Hocanepes Meleyev. CİNS AT (Hikaye) TOHUM AT / /Hekaya/



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

İÇİNDEKİLER FARE İLE KIZI 5 YUMURTALAR 9 DÜNYANIN EN AĞIR ŞEYİ 13 DEĞİRMEN 23 GÜNEŞ İLE AY 29 YILAN 35 ÇINGIRAK 43 YENGEÇ İLE YILAN 47

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

1) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı yapılmamıştır?

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ OCAK

Teknik bir sıkıntıdan dolayı 7. hafta ödevlerinin 1. ve 2. günlerini paylaşabiliyorum günleri en geç salı günü yayınlamış olurum.

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI. Nİsan AYI BÜLTENİ. Sevgİ Kİlİmlerİmİz

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Ö.Ç BİLFEN ANAOKULU 5 YAŞ GRUBU GÜNLÜK EĞİTİM PROGRAMI

Maniler. Yazan: Bedriye Aksakal. Giden oğlan dursana Saatini kursana Madem beni istiyon Babama duyursana.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

Öykü ile ilgili bitişik eğik yazı ile 5N1K soruları üretip çözünüz. nasıl : ne zaman:

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

1) O, bu işin. Yukarıdaki cümle aşağıdakilerden hangisi ile tamamlanırsa zor bir işi başarmak anlamına gelir?

Bayram Gurbanov ( )

PİNOKYO EĞİTİM KURUMLARI MART AYI AYLIK EĞİTİM PROGRAMI 1. HAFTA

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

bez gez sez tez biz çiz diz giz boz roz koz poz toz yoz çöz göz köz söz buz muz tuz büz düz güz

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e?

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR

Zulu folktale Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 4

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: PASAPORT NO:

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

İLK OK UMA KİT APLARI

Panayır, önce büyük bir insan kalabalığı demektir Kasabanın sakin hayatı bir anda birkaç günlüğüne hareketlenir, nüfusu 5 e 10 a katlanır

Ürünü tüketmesini/satın almasını/kullanmasını ne tetikledi?

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

SATILMAZ EĞİTİM AMAÇLI KULLANILMAK İÇİN ÇOĞALTILMIŞTIR

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

Violet Otieno Catherine Groenewald Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 4

TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Gülmekten Öldüren Fıkralar - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Derleyen: Yücel Feyzioğlu. Resimleyen: Serap Deliorman

APOCRYPHA KRAL JAMES İNCİLİ 1611 SUSANNA. Susanna

YAPACAĞIMIZ SANAT ETKİNLİKLERİ

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

TÜRKÇE. NOT: soruları yukarıdaki metne göre cevaplayınız. cümlesinin sonuna hangi noktalama işareti konmalıdır?

Tam Ekran İçin f5 basınız.

Derleyen: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Mert Tugen

BİZE KATILIR MISINIZ?

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

ÜNİTE 14 ŞEKİL BİLGİSİ-II YAPIM EKLERİ. TÜRK DİLİ Okt. Aslıhan AYTAÇ İÇİNDEKİLER HEDEFLER. Çekim Ekleri İsim Çekim Ekleri Fiil Çekim Ekleri

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

1. Bölüm. Uçağın kalkmasına bir saat vardı. Birkaç dakika içinde kapıya çağırılacaklardı. Eğer yapacaksa, şimdi yapması gerekiyordu.

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR

Ö.Ç BİLFEN OKULLARI GÜNLÜK EĞİTİM PROĞRAMI 6YAŞ 20.EKİM.PAZARTESİ-25.EKİM.CUMA

TEST. 7. Dişer ne zaman fırçalanmalıdır? A. Yemeklerden sonra B. Okuldan gelince C. Evden çıkmadan önce

EYLÜL AYI BÜLTENİ(İnci Taneleri)

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Perşembe İzmir Gündemi

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Transkript:

Hocanepes Meleyev (Tagta, 1941 - ) Hocanepes Meleyev, 1941 yılında Tagta ilçesinin Hocakümbet köyünde doğmuştur. Orta öğrenimden sonra Türkmen Devlet Üniversitesi'ni bitirmiştir. Türkmen Televizyon ve Radyosunda redaktör olarak çalışan Meleyev, Kitap Grubu'nun ve Yazarlar Birliği'nin muavini, "Magarif (Maarif) neşriyatının yöneticisi, "Garagum" dergisinin başredaktörü ve Matbuatla ilgili devlet komitesinin başredaktörü olarak çalışıyor. Hocanepes Meleyev'in düzyazı (mensur) eserleri daha öğrencilik yıllarında yayımlanmıştır. "Tılla Tender" (Altın Paralar), "Şazadanın Yaşlığı" (Şehzadenin Gençliği) manzum hikayeleri ve "Garagumun Bürkütleri" (Karakum'un Kartalları), "İnsan Keşbi" (İnsan Yüzü), "Melgun" (Melun), "Yüz Mün Posa" (Yüz Bin Buse) adlı romanları geniş bir okuyucu kitlesince bilinmektedir. Hocanepes Meleyev'in eserleri sabık Birlik cumhuriyetlerinde ve de İngiliz, Japon, Alman, Çek, Slovak ve Leh dillerinde yayımlanmıştır. TOHUM AT / /Hekaya/ "Sülgünin cüyceleri" atlı çeper fil'mi surata düşüryen topar garaşılmadık biabrayhgın üstünden bardı. Obanın yaşulıları-ha mum betbagtlık, işigay tgınlık diyip ikrar etdiler, yene birleri başga zada yordı. Garaz, bolcak iş bolansofi püşeymandan ne peyda. İndi om ızına gaytarıpbolyamı?.. Başga hemme zat gülala-güllükdi. 1 Dine etrapda del, eysem bütin velayatda belli artist baş rolda kino surata düşmeğe gel-cekmiş diyen "mış-mış" birki ay önünden melim boldı. Ahırı, arzılı artist, öz kerdeşleri bilen gelip yetdi. Etrap hekimi oları mıhmanhanınm daçasında kabul etdi. Fil'min recisseri Ernest Amanoviçi sağında, "öz artisti"/ol birki sapar eyyem şeyle diybem lak atıpdı/ Polat Permanovı solunda oturdıp, üsti naz-nıgmatlı uzın stola başını atıp degişdi. CİNS AT (Hikaye) "Sülünün Civcivleri" adlı sanat filmini çeken grup, beklenmedik bir itibarsızlığa uğradı. Obanın ihtiyarları bunu felaket ve tersliğe, yine diğerleri de başka şeylere yordular. Nede olsa, iş işten geçtikten sonra pişmanlığın faydası yoktu. Şimdi onu geri döndürmek mümkün olur mu? Başta herşey güllük gülistanlıktı. Sadece ilçede değil, bütün vilayette, tanınmış bir artistin başrolde sinema filmi çekmeye geleceği hakkındaki "mış-miş"ler bir iki ay önceden malum oldu. Nihayet kıymetli artist, meslekdaşlarıyla birlikte geldi. İlçe kaymakamı onları yazlık misafirhanede kabul etti. Filmin rejisörü Ernest Amanoviç'i sağına, "kendi artisti'vo bir iki sefer böyle deyip de sohbet açmıştı/ Polat Permanov'u soluna oturtup üstü yiyecek dolu olan uzun masayı başını çevirip şakalaştı:

