Allahın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Tasavvuf ehlinin Kur an dan hiç utanmadan, çekinmeden bu ayetler tarikatlar için delildir diye kullandıkları ayetlerin tefsirlerini açık açık yazacağız inşallah. Onlar tefsirden anlamaz, ilimleri yok diyenlere cevaben de diyoruz ki; Bunlar bizim kişisel fikirlerimiz değil, aksine kaynaklı olarak tefsir alimlerinin sözleridir. Bu konu da direk Sahabeden gelen sahih hadisler ve tüm İslam aleminin ittifakı ile Hadise dayalı ilk ve en büyük tefsir olan Taberi rahimehullah başta olmak üzere bir çok alimin kitabından yazacağız, Allah bu yazıyı okuyacaklara anlayış ve hidayet versin. İddia: 1 Ey iman edenler! Allah a karşı gelmekten sakının, O na yaklaşmaya vesile arayın ve O nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz. Maide: 35 Şimdi bu ayette çıkarak bizler şeyhleri Allah a yakınlaşmak için vesile ediniyoruz, aracı veya vesile edinmek caiz diyenler. Elbette şeytanın saptırması ile baş başa kalmış nefislerdir. Cevap: Taberi rahimehullah dedi ki; Âyette geçen ve Yol diye tercüme edilen Vesile kelimesi aslında, Kişiyi maksadına eriştirecek vasıta demektir. Fakat bu âyette bu kelimenin Yakınlık mânâsına geldiği şu sahabelerden rivayet edilmiştir. Eba Vâi, Ata, Süddi, Katade. Mücahid, Hasan- Basri ve Abdullah b.kesir. Bu hususta Katade diyor ki: Bu âyetin mânâs şudur: Allah a itaat ederek ve onun rızasını kazanacak ameller işleyerek ona yakın olun İbn-i Zeyd de Buradaki Vesile den maksat sevgidir, âyet-i kerimede Kendinizi Allah a sevdirin. Duyurulmaktadır. demiştir. Sonrada şu âyeti okumuştur: Onların taptıkları da rablerine bir yol arar. İsra 57
Taberi de geçen rivayetlerin hepsi sahih olarak gelen hadislerdir, hadis kitaplarının tefsir bölümlerin de bütün rivayetleri bulabilirsiniz. İbn-i Kesir rahimehullah dedi ki; İbn-i Abbas radıyallahu anh: O na yaklaştıracak bir yol arayın ayeti ihtiyaçlarınızı ondan isteyin anlamındadır. Gerçekten insan, Allah a muhtaç olduğunu hissettiği anda ihtiyacını istediği, ne zaman onun ilahlığı karşısında kuluna yaraşır bir konumda bulunur. Böylece kurtuluşa en yakın olan doğru bir konumda olur. Her iki yorum da, ayetteki ibareyi uygundur. Ayet, kalbin kurtuluşunu ve vicdanın canlanışını ifade etmekte ve beklenilen kurtuluş ile son bulmaktadır: İbn-i Abbâs radıyallahu anh tan nakletti ki; burdaki vesileden maksat, yaklaşmadır. Mücâhid,Ebu Vâil, Hasan, Katâde, Abdullah İbn Kesîr, Süddî ve İbn Zeyd de böyle derler. Katâde de der ki: Allah a itaat ederek ve O nun hoşlanacağı amelleri yaparak O na yaklaşın, demektir. Peki İbn-i Kesir in böyle dedi diyerek sahih rivayetini aktardığı sahabe İbn-i Abbas kimdir bir bakalım; Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın amcasının oğlu olan ve O nun Allah ım, ona tefsiri öğret Ahmed, Müsned, no: 2274 Onu dinde anlayış sahibi kıl. Buhari, Sahih, 140 diye dua ettiği Tercüman-ı Kur an İbn-i Hacer, Fethu l-bari, 7/621 diye adlandırılan bir sahabedir. Hal böyleyken bu ayeti, Ömer, Ebu Bekir, İbn Mesud radıyallahu anhum gibi sahabelerin O Kur anın tercümanıdır dediği Abdullah b. Abbas dan daha iyi tefsir edenin olduğunu söyleyenlere biz ancak güleriz. Bunu söyleyenin de aklından şüphe ederiz. Bu kaynaklar için tahrif edilmiş diyenleri de gördük, madem öyle getirin delillerinizi? Allah Resulünün ashabı bu ayet üstünde icma etmişken, sizin tefsir kitaplarınız mı doğru söylüyor? Vallahi bu sapık bir düşüncedir. İmam Kurtubi rahimehullah dedi ki; Yüce Allah ın: Ey iman edenler, Allah tan korkun. Ona vesileler arayın..
