Yolda Fanzin. "SURUÇ" için 08/15



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

İntikam. Ölüm Allah ın Emri

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

Muzaffer Asiltürk. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?


de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

tellidetay.wordpress.com

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır.

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları.

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

İnsanların Üzüntüsünün Başlangıcı

OYUNCAK AYI. Aysel çok mutluydu. Çünkü bugün doğum. Annesi Elvan a oyuncak bir ayı aldı. Elvan. günüydü. Babası Aysel e hediye aldı.

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Birbirimize anlatacağımız ne çok şey var; düşündünüz mü? İşte bu yazma nedenlerimden biri. İlki...

OYUNCAK AYI. ayının adını Yumoş koydu. Halasına oturmaya. giderken Yumoş uda götürdü. Halasının kızı. Sorular: 1- Annesi Elvan a hangi hediyeyi aldı?

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. İnsanların Üzüntüsünün Başlangıcı

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

Diyarbakır ve Yüksekova da kayıplarının failleri soruldu

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

Nepal Gezisi (Holi Festivali'nde Nepal'e gidiyoruz!)

Yýldýz Tilbe 1 ADAM OLSAYDIN. Söz-Müzik: Yýldýz Tilbe. Sevdim olmadý yar, küstüm olmadý yar. Kendini arattý, beni bulmadý yar

Herkese Bangkok tan merhabalar,

1) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı yapılmamıştır?

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Elişa, Mucizeler Adamı

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

ARI GRUBU EKİM AYI BÜLTENİ

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

yaşam boyu bağlanırsanız.

Sevda Üzerine Mektup

Müslim Uyğun. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Bu kısa Z Nesli tanımından sonra gelelim Torunum Ezgi nin okul macerasına.

Türkçe. Cümlede Anlam Cümlenin Yorumu. Metinde Kazandıkları Anlamlara Göre Cümleler

Eğitim Öğretim Yılı OKUL ÖNCESİ ŞEKERLİK EĞİTİM SETİ YARIM GÜNLÜK PLAN ÇİZELGESİ

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. İsa nın Doğuşu

Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız. (Kur an 50/16 Kaf)

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. İsa nın Doğuşu

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

Onceki izlenimdeki sevgi titresimleri sevgili Ugurcan'in izleniminde devam ediyor...

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Tanrı İbrahim in Sevgisini Deniyor

UFUK GÜRBÜZDAL TURK 102-3

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

TÜM BEL-SENDİKA Özel Sayı Kasım 2014 Sahibi: Ömer Salih EROL Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mumtaz BAŞAR Tasarım: Cem DEMİR Yönetim Yeri: Sümer 2 Sokak

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Kırk Yıl


BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Samuel, Tanrı Çocuğu Hizmetkarı

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Akın Uyar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Hiçbir şey olmamış gibi çekip giden, kalpleri hunharca katlederek bırakanların bu hayatta mutlu olacağına inanmıyordum. Zamanla bu inanç alev aldı;

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. İlk Paskalya

Vanlı futbolcu kızlar Bodrum da kamp yapıyor

Biz beyaz yakalılarız. Günümüzün çoğu plazalarda geçer. 9-6, 9-9, bazen de ne kadar giderse o kadar çalışırız. Adımız aynı zamanda kimliğimiz.

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

İÇİNDEKİLER. Pano Görselleri. Şefkat ve Merhamet İle İlgili Sözler ve Hikayeler. Etkinlikler ve Boyamalar

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

Transkript:

Yolda Fanzin "SURUÇ" için 08/15

Suruç Katliamı Şahidi Olarak: Gururla Bakıyorum Dünyaya Gururla Bakıyorum Dünyaya İki hafta öncesiydi, bir yolculuğa çıktım. İlk defa yola çıkmıyordum lakin bu yolculuk çok farklıydı. Daha önce yolum yine insanlık için Gazze ye, Roboski ye, Gezi ye, Reyhanlı ya ve Şengal e düşmüştü.. Ömrünü Hakk ve Hakikat yoluna adamış biri olarak zaten büyük yolun bir ferdi olarak çıkmam gerektiği için çıktım bu yola. Bayram gününün hemen ertesi Kobani de olmak için çıktım yola. Bayramı tamamlamak için yollardaydım. Öyle ya bayramlar, ortak mülkiyette, dayanışmada ve paylaşmada buluşma günleriydi.. Yol boyunca türküler, düşünceler eşliğinde ve heyecanı yüksek duygularla, yarım yamalak uykularla vardık durağımıza. Sabahın ilk ışıklarında vardığımız Suruç Amara Kültür Merkezi bahçesine kurulduk. Benim gibi onlarca çocuk görünce etrafımda; yolun yorgunluğu dert edilecek son şeydi. Kobani deki çocuklarla buluşacaktık ve bu mola da iyice dinlenmemiz gerekirken; biz tutmuş halay çekiyorduk. Öylesine coşkulu ve sevinçliydik ki Polen arkadaş çakmak almayı unutmuş sigarası için ateş isteyip duruyordu, Yasin arkadaş iki de bir hadi halaya demekte, bir arkadaş sürekli çimlere zarar vermeyin diyerek bizi uyarmakta, diğer arkadaşlar küçük havuz içindeki ördeği beslemekte bazı arkadaşlar yedikleri karpuzu karıncalarla paylaşmaktaydı. Sonra kahvaltı yapmak aklımıza geldi. Heyecandan olsa gerek o saate kadar üzerinden bir gün geçmesine rağmen bir şeyler yememiş olmama rağmen yine yoldaşlarım yesin diye bir dilim ekmek ve bir dilim domates ile kahvaltıyı geçiştirdim. Nasıl olsa öğlen olacak, dinleneceğiz belki sonra bir şeyler yeriz diyordum. Otobüs ve minibüslerden indirdiğimiz oyuncaklar, bebek bezleri, fidanlar, kitaplar kültür merkezinin içine götürülmüştü. Bir devlet izin verecekti ki geçip gidebilelim çocuk yoldaşlarımıza sarılmaya, sabırla bekliyorduk oysaki.. İnsanlıktan başka yükümüz yoktu.. Çantama biraz kitap koymuştum, içinde kendi yazdığım kitaplarda vardı. Sonra o ara Serhad geldi, boynuma sarıldı.. Uzun ince boylu Serhad; fidan Serhat, çocuk Serhad.. Uzun vakittir görüşememiştik Serhad ile; daha oturup doğru düzgün muhabbet dahi edemedik çünkü yorgunduk hele bir dinlenelim diyorduk.. Çocuk deyip duruyorum, bilmiyorsunuz ama biz harbiden çocuğuz!! Babasını (devleti) sevmeyen çocuklarız!! Çocuğuz evet, fıtratımız üzere isyan yüklüyüz, eşitlik istiyoruz, barış istiyoruz, adalet istiyoruz, merhamet istiyoruz, sevgi istiyoruz.. Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz, savaşsız ve saldırısız bir dünya istiyoruz. Biz cenneti bu dünyada isteyen çocuklarız.. Sakalımıza, boyumuza posumuza bakmayın! Çocuk olduğumuzdan Hakk ın nefesini şah damarımızdan daha yakın hissedip cesaretle korkmadan yürüyoruz zalimlerin üzerine.. İki hafta geçti.. Gözlerimin on metre önünde katledilen çocuklar gördüm.. Kör olanın gözleri açılırdı, sağır olan işitir, dilsiz olan haykırırdı, be!!! Katletmeye çalıştıkları muhabbetin ta kendisiydi, aşkın, sevginin, merhametin, dayanışmanın ve paylaşmanın kendisiydi.. Katletmek istedikleri erdemli bir yolun temsilcileriydi. Elim varmıyor yazmaya.. Evet yazmak lazım ama anca toparladım yazmak için kendimi.. İki haftadır gözlemlediğim şey, bizi her gün öldürmeye çalışanların dünyasında yaşamaya mecbur bırakılmışlığımız.. Analizler, anketler havada uçuşuyor Önceden AKP-MİT-IŞİD kısaca sistem-devlet tarafından planlanmış ve programlanmış bir katliamı yaşadım. Yaşadım ama dünyayı gördükçe her gün yaşamaktan soğuyorum!! Soruyorlar bunu kim yaptı diye.. Ahmak mısınız? Bizi katleden sistemi hala görmüyor musunuz? Kim bu katliamdan sonra anket yaptırıyor ise bizi katleden odur, deyip yüzümü çevirip içime döndüm yine.. Neyse.. Yazmak borcum var.. Yoldaşlarıma borcum var.. Diyarbakır ve Suruç katliamları dahil tüm katliamlarda devletin parmağı var. Kilis te öldürülen tc subayında tsk mermisi çıkıyor, tc kendi subayını kendi infaz ediyor. Sonra size de İŞİD e saldırdık deyip Kürt halkına saldırıyor, sizde AKP-İŞİD tiyatrosu nu izleyip devlete ve medyaya inanıyorsunuz. Biz biliyoruz ki, ölürse ten ölür canlar ölesi değil ve yine biz biliyoruz ki, nefis ölür nefes devam eder, bir ölür bin diriliriz. Çünkü bu taşıdığımız nefes Hakk ın nefesidir.. Hakk ve hakikat yolcularını öldüremezsiniz.. Suruç ta katledilen yoldaşlarım Hakk yolunda ölmüşlerdir ve hem yaşarken hem de canlarını Hakk sakladığı vakit gerçek anlamda şehid olmuşlardır.. Suruç katliamı dahil diğer katliamların üstü devlet tiyatrosuyla örtülmek isteniyor!! Sömürgeciler bizi istatistik veri haline çoktan getirdiler, onlara itaat edip, tüketip gebermemizi istiyorlar.. Sistem küfürün ta kendisidir! Analarımızın yüreğini dağlayan katliamların hesabını vereceksiniz!! Allah a yemin ederim ki bizi asla köle yapamayacaksınız, bizi öldürmeyeceksiniz!! Biz yaşamı uğrunda ölecek kadar çok seviyoruz işte bu yüzden dünyaya gururla bakıyoruz.. Binlerce yıldır katlediliyoruz ve biz katledilirken olan biteni film gibi izleyenler bizi her gün katletmeye devam ediyorlar: AVMlere giderek, alış-veriş yaparak, hayvanları katlederek, daha fazla endüstri ve teknoloji ile ilerleyerek, HESler yaparak, doğayı yok ederek, Nükleer yaparak, kredi kartlarıyla, banka dekontlarıyla, fayda-zarar maliyet analizleri yaparak, bizi her an katlediyorlar!! Terörü devlet yaratır. Devlet zalim ve zorbadır. Katliamları istatistik veri haline getirip bu durumu normal diye dayatıyorlar bizlere. Korku yaratıp, insanlardan itaat bekliyorlar! Sizi yaratan devlet değil doğadır. İtaat etmeyin! Tüketmeyin! Devlet istiyor diye ölmeyin; öldürmeyin. Terör demek, korku yaymak ve o korkular üzerinden insanları kontrol altına almak demektir.. Artık öğrenin asıl teröristin devletler olduğunu!! Abdestli militarizm, sizi Allah ile aldatır! Abdestsiz olanından tek farkı şirk nutukları atıp bunu size tevhid diye yutturmasıdır! Vatan, bayrak, şehid edebiyatı ile kandırılıyorsunuz! Devlet bir katliam ve tecavüz kurumudur! Devleti sevmeyin, onun duyguları yoktur; size zulümle cevap verir! Hayvan, su, ağaç, insan sevin; sevgiyle attığınız her bir adıma on adımla karşılık verecektir.. Son 13 yılda, onlarca katliam oldu, yüzlerce çocuk öldü. kalanlar ise her gün ölüyor.. Unutmayacağız hesabı sorulacak diyenler direnişi de baltalıyor. Basın açıklaması ve yürüyüşe katılıp görevimi yaptım deyip kapitalist yaşama geri dönüyor çoğunluk. Kimileri de acı yarıştırıp, katledilen kendi tarafından değilse umursamıyor diğerlerini. Roboski, Soma, Suruç, Reyhanlı, Gezi de katledilenler; devlet ve sermaye tarafından katledilen işçiler, erk tarafından katledilen kadınlar, sistem tarafından yaşarken köleleştirilen katliama açık ve hazır hale getirilen bizler; hepimizin nefsi bizi katledenlerden daha beter. Her nefis arınmıyor ve Hakk ile buluşmuyor ve edilgenlikten kopamıyorsa

