Basım Tarihi Sahibi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Genel Yayın Yönetmeni Yayın Alt Kurulu Başkanı Yayın Alt Kurulu Başkan Yardımcısı Yazman



Benzer belgeler
Türk edebiyatında bütün edebi türlerde eser. Bir Kentin Tarihinde ATTİLA İLHAN IN PARİS İ (BİRİNCİ BÖLÜM) İlk Paris Serüveni

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Yorumluyorum. Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

Başbakan Yıldırım, Keçiören Metrosu nun Açılış Töreni nde konuştu

Karşılıksız Çek Suçu Yeni Çek Kanunu nda Ceza Sorumluluğu

ATTİLA İLHAN ın HAYATI MAVİCİLİK AKIMI

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Cumhuriyet Halk Partisi

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

BODRUM EMNİYET MÜDÜRÜ HALUK BAŞ HAKKARİYE TAYİN OLDU

Sevda Üzerine Mektup

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

LanguageCert AÜ TÖMER C2 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI (T.M.K. 10. MADDE İLE YETKİLİ) TUTANAK

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. "dipnot

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

BODRUM, RES LERE KARŞI BİRLİK

LanguageCert AÜ TÖMER B2 TürkYet (Konuşma) Örnek Sınav 1

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

* Balede, ayak parmakları ucunda dans etmek. [Ç.N.] ** Balede, ayaklarını birbirine vurarak zıplamak; antrşa şeklinde okunur. [Ç.N.

ÇEVREMİZ VE BİZ 1.park 2.büfe 3.okul 4.banka 5.otel 6.market 7.alışveriş merkezi 8.kafe 9.hastane 10.köprü 11.nehir 12.kafe 13.spor salonu 14.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Sevgili dostlar. 53 yıldan sonra avukatlığı bırakmak zorunda kaldım. Sizlere son bir anımı sunuyorum. Sevgiler, saygılar.

03 Temmuz, 2015 Ömer ASAR Çankırı Karatekin Üniversitesi MYO Mekatronik Programı Öğrencisi

Jamie Foxx J

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

TARSUS DA BİR GÜN...BELKİ DE İKİ... Adanalılar...Mersinliler...Gaziantep, Hatay ve Osmaniyeliler...Türkiye nin gezmeyi sever insanları...

İçindekiler. 1PERESE adalet

İTÜ GELİŞTİRME VAKFI BEYLERBEYİ ÖZEL ANAOKULU VE ÖZEL İLKÖĞRETİM OKULU EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI 8.VELİ BÜLTENİ

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Mayıs 2010 DİKKAT

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

Herkese Bangkok tan merhabalar,

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

Benimle Evlenir misin?

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı


Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Ay Yine Gecikti. Ferhat Şahnacı

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

SAGALASSOS TA BİR GÜN

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

Benzetme ilgisiyle ismi nitelerse sıfat öbeği, fiili nitelerse zarf öbeği kurar.

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

İdari Yargının Geleceği

Akademik anlamda düşünceye sevk ederken,aynı zamanda analitik olarak yorumlama kabiliyetinizi artıyor.

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

Bir Şizofrenin Kendisine Sorulan Sorulara Verdiği 13 Rahatsız Edici Cevap

Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır.

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

AĞIR ÇANTA. Aşağıdaki soruları metne göre cevaplayınız. 1- Fatma evden nasıl çıktı? 2- Fatma neyi taşımakta zorlanıyordu?

MEZUNLARIMIZIN OKULUMUZ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ

Biz beyaz yakalılarız. Günümüzün çoğu plazalarda geçer. 9-6, 9-9, bazen de ne kadar giderse o kadar çalışırız. Adımız aynı zamanda kimliğimiz.

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

Zeynep in Günlüğü. Hikaye Yazarı Sevinç DOĞAN ( Türkçe Öğretmeni ) Fatma BAŞA. Kapak Tasarımı ve Sayfa Tasarımı Ahmet ŞAMLI

Özel gereksinimli çocuklar

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

ZKÜ DEVREK MESLEK YÜKSEKOKULU

Kahraman Kit Misafirlikte

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

Transkript:

Basım Tarihi Aralık 2012 ANKARA, 5.000 Adet Sahibi Ankara Barosu adına Başkan Av. Metin FEYZİOĞLU Sorumlu Yazı İşleri Av. Sami Saygın YAZICIOĞLU Müdürü Genel Yayın Yönetmeni Av. Mehmet A. TOKER, Av. Fatma ÖNAL Av. Ersin SOYBAŞ, Av. Soner ALPER Yayın Alt Kurulu Başkanı Av. Alper IŞIK, Av. Soner ALPER Yayın Alt Kurulu Başkan Yardımcısı Stj. Av. Gülşah YILDIRIM Yazman Stj. Av. Y. Gizem ÜNAL Grafik Tasarım Ali Kemal ÇERŞİL Kapak Fotoğrafı Çağlar AKPINAR Fotoğraflar Baro Arşiv, HG Arşiv Basım Yeri Salmat Bas. Yay. Amb. San. ve Tic. Ltd. Şti. Sebze Bahçeleri Cad. (Büyük Sanayi 1. Cad.) Arpacıoğlu İşh. No: 95-1 İskitler/ANKARA Tel: (0312) 341 10 24 Faks: (0312) 341 30 50 Yönetim Yeri ABEM Ihlamur Sk. No: 1 Kızılay / ANKARA Dağıtım Ankara Barosu Bilgi Belge Merkezi T: 0.312 416 72 37 bilgibelgemerkezi@ankarabarosu.org.tr İletişim Adresi Ankara Barosu Başkanlığı Adliye Sarayı Kat: 5 Sıhhiye / ANKARA T: 0.312 416 72 00 F: 0.312 309 22 37 www.ankarabarosu.org.tr Yayın Danışmanları Av. Soner ALPER, Av. Ersin SOYBAŞ, Av. Fatma ÖNAL Av. Erdem BİRSEN, Av. Fatma ÇAKIR, Av. Çiğdem ERMAN Yayın Alt Kurulu Av. Alper IŞIK Stj. Av. Gülşah YILDIRIM Stj. Av. Nihan ARSLAN Stj. Av. Ahmet ÜNAL Stj. Av. Zeynel Abidin AYDIN Stj. Av. Hidayet ÖZTURUN Stj. Av. Kudret PALAZ Stj. Av. Y. Gizem ÜNAL Stj. Av. Necati YILMAZ Stj. Av. Baran NAS Stj. Av. Burak ŞAHİN Stj. Av. Bahar ERCAN İletişim hukukgundemi@ankarabarosu.org.tr Üç Aylık Yerel Süreli Mesleki Yayın. Ankara Barosu Başkanlığı, 2012. Staj Kurulu bünyesinde çıkarılmaktadır. Tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. ISSN 13062867 Hukuk Gündemi Dergisi nde ileri sürülen görüşler yazarlarına aittir. Ankara Barosunu bağlamaz.

5 HUKUKLA YAŞAMAK 6 İlkler Serisi: Türkiye Cumhuriyeti nin İlk Hakim ve Savcıları-II 17 STAJ PENCEREM 20 BİR KENTİN TARİHİNDE ŞAİRLERİN AYAK İZLERİ-II ATTİLA İLHAN IN PARİSİ 29 İDAM: KAMUSAL CİNAYET! 31 BİLİŞİM VE DİJİTAL İNSAN 35 ENGELSİZ ENGELLİ OLMAK 38 DENİZ VE MEHTAP SORDULAR SENİ DARİO NEREDESİN? 44 STAJYER AVUKATLAR KURULTAYI GÜNLÜĞÜ 50 AV. ÖZDEMİR ÖZOK MAKALE YARIŞMASI 52 AV. ÖZDEMİR ÖZOK MAKALE YARIŞMASI BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ ALAN MAKALE 60 BODRUM DALIŞI 64 KASIMDA AŞK BAŞKAYMIŞ... 66 MEKTUP 68 MELEKLER 70 RÖPORTAJ: NEDİM GÜRSEL 2 Hukuk Gündemi 2012/2

Fotoğraf: Soner ALPER 74 KATİBİMİN SETRESİ UZUN ETEĞİ ÇAMUR 76 UNUTULMAYANLAR: NEŞET ERTAŞ 79 Röportaj: BEKİR COŞKUN 84 ŞİKE VE TEŞVİK PRİMİ 86 RÖPORTAJ: HEDİYE KURT 88 MAHKEMELERİN ALTERNATİFİ OLARAK TAHKİM KURUMU 90 REŞİT OLMAYANLA CİNSEL İLİŞKİ SUÇUNDA ŞİKÂYET HAKKI 92 BİR STAJYER AVUKATIN CEZAEVİ ZİYARETİ 93 Hava Araçları Üzerinde Kurulabilecek Haklara İlişkin Konvansiyonlar 97 KADIN CEZAEVLERİ HAKKINDA ÖNERİLER 102 HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI 104 parti. 2012/2 Hukuk Gündemi 3

