Açıklama [t1]: HALİL İBAN HALİL İBAN KÜÇÜK ALİ ( ROMAN) KÜÇÜK ALİ



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Bu kitabın sahibi:...

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

DEMET İN PAMUK DEDESİ İLE AŞÇI NİNESİ

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

ISBN :

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül :55

CİN ALİ İLE BERBER FİL

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos :42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos :20

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

3. Sınıf Noktalama İşaretleri

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

tellidetay.wordpres.com

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Okul günüm. Anne-babalar ve çocuklar için için okula başlama rehberi. Niedersächsisches Kultusministerium

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Tek başına anlamı ve görevi olmayan ancak kendinden önce gelen sözcükle öbekleşerek anlam ve görev kazanan sözcüklerdir. Edatlar şunlardır:

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

Kahraman Kit ve Akıllı Can. Technical Assistance for Promoting Registered Employment. Kayıtlı İstihdamın Teşviki için Teknik Destek Projesi

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

25. Aşağıdaki deyimlerle anlamca üçlü bir grup oluşturulduğunda hangisi dışta kalır? A) eli bol B) eli açık C) eli geniş D) eli kulağında

LanguageCert AÜ TÖMER B2 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

TOPLANTI BİLGİLERİ MUTLU GÜNLERİMİZ KONUKLARIMIZ

Şehirdeki Yeni Hayatımız Başlıyor

Vakti zamanında bir padişahın üç kızı varmış. Padişah bir gün vezirini -anma alarak geziye çıkmış.

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Derleyen: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Mert Tugen


Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

CÜMLE TÜRLERİ YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE. Fiil Cümlesi. *Yüklemi çekimli fiil olan cümlelere denir.

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Samuel, Tanrı Çocuğu Hizmetkarı

LanguageCert AÜ TÖMER A1 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar)

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

LanguageCert AÜ TÖMER A2 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1

SATILMAZ EĞİTİM AMAÇLI KULLANILMAK İÇİN ÇOĞALTILMIŞTIR

Samuel, Tanrı Çocuğu Hizmetkarı

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Kahraman Kit Misafirlikte

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Tanrı İbrahim in Sevgisini Deniyor

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

BAĞLAÇ. Eş görevli sözcük ve sözcük gruplarını, anlamca ilgili cümleleri birbirine bağlayan sözcüklere "bağlaç" denir.

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

Tanrı İbrahim in Sevgisini Deniyor

Kızım, evde köpek. bu köpeği eve? dedi. annesi. Zaten hep beni suçlarsın! dedi Cimcime. Mıyk! diye sızlandı köpek. Hemen gidecek bu köpek!

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

YAZAR:VOLKAN MESTANDOĞAN BETA YAYINEVİ

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

Eylemlerin, eylemsilerin, sıfatların ve zarfların anlamlarını çeşitli yönden etkileyen sözcüklere zarf denir. Ör. Büyük lokma ye: büyük konuşma. Ör.

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

Gülmekten Öldüren Fıkralar - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

Transkript:

Açıklama [t1]: HALİL İBAN HALİL İBAN KÜÇÜK ALİ ( ROMAN) KÜÇÜK ALİ 2

KÜÇÜK ALİ Ali, doğarken annesini yitirmişti. Dünyaya aç, susuz ve çırılçıplak gelmişti. Henüz Acıktım, susadım. Demeyi de bilmiyordu. Doğa O na bir ağlama yeteneği vermiş, o da sivrisineğin vızıltısı gibi, çok kısık, ve de kısa sureli idi. Onun gelişi ile, ailenin içine bir üzüntü, bir karabasan, bir uğursuzluk gelmiş gibi görülüyordu. Kimse bu zavallı öksüzle ilgilenmiyordu. Önceleri, ne ölçüde sevilip, anlaşıldığı bilinmeyen, zavallı anne, şimdi bir melek olarak kabul edilmiş, daha EELvarsa bağrışıp çağrışmalar unutulmuş. O, artık bir melek olarak kabul edilmişti. Adı, her anıldığında: Zavallı, çocuğunu da göremeden gitti. Allah rahmet eylesin. O,bir şehit oldu. Şimdi cennettedir. Diye anılmaktadır.( Yerleşik inanca göre doğumda ölen anneler şehit olurmuş.) Eskiden olmuş olacağını varsaydığımız kötülükler, küskünlükler artık unutulmuş görülmektedir. Bu arada dünyaya birkaç sat önce gelmiş olan zavallı bebek, suçunu biliyormuş gibi susuyordu. Yanı başında oturan yaşlı Firuze Hanımefendi, bitişik komşuları idi. Kimsenin bebekle ilgilenmediğini anlayınca, onu alıp çantasına koydu ve ayni 3

