Düşlediğimiz Yerde. Julia London. Çeviri Zeynep Okan



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Julia London - Düşlediğimiz Yerde

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

Turkiye' ye dönmeden önce üniversiteyi kazandığımı öğrenmistim. Hayatımın en mutlu haberini de orada almıştım.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

Helena S. Paige Çeviri Kübra Tekneci

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

ALTIN KALPLİ ÖĞRETMENİM

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Mutlu Haftalar! Mutlu Ramazanlar! ilkokul1.com

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos :42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos :20

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Kızım, evde köpek. bu köpeği eve? dedi. annesi. Zaten hep beni suçlarsın! dedi Cimcime. Mıyk! diye sızlandı köpek. Hemen gidecek bu köpek!

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

Einstufungstest / Seviye tespit sınavı

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

MACERA AKADEMİSİ. Anneciğim ve Babacığım,

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

CEBİNİZ BIRAKIN DİYOR SMS TÜRKİYE PHASE ONE COMMUNITY-BASED QUESTIONNAIRE: SURVEY TURKISH VERSION

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

4. ve 5. Değerlendirme Sınavları. Puanlama Aşağıda...

Deniz Kantarcıoğlu Anaokulu Rehber Öğretmeni. «Okula Uyum»

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

GİZEMLİ KUTULAR PROGRAMI ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİ

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

OKU, ANLA, CEVAPLA! 2. Minnoş un fiziksel özellikleri nelerdir?

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Evlat Edinilen Çocuğa Multidisipliner Yaklaşım: Vaka Örnekleri Üzerinden Evlat Edinme. Psikolog Reyhan Bahçivan-Saydam

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

Özel gereksinimli çocuklar

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Derleyen: Halide Karaarslan / Uzman Pedagog Görsel Tasarım: Semra Bolat / Sanat Dersleri Zümre Başkanı

YARATICI OKUMA DOSYASI. En sevdiğiniz tatil kitabını anlatan bir resim çiziniz.

ISBN :

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

Hani annemin en büyük yardımcısı olacaktım? Hani birlikte çok eğlenecektik? Kardeşime dokunmama bile izin vermiyor. Kucağıma almak da yasak.

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Aşağıdaki 5 cümlenin hepsine evet demiyorsanız, bu pdf dosyasını incelemek için gereken 3 dakikayı ayırmasanız da olur

SARIGÖZLER ORMAN DEDEKTİFLİK AJANSI

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

.com. Faydalı Olması Dileğiyle... Emrah& Elvan PEKŞEN

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Benimle Evlenir misin?

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... 7 TUVALET EĞİTİMİNİN HANDİKAPLARI TUVALET İLETİŞİMİ N 1K (UYGULAMALI TUVALET İLETİŞİMİ)... 29

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

Bir Ayakkabı Hikayesi - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N.

Serbest Yazma Konuları. Yrd. Doç. Dr. Aysegul Bayraktar

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e?

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Transkript:

Düşlediğimiz Yerde Julia London Çeviri Zeynep Okan

4

Bir Pine River, Colorado Size bu hikâyeyi ağabeyim Luke anlatmayacağı için görevi ben üstleniyorum. Üstelik anlatacağım hikâye benden çok ona ait denebilir. Fakat bilirsiniz işte, benim gibi küçük kardeşlerin ilk günden itibaren bize ait doğru yerin neresi olduğunu çözmeye çalışmaları gerekirken ailede ilk doğan çocuklar ilk göz ağrısı olmanın sevgi dolu ışığında güneşlenirler. Bu da kaçınılmaz bir şekilde, ilk doğanlar kendilerinden başka bir şeyi görmezken, bizim büyük resmi görmeye daha meyilli olduğumuz anlamına gelir. Küçük kardeşler ne demek istediğimi iyi bilirler. Bizler yapıştırıcıyızdır, onlarsa sadece parıltı. Ancak ben de az çok parıltılı olabilirim. Ressamım, tuvali boyar ve bu ailenin arka planını doldururum. Böbürlenmiyorum, bu bariz bir gerçek. Pekâlâ, hikâyemiz iki kelimeyle başlıyor: Grant Tyler. 5

Eğlenmeyi seven, maceraperest, tutkulu, sigarayı neredeyse yiyerek içen hovarda bir adamdı. Altmış yılı geçen hayatında ne kadar servet kazanmışsa bir o kadarını da kaybetmişti. Evliliğin kendisinden çok evli olma fikrini severdi ve inanın bana, hanımlardan da yüksek not alamazdı. Benim gibi değildi yani. Ben üstün bir cazibeye sahibimdir de! Ancak Grant Tyler işleri bir şekilde tatlıya bağlamayı becerirdi. Çünkü daima kadınlarla ilişkiye girerdi. Bunu Dani Boxer dan biliyorum. Kendisi Boz Ayı Pansiyonu nu ve kafesini işletiyor. Bazen benimle ve babamla bir kahve içmek için uğrar. Müthiş bir kadındır. Yani sonuçta Grant güzel kuşların kabaran tüylerini düzeltip işi tatlıya bağlayabilirdi ama bu, baba olma konusunda berbat olduğu gerçeğini değiştiremezdi. Eskiden beri çok iyi bir baba olmadığını biliyordum, çünkü kızı Libby Tyler ı okuldan tanıyordum. Biraz babasına benzer ama ondan çok daha iyidir. Libby nin, her zaman hoşlandığım o derin mavi gözleri ve karmakarışık kıvırcık siyah saçları vardır. Üçüncü sınıfta onun arkasında otururdum. Bir kere yanlışlıkla saçına dokunup, yanlışlıkla saçının içine yarı çiğnenmiş sakızlar bırakmıştım. Libby de makasını alıp saçındaki sakız yapışmış olan büyük bir tutamı kesmiş ve sırama koymuştu. Sanırım o tutamı beşinci sınıfa kadar sakladım. Her neyse Libby yi tanıyordum ama Kaliforniya daki çocuktan ya da Florida dakinden haberim yoktu. Evet, evet, ihtiyar Grant Tyler ın üç farklı kadından üç çocuğu varmış. Hepsi de kız. Bu arada Grant çocuk nafakasını yatırmayı pek hatırlamazdı. Hiç resital ya da futbol oyunu 6

