Benzer belgeler
Ortaköy Portakal Yokuşu No 53 K1 Ulus İstanbul Tel : Fax :

Saffet Emre Tonguç eşliğinde Ramazan Bayramında FRANSIZ ŞATOLARI VE PARİS 25 Haziran 2017 / 4 gece-5 gün

SIRADIŞI FRANSIZ ŞATOLARI

LOIRE VADİSİ ŞATOLARI & PARİS 25 Haziran 2017 / 4 Gece 5 Gün

Amsterdam Turu 3 TUR ÖZELLİKLERİ. 1.Gün: İstanbul Amsterdam "Şehir Turu" 2.Gün: Amsterdam Serbest Gün veya Büyük Hollanda Ekstra Turu

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Noelde Brugge ve Gent Turu

SERDA BÜYÜKKOYUNCU İLE NORMANDİYA & BRETONYA

SAFFET EMRE TONGUÇ İLE FRANSIZ ŞATOLARI 05 Nisan 2018 / 3 Gece 4 Gün

KURBAN BAYRAMINDA FRANSIZ ŞATOLARI Ağustos 2018 / 3 Gece 4 Gün

Türk Hava Yolları Tarifeli Seferi ile. Benelüks. Brüksel - Amsterdam - Lüksemburg - Paris

Türk Hava Yolları Tarifeli Seferi ile. Benelüks. Brüksel - Amsterdam - Köln - Lüksemburg - Paris. Belçika - Hollanda - Almanya - Lüksemburg - Fransa

Euro2016 Türkiye-Hırvatistan Maçı Break FRANSA

ardından, ufak bir ortaçağ kasabası olan Langeais kasabasında kısa bir yürüyüş turu gerçekleştiriyoruz. Gezinin sonunda Tours'daki otelimize hareket

SAFFET EMRE TONGUÇ İLE NORMANDİYA SAHİLLERİ Ekim 2017

MASAL DİYARINDA NOEL PAZARI COLMAR & STRASBOURG

Fransa - Korsika

NEW YORK (2)-SAN FRANCİSCO (2) - LAS VEGAS (2) -LOS ANGELES (3)!!!İNANILMAZ AMA GERÇEK-BU FIRSATI KAÇIRMAYINIZ!!!

5*M/S Amadeus Silver III Gemisi İle. Ren Nehir Turu. Lale Zamanında Nehirden Belçika ve Hollanda

NORMANDİYA & BRETONYA

BuranoVenedik denince akla ilk

Türk Hava Yolları ile. Japonya. Kurban Bayramı'nda Japonya. Tokyo - Kyoto - Osaka. 28 Ağustos - 04 Eylül 2017 (8 gün - 7 gece)

şehir tanıtımı İLKBAHAR 2015 SAYI: 304

VAN & DOĞUBEYAZIT GEZİSİ / Mayıs 2019 / 2 gece 3 gün

Expo tanıtımı için yapılan Atomiyum un önü

YAZ 2015 SAYI: 305. şehir tanıtımı

SIRADIŞI LJUBLJANA Yıl boyunca HER PERŞEMBE / 3 Gece 4 Gün

KUZEY İTALYA GEZİSİ VENEDİK / COMO / MİLANO / FLORANSA / PISA MAYIS GECE 4 GÜN

20 Mayıs - 26 Mayıs 2017 (7 gün - 6 gece)

LJUBLJANA DA NOEL PAZARI Aralık 2016 / 3 Gece 4 Gün

Yunanistan - Mikonos

YANI BAŞIMIZDAKİ KOMŞU BATUM Türk Hava Yolları ile - 3 Gece 4 Gün

AFRİKA DAKİ AKDENİZLİ TUNUS Türk Hava Yolları ile - 3 Gece 4 Gün

Tur Programı. İlginç bir şekilde sakin ve mütevazi, fiyortlar, dağlar ve kuzey ışıkları ile masalsı bir diyar

Türk Hava Yolları Tarifeli Seferi ile. Benelüks. Paris - Lüksemburg - Köln - Amsterdam - Brüksel. Brüksel. 11 Eylül - 17 Eylül 2016 (7 gün - 6 gece)

Tur Programı. Van Gogh'un tablolarından çıkmış gibi, rüya gibi bir yolculuk

Saffet Emre Tonguç eşliğinde AMALFİ ( Positano & Ravello & Sorrento & Capri & Pompeii & Napoli )

ALSACE NOEL PAZARLARI

Paris By Night Katılım Zorunlu 30.-Euro (Yetişkin Kişi Başı) /15.-Euro ( Çocuk 0-12)

Avrupa nın Gözde Noel Pazarları na Cruise Yolculuğu

Türk Hava Yolları ile. Japonya. Şeker Bayramı'nda Japonya. Japonya. 24 Haziran - 30 Haziran 2017 (7 gün - 6 gece)

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an

Türk Hava Yolları Tarifeli Seferi ile. Benelüks. Paris - Lüksemburg - Köln - Amsterdam - Brüksel

SAFFET EMRE TONGUÇ İLE FRANSIZ ŞATOLARI 06 Nisan 2017 / 3 Gece 4 Gün

FİYATLAR EURO DEĞİL TL İSTANBUL ÇIKIŞLİ İNANILMAZ ama GERÇEK ÇOCUKveYETİŞKİN-1750 TL

İtalya nın Üç Büyüğü: Roma, Floransa, Venedik.

ÇANKIRI-ILGAZ (19-20 Şubat 2011)

Türk Hava Yolları Tarifeli Seferi ile. Benelüks. Paris - Lüksemburg - Köln - Amsterdam - Brüksel

ST. PETERSBURG&MOSKOVA

Paris Turu (3 Gece) Konaklama ve otel seçenekleri: 3* Ibis Berthier, Timhotel Boulogne vb. 4* Mercure Montmartre, Concorde Montparnasse vb.

MEHMET İHSAN MERMERCİ OTELCİLİK VE TURİZM MESLEK LİSESİ COMENIUS PROJESİ A TRIP ACROSS EUROPE FAALİYET RAPORU

SÜPER PROMOSYON Büyük Avrupa Turu Alana 1 Haftalık Avrupa Turu Bedava. Otobüsle Ankara ve İstanbul Hareketli 14 ÜLKE

Yunanistan - Santorini

Tur Programı. Van Gogh'un tablolarından çıkmış gibi, rüya gibi bir yolculuk

İRAN. Türk Hava Yolları 7 Gece / 8 Gün. 16 Mayıs, 19 Eylül Neden Gitmeli?

Çin - Güney Kore. Tur Programı. Uzakdoğu'nun büyüleyici kültürlerine unutulmaz bir yolculuk

Doğukan Türkekul Akgün TURK Seda Uyanık. Tarih: Başlık: Budapeşte Gezi Notlarım. Budapeşte Gezi Notlarım

9 GÜN BAŞTAN BAŞA İSPANYA TÜM TURLAR DAHİL

SAFFET EMRE TONGUÇ İLE KUZEY MACERASI - LAPONYA

AHIRIN İÇİNDEKİ SARAY 300 Ispartalı filmini hatırladınız mı?

Dağların ardındaki okyanusların arasında kalmış yemyeşil ve masmavi bir doğanın tertemiz doğasında bir nefesten ötesi...

"Nereden başlasam, nasıl anlatsam..."

Catania Turu TUR ÖZELLİKLERİ. 1.Gün: İstanbul Catania. 2.Gün: Catania. 3.Gün: Catania. 4.Gün: Catania İstanbul

***Paskalya Bayramında Balkanlara***

Bask'ın İki Yakası Turu 2 (Bordo Biarritz Bilbao)

Masallar Kenti Mardin i Nükhet Everi ile Geziyoruz!

LOIRE VADİSİ ŞATOLARI & PARİS 21 Nisan 2016 / 3 Gece 4 Gün

5*M/S Amadeus Silver III Gemisi İle. Ren Nehir Turu. Lale Zamanında Nehirden Belçika ve Hollanda

Türk Hava Yolları Tarifeli Seferi ile. Çin. Kurban Bayramı'nda Çin. Pekin-Xian-Shangai-Suzhou. 11 Eylül - 19 Eylül 2016 (9 gün - 8 gece)

ESKİŞEHİR TİCARET ODASI

Etna Yanardağı nın tüm heybetini hissettirdiği topraklar suların çarşaf gibi olduğu dinginliğin adresi...

SABİHA GÖKÇEN KÖLN (ALMANYA)

Türk Hava Yolları ile. Batı Amerika. Batı Amerika. San Francisco - Las Vegas - Los Angeles. 07 Ekim - 14 Ekim 2017 (8 gün - 7 gece)

Türk Hava Yolları Tarifeli Seferi ile. Benelüks. Paris - Lüksemburg - Köln - Amsterdam - Brüksel

Türk Hava Yolları Tarifeli Seferi ile. Benelüks. Paris - Lüksemburg - Köln - Amsterdam - Brüksel

Türk Hava Yolları Tarifeli Seferi ile. Benelüks. Paris - Lüksemburg - Köln - Amsterdam - Brüksel

TARSUS DA BİR GÜN...BELKİ DE İKİ... Adanalılar...Mersinliler...Gaziantep, Hatay ve Osmaniyeliler...Türkiye nin gezmeyi sever insanları...

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Fransa ile İspanya sınırı boyunca uzanan Pirene Sıra dağlarının, Fransa sınırları içerisindeki kasabalarında doğa ve tarih ile iç içe bir gezi

Erasmus programı ile gidilebilecek en iyi 10 şehir

4* M/S Royal Gemisi İle. Tuna Nehir Turu. Tuna Nehri ve 4 Ülke

Hem Müslüman hem Hıristiyan dünyasının izlerini, ve Flamenko nun doğuşunu sağlayan bir coğrafya...

Pırıl pırıl güneşli bir günde, içini sımsıcak saran bir mutlulukla. Cadde de yürüyordu. Yüzü gülümseyen. insanların kullandığı yoldan;

1.GÜN 7 Ocak, Çarşamba: İSTANBUL BUENOS AIRES

İSVİÇRE GEZİSİ (ZURİH-CENEVRE)

Benelüks, Paris - Transavia HY Brüksel,Paris,Lüksemburg,Köln,Amsterdam Hollanda, Belçika, Almanya, Lüksemburg, Fransa

Venedik te Karnaval. Ortaköy!Portakal!!Yokuşu!!No!53!K1!Ulus!!İstanbul!Tel!:!0!212! !