-Gürrüni şun yalı stolun başında kemem del. Siz neme, üsti kagızlı, gatı stoh görmen gelen delsiniz-e? -Ha-ha-ha... Bizin gözleyenimiz şun yalı ıssol-diyip, çaslı gülen ak saçlı recissyor, gözündeki gara eynegini ayrıp, çıgcaran gözlerini süpürdi-sizin mıhmanpazarhgınızı önki sapar, surata almcak yerleri görmeğe gelemde-de görüpdim. Hekim ızlı-ızma iki nakil bilen cogap berdi: -Amanoviç, "Mıhman atandan ulı", "Gelen dövlet" diyipdirler. Yöne, öz ildeşimiz biy toprağa seyrek gelye. Biz-e gazetde okap, televizorda görüp onayyas. Polat Permanoviç, biy ne, helisindi beylcki gonşı dövletlerdc dagam kino düşüp yör diyip eşidyes velin, bi yerlerik gara berenizok? -İş köp bolya yaşulı. İndi şu fil'mi gutaryançak yüreğinize düşeris. -Hanı onda, birki ağız gabrak-gubrak cdinelin. Yaş yiğitler! /Ol stolun töveregindeki hızmat birki yaş yiğide baş atdı/. Hanı biy, goynun kelle-ayagmı böleklep, mıhmanlarm önlerinde goyuşdırsaiîız-laii. Hava, "yüreğe düşeris" diyyenizmi? Düşmersiniz. Tüveleme, biy getiren gelin-gızlannızam biri-birinden görmegey. Saylap alıp gaydayyanız öydyen. Birküç sanısını bize goyup gidip, etrapda ayal-gızlardan kadranı yetenok. Recissyor içi bıcırdap duran borcomlı stakanmı boşadıp: -Irazı edin-de neçesi gerek bolsa al-da galıberin-diyip, elleri yanı bişen sarı erikli gızlara tarap ümledi: -Gızlar, çekimnen-de iyip-içiberin, her gün mün yalı elpe-şclpelik bolası yok. Ertirden işe başlamalı. Özünizem eliniz ketmcnli govaça otarşiniz. Bizin fil'mimizdc şeyle kadram bar. -Neme kinofiız köne dövürdenmi? Hezir bizin gızlarımızın hemmesi traktorm üstünde... -Biz iki dövrem alyas...-diyip, Ernest Amanoviç elindeki çarşagı böleklenip goylan, bağır bilen garın-içege uzatdı. Hekim iyim-içimin arasında indiki planlarını sıpayılık bilen yanındaki recissyor bilen Polat Permanoviçe gezekme-gezek seredip melim etdi. -Yene bir sağatdan etrabın zehmetkeşlcri sizin bilen duşuşmak isleye. Onat klubımız, halk teatnmız bar. Onson etrabımız hakda alnan kino seredersiniz. Çeper-hövescenlerimiz birki ceiî edip berer. Onson arkaym agşam nahannı, yenede şu yerde edineris. Şu mıhmanhanada-da yatıp, ertirirden barcak kolhozmıza "Yenişe" ugradarıs. Nehili, razımısmız? -Sohbetini bunun gibi bir masanın başında etsen fena olmaz. Siz böyle üstü kağıtlı, sert masayı görmemiş değilsiniz ya? -Hah hah hah... Bizim beklediğimiz bunun gibi masadır- diyerek kahkahayla gülen ak saçlı rejisör kara gözlüğünü çıkarıp yaşaran gözlerini sildi. -Sizin misafirperverliğinizi önceki sefer, filme alınacak yerleri görmek için geldiğimde de görmüştüm. Kaymakam, iki atasözünü arka arkaya sıralayarak cevap verdi: -Amanoviç, "Misafir atadan uludur", "Gelen devlettir" demişler. Kendi yurttaşımız bu toprağa seyrek geliyor. Biz de gazetede okuyup televizyonda görmekle yetiniyoruz. Polat Permanoviç, diğer komşu devletlerde ardı ardına sinema filmi çekip duruyor diye işitiyoruz. Fakat, nedense bu yerlere pek geldiğiniz yok. -İş çok oluyor ihtiyar. Şimdi şu filmi çekinceye kadar gönlünüzü yaparız. -Hadi, şimdi biri iki lokma atıştıralım. Gençler (Masanın etrafındaki hizmet eden bir iki gence doğru döndü) hadi, şu koyunun kelle-paçasını parçalayıp misafirlerin önüne koyunuz. Evet, "gönlünüzü yaparız" demediniz mi? Gönlümüzü yapmıyorsunuz. Maşallah, bu getirdiğiniz gelin kızlarınız da birbirlerinden güzeller. Seçerek aldığınız belli oluyor. Bir ikisini bize bırakıp gidin, ilçedeki kadın kızlardan bize sahne de kalmadı. Rejisör, içi boreom suyuyla dolu olan baradğmı boşaltıp: -Razı edin de hangisi lazımsa onu alıp götürün, diyerek ellerini, ellerinde olgunlaşan sarı erikler bulunan kızlara doğru yöneltti. -Kızlar, çekinmeyin de yiyip için, her gün bunun gibi bolluğun olası yok. Sabah erkenden işe başlamalı. Siz de elinizde çapayla pamuk çapalarsınız. Bizim filmimizde böyle bir sahne var. -Niye, filminiz eski devirle mi ilgilidir? Bizim kızlarımızın hepsi traktörün üstünde... -Biz, iki devri de alıyoruz... diyerek Ernest Amanoviç elindeki çatalı, parçalanmış olarak konulan güveçle işkembeye uzattı. Kaymakam, yeme içme sırasında bugünkü planlarını nazik bir şekilde rejisörle Polat Permanoviç'e arka arkaya anlattı. -Yine bir saat ilçenin işçileri sizinle görüşmek istiyorlar. İyi bir klubümüz, halk tiyatromuz var. Ondan sonra bölgemiz hakkında çekilen filmi seyredersiniz. Sanat heveslilerimiz size bir iki türkü söylerler. Ondan sonra rahat bir şekilde akşam yemeğini yine burada yeriz. Şu misafirhanede de yatıp sabah erkenden gideceğiniz kolhoza, "Zafer"e sizi yollarız. Nasıl, razı mısınız?