kattaki bitişik dairesine götürdü. O anda evde olan küçük gelini Şenel i yanına çağırıp: O na: Al kızım, bu yavrucuk sana teslim. Onun kendinden başka hiçbir şeyi ve de senden ve benden gayri ilgilenecek kimsesi yoktur. Ne sağlaya bilirsen sağla. Şimdilik İkimizden başka kimsesi olmadığına göre gerisini de ben sağlamaya çalışırım. Bir kaç gün kendi çocuğumuz gibi bakacağız. Sakın, bizde olduğunu kimseye söylemeyesin. Hele kendi ailesi, başlarındaki bu sıkıntıyı, bu acıyı biraz olsun atabilsinler,(bu acı, bu sıkıntı ancak mahşerde biter.) O zaman, haber veririz. Diye sıkı tembih etti. Çarşıdan alınması gereken ne varsa aldırıp geline verdi. Sonra bir sütanne bulup çocuğu doydurttu. Bebek, doyurulup Şenel Hanımın verdiği giysileri giydirilince hemen uyuyuverdi. Firuze Hanım bu işleri bitirince geri komşuya gitti. Bebeğin ailesi, henüz işin farkında bile değillerdi. Onlar, bir genç anne yitirmişler, O acının üzüntüsü ve şaşkınlığı içindeydiler. Henüz yeni doğmuş bebek, akıllarına bile gelmiyordu. Aradan yedi gün geçti. Aile, hala giden için ağlıyordu. Buna ağlamak dene bilir miydi? Henüz yirmi iki yaşını bitirmemiş, gencecik güzel bir kadın, ilk çocuğunu doğururken, çocuğunu bile görmek olanağı bulamadan çekip gidiveriyor. Buna hangi yürek, hangi can dayanabilir? Gelinin annesi baygın, kaynana bir yatakta, anne bir yatakta yatarken görümce, ablaların acı feryatları hiç durmuyor, coşuyorlar. Gençler, birbirleri ile sanki ağlama yarışına girmişler gibi coşup maniler, türkülerle evi dolduran kalabalığı da 4

coştururken gelen yavrucak sanki unutulmuştu. Gelen İçin kimsenin ağzından bir kelime çıkmıyordu. O gün, hafızlar gelmiş, kuran ve mevlit okunuyor. Gidene dualar ediliyor, Fatihalar okunuyordu. Biraz sonra işi biten hafızlar ve mevlit okuyanlar izin isteyip kalkıp gittiler. Hemen arksından aileden olmayan çağrılı konuklar da kalktılar. Evde yalnız aileden olanlar ve bir de Firuze Hanımefendi kalmışlardı. FİRUZEHANIEFENDİ:(Birden sesini yükselterek ): Zavallı Gelin, çekip giderken size bir emanet bırakmıştı. Hani nerede O? Onu, göremiyorum. Deyince, bu olay, TÜM AİLEYİ başka bir üzüntüye sokmuştu. Tümü birden adeta derin bir uykudan uyanmışçasına birbirlerine sorup duruyorlardı. Bir hafta akıllarına bile getiremedikleri bebeğe ne olmuştu? Herkes, birbirini suçlamaya Sorgulamaya başlamışlardı ki, yine: FİRUZE HANIMEFENDİ:- Baktı ki aile bireyleri biri birlerini suçlamaya başlamışlardı. İşin sonu iki ailenin arasını açacak duruma gelebilirdi. Çünkü her iki aile de ölçüyü kaçırabilirdi. Şurada bir beze sarılı duran bebek ne olmuştu? Uçup gitmemişti ya bu yavrucak? Bunu kalabalık içinden bir bebek hırsızı çalıp götürebilirdi. Ya da iki aileden biri diğerinden kaçıra bilirdi. Ölmüş olsa ölüsü nerede? Yoksa bir organ mafyası mı kaçırdı? Gibi sorular giderek çoğalıyordu. Tam burada, FİRUZE HANIEFENDİ:(İmdada yetişti). Durun komşular, hemen telaşlanıp birbirimizi suçlamayalım. Sonra gönül kırar Üzülürsünüz. Çocuk kendi evinde ilk yatırdığınız divanın üstünde mışıl, mışıl uyuyor. Bu güne değin teyzesinin konuğu 5

olarak bizdeydi. Çırılçıplaktı geldiğinde. Acıkmıştı, öylesine acıkmıştı ki nerdeyse acından ölmek üzereydi. Bana ağlayarak içini açtı. Teyzeciğim acımdan ölmek üzereyim. Bana bir içimlik anne sütü, bir de çok üşüyorum. Bana giydirebileceğiniz bir giysi bulursanız çok sevinirim. Böylece hem açlıktan hem soğuktan dolayı ölmekten kurtarırsınız. Diye çok yalvardı. Ben de dayanamayıp, Ona hem bir sütanne buldum. Hem de benim küçük gelinden artık onun işine yaramayan bebek giysilerini alıp ona giydirdim. Gelin bu eski giysileri ona geçici olarak giydirdi. Onun yeni giysileri tüm gereksinimleri ile yanındaki bohçada kullanılacağı zamanı bekliyorlar. Biz, Ona gösterip sorduk: Beğendiniz mi küçük Beyefendi? Dedik. O da: Çok beğenmiş olduğunu O küçücük dilini çıkartarak belirtti. Ben de lafı çok uzattım. Tümünüzden bağışlamanızı dileyerek anneanne ve babaanneleri, teyzeleri, ve halayı ayrıca bebeği görmek isteyenleri Küçük Bey in yanına çağırıyorum. Buyurun Hanımefendiler. Küçük Beyimiz sizleri bekliyorlar. Yalnız Küçük Beyin bir ilkesi var, onu söylemeden kapı açılamayacak. Sevgili hanımlar. Küçük Beyefendi aşırı gürültüden, gösteriden ve de ağıttan hiç hoşlanmazlar. O nedenle yanında ağıt, üzüntü ve de aşırı sevinç istemezler. Buna çok dikkat ediniz. Diyerek odanın kapısını vurdu. Kapı açıldı. İçerde iki genç hanım oturuyordu. Hanımlardan birisi Firuze Hanımefendi nin küçük gelini idi. Onu biliyorlardı. İkinci genç bayan kimdi? Kucağında bir de çocuk vardı. İçeri girenler şaşkın, şaşkın odada sanki daha başka birini arıyorlarmış gibi Bakınırken yine 6