ROMANYA - UKRAYNA MOLDOVA - BULGARİSTAN

Kuzey Avrupa ülkeleri turu

PARİS NORMANDİYA AMSTERDAM TURU PEGASUS HAVA YOLLARI İLE

Türk Hava Yolları Tarifeli Seferi İle. Arjantin-Brezilya. Buenos Aıres, Iguazu, Rıo De Janeıro, Sao Paulo. 23 Kasım - 02 Aralık 2016 (10 gün - 9 gece)

4* M/S Royal Gemisi İle. Tuna Nehir Turu. Tuna Nehri ve 6 Ülke

HONG KONG VE ŞANGHAY DA YILBAŞI - TUR PROGRAMI

Vizesiz gidilebilecek 10 popüler ülke

Göller & Mütarekeler: İsviçre Luzern Montreux- Lozan Türk Hava Yolları ile - 4 Gece 5 gün

Baştan Başa Fas Turu

MASAL YOLU BREMEN TRENDELBURG HAMELIN - SABABURG

Paskalya Roma Onur Havayolları 3 Gece 08/03/2013

BENELUX PARİS TURU 1 MAYIS ÖZEL TÜRK HAVAYOLLARI İLE

Benelux & Paris Turu. Atlas Global İle

Transkript:

BENELÜKS 1 Köln de başlayan uzun yolculuğun ilk durağı olacak Lüksemburg a doğru uzanan bir ferahlık duygusu. Benelüks ü ters sırasıyla görmek ve yaşamak üzere 2600 km civarında yol kat edilecek bir gezinin belirsizliği ve meraklı beklentileri ile başlıyoruz. Bu bir paket turun hikâyesi olacak. ETS Tur la Benelüks + Paris, 8 gün 7 gece nin hikayesi. Rehberimiz Tolga Kaptanoğlu. Tarih 21 28 Ekim 2012. Almanya nın disiplin ve düzen sistematiğini bir kez daha gözlemekle başlıyor gezi. Köln e 2,5 yıl sonra yeniden ayak basmanın bir tanışıklık duygusu verdiğini kabul etmek lazım. Bir kente yabancılanmakla o kentle tanışıklık arasında gidip gelen bir ibre. Köln Katedralinin (Dom) önünde Suriye deki olaylarla ilgili bilgilendirme ve propaganda arasında bir eylem gerçekleştirmekte olan 15 20 kişilik bir kalabalık. Almanca ve Arapça dövizlerde Esad karşıtı ibareler olduğu anlaşılıyor. Çıplak ve yüksek bir sesle Almanca bilgi veren, saçları ağarmaya başlamış karayağız bir adam, arkasında uzunca bir süredir orada beklemekten sıkılmış olduğu duruşlarından ve tavırlarından anlaşılan insan öbeği ve olan biteni anlamaya gayret eden bir o kadar sayıda meraklı göz. Katedralin içinde ayin zamanı. Saat 16:00 17:00 civarı ve bir Pazar günü. Kapıdan girişte tam karşıdaki ayin ekibini gözle seçmekte zorlanıyor insan. Rehberimizin anlatımıyla, gül tarzına geçisin ilk adımları olan gotik mimarî tarzının büyük eserlerinden olan katedralin büyüklüğü etkiliyor insanı. Katedralin uzunluğunun 144,5 metre, genişliğinin 86,5 metre ve kule yüksekliğinin 157 metre olduğunu öğrenince büyüklüğünü kavramak daha kolaylaşıyor. Yapımı, arada kesinti dönemleriyle birlikte, 1248 den 1880'e kadar 6 yüzyıldan fazla süren dev bir tapınak burası. UNESCO nun Dünya Mirası Listesindeki yapılardan ve Almanya nın en çok ziyaret edilen binası. Köln, köprüleri ve modern şehir mimarisiyle kendine özgü güzelliği olan, ancak biraz aydınlık bir çehreyle albenisi artabilecek bir büyük şehir. Pazar gününün terk edilmişliği sinmiş şehrin merkezine. Mağazaların ve dükkânların hemen hemen tamamı kapalı. Açık kafeterya ve lokantalar arasında farklı tatlara yelken açmaya korkar gibi kendi damağımıza uyan bir şeyler arayıp bulma derdindeyiz. Ama zor iş. Türkiye den gelip, ilk iş olarak döner yemek de pek cazip gelmiyor doğrusu. Bir telaş, bir dikkat, bir gelgitle geçen yarım saat, kırkbeş dakikadan sonra insanın ne yediğinin de önemi kalmıyor nasılsa. Fazla oyalanmıyoruz Köln de. Asıl hedefimiz değil çünkü bu şehir. Sadece bir uğrak noktası, bir başlangıç limanı. Zorunlu uçak bağlantısı nedeniyle uğradığımız görülmeye değecek bir yer Köln. Katedralin hemen yanındaki, otobüsümüzün bizi alacağı caddeye doğru ilerlerken trafik ışığını bekliyoruz bir ara. Bu arada birbirleriyle sohbet ederek gelen yirmilerinde üç genç de beklemeye başlıyor bizimle birlikte. Almanca aksanıyla kırık bir Türkçe konuşuyorlar. Bizle yan yana gelinceye kadar öbekler halinde karşılaştıkları bir otobüs dolusu Türkçe konuşan insan onları şaşırtmış besbelli. Birisi diğerine şunu derken gülümsüyoruz eşimle birbirimize: Bunlar Türkçe konuşuyorlar ama Türk e benzemiyorlar. Lüksemburg a doğru yola çıkıyoruz hava iyice kararmaya yüz tutarken. Köln ün şehir ışıkları bir bir kaybolmaya doğru, bizde 230 km. lik yolun seyir telaşı başlıyor. Karanlığın yoğunluğu arttıkça etrafı gözleme imkânı kalmıyor artık. Otobüs ışıklarının aydınlattığı yol akışından başka seçilebilir bir şey kalmıyor.

Yolda bir mola veriyoruz, sürüş kuralları gereği zorunlu bir mola aslında. Sürücünün iki saatte bir, ilki en az 15 dakika ve sonrakiler en az 30 dakika olacak şekilde mola vermesi ve otobüsten inmesi gerekiyor. Bu molalarla birlikte, 24 saat içinde dokuz saatten fazla otobüsü kullanmaması ve molalar dahil tüm sürüşün 12 saati doldurması halinde sürücünün 12 saatlik bir dinlenme yapması gerekiyor. Otobüsün bütün hareketleri elektronik olarak otobüsteki bir çipe kaydediliyor. Sürücü de ayrıca kendisi el ile hazır bir formu doldurmak suretiyle seyahatin raporunu çıkarıyor. Türkiye deki gibi yoğun yolcu akışına hizmet edecek bir hizmet anlayışının yollarda olmadığı anlaşılıyor. Otobüsümüz otomobiller için ayrılmış park bölümüne değil de, kamyonlar ve diğer ağır taşıtlar için ayrılmış bölüme park ediyor bütün molalarda. Hatta ilk molamızda böyle bir park imkânı da olmadığından, otobüs kaldırıma çıkarak yol kenarına par etti ve bizler 15 dakikada demleme çayın olmadığı diyarlarda sallama çaydan en fazla damak keyfini alabilmenin arayışı ile biraz ferahladık. Saat 21:15 civarında Lüksemburg a doğru yeniden çıktık yola. Nihayet saat 22:10 civarlarında, düzgün bir yol akışı ve Hollanda yapımı sade ve rahat bir otobüsle Lüksemburg a varıyoruz. Lüksemburg şehrinin dışında, bir alışveriş merkezinin yanında büyükçe bir otel. Odaları küçük ama rahat ve temiz. Yeni donatılmış gibi bir havası var. Yorgunluk insanda seçiciliği azaltıyor iyice. Seçicilik azalmamış olsa da beğenilmemesi söz konusu değil. Güzel bir otel. Sabah bir çok kişinin rahat uyuyamamaktan şikayet etmesi otelden daha çok herkesin yeterince yol yorgunu olmasından kaynaklanmış olsa gerek. Bir tur için çok iyi bir toplanma performansı göstererek belirlenen zaman noktasından önce otobüsteki yerlerini alıyor grup. Buna rehberimiz de şaşırıyor. Hollanda lı sürücümüze best of all times deyişini duyuyorum. Bütün zamanların en iyi toplanmasını göstererek başlıyoruz Lüksemburg turumuza. BENELÜKS 2 Lüksemburg un neredeyse yatay yansıyan hafif güneş ışığıyla ısınan ve sabahının tatlı bir serinlik duygusu veren havasına uyanmak hoşuma gitti. Dünkü yol yorgunluğunun son kalıntıları da silindi. Sabah güneşiyle serinleyen soğuk bir iklimin olağan bir sabahıydı besbelli bu Ekim ayının 22 si. Ve Lüksemburg şehrine yaklaşırken, umulası olmayan, oldukça yavaş akan, durmasa da durmaya yeltenen bir trafik. İnsanı şaşırtan sıkışıklık. İstanbul un 15 milyonu aşan oturanıyla karşılaştırıldığında tüm ülke olarak 510.000 i ancak aşan, şehir olarak da 100.000 e ulaşmayan oturanı için bu trafik anlaşılabilir ve anlatılabilir bir durum olarak gözükmüyor doğrusu. Ülkenin en kalabalık şehri ve başkenti olsa da Lüksemburg şehrinin içine girince karşılaştığımız yalnızlık derecesindeki sakin ortamı anlamak bir başka güçlük. Bu terk edilmişliği gördüğümüz trafikle bağdaştırmak da mümkün değil. Kişi başına millî gelir hesabında dünya ikincisi ve öyle bir ikincilik ki yıllık 110.000 ABD Dolarını ($) aşan bir tutardan dem vuruyoruz. Resmi nominal rakamlarla 113.500 $ civarındaki kişi başına milli gelir, satın alma gücü paritesine göre 80.000 $ civarlarına düşüyor. Böylece nominal hesapla dünya üçüncülüğünden, satın alma paritesiyle dünya ikinciliğine yükselmiş oluyor Lüksemburg. (http://en.wikipedia.org/wiki/luxembourg) Türkiye nin kişi başına 10.300 $ civarındaki nominal ve 17.500 $ civarındaki satın alma gücü esaslı milli geliri (http://en.wikipedia.org/wiki/turkey) ile karşılaştırıldığında bir uçurumdan söz ediyoruz. Nominal ve satın alma gücü esaslı rakamlardaki

