ALÂADDİN BAŞAR. Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 320. SÖZLER DEN DERSLER-6 YİRMİ BİRİNCİ - YİRMİ İKİNCİ SÖZLER Alâaddin Başar

Benzer belgeler
Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 238. HALİM SELİM İLE 40 ESMA Mehmet Yaşar

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

Şüphesiz ki, namaz müminler üzerine vakitleri belirlenmiş olarak farz kılınmıştır.

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

Cenab-ı Hakk neden insanları yarattı, imtihan olmadan cennete gönderseydi olmaz mıydı, insanın Yaratılış Gayesi Nedir?

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

helikopter degil Şebnem Güler Karacan Resimleyen: Ahmet Demirtaş Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 266 Ali Kopter-5 TATİLDE HAYAT NE GÜZEL

_MEYVENIN ÇEKİRDEĞİ AĞACIN ÇEKİRDEĞİN NE AYNDIR NE GAYRDIR..._

Peki, bu bayramın bizlere nasıl hediye edildiğini biliyor musunuz? Dilerseniz bu kıssayı hep birlikte hatırlayalım.

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Kolay Yolla Kur an ı Anlama


Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Üstat Hazretlerinin, çok hakikatleri aydınlatan güneş-ayna misalinden bu konuda da faydalanabiliriz.

GÜNAH ve İSTİĞFAR. Israr etmek kişiyi nasıl etkiler

YASIYOR. MUYUZ. SASIYOR.. MUYUZ? Bismillahirrahmanirrahim MUHİDDİN YENİGÜN. (e-posta: yayınevi sertifika no: 14452

Fatiha Suresi'nin Tefsiri ve Faydaları

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

(Dersini sabah namazından sonra yapmanı tavsiye etmekle birlikte, sana uygun olan en münasip bir vakitte de yapmanda bir sakınca yoktur.

Fatiha Suresi ve Meali

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

Nefsini Bilen Rabbini Bilir

helikopter degil Şebnem Güler Karacan Resimleyen: Ahmet Demirtaş Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 249 Ali Kopter-2 OKULUN GÖZDE ÖĞRENCİSİYİM

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

KUREYŞ SÛRESİ Nuzul 21 / Mushaf 106

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî

Bir insan, nefs kılıcını ve hırsını çekip hareket edecek olursa, akıbet o kılıçla kendi maktül düşer. Hz. Ali

Hz.Resulüllah (SAV) den Dualar

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

ALLAH TEÂLÂ'NIN ARŞA İSTİVÂ ETMESİ

118. SOHBET Kadir Suresi SÛRE VE MEÂLİ:

M. Sinan Adalı. İllustrasyonlar: Sevgi İçigen. yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu an hayatta ve yeryüzünde hazır mıdır? Abdulkerim el-hudayr

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Dua ve Sûre Kitapçığı

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

KUR AN HARFLERİNİN MAHREÇLERİ (ÇIKIŞ YERLERİ)

Hor görme, aşağılama, hakir kabul etme günahını ilk işleyen şeytandır.

40 HADİS YARIŞMASI DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. SINIFI 5-6,7-8 1-) 9-10,11-12 SINIFI 5-6,7-8 2-) 9-10

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

ON EMİR الوصايا لعرش

Birinci Söz. By Hamra

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

7. KEVSER SÛRESİ ÖĞRENELİM

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

İNSAN ALLAHIN HALİFESİ Mİ? (HALEF- SELEF OLAYI) Allah Teâlâ şöyle buyurur:

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

Kur an ın, şerî meseleleri ders verirken aynı anda tevhid dersi vermesi hakkında izahta bulunabilir misiniz?

zeytinvearkadaslari.com

ÇALIŞMANIN ÖNEMİ ÇALIŞ

5. KUREYŞ SÛRESİ ÖĞRENELİM

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

Güzel Ahlâkı Kazanmak

MERSİN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI VAİZİN

Borçlunun sadaka vermesinin hükmü

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

ALLAH TEÂLÂ'YA ÎMÂN. Muhammed Şahin. ] تر [ Türkçe Turkish. Tetkik : Ümmü Nebil

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Ö zürsüz oruç tutmayan kimseye kaza gerekir mi? Muhammed b. Salih el-useymîn

(Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.)

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Ayetlerin Mealleri: الله لا ا ل ه ا لا ه و ال ح ي ال ق ي وم لا ت ا خ ذ ه س ن ة و لا

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır.

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

Muhammed Aleyhisselam ın Dilinden Dualar

Altın takmanın erkeklere haram kılınmasındaki hikmet nedir?

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

ALLAH BİZE YAKIN VE HER DAİM BİZİMLE BERABERDİR 1

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

Adana'da Hayvan Haklari HUTBESI 250 camide kisiye VERILDI Son Güncelleme Pazartesi, 10 Kasım :37

İsmi Tafdil. Alimde olan hilimden (yumuşaklıktan) daha güzel bir hilm hiçbir kimsede olmamıştır. Bu misalde ل الك ح lafzı, ismi tafdil olan

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- nurdan mı yaratılmıştır? İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi

BYK & ŞYK DERSLERİ. Yaptıklarına karşılık olmak üzere kendilerine nice sevindirici ve göz aydınlatıcı nimetler saklandığını hiç kimse bilemez.

