Kendiniz için bir şeyler yapın. Böylelikle eşinize anlatacağınız farklı şeyler olacaktır.

Hz. Peygamber'in Tefekkürü

Risale-i Nuru Samsat-ta Lise öğrencisi iken Teyzem oğlu vasıtasıyla tanıdım.

ALLAH TEÂLÂ'YA ÎMÂN. Muhammed Şahin. ] تر [ Türkçe Turkish. Tetkik : Ümmü Nebil

Havari YUHANNA'NIN. 1.Mektubu

Üstadımız bu risalede dua üzerinde büyük bir önemle duruyor. Dua ve önemi konusunu biraz açar mısınız?

NUR & MANA. Uluhiyet-i Mutlaka. Uluhiyetin Mahiyeti. Uluhiyetin Hakikati. Uluhiyet. Uluhiyetin Sureti

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla NEDEN ESMA-İ HÜSNA

NOT : ÎMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu Seyyid Nakib Şeyh Ferid Buhari'ye yazmıştır.

Bediüzzaman ın Eserlerini İştiyakla Okumaya Başlıyorum

En güçlü silah: Zikir! Perşembe, 26 Haziran :40

SELİM GÜNDÜZALP ALLAH AŞK

Herkes bir arayış içinde

Adıyaman merkez köylerinden Kışla köyüne bağlı Meşetli köyünde doğdum.sonra köyümüz baraj altında kalınca Adıyaman a göç ettik.

a. Daire-i meşruada kalmayan gençliğin; dünyada, kabirde ve ahirette başlarına gelecek belalar ve elemler neler olabilir?

Otuz Üçüncü Söz'ün Otuz Birinci Pencere'sini izah eder misiniz?

Onuncu Söz, Mukaddime, Birinci İşaret hakkında bilgi verir misiniz?

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Üstat Hazretlerinin, çok hakikatleri aydınlatan güneş-ayna misalinden bu konuda da faydalanabiliriz.

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır.

Bu sayfa şu linkten yazdırılmıştır: [

Fatiha Suresi'nin Tefsiri ve Faydaları

Asr-ı Saadette İçtihat

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

Başta bu hadis-i kudsinin kaynağını vereceğiz. Ayrıca bu hadis-i kudsinin manası ve hakikatını vereceğiz. "Levlâke" hadîsinin kaynakları şudur:

Resulullah Efendimiz'in Diğer Peygamberlerden Üstünlüğü

ALTININ DEĞERİNİ SARRAF, KELAMIN DEĞERİNİ ERBAP ANLAR!.. - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Kaderin Her Şeyi Güzeldir

Bir insan, nefs kılıcını ve hırsını çekip hareket edecek olursa, akıbet o kılıçla kendi maktül düşer. Hz. Ali

Saat: Canik Belediyesi Adnan Menderes Demokrasi Meydanı AKS TV den İFTARA DOĞRU 1 KONU 1 KONUK Canlı Yayın

BEDÎÜZZAMAN HAZRETLERİNİN İSİM VE ÜNVANLARI

Kelime anlamı itibarıyla kudsi,mukaddes,bütün kusur ve noksanlıklardan uzak,pâk ve temiz olan anlamınadır.

Dördüncü Sual: \"Bu Mahlûkatı Allah Yarattı. Öyleyse Allah'ı Kim Yarattı?\"

İbâdet, Ma bûd-u Bilhak olan Allah-u Azîmüşşân ı, O nun tarifi veçhile ta zim, tekbir, tesbih ve tahmiddir.

, ERZİNCAN, TÜRKİYE.

"Kuran nedir ve tarifi nasıldır?" başlığı altında yapılan izahı ayeti kerimelerle açıklayabilir misiniz?

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

GÜZEL SÖZLER. (Derleyen; Veyis Susam) * Ne kadar çok olsa koyunun sürüsü, Ona yeter imiş kasabın birisi. * Alçak, ölmeden önce, birkaç kere ölür.

Muhabbetullah ve Mehafetullah

Hz.Muhammed (sav); yaratılış muammasını ve esma-i İlahiye'nin sırlarını keşfeden zat!

