Iğdır Sevdası MAHMUT YILMAZOĞLU Namı-ı Diğer Uzun Mahmut Iğdır onu Uzun Mahmut olarak tanıdı, bildi ve sevdi. Zorluklara göğüs gerip, yükselmeye çalışanlardan birisiydi. Hoş sohbeti, merakı nedeniyle saygın ve oturaklı insanların meclisine girdi; onlardan Iğdır ın saklı kimliğini, filozof düşüncesiyle yoğrulmuş söz ve anekdotlarını öğrendi. Mahmut Yılmazoğlu, Iğdır ı yürekten hisseden ve Iğdır a sevgisini kendisiyle taşıyan bir Iğdır efsanesi aktörüdür. Mahmut Yılmazoğlu Hayatım 1925 yılında Erivan ın kazası Kamerli ye bağlı 300 haneli Avşar köyünde dünyaya gelmişim. Ailenin tek çocuğu idim. Iğdır Ortaokulundan mezun olduktan sonra ticaretle uğraştım. Zatî olarak, (giyim kuşam,at ve silahını askere katılan gencin kendisinin temin ettiği bir sistem) kısa dönem askere yazıldım. Savaş yılları olduğundan 10 ay yapmam gereken 22 ay kadar uzadı. Askerlik dönüşü Eşref Kaya nın yardımıyla ticarete atılıp, muhasebecilik üzerinde kendimi geliştirdim. Digor, Ardahan ve Aralık ilçelerinde vergi memuru olarak görev yaptıktan sonra 1990 yılında Iğdır Vergi Dairesinden emekli oldum. Evliyim, 7 kızım 2 oğlum 22 torunum var. Aile kökenim Stalin, Azerilerin ileri gelenlerini Sibirya ya sürgüne göndermeye başlayınca, babam Rıza Bey, bir zaman saklanarak bu takipten kurtulmuş; ancak kovalamacıdan yorulup, Türkiye- ye iltica etmeye karar vermişti. Mahmut Yılmazoğlu Yanında 350 kişilik nüfusla, 1931 yılının Ağustos ayında Aras nehrini Rus askerleriyle çatışma halinde geçmeyi başarmıştı. 717
Mahmut Yılmazoğlu Sınırı en son geçen babam, Türkiye topraklarına ayak bastığı an talihsiz kurşunlarla hedef olup şehit olmuş, amcam Develi Mehmet de sırtına giren kurşunla ağır yaralanmıştı. Babam Yukarı Aratan köyü mezarlığına defnedildi. Aratan köyünde halamın ailesi olduğundan annem ve ben, bu köye yerleştik. 11 yıl Erivan zindanlarında hapis yatan amcam Ennağı Yılmazoğlu, esaretten kaçıp 1931 yılı sonunda Türkiye ye geldi, bizleri kendi korumasına aldı. Iğdır ın Kurtuluşu Bayramında Mahmut Yılmazoğlu Aratan köyü her yıl ilkbaharda Aras nehrinin azgın sularıyla kaplandığı için, köy nüfusu ya Alıkızıl köyüne ya da başka yerlere gitmek zorunda kaldı. Ailem de 1938 yılında Iğdır merkeze yerleşti. Bugün Naxcıvan ve Gence de Yusuf ve Hasan isimli iki amcamın zürriyetinden gelme geniş bir akraba çevrem yaşamaktadır. Men hara, Kürdi İran hara! (Ben nere, Kürt nere!) Yaşça büyük insanlarla oturup kalkmayı çok severdim. Bu dostlarımdan birisi de Merhum Kamerli İbrahim idi. Aşağıdaki anlatımları ondan duymuştum: Abbas Kulu Bey ve Eleşref Şemsettinoff (Güneş) Paşa, Çarlık Askeri Akademisinden mezun olmuşlar. Her ikisi de general rütbesine kadar çıkmışlar. Ancak 1917 Rus Devriminin hemen akabinde Lenin, orduyu ilga edince, birçok generaller gibi Azerbaycan Ordusunun bu iki generalini de emekliye ayırmıştı. Bunun üzerine Eleşref Bey, Erivan ı terk edip Ramazankent e gelip yerleşmişti. Bir gün Eleşref Bey; Erivan Hanı, Xancar Xan ın kızı Aliye Hanım ı istetmiş. Ancak Aliye Hanım, Eleşref Bey e gitmeye istekli değilmiş. Men Kürde gitmem! diyerek ayak diretmiş. Aliye Hanım ın başka talipleri de varmış. Bir gün babası, Kızım, Eleşref Bey le ilgili başından büyük söz ettin! Eleşref Bey herkesin sevdiği 718
Iğdır Sevdası saydığı iyi bir insandır diyince, kız babasının gönlünü almak için, Baba, biliyorsun beni birkaç genç istiyor. Hiç birisini görmüş değilim. Üç damat adayı bir gün yolda yan yana yürüsünler, ben çocuklardan birini göndereceğim, beğendiğim damat adayının elinde tutturacağım demiş. Bu öneri babasının hoşuna gitmiş. Ertesi gün aralarında Eleşref Bey in de olduğu üç damat adayı yolda yan yana gidiyorlarmış. Aliye Hanım içlerinden birisine gönlünü kaptırmıştı. Yanındaki çocuğa, Git sağ baştaki adamın elinden tut! demiş. Çocuk koşarak Eleşref Bey in elinden tutmuş. Xancar Xan ın karısının gönlü bu evliliğe pek razı olmamış. Haberi işittiği zaman şöyle demiş: Men hara Kürdi İran hara Askerlik Arkadaşları Enver Güneş ve Mahmut Yılmazoğlu Bir gün axır çekerler bizi dara (darağacı) Mustafa Kemal e telgraf 