buyruğunda geçen vesile, Ebu Vail, el-hasen, Mücahid, Katade, Ata, es- Süddî, İbn Zeyd ve Abdullah b. Kesirden gelen nakillere göre yakınlaşmak demektir. Bu kelime, bir şeye yakınlaşmak anlamını ihtiva eder. İmam Kurtubinin de dediği gibi, tüm tefsir hadislerin de geçen sahabeler eksiksiz olarak aynıdır. Tahrif edildiğini ortaya sürenler hadis alimleri de değil bütün alimlere iftira atmaktan bir şey yapmıyor, zira bu sözleri sahabeye kadar dayanıyor. Allahtan korkun ve hakikati gizlemeyin. Çünkü hakikati gizlemek, küfürdür. Ömer Nusahi Bilmen rahmetullahi aleyh dedi ki; Cenâb-ı Hak kın sevabına, manevî yakınlığına vesîle arayınız sizi ilâhî lütuflara kavuşturacak olan güzel amellere tevessül ediniz, sarılınız, günahlardan sakınınız. O Yüce Yaratıcının yolunda dini uğrunda cihadda bulununuz onun açık ve gizli düşmanları ile savaşmaktan geri durmayınız ki ilâhî dinin yücelmesi tecelli etsin, sizler de o sayede kurtuluş bulabilesiniz. Hak Teâlâ nın rızâsına onun lütuflarına kavuşmakta selâmet ve saadete eresiniz, İnsanlık için bu şekilde hareketten başka saadete vesile olacak birşey yoktur. Vesile: Lügatte sebep, vâsıta, bahane demektir. Çoğulu, vesaildir. Şeriatta vesile, Allah ın rızâsını kazanmaya, Cenâb-ı Hak ka manen yakınlaşmaya sebep olan herhangi güzel bir amelden ibarettir. Özelikle bu hocanın tefsirin atıyorum ki, onu okuduğunu söyleyenler cidden okuyor mu bir görsün. Kendi önerdikleri ilim insanının tefsiri dahi kendileri ile çelişiyor. Allah gizlediklerini en iyi bilendir. Ek olarak: İmam Suyuti rahimehullah dedi ki; İtaatiyle, O na yaklaştıracak şeylerle Celaleyn, 113 İbn ul Cevzi rahimehullah dedi ki;
Katade der ki, razı olduğu şeylerle O na yaklaşın. Za du l-mesir, 2/348 Bunlardan sonra biz deriz ki; Tevessül, Allah a itaat edip O nu razı edecek ameller işlemek suretiyle Allah a yaklaşmak demektir. Ayetle kastedilen şey budur Özetle, Allah a dua etmek, direkt bir biçimde ve vasıtasız olarak yapılır. Zira delaleti kat i olan Kur an nassı ile Allah a vasıtalara ihtiyaç yoktur. O şöyle buyurmaktadır Rabbiniz dedi ki Bana dua edin, Ben de size icabet edeyim. Fatır, 60 Kullarım sana Beni soracak olurlarsa, Ben yakınım. Bana dua ettiği an dua edenin duasına icabet ederim. Bakara, 186 Yalnız Sana ibadet eder ve yalnız Senden yardım isteriz. Fatiha, 4 Hadiste de şöyle buyrulmuştur: Bir şey dileyeceğin zaman Allah dan dile, yardım isteyeceğin zaman Allah dan yardım iste. Tirmizi, Sünen, 2516 Tefsiru l-munir, 3/52 İddia: 2 Ey iman edenler! Allah a karşı gelmekten sakının ve sadıklar ile beraber olun. Tevbe: 119 İkinci iddia ise budur, ayette geçen sadıklar kelimesini tarikat şeyhlerine ve hocalarına tevil eden bu insanlar Kur anı okuyup, boğazından öteye geçmeyen insanlardır. sadıklar diye meal edilen kelime aslında