KASTAMONU LÂHİKASI NDA SOSYOLOJİK ARKA PLAN

Küçüklerin Büyük Soruları-2

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok

Kulun lisanı sadık olmadıkça, inancı sadık olmaz. Kalbi sadık olmadıkça, lisanı sadık olmaz. 45

Transkript:

Yirminci Mektub (İzahlı ve Resimli) Bismihi Sübhanehü Ve in min Şey in illa yüsebbihu bihamdihi BismillahirRahmanirRahim La ilahe illallahu, Vahdehu, La Şerike leh, Lehül Mülkü, ve Lehül Hamdü, Yuhyi ve Yümit, ve Hüve Hayyun La yemut, biyedihil Hayr, ve Hüve ala külli Şey in Kadir, ve ileyhil masir (Sabah ve akşam namazından sonra tekrarı, pek çok fazileti bulunan ve bir rivayet-i sahihada (sağlam meşhur hadiste) ism-i a'zam (Allah ın en büyük isimleri) mertebesini taşıyan şu cümle-i tevhidiyenin onbir kelimesi var. Herbir kelimesinde hem birer müjde ve beşaret, hem birer mertebe-i tevhid-i rububiyet (Rabbimizin Birliğini gösteren bir derece), hem bir ism-i a'zam noktasında bir kibriya-i vahdet (Tek Bir olan Allah ın büyüklüğü) ve bir kemal-i vahdaniyet (benzersiz tek ve bir olan Allah ın mükemmelliğini gösteren işaretler) vardır. Bu büyük ve ulvî hakikatların izahını sair Sözlere havale edip, bir va'de binaen, şimdilik mücmel bir hülâsa (kısa bir özet) suretinde; "İki Makam", bir "Mukaddime" ile ona bir fihriste yapacağız.) Mukaddime Kat'iyyen bil ki: Hilkatin (yaratılışın) en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi iman-ı billahtır (Allah a imandır). Ve insaniyetin en âlî mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billah içindeki marifetullahtır (Esma-i İlahiyeyi tanıyarak Allahı bilmektir). Cinn ü insin (Cin ve İnsanların) en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtır (Allahı sevmektir). Ve ruh-u beşer için en hâlis sürur (neş e) ve kalb-i insan için en safi sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir. Evet bütün hakikî saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve safi lezzet elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır. Onlar, onsuz olamaz. Cenab-ı Hakk'ı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrara; ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır. Onu hakikî tanımayan, sevmeyen; nihayetsiz şekavete (mutsuzluğa), âlâma (elemlere) ve evhama (vehim ve şüphelere) manen ve maddeten 1

mübtela olur. Evet şu perişan dünyada, âvâre nev'-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta; sahibsiz, hâmîsiz bir surette; âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder. İşte bu âvâre nev'-i beşer içinde, bu perişan fâni dünyada; insan, sahibini tanımazsa, mâlikini bulmazsa, ne kadar bîçare sergerdan (şaşkın) olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa, mâlikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder. O vahşetgâh (korkulu ıssız) dünya, bir tenezzühgâha (gezi ve dinlenme yerine) döner ve bir ticaretgâh (mağaza ve dükkan gibi) olur. Birinci Makam Şu kelâm-ı tevhidînin, onbir kelimesinin her birinde birer müjde var. Ve o müjdede birer şifa ve o şifada birer lezzet-i maneviye bulunur. BİRİNCİ KELİME: LA İLAHE İLLALLAH da şöyle bir müjde var ki: Hadsiz hacata (ihtiyaçlara ve arzulara) mübtela, nihayetsiz a'danın (düşmanların) hücumuna hedef olan ruh-u insanî şu kelimede öyle bir nokta-i istimdad (meded ve yardım kaynağı) bulur ki, bütün hacatını temin edecek bir hazine-i rahmet kapısını ona açar ve öyle bir nokta-i istinad (dayanak ve destek noktası) bulur ki, bütün a'dasının (düşmanlarının) şerrinden emin edecek (koruyacak) bir kudret-i mutlakanın sahibi olan kendi Mabudunu ve Hâlıkını (onu Yaratan ve ibadet edilecek Allahı) bildirir ve tanıttırır, sahibini gösterir, Mâliki kim olduğunu irae eder (gösterir). Ve o irae ile, kalbi vahşet-i mutlakadan (sonsuz korkulardan) ve ruhu hüzn-ü elîmden (üzücü hüzünlerden) kurtarıp, ebedî bir ferahı, daimî bir süruru (mutluluk ve sevinci) temin eder. İKİNCİ KELİME: VAHDEHU. Şu kelimede şifalı, saadetli bir müjde vardır. Şöyle ki: Kâinatın ekser enva'ıyla alâkadar ve o alâkadarlık yüzünden perişan ve keşmekeş içinde boğulmak derecesine gelen ruh-u beşer ve kalb-i insan VAHDEHÜ kelimesinde bir melce', bir halaskâr (sığınılacak bir Kurtarıcı) bulur ki; onu bütün o keşmekeşten, o perişaniyetten kurtarır. Yani, VAHDEHÜ manen der: "Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip (zillet gösterip) minnet çekme, onlara temelluk edip (sahiplenip) boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme. Çünki Sultan-ı 2