FİRUZE HANIMEFENDİ:- Ayol, ne duruyorsunuz. Bakın torununuz, sizi bekliyor, tanışmak için. Yoksa siz,onu kucaklamaya korkuyor musunuz?. Sütannesinin kucağından alıp, bağrınıza bassanıza. Deyince. Önce anneanne ve babaanneler koştular, sonra hala ve teyzeler koşup bebek i kucaklarına aldılar. Dünyaya gelişi tam yedi gün olan bebek, o anda iki ninenin, bir halanın ve üç teyzenin kalplerine sevgi tahtını kurmuştu. Anneannesi: Bu yavrucuğun adı nedir? Diye sorunca, Babaanne: Göbek adı kondu. Hem de anneciği tarafından kondu. Doğumdan iki gün önceydi hep birlikte konuşuyorduk. O gün annesi : Karnımdaki bebek, erkek olursa baba, senin adın onun göbek adı olacaktır. Kız olursa, anneciğim, senin adın da onun göbek adı olacaktır. Biz babası ile anlaştık. İkinci adlarını da sizlere bıraktık. Demişti. Babası da onu doğruladı. Şimdi bu bebeğin göbek adı anne ve babasının kararı ile Ali dir adını annesi verdi. Ömrünü de Allah versin. Nasıl uygun mu? Diye sorunca oradaki herkes, uygundur. Adı kendisine ve ailesine uğurlu olsun diyerek onayladılar. Bu onay alınınca anneanne yeni bir öneri getirdi: HATİCE KOCA:-Mademki rahmetli kızım ve damadım bize bir hak tanımışlar, ben de ikinci adının öbür dedesinin adı olsun derim. Lütfen bu teklifimi de onaylayın diye sözlerini bitirdi. Bunun üzerine babaanne: EMİNE ENDER:-Bu öneriyi ben getirecektim. Ama kardeşim benden önce davrandı. Öneri bizim de önerimizdir. Doğrudur. Biz de onaylıyoruz. Hasan Ali adı Küçük Âlimize uğurlu olsun. Allah onu Hasan Ali nin toprağınca yaşatsın. 7

Akşam babası ve dedeleri gelince onlara da söyleyelim. Dinimizin kurallarına göre ad koyma töreni düzenlesinler. Akşam olunca, baba ve iki dede eve geldiler. ALİ ENDER Dede, yerine oturup, iyice yerleştikten sonra: ALİ ENDER: -Gel bakalım, şöyle yanıma otur da anlat, Hanım Sultanım anlat, bugün ne işler çevirdiniz? Başka neler oldu anlat da dinleyelim. EMİNE ENDER:-(Koltukta kocasına biraz daha yaklaşarak):-bak neler, neler oldu Efendi. Sana bir, bir anlatayım da, sen de hayret et bizim gibi. Bu gün rahmetlinin yedinci günüydü. Onu andık, kuran ve mevlit okuttuk. Hocalara ve gelen konuklara yemekler verdik. Akşama doğru hocalar gidince onların arkasından konuklar da kalkıp gittiler. Yalnız bizim bitişik komşu Firuze Hanımefendi kalmıştı. Bizim hiç birimize fırsat vermeden yüksek sesle konuşmaya başladı: FRİRUZE HANIMEFENDİ:- Bana bakın komşular. Sizlere bir şey soracağım. Beni iyi dinleyin. Benim de çok sevdiğim, gençliğine, güzelliğine imrendiğim rahmetli Olcay, bir daha geri dönmemek üzere giderken sizlere bir armağan bırakmıştı. Ben, bugün onu göremiyorum. O nerededir? Diye sorunca bizleri yeni bir korku yeni bir üzüntüye soktu. Gerçekten doğduğundan beri bebeği ne gördük ne de adını andık. O zaman, biz birbirimizin yüzüne bakarak kuşkulanmaya başladık. O bunu anlayınca, FRUZE HANIMEFENDİ:-Bana bakın Komşular hemen birbirinizi suçlamaya kalkmayın. O bendeydi. Şu anda da kendi evinde yatmaktadır. Sizleri de görmek istemektedir. Diye torunumuzu görmeye çağırdı. Şimdi ben de sizleri 8

çağırıyorum. Haydi, Buyurun o sizleri görmek, tanışmak istemektedir. Şimdi sizlere bir şeyler daha söylemem gerekir. Şu anda küçük beyimiz sizleri görmeye, babasının ve dedelerinin ellerini öpüp tanışmaya gelecek. Yalnız bizim küçük Beyin bir temel ilkesi var. Kendisi buradayken ne ağıt, ne üzüntü, ne de aşırı coşku olsun. Buna dikkat edin lütfen. Kızım Macide, Küçük Beyimiz atık buraya gelebilirler. Deyince, Macide, kucağında bir çocukla çıkageldi. Önce babasına vermek istedi. O dedelerini göstererek onlara vermesini işaret etti. Macide Önce babası Ali Ender in önünde durup ona uzattı. ALİENDER:-Gel kuzucuğum. Gel Aslanım. Diyerek aldı bağrına bastırdı. Sonra bir şeyler mırıldandı. Ya dua ediyor ya da kurandan bir şeyler okuyordu Dudaklarının oynaması bitince Macide ye almasını işaret edip serbest olan elini ve başını öperek Hasan Koca Dedesine yolladı. HASAN KOCA:-Gel Benim Dedi. Gerisini söyleyemedi. Başını bebeğin sarılı olduğu giysilere gömerek bir süre öyle kaldı. Bu süre içinde Macide yaşından beklenmeyen bir olgunluk gösterip hiç bir şey yapmadan ve de demeden Hasan Koca nın işinin bitmesini bekledi. Hasan Koca hiçbir şey yapmıyor, bebeği yüzüne siper etmiş ağlıyordu. Macide bunu görüyordu. Bu olayı gördüğünü ne kendi kendine ne de ölünceye değin kimseye söylemeyeceğine. Söz veriyordu. Öyle de yaptı. Hasan Koca, O nu uzun bir süre bırakmadı. O dedesinin yüzünü kapattığı sürece Macide ses çıkarmadan ve hiçbir davranışta bulunmadan bekledi, durdu. Sonra Hasan Koca O nu Macide ye verdi. O da alıp Ağabey i Hikmet e verdi. 9

