ORHAN AVŞAR Ardahan kökenli Avşar ailesinin öne çıkan en önemli simalarından biri olan ve 1950 li yıllarda Kars siyasetine yön veren merhum Halil Avşar ın siyasi polemikleri Iğdır a kadar uzanmış, Mecit Hun un çıkardığı Pamukova Gazetesinde kendisine yer bularak Iğdır la kucaklaşmıştır. Orhan Avşar renkli ve detaylı anlatımıyla bu önemli ailenin şeceresini bizlere anlatmaya karar verdi. 1943 Ardahan doğumluyum. On çocuklu bir ailenin sekizinci çocuğuyum. İlk ve ortaokulu Ardahan da, liseyi Kars ta okudum. Erzurum Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesinden 1969-70 dönemi mezun oldum. Uzun yıllar Ardahan il merkezinde kitap ve kırtasiye dükkânı işlettim. Emekli, üç çocuk babasıyım. Kalkt göç eyledi Avşar elleri (Hocivan, Ardahan merkeze bağlı 22 pare köyün içinde yer aldığı bölgenin adıdır. Burada yaşayanların çoğu kendilerini Pire Badi aşiretinin üyesi olarak görürler. Bunların arasında Avşar soyadını taşıyan ağırlıklı bir nüfus yaşamaktadır. Aşağıda okuyacağınız göç ve serüven olayları, sadece soyağacı verilmiş olan Avşar ailesiyle ilgilidir. Orhan Avşar ın anlatımı da, sözel olarak kendisine aile içinde anlatılan bilgilere dayanmakta ve kendisini bağlamaktadır. Mücahit) Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail e karşı İran seferine çıkmadan bir yıl önce, yani 1513 de, İran da iç karışıklıklar yaratıp Şii Devletini içten çökertmeyi denedi. Avşar Türkleri ne el altından yardım etti. Böylece isyan çıkaran Avşarlar, geçici bir süre için iktidarı ele geçirdiler ancak Şah İsmail e karşı tutunamayıp, Sultan Selim in de onayını alarak Anadolu nun iç bölgelerine göç etmek zorunda kaldılar. Avşarlar ın bu tarihi göçü birçok türkü ve deyişlere konu olmuştur: Kalktı göç eyledi Avşar elleri Ağır ağır giden eller bizimdir. Avşarlar, Toros bölgesini kendilerine yeni yurt edindiler. Uzun yıllar göçebe bir yaşam süren Avşar toplulukları, 18nci yüzyılın sonlarından itibaren, yerleşik düzene geçmeye başlamışlar. Bu şekilde Toros dağlarından kopan kafileler çeşitli yönlere gidip, köy ve kasabalara yerleşmişler. Bugün itibarıyla, elimizdeki bilgiler ışığında, Avşarlar ın başta Kayseri nin Sarız ve Pınarbaşı ilçeleri olmak üzere İsparta, Balıkesir, Adana, Diyarbakır ve Maraş a gidip yerleştiklerini biliyoruz. Ailemin bağlı olduğu Ardahan Avşarları gurubu, Kayseri nin Pınarbaşı ilçesinin bir köyünden gelmedirler. Bu bilgileri verirken okuyucumun dikkatini bir noktaya çekmek isterim. Ailemizin soyağacı ve kökenine ilişkin bu bilgilerin tamamı, aile büyüklerimizin kuşaktan kuşağa anlatmıyla bize kadar ulaşan sözel kaynaklara dayanılarak çıkartılmıştır. Bilemediğim bir tarihte, muhtemelen 19 yüzyılın başlarında, Pınarbaşı nda yerleşik olan Avşar toplulukları arasında bir kan davası çıkar. Aksakallı olarak bize anlatılan büyük dedemiz, yanına ailesini alarak Diyarbakır a göç eder. Amacı oradaki Avşarlar a yakın olmaktır. Ancak bu Diyarbakır dan hoşlanmaz, Muş a gidip orasını kendisine yurt edinir. Aksakallı nın bir kardeşi de bu guruptan ayrılıp Göle ye gider. Bugün halen Göle de bu guruptan gelen Avşar aileleri yaşamaktadır.
