Violet VVinspear - Çöl Çiceği. www.cepsitesi.net



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

Zulu folktale Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 4

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

meslek seçmişim kendime! Her gün dolaş dur! Masa başında çalışmaktan beter sıkıntıları var bu işin; yolculukların çilesi de işin cabası: Değiştirilen

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

MERHABA ARKADAŞLAR BEN YEŞİLCAN!

Esrarengiz Olaylar. Dangg Dongg Dangg

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

ÇAYLAK. Çevresinde güzel bahçeleri olan bir villaydı.

Umutla, harabelerde günlük turuna çıkmış olan bekçi Hilmi Efendi yi aramaya koyuldu. Turist kalabalığı Efes sokaklarına çoktan akmaya başlamıştı.

DENEYLERLE BÜYÜYORUZ

MATEMATİK ÖYKÜLERİ BİLGİÇ İLE SAYGIÇ NEŞELİ


Helena S. Paige Çeviri Kübra Tekneci

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

Rukia Nantale Benjamin Mitchley Nahide Büşra Ertekin Turkish Level 5

Beulah, dedi Nannie, gitmeden gel de yastıklarımı düzelt, bu sallanan koltuk aşırı rahatsız. Tamam, hanımım, geliyorum hemen. Nannie derin bir iç

ISBN :

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

TEŞEKKÜR. Kısa Film Senaryosu. Yazan. Bülent GÖZYUMAN

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Jiggy kahramanımızın asıl adı değil, lakabıdır. Ve kıpır kıpır, yerinde duramayan anlamına gelmektedir.

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Eskiden Amcam Başkötü ye ait olan Bizim Eski Yer,

Dünya Onlarla Daha Renkli

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

HAYAT BİLGİSİ A TEMASI: OKUL HEYECANIM. Gözümüzün rengi Saçımızın rengi Okula gitmemiz Yukarıdakilerden hangisi fiziksel özelliğimiz değildir?

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

yuvarlak masa yeşil erik üç kalem ihtiyar adam

CAN'IN SESSİZ DÜNYASl

bölüm 2 Benim ilk İzmir im (tai liti izmir)

Jake mektubu omzunun üstünden fırlatır. Finn mektubu yakalamak için abartılı bir şekilde atılır.

HİKÂYELERİMİZ FEN VE MATEMATİK ETKİNLİĞİ

İLK OK UMA KİT APLARI

EZBERLEMİYORUZ, ÖĞRENİYORUZ. Hafta Sonu Ev Çalışması DAĞINIK ÇOCUK

Woyzeck: Öğleyin güneş tepeye çıkıp da dünya ateşe düşmüş gibi yanmaya başlayınca, işte o zaman korkunç bir ses bir şeyler diyor bana.

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Atabek Koleji Anaokulu Kasım Ayı Aylık Takvimi

Bay Çiklet in Bahçesi

Edwina Howard. Çeviri Elif Dinçer

Tuğrul Tanyol. Beyaz at. Sönmüş kentleri dolaştım sessizlikte Boş meydanları, kirli sokakları Herkes kendi yankısının peşinde

En Güzel Hediyesi Noel

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

Çok Mikroskobik Bir Hikâye

TAVŞANCIK A DOĞUM GÜNÜ SÜRPRIZI

Bu konuda daha kim bilir ne yöntemler bulunacak? Tüm Kişisel Gelişim Uzmanı Meslektaşlarımı ve dostlarımı WC-TERAPİ çalışmalarına bekliyorum!

ama yüreğe dokunanlar

MERAKLI KİTAPLAR. Alfabe

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

DDD. m . HiKAYE. KiTAPLAR! . CİN. ALİ'NİN. SERiSiNDEN BAZILARI. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

AĢağıdaki sözcüklerle tümceler kurunuz! 6

Soðaným da kar gibi Elma gibi, nar gibi Kim demiþ acý diye, Cücüðü var bal gibi

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

AYNI YALINLIKLA ÖLMEK ısterım. Aynı yalınlıkla ölmek isterim. Kırda bir çiçek gibi, sakin, gösterişsiz. Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde

MUTLU HAFTALAR. Emrah&Elvan PEKŞEN

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

tellidetay.wordpress.com

tellidetay.wordpress.com

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Pirinç. Erkan. Pirinç (Garson taklidi yaparak) Sütlükahve söyleyen siz değil miydiniz? Erkan

Kızım, evde köpek. bu köpeği eve? dedi. annesi. Zaten hep beni suçlarsın! dedi Cimcime. Mıyk! diye sızlandı köpek. Hemen gidecek bu köpek!

ÇiKOLATAYI KiM YiYECEK

Herkes Birisi Herhangi Biri Hiç Kimse

Doğuştan Gelen Haklarımız Sadece insan olduğumuz için doğuştan kazandığımız ve tüm dünyada kabul gören yani evrensel olan haklarımız vardır.

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

&[1 CİN ALİ'NİN HİKAYE KİTAPLAR! SERIS.INDEN BAZILARI. l O - Cin Ali Kır Gezisinde. Öğ. Rasim KAYGUSUZ

BİZE KATILIR MISINIZ?

Siyahın Tasarımlardaki Önemi Nedir?

ÇOCUK VE YETİŞKİN HAKLARI

Hiçbir şey olmamış gibi çekip giden, kalpleri hunharca katlederek bırakanların bu hayatta mutlu olacağına inanmıyordum. Zamanla bu inanç alev aldı;

CİN ALİ İLE BERBER FİL

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

tellidetay.wordpres.com

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Sosyal Ajan. Melek mi Şeytan mı? ÖYKÜ. Marka Uzmanı GİZEM. Kokusunda Davet var ÖZKAN

YİNE YENİ KOMŞULAR. evine gidip Billy ile oynuyordu.

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

Yukarıda numaralanmış cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından farklıdır?

WLL100. Ninnici Hav Hav KULLANIM KILAVUZU

Transkript:

Violet VVinspear - Çöl Çiceği www.cepsitesi.net Birinci Bolum Genç kız otelin terasında durmuş uzun palmiye ağaçlarının amerinden yıldızlara bakıyordu düşünceli hali vardı. Mavi ipekten bir gece elbisesi giymişti ama havadaki yasemin ve bahçenin duvarlarım aşıp gelen keskin ve vahşi çöl kokusunu içine çektikçe içerde sürüp giden dans müziğinin etkisinden yavaş yavaş sıyrılıyordu. Babasının tanıdığı ve dilinden düşürmediği esrarlı doğa; birlikte gezmeyi umdukları ülke işte burasıydı. Şu duvarların ötesinde düşlerine gi ren altın kumlar uzanıyordu ve yarın sabah erkenden tek başına atla Fadna vahasına gidecekti. Babası bu vahada küçük bir evde yaşamış ve kendisine ressam sıfatını kazandıran o gündoğumu ve günbatımı resimlerini burada yapmıştı. Öylesine canlı ve çarpıcıydılar ki bir rahibe okulunda öğrenci olan genç kızda o resimlerin ilham kaynağı olan yerleri kendi gözleriyle görmek dayanılmaz bir özlem haline gelmişti. Gideceğiz Lorna diye söz vermişti babası. Yolculuğa dayanabilecek kadar iyileşir iyileşmez gideceğiz ve çölün hemen kıyısında yaşayacağız. Pariste tam bir yıl boyunca Lorna yolculuğu sırasında bir virüs kapan babasına bakmıştı. Ancak Peter Morel yavaş yavaş hummaya yenilmiş ve tek kızını dünyada bir basma bırakıp gitmişti.gerçi genç

kız parasız sayılmazdı.morelin ressamlığı geleceğini güvence altına almıştı ama hiç bir şey o ince ve şakacı babasının yokluğunun yarattığı boşluğu dolduramazdı. Hatta şimdi bile masasında çalışırken yüzündeki o tembel gülümseyişi ya da hızlı karakalem vuruşlarıyla ilginç bir yüz çiziktirişini görür gibi oluyordu.boğazına bir şeyler düğümlenir gibi oldu ve arkasından yaklaşan ayak sesleri ile terasın bu uzak köşesindeki yalnızlığının bittiğini anladı. Erkek adımlarıydı bunlar.lornanın içinde hemen yandaki merdivenlere atılmak ve bahçede gizlenmek isteği uyandı ama gölgeden çıktığı anda genç adam yanına yaklaşmıştı bile. Demek buradasın Gülüşü biraz öfkeliydi. Dans için bana söz vermiştin Lorna. Balo salononun aydınlık çift kanatlı camlı kapısından dışarı müzik sesleri taştı.lorna sıcaktan sigara dumanı ve boş gevezeliklerden bunalıp dışarı çıkmıştı.ilgisini çekmek için uğraşan onca kız varken Rodneyin neden peşinden geldiğini merak etti. Dans etmek canımı sıkıyor.soğuk soğuk genç adama baktı.temiz havayı ve şu yıldızların elimle dokunabilecekmişim gibi yakın duruşlarını daha çok seviyorum. Öyle değiller ama Lorna.Rodneyin sıkıcı konuşmaları ve yaşam anlayışı Lornanın sinirlerine dokunuyordu/ulaşabileceğin şeyleri kabul etmen daha doğru olur. Bütün o sıradan şeyleri midiye küçümsedi.evlilik ve onun getirdiklerinden birkaç yıl içinde bıkılmaz mı Aklı başında hiçbir erkek senden bıkmazdiye karşılık verdi Rodney.Lorna onun hafifçe boğuklaşan sesinden yüzünün kızardığını anladı.yalnızca iyi görünümlü bir genç kız olduğu için kocaman bir erkeğin böylesine kekeleyip kızarmasına şaşırdı. Lornanın altın sarısı saçları koyu mavi gözleri ve inceyürek biçiminde bir yüzü vardı.rahibe okulunda dış görünüşün önemli olmdığı anlatılmıştı ve şimdi erkeklerin kendisini çekiçi bulduğunun farkına bile varmıyordu.yalnızca sağlığı yerinde olduğu ve düşmeden ata binebildiği için mutlu hissediyordu kendini. Birden bahçenin derinliklerinden içli bir fülüt sesi geldi.kısa bir süre için kesilen dans müziğinin tersineetkileyici ve insanı çağıran bir ezgisi vardı. Kim çalıyor acabalorna terasın duvarına yaklaştı ve büyülenmiş gibi dinledi.ras Yusuf a geldiğim günden beri her gece duyuyorum. Bahçıvanlardan biridir herhalde.rodney yanına geldi.aacak Lorna kolunun dokunuşunu hisseder hissetmez hemen geri çekildive terasın merdivenlerini inmeye başladı. Haydi gidip ağaçların arşındaki şu insanı büyüleyen Arap Panı bulalım. Ne tuhaf kızsın dedirodama Lornayı izlemekten de kendini alamadı.aa sonra bahçenin derinliklerinde yüksek palmiyelerle çiçekli dalları aşağıya sarkan jakarandalararasındaydılar. Oh Lorna bir yaprağı yakaladı yavaşça elinde ezdi.böylesine bir havayı soluyor ve hala serüven istemiyor musun Serüvenden neyi anlatmak istiyorsun Rod genç kıza takıldı Seninle birlikte olmak beni ancak romantikleştirebilir. Ben romantik bir tip değilim dedi Loma Yani senin dediğin anlamda değilim. Yaşamın boş öpücükler ve sözlerin ötesinde bazı mucizeleri büyülü bir yanı olmalı. Bir erkekle hiç flört ettin mi Lornanın önünde durdu Flört etmek çok eğlenceli olabilir Lorna ve öğretmenin olmak bana büyük zevk verir. Beni bu işlere pek hevesli bir çocuk gibi görmeyin Mr. Grant. Lornanın sesi buz gibiydi. Oteldeki öbür kadın turistler gibi buraya koca avlamak için gelmedim. Çölü görmeye geldiğini söylemiyorsun değil mi

