EDMONDO DE AMICIS. Çocuk Kalbi. Remzi Kitabevi

Benzer belgeler
Edmondo De Amicis İtalyan romancı, öykü yazarı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

o ( ) (1 CİN ALİ'NİN HiKAYE KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

İşitme Engelli Öğrenciler için Sıralama Kartlar ile Okuma-Yazma ve Anlama Çalışması. Hazırlayan Engin GÜNEY İşitme Engelliler Sınıf Öğretmeni

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Cem Akaş BUMBA İLE BİBU. Resimleyen: Reha Barış

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

CİN ALİ İLE BERBER FİL

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Söyleyiniz. 1- Çağdaş caddeye neden koştu? 2- Kazadan sonra Çağdaş a kim yardım etti? Sözcük Sayısı : 56

ISBN :

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

2016 Tudem Edebiyat Ödülleri Öykü Yarýþmasý Mansiyon Ödülü

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ASLAN KRAL KORK. Resimleyen: Sedat Girgin

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

GÜZELLER GÜZELİ BAYAN COONEY

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Bilgin Adalı HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut GÜNAYDIN! GÜNAYDIN! Resimleyen: Burcu Yılmaz

kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ORMANDAKİ DEV. 4. basım. Resimleyen: Reha Barış

Derleyen: Yücel Feyzioğlu Resimleyen: Mert Tugen

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması BEZELYE TANESİ

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Dört öğrenci sabahleyin uyanamamışlar ve matematik finalini kaçırmışlar, ertesi gün hocalarına gitmişler, zar zor ikna etmişler. Arabaya bindik yolda

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

Derleyen ve çeviren Erol Erduran

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Gülmekten Öldüren Fıkralar - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Öğ. Rasim KAYGUSUZ. 19 Mart 1973 Tarihli ve 1738 sayılı Tebliğler Dergisi ile ilk okullara tavsiye edilmiştir

Uzun Bir Köpek Hakkında Kısa Bir Öykü. Henry Winker. İllüstrasyonlar: Scott Garrett. Çeviri: Bengü Ayfer

OYUNCAK AYI. Aysel çok mutluydu. Çünkü bugün doğum. Annesi Elvan a oyuncak bir ayı aldı. Elvan. günüydü. Babası Aysel e hediye aldı.

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI

OYUNCAK AYI. ayının adını Yumoş koydu. Halasına oturmaya. giderken Yumoş uda götürdü. Halasının kızı. Sorular: 1- Annesi Elvan a hangi hediyeyi aldı?

YAPACAĞIMIZ SANAT ETKİNLİKLERİ

Aşağıdaki parçayı okuyalım. Ardından soruları yanıtlayalım.

ÇAĞDAŞ DÜNYA EDEBİYATI. André Maurois. Roman ŞİŞKOLARLA SISKALAR. Çeviren: Ülkü Tamer. 18. basım. Resimleyen: Fritz Wegner

SATILMAZ EĞİTİM AMAÇLI KULLANILMAK İÇİN ÇOĞALTILMIŞTIR

ÖN OYUN Yer, ağustos böceklerinin yuvası. Cici ve Mimi aynanın karşısında son hazırlıklarını yapmaktadır.

Her gun. yeni bir. macera

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar)

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

2) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde daha kelimesi yerine henüz kelimesi getirilebilir?

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

Derleyen: Halide Karaarslan / Uzman Pedagog Görsel Tasarım: Semra Bolat / Sanat Dersleri Zümre Başkanı

İletişim Yayınları 2472 Çağdaş Türkçe Edebiyat 426 ISBN-13: İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2017, İstanbul

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Kahraman Kit Misafirlikte

CÜMLE TÜRLERİ YÜKLEMİNİN TÜRÜNE GÖRE. Fiil Cümlesi. *Yüklemi çekimli fiil olan cümlelere denir.

