Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Qandil dağı da öylesine bir çınardı.

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Letya Alan Lezan Frankfurt am Main - Newroz 2011

Letya Alan Lezan. Letya. Alan Lezan Frankfurt am Main - Newroz 2011

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Pırıl pırıl güneşli bir günde, içini sımsıcak saran bir mutlulukla. Cadde de yürüyordu. Yüzü gülümseyen. insanların kullandığı yoldan;

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

C A NAVA R I N Ç AGR ISI


CÜMLE TÜRLERİ YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE. Fiil Cümlesi. *Yüklemi çekimli fiil olan cümlelere denir.

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Nasuh Mitap ı Ankara dan tanırım. Kendisi hakkında bir şey yazmayacağım.

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Einstufungstest / Seviye tespit sınavı

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

Sevda Üzerine Mektup

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Zengin Adam, Fakir Adam

Bu kitabın sahibi:...

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU VE ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8.VELİ BÜLTENİ

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

manzaraadalar.com.tr

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

Soru şudur: 25 yıldan fazla yaşadığınız bir ülkenin insanı olmaz mısınız?

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Herkese Bangkok tan merhabalar,

2- Takside. Türk kadınla Alman kadın aynı yerden taksiye bindiler aynı mesafeyi gidip aynı yerde indiler.

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar)


KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos :42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos :20

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse

Hikaye uzak bir Arap Alevi köyünde geçer. Ararsanız bambaşka versiyonlarını da bulabilirsiniz, hem Arapça hem Türkçe.

Kızlarla tanışmak isteyen bir erkeğin bilmesi gereken çok önemli bir kural var:

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Transkript:

Alan Lezan Letya

Letya Alan Lezan

Impressum: 2009 Alan Lezan Druck und Verlag: epubli GmbH, Berlin, www.epubli.de ISBN: 978-3-7375-5208-0 Printed in Germany Bibliografische Information der Deutschen Nationalbibliothek Die Deutsche Nationalbibliothek verzeichnet diese Publikation in der Deutschen Nationalbibliografie; detaillierte bibliografische Daten sind im Internet über http://dnb.d-nb.de abrufbar

H eybetiyle büyüleyen, bereketiyle yaşatan o dağlara bakınca insanı huzura boğan, çocuk sevinci yaşatan garip bir toprak olduğu fark edilirdi Kürdistan toprağıydı bu! Bir anne şefkatiyle bağrına basmıştı çocuklarını. Otantik bir sessizlikte büyüyen dumanı ve kehribar üzüm suyu gibi akan sularıyla, ihanete karşı kucaklamıştı onları. On binlerin geçişini, kanlı yenilgilere şahit olmuş bir çınar Qandil dağı da öylesine bir çınardı. Letya, beş yıldan bu yana bu çınarın altındaydı ve her yaprağını, her dalını, her mevsimini tanıyordu, biliyordu. Bu dağının eteğinde onlarca köy kasaba vardı ve Letya her gün oralara gidip geliyordu. Yollarını, koyaklarını, sularını, insanlarını avucunun içi gibi tanıyordu. Özgürlük aşkıyla, yanan yüreğiyle yürüdükçe rüzgâr savuruyordu saçlarını 1 5

Kendini özgürleştirmişti ve o özgürlüğü ile partiye katılmıştı. Kendisinin özgürlüğü koca bir ulusun özgürlüğüyle eş anlamdaydı... Öyle düşünüyordu! Oturduğu yerden gökyüzünde saydamlaşan yıldızlara baktı. Aklında geçen tek bir şey vardı o an da; buralardan çekip gitmek! Özgür olarak katıldığı partiden, özgürce ayrılamıyordu! Ayrılanların hain diye vurulmaları, onu hepten ürkütüyordu. Bu durum onu korkunç biçimde geriyordu. İhanetle suçlanma duygusu içini kemirip duruyordu. Partiye, özgürlük için savaşıldığını düşünerek katılmıştı. Oysa özgür iradeleriyle katılanlar serbestçe ayrılamıyorlardı. Kabul edilmesi mümkün olmayan, korkunç bir durumdu bu... Letya kararını çoktan vermişti; İsterse beni yakalayıp öldürsünler, dedi, kendi kendine ve eşyalarını sırt çantasına yerleştirdikten sonra, nöbet tuttuğu mağaranın önünden uzaklaştı. Gece çok sakindi. Ormandan baygın, baygın çiçek kokuları geliyordu. Şafak çökmüş, otlar, ağaç yaprakları çiyden ıslak, ıslaktılar. Yakındaki bir leylak ağacından bir bülbül şarkı söyler gibi ötüp duruyordu. Parlak, masmavi gökyüzü üstüne abanmış gibiydi. Taşlar güneşin ışığında elmas gibi parlıyorlardı. Letya nın düşünmeye artık zamanı yoktu. 6

O Türklerin demokrasisi için değil, Kürdlerin özgürlüğü ve bağımsızlığı için dağa çıkmıştı. Ülkesine ihanet eden o değil, tam tersine Kürdistan ın özgürlüğünden ve bağımsızlığından vazgeçen partinin kendisiydi. Oysa bu dava da bizim sadece hukuksal değil, aynı zamanda doğal hakkımız var, insani hakkımız var; sağduyu ve vicdandan kaynaklanan hakkımız var, diye düşünüyordu. Bu haklı davadan kim vazgeçerse geçsin -Letya şehit düşen arkadaşlarının ölü bedenleri üzerinde yüzlerce kez ant içmişti- O vazgeçmeyecekti. 7

Ö rgüt Prusya tipi örgütlenmeye gitmiş beşeraltışar kişilik gerilla grupları oluşturmuştu. Bu gerilla gruplarından biri de Zilan ismindeki Letya nın 6 kişilik kadın grubuydu. Her grupta olduğu gibi onlar da gündüzleri yatıyor, geceleri de dağları geziyor, köylere gidiyor, düşmana saldırıyor, eylem yapıyorlardı. Birden Letya arkasında bir ses duydu Dilan, dışarıdan görünmeyecek şekilde, mağaranın ağzındaki taşa oturmuş saçlarını okşuyordu. El sallayarak düşük bir tonla Yolun açık olsun! dedi. Letya onu görünce hüzünlendi, neredeyse ağlayacaktı ama "Git! dedi, kendi kendine. "Geriye dönüş yok artık. Bir an geriye dönüp, Dilan ı bağrına basıp kucaklayarak vedalaşmak istedi, ama sonra Hayır! Bu çok tehlikeli, diğer arkadaşlar uyanabilirler, dedi, ve ormanın derinliğine dalıp gözden kaybolup gitti. 2 8

Üç saat sonra kendini dağın eteğindeki bir çeşmede buldu. Suyun akışına bakarken karma karışık düşüncelere kapıldı. Oldukça yorgundu ve saat 8:00 e geliyordu. Çeşmedeki su taze, sade, pırıl, pırıl ve berraktı. Tadına doyum olmuyordu. Esintisiz ve sıcak bir gündü, ortalık sıcaklıktan cayır cayır yanıyordu. Günün ilk saatlerinde gittikçe kararan bulutlar gökyüzünde kümeleniyor, sanki fırtınaya hazırlanıyorlardı. Letya, çok yorgundu, çünkü bütün gece yatmamış, dağları gezmişti. Yatmaktan korkuyordu. Gerilla gündüzleri dolaşmadığından Letya ormanda yine de saklana saklana durmadan yol alıyor, gecenin zifiri karanlığını bekliyordu. Zaten ondan sonra Dilan ın nöbet sırası vardı. Nöbet iki saat sürüyordu. Kamplarda 24 saat nöbet tutuluyordu. Gerillalar ortalama olarak 5-6 saat yatıyordu. Bu da onlara yetiyordu. Dışarıda gündüzleri dolaşmak yasaktı, çünkü Türk askerleri gerillayı hep takip ediliyorlardı. Letya, Dilan ın kendisini ihbar etmeyeceğini biliyordu. Onun için Letya nın zaman kaybetmeye hiç isteği yoktu. Onlardan ne kadar çok uzaklaşırsa o kadar iyiydi. Letya, yürüyünce hemen her dakikada geride bıraktığı yola bakardı. Görünürlerde kimsecikler yoktu. Bir saat daha yürüdükten sonra bulutlar dağılmaya başladı, yerlerini masmavi, duru, parlak bir 9

göğe bıraktı. Yalnızca uzaktan gürlemeler geliyordu. Ondan çok uzaklarda tarlalardan yükselen tozla karışmış yağmur yüklü kapkara bir bulut yığınını, şimşeğin çaktığı ışınları zor görüyordu ve gür sesini duyuyordu. Hewler, Qandil e 648 km uzaklıktaydı. Bunu internet üzeri öğrenmişti. Letya, öyle hızlı yürüyordu ki saatte dört-beş kilometre geride bırakıyordu. Eğer böyle devam ederse 4-5 günde Hewler de olacaktı. Letya nın kız kardeşi Afşan, Letya yı bundan bir yıl önce Hewler de ziyaret ettiğinde Letya nın gerillaya katılmadan önce biriktirdiği parasını ve Alman pasaportunun bir bankada depolamıştılar. Letya, Alman vatandaşı olduğu için yurt dışına çıkmasında herhangi bir sorunu yoktu. Zaten gerilladan kaçışını uzun süredir planladığı için, Hewler e geldiğinde kız kardeşine telefon edecek ve kendisini Frankfurt Havalimanı nda aldıracaktı. Eğer Afşan ve annesi olmasaydı Letya Güney Kürdistan da kalacaktı ama, hem özlediği Afşan ile annesi yüzünden; hem de Almanya ya bağlı olduğu için ne de olsa Frankfurt ta doğmuş büyümüştü, aynı zamanda bir Almandı- Almanya ya tekrar yerleşmeye karar verdi. 10