Polat Pennanoviç agzındakını yuvdyança baş atıp makulladı. Hekimler aîîsat valnışmava. Siz, "Mıhman atandan uh" diydiniz, bizem "Mıhman öy eycsinin guh" diyeysek nchili göryeniz? -He-he-he... Siz Polat Permanoviç "gul-sul" diyip özünizi mıhman sayman- diyip, hekimi yağlı dudaklarını güldürdi. Onyança mıhmanhananm uh hovlu sının daşma çekilen hayatdan garaca kellelerini sömeldişip, barmaklarmı mıhmanlara uzadışyan oğlancıklara gözi düşdi-de: -Bizin etrabımızın, ulusından-kiçisi şahır bilen artistleri govı göryer-diyip, oğlancıklara baka başını atdı. Olar kolhoz mıhmanhanasmda ycrleşdilcr. Güne yanıp garalan oba oğlanları yüzüne "Sülgünin cüyceleri" diylip yazılan yaşçikleri eyvana daşaşyardılar. Yalı birinci klasa baran ya barmadık balalar oların ayağına çolaşip: "Sül-gü-niiî cüy-ce-le-ri" diyip, bogna bölüp okayardı. Sonam: "dayı, ay dayı, mün içinde "Sülgünin cüycesi" barmı?" diyip sümüklerini dartışıp soval beryerdi. Berdaşhrakları oları çalaca kakıp: Ayrıl yoldan. Çolaşıp yörme. Men sana cüyceni görkezeriiî. Büy-e kinon adı, pankelle" diyip, her rely erdi. Polat Permanoviç gökden düşen yalıdı. Ol bu oğlanların hiçisinem tanamayardı. Belkem, eneatalarınam bilmez. Sebebi onun bu obadan giden yılı dünye inen çağa hezir otuz yaşında bolmalı. Ondanam üç-dört çağa önmegi inen çağa hezir otuz yaşında bolmalı. Ondanam üç-dört çağa önmegi mümkin. Pcrmanoviçin ilki gören tanış yüzi Kemal aga boldı. Olanı yedinci onlugm içinde. Gocalıp gidipdir. Dine gabakları bilen burnunda yıgırt atan teni görneymese, galan yerleri çayır tutan meydan yalı sakgal basıpdır. Ol uruşdan bir yağını aldırıp geleli beri ömrüm ilki dukanda, edarada indem mıhmanhanada garavulçılıkda geçiryer. Kolhoz başlığı Hıdır Muradov, işinden başlıklıga saylanar. Özü gofişı uçastkadan ekini. Öydender Hıdır Muradov, recissyor Ernest Amanoviç hemem Polat Permanoviç ertirki sırata dişirilecek erleri görmeğe gitdiler. Hatar-hatar gurlan şiferlerinin astından gaz turbacıgı gonşılara uzalıp geçyen kerpiç çayların önünden asfalt yol çekilipdir. Polat Permanoviç helki oğlancıkları tanamayşı yalı, bu caylarmam kimifi-kimindigini saygarıp bilenokdı. Ömür görmedik yerlerine sıyahata gelen yalıdı. Yekece üytgemedik zat olam akar suvlı yaplar, yöne olarınam suva bağrım berip yatan könece dö- Polat Pearmanoviç ağzındaki lokmayı yutuncaya kadar başım sallayıp onayladı. -Kaymakamlar kolay yanılmazlar. Siz, "misafir atadan uludur" dediniz, biz de "misafir ev sahibinin kuludur" desek nasıl karşılarsınız? -Heh hch heh... Siz, Polat Permanoviç, "kulkölc" diyerek kendinizi misafir yerine koymayın, - deyip kaymakam yağlı dudaklarıyla gülümsedi. O ana kadar misafirhanenin büyük avlusunun dışına çekilen duvardan karaca kafalarını dikip parmaklarını misafirlere uzatan oğlancıklara gözü ilişti: -Bizim ilçemizin büyüğünden küçüğüne kadar herkesi şairle artistleri iyi görürler, - deyip oğlancıklara bakarak başını salladı. Onlar, kolhoz misafirhanesine yerleştiler. Güneşte yanıp kararan köyün oğlanları yüzüne "Sülünün Civcivleri" diye yazılan çekmeceleri terasa taşıyorlardı. Yeni birinci sınıfa başlayan ya da daha başlamamış çocuklar onların ayaklarına dolaşıp "Sü-lü-nün Civ-civ-le-ri" diye heceleyip okuyorlardı. Sonra da "Dayı, ey dayı, bunun içinde sülünün civcivleri mi var" deyip sümüklerini çekerek soru soruyorlardı. Biraz irice olanları onların yavaşça itip: "Çekil yoldan, dolaşıp durma. Ben sana civcivleri gösteririm. Bu, filmin adıdır, mankafa", diyerek azarlıyordu. Polat Permanoviç, gökten düşmüş gibiydi. Bu oğlanların hiçbirisini de tanımıyordu. Belki de, ataanalarım da tanımıyordu. Bunun sebebi de, onun bu obadan gittiği yılda dünyaya gelen çocuğun şimdi otuz yaşında olmasıydı. Ondan da üç dört çocuğun doğması mümkündü. Permanoviç'in ilk gördüğü tanıdık yüz, Kemal ağa oldu. O da yetmişin içindeydi ve ihtiyarlayıp gitmişti. Sadece alnıyla burnunda buruşmuş teni görünmese kalan yerlerini Çayır tutan meydan gibi sakal kaplamış. Savaşta bir ayağını kaybedip geleliden beri ömrünü önce dükkanda, dairede şimdi de misafirhanede bekçilikte geçiriyordu. Kolhoz başkanı Hıdır Muradov, komsomol görevinden başkanlığa seçilmiştir. Kendisi de komşu ilçeden imiş. Öğleyin Hıdır Muradov, rejisör Ernest Amanoviç ve Polat Permanoviç yarm sabahki çekimlerin yapılacağı yerleri görmeye gittiler. Sıra sıra kurulan şiferlerin 1 altında gaz borusu komşulara uzayıp geçen kerpiç evlerin önünden asfalt yol çekilmiştir. Polat Permanoviç, deminki oğlanları tanıyamadığı gibi, bu evlerin de kimin olduğunu tahmin edemiyordu. Ömründe hiç gelmediği yerlere gelen seyyah gibiydi. Tek değişmeyen şey varidi o da akarsulu kanallardı. Fakat, onların da suya bağrını vererek yatan eski 1. Şifer: Kiremit