IŞİD çetelerinden, AKP den, Siyonizm den daha tehlikelidir. Yani AKP, IŞİD sizin nefsinizdir! Tüketip, sisteme itaat ettikçe ve ihtiraslarınızı ihtiyaç olarak gördükçe bu bela hepimizi katletmeye devam edecek. Yani bu düzeni ayakta tutanlardır bizi katledenler, yani paraya, güce inanan toplumdur bizi katleden. Yaşarken ölmeye devam ediyoruz anlayacağınız!! Sahip olmak duygusundan arınmadıkça bu yazıyı da anlamayacaksınız ya!!! Nefsini bilenler kendini bilir, kendini bilenler Hakk ı hakikati bilir. Bilinç yoksa irade yoktur. Ama bu yazıyı okuyanda en nihayetinde Homosapiens ve uygar insan; yani hasta insan! Bir umut vicdanen sorumlu olduğumdan yazmaktayım. Uygarlık bizi katlediyor, makineleştiriyor ve bu trajedinin farkında olun istiyorum. Nefsini bilenler uygarlığı yok edip dünyayı cennete çevirecekler, sizde sistemden arınıp cennet yaşama adım atanlardan olun; paylaşın, sevin, dürüst olun ve yalan söylemeyin! Cenneti ötelerde aramayın.. İnanın sevince, paylaşınca ve dayanışma içerisinde olunca; cennet hemen yanı başınızda açığa çıkacaktır.. Suruç katliamından sonra, onlarca tehdit aldım ve küfür ettiler. Sen niye gebermedin diye saldırıyorlar. Siz zalimlere ve zalim sevicilere tek bir sözümüz var: korkmuyoruz! Başımız Hüseyn nin başından daha değerli değil ve bizler, siz zalimlerden hesap sormadan ölmeyeceğiz! Yol dün Kerbela dır bugün Kobani, mekan değişir ama mücadele devam edecek Gerçekler, hakikat ve Hakk gün gibi net ve ortadayken, bazı insanımsılar kör, sağır ve dilsiz. İşte biz böylesi toplumdan da beriyiz. Biz yüzümüzü Hakk a çevirdik. Biz Muhammed, Ali, Hüseyn, Mansur ve Bedreddiniz. Sistem, devlet ve kapitalizm ile arasına keskin hat çekmiş, paylaşan, dayanışma içinde olan, kula kulluk etmeyen insanlar Hakk ve hakikat yolunda yoldaşımızdır. Hakkı göstermeye deliliz.. Bu yolu bilen dost düşman nedir bilir. Nefsimizden değil Hakk ın nefesinden konuşuruz. İnsanımsılar üzülebilir fakat biz öfkeliyiz. Dünyaya gururla, aşkla, sevgiyle ve merhametle bakmaya devam edeceğiz. Yol Hakk ın yoludur ve bu yoldan dönmeyeceğiz. Korkmuyoruz! Ne bombalarınızdan ne de ölümden KORKMUYORUZ!! Hakk bizimle, Hakikat bizimle.. Biraz dağınık bir yazı olabilir ama halden anlayın olur mu, bu kadar yazmak bile inanın kolay değil.. Son sözüm: Allah, devleti kutsayanların belasını versin. Mehmet Lütfü ÖZDEMİR