Ana dili Kürdçeydi ama Almanca en iyi konuştuğu dildi. Ayrıca her Dersim li gibi asimile olmuştu. Türkçe biliyordu, ek olarak Almanya da gittiği ortaokulda öğrenmiş olduğu az İngilizcesi vardı. Anne ve babası iyi Kürdçe biliyorlardı ama çocuklarıyla hep Türkçe konuşuyorlardı. Letya, babasından adeta iğreniyordu, çünkü babası "biz Kürd değil, biz Horasan dan gelmiş Dersim e yerleşmiş, Kürdler içinde Kürdçe öğrenmiş Türkleriz diyordu ve Kürdlerden adeta nefret ediyordu. Hele kızının evlenmeyip, çoluk çocuğa karışamamasını ve gerillaya gitmesi düşüncesini hiç içine sindiremiyordu. Letya ise bunu araştırmış, bu saçma teorinin Türkler tarafından bulunmuş bir uydurma olduğunu belgeleriyle ispatlıyordu. Araştırmalarına göre bütün sülalesi diğer Dersim liler gibi Kürd oğlu Kürd idiler. Dersim Kürd Alevileri, genel olarak ilerici ve aydın olarak bilinirler, durum şöyleydi: Biz Müslümanız, Hz. Ali nin takipçileriyiz diyen, hiç de Dersim lilerde rastlanmayan bir gericiydi. Letya nın babasına göre Hz. Ali, Cami de Sünniler tarafından arkadan bıçakla vurularak namaz esnasında öldürülür. Rivayet edilir ki, o gün Hz. Ali vasiyetnamesinde "benim yolumda gidenler bundan böyle Cami ye gitmesinler demişmiş. Babasının anlattığına göre o günden itibaren Aleviler ne Cami ye gittiler, ne de Kilise ye. Onlar sadece Al- 11

lah a kalbinde inandılar ama Müslüman olduğunu da inkâr etmediler. Letya ya göre babasının Müslümanlığa ve Türklüğe sarılmasının tek nedeni birçok Kürd gibi inançtan değil, korkudandı. Çünkü Kürdistan ı işgal altında tutan Türkiye, Iran, Irak ve Suriye de Kürd olmak herkesin kârı değildi. Bu ülkeler tarafında işgal edilmiş Kürdistan da Kürd olmak işkence, acı ve zulüm demekti. Letya ise İslam ın Alevilikle hiçbir ilişkisinin olmadığını savunuyordu. Çünkü Alevilik İslam dan binlerce yıl öncesinde vardı. Alevilik, Ezidilik - Zerdüştlük - Mazdekizm gibi dinlerden etkilenmiş olmasına rağmen, kendi başına bir dindi. Belki de bu adı geçen dinler Alevilikten etkilendiler şimdilik bilemiyoruz ama Zerdüştlüğün, Mazdekizmin birçok adet ve töreleri halen Kürdistan da ve Alevilikte görmek mümkündü. Aslında Kürd Aleviler, İslam ın kılıcından korktuklarından, yaşamak için "Biz Müslümanız! demişlerdi. Hz. Ali yandaşı Şialar gibi Cami ye gitmemek için, bahaneler uydurmuşlardı, ama canlarını korumak için de "Biz Alevi ve Müslümanız! demişlerdi. Kur an ve İslam, sonradan Dersim e yerleştirilmiş, tipik Arap 12

dini ve kültürüydü. Bilindiği gibi Kur an bundan 100 yıl evveli Dersim in ve Alevi Kürdlerin yaşadığı Kürdistan ın hiçbir yerinde yoktu. Letya yı özünde dinler, milliyetler falan ilgilendirmiyordu. O zaten insanları inancında, kılık kıyafetinde, düşüncelerinde, milliyetinde, cinselliğinde tümden özgür olmasından yanaydı. Kürd olması aslında bir tesadüftü. Fakat din ideolojisi insanın zihnini esir ediyor, insanları bencilleştiriyor, köleleştiriyordu. O ise yaşamı değiştirmek, haksızlığa, sömürüye ve baskıya karşı çıkmak için dağa çıkmıştı. Eğer Kürd Alevileri Hz. Ali ye inanıyorlardıysa o zaman Hz. Ali "Her kim ki aslını inkâr ediyorsa haramzadedir! demişti. O zaman; Benim babam aslını inkâr ettiği için bir haramzadedir! diye düşünüyordu, çünkü aslında o Hz. Ali ye bile inanmıyordu. Hz. Ali ki, baskıya zulme karşı başkaldırmış, sömürülenin, zayıfın, horlananın yanında yer almıştı. Bütün Peygamberler de Marx gibi birer Don Kişot, birer devrimciydiler. Aralarındaki fark birinin Allah a inandığı, diğerlerinin inanmadığıydı. Bu da insancaydı. Tanrı varsa neden insanları üçe-dörde bölüyor, birbirleriyle savaştırıyor, bize bu kadar acı çektiriyor 13

diyordu? Tanrı neden insan haklarını ortadan kaldırıyor, baskı, zulme, kötülüklere izin veriyordu? Letya kozmopolit bir enternasyonalist ve bir devrimciydi. Aslında O nun yeri yurdu yoktu. O bir dünya vatandaşıydı. Kürdlerin ülkelerinin zenginliği sömürgecilerin iştahını kabartmış ve Kürdistan ı bu nedenle işgal etmişlerdi. Kürdler Kürd olduklarından acımasız bir baskı ve zulme tabi tutulmuşlardı. Bu zulme karşı olmak için, devrimci olmak şart değildi, insan olmak yeterliydi. Letya vicdani, ahlakı olan, hak ve hukuka inanan bir insandı. O bir insanın kalkıp başka bir insanın en doğal hakkı olan dil ve kültür gibi olguların yasaklanmasını, ülkelerini işgal etmelerini, onları sömürmesini, ezilmesini, acı çektirmesini, hak aradıkları için idam ve işkence edilmesini, doğal olarak 40 milyonluk bir halkın varlığının inkâr edilmesini bir türlü kabullenemiyordu. Nasıl olurda bir insan binlerce yıl yaşadığı ülkesinde kendi dilini konuşmasın, kültürünü yaşamasın, zenginlik içinde bunca yoksulluk yaşasın? Bu gerçeği hangi vicdanlı ve onurlu bir insan bu dünyada kabul edebilirdi? Beşinci gün büyük zorluklar içerisinde Hewler e vardığında saat 15:00 e geliyordu. Hewler in sokakları 14

insanlardan ve sıcaklıktan kaynıyordu. Letya ilkin bir mağazaya girip elbiselerini kendi tanınmayacak şekilde değiştirdi, uzun bir elbise giydi ve yüzü görünmeyecek şekilde eşarp ile kapattıktan sonra bir lokantaya gitti, aceleyle bir şeyler atıştırdı. Her şey planladığı gibiydi. Frankfurt a uçak 17:25 te kalkıyordu. Daha sonra kız kardeşi Afşan ı aradı, sonra biletini alır almaz kadınların tuvaletine girdi ve elini yüzünü yıkadı. Havalimanı n da birkaç saat bekledikten sonra uçağa bindi ve uçakta kimseyle konuşmadı. Sadece uyudu. Zaten yorgunluktan ölüyordu. Frankfurt Havalimanı nda Afşan onu bekliyordu. Letya son olarak Afsan ı Hewler de bundan bir yıl önce görmüştü. Letya, Afşan ı gördüğünde sanki yeniden doğdu. Sonra üzüntülere boğuldu, çünkü Kürdistan ı terk etmek hiç de öyle kolay değildi. Hewler de uçağa bindiğinde çok kararsızdı. Gitse miydi, gitmese miydi? Güney Kürdistan da birkaç milisten başka kimseyi tanımıyordu. Eğer Kürdistan da kalacaksa onun yeri dağlardı. Sefil, fakir fukara halka bakıp acı çekmek istemiyordu. Savaşmaktan başka elinde başka bir şey de gelmiyordu. Mesleğini yarıda kesmiş, beş sene gerilla olmuş, dağlarda yaşamış, savaşmıştı. Kürdistan da ezilen ve horlananlar ordusuna katılıp vicdan 15