iki ülke arasındaki ters çalışan ilişki, Lüksemburg da yaşamanın bedelinin Türkiye ye kıyasla bariz şekilde yüksek olduğunu anlatıyor. Öyle ya 113.500 $ kazandığınız halde size 80.000 $ la alabileceğiniz kadar bir yaşam standardı sunan Lüksemburg a karşılık 10.300 $ kadar kazanıp 17.500 $ la alabileceğiniz bir yaşam standardına sahip olma fırsatı veren Türkiye. Satın alma gücü paritesi, tanım olarak, ortama ve duruma uydurulmuş bir rakam elde etmeyi sağlayan bir hesaplama esası. Satın alma gücü hesaplamalarında Lüksemburg da satın alınabilen herhangi bir mal (araba, beyaz eşya, yiyecek, ilaç vb.), hizmet (otel, hastane, lokanta vb.) ve yaşam havası ile Türkiye de satın alınabilecek aynı mal, hizmet ve yaşam havasının arasındaki kaliteye ve niteliksel özelliklere ilişkin farklar hesaba katılıyor mu sorusunu cevaplayabilmem için hesaplama yöntemine ilişkin bilgi edinmem gerekiyor. Bunu başka bir zamana erteliyorum şimdilik. Şehre varınca, merkezî bir noktada otobüsten iniyoruz. Herkesin yüzünde bir gülümseme ifadesi var gibi. 51 kişilik grubun ilk günde kaynaşması beklenemez kuşkusuz. Ancak Lüksemburg un, Unesco nun koruması altındaki, dünyadaki halen faal olan en yaşlı manastırına ve bunu çevreleyen renk cümbüşüne yukarıdan bakan terasında bir resim alma telaşındaki grup üyelerinin birbirleriyle resim çekmede yardımlaşmaları dostlukların ilk temellerini atıyordu galiba. Değerleri korumanın ve bunları nesilden nesile aktarmanın oldukça sembolik ve kuşkusuz başarılı örneklerinden birisi duruyor karşımızda. Sonbaharın yeşilin kahverengiye, sarıya ve hatta bordoya dönmeye yüz tutmuş ağaç yapraklarındaki resminin arada bir kendini gösterdiği ağaçlar kümesi. Bu küçük orman keyfinin çevrelediği, kendi halinde, yorgun ve hatta hüzünlü bir manastır ve eklentileri ile kocaman bir kompleks. Uzakta bir eski saray. Bir Avrupa başkenti. Üç beş yüzyılı, böyle söylendiği kadar kolay ve ucuz olmayan bedellerle arkasına almış, savaşlar görse de aynısı yeniden yapılmış, yıkılsa da her seferinde bir başka güçle ayağa kalkmış, şehrin birçok yerini kaplayan ve ağırlığı, hatta bazen ihtişamı hiç eksilmemiş yapılarıyla ve yeşiliyle benliğini bulan bir Avrupa başkenti Lüksemburg. Etrafındaki büyük mücadeleleri, paylaşım ve bölüşüm kavgalarını hesaba katmayan, hesaba katsa da gücünün sözüne güç katmaya yetmeyeceğinin farkında olan, kralıyla barışık bir saygı iklimine yerleşmiş haliyle monarşiyi içine sindirmiş ve kendi yolunda huzurlu bir küçük ülke Lüksemburg. Saat 11 i geçmiş, 12 ye yaklaşırken, halâ açılmamış dükkânlar, lokantalar, hediyelik eşya mağazaları ve sanki halâ uyanmamış bir şehir. Kişi başı millî gelir düzeyi ile ilişkisi olsa gerek bu durumun. Otobüsle ve yaya olarak gezdiğimiz her noktada ve özellikle şehrin iş merkezinde rastladığımız hesap işleri[1] danışmanlığı ve hukuk büroları. Şirket tabelalarının çokluğu ve bunun yanında çok sayıda bankanın ve şirketin bürosunun varlığına işaret eden kocaman tabelaların bolluğu ülkenin zenginliğini açıklamaya yarayan sebepler arasında kuşkusuz. Bir zamanların sayılı vergi cennetlerinden birisi ve halen daha önemli bir uluslararası güvenli liman olarak kabul edilen bir ülke. Hiç deniz kıyısı olmayan, Almanya, Hollanda ve Belçika arasında sıkışıp kalmış küçücük bir ülke. Fazla vaktimizi almıyor Lüksemburg şehrinin sokaklarını arşınlamak, dar sokaklarını keşfetmek ve Mc Donald s dışında bir sıcak kahvesini yudumlayacak uygun bir yer bulamayacağımızı kavramak. Renkli ve hareketli olduğunu öğrendiğimiz gecesini beklemek planlarımızda yok. Rotamız Hollanda Nederland, yani alçak topraklar ya da alçak ülke Topraklarının % 20

civarında ve nüfusunun % 21 civarında bölümü deniz su seviyesinin altında yaşayan ve topraklarının % 50 civarında bölümü deniz seviyesinden 1 metre yukarıda olan bir kanallar ülkesi. Kuzeyin Venedik i yakıştırmasını haksız yere taşımayan sular ülkesi. Bir görsel şölen gibi geçiyor otobüs penceresinden doğanın sonsuzluğuna yerleşmiş yaşam durakları. Bitmeyecek gibi uzanan yeşilin üstünde, öbek öbek yer edinmiş insan yuvaları. Yeşilin altındaki kahverengiyi gün yüzüne çıkarmak istercesine sulara teslim olmuş topraklar, başını eğmiş dik ve gür dallı ağaçlar, verimli olduğu her halinden belli bir doğa geçidi. Her 30 40 metrelik toprak parçasını diğerinden ayıran su kanalları her yerde. Tarlaların her bölümünde, evlerin diplerinde, şehrin orta yerinde, yolların kenarında hatta koca binaların altında. Suyun üstünde bir dev bina hiç şaşırtmamaya başlıyor insanı bir süre sonra. Bu sulak topraklarda hayvan yetiştirmekten başka bir toprağa bağlı faaliyet yürütmenin pek mümkün olmayacağını düşünüyorum. Gördüğüm manzara, elimde başka hiçbir veri olmadan, beni o noktaya götürüyor. Bu kadar suyun ortasında hangi meyve ağacını veya hangi sebzeyi dikebilir veya ekebilir insan acaba? Hollanda nın toprak yüzey ölçüsü ve tarımsal ürün hacmi konusunda diğer ülkelerle ve kuşkusuz Türkiye ile karşılaştırmalı hesaplamaların şaşırtıcılığına daha sonraki yazılarımda değineceğim. Hollanda nın kuzeyindeki bu sulak toprak varlığı bakımından varabileceğim tek sonuç, doğal olarak yetişen otlarla semiren hayvanların en iyi türlerini yetiştirip et ve süt ürünleri elde etmekten başka bir akıllı yol olmasa gerek ki bu topraklarda hayat aynen böyle kurulmuş görünüyor. Hollanda... Bisiklet ülkesi. İddiasız, işlevsel, vazgeçilmez bir yaşam aracı olmuş Hollanda insanı için bisiklet. Düz coğrafyanın olağan malzemesi. Gelişmiş bisiklet modellerine çok seyrek rastlıyoruz. "Anneanne bisikleti" tabir ettiklerini öğrendiğimiz klasik tarz bisikletler hemen her yerde, her yaştan, her iki cinsten ve sanki her meslekten insanda, her caddede ve sokakta, kentin orta yerinde veya bir alışveriş veya eğlence veya iş veya gezinti bölgesinde bisikletliye ya da park edilmiş bir bisiklet öbeğine rastlamamak mümkün değil. Muğla'nın Ula'sına benzetiyorum bisiklet yoğunluğunu. Hemen hemen her kapı önünde, gencinde yaşlısında, erkeğinde kadınında bisikletli yaşamın olağanlaştığı Ula'ya. Kuşkusuz Amsterdam çok daha ilkeli ve çok başka bir kent mimarisi ile içselleştirmiş bisikleti. Amsterdam bir büyük şehir. Dünyanın en fazla turist çeken şehirlerinden birisi olarak da kendine özgü bir evrenselliği, bir dışa dönüklüğü var. Ne New York kadar içselleştirilmiş bir evrensellik ve çok kültürlülüğe benziyor bu, ne de Paris kadar. Hollanda insanının kendi kültürüne bağlılık ve ondan kopamazlık ve dahası ona yabancıyı ortak etmemezlik eğilimi olabileceğini düşünmemiştim daha önce. Hollanda'da yıllardır (en az 5 yıldır) yaşayan bir kaç insanın hikâyelerini ve deneyimlerini dinleyince anlaşılır oluyor kafamda durum. Bireyselliği ön planda tutan gezgin ruhundan söz ediyor rehberimiz yolda bir ara Hollanda insanının. Uzak Asya insanlarının topluluk halindeki ve rahatlığa daha dikkat eder gezginlikleri ile kıyaslayarak Hollanda insanının tek başına dünya yüzünde maceralı gezilere çıkma, bir anlamda tek başına dünyayı keşfe çıkma örneklerinin daha öne çıktığını anlatıyor. Türkiye televizyonlarında kırık dökük Türkçeleri ile Türkiye insanının ve coğrafyasının özelliklerini yakalamaya ve yansıtmaya çalışan yabancıların galiba hepsinin Hollanda insanı olduğunu konuşuyoruz. Erzurum Anadolu Lisesi nde okuduğum 1970 li yıllarda, bir hafta sonu, bugün psikiyatri profesörü