Çölü çekici bir yer olarak düşünmüyor musun Lorna döndü ve gizli flütün ezgisini dinlemeye başladı. Bütün dikkatini oraya verdi. Gerçi Rodney Grantin gevezelikleri rahatını bozuyordu ama yalnız bırakmasını isteyerek kabalaşamazdı. Birazdan son dansı çalacaklar kaçırmayasın dedi umutla. Seni ağaçların arasında bir yerde flüt çalan bir Arapla yalnız bırakamam. Hiç korkmuyorum. Lorna güldü Yarın çölde yalnız olacağım... Ciddi olamazsın Ellerini tuttu ama Lorna dokunuşuna dayana m iyormuş gibi hemen çekti ellerini. Şimdiye kadar tek yakın olduğu erkek babasıydi; o da yaşamının son yıllarında. Resimleri için değişik yerler arayan adam kızından hep uzak kalmıştı. Annesi öleli o kadar uzun bir zaman geçmişti ki Lorna güçlükle hatırlayabiliyordu. Genç kızlık döneminin çoğunu rahibe okulunda geçirmişti. Büyüdüğün zaman demişti babası Birlikte dünyayı dolaşacağız. Babasından ayrı olduğu yıllarda umutla bağlandığı bir düştü bu ama gerçekleşmemişti. Şimdi ise 20 yaşında Doğuya yalnız başına gelmişti ve yarın Fadna vahasına yalnız gidecekti. Babasının uzun yıllar yaşadığı ve çok sevdiği yere bir tür kutsal ziyaretti bu. iyi bir at buldum bile. Çölü görmeyi kafama koydum. Seninle gelmeme izin vermelisin dedi Rodney kararlı bir sesle. Senin gibi bir kız tek başına gidemez. Çölün bazı yerleri hala vahşi ve yasalar geçmez oralarda. Şimdiye kadar birçok kız kaçırıldı ve bir daha haber alınamadı Lorna belli belirsiz bir küçümseme ile güldü. Ben Dolly Featherton değilim dedi. Yalnız genç kızları haremlerine kaçıran ateşli ve tehlikeli Arap öyküleri ile beni korkutamazsın. Babam çölde yaşadı ve Bedevileri iyi tanırdı. Onlar kendi kadınlarını yeğlerler ve AvrupalI kadınları sıska bulurlar. Dik kafalılık ediyorsun dedi Rodney sert bir sesle. Fidye için kaçırabilirler seni. Nasıl bunu da eğlenceli bulmazsın herhalde. Bedeviler turistleri hep çok paralı olarak düşünürler. O halde beni kaçırınca düş kırıklığına uğrayacaklar. Gülümsedi ve saçma konan pervaneyi eliyle kovaladı. Babamın tablolarının satışından biraz gelirim var tabii ama zengin sayıl mam... Arap flütünün şimdi daha yakından gelen sesini duyunca sözünü kesti. Bir süre dinledi sonra ağaçların eğilen dallarının arasından yürüdü. Karşısında üzerinde nilüferler yüzen ışıltılı bir havuz vardı ve hemen yambaşına bir Arap çömelmiş oturuyordu. Giysisinin başlığını gözlerine kadar çekmişti ama Lorna ağzındaki flütü gördü. Adam Lorna yı fark ettiği anda ezgi giderek yavaşladı... Kafasındaki başlığıyla oldukça ürkütücü bir görünümü vardı. Lorna el çantasını sımsıkı kavradı. Alışılageldiği gibi bahşiş istenmesini bekledi ama karşısındaki flütünü giysisinin kıvrımları arasına soktuktan sonra ağırbaşlı bir tavırla selam verdi. Küçük hanım kumlardaki yazgısını öğrenmek için mi beni arıyor Fransızca konuşmuştu. Lorna bu dili iyi bilirdi. Adamın gözleri başlığının gölgesinde bir an parladı.. Küçük hanımı pazarda ve bu bahçede dolaşırken gördüm. Sanırım bu ülkede bir şey arıyor. Lorna büyülenmiş gibi Araba baktı. Rodney Lornanın omuzu üzerinden aşağılarcasına konuştu. Kum falı mı Bir yığın saçmalık bu Lorna. Bu yaşlı şarlatan için boşuna para harcama Genç adam küçük hanımın yazgısında yeri olmayacağı için korkuyor. Arap sakin bir tavırla cebinden küçük bir torba çıkardı. Ağzındaki ipi çözdü havuzun hemen yanma içindeki kumları boşalttı. Lornanm şaşkın bakışları altında koyu esmer elleriyle san kumları yaydıktan sonra parmağıyla üzerine bir şeyler çizdi. Küçük hanımın kuma üflemesini istiyorum ama hafifçe. Lorna tam yere diz çökecekti ki falcı çöl insanlarına özgü o içgüdüsel incelikle koynundan bir mendil çıkardı ve dizlerini koyması için yere yaydı.

Mersi. Lorna gülümsedi ve Rodneyin öfkesine aldırmadan kumun üzerindeki anlaşılmaz şekillere doğru üfledi. Sonra taneciklerin aldığı biçimleri inceleyen Arabi soluğunu tutarak izledi. Mektup diye mırıldandı adam. Issız bir yerde kumların doldurduğu ve duvarlarındaki çiçekleri örttüğü bir ev görüyorum. Küçük hanım oraya gitmemeli ama gideceği yazılı burada. Bu eve neden gitmemeliyim diye sordu ama gerçekte fazla şaşırmıştı. İyi bir at ararken Fadna vahasında ağaçlar arasındaki o evi de soruşturmuştu. Oraya gideceği duyulmuş olabilirdi. Gideceksiniz küçük hanım. Başlığının gölgelediği gözleri yeniden parladı. Ve siyah saçlı bir adam sizi izleyecek. Genç kız gülümsedi ve başını kaldırdı Rodneyin sarı saçlarına baktı Güzel buna göre sen dışarda kalıyorsun dedi alçak sesle. Neden ne dedi bu yaşlı serseri Fransızca bilmiyor musun Hayır kendi dilim bana yeter. Lorna Rodun bu tatsız tavrı üzerine alayla kaşını kaldırdı. Siyah saçlı bir adam tarafından izleneceğimi söyledi dedi gözleri parlayarak. Ne saçmalık Rodney kaşlarını çattı ve öfkeyle Araba baktı Hadi şuna biraz para ver de gidelim Lorna Bir şeyler daha öğrenmeden gitmem. Saçma olabilir ama çok eğlenceli. Lorna yeniden Araba döndü. Adam kumların üstündeki şekillerin üzerine eğilmiş dikkatle inceliyordu. Kim bu siyah saçlı adam diye sordu Lorna neşeyle. Daha önce karşılaşan mı onunla yoksa yabancı biri mi Yalnızca düşlerimizde karşılaştığımız insanlar vardır küçük hanım. Bize yabancı gelmeyen insanlar. Korkarım uzun esmer ve tehlikeli insanlarla ilgili düşlerim olmadı. Lorna oldukça soğuk ve şuh bir kahkaha attı. Bana gerçekten ilginç bir şeyler söyleyemeyecek misiniz Küçük hanım gönlünün sırlarını ilginç bulmuyor mu Lorna adamın gırtlaktan gelen sesindeki alaycı tonu fark etti ve vücudunu bir meydan okuma duygusu kapladı. Öne doğru eğildi ve üfleyerek kumlardaki şekilleri bozdu. İşte şimdi o esmer adamı yolumdan çıkardım. Hayır küçük hanım. Kum falcısı Lornanın mavi ipek elbisesinin eteklerine yapışan ince kum taneciklerini gösterdi. Ondan kaçmanın tek yolu çölü terketmektir. Kalırsanız eğer tıpkı şu kum tanecikleri gibi sizi yakalayıncaya kadar kovalayacaktır. Lornanın gözlerindeki neşeli parıltı söndü ve ebisesindeki kumlan silkeledi. Oyunu ciddiye alması budalalıktı ama birden bütün vücudunun buz gibi olduğunu hissetti ve adama birkaç kuruş çıkarmak için boncuklu çantasını açarken elleri titredi. Adam parayı aldı cebine attı ve Bilhana diyerek genç kızı selamladı. Size inanacağımı mı bekliyordunuz diye alay eden Lorna Rodneye döndü son dansı kaçırmamak için acele etmeleri gerektiğini söyledi. Flütün içli ezgisi onları izledi. Lorna bu yaşlı falcının kendisini rahatsız etmesine izin vermekle aptallık ettiği için kendi kendine söylendi. Kimse geleceği okuyamazdı hiç kimse Daha yarım saat önce balo salonunun gürültüsünden boş gevezeliklerden kaçmıştı. Oysa şimdi flütün kulaklarından gitmeyen sesini bastırmasını istiyordu. Çok güzel dans ediyorsun diye mırıldandı Rodney. Dansetmeyi sevmediğini söylüyorsun ama. Ata binmeyi daha çok severim dedi Lorna. Güzel bir atla dört nala gitmenin zevkini hiçbir şey veremez. Ayrıca her zaman en önde olurum. Demek nedeni bu Lornayı biraz daha kendine çekti Rod. Bir erkek tarafından yönlendirilmeyi bu yüzden sevmiyorsun demek

Pek sevmem. Müzik susup loş ışıklar canlanmaya başlayınca Rodneyin kollarından sıyrıldı. Hemen yanıbaşlarndaki genç adam kollarındaki kızın kulağnı öpüyordu. Lorna insanı böyle küçültücü davranışlara iten duyguları anlamadığını gösterircesine buz gibi gözlerle baktı. İyi geceler Rodney. Kapıya doğru yürüdü. Yarın sabah erken kalkmak zorundayım. Hala çöle yalnız başına gitmekten vazgeçmedin mi Kesinlikle. Gözlerinde biraz önce öpüşen çifte yönelttiği o soğuk ifade vardı. Planımı değiştirmem için bir neden mi var Neden ortada değil mi Merdivenlere yaklaşırlarken Rodney alçak ama patlamaya hazır bir sesle konuşmasını sürdürdü. Değil çölde burada bile yalnız kalmak için fazla çekicisin. Seninle birlikte geleceğim. AAa seni istemiyorum Rodney. Merdivenlerde durdu ve soğuk mavi gözlerle baktı. Ayak altında dolaşmanı istemiyorum. Rodneyin yüzü kızardı ve eli merdivenin parmaklığını sıkıca kavradı. Demek bütün hafta boyunca ayak altında dolaştım öyle mi Sen de bir erkeğin arkadaşlığından zevk almayan şu soğuk kadınlardan olmayasın Evet. Biraz öyleyim diye kabullendi Lorna. Üzgünüm Rodney ama bu turist mevsiminde buraya koca bulmak için gelmediğimi söyledim sana. Hoşuma gittiği için buradayım ve inan bana kendi başımın çaresine bakabilirim. Beni korumak istediğin için çok kibarsın ama Dolly Featherton gibi güçsüz bir yaratık değilim. Rodney Lornanın parlak sarı saçlarına iri mavi gözlerine ve mavi ipek giysisinin içindeki ince vücuduna uzun uzun baktı. Dikkatli olmazsan diye uyardı onu o kibirli soğukluğunu yok edecek birine rastlayabilirsin. Dikkat et Lorna; buzdan yapılmış olsan bile çöl seni eritebilir. Lorna güldü; aynı anda Feathertonlar salondan çıkıyorlardı. Önden her zamanki gibi yapılı saçları ve boyalı dudakları ile burnu havada tombul Dolly hemen arkasında da kocası karısına belli etmeden aç gözlerle yiyecek gibi Lornaya bakarak geçti. Karısının yokluğunda her şeyi yapabilecek erkeklerdendi. Lorna bir an Feathertonlardan iğrendiğini hissetti ve Rodneye canlı bir tavırla el salladıktan sonra merdivenleri koşarak çıktı. Rodney kendisi için telaşlanmakta haklıydı belki. Ama hemen herkesin; özellikle çocuklarla itilip kakılan hayvanların yardımına koşmasına rağmen kendi sorunlarını başkalarıyla paylaşmaktan hoşlanmazdı. Odasının ışıklarını yaktı ve aynaya doğru yürüdü. Görüntüsünü incelerken dudaklarından hafifçe alaycı bir gülümseme geçti. Rodney onu duygusuzlukla suçlamıştı. Evet duygudan yüzeysel okşayışlara ya da geçici öpücüklere karşılık vermeyi anlıyorsa eğer erkeklerle flört etmek istemediğini sanmakta haklıydı. Bu soğuk ya da duygusuz olduğunu değil şimdiye kadar karşılaştığı erkeklere tümüyle kayıtsız olduğunu gösterirdi. Hepsi de sıkıcı ve düş gücünden yoksun ruhsuz insanlardı. Rodney çöle birlikte gitmeyi önermişti ama gerçekte otelin yüzme havuzunda oyalanmayı istediğini çok iyi biliyordu. O da öbürleri gibi Ras Yusuf un güvenli duvarlarının ötesindeki çölün çağrısını duymuyordu bile. Yatağı hazırladı ve kafası ertesi sabah yapmayı tasarladığı gezinin düşüncesiyle dolu olarak örtünün altına uzandı. Bütün benliği babasının gördüğü o ufka doğru uzanan kum tepecikleri ve o altın rengi okyanusun özlemiyle doldu. İKİNCİ BÖLÜM