azabı çekmektense, belki Almanya da yine okuluna devam edebilir, iş güç sahibi olabilirdi. Gerillada 15-20 sene kalanlar vardı. Çoğunun yaşı gelmiş 60 lara dayanmıştı. Bunlar eğer silahı bırakırlarsa topluma nasıl entegre veya rehabilite olacaklardı? Ne meslek, ne emeklilik ne de başka bir şey? Çoğu bu nedenle partinin yön değiştirmesine, bağımsızlıktan vazgeçmesine karşı olmalarına rağmen partiyi terk edemiyorlardı. Terk edip de ne yapacaklardı? Bir insanı inancından vazgeçirmek, köleliğe, ezilmişliğe davet etmek, birkaç kuruşa muhtaç etmek o kadar basit miydi? Onların dağlarda parası pulu, şan-şöhreti yoktu ama onurlu bir yaşam sürdürüyorlardı. Çünkü onlar tamimiyle özgürdüler. Letya, tüm bunları düşününce çıldırası geliyordu. Bazen bir bomba olup İstanbul veya Ankara nın en kalabalık polis karakolu veya askeri kışlasının içinde patlatarak, bütün kinini düşmana kusmak istiyordu. 16

F rankfurt Havalimanı nın önünde Afşan ın arabası onları bekliyordu. Afşan Frankfurt dışında herkesten uzakta bir otelde Letya ya tek kişilik oda ayarlamıştı. Odaya gelir gelmez, Letya yorgunluktan kendini hemen yatağa bıraktı. Frankfurt ta geldiğinden Afşan'dan başka hiç kimsenin haberi yoktu. Afşan ın ertesi gün çalışması gerekiyordu. Letya, dengeye önem veren insanlardandı. Bir konu hakkında olayları ölçmeden, tartmadan, denge kurmadan karar vermezdi. İlişkilerinde de dengeye önem verdiği için, güçlü adalet duygularına sahip birisiydi. Haksızlığa hiç tahammül etmez ve herkese adil davranmaya çalışırdı. Kolay sinirlenmez, genelde nazik, fakat ısrar ve zorlanmaktan hiç hoşlanmazdı. Bunu Afşan da iyi biliyordu. Letya, bu gibi durumlarla karşılaştığında bazen sabır ve nezaketlerini yitirebilirdi. İyi bir konuşmacıydı, sakin ve yumuşak sözler ile dinleyenleri etkileyebilen birisiydi. 3 17

Afşan ise aşırı meraklı olduğundan başkalarının hayatına girmekten çekinmezdi. İkisinin ortak yönü; hayatlarındaki her şeyin güzel olmasını isterlerdi. Arkadaşlarının sahip olduğu güzel şeyleri kıskanıp onlara ulaşmak için her türlü yollara başvurabilirlerdi. Onlarda her şey var, bizde neden yok! diyebilen bir mizaca sahiptiler. Letya, yalnız kalmaktan hoşlanmaz, dostluğa büyük önem verirdi. Onun için denge ve uyum arkadaş seçiminde de önemliydi. Son derece bonkördü, gerçek arkadaşlıklar için sadece para değil, ölüme bile gözlerini kırpmadan giden bir kadındı. Yeni şeyler öğrenmekten hoşlandığı için çabuk öğrenir ve bu sayede de işlerinde başarılı olurdu. Letya, aynı zamanda cazibeli ve estetikti. Bu tip insanlar, girdikleri her ortamda hemen fark edilirlerdi. Çekici ve büyüleyicidirler. Kendilerine has tarzları vardı. Bu yüzden örneğin modayı takip etmek yerine, kendilerine yakışanı tercih ederlerdi. Ne var ki Afşan ın fiziksel yapısı çok güçlü olmasına karşın, sağlam sayılmazdı. Zaten hastalıklara karşı dirençsizdi. Letya ise tam Afşan ın tersi, hem bedenen, hem de ruhen çok güçlü bir kadındı. 18

Afşan, Letya dan iki yaş küçüktü. Zaten çocukluğu beraber geçirdiğinden ablasını kendisi gibi iyi tanıyordu. Aralarındaki ilişki kardeşler arası ilişkiden çok, bir derin arkadaşlıktı. Afşan ın en çok güvendiği ve sevdiği arkadaşı Letya ydı. Ertesi gün Afşan, Letya yı ziyarete geldiğinde, Frankfurt u terk etmesini başka bir şehre veya ülkeye gitmesini söyledi. Letya, uzun uzun düşündükten sonra Neresi sence en uygunu? diye sordu. Afşan hiç düşünmeden: Bilbao! dedi. Letya bunu duyunca hafiften gülümsedi. İyi fikir! dedi: Ama ben eğer şehirlerde yaşayacaksam o zaman o şehir daha büyük olmalıdır! Ben metropolleri seviyorum. Bir semtini değiştirdiğinde sanki şehri tümden değiştiriyormuşsun gibi büyük bir şehir olmalı! Bir denizaltı gibi istediğin zaman denizin üstüne çıkarsın, istediğin zaman da milyonlarca insan arasına dalıp kaybolacağın kadar büyük şehirlerde yaşamak isterim! dedi. Afşan sakince; O zaman New York en iyisidir! dedi. Letya gülümseyerek: Yok, yok olmaz! Ben New York ta ayakta duramam. Orada neyle ve nasıl geçi- 19

neceğim? Ömür boyu sen bana yardım edecek değilsin ya? Hele bir yerde bir meslek falan örgeniyim de, sonra New York, L.A. den hayal ederiz değil mi? Sonra kahkahalarla güldüler Zaten şaka yapıyorlardı. Qandil neresi, New York neresiydi? Hani olmayacak da değildi ama Berlin en uygun şehirdi. Berlin de Letya nın hem dil problemi olmazdı, hem de okulunu devam etmek için burs alma ihtimali vardı. İki kardeş gece geç saatlere kadar oturdular, anlattılar, şakalaştılar, güldüler, eğlendiler Anneleri için de olsa Letya nın Almanya da kalması en doğrusuydu. Hiç olmazsa altı ayda bir ziyarete gelir, annesinin fazla üzülmesine neden olmazdı. Letya nın politize olması 14 yaşında, 7. Sınıfta, 1992 de başlar. Ajna adında, Karslı bir Kürd kızı okulda politik ve ekonomi dersinde Kürdler üzerine bir çalışma hazırlar ve sunar. Letya bu çalışmadan çok etkilenir, Ajna ile arkadaş olur. O günden sonra babasından korktuğu için Kürdleri gizlice takip eder ve Kürdler üzeri bilgisini derinleştirir. Bir yandan evde babasının baskısı, diğer yandan okulda, dışarıda ve izinde hep ken- 20

disine Kürd üm demekten korkması, Letya yı oldukça düşündürür. Letya, Kürdleri araştırdıkça, onlar üzerindeki zulüm ve baskıyı gördükçe, içindeki direniş duyguları gelişmeye başlar. Aslında anne ve babası güzel Kürdçe konuşuyorlardı. Hele köydeki ninesi ve dedesi bir tek kelime Türkçe bilmiyorlardı. Peki, bunlar, diyordu kendi kendine, "Neden kendilerine Kürd demekten korkuyor, Kürdlüğünü yaşamıyor, Kürdlüklerinden utanıyor, korkuyorlardı? Kürd olmak neden bir suç teşkil ediyordu? Kürdçe Türklerin işgali altında olan Kürdistan da neden yasaktı? Bir halkın en doğal hakkı olan dili ve kültürü nasıl, ne hakla yasaklanırdı? 40 milyonluk bir halkın varlığı nasıl inkâr edilirdi? Letya, gerillaya gitmeden önce 1996 yılında, yani 18 yaşında, satıcı olarak meslek yapmak için Frankfurt ta, Neckermann a girmişti. Oraya abesini gerillada kaybeden Ajna nın teklifi üzerine girmişti. Ajna, politik ve aktiftir. Letya ya bolca kitap ve dergiler getirirdi. Letya, ailesinden gizlice ve zamanı oldukça derneğe giderdi. Artık kendini gizlemekten de bıkmıştı, ailesine, hele babasına laf geçirecek halde değildi. Öyle bir durumdaydı ki, neredeyse Kürdlere yapılan bu haksızlığı gören ve bir şey yapmayan herkesten nefret etmekteydi. Hele babasından, Türklerden, Arap ve Farslardan adeta iğrenmekteydi. 21