olan arkadaşım Mehmet Erkan la birlikte şehrin caddelerinde dolaşırken, Erzurum da az rastlanır bir durum olarak karşılaştığımız bir uzak ülke vatandaşına, çocuk halimizle, İngilizce sohbet edebilmek için selam verdiğimiz aklıma geldi. Çocukluğumuzun, İngilizce konuşmamızın ve kendisine bu şekilde yaklaşmamızın birleşik etkisiyle olsa gerek, önce garipsediğini hatırladığım o yabancının Hollanda insanı olması geldi aklıma. İran ve sonra Ağrı ya gelmiş, 70 li yılların olanakları ile Türkiye yi keşfetmeye çıkmıştı. O gün akşama kadar Erzurum şehrini, insanını, yaşamını keşfetmekte ona ne kadar yardımcı olduğumuzu sonradan anlamıştım. Benim için de bulunmaz bir çocukluk hatırası olarak hafızamda hiç silinmez o ilk merhaba ve sonrasının bölük pörçük resimleri. Hava kararmaya yüz tutarken ve bizim okul yatakhanesine dönüş vaktimiz yaklaşırken, bize ad ve adreslerimizi yazdırışı ve kendisinin bizle arkadaşlık yapmasının ve yazışmasının yaş farkı dolayısıyla mümkün olamayacağını, ancak Hollanda ya döndüğünde bize kendi yaşımızda İngilizce yazışacak arkadaşlar bulmaya çalışacağını biraz utangaç ama daha çok bir borç ödemek ister gibi söylemesi de bana ilginç ve hoş gelmişti. Sanırım para teklifini kabul etmemiş olmamız da etkilemişti onu. Ve aylar sonra, Hollanda da iki farklı arkadaşım olmuştu yazıştığım. İkisi de Alkmaar da idi. 70 li yılların Erzurum unda ve dünya ikliminde çok kolay ulaşılabilir bir imkân değildi doğrusu bu. İşte Hollanda ve Amsterdam a böyle başladım. I amsterdam ı görmeden, önünde bir resim almadan Amsterdam a gelinmiş olmaz imiş. Onu da yaptık. Şehrin orta yerinde, Kraliyet sarayının önündeki koca meydana yılda iki defa kurulduğunu öğrendiğimiz lunaparkın ışık ve ses karmaşası ile sarayın, etrafındaki tarihsel ve estetik mimarî ortamın nasıl bağdaştırılabildiğini hala çözebilmiş değilim. Biz güzel meydanın yılda toplam kaç gün ise, bu şekilde uyumsuz ve benim anlamlandıramadığım bir birlikteliğe zorlanmasının nasıl açıklanabileceğini bilemiyorum. Resmini çekmedim. Elim gitmedi nedense. Ve Kırmızı Fener bölgesi (Red Light District). Meraklı gözlerle bir ucundan girdiğim caddede olağanı zorlayan bir durum yok gibi geldi. Yanıldım mı acaba? Düz bir cadde beklerken, ortasından bir kanal geçen, karşısına ancak köprüden geçilebilen bir engebeli cadde çıktı karşıma. Bir kısmı kapalı perdeler, açık olanlarından yarı çıplak kadınların cesur duruşlarıyla süzüldüğü, arada yiyecek ve içecek mekânlarının da olduğu bir cadde. Rehberimiz bir ara sokağa girince önce garipsedim. Meğer ara sokaklarda da aynı ortam devam ediyor imiş. Ara sokakların hepsi birlikte düşünüldüğünde caddedeki perde sayısının oldukça az olduğu anlaşılıyordu. Özetle, dünyanın herhangi bir köşesinde farklı bir ortamda karşılaşılabilecek, nerdeyse insanoğlu kadar eski bir meslek, bu bölgede bu formatta, devletin sağladığı bir resmiyet içinde icra edilmekteydi. Amsterdam ı gezmek bahsi geçtiğinde kendisinden söz edilmeden geçilmeyen, hatta anlatımlarda allanması, pullanması nedeniyle bir merak da uyandıran kırmızı noktalı bölgenin çok da allama ve pullamayı hak etmediğini düşündüm. Dünyanın başka yerlerinde yasak olan şeylerin serbest olduğu şehir de dediler Amsterdam için. Sigaraya sarılan, kekin içine konulan dumanlı nesneleri pek bilmem, sigarayla da hiç barışamadım. O yüzden nerde yenildiğini ve içildiğini ne ben sordum, ne de birisi bana anlattı. Amsterdam ın akşamını anlamakta biraz zayıf hissettim kendimi. Yol yorgunluğu da mı vardı bilmem. Bir dahaki sefere bıraktım akşamının ışıklarını ve gece lambası alacasında sokaklarını, caddelerini Amsterdam'ın.

Milliyet Blog Benelüks Turu İzlenimleri Gazete ve internet sitelerinde rastladığım, "Benelux turu" ilan başlıkları ilgimi çekmiş ve baharın yüzünü göstereceği günlerde katılmayı planlamıştm! Gezi 8 günde tamamlanacaktı ve Brüksel, Paris, Lüksemburg, Köln, Amsterdam'ı kapsıyordu! Ancak aynı günün akşamı aynı şartlar dahilinde katılım için "son üç kişi" şeklinde uyarıları fark ettiğimde ise sabırsızlanmıştım doğrusu! Öyle ya, ya gösterilen talep bu yoğunlukta devam ederse.. İlgili evrakları tamamlayıp başvuru yaptığımda rahatlamıştım nihayet! Rezervasyonların daha şimdiden üç ay sonrasına kadar dolduğunu açıklamışlardı çünkü! Dile kolay, bu paket turda neredeyse uçak biletleri fiyatına tam beş ülkeyi dolaşıyorsunuz! Hemde ülkeler arası transferler ve otel konaklamaları dahil! Kim istemez? Ama siz siz olun, bu turlar hakkında biraz bilgi sahibi olmadan asla yola çıkmayınız lütfen! Bir gazeteyi açıp bakmak bu bilgilere ulaşmak için yeterli olacaktır diyoruz ama yetmiyor! Gezi planlarınızı ve harcayacağınız paranın limitlerini belirlerken yanılabiliyorsunuz! Özellikle de yemek yenecek mekanların çok çok pahalı olduğunu belirtmeliyim! Örneğin 0,5 litre su orta halli bir restoranda bile 3,75 eurodan (8 TL) başlıyor, inanamadım! Hala şaşırıyorum aradaki bu büyük fiyat farklarına! En doğrusu bu tür ihtiyaçları süpermarketlerden karşılamak! Ayrıca rehberler tarafından organize edilen ekstra gezi programlarını da yola çıkmadan önce incelemekte fayda var! Çünkü tlalep edilen ücretler gerçek maliyetin iki üç katı olabiliyor! Katılımlar grubun genel isteği üzerine sağlanıyor aslında ama ilk kez gidiyorsanız katımaktan başka çareniz kalmıyor! "Yol bilmem iz bilmem, dil bilmem", ya kaybolursam korkunuz daha ağır basıyor! Bu geziden kısaca bahsetmem gerekirse; Konaklamalar Brüksel 1 gece, Paris 3 gece, Lüksemburg 1 gece, Köln günü birlik, Amsterdam 2 gece ve 3 4 yıldızlı otellerde gerçekleşiyor. ( Brüksel Gidiş Amsterdam Dönüş ) 1 inci gün İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı dış hatlar gidiş terminali önünde sizi bekleyen rehberlerinizle buluşup direkt Brüksel e hareket ediyorsunuz. Varışın ardından size özel tahsis edilmiş halde bekleyen bir tur otobüsü ile Panoramik şehir turu başlıyor ve sırasıyla Kraliyet Sarayı Çin ve Japon evleri,grand Place, Borsa Binası, Atomium ve Heysel stadyumu dolaşılıyor! Birkaç saatte tamamlanan bu tur sonrasında gruba alışveriş ve kişisel aktiviteler için serbest zaman veriliyor! 2'inci gün, Brükselde gecelediğiniz ilk günün sabahı erken saatlerde yapılan kahvaltısı sonrasında 1 saatlik mesafede olan Brugge doğru yola çıkılıyor!. Belçika nın kuzeyinde bulunan Brugge sadece Belçika nın değil, Avrupa nın en romantik kentlerinden biri kabul ediliyor. Ortaçağ mimarisine sahip olması nedeniyle bu tarihi kent merkezinin 2000 yılında UNESCO Dünya kültür mirası listesi ne alınması boşuna değil yani!

Kırmızı çatılı eski evlerin arasından geçen kanalların çevrelediği Brugge, kuzeyin Venedik i olarak da anılıyor. Kanallar boyunca kenti sandallarla gezmek mümkün. Diğer bir benzeri Paris te bulunan Notre Dame Kilisesi ve 14. yüzyılda inşa edilen belediye binası kentin önemli mimari değerleri arasında. Aynı gün Paris e hareket ediliyor! 4 saat süren ve molalı bir yolculuk sonrasında kalan zaman içerisinde yapılan panoramik şehir turu, Eyfel Kulesi, ünlü alışveriş caddesi Rivoli ve Champs Elysees, Louvre Müzesi, Zafer Meydanı ve Takı, Napolyon un mezarı ziyaretlerini kapsıyor! 3'üncü gün sabırsızlıkla beklediğiniz o an gelip çatıyor ve Paris'i keşfetme şansına sahip oluyorsunuz nihayet<b>.</b> Arzu edenler rehber tarafından ekstra olarak organize edilen Montmartre ressamlar tepesi, Socra Core kilisesi, tekne ile Seine Nehri gezisi ve Eiffel kulesine çıkış turuna katılabilme imkanı bulabiliyorlar! Ya da tüm bu aktiviteleri kendi imkanlarıyla gerçekleştirebiliyorlar! Aynı günün akşamı yine ekstra olan Paris by night, ve dünyaca ünlü Lido Show programlarına katılmak mümkün! 4 üncü gün Disneyland rüyanızı gerçekleştirme imkanınız doğuyor, o gün akşam geç saatlere kadar park ve stüdyoların tadını çıkartıyorsunuz, ama yine ekstra ücrete tabi! Bu tura da katılmazsanız yine tam gün serbest zamanınız var! Paris te dilediğinizce gezebilirsiniz ama yine de her ihtimale karşı ana yerler dışına çıkmamak kaydıyla! Paris metrosunun kentte gitmediği yer yok, öyle geniş bir ulaşım ağına sahip ki, yer altını baştan başa kaplıyor. Bazı bölgelerde yerin tam 5 kat altında bulunan metro istasyonları bile var hemde! Eyfel kulesi, Sacre Coeur, Louvre, Galerias de Lafayette, Place de la Concorde, Montmartre'nin ufak, sanat ve ressam dolu sokaklari, Notre Dame ve sen nehri en fazla 15 20 dakika ötenizde hemen! Yanınızda kaldığınız otelin resepsiyonundan temin edeceğiniz harita bulunsun yeter, fazla zorlanmazsınız zaten! Metro, rer ve otobüs hatlarını kapsayan bu renkli harita sayesinde her yer ile ilgili detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz. Sahi bu arada hazır Paris den söz açılmışken başıma gelen bir olaydan bahsetmek isterim sizlere. Paris sokaklarında yürürken, bu yüzük size mi ait diyerek, sözüm ona yerden buldukları bir yüzüğü size gösteren birileriyle karşılaşabilirsiniz. Bu yüzük size mi ait denildiğinde, evet deyip atlar ve alırsanız yüklü bir bahşiş ödemeyi de peşinen kabul etmiş sayılıyorsunuz! Öyle ya, kaz gelen yerden tavuk esirgenir mi hiç: ) O tombul yüzüğü bozdurduğunuzda verdiğiniz bahşişin kat be kat fazlası paranız olacağını düşünüyorsunuz o an için!!! Aynı gün aynı bulvarda iki kez karşılaştığım bu olayı Holandalı tur şoförümüze anlattığımda o taklit yüzüğün gerçek fiyatının aslında 5 cent olduğunu anlatmıştı!