Kâinat birdir, herşey'in anahtarı onun yanında, her şey'in dizgini onun elindedir; herşey onun emriyle halledilir. Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun." ÜÇÜNCÜ KELİME: LA ŞERİKE LEH Yani: Nasılki uluhiyetinde ve saltanatında şeriki yoktur (ibadet ve itaat edilmeye layık sadece Allah tır ve Kainattaki Hükümdarlığında ortağı, yardımcısı yoktur); "Allah" bir olur, müteaddid (birden fazla) olamaz. Öyle de; rububiyetinde ve icraatında ve icadatında dahi şeriki yoktur (her zaman her yerde her mahluka muhtac olduğu şeyleri veren ancak Cenab-ı Hak tır ve kainattaki icraat ve işlerinde ve mahlukatı yaratıp vücud vermesinde bir ortak ve yardımcısı yoktur). Bazan olur ki; sultan bir olur, saltanatında şeriki olmaz.. fakat icraatında, onun memurları onun şeriki sayılırlar ve onun huzuruna herkesin girmesine mani olurlar. "Bize de müracaat et" derler. Fakat Ezel, Ebed Sultanı olan Cenab-ı Hak, saltanatında şeriki (ortağı) olmadığı gibi, icraat-ı rububiyetinde (kainattaki herşeyi terbiye ve idaresi sırasındaki işlerinde) dahi muinlere, şeriklere (yardımcı ve ortaklara) muhtaç değildir. Emr u iradesi, havl ü kuvveti olmazsa hiçbir şey, hiçbir şey'e müdahale edemez. Doğrudan doğruya herkes ona müracaat edebilir. Şeriki ve muini olmadığından, o müracaatçı adama "Yasaktır, O nun huzuruna giremezsin" denilmez. İşte şu kelime, ruh-u beşer için şöyle bir müjde verir ki: İmanı elde eden ruh-u beşer; manisiz, müdahalesiz, hailsiz (engelsiz), mümanaatsız (önleyici bir mani olmadan), her halinde, her arzusunda, her anda, her yerde o ezel ve ebed ve hazain-i rahmet (rahmet hazineleri) mâliki ve defain-i saadet (mutluluk defineleri) sahibi olan Cemil-i Zülcelal, Kadîr-i Zülkemal'in huzuruna girip, hacatını arzedebilir (arzu ve ihtiyaçlarını isteyebilir). Ve rahmetini bulup, kudretine istinad ederek, kemal-i ferah ve süruru (tam bir kalbi rahat ve sevinci) kazanabilir. 3