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

فضل صالة الرتاويح اسم املؤلف حممد صالح املنجد

Kur'an ve Anlam. Yazarlar Mürsel Ethem Yusuf Topyay Mehmet Akın. Editörler İsmet Eşmeli Mehmet Akın ISBN:

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

SELİM GÜNDÜZALP ALLAH AŞK

Kur an'daki selaset, selamet, tesanüd, tenasüb, teavün ve tecavüb mucizevî boyutlarındandır; bunları izah edebilir misiniz?

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

Şeyh den meded istemek caizmidir?

akıilli tahta SABRİ CEMİL Muhiddin Yenigün Araştırmacı Soruşturmacı Cevabı Yapıştırmacı Genç Resimleyen: İbrahim Çiftçi

İHSAN SOHBETLERİ İHSAN SOHBETİ. Kovulmuş şeytandan Allah a sığınırım,

Asr-ı Saadette İçtihat

TÂĞUT KELİMESİNİN ANLAMI

Transkript:

Yayınevi Sertifika No: 14452 Yayın No: 320 SÖZLER DEN DERSLER-6 YİRMİ BİRİNCİ - YİRMİ İKİNCİ SÖZLER Alâaddin Başar Genel Yayın Yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi Editörü: Ömer Faruk Paksu Tashih: Şerif Ali Arslan İç Düzen ve Kapak: Nurullah Bilekli ISBN: 978-975-261-396-6 1. Baskı: Eylül 2017 Copyright Zafer Yayınları, 2017 Zafer Yayınları, Zafer Yayın Grubu nun bir kuruluşudur. Talatpaşa Mah. İmrahor Cad. Terasevler Sitesi No: 1-A Kâğıthane/İstanbul Tel: (0212) 446 21 00 Faks: (0212) 446 01 39 www.zafer.com zafer@zafer.com twitter.com/zaferyayinlari facebook.com/zaferyayinlari Baskı-Cilt: Çınar Matbaacılık Yayıncılık San. Tic. Ltd. Şti. Yüzyıl Mah. Matbacılar Cad. Ata Han No: 34 Kat: 5 Bağcılar/İstanbul Tel: (0212) 628 96 00 Matbaa Sertifika No: 12683 Bu eserin tüm yayın hakları, 14452 sertifika numaralı, Zafer Basın Yayın Turizm ve Bilg. Ürün. San. Tic. Ltd. Şti. ye aittir. Eserde yer alan metin ve resimlerin Zafer Basın Yayın Turizm ve Bilg. Ürün. San. Tic. Ltd. Şti. nin önceden yazılı izni olmaksızın, elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılması, yayınlanması ve depolanması yasaktır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu nun (FSEK), 21, 22 ve 23. maddelerine göre bu eserin işleme, çoğaltma ve yayma hakkı 14452 sertifika numaralı Zafer Basın Yayın Turizm ve Bilg. Ürün. San. Tic. Ltd. Şti. tarafından, yazılı bir izinle 12683 sertifika numaralı Çınar Matbaacılık Yayıncılık San. Tic. Ltd. Şti. ye verilmiştir. ALÂADDİN BAŞAR

Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcûdâtın lisân-ı hâl ile vird-i zebânıdır. Sözler

YİRMİ BİRİNCİ SÖZ İki makâmdır. BİRİNCİ MAKÂM ب س م الل ه الر ح م ن الر ح يم ا ن الص ل ة ك ان ت ع ل ى ال م ؤ م ن ين ك ت اب ا م و ق وت ا Âyet-i kerîme hakkında kısa bilgi: Bu âyet-i kerîme Nisâ Sûresinin 103. âyetidir. Meâli şöyledir: Şüphesiz ki, namaz mü minler üzerine, vakitleri belirlenmiş olarak, farz kılınmıştır. Namaz vakitleri konusunda başka âyet-i kerîmelerde bazı işâretler bulunmakla birlikte, esas olarak namazların vakitleri, rekât sayıları, kılınma şekli gibi teferruatların tamamı Allah Resulünün (asm) öğretmesiyle bilinmiş ve namazlar o Hak Elçisinin (asm) kıldığı gibi kılınmıştır ve kılınmaya devam edilmektedir. Bilindiği gibi namazın şartlarından birisi vakittir. Vakit kelimesi, vakti geçirilen namazın kazaya kalmış olacağını bildirmektedir. Bir zaman sinnen, cismen, rütbeten büyük bir adam bana dedi: Namaz iyidir. Fakat her gün her gün beşer defa kılmak çoktur. Bitmediğinden usanç veriyor. Üstat hazretleri, kişileri değil fikirleri esas almış ve onlara cevap vermiştir. Kişinin ismini vermek, çoğu zaman gıybete 9