Aradan yıllar geçer. Muş tarihinin en büyük felâketlerinden birini yaşar. Muş Vebası olarak bilinen salgın hastalık insanları kırıp geçirmektedir. Kürt sözel tarihinde, Gullê Muşê yani Muş Derdi olarak anlatılan bu belâdan Aksakallı kurtulamaz, vefat eder. Oğlu Avşar Bey, oba lideri olarak, Avşar topluluklarını Doğu ya, Kağızman a doğru götürür. Kağızman da istediğini bulamayan Avşar Bey, nihayet aradığı yeri bulmuştur: Ardahan. Avşarlar ın yeni meskeni: Hasköy Avşar Bey in üç oğlu, o dönemin ölçütlerine göre dünya halinden anlayan ve aynı zamanda güçlü kuvvetli kimselermiş. En büyük oğlu İbrahim, Haccı ziyaret edecek kadar zengin ve dini konulara ilgi duyan ulema tabakasından biriymiş. Avşar ve üç oğlu, Ardahan a bağlı Panik (Tunçoluk) köyüne gidip yerleşiyorlar. O yıllar Panik köyü, Burukan Aşireti Beylerinin hakimiyeti altındaymış. Çok geçmeden, Avşar Bey le Burukan Beylerinin arası açılmış. Her iki tarafta birbirine üstünlük sağlayamadıkları için bu çatışma uzun yıllar devam etmiş. Rus yönetimi altında olan bu bölge de, Göle Paşaları (Kars Milletvekili Turgut Göle nin dedeleri), imparator adına vergi ve asker toplama yetkisine sahipmiş. Burukan Beyleri de Göle Paşalarına bağlı, onun emri altındaymışlar. "Aksakallı" Avşar Bey (Hevşer Bey) Hacı İbrahim Muhammet Yusuf Ağa İsmail Gulicevahir Ağa "Glava" Hüseyin "Cücolar" Farız Derviş Garip Molla Ali Şahan Esat (Eso) Torun Avşar
Hüseyin "Cücolar" Musa Ağa İzzet Ağa İsmail Ağa Şamil Ağa Haşim Mustafa Yusuf Hacı Aziz Sabri Rasim Hacı Mustafa Mehmet Sürmeli e. Dado Hanım Şahan Hacı Hüseyin Av. Halil Ferman Şükrü Mehmet Ali "Arap" Celâl Taştan Necibe Fevzi Orhan Yavuz Celâl Dilber Münevver Bir gün İmpartor ailesinden bir gurup, Göle Paşalarını ziyaret etmek için yola çıkar. Göle Paşaları, böylesine önemki bir misafir nasıl karşılamaları konusunda korkuya kapılıp, Kars Valisinden yardım isterler. Vali, kültürlü ve dünya görmüş Avşar ailesinin bu karşılama töreni için gerekeni yapacağına inanır; Avşar Bey i huzuruna çağırtır. Avşar Bey ağır hasta olduğu için onun yerine oğlu Yusuf Ağa, Vali ye gider. Vali, Yusuf Ağa yı sevecen bir şekilde karşılayıp, durumu kendisine anlatır. Yusuf Ağa, yapılan teklifi kabul edince, Vali, Git Göle Paşalarını gör, benim gönderdiğimi söyle! der. Yusuf Ağa, Göle Paşalarının huzuruna gidip, yapılacak karşılama töreninin bir masrafını çıkartmış. Sayın Paşa, bu size 32 qızılıla (altına) mal olur! demiş. Göle Paşa sı bütün koşulları kabul edip, Yusuf Ağa dan karşılama töreni için gerekli hazırlıklara hemen başlamasını istemiş. Çar ın kızı ve damadı bu ziyaretten son derece memnun bir şekilde ayrılmışlar. Göle Paşa sı, imparator ailesinin teveccühünü kazanmaktan son derece mutluymuş. Yusuf Ağa yı huzuruna çağırttıp, Dile benden ne dilersen! demiş. Hasköy, o yıllar yıkık ve harabe bir köymüş. Yusuf Ağa, hiç tereddüt etmeden, Paşam, biz Tunçoluk ta geçinemiyoruz. Burukan Beyleriyle aramız iyi değil. Hasköy harabelerini bize yerleşim yeri olarak vermenizi istiyorum demiş. Paşa nın adamları hemen gerekli tapu ve kağıtları hazırlayıp Yusuf Ağa ya takdim etmişler. Temkinli bir adam olan Yusuf Ağa, tapu üzerinde bütün aile fertlerinin imzasını şart koşmuşl. Hatta bununla yetinmez, rivayete göre, kundaktaki çocuğun da parmak basmasını istemiş. Paşa köpürü ama Yusuf Ağa, sakin bir şekilde Paşam, dünya halidir, çocuk büyür, köyü elimizden alır demiş. Birinci Dünya Savaşı ve Musa Ağa Ardahan il merkezine 26 km uzaklıkta olan Hasköy gel zaman git zaman çok gelişmiş, 20nci yüzyılın başlarında, Rus yönetimi zamanında, başında Musa Ağa nın Astarşine (Nahiye müdürü) olarak görev yaptığı bir kasaba olmuş.