vürlerinin ornunı teze gıraları haşamlı beton köprüler eyelepdir. Maşın kolhoz posyologından çıkıp ilerigünbatarlıgına yöneldi. Günün yaşyan yerinde köne tamların divarları salgım atıp görünyer. Polat Permanoviçi biri gısımına gısıp pençeleri yalı boldı. Uludan demini alıp goyberenini özi-dc duymadı.... Ol şo könece tamların birinde doglupdı.... Yel-yagmınn astında divarları yumrulan cayın yanında Polat Pcrmanoviç maşından düşüp, badabat sigaret otlandı. Önki otuz-kırk tamdan dine dörtbeşisi galıpdır. Onun öz tamları-da, bireyyem yıkılıp, keseği teze açılan kartalara dalaşıpdır. Kolhoz posyologı gök daragta bürclip alısdan görünyer. Bütin aralığı govaça meydanları tutup, ortada gök deniz tolkun atyan yalı. Önler govaça kartalannın omunda gamışlı-yekenli yalpacık köl bolardı. -îne, şu bizin obamız-diyip, Polat Permanoviç çalaca gaşmı çıtıp acımtık yılgırdı-pasportımda "Polat Pcrmanov, 1935-nci yılda Köl oba sovetinde doguldı" diyen yazgı bar. Rccissyor bilen başlık seslerini çıkarman kövüşlerinifi burnuna seretdiler. -"Hanı obanız niredc?"-diyip sorasalar, şu köne kesekleri görkezmekden başga alaç yok. Birküç yıldan son mundanam derek galmaz. Onsofi obamızın adı-da yitip, dine pasportda adı galcak. Polat Permanoviç yene-de sigaretinin gabına elini yetirip, köne tamlara baka yöneldi. Ona çenli başlık Çar tarapına elini uzadıp, recissyora bu obanın tarihi hakda gıssacık gürrüiî berdi. -İne, hezirki bizin koihozımızm territoriyasında ön sular yalı yedi obacık bardı. Yuvaş-yuvaşdan olar birleşip "Yeniş" obası, "Yeniş" kolhozı emele geldi. Şu duran yerimize hem "Köl" obası diyerdiler. Anha, şo guma tarap çekilen zeykeş suvlı batgahgı, koli gutardı. Kölün yerine allaneme teze kartalar açdık. Bul obadan dokuz adam uruşda vepat boldı. Dul galan ayalların köpüsi gonşı obalara-atası öylerine gidipdirler. Yene bir toparı uruşdan sonkı açlıkgahatçılıkda pılan kolhoz gurplımış, dohodı köp beryemiş diyseler, şo yerik göçüpdirler. Yene birtoparı sehere, şo vagtlar rayon merkezinc-de seher diyeyen ekenler, işlemeğe gidipdirler. Inhı Polat Permanoviç dagam şo-ol Aşgabada okuva gidip dolanıp gelmediklerinin biri. Garaz, şeydip şu duran yerimizde iki-üç hocalık galdı, olaram sonra kolhozın merkezi posyologına göçüp bardılar. Şeydibem Köl obası "yitip" gitdi. Polat Permanoviç köne tamın binyadının cay- dcmirlerinin yerini yeni, kenarları muhteşem betonlu köprüler almıştı. Araba, kolhoz posyolağından 1 çıkıp ileriye, batıya doğru yöneldi. Güneşin battığı yerde eski damların duvarları serap halinde görünüyordu. Polat Permanoviç'i birisi avucuna kısıp pençelemiş gibi oldu. Derin derin soluk alıp verdiğini kendisi de hissetmedi....o, bu eski damların birisinde doğmuştur...rüzgârın, yağmurun altında duvarları yıkılan evin yanında Polat Permanoviç arabadan inip hemen bir sigara yaktı. Otuz kırk damdan sadece dört beşi kalmıştı. Onun kendi damı da bir zamanda yıkılıp yeni açılan parsellere karışmıştı. Kolhoz alanı, uzaktan yeşil ağaca bürünmüş olarak görünüyor. Bütün aralığı pamuk tarlaları kaplamış, yeşil bir deniz dalgalanıyor gibiydi. Önceleri, pamuk tarlalarının yerinde kamışlı, derin olmayan göl vardı. -İşte, bu bizim köyümüz, diyerek Polat Permanoviç, yavaşça kaşını çatıp acıyla gülümsedipasaportumda "Polat Permanov, 1935 yılında Göloba köyünde doğdu" şeklinde yazı vardır. Rejisörle başkan seslerini çıkarmadan ayaklarının ucuna baktılar. "Hani, köyünüz nerede?" deyip sorsalar, bu eski kerpiçleri göstermekten başka çare yok. Bir iki yıl sonra, bundan da eser kalmaz. Daha sonra köy ümüzün adı sadece pasaportta kalacak. Polat Permanoviç sigara paketine elini atıp eski damlara doğru yöneldi. O sırada, başkan dört bir tarafına elini uzatıp rejisöre bu köyün tarihi hakkında kısacık bir konuşma yaptı: -İşte, bizim şimdiki kolhozumuzun mahallinde önceleri bunlar gibi yedi köycük vardı. Yavaş yavaş onlar birleşip "Zafer" obası, "Zafer" kolhozu meydana geldi. Bu durduğumuz yere de Gölobası diyorlardı. İşte şu çöle doğru çekilen kanal, sulu bataklığı ve gölü kuruttu. Gölün yerine birkaç yeni tarla açtık. Bu köyden tam dokuz insan savaşta öldü. Dul kalan kadınların çoğu komşu köylerc-baba evlerine gittiler. Yine bir gruba da savaştan sonraki açlık ve kıtlıkta, filan kolhoz müreffehmiş, geliri çokmuş denildiğinde o yere göçmüşlerdir. Yine bir grubu şehre, o zamanlar ilçe merkezine de şehir diyorlarmış, çalışmaya gitmişler. İşte, Polat Permanoviç de bu Aşgabat'a okumaya gidip de dolanıp gelmeyenlerden birisidir. Velhasıl, böyle durduğumuz yerde iki üç çiftlik kaldı, onlar da sonra kolhozun merkezi yerleşim birimine göçüp gittiler. Böylece Gölobası "kaybolup gitti." Polat Permanoviç, eski damın temelinin ya- 1. Posyolağı: Alan