Krem rengi binici pantolonu incecik gömleği ve kenarları aşağı doğru kıvrık şapkası ile Lorna otelden çıktı. Elindeki çantada bir kahve termosu ile bir paket bisküvi vardı. Ön avluya doğru yürürken kendini kuşlar gibi özgür ve hafif hissetti. Doğuda gökyüzü pembeye boyanmıştı. Güneş doğmak üzereydi. Küçük seyis Ahmeti görünce kalp atışları hızlandı. Çocuk yöredeki ahırlardan birinden kiraladığı atın dizginlerini tutmuş onu bekliyordu. Külot pantolonu ve yakası açık bluzu ile bir erkek çocuğu gibi ona doğru yürürken Ahmet keyifle güldü. Selamünaleyküm. Genç kız tek bildiği Arapça sözcükle karşılık vermeye çalışırken bir yandan da olağanüstü besili görünen parlak kestane rengi hayvana göz gezdirdi. Bisküvi paketini ve termosu eyerin üzerindeki heybeye koydu sabırsız bir sıçrayışla eyere atladı dizgini aldı. Oğlan Lornaya şöyle bir baktıktan sonra bozuk bir Fransızcayla konuşmaya başladı. Patron sizin vahadan öteye gitmemenizi söylüyor. Hammadadan sonra vahanın ağaçlarını göreceksiniz. Patron diyor ki... Biliyorum Ahmet. diyerek sözünü kesti. Kaybolursam ne patronun ne de başkaları kendilerini sorumlu hissetmesinler. Lütfen ona aptallık etmeye niyetim olmadığını söyle. Vahayı ziyaret ettikten sonra tam öğle yemeğinde buraya dönmüş olurum. Kestane rengi hayvanı topuğuyla dürttü ve hemen ardından kemerin altından geçerek çöl açılan palmiyelerin gölgelediği yola çıktı. Yolu: bir tarafında otelin çiçekli duvarları öbür tarafında ise kumlu bir vadiye kadar iyice zayıfla yan bir dere uzanıyordu. Lorna atını vadi boyunca bir süre koşturduktan sonra birdenbire çölün keskin havasıyla kuşatıldıklarını hissetti. Hala günün erken bir saatiydi ve uçsuz bucaksız çöl yalnızca kendisine aitmiş gibi geldi. Yumuşacık kumlarda giderken düşleyebileceği en derin coşkuyu duydu. Hatta Doğunun ünlü çarşıları bile onu böylesine etkilememişti Dağınık ve gürültülü içinde ipeklerin parladığ loş barakalarla demir dövülen ve parfüm damıtılan yerler. Keskin kokulu gözalıcı ve hatta esrarlı. Lorna kokulardan birden önüne çıkıveren merdivenlerden ve gezisini hatırlatacak küçük eşyalar satın almaktan çok hoşlanmıştı. Ama burada çölde kendini Doğunun o ölümsüz sırrını daha yakın hissetti. Atını durdurdu çevresinde uzanan geniş pürüzsüz tümseklere baktı. Güneş kehribar yanıl altın rengi dalgalarda yansıyor kum tanecikler arasındaki kristaller saçılmış pırlantalar gibi parlıyordu. Kumtaşı kayalarının bir yüzeyi açıktan gelen rüzgarla aşınmış cilalanmıştı. Masmavi gözyüzünün altında kızılımsı renkleri vardı. Yolcuların gönül rahatlığı serüven ve... yazgılarını aradıkları Allahın altın bahçesi işte burasıydı. Lorna ise gerçekte ne aradığından emin değildi. Yalnızca babasını yitirdiğinden beri yalnız ve huzursuz olduğunu biliyorduo kadar. İçinden çöldeki bu konukluğunun ona bir yol göstermesini diledi. Hemşire olmayı düşünmüştü ama önce kafasından bu çöl saplantısnı çıkarıp atmalı düşlerini gerçekleştirmeliydi. Belki ancak böyle kurtulabilirdi ondan. Önünde geniş hammada sırtları uzanıyordu. Atnı dörtnala sürdü. Vahanın palmiyelerini gizleyen sırta yaklaşınca yüzünde rüzgarı hissetti. Hayvan durmaksızın ve hiç zorlanmadan kayaların yamacından tırmanmaya başladı. Lorna hiç korkmuyordu. Güneşin altında parlayan kumlar aşağıda; çok uzaklarda kalıncaya kadar tırmandılar tırmandılar. Şimdi güneş tam tepelerinde yanıyordu ve Lorna sıcaktan bunaldı. Durup heybedeki su şişesinden bir yudum aldı. Sonra şapkasını gözlerinin üzerine doğru çekti sıkıca eyere yapıştı ve atını hammadanın öbür tarafından aşağı sürdü. Hayvan Arap atlarına özgü o uzun ve rahat adımlarla Fadna vahasını belirten kutsanmış yeşilliğe doğru yürüdü.

Ağaçların serin gölgesinde attan indi şapkasını çıkardı. Nemli saçları ensesine şakaklarına yapışmıştı. Oh gölgede olmak ne güzeldi Kumruların ötüşünü işitti ve eve bakmak için hevesle ileri doğru yürüdü. Belki de üzerine kuşlar yuva yapmıştı. Kumru ötüşünden başka ses yoktu. Vaha soluğunu tutmuş sanki babasının yaşadığı ve resim yaptığı evin önüne gelince Lornadan kopan kederli çığlığı bekliyordu. Küçük kireç badanalı ev şimdi bir yıkıntı halindeydi. Vahanın yaşlı palmiyeleri arasında saklamak istercesine yıkık duvarlarını çiçekli yabanıl otlar bürümüştü. Lorna bir palmiye ağacına yaslandı ve üzüntüyle düşlerinden geriye kalan yıkıntıya baktı. ve aynı anda kum falcısının sözlerini bütün canlılığıyla hatırladı. Kumların evi sardığını bir zamanlar duvarlarını süsleyen çiçekleri örttüğüm: söylemişti. Kısa bir süre olsun burada yaşama düşü öylesine canlıydı ki evin bu ölü hali onur için çok sarsıcı oldu. Lorna kolayca ağlayabilen biri olsa düşleri uçup gittiği için hemen ağlayabilirdi. Burada bir başka evin yapılabileceğini biliyordu ama ne ne olursa olsun aynısı olmayacaktı. Çok sevdiği ve şimdi yitirdiği babasının yaşadığı evin havasını asla taşıyamayacaktı. Yıkıntıdan uzaklaştı ve yaşamak için inatla direnen yıkık bir duvarın üstünde açan beyaz bir çiçeği kopardı. Bir kez bile arkasına dönüp bakmadan ağaçların arasından atım bıraktığı yere doğru yürüdü. Şimdi vaha daha kararmış gibiydi ve o zeki şakacı babasının ruhunu kumların altında bırakarak bir an önce uzaklaşmak istiyordu. Burada babasının varlığından geriye yalnızca bu güle benzeyen çiçek kalmıştı. Usulca gömleğinin cebine taktı. Vahanın kıyısına geldi atma bakındı. Kumda derin ayak izleri vardı ama kendisi görünürlerde yoktu Lorna ıslık çaldı ağaçların arasında onu aramaya başladı. İçini bir panik duygusu kapladı ve evi bir an önce görme isteği ile atını iyi bağlamadığını anladı. Bu hayvanın tıpkı büyük bir köpek gibi nereye giderse peşinden gelen bağlamaya bile gerek görmediği o sadık atı Gige olmadığını unutmuştu. Oysa kestane rengi bu hayvan bir Arap atıydı. Kendini serbest bulur bulmaz onu kumlar ve kayalık hammada boyunca otele kadar yaya yürümek zorunda bırakarak kaçmıştı işte. Durumu hiç de parlak değildi ve ağlayabilen biri olsa bu kez de dikkatsizliği için ağlaması gerekirdi. Su şişesi ile birlikte kahve termosu ve bisküvileri de eyerdeki heybedeydi. Tek avuntusu güneşin kızgınlığını yitirmesini beklerken susuz kalmasını önleyecek olan vahayı sulayan küçük dereydi. Güneş tepedeyken çölde yürümeye kalkışmak delilik olurdu. Ras Yusuf a gitmek üzere yola çıkmak için akşamın serinliği beklemek tek akıllıca yoldu. Ah aptal Lorna Kendini bir palmiyenin gölgesine bıraktı ve şapkasını geriye doğru itti. Böylece boş yere atının koşarak geri dönebileceğini umut ederek çöle doğru bakabilirdi. Kumrular hala ötüyor ama tek bir yaprak bile kımıldamıyordu. Öğle üzeri güneş tam tepedeydi ve daha saatlerce ortalığı kavuracaktı. Batmaya başlayınca herhalde çöle bir serinlik düşecek ve Lornanın yolculuğu soğıık ve kumlardaki oyuklarda gizlenen acaip gölgelerle oldukça ürkütücü geçecekti. Lorna çizmelerinin topuğuyla kumu kazdı ve uzun bir bekleyiş için yerleşti. Şimdilik korkmuyor yalnızca dikkatsizliği için kendi kendine kızıyordu. Atı belki kiraladığı ahıra dönecekti ve oteldeki herkes onun gibi genç kızın çöle yalnız başına gitmesinin yanlışlığını başından söylemiş olmanın verdiği hoşnutluğu duyacaklardı. Feathertonların düşüncesine burnunu kıvırdı ve Rodneyin uyarısını hatırlayıp omuz silkti. Genç kızlar kaçırıldı ve bir daha onlardan haber alınmadı Parmaklarının arasından kumlan akıttı. Hiçbir Arabın onun ince vücudunu kendi beğenisine göre bulmayacağından kuskusu yoktu. Araplar kendi tombul ve uysal kadınlarından hoşlamrlardı. Bir erkeğe boyun eğme düşüncesiyle yüksek sesle güldü. Evlenerek kendilerini bir erkeğe bağımlı kılmak için can atan kızlarla hep eğlenirdi. Elinde değildi ama özgürlüğünü çok seviyordu.

