Susanna Tamaro LUISITO BİR SEVGİ ÖYKÜSÜ



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Esrarengiz Olaylar. Dangg Dongg Dangg

Cümlede Anlam TEST 39. 1) Bu güzellikleri görmek için Uzungöl e gün doğarken gelmelisin. Bu cümlede aşağıdaki sorulardan hangisi nin cevabı yoktur?

SUSANNA TAMARO YÜREĞİMİN SESİNİ DİNLE

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

Ekmek sözcüğü, sözlüklerde yukarıdaki gibi tanımlanıyor. Aşağıdaki görselin yanında yer alan tanımlar ise birbirinden farklı. Tanımları incele. 1.

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Tanşıl Kılıç. Roman ŞEKERLİ SİNEK. 12. basım. Resimleyen: Vaqar Aqaei

KAVRAMLAR RENK KAVRAMI SAYI KAVRAMI ZIT KAVRAMLAR DUYU KAVRAMLARI. Geometrik Şekil. Yön Mekanda Konum BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR.

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

HİKÂYELERİMİZ FEN VE MATEMATİK ETKİNLİĞİ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut GÜNAYDIN! GÜNAYDIN! Resimleyen: Burcu Yılmaz

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

Serbest Yazma Konuları. Yrd. Doç. Dr. Aysegul Bayraktar

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

Dünya Onlarla Daha Renkli

DESTANLAR VE MASALLAR. Samed Behrengi KÜÇÜK KARA BALIK. Masal. Çeviren: Haşim Hüsrevşahi resimleyen: Mehmet Sönmez

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

Bay Çiklet in Bahçesi

ŞEKİL KAVRAMI TEMA ÇALIŞMALARIMIZ KAVRAMLAR RENK KAVRAMI SAYI KAVRAMI SES KAVRAMI ÖZEL BİLGİ İLKÖĞRETİM OKULU ANASINIFI

KIRMIZI KANATLI KARTAL

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

SÖZCÜKTE ANLAM. Gerçek Anlam Yan Anlam Mecaz Anlam Terim Anlam Sözcükler Arasý Anlam Ýliþkileri Anlam Olaylarý Söz Öbeklerinde Anlam

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Sevda Üzerine Mektup

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ OCAK

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

SUSANNA TAMARO DÜŞÜNEN BİR YÜREK

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI. Nİsan AYI BÜLTENİ. Sevgİ Kİlİmlerİmİz

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak)

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?


CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

Tanşıl Kılıç ŞEKERLİ SİNEK. Resimleyen: Vaghar Aghaei

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Tanrı Herşeyi Yarattığı Zaman

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Ö.Ç BİLFEN ANAOKULU 5 YAŞ GRUBU GÜNLÜK EĞİTİM PROGRAMI

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali


ÖZEL ASÇAY ANAOKULU SİHİRLİ ELLER SINIFI HAFTALIK BÜLTENİ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ORMANDAKİ DEV. 4. basım. Resimleyen: Reha Barış

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

2016 Tudem Edebiyat Ödülleri Öykü Yarýþmasý Mansiyon Ödülü

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

Pırıl pırıl güneşli bir günde, içini sımsıcak saran bir mutlulukla. Cadde de yürüyordu. Yüzü gülümseyen. insanların kullandığı yoldan;

Tanrı Herşeyi Yarattığı Zaman

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÖZEL KIRAÇ ANAOKULU DEĞERLER EĞİTİMİ AİLEMİ,ARKADAŞLARIMI VE HAYVANLARI SEVMEK TEMASI FAALİYET SONU RAPORUDUR

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

UYGULAMA 1 1. Aşama Şimdi bir öykü okuyacağım, bakalım bu öykü neler anlatıyor?

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. FARE NİN DERS VEREN ÖYKÜSÜ

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Evlat Edinilen Çocuğa Multidisipliner Yaklaşım: Vaka Örnekleri Üzerinden Evlat Edinme. Psikolog Reyhan Bahçivan-Saydam

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

ÇİÇEK YAYINCILIK FİYAT LİSTESİ P.S.F (kdv dahil) YTL

1) O, bu işin. Yukarıdaki cümle aşağıdakilerden hangisi ile tamamlanırsa zor bir işi başarmak anlamına gelir?

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N.

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ASLAN KRAL KORK. Resimleyen: Sedat Girgin

Aylin Adıgüzel. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

BİZE KATILIR MISINIZ?