Hikmet çocuğunu alarak doğru odasına koştu. Onun böyle yaptığını gören annesi Emine ve babası Ali Ender Hemen Macide ye işaret ederek Sen oraya koş! Dediler. Macide koşarak Ağabeyi Hikmet in odasına gitti. Gördü ki Hikmet, Oğlunu bir divana yatırmış kendisi de yanına uzanmış, ağlayıp duruyor. Hiç sesini çıkarmadan O da bir koltuğa oturup beklemeye başladı. EMİNE ENDER:-(Yeniden söze başlayarak) Benim söyleyeceklerim daha bitmedi. İzin verin de bitireyim. ALİ ENDER:-Buyurun Sultanım, diyerek ona yol verdi. EMİNE ENDER:-Tam bu sırada, kardeşim Hatice Hanım, Pek güzel de bu çocuğun adı nedir? Adını koymadınız mı? Diyerek bizi uyardı. O zaman ben de: Doğumdan iki gün önceydi. Topluca oturmuş konuşuyorduk. Annesi birden Karnımdaki çocuk, erkek olursa baba, senin adın onun göbek adı olacaktır. Eğer kız olursa anne, senin adın da onun göbek adı olacaktır. Biz babasıyla konuştuk, bu kararı aldık. Eğer ikinci bir ad verilirse onu seçmek ve çocuğa vermek hakkını da sizlere bıraktık. Diye söyledi, Dedim. Tam sözüm bitmişti ki Hatice kardeşim birden söze girerek: HATİCE KOCA:- Mademki sevgili damadım ve rahmetli kızım, bize bir hak tanımışlar, ben de ikinci adının da öbür dedesinin adı olmasını öneriyorum. Böylece çocuğun adı Hasan Ali olsun derim. EMİNE ENDER:-Ben de ayni şeyi düşünmüştüm ki kardeşim benden önce davranarak ortak torunumuzun adını belirlemiş oldu. Şimdi yapılacak iki işimiz var, her ikisi de biz kadınların değil siz iki Dedenin el ele vererek yapabileceği 10

işlerdir. Her ikiniz de maşallah bu işe en uygun kişilersiniz. Birinci iş, Hemen bu cuma günü açık alanda bir toplantı düzenleyip Dinimizin gereği gibi bir ad koyma şöleni yapmaktır. Kentimizde nence yoksul, düşkün, yardım Edilecek kişi varsa onların tümünü bu şölene çağırmak, Düşkünleri hastaları evlerinde ağırlamak, Hafızlara Kur an, Mevlit hanlara Mevlit okutmak, yemeğe gelen yoksulara, en az birer fitre, para vermek. Dualarını almak, ikinci işiniz de Firuze Hanımefendi ye bu yaptığı iyiliğe karşı, bir hediye almak. Oldu mu? Hasan ve Ali Beyler. Haydi rastgele! ALİ ENDER:-Benim gözüm nuru, başım tacı Sultanım, sizin bu sözleriniz, bir ricadan, bir emirden çok bir kesin uyarı oldu. Buna yok yapamayız demek, iki ulus arasında savaş yapmayı gerektirir. Bizimse böyle bir gücümüz (özellikle sizlere karşı ) yoktur. Bu yüzden Emirleriniz Baş üstünedir. Birinci göreve üç günümüz var. Onu olmuş bitmiş saya bilirsiniz. İkinci göreve gelince onu biraz bekleyeceğiz. Hemen şimdi yaparsak ayıp olur. O nedenle uygun bir olay, ya da uygun bir zaman gözetleyeceğiz. Oldu mu Sultanım? EMİNE ENDER:- Olur, nasıl bilirseniz öyle olsun. Siz bizden daha iyisini bilirsiniz. Sonunda beklenen Cuma geldi. Her şey çok güzel hazırlanmıştı. Kentin içinde çok geniş boş bir alan bulunmuş, orası yapılacak işe uygun hale getirilmiş. Yemek verilecek konuklara yetecek ölçüde kurbanlar kesilmiş, usta servis elemanları tutulmuş, bu işler hep gece yapıldığı için kimseler görüp rahatsız olmamış. Şimdi meydanda mikrofon ve hoparlör düzenlemeleri yapılıyor. Hocalar Cuma namazından 11

çıkınca gelecekler. O zaman mevlit, arkasından kuran okunacak, sonra da çocuğun adı konulacak. Alana gelememiş düşkün ve yatalak hastaların evlerine servis elemanlarınca yemek dağıtımı sabahleyin başladı. Akşama değin sürdürülecektir. Sonun da camiden Cuma namazından çıkan cemaat ve hocalar da geldiler. Hafızlar, Kuran okumaya başladılar. En sonra semt camiinin imamı adı konulacak çocuğu kucağına alıp adını koydu. Artık çocuğun adı konmuş işi bitmişti. O gitti yerine Hasan Ali, geldi. Hoş geldin Hasan Ali. * * * Hasan Ali, Gün geçtikçe büyüyor, gelişiyor evin içinde de yaramazlığı bitmiyordu. Zavallı babaanne, anneanne onun yaramazlıklarına, şımarıklıklarına katlanıyor fakat kendilerinde de güç, takat kalmıyordu. Bütün bu davranışlarına karşın ikisinin de ağzından Bir kelime bile çıkmıyordu. Babaanne gece ve gündüz onunla birlikte idi. Anneanneye, gelince Sabah namazını kılıp Hasan Koca nın kahvaltısını yaptırıp onu işe yollayınca, O, da Hasan Ali sine koşardı. Akşam Yatsı namazında evinde olmaya çalışır kimi zaman onu da Hasan Ali nin yanında kılardı. Hasan Ali, en çok bu iki yaşlı kadının namaz kılmalarını severdi. Onlar, tahiyyata oturdular mı hemen sırtlarına biner kıyamda, rükûda, sücuda vardıklarında sırtlarında kalır tekrar tahiyyata gelince inerdi. Onun bu oyunu, kadınların da hoşuna giderdi. Kimi zaman birisi namaz kılarken öbürü onu kendine 12