Kuş Kanadında Umut Taşımak Bir kaykayım vardı Yıllar öncesinde Ayakkabısı olmayan çocuklar diyarında Bir kaykay Sekiz yaşımın gün dönümünde Babam bisikletle çıkageldi bir gün Yıllar öncesinde Ayağı olmayan çocuklar diyarında Bir bisiklet O çocuklar büyüyecek O çocuklar Suruç ta otuz iki can O-tuz-iki Otuz iki can Suruç ta Polen den Ece ye Heybeler dolusu oyuncak Temmuzun yirmisinde Babasız çocuklar diyarında Heybeler dolusu oyuncak... Orada Bir köy var uzakta Gitmesek de Görmesek de On ki ay Dört mevsim Ölüm Ölü Öl... Uykumuzun bir ucunda bombalar Bir ucunda hürriyet inancı sabah kadar Kızlar ve oğullar Barışı selamlıyor Kobane Kızlar ve oğullar Barışı selamlıyor Rojava Kızlar ve oğullar Asırlık savaşın ortasında Dilsiz yurtsuz çocuklar diyarında Kızlar ve oğullar Heybeler dolusu oyuncak Temmuzun yirmisinde... Kuş kanadında umut taşımak Kilometrelerce Çocukluğu elinden alınanlar Bil-mez-ler... Hava kurşun gibi ağır Bağır Bağır Bağırıyorum Gizem YERİK

İstemeden Gidenlerin Toprağın Altına Gömülemeyen Gülüşleri Ece Dinç e Dinmeyen acılara eklenen yenileri mevsimlerin hepsini kararttı artık. Ece yi yazmak istiyorum, Ece ye dair yazmak istiyorum. Ece ye dair dedikçe kocaman gülümsemesi gelip parlıyor karşımda. Tüm normal olmayan, istemeden gidişler gibi Ece nin gitmesi de zamansız, çok erken. 19 yaş gitmek için çok erken. Çaresiz bir hastalıktan değil, doğal bir afet sonucu değil, kana susamışların elinden, katiller istedi diye gitmek zorunda olmak. Ateşe bulanmış 2 Temmuz dan sonra kana bulanmış bir tarih, 20 Temmuz yerleşti hafızalarımıza. Bu tuhaf, korkunç, kirli coğrafyada artık neredeyse her güne düşen derin bir yarası var hâlâ insan olma derdi olanların hafızasında. Geçmeyen, geçmeyecek olan derin ruh yaralarımız var bolca. Geçmemeli de zaten. Geçmesi demek unutmak bir anlamda, üstünü örtmek kan ve dehşetin. Olmamış gibi hayata devam etmek, insan olma çabasına, vicdana ihanet değil de ne? Suruç Dilin sessiz kaldığı ve kelimelerin anlamsızca savrulduğu kocaman, derin bir yara. Katillerce patlatılan o bomba vicdanı olan her canlının yüreğinde patladı. Parçalanan bedenlerin yanık et kokusu evimizin, sokağımızın, kentimizin havasından süzülüp burnumuzun direğini yakıyor. O etrafa savrulan küller boğazımızı tıkarcasına çığlık çığlığa ağlamamıza karışıyor. Kül kusuyoruz, yanık et kusuyoruz, parça parça beden kusuyoruz gözyaşlarımızla.. Parça parça olduk biz de. Gidenler, orada olup hayatta kalan ama şanslı olup olmadıkları sorusu boşlukta sallanan kalanlar Ne büyük bir yükle geçecek bundan sonraki her nefesleri, her adımları. Yaşıyor olmanın ağırlığı an be an peşlerinden gidecek belki. Ece gitti. İsmini gidişinden sonra öğrendiğim diğer insanlar gibi. Ece yle kadına yönelik taciz ve tecavüze karşı eylem örgütlenen bir toplantıda tanıştım. Eyleme dair çarpıcı fikirleri vardı. Kızıl sopalarla sembolik olarak gücümüzü göstermek gibi Çoğunluk bu fikri onaylamasa da o ve bazı arkadaşları kızıl sopalarla katıldı saatler süren, Kadıköy sokaklarını inleten gece yürüyüşüne. Sonrasında yolumuz hep kesişti. Sokak ortak paydamızdı. Kayıplarımızda, adaletsizliklerde hep sokaktaydık. En çok da taziyelerdeydik. O kadar çok istemeden gidenimiz vardı ki, yaslar birbirine ekleniyordu. Yasımız, gözyaşımız hiç dinmedi. Nuh gittiğinde Ece yanıma gelmişti. Sessizce bakmıştı yüzüme, kelimeler olmaksızın yasımın ucundan tutmuştu. Kocaman, güzel, sıcaktı kalbi. Vicdanı rehberiydi adımlarının. Cenazeler ve mezarlıklar bana hep tuhaf gelmiştir. Ece ninki de öyleydi. Orada Ece de olurdu, bunu bilip onu aramak kalabalığın arasında. Biz o gün toprağın altına bedenini bıraktık Ece nin. Kocaman gülümsemesi toprağın altına giremeyecek kadar aydınlık oysaki. Nuh un gidişinden sonra hissettiğimle aynıydı hislerim Bana bakıp gülümsüyor o yerden Nuh gibi Göz kırpıyorum ikisine de özlemle Ferda SAYIN