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

ÖZEL EFDAL ANAOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM DÖNEMİ DENIZYILDIZI GRUBU KASIM AYI BÜLTENİ

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

İletişim Yayınları 2472 Çağdaş Türkçe Edebiyat 426 ISBN-13: İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2017, İstanbul

ARI GRUBU EKİM AYI BÜLTENİ

BAHARA MERHABA. H. İlker DURU NİSAN 2017 İLKOKUL BÜLTENİ

Ö. Ç. BİLFEN ANAOKULU 6 YAŞ GRUBU GÜNLÜK EĞİTİM PROGRAMI

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması BEZELYE TANESİ

Transkript:

1

2

Susanna Tamaro LUISITO BİR SEVGİ ÖYKÜSÜ 3

Can Yayýnlarý: 1795 Çağdaş Dünya Edebiyatı: 715 Luisito: Una storia d amore, Susanna Tamaro Susanna Tamaro, 2007 Can Sa nat Yayýnlarý Ltd. Þti., 2007 Bu eserin Türkçe yayın hakları Akcalı Telif Hakları aracılığıyla alınmıştır. 1. basým: Ocak 2009 2. basım: Ocak 2009 Yayýna Hazýrlayan: Faruk Duman Kapak Tasarýmý: Erkal Yavi Kapak Düzeni: Semih Özcan Diz gi: Gülay Yıldız Düzelti: Fulya Tükel Kapak Baský: Çetin Ofset Ýç Baský ve Cilt: Eko Matbaasý ISBN 978-975-07-1027-8 4 CAN SANAT YAYINLARI YAPIM, DAÐITIM, TÝCARET VE SANAYÝ LTD. ÞTÝ. Hayriye Caddesi No. 2, 34430 Galatasaray, Ýstanbul Te le fon: (0212) 252 56 75-252 59 88-252 59 89 Fax: 252 72 33 http://www.canyayinlari.com e-posta: yayinevi@canyayinlari.com

Susanna Tamaro LUISITO BİR SEVGİ ÖYKÜSÜ ROMAN İtalyanca aslýndan çeviren EREN CENDEY CAN YAYINLARI 5

SUSANNA TAMARO NUN CAN YAYINLARI NDAKÝ ÖTEKÝ KÝTAPLARI RÜZGÂR NE DİYOR / öykü DAHA ÇOK ATEŞ DAHA ÇOK RÜZGÂR / mektup AKLI BİR KARIŞ HAVADA / roman YANITLA BENİ / öykü EVE DOĞRU / deneme YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT / roman TEK SES İÇİN / öykü ANİMA MUNDİ (DÜNYANIN RUHU) / roman YÜREĞİMİN SESİNİ DİNLE / roman 6

Susanna Tamaro, 1957 yılında kentsoylu bir ailenin kızı olarak Trieste de doğdu. Güç bir çocukluk dönemi geçirdi. 1976 da, 18 yaşındayken Friuli de tanık olduğu deprem ve 25 yaşın day ken geçirdiği ölümcül hastalık, Tamaro da derin izler bı raktı. Yazmaya 27 yaşında başlayan Tamaro nun edebiyat dünyasında tanındığı ilk yapıtı, Tek Ses İçin adlı öykü kitabı ol du. İlk kez 1994 te yayınlanan Yüreğinin Götürdüğü Yere Git adlı romanı ise aylarca liste başı oldu, birçok dile çevrildi, yazarı büyük üne kavuşturdu ve 1995 te beyazperdeye uyarlandı. Tamaro, Aklı Bir Karış Havada ve Anima Mundi adlı romanları ve Yanıtla Beni, Rüzgâr Ne Diyor adlı öykü kitaplarının ardından, 2005 te Her Sözcük Bir Tohumdur adlı deneme kitabını yayınladı. 2006 da Yüreğinin Götürdüğü Yere Git in devamı niteliğindeki Yüreğimin Sesini Dinle yayınlandı. Yazar, çok sevdiği kedileri ve köpeğiyle birlikte Orvieto yakınlarındaki evinde yaşamaktadır. Eren Cendey, İtalyan Lisesi ve İÜ Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü nü bitirdi. Calvino dan Kozmokomik Öyküler, Karga Sona Kaldı; Cesare Pavese den Güzel Yaz, Ağustosta Tatil, Tepedeki Ev; Valerio Massimo Manfredi den Büyük İskender; Niccolò Ammaniti den Korkmuyorum; Susanna Tamaro dan Yü reğinin Götürdüğü Yere Git, Anima Mundi, Sevgili Mat hilda, Eve Doğru, Yanıtla Beni, Kitaplardan Korkan Çocuk, Da ha Çok Ateş Daha Çok Rüzgâr, Aklı Bir Karış Havada, Tom bul Yürek, Büyülü Çember, Tobias ve Melek, Rüzgâr Ne Diyor, Yü reğimin Sesini Dinle ve Her Sözcük Bir Tohumdur; Roberto Calasso dan Ka; Isabel Allende den Aşktan ve Göl geden, Eva Luna Anlatıyor; Ermanno Cavazzoni den Budalalar Takvimi; Marlo Morgan dan Bir Çift Yürek; Dino Buzzati den Colombre adlı kitapları ve Geronimo Stilton dizisini Türk çe ye kazandırdı. 7