Kıymetli Meslektaşlarım, Hukuk devleti ve demokrasi yolunda Ankara Barosunun, kuruluşundan bugüne kadar verdiği mücadeleyi sizden aldığımız destekle hep birlikte devam ettirdik. Ülkemiz, hukuk devleti ve demokrasi mücadelesinde önemli bir dönemeçten geçiyor. Bu noktada biz avukatlara ve barolara her zamankinden daha büyük görevler düşüyor. Baroları sadece meslek odaları olarak görmek isteyenler; baroları belge veren, mühür basan, kimliksiz ve kişiliksiz şubelere dönüştürmeye çalışanlar şunu bilmelidirler ki, demokrasi ve insan hakları mücadelesinin öncüsü yüzyıllar boyunca daima avukatlar ve barolar olmuştur. Savunma hakkının yok edildiği bir yerde haktan, hukuk devletinden, kişi güvenliğinden, bağımsız ve tarafsız yargıdan, özgürlük ve demokrasiden bahsedilemeyeceği açıktır. Ankara Barosu olarak biz, haksızlık kimden gelirse gelsin, haksızlığın hedefinde kim olursa olsun, kim ne derse desin yalnız hukukun tarafı olduk. Toplumun, üniversitelerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, korkulu bir sessizlik içerisinde olduğu bu dönemde, sessizlerin sesi olmayı kutsal bir görev bildik. Avukatlar ve barolar demokrasinin lokomotifi, hukuk devletinin savunucusu ve adaletin güvencesidir. Biz Ankara Barosu olarak, baromuz mensubu meslektaşlarımızın, avukat haklarının ve avukatlık onurunun korunması, adaletin gerçekleştirilmesi için gerekli evrensel ilkelere uygun olarak mesleğimizin yürütülmesi için önce meslektaşlarımızın sorunlarına koştuk. Yeni dönemde de kanundan ve yeminimizden kaynaklanan toplumsal görevlerimizi layıkıyla yerine getirmeye devam edeceğiz. Ankara Barosu Staj Kurulu, geçtiğimiz dönemde yaptığı staj eğitim programının değerinin bilinci ile çalışarak, eğitim programını mesleki ve kişisel gelişim eğitim semi ner programları ile geliştirip, stajyer avukatların meslektaşları ile daha da çok kaynaşmasını sağlamıştır. Yenilen genç ve dinamik kurulumuz ile önceki dönemlerde olduğu gibi staj eğitimi konusunda da Ankara Barosunun lider olma özelliğini geliştirerek sürdüreceğiz. Türkiye nin ilk ve tek stajyer avukat dergisi olan Hukuk Gündemi aracılığıyla, hep birlikte kol kola, omuz omuza yürüyeceğimiz, yalnızca hukukun tarafı olmak için çıktığımız bu yolda aramıza katılan genç meslektaşlarımıza merhaba ANKARA BAROSU BAŞKANI Avukat Metin FEYZİOĞLU 4 Hukuk Gündemi 2012/2

Stj. Av. Baran NAS Hukuk, insanlığın var oluşundan itibaren vücut bulan ve bizi disipline eden bir mekanizmadır, ilişkilerimizin rot- balans ayarıdır. İnsanlığın var oluşundan itibaren vücut bulan hukuk, söz konusu zamandan günümüze değin değişik şekil ve niteliklerde kullanılmıştır. Hukuk kullanılırdı ve kullanılıyor da; lakin kitabi manada kullandığımızın farkında değiliz; yani komşuluk ilişkilerimizde, eşimizle olan ilişkilerimizde, amirimizle olan ilişkilerimizde aslında hukuku kullanıyoruz. Ne zaman ki anlaşmazlık olduğunda işte o an hukuk daha çok kendini gösteriyor. Bu son cümleden olmak üzere hukuk adeta bizim Süpermenimizdir. Nasıl ki Süpermen sağda-solda ortalıkta bulunmaz; ama varsa yolunda gitmeyen bir şey o zaman müdahale eder, hukuk da o asil davranışı sergiler. Hukuk sanki bilerek kendini pasif bırakır. Ustalıkla, her an, her dakika kendisini hissettirmez. Sevdiğin ve sevildiğin yere çok uğrama! sözünden yola çıkar. İhtiyaç duyulduğu an görünmez el olan hukuk sahaya çıkar ve kemalini konuşturarak probleme merhem olur. Hukukun kullanılabilirliği, dinamikliği illaki yazılı olmasına bağlı değildir. Dahası hukuk, mektep işi değildir. Bu özelliğinden kaynaklı hukuk, hiçbir şahıstan ve kurumdan icazet almadan hayatın her alanını olumlu manada işgal etmiştir. Konuşurken, paylaşırken her devinimde hukuku kullanıyoruz. İşin cilvesi Evet, ben hukukun şu kurallarını kullanıyorum ya da kullandım bilincinde ve refleksinde değiliz. Zaten buna binaen diyorum: Hukuk, mektep, diploma işi değildir. Sosyal mecrada hukukun kullanılıp kullanılmadığına bir dedektör tutarsak: onunla hukukumuz var, seninle davamız bitmedi, kanunsuz, kitapsız biri olması gibi hukukun yaşamımıza, ete tırnak olmuş misali girdiğini görebiliriz. Hukuk, geçmişe kıyasla kendini daha çok hissettirir oldu. Süpermen özelliğinden sıyrılıp müfettiş özelliğine girdi; adeta ete kemiğe büründü ve aramızda dolaşır oldu. En canlı ve tipik örneği doktor-hasta ilişkisidir. Geçmiş zaman doktor hastayı tedavi eder ve bu tedavi sonucunda olumsuz bir durum hasıl olduğunda kadercilik anlayışıyla olayın üzerine gidilmezdi. Muhatap insanlar olayı kabullenir hukuku faal hale getirmezlerdi; ancak günümüzde hasta-doktor ilişkisi tamamen hukuk üzerine inşa edilmiştir. Hukuksuz yaşam olmaz; çünkü öyle bir ihtimal olursa hukukun yerine keyfiyet, zorbalık, zenginlik, güçlü olma gibi kavramlar hakimiyet sahibi olur. Özellikle iletişimin arttığı, bireyselleşmenin zirve yaptığı günümüz dünyasında bizi başkasına mağdur etmeyecek, yaşam alanımızı esneklikle belirleyecek yegane adrestir hukuk. Bu bağlamda hukuk, toplum için elzemdir, dirlik ve dirayettir. 2012/2 Hukuk Gündemi 5

TÜRKİYE CUMHURİYETİ NİN İLK HÂKİM VE SAVCILARI II Hazırlayanlar: Av. Soner ALPER Av. E. Hande MUTLU Av. Özge ÜNAL Av. Barış SİVRİKAŞ İŞehit Cumhuriyet Savcısı Murat Uzun un Anısına lkler yazı dizimiz Türkiye Cumhuriyeti nin İlk Hâkim ve Savcıları II ile devam ediyor. Önceki sayımızda Adalet Bakanlığı Arşiv Müdürlüğü bünyesinde yapılan araştırmalar sonucu, sicil numarası 5200 den önce olan tüm Adalet Bakanlığı personelinin özlük dosyalarının Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğüne devredildiğini tespit ettiğimizi, mevzuat gereği belirli izinlerin alınmasından sonra buradaki dosyaların incelenebileceğini sizinle paylaşmıştık. Ankara Barosu Başkanlığı tarafından Adalet Bakanlığı ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile yapılan görüşmeler neticesinde, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünde bulunan sicil dosyalarının da yazı dizimiz için araştırmaya açılmasına özel izin verilmiştir. Bu sayımızda Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğündeki özlük dosyalarına ulaşılabilen hâkim ve savcıların meslek yaşamları sizlerle paylaşılacaktır. Adalet Bakanlığı, bakanlık bünyesinde çalışan tüm personel için tek bir sicil sistemi uyguladığından, 1 sicil numarasından başlayarak yapılan incelemelerde sadece hâkim ve savcıların özlük dosyalarının değil aynı zamanda bakanlık bünyesinde çalışan cezaevi müdürü, icra memuru, zabıt kâtibi, sekreter vb. personelin de bu sicilde yer aldığı tespit edilmiştir. Bu durum da yapılan araştırmayı bizim için bir hayli zorlaştırmıştır. Araştırmamız özlük dosyaları ile sınırlı kalmamış, ulaşabildiğimiz, hâkim ve savcıların yakınlarının bilgi paylaşımlarıyla da zenginleşmiştir. Bu çalışmamızda bizlere yardımcı olan Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü personeline, Hâkim Nefise YÜCEKÖK ve Hâkim Ahmet Nuri TÜMER in değerli ailelerine, Osmanlıcadan yaptığı tercümeler ile desteğini bizden esirgemeyen Yunus Emre BAKIRCI ya teşekkürü bir borç biliriz. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünde tespit edilen ilk hâkimlerin ve savcıların mesleki yolculuklarına birlikte göz gezdirelim. 6 Hukuk Gündemi 2012/2