Tıklarından gögerişip çıkan yandakmısm-da akbaşları, garrap mecali gaçan iğdedir tutların içi gara köyük termelerini smlayardı, yatlamaları çagalık yıllarının üstünden bürgüdin kölegesi yalı çalt gayıp geçyerdi....hezirki öz yaşmdaka ursa giden kakasının boynundan gucaklap, bağrına in sonkı gezck basanını o vagtlar altı yaşlı Polatcık nebilsin. Gurap gargı gamışa dönen ecesini, köçe dolap merdivana yüklenlerinde ol sekizindedi. Şo vagt mehriban ecesinden bakı cıda düşendirinem öytmeyerdi. Yedincini gutaryança daşkı garındaşlarmın öylerinde gün-güzeran gördi. Okuv. Okuvdan son kelek sıgrın tanapını hem-de el yalı çöreği eline tutdırdılar. Akar suva batırıp, mıccarıp iyyen çöreğinin tagamı henizcm ağzından gidenok. Bal garıhp bişirilen yalıdı. Ökçene çümen tikenin ızasma çıda bilmen, gızılincik yalı yeke ayağın üstünde durup, oturmağa ıbalı yer gözlersin. Sonra yırtık tahyan içindeki gözi dövük irine bilen çukcalap çümen tikeni ayırarsın velin, dünyen azabından dinip, gicen yerin gaşalan yalı, bay, heziller edinersin-ov. Eneden doğup görmedik tertip-düzgünlerini övrederler. Gözni açalak-yumalak edip yorgan-düşegini yıgnarsın, ertirki masklar, çay-nahar, garaz günün ncnensi geçenini bilmersin. Onson institut, teatr, kino... Ukudan oyanan yalı bolup başını galdıranda Polat Permanoviç kolhoz başlığı bilen recissyorm gumuıî etegindeki atlara sın edip duranına gözi düşdi. Yuvaşca yörep olara golay gelende recissyorm: -Bize o atların üçüsini berin. Yene-de üç sanı eşek bilen üç künde tapmağa kömek edindiyenini cşitdi. -Veh, ine şu künde diyeniniz kmrak bolaymasa. -Gayrat edin, Hıdır inim. Gocalardan sorasanız taparlar. -Bul hayışınızı hckimc-de aydan ekeniniz. Olam düyn til etdi. Yöne, yörüte Aşgabada barıp alan tohum atımı-ha goşa goşmaga gözüm gıyanok. Recissyor iki elini asmana serip yalbardı. Cibrindi. -Yak, valla. İnim Hıdır Mırat, bu bir yarım oyun, yarını çm yalı zat. Özem birce sagatlık. Onson vessalam. Yö... in govusı bilece gidip atları saylalın. -Recissyor onun tirseginden golunı geçirip maşına tarap yörep uğradı. -Kinonın bu yerinde bay-kulaklardan alnan atlar kolhozm emlegine geçirilyer. Şo atlar, eşekler, öküzler biîenem kolhoz yeri sürülye. Düşünyenmi? Bize şu- rıklarından yeşerip çıkan yandakları ve akbaşları, ihtiyarlayıp mecali kaçan iğde ve dutların içi kara yanık yapraklarını seyrediyordu. Hatırlamaları, çocukluk yıllarının üstünden kartalın gölgesi gibi çabucak kayıp geçiyordu.... Kendisinin yaşlarındayken savaşa giden babasının onu kucaklayıp bağrına son kez bastığını o zamanlar altı yaşındaki Polatcık ne bilsin. Kuruyup uzun kamışa dönen annesini keçeye sarıp tabuta yüklediklerinde o daha sekizindeydi. Ö zaman, şefkatli annesinden sonsuza dek ayrı düştüğünü de bilmiyordu. Yedi yaşını bitirince dışardaki kardeşlerinin evinde yaşamaya başladı. Tahsil. Tahsilden sonra boynuzsuz sığırın ipini ve de el kadar ekmeği eline tutuşturdular. Akarsuya batırıp ezerek yediği ekmeğin tadı hâlâ damağındaydı. Balla karıştırılıp pişirilmiş gibiydi. Ökçesine batan dikenin acısına dayanamayaz, kızılincik 1 gibi tek ayağının üstünde durup oturmak için uygun bir yer ararsan. Sonra yırtık takkenin içindeki gözü kırık iğneyle batan dikeni çıkarırsın. Fakat dünyanın azabından kurtulup gidişen yerini kaşırmış gibi zevk alırsın. Anadan doğup da görmediğin tertip düzenlerini öğretirler. Göz açıp kapayıncaya kadar yorgan ve döşeğini toplarsın, sa-, bahki sporla çay-kahvaltı, velhasıl günün nasıl geçtiğini anlamazsın. Ondan sonra enstitü, tiyatro, sinema... Polat Permanoviç, uykudan uyanmış gibi olup başını kaldırınca kolhoz başkanıyla rejisörün çölün etegindeki atlara baktıklarını gördü. Yavaşça yürüyüp onlara doğru gelince rejisörün: -Bize o otların üçünü verin. Yine üç tane eşekle üç karasaban bulmak için yardım edin,- dediğini duydu. -Vay, işte bu karasaban dediğiniz çok zor bulunur. -Gayret edin Hıdır kardeşim. İhtiyarlardan sorarsanız bulurlar. - Bu isteğinizi kaymakama da söylemişsiniz. O da dün söyledi. Fakat, özellikle Aşgabat'a gidip aldığım cins atımı çifte koşmaya kıyamıyorum. Rejisör iki elini göğe açıp yalvardı, şikayet etti: -Bak kardeşim Hıdır Murat, bu bir yarısı oyun, yarısı gerçek gibi bir şey. Bir saatlik bir şey. Ondan sonra vesselam. Yürüyün, en iyisi birlikte gidip atları seçelim.- Rejisör onun koluna girip arabaya doğru yürümeye başladı. -Filmin burasında zenginlerden alınan atlar kolhozun mülkiyetine geçiriliyor. Bu atlar eşekler ve öküzlerle de kolhoz tarlaları sürülüyor. Anladın mı? Bize bu kadarcık bir sahne için gerekli vesselam. Mutlak 1. Kızılincik: Sulak yerlerde yaşayan uzun ve kırmızı bacaklı beyaz kuş.