Yusuf Ağa nın torunu olan Musa Ağa, o yıllar Avşar toplumunun lideri olarak çok seviliyor ve saygı duyuluyormuş. Rus yöneticiler de Musa Ağa ya karşı sevgi dolu yaklaşıyorlar hatta bu yüzden ona Rusça İko yani Sevgili lakabını takmışlar. Ancak 1917 yılında, Bolşevik İhtilâlini izleyen yıllarda, bölgede durum karışmış. Kendi kendini terhis eden Rus orduları Anadolu yu boşaltıp, Kafkaslar a çekiliyorlarmış. Musa Ağa ve arkadaşlarının şahadeti Bir gün bir Rus birliği geri çekiliyormuş. Rus general, Hasköy ün içinden geçerken Astarşine Musa Ağa yı yanına çağırıp bölgedeki askeri durum hakkına bilgi almak istemiş. Söyle bakayım sayın Astarşine, ordumuz hangi tarafından gitmeli, Ardahan mı yoksa Göle mi? Musa Ağa bu soru karşısında biraz tutuk kalmış. Eğer Ardahan derse, Rus askerleri bomboş ve savunmasız olan Ardahan ı yağmalayıp, sivil halka zarar verecekler. O sırada önemli bir Osmanlı askeri birliği Göle tarafından konuşlanmış vaziyetteymiş. Musa Ağa, hesabını iyi yaptığına inandıktan sonra, General e dönerek, Sayın Paşam, son duyumlarıma göre Ardahan tarafında Türk askerleri çok fazlaymış. En iyisi siz Göle üzerinden dönüş yolunu takip edin demiş. İnsan sarrafı olan Rus General, Astarşine nin anlatımında şüphe uyandıracak bir şeyler sezinlemiş. Ordusunu Ardahan a doğru yöneltmiş. Çok geçmeden Ardahan ın bomboş olduğunu kendi gözleriyle görünce, Musa Ağa ya içinden neler söylediğini herhalde tahmin edebiliriz. Bu olayın üzerinden birkaç gün geçmiş. Musa Ağa, yanına oğlu Şahan, yeğeni Taştan ve Têmo adlı bir akrabasını alarak, hepsi tepeden tırnağa silahlı bir vaziyette, Ardahan a doğru yola çıkmışlar. Musa Ağa, durumu teftiş edip olup bitenler hakkında kendisini bilgilendirmek istemiş. Dört kişilik atlı gurubu Ardahan merkeze yaklaştıkları zaman gözlerine inanamamışlar. Ardahan ın orta yeri Rus askeriyle kaynıyormuş. Musa Ağa ve arkadaşları, askerlere görünmeden yakın dostu Ermeni Boğus un bakkaliyesine doğru at koşturmuşlar. Dükkandan içeri girdikleri zaman Boğus onları tedirgin bir şekilde karşılamış. Siz aklınızı mı oynattınız! Ortalık çok karışık! diyerek, Musa Ağa dışındakileri çatı katına çıkartıp orada saklamış. Ardahan ı kendisine geçici karargâh eden General esnafı teftişe çıkmış. Boğus un bakkaliyesinden içeri girince Musa Ağa yla göz göze gelmişler. General, Vay! Vay! Kimler var burda! Bana yanlış yol gösteren Astarşine mle tekrar karşılaşmak ne zevk! demiş. Musa Ağa, soğukanlılıkla, Paşam, bize Türk askerinin Ardahan da olduğu söylendi. Ne yapabilirim ki! diye cevaplamış. General pek tatmin olmasa da bu cevabı dinleyip bakkaldan ayrılmış. General çıkar çıkmaz, Boğus, çatı katında saklanan üç silahşora seslenerek, Tehlike bitti! Aşağıya inin! demiş. Onlar da ellerinde silahları aşağı kata gelmişler. Rus General, yine pirelenmişti. Musa Ağa nın ondan bir şeyler sakladığını duygusuna kapılmıştı. Biraz dolaştıktan sonra ani bir kararla bakkal dükkanına geri döndü. General kapıyı açıp karşısında silahlı kişileri görünce, Musa Ağa nın bir şeyler tezgâhladığı şüphesine kapılmış. Bu kez ihanetini affetmeyeceğim diyerek, Boğus u da alarak hepsini götürmüş. Bugün Ardahan merkezde, Turistik Otel in kurulu olduğu yerde, bir zamanlar kocaman bir ağaç varmış. General, Musa Ağa ve arkadaşlarını bu ağaca bağlatmış. Süngüyle delik deşik ederek şehit etmiş.