Peygamber Efendimiz (asm) gibi, bütün peygamberler de insanlara îmanın altı rüknüne inanmalarını ve Allah a ibadet etmelerini tebliğ etmişlerdir. Bu ibadetlerin teferruatında dinler arasında farklar mevcuttur. Mesela, Yahudilerin sabah (şahrit), öğle (minha) ve akşam (arvit) olmak üzere günde üç kez ibadet ettikleri nakledilmekle birlikte, bu ibadetin şeklinin Hz. Mûsâ aleyhisselâmın namazına ne kadar uyduğu belli değildir. Aynı şey Hıristiyanların ibadetleri için de söz konusudur. Îmanın temel esası olan tevhîdde bile semâvî kitaplarda tahrifat yapanların, ibadetle ilgili hükümleri de yine kendi keyiflerince değiştirmiş oldukları bir vâkıadır. Nitekim, namaz ve zekât bütün semâvî dinlerde emredildiği hâlde, o dinlere mensup kişilerin namaz kılmadıkları ve zekât vermedikleri bilinmekte ve görülmektedir. Kur ân-ı Kerîm de namazın ve zekâtın diğer ümmetlere de emredildiğini haber veren âyet-i kerîmelerden sadece birkaçını nakledelim: İsâ aleyhisselâm henüz beşikteyken bir mucize olarak şöyle konuşmuştu: (Allah) beni her nerede olsam mübarek kıldı ve hayatta olyol açtığı için bu yola kesinlikle girmemiştir. Gıybet bahsinde fâsık-ı mütecahirin, yani fıskını açıkça işleyen kişinin gıybetinin caiz olduğunu ifade etmişse de bunu da garazsız ve sırf hak ve maslahat için yapılması gibi önemli şartlara bağlamıştır. Üstat hazretleri, burada soruyu doğrudan nakletmek yerine soru sahibinin bazı özelliklerini de sıralıyor. Bu tarz beyandan alacağımız çok önemli dersler vardır: Bir zaman sinnen, cismen, rütbeten büyük bir adam ifadesi, soru sahibinin gerçek mânâda büyük bir insan olmayıp sadece yaşının, cisminin ve rütbesinin büyük olduğunu beyan etmekte ve böyle bir sorunun çocukça bir soru olduğuna işâret etmektedir. Bazen, çocukların masa üstüne çıkarak babalarına Senden daha uzun oldum. dediklerine şahit oluruz. Burada çocuğu daha boylu gösteren masanın yüksekliğidir. Aşağı indiğinde gerçek boyunun ne olduğunu kendisi de görür. Makam ve mevkiler de böyledir. Makamın büyüklüğü veya yüksekliği, kişiyi büyütmez ve yükseltmez. Sadece kısa bir süre için onun yetkilerini artırır; kendisine karşı riya ve korku karışımı bir saygının ortaya çıkmasını sağlar. Rütbe ve makam, yerinde kullanıldığında büyük faydalar sağlayabileceği gibi, insanın gurur ve kibrini artırması cihetiyle de çok zor birer imtihan sorusudur. Söz konusu kişiye, Üstat hazretleri gibi bir İslâm dâhisine böyle çocukça bir soruyu sorma cesaretini veren de, özellikle, rütbesinin büyüklüğüdür. Namaz iyidir. Fakat her gün her gün beşer defa kılmak çoktur. sözü, ilk bakışta, soru sahibinin namaza değil de, onun sürekliliğine karşı olduğu, bunun da tembellikten kaynaklandığı gibi bir kanaat doğuruyor. Ancak, o kişinin esasında namaza karşı olduğu, bunu doğrudan ifade etmek yerine namaz iyidir diyerek esas maksadını gizlediği de ihtimalden uzak değildir. Şu var ki, bu dersin kaleme alınmasındaki temel maksat o kişiye cevap vermek değil, aynı sözü söyleyen bütün nefisleri irşad etmek olduğundan kişinin maksadı önemli değildir. Biz de bu dersin verdiği hassas metoda aynen uymalı, bu gibi kimselerle karşılaştığımızda fikirlerine cevap vermeli, aynı yanlışa düşme ihtimali olan başka insanları da dikkate alarak cevabımızı dikkatle vermeli ve o yanlış fikrin sahibini de, bir maslahat olmadıkça, teşhir etmemeliyiz. Diğer ümmetlerde namaz ve zekât 10 11