görmediğine yemin etmişti. Bahse girerim çocuklarının en sevdiği rengin ne olduğunu ya da kalplerini kıran ilk oğlanın adını ya da hayallerini bilmezdi. Hakkımızdaki her şeyi bilen annem gibi değildi. Annem annelerin en harikasıydı. Yılın En iyi Annesi ödülünü almasını engelleyen meme kanserine kadar tabii. Bu ona Yılın En İyi Annesi Değil ödülünü kazandırabilirdi ancak, çünkü gidişine hiçbirimiz hazır olmadan önce hayatımızdan çıktı. Bu yüzden de Grant Tyler için son yaklaştığında hastalık hızlı ve sert bir şekilde gelişmişti, tıpkı yaşamı gibi dine döndü ve çocukları için doğru olanı yapması gerektiğine karar verdi. Belki iyi bir baba olmamıştı ama Tanrı nın yardımıyla bu çocukların hayata tutunması için onlara bir şeyler bırakacaktı. Porsche si hariç. Grant o Porsche yle gömülmek istiyordu. Buna inanabiliyor musunuz? Kendinizi ölüm döşeğinde bir hayal edin. Yukarıdakine bütün yaptığınız şeyler hakkında ne söyleyeceğinizi düşünmek yerine endişelendiğiniz tek şeyin bir arabanın içinde gömülmek olduğunu hayal edebiliyor musunuz? Bu kısmın hepsini biliyorum çünkü Grant Tyler bunların hepsini dördüncü ve son muhasebecisi olan, arkadaşım Jackson Crane e anlatmıştı. Jackson, Denver daki büyük bir hukuk firmasından istifa edip buralara gelmişti. Grant le iş yapmayı sürdürdü ve doktor, Grant in hastalığı atlatamayacağını söylemeden önceki dokuz ay boyunca onunla çalıştı. Neyse, bizim Grant, Jackson a sahip olduğu her şeyi çocuklarına bırakacağını söylemiş. Jackson da şaşırıp Ne çocukları? diye sormuş. Benim çocuklarım, demiş Grant, Madeline, Emma ve Libby. 7

Benim gibi, Jackson da sadece Libby yi tanıyordu ve dürüst bir şekilde Grant in ona yüklenen onca ilacın neticesinde kafasının karıştığını sanarak onun sözlerini tekrar etmiş. Madeline ve Emma mı? Her bir deliğinden tüpler sarkan Grant kafasını yana yatırmış ve Jackson a biraz zekâsı geriymiş gibi bakmış. Bazen babamın eski kamyonetine ben de böyle bakıyorum sanırım. Şu anda sana uzun uzun açıklama yapacak halde mi görünüyorum? Beni dinle. Her şeyi onlara bırakmak istiyorum. Her şeyi. Ne halt etmeye bana öyle bakıyorsun? Jackson ın, insanlar onun anlamadığı şeyler hakkında konuşurken yaptığı gibi kravatının düğümünü kurcaladığını hayal edebiliyorum. Aynı zamanda bol bol da yutkunmuş olmalı. Duygularını belli etmeyen bir yüzü de yoktur üstelik. Bu Takdire şayan, demiş. Takdire şayan demek! Haha. Ama bildiğin gibi, beşinci karınla arandaki boşanma davası çok yakında karara bağlanacak. Ve bu epeyce paraya mal oluyor. Evet, bana bilmediğim bir şey söyle, diye dalga geçmiş Grant. Ne olmuş ona? Bu oldukça karmaşık, demiş Jackson. Grant onun bu sözlerine gülüp şöyle cevap vermiş: Umarım cenazemde de bu kadar üzgün görünürsün, Bay Crane. Hiç evlendin mi? Sana bir sır vereyim: Bu işler her zaman karmaşıktır. Grant in kadınların çılgın ve anlaşılması imkânsız yaratıklar olduğunu keşfeden ilk adam kendisiymiş gibi dünyanın gizemini açıkladığını düşündüğünü tahmin edebiliyorum. Devam et, doğru düzgün söyle, demiş. Durumun ne kadar karmaşık olduğunu 8

anlat. Fakat sakın Porsche deme, çünkü onu bırakmıyorum. Beni onunla beraber kimin gömebileceğini bulabildin mi? Henüz değil. Üzerinde çalışıyorum. Dünya kadar zamanım olduğunu düşünüyorsun herhalde. Bunu garanti altına almam lazım. Tamam mı? demiş Grant ve Jackson ın konuşması için eliyle işaret etmiş. Şunu biliyorum: Jackson insanların onu acele ettirip konuşmasını söylemelerinden hoşlanmaz. Ancak o zaman bunu önemsememiş, çünkü Grant elini kaldırıp sallamanın bile onu yorduğunu söylemiş ve Jackson, Grant in gerçekten öleceğini o zaman anlamış. Jackson cesaretini toplayıp Boşanmanız sonuçlandığında çocuklara verebilecek herhangi bir şeyiniz kalmayacak, demiş. Beş parasızsınız Bay Tyler. Bırakacağınız tek şey Yuva Çiftliği. Hepsi bu mu? diye sormuş Grant. Bir finansal dâhi olduğunu zannettiğinden her şeyi böylesine berbat ettiğine inanamamış. Hepsi bu, demiş Jackson. Bu Grant in duymak istediği şey değilmiş tabii. Lanet olsun, bu benim duymak istediğim şey de değildi. Mesele şudur: Yuva Çiftliği olayı cidden karmaşıktı. Orası benim evimdi. Luke la beraber orada büyümüştük. Babam, Grant in gerçekten de Yuva Çiftliği için o cüzi meblağı ona yardım etmek niyetiyle verdiğine inanıyordu ama ben öyle düşünmüyordum. Canı cehenneme, o halde, demiş Grant. Sonrasında Jackson, Grant in arkasındaki yastıklara gömüldüğünü ve ilk defa gözüne o kadar büyük görünmediğini söyledi. O an oldukça ufak tefek ve kırılgan görünüyormuş. Önemli 9

olan düşünmek değil mi? demiş Grant çocukları için her şeyi berbat etmenin sorun olmadığı konusunda ondan bir onay bekliyormuş gibi. Çiftliği onlara bırak. Konuşma burada bitmeliymiş aslında ama Jackson gerçekten rahatsız olmuş herhalde, çünkü Grant e açıklama gereği duymuş. Çiftliğin ipoteği konusunda tepetaklaksınız. Bu, mirastan daha büyük bir baş belası. Çocuklarınıza büyük bir dert bırakıyorsunuz. Ancak ihtiyar Grant kıkırdamış ve önündeki masada kustuklarını çıkarması için bir kâse dururken, onu zorlukla örten elbiseler ve hastane yatağı içerisinde uzanmış olan bedenimi göstermiş. Oraya gidip işlere bir çekidüzen vermem gerektiğini mi düşünüyorsun yoksa? O kızlar oradaki sorumluluktan kurtulmak istiyorlarsa vazgeçmek zorundalar, değil mi? Bu kızlar için iyi olacaktır. Karakterlerini geliştirir. Jackson a bakıp sırıtmış. Elimdeki en iyi şey orası, Jackson. Şimdi yaz bakalım şunu. Madeline Pruett sanırım Florida da ama onunla ilgili biraz araştırma yapmak zorunda kalacaksın. Sonra Emma Franklin ya da Tyler var, onun şimdi hangi soyadını kullandığını bilmiyorum. Ama hâlâ L.A. de olduğundan yüzde doksan dokuz eminim. Bir süre önce annesiyle karşılaşmıştım. Kadın hâlâ piliç gibi. Grant, Emma nın annesini hoş bir şekilde hatırlamak için bir an duraksamıştır çünkü adam son nefesinde bile tam bir çapkındı. Ve tabii bir de Libby var, demiş iç çekerek ve kapıya doğru başıyla işaret etmiş. Şimdi muhtemelen dışarıda oturuyordur. Oturuyor, demiş Jackson ve sanırım Grant in bu konuya oldukça kafası bozulmuş. Libby yi severdi. Kahretsin, Libby yi herkes severdi. Neredeyse herkes. Gerçi 10