Bunlar diyordu, "Kürdlerden ne istiyorlar? Kürdlerin de dünyadaki diğer halklar gibi bu güneşin altında özgürce yaşama hakkı yok mudur? Tüm bu nedenlerden dolayı Letya için Kürdlerin tek kurtuluş yolu direnişti. 1997 ilkbaharında Ajna ile birlikte gerillaya katıldı. Ajna 2,5 yıl sonra, 22 yaşında, Zagroslar da şehit düştü. Ajna nın ölümü Letya yı çok fena etkiler. Fakat direnmekten ve savaşmaktan başka bir çare yoktu. Ölen bir Ajna mıydı? Ne yiğitler toprağa düşmüştü o dağlarda, Ajna onlardan sadece bir tanesiydi... Ertesi gün, Cumartesiydi. Letya güneşle birlikte uyandı. Otelin bahçesine çıktı, bir kahve içti. Yeni doğan güneş, yaprakları yemyeşil olan ıhlamur ağacının arasında parça, parça ışıldıyordu. Sağ tarafında bazı güller kurumuş, kararmıştı. Duru, soğuk gökyüzünde tek bir bulut bile yoktu. Gökyüzü masmaviydi. Letya, bu güzel atmosferi terk etmek üzereyken Afşan kapıda göründü. İkisi sanki ilk olarak yıllar sonra yeni görüşüyorlarmış gibi birbirlerine doğru koşup kucaklaştılar ve doyasıya öpüştüler. Bir ülke için bir kral, bir genç için bir idol neydiyse, Afşan içinde Letya oydu. Letya beş sene Kalaşnikof a sevgilisi gibi 22

sarılmış, dağlarda yaşamış bir direnişçi, bir savaşçıydı. O ailesine ve sömürgeciliğe karşı direnmiş, düşman öldürmüş, evini barkını, malını mülkünü, özel yaşamını geride bırakmış, özgürlük için savaşmış bir savaşçıydı. O gerçek bir kahramandı. Ve bu kahramanın Afşan ın ablası olması, O nu oldukça mutlu ediyor, gururlandırıyordu. Çünkü Afşan da, Letya daki cesaret ve direniş azmi yoktu. Bu nedenle Afşan, Letya ya yardım etmek için can atıyor ve ona yardım edince de bir o kadar mutlu oluyordu. Elinden gelen her şeyi yapıyordu ve yapmaya hazırdı... Yukarı çıktılar. Afşan Berlin e bilet almıştı. Tren her saatte bir vardı. Aceleye gerek yoktu. Saat 9:45 te Frankfurt Tren İstasyonu na geldiler. Tren sanki sadece onları bekliyordu. İki kardeş kucaklaşıp vedalaşınca, Letya yı derin bir hüzün sardı. Vedalaşıp bir daha yüzünü göremediği o kadar çok arkadaş kaybetmişti ki, bu serenadı hiç sevmez hale gelmişti, hatta bazen vedalaşmaktan çok korkar olmuştu. Kondüktör düdüğü çaldı. Trenin kapıları kapandı. Letya nın Berlin e tren yolculuğu başladı. 23

Bay bay Afşan, bay bay benim canım ciğerim! dedi. Afşan ve Tren görünmeyene kadar el salladı. Afşan, Letya ya yer ayırmak için sormuştu ama O, "Hayır! Sevmediğim herhangi birinin yanına zorunlu oturmaktansa ayakta giderim daha iyi demişti. Trende ileriye doğru yavaş yavaş giderken birbirine karşı duran üç boş koltuk buldu, sırt çantasını çıkardı rafa yerleştirdi ve kendisini koltuğa bıraktı. Yanında bir iki kitap ve Afşan ın almış olduğu dergi ve gazeteler vardı. Onları okumak istedi, ama canı ilkin su istedi. Su içtikten sonra tuvalete gitti ve camdan dışarıya bakarak dağları, ormanları izledi. Sanki Qandil deydi. Kassel a kadar yolculuk sakin geçti. Kassel da trene kadınlı erkekli birçok kişi bindi. Bunlardan biri 23-24 yaşlarında genç bir delikanlıydı. Biraz hippi tipliydi. Öğrenci olduğu her yönüyle belli olan bu Alman genç, karşısındaki koltuğa oturmak için Letya ya; Özür dilerim, koltuk boş mu? diye sordu. Evet, boş! dedi Letya hafif gülümseyerek, camdan dışarıya baktı. 24

Adam sırt çantasını rafa yerleştirdikten sonra elinde dizüstü kendisini koltuğa salıverdi. O an Letya nın ilgisi dağılmış olacak ki, tekrar adama bir göz attı. Adam nazikçe gülümsedi. Letya yı erkekler fazla ilgilendirmiyordu. Zaten dağa çıkmasıyla birlikte cinsel duygularını dondurmuştu. Bilindiği gibi partide aşk ve cinsel ilişkiler tamamen yasaktı. Normal ve aklı başında bir insan bunu anlamazdı, ama bu maalesef bilinen bir gerçekti. Dünyada en doğal olgu olan sevmek ve sevilmenin yasak olduğu bir yerde, özgürlük ve bağımsızlık için savaşmak yetmezmiş gibi, bir de parti içerisinde partiye karşı savaşmayı, artık kimse kaldıramıyordu. Bu nedenle partideki bazı komutanlar bu tür şeylere artık göz yumuyor ve içlerinde "sömürgecilere karşı savaştığımız yeter! diyorlardı. Karşı çıkanlar ise ajan olarak damgalanıyor; ya hapse atılıyorlardı ya da işkence edilerek öldürülüyorlardı. Partide herkes Başkan ın söylediklerinden başka hiçbir şeyi savunmayacak, onun kulu kölesi olacaktı. Tüm bunlar Letya ve onun gibi birçok insanı çıldırtıyorduysa da düşmana karşı olan kininlerinden dolayı kimse sesini çıkarmıyordu. 25

Letya, trenden dışarı bakarken tüm bunlar üzerine düşünüyordu ve camdaki yansımadan adamı izliyordu. Acaba diyordu; "Bu adam şimdi ne düşünüyor? Acaba onun ne gibi problemleri var? Sonra yüzünü kitabına çevirdi, okuyormuş gibi diğer sayfayı arkaya çevirdi. 26

T ren bir salyangoz gibi sessizce ve yavaşça hareket edip yolculuğa devam ederken, Letya nın bir gözü kitapta bir gözü de camdaki yansımasından karşısındaki adamı gözlüyor ve Qadil i düşünüyordu. Qandil neresi Almanya neresi diye düşünürken adam birden: Elindeki kitabı ben de okudum! Garcia Lorca gerçekten harika! dedi. O an da Letya geldiği sayfadaki şiiri Almanca sesli okudu: Ay kocaman at kara Torbamda zeytin kara Bilirim de yolları Varamam Kurtuba'ya Adam teşekkür etti ve Garcia Lorca yı okuduğuna göre onu seviyorsun değil mi? diye Letya ya dikkatlice sordu. Letya göz kirpiklerini kapatıp açarak: Evet! dedi ve nazikçe hafiften gülümsedi. 4 27

Adam, Benim en çok sevdiğim şair Pablo Neruda dır ama şairleri, sanatçıları kıyaslamanın doğru olmadığını düşünüyorum, çünkü herkes kendisine göre güzel ve iyidir! dedi. Letya sesini çıkarmadı, ilkin camdan dışarı, sonra tekrar ona baktı ve aniden; Yolculuk nereye? diye adama sordu. Adam gülümseyerek, Berlin e gidiyorum. Kassel da bir arkadaşı ziyarete gelmiştim. "Ben de Berlin e gidiyorum! Adım Letya! Tanıştığımıza memnun oldum! Adam, Marc! dedi. "Ben de memnun oldum. Öğrenci misin? "Hayır! Meslek yapmak istiyorum ama bakalım yer bulmak sandığımdan da zor. Benim Berlin de ilkin ev aramam lazım. Ben aslen Frankfurt luyum. Berlin e yeni taşınıyorum. "A ha! Öyle mi? Ben iki senedir üç kişilik ortak bir konutta kalıyorum. Gerçekten çok güzel! Arkadaşlar ile çok iyi anlaşıyoruz. Benim tanıdığım iki kadının oturduğu ortak bir konutta boş bir oda vardı. İstersen sana Ophelia nın telefon numarasını vereyim bir danış ona. Eğer oda halen boşsa onlara sen de katılırsın. Ophelia ve Miyu gerçekten çok iyi insandırlar. Letya, Tamam! Neden olmasın? dedi ve telefon defterini Marc a uzattı. Kendi kendine: İyi, şansım yaver giderse oda aramaktan kurtulurum 28