DÖRDÜNCÜ KELİME: LEHÜL MÜLK Yani: Mülk umumen onundur. Sen, hem onun mülküsün, hem memluküsün (kulusun), hem mülkünde çalışıyorsun. Şu kelime, şöyle şifalı bir müjde veriyor ve diyor: Ey insan! Sen kendini, kendine mâlik sayma. Çünki sen kendini idare edemezsin, o yük ağırdır. Kendi başına muhafaza edemezsin, belalardan sakınıp, levazımatını (hayatının ve vücudunun lüzumlu ihtiyaç maddelerini) yerine getiremezsin. Öyle ise beyhude ızdıraba düşüp azab çekme, mülk başkasınındır. O Mâlik, hem Kadîr'dir, hem Rahîm'dir; kudretine istinad et, rahmetini ittiham etme. Kederi bırak, keyfini çek. Zahmeti at, safayı bul (hakiki eğlence ve gönül şenliğini bul) Hem der ki: Manen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîm'in mülküdür. Mülkü sahibine teslim et, ona bırak.. cefasını değil, safasını çek. O hem Hakîm'dir, hem Rahîm'dir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi "Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler" de, pencerelerden seyret, içlerine girme. BEŞİNCİ KELİME: LEHÜL HAMDÜ. Yani: Hamd ü sena, medih ve minnet ona mahsustur, ona lâyıktır. Demek nimetler onundur ve onun hazinesinden çıkar. Hazine ise, daimîdir. İşte şu kelime, şöyle müjde verip diyor ki: Ey insan! Nimetin zevalinden (bitip tükenmesinden) elem çekme. Çünki rahmet hazinesi tükenmez. Ve lezzetin zevalini düşünüp, o elemden feryad etme. Çünki o nimet meyvesi, bir rahmet-i bînihayenin (sonsuz ve sınırsız Allahın rahmetinin) semeresidir. Ağacı bâki ise, meyve gitse de yerine gelen var. Nimetin lezzeti içinde, o lezzetten yüz derece daha ziyade lezzetli bir iltifat-ı rahmeti (Allahın şefkatiyle lütuf ve ihsanda bulunmasını) hamd ile düşünüp, lezzeti birden yüz derece yapabilirsin. Nasılki bir padişah-ı zîşanın sana hediye ettiği bir elma lezzeti içinde yüz belki bin elmanın lezzetinin fevkinde, bir iltifat-ı şahane lezzetini sana ihsas ve ihsan eder. Öyle de: LEHÜL HAMDÜ kelimesiyle, yani hamd ve şükür ile, yani nimetten in'amı hissetmekle, yani Mün'imi 4

(Nimetlerin hakiki sahibi Allahı) tanımakla ve in'amını (nimet ve hediye olarak verildiğini) düşünmekle, yani onun rahmetinin iltifatını ve şefkatinin teveccühünü ve in'amının devamını düşünmekle; nimetten bin derece daha leziz, manevî bir lezzet kapısını sana açar. ALTINCI KELİME: YUHYİ. Yani: Hayatı veren O dur. Ve hayatı rızık ile idame eden de O dur. Ve levazımat-ı hayatı da ihzar eden yine O dur. Ve hayatın âlî gayeleri O na aittir ve mühim neticeleri O na bakar, yüzde doksandokuz meyvesi O nundur. İşte şu kelime; şöyle fâni ve âciz beşere nida eder, müjde verir ve der: Ey insan! Hayatın ağır tekâlifini (yüklerini) omuzuna alıp zahmet çekme. Hayatın fenasını (fani ve geçici olduğunu) düşünüp, hüzne düşme. Yalnız dünyevî ehemmiyetsiz meyvelerini görüp dünyaya gelişinden pişmanlık gösterme. Belki o sefine-i vücudundaki (vücud gemisindeki) hayat makinesi, Hayy-ı Kayyum'a (Diri ve devamlı hayat sahibi Allaha, bütün herşey ancak O nun varlıkta tutmasıyla kaim olan Allaha) aittir. Masarıf ve levazımatını (insan hayatına lazım olan şeyleri ve vücudumuzun sarfettiği malzemeleri), O tedarik eder. Ve o hayatın pek kesretli gayeleri ve neticeleri var ve O na aittir. Sen, o gemide bir dümenci neferisin. Vazifeni güzel gör, ücretini al, keyfine bak. O hayat sefinesi (gemisi), ne kadar kıymetdar olduğunu ve ne kadar güzel faideler verdiğini ve o sefine sahibi zâtın, ne kadar Kerim ve Rahîm (sonsuz İkramlar ve Şefkat sahibi) olduğunu düşün, mesrur ol (sevin) ve şükret ve anla ki: Vazifeni istikametle yaptığın vakit, o sefinenin verdiği bütün netaic (insan hayatında işlediği dünyevi bütün meşru ameller ve faaliyetlerin güzel neticeleri), bir cihetle senin defter-i a'maline (sevap defterine) geçer, sana bir hayat-ı bâkiyeyi (sonsuz bir hayatı) temin eder, seni ebedî ihya eder. 5