duğum müddetçe bana namazı ve zekâtı emretti. (Meryem Sûresi, 31) Cenâb-ı Hak, Mûsâ aleyhisselâma da şöyle buyurmuştu: Gerçek şu ki Allah ancak benim. Benden başka ilah yoktur. Onun için bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl. (Tâhâ Sûresi, 14) İbrâhim Sûresinin 40. âyetinde de Hz. İbrâhim in şöyle dua ettiği naklediliyor: Yâ Rabbi, beni ve neslimden olanları namazda devamlı kıl.... Lokman Hekim de oğluna şöyle demişti: Yavrum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir. (Lokman Sûresi, 17) O zâtın o sözünden hayli zaman geçtikten sonra, nefsimi dinledim. İşittim ki, aynı sözleri söylüyor ve ona baktım gördüm ki; tembellik kulağıyla şeytandan aynı dersi alıyor. O vakit anladım: O zât o sözü, bütün nüfus-u emmârenin namına söylemiş gibidir veya söylettirilmiştir. O zaman ben dahi dedim: Mâdem nefsim emmâredir. Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. Öyleyse nefsimden başlarım. Üstat hazretlerinin bu gibi ifadelerinden almamız gereken çok önemli bir mesaj var: İnsanlara bir hakikati anlatırken doğrudan hitap etmek ve hatalarını açıkça teşhir etmek yerine, dolaylı anlatım yolunu seçmek çok daha faydalıdır. Doğrudan yapılan hitaplarda, muhatabın nefsi kendini müdafaa etmeye başlar ve peşin hükümle, sizin sözlerinize hemen cephe alma yolunu tutar. Bazı İslâm âlimleri de bu dolaylı nasîhat yolunu seçmiş- lerdir. Bunların başında Hz. Mevlânâ ve Sâdi-i Şirazî gelir. Bu gibi zâtlar, muhataplarına doğrudan hitap etmek yerine, onları dinleyici makamında bırakmışlar, maksatlarını ya temsiller getirerek, ya hayvanları konuşturarak veya bir hikâye anlatarak ifade etmişlerdir. Üstat hazretleri de bu derste bütün nefislerin benzer sorular sorduklarına işâret etmiş, kendi nefsini perde yaparak bütün nefislerle konuşmuş, soru sahibi de bu konuşmalardan dersini almaya davet edilmiştir. Bu metindeki nefis kelimesi nefsin mâhiyetiyle ilgilidir. Yani nefis kötülüğü emreden, iyilikleri benimsemeyen ve bu mâhiyetiyle de ibadetten kaçan bir yapıdadır. Yusuf aleyhiselâmın Kur ân da geçen şu ifadeleri bu noktada çok önemlidir: Ben nefsimi temize de çıkarmıyorum. Çünkü nefis, gerçekten kötülüğü şiddetle emreder. Ancak Rabbimin esirgediği nefis müstesnadır, çünkü Rabbim Gafûr dur, Rahîm dir. (Yûsuf Sûresi, 53) Üstat hazretleri de bir peygamber varisi olarak, âyetin devamında haber verilen, Allah ın esirgediği kullar zümresindendir. Bunda şüphe yoktur. Bütün ömrü boyunca insanları îmana ve ibadete çağıran bu büyük müceddidin namazdan usanç duyması elbette düşünülemez. Yukarıda arz ettiğimiz gibi, burada bir dolaylı anlatım söz konusudur. Her nefsin namazdan hoşlanmadığı bir gerçektir. Üstat hazretleri kendi nefsini muhatap alarak bu gerçeği ortaya koymuş, daha sonra bütün nefislere gereken cevapları vermiştir. Soruda, her gün beş vakit namaz kılmanın usanç verdiği ifade edildiğinden, cevabında da tembelliğe özellikle vurgu yapılmıştır. Yoksa, nefsin insanı namazdan alıkoyma yolları sadece tembellik damarı değildir. 12 13

Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. konusunda bir makale: NEFİSTEN BAŞLAMAK Nefis nedir ve nasıl ıslah edilir? sorusuna cevap ararken, öncelikle onun tarifini yapmak gerekiyor. Bu konuda, tefsir âlimlerinden bir nakil yapalım: Nefis, bir şeyin zâtı ve kendisi demektir. Ruh ve kalp mânâsına da gelir. Şehvet ü gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniyeye de ıtlak olunur. (Elmalılı Hamdi Yazır) Tarifte geçen birinci mânâya göre, nefsini ıslah ifadesini kendini ıslah etmek şeklinde anlarız. Bu mânâsıyla nefis kelimesi hem bedeni, hem de ruhu içine aldığına göre, her ikisinin de ıslah edilmesi gerekir. Kör adam başkasına yol gösteremediği gibi, ilimden mahrum kişi de başkalarına bir şey öğretemez. Nefsin ıslah olması, onun salih amellere yönelmesi demektir. Islah olan bir nefis sadece güzel ve faydalı işlere talip olur; günah ve isyandan bütün gücüyle uzak durur. Salih amel, kuvvetli bir îmandan doğar. Namaz kılmayan, oruç tutmayan ve diğer farzları yerine getirmeyen bir kişi salih amelden uzak kalmış demektir. Nefis denilince hatıra gelen en yaygın mânâ, kötülüğü emreden nefs-i emmaredir. Bu nefis, başta naklettiğimiz tarif cümlesinde şehvet ve gazabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye olarak ifade edilmiştir. Hz. Yûsuf aleyhisselâmdan enfes bir nefis dersi: Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, şiddetle kötülüğü emreder... (Yûsuf Sûresi, 53) Nefsin ıslah olması, onun kötülüğü emretme hastalığından kurtulmakla kalmayıp iyiyi, güzeli ve faydalıyı istemesi ve sevmesi demektir. Islah olan bir nefis, fenalıklardan uzak kalmış, boğucu dalgalardan kurtulmuş ve selamet sahiline ermiştir. İnsanın bedeni ile ruhu arasında çok yakın bir ilgi vardır. Organlardan birisi rahatsız olduğunda diğerlerinin tamamı gö- revlerini yapsalar bile yine o insan hastadır, acı çekmektedir. Ruh dünyamız da buna bir yönüyle benzer. İnsanın kâmil bir mü min olabilmesi için başta kalbi ve aklı olmak üzere bütün his dünyasının istikamet üzere olmaları ve rıza eksenli çalışmaları gerekir. Göz, harama bakıyorsa, kulak haram sesleri dinliyorsa, mide haram gıdaları yoğuruyorsa, hafıza zararlı şeyleri barındırıyorsa salih amelden nasip alamamışlar demektir. İşte nefsin ıslahı bütün bu maddî ve manevî cihâzları yaratılış gayelerinde kullanmak Üstat hazretlerinin ifadesiyle cennete layık bir kıymet almak tır. Kısacası, nefsin ıslahı, kötülüğü şiddetle emreden nefsin bu çöküntüden kurtularak terakki yolculuğuna çıkması ve Ey mutmaine nefis. Sen O ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. (Salih) kullarım arasına katıl. Ve cennetime gir. (Fecr Sûresi, 27-30) hitabına mazhar olacak bir üstünlük kazanmasıdır. Dedim: Ey nefis! Cehl-i mürekkeb içinde, tenbellik döşeğinde, gaflet uykusunda söylediğin şu söze mukâbil Beş İkaz ı benden işit. Cehl-i mürekkeb, hem bilmeme, hem de bilmediğini bilmeme demektir. Mürekkeb, terkib edilen, yani birçok şeyin birleşmesiyle ortaya çıkan yeni şey demek olduğundan, bu sözün altında da birçok şeyin cahili olma mânâsı yatar. Elementlerin bir araya gelip terkipli bir cisim meydana getirmeleri gibi, bütün bu bilgisizlikler de sanki bir araya gelmişler de o kişi böyle hatalı bir sözü söylemiştir. Bu derece cehalet taşıyan bir fikri kabul etmenin altında tembellik ve gaflet yatar. Yani, her gün namaz kılmaktan üşenen insan, namazın insana kazandırdığı manevî kemâlattan 14 15

İnsan, istikbalde kılacağı bütün namazları şimdi düşünüp yersiz bir usanca maruz kalmak yerine, daha önce kıldığı namazları düşünüp şevke gelebilir. Vakit girmeden namaz farz olmadığına göre, insan sadece bir sonraki vakitte kılacağı namazı düşünmeli ve Ben yıllardan beri her gün beş vakit namaz kılıyorum, bir vakit namazı da rahatlıkla kılabilirim. diyerek namazına şevk ile hazırlanmalıdır. Bu düşünce iştiyâka sebep olur. Öte yandan, namaz kılmakla Rabbine muhatap olduğugaflet etmekte ve bu geçersiz sözü gaflet uykusunda söylemektedir. Bu söz uyanık bir insanın, yani aklı başında ve muhakemesi yerinde olan bir kişinin söyleyeceği bir söz değildir. BİRİNCİ İKAZ: Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir? Hiç kat î senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın? Sana usanç veren, tevehhüm-ü ebediyettir. Keyif için, ebedî dünyâda kalacak gibi nazlanıyorsun. Eğer anlasa idin ki; ömrün azdır, hem faydasız gidiyor; elbette onun yirmi dörtten birisini, hakîkî bir hayat-ı ebediyenin saâdetine medar olacak bir güzel ve hoş ve rahat ve rahmet bir hizmete sarf etmek, usanmak şöyle dursun, belki ciddî bir iştiyâk ve hoş bir zevki tahrîke sebeb olur. Bu dünya hayatında insanlar, kendilerine ihsan edilen maddî ve manevî sermayelerini, yani hem bedenlerine konulan organlarını, hem de ruhlarına takılan duygularını ve hislerini doğru kullanıp kullanmama konusunda bir imtihan geçiriyorlar. Vehim kuvvesi de insana verilen ma nevî sermayelerden biridir. İnsan bu kuvveyi yerinde kullanmakla, hem hiç ölmeyecekmiş gibi dünya hayatına şevk ile çalışır, hem de, Ene bahsinde güzelce izah edildiği gibi, kendine ihsan edilen sıfatlarla ve kâbiliyetlerle Allah ın sıfatlarına ve şuûnatına bir derece bakma imkânı bulur. Şöyle ki; insan kendi ruhuna takılan hayat, ilim, irade, kudret, görme ve işitme gibi sıfatlar yanında, merhamet, gazap gibi kabiliyetlere de hakikî sahip olmadığını aklen çok iyi bilir. Ancak vehim kuvvesi devreye girdiğinde bunları kendine mal eder. Ve Ben kuvvetimle nasıl şu taşı kaldırıyorsam, Allah da sonsuz kudretiyle bütün âlemleri son derece kolay idare ediyor. der. Ona bu mukayeseyi yaptıran vehim kuvvesidir. Benim kuvvetim, benim ilmim, benim gözüm, benim kulağım gibi ifadelerde bu kuvve hâkimdir. Yoksa, akıl çok iyi bilir ki bunların hiçbiri kişinin kendi malı değildir, hepsi emanettir. İşte böyle çok önemli görevleri olan vehim kuvvesini yanlış kullanan kişi, her gün kılacağı beş vakit namazı istikbalin bütün günlerine teşmil eder, büyük bir rakam ortaya çıkarır ve bunun altından kalkamayacağını düşünerek namazdan usanç duyar. Peygamber Efendimiz (asm) Dünya ahiretin tarlasıdır. buyururlar. Tarlaya gidip çalışan insan bu süre içinde sırası geldiğinde, yer içer, istirahat eder. Bütün bunlarda temel maksat çalışmanın devamını sağlamaktır. Yoksa, hiç çalışmayıp sadece yeme, içme ve dinlenme ile vakit geçiren bir çiftçi, o günkü emeğini faydasız harcamış demektir. Sadece dünyaya çalışan ve bu dünya hayatını ahiret saâdetine vesile etmeyen insanlar, o ikinci çiftçiye benzerler ve bütün ömürlerini faydasız geçirmiş ve zâyi etmiş olurlar. Namazın ciddî bir iştiyâka ve hoş bir zevki tahrîke sebep olması. 16 17