Hakim Nefise YÜCEKÖK ve çalışma arkadaşları Hakim Mehmet Tevfik ŞENÖZ Hakim Nefise YÜCEKÖK Temyiz Mahkemesinde çalışma arkadaşlarıyla birlikte 2012/2 Hukuk Gündemi 7

8 Hukuk Gündemi 2012/2

2012/2 Hukuk Gündemi 9

10 Hukuk Gündemi 2012/2

2012/2 Hukuk Gündemi 11

12 Hukuk Gündemi 2012/2

2012/2 Hukuk Gündemi 13

14 Hukuk Gündemi 2012/2

Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünde yer alan özlük dosyalarına göre hâkim ve savcılık yapan ilk kadınlar, 2012/2 Hukuk Gündemi 15

Adalet Bakanlığından Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğüne devredilen özlük dosyaları listesinde adı yer almayan ancak pek çok kaynakta Türkiye Cumhuriyeti nin ilk kadın hâkimi olarak adı geçen, Bu yazımızda, ülkemizin zorlu coğrafyası ve Cumhuriyet in ilk yıllarının getirdiği maddi manevi güçlüklere rağmen, adaleti tesis etmek için sağlıklarını dahi bir kenara bırakmayı göze alabilmiş, hâkimlerin ve savcıların, bütün meslek hayatları doğruluk ve feragat ile geçen, ilk temsilcilerinin mesleki yaşamları sizlerle paylaşılmıştır. Adaletin savunucusu olmuş mümtaz ve güzide bu şahsiyetlerin adları, adalet toplumunda daima anılacak ve asla unutmayacaktır. 16 Hukuk Gündemi 2012/2

Staj Pencerem Stj. Av. Gülşah YILDIRIM Üniversiteden mezun olmuş; çalışma hayatına yeni atılmış biz hukukçuların mesleğe adım attığı yerdir barolar. Hukuk fakültesinden mezun olabilmek için hepimiz emek vermişizdir, hatta bazılarımızın bu uğurda yılları heba olmuştur. Her ne suretle olursa olsun, üniversiteden çıkışımızı almakla işin zor, engebeli kısmını aştığımızda, artık her şeyin daha kolay olacağını düşünmüşüzdür. Çıkışımızı aldığımızda, (hâkimlik -savcılık- kamu avukatlığı- serbest avukatlık gibi) farklı ideallerimiz olsa da, doğruca baronun yolunu tutarız. Yaşımız kaç olursa olsun, hepimizin içi kıpır kıpırdır yol boyunca. Bunun sebebi, bazımız için hayallerine ulaşmanın verdiği hazken, bazımız için de zihnimizde yeni hayallere yelken açmanın verdiği heyecandır. Baroda ilk günümüz Kalabalık, resmi ve daha çok koyu renkli kıyafetler giyen; aslında oraya ait olmadığını hisseden simaların bulunduğu bir yerdeyiz. Kimse birbirini tanımıyor (hukuk fakültelerinin sayı ve kontenjanını düşünürsek tam da böyle ), herkes etrafındakileri ve mekânı inceliyor. Çobanı olmayan bir koyun sürüsüyüz ilk dakikalarda. Sonra aramızda bazı şanslı arkadaşlar, tanıdık yüzler görerek; mimikleriyle Oh be! diyor ve az önceki kasıcı bekleyiş yerini gevşemeye bırakıyor. Bazı girişken arkadaşlar ise göz teması kurduklarıyla Merhaba! diyerek tanışıyor ve Biz neredeyiz? Acaba ne için burada bekliyoruz? gibi sorular zihindeki rafa kaldırılıp sohbet derinleşiyor; dinleyicilerle de bu sayı artıyor ve samimi bir Merhaba ile yeni arkadaşlıklar doğuyor. Aradan birkaç saat geçiyor ama hâlâ sürü çobansız Bazı çekingen arkadaşlar ise: Of hâlâ neden bekliyoruz? diyen gözlerle kenarda durup etrafı izlemeye devam ederken; uzaktan gelen ve her adımda yaklaşan bir ayak sesi ile az önceki konuşmaların oluşturduğu uğultu kesiliveriyor. Tanımadığımız bir sima gelip bize, staj sicil numaralarımızın bulunduğu kâğıda imza attırarak dosyalarımızı dağıtıyor ve savcılık stajımızın başladığını, bu sebeple de adliyedeki adalet komisyonuna dosyalarımızı elden götürmemiz gerektiğini söylüyor. Akabinde herkes az önceki sohbet ekibiyle küçük klanlar halinde adliye yolunda. Barodan adliyeye giden yolu ilk kez yürüyor çoğumuz. Yolu bilmeyenler de var elbet ama öndeki grubu göz hapsine almışlar, takipteler Adliyedeyiz Ne kadar karanlık bir ortam, floresanlar da olmasa Duvarlar soğuk, renkler cansız, koridorda yürüyenlerin çoğu asık suratlı, kimisi 2012/2 Hukuk Gündemi 17

yanındakine hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor. Biraz sohbet, biraz sessizlik Etraftakileri, bilhassa avukatları inceliyoruz ve bekliyoruz Uzun bir bekleyişin sonunda, yanında staj yapacağımız Cumhuriyet Savcılarının isimlerini öğreniyoruz. Sabahın ilk saatlerinden beri toplu dolaşan biz çömez stajyer avukatların burada yolları ayrılıyor. Artık herkes tek başına Stajımı yanında yapacağım savcının kapısına geldim. O an zihnimde iri cüsseli, şık giyimli, takım elbiseli, ciddi, tok sesli bir savcı canlandı. Bir an kapıyı çalmakta tereddüt etim. Tam elimi indirip geri adım atacakken, nasıl yaptıysam bir anda kapıyı tıklattım. O andan sonra geri dönemezdim, çaresiz içeri girdim. Savcı, zihnimde canlanan siluetin aksine: normal giyimli, yumuşak sesli, kibar ve bir o kadar da güler yüzlü biriydi. Stajyer avukat olduğumu söylediğimde, hemen Şöyle buyurun. diyerek önündeki sandalyeyi gösterdi. Odada başka bir savcı ve bir de kâtip vardı. Şöyle bir etrafı süzdüm. Küçük köhne bir oda, etrafta dosyalar yığılı, her iki savcının masasının üzerinde kullanmaktan parçalanmış, eskimiş birer ceza kanunu kitapçığı, notlar, kâğıt parçaları Usulca bana gösterilen sandalyeye oturdum. Ne elimdeki çantayı ne de ellerimi nereye koyacağımı bilebildim. Savcı, bazı sorular sorarak beni biraz olsun tanımaya çalışırken ben de her soruda biraz daha rahatlıyordum. Stajım bitince ne yapmak istediğimi sordu. Serbest avukatlık yapmak istediğimi söylediğimde bana istersem imzamı atıp gidebileceğimi, istersem de iddianame yazmayı bana öğretebileceğini söyledi. Biliyorum ki ne hâkim, savcılar ne de yarın birer meslektaş olacağımız avukatlar bir stajyerin yetişmesinde, staj eğitimine gereken katkıyı yapıyor yahut yapabiliyor. Bir an düşündüm, avukatlık yapmak istiyorum; öyle bir meslek ki, sonsuz bir bilgi yumağı, ucu bucağı yok. Karşımda, benim yürüyeceğim yoldan geçmiş, hukukla onca yıl iç içe yaşamış, hukukun uygulanmasına el ayak olmuş deneyimli bir üstadım var ve eğer ben istersem kısıtlı savcılık stajı süresince burada işlerin nasıl yürüdüğünü, bir savcının neler yaptığını, savcılığın nasıl bir meslek olduğunu; görme ve öğrenme fırsatı bulacaktım. Bu şansı kaçıramazdım. Bir stajyer avukatın mesleğe adım attığı ilk yerdir Cumhuriyet Savcısının odası. Nasıl başlarsan öyle gider derler ya, çok doğru. Eğer daha baştan pes edip, savcının yanında ne yapacağım, arada uğrayıp imzamı atar çıkarım diye düşünseydim işte o zaman öğrenmeyi çok daha zorlaştırmış olurdum. Çok heyecanlıydım ama heyecanımı içimde yaşıyordum; gözlemci, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı inceliyor; her şeyi öğrenmek istiyordum. Günler birbirini kovalıyor; ben de bu süreçte dosyaları inceliyor ve iddianame yazıyordum. Arada sorguları izliyor, zaman zaman savcının yanındayken görüşmeye gelen sanık ve müşteki yakınlarının veya bizzat tarafların savcıyla konuşmalarına şahit oluyordum. Hemen hepsi savcının odasına biraz mahcup, çekinerek giriyor ve çıkarken, özellikle de küçük şehir veya ilçeden gelmişlerse Allah razı olsun diyerek, odadan ayrılıyorlardı. Sık sık içimden ne güzel bir mesleğimiz olduğunu düşünerek; toplum içinde hukukçunun nasıl bir gözle göründüğüne insanların tavırlarını gözlemleyerek şahit oluyordum. İnsanın, kendisinin tam da istediği yerde olduğunu düşünmesi çok güzel bir duygu... Ben de tam olarak böyle hissediyordum. Kafamda hâkim, savcı, avukat ayrımı olmadı hiç. Çünkü yanında staj yaptığım savcı tam bir adalet timsali idi. Kendisine gelen herkese dikkatli bir üslup kullanıyor ve eğer karşısındaki bir avukatsa, kendilerine bir meslektaşı gözüyle baktığından olsa gerek; kanunlar ve imkânları çerçevesinde meslektaşlarına yardımcı olmaya çalışmasıyla da gözümde büyüyordu. Zaman su gibi akıyordu. Savcılıktan sonra sırasıyla Asliye, Sulh ve Ağır Ceza Mahkemelerindeki stajımı da bitirdim. Bazen kürsüde hâkimle oturdum bazen de kâtibe yazdırılan tutanakları takip ettim. Zaman zaman avukat meslektaşlarımın savunmalarına hep birlikte güldük, yeri geldi gerçekler ortaya çıktığında gözlerimize inanamadık. Ama her zaman soğukkanlı davrandık. Ceza, hukukun soğuk yüzü olsa gerek, özellikle de ağır ceza Çok güçlü bir alan, hayatta en zor şey kişi hürriyetinin kısıtlanması Düşünmesi bile insanı ürkütmeye yetiyor. Ceza koridorlarında sık sık bağrışmalar, bazen koridordakilere çarparak kaçan tutuklular ve peşinde onları yakalamaya çalışan, genellikle de yakalayan jandarmalar İlk gördüğümde tedirgin olsam da; zaman buna da alıştırdı beni. Derken aylar birbirini kovaladı Başta dosyalara bir savcının gözünden, iddia makamı gibi dosyanın genelindeki şahsi kanaatten yola çıkarak taraflı bakarken, zaman bunu da değiştirdi. Artık sadece dosyalar değil, insanlar da vardı, canlı, kanlı... İnsan vardı karşımızda, yüz ve vücut diliyle duygularını ele veren Hâkim ve avukatların sorularıyla kendini adeta kapana 18 Hukuk Gündemi 2012/2