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Derleyen: Nezir Temur Resimleyen: Mert Tugen

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Şehirdeki Yeni Hayatımız Başlıyor

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

Sem Okulu Sevmiyor. Sophie Martel. Christine Battuz. Yalçın Varnalı. Resimleyen. Çeviren

1. Bölüm. Uçağın kalkmasına bir saat vardı. Birkaç dakika içinde kapıya çağırılacaklardı. Eğer yapacaksa, şimdi yapması gerekiyordu.

.com. Haftanın Diğer Çalışmaları En Kısa Zamanda Yayınlanacaktır.

DENİZ YILDIZLARI ANAOKULU MAYIS AYI 1. HAFTASINDA NELER YAPTIK?

25. Aşağıdaki deyimlerle anlamca üçlü bir grup oluşturulduğunda hangisi dışta kalır? A) eli bol B) eli açık C) eli geniş D) eli kulağında

Bir sözcüğün zihinde uyandırdığı ilk anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Bu yüzden sözlük anlamı da denir.

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

ÖYKÜLERİ Yayın no: 170 ADALET VE CESARET ÖYKÜLERİ

Transkript:

2

EDMONDO DE AMICIS Çocuk Kalbi Remzi Kitabevi

çocuk kalbi / Edmondo de Amicis Orijinal adı: Cuore Türkçesi Remzi Kitabevi, 2008 Her hakkı saklıdır. Bu yapıtın aynen ya da özet olarak hiçbir bölümü, telif hakkı sahibinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz. Türkçesi: Erol Erduran Resimleyen: Oğan Kandemiroğlu ısbn 978-975-14-1827-2 cep boy birinci basım: Ocak 2018 Remzi Kitabevi A.Ş., Akmerkez E3-14, 34337 Etiler-İstanbul Sertifika no: 10705 Tel (212) 282 2080 Faks (212) 282 2090 www.remzi.com.tr post@remzi.com.tr Baskı: Seçil Ofset, 100. Yıl Mah. Matbaacılar Sitesi 4. Cad. No: 77 Bağcılar-İstanbul Sertifika no: 12068 / Tel (212) 629 0615 Cilt: Çifçi Mücellit, 100. Yıl Mah. Matbaacılar Sitesi 5. Cad. No: 24-25 Bağcılar-İstanbul Tel (212) 629 4783 4

EKİM OKULDA İLK GÜN 17, Pazartesi Bugün okulun ilk günü. Üç ay tatil rüya gibi geçti. Bu sabah annem beni ilkokul üçüncü sınıfa yazdırmaya götürdü. Ben hep yazın köyde geçirdiğim günleri düşünüyor; istemeye istemeye onun ardından gidiyordum. Bütün sokaklar çocuk doluydu. Analar, babalar kırtasiyeci dükkânlarına üşüşmüşler, çocuklarına çanta, dosya, defter alıyorlardı. Okulun önü de öyle kalabalıktı ki kapıcıyla polis kapıyı açık tutmakta güçlük çekiyorlardı. Biz kapıya yaklaşırken biri omzuma dokundu. Baktım: İkinci sınıf öğretmenim Yine hep öyle güler yüzlü, kızıl saçları karmakarışık. Ayrı düştük demek, ha, Enriko? diyordu. Bunu ben de biliyordum. Öyleyken, yine de öğretmenimin bu sözleri bana pek dokundu. Güçlükle, içeri girdik. İyi giyinmiş hanımlar, beyler; işçi kılıklı erkekler; nineler, hizmetçiler Hepsi, bir elleriyle çocukları tutmuşlar, taşlığı, merdivenleri doldurmuşlardı. Öyle de bir gürültü vardı ki tiyatrodaydık sanki. Kalabalık arı kovanı gibi kaynıyordu. Öğretmenler de gidip geliyorlardı. Alt katta, benim 5

