HALİL İBAN. KÖR SALİH OYA ABLA Ve BEŞİ(YEDİSİ)BİRLİKTELER [0]

Benzer belgeler
Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

YAŞAM ÖYKÜSÜ. Doğum yeri: Doğum Tarihi: 1. Aile Bilgileri Baba: Adı: YaĢı:


DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ


Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

KUPA TEKNĠK BĠLĠMLER MESLEK YÜKSEKOKULUNUN

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

ISBN :

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 6 (ΔΞΙ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

ĠSHAKOL. Ġġ BAġVURU FORMU. Boya Sanayi A.ġ. En Son ÇekilmiĢ Fotoğrafınız. No:.. ÖNEMLĠ NOTLAR

CİN ALİ İLE BERBER FİL

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos :42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos :20

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ 6 (ΕΞΙ) ΣΕΛΙΔΕΣ

Hafta Sonu Ev Çalışması HAYAL VE GERÇEK

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

Kahraman Kit Misafirlikte

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Engin arkadaşına uğrar, eve gelir duşunu alır ve salona gelir. İkizler onu salonda beklemektedirler.

Tekirdağ Seyirlik Köy Oyunları ( Gelin Verme Oyunu- Kimde Kabahat Oyunu)

Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder..

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

ÖDEV- 4. TÜRK BAYRAĞI VE ĠSTĠKLAL MARġI

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

ÖDEV- 6. AĢağıdaki Cümlelerde boģ bırakılan yerlere uygun sözcükler yazınız. 1. Reçel, bal vücuda veren besinlerdendir.

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Söyle, üzmesinler onu. Ele güne muhtaç olmasın. Hâlâ sigara. Çünkü gücüm var biraz daha.

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

KASIM BÜLTENİ. 5-6 YAŞ 2. Kur. Chess Kids Academy

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller


ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΠΤΑ (7) ΣΕΛΙΔΕΣ

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

Bu kısa Z Nesli tanımından sonra gelelim Torunum Ezgi nin okul macerasına.

ΣΔΛΙΚΔ ΔΝΙΑΙΔ ΓΡΑΠΣΔ ΔΞΔΣΑΔΙ. ΔΙΑΡΚΕΙΑ: 2 ώρες ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ: 24 Μαΐοσ 2011 ΣΟ ΔΞΔΣΑΣΙΚΟ ΓΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΣΔΛΔΙΣΑΙ ΑΠΟ 8 (ΟΚΣΩ) ΔΛΙΓΔ. Τπογραφή καθηγητή:

Beykoz Yerel Basını: Yılın Öğretmen Çifti, Adife& Bayram YILDIZ - Özgün Haber

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

UÇAN BALONLAR SINIFI OCAK AYI BÜLTENĠ

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

yemyeşil bir parkın içinden geçerek siteye giriyorsunuz. Yolunuzun üstünde mutlaka birkaç sincaba rastlıyorsunuz. Ağaçlara tırmanan, dallardan

Kadınların Çalışma Deneyimleri

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΓΙΔΤΘΤΝΗ ΜΔΗ ΔΚΠΑΙΓΔΤΗ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ ΣΕΛΙΚΕ ΕΝΙΑΙΕ ΓΡΑΠΣΕ ΕΞΕΣΑΕΙ ΧΟΛΙΚΗ ΧΡΟΝΙΑ:

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

ÖZEL EFDAL ANAOKULU ġubat AYI BÜLTENĠ

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

DEĞERLER EĞİTİMİ SINIF İÇİ ETKİNLİK PLANI MAYIS-HAZİRAN AYI İŞLENEN DEĞER: AİLEMİZİ ARKADAŞLARIMIZI VE HAYVANLARI SEVMEK ARKADAŞ SEVGİSİ DOSTLUK

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

27 ŞUBAT 03 MART OKULDA YAPACAĞIMIZ ÇALIŞMALAR

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

Kahraman Kit ve Akıllı Can. Technical Assistance for Promoting Registered Employment. Kayıtlı İstihdamın Teşviki için Teknik Destek Projesi

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

2015 KIZILAY Haftası İlköğretim sınıf Takdimci El Kitabı

Bunu herkes yapıyor! -Gerçekten herkes mi? Nasıl korunmam gerektiğini biliyorum! -Kalbini, gönlünü nasıl koruyacaksın?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

AHMETLER İLKOKULU. Okul Binası

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Kreş ve Gündüz Bakımevi KASIM EĞİTİM BÜLTENİ

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU YILDIZLAR SINIFI KASIM AYI BÜLTENİ

Yönetici tarafından yazıldı Çarşamba, 09 Eylül :41 - Son Güncelleme Çarşamba, 09 Eylül :10


Transkript:

2010 HALİL İBAN KÖR SALİH OYA ABLA Ve BEŞİ(YEDİSİ)BİRLİKTELER [0]

ISBN 978-975-01279-3-9 ĠletiĢim: Halil ĠBAN Tlf: 0535 946 38 12 e-posta: haliliban1930@hotmail.com Sayfa Düzeni: Ekrem Matbaası Baskı: Ekrem Matbaası Adres: Tepebağ Mah 27038 Sok No:21 Seyhan ADANA Telefon: (0322) 363 05 16 Fax: (0322) 363 45 37 E-Mail: ekremofis@mynet.com ekremofis@hotmail.com Web: www.ekremofset.com [1]