kısılmış bir fare gibi baskı altında hisseden insanlardı bunlar. Kimi süt dökülmüş kedi gibi ürkek, sessiz ve pişman; kimi de yaşadıklarından nasibini alamamış. Gözlerinde bir tür perde, etrafı umursamayan, nerede olduğunun farkında dahi olamayacak kadar kör insanlar. Bir mahkemede, hâkim karşısında nasıl durulur, nasıl konuşulur, hatta avukatın aslında davada taraf olmadığını idrak edemeyen insanlardı bunlar. Öyle ki, meslektaşlarımız arasında dahi hâlâ kendini taraf gibi düşünenler varken, bunun farkında olan ben acaba fazla ileriyi mi düşünmeye başlamıştım? Hukuk mahkemelerindeki stajım başladığında, artık ceza mahkemelerini çok iyi biliyordum. Tabi bunu biraz da, (artık şans mı dersiniz yoksa şanssızlık mı dersiniz ) ceza mahkemelerindeki her hâkimin yazılı ya da sözlü olarak bir vazife vermesinin sağladığını söyleyebilirim. Aile mahkemelerinin nedense önü hep kalabalık! Genelde birbirine giren eşler, düğün takılarını mahkemeye getirip duruşma esnasında hâkimin önünde masaya döken insanlar, laf, söz Hatta bir arkadaşım, aile mahkemelerinin bulunduğu koridordan geçerken bir anda kavga çıkmış ve ne olduğunu anlayamadan gözüne bir yumruk yediğini söylemişti. Kısacası curcuna. İş ve Ticaret Mahkemelerinin bulunduğu koridor hep kalabalık ama ne bir kovalamaca var ne de bir kavga var duruşma salonlarının önünde. Koridorun uğultusunda mübaşirin sesi yankılanıyor VEKİLİ AVUKAT Bazen düşünüyorum, acaba benim adımı bu şekilde ne zaman zikredecek mübaşir diye ve yüzümde bir tebessüm olduğunu fark ediyorum o an. Şimdi zihninizden Bu kadar çok mu istiyorsun avukat olmayı? dediğinizi duyar gibiyim. İnsanın bir işi severek yapması, yaptığı iş her neyse kesinlikle o işteki başarısına yansıyor. Bu düşüncelerin verdiği heyecan hep olmalı, zira bu heyecan oldukça yürümek bir yana dursun zirveye koşarsınız. Başarınız da kaçınılmaz olur. Günler geçe dursun, tüm arkadaşlarım bir ofiste çalışmaya başlayınca; Artık ben de bir ofiste çalışmalıyım. diye düşünürken; biraz şans, biraz kısmet diyelim ilan sayfasında bir arkadaşımın işi öğrenmek için boş zamanlarında yanına gittiği ve bana sıkça bahsettiği avukatın stajyer arıyorum şeklinde ilanını gördüm. Arkadaşıma sorduğumda bana Başarılı bir avukat, gel görüş. dedi. Arkadaşım da zaten avukata benden, bir ofis aradığımdan bahsetmiş. Bir aylık süreçte nedense bir türlü görüşmeye gidemedim, ayıp oldu diye hayıflanırken avukatın ofiste olduğu ve benim de uygun olduğum bir gün görüşmeye gittim. Kafamda, şartları uyarsa orada stajıma devam edebilirim düşüncesinden ziyade, bu bahsin açıldığından beri bir ay geçmesine rağmen görüşememiş olduğumuz ve artık gitmezsem ayıp olacağıydı. Velhasıl gittim, görüştüm. Şimdiye kadar gördüğüm avukat bürolarından çok daha samimi bir büro ortamı vardı. Avukatın odası, konuşmaları, hukuka ve hukukçuya bakış açısı, duruşu kısacası her şey, bir an o ofiste çalışabileceğimi hissettirdi bana. Hislerimde yanılmamıştım ve o ofiste çalışmaya başladım. İddianame yazmaya o kadar meyletmişim ki, başta dosyaya savcı-hâkim gözüyle baktığımdan olsa gerek, ilk dilekçe yazma denememde ayrıntılarda boğulmuş; kimin haklı olduğu hususuna takıldığımdan saatlerce o dilekçeyi yazamamıştım. Zaman uçtu gitti, şimdi avukat gözüyle bakabiliyor ve akıcı dilekçeler yazabiliyorum. Stajyer avukat olarak, mesleğin inceliklerini öğrenme çabamızda, başta gözümüzde aşılması zor görünen dağların aslında o kadar da büyük ve zor olmadığını görüyorum. Stajyer avukat denince, maatteessüf hâkim- savcı yahut avukat meslektaşlarımızın gözünde: tembel, işini savsaklayan, sorumluluk verilmemesi gereken, hatta mümkün oldukça kendisinden ayak işleri dediğimiz angaryaların yapılmasında faydalanılan, mesleki anlamda toy kişiler canlanıyor. Ama benim gözümde hiç de öyle değil. Herkesin öyle veya böyle olduğu konusunda da bir iddiam yok. Meslek hayatına bizleri hazırlayan, stajımıza doğrudan veya dolaylı katkısı olan kişilerin bilmesi gereken bir husus var. Şöyle ki, biz stajyer avukatların başarısı, sadece bizden kaynaklanmıyor. Bizlerden önce aynı yoldan yürümüş meslektaşlarımızın, bizlerin başarısında ve başarısızlığında pay sahibi olduğu unutulmaması gereken bir husustur. Avukat stajyeri arkadaşlarıma baktığımda, kendimi çoğundan şanslı bir staj süreci geçirmiş olarak addediyorum. Bu sadece benim öğrenmeye açık ve istekli oluşumdan değil, staj sürecimde bu mesleğe ve meslektaşlarına değer veren insanlarla karşılaşmış olmamdandır. Bilhassa yanında stajımı yaptığım savcıya ve stajımın yedi ayını bilfiil yanında geçirdiğim avukata bana yaptığı değerli katkılarından dolayı çok müteşekkirim. Tüm meslektaşlarımızın, biz stajyer avukata olması gerektiği gibi bir staj dönemi geçirmesinde gerekli ve benzer imkânları sağlamaları dileğiyle 2012/2 Hukuk Gündemi 19