Ah bir sigara şimdi çok iyi gelecekti ama sabahleyin erken kalkmak ve bir an önce çıkmak telaşıyla tuvalet masasının üstündeki sigara paketini ve çakmağını unutmuştu. Başını yeniden palmiyenin gövdesine yasladı kahve özlemi dayanılmaz bir işkence halini alıncaya dek kısa bir süre uyukladı. Sonra ayağa kalktı palmiyelerin arasından akan dereye gitti. Diz çöktü susuzluğunu giderdikten sonra soğuk suyu şakaklarına vurdu. Su damlaları boynundan aşağı inerken kayısı rengi incecik gömleği vücuduna yapıştı. İçinden dallarından meyveleri sarkan hurma ağaçlan olmalarını dileyerek çevredeki ağaçlara göz gezdirdi. Ve sonra birden kasıldı bir huzursuzluk... vahada yalnız olmadığı gibi bir duygu uyandı içinde. Bir iki saniye hiç kımıldamadan durdu sonra birden ayağa fırlayarak arkasına döndü. Duyguları onu yanıltmamıştı. Uzun giysili biri gözlerini ona dikmiş ağaçlanrın arasında duruyordu. Esmer ve sakallıydı. Lorna korkuyla ona bakarken boynundaki eşarbı çıkardı sinsi ve amaçlı adımlarla yaklaşmaya başladı. Ne istiyorsunuz Şeytanca bakan bir çift gözle karşılaştı ve Lorna aynı anda onun kendisini istediğini anladı. Kaçmak üzere arkasını döndü ama esmer ellerin uzanıp saçlarından yakalamasıyla dehşet ve acı içinde bağırdı. Yüzüne bağlanan kirli beyaz bir mendil gırtlağından yükselen çığlığı boğdu. Ağzının çevresinde birkaç kez dolandıktan sonra eşarbın uçlarıyla ellerinin arkadan sıkıca bağlandığını hissetti. Tekmeledi debelendi kaçmaya çalıştı ama adam hemen çelme takarak yüzüstü düşürdü ve kabaca çekiştirerek ayağa kaldırdı. Arap küçük gözlerini ona dikti sonra itip kakarak yürümeye zorladı. Evin yıkıntılarının yanından geçtiler vahanın karşı kıyısında ağaçların altında uzun kuyruğuyla tatarcıkları kovalayan gösterişli siyah bir aygırın yanına geldiler. Ağaca bağlı hayvan adam Lornayı üzerine doğru itekleyince hafifçe ürktü. Yan taraflarındaki mahmuz izleri Lornanın gözünden kaçmadı. Çizmelerindeki mahmuzla güzelim hayvanın canını yakmaktan çekinmeyen Arap aynı acımasızlıkla onu çekiştirerek atın üzerine attı. Sonra kendisi de çevik bir hareketle sıçradı kırmızı eyere oturdu. At inatla geriledi şahlandı ama adamın dizginleri acımasızca çekmesi üzerine kişneyerek hammadadan açık çöle doğru atıldı. Lornanın yüreği korku ve panikle daraldı. Adam maşlahını Lornanın üzerine sıkıca örtmüştü ve güçlü aygır çölde hızla ilerlerken kucağında sımsıkı tutuyordu. Adamın hayvansı pençeleri canını acıtıyor maşlahın kalın kıvrımları arasından dışarıyı göremediği gibi zorlukla soluk alabiliyordu. Başı dönüyor doğru dürüst düşünemiyordu. Bu vahşi onu vahaya değin izlemişti ve Rodneyin çöl haydutları için söyledikleri de korkunç bir gerçekti. Onu dinlemesi gerekirdi ama inatçılığı ve kendine aşırı güveni yüzünden uyarılarına kulak asmamıştı. Böyle bir şeyi neredeyse kendisi davet etmişti ama gerçekleşeceği aklının ucundan bile geçmemişti. Bu vahşi onu nereye götürüyordu acaba Atın hızını hissetti ve böylesine güzel bir hayvanın şu sakallı zorbaya ait olmasına şaştı. Onun olamazdı. Bir genç kızı kaçırabilecek kadar alçak biri at çalmaktan kaçınacak değildi her halde. Hayvan hızını hiç kesmeden yoluna devam etti. Arap yalnızca bir kez ara verdi ve Lorna kendisine sormadığı halde adamın su içtiğini anladı. Bu arada da maşlahın arasından başını çıkarma olanağı buldu. Bu sonsuz gibi görünen sessizlik denizi ve yanan kumlar ona Ras Yusuftaki tek dostunun nazik önerilerini geri çevirmeseydi şimdi Fadna vahasında birlikte olacağı genç adamı yitirdiği duygusunu verdi. Şimdi onu özlüyordu... Birinin gelip şu karabasana son vermesi için dua etti.

At yeniden ileri doğru atıldı ve Arabın kolları Lornayı sıkıca kavrayarak hiç de temiz olmayan giysilerine doğru çekti. Zaman zaman sıcaktan ya da sabırsızlıktanmış gibi kendi kendine homurdanıyordu. Atı acımasızca mahmuzladı ve Lorna o güzel hayvanın titrediğini hissetti. Böyle davranışlara alışkın olmadığı belliydi Yorgunluktan neredeyse kendinden geçmek üzereydi ve her şeyi bir sis perdesinin ardından görür gibiydi. Birden uzaktaki kum bayırının tepesinde bir grup atlı göründü. Bir düş gibiydi. Tam arkalarından vuran güneşin kızılğında pelerinlerini uçuşturarak dört nala at koşturuyorlardı. Atlılar tam kum tepesini aşarlarken Lornayı kaçıran Arap atını bir an durdurdu gırtlağından bir şeyler mırıldandı. Sonra hayvanı ters yöne çevirdi ve genç kızı iyice kendine bastırarak dörtnala koşturdu. Atlılardan korktuğu belliydi. Lornanın yüreği bir çöl devriyesine rasladıkları düşüncesiyle bir an umutla çarptı. Başını çıkardı geriye doğru baktı. Atlılardan biri arayı iyice kapamıştı. Atı tıpkı kendi altlarındaki aygır gibi simsiyah ve parlaktı. Ancak yalnızca sürücüsünü taşıdığı için çok daha hızlıydı. Eyerin üzerindeki binici siyahlar içindeydi ve bir elinde bir şey tutuyordu. Lorna onun bir silah olduğunu sandı ve aralarındaki uzaklık iyice kapanınca adamın kolunu geriye doğru çekip elindekini savurduğunu gördü. Siyah bir şey yılan gibi Arabın vücuduna dolandı ve adam çığlık atarak Lornayı bıraktı aşağı yuvarlandı. Aynı anda da siyah pelerinli atlı hızla yaklaştı düşmesine ramak kala Lornayı yakaladı. Soluğu kesilmiş sersemlemiş halde Lorna kalın bir sesin aygırı arka ayaklan üzerinde şahlandırarak durdurduğunu hissetti. Soluk soluğa kalan hayvanın böğürleri inip kalkıyordu ve vücudu ferden sınlsıklam olmuştu. Öteki atlılar da dörtnala yetiştiler. Hala şaşkın haldeki Lorna bir bebek gibi atlılardan birine uzatıldığını hissetti. Önder durumundaki adam pelerinini uçurarak aşağı atladı siyah aygıra yaklaştı. Ayaklarını uzun uzun inceledikten sonra döndü. Lorna şimdiye değin böylesine çarpıcı böylesine vahşi ve otoriter bir yüz görmemişti. Elinde kamçısıyla yerdeki Araba doğru ilerlerken dudakları kısılmış ince bir çizgi halini almıştı. Kamçı havalandı ve Lorna kendisini kaçıran adamın kıyasıya dövülmesini soluğunu tutarak izledi. Sonra uzun boylu pelerinli adam Lornaya döndü. Lornanın korku ve heyecanla irileşen gözleri adamın kahverengili-sarılı gözleriyle karşılaşınca vücudunun korku ile ürperdiğini hissetti. Adamın parlak emreden gözleri siyah kirpikleri ve düz siyah kaşları ile daha da ürkütücü görünüyordu. Lornayı tepeden tırnağa uzun uzun süzdükten sonra bir adımda yanma geldi yüzündeki eşarbı çözdü. Lorna derin bir soluk aldı ve terden ıslanmış kirpiklerini kırpıştırdı. Her şey öylesine hızlı olmuştu ki birkaç saniye konuşamadı. Size teşekkür borçluyum mösyö dedi Fransızca ama sesi titredi ve anlaşılmaz bir şeyler mırıldanmış gibi oldu. Kumların içinde yığılıp kalan Arabı gösterdi. Beni kaçırdı... para için sanırım... Para ha Gözleri Lornanın dağınık san saçlarına takıldı bir an. Yumuşak bir bukle öne doğru düşmüş koyu mavi gözlerini iyice belirginleştirmişti. Gömleğinin açık yakasından ince uzun boynu tüm beyazlığıyla ortaya çıkmıştı. At çalmakla yetinmeyip bir de kız kaçırıyor demek Amma çalışkan adammış doğrusu. Lorna duyduğu Fransızcanın kusursuz olup olmadığını hemen anlardı ama yine de bunu çölün ortasında pelerinli siyah başlıklı ve parlak deri çizmeli birinden duymak şaşırtıcıydı. Bu at benim. Fransızlara özgü bir el hareketiyle yorgun atı gösterdi adam. Tanrım Bir ödülle döneceğini hiç düşünmezdim.

Adam birdenbire güldü ve ince güneş yanığı yüzünde düzgün beyaz dişleri parladı. İnsanın içini ısıtan bir gülüştü ama bu onun yüzündeki güçlü çarpıcı ifadeyi değiştirmedi aksine gözlerine şeytani bir pırıltı yerleşti. Kendine son derece güvenli görünüyordu ve fidye umurunda bile değildi... Lornanın yüreği hızlı hızlı atmaya başladı. Adım Kasım ben Hüseyin. Hafifçe kaşlarını kaldırdı Küçük meleğin adını öğrenebilir miyim Haydi söyle bana Lorna adamın buyurgan tavrıyla irkildi ve içinden Benim adımdan sana ne demek geçti ama; Lorna Morel dedi soğuk bir sesle. Adamlarınızdan biri beni Yraada kaldığım otele Ras Yusuf a kadar götürürse çok sevinirim. Zahmetinin karşılığını fazlasıyla alacaktır. Öyle mi Gözlerine insanı çileden çıkaran bir pırıltı gelip yerleşti. Bir at hırsızının elinden aptal bir kızı kurtarmanın karşılığı nedir sence Bir avuç frank mı Çölün rengini yansıtan gözlerini Lornadan ayırmıyordu. Lorna kendisiyle alay ettiği için ondan nefret etmesine rağmen bir Fransız gibi konuştuğunu ve ellerini yine onlar gibi kullandığını bir kez daha düşünmekten kendini alamadı. Babası Pariste yaşadıkları yıl yaşamının son yılı Fransızlarla çok iyi dost olmuştu ve bir yığın erkek Fransızlara özgü çekicilikleri ile Lornanın kayıtsızlığını kırmaya çalışmışlardı. Onu eğlendirmişler ama elini öpmekten öteye gidememişlerdi. Yorgun ve susuzum mösyö. Ayrıca bilmece çözecek durumda hiç değilim. Gözlerinin üstüne düşen saçlarını geriye doğru attı. Beni otele götürmek için birisini verecek misiniz Seni kurtardığım için teşekkür etmeyecek misin Başında ettim ya. Çünkü çölde devriye gezen bir Fransız subayı sandınız beni. Küstah bir tavırla pelerinini omuzlarından geriye attı. Bir Fransıza benziyor muyum matmazel Lorna adamın çok küstah olduğunu düşündü Su içmek istiyorum dedi boğuk bir sesle. Adamlarından birine bir şeyler söyledi ve öteki hemen atından atlıyarak siyah aygıra yaklaştı ve dizgini tuttu kırmızı eyere atladı. Lorna emir veren adam kendine doğru ilerleyince elinde olmadan geriledi. Ellerindeki eşarbı çözdü adam kaldırıp boş atın eğerine yerleştirirken Lorna soluğunun kesildiğini hissetti. İç Eyerin yanında asılı duran matarayı işaret etti. Önümüzde uzun bir yol var. Kana kana içtikten sonra mataranın deri kapağını kapadı ve yerine koydu. Hepinizin gelmesine gerek yok mösyö. Ürkek ürkek gülümsedi Yalnızca otelin yolunu gösterecek bir kişi yeter. Otel mi Pelerinli adam alaylı alaylı kaşını kaldırdı. Yraaya gitmiyoruz. Kampa dönüyoruz. Lorna şaşkınlık içinde adama baktı. Pelerinini savurarak atına atlayışını dili tutulmuş gibi izledi. Sonra söylediklerinin ne anlama geldiğini kavradı ve dizgini tutan elleri gevşedi... Onu otele değil kampa götürüyordu Onu kaçırıyordu. Hem de fidye için değil Giysileri adamları ve tüm davranışları önemli biri olduğunu gösteriyordu... Adamları onun kaprislerine boyun eğmek için yetiştirilmiş olabilirlerdi ama kendisi değildi... Topuklarıyla sertçe dürttü ve hayvan ileri doğru atıldı çılgın gibi dörtnala uzaklaştı. Hiçbir erkeğe böyle uysalca boyun eğemezdi. Hele uzun boyu çöl kumlarını andıran gözleriyle bu alaycı şeytana asla ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Adam Lornanın hemen hemen bir mil kadar uzaklaşmasını ses çıkarmadan izledi.sonra birden atını hızlandırdı arkasından yetişti. Avının üzerine atılan bir atmaca gibi onu tek koluyla kavrayıp kendi atına çekti.