Gerçek kişi ve olaylara göndermeler rastlantısaldır. 8

İtalya yı eğitmiş olan ve her şeye karşın hâlâ bunu yapmayı sürdüren öğretmen hanımlara... 9

10

1 İlk anda şöyle bir irkiliverdi. Koca bir fare değilse, ne olabilirdi oradaki? Işık pek azdı ve plastik torbalardan, camlardan, teneke kutulardan, çürümüş yemek artıklarından başka bir şey görünmüyordu. Bir keresinde televizyonda Kanada da geçen bir belgesel seyretmişti. Orada çöp kutuları rakunlar için keyifli buluşma noktaları haline gelmişti; günbatımına doğru çam ormanlarından çıkıyor ve bütün bir gece boyunca minik kara elleriyle bu kutuları altüst ediyorlardı. Bir rakunla karşılaşmak bir sıçanla karşılaşmaktan çok daha farklı olurdu. Oysa bizim buralarda çöp tenekeleri sadece sokak kedilerine, sahibi olmayan köpeklere, semiz ve yağlı lağım farelerine kucak açar; son yıllarda bunlara bir de annesinin rahminin sıcağından çıkıp süpermarket poşetinin soğukluğuyla doğrudan çöp tenekesine atılan yeni doğmuş bir bebeğe rastlama olasılığı da eklendi. Ne yapacağına karar veremeyen Anselma, gözlerini o tuhaf sesin geldiği noktaya dikerek kımıldamadan durdu; elindeki torbanın sapları parmaklarını acıtmaya başlamıştı. Aydınlık ve boş bir otobüs geçti. Sürücünün yorgun bir hali vardı ve gömleği terden sırılsıklamdı. Artık 11

gece inmiş olsa bile en ufak bir esinti çıkmamıştı; ortalık son derece sakin görünüyordu. Sıcaktandır, diye düşünerek koyu renkli plastik kapağı kaldırdı ve elindeki çöpleri kötü kokulu karanlığın içine attı. Tam karşıdan karşıya geçiyordu ki, arkasından acayip bir gürültü yükseldi. Bu, kemirgenlere özgü bir ciyaklama olmadığı gibi yeni doğmuş bir bebeğin ya da uzun zaman aç kalmış bir köpek yavrusunun iniltisine de benzemiyordu. Daha çok bir kurbağanın, bir kara kurbağasının sesini andırıyordu ama kurbağagillerden bir hayvancığın, yuva olarak kendine bataklık yerine birkaç metrelik pis bir asfaltı seçmiş olması mümkün müydü? Çürümenin oluşturduğu yapışkan sıvıların dışında, çev rede hiç su yoktu. Gene bir belgeselden öğrendiğine göre, hayvanlar toplumun onlara sunduğu yeni fırsatlara uyum sağlamak için alışkanlıklarını değiştirebiliyorlardı. Kurbağalar da rakunların yolunu seçmiş olabilirlerdi, çünkü ekolojik platform çevresinde böcek sayısı giderek artıyordu. Krak! Bu ses daha net bir biçimde yinelendiğinde yolun karşısına geçmişti bile. Krak! Anselma bu kez hiç tereddüt etmedi: Dipte, canlı ve tuhaf bir yaratık gizlenmekteydi. Merakı korkusunu yendi ve oracığa atılmış eski bir süpürgenin sapını yakalayarak gerisin geri gitti. Dikkatli bir biçimde kâğıt çöplerini karıştırdı. Krak! Boş bir süt kutusunu oynatınca şaşkınlıktan donakaldı: Sanki gökkuşağının bir ucu yere inmeye razı olmuştu: Yeşilin, sarının, mavinin, kırmızının ve laciverdin arasından gözlerinin karası parlıyordu. Göz ka - pakları biraz düşük, başı hafifçe omuzlar arasına gö - 12