Zaten kendi başına bir oda bulmak öyle basit olmayacaktı. Marc, edebiyat okuyordu ve politik bilgisi de az değildi. Trende zaman çok hızlı geçti. İkisi çok iyi anlaştılar. Berlin e yaklaştığında Marc, Peki bugün yatacak yerin var mı? diye Letya ya dostça sordu. Letya şaşkın bir şekilde: Hayır, şimdilik yok! Ama kendime bugünlük bir pansiyon bulurum herhalde. Marc, Belki sana komik gelecek ama doğrusu senden insan olarak çok hoşlandım. İstersen bu gece bizde de kalabilirsin. Letya çok teşekkür etti ve olmaz! dedi, "Ben kendi halime bakarım artık. İstersen ortak Konut Santralı vardır. Orada kendine bir iki haftalığına ya ortak konutta, ya da tek oda bir yer de bulabilirsin. Çünkü pansiyonlar oldukça pahalıdır. Ayrıca, Berlin de ev bulmak aylarını alabilir. Biz İstasyon da inince ben senin için Ortak Konut Santralı nın telefon numarasını internette bulabilirim. Letya, bu iyi insana nasıl teşekkür edeceğini bilemiyordu: Olur dedi, "Zaten birkaç dakika sonra istasyondayız. İstasyona geldiklerinde bir internet kafeye gittiler. Orada söz konusu telefonları aldılar. Sonra bir kafede bir şeyler içtiler, telefonlarını ve maillerini birbirlerine verdiler. 29

Marc, Berlin de Letya nın kontağa geçtiği ilk insan olmuştu. Letya, sevincinden uçuyordu, hem iyi bir insan tanımış, hem de belki yarından itibaren bir odası olacaktı. İşler yolundaydı. Marc gittikten sonra hemen telefon kulübesine gitti ve Ophelia ya telefon etti. Saat 15:00 e geliyordu ve kimse evde yoktu ama bir telesekreter vardı. Letya, İyi... dedi kendi kendine. "En iyisi ben Berlin i biraz gezeyim akşama Ophelia yı yine ararım. Marc trende Letya ya Berlin hakkında birçok şey anlatmıştı. Kulüpleri, tiyatro ve sinemaları, kafe, restoran ve semtleri. Berlin in nüfusu 4 milyona yaklaşıyordu. Avrupa da gece hayatının en enteresan olduğu bir şehirdi. Letya büyük Tren İstasyonu nda bindi metroya ve Friedrichshain e doğru yol aldı. Çünkü Ophelia ve Miyu Friedrichshain da oturuyorlardı. Marc ın anlattığına göre Berlin çok enteresan tarihi bir şehirdi. 1933 Nazi faşistleri Almanya da iktidara geliyorlar ve Yahudilerin her şeyini yasaklıyorlar. Aynı yıl Berlin 30

Üniversitesi nin önündeki alanda 20 binin üstünde kitap yakıyorlar. Bu kitapların içinde "Alman olmayan ruh! denilen Heinrich ve Thomas Mann, Arthur Schnitzler, Kurt Tucholsky, Max Brod, Arnold Zweig, Lion Feuchtwanger gibi yazarların kitapları da vardı. 1 Eylül 1939 yılında ikinci dünya savaşı başlıyor. Daha 18 Ekim 1934 te Yahudileri topluca sınır dışı etmeler başlıyor. 9/10 Kasım 1938 de "Reichskristallnacht dedikleri Yahudilere karşı yakma ve yıkma savaşı başlıyor. Birçok Sinagog un yanında Yahudi iş yerleri ve evleri de yakılıp yıkılıyor. 1943-45 yılları arasında Berlin havadan bombalanarak yerle bir ediliyor ve 2 Mayıs 1945 te Naziler savaşı kaybediyorlar. Geriye tahrip edilmiş şehirler, ölen 50 milyon insan ve çekilen büyük acılar kalıyor. Berlin in nüfusu 1939 da 4,3 milyondu ama bu sayı 1945 te 2,8 milyona düşüyor. Her üç evin biri yıkılıyor, gaz ambarlarında 60 binin üstünde Yahudi zehirlenerek öldürülüyor, inanılmaz büyük acılar çekiliyor. 1948 de Berlin; Ruslar, Amerikalılar, Fransızlar ve İngilizler arasında dörde bölünüyor ve Berlin küçük bir adayı andırıyor. Batı Berlin etrafı Doğu Almanlar tarafından yapılmış, emperyalizme karşı duvarla çev- 31

rilidir. Amerikalılar bu adayı yıllarca hava yoluyla destekliyorlar. Doğu Berlin, Doğu Almanya nın; Bonn da, Batı Almanya nın başkenti oluyor ve Almanya Doğu (sosyalist) ve Batı (kapitalist) olmak üzere iki devlete bölünüyor. Letya tüm bunları okulda da öğrenmişti ama Marc ın sade, yalın ve tane, tane açıklaması başkaydı. "Acaba diyordu Letya "Tüm bunlara rağmen faşistlerin Almanya da bir daha iktidara gelme şansı var mıydı? Biz göçmenlerin sonu da Yahudiler gibi olur muydu? Marc a göre Almanlar okulda çocuklarını artık öyle eğitiyorlardı ki, bir daha böyle şeyler olmasın! Ama ekonomik krizler derinleşir, insanlar yine aç, susuz, evsiz kalırsa her şey yine de mümkündü. Fakat yaşadığımız uzay, iletişim çağında Almanya global dünyaya öyle entegre olmuş ki, Naziler gibi faşistlerin artık öyle şanslarının olmadığını düşünüyordu. Ayrıca şimdiki Almanya da yaşayan göçmenlerle o dönemdeki Yahudilerin konumu başkaydı. Yahudilerin gideceği bir ülkeleri yoktu. Ama göçmenlerin her an yine geri dönebilecekleri bir ülkeleri vardı. Bu nedenle göçmenler Yahudiler ile kıyaslanmaz, diyordu. Letya nın tüm bunları, zeki bir Alman edebiyat öğrencisinden duyması, kendisini bayağı rahatlatmıştı. 32

Doğu Almanya 7 Ekim 1949 da kurulmuş ve 9 Kasım 1989 da yıkılmıştı. Almanya böylelikle 40 yıl bölünmüş olarak kalmıştı. Doğulular artık Rusça öğrenen cahil, fakir, İngilizce bilmeyen, tekniksel geri olan "Cahil Ossi ; Batılılar ise kibirli, zengin ve tekniksel ilerlemiş Bilgili Wessi idiler. Marc, Biz 40 yıl içerisinde birbirimize çok yabancılaştık dediğinde Letya sözünü kesmiş ve Kürdler de 1923 te Lozan antlaşmasıyla beş parçaya bölündüler. Almanlar 40 yıl bölündü herkes ona karşıydı ve bu karşı çıkma elbette doğruydu tabi. Ama Kürdler 87 yıldır bölünmüş, parçalanmış hiç kimsenin umurunda bile değil. Ne garip bir dünya değil mi? demişti. Marc ise, Bence bu Kürdlerin politik bir güç olmadığından kaynaklanıyor. Ayrıca, Batı hep kendi çıkarlarına göre hareket ettiğinden dolayıdır. Batı daki ülkelerin Kürdlerin kurtuluşunda hiçbir çıkarları yoktur. Ancak Kürdler kendi aralarında barışır, bölgede politik bir güç olurlarsa, belki ondan sonra, Batı onlara gereken ilgiyi gösterir, diye eklemişti. 33