eski sınıfları gördüm. Son iki yılımın hemen hemen bütün günlerini burada geçirmiştim. Birinci sınıftaki öğretmenim sınıfının kapısındaydı. Sen bu yıl üst kattasın, Enriko, dedi. Birbirimizi artık pek göremeyeceğiz! Bana üzgün üzgün bakıyordu. Müdür odası da ağzına kadar doluydu. Kadınlar müdürün başına üşüşmüşler, yanıp yakınıyorlar, söyleniyorlardı: Henüz çocuklarını yazdıramamışlardı. Müdür bana geçen yıldan daha yaşlanmış, sakalı daha ağarmış gibi geldi. Çocukları da daha büyümüş, daha şişmanlamış buldum. Yeni yazılan çocuklar birinci sınıfın kapısından içeri girmek istemiyorlar, sıpalar gibi ayak diriyorlardı. Çeke çeke zorla içeri soktular, sıralara oturttular. Sıralardan bile fırlayıp kaçmak isteyenler oldu. Kimisi de, annelerinin, babalarının onları bırakıp gittiğini görünce, ağlamaya başlamışlardı. Anneler, babalar kapıdan dönüp gelmişler, onları avutup susturmaya çalışıyorlardı. Öğretmenler de ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Annem kardeşimi de getirmişti. Onu birinci sınıfa yazdırdı, Delkati Öğretmen in sınıfına. Ben üst katta, Perboni Öğretmen in sınıfına yazıldım. Saat 10 da hepimiz sınıftaydık. Elli dört kişiyiz. 6

İkinci sınıftaki arkadaşlarımdan yalnız on beş, on altısı bizimle. Sınıfın birincisi Derossi de bunlar arasında. Yazı geçirdiğim kırlık yerleri, koruları, dağları düşünüyorum da okul bana öyle ufacık, öyle iç sıkıcı bir yer gibi görünüyor ki! İkinci sınıf öğretmenimi de arıyorum. Çok iyi bir adamdı. Bizimle şakalaşır, gülerdi. Öyle de ufak-tefek yapılıydı ki bize çocuk gibi, arkadaşlarımızdan biri gibi gelirdi. Hele o karmakarışık kızıl saçları! Onu göremeyeceğim diye çok üzülüyorum. Bu yılki öğretmenimiz uzun boylu, sakalsız; kırlaşmış uzun saçları var; alnının ortasında da, uzun bir çizgi. Sesi kalın. Gözlerini bize dikip hepimize ayrı ayrı bakıyor, içimizi okumak ister gibi. Hiç de gülmüyor. Kendi kendime: İşte okulda ilk günüm diyorum. Önümde dokuz ay var. Ders, çalışma, yorgunluk Aydan aya sınav! Okuldan çıkarken, annemi görmeyi öyle istiyordum ki! O da bunu düşünmüş, gelmiş. Koştum, ellerine sarıldım, öptüm, öptüm! Derdimi anlattım. Korkma, Enriko! dedi. Dersleri birlikte çalışırız. Eve sevine sevine döndüm. Yalnız, hep düşünüyordum: Eski öğretmenim, o hep gülen, neşeli öğretmenim, yoktu artık. Okulu eskisi gibi sevmiyordum. 7