Ryan ın onu bugünlerde çok fazla sevmediğini duydum ama bu başka bir gün anlatılacak farklı bir hikâye. Neyse konuyu dağıtmayayım. Libby nin iyi bir evlat olmaya çalışması Grant ı sinirlendirmiş. Tanrım, bir adam huzur içinde ölemez mi? Sanırım o da bu anlamda sizi biraz avutmak istiyor, demiş Jackson. Çenesinin en az yumrukları kadar kasıldığını aklımda canlandırabiliyorum. Hem siz de her an ölecek değilsiniz. Bunu bilemezsin, diye terslemiş onu Grant. Daha sonra gelmesini söyle. Kendi avuntumu tam burada buldum zaten, demiş ve biraz da çabayla yastığının altından bir şişe Jim Beam bulup çıkarmış. Jackson Crane in yüz ifadesi karşısında gülmüş ama gülüşü çabucak ağrılı bir öksürüğe dönüşüvermiş. Evet, Grant Tyler son günlerinde gerçekten iyi değildi. Böyle olduğunu biliyorum çünkü kasabadaki herkesi tanıyorum. Adım Leo Kendrick. Yakışıklılığımın ve etkileyici kişiliğimin sizi kör etmesine izin vermeyin. 11

İki Orlando, Florida Gerçekdışı. Aklında fosforlu renklerle yazılı bir vaziyette beliriveren tek şey buydu. Bu olaydan birkaç saat sonra Madeline Pruett, en iyi arkadaşı Trudi ye, bir kızın, babasının ölümünü onun duyduğu gibi duymaması gerektiğini söyleyecekti. Özellikle de bir babası olduğunu bile bilmiyorken Ve bunu etkileyici bir şekilde gerçekdışı yapan şey, babasının ölümünün birçok sorumlulukla gelmesiydi. Ağır sorumluluklar İnsanı suda derinlere batıracak kadar ağır sorumluluklar Trudi bu haberi sindirmeye çalışırken telefonun diğer ucunda uzun bir sessizlik oldu. Madeline, Trudi nin iki yaşındaki kızının arka planda fincanları fayansların üzerine sertçe koyduğunu duyabiliyordu. Futbol antrenmanına mı gidiyorsun? diye sordu sonra Trudi. Bu Madeline ın tam olarak antrenman diye adlandıracağı bir şey değildi. Sorunlu gençlere danışmanlık yapan 12

bir organizasyon olan Camp Haven da gönüllüydü. Camp Haven okul sonrası futbol kamplarına sponsor oluyordu ve Madeline de beş yaşındaki kızları yetiştiriyordu. Gerçi Madeline muhteşem bir futbol oyuncusu falan değildi, ortalamaydı. Fakat yetiştirme işinin zor kısmı kızların doğru yöne doğru koşmasını sağlayabilmek ve elbette onlarla birlikte zaman geçirebilmekti. Evet, çıkmak üzereyim, dedi Trudi ye. Tamam, şimdi şöyle yapıyorsun. Antrenman bittiğinde, seninle Paco nun Barı nda buluşacağım. İki margarita ısmarla. Ben hemen Rick i arıyorum. Şükürler olsun ki Trudi Feinstein vardı. Çünkü Madeline in telefondaki adamın babası hakkında söylediklerini tekrar etmesi, bunları yine yüksek sesle duyması ve anlamlandırması gerekiyordu. Biraz manevi desteğe, birlikte şaşırıp bütün bunların son derece gerçekdışı olduğunu haykıracak birine ihtiyacı vardı. Madeline, daha birkaç saat önce manevi destek ümidiyle annesini aramıştı ama Clarissa Pruett telefonunu cevapladığında neşeyle çınlayan bir sesle John adındaki bir adamla çıkıp partilemek üzere olduklarını ve çabuk anlatmasını söylemişti. Pekâlâ. Babam ölmüş, demişti Madeline. Ne? Babam ölmüşle ne demek istiyorsun? Kimden bahsediyorsun? Annesini savunmak gerekirse, iki kişilik bir aile için bu soruyu sormak gayet mantıklıydı. Madeline in babadan yana sorunu yoktu, hayatı boyunca annesinin baba demesini istediği dört adama maruz kalmıştı, aradaki birkaç kişiyi saymıyordu bile. Ayrıca Madeline tabii ki gerçek bir 13

babanın yardımıyla imal edilmişti. Ancak görünüşe göre çocuk nafakasını ödemek için devletin bulamadığı fakir sperm donörü vefat etmişti. Madeline in babasıyla sadece bir hatırası vardı: Kalın boynunda altın zincirler yığını asılı olan, pis kokan sigaralar içen ve bozuk bir sakız makinesi gibi sonsuz bir şeker stoku sunan etli elli bir adam. Ailesiyle ilgili de hafızasnda belli belirsiz bir tek görüntü vardı: Uzun saçlı ve büyük kenarları sarkık bir şapkalı, sigara ve kokteyl tutan annesiyle yüzü kısmen annesinin şapkası yüzünden bulanıklaşan bir adam. Gerçek babam, anne, demişti Madeline. Sperm donörüm. O ölmüş. Bunu duyduğuma üzüldüm, demişti annesi. Madeline, adamın birinin annesine aldığı kocaman düz ekran televizyondaki bangır bangır yemek pişirme programının gürültüsü üzerinden bir bira kutusunun açıldığını duydu. Clarissa Pruett, Madeline in hatırlayabildiği kadarıyla hayatında hiçbir şey pişirmiş değildi ama bu kanalı bıkıp usanmadan izlerdi. Peki nasıl ölmüş? diye sormuştu annesi birasını höpürdeterek içerken. Madeline için daha önemli olan soruysa babasının nasıl yaşadığıydı? Neredeydi? Onunla ilgili bir şey duymanın verdiği şaşkınlıkla nasıl öldüğünü sormak aklına bile gelmemişti. Bilmiyorum. Söylemediler mi? Onlar değildi. Sadece bir tek adam aradı. Jackson Crane. Jackson Crane, Madeline in çalıştığı emlak ofisine geç bir vakitte gelmişti. Madeline, diğer temsilciler indirimli 14

