19.04.2015 Edebin bir târifi, Îtirâz etmemek tir. Büyüklerin emrine, Baş üstüne demektir. Sizi sâdece boş yere yarattığımızı ve sizin hâkîkaten huzûrumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? Müminun Sûresi, âyet 115 Bu nefsi, en ziyâde tahrîb eden de yine, Hemen Peki demektir büyüklerin emrine. Zîrâ bu azgın nefis, hep Hayır demek ister. Mütevâzı olursa, Peki deyip söz dinler 1. Büyük Ω sözü dinlemek de akıllılıktır 2. Çoğu kimseler kendi akıllarını üstün görür, büyük sözü dinlemezler. Dinlemezler de iş işten geçince de fırsatlar elden gitmiş olur. Bu gerçeği yaşanmış bir hikâye ile anlatmak istiyorum: Mehmet Akif her sabah namaz için Sultan Ahmet Câmii ne gelir. Her gelişinde de yaşlı bir adamın câmiye kendisinden önce gelmiş olduğunu görür. Ne kadar erken gelse bu durum değişmez. Yaşlı adam mutlakâ câmiye ondan önce gelmiş bulunur. Ancak bu yaşlı pirî fâni ve nur yüzlü adam, hiç durmadan ağlamakta ve gözyaşı dökmektedir. Bundan sonrasını Mehmet Akif şöyle anlatıyor: Bir gün bu yaşlı insanın yanına sokuldum ve niçin durmadan ağladığını sordum ve ona Cenâbı Hak kın rahmetinin enginliğini anlattım. Ama o yine ağlamasına devam etti. Bana: 1 Alındığı elektronik posta adresleri, http://www.siirlerlemenkibeler.com/ksiirmenkibe/08buharaevliyalari/101/1%20(147).htm, En son ulaşım târihi: 21.10.2011. Ω.Sayfa sonlarındaki pdf uzantılı koyu mâvi kaynaklar tıklandığında, pdf uzantılı ilgili yazıya internette ânında ulaşılabilir. 2 Temiz, M., İslâm Binâsı nda Bir Gedik Dolduran Tuğla, Büyük Sözü Dinlemek, Alındığı İnternet Elektronik Adresi, http://mtemiz.com/bilim/islâm%20binâsi NDA%20BİR%20GEDİK%20DOLDURAN%20TUĞLA.pdf YA DA com/bilim/islâm%20binâsi NDA%20BİR%20GEDİK%20DOLDURAN%20TUĞLA.doc, En Son Erişim Târihi: 02.07.2014. 1
Derdimi tâzeleme! Git! dedi. Ben yine ısrar ettim. Çâresiz kaldı ve yine gözyaşları içinde bana şunları anlattı: Ben dedi, II. Abdülhamit zamanında binbaşıydım. Âilem çok zengindi. Ve ben bir subaydım, kışladan ayrılmıyordum. Ancak, bir gün anne ve babamın ardarda vefât haberini aldım. Âilede benden başka da işlerimizi evirip çevirecek kimse yoktu. Çiftlikler, dükkânlar, mağazalar ortada kalmıştı. Hemen Sadâret e bir dilekçe ile mürâcaat edip istifâ etmek istediğimi bildirdim. Sadâret ten gelen cevap menfiydi. İstifâm kabul olunmamıştı. Ben ikinci ve ardından üçüncü bir mürâcaatta daha bulundum. Ama her defâsında aynı cevapla karşılaştım. Bunun üzerine Hünkâr a mürâcaata karar verdim. Bu karârımı Sadâret e bildirdim. İsteğim kabul edildi ve mabeyne alındım. Durumumu Hünkâr a vicâhî (sözlü) olarak anlattım. Elimden geldiğince mazeretimin meşrûluğunu ispata çalıştım. Hünkâr istifâ talebimden hoşlanmamıştı. Yüz ifâdesinden bunu anlamak hiç de zor değildi. İsteksiz bir hâlde elinin tersi ile işâret etti: Git seni istifâ ettirdik dedi. Ben sevinerek huzurdan ayrıldım, eve döndüm. O gece bir rüyâ gördüm. Rüyâmda Osmanlı Ordusu tabur tabur, bölük bölük geliyor ve Efendimiz e teftiş veriyordu (Bu Ordu o idi ki, kısa bir müddet sonra bütün cihana karşı kavga verecekti. Ve bu Ordu nun teftişini bizzat Efendimiz yapıyordu). Derken benim tabur geçmeye başladı. Ancak, tabur dağınıktı. Başlarında kumandanları yoktu. Efendimiz bunu görünce Abdülhamit Cennetmekân a: Bu birliğin kumandanı nerede? diye sordu. O da: Talebi üzerine istifâ ettirdik. cevâbını verdi. İşte o esnâda Efendimiz beni bütün bir ömür boyu ağlatan şu sözü söyledi: Senin istifâ ettirdiğini biz de istifâ ettirdik! Söyle! Bunu duyduktan sonra ben ağlamayayım da kimler ağlasın? 2