Lorna adamın ellerini hissettiği kahkahasını işittiği anda umutsuzlukla direnmeye çalıştı. Omuzlarını yumrukladı debelendi gözlerini oyabilecek kadar uzun olmayışına hayıflanarak tırnaklarıyla yüzünü tırmaladı. Yanık teninde adamın dişleri bembeyaz parladı ve Lornayı pelerininin arasında iyice hareketsiz bırakıncaya kadar yalnızca dizleriyle sımsıkı tutunarak atını yönetti. Lorna bütün vücudu adamın haşin elleriyle ezilmişcesine sızlayarak soluk soluğa kalmıştı. Her yanı ateş gibi yanıyor başı dönüyordu. Hayvan diye bağırdı. Ne yaptığını sanıyorsun Cevabı açık sanırım... yavaş ol Ceylan diyerek az önceki didişmeden ürken atma seslendi. Yanımızda küçük bir vahşi kedi var... Evet yavrum gözlerime bakabilseydin görürdün cevabını. Lornanın gözlerinin içine bakarak gülümsedi ve küçük güçsüz bir çocukmuş gibi yatıştırmaya çalıştı. Küçük aptal boşu boşuna kendini yordun. Kasım ben Hüseyinin küçük bir kıza yenileceğini mi sanıyordun Lornanın gözlerinin ürerine düşen bir tutam saça dokundu öfkeli yüzüne uzun uzun baktı. Söylesene bu saçlarının kendi rengi mi Gözlerinde yalnızca Lornanın pek alışkın olduğu hayranlık değil istediğini elde etmiş bir adamın kendine güveni vardı. Koyu esmer eline doladığı bir tutam saça hayranlıkla baktı. İpek gibi... çöl gibi altın sarısı Lorna elinden geldiğince adamdan uzak durmaya çalışarak Siz... yalnızca at çaldığı için bir adamı kırbaçladınız diye bağırdı. Mavi gözleri dehşet doluydu. Daha önce bu duyguyu hiç tanımamıştı. Bu adam kendisini vahadan kaçıran öteki Araptan daha çok korkutuyordu. Vücuduna doladığı pelerininin çöl havası gibi temiz ve hafifçe Türk tütünü kokması hiçbir şey değiştirmezdi..bu kokuyu hemen tanımıştı; babası hep o tütünü içerdi çünkü. Kendisini sıkıca kavrayan ellerin de en az giysileri kadar temiz olduğuna dikkat etmekten kendini alamadı. Adamın yakışıklılığı Lornanın rahatsızlığını artırıyordu. Atlarım benim için çok değerlidir. Onların çalınmasına ya da onlara kötü davranılmasına asla göz yummam. Lornanın gözlerine baktı. Karşısındakini korkuttuğunun farkında olan küstah bir leoparı andırıyordu. Atlarımdan hiç bıkmam. Güzel sessiz ve sadıktırlar. Aynı şey kadınlar için söylenebilir mi Altındaki hayvan kızgın çölde ileri doğru atılırken adamları da arkasına sıralandılar. Lorna karşısındaki yüzü görmemek için gözlerini kapadı. Sonra yeniden açtı ve bronz tenli yüzde bir acıma belirtisi görmeye çalıştı... ama bulamadı. Bu bir kabus değil bir gerçekti. Genç adamın kolları ve pelerininin oluşturduğu çemberde kıskıvrak bağlanmıştı. Atın hareketlerini hissediyordu ama yorgunluktan güneşin her yanı kızıla boyayarak battığını ve Arabistan yıldızı altında mor gölgeli gecenin çabucak iniverdiğini fark edemedi. Gümüş kakmalı dizginlerin sesi Lornaya tuhaf bir ninni gibi geldi. Bir süre sonra atlıların ritminin değişmesiyle daldığı tedirgin uykudan uyanıverdi.. Gece olmuştu. Geniş pelerine daha bir özenle sarılmıştı. Şeyh ve adamları ay ışığının altında kımıltısız siyah çadırlardan oluşan kampa gelmişlerdi. Yere çökmüş develerin karaltısını ve kamp ateşinin pırıltısını seçebildi Lorna. Arapça bazı konuşmalar duydu ve hala sersemliğinden sıyrılamamış bir halde yere indirildi. Vücudunun kasıldığını hissetti gecenin egzotik havasını ve çevresini kuşatan kamptaki kıpırtıları güçlükle fark edebildi. Titredi ama titremesi soğuktan değildi. Ay yukarda altın bir hilal gibiydi ve kendisini kaçıran adamın keskin profili arkadan vuran ay ışığında daha da belirgindi. Adamlarına kalın otoriter sesiyle Lornanın tek bir sözcüğünü bile anlamadığı Arapça buyruklar yağdırdı. Sonra birden Lornaya döndü. Dudaklarında alaycı küstah bir gülümseme vardı. Lorna öfke ve korkunun verdiği bir umutsuzlukla o düş halinden sıyrıldı elini kaldırıp adamın suratına vurdu. Bir

iki... İçinde uyandırdığı dehşeti boşaltmak istiyor adamın öfkesini uyandırarak ölümü pahasına bile olsa bu duruma son vermesini diliyordu. Ancak adam yalnızca boğuk bir sesle güldü ve onu kucağına aldı. Kamp ateşinin yüzlerini birer altın maskeye benzettiği insanlar adamın geniş adımlarla öteki görkemli çadıra gidişini sessizce izlediler. Omuzuyla çadırın kapısını itti kucağında Lorna ile birlikte içeri girdi. Uzun tüylü halılar çizmelerinin çıkardığı sesi boğuyordu. Çadırın ortasında kucağındaki tutsağıyla bir an durdu. Gözlerindeki küstah ifade Lornayı daha da korkuttu butun gucunu yitirdi. Sen barbarın tekisin diye öfkeyle bağırdı. Bu işten sıyrılacağım sanıyorsan eğer yanılıyorsun. İngiliz uyrukluyum çünkü Kuşkusuz dedi adam tembel tembel. Kendi toprağımdayım ve yalnızca kendime hesap veririm. Söyle bakalım yırtıcı yaratık neymiş o sıyrılamayacağım iş Açıkça alay ediyordu. Lorna şimdi sandal ağacı kokusu yayan pirinç lambaların ışığında adamın yüzünün bütün ayrıntılarını görebiliyordu. Göz kenarlarında hafifçe alaycı çizgiler belirmişti. Düzgün kaşları kusursuz bir burnu keskin bir çenesi vardı. Burun delikleri usulca açılıp kapanıyordu. Adamın ağzına baktı... Karşısındakinin duygularına aldırmadığını belirten alaycı emreden bir gülümsemeyle hafifçe kıvrılmıştı. Param var. Lornanın sesinde kederli bir ifade vardı. Beni bırakırsanız sizin olabilir. Karşılık olarak bir kahkaha attı adam ve onu yere bıraktı. Parana ihtiyacım yok. Korkarım özgürlüğünü satın alamayacaksın. Yalnızca tek bir şey sana onu geri verebilir. Bunu bilmiyorsan çok safsın demektir. Lorna bakakaldı. Gözleri solgun şaşkın yüzünde iki çiçek gibiydi. Bilmiyorum diye fısıldadı. Gerçekten mi Söyle bana şu güzelliğinle seni çadırına getiren bir erkek ne isteyebilir Güzel kadınım sanırım biliyorsun. Adamın sözlerinin ne anlama geldiğini fark eder etmez geri geri kaçmaya başladı ta ki bir divana çarpıncaya kadar. Sonra pelerine sarındı kaçmaya yarıyacak bir şeyler aramak için çılgın gibi çevresine bakındı. Görkemli çadırın bir başka bölümüne açılan boncuklu bir perde vardı. Ancak Lorna içeri doğru bakar bakmaz oranın harem olduğunu anladı ve yüreği çarpmaya başladı. Umutsuz bakışları adamın gözleriyle karşılaştı ve derinliklerinde alaycı pırıltılar görerek öfkeyle bağırdı; O tür kadınlardan değilim ben Buraya Doğuya tatil için geldim ve kaybolduğum anlaşılınca beni aramaya başlarlar. Bana... bana bir zarar verirseniz sizi cezalandırırlar. Çok gaddarsın Bir adımda yanına geldi ve onu incecik açık yakalı gömleği ve binici pantolonuyla bırakarak pelerini çekip aldı. Şimdiye kadar hiç kimse ona böyle bakmamıştı. Ne kadar çekici bir kadın olduğunu şimdiye kadar hiç fark etmemişti. Senin gibi bir kızın çingeneler gibi çölde bir başına dolaşmasına izin vermemeliydiler dedi. Bakışları Lornanın dudaklarının yumuşak kıvrımlarmdaydı. Genç olmanın verdiği aptallık değil mi Akıllıca uyarıları dinlemektense aklına estiği gibi davrandın demek Çölün tehlikeli olduğunu sana söylediklerinden hiç kuşkum yok. Tabii bu uyanlara hiç kulak asmadın. Çok düşüncesizsin. Lorna bütün vücudunun ürperdiğini hissetti. Adamın her sözcüğü yüreğindeki korkuyu daha da kabartıyordu. Ensesinden tutup kendine bakmaya zorlayınca Lornanın soluğu kesilir gibi oldu. Bir erkeğin sana dokunmasını istemiyorsun ha Bu soğukluğu nerede edindinyoksa manastırda mı Sizin bu acımasızlığı elde etmek için başka yere gitmenize gerek yok diye bağırdı. Bir şeytansınız siz.