içki saatini yakalamak için akşamın erken vaktinde çıktıktan sonra geç gelen kişileri alan oldukça yeni bir temsilciydi. Bu, ona çok istediği DiNapoli evinin de dahil olduğu birkaç iyi satış kazandırmış olan bir taktikti. Peki, kim bu Jackson Crane? diye sormuştu annesi. Madeline, annesi sigarasını yakarken çakmağın tıkırtısını ve nefesini içine çekme sesini duymuştu. Babamın mali işlerine bakan kişi ya da bunun gibi bir şey, demişti Madeline ve annesine o yakışıklı, bronz tenli, terzi işi bir ceket ve yakası açık yepyeni beyaz bir gömlek giymiş olan adamın ofisine girişini anlatmıştı. Adam, Madeline e bir komedi dizisindeki çatı katında birlikte oturan ve komik kız sorunları yaşayan dört adamdan biriymiş gibi görünmüştü. Hatta Orlando da bir yerlerde yeni bir garsoniyer aradığını zannetmişti. Madeline annesine adamın onun elini nasıl kuvvetli bir şekilde sıktığını, onu kabul ettiği için teşekkür ettiğini ve sonra da Colorado dan buraya uçtum ve doğrudan yanınıza geldim dediğini, ardından babasıyla ilgili kötü haberleri olduğunu söyleyerek devam ettiğini anlatmıştı. Adam bu hoş olmayan haberleri Crest marka diş macunu gülümsemesiyle yumuşatılabilirmiş gibi bembeyaz dişleri ve gamzeleriyle anlatmıştı. Madeline ondan şüphelenmiş genellikle bütün erkeklerden şüphelenirdi ve bu tuhaf gülümsemenin insanların genelde kötü haber taşıdıkları ve bunu karşı tarafa nasıl ileteceklerini bilmedikleri zaman suratlarına yapıştırdıkları bir ifade olduğundan korkmuştu. Adam belli ki Madeline in, babasının ölüm haberini almasıyla çok üzüleceğini düşünmüştü. Ona bir babam olmadığını söyledim. 15

Keşke öyle söylemeseydin, Maddie, demişti annesi onaylamaz bir şekilde. Önüme gelenle düşüp kalkıyormuşum gibi bir hava yaratmışsın. Elbette ki bir baban vardı. Madeline, annesinin hayatının çoğunu bir yataktan diğerine atlayarak geçirdiği gerçeğine değinmemeyi seçmişti. Herkesin bir babası yoktur, anne. Bazılarının sadece sperm donörleri olur. Bir babanın yokluğu Madeline in hayatındaki tek çatlaktı. Asla dolduramayacak gibi görünen bir boşluk... Bu takılıp kaldığı bir şey değildi, hatta tam tersiydi. Çok uzun zaman önce kendine bunu unutturmuştu. Ancak yeni insanlarla tanıştığında kaçınılmaz olarak ailesi hakkında sorularla karşılaşırdı ve sonunda kendini babasını hiç tanımadığını açıklamak zorunda kalırken bulurdu. Hayır, babasını bir kez dışında hiç görmemiş, ondan hiç haber almamıştı (asla babası için önemli olmamış, babası için hiç var olmamıştı) ve bütün her şeyi, babasızlık durumunu tekrar yaşamak zorunda kalırdı. Madeline bu konuyu hiç aklına getirmemeyi daha fazla tercih ederdi. O adam neden sana bunu söylemek için onca yolu gelmiş? diye sormuştu annesi. Neden mektup falan göndermemiş? Çünkü babam bana bir şey bırakmış, anne. Bir çiftlik. Bir ne? Çiftlik demekle neyi kastediyorsun? Gerçek bir çiftlik mi? Gerçek bir çiftlik, diye onaylamıştı annesini Madeline. Sadece bunu yüksek sesle söylemek bile kendini tuhaf bir şekilde rahatsız hissetmesine neden oluyordu. Jackson Crane in de belirttiği gibi, bu durumdan ötürü heyecanlı olmalıydı fakat değildi. 16

Ya ben? diye sormuştu annesi. Ne demek istiyorsun? demişti Madeline şaşkınlıkla. Yani bana bir şey bırakmış mı? Madeline buna ne cevap vermesi gerektiğini bile bilmiyordu. Neden ona bir şey bırakmış olacağını düşünüyordu ki? Ben zannet Bana ödemiş olması gereken çocuk nafakaları? Bunun peşini bırakmamam lazım. Madeline in, annesinin bu haberi kendine yontması karşısında şaşırması gerekirdi ama şaşırmamıştı. Anne Gücenme ama nafakamı ne zaman gerçekten karşıladın ki? Neredeyse otuz yaşındayım. On yedi yaşından beri tek başımayım. Pekâlâ, demişti annesi burnunu çekerek, gittiğinde, bunu bir sor yine de. Bana da bir şey bırakmış olması gerektiğini hissediyorum. Gitmek mi? Nereye gitmek? Büyük, ağır bir İngiliz anahtarı son derece düzenli olan Madeline in hayatının orta yerine düşüvermişti. DiNapoli satışı gündemdeydi, Jersey kıyısında on beş bin metrekarelik Yunan uyanışı mimari üslubu ucubesi olan DiNapoli evi Bu oldukça zorlu bir satıştı ama Madeline onu satmayı başarırsa iyi para alacaktı. Sekiz ay önce, Madeline in emlakçı arkadaşları bu evi kabul etmemesini, satıcısının makul olmadığını, istediği fiyattan düşmeyeceğini söylemişlerdi. Ne var ki Madeline kararlıydı. O mülkü pazarlamak için çok zaman ve para harcamıştı ve bu işi yarım bırakmayacaktı. Ayrıca, sekiz hafta daha küçük kızları futbol çalıştırmaya devam edecekti ve onları koçsuz bırakmaya niyeti yoktu. Camp Haven, 17