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilân edilince, Meclisi Mebusan ı ve Mustafa Kemal i kutlamak için Eleşref Bey bir telgraf göndermiş. Iğdır PTT si, Bitlisli Mehmet in (Kakioğlu) dükkânının olduğu yerdeymiş. Eleşref Bey, telgrafında Mustafa Kemal i uzun uzun kutladıktan sonra Paşam, bayramlarda general elbisemi giyerek resmi törenlere katılmama izin verir misiniz? diye sormuş. Telgrafına aynı gün Mustafa Kemal den cevap gelmiş: Kendinize Türk general elbisesi diktirip giyinmenizde sakınca yoktur! Bu gel ha gel! Eleşref Bey, Cumhuriyet yıllarında mağdur olmuştu. Bir zamanlar servet içinde serveti olan Eleşref Bey in eli her geçen gün dara giriyor, cebindeki her altın sikkeyi eli titreyerek sayıyormuş. Cebinde on altın parası olan Eleşref Bey bir gün Axura taraflarında yayla yerindeymiş. Mendilini çıkardığında altın sikkelerden birisi çizmesinin içine düşmüş, ama Eleşref Bey, bunu fark etmemiş. Yardımcısını çağırıp, Oğlum bir altın para yere düştü, ara bul! demiş. Genç adam atın tırnağına 719
Mahmut Yılmazoğlu yakın yerde bir altın sikke bulmuş! Eleşref Bey evde çizmesini çıkarırken içindeki altın sikke avucuna düşmüş. Eleşref Bey, sikkeye bakmış sevinçle Bakalım bu gel ha gel daha ne kadar devam edecek! diye söylenmiş. Mürt bizim Fettah tır! Aşiret dostlarından birisi bir gün Eleşref Bey e, Beyim, yabancılar bizim için Kürt-Mürt diye laf ediyorlar. Anladım Kürt biziz, peki Mürt kimdir? diye sormuş. Eleşref Bey, Mürt de bizim Orgof taki Fettah Bey dir diye cevaplamış. Çayın kıymetini bilmeyen... Burukan aşiretinden Abdullah Armağan ı çok (1) Abbas Odoğlu, (2) Mahmut Yılmazoğlu, (3) Turgut Sungar severdim. Sohbeti hoş, bilgisi geniş bir insandı. Rus yönetimi zamanında Abdullah Armağan bir gün babam Rıza Bey in evine misafir olmuştu. Çay içip sohbet etmişler. Abdullah Armağan bir ara şaka yollu, Rıza Bey, ben sizin eve ne zaman gelsem bana çay ikram ediyorsun. Bir gün de çörek ikram et ki, sana karşı yanlış bir iş yapsam kendi kendime Aman Rıza Bey in çöreği tutar diyebileyim demiş. Babam, bu öneriyi gülerek karşılamış: Abdullah Bey, bir çayın kıymetini bilmeyen çöreğin de kıymetini bilmez demiş. Abdullah Armağan bu bilge söz karşısında başını sallayarak, Rıza Bey, vallahi öyledir! demiş. Sanki Ağrı Dağı omuzlarımın üzerinde 1954 milletvekili genel seçimleri yaklaşıyordu. Abdürrezak Bey DP - den adaylığını koymuş, ve yapılan önseçimlerde listeye girmeyi başarmıştı. Ancak Adnan Menderes, Abdürrezak Güneş i veto etti. Bu haber kasabada derin bir infial yaratmıştı. Seçimlerin üzerinden hayli zaman geçmişti. Bir gün Abdürrezak Bey i çok düşünceli bulmuştum. Abdürrezak Bey, sizi çok dalgın ve düşünceli buldum 720
Abdürrezak Bey kafasını kaldırdı, bir şeyler itiraf etmek ister gibi bana baktı, sonra da, Mahmut, eskiden canım sıkıldığı zaman, Kerem Bey beyaz atını gönderir, biner Zor yaylasına giderdim. 40 gün yaylada kalınca tüm dertlerimi unutur, 35 yaşında bir delikanlı gibi olurdum. Ancak bu veto olayından sonra sanki Ağrı Dağı Iğdır Sevdası (1) Mahmut Yılmazoğlu, (2) Mir Cabbar Yeşilyurt, (3) Hüseyin Yeşilyurt, (4) Tahir Bey, (5) Meşe Abbas omuzlarımın üstündeymiş gibi üzerimde bir ağırlık ve uyuşukluk var. Artık bu yükü taşıyamıyorum dedi. Abdürrezak Bey, DP tarafından veto edilmesini ciddi bir gurur meselesi yapmıştı. Belki de bu üzüntünün neden olduğu ani bir ölümle 1955 yılında aramızdan ayrıldı. Iğdır da DP nin kuruluşu Iğdır da DP nin ilk kurucuları arasında Nurettin Kirman, Mehmet Gülten, ben, Ali Yardım ve Ziya Güner in isimlerini sayabilirim. DP nin ilk başkanı Nurettin Kirman dı. Partili arkadaşlar sık sık bir araya gelir, köylere üye kaydetmeye giderdik. O yıllar aktif bir CHP li olan rahmetli Hacı Nağdali Parlar, bizim bu çalışmalarımıza kızar, engellemeye çalışırdı. Ama 1950 den sonra dengeler değişti, Hacı Nağdali Parlar CHP den ayrılıp DP nin başına geçti. Iğdır ın Mecit Hun la beraber yetiştirdiği en yetenekli hatiplerinden birisi de Nurettin Kirman dı. Adnan Menderes in huzurunda yapmış olduğu konuşma doğu bölgesinde büyük ses getirmişti. 721