Oysa kaç ayar olduğu bile yazılıydı içerisinde! Yani, modern yankesicilik, hırsızlık, dolandırıcılık. Sakın ha, uzak durun bu tür tuzaklardan! 5'inci günün sabahı istikamet Lüksemburg, gün boyu şehir turunda Petrus vadisini, eski şehir merkezini ve dar sokaklarını, şehir katedralini, Dükler sarayını görme imkânına sahip oluyorsunuz! Devamında yine alışveriş ve ara sokakları keşfetmek için otelinize dönüş saatine kadar serbest zamanınız var tabii! Luxembourg da tıpkı Brugge gibi yürüye yürüye gezilen bir yer zaten! Kent bir vadide kurulmuş. Vadinin içinde yürüme yolları, parklar, tarihi evler ve bir nehir var. Vadiye iniş çıkış için belli noktalardaki asansörler de kullanılabilir 6'ıncı günün sabahında bu defa Köln gezisi var programda, varış sonrası yapılan şehir turunda Gotik Katedrali, alışveriş caddeleri ve Rhein Nehri Köln de görülecek yerler arasında! Köln ü ben gerçekten çok sevdim. Tıpkı İzmir'e benziyor.. Neredeyse adım başı Türk vatandaşlarımıza rastlıyorsunuz ve hemen her konuda yardımcı oluyorlar! Sora sora Bağdat bulunur sözü burada çok geçerli yani... Akşam saatlerine doğru da Amsterdam a hareket ve varış sonrasını takiben panoramik şehir turu başlıyor. Dam Meydanı, Kraliyet Sarayı, Çiçek Pazarı, Kırmızı Fener Sokağı görülecek yerler arasında! Daha sonra otelinize dönüyorsunuz! 7'inci'gün yine ekstra olan yarım gün Marken & Volendam turu veya tam gün Grand Holland turuna katılma imkanınız var! Eski bir balıkçı kasabası olan Volendam da tarihi evler ve liman, küçük bir ada olan Marken de ise dünyaca ünlü peynir fabrikası ve Hollanda nın meşhur tahta sabolarının yapıldığı atölyeler görülecek yerler arasında! Grand Holland turunda ise, Parlemanto binası, Kraliçe Sarayı, Lahey Adalet divanı, Maduredam minyatür şehir, Maas nehri üzerindeki görkemli köprüler, küp evler ve eski liman görülecek yerler arasında. Ama pahalı olması nedeniyle katılım için genelde yeterli çoğunluk sağlanamıyor ve mecburen kenti kendi başınıza arşınlamayı tercih etmek zorunda kalıyorsunuz! Gezinizi nehir gemisiyle yapılan kanal turu ile destekleseniz bile Amsterdam ı keşfetmek için yetmiyor ama yapacak bir şey yok! Çünkü Amsterdam tüm çılgınlıkların özgürce yaşandığı süper bir şehir.. (Bizler için sadece seyreylemek anlamında pek tabii ki!) Hele ki, Red light sokağı başlı başına karnaval yeri gibi..neler gördüğümü söylemiyeyim hiç:) Bulldog cafeleri ise değişik ülkelerden gelen turistlerin saldırısına uğramış vaziyette, sanki hepsi kafayı çekmeye gelmişler! O daracık sokaklar uyuşturucu madde kokularından geçilmiyor, hatta başınızı döndürüyor! 8 inci gün Sabah kahvaltısı sonrası uçak saatine bağlı olarak yine alışveriş ve gezme imkânı var! Öğle saatlerinde gördüğüm en büyük hava alanlarından biri olan Amsterdam Schiphol havaalanına ulaşım, oradanda İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havaalanı a uçuş ve gezinin sonu! Unutmadan, geziye başlarken yanına ne alınması gerekir derseniz. Ben sırt çantanızı alın yeterli

derim. Çünkü hemen her gün ve sabah akşam tekrarlanan otel otobüs arasında mekik dokuma telaşeleri gerçekten yoruyor insanı! Hem ekstralara katılmayarak tasarruf ettiğiniz mangırlarla kıyafet vs, alışverişler yapacaksınız ya zaten:) Az önce fotoğraflara şöyle bir baktımda ne çok yer görmüşüm meğerse! Kara yoluyla hemen her yere 3 4 saat gibi kısa sürelerde ulaşabiliyor hemde Ülke değiştirme, sınır kapısı, pasaport kontrolü gibi dertler olmadan her yere gidebiliyorsunuz! Yani her ülke girişinde cep telefonuma gelen "Hollanda'ya hoşgeldiniz", "Belçika'ya hoşgeldiniz" gibi mesajları olmasa, ülke değiştirdiğimizi anlayamayacaktım! Ben ilk kez tur formatında bir yurtdışı gezisine katıldığımdan karşılaştırma yapamıyorum ama genel olarak memnun ayrıldım diyebilirim. Paris e daha önce de gitmiştim ama bana hiç bu kadar güzel görünmemişti! Gruplar eşliğinde yapılan gezilerin keyfi bir başka oluyormuş demek ki! Fırsat oluştuğu takdirde hiç düşünmeden değerlendirmenizi öneririm.. BALAYINDA BENELUX PARİS TURU Bilgisayarda resimlere dalmış turluyordum.derken kendimi birden balayı resimlerimiz içerisinde buldum.çok yoğun bir çalışma temposu birde üzerine yorucu düğün telaşı derken hızımızı alamadık 5 ülkeyi kapsayan bir tura katıldık balayı için.2007 yılının soğuk bir aralık ayında başladık gezmeye. Haydi resimlerle biraz gezelim ne dersiniz. Belçika dan başladık tur yolculuğuna... Brüksel de bugünün modern mimarisinin sembolü olan Atom.(EXPO) Mühendis Andre Watarkeyn tarafından tasarlanan anıt,demir atomunun 156 milyon kez orijinal ölçülerde büyütülmesiyle oluşturulmuş. Chinese Pavillion dan bir görüntü. Ama ben Belçika da en çok Brugge yi sevdim orta çağ mimarisi evler,çikolata kokan sokakları...kokusu hala burnumda, gezerken çikolata aromasından olsa gerek ayaklarınız yere basmıyordu sanki.oradan Türkiye ye getirmek üzere çok fazla çikolata almıştık.ama geldiğimizde hiç kalmamıştı,ülkeye dönünceye kadar eşimle ben yaramaz çocuklar gibi çoktan bitirmiştik çikolataları... Gerçi o gün çok yağmur yağıyordu.dün gibi hatırlıyorum sanki tüm Avrupa nın yağmuru o gün üzerimize yağmıştı.ama buna rağmen kıyafetlerimiz de bir tane çamur lekesi yoktu.sokakları o kadar temiz ve düzenliydi ki... Bol yağmurlu Belçika gezisinden sonra rotamızı Fransa ya çevirdik.başka bir şehir Paris evet gerçekten aşıklar şehri...o gün güneşi gördüğüme bu kadar sevineceğimi tahmin etmezdim.biraz karışık da olsa metro sistemini çözmek zor olmadı.paris manzarasının en güzel

izlendiği Ressamlar tepesine (Montmarte ) gittik.gerçekten manzara çok güzeldi.bir de soğan çorbası :) Louvre Müzesi ni gitmeden olmaz tabiki.gerçi müzeyi nin tamamını gezmek 2 gün sürüyormuş ama biz sadece 3 saat ayırabildik. İçeride o kadar çok sanat eseri vardı ki gez gez bitmiyor.tabi en çok ilgimi çeken yine resimler oldu.yağlı boya tablolar figürleriyle ebatlarıyla gerçekten çok ilgi çekiciydi... Ve tabiki Leonarda Da Vinci nin dünyaca ünlü Mona Lisa sı ve ben... Çıkışını zor bulabildiğimiz müzeden ayrılınca Seine Nehrinde tekne turu yaptık Paris e bir de nehirden baktık.aşıklar şehri buradan da çok güzeldi. 324 metrelik Eiffel Kulesi...Canım eşim tekneyle gezerken gerçekten güzel çekmiş...zaten tüm gezi boyunca hem fotoğraf hem kamera çekimleri O na aitti ben gerçekten turist gibi geziyordum:) Güneş gitmeden eşimin çektiği güzel resimlerden birisi daha.paris manzarası ve güneş gitmeden şehrin üzerine gölgesi yansımış Eiffel Kulesi... Akşam bile bir başka oluyor kule sadece demirden yapılmış olsa da hiç de soğuk bir görünümü yok... Paris e gidilir de Disneyland a gidilmez mi.bambaşka bir dünyaydı sanki...evet sanki masal dünyasının içerisindeydim.sağdan soldan birileri fırlıyor...mickey mouse,pinokyo, pamuk prenses,tabiki yedi cüceler aklınıza gelebilek tüm çizgi film kahramaları...tüm günü orada geçirdik o kadar çok eğlence aracına bindik ki akşam olduğunda hala başım dönüyordu.hız trenine hızımı alamayıp 2 defa binmiştim:) O kadar çok geziyorduk ki gecemiz gündüzümüze karışmıştı adeta...bu da Lüksemburg dan bir kare... Sonra Almanya ya geçtik Köln e gittik.yalovadan komsumuzun kızı Arzu abla orada yaşıyor telefonlaştık bizi tüm gün boyunca Köln de gezdirdi.o gün de yine yağmur vardı.dom Katedrali önünde bir hatıra fotoğrafı çekildik.katedral çok ilginçti yapımı tam 632 sene sürmüş duyunca şok olmuştum.bizim Osmanlı imparatorluğu o kadar sene de neredeyse çağ açıp çağ kapattılar... Ve benim favori ülkem Hollanda...Amsterdam gerçekten süper bir şehir tabi orada da nehir turu yaptık..kanallar üzerine kurulmuş bir şehir evleri tam bir mimari harikası.evlerin ön cepheleri çok dar rehberimiz anlatmıştı sokağa bakan ön cephelerin ölçüsü ne kadar büyükse ödenen vergi o kadar fazla oluyormuş.bu nedenle dar uzun evler yan yana inci gibi dizilmiş.çok ilginç, evlere