cagaz kusokkadr gerek. Vessalam. Özem hökmanı suratda. O bolmasa bolmıya. İslcscniz atlarınızı ulananımız üçin kolhoza pul töleli.. -Vah, pul hiçle. On gürrünini etmen. -Zato sen atlarını million tomaşacı görer. Hıdır Mıradın kolhozının atları dıycr. Abrayı, şohratı neme degmiye. -Şan-şöhradamhiç... -Onda neme?.. -...Tohum atda...tohum mal... -Bolanda neme? On-yigrimi edim kğnde çekeni bilen tohumına zeper yetmez-e on. Men ak saçıma ınannay-hov, Hıdır inim. Kinonın ilkinci kadrlan surata düşürilip başlandı. Operatorın, recissyonfi kelleleri saman şlyapalı. Recissyor ağzındaki rupora gıgırıp buyruk berişdiryer. İlkinci kolhoz gurlan yılı. Bay-kulaklardan alnan atlar, öküzler garıplarm eşeğine tay edilip yer sürülyer. Polat Permanoviçin kellesi könece ak mıtgal yağlık bilen saralan. Köyneginifi omzı yırtılıpdır. Bilinde kendir guşak bar. Elinde tut çubıgı. -Motor!.. Polat Permanoviç boyuntırıgı tohum atıfikıdan has pesdeki gök eşeğin yanbaşına çıbıgını çalaca şırpıldadyar. Kündeniii yüzi alav yalı yerdemri toprağa çümüp öce müfizeyer. Obalarında ilkinci mertebe kino surata düşürülyenini görmek üçin mehelle barı üyşüp bir çetde masgarabaza tomaşa edyen yalı seredişyerlcr. Kolhoz gurlan yıllarında at bilen eşekde yer sürüp gören gocaları bu zat gen galdıranok. Yöne oların biri: -Biz kinede bolyan zatları çin öyderdik. Özümizinkilcre bir zat bolsa gınanardık. Asıl büy-e oyun yalı zat eken-diydi. Kimdir biri Poladın yagırnısına, yüzüne, boyunlarına suv sepip gara batan yalı etdi. Hezir Polat öndeki topbak garagıii düybündeki sülgünin keteginin üstünden barmalıdı. Onson yer sürmesini bes edip, onun cüycelerini ketegi bilen hovpsuz yere göçürmeli. Sülgünin cüycelerinin ornuna kolhoz inkubatorından tovugın cüycelerinin ganatcıklarını gızılımtıl-gögümtil refike boyaşdırıp, ayacıklarınam danışdırıp keteginde goyupdılar. Poladın künde tutuşmdan, yeri tekiz sürüp bilmeyeninden recissyor nczarı bolup, heli-şindi operaton saklayardı. Dayhanlardan biri Poladı yanına alıp atızın afin çetine birki mertebe barıp galdı. Çıbıgı, malların yüpüni, kündenifî başını nehili tutmalıdıgmı övran-övran görkezdi. surette gerekmektedir. O olmazsa olmaz. İsterseniz atlarınızı kullanmak için kolhoza para ödeyelim. -Hele para hiç. Onun adını bile anmayın. -Yahu, senin atlarını milyonlarca izleyici görür ve Hıdır Mırad'ın kolhozunun atları derler. İtibarı, şöhreti neye deymez ki? -Şan-şöhret de hiç... -O neden? -... İyi cins at da... İyi cins mal... -Ne olur öyleyse? onbeş yirmi adım karasaban çekmekle cinsliğine halel gelmez ya. Benim ak sa çıma inan ey Hıdır kardeşim. * * * Filmin ilk sahneleri çekilmeye başladı. Operatörün ya da makinistin, rejisörün başlarında hasır şapka vardı. Rejisör diyafonla bağırıp emirler veriyordu. Kolhozun ilk kez kurulduğu yıl. Zenginlerden alman atlar, öküzler yoksulların eşeğine eş edilip tarla sürülüyor. Polat Permanoviç'in başı, eskice, ak bir yağlıkla sarılmış. Gömleğinin omuzu yırtılmıştı. Belinde kendir bir kuşak var. Elinde de dut çubuğu. -Motor!... Polat Permanoviç, boyunduruğu cins atmkinden daha aşağıdaki boz eşeğin kalçasına hafifçe vuruyor. Karasabanın yüzü alev gibi demiri toprağa batıp çıkıyor. Köylerinde ilk defa film çekildiğini görmek için mahallelinin hepsi toplanıp bir köş ede cambazı seyreder gibi bakıyorlar. Kolhozun kurulduğu yıllarda at ve eşekle yer süren itiyarlan bu şey hayrette bırakmıyor. Fakat onlardan birisi: -Biz sinemada olan şeyleri gerçek sanardık. Kendimizinkilere bir şey olsa üzülürdük, aslında bu da oyun gibi bir şeymiş,- dedi. Herhangi birisi Polat'ın sırtına, yüzüne, boynuna su serpip kara tere batmış gibi etti. Şimdi, Polat öndeki toplu garağın* dibindeki sülün yuvasının üstüne varmalıydı. Ondan sonra toprak sürmeyi bırakıp onun yavrularını emin bir yere taşımalıydı. Sülünün yavrulannın yerine kolhoz kuluçka makinasmdan çıkarılan tavuğun civcivlerinin kanatlarını kırmızımsı yeşilimsi renge boyayıp ayaklarını da bağlayıp yuvaya koymuşlardı. Polat'ın karasaban tutuşundan, yeri doğru süremeyişinden memnunkalmayan rejisör, sık sık kameramanı durduruyordu. Köylülerden birisi Polat'ı yanına alarak bahçenin öbür tarafına kadar bir iki kez varıp geldi. Çubuğu, mallann ipini, karasabanın başını nasıl tutması gerektiğini ayrı ayrı gösterdi.