Yalnızca bir erkeğim. Beyaz dişlerini göstererek usulca gülümsedi. Tehlikeli bir şeyler vardı gülümseyişinde. Her şeyin yazgıya dayandığına inanırım. Bir çöl kedisini bulduktan sonra bu konuda hiç kuşkum kalmadı artık. Yazgı bizi bir araya getirdi... Anlıyor musun Bir tek şey söyleyeceğim Adamın biçimli yüzüne bakınca Lornanın kalbi çılgın gibi atmaya başladı. Burada tuttuğunuz sürece beni aşağılayacak bir şey yapmayacaksınız. Bu konuda söz veremem. Lorna gömleğinin incecik kumaşından adamın elinin sıcaklığını omuzunda hissetti. Bir erkeğin bir kadına karşı duyduklarıyla onurun ne ilgisi var Güldü eğilip boynunu öptü. Ne kadar hızlı atıyor nabzın Benden bu kadar çok mu korkuyorsun Sizden nefret ediyorum Yumuşak küçücük bir öpücüktü ama bir alev dokunmuşta ve sonsuza dek izi gitmeyecekti sanki. Alçağın birisiniz Beni heyecanlandırıyorsun. Lorna adamın kucağında sert bir rüzgarın önündeki incecik bir bitki gibi geriye eğildi. Saçların çöl güneşi gibi altın sarısı gözlerin birer mavi yasemin tenin ise çöl şafağı gibi bembeyaz. Seni istiyorum seni mavi çiçeğim altınım. Ve istediklerimin bana verilmesini değil kendim almayı yeğlerim. Her zaman. Yani.. Sözünün arkasını getiremedi. Yalnızca gözlerinde sessiz bir yakarış vardı. Söylediğim her şeyi çök iyi anlıyorsun. Usulca güldü Kadınların sezgisi güçlüdür. Seni çadırıma neden getirdiğimi içgüdün kuşkusuz sana söylemiştir. Saçlarını okşadı parmaklarını usul usul boynunda gezdirdi. Lorna yeniden çırpınıp kaçmaya çabalayınca bütün gücünü göstererek sıkıca kavradı kendine çekti. Güzellik ve onur diye gülümsedi. Canını yaktığına aldırmıyordu bile. Henüz ehlileştirilmemiş küçük bir kaplan yavrusu. Çok iyi kavga edeceğiz... ve sonra öpüşeceğiz. Sonra hemen onu bıraktı topuklarının üzerinde döndü uzun adımlarla dışarı çıktı. Arkasından çadırın kapısı kapanınca Loma bütün gücü tükenmişcesine bir divana yığıldı; ellerini yüzüne kapadı. Tepeden tırnağa titriyordu ama inatla direndi onu biraz olsun rahatlatacak gözyaşlarının inmesine izin vermedi. Ağlamak acımasız ve kendi yasalarını kendisi koyan bir adamın eline tutsak düştüğü gerçeğini hiçbir şekilde değiştiremezdi. Lornanın Doğulu erkekler konusunda pek fazla bilgisi yoktu ama pazarda dolaşırken gördüğü o aç bakışlı şişman erkeklere pek benzemiyordu bu adam. Eski Harun Reşit öykülerindeki buyurgan prensler gibiydi. İşleri böylesine sarpa sardıran kendi dik kafalılığı olmuş çöle yalnız gitmemesi için uyaran Rodneyi dinlememişti. 1 Rodney uyarmış... kum falcı kumda görmüştü. Ama inatçı yerinde duramayan ve yitirdiği babasının dışında kimseyi dinlemeyen Lorna çölün altın kumlarının kendini içine çekmesine izin vermişti. Sinirleri öylesine bozulmuştu ki çadıra biri girince irkiliverdi. Dehşet içinde başını kaldırdı karşısındaki bembeyaz türbanlı uşağı görünce yanaklarında hiç renk kalmadı. Adam elini alnına gözlerine ve dudaklarına götürerek her birinin hizmetine hazır olduğunu belirtti. Küçük hanımın banyosu için su getiriliyor dedi kusursuz bir Fransızca ile. Ayrıca değiştirmek için giysiler. Efendim daha sonra... konuğuyla birlikte yemek yiyecek. Bu hafif ama belirli duraklama Lornanın yanaklarının yeniden kızarmasına yol açtı. Birden ayağa fırladı öfkeyle bağırdı Buradan kaçmam gerek Bana bir at bulursan dilediğin parayı veririm. Paranın bana bir yararı olmaz madam. Uşak geri geri gitti. Efendim o anda öldürür beni. Başını eğerek çadırdan çıktı ve Lorna umutsuzca kampta tek bir kişinin Şeyhin öfkesini göze alamayacağını anladı. Elini boynuna götürdü az önce öptüğü yere bastırdı. Anısı öylesine yeni ve yakıcıydı ki koşarak boncuklu perdeden geçip çadırın öteki bölümüne; hareme girdi.

Çevresine bakındı. Üzerinde altın sarısı ve mavi yasemin desenli ipek bir örtü ile kocaman bir yatak vardı. Yatağın hemen yanındaki sedef kakmalı sehpada bir lamba sigaralık ve pirinç bir kibrit kutusu duruyordu. Lorna dilini kuruyan dudaklarında gezdirdi. Canı çok sigara istiyordu. Onun olmasına aldırmadan yatağın üstüne abanıp sigaralığa uzandı. Türk sigarasıydılar ama markasına aldıracak durumda değildi. Kibriti çakıp sigarasını yaktı. İlk nefeste çok sert geldi ama bir iki saniye sonra yatıştırıcı etkisini duydu. Yorgun argın yatağın üstüne oturdu. Kendisini kaçıran adamın bu lüks hareminde geçirdiği her saniye duyduğu her ses sinirlerini daha da geriyordu. Halıların üzerine kahverengili sarılı bir leopar postu atılmıştı. Pirinç lambalardan sandal ağacı kokusu yayılıyordu. Ayrıca üzerinde ayna ve erkek tuvalet eşyaları bulunan vernikli bir konsol vardı. Oda Şeyhin kendisi gibi tertemizdi. Duvarlar kaplayan görkemli örtüler ve büyük minderlerde tek bir leke bile yoktu. Büyük yatağın ayak ucunda siyah ipekten bir robdöşambr ile bir pijama vardı. Lorna öfkeyle yüreğinin hızlandığını his setti ve hemen erkeğin gece giysilerinden uzaklaştı. Odanın sahibini yansıtan havasından etki lenmişti. Demek burada uyuyor; yorucu bir günün sonunda burada dinleniyor ve yatağın yanında duran küçük kitaplıktaki Fransızca kitap ları burada okuyordu. Sigarasını söndürdü ve boncuklu perde açılır içeri peçeli genç bir kadın girince vücudunun bütün sinirleri çekilir gibi oldu. Adım Zehra. Lornaya merakla baktı. Sar saçları ve bir oğlan çocuğuna benzeyen binici giysisinden gözlerini alamıyor gibiydi. Peçesin indirdi hemen dışarı çıktı ve bir dakika içinde elinde buharları tüten iki güğümle geri döndü Onları alçak bir tabureye koyduktan sonra he men yanındaki brokar perdeyi çekti. Küçük bölmede bir kişinin banyo yapabileceği büyüklükte yuvarlak derin bir bakır leğen vardı. Küçük hanım banyo almak ister mi dedi bozuk bir Fransızca ile Lorna dünden hazırdı başını salladı. Kadın güğümlerdeki suyu leğene boşalttı sonra oymalı bir konsoldan havlu çıkarıp leğendeki sıcak suya banyo köpüğü kattı ve büyüleyici bir koku yükseldi. Kadın başka bir şeyler getireceğini belirten sevimli bir gülümsemeyle brokar perdeyi çekip gidince Lorna oldukça rahatladı. Tozlu giysilerini çıkarıp rahatlıkla diz çökebileceği leğene girdi. Kokulu ve köpüklü suyla vücudunu iyice yıkadı. Zehra elinde parlak giysilerle döndüğünde büyük havlulardan birine sarınmıştı bile. Elindeki parlak şeffaf ve ayak bilekleri işlemeli şalvar ile kadife tunik ve uçları yukarı kalkık yumuşacık terlikleri birer birer ona gösterdi Zehra. Lorna gözlerinde küçümseme ile giysilere baktı. Harem giysileriydi bunlar Hayır Hayretle ve biraz da tedirgince yüzüne bakan Zehraya kararlı bir tavırla başını salladı. Kesinlikle hayır. Arkasını döndü kendi giysilerini giymeye başladı. Binici pantolonu ve çizmeleri ile kendini şeyhe karşı daha iyi silahlanmış hissediyordu. Yolladığı bu giysilerin yanında çok erkeksi kalan kayısı rengi gömleğinin düğmelerini iliklerken elleri titriyordu. Bir odalık değildi o. Evet ondan biraz korkuyordu ama isteklerine uysal uysal da boyun eğecek değildi. Başını kaldırdı ve Zehranın iri kahverengi gözleriyle karşılaştı. Üzgünüm. Omuz silkti Bunları giyemem tamam mı Zehra giysileri inceledi küçük hanımın böylesine güzel şeyleri neden giymek istemediğini anlamamıştı. Prens Kasım kızacak dedi sevimli Fransızcasıyla. Korkmuş gibi bir hali vardı. Prens Lorna alaylı alaylı baktı. Umarım boynumu vurduracak kadar kızdırırım onu. Vernikli konsolun üzerindeki aynaya baktı. Saçları karmakarışıktı. İsteksiz isteksiz kaplumbağa kabuğundan yapılma tarağa uzandı ve saçlarını açmaya girişti.

Her zaman cebinde taşıdığı rujunu çıkardı acı bir gülümseme ile dudaklarına sürdü. Savaş boyasıydı bu. Kadınların bunalım dönemlerindeki o olumsuz silahı. Aynadan çekildiğinde Zehranın gittiğini gördü. Giysiler ipek ve kadife yığını halinde bir minderin üzerinde duruyordu. Kırmızı terlikler is hemen onların yanındaydı. Ölürüm de giymem diye öfkeyle mırıldandı. Harem artık dayanılmaz bir hale gelmişti. Boncuklu perdeyi araladı çadırın ana bölümüne geçti. Kabarık yastıklarla dolu divanın önünde ki iki kişilik alçak masaya baktı. Üzerindeki inci saplı çatal-bıçak takımı ve kenarları gümüşi bezeli bardaklar genç kızın zıtlaşma isteğini da ha da artırdı. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Lorna deri sandal ağacı ve at kokusunun bir birine karıştığı çadıra göz gezdirdi. İç duvarla: goblenle kaplıydı ve lambaların ışığı sade mo bilyalara bir sıcaklık veriyordu. Halılar Acemdi evet bundan emindi. Ayrıca üzerinde çok güze oymalı bir kutu duran abanoz bir masa vardı Gidip kutuyu açtı ve şaşkınlıkla küçük bir çığlıl attı. İçinde incelikle oyulmuş şeffaf fildişi bir satranç takımı vardı. Oyunun kurallarını baba sından öğrenmişti Lorna. Atlardan birini eline aldı ve hayranlıkla incelerken arkasında bir kımıltı duydu.atı sıkıca tutarak hemen arkasına döndü ve kanı çekilir gibi oldu. Şeyh sessizce içeri girmiş çadırın girişinde duruyordu. Binici giysilerini çıkarmış yakası açık beli kuşaklı bir kibr giymişti. Kısa siyah saçlı başı açıktı ve duruşunda bakışında bir leopar inceliği ve kendine güveni vardı. Gözleri bir süre Lornanın çıkarmayı reddettiği pantolonu ve çizmelerine takılı kaldı. Gözlerini kıstı Lorna kendisini bir savaşın beklediğini hissetmekteydi. Satranç oynar mısın Oysa yolladığı giysileri neden giymediğini soracağından hiç kuşkusu yoktu. Satranç taşını oymalı kutuya bırakırken ellerinin titrediğini hissetti. Kapağını kapattı soğuk bir sesle. Siz oynar mısınız mösyö diye sordu. Böyle taktik oyunlarını Doğuluların ince zekası yaratmıştır dedi ağır ağır ve ona doğru yaklaştı. Lorna çalıların arasına kaçmak isteyen ince güçsüz bir yaratık gibi kasıldı. Küçük bir çöl kuşu gibi sinirlisin. Eğildi masadaki tabaktan bir badem aldı ve dişlerinin arasında kırdı. Sırtındaki beyaz tunik güneş yanığı tenini iyice ortaya çıkarmıştı. Lorna işaret parmağındaki kabartmalı iri bir altın yüzüğü fark etti. Geniş ve güçlü omuzlarıyla öylesine etkileyici öylesine yakışıklıydı ki... Önünde durduğunda arkadan vuran lamba ışığındaki gölgesi Lornayı kaplıyordu. Seni yiyecekmişim gibi bakıyorsun diye alay etti. Sana getirilmesini söylediğim giysileri neden giymedin Şu pantolonu ve çizmeleri çıkarırsan kuşkusuz daha rahat edersin. Olduğum gibi kalmayı yeğlerim Ellerini pantolonunun cebine soktu ve bir erkek çocuğı gibi dikildi. Neden o giysileri bana yolladın Prens Kasım Beni bir harem kızı gibi giyinmiş olarak görmek vicdanınızı mı rahatlatacak Şeyh alayla kaşını kaldırdı. Kampta olduğum zaman Şeyh olarak çağırılmayı isterim öte yan dan şeytanların vicdanı olmadığını bilmen gerekir. Ne çok unvanınız var dedi Lorna alayla Benim için siz at hırsızından da betersiniz Hiç değilse.o parasız ve yoksul olduğu için beni kaçırdı. Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun Bembeyaz dişlerinin arasında bir badem daha kırdı. Araplara göre fazla soluk ve kemikliyim de ondan dedi heyecanla. Ne yuvarlak hatların ne de ceylan gözlerim var.