mobilyalar kapılardan sığmadığı için çatılarda kocaman makaralar var,bu makaralar sayesinde eşyalar yukarı çekilip camlardan evin içerisine alınıyormuş... Burada da devlet müzesini gezmeden olmaz tabiki...kırmızı fener sokağına da gitmedik değil hani:) sırf meraktan... Dediğim gibi çok yorucu ama bir o kadar da eğlenceli bir geziydi...farklı yerler farklı kültürler tanımak gerçekten keyif verici Radikal Blog - Dönme dolap tadında bir gezi: Paris ve Benelüks ülkeleri Bir haftada toplam beş ülke, dokuz şehir gezilip 3000 km de yol yapılır mı? Yapılır, hem de çok güzel yapılır. Tüm yorgunluklarına sonuna kadar değdiğini düşündüğüm oldukça renkli bir geziydi Paris Benelüks turu... Kısa sürede bu kadar çok yer gezince ve rehberimiz T.Ç de mükemmel bir donanıma ve derin bir tarihi bilgiye sahip olunca, abartmıyorum; bir elimde fotoğraf makinem, bir elimde defterim ve kalemimle yatıp kalktığım bir gezi oldu. Brüksel... Kadıköy kadar küçük bir şehir... Ünlü Atomium heykeli, dünyada Fen Bilimleri adına yapılmış ilk anıt olması açısından dikkatleri üzerine çekiyor. Avrupa'nın en büyük Adalet Sarayı'nın da bu şehirde olduğunu öğreniyoruz. Belçika, bira üretimi konusunda oldukça iyi durumda... Tam 1243 çeşit bira bulunuyor. Birayla bu kadar çok haşır neşir olunca İşeyen Çocuk heykeline de hemen her yerde rastlamak kaçınılmaz oluyor!! Bu şirin heykelin ortaya çıkışı konusunda iki ayrı rivayet bulunmakta... Birincisi, bir soylunun kaybolan çocuğunun bu şekilde bulunması ile yaşanan sevinç, diğeri ise kentte çıkan büyük bir yangını gökten inen peri çocuğun bu yolla söndürdüğüne inanılması... Brüksel çok keyifli ve güzel bir kent fakat küçük olmasına rağmen sokaklarındaki sigara izmaritlerinin fazlalığı ve çevre temizliğine yeterli özenin gösterilmemesi dikkatlerden kaçmıyor. Merkezine girmeden önünden geçtiğimiz, güzelliğiyle ünlü Gent şehrinin UNESCO'nun koruma altına aldığı kentlerden olduğunu öğreniyoruz. Belçika'da yer alan dünyadaki üç büyük Ortaçağ kentinden biri olan Brugge (Brüj) diğerleri Toledo (İspanya) ve Siena (İtalya) imiş tüm gezi boyunca bizi en çok etkileyen kent oldu. Bu romantik şehirde yaptığımız tekne turuyla cennetteki yaşamdan bir saat olsun çalıvermiştik sanki... Tekne turu boyunca sağlı sollu sıralanmış o şahane görüntülerin hangisine bakacağımızı şaşırmış bir durumdayken aldığımız hazzı unutmak mümkün değil... Brugge'de hepsi birbirinden güzel toplam 38 köprü yer alıyor. Bunlardan sadece dördü trafiğe açık... Geçmiş yüzyıllarda, bu köprülerin kimilerinin üzerine konmuş olan çarpı işareti, atlı geçişe izin verildiğinin bir sembolüymüş. Danteli ve goblenleri ile de ünlü bu keyifli kenti istemeden de olsa geride bırakarak bu kez Paris'e gitmek üzere otobüsümüzde yerlerimizi alıyoruz.

"Işıklar Şehri" olarak anılan Paris ve kentin sembolü olan Eyfel Kulesi tıpkı düşündüğümüz gibiydi. Büyük ve kalabalık bir şehir. Buna karşın, daha önceden de duyduğumuz gibi minicik odaları olan otellerle dolu... Yılda 16 milyon kişi, zamanında geçici olarak yapılan ve beğenilmediği için de sökülmesine çalışılan ancak başarılamadığından bugünkü ününü edinmiş Eyfel Kulesi'ni ziyarete geliyor. Bu demir yığınından oluşmuş kuleye çıkmak isteyenler yaklaşık iki saat kuyruk bekliyorlar. Eyfel Kulesi deyince aklıma hemen, serbest zamanımızda kendi kendimize gezdiğimiz gün geliyor... Sabah erken saatlerde Eyfel'in önünden 6 kişi, kişi başına 25 Euro'ya pazarlık yaparak taksisine bindiğimiz Albert, aslında Elektrik Mühendisi'ymiş ama daha çok kazandırdığı için pek çok mühendis gibi Paris'te rehberlik yapıyormuş. Albert bizi öğlene kadar gezdirdi, gitmek istediğimiz her yere götürdü, bilgilendirdi, kapıda bizi bekledi ve sonunda hepimizi çok şaşırtarak hiç para almadan gitti. Bu vesileyle Albert'e de buradan selamlarımızı gönderelim. Louvre Müzesi, Versay Sarayı, Sacre Coure Kilisesi, Notre Dame Kilisesi, Ressamlar Tepesi ve Lüksemburg Bahçeleri hepsi birbirinden hoş mekânlar olarak belleklerimizde yerlerini alıyorlar. Louvre Müzesi'ne girer girmez elbette Mona Lisa tablosu bir mıknatıs gibi sizi kendisine çekiyor. Her eserin önünde bir dakika durulduğunda üç ayda tamamı gezilebilecek bu muhteşem müzeyi büyük bir iştahla sınırlı vaktimize sığdırabildiğimiz kadar geziyoruz. Louvre'da yorulan ayaklarımız, Versay Sarayı'nın muhteşem büyüklükteki ve güzellikteki bahçesini ve içini gezerken isyan etmeye başlıyor. Onlarca merdiven basamağıyla ulaşılabilen Ressamlar Tepesi'ne neyse ki teleferikle çıkıyoruz. Çok şirin ve resimden hoşlananların gözlerine iyi bir ziyafet çekebilecekleri bir yer burası... Lüksemburg Bahçeleri de oldukça büyük, yemyeşil bir bahçe... En önemli özelliği, Versay Sarayı'nın o cennet bahçesindeki çiçeklerin burada yetiştiriliyor olması... Paris, bilindiği gibi Seine Nehri tarafından ikiye bölünmüş bir şehir... Bu güzel nehrin üzerindeki tekne turu bizler için çok hoş bir deneyim oluyor. Bu bölgede yazın hava akşam saat on birde karardığı için günü dolu dolu değerlendirebiliyorsunuz. Seine Nehri'nde 38 köprünün yanı sıra yüzen evler de dikkatleri çekiyor. Bu arada Lady Diana'nın kaza geçirip öldüğü yere konulan "alev topu"nun da önünden geçiyoruz. Şanzelize, Arnavut kaldırımı taşlarıyla doğal dokusunu korumayı başarmış bir cadde... Burada vakit geçirmek, özellikle hava karardıktan sonra iyice ilginç bir durum alıyor. Önümüzden geçen, çoğu oldukça ilginç insanlara baktıkça biz de âdeta vakumlanarak kendimizi Şanzelize'nin ruhuna kaptırıveriyoruz. Her gezinin ve her şehrin size verdiği enerji birbirinden oldukça farklı... Çünkü gezerken, sanki daha önce kapalı duran bir sinema perdesi açılarak, size mutluluk ve haz veren, ufkunuzu genişleten rengârenk ve ilginç görüntüler, gözünüzün önünden birbiri ardına geçmeye başlıyor. O güzel filmin hiç sona ermemesini diliyorsunuz. Gittiğiniz her yeni gezi, bir öncekini biraz daha sisler ardında bırakıyor. Olaylara ve insanlara bakış açınız değişip gelişiyor. Bu da sizi şaşırtarak mutlu ediyor. Işıklar Şehri Paris, adıyla mütenasip şekilde benim de beynimde adetâ bir flaş patlatıyor ve daha önce bilemediğim, çözemediğim bir takım noktalar orada aniden aydınlanıveriyor. Paris'i biraz da bu yüzden sevdim, diyebilirim.