Önsöz Bin dokuz yüzeli altı, altmıģ yılları arasında Ġstanbul da Edebiyat Fakültesinde okuduğum yıllarda, bir hemģerimiz gelmiģ, ameliyat olmuģtu. Birkaç arkadaģla onu görmeye ve geçmiģ olsun demeğe gitmiģtik Elli beģ, altmıģ yaģlarındaki Salih Amca ya çok ağır gelmiģti bu olay. Bizi görünce öne bir ağlama krizi geçirdi. Sonra bize, HoĢ geldiniz çocuklar. Ne iyi ettiniz de geldiniz. Giren yok, çıkan yok. Bu garip memlekette yalnız baģıma bir damla su verenim olmadan ölüp gidecektim. Allah sizden razı olsun, ne iyi ettiniz de geldiniz, dedi. Sonra bir fasıl daha ağladı. Hemoroit ameliyatı oldukça ağır geçmiģti. (Tabii bu değerlendirme kendine göreydi.)rahmetli Salih Amca, çok sevilen, Ģakacı tiplerden biriydi. Bu iki fasıl ağlama, gurbet elde yalnız baģına gelip bir hastahane köģesinde, kimsesiz, yalnız kalması mıydı? Yoksa gerçekten ameliyatın acısına dayanamıyor oluģundan mıydı? Bunu ne biz ne de bizden sonra gidip onu yalnız bırakmayanlar anlayabilmiģlerdi. Salih Amca, geçmiģ olsun, dedik. O, bize: Geçti, ama deldi, geçti. Deldiği yere de bir kuyruk takıp geçti. Çocuklar, HoĢ geldiniz. ĠĢte bakın da görün, kimini kör talih mahvedermiģ, kimini de Kör Salih mahvedermiģ. Beni ise hem kör talih, hem de Kör Salih mahvetti, diye hem kendince Ģaka yapıyor, hem de artık fazla önemsemediğini belirtmeye çalıģıyordu. Nur içinde yat sen Salih Amca. Ben de o günden beri unutamadım bu Kör Salih, Kör Talih ikilemini. Bu kitapta anlatılan sanal olayları, o olaylara karıģan kiģileri anlatırken, onlara ad verirken, yalnız iki kiģide biraz bencil davrandığımı açıklamam gerektiğini biliyorum. Bu iki kiģi, bir ağabey, kız kardeģlerdi. Ağabey on beģ yıl önce Allah ın rahmetine kavuģmuģ oldu. Kız kardeģine gelince. O, ilk kocasından ayrılarak ikinci evliliğini yaptı. Tanrım bu kez mutlu eylesin kendini. Bende altmıģ yıldır nasıl gizli kaldıysa yaģadığım sürece de gizli kalacaktır. Ancak, kısmet olur da bu kitabı okursa o,anlayacaktır. Onun dıģında herkese yine gizli kalacaktır. [2]

Kız kardeģim Ayten, bir ara Kız YetiĢtirme Yurdu Müdiresi olmuģtu. Ben de onu sık sık görmeye giderdim. Bu yurtlar ve orada barındırılan kızlar konusundaki ilk izlenimlerim, bu ziyaretler sırasında geliģti. Hep düģünürdüm, Ben bunları nasıl anlatabilirim? diye. Daha önceki kitapları yayınlayınca bana sanki yeni bir güç geldi. BaĢladım yazmaya. Önce Kör Salih le baģladım, gerisi kendiliğinden sökün etti. Bu kör Salih, kör talih ikilemiyle anlatılmak istenen uğursuzluk ve de baģarısızlık nedeni olma anlamını değiģtirmek ve böylece halk arasında yaygın olan bu inancı yıkmak, her baģarının kiģiye ve kiģinin çabasına bağlı olduğu inancını yerleģtirmek istedim. Bunu ne denli baģarabildim, onu bilemem. Bu kararı siz okuyanlarım verebilirsiniz. Vereceğiniz karar ne olursa olsun benim için saygı değerdir. ġunu kesinlikle belirtmem gerekir ki bu kitap bir iddia ile ortaya atılmıģ değildir. Herhangi bir siyasal görüģ ya da akımın ne savunucusu ne de uzantısı olmak gibi bir çabası da yoktur. Burada anlatılan kızlar, birer kimlik ve aile sahibi olamamıģlığın özlemi ile yaģayan kimselerdir. Bütün istekleri bir aileye sahip olmaktır. Kendilerinin doğumlarından beri bulamadıkları köken aileyi hiç olmazsa gelecekte olacak çocukları bulsunlar. Kendileri onların kökenleri olsunlar. Buyurun, kızlarımız ve çevreleri sizleri bekliyorlar, tanıģıp, kaynaģmak için. Haydin kolay gele, baģarılar. Halil Ġban [3]

KÖR SALĠH, OYA ABLA Ve BEġĠ(YEDĠSĠ) BĠRLĠKTELER BeĢ kiģi, ayrı ayrı zamanda ve teker teker gelmiģlerdi. Garson tarafından bir masaya yerleģtirilmiģlerdi. Öyle ya kimini kader, kimini talih, kimini de Kör Salih derler ya iģte, öyle. Bu da garson Kör Salih iģi bir yerleģtirme olmuģtur. Salih, kör falan da değildi. Ama ona bir kere böyle demiģlerdi. Ne yapsa, ne etse kurtulamazdı artık. Bir gün, çok eskiden, daha yirmi bir, yirmi iki yaģlarında iken aynı meyhanede garson yamaklığı yaparken, masalarda yığılmıģ bardak ve tabakları, bulaģıkhaneye götürürdü. Nasılsa, masadan aldığı tabakları müģterinin üstüne dökünce, çok kızan müģteri, Kör müsün be, eģek oğlu eģek? diye bağırarak kızar. Bundan sonra senin adın Kör Salih, olsun, der. Böylece bizim garson yamağının adı olur mu Kör Salih? Salih, dul bir kadının hem yetim, hem öksüz tek torunudur. YaĢlı kadın, oğlu ve gelini bir kazada, aynı anda ölünce torununu alıp bağrına basar. Salih in de, bu yaģlı kadından baģka kimsesi yoktur. Ġki kimsesiz bir arada yaģayıp giderler. Salih, ilkokulu bitirdiği yıl babasını ve annesini aynı anda kaybedince ninesi onu getirip Efe Mustafa ya teslim eder. Efe Mustafa, onu alır, hem ortaokulu okutturur, hem üstünü baģını sağlar. Bu arada komilik görevi de yapar. Böylece eline az da olsa para geçmeye baģlar. Salih aldığı bu parayı olduğu gibi götürüp ninesine verirdi. Ortaokulu bitirdikten sonra da bu lokantada çalıģmayı sürdürür. Üç beģ yıl daha bu görevi yapınca, artık askerlik çağına gelmiģtir. Çağrılır, askere gider. Süresi bitince döner gelir. Lokantadaki görevine baģlar. Kısa bir süre sonra eski garson ayrılır. Lokanta sahibi de onu, garson yapar. Böylece Salih in hem aylığı artmıģ olur, hem iģi. Bir de babaannesinin yanındaki değeri. Salih dürüst, namuslu, kötü alıģkanlığı olmayan bir çocuktu. Herkesin sevgisini, güvenini kazanmıģtı. AkĢam, lokantaya gelen müģterilerin, birlikte gelenlerini, ayni masaya, sığmazlarsa iki masayı birleģtirerek yerleģtirir, tek tek, ayrı ayrı gelenleri de garson bir masada toplayarak oturturdu. O akģam da, aynı iģi, aynı biçimde yapmaya çalıģıyordu. Önce otuz beģ, kırk yaģlarında görünen, iyi giyimli birisi geldi. Salih onu kapıdan girince karģılayarak: Buyurun Beyefendi. BaĢka kimse var mı? Gelecek arkadaģınız var mı? diye sordu. Gelen adam bu sorudan tedirgin olmuģtu. Mutlu Öğretmen, Ne soruyorsun? dedi. [4]