nu, O nun emrini yerine getirdiğini ve bütün ihtiyaçları için O na yalvarıp, bütün düşmanlarının şerrinden de yine O na sığındığını düşünen insan, bu manevî hazlara bir de namazın ahiretteki sonsuz meyvelerini eklediğinde namazını usançla değil hoş bir zevk ile kılar. İKİNCİ İKAZ: Ey şikemperver nefsim! Acaba, her gün her gün ekmek yersin, su içersin, havâyı teneffüs edersin; sana onlar usanç veriyor mu?.. Mâdem vermiyor; çünkü ihtiyaç tekerrür ettiğinden usanç değil, belki telezzüz ediyorsun. Öyle ise, hâne-i cismimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdâsı, ruhûmun âb-ı hayatı ve latîfe-i Rabbâniyemin havâ-yı nesîmini cezb ve celb eden namaz dahi seni usandırmamak gerektir. Evet, nihâyetsiz teessürât ve elemlere maruz ve mübtelâ ve nihâyetsiz telezzüzâta ve emellere meftun ve pür-sevdâ bir kalbin kut ve kuvveti, herşeye kadîr bir Rahîm-i Kerîm in kapısını niyâz ile çalmakla elde edilebilir. Evet, şu fâni dünyâda kemâl-i süratle vaveylâ-yı firâkı koparan giden, ekser mevcûdâtla alâkadâr bir rûhun âb-ı hayatı ise, herşeye bedel bir Ma bûd-u Bâkî nin, bir Mahbûb-u Sermedî nin çeşme-i rahmetine namaz ile teveccüh etmekle içilebilir. Evet, fıtraten ebediyeti isteyen ve ebed için halk olunan ve ezelî ve ebedî bir zâtın âyinesi olan ve nihâyetsiz derecede nâzik ve letâfetli bulunan zîşuûr bir sırr-ı insanî, zînûr bir latîfe-i Rabbâniye, şu kasavetli, ezici ve sıkıntılı, geçici ve zulümâtlı ve boğucu olan ahvâl-i dünyeviye içinde, elbette teneffüse pek çok muhtaçtır ve ancak namazın penceresiyle nefes alabilir. Rûh ve kalp İsrâ Sûresinde (85) De ki, ruh Rabbimin emrindendir. buyrulur. Bu âyet-i kerîmeye şu mânâlar verilmiştir: Ruh ancak Rabbimin bileceği iştendir. Ruhun hakîkatini ancak Allah bilir. Ol demekle oluveren bir emirdir, bir ibda-i fiilîdir, başka bir unsur ve menşei yoktur. Âlemler hakkında yapılan dünyâ ve ahiret, gayb ve şehâdet, mülk ve melekût âlemleri şeklindeki ikili tasniflerin birisi de emir âlemi ve halk âlemi şeklindedir. Nitekim, bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:...bilesiniz ki, halk da (yaratmak da) emir de O na mahsûstur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir! (A raf Sûresi, 54) Fahreddin Razi Hazretleri, Halk âlemi cesetler ve cismânîler âlemi, emir âlemi ise ruhlar ve mücerretler âlemidir. buyurur. Bütün mahlûkât halk âlemindendir, onların idare edildiği kanunlar ise emir âleminden. Mesela, yer küresi halk âlemindendir, yer çekimi ise emir âleminden. Emir âlemi halk âleminin idare edildiği âlemdir ve bu âlemin merkezi Arş tır. Arş, bütün varlık âleminin yönetim merkezi gibidir ve İlâhî emirlerin meleklere ilk tebliğ edildiği makâm şeklinde tarif edilir. İşte Ruh Rabbimin emrindendir. âyet-i kerîmesi ruhun emir âleminden olduğunu ve Cenâb-ı Hakk ın Arş ile bütün âlemleri idare ettiği gibi, ruh kanunuyla da bedendeki bütün hücreleri ve organları sevk ve idare ettiğini ders verir. Nur Külliyatı ndaki ruh tariflerinde de bu noktaya vurgu yapılır. Ruhun âlem-i emirden gelmiş bir kanun olduğu nazara verilir. Rûh; zîhayat, zîşuûr, nûrânî vücûd-u haricî giydirilmiş, câmi, hakîkattar, külliyet kesb etmeye müstaid bir kanun-u emrîdir. (Sözler) Yine Nur Külliyatı nda ruhun basit olduğu, yani terkib 18 19