Paris'in kalabalığından sonra Lüksemburg, sakinliği ve dinginliğiyle üzerimizde, hızla dönen bir dönme dolaptan inivermişiz gibi bir his bıraktı. Paris'te üç gün süreyle dönme dolaba binmek, kimi zaman hızla dönmek, kimi zaman havada asılı kalmanın heyecanını yaşamak ve hemen ardından Lüksemburg'da inivermek...bir anımız diğerini tutmuyordu ve bu da bize bu mekânlar açısından anlatılması zor ve çok güzel bir duygu yoğunluğu yaşatıyordu. Lüksemburg, dünyadaki en küçük 172. ülke ve beş yüz bin kişilik bir nüfusu var. Koyu katolik, siyahîlerden pek hoşlanmayan, komşuları olan Almanya ve Fransa'ya göre oldukça pahalı bir ülke. Öyle ki yüksek ücret kazanabilmek için Lüksemburg'da çalışıp Almanya veya Fransa'da oturan çok insan var. Kişi başına gelirin en yüksek olduğu ülke sanılanın aksine, artık İsviçre değil, Lüksemburg'muş. Lüksemburg, Avrupa'da iki kere kültür başkenti seçilmiş. Son derecede sakin geçen ve gözlerinizin yeşile doyduğu tekne gezisi sırasında Şengen'den geçmek ilginçti. Şengen; Hollanda, Belçika, Fransa ve Batı Almanya'nın 1985'te Şengen Anlaşmasını imzaladıkları yer olan kanalın adı... Aynı zamanda Almanya, Fransa ve Lüksemburg'un kesiştikleri nokta... Şarapçılıkla ünlü bu bölgede özellikle Petrus şarabının yapıldığı üzümler yetişiyor. Doğası, dinginliği, birbirinden güzel evleri, temizlik ve düzeniyle Lüksemburg, insanda bir butik ülke izlenimi bırakıyor. Ertesi gün günü birlik uğradığımız Köln, İstanbul'a benzerliğiyle bizlere pek de yabancı gelmedi. Köln, oldukça eski bir şehir... Hristiyanlar için, Roma, Kudüs ve Konstantinopolis'le birlikte dört kutsal kentten biri... Aynı zamanda Martin Luther'in protestanlık mezhebini ortaya çıkarttığı nokta... Köln Katedrali (Dom Kilisesi) gerçekten görülmeye değer bir eser... Köln'de çok fazla Türk yaşıyor. Türklerin kendi aralarında para toplayarak yaptırdıkları Avrupa'nın en büyük camii de burada bulunmakta... Almanya genellikle sanayi ülkesi olduğundan, turistik ziyaret konusunda birçok insan gibi beni de bugüne kadar pek çekmedi. Ta ki turizm acentamızdan "Romantik Yol" rotasını duyana dek... Dünyaca çok önceden bilindiği halde, ülkemizde nisan ayından beri yapılmaya başlanan, doğal güzelliklerden ve birbirinden güzel şatolardan oluşan bu rota bu... Gezginlerin gezi planlarına bu bölgeyi de dahil etmelerinde yarar var sanırım. Gezimizin son üç gününün ayrıldığı "Kuzey'in Venedik'i" denilen Amsterdam'a ulaşmadan önce, rehberimizden ön bilgileri almıştık bile... Hollanda Türkiye'nin 17'de 1'i kadar bir alana kurulmuş, nüfusu ise 17 milyon... Yüzde altmışı deniz seviyesinin altına inşa edilen dümdüz bir ülke... Avrupa kıtasının en genç toprak parçası... 11. yüzyılda bir balıkçı kenti olarak kurulmuş. Bir müze cenneti... Marihuana Tohumları Müzesi gibi pek çok ilginç müzeye ev sahipliği yapıyor. Dünyadaki en büyük çiçek mezatı ünvanını elinde tutması, eşcinsel evliliğe ilk resmî izni veren ülke olması gibi pek çok özelliğiyle öne çıkan bir kent burası... Van Gogh Müzesi, Amsterdam Müzesi, Dam Meydanı, Kırmızı Fener Sokağı (Red Light) ile de ünlü... Müzeleri hakkını vererek gezebilmek için özel olarak tekrar gelinesi bir şehir burası... Çünkü eserler şahane, gözlerinizin pası siliniyor ve hemen eve dönerek elinize bir tuval ve fırça geçirip resim yapasınız geliyor.(ben hiç anlamasam bile!) Kırmızı Fener Sokağı, çok eski dönemlerde ellerinde fenerlerle limanda denizcileri bekleyen kadınlara istinaden bu adı almış. Dört futbol sahası büyüklüğünde birbirine paralel sokaklardan oluşuyor. Bu güzel kent, akla gelebilecek her türlü şeyin serbest olduğu bir şehir özelliği de taşıyor.

Bu arada, Hollanda'nın simgelerinden olan şu meşhur tahta çarıkların, bir zamanlar veba salgınında kanallarda çalışan işçilerin giydikleri ayakkabılar olduğunu da öğreniyoruz. Amsterdam, bohem hayatı yaşayan çılgın mı çılgın bir kadın... Saçı başı bir tarafta sürekli çılgınlık peşinde koşuyor. Özellikle geceleri bol miktarda marihuana içtiğini, yanından geçtiğiniz zaman saçlarına sinen kokudan anlıyorsunuz. Bir yönüyle sanata ve kültüre meraklı bu çılgın kadın, bir yönüyle de oldukça çapkın! Kırmızı Fener Sokağı'nı gezerken tüm çapkınlığını çekinmeden gözler önüne seriveriyor. İki ruhlu olmak da yetmiyor ona...bir de çocuk ruhu var ki bisiklete binmeyi çok seviyor, belki on binlerce bisikleti var. En sevdiği çiçekse tohumu Osmanlı'dan gelen lâle... Lâleyi marihuana kokan saçlarına takıp salınarak gezmeyi pek seviyor. Amsterdam, bu çılgınlıklardan yorulduğu vakitler sanırım soluğu Marken Adası'nda alıyordur. Bu gezide Brugge'dan sonra beni en çok etkileyen yer burası oldu diyebilirim. 1952 yılında karayla bağlantısı kurulmuş, 1200 nüfuslu bu ada, gezimizin son günü âdeta mucizevi bir ilaç yerine geçti. Bir tatil kasabası havasında, şirin mi şirin limanı, bir o kadar güzel bahçeli evleri ve bol yeşiliyle hepimizi dinlendirdi. Özellikle peynir çeşitlerinin sergilendiği ve onlarca deniz ürününün pişirilip sunulduğu şirin sokaklarını gezmeye doyamadık. Bir hafta boyunca sanki bir kuyruklu yıldızın eteğine tutunarak oradan oraya uçup durduk. Bu gezi sonunda tüm tükenmişlikleri, tüm olumsuzlukları geride bırakıyoruz. Öyle ki ben kendi adıma, aylardır sırtımda taşıdığımı hissettiğim koca bir çuval ağırlığı orada bırakıp dönüyorum. Kuşlar gibi hafiflemiş ve yine onlar gibi özgürce uçmuş olduğumuzu hissetmek çok güzel... Her gezide olduğu gibi birçok yararlı alışkanlık ve farklı bakış açıları kazanmış olarak tatilimizi sonlandırıyoruz. Şehirlerin kokuları mı? Paris'te başlayan ıhlamur ağaçlarının kokusuna, yol boyunca Köln'deki lavanta çiçeği kokusu eşlik etti. Bu iki kokuyu birden teneffüs etmenin güzelliği de bambaşkaydı http://kvrckgezgin.wordpress.com Midye Bira Çikolata : Brüksel Haziran 2012 Yaz başında kongre amaçlı yapacağımız Frankfurt seyahatini gençken gezelim maksadıyla biraz daha genişleterek eşimle beraber bir tur şirketinin BENELUX turuna katıldık;) Öncelikle tur şirketlerinin Benelux turlarıyla ilgili söyleyeceğim birkaç şey var: turların hemen hepsi aynı otellerde kalıyor ve aynı extra turları düzenliyor, sadece kullandıkları havayolu firması farklı oluyor; işte bu da aralarındaki fiyat farkını meydana getiriyor. Tur şirketinden yana bir şikayetimiz olmadı ama son anda Paris teki otelimizi değiştirip şehrin baya bi dışında kaldığımızı da eklemek isterim. Aklınızda olsun tur şirketleri bu tür değişiklikleri yapma hakkına sahip! Rehberimiz bilgi bakımından çok iyiyidi. Yol boyunca anlattıkları sayesinde otobüs yolculuklarımız keyifli bir hal aldı. Para verdiniz uyumak yok gezeceksiniz! der gibi her sabah 7 de kalkıp, 8 de yollara düşüyorduk ;)

Açıkçası birazcık yorulsak da turla gittiğim için memnunum; çünkü başka türlü bu kadar kısa sürede bu kadar yere gidemezdim (bir haftada 6 şehir=4 ülke!) ayrıca rehberlik hizmeti sayesinde anlayarak, bilerek gezmek çok daha keyifli oluyor! İşte Benelux turumuzun ilk durağı:. Belçika da Bruksel & Brugge AVRUPA BAŞKENTİ: BRUKSEL Bruksel Avrupa Birliği ile ilişkili kurumların çoğuna ev sahipliği yapmaktadır, ancak nedense bir bakımsızlık da söz konusuydu. Bazı binaların camları kırılmış, bazılarının adları silinmiş örneğin çok komikti: finance olmuş nance, business olmuş usiness. Şu aralar euro kriziyle uğraşan Avrupa birliğinin eski gücünü kaybettiğini haykırıyor adeta şehir! İklim olarak Belçika bize göre daha kuzeyde kalıyor, yazın bile gitseniz, Türkiye den daha soğuk olacağı aklınızda olsun! Şehir genel olarak düzenli ve düz, bisiklet çok yaygın. İnsanlar takım elbiseyle, bayanlar etek topuklu ayakkabı ile hem de hiçbir yerlerini göstermeden işe bisikletle gidiyorlar!! Brukselde ilk olarak Atomium u gördük. Birkaç tane atom bir araya gelir ve aralarında bir bağ oluşturarak molekül oluşturur ya işte onun maket hali gibi (demirin kristal yapısının 165 milyon kez büyütülmüş hali). Aslında Expo 58 fuarı için yapılmış, fuardan sonra kaldırılmamış. Halkı birlik ve beraberlik içinde tutmak için, birlikten kuvvet doğar anlayışıyla yapılmış. Çünkü Belçika nın siyasal sosyal yapısı biraz karışık, federal bir devlet, 3 ana topluluk mevcut: Flaman, Fransız ve Alman toplulukları Üç farklı bölgeye ayrılmış ülkede üç farklı dil konuşuluyor (Flemenkçe, Fransızca ve Almanca: ne ararsan var gibi bir durum yani) :) Çelikten yapılmasının nedeni ise demir çelik sanayideki ilerlemelerine itafen. Kürelerin içinde sergi salonu, restoran bulunmakta. Atomium um yakınında bulunan Avrupa daki önemli yapıların minyatürlerinin bulunduğu Mini Europe da bu bölgede gezilebilecek yerler arasında. Giriş ücreti ve ziyaret saatleri için Atomium ve Mini Europe, Bruksel (http://visitbrussels.be/bitc/be_en/monument/708/atomium.do) Ardından Avrupa nın en güzel meydanlarından biri olan Brukselin büyük meydanını (Grand Place) gezdik. Rehberimiz bizi bu meydanda salınca, elimizde fotoğraf makineleriyle donduk kaldık ;) Dört bir yanımızda tüm heybetiyle orta çağa ait yapılar vardı; zamanda yolculuk yapmıştık sanki!.. Meydan 2. Dünya savaşında bombalanmasına rağmen aslı gibi yeniden yapılmış, restorasyon