ÖĞRETMENİMİZ 18, Salı Bu sabahtan beri, yeni öğretmenimi de sevmeye başladım. Sınıfa girdiğimizde, kürsüsüne oturmuştu. Geçen yılki öğrencileri, kapının önünden geçerken, başlarını içeri uzatıyorlar, selam veriyorlardı. Günaydın, öğretmenim! Günaydın, Bay Perboni! diyorlardı. Kimisi içeri girip öğretmenin elini sıkıyor, hemen kaçıp gidiyordu. Görülüyordu ki onu çok seviyorlardı, ondan ayrıldıkları için üzülüyorlardı. Bay Perboni de: Günaydın! diyor, uzanan elleri sıkıyordu. Yalnız, hiçbirinin yüzüne bakmıyor, ağırbaşlı duruşunu hiç bozmuyordu; alnındaki çizgi de silinmiyordu. Başını pencereden yana çeviriyor, karşıki evlerin damlarına bakıyordu. Çocukların geçerken ona selam vermelerinden hoşlanmıyormuş, bundan üzüntü bile duyuyormuş gibiydi. Sonra yine bize, teker teker hepimize gözlerini dikerek bakıyordu. Bize yazı yazdırırken arada bir kürsüsünden iniyor, sıraların arasında dolaşıyordu. Bir ara, yüzü kıpkırmızı sivilce içinde bir çocuğu görünce, gitti yanında durdu. Çocuğun yüzünü elleri arasına aldı, gözlerini çocuğun gözlerine dikti. Nen var senin? diye sordu. Elini çocuğun alnına götürüp, ateşi var mı diye baktı. 8

Bu sırada, arkasından bir çocuk sıranın üzerinde ayağa kalktı, birtakım maskaralıklar yapmaya başladı. Öğretmen birden döndü baktı. Çocuk hemen yerine oturdu. Başını önüne eğmiş, ceza bekliyordu. Öğretmen elini çocuğun başının üzerine koydu. Bir daha yapma! dedi. Başka bir şey söylemedi. Karatahtadan yana döndü ve yazı dersini sürdürdü. Yazdırdığı yazı bitince bir ara, hiç konuşmadan öyle durdu. Sonra, o gür, tatlı sesiyle, ağır ağır konuşmaya başladı: Bakın, çocuklar. Burada hep birlikte bir yıl geçireceğiz. Bunu iyi geçirmeye çalışalım. Derslerinize çalışın, yaramazlık etmeyin. Benim hiç kimsem yok. Ailem sizlersiniz. Geçen yıl annem vardı, öldü. Yapayalnız kaldım. Tek sevdiğim, tek düşündüğüm sizlersiniz. Sizler benim çocuklarım olacaksınız. Ben sizi seviyorum, siz de beni sevin. Hiçbirinize ceza vermek istemem. Sizler de kalbi sevgi dolu çocuklar olduğunuzu gösterin. Okulumuz bir aile olacak. Ben de, sizlerle avunacağım, sizlerle övüneceğim. Söz vermenizi istemiyorum sizden. İyi biliyorum ki daha şimdiden içinizden söz veriyorsunuz. Sağ olun! Bu sırada zil çaldı. Hepimiz sessizce kalktık. Sıranın üzerine çıkıp maskaralık eden çocuk öğretmenin yanına geldi. Özür dilerim, öğretmenim, dedi. Sesi titriyordu. Öğretmen onu alnından öptü. Hadi git, oğlum, dedi. 9

ÜZÜCÜ BİR OLAY 21, Cuma Bugün üzücü bir olayla başladı. Sabah, babamla okula gidiyorduk. Ben babama geçen gün öğretmenin söylediklerini anlatıyordum, baktık caddede bir kalabalık var. Herkes okulun kapısına toplanmıştı. Babam, hemen: Bir kaza olmuş sanırım dedi. Ders yılı kötü başlıyor! Güçlükle içeri girdik. Taşlık çocuklarla, çocukların anaları, babalarıyla doluydu. Öğretmenler çocukları sınıflara sokamıyorlardı. Herkes müdürün odasından yana bakıyordu. Zavallı çocuk! Zavallı Giulio! diyorlardı. Kalabalığın arasından, başların üzerinden, bir polisin ve müdürün kafası görünüyordu. Sonra içeri silindir şapkalı bir adam girdi. Doktor geldi! dediler. Babam öğretmenlerden birine sordu: Ne olmuş? Öğretmen: Çocuğun ayağı tekerlek altında kalmış, dedi. Başka biri de: Bacağı ezilmiş, dedi. İkinci sınıftan bir çocukmuş. Okula gelirken bakmış birinci sınıf çocuklarından biri annesinin elinden kurtulup yolun ortasına fırlıyor, birkaç adım öteden de otobüs geliyor hemen atılıp çocuğu yakalamış, kurtarmış. Onu kurtarmış ama, kendisi çabuk davra- 10