mealen doğrular ile beraber olun anlamına geliyor, bir çok meal de böyle dileyen bakabilir. Yine de sadıklar olarak alsak dahi bakalım tefsirler bu konu da ne diyor. Cevap: Tefsir âlimlerinin tesbitine göre Peygamber aleyhissalatu vesselam ın H. 8/M. 630 yılında tertip buyurduğu Tebuk Seferi ne katılmaktan bilinçli olarak geri kalan Kâab b. Mâlik, Hilâl b. Umeyye ve Mirâra b. Rabi adlarındaki üç zat hakkında inmiştir ki zaten bundan önceki âyette yani Tevbe Sûresi nin 118 inci âyetin de- adları açıklanmamış olsa bile bu asker kaçaklarının üç kişi oldukları ifade edilmektedir. Dolayısıyla âyetin iniş sebebi berrak bir şekilde ortadadır. Şimdi, bu âyet-i kerîmeyi başka yönlere çekenlerin iman, akıl, bilgi ve
ahlâk bakımından hangi derekelerde bulunduklarını bir kez daha teşhis edebilmek için onu, önceki iki âyetle birlikte tekrar incelemeye çalışalım. Gerçek şu ki Allah, Peygamberi ve O na o zor saatte uyan muhacirleri ve ensârı bağışladı. İçlerinden bazılarının kalpleri kaymaya yüz tutmuşken yine de onların tevbesini kabul etti. Çünkü O, onlara karşı şefkatli ve esirgeyicidir. Keza seferden kendilerini geri bırakan o üç kişinin de tevbesini kabul etti. Dünya bütün genişliğine rağmen onların başına daralmıştı. Canları sıkıldıkça sıkılmış, ancak Allah a sığınmaktan başka çareleri olmadığını anlamışlardı. Nihayet tevbe etsinler diye Allah onların tevbesini kabul buyurdu. Çünkü elbette tevbeyi kabul eden ve elbette ki esirgeyen Allah dır Ey iman edenler! Allah ın emir ve yasaklarına titizlikle uyun ve doğrularla beraber olun. Tevbe: 117-119 Görüldüğü üzere son âyet, öncekileri adeta tamamlayıcı bir anlam sergilemekte ve çok genel bir mesaj vermektedir. Ve tasavvuf ehlinin bahsettiği anlam ile uzaktan yakından alakası yoktur. Ayetler Tebuk Seferine katılmayan münafıkları, onlardan tövbe edenleri konu etmekte ve savaşa katılanlar için sadıklar sıfatını kullanmaktadır. Yani sadıklar imanına sadakat gösterenler, Allah a ve Peygambere verdikleri söze sadakat gösterenlerdir. Taberi rahimehullah diyor ki; Abdullah İbn-i Mes ud bu ayetin son bölümünü doğrular şeklinde okumuş ve ayetin manasının Ey iman edenler, Allah tan korkun ve doğru söyleyenlerden olun. olduğunu belirtmiştir. Allah ondan razı olsun, İbn-i Mes ud radıyallahu anhın görüşü bu konuda ki en doğru görüştür, zira bir çok sahabe de aynı konuda icma etmişlerdir. Bunun sebebi de bu konuda gelen hadistir; Ka b ibn Mâlik ve yukarıda isimleri zikredilen diğer iki sahabe özürsüz olarak savaşa gitmemiş ve Allah Resulü ile ordusu dönünce Ka b ibn Mâlik dışındakiler Allah adına yemin ederek mazeretler uydurmuştur. Ka b ibn Mâlik ise diğer zatların yalan söylemesini uygun görmemiş, Allah Resulüne direk doğruları