Garson Salih, ona anlattı. Gelen adam rahatlamıģtı. Garsona teģekkür ediyordu ki, o sırada kapıdan birkaç kiģilik bir grup girdi içeri. Salih, koģtu onları karģıladı. Garson Salih, Buyurun Beyler! HoĢ geldiniz. Guruptan birisi: Biz, dört kiģiyiz. Üç arkadaģımız da daha sonra gelecek. O gurupla gelen iki kiģi, durmuģ bekliyorlardı. Garson Salih, o dört kiģiyi oturtunca geldi. Onlara sordu: Garson Salih, Siz, birlikte misiniz Beyler? dedi. Ġkisi birden, Hayır, biz birlikte değiliz, deyince, Garson da, Sizleri de Ģöyle alabilir miyim öyleyse? deyiverdi. Böylece tekler masasında üç kiģi olmuģlardı. Lokanta oldukça kalabalıklaģmıģtı. Garson elinde kalem, kâğıt masaları dolaģıp herkese ne istediğini soruyor, kâğıda not ediyordu. Lokantada köfteden baģka yemek yok sayılabilirdi. Ġçecek içki de Tekelin Ģarabı, rakısı. Yani kısaca söylemek gerekirse Bu lokantada köfteden baģka yiyecek, Ģarap ve rakıdan baģka içecek bulamazdınız. Ama mezeden, turģudan, salatadan yana burada bulamayacağınız yoktu. Bir de piyaz, barbunya türleri çoktu. Aslında buraya lokanta demek doğru değil ya, neyse. Kurucu sahibi öyle demiģ, biz de saygı gösterelim. Bize kalsa, burası güzel bir köfteci dükkânı ya da bir meyhane olmaya daha uygun düģerdi. Burada müģterinin istediği köfte tam porsiyon da gelmez. Azar azar, sıcak sıcak gelir, müģteri tarafından artık yeter deninceye değin getirilirdi. Garson bilir her müģterinin kaçar köfte yediğini. Hesap ona göre yapılır. Biz bunları anlatalım derken dükkânın tüm masaları dolmuģtu müģterilerle. Garson Salih ve diğer arkadaģları hizmet için koģuģturup duruyorlardı. Bu arada yavaģ yavaģ da olsa müģteriler ısınmaya çalıģıyorlardı. Masalarda sesler yükselmeye baģladı. Bizim tekler masasında oturanlarda da bir canlılık baģlamıģtı. Önce ilk gelen, iyi giyimli olan, masasında oturanlara: ArkadaĢlar, benim adım Mutlu, bir köyde öğretmenim. Aynı masada oturuyor, yiyor, içiyoruz. Bu mübarek böyle Arpacı Kumrusu gibi düģünerek gitmez. Bakın çevrede herkes konuģuyor, gülüyor. Yalnız bizim masada ses seda yok. Onları talih bir araya getirmiģse, bizi de Kör Salih bir araya getirmedi mi? Gelin biz de bunun keyfini çıkaralım, der. Sırayla diğerleri de baģlar: Mutlu Bey, güzel söyledin. Benim adım da Ömer, bana Demirci Ömer derler. Buraya dediğin gibi hepimiz eğlenip açılmaya geldik. Somurtup tıkanmaya değil. Ben Hasan, Hırdavatçı Hasan ım. Çok doğru konuģtunuz. Hepimiz biraz açılmaya geldik. Açılalım. Ben Turgut, dedi dördüncü. Sözünü kesti beģinci: Ben de Selim, deyince tanıģma faslını bitirdiler. Ardından Selim devam etti: [5]

Mutlu Öğretmenim, diye söze baģladı. Siz baģlattınız bu iģi, siz sürdürün. Bu akģam bu eğlencenin baģkanı siz olun. ArkadaĢlar da bu iģe karģı çıkmazlar sanırım. Ne dersiniz arkadaģlar. Hepsi birden, Olur, kabul! dediler. Bunun üzerine Mutlu onlara sordu: Ne içeriz beyler? Rakıda anlaģtılar. Mutlu, Salih! Bize büyük bir Yeni Rakı getir. Yanında beyaz peynir, buz, kavun ve cacık da olsun! Ġki dakika sonra rakı, beyaz peynir, buz, kavun ve cacık gelmiģti. Rakı ĢiĢesi, masadakilere gösterilerek orada açıldı. Bu arada ilk köfteler de geldi. Mutlu, Köfteler soğumasın beyler. Hep beraber afiyet olsun! diyerek sıcacık köfteleri atıģtırmaya baģladılar. Mutlu, Bu bardaklardaki aslan sütü, kesilir, kedi yoğurdu olur daha fazla bekletirseniz. Bekletmeyelim yazıktır. Hadi buyurun hoģ geldiniz. Rakı bardakları kalktı. Dudaklara götürüldü. Mutlu, Bundan sonra komut yok. AtıĢ serbest. Son olarak bir kez daha bu da Ģerefe olsun: Hadi Ģerefe dostlar! Hep birden, ġerefe, Ģerefe! diyerek, komutlu atıģları bitirdiler. Masadaki arkadaģlar, kendi aralarında konuģmaya baģlamıģlardı ki masalarından bir ses, bir müzik sesi çıkmaya baģladı: Bu akģam bütün meyhanelerini dolaģtım Ġstanbul un. Seni aradım, kadehlerdeki dudak izlerinde ġarkı, çok güzel bir ses, usta bir müzik bilgisiyle yorumlanarak söyleniyordu. Söyleyen Selim di. Bütün konuģmalar susmuģ, bütün sesler kesilmiģti. ġarkı bitinceye değin, kimse nefes bile almıyordu denebilir. Selim, Ģarkıyı bitirdi. O anda bir alkıģ tufanı baģladı. Aynı masada oturan arkadaģları ne diyeceklerini, ne yapacaklarını bilmeden ĢaĢırıp kalmıģlardı. Mutlu: Ağzına, nefesine sağlık arkadaģ, yalnız bizi değil, tüm meyhaneyi mest ettin. rakıya, Ģaraba gerek kalmadan sen sarhoģ ettin tümümüzü. Bu akģam bizleri bu masada toplayan talihimize Ģükürler olsun. Bir Ģeyler daha söyleyecekti. Turgut onun sözünü kesercesine: Yok, arkadaģ, yanlıģ söyleme. Bizi bir araya getiren talih değil, Salih, hem de Kör Salih tir. TeĢekkür mü edersin, yoksa Ģükür mü? Onu bilmem. Yalnız bu, bizim Kör Salih in hakkıdır, deyince masadaki tüm arkadaģları bu sözü de gülerek alkıģladılar. Bu arada Selim, yeniden baģlamıģtı: Nihansın dideden ey mest-i nazım Bana sensiz cihanda can ne lazım Bütün lokanta bir daha susmuģtu. Onu dinliyordu. Çok güzel söylüyordu Selim. Tanrı ona ses verirken çok cömert davranmıģ, Selim de bu sesin değerini [6]