müktü; tabii bir papağanın omuzlarının varlığından söz edilebilirse. Kendisine mi bakıyordu? Anselma bu izlenime kapıldı. Krak. Krak! diye yineledi Anselma kendiliğinden. Krak! Krak! Yardım çağrısı değilse neydi bu ses? Zavallı hayvancık kendini kötü hissediyordu, belki de günlerden beri bir şey yiyip içmemişti; bir kanadı kırılmış ya da daha beteri sıçanların iğrenç ısırıklarına maruz kalmış olabilirdi. Anselma yavaş yavaş önlüğünün düğümünü çözdü, belinden çıkarttı ve onu kuşun üzerine attı. Çiçek desenli kumaşın altından cılız bir krak krak duyuldu. Krak! diye yanıtlayan kadın, itiraz kabul etmeyen bir otoriteyle bohça haline getirdiği önlüğü aldı. Beklediğinden çok daha hafif ve ılıktı. Bu beklenmedik hapishaneden canını kurtarmak istercesine, gagasını güçsüz bir biçimde oynatıyordu. Anselma hızlı adımlarla evine uzanan kısacık yolu aştı. Yolu aydınlatan neon ışıkları altında her şey dümdüz görünüyordu. Yürüyor ve iki yüreğin çırpışını hissediyordu: Biri kendisinin, biri de elinde tuttuğu şu minicik şeyindi. Evine girer girmez kuşu yerleştirebileceği bir yer aradı. Sandık odasındaki eski kanarya kafesini hatırladı ama bu fikri zihninden attı hemen: O çok küçük gelirdi. Kuşu bir ayağından bağlaması gerekecekti ama küvetin tıpasına bağlı olanın dışında minik bir zinciri yoktu. Zaten bunu nasıl becereceğini de bilemezdi. En bilinen yönteme, yani delik açılmış ayakkabı kutusuna başvurmaktan başka çıkar yolu yoktu ama gene de büyük boyutlarda bir kutu gerekiyordu. Bir işe yarar diye kenara ayırdığı büyük kutuyu anımsayınca sandık odasına yöneldi. 13

O sırada telefonu çaldı. Ancak o zaman saatin on olduğunu fark etti. Evlatları, Giulia ve Massimiliano senelerden beri annelerini bu saatte arıyorlardı (çünkü bu saatte görüşme çok ucuzluyordu) ve sırasını hiç şaşırmadan bir hafta biri, ikinci hafta öteki arıyordu. Kızı, canlı bir ses tonuyla, Anne, benim, dedi ve hemen deniz kenarına taşınmalarını, yetişkinliğe adım atan büyük torununun berbat karnesini, korku filmine yakışır bir biçimde, mor dokunaçlarıyla plajın dört bir yanını saran denizanalarını anlatmaya başladı. Papağan parmakları arasında daha sert hareketlerle kımıldamaya başlayınca Anselma lafı kısa kesti. Kusura bakma, tam yatıyordum... Şimdiden mi? Kendini iyi hissetmiyor musun? Çok iyiyim ve... Krak! Anne... Yanında biri mi var? Kim olacak canım? Anne, bizi endişelendirm... İyi geceler! dedi ve kapattı. Papağan gagasıyla parmağını en etli noktasından yakalamayı başarmıştı. En sonunda kutuyu buldu ve başının çıkabileceği bir delik açıp kuşu içine koydu. Kartona birkaç tırnak darbesi attıktan ve birkaç zayıf isyan girişiminde bulunduktan sonra renkli kafa delikten dışarı çıktı. Krak, krak! Papağanlar ne yerdi? Anselma bunu bilmiyordu. Filmlerde korsanların sırtında duranların dışında, hayatında hiç papağan görmemişti. Çok uzun ömürlü oluyorlardı, bunu anımsıyordu ve kısa bir süre önce seyrettiği hayvanların beyinlerine ilişkin belgeselden öğrendiğine göre pek çok köpekten daha zekiydiler. Krak! İlk iş olarak ona bir tas su ikram etti: Böylesine kısa ama güçlü bir dil hiç görmemişti; sanki bir parmağa 14