Kürdistan ın bölünüp parçalanarak, farklı siyasi birimlerin egemenliğinde tutulması, elbette tarihi bir haksızlıktı, insanlığa karşı işlenen bir suçtu. Gerçekten de Doğu ve Batı Almanya arasındaki sınırın kalkmasını, özgürlük adına alkışlayıp, bayram havasına dönüştüren dünyalıların; Kürdistan ın daha acılı parçalanmasına gösterdiği lanetli sessizlik, elbette anlaşılmazdı. Ama kınamaktan başka yapılacak bir şeyde yoktu. Marc, ancak bunun sadece tarihi bir haksızlık olmayıp; işleyen, süre giden bir haksızlık olduğunu bu anlamda tarihi ve güncel bir realite olduğunu da görmeliyiz demişti. Kore de halen Kürdistan gibi parçalanmış durumda. Bana göre, demişti Marc, dünyada suni olarak bölünmüş bütün milletler er veya geç tabii sınırlarına kavuşacaklardır. Hele internetin olması bunu daha da hızlandıracaktır. Akşam saat 18:00 e geliyordu. Letya, Ortak Konut Santralı na gitmiş, kendisine Friedrichhain da dört kişinin kaldığı ortak konutta, iki haftalık için bir oda kiralamıştı. Eğer Ophelia ve Miyu nun yanındaki boş oda olmazsa, o zaman ilkin bu dört odalı evde kalacak ve oradan aramaya devam edecekti. 34

Letya, dört odalı odaya gitmeden önce Ophelia ya tekrar telefon açtı. Karşıda bir ses: Ophelia! dedi. Hallo Ophelia, benim adım Letya! Telefon numaranızı Marc tan aldım. Marc ın söylediğine göre oturduğunuz ortak konutun bir odası boşmuş. Ben Berlin e yeni geldim, kendime ortak konutta bir oda arıyorum. Ortak konutunuzda ki oda daha boş mu acaba? "Merhaba Letya! Oda daha boş! Bugün de iki kişi geldi ama daha kimin odayı alacağına karar vermedik. İstersen bir randevu yapalım sen de gel, görüşelim. Tamam! Ne zaman? "Yarın Pazar, kahvaltıya ne dersin? Şöyle saat 10:00 da. Miyu da evdedir. "Okay! Saat 10:00 da. Ben beraber pide ekmeği getireceğim. "Nasıl istersen. Sevindim. Bay bay! "Bay, bay! Letya avizeyi kapattı ve yerinde iki ayağıyla havaya uçarak: Yuppi! dedi. "Her şey tam istediğim gibi. 35

L etya, Cumartesi akşamı saat 19:00 da Ophelia ile randevu yaptıktan sonra onlara yakın bir yerde, Friedrichshain da kiraladığı odasına gitti. Bu evde çok çeşitli insanlar yaşıyordu. Odasını kiraladığı kişi izindeydi, bu nedenle oda kiraya verilmişti ve sakinlerinin hepsi öğrenciydi. Letya nın odası ana caddeye bakan, 20 metrekare büyüklüğünde modern döşenmiş, yarı mobilyalı, çiçek dolu güzel bir odaydı. Odanın bir kadına ait olduğu her yönüyle belliydi. Letya, mutfaktakilere İyi akşamlar! dedikten sonra odasına çekildi, yatağa uzandı, olup bitenleri bir film şeridi gibi gözünün önünde geçirdi. Qandil i bir türlü kafasından çıkaramıyordu. Zaten orada yaşadıklarını bir iki günde aklından çıkarması mümkün değildi. Belki orada yaşadıkları bütün yaşamı boyunca kendisini gölge gibi izleyecekti. 5 36

Partiyi terk etmesi doğru muydu? Acaba hakkında ölüm kararı verilmiş miydi? Aranıyor muydu? Bunların hepsini belki Fransa da yaşayan Dilan ın kız kardeşinden öğrenebilirdi. Dağlarda gizli yaşaması için hiçbir nedeni yoktu. Orada hiçbir şeyden korkmuyor, istediği gibi yaşıyordu, çünkü dağlarda özgürdü. Letya, ertesi gün saat 9:45 te Ophelia nin kapısının zilini çaldı. Bir Japon kızı kapıyı açtı ve Hallo! Benim adım Miyu! Sen de Letya olmalısın. Buyrun içeri gel lütfen! dedi. Letya, Miyu ya teşekkür etti ve yüzünü saran bir tebessümle içeri girdi. Letya nın gözleri sevincinden parlıyordu. Sanki odayı alacağı, Miyu ve Ophelia ile yaşaması bir yazgıydı. Mutfağa gittiler. Mutfakta sofra daha yeni, yeni diziliyordu. Letya elindeki çantayı sandalyeye bıraktı ve, "Size pide ekmeği getirdim. Bilmem sever miydiniz? dedi. Miyu hemen, Ben pide ekmeğine bayılıyorum! Teşekkürler Bir şey içmek ister misin? Letya, Bir kahve fena olmaz! diye karşılık verdiği o anda Ophelia içeri girdi. Ophelia uzun boylu, kısacık saçlarını siyaha boyamış, siyah bir mini etek giymiş, üstüne mavi bir üst giyinmiş güzel bir kadındı. Ophelia kısadan Letya yı süzdükten sonra: Günaydın! Benim adım Ophelia! Berlin e yeni mi geldin? 37

"Evet, dün geldim. "Marc ı nereden tanıyorsun? Dün trende tanıştık. O gerçekten bir centilmen. Bana çok yardım etti. Miyu, Letya ya kahvesini doldurduktan sonra, Berlin e ilk olarak mı geliyorsun? diye sordu. Letya kahvesine süt doldurdu ve Miyu ya gülümseyerek: "Hayır! Okuldayken öğrenci olarak bir haftalığına gelmiştik. Başkada ben Berlin i tanımıyorum. Ophelia ciddi bir ses tonuyla: "Sorması ayıp, sen nerelisin? Letya: "Ben Frankfurtluyum deyince; Ophelia gülerek, "Sen hangi milliyettensin? Onu aslında demek istemiştim. Letya biraz şaşkın bir şekilde, "Affedersiniz! Ben aslen Kürd üm ama Alman vatandaşıyım. Frankfurt ta doğup büyüdüm. Miyu kahvesinden bir yudum aldıktan sonra, "Ne fark eder canım, sen aynı zamanda Almansın, çünkü Almanya da doğmuş büyümüşsün Ophelia biraz utanarak, "Özür dilerim Haklısınız Benim için zaten bir insanın hangi milliyette olduğu fark etmez ama bendeki merak işte Letya dış görünüşüyle bana göre bir İspanyol, ya da İtalyan da olabilirdi Onun için sordum Lütfen kusuruma bakmayın! Öğrenci misin? "Hayır! Ben bir meslek öğrenmek istiyorum. Miyu, Letya ya dönerek: "Portakal suyu içmek ister misin? 38

Evet, teşekkür ederim Miyu! Ophelia: "İyi o zaman istersen ilkin odaya bakalım, sonra daha yakından tanışırız artık Eski binadaki dairenin üç odası, banyo, mutfak ve boş odanın balkonu vardı. Letya nın odası ana caddeye bakıyordu. Güney batı istikametinde olduğu için, sabahtan akşama kadar güneş görüyordu ve 24 metre-kare büyüklüğündeydi. Odanın altı cilalanmış kalın meşe tahtalarıyla döşenmiş ve duvarlar bembeyazdı. Letya odayı görür görmez hemen balkona çıktı ve oradan Simon-Dach Caddesi nden de aşağılara doğru baktı. Odayı çok beğendi, elinde olsa taşınmak isterdi ve hemen, "Odanın kirası ne kadar? diye Ophelia ya sordu. "196.- Euro. Tabii kalorifer ve su içinde! Letya, "iyi dedi ve mutfağa geçtiler. Mutfakta bir buçuk saat sohbet ettikten sonra Letya evine geri gitti. Odayı anlaşılan çok kişi ziyaret etmişti ve yakında karar vermeleri lazımdı. Eğer kararı Letya için vereceklerse o zaman aybaşında, yani iki hafta sonra Letya odaya taşınabilecekti. Letya, ayrıldıktan sonra Miyu ve Ophelia uzun uzun gelenler üzerine tartıştılar, çünkü çoğuna Salı günü, yani üç gün sonra karar veririz demiştiler. Miyu, Letya odaya taşınsın dedi ama Ophelia başkasından ya- 39

naydı. İki arkadaş bir türlü anlaşamıyorlardı ama Ophelia nedense Letya nın sanki gizemli bir şeyi olduğunu, sanki bir şeyi sakladığını içgüdüsel sezinlemişti. Ophelia ise açık ve net insanları seviyordu. Ertesi gün Letya, Marc a telefon etti ve onunla Prenzlauer Berg te bir yerde buluştular. Letya, Marc a odayı çok beğendiğini ama bunu orada söyleyemediğini, ne yapıp yapıp bu odaya taşınmak istediğini söyledi. Marc bu arada Ophelia ile görüştüğünü ve odayı kendisine verme tarafı olmadığını bildirince Letya biraz hayal kırıklığına uğradı. Ophelia dan aniden soğudu. Neden? dedi. "Ben ona bir şey yapmadım ki? Hem sonra o beni daha hiç tanımıyor. Letya, zaten hiç kimseden ricada bulunacak, ya da yalvaracak bir tip değildi. Eğer birisi kendisinden hoşlanmıyor, onu istemiyorsa bu onun bileceği bir işti. Artık üzerinde hiç durmayacaktı, ama hem Miyu ve Ophelia dan, hem de odadan inanılmaz derecede hoşlanmıştı. Belki de bu ilgi, böyle güzel bir sohbeti, 5 senelik dağ yaşamından sonra, ilk olarak iki yabancı kadınla yapmış olmasındandı. 40