Kündenin başına yene-de Polat geçdi. Onun depesinden guylan suv burçak-burçak bolup yüzünden sırıgyardı. Atızın anrucunda yetilip, ızına övrülcek bolanda, ine şu yerde, bolmaz iş boldı. Goşun iç tarapmdan aylanan tohum atın art ayagırun toynağının yokarsından yerdemrin yalavuz yalı ağzı sünküne çenli kesip goyberdi. Gara gan çüvdürilip akmağa başladı. At canaver ikuç mertebe asmana bökdi. Ilgaşıp kömege gelenlerin içinde bir yaşulı Poladın döşünden itip goyberdi-de hemmeli gıgırdı: İ -Hey, senin eden işin bar bolsun, emelsiz. İş togtadı. Atı boyuntırıkdan boşatdılar. Sürlen yerin kesekleri atm art ayaklan, gızıl-gara gana boyalıpdı. Mum gören Hışır Mıradın hılk edip bokurdagı doldı. Gözlerine yaş aylandı. Ona çenli recissyor onun yanına barıp: -Mal dogtorını çağırmak gerek-diydi. -Maslahatın üçin sag bol, yaşulı. Yagşam bir iş bitirdiniz. -Başlık afiırdan dınzap gelen gaharına zordan bes gelip, yüzüni kese sovdı. -Beyle gmanyan bolsanız biz hununı töleyeris. -Mana onun huni gerekdel, tohum atın sağdın sınası gerek. Başlık gözlerinden togalanyan yaşı köpçülikden gizlep maşınına yöneldi. Izından yeten bir adama-da: -Tiz maşına yüklep, ferma eltin. Seysi, tebibi, dogtorı barsını çağırın. Belkem... * * * Agşamaralardı. Hemmenin keypi gaçıpdı. Ilayta-da Polat Permanoviç bilen recissyorın. Oların ikisi-de öz otağlarında çıranı yakman içlerini hümledişip divanda yatırdı. Recissyorın kinoda esası tekrarlayan zadı obalı oğlanlarının sülgünifi cüyceleri yalı sehere sinip gideşlerl, teze intelligentsiya. Bu rolı Polat Permanoviçden başga artist ofiarar öydip onun kellesine-de gelmeyerdi. Bi-de obanı, yeri, toprağı unudıpdır. Hekimin "Halk teatrımız" bar diyeni günde yadına düşdi. Belkem oların arasından talant tapılar. Bardı-gcldi tapılaysa, ol seherdeki kadrları başararmı? İn sonkı stildeki tansları nehili etsin. Daşarı yurtlılar bilen gürleşende özüni onaysız duymazmı? Eğerde, obadaki kadrlarda Poladın omuna dublyor gözlesek... Polat Permanoviçin elinin golayındakı küldanın içi çekilen sigaretin galındısından dolupdı. Pencirenin açık fortoçkası içerinin tüssesini çekip çıkarmağa yetişenokdı. Polat, karasabanın başına tekrar geçti. Tepesinden dökülen su damla damla yüzünden dökülüyordu. Bahçenin arka ucuna varıp arkasına dönecek olunca işte burada olmayacak bir iş oldu. Pulluğun ateş gibi ağzı çiftin iç tarafından dönen cins atın arka ayağının tırnağının yukarısını kemiğine kadar kesiverdi. Kara kan fışkırıp akmaya başladı, ak iki üç metre yükseğe sıçradı. Koşup yardıma gelenlerden bir ihtiyar, Polat'ı göğsünden itti ve olanca gücüyle bağırdı: -Hay senin yaptığın iş orda kalsın, beceriksiz. İş durdu ve atı boyunduruktan çıkardılar. Sürülen yerin kesekleri ve atın arka ayakları kızıl kana boyanmıştı. Bunu gören Hıdır Mırad'ın kahırdan boğazı doldu ve gözlerine yaş indi. O sırada rejisör, onun yanına varıp: -Veteriner çağırmak gerekir,- dedi. -Tavsiyen için teşekkürler ihtiyar. İyi bir iş becerdiniz. Başkan artıp gelen hiddetini zoraki bastırıp yüzünü yana çevirdi. -Böyle yapacaksanız biz kan bedelini öderiz. -Bana onun kan bedeli değil, cins atm sağlam bedeni gerekir. Başkan, gözlerinde biriken yaşı kalabalıktan gizleyip arabasına yöneldi. Arkasından yetişen bir adama da: -Tez arabaya yüklenip çiftliğe iletin. Seyisi, tabibi, doktoru hepsini çağırın. Belki de... Devamını söylemeden hızlı hızlı yürüyüp gitti. * * * Akşam üzeriydi. Herkesin keyfi kaçmıştı. Özellikle de Polat Permanoviç ile rejisörün keyfi kaçmıştı. İkisi de kendi odalarında çırayı yakmadan düşünceli bir şekilde divanda yatıyordu. Rejisörün filmde esas tekrarladığı husus, köylü oğlanların sülünün civcivleri gibi şehre sinip gidişleri, yani entellektüellere karışmalarıydı. Aklına, bu rolü Polat Permanoviç'ten başka oynayabilecek birisi gelmemişti. Bu da köyü, yeri, toprağı unutmuştu. Kaymakamın "halk tiyatromuz" var dediği gün aklına geldi. Belki de onların arasından bir yetenek bulabilir. Hadi bulundu, peki o, şehirdeki sahneleri oynayabilir mi? En son tarzdaki dansları nasıl yapacak? Yabancılarla konuşunca kendisini rahatsız hissetmez mi? Yoksa, köydeki sahnelerde Polat'ın yerine dublör mü arasak? Polat Permanoviç'in elinin yanındaki kültablasımn içi, içilen sigaraların izmaritleriyle dolmuştu. Penceresinin havalandırma deliği açık olduğu halde içerinin dumanını çekip çıkmaya yetersiz geliyordu.