benziyordu. Papağan uzun uzun ve küçük yudumlarla suyunu içerken, keyfinden gözlerini kısıyordu. Sudan sonra Anselma küçük bir elma dilimi vermeyi denedi ve elma birkaç saniye içinde gaganın içinde yok oldu. Bu gerçek bir başarıydı! Alışılmış krak yerine papağan şöyle kısa kısa yineledi: krak krak krak. Bu onun teşekkür etme yöntemi miydi? Ansızın kendini gerçekten yorgun hissetti ve kutuyu da yanına alarak odasına çekildi. Bu akşam yaşanan olaylar onu heyecanlandırmıştı. Hafif ve huzursuz uyudu. Çalışmakta olan vantilatör sanki her dönüşünde şunları yineliyor gibiydi: Neden aldın onu? Yalnız başına gayet iyiydin, şimdi başına dert olacak, neden aldın onu? Olduğu yere, kendi kaderine terk edebilirdin. Uykuyla uyanıklık arasında geçmiş yaşantısına ilişkin olay kırıntıları, yüzler ve durumlar zihnine üşüşmüştü. Vantilatörün havayı dalgalandıran kolları Her şeyin anlamı nedir? Her şeyin anlamı nedir, diye sorar gibiydi. Tanyeri ağarmaya yakın penceresinin altından bir ambulans geçti. Saat yedi olduğunda, odanın loşluğunda bir krak sesi yankılandı ve ara vermeden başka bir krak sesi kararlı bir biçimde bunu izledi. Bunun üzerine Anselma, İşte buradayım! dedi ve hiç düşünmeden ekledi: Luisito. O gece geçmişten süzülüp gelen pek çok görüntü arasında o da, liseden sıra arkadaşı Luisita da vardı. Onu, rüzgârlı bir günde, dağınık saçları, günbatımının altın renkli havasında kısılmış gözleriyle görür gibiydi. Bellek gerçekten pek acayipti, kimi zaman bir si - hirbaz gibiydi; silindir şapkasını şöyle bir sallıyor ve ebediyen unutulduğu sanılan anıları ortaya döküveriyordu. Sözgelişi, bu görüntü okulun son yılında, sınıfla Ve nedik e yaptıkları bir geziye aitti. Teknenin korkulu- 15

ğuna dayanmış olan Luisita gülümsüyordu. Okulun pek yakında bitecek olması, hayatın tüm olanaklarını önlerine sermesi, o ışıklı ilkbahar günü, gezilen yerlerin güzelliği ile birleşince o anları gerçekten çok özel kılmıştı. Öğleden sonra Murano Adası na gitmişler ve cam nesneler üreten bir atölyeyi ziyaret etmişlerdi. Güneş altında esmerleşmiş, beyaz fanila, lacivert pantolon giymiş bir adam, uzun bir kamışa üfleyerek hiç de zorlanmadan gözlerinin önünde olağanüstü nesneler yaratmıştı. Çıkmadan önce minik aynacıklara yapıştırılmış hayvancıklar satın almışlardı: Luisita kuğuları seçmiş, kendisi de uzun bir kararsızlık sonucunda minik kedilerde karar kılmıştı. Onları yeniden Venedik e götürecek olan küçük vapuru beklerlerken ellerinde kırılgan paketleri, şiirin ne olduğunu tartışmaya başlamışlardı. Bizlerin yaşamlarıyla, okulda öğrendiğimiz şiirler arasında ne ilişki var? Bir şiiri ezbere öğrenmek, bir teoremi bilmeye mi benzer yoksa daha farklı bir şey midir? Onu, asla aklına bile gelmeyecek bu tartışmalara sürüklemek Luisita nın heyecanlı ve meraklı kişiliğinin sonucuydu. Yani sence dik kenarlar üzerine çizilmiş kareler ve Hoşlanırım oldum olası bu ıssız tepeden dizesi arasında ne fark var? Teorem bir yasa oluşturur, diye çıkışmıştı An - selma, pratik uygulaması olabilecek soyut bir şeydir. Pekâlâ, şiirin pratik yanı nedir? Hiç. Şiir bir şeye yaramaz, karnımızı doyurmaz, geometri gibi ev yapmamıza yardımcı olmaz, hastalığımızı bile iyileştirmez. Anselma Şiir olmadan da yaşanabilir mi demek istiyorsun? demeyi göze almıştı. Bu arada vapur kıyıya yanaşmıştı ve insanlar binebilmek için itişmeye başlamıştı. Elbette yaşanır! Belki daha bile iyi olunur. Çevrene bir bak, Beccalossi ye, Saltimpalo ya bak (bunlar hiç 16