İsmail Ağa nın oğlu Taştan, nasıl olmuşsa bu infazdan, yaralı olarak kaçmayı başarmış. Kendisini güçlükle Ermeni Boğus un, Alabalık Deresi denilen mevkideki evine atmış. Taştan Ağa, başından geçenleri ve Boğus un şehit edilmesine karısına anlatmış. Bütün bunlar olup biterken Hasköye de yaşayan İzzat Ağa, birkaç günden beridir kendisinden haber alınamayan Musa Ağa nın akibetini merak etmiş. Atına binip Ardahan a doğru yola çıkmış. Ardahan merkezde Rus askerlerini gören İzzet Ağa, önce aile dostları Ermeni Boğus un dükkânına; orada kimseyi göremeyince de Boğus un evine gitmiş. Kendisine kapıyı açan Boğus un karısı ağlayarak onu karşılamış. Bu arada saklandığı yerden çıkan Taştan Ağa, yaralı bir vaziyette, olup biteni İzzet Ağa ya anlatmış. Taştan Ağa, Tehlike henüz geçmiş değil. Rus askerleri benim peşimde. Senin hemen buradan ayrılman gerekir diyerek İzzet Ağa yı ikna etmeye çalışmış. İzzet Ağa, önce bu öneriye karşı gelmişse de, Taştan Ağa nın karşı durulmaz ısrarı üzerine üzgün bir şekilde oradan ayrılmış. Taştan Ağa, atıyla uzaklaşan İzzet Ağa ya, Sen sen ol, dönüp arkana bakma! Rus askerleri seni çağırsa bile dönüp bakma. Ateş etsinler ama teslim olma çünkü bu şekilde ölmek korkunç işkenceler altında ölmekten daha iyidir demiş. Dedem İzzet Ağa, bu olayı biz çocuklara anlatırken gözyaşlarını tutamaz, her seferinde hıçkırıklara boğulurdu. Bu olayın son perdesini dedem şöyle anlatırdı: Yavrularım, ata binip Boğus un evinden uzaklaştım. Bir ara geriye dönüp baktım. Ağır yaralı Taştan Ağa, bir kaya gibi dimdik ayakta, benim gidişimi seyrediyordu. Son defa birbirimizi gördüğümüzü sanki ikimiz de anlamış gibiydik. Düşünceli bir şekilde atımı Ardahan ın içinden sürüp gittim. Askerler benim gidişimi sessizce karşıladılar. Kimse merak edip bir şey sormadı. Köye gelip tüm aileyi bu trajik olaydan haberdar ettim. Günlerce Musa Ağa ve arkadaşları için yas tuttuk Taştan Ağa Gürcistan da O günden sonra Taştan Ağa nın akıbeti hakkında kimse kesin bir bilgi sahibi olmamış. Rus askerleri tarafından yakalanıp tedavi edildikten sonra Sibirya ya sürgüne gönderildiği rivayet edilmiş ama bunu doğrulayacak en ufak bir ipucu yokmuş. Taştan Ağa nın akıbetini öğrenmek için 90 lı yılları, Sovyetler Birliği nin dağılmasını beklemek gerekmiş. Bir gün ENKA şirketi için Tiflis te görev yapan bir hemşehrim kısa bir ziyaret için Ardhan a gelmişti. Sorup soruşturup beni bulmuştu. Bu arkadaş bana şöyle bir olay anlattı: Bir gün ENKA şantiyesine gitmek üzere, bir taksiye bindim. Alışageldiği üzere taksiciye Rusça Merhaba! anlamına gelen Zdrastvıcı dedim. Biraz yol aldıktan sonra şoför gülerek bana döndü, Zdrastvıcı da ne demek. Selamun Aleykum desene! diye cevapladı. Bu şekilde başlayan sohbetimiz derinleşti. Şoför, benim Ardahanlı olduğumu öğrenince, çok heyecanlandı. Orada Havşaroğulları diye bir aile tanır mısın? diye sordu. Havşaroğulları yok ama Avşaroğulları var diye cevapladım. Şoför, Evet öyle olmalı. Benim dedem (Taştan Ağa) o aileye mensup olduğunu söylerdi. Eğer Ardahan a gidecek olsan, o aileye bir haber iletir misin? diye bir ricada bulundu. Size şoförün selamını getirdim Şoför anlatımına göre, Taştan Ağa, uzun yıllar Sibirya da sürgünde kalmış, orada tanıştığı Gürcistanlı bir kadınla evlenerek Tiflis e gidip yerleşmiş. Ne yazık ki Taştan Ağa nın torunu olan bu şoför, beklenmedik bir şekilde ani olarak trafik kazasında ölünce, onunla karşılaşma şansımı yitirdim. Sürmeli Ağa, Apo Musa Ağa nın şehit edilmesinden sonra, en büyük oğlu Sürmeli Ağa, Avşar ailesinin başına geçmiş.