Bir Müslüman, İslâm Binâsı nda bir gedik dolduran bir tuğla gibidir; sorumlu ve yetkili vazîfelilerin rızâlarını almadan, bulunduğu pozisyondan kendi isteğiyle ayrılmasının 3 hatâlı olacağını bilmelidir! Kimse kendi başına değildir. Her Müslüman, Allah ın (CC) dinine bir şekilde hizmet etmek için yaratıldığının şuurunda olmalıdır. Hattâ kim olursa olsun dünyâdaki her bir insan, ilâhî bir maksat için yaratılmıştır 4. Diğer yaratıklar da öyle Sivrisinek dahî, bir maksat için yaratılmıştır; meselâ ölü cesetlerin çürümesiyle ortaya çıkan kurtçuklar bile Hiç düşündünüz mü, bu kurtçuklar ne işe yarıyor, sâhi? Bildiğim bir tânesini, meselâ, suçluların bulunmasında diye söylersem, en azından soru cevapsız kalmamış olur. Pozitif görüş (dalga) açısından söz dinlemenin en etkin işâreti, aynı fikirde olmasan bile, söze peki ile başlamaktır. Böyle bir başlangıç, yersiz fikir ayrılıklarının ve tartışmaların harâretini %90 azaltır. Böyle bir başlangıçtan sonra yavaş yavaş olumlu sözlerle kendi fikirlerini açıklamak daha kolay olur. Ancak bunları burada böyle yazmak kolay da uygulamak öyle pek kolay olmuyor. Mehmet Zahit Koktu Hazretleri, bu yüzden, Şu cemaate peki demesini öğretemedim. Demiştir. Kendilerinden, birkaç kere Arkadaşlık peki demekle kâimdir. sözünü duyduğumu burada hatırlıyorum. Aşağıdaki beyitleri okuyarak bir düşününüz. Hakîm-i Tirmizî nin, tasavvufla ilgili, Bir Kitâb ı vardı ki, ilimle dolu idi. Verip bu kitâbını talebeden birine, Buyurdu ki, Götür, at bunu Ceyhun nehrine. Peki deyip, kitabı alıp çıktı oradan. Lâkin onu atmaya kıyamadı o zaman. 3 Temiz, M., Gençlik Yıllarımdan Geleceğe Düşülen Bir Not: Târihîleşen Namaz Tahtası, Alındığı İnternet Elektronik Adresi http://mtemiz.com/bilim/târihîleşen%20namaz%20tahtasi.pdf YA DA http://mtemiz.com/bilim/târihîleşen%20namaz%20tahtasi.docx, En Son Erişim Târihi: 02.07.2014 / http://mtemiz.com/bilim/bilimkosesi.htm 4 Müminun Sûresi, âyet 115: Sizi sâdece boş yere yarattığımızı ve sizin hâkîkaten huzûrumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? 3
Oradan, hocasının huzûrlarına geldi. Kitabı sorduğunda, Attım efendim dedi. Peki, ne gördün? diye sorunca hoca ona, Bir şey görmediğini arz etti hocasına. Buyurdu ki, O halde, sen onu atmamışsın. Kıymetini düşünüp, ona kıyamamışsın. Tekrar git, o kitâbı elin ile suya at. Peki de ve söz dinle, nefsine verme fırsat. Ertesi gün, kitabı attı Ceyhun nehrine. Hocasının emrini getirmişti yerine. Atar atmaz bir Sandık çıktı suyun içinden. Kitap, sandık içine düşüverdi elinden. Hemen sonra, sandığın kapandı kapakları. Talebe, hayret ile gördü bu olanları. Oradan döndüğünde hocasının yanına, Gördüğü hâdiseyi, arz etti bir bir ona. Dinleyince hocası bunları kendisinden, Buyurdu, Şimdi oldu, atmışsın hakîkaten. Talebesi dedi ki, Evet, attım ise de, Bu işin esrârını îzâh edin bize de. Buyurdu, Tasavvuf la ilgili bilgileri, Toplayıp, bir risâle yazmıştım önceleri. Ve lâkin öyle ince bilgilerdi ki onlar, Anlamaktan âcizdi bu zamanki insanlar. Hızır aleyhisselâm istedi benden onu. Onun için demiştim, Götür, suya at bunu. 4
Emretti Hak teâlâ sudaki bir balığa. Onu senden alarak, teslîm etti Hızır a. Talebe anladı ki, gâye, Atmak değilmiş. O kitâbı, Hazreti Hızır a vermek imiş. Bu zât, bir sohbetinde buyurdu ki, Ey insan! Alçak gönüllü ol ki, Rab bimiz etsin ihsân. Zîrâ Allah, sevmiyor kibirli olanları. Ve hattâ rahmetinden, uzak eder onları. Bilhassâ büyüklere lâzımdır saygı, edeb. Zâten hâlis Müslümân, mütevâzı olur hep. Edebin bir târifi, Îtirâz etmemek tir. Büyüklerin emrine, Baş üstüne demektir. Bu nefsi, en ziyâde tahrîb eden de yine, Hemen Peki demektir büyüklerin emrine. Zîrâ bu azgın nefis, hep Hayır demek ister. Mütevâzı olursa, Peki deyip söz dinler 5. 5 Alındığı elektronik posta adresleri, http://www.siirlerlemenkibeler.com/ksiirmenkibe/08buharaevliyalari/101/1%20(147).htm, En son ulaşım târihi: 21.10.2011. 5