Alper IŞIK Avukat Ankara Barosu Yayın Alt Kurulu Başkanı Bir Kentin Tarihinde ŞAİRLERİN ATTİLA İLHAN IN PARİS İ (BİRİNCİ BÖLÜM) İlk Paris Serüveni Türk edebiyatında bütün edebi türlerde eser vermiş yazar sayısı azdır. Gerçi Aziz Nesin in dediğine göre her üç Türk ten dördü şairdir ve yine eminiz, herkes hayatını anlatsa roman olur. Bu yazımızı hayatını roman değil şiir haline getirmiş ve uzun süre Paris te yaşamış yazarın, Attila İlhan ın Paris serüveninin şiirlerindeki izdüşümlerini aramaya ayırdık. 80 yıllık yaşamını İzmir, İstanbul, Ankara ve Paris e bölen ve 40 ı aşkın kitap yayımlayan bu üretken yazarın, yazı serüvenini yalnızca edebi tür veya şehir ekseninde ele almak kuşkusuz bir yazının değil, bir edebiyat tezinin konusu olabilir ancak. Dolayısıyla çizgimizi Attila İlhan şiirinde Paris olarak çizmek bu zorlu yolda kaybolmamızı engelleyecektir. 12 şiir kitabı bulunan Attila İlhan ın yayımlanan ilk şiir kitabı Duvar dır. Şair bu kitabın ilk baskısını 1948 yılında kendi imkânlarıyla yaptırmış ve Beyoğlu ndaki kitapçılara bizzat dağıtmıştır. Ancak ilk baskı beklenen başarıyı elde edememiştir. İkinci baskı için ise 1959 yılını beklemek gerekecektir. Şairin ilk kitabında Paris şehri henüz ete kemiğe bürünmemiştir. Çünkü 1948 yılında daha şair Paris e ayak basmamıştır. 1949 yılında Nazım Hikmet i Kurtarma Hareketi ne katılmak için ilk defa Paris e giden Attila İlhan ın Duvar dan sonraki kitaplarında Paris kendini, caddeleri, kafeleri, parkları, garlarıyla yoğun bir şekilde hissettirecektir. Duvar kitabında ise Paris in yer aldığı iki şiir vardır. Bunlar Hey ve Marianne isimli şiirlerdir. Hey isimli şiirinde Attila İlhan budapeşte roma ille de 20 Hukuk Gündemi 2012/2

AYAK İZLERİII paris diyerek bu şehri diğerlerinden ayırmıştır. budapeşte roma ille de paris hey dünya olup bitesiye memleketimiz Marianne şiirinde ise eski nur beldesi paris karanlık şehir diyerek şehrin ikinci dünya savaşında yaşadığı işgali anlatmıştır. eski nur beldesi paris karanlık şehir dudaklarda solan hazin bir tebessüm yıldızlara serenad serenad sans espoir eğlenmiyor emsalsiz kemanlar artık karanfiller solmuş korular kimsesiz her lahza yaklaşan bir kabus gibi ölüm İkinci Paris Serüveni İlk Paris seyahatinden iki yıl sonra yani 1951 yılında bir gazetede yazdığı yazı yüzünden kovuşturmaya uğrayan şair, ikinci kez Paris e gider. İlkine göre hayli uzun süren bu ikinci gidişin dönüşünde, bu iki seyahatin izdüşümleri kendine 1954 yılında Sisler Bulvarı ve Yağmur Kaçağı kitaplarında yer bulur. Aslında tek kitap olarak basılması düşünülen bu kitaplar, yayıncının şiir dosyasını fazla kalın bulması sebebiyle Sisler Bulvarı ve Yağmur Kaçağı olarak ikiye ayrılır. Şair bu iki kitapla Duvar arasında uzun yıllar olmasını şöyle açıklıyor: İlk şiir kitabım Duvar la ikincisi sisler bulvarı arasına yıllar girmiştir. İki nedenden, birincisi 1945 1955 yılları arası yaşantımın en hareketli dönemini oluşturmasıdır. Durduğum yerde duramıyor, İstanbul / Paris / İzmir arasında öyle zigzaglı bir mekik hayatı sürüyordum ki şiiri yaşamaktan yayımlamaya vakit kalmıyordu. İkincisi, elbette o zamanlar solcu ozanların yayınevi bulamayışları. Duvar ı kendi hesabıma yayımlamıştım, parasını bir türlü toplayamadım ki, bir ikinci şiir kitabı çıkarabileyim. Sisler Bulvarı nda yer alan şiirlerin neden Paris etkisi taşıdıklarını açıkladıktan sonra şimdi de nasıl Paris etkisi taşıdıklarını açıklayalım. 2012/2 Hukuk Gündemi 21

22 Hukuk Gündemi 2012/2

Sisler Bulvarı nda Paris Sisler Bulvarı nda Paris ten bahseden ilk şiir Başka Adam şiiridir. Bu şiirde şair, Paris e Ankara Vapuru yla geliş macerasından ve Alliance Française de tanıştığı sevgilisi Anette den bahseder. Attila İlhan bu şiirinde Paris in gündelik hayatına da değinir. Şiirde geçen başlıca mekânlar ise Raspail Bulvarı, Luxembourg Bahçesi, Orfevre Rıhtımı ve genel olarak Paris bulvarlarıdır. Attila İlhan bu şiiri ilk Paris seyahati sonrasında yazdığını anlatır, Anette ile Luxembourg Bahçesinde yaptığı yürüyüşler de kendine şiirde yer bulmuştur. türkülerin başladığı bittiği yerdeki kız raspail bulvarı ndan yine gelip yine geçsen her akşam... hep böyle cam yeşili gökler boyar durur sabahtan akşamlara dek hollanda lı bir ressam orfevre rıhtımı nda... bulvarlarda rüzgar luxembourg bahçesi nde rüzgâr çoluk çocuk son yaprakları savuruyor... bir hızlı bulutlar kırmızı kuşlarla süslenmiş yün eldivenlerin gökyüzü kaldırımlar sen ve paris şehri sen ve paris şehri sevgili Bir sonraki şiir ise zaman-mekan algısına karşı bir duruşu içerir. On iki sıfır beş te izmir de başlayan şiir on iki on beş te istanbul da ve on iki otuz beş te napoli de devam eder ve on iki elle beş te paris te sona erer. Şair henüz Napoli deyken bile Paris özlemi çekmekte ve şöyle demektedir: on iki otuz beşte napoli garında ben utanmasam bilet parası dilenecektim paris diye ölecektim uzaktan notre-dame ın çığlıklarını dinliyordum On iki elli beş te Paris e kavuşan İlhan, şiire şöyle devam ediyor; on iki elli beş te paris te kan çıktı içimdeki bozgun büyüyordu... on iki elli beş te sen uyandığın zaman ben paris teydim gare de l est de yoksul bir oteldeydim kahrımdan seni terk etmiştim hırsımdan Yazının başında da dediğimiz gibi Attila İlhan ın ikinci Paris seyahati ilkine göre çok daha uzun ve renklidir. Dolayısıyla bu döneme denk düşen Sisler Bulvarı ve Yağmur Kaçağı kitaplarında Paris in gündelik hayatı önemli bir yer tutar. Sisler Bulvarı kitabının Kaptan bölümü Paris şehrinin en çok bahsedildiği bölümdür. Bu şiirler arasında Kaptan şiirinin yeri ayrı olsa da diğer şiirler de incelemeye değerdir. Bu şiirlerden ilki olan ve şairin ilk Paris seyahatinin ürünü olan la donna e mobili isimli şiir şairin şehre yerleşmesini anlatır: maubeuge sokağında gelip durmuştum otel defterine şair yazmışlar konservatuar talebesi komşum rigoletto dan prensin aryasına başlar Şairin daha sonra kitaplarının sonuna eklediği meraklısı için notlar kısmından anladığımıza göre şiir otobiyografik bir şiirdir. Attila İlhan ın bir dönem kaldığı oteli barındıran Maubeuge sokağı Paris in Türk mahallesine yakın bir konumda bulunur ve Gare de Nord ve Gare de L est ye de yakın olması sebebiyle şehre yeni gelenlerin ilk uğradıkları yerlerden biridir. Attila İlhan ın 2012/2 Hukuk Gündemi 23