namamış, bacağı otobüsün tekerleğinin altında kalmış. Bir topçu yüzbaşısının oğluymuş. Bunu anlatırlarken, bir kadın, kalabalığı yararak, deli gibi içeri daldı. Bacağı ezilen çocuğun annesiymiş. Haber yollayıp çağırmışlar. O sırada, kalabalığın arasından başka bir kadın atılıp yeni gelen kadının boynuna sarıldı, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bu da, kurtarılan çocuğun annesiymiş. İkisi birlikte, içeriki odaya daldılar. Bağrışmalar işitiliyordu: Ah, Giulio cuğum! Yavrum benim! Bu sırada, kapıda bir araba durdu. Biraz sonra, kucağında yaralı çocuk, müdür göründü. Çocuk başını müdürün omzuna dayamıştı. Yüzü kireç gibi, gözleri kapalıydı. Herkes sustu. Yalnız annenin hıçkırıkları duyuluyordu. Müdür bir ara durdu. Onun da yüzü solmuştu. Kucağındaki çocuğu kollarıyla kaldırıp oradakilere gösterdi. Öğretmenler, çocuklar, çocukların anneleri, babaları, hepsi alçak sesle: Aferin, Giulio! Aferin sana, yavrum! dediler, elleriyle öpücükler yolladılar. Çocuğa yakın olanlar da, ellerini, kollarını öpüyorlardı. Giulio gözlerini açtı. Çantam? diye sordu. Kurtarılan çocuğun annesi: Çantan bende, yavrum, dedi. Ben getiriyorum. Ağlıyor, gözlerinden sel gibi yaşlar boşanıyordu. 11

Yaralı çocuğun annesi de yanlarından yürüyordu. Ellerini yüzüne kapamıştı. Dışarı çıktılar. Çocuğu arabaya koydular. Araba gitti. Biz de, sessizce, sınıflarımıza girdik. YENİ BİR ARKADAŞ 22, Cumartesi Dün öğleden sonra, öğretmen bize Giulio nun durumunu anlatıyordu: Zavallı çocuk bir süre koltuk değnekleriyle yürüyecekmiş. Bu sırada, müdür geldi, yanında da okula yeni yazılmış bir çocuk. Yüzü kapkara, saçları kapkara, gözleri kapkara; kaşları çok kalın, alnını kaplamış. Baştan aşağı da karalar giyinmiş; belinde de kara bir meşin kemer. Müdür, öğretmenin kulağına bir şeyler söyledikten sonra, çocuğu bıraktı gitti. Kara oğlan, o kara kara gözlerini iri iri açmış, korkar gibi, bize bakıyordu. Öğretmen, çocuğun elinden tutarak, bize döndü. Bakın, çocuklar, buna sevinmelisiniz: Bugün okulumuza, Kalabriya bölgesinde, Reggio da doğmuş küçük bir İtalyan yazıldı. Doğduğu yer buradan sekiz yüz kilometre uzakta. Böyle uzak yerden gelmiş bir kardeşinizi iyi karşılamanız gerekir. Kalabriya şanlı, şerefli bir yerdir; İtalya ya birçok ünlü kişiler, güçlü işçiler, yiğit askerler kazandırmıştır. Orası 12