çağırır, namaz kılıyormuş gibi yaparak, hem torununu eğlendirir hem de arkadaşının namazını korumuş olurdu. Küçük Ali, artık sütten kesilmiş, her şeyi yiyebilecek çağa gelmişti. İki büyük annesi nereye giderlerse O nu da yanlarında götürürlerdi. Yoksa kıyameti koparırdı. Bu alışkanlık Ali den daha çok Büyükannelerden kaynaklanmaktadır. Onlar, Ali ye öylesine bağlanmışlardı ki gece ve gündüz bir saniye ayrılmak istemiyorlardı. İşte bu ortamda yetişen Hasan Ali, altı yaşına gelmişti. Bu yaşa gelmiş olan erkek çocuk, hiç istemediği iki olayla karşılaşmak zorundadır. Birisi sünnet olayıdır ki, çocuk bunu hiç istemez. İkincisi, okula başlamak. Birinci olayda bıçak vardır, kesme vardır yaralanma vardır. Ondan korkar. İkinci olayda ise evden ayrılıp yalnız başına alışkın olmadığı bir kalabalığın içinde kedisini kaybolmuş gibi bir duyguya kaptırmak var. Bu duygu çocuğu daha çok etkiler korkutur ve şaşırtır. Bu Şaşkınlık ve korku etkisi ile ağlamaya başlar. Eğer o anda yakınlarından birisi, yanında olmazsa korku kendini bırakmaz. Eğer olursa da çocuk bu kez de her zaman yanında bir yakını bulunmasına alışır ki bu daha kötüdür. Büyük anneler şimdi bununla meşguller.görevleri:çocuğun sünnete alıştırılmasını ve bu işi severek ve isteyerek yaptırmasını sağlamaktır. Bir kaç gün düşünür danışırlar. Sonunda babaanne bir çözüm bulur. Ve anneanneye: EMİNE ENDER:-Bak, Hatice kardeşim, ben yarın Hasan Ali ye akşam annen bana geldi. Senin artık erkek olman gerektiğini söyledi. Ben erkek çocukları çok severim. Küçük Ali me selam söyleyin. Onu çok seviyorum. Beni kırmasın. 13

Hatırım için erkek olsun dedi. Diyeceğim Sen de beni desteklersen, bu iş olur. Sen ne diyorsun? HATİCE KOCA:-Ne diyeyim, aklımıza gelen Herşeyi denemekte yarar vardır. Ben inşallah başarırız. Derim. Diyerek onay verdi. Son on beş yirmi gündür Küçük Ali, KÜÇÜK ALİ:-Ben erkek olmak istemiyorum Beni zorla sünnet ettirecekler. Ve de zorla erkek ettirecekler. Diye çoğu kez ağlayarak evde dolaşıyor. İki zavallı nine de onun peşinden koşturup duruyorlardı. Bir Sabah EMİNE ENDER nine yeni uyanmış Daha yatağında oturuyordu. Hasan Ali yi yanına çağırdı. Ona: EMİNE ENDER:-Bak Hasan ALİ, az önce Senin annenle birlikteydik. Bana seni sordu. iyi olduğunu söyledim. Çok sevindi. Selam söyledi. Ali me, Annen istiyor, hemen erkek ol deyi ver. Dedi ve birden gidiverdi. HASAN ALİ:-Sahi böyle dedi mi Babaanne? Sen bana hiç yalan söylemezsin? Değil mi? EMİNE ENDER:-Neden söylemezmişim.herakşam anlattığım masalların tümü yalan değil mi? Derken kapı çalındı. Hasan Ali hemen Anne annem geldi. Diyerek kapıya koştu. Kapıyı Açar açmaz anneanneyi karşısında görünce ona: HASAN ALİ-:Biliyor musun akşam annem gelip babaanneme benim erkek olmamı çok İstediğini söylemiş. Biraz önce babaannem anlattı. Ben de karar verdim. Annem istediği için çok acısa da erkek olacağım. Deyince Hatice Koca, birden çok sevinerek: 14

HATİCEKOCA:-Oh ne güzel, ne güzel. Kutlarım seni aferin, benim güzel erkeğim. Sen çok akıllı, çok güçlü, çok da bilgili olursun inşallah. Diye onu sarılıp öptü, birlikte Emine Nine nineye giderlerken Hikmet in içerden gelen sesini duyan Macide O nun yanına giderek: MACİDE:-Ağabey sen konuşuyorsun artık. HİKMET:-Evet kardeşim. Birden rahat konuşmaya başladım. MACİDE:-Öyleyse ben bunu herkese duyura bilir miyim? HİKMET:-Tabii, neden olmasın? Sevgili kardeşim. MACİDE:- Hemen koşup oturma odasındaki herkese sanki bir bayram müjdesi verirmiş gibi altı yıldır ağzından bir kelime çıkmayan Hikmet Ağabeyim şimdi bülbül gibi konuşuyor. Diye bağırarak girince herkese her şeyi unutturmuştu. O akşam Hikmet in Konuşmasından başka bir laf edilmedi. Hikmet i de oturma odasına almış onunla konuşuyorlardı. Herkes çok mutlu çok sevinçli idi. Hatta Hasan Ali nin Erkek olmaya karar vermiş olması bile ikinci plana gerilemişti. Ertesi gün Hikmet, akıllarına getirdi, işe başladılar. Önce uzaktan gelecek konukların listeleri yapıldı. Sonra ayni kentte oturanların listeleri hazırlandı. Uzaktan gelecekler içinde yurt dışından olanlar da vardı. Çağrılanların gelebilecekleri zamana uygun düşecek bir gün karalaştırıldı. Yeterince hatta biraz da fazla çağrı bastırıldı. Çağrılar postaya verildi Sünnet yapmak için bir profesörle anlaşıldı. O nun bağlı olduğu hastanede yapılacaktı. Çocuk hastaneden gelince mevlit okunacak. Kur an okutulacaktı. Yemek, davul zurna, 15