YEDİNCİ KELİME: VE YÜMİTÜ. Yani: Mevti (ölümü) veren odur. Yani: Hayat vazifesinden terhis eder, fâni dünyadan yerini tebdil eder, külfet-i hizmetten (rızkı için çalışma ve ibadet yüklerinden) âzad eder. Yani: Hayat-ı fâniyeden, seni hayat-ı bâkiyeye alır. İşte şu kelime, şöylece fâni cinn ü inse bağırır, der ki: Sizlere müjde! Mevt (ölüm) i'dam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firakı ebedî (sonsuz ayrılık) değil, adem (hiç ve yok olmak) değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in'idam (mahvolup yokolmak) değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm (Sonsuz Hikmet ve Rahmet Sahibi olarak iş gören Allah) tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır (seyahat ile mekan değiştirmektir). Saadet-i Ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksandokuz ahbabın mecma'ı (sevgili akraba ve dostların toplandığı bir yer) olan âlem-i berzaha bir visal (Ruhlar Alemine kavuşmak) kapısıdır. SEKİZİNCİ KELİME: VE HÜVE HAYYUN LA YEMUT. Yani: Bütün kâinatın mevcudatında görünen ve vesile-i muhabbet olan kemal (mükemmellikler) ve hüsün (güzellikler) ve ihsanın (hediye ve nimetlerin) hadsiz bir derece fevkinde (yükseğinde) bir cemal (güzellik) ve kemal (kusursuz mükemmellik) ve ihsanın (iyilik ve lütuf) sahibi ve bütün mahbublara (sevgililere, güzellere) bedel, birtek cilve-i cemali (güzelliğinin tek tecellisi, parıltısı) kâfi gelen bir Mabud-u Lemyezel (zeval bulmaz daimi Allah ın), bir Mahbub-u Lâyezal'in (yokolmaz ölümsüz Sevgili Cenab-ı Hakkın) ezelî ve ebedî bir hayat-ı daimesi var ki; şaibe-i zeval ve fenadan münezzeh (ölüm ve fanilik kusurundan uzak) ve avarız-ı naks ve kusurdan müberradır (noksanlık ve kusur arızalarından temiz ve müstesnadır). İşte şu kelime, cinn ü inse (cinlere ve insanlara) ve bütün zîşuura (şuurlu melaike, ruhani ve insanlara) ve ehl-i muhabbet ve aşka ilân eder ki: Sizlere müjde! Mahbublarınızdan (sevdiğiniz kişi ve şeylerden) nihayetsiz 6

firakların (sürekli ayrılıkların) yaralarını tedavi edip merhem süren bir Mahbub-u Bâki'niz (Sonsuz Ölümsüz bir Sevgiliniz, Allah ınız) var. Madem o var ve Bâki'dir, başkaları ne olursa olsun merak çekmeyiniz. Belki o mahbublarda, sebeb-i muhabbetiniz olan hüsn ü ihsan, fazl ü kemal, (güzellik, iyilik, fazilet ve mükemmel sıfatlar) o Mahbub-u Bâki'nin cilve-i cemal-i bâkisinden (sonsuz güzellik tecellilerinden) çok perdelerden geçip, gayet zayıf bir gölgenin gölgesidir. Onların zevalleri (ölmeleri veya bitmeleri), sizleri incitmesin. Çünki onlar bir nevi âyinelerdir. Âyinelerin değişmesi şaşaa-i cemalin cilvesini tazeleştirir, güzelleştirir. Madem O var, herşey var. (Madem Allah var ve bakidir, elbette Ahiret de var, Cennet var, Ebedi yaşamak var, Akraba ve Dostlarla sonsuz beraberlik ve saadet var) DOKUZUNCU KELİME: BİYEDİHİL HAYR. Yani: Her hayır, onun elindedir. Her yaptığınız hayrat, onun defterine geçer. Her işlediğiniz a'mal-i sâliha (sevaplı işler, ibadetler ve hayırlar), yanında kaydedilir. İşte şu kelime, cinn ü inse nida edip müjde veriyor. Diyor ki: Ey bîçareler! Mezaristana göçtüğünüz zaman, "Eyvah! Malımız harab olup, sa'yimiz heba oldu; şu güzel ve geniş dünyadan gidip, dar bir toprağa girdik." demeyiniz, feryad edip me'yus olmayınız... Çünki sizin herşey'iniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfatını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zât-ı Zülcelal, sizi celb edip, yer altında muvakkaten durdurur. Sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki; hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti, rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almağa gidiyorsunuz. Evet geçen baharın defter-i a'malinin (meyve ve çiçeklerin, bitkilerin şekil, renk ve kokularını, sanatkarane işlerinin kayıtlarını tutan) sahifeleri ve hidematının sandukçaları (bahardaki faaliyetlerin özetlerini saklayan kutucukları) olan tohumları, çekirdekleri muhafaza eden.. ve ikinci baharda gayet şaşaalı, belki yüz derece aslından daha bereketli bir tarzda muhafaza eden, neşreden Kadîr-i Zülcelal, elbette sizin de netaic-i hayatınızı (hayatınızın neticelerini) öyle muhafaza ediyor ve hizmetinize pek kesretli (bol ve geniş) bir surette mükâfat verecektir. 7

