İKRAR VERMEK, İKRAR CEŞİTLERİ VE KISTASLARI İkrar vermek, söz vermektir yani hem isteyerek hemde bilerek karar vermektir. İkrar vermek, kendini tanımak ve böyleliklede kendini bilebilmektir. İkrar vermek, eskiyi bırakıp, yenilikleri ve daha iyiyi daha güzeli istemektir. İkrar vermek, kişide ilgi uyandırdığı gibi, bilgi sahibi olmasını da sağlamaktır. İkrar vermek, aynı zamanda o güne kadar ki olumsuzluklara Mürşit önünde tövbe etmektir. İkrar vermek, hiç bir zorlama ve tehdit olmaksızın ferdin isteğini dile getirmesidir. Hatta Gelme-Gelme, Dönme-Dönme, Gelenin Malı, Dönenin ise Canı Gider. veya Öl İkrar Verme, Öl İkrarından Dönme diye de uyarılmasına rağmen Talip in, Tarikat Kapısında, her türlü zahmete ve hizmete aday olmasıdır. Yaratıcının yarattığı ruhlarla yaptığı ilk Sözleşme ye, Elestü bi-rabbiküm ya da Bezm-i Elest denir. Elestü bi-rabbiküm : Ben sizin Rabbiniz değil miyim? manasına gelirken, Farsça tabiriyle Bezm-i Elest ise Sohbet Meclisi anlamına gelmektedir. Cenab-ı Hak, kullarıyla ezelde yaptığı ve tüm kulların da bizzat şâhitlik ettikleri toplantıda yapılan İlâhî Sözleşmedir. Yüce Mevla kullarına, Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye sormuş, ve bütün kullar, varlıklar ve ruhlar da: bela yani Evet, Sen bizim Rabbimizsin! karşılığını vermişlerdir. Rab, Allahın bir ismi olmakla birlikte, alemin, alemlerin Yaratıcısı demektir. Rab be verilen bu ikrarla amaçlanan ise, doğada ve çevrede olup bitenden, elalemin yaptıklarından ders çıkarmak, ibret almak ve kendi doğru yaptıklarınlada elaleme örnek olmak içindir. Halk arasında çocuklara: Ne zamandan beri İslamsın? diye sorulur, çocuk da kendisine öğretildiği şekilde: Kâlu belâdan beri İslamım diye cevap verirler. Kâlu belâ, insanların, Allah Teala nın birliğini ikrar, Rablığını tasdik ettikleri vakittir. Elest bezmi, bu anlaşmanın yapıldığı toplantıdır. Cenab-ı Hak, orada kıyamete kadar gelecek bütün insanların ruhları ve baba sulbündeki zerreleriyle bir anlaşma yapmıştır. Bu sözleşmenin, kıyâmet gününde insanların, bizim bundan haberimiz yoktu! şeklinde bahane ileri sürmelerine engel olmak için yapıldığı kabul görür. Hitab-ı Elestte Bezm-i Ezelde Sadakatla ikrar verenlerdeniz Gönül gezdirmeyiz gayri güzelde Biz Cemalü'llah'ı görenlerdeniz Bir kün emri ile halk'oldu dünya Bu kadar mevcudat bu kadar eşya Varlığın bahşetti cenabı Mevla Adem'in şekline girenlerdeniz Bin türlü dert ile bezet Dertli'yi Gerek kısalt gerek uzat Dertli'yi Bab-ı velayette gözet Dertli'yi Yabancı değiliz erenlerdeniz 1
Günümüz şartlarından dolayı, pratik olarak artık kimseler tarafından dikkate alınıp uygunlanmasa da aslında öz olarak Alevi olmak bir Alevi anne-babadan dünyaya gelmekten çok, ikrar verip bu yola girmekle oluyor. İkrarda bunun ilk aşaması, giriş kapısıdır. Sadece evli olanlar müsahip olabildiklerine göre, bu ikrarın verilebilmesi için de önce evli olmak gerekiyor. Alevi olmak isteyen, Alevi inancına uygun bir yaşamın sahibi olmak isteyen ve Aleviliğin kişiyi manevi boyutta anlamlı ve mutlu