halay ve zeybek havaları evin dışında açık alanda her kese açık olacaktı Ayrıca yoksul aile çocukları da sünnet ettirilecekti. Bu çocukların Sünnetle ilgili tüm giderleri Ender ve Koca aileleri tarafından karşılanacaktı. Tüm giderleri bu iki aile tarafından karşılanacaktı. Annem istedi Gelmiş babaanneme söylemiş,ben de annem istediği için erkek oldum. Diye dolaşıyordu. Düğün, dernek, eğlence bitmiş, bir akşam iki aile oturmuş konuşuyorlardı. Derken Hasan Ali nin, okula başlamasına sıra geldi. Her iki dede de artık başlaması iyi olur dediler. Hanımlar da bu görüşe katılınca Baba Hikmet e bir görev verildi. Sen yarın şu bizim eve yakın ilkokulla bir görüş, Ne gerekiyorsa öğren bize bildir. Dediler. Ekrem, ertesi sabah O İlkokula giderek okul müdürü ile konuşup görüşüp okulun kayıt kabul şartlarını alarak babasının yanına gitti. Hasan Koca da gelmiş oturmuş kahvelerini içiyorlardı. Hikmet içeri girince, Ne yaptın? Öğrenebildin mi? Diye sordular. Hikmet susmuş cevap vermiyordu. Biraz bekledikten sonra Hasan Ali iki ninenin ellerinden tutmuş olarak Dedeler ben okullu oldum. Babam beni okula yazdırdı. Bakın bu da Okulun bana verdiği kimliğim. Diyerek dedelerine gösterip ellerini öptü. Onlar da kendisini kutlayarak: Hadi gidip biz de senin okul giysilerini alalım. Diyerek onu elinden tutup okul giyimleri satan bir yere götürmek istediler. Hasan Ali: Gereği yok dedeciğim iki Ninem o işi de yaptılar. Meğer Hikmet, okul müdürü ile görüşüp okula yazılma koşullarını aldıktan sora, eve geri dönüp Hasan Ali yi almak istemiş. Annesi Emine ve Kayın Validesi Hatice Hanım da illa 16

biz de geliriz diye tutturmuşlar. Hikmet de bu iki kişinin isteğine boyun eğerek ses çıkarmamış. Önce bir fotoğrafçıya giderek Hasan Ali nin fotoğrafını çektirmişler. Okul, altı tane istemiş bizimkiler on iki demişler. Diğer isteklerini de tamamladıktan sonra geri okula dönüp kayıt işini bitirmişler. Oradan çıkıp Dedelerinin yanına gelirken okul giysileri satan mağazaya da uğramış, değişikli olsun diye iki giysi almışlar. Çocuğa kimi dar, kimisi de bol gelince, Tezgâhtar: İsterseniz, çocuğun üstüne tam olsun diye ölçüsünü alıp kendisine özel dikelim. Deyince, Hepsi birden Olur. Ama ne zaman alabiliriz. Dediler. Tezgâhtar:- En geç Bu akşam saat 21de evinizde olur. Siz hiç yorulmayın dağıtım elemanlarımız vardır. Onlar getireceklerdir. Yalnız siz bize ev adresinizi bırakınız. Onlar size bir teslim alma belgesi verecekler. Aldığınızı çocuğun üstüne deneyin. Beğenirseniz alın. Yok, eğer bir itirazınız varsa almayın. O zaman size verilen kağıdı da imzalamadan bize getirin Akşam kendi başlarına evde oturmuş konuşurlarken saat tam yirmide kapının zili çaldı. Hemen koşup kapıyı açtılar. İki genç bayan ve bir genç erkek: İyi geceler Efendim. Bizler çocuğunuzun yeni aldığınız giysilerini getirmiştik. İzin verirseniz arkadaşlarımız içeri girip çocuğu giydirip bakacaklar. 17

Kapıyı açanlar:-iyi geceler. Hoş geldiniz. Buyurun, buyurun! Diyerek, O, üç kişiyi içeri aldılar. İçlerinden biri, galiba MACİDE:- Başka arkadaşınız var mıydı? Diye sorunca, bir de şoförümüz var, Efendim. Dediler. MACİDE:-Peki onu niye içeri almadınız? Diye sorunca: YENİ GELEN KIZLARDAN BİRİSİ:-Efendim, Vallahi suç bizde biz alıştırmadık. O zavallı da biz çıkıncaya değin itiraz etmeden bekler oturur. MACİDE:-Ben bu kuralı yıkıp arkadaşınızı çağırırsam kızar mısınız? YENİGELEN KIZLARDAN İKİSİ BİRDEN:- Ne kızması. Hem arkadaşımızın gönlünü almış, hem de bize çok önemli bir arkadaşlık dersi vermiş olursunuz. Size candan ve gönülden teşekkür ederiz. Macide bu sözleri duyunca koşup kapıya gitti. Bir de ne görsün? Şoför arabanın içinde bir simit yemekle meşgul, değil mi? Bunu gören Macide, MACİDE:-Arkadaşlarınız sizi çağırıyorlar. Lütfen içeri gelir misiniz? Şoför elindeki simidi katlayıp cebine koyarak arabadan indi. Macide, O arabadan inerken kapıyı açmak için ona sırtını dönüp gözünün yaşını sili verdi. Kapıyı açtı adamı içeri aldı. Adam içeri girer girmez doğru kızların yanına gidip Beni çağırmışsınız ablalar, hayrola bir şey mi vardı? Diye sordu. KIZLAR:- Bir şey yok Osman Efendi. Seni öylece çağırdık. Onlar böylece kızlarla konuşurken Macide annesine 18