Paris döneminin en vurucu şiiri olan Kaptan şiirinden de şairin bu sokakta yaşadığını anlıyoruz. Zira şair bu şiirde St. Vincent de Paul kilisesi benim otelin arkasına düşer dizesiyle Maubeuge sokağının arkasına düşen bu kiliseyi anmıştır. Şimdi bu şiiri biraz daha yakından inceleyelim: paris e mahsus bir yağmur hayatı bin dokuz yüz elli bir senesi sonunda Dizeleriyle başlayan şiir şairin Maubeuge Sokağı nda bir otele yerleşmesi ile devam eder. maubeuge sokağında gelip durmuşum otel defterine şair yazmışlar konservatuar talebesi komşum rigoletto dan prensin aryasına başlar her sabah saatin onunda... elbet bana biraderi düşündürür siz kendisini tanımazsınız bafra maden içer istifham gibi yürür şimdi ben yalnız o daha yalnız rigoletto nun sağında ve solunda Attila İlhan ın bahsettiği bu komşusunun söylediği ünlü arya şaire kardeşi Cengiz i hatırlatıyor. Şair bu durumu meraklısı için notlar kısmında şöyle açıklıyor:... kaldığım otelde bir konservatuar öğrencisi var, sık sık, Rigoletto dan ünlü aryayı söyler, oysa lise yıllarında İstanbul da, sanırım Saray Sineması nda (belki de Şark Sineması) seyrettiğimiz ünlü Rigoletto filminden beri kardeşim Cengiz, aramızda bu aryayı en güzel söylemekle ün yapmış. Oğlan şarkıya başladı mı, kardeşimi hatırlıyorum. Şairin artık bir Parisienne adayı olduğunu gösteren bu şiir şairin çektiği aile özlemini tanışılan yeni karakterler aracılığıyla bize anlatırken, Paris in yoksul bir bulvarı olan Boulevard Sebastopol ile zengin bir semt olan Belleville i karşılaştıran bir Paris tablosuyla sona erer: boulevard sebastopol da yağmur başladı belleville taraflarında güneş açıyor la donna kaybolmuş barbes metrosu nda Kaptan Attila İlhan ın Paris üzerine yazdığı şiirleri ve şairin Paris ini incelediğimiz bu yazıda belki de en uzun yeri kaplaması gereken bölüme geldik. Kaptan şiiri Attila İlhan ın Paris üzerine yazdığı beş şiirin adıdır. Kendisi kaptan şiirleri hakkında büyük bir metropolün, bu metropolün dağdağasını yaşayan bir adamın yaşantısı çarpıcı kesitler halinde verilmiştir der. Şiirin çoğu yerinde şairin duyduğu yalnızlığa ortak oluruz adeta. Çünkü anladığımız kadarıyla şair sevgilisinden ve arkadaşı Ricardo dan kopmuştur, artık Paris te yalnız ve yabancıdır ve sakal bırakmıştır; ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım şiirlerim kül rengi kumrular gibi uçuşuyorlar bakır çalığı göklere katiyen tahammülüm yok hele paris in gökleri aklımı başımdan alıyor bana seni senden evvelki poitiersli kızı hatırlatıyor... ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım soğuk gözlerinde buğulanmıştı ölsen 24 Hukuk Gündemi 2012/2

tanıyamazdın hatta ricardo bile hani vatansız ricardo burnumun dibinden geçti geçen gün beni tanıyamadı oysa au vieux châtelet de sabah akşam beraberdik üçümüz viyana kahvesi ve sıcak rom içerdik üstelik o krapfen severdi güzel olurmuş rivayet neden ve nasıl sevdiğini anlayamadım gitti Attila İlhan ın sabah akşam gittiği Au Vieux Châtelet Paris şehrinin ilk merkezi olan Île de la Cite ye bir köprüyle bağlanan Châtelet meydanında Paris in en eski kafelerinden biri olarak hala hizmet veriyor. Krapfen hala güzel mi bilmiyoruz ama bir Paris seyahatinin umulmadık bir anında bu kafenin karşınıza çıkma ihtimali çok yüksek. Şairimiz bu dizelerde eski güzel günlerini yad etmekten duyduğu üzüntüyü yalnızlıktan da kurtulup yalnız kalmak isterim diyerek aşmaya çalışıyor ve soğuk gözlerinde buğulanan sevgilisini takip etmeye başlıyor: montmartre metrosu civarında seni gözden kaybettim o zenci yine arkanda mıydı hiç dikkat etmedim ağzında yoksul bir ıslık ıslak bir cigara gibi sidney bechet in caz havalarını çiğneyip tüküren o saklasın varsın seni sevdiğini biliyorum ben yüzünün renginden geliyor bütün üzüntüsü Bu dizelerden sonra bir gazete aldım ama evde okuyacağım diyen Attila İlhan, lüks semtlerden biri olan Montmartre a çıkan ve Paris in fakir bulvarlarından biri olan Magenta Bulvarı yakınında bulunan metro civarında sevgilisini kaybeder. Şiirin daha sonra bu bulvara son derece yakın olan Lafayette Caddesinde sabahlayan Attila İlhan imgesi ile devam edecek olması, Montmartre a giden sevgili ile beraber düşünüldüğünde aslında iki sevgilinin ayrı dünyalara ait olduğunu da okuyucuya hissettirecektir. ve ben seni unutsam hiç hatırlamasam hiç mi hiç ihanetini hatırlamasam şehvetini hatırlamasam ellerim oldum olasıya seni unutsalar yarı gecenin içinden bir zenci süt beyaz bakıyor rue lafayette de dünden bugüne geçiyorum Şiirin ikinci bölümünde göze çarpan ilk dizeler ise yelkenlerine Paris yazılmış bir gemiden ve Luxembourg garındaki çiçekçi bir kızdan bahsediyor ve şairin Paris teki arkadaşlarından Pablo yla devam ediyor. bu geminin yelkenlerine herifin bir paris yazmış luxembourg garı nın dirseğindeki çiçekçiyi bileceksin yeşil muşamba ceketli sarışın küskün kızcağız en dokunulmaz kızı en temiz fikrimce paris in pablo ya sorarsanız bir taksi şoförüyle yatıyor pablo!.. ah pablo!.. onunla bir tanışsanız önüne gelene salamanca da bir şeyler anlatıyor babasını orada bir duvar dibinde bırakmış halbuki konuştuğu zaman fransız sanırsınız Bu dizelerden sonra ise şair kendisini Paris in öğrenci semtlerinden biri olan Saint- Michel de 2012/2 Hukuk Gündemi 25

bir talebe kahvesinde bulur. Şair burada sevgilisi için yazdığı şiirlerden pişmanlık duyar ve Charles de Gaulle Etoile a çıkan caddelerden bir olan Avenue Wagram daki bir Ağustos akşamı aklına gelir: saint- michel de bir talebe kahvesindeyim yalnız gündüz olduğu halde bütün ışıkları yakmışlar bir cumartesi günü saat dört buçuğa beş var ellerim kırılsa ben senin için bu şiirleri yazmasam dinamit taşırmış gibi gözlerini taşımasam avenue wagram da bir akşam yeter bana ağustos ta Şiirin bu bölümleri şairin Paris hayatının çağrışımlarıyla doludur. Avenue Wagram da bir akşamı hatırlayan şair daha sonra Châtelet Meydanı ndaki önceki geceyi hatırlar. Burada andığı mekânlar ise 1867 yılında yapılan Saint- jacques kulesi ve Saint- Michel köprüsü yakınındaki Cafe de l ecluse dür. dün gece châtelet de metronun yanı başında durdum yağmur bilmediğim başka bir gökten yağıyordu yağmur saint- jacques kulesine doğru yağıyordu yanımda olduğun zaman her zamankinden yalnızım şimdi bir nefeste cafe de l ecluse ü hatırladım seine kıyısındaki küçük nehir kahvesini Çağrışımlarla yüklü bu kısımlar aslında Attila İlhan ın zamanla söyleyişte bir rahatlığı benimsemesinin bir sonucudur. İkinci bölümün sonunda konu yine sevgilisine gelir. Paris in batakhane semtlerinden biri olan Utrillo dan (Her ne kadar adı ünlü ressam Maurice Utrillo dan gelse de) çekip çıkarmıştır onu. utrillo nun bir sokağından seni çektim çıkardım elin yüzün kirlenmiş üstün başın toz içinde sana mardi gras için bir japon maskesi aldım sen bana kaptan diyorsun herkes bana kaptan diyor sahici bir kaptanmışım gibi tükürüyorum Şiirin üçüncü bölümü ise Paris in kısmen daha düşük semtlerinden Faubourg Saint- Denis de başlıyor. Bu bölge şiirin yazıldığı dönemde değil ama günümüzde Paris in Türk Mahallesi olarak biliniyor. Yakın zamanda 20 yönetmenin Paris hakkındaki kısa filmlerinden oluşan Paris Je T aime filminde bu mahalleye aynı ismi taşıyan yönetmenliğini Tom Tykwer ın yaptığı bir kısa film mevcut ve bu filmde arka planda Türk mahallesine dair işaretler bulunabilir. Şiirin yazıldığı dönemde ise mahallenin bu özelliğinden bahsedilmiyor. Sadece o tarihlerde kurulan semt pazarı ve pazardaki karakterler şiirde yer alıyor: faubourg saint- denis de işte yine pazar kurulmuş beş franga çorba içtiğimiz julien in kapısı önünde kırmızı ve siyah ve sarı saçlı bir kadın durmuş muzaffer patatesler satıyor üç renkli neşesi içinde camların arkasında ekmekçi kızlar mavi beyaz raflarda uzun uzun herifler gibi taze ekmekler üstüne bir yağmur yağdırmak hevesi uyanır içinde ben bu mısraları yazarım tout-va-bien kahvesinde Şairin tout- va- bien kahvesi derken bir sözcük oyunu yaptığını düşünmüyoruz (Tout va bien Fransızca da her şey yolunda demektir). Dolayısıyla Faubourg Saint- Denis ve civar semtlerde aynı ismi taşıyan bir kafenin varlığından duyduğumuz kuşkuyla yaptığımız araştırmalar sonucunda Faubourg Saint Denis Caddesi nin yakınlarında Rue Bouchardon da eskiden böyle bir kafenin olduğunu öğrendik. Şimdiyse o adres kapısı kapalı olarak duruyor ve yerine açılmış bir şey henüz yok. Şiirin devamında ise kendimizi Fransız Devrimi nin Bastille Meydanı yla birlikte simgesi olmuş Concorde Meydanında buluyoruz. Bu meydan Avrupa nın en ünlü caddelerinden olan Champs- Elysees nin sonunda bulunur ve cadde bu meydandan Tuileries Bahçesi ve ardından Louvre Müzesi ne bağlanır. Meydanın tarihi 1748 yılında dikilen Luksor Dikilitaşı ile başlar. O zamanlar şehrin dışında kalan bu alan bugün şehrin adeta kalbinin attığı Champs- Elysees nin ve Louvre Müzesi nin arasında kalmıştır. Ayrıca meydan Paris in en büyük, Fransa nın ise ikinci büyük meydanıdır. Bu özelliği nedeniyle de Fransız Devrimi ve devamında yapılan idamların infaz 26 Hukuk Gündemi 2012/2