Usulca güldü Şeyh. Bir kadın için fazla alçak gönüllüsün. Ve kuşkusuz seni kemikli ve solgun bulmamı istiyorsun. Lornayı uzun uzun süzdü Şu erkek çocuğu giysilerini seçmene üzüldüm Bana kalırsa Doğu giysileri o kıvrak vücudum çok yaraşırdı. O kalın sesiyle vücudundan söz etmesi Lorna yı utandırdı ve kaçıp saklanmak isteği uyandırdı. Kayısı rengi gömleğinin bedenine oturduğunu ve pantolonunun kalçalarının ince yuvarlaklığını ortaya çıkardığını ilk kez fark etti. Çadırın kapısı açılıp şeyhin uşağı üzerinde kapaklı sahanlarla yemek tepsisini getirince derin bir rahatlık duydu. Uşak becerikli ellerle yiyecekleri masaya dizdi ve gümüş kenarlı bardaklara yeşilimsi bir içki koydu. Lornaya bir kez bile bakmadı; efendisi ile başbaşa bırakıp çıkıncaya kadar başını hiç kaldırmadı. Lütfen otur. Şeyh divanı gösterdi. Ben... aç değilim dedi küstah bir tavırla. Aç olduğundan eminim yavrum. Küçük bir çocuk gibi onu kaldırdı ve divandaki yastıkların arasına yerleştirdi. Kendi de yanına oturduktan sonra eline bardaklardan birini verdi. Yeşil limon yabani nane ve bir parça baldan yapılan bir içki. Haydi susadığını biliyorum. Benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorsunuz diye karşılık verdi Lorna. Sizin için yalnızca bir eşyayım Çok güzel bir eşya. Bardağı genç kızın dudaklarına götürdü sesi yumuşadı. Aptal ve sudaki görünümünden utanıp kaçan bir kısrak gibi inatçısın. Güzelliğinin farkında değil misin Lorna başını kaldırdı. Şu anda gözleri birer menekşe gibiydi. Sanki birisi koparıp solgun genç yüzüne yerleştirmişti. iç diye yumuşak bir sesle buyurdu Şeyh. Konuşurken sesin boğuk çıkıyor. Seni zorlamak istemiyorum. Bütün bildiğiniz zorbalık zaten diye atıldı. Kendi adamlarınız bile sizden korkuyor. Nereden biliyorsun Zehra ile Haşan kaçman için yardıma yanaşmadılar mı yoksa Güldü Lorna limon bardağını dudaklarına uzatan Şeyhin yakınlığından rahatsız oldu ve bardağı kapıp çekildi. İçkisini yudumlayarak adamın sebzeli pilavın üzerindeki bıldırcını eliyle parçalayışını seyretti. Haydi bir şeyler ye. Ama elinle yiyeceğini sanmıyorum. İnce saplı çatal-bıçağı gösterd Bütün gün çölde açık havadaydın. Acıkmış o malısın. Haşan olağanüstü bir aşçıdır ve akşam yemeğimizden hiç tatmadığını anlarsa gücenir. Akşam yemeğimiz. Lorna ürperdi ama adamın gözleri üstünde olduğu için biraz kuskus kendini zorlayarak yedi. Biraz da bıldırcın. dedi tatlı bir sesle tabağına bıldırcın koyarken. Bridırcın sevmek tam size göre bir iş dedi. Bıldırcınların çölde ağla yakalandığını biliyordu. Evet öyle. Kendine özgü o alaylı tavrıyla kaşlarını kaldırarak ona baktı. Krallara layık bir yemek olduğunu göreceksin. Prense diye düzeltti ve adamın kuskusları sağ eliyle toparlayıp ağzına atışını düşünceli düşünceli izledi. Lorna kasıtlı olarak bir çöl adam gibi yediğini hissetti ve güldüğünü duyunca yanılmadığını anladı. Az sonra Haşan gümüş zarflı ince fincanları koyduğu kahvelerle içeri girdi. Fransız kahvesiydi ama korku ve endişeden Lorna tam olarak tadına varamadı. Şeyh çıkmadan önce Hasana bir şeyler söyledi ve o andan itibaren yalnız kaldıklarını anlayan Lornanın yüreği hızlı hızlı atmaya başladı. Çadırın kapısı bir kez daha açıldı ve uzun bacaklı ipek tüylü bir tazı içeri girdi. Lornanın şaşkın bakışları altında çadırı geçti ve ön ayaklarını yanında oturan adamın omuzuna koydu. Şeyh hayvanın tüylerini sevecen ellerle okşadı sonra Lornaya baktı. Köpekleri sever misin diye sordu. İngilizler genellikle severler.

Evet severim dedi ve efendisine olduğu gibi köpeğe de güvensizlikle baktı. Köpek de ona baktı sonra gelip çizmelerini kokladı. Sinirlenecek bir şey yok Fecir dedi Şeyh arkasındaki yastıklara yaslanarak. Gerçek bir çöl çocuğu olarak kadınlara karşı benden daha nazik. Lorna ne demek istediğini tam olarak anlayamadı. Ona göre kurnazlığı tehlikesi ve görkemiyle çölün ta kendisiydi bu adam. Korkusuzca elini uzattı. Fecirin yumuşak serin ağzına dokundu. Tazı Lornanın parmaklarını kokladıktan sonra efendisinin yumuşak gülüşleri altında başını. Lornanın kucağına koydu sevgiyle gözlerine baktı. Ona değişik geldin. Şeyh öne doğru eğildi kutudan bir sigara aldı. Sigara alır mısın Lornal Adını neredeyse mırıldanırcasına üzerine üzerine basarak söylemişti ve böyle senli benli oluşu Lornayı öfkelendirdi. Hayır teşekkür ederim. Alışkın olmadığım bir marka. İnsan başlangıçta yabancısı olduğu şeylere alışabilir. dedi ve gözlerinde alaycı bir pırıltı ile kibriti çakıp sigarasını yaktı. Dumanı yukarı doğru üfledi ve tembel bakışları tazıyı okşayan Lornaya gitti. Lorna gerilim içindeydi. Adamın güçlü ve sakin tavırlarından daha çok rahatsız oluyordu. Sinirli sinirli ortada dolasan biri olsa belki bu denli tedirgin olmayacaktı. Ne düşünüyorsun Oteldeki arkadaşımı. Beni çok merak edecek. Sesi titreyince gözlerini indirdi. Bu arkadaş bir erkek mi Sesinde alay vardı. Tabii. Başını kaldırdı gözgöze geldiler. Lornanın bakışlarında meydan okuyan bir ifade vardı. Arap iz sürücüler bulup beni aratacağından kuşkum yok. Fadna vahasına gideceğimi biliyordu. Çok keskin gözlü olmaları gerekecek dedi alaylı alaylı. Gece rüzgarları izleri yok eder ve çöl her sabah yeniden el değmemiş gibi olur. Rodney beni bulur. Umutsuzlukla bağırdı. Bu Rodney denen adam seni seviyor ha Mavimsi sigara dumanının ardından sarılı -kahverengili gözleriyle tembel bir leopar gibi baktı. Beni... beni çok sever. Rodney Granti nasıl reddettiğini hatırlamamaya çalıştı. Kuşkusuz... kuşkusuz bir başkasına ait olan bir kadını istemezsiniz mösyö. Seni çöle yalnız bırakan bir adama mı Gözleri Lornanın saçlarına yüzüne oradan da yumuşak boynunda hızlı hızlı atan nabzına gitti. Çöl paylaşılması gereken bir yerdir ve onun büyüsünü bu adamla paylaşmak istemediğinden hiç kuşkum yok yavrum. Biz... kavga etmiştik. Öfkeyle onu almadan çıktım. Seni izlemedi mi Gözlerinin içine bakan bu adamı aldatmak kolay olmayacaktı. Sizin gibi değil o diye parladı. Bir kızın arkasından koşup atından çekip almaz Çok evcil bir genç olmalı. Biçimli dudaklarını alayla büktü. Bu nedenle onu sevmiyorsun zaten.sizinle olmaktansa onunla olmayı yeğlerim. Çöl barbarı Öyle mi Boğuk boğuk güldü. Ama kanımda barbarlığımı sulandıran bir şey var... Annem İspanya Cadızdendi. Kamelya gibi beyaz yumuşak teni kadife çiçeği gibi gözleri vardı. Lorna bakakaldı. Annesinin Latin ırkından oluşunu öğrenmek onu biraz rahatlatmış gibi kalbi tuhaf bir umutla atmaya başladı. Baban onu kaçırıp haremine mi kapadı Fasda bir hastanede çalışıyordu. Sigarasını kaldırdı derin bir nefes çekti. Oğlu olmakla öğündüğüm adam onunla orada karşılaştı ve kendine eş olarak seçti. Evlendi mi diye bağırdı Lorna.