zavallı şoförü anlatıyordu. Emine ENDER, kızını dinlerken o da üzülüp gözyaşlarını siliyordu. Ana, kız birlikte çok üzülmüşlerdi. Sonunda Mutfaktaki işlerini bitirerek kızları ve erkek arkadaşlarını sofraya buyur ettiler. Macide baktı ki üçü geliyor, şoför arkadaşları yerinden kalkmıyor. MACİDE:- Siz neden kalkmıyorsunuz? Ben adınızı da bilmiyorum. Sahi sizin adınız nedir? ŞOFÖR :-Adım, Osman dır. Efendim. MACİDE:-Osman Efendi, beni çok üzdünüz. Bakın daha önce giden arkadaşlarınız da kalkmış buraya geliyorlar. Böyle yapmanız hiç doğru değildir. Hadi onlar gelip sana bir şey söylemeden, sen kalk da biz ikimiz birlikte gidelim. Deyince Osman, biraz yumuşamış göründü. Tam bu sırada arkadaşları da gelmiş Ona neden gelmediğini soruyorlardı. Genç Bayanlar:- Osman bize kızmış O nedenle gelmiyor, bunu biz biliyoruz. Özür dileriz. Bir hata, bir cahillik ettik. Aklımızı başımıza aha şu kız getirdi. Gece veya gündüz, nereye gidersek gidelim, seni yanımıza almadan gitmeyeceğimize, yemin ediyor ve senden bir daha, bir daha özür diliyoruz. Diyerek Kızlar, onun kollarına sarılarak adeta sürüklercesine götürdüler. Böylece sorun giderilmiş ve herkes rahatlamış oldu. Dördünün de karnı açmış, sabahtan beri hiçbir şey yeme olanağı bulamamışlar. Emine ENDER İN hazırladığı nefis akşam yemeği ile karınlarını doyurup bir de kahvelerini içince hepsi birden sanki yeniden canlanmış gibi oldular. Hele Hasan Ali yeni giysilerini giyinip Karşılarına geçince neşeleri bir kat daha arttı. Kendilerinin bugünkü son görevleri olduğu için hiç 19

acele etmeden hem Hasan Ali nin giysilerini giydirip kontrol ettiler hem de geç vakitlere değin eğlendiler, Bu arada şoför Osman onlara birkaç türkü söyledi. Meğer Osman ın sesi de çok güzelmiş hepsi birden çok beğendiler. Gece saat yirmi üçte ayılırlarken ev halkı kendilerine yine bekleriz. Diyerek açık davetiye vermiş oldular. Getirdikleri giysileri çok beğenip teşekkür ettiler. İmzalanması gereken belgeyi de vererek kendilerini uğurladılar. Onlar çekip gittikten sonra Macide ile annesi, ertesi gün, akşam üzeri evde oturmuş konuşuyorlardı. EMİNE HANIM:-Biliyor musun Macide bu dört genç insanın hali dün akşamdan beri, bana çok dokundu. O dört genç insan sabahtan beri aç ve susuz dolaşmaktan ne hale düşmüşlerdi. İyi ki Biz düşündük de onların karınlarını doyurduk MACİDE:-İyi ki anne, sen benim gördüğümügörmedin. O, Osman dedikleri şoför arabasının içinde kuru bir simit geveliyordu. İçime öyle bir dokundu ki, birden gözyaşlarımı tutamadım. Adamdan utandım. Sırtımı döndüm, gözyaşlarımı silmeye çalıştım. Sonra o, kızların, yanlarındaki gencin, şoför Osman ın giyimleri neydi öyle.? Utanmasam kızlara kendi giysilerimi verecektim. Sonra ayıp olur, diye düşünüp vazgeçtim. Diye konuşurlarken baba Ali ENDER, Hikmet le birlikte yanlarına geldiler. Baba Ali ENDER:-Nedir o hanım kızınla baş başa vermiş ne çekiştiriyorsunuz. Biz de aranıza katılıp dinlesek nasıl olur? Dedi, otururken Hikmete de: 20