Madeline i, annesinin işlevsiz yörüngesinden çıkartarak, bir yaz boyu kötü bir durumdan kurtarmıştı. Onlara borçluydu. Orası Madeline e kendini faydalı hissetmesini sağlamıştı. Hayatına aniden, istenmeden, davetsiz olarak hiç tanımadığı bir babanın çıkıp gelmesi için vakti yoktu. Doğrusu, hiçbir zaman çiftlik sahibi bir adam olduğunu düşünmemiştim, demişti annesi ve Madeline aynı anda arkadan kısık ama yanlış anlaşılması imkânsız bir erkek sesi duymuşu. Şey, dinl evlat, artık kapat Bekle, anne! Dahası var, demişti Madeline çabucak. Bıraktığı tek şey bu değil. Ah gerçekten mi? Başka ne var? İki de kardeşim var. Annesi sigarasından uzun bir nefes çekmiş ve bunu ahizeye üflemişti. Büyük bir sürpriz olmadı aslında. Hem iyi tarafından bak, hep kardeşlerin olsun isterdin. Madeline in her zaman kardeş istediği doğruydu. Erkek ya da kız fark etmezdi, sadece okuldan eve geldiğinde orada birilerinin olmasını istiyordu. Annesi o gün için nereden geliyorsa o zamana kadar onunla televizyon seyredecek ya da hamur işi yapacak biri Madeline bunu onca zaman düşünmüş ve bir kardeşe bile sahip olamamıştı. Fakat şimdi iki kız kardeş birden, kaldırabileceğinden fazlasıydı. Bütün hayatı boyunca dahil olamadığı barbekü partilerinin, kayak gezilerinin ve baba-kız danslarının hayalini kurmuştu. Bir dakika içinde oradayım! diye bağırmıştı annesi aniden Madeline i korkutarak ve sonra Sen ona benziyorsun, bunu biliyor musun? demişti. Kime? 18

Babana! Mavi gözler ve koyu kahverengi saçlar. Bir şey diyeyim mi, otuz sene önce, Grant Tyler yakışıklı bir piç kurusuydu. Epeyce ilişki yaşayıp kurtlarını döktüğü kesin. Annesi gülmüştü ama bu çabucak balgamlı bir öksürüğe dönüşmüştü. Cinselliğimizi birlikte keşfetmiştik. Anne! diye bağırmıştı Madeline. Yapma. Woodstock ta takılan tiplerdendiniz sanki. Woodstock ın bu ülkedeki tek cinsel devrim olduğunu mu sanıyorsun? Seninle bu konuşmayı yapmayacağım, demişti Madeline kesin bir şekilde. Sorunun ne biliyor musun? diye devam etmişti annesi, onu umursamadan. Fazla tutucusun. Her şeyin küçük, temiz kutuların içinde muntazam biçimde durmasını ve bunun belirli bir düzen içinde devam etmesini seviyorsun ama bu asla olmaz. Biliyorum, anne. İşlerin istediğim düzende gitmeyeceğini bana sen öğretmiştin, demişti Madeline, acı bir tonda. Beni kışkırtma, Madeline. Elimden gelenin en iyisini yaptım. Şimdi ne zaman gidip şu çiftliğe bakacaksın? Bakmayacağım. Bu annesinin bir nebze bile duraksamasına neden olmamıştı. Ne demek bakmayacağım? Gitmek istemiyorum. Ondan kalan hiçbir şeyi istemiyorum. Bugüne kadar varlığından haberimin bile olmadığı iki kardeşi ve çiftliği istemiyorum. Onlardan şimdi haberdar olmamın tek nedeni de babamın ölüm döşeğinde muhakkak kendini suçlu hissetmesi. DiNapoli evinin satışı bende. Yeni bir takımı çalıştırıyorum. Gerçekten çok yoğunum. 19

John, lanet olsun, kızımla telefonda konuşuyorum! Bir dakika içinde geleceğim dedim! diye bağırmıştı annesi. Kapatmam lazım, Madeline. Sonra yine konuşuruz fakat az önce dediğin şeyi bir düşün. Çünkü bence sana hayat vermiş olan adamla ilgili daha fazla şeyi anlamak isteyeceksindir. Ve gidip elimize geçen şeyin ne olduğuna da bir bakman lazım. Madeline babasını daha çok anlamayı uzun zaman boyunca istemişti. Ancak aradığı cevaplar gelmeyince umursamayı bırakmıştı. Annesi bunu nasıl olur da fark etmezdi? Hayır, anne. Kim olduğunu umursamıyorum ve hiçbir şeyini istemiyorum. Madeline hayretle sesinde çok fazla dargınlık olduğunu fark etmişti. Hem de çok fazla. Annesinin itiraz etmesini beklemişti ama Clarissa Pruett çok nadir ortaya çıkan annelik içgüdüsüyle içini çekmişti. O seni önemsedi, Maddie. Seni sevdi. Ama zayıf bir adamdı. Şimdi artık gerçekten gitmem gerek. Bu ay için araba ödememde biraz yardıma ihtiyacım var ve Koca John ı kızdırmasam iyi olur. Sonra da telefonu kapatmıştı. Gitmiyorum, demişti Madeline, kapanan hatta. Ve bunda çok ciddiydi. Özenle kurduğu hayatını altüst etmeye, Colorado ya uçmak için her şeyi yüzüstü bırakmaya hiç niyeti yoktu. *** Trudi de Madeline in tepkisinden memnun olmadı. Saçmalama, dedi birkaç saat sonra buluştuklarında. Madeline, Trudi yi birinci sınıftan beri tanırdı. Bayan Bever in sınıfında tanışmışlardı. Madeline, annesi gece 20

partiledikten sonra sabah kalkamadığı için devamlı geç kalan, sıska, koyu renk saçlı pasaklı bir çocuktu. Trudi de, şişman, kırmızı yanaklı, parıldayan yeşil gözleri ve kızıl saçları olan bir kızdı. İkisi de aykırıydı, uçlardaki çocuklardı. Fakat büyüdükçe, Trudi nin kişiliği kilosunu gölgede bırakmıştı ve herkese karşı çok iyi davranarak kimseyle düşman olmamıştı. Yine de zor zamanlar geçirmişlerdi kötü niyetli oğlanlar, daha da kötü niyetli kızlar ama Madeline her zaman onun yanındaydı. Ve Trudi de karşılığında hep Madeline e sadıktı. Madeline eskiden Trudi yi kıskanırdı. Madeline in her zaman hasretini çektiği bir ev yaşantısına sahipti: Anne, baba, bir erkek ve bir de kız kardeşle gerçek bir evde yaşıyordu. Annesi onu sabahları uyandırıyor ve kahvaltısını yaptırıyordu. Trudi okuldan eve döndüğünde annesi onu bekliyordu. Trudi nin kıyafetlerini yıkıyor ve ev ödevlerinde Ona yardım ediyordu. Kızını alışverişe götürüyor, bütün okul gösterilerine katılıyor, sınıf için kurabiyeler yapıyordu. Madeline ve annesiyse hayatlarının büyük bir bölümünde kıt kanaat geçinmiş, kim onları kabul ederse oraya yerleşmiş, annesinin tanıştığı erkeklerin parasıyla yaşamış ve sonra annesinin kafası attığında -bu çok sık olurdu- demir alıp oradan uzaklaşmışlardı. Annesi bir düzine işe girip çıkmıştı. Sonra annesinin işçi olan anne-babasına bel bağlamışlardı ve Madeline, Trudi ninki gibi bir evleri olması için yalvardığında annesi ona hep öfkelenmişti. Sonunda annesinin bir evi olmuştu. Madeline evden ayrılıp annesinin ona gösterdiğinden tamamen farklı bir hayat kurmaya karar verdikten uzun bir süre sonra büyükanne ve büyükbabası öldüğünde miras kalmıştı. 21