Oyuncaklar, fidanlar, kitaplar Kentten köye geçiş sürecimde bir çok insanla tanıştım ama bunların arasında olan bir kişi çok özeldi. Benim gibi sadece Amerika adı verilmiş bir kıtada bunu gerçekleştiren bir insancık, bana Anadolu adı verilmiş bu toprakların neden verimli olduğunu sormuştu. Sanırım sorduğuna pişman oldu çünkü bizim ülkemizde ekinler kan ile sulanır, can ile gübrelenir. Nereye kazma vursan yeni bir vahşetle karşılaşılır. Evin çatı kısmında oturup aylaklık ederken duydum. Amara kültür merkezi adını duydum. Duyduğuma inanamayıp bilgisayara koştuğumda ise görmek istemediğim denli bir vahşeti buldum. Sanki uçurumun kenarındaymış gibi bunca zaman, sanki bulmak istemediğimiz bir şeyi aramışız gibi bunca zaman 32 bir rakam değildir artık. Amara bir kültür merkezi değildir artık. Amara ufacık bir bebekten bir canlı bomba yaratanların bizi katlettiği yerdir. Bu böyle biline! Biliyorum ki artık tüm hayatım boyunca iyi olmayacağım zira sırıtarak kendini ve masumları havaya uçuranların olduğu bir dünyada iyi olmak imkansızdır. Oyuncaklara dair Kendini bombalar ile havaya uçuran çocuğun hiç mi oyuncağı olmamıştır? Hiç mi oyuncağı kırıldı diye üzülmemiştir ki, oyuncakları sahipsiz bırakmıştır? Yoksa hep silahlar ile mi oynamıştır ki kendini havaya uçurmayı seçmiştir? Tanrı yı neden silahların namlularında, bombaların pimlerinde aramayı seçmiştir ki? Suruç a dair Yazmak fayda eder mi bilinmez ama yazılmazsa delirmekten başka bir şey elden gelmez. Hiç bir mantık açıklayamaz, oyuncak taşıyanları havaya uçurmayı. Hiç bir ayet aklayamaz Lazkiye de kafa kesen barbarları. Dünyanın sonuna doğduk veya o sonu biz yarattık bilmiyoruz ama mahvolmaya doğru gidiyoruz. Savaş çığlıkları atanların arasında parçalanmış bedenlerin görüntüleri ile yaşıyoruz artık. Bombalara ölülerin adlarını yazıp yeni ölümlere yol açan deliler ile birlikte yaşıyoruz artık. Dağları bile adalara parsellere bölüp, topraklara milliyet verenlerle birlikte yaşıyoruz Müthiş edebi cümleleri bir araya toplayıp, bir baş yapıt yazmak isterdim ama gözlerimin önünde yanan ağaçlar, paramparça bedenler var iken bu cümleleri kurabilmem bile bir başarıdır. Savaşa karşı olun. Milliyetleri unutun, insan olduğumuzu hatırlayın. Nefes alan her canın eşit olduğunu asla unutmayın. Kentleri terk edin. Ve son olarak; İyi olmayın! Umut KÜREKÇİ Fidanlara dair Kendini bombalar ile havaya uçuran bir çocuk hiç bir fidanın büyüyüşüne şahit olmuş mudur? Bir ceviz ağacının gölgesinde oturup gökkubbe denilen mabedi izlemiş midir? Bir kere olsun dut ağacından meyve koparmamış mıdır? Yoksa hep ağaçların dallarını kırıp sopa mı yapmıştır kendine? Neden bir fidanın büyüyüşünde Tanrı yı aramak yerine silahları seçmiştir ki? Kitaplara dair Hiç mi harflerin oluşturduğu o dizilerde kaybolmamıştır, kendini bombalar ile yok eden o çocuk? Hiç mi en bunaldığı anda kendini o rüyalar alemine bırakmamıştır? Yoksa kitapları yakanlardan mı olmuştur ömrü boyunca? Neden bir yazarın zihninde aramamıştır Tanrı yı?