ALİ ENDER: Sen de yarın şu okula uğra da senin oğlanın okulu ne zaman açılacakmış onu konuş. Dedi. HİKMET:- Olur Baba, diye yanıtladı. Aile o akşam geç vakte değin söyleşip. Birbirlerine söylemek istediklerini anlattılar. Ayrıca söyleşi içinde anımsadıklarını da dile getirdiler. Saat yirmi üçü de geçmiş, nerdeyse yirmi dört olacaktı. Ali Ender saate baktı ve: -Oooo! Saat yirmi üç otuz. Nerdeyse sabah olacak. Haydin bakalım her kes yataklarına. Diyerek kalktı giderken Hepinize Allah Rahatlık versin. İyi Geceler deyip yatmak üzere odasına giriverdi. Tabii Emine Hanım da peşinden gidiverdi. Bunu gören diğer oturanlar da kalkınca başlayan söyleşi de bitirilmiş oldu. Yarın pazartesi, okullar açılıyor. o nedenle Hatice Anneanne de bu akşam Hasan Ali lerde yatmıştı. Yarın onu babaannesi ile birlikte okula götüreceklerdi. Tüm aile sabah erken uyanmış temizliklerini yapıp giyinmiş ve kahvaltılarını da yapmışlardı. Hasan Ali yi de doyurup giydirdikten sonra okula gitmeye hazır hale getirdiler. İki Nine biri sağ diğeri sol elini tutarak ortalarına aldıkları sevgili torunlarını okula değin birlikte götürdüler. Derse girinceye değin beklediler. Onlar öğlen olup yemek tatiline çıkınca geri geldiler. Torunlarını ellerinden tutup eve götürdüler karnını doyurup geri okula getirdiler. Çocuğun eve döneceği saatte tekrar okulun önüne gelerek onu yine alıp eve getirdiler. Böylece hiç usanıp yorulmadan bu işi bir ay sürdürdüler. Bir ayın sonunda bir gün Bir Bayan Öğretmen okul kapısında onları yakalayarak: 21

BAYAN ÖĞRETMEN:- Hanımefendiler, Siz Hasan Ali nin Nineleri oluyorsunuz galiba. Ben de torununuzun öğretmeniyim. Adım da Şenel dir. Okullar açılalı tam bir ay oldu. Dikkatle sizleri izliyorum. Günde üç kez bu işi yapmaktan usanmadınız mı? Diyelim ki siz usanmadınız. Ya torununuzun usanıp artık sizi istemeyeceğini düşünmediniz mi? Bu da olmaz diyelim. O zaman bu yavrucuğu hiç mi düşünmüyorsunuz. Şu bir ay içinde hiçbir arkadaş edine bildi mi? Sizinle gidip geldiği okulun başka bir yolu daha var mıdır? Bir ay içinde yüzlerce çocuk arasından bir arkadaş seçememiş, ninelerinin getirip götürdüğü yoldan başka yol öğrenememiş bu çocuk yarın siz kendisini herhangi bir nedenle bırakırsanız, bu güne değin hiç tanıyamadığı çevreyi, hiç bilmediği insanları nasıl tanıyacak, nasıl güvenecek. BU davranışınızla çocuğunuza iyilik yapmıyorsunuz. Yalnız kendi sevginizi tatmin etmiş olmuyor musunuz? Ben, bir Öğretmen olarak sizden rica ediyorum, lütfen çocuğu rahat bırakın. O, şu karmaşık dünya içinde yolunu ve arkadaşını kendisi bulsun, kendisi seçsin. Sakın bana gücenmeyin bir öğretmen olarak bunları anlatmak benim görevimdi. Ben görevimi yapmaya çalıştım. Eğer sizleri kırdıysam bağışlayın lütfen zamanım çok daraldı zil çalmak üzeredir. Son olarak size bir öneride bulunacağım. Lütfen yarından başlayarak bir hafta bu işi bırakın. Hafta sonunda torununuza bir sorun Biz seni okula götürelim mi? Deyin. Bakalım o size ne diyecektir. Lütfen bunu bir deneyin. Zil çaldı sınıfa koşmam gerek. Hadi kalın sağlıcakla deyip koşarak sınıfına gitti. Hatice ve Emine Hanımlar, süt dökmüş kedi gibi orada kaldılar. Bir süre kendilerine gelmek için bekledi ve sonra 22

evlerine döndüler. Ağızlarından ne kendi kendilerine ne de biri birlerine bir tek kelime çıkmıyordu. Sessiz ve dalgın eve geldiler. Bir ayın yorgunluğu üstlerine çökmüş gibi oldular. Hemen uyumuşlar. Öylesine uyumuşlar ki onlar öğleyi beklerken ikindi olmuş.hasan Ali nin eve geldiğini duyunca uyandılar., HATİCE VE EMİNE HANIM İKİSİ BİRLİKTE-0oo! Geldin mi? Hasan Ali, Seni beklerken uyuya kalmışız. Hadi yemeğini ye de seni okuluna götürelim. HASAN ALİ: Ne okulu? Ben,okuldangeliyorum.Bugünlük okul bitti. Deyince iki kadın da kendilerine gelerek saati sordular. Saatin on altı otuz olduğunu duyunca anladılar ki torunları okula kendi başına gidip gelmeği öğrenmiş. Bunu düşününce akılları başlarına gelerek: Demek ki, Öğretmen haklıymış. Dediler. Ve torunlarını götürüp getirmeği bıraktılar. Bir hafta sonra Hasan Ali ye: Yine seni okula biz birlikte Götürelim mi? Deyince Hasan Ali, HASAN ALİ:-Hayır, Biz arkadaşlarla birlikte daha güzel gidip geliyoruz. Diyerek O da Öğretmenini doğruladı. Ve Böylece iki yaşlı ninenin etkisinden kurtularak kendi yaşındaki arkadaşlarla birlikte olmanın özgülüğüne kavuşmuş oldu. Her gün eve gelişinde, nineler ve halası onun anlattıklarını oturup dinlerler. Onlar da bundan çok mutlu olurlardı. Hasan Ali, Okulda bir başarı kazandı mı onu hemen herkese duyurur. Ben bugün öğretmenimden aferin aldım. Ben bugün, sınıf birincisi oldum. Öğretim yılı sonunda sınıfımı geçtim. En güzel karne benim karnemdir. Diye bağıra çağıra eve gelirdi. İşte günler, haftalar, aylar, yıllar böyle geçip gidiyordu. Bir gün evlerinin 23