Gitmen lazım. Trudi önlerindeki kocaman tabağın içinden bir cips aldı. Burada durup elinde fosforlu kalemlerin ve ayağında düz ayakkabılarınla bir şapşal gibi oturup bu fırsatı kaçırmana izin vermeyeceğim, dedi, mezeye batırılmış cipsi ağzına atarken. Ayakkabılarımın nesi varmış? diye sordu Madeline. Babetlerdi, Kohl s mağazasından indirimde satın alınmışlardı. Daha önce de söylemiştim, Mad, dedi Trudi, genellikle kızı Esme veya kocası Rick için kullandığı sabırlı ve şefkatli tonda, bir pratik olan vardır, bir de fazla pratik olan. Her neyse, konumuz ayakkabıların değil, sensin ve içinde yaşadığın küçük baloncuk ve bu baloncuğun içinden çıkma konusundaki isteksizliğin. Ne demek istediğini anlamıyorum, dedi Madeline burnunu çekerek. Baloncuğumdan pek çok defa dışarıya çıkmışlığım var. Madeline içinde bulunduğu baloncuğun dışına çıkarabilme ihtimali olan herhangi birinden mesaj gelmemesi için cep telefonunu kapattığına dair zihninin içinde dırdır eden düşünceyi kafasından atmaya çalıştı. Öyle mi? diye sordu Trudi ve imalı bir şekilde ona baktı. Açığa vurup söylememişti ama Stephen dan yani Madeline in birkaç kez buluştuğu adamdan bahsediyordu. Trudi nin kocası tanıştırmıştı onları. Stephen bir avukattı, bir sandalyeye oturup içini eritecek şekilde bakabilen başarılı bir adamdı. Eğlenceliydi, saygılıydı Fakat sonra ilişkileri devam etmiş ve Stephen birkaç hafta önce işleri bir üst seviyeye taşımak istediğini söyleyerek her şeyi berbat etmişti. Bu Madeline in kulağına bir video oyunu oynuyorlarmış gibi gelmiş ve rahatsız olmuştu. O zaman- 22

dan beri Stephen dan kaçıyordu. Gönülsüzlüğü için sağlam bir sebep yoktu. Madeline yetişkin bir insanın başka bir yetişkinle, söylediği ufacık bir şey yüzünden görüşmeyi kesmemesi gerektiğini gayet iyi biliyordu. Bunun bir anlamı yoktu, anlıyordu. Ancak bir üst seviyeye geçmek istemiyordu. Bu arada, dedi Trudi, Stephen sana film rehberinin onda olduğunu söylememi istedi. Lanet olsun. Madeline in o film rehberine ihtiyacı vardı, çünkü tam bir film hastasıydı. Futbol sonrasında her cuma günü filmlerle randevulaşırdı adeta. Onda olduğunu biliyorum, Trudi, dedi. Yarın gidip alacağım. Yarın? Yarın. Umarım öyledir, çünkü Stephen seksi, harika bir adam ve senden gerçekten hoşlanıyor. Bana kendisi söyledi. Sorun da buydu: Madeline erkeklerin gerçekten ondan hoşlandığına inanmıyordu. Stephen ın bunu demesi gerektiğini düşündüğü için dediğine ya da başka kadınlara da aynı şeyi söyleyip başarı kazandığına inanıyordu. Yapma, Trudi, diye dudak büktü Madeline. Kontrol manyağıyım, dairem takıntılı denecek kadar düzenli bunu sen de kaç kere dedin ve sürekli çalışıyorum. Benden nasıl o kadar hoşlanmış olabilir? Beni doğru dürüst tanımıyor bile. Bunu nasıl söyleyebilirsin? Güzel ve eğlenceli olduğunu biliyor ve ne kadar çılgınca düzenli biri olduğunu anladığında bunu bir artı gibi görebilir. Herkes bundan benim kadar rahatsız olmaz. Madeline homurdanıp cipse uzandı. 23

Bu kadar zeki birine göre, bazen gerçekten ahmak olabildiğini biliyor musun? Trudi elindeki cipsi Madeline e doğru tuttu. Burada neler olduğunu biliyorsun, değil mi? Stephen ın gerçekten senin gibi birinden hoşlanacağına inanmamanın sebebi babanın seni terk etmesi. O kadar çok baba derdin var ki, sürekli yürüyen bir film gibi dolaşıyorsun. İşte bu yüzden de Colorado ya gidip bu işi çözümlemelisin. Madeline güldü. Bunun babamla hiçbir ilgisi yok. Lütfen. Yine de söylediğinin tamamen doğru olduğundan emin değildi. Bu tam Dear Abby lik * bir durum, dedi Trudi, tombul parmaklarını sallayarak. Baban seni terk etti ve şimdi bir adamın senin için derin hisler besleyebileceğine inanmıyorsun. Uyan artık! Git oraya Mad. Git ve kendine bir iyilik yapıp on yaşındaki Mad in sorduğu bütün soruların cevaplarını bul. Bu nasıl kötü bir şey olabilir ki? Madeline in eline vurup onu cipslerden uzaklaştırdı. Pekâlâ, neymiş şu çiftliğin adı? diye sordu Trudi, garsona işaret edip boş margarita bardaklarını göstererek. Yuva Çiftliği. Jackson Crane ona çiftliğin adını söylediğinde, Madeline gülmüştü. Tiz, gergin bir kahkaha. Madeline Bu bir şaka, değil mi? demişti ve Jackson da hayır diye cevap vermişti. Madeline olanları anlamaya, böylesine serseme çeviren haberleri sindirmeye çalışırken, Jackson Crane ona Colorado daki çiftliğin yaklaşık iki yüz kırk üç hektar olduğunu söylemişti. Emlakçı Madeline kafasından hızlı bir hesaplama yaptığında olasılıklar karşısında neredeyse düşüp bayılacaktı. *Dear Abby: Güzin Abla nın Amerika versiyonu. ç.n. 24