yaşama götüren yol olduğuna kanaat getiren her kişi ikrar vermek durumundadır. Bu verdiği ikrarında gereklerini ömrünün sonuna dek uygulamakla yükümlüdür. İkrar vermek işin bir tarafı ise, asıl ikrarda durmak ve ikrarına sadık kalmak işin aslıdır, zor olan şeyde budur. Kişiyi ikrarından alıkoyan veya ondan döndüren şeyleri şöyle sıralanabilir. Nefsine hakim olamamak iktidar hırsı, kin, kibir, aç gözlülük, emanete ihanet, para, mal, mülk, makam, kariyer, konfor, müsriflik, şan, şöhret, şehvet, daha fazlasını ele geçirememe endişesi, eldekini kaybetme korkusu, dünya nimetlerine aldanma, kanma, büyüklük duygusu, yükseklik ve alçaklık kompleksi, boşvermişlik, tembellik-uyuşukluk yani miskinlik durumu Eger bu sayılan şeyler bize herşeyden daha hoş ve hele hele BİR şeyden daha sevimli geliyorsa, o zaman yanlış bir tercihte bulunmuşuz demektir. Neyi tercih etmemiz gerektiğini tam ve doğru tercih edememişiz demektir. Ayrıca bu saydıklarımız eğer şirk derecesine varmışsa, o zaman vay halimize, çünkü artık yoldan çıkmışız, ikrarımızdan vaz geçmişiz, ahte vefamızsa kaybolmuş demektir. 2
Bu aynı zamanda da, Bezm-i Elest te verdiğimiz söze (Kelimeyi Tevhide) yani Rabb in tekliğine, birliğine, herşeye kadir olduğuna, koruyan ve bağışlayan olduğuna, Muhammed Mustafa nın Nebiliğine, Peygamberliğine ve Ali-el Mürteza nın Veliliğine, Velayetine yönelik verilen ikrara sadık kalmadığımıza işarettir. Bezm-i Elest te söylenen ve evet anlamına gelen BELA, bu durumda türkçemizdeki BELA ya dönüşmüştür. Yani başa gelecek olumsuzlukların ardı arkası kesilmeyecektir artık. Nefsimizle onlarca, yüzlerce defa yaka paça olmadan geçirdiğimiz her gün, bizlerin ve içinde yaşadığımız toplumun, çevrenin ve evrenin zararına işleyecektir. Nefsimizi terbiye ve kontrol edemediğimiz takdirde kalplerimizin Allah ile buluşma yolları tıkanacaktır. Yani Tek e, Bir e, Tam a ve Tüm e zarar vermeye yani mutlaka gözetilmesi gereken Denge nin bozulması başlayacaktır. Halbuki meşru çemberin içinde kalınarakta elde edilen ve elde bulundurulan tüm zevk ve lezzetler kişiye yeterli gelmesi gerekirken, onlarla yetinmeyip, meşru çemberi zorlayarak ve ona zarar vererek Dengenin bozulması, harama yeltenilmesi ve eline-diline-beline sahip olunamamayı böyleliklede edep terk edildiği için, insan aşağıların en aşağısına çekilir. Meşru çemberden kasıt: emek verilerek alın teriyle, kendi gücü ve çabalarıyla elde edebildikleri, eşine, işine, aşına, sadık olacağı, asla kimseyi cinsinden, dininden ve ırkından dolayı hor görüp aşağılamayacağı, her türlü emaneti koruma, kendi helaline sadakatle bağlılık, rızalıkla bir şeylere kavuşma ve sahip olma isteği, tabiiki bunlarla birlikte hak, hukuk, adalet, eşitlik ve sevgiden yana tavır takınmak. İnsanlar arasında tabakalaşmayı, sınıflaşmayı ve insanlar arasına yeni sınırlar çekilmeyi engellemek ve umuma kesintisiz ve karşılıksız hizmet, Genelin (Kamu nun) çıkarını daima göz önünde bulundurma, kendini halka daha doğrusu Hak ka adama yani ölmeden önce ölme ye hazır ve razı olmadır. Meşru çemberden kasıt aslında budur, bizler bu oluşuma aslında kendi vicdanımızla hesaplaşma vede nefsimizle savaşmak diyoruz. 3