1918-23 yılları arasında Sürmeli Ağa nın, Burukan Beyleriyle arası açılmış. Savaş koşullarında mağdur olmuş olan Sürmeli Ağa nın kala kala geriye bir tane sağım ineği kalmış. Kiraladıkları usta hırsızlarla ahalinin hayvanlarını çaldırtıp kendi sürülerine katan Beyler, bir gün Sürmeli Ağa nın bu ineğini de ele geçirmişler. Sürmeli Ağa, zora ve tehdite baş eğecek cinsten birisi değilmiş. Bu hırsız şebekesi içinde olduğunu tahmin ettiği, annesi Xanım ın akrabası bir gençi yakalayıp günlerce işkence altında tutmuş, itiraflarda bulunmasını istemiş. Gerçeği öğrenen Sürmeli Ağa, yanına gözü pek dört silahlı yardımcısını alarak Bey in çiftliğine doğru yola çıkmış. Bey, debdebeli bir şekilde oturmuş, bahçesinde sağılan inekleri seyrediyormuş. Sürmeli Ağa, beklenmedik bir şekilde Bey in karşısına dikilip şöyle demiş: Şurdaki inek benimdir. İneğimi almaya geldim. Ama sadece kendi ineğimi değil, on inek daha alacağım. Eğer gücün yetiyorsa önüme geçer benimle çatışırsın Sürmeli Ağa, Bey in şaşkın bakışları altında, on tane ineği önüne katıp Hasköy e dönmüş. O günden sonra Sürmeli Ağa bu bölgede söz sahibi ve lider olarak öne çıkmış. Bu durum vefatına kadar da böylece devam etmiş. Ardahan il mi ilçe mi? Kars Milletvekili Turgut Göle nin babası Celâl Bey, bölgede sevilen ve sayılan birisiymiş. Kürt kökenli olan Celâl Bey, bir ara İnönü yle bir polemiğe girince, sert bir çıkış yapıp, Seni Ardahan a sokturmam demiş. Buna kızan İnönü, o yıllar il olan Ardahan ı ilçe yapmış, onun yerine bu hakkı Artvin e vermiş. Avşar Ailesinin tarihsel panoraması Ailemizin tarihsel gelişimine bakıldığı zaman, Orta Asya dan İran a, oradan Toros dağlarına ve nihayet, Doğu ya doğru bir göç yolu izeleyerek Ardahan a gelip yerleştikleri görülür. Köken olarak Türk olan Avşar Ailesi, son 200 yıllık zaman diliminde bölgedeki sosyal şartlar içinde etnik bir değişime uğrayarak, Kürtleşmiştir. Halil Avşar 1923 doğumlu olan Avukat Halil Avşar, 1958 yılında genç yaşta (35 yaşında) vefat etti. Yetenekli ve idealist bir genç olan Halil Avşar ın 1955 yılında Şarkın Durumu ve Şark İnsanı üzerine Hürriyet Gazetesi sahibi Sedat Simavi yle girmiş olduğu polemik yazışmaları bölgede geniş yankı bulmuştu. Mecit Hun, Halil Avşar ın yazmış olduğu tarihi önemdeki bu cevap metnine, Iğdır da yayımladığı kendi gazetesinin sütunlarında yer vermişti. O yıllar, Doğu nun yetiştirmiş olduğu bu iki değerli genç arasında çok iyi bir diyalog ve siyasi dayanışma vardı.