Vay canına, dedi Trudi beğeniyle. Ziyaret etmek isteyeceğim bir yere benziyor. Gitmen için bir başka sebep daha. Bana göre de, annem bir evden diğerine sıçrarken, sperm donörünün bir kovboy şapkası takıp iri siyah bir ata binerek dolaştığı bir yere benziyor. Çok para olabilir, dedi Trudi, kaşlarını oynatarak. Bunu hiç düşündün mü? Ondan hiçbir şey istemiyorum, Trudi. Ciddiyim, gerçekten, beni suçlayabilir misin? Hayır, dedi Trudi. Ama Ama ne? Trudi kaşlarını çattı. Tabağını kenara itti, kollarını masaya yerleştirerek öne eğildi. Tamam, bak bunu gündeme getirmeyecektim, dedi alçak bir sesle. Ama beşinci sınıftayken yatağının altında sakladığın o kutuyu hatırlıyor musun? Madeline, Trudi nin yine o nasihat anlarından birinin geldiğini hissediyordu. Garsona margaritaları getirme konusunda acele etmesini dileyerek bir göz attı. Şu dergilerden kestiklerinin durduğu kutu hani? diye sıkıştırdı Trudi. Bir şeyler Madeline in omurgasından yukarıya doğru ilerliyordu. Evet, hatırlıyordu. O zaman on yaşındaydı. Büyükannesinin evindeki üstü çizikli formika masada elinde makas ve dergilerle oturur, beyaz çitlerin arkasındaki evlerin, arabalara, köpeklere ve plaj toplarına sahip ailelerin evlerinin resimlerini keserdi. Bu resimlerde mutlaka plaj topu olurdu. Madeline bebekli kadınların resimlerini, su kaydırağındaki çocukların, mutlu, gülümseyen insan- 25

ların resimlerini keserdi. Son derece ümitsizce arzuladığı hayatı yalan da olsa oluşturur ve resimleri bir ayakkabı kutusunun içinde yatağının altında saklardı. Nasıl oluyor da böyle bir şeyi hatırlayabiliyorsun? diye sordu Madeline. Nasıl unutabilirim ki? Tamam, işte durum şu, ben o sıska, çilli, mavi gözlü kızı ve o korkunç batik spor ayakkabıları hatırlıyorum ve kızın neden hıyar babasının ortalarda olmadığını bilmeyi hak ettiğini düşünüyorum. Mad, gitmek zorundasın. O küçük kız için. Madeline in on yaşındaki hali ikna edici bir savdı ama bu yine de fikrini değiştirememişti. Fikrini değiştiren şey, birkaç gün sonra beş yaş grubunun hiç yerinde durmadığı futbol antrenmanı oldu. Epeyce bir etrafta koşuşturma ve futbol toplarını sektirirken bolca kıkırdama içeren antrenmanın sonunda sekiz kız, bir ağacın altında Madeline, Teresa ve bir başka gönüllü koçun yanında daire oluşturdular. Teresa nın kocası da genellikle onlara katılırdı ama o öğleden sonra iki kızı eve götürmeye gitmişti. Kızlar Capri Sun içiyor ve Madeline in getirdiği elma dilimlerini yiyorlardı. Bu, Madeline in gününün, haftasının, ayının en sevdiği kısmıydı. O da bir zamanlar bu kızlardan biriydi, ağacın altına oturur ve koçlardan birinin onun yeni annesi veya babası olmasını dilerdi. Elbette bu hiçbir zaman gerçekleşmemişti ama Madeline o zamanlar hissettiği özlemi asla unutmayacaktı. Bir koç olarak, kızlarla oynayacakları bir oyun uydurmuştu. Buna Dilek Oyunu adını vermişlerdi ve sırayla ne dilediklerini söylüyorlardı. Madeline o öğleden sonra her 26

zamanki gibi oyunu başlattı. Dileğim, dileğim, dileğim, dedi etkileyici bir hava katmak için duraksayarak, Evcil bir tek boynuzlu atım olması! Kızlar neşeyle çığlık attılar ve sırayla kendi dileklerini söylediler. Kızlar çoğunlukla bir eşya diliyorlardı: Wii, televizyon Biri annesinin arabasının olmasını dilemişti. Diğeri bir sürü kediyle beraber bir şatoda yaşamayı istemişti. Bir başkasının dileğiyse Barbie arabasına sahip bir prenses olmaktı. Ancak Kenya nın farklı bir dileği vardı. Benim dileğim, benim dileğim, benim dileğim Bir oğlan olmak, dedi. Madeline ve Teresa birbirlerine baktılar. Bir erkek mi? diye sordu Madeline gülümseyerek. Evet. Eğer bir erkek olursam, babam eve gelecek. Neden babanın eve gelmesi için erkek olman gerekiyor, tatlım? diye sordu Teresa. Bilmiyorum, dedi Kenya. Annem erkek olsaydım onun eve geleceğini söylüyor. Bunu, bir annenin küçük bir çocuğa yanlış cinsiyette olduğunu, babasının onun hayatında olmama sebebinin cinsiyeti olduğunu söylemesi son derece normalmiş gibi anlatıyordu. Kenya nın hemen yanında oturan iki kız kıkırdamaya başlamıştı. Baban eve gelmeyecek. Hayır, gelecek, dedi Kenya beş yaşındaki bir çocuğun özgüveniyle. Şimdi eve gelemiyor, çünkü o bir süper kahraman. Kötü adamlarla savaşıyor. Kızlar kıkırdayınca Kenya da destek için Madeline e baktı. Batman in arkadaşı, dedi ve kızlar tekrar kıkırdadılar. 27

Madeline bu çocuğu nasıl yalanlayabilirdi ki? Kendisi de kimbilir kaç kez süper kahraman bir babası olsun istemişti? Biliyorum, dedi Kenya ya gülümseyerek. Onu gördüm. Kenya nın gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Babamı mı gördün? Batman le birlikte, dedi Madeline. Teresa nın kaşlarının onaylamayan bir ifadeyle kalktığını, diğer kızların hayretle ona baktıklarını hissedebiliyordu. Fakat bütün bunlar Kenya nın yüzündeki kocaman gülümsemenin yanında kaybolup gitmişti. Yani sonunda bir biçimde Trudi nin söylediklerini kabul etmesini sağlayan şey Kenya olmuştu. Kenya nın oğlan olma dileği Madeline i, Kenya nın ve kendisinin on yaşındaki halinin daha iyi cevapları hak ettiği konusunda ikna etmişti. O gece geç saatlerde Stephen aradığında, Madeline onunla bir şeyleri bitirmek için bu mükemmel mazerette karar kıldı: Ona bazı kişisel meselelerini halletmesi gerektiği için görüşemeyeceklerini söyledi. Ne tür kişisel meseleler? diye sordu Stephen. Madeline Babam vefat etti ve bana Colarado da bir mülk bıraktı. Henüz tanışmadığım kardeşlerimle paylaşacağım bir mülk, diyerek ona bildiği kadarıyla kısa bir açıklama yaptı. Vay canına, dedi Stephen. Denver da mülkiyet davalarıyla uğraşan bir arkadaşım var. Onu arayabilirim. Madeline bunun konuşmayı sonlandırmak için iyi bir bahane olduğunu düşünerek arkadaşını aramasını kabul etti. Yine de Denver daki bir avukatın muhtemelen ona 28

