MUMBAİ GEZİSİ VE HİNT DÜĞÜNÜ Uçaktan inmek üzereydik. Mumbai yi ilk defa görecek olmamın yanı sıra burada bir düğüne davetli olmak beni çok heyecanlandırıyordu. İndiğimizde saat sabah 5.30 du. Uçaktan çıktığımız anda farklılığı hissetmeye başladım. İnsanların tükettiği baharat miktarı doğal olarak vücut kokularına yansıyor, havaalanında yerlerin halıyla kaplanmış olması bu kokunun iyice yoğunlaşmasına sebep oluyordu. Havaalanında işlerimizi hallettikten sonra resmen Mumbai ye ayak bastık. Saat 6.00 olmuştu. Annemin arkadaşı Şeniz, 4 senedir Mumbai de yaşadığı için orada bize rehberlik yaptı. Düğün de Şeniz in burada tanıştığı arkadaşı Tamanna nındı. Annem ve Deniz de Tamanna yla sanal ortamda tanışmıştı. Ben de arkalarına kuyruk gibi takıldım, bu fırsatı kaçıramazdım. Bu arada; annem, Deniz ve Şeniz - gezi ekibimiz- uzun yıllar boyunca beraber çalışmışlar; iş yerinden tanışıyorlar ama işten ayrıldıktan sonra daha da yakınlaşmışlar. İkisiyle de çok samimi olduğum için zevkli bir gezi olacağına emindim. Havaalanından çıkıp otele gitmek için taksiye bindik. Trafik burada soldan akıyor, yıllarca İngiliz sömürgesi altında kaldıktan sonra değişmeyen özelliklerden biri de bu olmuş. Başka ilginç olan bir nokta ise trafikte araçların durmaksızın korna çalıyor olmasıydı, trafiği bu şekilde düzenledikleri için gürültü kirliliğine aldırış etmiyorlardı. Ayrıca taksiler oldukça ucuzdu, Türkiye de olsak herhalde ödediğimizin 5 katını öderdik. Vardığımızda odalarımız henüz hazır değildi, valizleri resepsiyona bırakıp çıktık. Yakınlarda çok güzel bir kafe vardı, orada kahvaltımızı ettikten sonra gezimize başladık. Taj Mahal oteline yürüyüş mesafesi uzaklığındaydık, Şeniz in önerisiyle oraya gittik. Otelden içeri girdiğimizde nefes kesen lükslük fark edilen ilk şeydi. Gösterişli avizeler, büyük altın rengi koltuklar, cam zeminler... Otelden dışarı çıkınca da otelin duvarına yaslanmış evsiz insanlar Bu zıtlığın -fakirlik ve zenginliğin- en belirgin görüldüğü yer burasıydı. Bir hafta kalmanın masrafını arabanızı satarak ancak karşılayabileceğiniz bu otelin hemen dışındaki kaldırımlarda insanlar yaşıyordu. Normalde otellerin buna izin vermeyeceği tahmin edilir. Fakat Hindistan da birçok kişinin inandığı karma felsefesine göre herkes önceki yaşamında ne yaptıysa karşılığını bu yaşamında alıyor. Yani fakir olanlar önceki yaşamlarında kötü insanlar oldukları için cezalandırılıyor, zengin olanlar da önceki yaşamlarında iyi insanlar oldukları için ödüllendiriliyorlar. Şeniz den öğrendiğime göre de fakirler genellikle, sonraki yaşamlarında ödüllendirilmek için hırsızlık yapmayıp toplum kurallara uygun yaşıyorlar. Ne zenginler fakirlere acıyor ne de fakirler zenginlere imreniyor anlayacağınız. O gün öğleden sonra odalarımıza yerleştik. Tüm gece yolculuk yapmanın verdiği yorgunlukla biraz uyuduk. Uyandığımızda saat 17.00 ye yaklaşıyordu. O akşam Şeniz in orada tanıştığı bir çiftin evine davetliydik. Şeniz, kesinlikle renkli