bilmiģ, onu mükemmel eğitmiģti. Çok büyük ustaların ellerinden geçirerek onu bir dantel gibi iģletmiģ, sonunda bu sanat harikası çıkmıģtı ortaya. ArkadaĢ, dedi Turgut: Sen bu sesi bu duruma nasıl getirdin? Selim, gayet sakin: Eğitimle, dedi ve sonra da devam etti: Ben, dedi, Güzel Sanatlar Fakültesi Klasik Türk Müziği Bölümünde okuyordum. Son sınıfa da gelmiģtim. Ama mezun olmayı düģünürken bir olay oldu, olamadım, atıldım. Masadakileri bir merak sarmıģtı. Herkes Ne oldu? Ne olayı? Özel bir olaysa anlatma kalsın, gibi sözlerle heyecanlarını belli etmeye çalıģıyorlardı. Selim, hiç heyecana kapılmadan: Özel değil. Tam anlamıyla genel bir olaydır. Ben anlatırım da, siz sıkılırsınız diye korkarım. Ġsterseniz sizi sıkmadan, kısaca, özetleyerek anlatmaya çalıģayım. Yalnız siz de bana söz verin sıkıldığınız an haber verin keseyim. Olur mu? Söz mü? Masada oturanların hepsi birden: Olur!. Söz.! dediler. Bunun üzerine Selim, baģlar baģından geçen olayı anlatmaya: Ben, çok baģarılı bir öğrenciydim. Liseyi pekiyi derece ile bitirdim. Evde ailemle konuģuyorduk. Babam, ya doktor, ya hâkim olmamı istiyordu. Ben de Güzel Sanatlar Akademisi, diyordum. TartıĢmayı uzatıp kimseyi kırmamak için ilk tercihime yazdığım Akademiyi kimseye söylemedim. Sonuçlar bildirildiğinde haberleri olsun istedim. Öyle de oldu. Kimse de kırılıp gücenmemiģ oldu. Ben de zamanı geldiğinde kimseyle tartıģmadan, kimseyi kırmadan, küstürmeden gidip kaydımı yaptırdım. Zaten isteyerek, severek geldiğim bu okulda kısa zamanda kendimi gösterip, sevdirmeyi baģardım. Derslerimde de çok baģarılıydım. Üçüncü sınıfa geldiğim zaman hem arkadaģlarım hem hocalarım beni bu okulda geleceğin hocası olarak görüyorlardı. Artık ben de alıģmıģtım bu düģünceye. Ben de kendimi öyle düģünüyordum. Öylesine alıģmıģtım ki bir ara aileme bile açmıģtım. Onlar da: Sen bilirsin, hele önce okulunu bir bitir de gerisi kolay, diyorlardı. Son sınıfa geldiğimde 12 Eylül Askeri darbesi oldu. Ülkede her Ģey alt üst oldu. Bir gün okula bir yazı gelmiģ. Bizim okuldan birkaç öğrenci atılmıģ. Aralarında ben de varmıģım. Ġdareye çağrılarak tebliğ ettiler. O gün okulla tüm iliģkim kesildi. Suçum neymiģ diye çok uğraģtım. Sonunda okuduğum gazete Cumhuriyetle, boynumdaki kravattan baģka bir suçlu bulamadılar. Oysa karakoldaki sorgulama polisleri bu iģin kolayını bulmuģlardı. Önce temiz bir dayak atıyor, sonra sorguya baģlayarak, bu namussuz komünistlere ve vatan hainlerine, vatan sevgisini, komünist olmamayı öğretiyorlardı. Sorgulama polisleri, Ulan nedir senin boynundaki kravat, kırmızıdan baģka renk bilmez misin sen? Kiminiz kırmızı kravat, kiminiz kırmızı gömlek, kiminiz [7]