Letya, "Neyse Marc! dedi. "Ben artık başka yer arayacağım. Ne yapalım? Letya, gerçekten de odayı, Friedrichhain i çok beğenmişti, ama yapılacak bir şey yoktu. Berlin dergileri olan bir "Zitty ve bir "Tip i alarak eve gitti ve ilanlara baktı, oda aramaya devam etti. Kararını vermişti. Üç veya dört kişilik bir ortak konutta oturup, 4 milyon insanın yaşadığı Berlin de kayıplara karışacaktı. İlk iş kendisine bir cep telefonu almaktı. Bunu Marc a danıştı. Marc ın hemen her konuda bir bildiği vardı, çünkü her şeyi internette iyice araştırıp bakardı. Letya, ertesi gün Marc ın önerdiği bir cep telefonu aldı ve onunla ilk olarak Afşan ı aradı. Olan biten her şeyi anlattı. Afşan, Üzülme sen muhakkak güzel bir meslek yeri ve oda bulursun, dedi. İlkin oda... dedi Letya. Şöyle birkaç ay dinleneceğim bir oda olursa güzel olur. dedikten sonra kapattı. Tam da kapatmışken aniden telefon çaldı. Letya, karşıdaki sesi hemen tanıdı. Ophealia arıyordu ve odaya aybaşı taşınabilirsin diyordu. Marc, Ophelia ile konuşmuş ve Ophelia ya Letya nın cep telefonunu vermişti. Letya nasıl da sevinmişti. 41

Sanki Kürdistan'nın bağımsızlık ilanını haber almış gibiydi. Letya nın sırt çantasından başka hiçbir şeyi yoktu, ama Afşan: Önemli değil sana gereken yardımı ben yaparım demişti. 196.- Euro Letya için az para değildi, ama ilkin en kısa zamanda kendine iş bulup, meslek yeri bulana kadar çalışacaktı. Onun için oda artık bulunmuş sayılırdı. Şimdi sıra bir yerlerde bir iş bulmaktaydı! Marc Ben sana yardım ederim demişti. Çünkü Berlin i avucunun içi gibi biliyordu. Yeter ki sen bana ne yapmak istediğini söyle demişti. Letya, Marc a gerilla hayatından hiç söz etmemişti. Zaten Afşan dan başkasına yaşamının bu kısmından kimseye bir şey anlatmayacaktı. Gerilla hayatı onun kalbinin derinliklerinde gizli bir sır gibi kalacak ve sadece onun olacaktı. Ophelia gibi insanlar hızlı düşünüp hızlı hareket ederlerdi. Tez canlıydılar. Aynı anda birden fazla işle uğraşabilirlerdi. Her işe kolaylıkla uyum sağlarlardı. Fakat sürekli fikir değiştirirlerdi. Bu sebeple Ophelia değişik karakterli olmasıyla tanınırdı. Marc ın dediğine göre Ophelia gibi insanları anlamak zordu. Çok mutlu oldukları bir anda aniden mutsuz- 42

luğa kapılabiliyorlardı. Yanlış anlaşılmaya müsaittiler ama dürüst, açık ve net insanları severlerdi. Gizli hiçbir şeyleri yoktu. Ophelia bilgisi olmadığı konuları son derece ustaca gizleyebilen, tam olarak bilmediği konuda ustaca bilgi verip, dinleyenleri akıcı ve etkili konuşmasıyla rahatlıkla ikna edebilen bir mizaca sahipti. Gerçek düşüncelerinden çok, diğer insanların duymak istediklerini söylemeyi daha uygun görürdü. Çabuk kavrayan bir zekâya sahipti. Her zaman çekici ve mantıklı konuşmaya özen gösterirdi. Ophelia, sürekli karar değiştirdiği için uzun projelerde çalışmaktan zorlanan bir kişilik sergilerdi. Maddi konularda da değişkendi. Bazen çok cimri olabilirken bazen çok bonkördü. Hareketli olmasından dolayı sağlıklı ve güzel bir fiziğe sahipti. Miyu ise detaycı, dikkatli, çalışkan ve zeki bir kadındı. İş konusunda oldukça başarılı ve amacına ulaşmak için, elinden gelen her şeyi yapan bir insandı. Olaylara anında müdahale ederdi. İnsanlara yardım etmeyi sevdiği gibi, aynı şeyleri onlardan da beklerdi. Miyu, sanatı, çalışmayı ve üretmeyi delicesine seviyordu. Bu nedenle tembellik yapmak ona anlamsız gelirdi. Ne var ki, aşırı detaycı olması, ayrıntılara takılı 43

kalmasına neden olsa da genelde sağlam adımlar atmasına yardımcı olurdu. Aslında arkadaşlarını seçerken de titiz davranır, zor beğenen bir yapısı olmasına rağmen, Letya yı ilk gördüğünde sempatik bulmuştu. Zaten Ophelia ya 'biz Letya ile evlenmeyeceğiz, ille arkadaş da olmayacağız o bizimle sadece yaşayacak. Ona bu şansı verelim' demişti. Miyu, ilişkilerinde mesafeli olmayı seçen, kendine özgü kuralları olan biriydi. Kimsenin kendisini kullanmasına izin vermezdi. Geleceğini garanti altına almak için para biriktirir ama cimri biri değildi. Lüksü sevmez, mütevazı bir yaşamı vardı. Miyu, yaşadığı ortam ve temizlik konusunda da aşırı titizdi. Japonlar çoğunlukla böyledirler. Doğru beslenmeye de önem verdiği için, oldukça sağlıklı biriydi. Kendine aşırı özen göstermede üstüne yoktu. Kuralcı yapısı dış görünüşüne de yansıyordu. Onu dağınık görmek neredeyse imkânsızdı, ama o muhafazakâr değil, tam tersine bir eksantriklik, bir egzotikti. 44

G eleneksel kadın, küçücük bir kız çocuğu olarak başlar, büyür, birilerinin ilk aşkı olur. Bazen tercih eder, bazen de tercih etmek zorunda kalır. Deli gibi sever ve katlanır her şeye, sevmeyi acı çekmek zanneder, çünkü belki de sevmeyi hiç öğrenememiş, belki de hiç sevilmemiştir. Ve hatalar yapar. Kimileri de bir köy evinde çocuk yaşında ömründe hiç görmediği, tanımadığı bir adama para karşılığı satılı verilir. Oysa kimi daha şanslı doğar, yaşadığını bilir, yolunu çizer, doğru zamanda doğru tercihler yapar. Letya bu tip bir kadındı. Binlerce örnek verilir kadına dair; ezilen, hor görülen, taciz edilen, tecavüz edilen, dul olan. Ama bir şey vardır ki tarifi yapılamayan Anne olmak. En güzel kadın Anne olandır. Kadın kimileri için erkeğin namusu, kimileri için anamız, bacımız, kızımız, sevgilimiz, arkadaşımız geleceğimizdir. 6 45

Letya nın çocukluk arkadaşı Jandil bir keresinde; "Sadece bir kadını anlasam kendimi ermiş mertebesine sokacağım, diye söylemişti Letya ya. Gerçekten de kadını, sevgiyi, aşkı anlamak, bir çiçeğin kokusunu, uzayın ötesini anlamak gibidir. Letya, şu an her şey olmak istiyordu ama o Anne olmak istemiyordu. Çevresinde tanıştığı herkes ya okuyor, ya da okumaya çalışıyordu. Kendisinin okumamasından adeta utanç duymaya başladı. Tabii her insanın ille de okuması mümkün ve gerekli değildi. Letya, zaten her mesleğe ve her işe büyük saygı duyan birisiydi ama Marc ın, "Sen gel en iyisi okuluna devam et, ben sana yardımcı olurum! demesi Letya yı cesaretlendirmişti. Fakat Letya artık 24 yaşındaydı. Bir meslek edinmesi belki yeterliydi. Düz işçi olmak zaten istemiyordu, çünkü mesleği olanların bile iş bulamadığı bir devirde, düz işçi olup ta temizlik işi mi yapacaktı? Yoksa ömür boyu bir mutfakta bulaşıkçı olarak mı çalışacaktı? Okuması için en azından üç dört sene liseyi dışarıdan bitirmesi lazımdı. Letya, zeki bir kızdı ve Marc ın önerisi üzerine uzun uzun düşünmüştü. "Liseyi bitirirsem 28 yaşım da olacağım, demişti. Ondan sonrada 4-5 sene okumak 33 yaşımda ancak üniversiteyi bitiririm. Başkaları en geç 28-29 yaşlarında doktorasını yapıyorlardı. Tekrar masaya oturup bu yaşta ders 46