noktasıdır. Şiir ise bu özellikleri çağrıştıran unsurlardan uzaktır. Meydan neredeyse sadece ismiyle anılmıştır: concorde da bütün fıskiyeler birden ayaklanacak eğri bir demir gibi ensende hissedeceksin ebem kuşağını Daha sonra ise Bordeaux ya yolcu edilen sevgiliye sıra gelecektir. Şiirin bu kısmında gar ismi verilmemiş ama günümüzde Bordeaux ya kalkan trenlerin Montparnasse Garı olduğunu ve bu semtin de yazarların uğrak yeri olduğunu düşünürsek son zamanlarda çekilen Le Fabeleux Destin D Amelie Poulain ve Hugo filmlerinin de dekoru olan bu garın şiire konu edildiğini düşünebiliriz. Ayrıca şair bu dizelerin devamında Paris teki adresini de St. Vincent de Paul kilisesi olduğunu söyler. Yazının basında da belirttiğimiz gibi Gare du Nord ve Gare de l Est ye son derece yakın olan bu kilise şairin daha önce verdiği bir adres olan Maubeuge sokağının da arkasında kalır. Dolayısıyla şairin yaşadığı cadde bu iki şiirle netliğe kavuşuyor: st. vincent de paul kilisesi benim otelin arkasına düşer saat kulesi her gece uyur uykumdan uyandırıyor her seferinde tekrar seni bordeaux ya yolcu ediyorum Şiirin dördüncü bölümünde Paris imgesi yavaşça kayboluyor çünkü şairin ve sevgilisinin hayatlarını yansıtıyor çoğunlukla bu bölüm. Arada bir sahneye karışan mekânlar ise Marivaux Sineması, Austerlitz Garı ve Samaritain. Marivaux Sineması bugün bildiğimiz kadarıyla kullanılır durumda değil. Boulevard des İtaliens de bulunan bu sinemayla ilgili bilgi de elimizde mevcut olmadığından sadece adını anmakla yetineceğiz. Austerlitz Garı ise hala Paris in en eski garlarından biri olarak hizmet veriyor. Ayrıca bir metro aktarma istasyonu olması sebebiyle de Parislilerin gündelik hayatında sıklıkla kullandıkları bir mekân olduğuna şüphe yok. Samaritan e gelince, buranın Paris in eski alışveriş merkezlerinden biri olduğunu biliyoruz. Şiirin yazıldığı yıllardan günümüze kadar bu özelliğini sürdüren mekân Paris in en eski köprüsü olan Pont- Neuf ün Île de la Cite yi şehrin batı yakasına bağladığı yerde bulunuyor. Hatta bu mekân 90 lı yıllarda bir hayli ünlü olan Les Amants du Pont- Neuf (Köprü Üstü Âşıkları) filminin de çoğu sahnesinde arka plandan net bir şekilde görülmektedir. Şimdi bu bahsettiğimiz mekânların şiirde nasıl yer aldıklarını da gösterip Kaptan şiirinin son bölümüne geçelim: şimdi benim gözlerim paris te marivaux sinemasında bir çift kara maça gibi yorgun ve uykusuz ellerim derseniz marsilya da garsonlar hesaplaşıyor martini- cin seksen frank on frank da servis kalbim derseniz onun nerede olduğunu bilmiyorum... ikimiz birden bire austerlitz garı na gidiyoruz austerlitz garı önüne bakıyor bizden utanıyor bir trene binip rastgele defolup gitmek istiyorum... samaritain in ışıkları ocağıma düşmüş yalvarıyor bir roman için fevkalade oldukları düşünülebilir 2012/2 Hukuk Gündemi 27

Kaptan şiirinin son bölümü şiirdeki en keskin ve iddialı ifadelerin yer aldığı kısımdır. Şair bu bölümde terk edilmiş olmasının bir sonucu olarak öfkesini iyice artırmıştır. O kadar ki Seine kıyısında bugün de yoğun olarak bulunan kitapçılarda bulduğu Fransız dilinin ünlü şairi François Villon un şiirlerinde teselli bulmuştur ve sevgilisinin kendi şiirlerini okudukça ağlamasını dilemiştir: seine kitapçılarında villon un şiirlerini buldum nehir yürek gibi kararmıştı rüzgar esiyordu bir hafta her gece villon dan bir şeyler okudum sen benim şiirlerimi okudukça ağlayacaksın Daha sonra şair yaşadığı ilişkiyle ilgili pişmanlık duymaya başlamıştır. Sevgilisini hiç tanımamış olmayı istemektedir artık. Öyle ki bugün Montmartre in en önemli simgesi olan Sacre- Coeur Kilisesi nin önünde kör bir dilenci olmak bile ona daha güzel gelmektedir. seni hiç görmeseydim seni keşke hiç görmeseydim şu benim iki gözüm aksalardı kıpkızıl kör olsaydım sacre- coeur de armonik çalsaydım dilenseydim seni hiç görmeseydim ismini hiç duymasaydım belki kendime göre rezilce saadetlerim olurdu Şiirin sonlarına geldiğimizde ise tanıdık bir Paris anıtı yani Eiffel Kulesi şiirimize girer. 1887-1889 yılları arasında Fransız Devrimi nin 100. yıl kutlamaları için Paris te düzenlenen fuarın giriş kapısı olmak üzere geçici olarak inşa edilen ancak daha sonra kalıcı hale gelen kule, bugün bütün Fransa nın simgesi konumundadır. İlk yıllarında kulenin Paris in güzel silüetini bozduğunu düşünen Fransız aydınları kulenin kaldırılması için bildiriler yayınlamışlardır. Hatta bugün Maupassant tarzı öykücülüğe adını veren Fransız öykücü Guy de Maupassant da bunların arasındadır. Ancak bu ünlü yazar öğle yemeklerini de kulenin terasında yemektedir. Bunun nedenini soranlara ise Paris te bu kulenin görülmediği tek yer burası diyerek cevap verir. Zamanında büyük tartışmalara da konu olsa da Eiffel Kulesi bugün yılda 6 milyon turist ağırlayan, geceleri ise zaman zaman ışıklarını sarıdan beyaza çevirerek altında oturup içkilerini yudumlayan Fransızları coşturan bir çekim merkezi ve aynı zamanda da Fransa nın iletişim ağını sağlayan en önemli vericilere sahip. Şairimiz Attila İlhan şiirinde Eiffel e sadece bu şiirde yer vermiştir. O da Eiffel in dibinde bir cigara yakmalık zaman dilimindedir. Vakit ise akşamdır, Eiffel Kulesinin arka taraflarına düşen Saint- Dominique Sokağı ışıklarını yeni yakmaktadır: eiffel in dibinde durduk ben bir cigara yaktım saint-dominique sokağında şehir ışıklarını yaktı içim büyük karanlıktı ellerimi göğe uzattım İçi büyük karanlık olan şairimiz şiirin devamında yine ayrıldığı sevgilisini anar ve ona sitem eder: rüyana erkekler giriyordu hem çıplak giriyordu aklına ben geldiğim zaman utanıyordun onların arasında değildim çünkü ben yoktum ben paris te kalmıştım adresim ezberindeydi istesen her cumartesi bir kart gönderebilirdin ne var ki bunu hiç bir zaman yapmayacaktın Sevgilisine böyle sitem eden şair daha sonra Paris yıllarının en yakın dostu Mırç la yapacaklarını anlatarak şiiri sonlandırır: şimdi kalkıp gitsem mırç ı bulacağım malum sonra vini-prix den üç litre şarab alacağımız şarabın yanına bir şişe rom-negrita alacağımız sarhoş olacağımız malum şarkı söyleyeceğimiz sonra mırç zehra dan bahsedecek ben susacağım camlardan bakınca paris in damlarını göreceğiz bana ancak sabahları telefon edebilirsiniz 28 Hukuk Gündemi 2012/2