kırmızı çorap giyinip dolaģarak komünizm propagandası yapıyorsunuz. Bu vatan hainliği değil mi? Vallahi doğru söylüyorlardı. Ülkemizde bu iģi öylesine çığırından çıkarmıģlar ki kadınlar, kırmızı dudak boyaları, boyunlarına sardıkları fular, giyindikleri kırmızı bluzlarla yakında bütün ülkeyi komünist yapacaklar. Bereket versin ki bu olay oldu da millet anladı. ġimdi buna çare aramak gerek. Kadınlara dudak boyamayı, fular, bluz kullanmayı yasak edemezsiniz, ama devlet olarak ülkede kırmızı boyayı yasak etmek gerekir. Bu da yetmez Galatasaray, Milli Takım formalarını, hatta kusura bakmayın ama Bayrak ve sancağın renklerini değiģtirelim(!). Türkiye de kırmızı renk bırakmayalım. Kırmızı gülleri, karanfilleri, laleleri, gelincikleri köklerinden çekip kurutalım. Böylece ülkeyi bu komünist salgınından, vatan hainlerinden kurtarmak için Devlet BaĢkanı olan kiģi bir genelge yayınlayarak kendi uçağı ile bunu ülkenin bütün topraklarına saçmalı ve hiçbir tarlanın, hiçbir toprağın kırmızı renkli çiçek açmamasını emretmesi gerekir. Böylece hem ülkemiz komünizmden hem halkımız böyle bir baģkandan kurtulmuģ olurdu, diyerek sözlerini bitirdi. Mutlu Öğretmen: ArkadaĢlar, Selim Bey in çektiklerini biz öğretmenler de çektik. Yalnız öğretmenler, öğrenciler mi çekti? Tüm toplum çekti. Tüm halk çekti. Ben derim ki gelin bu gece geçmiģin bu kötü anılarını unutup felekten bir gün çalalım. Biz buraya kötü anıları anarak üzülmeye mi yoksa tesadüfün mü desem, Kör Salih in mi desem bir araya getirdiği Ģu beģ arkadaģ, masadan kalkıp evlerimize giderken eskinin kötülüklerini unutmuģ, yepyeni, neģe, enerji dolu insanlar olalım. Ne dersiniz dostlar. Masada oturanlar hep bir ağızdan: Allah deriz, dediler. Ve kadehlerine sarıldılar. Demirci Ömer: Ben, lisenin ikinci sınıfından ayrıldım. O zamana değin derslerine çalıģan, derslerinden, okulundan baģka bir Ģey düģünmeyen akıllı uslu bir çocuktum. Yılsonu yaklaģmıģtı. Nisan ya da mayıs ayında bulunuyorduk. Ön sıralarda kızlar otururdu. Ben de kızların arkasındaki bir arkadaģın yanına gitmiģ orada oturuyordum. Sınıftaki yerim en arka sıradaydı Dersimiz boģtu. Sohbet ediyorduk. Bu tür sohbetleri çok yapardık. Sınıf arkadaģlarımız, birbirimizi çok severdik, çok iyi anlaģırdık. Sınıfımızda Tansel diye bir kız vardı onunla çok iyi anlaģıyorduk. Tansel, karakaģlı, kara gözlü, tam anlamıyla güzel bir kızdı. Çoğu gün elinde koyu renkli bir gülle gelirdi okula. Ben de paralı yatılı olduğumdan onu okul kapısında karģılar: Günaydın! derdim. O, elindeki gülü gülerek bana uzatır, Günaydın! der, ben de alırdım. Çok güzel bir sesi vardı okul korosunda soprano olarak görev yapardı. O zaman kızlar siyah önlük, beyaz yaka kullanırlardı. Siyah önlük arkadan tek düğmeli olduğundan beyaz yaka da onun düğmesine tutturulurdu. Tansel, o gün hava biraz sıcak olduğundan tam ensesine [8]

yakın yerdeki düğmeyi açmıģ yakayı serbest bırakmıģtı. Hareket ettikçe, açılıp kapanan o daracık alandan teni görülüyordu. Bu bana yetti. O gün âģık oldum. O zamana değin kızlarla bu denli yakın olamamıģtım. Biz, ortaokulda okurken karıģık sınıflarda okumamıģtık. Hep erkeklerle birlikte olduğumuzdan kızlara karģı bir baģka türlü davranıģ içindeydik. Onlarla konuģmak, onlara dokunmak çok tehlikeli, ayıp ve de yasaktı. Bu yasak okuldan çok ailelerimizden gelirdi. Cezalar da çok ağır ve Ģiddetli idi. On üç yaģında bir erkek çocuğun bir kız arkadaģının elini tutması, koluna dokunması ağır suçlardan sayılır; hele oğlan babasına böyle bir suç duyurusu ulaģırsa Allah korusun, o yavrucak yanardı. Ben de ilk kez bir kız çocuğunun ensesinden tabanı beģ cm yüksekliği on cm tepesi yarım cm lik ters çevrilmiģ bir ikizkenar üçgen büyüklüğünde ense tenini gördüm, dakikalarca onu izledim. Hayaller kurdum, sonunda da âģık oldum. Bugün de hâlâ süren bir aģk. Bunu aileme açamazdım, kızın kendisine hiç açamazdım. Ben de aģkımı içime gömdüm. O günden beri çıkarmadım. Bu gün ilk kez açıldım. Ġzin verirseniz Ģu Demirci lakabının da nerden geldiğini söyleyeyim: Ortaokulda okurken arkadaģlarla arada sırada voleybol da oynardık. Servisimi kimse kurtaramazdı. Bir gün yine okulda arkadaģlarla voleybol oynuyorduk. Aramıza bizden oldukça büyük birisi girdi kim olduğunu bilmiyordum. Ben yine servis atıyordum. O da karģı ortada servis karģılıyordu. Ben servisi attım, O da karģıladı, ama yere yığılması da bir oldu. ArkadaĢları koģup yardım etmek istediler. O, bu yardımı istemedi. Oyunu bırakıp çıktı. Çıkarken bana dönüp, Sen demirci misin arkadaģ, parmağımı kırdın! dedi. Parmağı gerçekten kırılmıģtı. ĠĢte o günden beri adım Demirci Ömer oldu. Artık ben de alıģtım. Biri Ömer dese, pek aldırmıyorum. Demirci ya da Demirci Ömer dendiği zaman, kesin ben olduğumu anlıyorum. Ġkinci sınıfın sonunda sınıfımı geçmiģtim. Ama devam etme olanağım kalmamıģtı. Ailevi nedenlerle okulu bırakmak zorundaydım. Öyle de yaptım. Mutlu: Sen ne diyeceksin arkadaģ. Söyle seni de tanıyalım. Ama önce izin verirseniz, Ģu boğazlarımızı bir ıslatalım. Bardaklarını kaldırdılar. Tam o sırada Kör Salih, ikinci parti köfteleri yetiģtirdi. Sıcak, sıcak köftelerden birer tanesini de atıverdiler ağızlarına. Hasan, yutkunup son aldığı lokmayı ağzından mideye yollarken bir yudum suyla ağzının boģalmasına yardımcı olmak istedi: Ben, dedi. Ġlkokuldan sonra hiç okul görmedim. Ġlkokulu bitirdiğim yıl babam öldü. Anneme ve benden küçük kardeģlerime bakacak benden baģka kimse yoktu. Mutlu Öğretmen, Hasan a: ArkadaĢ, sen ne iģ yaparsın? Mesleğin nedir? diye sorar. Hasan da: [9]