yurdumuzun en güzel yerlerinden biridir. Büyük ormanları, yüksek dağları vardır. Kafalı, yürekli insanlar yaşar orada. Bu yeni arkadaşınıza karşı iyi davranın ki kendini doğduğu yerden uzağa düşmüş gibi görmesin. Bilsin ki bir İtalyan çocuğu hangi okuldan içeri girerse orada kendisine kardeşler bulur. Öğretmen İtalya haritasının yanına gitti, Kalabriya bölgesini, orada Reggio nun yerini gösterdi. Sonra: Derossi! diye seslendi. Derossi ayağa kalktı. Öğretmen: Gel buraya! dedi. Derossi sırasından çıktı, kürsünün yanına gitti. Öğretmen: Sınıfın birincisi olarak, bütün sınıf adına, yeni arkadaşınıza hoş geldin de, sarıl öp bakayım! dedi. Derossi çocuğa sarıldı. Hoş geldin! dedi. İki yanağından sıkı sıkı öptü. Hepimiz el çırptık. Öğretmen: Yapmayın! diye bağırdı. Okulda el çırpılmaz! Öyle diyordu ama, bizim bu yaptığımıza kendisinin de sevinmiş olduğu görülüyordu. Çocuk da pek sevinmişti. Öğretmen ona yer gösterdi, götürüp oturttu. Sonra yine bize döndü. Söylediklerimi unutmayın! dedi. Bu arkadaşınızı aranızda yabancı gibi görmeyin sakın! Birbirinizi sevin, kardeş gibi görün, yavrularım! Yeni arkadaş sırasına oturur oturmaz yanındaki- 13

lerden hediyeler yağdı. Kimi kalem verdi, kimi silgi. Arka sıralardan bir çocuk da bir İsviçre pulu gönderdi. ARKADAŞLARIM 25, Salı Yeni gelen çocuğa posta pulu hediye eden arkadaşı ben de çok seviyorum. Adı Garrone. Sınıfın en büyüğü, on dört yaşında var. Koca kafalı, geniş omuzlu bir oğlan. İyi yürekli olduğu da belli; gülmesinden anlaşılıyor. Yalnız, büyük adam gibi hep düşünür bir hali var. Bir çocuk daha pek hoşuma gidiyor. Adı Koretti. Kahverengi yün kazakla kedi tüyünden bere giyiyor. Hep neşeli, güler yüzlü. Babası keresteciymiş, 66 savaşında asker olarak bulunmuş, Prens Umberto nun alayındaymış. Üç madalyası varmış. Bir de kısa boylu, kambur, zavallı bir çocuk var. İnce yapılı, sıska yüzlü. Adı Nelli. Bir de çok iyi giyinen bir çocuk var: Voltini. Üzerindeki kürkün tüylerini çekip koparıyor. Benim sıranın önünde bir çocuk oturuyor, Duvarcı diyorlar, çünkü babası duvarcıymış. Yüzü elma gibi yuvarlacık; burnu da top gibi. Bir marifeti var: dudağını tavşan dudağı gibi yapıyor. Bütün çocuklar ona hep bunu yaptırıyorlar. Bez parçası gibi 14

ufacık bir şapkası var, mendil gibi buruşturup cebine sokuyor. Duvarcının oğlunun yanında Garoffi oturuyor. Uzun boylu, sıska bir çocuk. Burnu baykuş gagası gibi. Gözleri de, ufacıcık. Arkadaşlarla mendil, resim, kibrit kutusu değiş-tokuş etmesini pek seviyor. Dersleri de tırnaklarının üzerine yazıyor, sonra gizli gizli okuyor. Bir de zengin çocuğu var: Carlo Nobis. Pek züppe bir şeye benziyor. İki çocuğun arasında oturuyor. Bu iki çocuktan çok hoşlanıyorum. Birinin babası demirciymiş. Sırtında bir ceket var, dizlerine kadar iniyor. Hasta gibi, yüzü sapsarı. Hep ürkek bir hali var. Hiç gülmüyor. Öbürü kızıl saçlı bir çocuk. Bir kolu sakat; boynuna asılı. Babası Amerika ya gitmiş. Annesi sokak sokak dolaşıp sebze satıyormuş. Benim solumda oturan tuhaf bir çocuk. Adı Stardi. Kısa boylu, tıknaz; boynu sanki hiç yok. Suratsızın biri. Kimseyle konuşmuyor. Anlayışı da kıt gibi. Yalnız, gözlerini hiç kırpmadan, öğretmeni can kulağıyla dinliyor, kaşlarını çatarak, dişlerini sıkarak. Öğretmen ders anlatırken biri ona bir şey soracak olsa, birincisinde, ikincisinde hiç karşılık vermiyor, üçüncüsünde tekme atıyor. Sağımda oturan da, asık suratlı, üzgün görünüşlü bir çocuk. Adı Franti. Yaramazlık yaptığı için başka bir okuldan kovulmuş, buraya gelmiş. İki de kardeş var. Hep bir örnek giyiniyorlar. İki- 15