çalışmak, hem para kazanmak hem de öğrenci olmak kolay değildi, ama çok yaşlı da değildi. Treni henüz kaçırmış sayılmazdı. Almanların bazıları emekli olduktan sonra, bazıları da bir meslek yaptıktan sonra okumaya başlıyorlardı. İyi bir meslek altın gibi değerliydi. Letya, dört odalı evin mutfağında Jürgen ile tanıştı. Jürgen, informatik okumuştu ve evinde serbest çalışıyordu. Kompüteriyle bazı firmalar için program yazıyordu. Yaşamından da oldukça memnun gözüküyordu. Letya nın son dönemler de tanıştığı hemen herkes sanki yaşamından memnun ve mutluydular. Mutluluğun belki aileye katılıp kocası ve çocukları için yaşamak olduğu düşüncesi, eskiden doğru ve anlaşılırdı, ama çağımızda nasıl öyle düşünüle bilinirdi. İnsan kendi için zevkle yaşayamadıktan sonra başkaları için niçin yaşasındı ki? Letya, Jürgen ile biraz sohbet ettikten sonra odasına dönüp çantasını aldı ve Frankfurt ta gitmek için tren ana istasyonuna geldi. Yolculuk iyi geçti, kimseyle konuşmadı. Çünkü kapının hemen arkasındaki özürlülere tahsis edilmiş boş 47

olan tek koltuğa oturdu, gazete okudu ve yolun bir kısmını da yatarak tamamladı. Frankfurt ta geldiğinde aynı otele gitti ve Afşan ı bekledi. Aybaşı Ophelia ve Miyu ya taşınacaktı. Onun için ayıp olmasın diye kendisine bazı eşyalar lazımdı. Afşan onun boyundaydı ve elbiselerinin yarısını bir bavula doldurdu, "Al hepsi senin olsun! Gerisini bitpazarında temin ederiz, sen hiç merak etme dedi. Bir bavul dolu elbiseyle Letya ertesi gün yine Berlin e dört odalı evine taşındı. Oda sakinlerinin bazıları kocaman mutfakta toplanmış konuşup duruyorlardı. Letya, ilkin odasına çekildi, sonra kendisini toparladı ve derin bir nefes aldıktan sonra kalabalığa katıldı. Oda sakinlerinin hepsinin gözü yeni gelen konuktaydı. Letya, Jürgen ın yanına yaklaştı ve Jürgen hepsine hitaben, "Bu gördüğünüz sevgili Letya dır, Frankfurt tan geliyor, kendisini ortak konutta bir oda buldu, aybaşında taşınacak!' dedi. Odadakilerin bazıları mırıldanarak, bazıları da bağırarak 'Gratuliere! Hi! Hallo! dediler. Jürgen, Letya ya: "Bir şey içmek ister misin? diye sorunca; Letya: "Ben musluk suyu alacağım sağ ol! dedi ve önündeki bira kasasına baktı. Sonra kasadan bir bira çıkararak Jürgen e açması için verdi. Jürgen 48

açtı ve kendisine geri verdi. Letya, hiç düşünmeden kafaya dikti. Bu beş seneden sonra içtiği ilk biraydı. Dört odalı evin kocaman mutfağında sanki bir parti vardı. Letya, böylesi şeylere hiç alışık değildi. Qandil neresi, Berlin neresi, bu Alman öğrenci topluluğu neresi? Yeniden başka bir yaşama dönmüştü. Birayı çok dikkatli içiyordu. Fazla bir şey de yemediği için, kendisini çarpabilir, sarhoş olup etrafa kusmaktan, ya da saçma sapan şeyler konuşmaktan ve rezil olmaktan çekiniyordu. Mutfakta masanın diğer ucunda kocaman bir salata, cacık ve pide ekmeği duruyordu. Jürgen, Letya ya: "Eğer açsan bir şeyler atıştırabilirsin, dedi. Letya biraz çekinerek, "Fena olmaz! diye karşılık verdi ve yavaşça masanın öbür ucuna doğru ilerledi. Orada Julia ve Andreas oturuyorlardı. Onlar ile uzun bir konuşmaya daldı, zevkle yiyip içti, numaraları, mailleri değiştirdiler. Orada tanıdığı herkes ya öğrenciydi ya da okulları yeni bitirmişlerdi. Kimi Jürgen gibi çalışıyordu, kimi de halen okuyor ya da iş arıyordu. Letya, ertesi gün yine Marc ile buluştu ve Berlin i gezdi. En sevdiği semt Nicolaiviertel dedikleri Yahudiler semtiydi. Oraya geldiğinde Marc, Yahudiler ile ilgili birçok şey anlattı. "İşte dedi Marc, "Kürdlerin ve Yahudilerin kaderi bir bakıma aynı ama Yahudiler devlet olmayı başardı, 49

çünkü arkasında zengin vatanseverleri vardı. İleri de bunu Kürdlerin de başaracağını düşünüyorum. Marc bir optimistti. Zaten Letya nın da böyle birisine ihtiyacı vardı. Gerçekten bu son iki hafta içerisin de tanıdığı bütün insanlar inanılmaz iyiydiler. Ama Marc, Letya ya: "dikkat et! demişti. "Batı insanından bir alacağın olmadığı sürece onlar hep iyidirler. Vermeye gelince kötüleşirler. Nitekim ay başı gelmiş, Letya bavulunu ve çantasını alarak Ophelia ve Miyu nun ortak konutuna yerleşmişti. Ve aynı gün kendisine bir futon, yastık ve yorgan da aldı, cilalı parlayan meşe tahtalarının üstüne serdi. Odada başka da bir şey yoktu, bomboştu. Yeni gelen konuğun başka eşyası olmaması tabi ki ev sakinlerini biraz şaşırtmıştı, ama Letya nın 'Ben Frankfurt ta ailemin yanında kalıyordum, çoğu eşyalarımı orada bıraktım' demesi, 24 yaşındaki bir Avrupalı için normal olmasa da kabul görmüştü. Belki Kürdlerde böyledir diye düşünmüşlerdi. Letya nın bağlı olduğu ve onu en çok düşündüren insanlardan biri de annesiyle Afşan ve iki küçük kardeşiydi. Afşan 22 yaşındaydı ve halen anne ve babasının yanında kaldığı için Frankfurt u bir türlü terk edemiyordu. O da ortaokulu bitirmiş, Degusa da var- 50

diyalı çalışıyordu. İşi zordu ama kazancı fena sayılmazdı. Afşan zeki bir kızdı ama maalesef diğer Kürd çocukları gibi kimse ilgilenmediği ve yol göstermediği için okuyamamıştı. Diğer iki kardeşleri daha küçüktü ve okula gidiyorlardı. Letya nın diğer gerillalar gibi ölüm haberini beklerken, aniden sağ çıkıp gelmesi Afşan ı inanılmaz derecede sevindirmişti. Letya, Afşan a, "Anneme geldiğimi şimdilik söyleme. İşlerimi hallettikten sonra huzur içerisinde gelip görürsem daha iyi olur! demişti. Afşan da: "Sen geldin ya gerisi artık önemli değil, demişti. Marc ise bambaşkaydı. Edebiyat okumasına, sanat ile ilgilenmesine rağmen maddiyata çok önem veren bir insandı. 'Sahip olma' onun sanki yaşam felsefesiydi. Bu nedenle, Letya ile her görüşmesin de muhakkak okuması ve para kazanacak bir meslek edinmesi gerektiğini hep söylüyordu. Ekonomi oku! diyordu. Kürdlerin en çok yapması ve üzerinde durması gereken şey ekonomidir. Kürdistan zengindir. Bu nedenle Kürdler kendi ekonomisini kendileri çevirecek konuma gelmelidirler. Marc, Letya ya her defasında üstüne basa basa ekonomi oku, sonra da Güney Kürdistan a yerleş diye akıl veriyor ve yol gösteriyor- 51