Jackson Crane in dediklerinden fazlasını söyleyeceğini düşünmüyordu. Önündeki iki gün içinde işteki her şeyini düzene koydu. Listelerindekileri farklı renkteki dosyalarına koyup düzenledi, emlakçı asistanı Bree için, o gittiğinde karşılaşabileceği durumlarla ilgili takip etmesine yönelik görev planları hazırladı. Hatta uçağının düşmesine dair zayıf bir olasılığı göz önüne alarak otomatik bir e-posta hatırlatıcısı bile hazırladı. Madeline ofisin onunla ne zaman ve nasıl irtibata geçeceğine dair açık talimatlar bıraktı ve DiNapoli mülkü için herhangi bir teklif gelirse, ona bunu hemen nasıl bildireceklerini ayarladı. Madeline her şeyi düzenlemişti. Her zaman yaptığı gibi... Trudi onu son dakikada havaalanına götürdü. Madeline in annesi, sıklıkla kirayı ödemeyi, süt almayı veya kızının okul toplantılarına gelmeyi unuttuğu gibi onu arabasıyla almayı da unutmuştu. Trudi bütün yol boyunca gevezelik etti, normalde Madeline in ilgisini çekecek rodeolarla ilgili bir şeyler anlatıp durdu. Ne var ki Madeline in kafası binlerce mil uzaktaydı, karnındaki ufak düğüm bir karpuz büyüklüğüne dönüşmeye başlamıştı. Bilinmeyene adım atmaktan hiç hoşlanmazdı, belirsizliği hiçbir şekilde sevmezdi. Havaalanında Trudi, çıkış terminalinin önünde onu kucaklayıp uğurladı. Seninle gerçekten gurur duyuyorum, Mad. Baban hakkında daha fazlasını bilmenin sana cidden yardımcı olacağını düşünüyorum. Neye yardımcı olacağını? Tanrım, ümitsiz vakasın, diye inledi Trudi. Her şeye! 29

Ah ve son bir şey daha Bir arkadaşın olarak kot ya da onun gibi daha rahat bir kılık seçmiş olsaydın yolculuktan daha fazla keyif alabileceğini belirtmem gerektiğini hissediyorum. Trudi, Madeline in üzerindeki takıma bir göz attı. Fazla resmi görünüyorsun. Madeline en iyi takımını giymişti, onun gerçekten büyük ilk mülk satışı olan Freemont Drive ın anlaşması sırasında giydiği takımı. Omuzdan asılan bir evrak çantası takmıştı ve sapına bir boyun yastığı tutturmuştu. Jackson Crane in numarası da cebindeydi. Birkaç günden fazla orada kalacağını düşünmediği için sadece bir çift alt üst değişik giyilebilen parçalardan oluşan kıyafeti koyduğu, uçakta yanına alabileceği küçük bir bavulu da vardı. Bu bir iş görüşmesi, aile toplanması değil, dedi Madeline ve sinir bozukluğunu belli etmemeye çalıştı. Doğru, dedi Trudi, her zamanki gibi onun içini görerek. Sadece açık fikirli olmaya gayret et, tamam mı? Açık fikirliyim zaten! Hayır, değilsin. Konu Sperm Donörün olduğunda kale gibi sertsin. Trudi Madeline i sımsıkı kucaklayıp onu bıraktı ve arabasına yöneldi. Ara beni! diye bağırdıktan sonra arabasına binip uzaklaştı. Madeline onu arayacaktı. Yaklaşık iki gün sonra, tam bu havaalanından. *** Madeline, lacivert dağları, zindeleştiren serin havası ve parıldayan altın rengi düzlüklerinin üzerindeki şişman beyaz bulutlu parlak mavi göğüyle Colorado nun Florida dan çok daha hoş bir görünümü olduğunu itiraf etmeliydi. İn- 30

ternetteki fotoğraflardakinden çok daha güzel görünüyordu. Görünüşe göre bu nefes kesici manzarayı incelemek için epeyce vakti olacaktı, çünkü günün her anını planlamaya dair her zamanki yüksek standartı bu çiftliğe ulaşma planlamasıyla tam olarak uyuşmuyordu. Madeline in sürprizlerden hoşlanmadığını söylemek oldukça yetersiz kalırdı. Madeline gündelik rutininde uyum olmasından ve ne bekleyeceğini, onu ne zaman bekleyeceğini bilmekten hoşlanırdı. Madeline, Kiralama rezervasyonunuzu bulamadık ya da Buradan dört saatlik mesafede gibi ifadelerden hiç hoşlanmazdı. İnsanlar Jackson Crane in dediği gibi Sizi karşılarım, dediğinde onların en bariz ve en makul olanı kastettiklerine, yani Pine River da buluşalım, yerine Havaalanında buluşalım, demek istediklerine inanmaktan hoşlanırdı. Madeline toparlandı, yapmayı çok iyi bildiği bir diğer şey de buydu. Annesi ucuz bulaşık süngeri gibi erkek arkadaş değiştirdiği için pek çok kez taşınmak zorunda kalmışlardı. Annesinin gecenin bir vakti onu uyandırıp eşyalarını ona fırlatarak hemen toplanması için bağırıp çağırması yüzünden Madeline yeni bir okula başlamak zorunda kaldığında ya da dört gözle beklediği bir partiyi kaçırdığında nasıl her şeyi yeniden gruplandırıp düzenleyeceğini öğrenmişti. Sağ elinde bir Colorado haritası, sol elinde de kiralık arabasının anahtarları vardı. Tezgâhın arkasındaki kırmızı yanaklı geveze, Madeline e rezervasyonunu kaybettiklerini bildirdikten sonra neşeli bir şekilde bunun son kiralık araba olduğunu söylemişti. 31

Madeline karşısına çıkan birkaç ufak aksilikten dolayı yılmamaya ve daha önemlisi sinirlenmemeye kararlı olarak Denver Havaalanı nı çevreleyen geniş açıklık alana çıktı. Arabanın sirk palyaçosu arabasından sadece biraz daha büyük olduğunu gördüğünde de canını sıkmamaya karar verdi. Dişlerini sıkarak bagajını arka koltuğa attıktan sonra kaputun üzerine Colorado haritasını yaydı. El çantasına uzanıp sarı fosforlu kalemini aldı sadece işle ilgili evraklarda kullandığı pembe olanla karıştırılmamalıydı ve Pine Nehri ne doğru alacağı yolu işaretledi. Haritayı bir bakışta çizdiği rotayı görebileceği gibi katladı, arabanın kapısını açıp sürücü koltuğuna yerleşti ve haritayı da yanındaki koltuğa koydu. Kolayca uzanabilsin diye cep telefonunu iki koltuğun arasındaki göze yerleştirdi. Çantasının içinden su şişesini çıkarıp kapağını gevşetti ve bardak tutucunun içine koydu. Artık hazırdı. Madeline ayağını gaza yerleştirip güneye doğru yöneldi. Ya da belki batıya Yön duygusu pek de harika sayılmazdı. 32