Neme etmeli? Neme etmeli? Bu soval beyninin öycüklerini müfilerçe sapar kakıp çıkdı. Obadaşlarınin, bütin etrabıiî içinde masgara bolundı. Entek bu habar dine bir etraba del, velayatınam çeginden çıkar. Çemçelep yignalılan abray-şöhrat susaklanıp döküldi. Menin indi bu yerinin adamlarına görünmeğe yüzüm galmadı. Ertesi irden Polat Permanoviç çay içmege-de gelmedi. Recissyor onun ızından kömekçisini iberdi. Salimim bermen ızına gaydıp gelen kömekçi yiğit elindeki bir bölek kagızı recissyora uzatdı. Ol kagızm yüzüne seredip, başını yaykadı, maniayım tutdı. Onda şeyle sözler bardı. -"Ernest Amanoviç! Men gidyen. Bağışlan, bu rolda oynap bilcek del. Başga adam gözlen. Polat Permanov". Eyvanın burcundaki oturgıçda çugdup oturan, yüzüni tüy basan Kemal aga dillendi: -Yarıgice tovuk gıgıranda eli çemedanlı birihe çıkıp gidipdi. Garankıda kimdiginem sayganp bilmedim. Şo Permanın ogh bolaymasın. Goca cogap beren bolmadı. Eyvanda iki-yana gözmelep yörşüne recissyor Ernest Amanoviçin kellesine bir pikir geldi. Stsenarinin sonum üytgetmeli. Baş rolda oynayan artisti hem ift sonunda obadan gaçırmalı. Ol bu pikiri hakda kinostudiyanın yolbaşçılarına hem-de avtora telegramma bermekçi boldı. Emma yene-de bu hıyalmdan yüz övürdi. "İn govusı öz yerinde çözeyin" diyip oylandı-da, oturanlara yüzlendi: -Adamlar, men Aşgabada barıp gaydaym. Ne yapmalı, ne etmeli? Bu sual, beyninin hücrelerini binlerce kez deşti durdu. Köylülerinin, bütün ilçenin içinde maskara olmuştu. Biraz sonra bu haber sadece ilçeye değil, vilayete de yayılır. Kaşıkla biriktirdiğim şan şöhretim kepçeyle döküldü. Benim şimdi bura insanlarına görünmek için yüzüm kalmadı. Ertesi gün erkenden Polat Permanoviç çay içmeye de inmedi. Rejisör onun arkasından yardımcısını gönderdi. Vakit geçirmeden geri dönüp gelen yardımcı genç, elindeki birparça kağıdı rejisöre uzattı. Rejisör, kağıda bakıp başını salladı, alnını tuttu. Kağıtta şunlar yazıyordu: -"Ernest Amanoviç! -od 'İ Ben gidiyorum. Bağışlayın, bu rolde oynayamayacağım. Başka bir adam arayın. Polat Permanoviç." Terasın köşesindeki sandalyede çömüp oturan yüzü kıllı Kemal ağa dillendi: -Gece yarısı tavuk bağırınca, eli valizli birisi çıkıp gitti. Karanlıkta kim olduğunu seçemedim. Bu Perman'm oğlu olmasın. İhtiyara cevap veren olmadı. Terasta bir o yana bir bu yana yürüyüp duran rejisör Ernest Amanoviç'in kafasına bir fikir geldi. Senaryosunun sonunu değiştirmeli, başrolde oynayan artisti de en sonunda köyden kaçırmahydı. O, bu düşüncesi hakkında film stüdyosunun başkanlarına ve yazara telgraf çekmek istedi. Fakat bu hayalinden de caydı. "En iyisi kendi yerinde çözeyim" diye düşündü ve oturanlara döndü: -İnsanlar, ben Aşgabat'a gidip geleyim.