İDAM : KAMUSAL CİNAYET! Stj. Av. Zeynep CENGİZ Fotoğraf: Soner ALPER Yaklaşık 10 yıl sonra idam cezası nı yeniden tartışıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Norveç Dışişleri Bakanı nın da katıldığı bir panelde Norveç te 77 kişiyi öldüren katilin 21 yıl hapis cezası almasına tepki göstererek, idamı tekrar Türkiye gündemine taşımıştır. Katıldığı birçok platformda idam cezasının yeniden getirilmesini istediğini açıklamış ve bu konudaki tartışmaları alevlendirmiştir. Peki, idam cezasıyla çözülmek istenen nedir? Terörü sona erdirmek mi, şehit ailelerinin vicdanını rahatlatmak mı, adaleti sağlamak mı? Yoksa gündemi değiştirmek mi? İç Hukuk Açısından İdam Cezası Anayasa nın 38. maddesinde 07.05.2004 tarihinde yapılan değişiklikle Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez hükmü getirilmiştir. Yine aynı tarihte Anayasa nın 90. maddesine eklenen cümlede; Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır denilmiştir. Görüldüğü gibi, normlar hiyerarşisinin en tepesinde bulunan Anayasa ile idam cezası kesin ve net bir şekilde kaldırılmıştır. İdam cezasının mevzuatta tekrar kendine bir yer bulabilmesi için öncelikle iç hukuktaki bu hükümlerin kaldırılması gerekecektir.1 Uluslararası Hukuktan Doğan Yükümlülüklerimiz 1 Prof. Dr. Mehmet Özcan, İdam Cezası Geri Gelir Mi? Yayın Tarihi 13.11.2012-http://www.ankarastrateji.org/yazar/ prof-dr-mehmet-ozcan/idam-cezasi-geri-gelir-mi/# 2012/2 Hukuk Gündemi 29

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 28.04.1983 tarihli 6 Nolu Ek Protokolünün 1. maddesine göre; Ölüm cezası kaldırılmıştır. Hiç kimse bu cezaya çarptırılamaz ve idam edilemez. 01.07.2003 tarih ve 4913 sayılı Kanun ile bu Protokol, Türkiye için de bağlayıcı hale gelmiştir. 47 Avrupa Konseyi ülkesinden sadece Rusya bu Protokolü imzalamamıştır. 03.05.2002 tarihli 13 Nolu Ek Protokolde ölüm cezasını her türlü durumda kaldırmak için son adım atılarak, savaş ve yakın savaş tehlikesi zamanında işlenmiş olan fiiller için de ölüm cezası verilemeyeceği karara bağlanmıştır.2 Ayrıca bu Protokolün 2. ve 3. maddelerinde askıya alma ve çekince koyma yasağı getirilmiştir. 13 Nolu Protokol, Türkiye tarafından 06.10.2005 tarih ve 5409 sayılı Kanun ile kabul edilmiştir. Ölüm Cezasının Kaldırılmasını Amaçlayan, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ye Ek İkinci İhtiyari Protokol ün 1. maddesine göre; Bu Protokole Taraf bir Devletin egemenlik alanında bulunan hiç kimse idam edilemez. Her bir Taraf Devlet, kendi egemenlik alanı içinde ölüm cezasını kaldırmak için gerekli bütün tedbirleri alır. 3 Bu Protokol de 28.10.2005 tarih ve 5415 sayılı Kanun ile kabul edilmiştir. Türkiye bu düzenlemelere rağmen idam cezasını getirebilir mi? Bu biçimsel hukuk açısından mümkündür. Yapılacak bir Anayasa değişikliği ile idam cezası yeniden getirilebilir. Ancak bu durumda, uluslararası alanda ciddi problemler yaşanması kaçınılmaz olacağı gibi, kamu vicdanı da rahatsız olacaktır. İdam Cezası ve Toplumsal Vicdan İdam cezasının haklılığı için getirilen; Devlet affedemez, ancak şehit aileleri affeder, Şehit ailelerinin vicdanı rahatlasın gibi argümanlar, ceza hukukundaki temel ilkelerin altüst edilmesine neden olmaktadır. İdam cezası, mahkûmun hayatının belli bir şekilde sona erdirilmesi suretiyle infaz edilen bir cezadır. İnsan vücudu üzerinde uygulandığı için bedenseldir. İnsan hayatı üzerinde uygulandığı ve bedensel olduğu için şiddet içerir, insani değildir. Aynı zamanda hükümlüye büyük bir manevi acı verdiği de kesindir.4 Cezaların amacı suçluyu ıslah etmesi, suçların 2 Rona Aybay, TBB Dergisi, Sayı 88, 2010, s 238 3 Detaylı Bilgi için http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5415.html 4 Erem, Faruk, Ölüm Cezası, Ankara, 1962, s 20-22 önlenmesi ve suçluya yaptığının ödetilmesidir. İdam cezası ise ıslah etme amacından oldukça uzak olduğu kadar suçluya yaptığını ödetme, öç alma duygusunda da Hammurabi Yasaları kadar ilkel ve sert bir yöntemdir. Cesare Beccaria, idam cezasını kamusal cinayet olarak nitelendirmiş ve barbarlık olduğunu 18. yüzyılda dile getirmiştir.5 Suçların önleyiciliği etkisi ele alınacak olursa; idamın uygulandığı Amerika Birleşik Devletleri, idamın reddedildiği ülkelere göre daha yüksek bir suç oranına sahiptir. Ankara Barosu İnsan hakları Merkezinin 16.12.1999 da -yani idam cezası henüz kaldırılmamışken- hazırlanan raporunda şöyle denilmişti: Güncel konu olarak idam cezasının kaldırılması görüşüldü. Varılan ortak sonuç şudur: 1)Konu Abdullah Öcalan Olayı ndan ve Avrupa dan soyutlanarak ele alınmalıdır. 2)Ölüm cezasının kaldırılması savunulmalı, bu yöndeki girişimlere destek verilmelidir. 3)Ancak ölüm cezasının kaldırılması gerekçelendirilirken yetkililerin kullandıkları argümanlar yadırgatıcı bulunmuştur. Suçluların iadesini sağlamak için ölüm cezasının kaldırılması gerekir ya da ölüm cezasını kaldırmazsak bizi Avrupa Birliği ne almazlar gibi yaklaşımlar doğru değildir. Üstelik bu görüşlerin Başbakan ve Adalet Bakanı düzeyinde dile getirilmesi endişe vericidir. Şehit aileleri psikolojisi ile olaya yaklaşmak ne kadar sakıncalı ise, Avrupa nın gözüne girme anlayışı da bir o kadar sakıncalıdır. Sorun, başta Türkiye halkı olmak üzere bir insanlık sorunudur, çağdaş ceza ve infaz normlarına ulaşma sorunudur.- 4) İdam cezasının kaldırılmasıyla birlikte, ceza ve infaz yasalarında bazı değişiklikler yapmak, belki bunu bir paket olarak düşünüp önermek doğru olabilir. Örneğin idam cezası kaldırılıp, yerine ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası getirilmesi gibi öneriler tartışılıp değerlendirilmelidir. İşte, 13 yıl sonra, Baromuzun hayata geçirilmiş bu görüşlerini yeniden dile getirmek zorunda kalıyoruz. Atamaları siyasi iktidarın denetimindeki bir kurul tarafından yapılan hâkimlere, insanın yaşam hakkı konusunda takdir yetkisi tanımak oldukça ürkütücüdür. Yargının tam bağımsızlığının sağlanması amaçlanmalıyken idam cezasını tartışıyor olmak da bir o kadar üzücü ve düşündürücüdür. 5 Detaylı Bilgi İçin BECCARIA, Cesar Bonesano, Suçlar ve Cezalar Yahut Beşeriyetin Mecellesi, Çeviren Muhittin Göklü, İstanbul,1964 30 Hukuk Gündemi 2012/2