SURUÇ üzerine birkaç kelamsızlık Sözlerime nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Zaten bir süredir de bunu düşünüyorum. Bu zalimlerin hüküm sürdüğü topraklarda güzel insanlar, o güzel atlarına binip güzelliklere başlıyorlar. Zalimler zulmlerine devam ediyor. Sonunda bir can pazarı ve ben, nasıl başlayacağımı bilememek üzerine düşünüyorum. Saçmalık. Eğer bunu yazmasaydım rahatlayamayacaktım. Arınmamı sağladım. Suruç un üzerine iki kelam laf söylemek istedim. Onların suratına suratına söyleyemedim. Korkudan mı? Hayır. Bulamadım. İşte yarı garip bir düşlemeyle bu sözleri yazdım: Ey cihan, iki yakan bir araya gelmez mi Güzellikler yüreğinden görünmez mi. *** Nice can pazarları kuruldu üstünde, bu alışveriş yetmez mi. *** Bilemiyorum. Susun artık. Hayır. Susun bu kadarına düşlerim yetmiyor. Efendim? Evet düşlerim yetmiyor. Sizlerin zorbalıklarınıza düşlerim yetmiyor. Ne tahammülüm kaldı artık ne de düşlerim. Bir leş gibi güneşin orta yerinde çürüttünüz beni. Oysa toprağa karışsam bir menekşenin kökünde hayat bulacaktım. Bana her gün yaşama hakkı tanıdığınız için teşekkür ederim beyim. Her gün azar azar nefesimi kestiğiniz için de teşekkür ederim beyim. Sizler benim hayallerimin uç noktalarısınız; bir dağın zirvesinden aşağı baktığım yerdesiniz. Gökle yerin orta yerinin en yok yerindesiniz. Efendim? Affetdin ne dediniz anlamadım? Ah, o konu mu? Bakın isterseniz oraya hiç girmeyelim. Bu soruyu en son Musa, Tanrı sına sorduğunda, can pazarı borsasında ciddi artış başladı. Ben, benim beyim. Sizin istediğinizin dışında, sizden ötede ama sizin içinizdenim. Evet, evet beyim. Haklısınız ben de sizin gibi etten ve kemiktenim. Sizin gibi bir rahimden baktım dünyayaya. Ben de sizler gibi bağırdım şaplağı yiyince. Sonra mı? Şaplaktan sonra ayrıldık. Siz hep şaplağı atan oldunuz; ben de hep ağlayan. Benden ne istiyorsunuz? Bu harami sofrasında sizinle oturmamı mı? Yoksa birer demokrasi celladı olmamı mı? Sizler ile aynı sofrada değiliz biz beyim. Habil ile Kabil den beri ayrıldık. Hayır beyim, hayır. Siz Kabil değilsiniz. Siz Habil ile Kabil den en güzel hediyeyi isteyensiniz. Biz o zamandan beri hediye vermeye devam ederiz beyim. Kabilliğimizden de utanmayız. Biz sizin ireminize* değil bu toprakların güzellerine hediye vermeye devam ederiz. ( ) Tamam, bu kadar yeter. Susuyorum artık. Size karşı tek kelam etmem. Yüreğimden aşkı, elimden kalemi, dilimden sözü alamazsınız beyim. Hediyelerimi götürmeme izin vermezsiniz belki ama hediyelerimi benden alamazsınız beyim. Çünkü hediyelerim sizin anlayamayacağınız kadar sevgi dolu. Ateşin külünde uyuya kalın! Erencan ATMACA