söyleyerek; Vallahi bugüne kadar hiç bu kadar mal sahibi değildim ve savaştan geri kalacak da bir bahanem yoktu. Ben doğruyu söyleyerek Allahtan hayır diliyorum. demişti. Allah Resulü ise İşte bu doğru söyledi, öyleyse hakkınız da Allahtan gelecek hükmü bekleyin dedi. Ka b ibn Mâlik ve diğer kişiler 50 günden fazla beklediler, öyle ki hiçbir sahabe onlar ile konuşmuyordu ve onların da başkaları ile konuşması yasaktı. 50 günde fazla bir zaman sonra bir adam Ka b ibn Mâlik müjde, müjde! Allah hükmünü verdi diye bağırarak yanına geldi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem e selam verdigimde yüzü sevinçten parlayarak söyle dedi: Annen seni dogurdugundan beri üzerinden geçen günlerin en hayırlısıyla seni müjdelerim. Ben de Ya Rasûlallah bu tebrik ve müjde senin tarafından mıdır yoksa Allah tarafından mıdır? diye sordum. Benim tarafımdan degil yüce Allah tarafındandır diye buyurdu. Ka b ibn Mâlik, Tevbe: 117 ve 118 i okuduktan sonra 119. ayeti okudu ve dedi ki; Ey iman edenler! Yolunuzu Allah ın kitabıyla bulmaya çalısın; ve dogrulardan olun ve hem de dogrularla beraber olun. Ka b söyle devam etti: Allah a yemin ederim ki beni İslâmla şereflendirdikten sonra Allah ın bana verdigi en büyük nimet Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ın huzurunda dogruyu söylemek ve yalan söyleyip helak olanlar gibi olmamaktır. Bundan sonra açıktır ki; Tasavvuf ehlinin ayeti çarptırarak kendi şeyhlerine delil vermeleri hem Kur an, hem de Sünnette terstir. Çünkü ayetin ne için, kim için ve ne sebep ile indiği sahih hadislerce ve direk olayın merkezinde olan sahabe ile açıklanmıştır. Not: Hadis çok uzun olduğu için hepsini aktarmadım, elbette bu kadar delile karşı hala Allahın gözünü kör ettiği, aklını kıt kıldığı insanlar olacaktır. Hiçbir zaman İslam adına kişisel fikir beyan etmiş değiliz ve etmeyeceğiz. Yukarıda geçen Tefsir Hadisi, Müslim rahimehullah tarafından sahih olarak, Müsafirîn 74 de aktarılır. Gönlünü tatmin etmek isteyenler ise daha kolay bir kaynak olarak, İmam Nevevi nin Riyasuz-Salihin adlı eserin de 18 ve 23. sayfalar arasın da bu hadisi bulabilir. Biz kimseyi küçük düşürmek niyetin de değiliz, biz ancak hakkı savunuyor ve bunu deliller ile yapıyoruz. Açıktır ki yukarıda hiçbir şekilde bu hoca böyle dedi, bu şeyh bunu yaptı gibi sözler yoktur. Sadece
Kur an ve Sünnetten deliller vardır, bir de konunun direk merkezi olan Ashabın sahih rivayetleri aktarılmıştır. Yukarıdaki delillerin akıl sahibi herkese yeterli olacağını düşünerek diğer tefsir alimlerinin sözlerinin sözlerini aktarmayacağım zira bu konu da sahabenin direk kendi rivayeti varken hiçbir ilim adamına gerek yok diye düşünüyorum. Herkesin kalbi mutmain olsun diye de kaynakları dahi kitap olarak vermeye çalışıyoruz. Allah bu yazıları okuyanların kalbini açsın ve anlayış versin. 1,784 total views, 1 views today