Dünya tarihi pek çok katliamlara sahne olmuş ve olmaya devam etmektedir. İnsan kadar kendi nesline düşman olan başka bir varlık görülmemektedir. Tarih boyunca insan nesli hep kendini savunmak yada karşıdakini yok etmek için çaba sarfetmiş ve bu yolda pek çok imkanlarını harcayarak silah üretmeye çalışmıştır. Ne yazık ki günümüzde bilimsel çalışmalar insanlığın hizmetinden çok, yine onu yok etmeye yönelik olarak eski hızına hız katarak devam etmektedir. Bu insanlık adına korkutucu bir şey. Ancak bundan daha korkutucu bir silah, İlahi ilmin asıl hedefinden saptırılmasıdır. Ehli kitap olarak bilinen Yahudiler, Allah Teala nın Musa (a.s.) gönderdiği Tevrat ı tahrif etmeleri sonucunda hem kendileri sapmış hem de sonra gelen nesillerin sapmasına sebep olmuşlardır. Bunun sonucu olarak da son ve hak din olan İslam a inanmalarına mani olmuşlardır. Yine ehli kitap olan Hıristiyanlar da incili tahrif ederek nesilleri aynı akıbete uğratmışlardır. İlahi kaynaklı olan İslam dinini de tahrif etmek için tarih boyunca dahili ve harici müsteşrikler de çok çalışmış, ancak Allah Azze ve Celle nin garantörlüğünde olması sebebiyle başarılı olamamışlardır. O zikri (Kur an ı) biz indirdik biz; ve O nun koruyucusu da elbette biziz 1 Ayeti bu hakikati ortaya koymakta ve tarihte buna şahitlikte bulunmaktadır. Kur an ı tahrif etmede başarılı olamayan güruh bu çirkin emellerini Hz. Peygamber (s.a.v.)in söz, fiil ve davranışlarından müteşekkil hadislerine yönelmekte ve inananların saf ve temiz inançlarını zedelemeye çalışmaktadırlar. Kur an Hz. Peygamber (s.a.v.)e uymayı, O nu örnek alarak verdiği hükümlere rıza göstermeyi emrediyor ve bunu imani bir vazife 1 / 5
olarak kabul ediyor. Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar. 2 Bir başka ayette de: Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. 3 Bu ayette Allah ve Resulü nün tespit, tayin ve emrettiği bir hüküm bulunduğunda Müminlerin artık kendi isteklerine göre hareket etme ve bu hükümden başkasını seçme diye bir özgürlüğünün bulunmadığı açıkça ifade edilmektedir. Günümüz ilahiyat bilginlerinden bir kısmı kabir hayatını reddetmekte ve kabirde meydana gelecek sualin olmadığını savunmaktadırlar. Kabir hayatının varlığını ve orada sualin hak olduğunu naslar doğrultusunda ehli sünnet alimleri kabul etmişlerdir. Kabir hayatından bahseden bir ayette Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: Allah o adamı, kurmak istedikleri tuzaktan korudu. Kötü azap Firavun'un adamlarını sardı. Onlar, sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün, «Firavun'un adamlarını azabın en ağırına sokun» denir. 4 Cumhuru ulemaya göre burada ateşin sunulması berzah yani kabir hayatında olacaktır. Mücahid, ikrime, Mukatil ve Muhammed b. Kab gibi müfessirle bu ayetin dünyada (dünya küresi içerisinde bulunan) kabir azabının varlığını göstermektedir.5 Bu ayette, Firavun ve yandaşlarına ateşin sunulmasından bahsediliyor. Eğer buradaki azap mahşer sonrası cehennem azabı olsaydı, bir sonraki ifadede Kıyamet çattığı gün, «Firavun'un adamlarını azabın en ağırına sokun» buyrulmasına neden ihtiyaç duyulsaydı ki. Bir başka ayetten delil ise: Allah yolunda öldürülenlere «Ölüler» demeyin, zira onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz.6 Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın, bilakis 2 / 5
Rableri katında diridirler. Allah'ın bol nimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç içinde rızıklanırlar, arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler. 7 Bu ayetleri izah eden bir hadiste Efendimiz (s.a.v.) uhud şehitleri hakkında şöyle buyurmuştur: Uhud günü kardeşlerinize isabet eden (şehitlik mertebesi neticesinde) Allah ruhlarını yeşil kuşların içine koydu. Bu ruhlar cennet nehirlerine konar ve meyvelerinden yerler. Bu ruhlar arşın altında altından kafeslere konarlar. 