İLLAKİ ÖLÜM! Kadın tecavüze uğradı Karnına kara bir tohum düştü Sen doğuracaksın, biz bakacağız. emri geldi. Eeee Böyle Buyurdu Zerdüşt! Kadın doğurdu Biz bakarız. diyenler saklambaç oynamaya gitti. Kadın, bebeğini öldürdü Bebek yaşasaydı kadın, süt yerine kanla besleyecekti onu ama bebek öldü Anası kan ağladı Bebek yaşadı 6 yaşına geldi. Önce bıçakla işkence edildi sonra boğularak öldürüldü ardından cesedi yakıldı. Dişlerinin arasında kalan sakızıyla son pozunu verdi. Çocuk 6 yaşında intikam için öldürüldü Ölmeseydi Gezi Direnişinde çevre için bağıracaktı ama çocuk öldü Anası kan ağladı Çocuk yaşadı 14 yaşına geldi. Gezi Parkı protestoları sırasında ekmek almaya gittiği sırada, polis tarafından atılan göz yaşartıcı gaz kapsülünün başına isabet etmesi üzerine, aylarca komada kaldıktan sonra öldü. Ölmeseydi ağabeyleriyle ve ablalarıyla savaş mağduru çocuklara oyuncak götürmek için yollara düşecekti ama çocuk öldü Anası kan ağladı Çocuk yaşadı 18 yaşına geldi. Savaş mağduru olan komşu çocuklarının durumuna üzüldü. Arkadaşlarıyla, ruhdaşlarıyla yollara döküldü. Oyuncaklar topladı, kütüphane kurmak için kitaplar taşıdı. Komşu ziyareti için düştü yollara. Kendisi gibi çocuk yüreklere umut olmaktı niyeti. Yoldaşlarıyla bombalandı, öldürüldü; her bir parçaları bir oyuncağa yapıştı. Oyuncaklar kana bulandı, anaları kan ağladı Terziler ölüm biçiyor durmaksızın çocukların üzerine. Aşçılar ölüm pişiriyor mutfaklarında. Yapıcılar ölüm sıvıyor evlerin duvarlarına. Çöpçüler ölü süpürmekte sokaklardan. Topraktan, pırpırım tohumu gibi ölüm yeşermekte. Ölüm yağıyor gökyüzünden üzerimize. Dalgalar ölüm taşıyor açık denizlerden kıyılara. Rüzgârın sesinde ölümün çığlığı, ayın şavkı ölüm püskürmekte, güneş ölümle ısıtmakta yeryüzünü. Ölüm bir virüs gibi yayılmakta bu topraklarda. Memleketin adı Ölümistan! Ölerek çoğalıyor çocuklar. Bu topraklarda hep çocuklar ölüyor, analar hep kan ağlıyor Helvalar hep çocukların evlerinde, gözü kanlı analarca kavruluyor; tabutlar hiç büyümüyor. Şairin dediği gibi İşimiz, dolu bir boşluğu doldurup boşaltmak; ölülerle, gecelerle bir de sümbüllerle. O yüzden ölü çocuklar, hep sümbül kokmakta Ölümistan mezarlıklarında. Ey ölüm meleği! Kanatlarını istiyorum senden. Bizim çocuklara bir kere bakıp çıkacağım, sümbül kokulu saçlarından bir tutam alıp analarına vereceğim Nilüfer İNCEMAN AKGÜN