ONUNCU KELİME: VE HÜVE ALA KÜLLİ ŞEY İN KADİR. Yani: O Vâhid'dir, Ehad'dir (Tek Ve Birdir, her şeyin yanında hazır ve nazır Ferd tir), her şey'e kadirdir. Hiçbir şey ona ağır gelmez. Bir baharı halketmek (yaratmak) bir çiçek kadar ona kolaydır. Cennet'i halk etmek, bir bahar kadar ona rahattır. Her günde, her senede, her asırda, yeniden yeniye icad ettiği hadsiz masnuatı (sanat eserleri), nihayetsiz kudretine nihayetsiz lisanlarla şehadet ederler. İşte şu kelime dahi şöyle müjde eder. Der ki: Ey insan! Yaptığın hizmet, ettiğin ubudiyet (ibadet ve kulluk hizmeti) boşuboşuna gitmez. Bir dâr-ı mükâfat (mükafat diyarı), bir mahall-i saadet senin için ihzar edilmiştir (hazırlanmıştır). Senin şu fâni dünyana bedel, bâki bir Cennet seni bekler. İbadet ettiğin ve tanıdığın Hâlık-ı Zülcelal'in va'dine iman ve itimad et. Ona va'dinde hulfetmek muhaldir (vaad ve sözünden dönmek imkansızdır). Kudretinde hiçbir cihetle noksaniyet yoktur. İşlerine, acz müdahale edemez. Senin küçük bahçeni halk ettiği gibi, Cennet'i dahi senin için halk edebilir (yaratabilir) ve halk etmiş ve sana va'd etmiş. Ve va'dettiği için, elbette seni onun içine alacak. Madem bilmüşahede (bizzat gözlerimizle baharda) görüyoruz: Her senede, yer yüzünde, hayvanat ve nebatatın üçyüzbinden ziyade enva'larını ve milletlerini, kemal-i intizam ve mizan (mükemmel bir düzen ve ölçü içinde) ile, kemal-i sür'at ve sühuletle (büyük bir hız ve kolaylıkla) haşr edip, neşreder. Elbette böyle bir Kadîr-i Zülcelal, va'dini yerine getirmeye muktedirdir. Hem madem her senede, öyle bir Kadîr-i Mutlak, haşrin ve Cennet'in nümunelerini binler tarzda icad ediyor. Hem madem bütün semavî fermanları ile (Mukaddes Kitaplar ile) saadet-i ebediyeyi va'd edip, Cennet'i müjde veriyor. Hem madem bütün icraatı ve şuunatı hak ve hakikattır ve sıdk ve ciddiyetledir. Hem madem âsârının (eserleri ve işlerinin) şehadetiyle, bütün kemalât, onun nihayetsiz kemaline delalet ve şehadet eder. Ve hiçbir cihette naks (noksanlık) ve kusur onda yoktur. Hem madem hulf-ül va'd (vaadinden dönmek) ve hilaf (tersini yapmak) ve kizb (yalan) ve aldatmak, en çirkin bir haslet ve naks u kusurdur. Elbette ve elbette o Kadîr-i Zülcelal, o Hakîm-i Zülkemal, o Rahîm-i Zülcemal va'dini yerine getirecek; Saadet-i ebediye kapısını açacak, Âdem babanızın vatan-ı aslîsi olan Cennet'e, sizleri ey ehl-i iman, idhal edecektir. 8