nedir nasıl olmalıdır burada anlıyor insan! Bu meydanın ara sokaklarından birinde kalabalığı takip etmeniz yeterli İsa nın yatar pozisyonunda ufak bir heykeli var, buna el sürmek şans getiriyormuş dedikleri için herkes heykeli elleme telaşında. İsa heykelinden yürüyerek ilerleyince doğruca Manneken pis yani işeyen çocuk heykeli çeşmesine geliyorsunuz. Bruksel nasıl kokar? Çikolata, Bira ve Midye Bu şehir en azından içlerinden birini kesin seveceğiniz birşey kokuyor:: ÇİKOLATA Sokaklar çikolata dükkanlarıyla dolu, serotonin zirvede! Hemen Manneken pis heykelinin yanıbaşında çikolata tadabileceğiniz bir dükkan var Konu yemeğe geldi, bizim de karınlar acıkmaya başladı Akşam yemeği için rehberimizin önerisiyle büyük meydanın ara sokaklarına girdik. Arnavut kaldırımlı sevimli daracık sokaklarda sıra sıra kafe, barlar dizilmişti. Akşam yemeği: sebze çorbası, midye, patates kızartması ve bira.. Midyeyi (moules) büyük bir tencerede getiriyorlar. Sebzeli bir sosla pişiriyorlar anladığım kadarıyla,, içinde pirinç falan yok yani. Ben beğendim, farklı bir lezzet, midye sevenler tatmalı (2 kişiye bir tencere çok rahat yeter, hatta artıyor bile) Bira ya gelirsek; şehirde her çeşit bira mevcut (kirazlı, ahududulu! ), meraklıları için şehirde ayık gezmek zor ;) Bir de sokakta herkesin elinde görüp canımız çekti waffle aldık ama, çok büyüktü, çikolatadan, tatlıdan bayıldık, bitiremedik,, herşey kocaman kocaman ya! Brukselle ilgili linkler: visitbrussel (http://visitbrussels.be/bitc/front/home/display/lg/en/section/visiteur.do) vikipedi bruksel (http://tr.wikipedia.org/wiki/br%c3%bcksel) Bir sonraki postum Belçika nın romantik şehri Brugge için Bir Küçücük Venedik : Bruge Kuzeyin Venedik i lakabını hak eden romantik bir şehir Brugge Eskiden kanallarıyla Avrupa da önemli bir ticaret merkezi iken, sonradan kanalların dolmasıyla turizmde ilerlemiş.

UNESCO nun dünya mirası listesinde yer alan Brugge yürüyerek rahatlıkla gezilebilir veya kanal turu da yapılabilir. Brugge Brugge de vakit: Ortaçağı gösteriyor :) Belediye binası, Markt place Belediye binası, Markt place II.Dünya savaşında zarar görmemesinin de sayesinde Brugge ün tarihi dokusu muhteşem! Ortaçağa ait binaların yanında pasta süsü gibi renkli renkli evler (özellikle çatıları) dikkatimi çekti. Markt place Markt place Markt place Markt place Bruge ün 2 tane meydanı var. Bunlardan ilki olan Markt place tarihi dokusuyla etkileyici büyük bir meydandır. Belediye binası ve şehrin ana siluetini oluşturan Çan kulesi (Belfry of Brugge) bu meydanda bulunuyor. Çan kulesinin içine girmek ve kuleye çıkmak mümkün. Çan kulesi, Markt place Çan kulesi, Markt place Şehrin diğer meydanı olan Burg meydanında bulunan tarihi yapı da görülmeye değer: gotik tarzda yapılmış bu yapı birkaç yüzyıla ait izler taşımakta; binanın sağ tarafındaki kule 10. yy da meydana gelen yangından günümüze ulaşmayı başarmış. Orta kısmı 13 yy da yapılmış, sol tarafı ise 16. yy da eklenmiş! Burg meydanı Burg meydanı Burg meydanı Burg meydanı Brugge de son durağımız Minnewater gölü ve çevresindeki parktı. (Flemenkçede Mine: Aşk anlamına gelmektedir) Beyaz kuğularıyla şehrin romantizmine katkıda bulunuyor. Minnewater gölü Minnewater gölü Minnewater gölü

Minnewater gölü AYRICA: Michelangelo nun ünlü Madonna of Bruges Meryem ve bebek İsa heykeli de Brugge de The Church of Our Lady Kilisesi nde (Meryem kilisesi) bulunmaktadır. Bruge de en çok karşılaşacağınız 3 lü : Bira, Çikolata, Dantel evet hani o annelerimizin naftalin kokan sandıklarından çıkarıp bize verdikleri, çoğumuzun burun kıvırdığı (ben çok severim) :) danteller buralarda kapış kapış satılıyor dantelci :) dantelci :) Benelux turu dahilinde (extra tur olarak) Brugge şehrini yarım günde gezdik. Çikolata kokan bu masal şehrin bir hafta sonu kaçamağı için ideal olacağını düşünüyorum: sakin, huzurlu, sanat ve tarih dolu kısa bir tatil yapabilirsiniz. Brugge de daha çok vaktiniz varsa: Dantel müzesi (Lace centre and Jerusalem chapel) Çikolata müzesi (Choco story) Patates müzesi (Friet museum) Katedraller Bira fabrikasını (Brewery de halve maan) da gezebilirsiniz ;) Müzeler hakkında detaylı bilgi için visit brugge /museums (http://www.brugge.be/internet/en/toerisme/bezienswaardigheden/musea.htm) BONUS: Çocukluğumuzun çizgi roman kahramanlarından biri: Tenten in de anavatanıdır Brugge. Meraklısıysanız Tenten mağazasına uğramadan olmaz Brugge / Bruges / Brügge hakkında www.brugge.be / vikipedi Brugge den vitrininde çeşit çeşit biraların olduğu sevimli bi cafe den veda ediyorum. Şimdilik, tekrar görüşeceğiz :) Bonjour Paris Benelux turu dahilinde Belçika dan sonra otobüsle Paris e geçtik. Otobüs şoförümüz Hollandalı Alfred den bahsetmeden olmaz. Kocaman otobüsü o daracık sokaklarda gayet ustaca kullanarak hepimizin takdirini kazandı. louvre müzesinde :) louvre müzesinde :)

Paris de 3 gün geçirdik. Gitmeden Paris e 3 gün yetmez diye üzülüyordum, ama bana yetti. Tabi ben baştan aşağı bütün müzeleri gezicem diyorsanız, o zaman Paris e ancak 1 hafta yeter Paris çok güzel bir şehir. Düzenli & ihtişamlı, her binanın ayrı bir hikayesi var, tüm şehir tarih kokuyor eyfeli tutmak... eyfeli tutmak Lakin bir daha gitmek ister misin deseler ya da Benelux turunda en beğendiğin şehir Paris miydi diye sorsalar: Hayır derim Neden mi? Paris Eğrisiyle doğrusuyla: Paris reklamı çok iyi yapılan bir şehir, dünyanın en çok turist çeken şehri! Hakkını vermek lazım tabi ki görsel olarak muhteşem bir şehir amaaaa trafik berbat, müzeler dışında çok pahalı, şehirde Fransız görürseniz şanslısınız her yer göçmen dolu, ingilizce konuşmuyorlar ki buna sonra değineceğim, Paris demek sıra demek bir müzeye girmek en az 1 saat, çok kalabalık, insanlar arasında müthiş uçurum var şanzelize bile evsiz insanlarla dolu, kesinlikle güvenli değil, pek de eğlenceli bir şehir değil. Yine de fırsatınız varsa tarih için sanat için gidin görün derim eyfel'den paris... eyfel den paris Paris te gezilecek yerler malum klasik, çok kısa bunlardan bahsettikten sonra Paris ve Fransızlarla ilgili birkaç detayla yazımı bitireceğim. Paris te ulaşım:: Taksi yerine metroyu kullanmanızı öneririm, her yere giden çok geniş bir metro ağına sahip; hem trafiğe takılmazsınız, hem de paranız cebinizde kalır :) pariste toplu taşıma / metro ağı resmi sitesi (http://www.vianavigo.com/) ZAFER TAKI VE LUKSOR DİKİLİ TAŞI Charles de Gaulle denilen meydanın ortasında bulunan Zafer takı (Arc de triomphe) Şanzelize caddesinin başında bulunur. Burada metro durağı da vardır. Gezinize buradan başlarsanız yürüyerek Şanzelizeye geçebilirsiniz. zafet takı zafet takı Zafer takının altında 1. dünya savaşında ölen fransız askerler için yapılmış meçhul aker mezarı

var, mezarın üzerinde bulunan alev 1923 yılından beri sürekli yanıyormuş. Zafet takının yapılmasını emreden Napolyon Bonapart ın naaşı da bu takın altından geçirilip Les invalides e götürülmüş. Şanzelize caddesinin diğer ucunda ise bir benzeri de İstanbul da olan Luksor Dikili taşı bulunur. luksor dikili taşı luksor dikili taşı ŞANZELİZE DEDİKLERİ (Avenue des Champ Elysees) Yunanca da cennet anlamına gelen elysion dan türetilmiştir. İki yanında tarihi binaları ve geniş kaldırımları olan, en ünlü mağazaları, en uçuk fiyatlarla görebileceğiniz caddedir. Modanın başkenti Paris in en ünlü caddesi Şanzelize de şıkır şıkır Fransız bayanlarını göreceğinizi sanmayın, her yer göçmen ve turist doludur! (Zaten Paris te garson, taksi şöförü, temizlikçi.. hep göçmenlerdendir ) Ünlü Lido Show kabaresi de Şanzelizededir. şanzelizede... şanzelizede DEMİR YIĞINI DEMEYİN EYFEL E MUTLAKA ÇIKIN! Eyfel kulesi 1887 89 yılları arasında bir fuar için inşa edildiğinde Paris halkı için bir demir yığını olarak görülerek çok tepki almıştır. Bugün dünyanın en güzel mimari yapıları arasındadır. Paris dümdüz bir şehir, muhtemelen manzara için yapılmış olan Eyfel 3 katlıdır. Biz ordayken asansörle 2. kata kadar çıkış 9 euro, 3. kat yani tepeye kadar çıkış 14 euro idi. eyfel'den paris... eyfel den paris Asansörle çıkmak için tabiki kuyruğa gireceksiniz, ya da bacaklarınıza güveniyorsanız yürüyerek çıkacaksınız. Biz asansör için 2,5 saat sıra bekledik ve 2. kata kadar çıktık; manzara muhteşemdi! eyfel'den paris Tracodore meydanı eyfel den paris Tracodore meydanı Akşam saatlerinde Eyfel ışıklar içinde bibaşka güzeldir, hava kararınca saat başında 5 dk boyunca yapılan ışık gösterisini izlemek için en ideal yer (yukarda görülen) Trocadore meydanıdır (Place du Trocadero). Metro ile gelebileceğiniz bu meydanda bulunan en önemli yapı ise Palais