olmadığı da belirtilir. Bu husus çok önemlidir. Zira, Ruh ile kalp aynı şey mi, yoksa farklı şeyler mi? şeklindeki bir sorunun cevabı, ruhun besatetinde, yani onun terkib olmayışında saklıdır. Buna göre, bedenin organlarının müstakil vücutları olmasına rağmen, ruhun latifelerinin müstakil varlıkları söz konusu değildir. Hepsi aynı ruhun farklı görevlerini temsil ederler. İşârâtü l-i caz da kalbin tarifi şöyle yapılıyor: Kalbden maksat, sanevberî (çam kozalağı) gibi bir et parçası değildir. Ancak, bir lâtife-i Rabbaniyedir ki, mazhar-ı hissiyatı vicdan, mâkes-i efkârı dimağdır. Yine ruhun tarifinde zîşuûr, zîhayât,..., bir kanun-u emrîdir buyrulmakla, ruhun şuur sahibi olduğu ifade ediliyor. Latife-i Rabbaniye üzerinde biraz duralım: Bedenin kesîf ve maddî organlarına karşılık ruhun nuranî latifeleri vardır. Bu latifelerin sultanı kalptir. Kalbin tarif cümlesinde açıkça görüldüğü gibi, akıl ve vicdan da kalbe bağlı iki temel latifedir. Vicdan; hisler âleminin, akıl ise fikir âleminin merkezidir. Yani, fikirler dimağda makes bulur ve bunlar kalbe mânâ ve feyiz olarak aktarılır. His âlemi de bütün sevgilerini, korkularını, endişelerini, merhametini ve sâir hislerini kalbe takdîm eder. Bu latifelerle ruh kendi varlığını bilir, bedenin organlarını ve kâinatın varlıklarını tanır, eşyanın hikmetlerini anlar; sevme, merhamet etme gibi özelliklere sahip olur. Beden ve ruh arasındaki yakın ilgiden hareket ederek şöyle düşünebiliriz: Beden; eller ile tutup, mide ile hazmettiği gibi, ruh da akıl ile anlar, vicdan ile hisseder. Her ikisinin mahsullerini de doğru değerlendiren bir kalp ise bu bilgi ve sezgileri îman ve marifet hâline getirir. Bütün bunlarla ruh kemâle erer. Kâinatın bir küçük misâli olarak yaratılan insanda, bütün madde ve mânâ âlemleri de yine küçük numuneler hâlinde temsil ediliyorlar. Bedenimiz şu görünen âlemi temsil ederken, ruhumuz da gayb âlemlerinin bir temsilcisi yahut bir habercisi gibidir. Bedenimiz bu âlemden süzülen gıdalarla beslenirken, kalbimiz ve ruhumuz onda tecelli eden İlâhî isimleri hayret ve muhabbetle temâşâ etmekle beslenir, tekâmül eder. Bazı âlimler de ruh ile kalbin aynı olduğu görüşündedirler. Bu görüş ruhun basit olduğu, terkip olmadığı hakikatine dayanmaktadır. Şu var ki, bu basitlik içinde yine harika bir iş bölümü vardır; kalb, akıl, vicdan sanki müstakil imişler gibi ayrı işlerde mükemmel vazife görürler. Öte yandan ruh, maddî ve kesîf olmayıp latif bir varlık olması sebebiyle, ruhun kendisi de bir latifedir. Nitekim Sözler de İnsan Penceresinde bir kanun-u emri ve lâtife-i Rabbâniye olan rûh ifadesi geçer. Kalp ile beden arasındaki harika ilginin bir yönü de şudur: Bedenin ihtiyaçları olduğu gibi ruhun ve kalbin de ihtiyaçları vardır. Beden, bu ihtiyaçlarının görülmesiyle hayatiyetini devam ettirdiği gibi, ruh da bu manevî gıdalarla beslenir; onlar verilmediğinde zayıf düşer, yaratılış gayesine layıkıyla hizmet edemez. Üstat hazretleri Dokuzuncu Söz de insanın üç temel özelliği olan acz, fakr ve naks ile namazın çekirdekleri olan tesbîh, hamd ve tekbîr arasında harika bir ilgi kurar. Bu derste de ayrı bir üçlü nazara veriliyor: Ruh, kalp ve latîfe-i Rabbaniye. Bunların da ancak namazla tatmin oldukları güzelce izah ediliyor. Bu derste nazara verilen hakikatler, Kalbler ancak Allah ı anmakla tatmin olur. âyet-i kerîmesinin bir manevî tefsiri gibidir. Yine bu âyetin bir tefsiri mânâsında Batın-ı kalb âyine-i Sameddir. buyrulur. Kalbin batnı, yani manevî kalbimiz, ancak îman ve marifetle, zikir ve ibadetle tatmin olduğu 20 21