Onu çok sevdi. Birden gözlerinde tehlikeli bir ışık yandı. Çöl aşkının İngilterenin soğuk sahillerinden gelen birini bile yumuşatacağından hiç kuşkum yok. Bir yıl Pariste kaldım tümüyle adalı sayılmam. Paris için ne düşünüyorsun Büyüleyici buldun mu orayı Orada bulunmuş gibi konuşuyorsunuz mösyö. Orada okudum matmazel. Lornanın gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Hemen sonra da duygularını böyle ele verdiği için kendi kendine kızdı. Demek Fransızcanız oradan geliyor. Sen de çok iyi konuşuyorsun sarışın bebeğim Yine sesinde o hükmeden ifade vardı. Lorna geriye arkasındaki yastıklara doğru çekildi. Şeyh ayağa kalktı köpeği dışarı çıkardı. Çadır Lornanın çevresinde yavaş yavaş dönüyor gibiydi. Bütün kamp uykuya dalmıştı. Zaman zaman sessizliği develerin homurtusu çan sesleri ya da bir bekçi köpeğinin havlaması bozuyordu. Çadıra dolan serin havayla hafifçe ürperdi. Lambaların alevi titredi. Duvarlardaki goblen örtüler dalgalandı ve görünmeyen bir el değmiş gibi boncuklu perde hafifçe kımıldadı. Lorna perdeye baktı ve birden hıçkırarak ayağa fırladı çadırdan dışarı çıkacakmış gibi atıldı... Genç kızı yakalayan ince ve acımasız eller Lornayı kaldırdı boncuklu perdeden içeri taşıdı. Şeyh kucağında tutsağıyla lambanın kehribar ışığında bir an durdu. Lorna adamın siyah kirpiklerinin arasından gözlerindeki altın rengi ışıltıyı gördü korkunun verdiği bir yeni güçle direnmeye çalıştı. Ancak şeyh güçlü kıvrak vücudu ile kollarının arasından kaçmak isteyen Lornayı kolayca etkisiz hale getirdi. Küçük aptal kendini yoracaksın. Mavi gözlerden süzülen yaşlara dudaklarını hafifçe dokundurdu. Direnmenin ne anlamı var. Benden kaçamayacağını biliyorsun. Sizden nefret ediyorum diye haykırdı. Aşağılık birisiniz Bu halini daha çok seviyorum diye mırldanır gibi konuştu. İnatçı ve heyecanlısın... Elinden gelse beni öldüreceğini biliyorum. Lornayı ipek örtülü yatağa götürdü. Lorna o anda büzülüp ölmek istedi. Oysa Şeyh gözlerine bakıp gülümsedikten sonra diz çöktü çizmelerini çıkarmaya koyuldu. Lorna korkudan felce uğradığını hissetti. Adam önce sağ sonra sol çizmesini çıkarıp bir kenara attığında yatağa çivilenmiş gibiydi. Bundan sonrası için uşağa ihtiyacın yok dedi. Lambayı söndürüyorum. Uzun boylu gölge boncuklu perdeyi aralayıp dışarı çıkarken Lorna bağırmamak için parmaklarını ısırdı. Perde Şeyhin ardından bir süre daha sallandı sonra durdu. Lorna çılgın gibi çevresine bakındı yatağın yanındaki sehpanın üzerinde bir meyva tabağının içinde duran bıçağı görünce gözleri parladı. Ağzı hafifçe kıvrık taşlarla bezeli bir bıçaktı bu. Lorna kararlı bir tavırla uzanıp aldı. Prens Kasım girerken sıkıca kabzasına yapışıp küçük bir kedi gibi adamın kalbine doğru atıldı. Şeyh şimşek hızıyla elini kaldırıp bileğinden sıkıca kavradı bıçak keten kibrini sıyırıp geçti. Bıçağı bıraktırmak için zorlarken Lornanm neredeyse kemikleri kırılacaktı. Sonunda bıçak sessizce ha -lıya düştü. Şeyh kolunu geriye doğru bükerken Lorna boğuk bir çığlık attı. Küçük çizikten çıkan kan beyaz kibrinin üzerinde yayılıyordu. Lornayı sımsıkı tuttu. Beni işte şimdi kızdırdın dedi. Esmer teninde bembeyaz dişleri parladı. Lütfen... Korku içinde akıttığı gözyaşlarıyla gözleri yağmur altındaki çiçekler gibiydi şimdi. Lütfen yapma... Seni dövecek değilim diye alay etti Şeyh ve dudakları bir alev gibi boynunun yuvarlağına gitti. Lorna kurtulmak için çabalarken birden cebinden o sabah vahadaki evin yıkık duvarından kopardığı çiçek yere düştü. Şeyh kızın kolunu ezercesine sıkarken eğilip çiçeği aldı. Güle benzeyen taç yaprakları ezilmişti ama hala baygın baygın kokuyordu.

-Neden bu çiçeği kalbinin üstünde taşıyorsun Bana ver onu. Elinden kapmaya çalıştı. Sana kim verdi onu Gözlerini kıstı yüzün inceledi. Arapların bile korktuğu çöle seni tek başına salan o evcil aptal mı Evet sevdiğim birinden o dedi küstahça Adını söylemem için beni zorlayamazsınız Rodney olduğunu sanmıştım. öyle mi Uzandı ezilmiş çiçeği çekip aldı. Sırlarını kendine sakla. Lornayı bıraktı ve sanki bıçak çiziği canını yakıyormuş gibi elini göğsüne götürdü. Yatağı işaret etti. Çöldeki ilk gününden sonra rahatça ve derin derin uyumaksın. İyi geceler benim çöl tutsağım. Sonra onu tek başına bırakıp gitti. BEŞİNCİ BÖLÜM Gün ışığı bütün kampı aydınlattı büyük bir koşuşturma ile kahvaltı için ateşler yakılmaya başlandı. Küçük oğlanların çöldeki çalılıklar otlamaya götürdükleri develerin homurtusu çan seslerine karıştı. Sabah sesleri Şeyhin büyük çadırına kadar geldi ama Lorna duymadı bile. Uykusunda şöyle bir kımıldadı o kadar. Dudakları uykuda gevşemiş uzun kirpikleri yanaklarında kuruya gözyaşlarıyla dolu dolu kalmıştı. Bir çocuğu andıran yumuşacık ve dağınık saçlarıyla bir süre olsun düş dünyasına sığınmış gibiydi. Kampın canlılığı yavaş yavaş dindi. Lorna derin uykusundan uyandığında güneş çadıra girmişti bile. Sıcaklığın artmasıyla ortaya çıkan tatarcıklara karşı birisi yatağın kenarındaki cibinliği özenle çekmişti. Kalkıp oturdu cibinliği araladı ve bu yabancı ortama korku dolu gözlerle bakındı. Yatağın yanındaki etajerin üzerinde duran sigara kutusu açıktı. Sabah erkenden birisi uzanıp bir tane almış ve sonra da kapamayı unutmuştu sanki. Bir iskemlenin üzerine beyaz bir kibr çıkarılıp atılmıştı. Lorna kendisi uyurken Şeyhin içeri girdiğini düşündü dehşet içinde geriye doğru çekildi. İpek yatak örtüsünü sıkıca örtüp cibinliği çeken oydu demek. Kendisi her şeyden habersiz uyurken onu seyretmişti. Burada çöldeydi ve Prens Kasımın; o anlaşılmaz ve kültürlü ama bir o kadar da acımasız adamın gönülsüz konuğuydu. Yüzünü yastığına gömdü adamın görüntüsünü gözlerinin önünden silmeye çalıştı. Ancak kişiliği öylesine canlıydı ki yüzünün her ayrıntısını bütün canlılığı ile hatırlıyordu. Boncuklu perdenin kımıltısıyla başını kaldırdı ve Zehranın hareme girdiğini gördü. Peçesini kaldırmış gülümsüyordu. Şeyhin içerde olmadığını gösterirdi bu. Yatağın yanına geldi Günaydın diye mırıldandı. Kızın durumu böylesine olağan karşılaması Lornaya daha önce başka kızların da başında beklediği izlenimini verdi. Bu düşünce ile kıpkırmızı kesildi küçük hanımın iyi uyuyup uyumadığını soran Zehraya güçlükle cevap verebildi. O sırada dağınık ipek saçlarına bir ışık demeti vurdu ve Zehra büyülenmişcesine baktı. Sanki böylesine sarı saçlı birini görmemiş gibiydi. Kahverengi gözleri Lorna nın kendine doğru çektiği ipek yatak örtüsüne takıldı ve hemen ardından ayaklarındaki halhalları çınlatarak sedir ağacından bir konsola gitti güzel bir sabahlık çıkardı. Lorna kızın uzattığı sabahlığı sesini çıkarmadan giyindi. Hafifçe parfüm kokuyordu ve yumuşacıktı. Kimin bu Saf ipeğe parmağının ucuyla dokundu. Söyle bana Zehra güzel ama anlaşılmaz buluyormuş gibi Lornaya baktı. Bir hafta önce bir kervan geçti Prens Kasım saraya. Turqeyaya götürmek için parfüm ve giysiler aldı. Turqeya Bu egzotik ad Lornanın kafasında kıvrak vücutlu güzel ve kuzguni saçlı bir görüntü oluşturdu ve ipek giysi vücudunu yakacakmış gibi geldi. Şeyh bazılarının küçük hanım için buraya getirilmesini buyurdu. Zehra sedir ağacı konsolu işaret etti. Küçük hanım böyle güzel şeyleri sevmiyor mu Yalnızca kahve ve sonra da sıcak bir banyo isterdim.

Banyo mu Zehra uzun siyah kirpiklerin: kırpıştırdı Küçük hanım daha dün akşam banyo aldı. Küçük hanım bu sabah da alacak Anca Lorna bunları söyler söylemez bir otelde değil bir çöl kampında olduğunu hatırladı. Su az ola bilirdi burada. Tabii eğer yeteri kadar su varsa Zehra. Bir kuyunun yanında kamp kurduk dedi. Zehra ve gözlerindeböyle giderse kısa zamanda susuz kalacaklarını anlatan bir ifade ile ekledi. Küçük hanım için kahve getireceğim ve sonra da su ısıtacağım. Mersi. Lorna gülümsedi. Bu sevimli kız buradaki tek arkadaşıydı. Şeyhin dönmüş olabileceği düşüncesiyle yeniden umutsuzluğa kapıldı. Üzerindeki ipek giysi bu duyguyu daha da artı -rıyordu sanki. Belki de onunla karşılaşıncaya kadar başka kızlara da aynı giysilerin verilmesini söylemişti. Dünkü olayları ve adamın kollarında umutsuzca çırpınışını hatırlayınca dudaklarından küçük bir çığlık döküldü. Sizi korkuttum mu küçük hanım Zehra elinde tepsiyle dönmüştü. Yo hayır bir şeyim yok. Şeyh kadar kim kor kutabilirdi ki onu Hatta yüzünün o buyurgan ifadesi bile yüreğini hızlandırmaya yetiyordu. Zehra tepsiyi yatağa getirdi ve kucağına koydu. Kahveyi çok özlemişti ve bakır fincandan büyükçe bir yudum aldıktan sonra Zehraya başka bir şey istemediğini söyledi. Aç değilim yalnızca çok susadım. Beni böyle susatan çöl havası olmalı. Küçük hanım çöle alışkın değil mi Zehra iskemlenin üzerindeki giysiyi aldı ve Lorna onu izlerken vücudunun tüm kanı çekildi yanakları kıpkırmızı oldu. Benim geldiğim yerlerde güneş fazla ısıtmaz ve kum yalnızca deniz kıyısında olur. Lornanın sesi oldukça üzgündü. İngiltere rahibe okulu ve sonra hasta babasıyla Pariste geçen bir yıl.doğuya yapacağı bu kutsal ziyaretin onu böyle bir duruma sürükleyeceğini nereden bilebilirdi Kadınları hiçe sayan erkeklerle her zaman alay eden o duygularına hiç aldırmayan birinin tutsağı olmuştu şimdi. Küçük hanım bir şeyler yemeli. Yoksa iyi bakmadığım için Prens Kasım bana kızar. Zehra börek tabağının üzerindeki kapağı kaldırdı. Küçük hanım acaba bunu sever mi Böreklerin baharatlı kokusu Lornanm iştahını uyandırdı. Şeyh kendisi kampta olmadığı zaman bile kamçısı etkisini sürdürüyor sanki dedi yemeye başlarken. Zehra efendisinin arkasından konuşulmasına hiç alışmamış gibi baktı. Zehra Lornanm yüreği hızlı hızlı attı. Buradan kaçmama yardım eder misin Zehra tıpkı dün akşam Şeyhin uşağının yaptığı gibi geriye doğru gitti. Kirpiklerini indirdi ve az önceki dostça tavrı sanki düşmanlığa dönüşmüştü. Banyonuz için su getirmeye gidiyorum. Boncuklu perdenin arasından süzüldü ve Lorna yüreğindeki küçük umut ışığı da sönmüş bir halde ardından bakakaldı. Herkes ondan korkuyordu Gücü öylesine büyüktü ki çadırındaki İngiliz kızının varlığı kimseyi ilgilendirmiyordu. Belki de bu insanlar onu onurlandırdığını sanıyorlardı Tepsiyi kenara itti ve yataktan çıktı. Büyük bakır leğenin bulunduğu küçük bölmede bir de tuvalet vardı. Çevresine bakındı. Her şey öylesine temizdi ki. Prens Kasım çok titiz bir adamdı; hiç değilse buna da şükürdü... Haremin halıları üzerinde bir aşağı bir yukarı gezindi. Çıplak ayakları leopar postunda kayboluyordu. Tüm yaşamı boyunca düşünü kurduğu çöl onu incitmiş ona ihanet etmiş onu tutsak etmişti. Leopar postuna çöktü ve başını bir mindere gömdü. İpek saçları yüzüne düştü kollarının solgun ışıltısı şeffaf sabahlıktan seçiliyordu.