Benim bir hırdavatçı dükkânım var. Dedemden babama kalmıģ, ondan da bana. Mesleğim, sanatım, iģim, gücüm yok. Onunla geçiniriz. Bir annem, iki de kardeģim var. Biri üç yaģındaydı, diğeri beģ, babamız öldüğü zaman. BeĢ yaģında olan bugün yirmi yaģında Ġstanbul Teknik Üniversitesi nde okuyor. Yakında makine mühendisi olacak. Babamız öldüğünde üç yaģında olan kardeģim ise kızdı. O da lise son sınıfta. BaĢarılı bir öğrenicidir. TutturmuĢ ille de liseden sonra Tıp Fakültesinde okuyup Doktor olacağım, diyor. Biz de karıģmıyoruz. Bu kendisinin hayatıdır diye bir Ģey söylemiyoruz. Mutlu Öğretmen, birden söze karıģarak: ArkadaĢlar, böyle aydın bir aile için lütfen kadehlerimizi yeniden bir daha kaldıralım. Böyle kaç aile var toplumumuzda? Herkes kadehlerini kaldırıp içti. ġimdi belki içinizden birisi veya duyanların kimileri, Bunun ne gereği vardı? Mutlu Öğretmen sarhoģ mu oldu? diye düģünmüģ olabilir. Evet, sarhoģ oldum arkadaģlar. Size söz vermiģtim. Bundan sonra atıģ serbest demiģtim. Artık komut momut yok demiģtim. Bütün bunları unutmuģ değilim. Ama Hasan Bey arkadaģımın anlattıkları, beni sarhoģ etti. DüĢünün bir kere genç bir kadın, büyüğü onbir, oniki, küçükleri beģ ve üç yaģlarında üç yavrusu ile dul kalıyor. Bakacak, koruyacak, akıl verecek kimseleri yok. On iki yaģındaki çocuk babadan kalan dükkânı çalıģtırarak annesine ve kardeģlerine bakıyor. Diğer iki çocuk, okula gidiyor. Biri makine mühendisi, kardeģi de doktor oluyor. Bu iģleri yöneten ve yönlendiren belki de kendisi ilkokulu bile görmemiģ bir kadınla oniki yaģında bir çocuk. Hadi sen bu aileyi yakala da ayakta alkıģlama. ArkadaĢlar, bu yüzden zor zamanların, zor günlerin milleti adını almıģtır bu millet. Kusura bakmayın arkadaģlar, ben ölçüyü kaçırdım. ġurada içip eğlenelim derken iģi baģka alana götürdüm. MutluÖğretmen, Turgut adlı gence: Sen, neler söyleyeceksin bakalım bizlere, dedi. Böylece sözü Turgut a atıverdi. Turgut önce bir ĢaĢkınlık geçirir gibi oldu. Sonra birden toparlanarak: Ben, dedi. Bir çiftçi çocuğuyum. Köyümüzde okul yoktu. Okuyamadım. Ben de çiftçi oldum. Babam geniģ toprakları olan varlıklı bir köylüydü. Toprak iģlemeyi, ekin ekmeyi, çift sürmeyi kısaca ekin ve toprak iģlerini ondan, öğrendim. Onlarla uğraģıyor, böylece geçinip gidiyoruz. BaĢka da söyleyecek bir Ģey yok, dedi. MutluÖğretmen: Desene sen bir ağa çocuğusun. Turgut: Değilim. Ne ben ağayım, ne babam ağaydı. Aslında bizim köye ağalık girememiģ. Bizim köyde ne ağa, ne Ģeyh, ne de dede var. Köylü istemez. Bunların olduğu köylerde neler oluyor, siz benden iyi bilirsiniz. Bizde birlik, dirlik var. ġimdi bir de okul yaptırıyoruz. Köylü toplandı karar aldı. Okul binası için arsayı ben verdim. On dönümlük bir tarlaydı. Sekiz derslikli bir okul bir de öğretmen [10]

lojmanları yapılıyor. Yapım iģi biterse önümüzdeki yıl açılacak. Bizler okuyamadık hiç olmazsa çocuklarımız okusunlar. MutluÖğretmen: Buyurun Beyler! dedi. Gelin de alkıģlamayın. Gelin de elini, ayağını öpmeyin bu vatandaģın. Turgut, arkadaģ sen okuyamamıģ bir kardeģimizsin, köyünde okul yok diye okuyamamıģsın. Ama artık bu nedenle okuyamayan kalmasın diye okul yapımına tarlanı vererek katkıda bulunuyorsun. Ne mutlu sana. Kutlarım. Sana, köyüne, ülkemize hayırlı olsun. Buyurun arkadaģlar, Turgut Bey Ģerefine! diyerek kadehini kaldırdı. Masadaki herkes de katıldı. Selim, yine söz alarak: ArkadaĢlar, bir Ģey daha söylemem gerek. Demin Mutlu Bey i kırmamak için sözüm bitmeden susmuģtum. ġimdi herkesin anlatacağı bittiyse ben yeniden baģlamak istiyorum. Ġzin verir misiniz? Herkes: Ġzin senin. Buyur arkadaģ, dediler. O kırmızı kravatı bana sevdiğim kız arkadaģım hediye etmiģti. Onunla sözleģmiģtik. Okul bitince niģanlanıp daha sonra da evlenecektik. Akademi birinci sınıfından beri tanıģıyorduk. Önceleri sadece konuģuyorduk. Sonra arkadaģ olduk. Daha sonra birbirimizden hoģlandığımızı hatta sevdiğimizi anladık. O Akademinin Mimari bölümünde okuyordu. Ben Klasik Türk Müziği Bölümünde okuyordum. Üçüncü sınıfa geldiğimizde bu sevgi tam anlamıyla bir aģka dönmüģtü. Artık biz de bir Leyla ile Mecnun gibiydik. Bu dönemde evlilik kararı aldık. Birbirimize söz verdik. Ama bundan ailelerimizin haberi olmadı. Sorgulanmadan sonra tutuklanıp ceza evine gönderildim. Orada ne kadar kaldım bilmiyorum. Galiba bir ay, belki bir yıl belki de daha çok bin yıl falan. Çıktım eve geldim. Ev, mahalle, kent, dünya değiģmiģti. Hiçbir nesne eskisi gibi değildi, kimse eskisi gibi değildi. Herkes yüzüme bakıyor ve: ĠĢte hapishaneden çıkmıģ bir adam. diyordu. Sabıkalı olmuģtum. Kimsenin yüzüne bakamıyordum. Ġnsanlardan kaçar oldum. Kendi okuluma gidemiyordum. Belki hocalarımdan birisiyle karģılaģırım, belki o kızla karģılaģırım diye korkuyordum. Bana Nerelerdeydin? diye sorsa ne diyebilirdim. Ben de gizlendim, kaçtım. Birkaç yıl izimi, yerimi belli etmemeye çalıģtım. Sonunda o, baģka birisi ile evlendi. Ondan kurtuldum. Okul da beni unuttu, ondan da kurtuldum. Ben de kendimi mahkûm ettiğim oda hapsinden çıktım. Arada sırada böyle kaçamaklar yaparak insanlar arasına karıģmaya çalıģıyorum. Neyse baģınızı ağrıttıysam özür dilerim, diyerek sözlerini bitirdi. Bu kez masadakileri bir merak sarmıģtı. Hemen hepsi birden: Ya o, ne oldu? Sevdiğin kız, ne oldu? Selim: O mu? Bir süre beni aramıģ, sormuģ, bulamayınca ailesi Onu bir baģkası ile evlendirmiģ. ġimdi bir kız, bir oğlan iki çocuğu olmuģ. Çok baģarılı bir mimar olarak isim yapmıģ. Ondan bana Ģu boynumdaki eski rengi solmuģ kırmızı kravattan baģka bir armağan, bir anı kalmadı. Onunla yatıp, onunla kalkıyorum. [11]