sevmedikleri arkadaşlarıydı); onların yaşamak için şiire gereksinme duyduğunu mu sanıyorsun? Onların tavuk gibi yolabilecekleri aptal bir kocayı yeğleyecekleri besbelli. Şiirin, ölümün ne anlama geldiğini asla merak etmeyeceklerdir. Onlar huzursuzluk, korku, ka - rarsızlık nedir bilmeyeceklerdir; hayatları banyo küvetinin içinde yüzen plastik ördeğinkinden farklı olmayacaktır. Sakin, korunaklı ve ufuksuz. Kesinlikle benden, senden daha iyi yaşayacaklardır ama hayat gerçekten o mudur? Bu, arzu duyulacak bir yaşam mı dır? Ölüm döşeğinde Bu olağanüstü bir serüven miydi? diye sordurabilecek bir yaşam mıdır? Yoksa bir yaşam putu mudur? Gizemi olmayan ve bununla karşılaşma hevesi taşımayan hayat bitmek bilmeyen esnemelerden başka nedir ki? Tam o anda, rastlantı sonucu Beccalossi esnemiş ve iki kız elleriyle ağızlarını örterek kahkahalara boğulmuşlardı. Chioggia Koyu batmak üzere olan güneşi yutmak ister gibiydi; güneşin son ışınları, geçmekte olan teknenin ardında bıraktığı petrol şeridinin bir görünüp bir yok olan yağlı izini aydınlatıyordu. Tartışmaları trende de sürmüştü. Hiçbir şeye yaramıyorsa, neden var? demişti An - selma. Belki de, işe yaramayan şeyin bizi maymunlardan farklı kıldığını anımsatmak için vardır. Güzellik neye yarar? Merhamet neye yarar? Uyum neye yarar? Önemli şeyler asla bir işe yaramazlar. Yorgunluktan birbirlerinin omuzlarına dayanarak uyuyakalmadan önce Anselma şöyle fısıldamıştı: O koyu renkli kütleden camın ışıltısının doğuşunu görmek harikaydı, değil mi? İstasyona varmadan az önce uyanmışlardı. Kızlar peronda vedalaşırlarken Luisita yanına yaklaşmıştı: Hayatımın camın biçim almasından önceki hali gibi esnek ve ışıklı olmasını istiyorum. 17

İstasyonun neon ışığı yüzüne sevimsiz bir gölge düşürüyordu. Bu bir istek mi, vaat mi? Luisita uzun, bakır rengi saçlarını sallayarak kahkahaya boğulmuştu. Bu bir kesinlik! Anselma da, Ben de şiirin hayatımdan hiç eksilmemesini arzu ediyorum, demişti ama cılız sesi geçip giden bir trenin madenî gürültüsü tarafından yutulmuştu. Okul yılları boyunca Anselma her zaman Luisita nın canlılığını kıskanmıştı. Herkesi büyüleyen kişiliği sa yesinde arkadaşının hayatta çok büyük başarılar kazanacağına inanıyordu. Ve başlangıçta böyle olmuştu. Diplomadan hemen sonra öğretmenlik yarışmasını kazanmış ve onu uzak bir dağ köyüne göndermelerine karşın psikoloji diploması almayı ve çocuk resimlerinde renklerin anlamı üzerine bir kitap yayınlamayı başarmıştı. Evlenmemişti ama olasılıkla hayatında bir kocaya yer yoktu. Daha okul yıllarında bazıları onun erkeklere ilgi duymadığını söyleyerek fesatlık ederlerdi. Anselma, o okul gezisinde Luisita nın birdenbire elini kendi elleri arasına alması üzerine arkadaşlarının ne çok alay ettiğini hâlâ utanç içinde hatırlıyordu. Gene de talihli bir hayat yaşadığı söylenemezdi. Kırk yaşına varmadan lösemiye yakalanmış ve hastalıkla kahramanca savaşmasına karşın hayatını kaybetmişti. Anselma bu haberi bir öğleden sonra kocası ve ço cuklarıyla denizden dönerken almıştı. Birbirlerinin izini yitireli yıllar olmuştu. Posta kutusunda bulduğu bir mektubunda Luisita hastalığını anlatmış ve son bir kez buluşabilirler mi diye sormuştu. Ama mektup çok 18

geç gelmişti: Zarfın üzerindeki numarayı aradığında Luisita çoktan can vermişti. Bütün o yıllar boyunca onun mezarını ziyaret edip bir çiçek bırakmayı hayal etmişti ama bunu da becerememişti. O gece, arkadaşını belleğinin derinliklerinden bu - lup çıkartmasının nedeni vicdan azabı mıydı? Yoksa papağan, Murano camlarının kırılgan renklerini anımsattığı için mi bunlar düşmüştü aklına? 19/2

20

21