Eğer meşru çembere uyulabilinirse kişinin afedersiniz ama ne uçkuru düşüklüğe ne çalmaya, ne hırsızlığa, ne rüşvete, ne adam kayırmacılığa, ne yolsuzluğa, ne zulüme, ne başkaları üzerinde baskı kurmaya, ne haydutluğa yeltenmesine gerek kalacaktır. Dolayısıylada yaptığım yanıma kar kalacaktır diye bir düşünce aklından geçiremeyeceği için ortam sevgiye, barışa, adalete, zerafete, güzelliklere kalacaktır ki bizlerde, tüm insanlık için zaten böylesi bir dünyayı özlemiyormuyuz? Böylesi bir dünyayı düşleyip yaratabilirsek ne mutlu insanlığa, diyorum ve teşekkür ediyorum hepinize. Halk Ozanı Hüseyin Cırakman ın bir deyişini sunmak istiyorum burada... Zafer Coşkun 01. Ekim 2015 Hakir görme insanı Ona kim verdi canı Evvel kendini tanı Bu yol marifet yolu İçi sevgiyle dolu Herkese açmış kolu Nefse kul olma sakın Aman tavrını takın Hak sana senden yakın Hacı Baktaş-ı Veli Dile sahip öl demiş Nefse kul olma sakın Aman tavrını takın Hak sana senden yakın Aşkın Ferhatı sensin Göklerin katı sensin Sıfatı zatı sensin Çırakmanım hak sende Kim diyor ki yok sende İyi düşün çok sende 4
Hatayi den bir Nefes Lâmekân ilinden misâfir geldim Şu fenâ mülküne bastım kademe Nerenin selâmın getürdün dersen Elestü bezminden indik bu deme Şu fenâ mülküne gelip giderken Sarvân olub bin bir katar yederken Yoğurup çamurum balçık ederken Şecerimle su taşıdım Âdem e Âdem den ön Âdem çok geldi gitti Mülk sâhibi bu cihânı halk etti O yuğurdu yaptı hem o yarattı Yedi kez emeğim geçti bu deme Ben bu dam içinde ırmağ akıttım Celâlimden âdemoğlun kakıttım Muhkem tuttum kalp evimi berkittim Onun içün İblis girmez kubbeme Dertli den bir Nefes Ervâh-ı ezelde, evvelki safta Elestü hitâbında, belâ dedim Koyma beni anâsırda, hilâfta Cânım cemâline müptelâ dedim Rûhlar aşk meyinden oldu mestâne Kimi küfre daldı, kimi îmâna Saf be saf olarak durduk dîvâna Münkirler lâ dedi, ben illâ dedim Ne çâre kün emri zuhûra geldi Eşyâ ve mahlûkât hep zâhir oldu Her ervâh kendini bir yolda buldu Îmân u ikrârı ben sana dedim Dertli çok hikmetten irşâd olmadı Sensiz mahşer yeri güşâd olmadı Çok nebîye vardım, imdâd olmadı Şefâat kânısın Mustafâ dedim Şu fenâ mülküne gelip yetmeden Ekilmeden can tohumu bitmeden Kaldırip binâsın tamâm etmeden Arş altında yönüm döndüm kıbleme Ben kıblemi kıblem beni bilirim Evliyâ enbiyâ andan olmustur Ben bilirim anam benden gelmistir Ol vakitte nikâh kıydım babama Ben hocamı kucağımda büyüttüm Kudret verip emzik verip avuttum Ders vererek ben hocamı okuttum Dört kitabdan ders verirdim hocama Ben obam içinde mekânda iken Muhammed le bile mi racda iken Mûsâ yla doksan bin kelâmda iken Doksan bin ilmi koydum abama Ben obam içinde bâkî can idim Ali idim, din idim, imân idim Kendisi Hakk idi ben zindân idim Şimdi gelmiş sultan olmuş obama Şükr olsun Hatâyî sırdır sözlerim Aşk âteşin derûnumda gizlerim Günden ayan aslâ görmez gözlerim Âhir kârdan bu yazıldı adıma 5