8 Kabir suali ile ilgili imam Buhari nin rivayet ettiği bir hadiste Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Kul kabrine konulup, yakınları da ondan ayrılınca -ki o, geri dönenlerin ayak seslerini işitir- kendisine iki melek gelir. Onu oturtup: "Muhammed aleyhissalâtu vesselâm denen kimse hakkında ne diyordun?" diye sorarlar. Mü'min kimse bu soruya: "Şehadet ederim ki, O, Allah'ın kulu ve elçisidir!" diye cevap verir. Ona:"Cehennemdeki yerine bak! Allah orayı cennette bir mekâna tebdil etti" denilir. (Adam bakar) her ikisini de görür. Allah da ona, kabrinden cennete bakan bir pencere açar. Eğer ölen kâfir ve münafık ise (meleklerin sorusuna): "(Sorduğunuz zâtı) bilmiyorum. Ben de herkesin söylediğini söylüyordum!" diye cevap verir. Kendisine: "Anlamadın ve uymadın!" denilir. Sonra kulaklarının arasına demirden bir sopa ile vurulur. (Sopanın acısıyla) öyle bir çığlık atar ki, onu (insan ve cinlerden ibaret olan) iki ağırlık dışında ona yakın olan bütün (kulak sahipleri) işitir." 9 Hani Mevla Osmân İbnu Affân radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Osman radıyallahu anh, bir kabrin üzerinde durunca sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı. Kendisine: "Cenneti ve cehennemi hatırladığın vakit ağlamıyorsun, fakat kabri hatırlayınca ağlıyorsun!" dediler. Bunun üzerine: "Çünkü Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim: "Kabir, ahiret menzillerinin birinci menzilidir. Kişi ondan kurtulabilirse, ondan sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa ondan sonrakiler bundan daha zordur, daha şediddir." Hz. Osman devamla Resûlullah aleyhissalâtu 3 / 5
vesselâm'ın şu sözünü de nakletti: "(Ahiret âleminden gördüğüm) manzaraların hiçbiri kabir kadar korkutucu ve ürkütücü değildi!" Rezin şu ziyadeyi kaydetti: "Hâni der ki: "Hz. Osman radıyallahu anh'ın şu beyti inşad ettiğini işittim: "Eğer ondan necat buldunsa, büyük musibetten kurtuldun, Aksi halde senin kurtulacağını hayal etmem."10 Hz. Aişe radıyallahu anhâ'nın anlattığına göre, bir yahudi kadın, yanına girdi. kabir azabından bahsederek: "Seni kabir azabından Allah korusun!" dedi. Aişe de Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a kabir azabından sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!" buyurdu. Hz. Aişe der ki: "Bundan sonra Aleyhissalâtu vesselâm'ı namaz kılıp da, namazında kabir azabından istiaze etmediğini hiç görmedim."11 İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sizden biri ölünce, kendisine akşam ve sabah (cennet veya cehennemdeki) yeri arzedilir. Cennet ehlinden ise, (yeri) cennet ehlinin (yeridir), ateş ehlinden ise (yeri) ateş ehlinin (yeridir). Kendisine: "Allah seni Kıyamet günü diriltinceye kadar senin yerin işte budur!" denilir."12 Bu manada sahih kaynaklarda pek çok hadis zikredilmiştir. Bu hadisle kabir hayatının ve kabirde sorulacak suallerin hak olduğunu açık ve net olarak ortaya koymaktadır.ancak günümüzde dini hükümleri yıpratmak durumunda olanlar - bunların bir kısmı kötü niyetli olmayabilir- sadece bu konu hakkında olmayıp, kaderin varlığını reddedmek, reenkarnasyona (öldükten sonra ruhun başka bir bedende tekrar dünyaya geleceğine inananlar) inanmak, dirilmenin bedenen değil ruhen olacağına itikat etmek ve benzer düşünceleri televizyon kanallarında bu toplumun dini yapısını bozmaya yönelik olarak sunmaktadırlar. Kur an Müslümanlığı deyip Hz. Peygamber (s.a.v) i devreden çıkarmak 4 / 5
Kur an a aykırı davranmaktadır. Y.ne bu şahıslar işin içinden çıkamadıkları zaman hadisleri kullanmaktan da geri durmuyorlar. Onların kullandıkları hadisler sahih oluyor. İşlerine gelmeyen hadişler ise onlara göre ya zayıf ya da Kur an a aykırı. Böyle ilmi bir insaf olur mu. Allah bizleri bu gibi fitnelerden muhafaza eylesin Amin.... 1 - Hicr, 15/9, 2 - Nisa, 4/65, 3 - Ahzab, 33/36, 4 - Mümin, 40/45,46, 5 - Kurtubi, el- Cami li Ahkami ı-kur an, 15/318,319, 6 - Bakara, 2/154, 7 - Ali İmran, 3/169, 8 - Ahmed, Müsned, Hd.No:2520, 9 - Buhari, Cenaiz, 68,87; Müslim, Cennet, 70; Ebu Davud, Cenaiz, 78, 10 - Tirmizi, Zühd, 5, 11 - Buhari, Cenaiz, 89; Müslim, Mesacid, 123, 12 - Buhari, Cenaiz, 90; Müslim, Cennet, 65; Muvatta, Cenaiz, 47 5 / 5