Hadi bir de benim için onun anısına içelim. Mutlu Öğretmenim gücenmesin bu görev kendisinindi. Selim, Lütfen arkadaģlar. Hadi sevgilimin anısına içelim, diye masadakileri adeta zorlayarak bu iģi yaptırdı. Masadakileri adeta bir hüzün, bir isteksizlik sarmıģtı. Kimsenin canı bu kadehi kaldırmak istemiyordu. Selim de, bunun farkındaydı. Havayı dağıtmak için: Çok teģekkür ederim arkadaģlar. Hatır için de olsa bu iģi yapmanız beni çok mutlu etti. Ben de bozduğum havayı düzeltmek için sizlere birkaç Ģarkı söyleyeceğim. Arzu ederseniz siz de katılabilirsiniz, dedi. BaĢladı okumaya. Bütün lokanta susmuģtu, onu dinliyorlardı. Selim, coģmuģtu. Hiç durmadan birbiri ardına yedi Ģarkı söyledi. Bitirdiği anda sanki lokanta yıkılacaktı alkıģ sesinden. AlkıĢtan sonra masalarından kalkan müģteriler, bizim ahbapların masasını iģgal etmiģlerdi. Herkes kutlamak istiyor, teģekkür ediyordu. MasadaĢlar da az önceki sıkıntıdan kurtulmuģ, gülüyor, konuģuyorlardı. Selim bu akģam bu küçük lokantaya yeni bir can vermiģti. Onun söylediği Ģarkılar, bir konser havası estirmiģti. Bir süre sonra herkes yine kendi havasına dönmüģ, yiyip, içip sohbete dalmıģlardı. Kör Salih, üçüncü parti köfteleri dağıtıyordu. Sıra Selim lerin masasına gelmiģti. Yanında iyi giyimli, kılık ve kıyafeti yerinde Mustafa Bey isminde birisi ile geldi: Afiyet olsun beyler. Yanınıza beģ dakika oturabilir miyim? Ġzin verirseniz sizinle bir Ģey konuģmak istiyorum. Tümü birden, Buyurun efendim. dediler. Oğlum Ģuradan bir sandalye getiriver. Salih, koģtu. Bir sandalye getirip yeni gelene verdi. SelamlaĢma faslı bitince: Ben bu lokantanın sahibiyim. Burayı geniģletmek büyütmek istiyorum. Burası en çok on masa alıyor. Oysa arkada büyük bir yerimiz var. Orayı Ģimdilik depo olarak kullanıyoruz. Ġyi bir temizlikten sonra mükemmel bir salon olur. O zaman yalnız orası elli masa alır. Bu da yüz elli, iki yüz kiģi eder. Bu binanın tamamı benim. Üst katında da aynen böyle bir yerimiz var. Ġki katı birlikte düģünürsek üç yüz, dört yüz kiģilik bir salon olur. Bu da kentimizdeki büyük bir eksikliği gidermiģ olur. Demin sizi dinlerken dikkat ettim. MüĢterilerimiz de canlılık istiyorlar. Buraya canlı bir müzik getirebilirsek onların arzuları da yerine gelmiģ olur. Eğer bir yere ya da bir kuruma bağlı değilsen, yani boģsan bu iģi senden rica etmeye geldim. ġunu da söyleyeyim. Bu akģam olur veya olmaz diye bir yanıt almak istemiyorum. Bu akģam istediğim yalnız BoĢum yahut Doluyum demenizdir. Selim: Dolu değilim. BoĢ olmaya boģum da! Adam, buna sevinmiģti. Bunun üzerine Mustafa Bey: Sizi, dedi. Önümüzdeki hafta bugün beģinizi birden eģleriniz, varsa çocuklarınızla birlikte buraya davet ediyorum. Asıl beklediğim cevabı da o gece alırım. Hadi Ģimdilik neģeniz bol olsun. HoĢça kalın. Allaha ısmarladık, dedi. Kalkıp [12]