giyinmemiz gerektiğini söyledi. Bu çift, birbirlerine göre uyumlu ve mutlaka renkli giyinirmiş. Evleri de rengarenk döşenmişti. Yeni tanışıyor olmamıza rağmen çok sıcak karşıladılar bizi. Uzun süren sohbetlerin ardından saat 23.00 oldu, biz herhalde yemek yemeyeceğiz derken bir anda sofra kuruldu. Geleneksel lezzetli yemeklerinden yedikten sonra otelin yoluna koyulduk. Ertesi gün, Şeniz bizi turistler tarafından keşfedilmemiş yerlere götürmek istediğini söyledi. Biz de memnuniyetle kabul ettik, çıktık yola. Kendimizi Bharatiya Sokağı nda bulduk. Hintçede Bharatiya kelimesi Hindistan demekmiş, Şeniz in dediğine göre de Türkçedeki baharat kelimesi buradan geliyormuş. Bunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Bu sokak, biraz yürüdükten sonra küçük bir meydana çıkıyordu. Meydanda da birçok oda şeklinde ev vardı. Bu evlerde yaşayanlarla tanıştık, sohbet ettik. Çok sıcakkanlı ve hoşsohbetlerdi. Onlarla biraz vakit geçirdikten sonra yürümeye devam ettik. Elimizde kamerayı gören herkes bize poz veriyordu.
O akşam Şeniz in bir başka arkadaşı Kunali ile yemeğe gidecektik. Kunali vegan olduğu için yemek yerini o seçti, ben de vegan Hint yemeği yiyeceğim için heyecanlıydım. Yemekler beklediğimden çok daha iyiydi, bol çeşit vardı. Herkes başka bir şey söyledi, böylece hepsinin tadına bakmış olduk. Sonra da otelimize döndük. Ertesi gün düğünün ilk günüydü. Evet, düğün tek günde bitmiyordu. Sabah toplanıp otelimizden ayrıldıktan sonra şehrin başka bir bölgesine yola koyulduk. Yeni otelimize yerleşip geleneksel kıyafetlerden giydikten sonra düğün alanına gittik. Gider gitmez bizi oturtup ellerimize kına yaktılar. Türk kınaları gibi değil yalnız, ince delikli tüplerden çıkan kınayla çok detaylı desenler oluşturdular. Onlar kuruduktan sonra yemekler sunuldu. Geleneksel yemeklerinden yedikten sonra canlı müzik başladı. Oldukça hareketli olan müziğin eşliğinde herkes dans etmek zorundaydı, hareketsiz kimseyi görmek istemiyorlardı. Biz de Türk figürlerimizle ilgi odağı olmuştuk. O günün akşamında da normal kıyafetlerimizi giyebildiğimiz bir resepsiyon vardı. Tüm günün yorgunluğuyla otele döner dönmez uyuduk.
Bir sonraki gün dinî tören gerçekleşti. Sihizm dininin ibadet yeri olan gurdvara ya gittik. Gösterişli yemek sunumları burada da bizi karşıladı. İlginç olansa, gelinin oldukça sade bir biçimde gurdvaraya girmesine karşın damadın atın üstünde, inci peçesi ve gösterişli şemsiyesiyle şaşaalı bir giriş yapmasıydı. İçeride kadın erkek ayrı oturtuldu, cinsiyet fark etmeksizin başımızın örtülmesi istendi. Evlenecek çift, guru adı verilen dini görevlinin etrafında 7 kere döndükten sonra resmen evlenmiş oldu.
O akşam da bol yemek ve eğlenceden sonra otelimize döndük. Ertesi sabah erkenden dönüş uçağımız vardı. Düğünün 4 günlük kutlaması devam ediyordu fakat biz dönmek zorundaydık. O günlerin de oldukça renkli ve eğlenceli geçtiğine eminim. Size tavsiyem şudur ki, bir şekilde farklı bir ülkede düğüne davet edilirseniz sakın ama sakın kaçırmayın! Ezgi Deniz ERGİN