için Samed âyinesi olma noktasında bütün mahlûkâtı geride bırakmıştır. Allah, Samed dir; yani Her şey O na muhtaçtır, o ise hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey Samed ismine aynadır ve her şeyin her ihtiyacını Allah görmektedir. Cansız varlıklar, var edilmeleriyle ve varlıklarının devam ettirilmesiyle Samed ismine ayna oldukları gibi, hayvanlar âlemi hayata kavuşmalarıyla, görmeleri, işitmeleri, yemeleri içmeleriyle Samed ismine çok daha büyük ve geniş bir ayna olmuşlardır. İnsanın da bedenî ihtiyaçlarının görülmesi bir yönüyle hayvanlarla müştereklik arz eder. Ama insanın asıl önemli ciheti ruh ve kalbidir. Beden, kâinatla ve ondan süzülen nimetlerle beslenirken ve onlarla tatmin olurken, insan kalbi îmanla, marifet ve muhabbetle tatmin olur. Onun tatmini îman ve marifetle olunca Samed isminin en büyük aynası da o olmuş oluyor. Kalbin tatmini, esas olarak, îman ve marifetle olmakla birlikte, kalbe bağlı latifelerin de her birinin ayrı bir tatmini söz konusudur: Akıl, hikmetler âlemini düşünmekle, eserden müessire geçmekle tatmin olur. Muhabbet duygusu, ancak Allah sevgisiyle ve mahlûkâtı da O nun namına sevmekle tatmin olur. Vicdandaki şefkat duygusu, bütün canlıların Allah ın mahlûku ve misâfiri olduğunu ve Allah ın rahmetinden fazla rahmet edilmez. hakikatini bilmekle tatmin olur. Korku hissi, her şeyin dizgininin O nun elinde olduğunu, bütün varlıkların Allah ın askerleri olduklarının ve O izin vermedikçe hiçbirinin ona zarar veremeyeceklerini bilmekle tatmin olur. İşte namazda Rabbine teveccüh eden, ancak O na ibadet edip yalnız O ndan yardım dileyen bir insanın bütün bu latifeleri ve duyguları namazdan hisselerini alırlar; huzur, rahat, saâdet ve selâmet bulurlar. ÜÇÜNCÜ İKAZ: Ey sabırsız nefsim! Acaba geçmiş günlerdeki ibâdet külfetini ve namazın meşakkatini ve musîbet zahmetini bugün düşünüp muztarib olmak; hem gelecek günlerdeki ibâdet vazîfesini ve namaz hizmetini ve musîbet elemini bugün tasavvur edip sabırsızlık göstermek hiç kâr-ı akıl mıdır? Şu sabırsızlıkta misâlin şöyle bir sersem kumandana benzer ki: Düşmanın sağ cenâh kuvveti onun sağındaki kuvvetine iltihak etmiş ve ona taze bir kuvvet olduğu halde, o tutar, mühim bir kuvvetini sağ cenâha gönderir, merkezi zayıflaştırır. Hem, sol cenâhta düşmanın askeri yokken ve daha gelmeden, büyük bir kuvvet gönderir, Ateş et! emrini verir, merkezi bütün bütün kuvvetten düşürtür. Düşman işi anlar, merkeze hücum eder, târumar eder. Evet, buna benzersin. Çünkü geçmiş günlerin zahmeti, bugün rahmete kalbolmuş. Elemi gitmiş, lezzeti kalmış. Külfeti, kerâmete iltihak ve meşakkati, sevâba inkılâb etmiş. Öyle ise, ondan usanç almak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devâma ciddî bir gayret almak lâzım gelir. Gelecek günler ise mâdem gelmemişler. Şimdiden düşünüp usanmak ve fütûr getirmek, aynen o günlerde açlığı ve susuzluğu ile bugün düşünüp bağırıp çağırmak gibi bir divâneliktir. Mâdem hakîkat böyledir, âkıl isen, ibâdet cihetinde yalnız bugünü düşün ve onun bir sâatini, ücreti pek büyük, külfeti pek az, hoş ve güzel ve ulvî bir hizmete sarf ediyorum, de. O vakit senin acı bir fütûrun, tatlı bir gayrete inkılâb eder. İşte, ey sabırsız nefsim! Sen, üç sabırla mükellefsin. Birisi: Tâat üstünde sabırdır. Birisi: Ma siyetten sabırdır. Diğeri: Musîbete karşı sabırdır. 22 23