gitti. O gittikten sonra bizimkilerde hava değiģmiģti. Az da olsa bir kasvet sarmıģtı. Önceki neģe ve coģku kalmamıģtı. Mutlu Öğretmen, Garson Salih i çağırdı. Garson Salih: Buyurun! dedi. Mutlu Öğretmen, Hesap, dedi. Salih, (yavaģça) Hesap ödendi, efendim. Mutlu, Kim, kim ödemiģ, niçin ödemiģ? diye ĢaĢırarak sordu. Salih: Ben bilmiyorum. Patron böyle söyledi. Ġsterseniz çağırayım, gelsin kendisi söylesin, dedi ve dönüp gitti. Patron geldi: ArkadaĢlar, garsona ben söyledim. Onlar benim davetlimdir. Sakın hesap alma demiģtim. Yoksa siz daveti kabul etmiyor musunuz? Ya da ben daveti kabul edilmeyecek derecede kötü bir adam mıyım? Kararı siz verin. Garson hesabı yaptı. Hazır bekliyor. Çağırıp vermek isterseniz alacak. Yok, eğer kabul ederseniz sessiz sedasız çıkıp giderseniz. Ben de, o da memnun olarak sizi haftaya eģ ve çocuklarınızla yine zevkle bekleyeceğiz. Karar sizin. Hadi iyi geceler, deyip gitti. Bizimkiler masada seslerini çıkarmadan kalmıģlardı. MutluÖğretmen ile Selim: Adam bizi tam susturdu. Bir ık diyecek halimiz kalmadı. Ne diyelim. Haftaya burada buluģalım. Ama daha önce nasıl haberleģelim? Mutlu Öğretmen: Ben telefon numaramı vereyim Herkes bana telefon etsin. Turgut, Herkesin telefonu var mı? diye sordu? Herkesin cep telefonu da ev telefonu da varmıģ. MutluÖğretmen: Öyleyse, dedi. Ġlk olarak söyleyin bunları kaydedelim. BeĢ arkadaģ birbirlerinin telefonlarını kaydettiler. Önlerindeki ilk cuma günü telefonlaģıp ertesi gün gelip gelemeyeceklerini, nasıl ve kaç kiģi geleceklerini duyuracaklardı. Böylece anlaģıp birbirlerine iyi geceler dileyerek kalkıp evlerine dağıldılar. Kör Salih lokantanın kapısında, yaptığı hesap elinde öylece kala kalmıģtı. Durumu bilmeyenler, onu, öyle görünce çıkan müģterilerden bahģiģ bekler sanmıģlardı. Oysa Salih çok mutluydu. BeĢ kiģinin beģi de çıkıp gidince Salih doğruca patronuna koģup: BeĢi de gitti. Selamdan baģka da bir Ģey vermediler, dedi. Patron da buna çok sevinmiģti. Son müģteri de çıkıp gittikten sonra lokantanın kapısı içerden kapandı. Garsonlar, komiler ve ustalar masaları, sandalyeleri toplayıp orta yere yığdılar. Diğer eģyayı da toparlayıp bir kenara yığdılar. Sonra da tümü birden kiģisel eģyalarını alıp evlerine gittiler. Sabahleyin oradan geçenler lokantanın kapısının kapalı olduğunu gördüler. Oysa her gün bu saatlerde lokanta açık olurdu. Kapıda büyük bir kâğıda yazılmıģ bir yazı vardı: ONARIM DOLAYISI ĠLE KAPALIYIZ [13]

Öğleye doğru lokantanın önüne bir kamyon geldi. AkĢam toplanmıģ olan masa, sandalyeleri baģka iri ve kaba eģyaları yüklenip götürdü. Öğleden sonra lokanta personelinin tümü gelmiģlerdi. Onlar da kalan diğer eģyayı (Tencere, tava, tabak, bardak v.b.ne varsa) bir pikaba yükleyerek gönderdiler. Kısaca söylemek gerekirse lokantada dört duvarla çevrili bir alandan gayri bir Ģey kalmamıģtı. Öğleden sonra bir taksi geldi. Taksiden dört kiģi indiler. Doğru içeri girdikleri için kim olduklarını ve ne için geldiklerini anlayamadık. Sonradan öğrendiğimize göre bu gelenler, mimar ve mühendislermiģ. Kimi ses, kimi ıģık, kimi de dekorasyonla ilgili, yetkili uzman kiģiler. O gün geç vakte değin orada kaldılar. Ertesi gün sabahleyin yine geldiler. Bu kez, yanlarında baģka kiģiler de vardı. Ġlk olarak kalın kâğıtlarla pencere camlarının tümünü kapattılar. Artık dıģarıdan içeriyi görmek olanaksızdı. Biz de onları kendileri ile baģ baģa bırakıp Kör Salih in kurduğu beģ kiģilik arkadaģ grubuna dönelim. * * * Kendi kararları ile baģkan seçtikleri MutluÖğretmen: Ben, dedi. On dört yıldır aynı köyde öğretmenlik yapıyorum. On yıldır kent merkezine atanabilmem için baģvururum, bir sonuç alamam. Oysa benim ilkokuldan mezun ettiklerimden ilköğretim öğretmenliği okulundan mezun olup köy ilkokullarına atananlardan birçoğu kent merkezi okullarına geldiler. Kaç kez valiliğe, bakanlığa baģvurduysam bir yanıt alamadım. En sonunda Ģimdiki köyüme gelebildim. Burası merkeze bağlı, araç çalıģan, yol üzerinde bir köy. Okulda on öğretmeniz. Okulumuza ekler yapılarak sekiz sınıflı oldu. Artık kent merkezinde oturuyor gibiyiz. Her gün okula yarım saatlik bir motosiklet gezisiyle gidip gelebiliyorum. Bu yıl beģinci sınıfı okutuyorum. Seneye altıncı sınıf öğretmeni olacağım. ġimdiden kendimi hazırlıyorum. Ben sosyal bilgiler dersini çok seviyorum. Eğer baģarabilirsem, sürekli sosyal bilgiler öğretmeni olarak emekli oluncaya değin çalıģabilirmiģim. O zaman ben de bu okulda kalırım. Dokuz yıl önce evlendik. Askerlik görevimi yaparken oralı, tanıģtığımız bir kızla anlaģtık, sözleģtik. Askerlik bittiğinde konuyu aileme açtım. Annem, babam önceleri pek istekli görünmüyorlardı. Sonraları onlar da razı oldular. Böylece biz de evlenmiģ olduk. ġimdi çok mutluyuz. Biri oğlan ikisi kız üç çocuğumuz oldu. Mahide ile onların gelecekleri için çırpınıp duruyoruz. Ġstiyoruz ki, çocuklarımızın, kimseye bağlı olmadan, özgür yaģamaları neyi gerektiriyorsa elimizden geleni esirgemeden onu yapalım. Bu nedenle bir iģ, bir meslek sahibi olmalarını arzu ediyoruz. En azından devlete ya da siyaset adamlarına boyun eğmesinler diyoruz. Peki, benim bunca yıldır aynı köyde sürünmeme neden olan nedir? Köy imamının hakkımdaki Ģikâyeti oldu. Ġmam, Okulu haftada bir gün bana bırak Çocuklara din dersi vereyim, dedi. Ben de Olmaz dedim. Bunun üzerine Ģikâyetler baģladı. O zaman köyde tek öğretmendim. Gelen müfettiģler çalıģmamı çok beğendiler. [14]