ONBİRİNCİ KELİME: VE İLEYHİL MASİR. Yani: Ticaret ve memuriyet için, mühim vazifelerle bu dâr-ı imtihan olan dünyaya gönderilen insanlar; ticaretlerini yapıp, vazifelerini bitirip ve hizmetlerini itmam ettikten (bitirdikten) sonra, yine onları gönderen Hâlık-ı Zülcelaline dönecekler ve Mevlâ-yı Kerim'lerine kavuşacaklar. Yani, bu dâr-ı fâniden (fani dünya memleketinden) gidip dâr-ı bâkide (Sonsuz Cennet Diyarında) huzur-u kibriyaya (Allahın yüce huzuruna) müşerref olacaklar. Yani, esbab dağdağasından ve vesaitin (vasıta ve aracıların) karanlık perdelerinden kurtulup, Rabb-i Rahîmlerine makarr-ı saltanat-ı ebedîsinde perdesiz kavuşacaklar. Doğrudan doğruya herkes, kendi Hâlıkı ve Mabudu ve Rabbi ve Seyyidi ve Mâliki kim olduğunu bilecek ve bulacaklar. İşte şu kelime bütün müjdelerin fevkinde şöyle müjde eder. Ve der ki: Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun? Otuzikinci Söz'ün âhirinde denildiği gibi: Dünyanın bin sene mes'udane (mutlu, saadetli) hayatı, bir saat hayatına mukabil (denk) gelmeyen Cennet hayatının ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rü'yet-i cemaline (Allahın Güzelliğini görmeye) mukabil gelmeyen (eşit olamayan) bir Cemil-i Zülcelal'in (Sonsuz Güzellik Sahibi Cenab-ı Hakkın) daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun. Mübtela ve meftun ve müştak (aşık) olduğunuz mecazî mahbublarda (dünyevi sevgililerde) ve bütün mevcudat-ı dünyeviyedeki hüsün ve cemal, O nun cilve-i cemalinin ve hüsn-ü esmasının bir nevi gölgesi (bütün dünya varlıklarındaki güzellikler, Allahın Güzelliğinin ve İsimlerinin güzelliğinin bir zayıf gölgesi-yansıması) ve bütün Cennet, bütün letaifiyle (latif unsurlarıyla) bir cilve-i rahmeti (rahmet ve şefkatinin parıltısı) ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizablar ve cazibeler (cezbedilme ve cezbetmeler, çekilme ve çekimler), bir lem'a-i muhabbeti olan bir Mabud-u Lemyezel'in, bir Mahbub-u Lâyezal'in (Sonu olmayan, zeval bulmayan bir Mabud ve Sevgilinin) dairei huzuruna gidiyorsunuz ve ziyafetgâh-ı ebedîsi (sonsuz ziyafet salonları) olan Cennet'e çağrılıyorsunuz. Öyle ise kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz. Hem şu kelime şöyle müjde veriyor, diyor ki: 9

Ey insan! Fenaya, ademe (yokluğa), hiçliğe, zulümata (karanlıklara), nisyana (unutulmaya), çürümeye, dağılmaya ve kesrette boğulmaya gittiğinizi tevehhüm edip düşünmeyiniz! Siz fenaya değil, bekaya (sonsuz hayata) gidiyorsunuz. Ademe (hiçliğe) değil, vücud-u daimîye sevk olunuyorsunuz. Zulümata (karanlık kabre) değil, âlem-i nura giriyorsunuz. Sahib ve Mâlik-i Hakikî'nin tarafına gidiyorsunuz ve Sultan-ı Ezelî'nin payitahtına (Kainat Sultanının Başşehrine) dönüyorsunuz. Kesrette boğulmaya değil, vahdet dairesinde teneffüs edeceksiniz. Firaka (ayrılıklara) değil, visale (gerçek kavuşmaya) müteveccihsiniz. Bediüzzaman Said Nursi (Rahmetullahi Aleyh) (Mektubat-20. Mektup tan) İzahat ve resimler: Ali Konevi 10