sinin de başlarında köylü şapkası var, üzerinde de sülün tüyü. Birbirlerine de pek benziyorlar. Hepsinin en başta geleni Derossi. Bu yıl da sınıfın birincisi olacağa benziyor. Öğretmen de bunu anlamış ki hep onu derse kaldırıyor. Ben yine de en çok Prekossi yi seviyorum; hani şu, demircinin oğlu, ceketi dizlerine kadar inen, hasta görünüşlü çocuk. Babası hep dövüyormuş, öyle diyorlar. Pek de utangaç. Birine bir şey sorarken, birine çarptığı zaman, hep: Özür dilerim diyor, yalvarır gibi bakıyor. Yalnız, Garrone sınıfın hem en uzun boylusu, hem de en iyi yüreklisi. ARKADAŞLIK UĞRUNA 26, Çarşamba Garrone ne kadar iyi yürekli olduğunu bu sabah gösterdi. Okula geldiğimde iki yıl önceki öğretmenim, birinci sınıftaki bayan öğretmen, beni durdurdu. Yarın size, annenle görüşmeye gelmek istiyorum, ne zaman gelebilirim? diye sordu. Onunla konuştuğum için sınıfa biraz geç kaldım. Ama, baktım öğretmen daha gelmemiş, içim rahat etti. O sırada, üç dört çocuk zavallı Krossi ye hani şu kızıl saçlı, bir kolu sakat, annesi sebze satan çocu- 16

ğa takılıyorlar, canını sıkıyorlardı. Cetvelle vuruyorlar, suratına kestane kabuğu atıyorlardı. Dillerini çıkarıyorlar, koluyla alay ediyorlardı. Zavallıcık, sıranın arkasına çekilmiş, hiç sesini çıkarmıyor, onlara yalvarır gibi bakıyordu. Öbürleri gittikçe azıtıyorlar, canavarlaşıyorlardı. Krossi kıpkırmızı kesilmiş, titremeye başlamıştı. Derken, Franti hani o, yaramaz çocuk sıranın üzerine çıktı, iki kolunda birer sepet varmış gibi, Krossi nin annesinin taklidini yapmaya başladı. Kadıncağızı oğlunu almaya kapıya geldiği günlerde görmüştü. Bu oyun çocukların pek hoşuna gitmişti, kahkahalarla gülüyorlardı. İşte o zaman Krossi nin tepesi attı. Kalem kutusunu kaptığı gibi bütün gücüyle Franti nin kafasına doğru fırlattı. Franti başını eğdi, kutu gitti tam o sırada içeri giren öğretmenin göğsüne çarptı. Çocukların hepsi hemen yerlerine geçip oturdular. Korkmuşlardı. Sınıfta çıt çıkmıyordu. Öğretmen mosmor kesilmişti. Çıktı kürsüye oturdu. Kim yaptı bunu? diye bağırdı. Hiçbirinde ses yok. Öğretmen, sesini daha da yükselterek, bir daha sordu: Kim yaptı? Bunun üzerine, Garrone hemen ayağa kalktı. Ben yaptım! dedi. 17