ÖLÜM, BÖLÜNEREK ÇOĞALIR Umut olmasına var, sınırsız denecek kadar umut var, ama bizim için değil. Franz KAFKA Ölüm; insanlığın ilk icadıydı. O ilk öldüren ve öldürülen insandan sonra, hiçbir şey asla eskisi gibi olmadı. Hayvanları öldürüp yemek nasıl aklına geldiyse; yine vahşi bir şekilde ilk kez senin olmayan şeyler onda var diye bir başkasını taşla, sopayla, döverek, boğarak öldürdün. Ellerinle öldürerek hırsını alamadın; ateşi icat ettin daha çok ölüm ararken; yakmaya başladın. Ardından lükslerini yarattın ve bunlar için öldürmeye başladın. Öldürdükçe de içindeki karanlık mağara duvarlarına bir bir resmini çizdin. Öldürmek için keskin aletler yapmaya başladın. Hayvanları öldürdün, insanları öldürdün, doğayı öldürdün Sonra birden hayvanları evcilleştirmeye, insanlara arkadaş adıyla yakınlaşmaya başladın; hepsi sana benzemedikleri için senin düşmanındı ve sen o zaman düşmanını daha yakında tutmayı öğrendin. Hepsi, biraz daha çok öldürmek içindi. Yetmedi; tekerleği, arabayı, uçağı ve daha birçok şeyi icat ettin ki kaza adı verdiğin ölümler de sana yardımcı olsun. Takvimi öldürdüğün günleri işaretlemek, pusulayı öldüreceğin insanın yerini bulabilmek için icat ettin. Bir parça et, bir kadın, biraz toprak, bir bakış, büyük bir savaş Öldürmenin bahanesi hiç bitmedi. Yazıyı buldun ki ölümlerle dolu kahramanlık tarihini herkese anlatabilesin. Sonra yoruldun; parayı buldun ki öldürmek için başkalarını tutabilesin. Bu işten biraz daha zevk almak ve geceleri de öldürebilmek için elektriği bile buldun. Sonradan bulmaya devam ettiğin her şey; öldürmek için bir bahane ya da yardımcı araçtı. Dünya geliştikçe, birini öldürebilmenin yolları da gelişmeye devam ediyordu. Hastlandın; iyileşmek için her şeyi yaptın. Peki ya dünya? Sen bu dünyanın virüsü olan türdendin; vücutta yayılan mikroplar gibi dünyaya yayılmış hastalıklı bir yöndü insanlık. Dev virüsler olarak dünyayı yok ederken, dünya hep senin sanıyordun. Kendine benzemeyen her şeyi yok etmek, diğerlerinden başlayarak her şeyi tüketmek istiyordun. Dünyayı tükettikçe başka gezegenlere de baktın; mahvedebileceğin başka yerler aradın. Dünya verdiklerini geri almayacak sanırken, dünyanın başına gelen en kötü icat oldu insanlık. Dünyayı böldün, yetmedi. Dünyayı karış karış böldün; bütün olmayı bir türlü beceremiyordun. İlk önce kıtalara, sonra ülkelere Ülkelerin sınırları iyilerin öldüğü yerlere kadardı. Evet, içinden tek tek iyiler çıkmadı değil; ama sen onları da öldürdün. Sadece bir türdün ama bölünmek için her şeyi yaptın; cinsiyet, sınıf, din, mezhep derken un ufak kaldın. Milyarda bir olduğun dünyayı nasıl kendinin sandın? Diğerleriyle aynı gezegende, aynı yüzyılda, aynı ülkede, aynı şehirde; hatta aynı mahallede yaşadın ve sonra karşı binanda oturanların bile adını bilmeden, birbirinize değmeden geçip gittin koskoca dünyadan. Kimse beni sevmedi değil de, Az dost iyidir dedin yalanı icat ettiğinden beri. Daha dünyayı sevemeden birilerini sevebileceğini umdun ama sevmeyi beceremedin. Hatta sırf sevdiğin için bile öldürdün. Dünya dev ve yuvarlak bir tımarhane; ne kadar gidersen git kendine döndün; unuttun mu? Dünyanın yuvarlak olduğunu icat ettiğinden beri bunu biliyordun. Okula git, büyü, işe gir, para kazan ve harca, kendini birilerine sevdir, konuş, tanış olmadı seviş, iyi bir maaş için her şeyi yap; sonra gidip sana benzemeyen herkesi öldür. Senin kodların bu kadardı; fazlasını beceremedin. Sahi, bu dünyaya da yer bildirimi yapmak için mi uğradın? Bir fotoğraf çekip gülümseyen herkesi öldürmek için mi? Güzel çocukları öldürdükçe kalanları daha da sinirli yaptın. Seni sadece insan olduğun için sevebilecek herkesi, sadece insan olduğu için öldürdün. Bir kadın başkasını seviyor; öldür. Bu çocuk sana hiç benzemiyor; öldür. O grup güzel ve iyi şeyleri savunuyor; öldür. Şu adam sıranı aldı, bu sana ters ters baktı, hayvanlar çok aptal ve sen çok akıllısın; öldür. Ağaçlar çok yüksek, insanlar çok alçak. Çocuklar fazla masum ve seni çok kirli gösteriyor. Bunlar fazla konuşuyor, şunlar fazla düşünüyor; e öldür! Senin dünyaya geldiğinden beri ilk öğrendiğin şey doğayı mahvetmek, birilerine ihanet etmek ve olmazsa hoşuna gitmeyen her şeyi, herkesi öldürmekti. Tek bir insan kalıncaya kadar da öldürmeye devam edeceksin ve büyük ihtimalle de son kalan insan sen olacaksın. Dünyanın orta yerinde, karanlık ve kötü. Öldürecek tek bir iyilik bulamayaksın. En çirkin sen olacaksın hala, en kötü sen. Meşrulaşmamış her kötü şeyin iyilik olarak görülmesini sağladığın ve adım adım mahvettiğin dünya senden intikamını alacak çünkü diğer herkesi öldürmüş olacaksın. İşte o gün, birileri seni öldürsün diye yalvaracaksın boşluğa ve seni hiçbir tanrı kurtaramayacak! Gizem YAPICI

AĞIT. Gecesine de gündüzüne de bin bela cana kıyanın, bak boynu bükülmüş yerde yatıyor gül kokanı. Az ilerde üzerini örtmüşler birinin dışarıda kalmış kolu. -O dışarıda kalmışlık. O itilmişlik.- Ah! Batıyor gözüme, gözüm öfkeden kanlanıyor. Kalksam gitsem diyorum, düzeltsem yiğidin kolunu gazeteleri toplasam bir bir kuşları örtsem üstlerine. Kucaklasam elleri,ayakları,kolları,bacakları ortalıkta öylece yatıyorlar. Kalksalar,yürüseler ve koşsalar geçtikleri yollara yine güller bıraksalar, bir masada hep beraber çay içseler ve asla ölmeseler diyorum. Tam o anda anı yırtarcasına çığlık atıyor gençkızın biri, yürürken titriyor elleri, adımları aksak. Cesetlerin içinde yalpalanıyor her gördüğüne ağlayarak. Nasıl kıydınız da parçaladınız diyorum anasına, oğluna, kardeşine, yarine. Kim hesabını verecek bunun diyorum. Bak sere serpe koca gençlik, oysa hepsi yaşıyordu az önce. Umut etmeyi bile aldılar bizden, yerine özlemler bıraktılar. Bak şimdi olana? İçimiz boş. Tüm eve dönenlere... Yerleri boş. Yerleri asla dolmayacak. Çok acı var. Çok ölü var. Hepimizi öldürene kadar durmayacaklar. Gıkım çıkmıyor yüzleri gözümün önüne gelince Ağlayamıyorum bile gidenlere. Eve dönmeyecektik. Dönmeyecektik işte. Nazlı BAŞARAN