Gürsel Dönmez GÜL RİSÂLESİ. ŞİİRLER 1984-1987 Ankara



Benzer belgeler
Gürsel Dönmez SAF SİYAH ŞİİRLER

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

Tuğrul Tanyol. Beyaz at. Sönmüş kentleri dolaştım sessizlikte Boş meydanları, kirli sokakları Herkes kendi yankısının peşinde

Mehmet Aydın 5. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Ay Yine Gecikti. Ferhat Şahnacı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

En güzel 'Anneler Günü' şiirleri

T.C. M.E.B ÖZEL MANİSA İNCİ TANEM ANAOKULU DENİZ İNCİLERİ SINIFI

ÇALIŞKAN ARILAR EKİM AYI EĞİTİM PROGRAMI 1.HAFTA NELER ÖĞRENECEĞİZ HAFTANIN KONUSU:OKULUMUZ

Erotik Şiirler Atlasım. Serkan Engin. (Derleme)

gece bana gündüzleri uğramaz gece uykudayken gelir şşşşşşt deyince ağzı şarap tadındadır hatıralarım karışır

Murat Çelebi 2. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Nafiz Diba. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Cemil Kara. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

Adım-Soyadım:... Oku ve renklendir.

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

YALÇIN ÖZDOĞAN. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi 2018 ARALIK AYI EĞİTİM BÜLTENİ

EKİM AYINDA NELER ÖĞRENECEĞİZ?

edersin sen! diye ciyaklamış cadı. Bunun hesabını vereceksin! Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

KIRMIZI KANATLI KARTAL

1) Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı yapılmamıştır?

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi YILDIZLAR GRUBU ARALIK

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

DÜNYA İNSANLIK AİLESİNİN YÜZAKI YAZARLARINDAN!... Ekmel Ali OKUR; Hemşerimiz, Adanalı, Adam gibi adam! İnşaat Mühendisi,

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

Firuze Keleş. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERİSTESİ VAKFI ADIGÜZEL OKULLARI ÇEKMEKÖY ANAOKULU TAVŞANLAR SINIFI MAYIS AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

İ.Ö 100 Temel Eser. Kategori: Şiir Salı, 11 Ağustos :32 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF. Çanakkale içinde aynalı çarşı

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi

Ömer Turhan. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ŞİİR, HİKÂYE, MAKALE. Ekim 2013 Sayı 1. Yazar; HARUN ŞEN

DELİ KIZIN TÜRKÜSÜ Seçme Şiirler. Gülten Akın

5 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, fiziksel özelliklerim nelerdir? Vücudumuzun bölümleri ve iç organlarımız nelerdir? Ne işe yarar?

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Rafet El Roman. Amerika. Rafet El Roman. A memo. Burasý New York Amerika. Evler karýþtý bulutlara. Nasýl bir zaman. Nasýl bir yaþam.

AYNI YALINLIKLA ÖLMEK ısterım. Aynı yalınlıkla ölmek isterim. Kırda bir çiçek gibi, sakin, gösterişsiz. Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde

20 Mart Vızıltı. Mercanlar Sınıfından Merhaba;

Muzaffer Asiltürk. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Sevda Üzerine Mektup

Demodur Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır.

Adım Tomas Porec. İlk kez tek boynuzlu bir at gördüğümde sadece sekiz yaşındaydım, bu da tam yirmi yıl önceydi. Küçük bir kasaba olarak düşünmeyi

Eğitim Öğretim Yılı OKUL ÖNCESİ ŞEKERLİK EĞİTİM SETİ YARIM GÜNLÜK PLAN ÇİZELGESİ

O.Ö. 100 Temel Eser. Kategori: Türk Şiiri Çarşamba, 28 Nisan :35 tarihinde yayınlandı. Gösterim: 3981

İnci Uluçay. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI ARALIK AYI BÜLTENİ

OYUNCAK AYI. Aysel çok mutluydu. Çünkü bugün doğum. Annesi Elvan a oyuncak bir ayı aldı. Elvan. günüydü. Babası Aysel e hediye aldı.

Sabuhi Rahimov. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

1. SINIF TÜRKÇE. Copyright YAZAR Ahmet KÜÇÜKAYDIN Hacer KÜÇÜKAYDIN. KAPAK TASARIMI Resul KÖSE. DİZGİ - SAYFA TASARIMI Resul KÖSE

yuvarlak masa yeşil erik üç kalem ihtiyar adam

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir?

SÖZCÜKTE YAPI (KÖKLER) 1. Aşağıdaki altı çizili sözcüklerin hangisinin kök ve ek ayrımında yanlışlık yapılmıştır?

Cornelia, şarkı söylemek isteyen kaz

Insanı başa taç yaptım. Ne eğildim, ne de saptım. Acılardan ilaç yaptım. Aşık Şahturna Hayatı ve Şiirleri

OYUNCAK AYI. ayının adını Yumoş koydu. Halasına oturmaya. giderken Yumoş uda götürdü. Halasının kızı. Sorular: 1- Annesi Elvan a hangi hediyeyi aldı?

SEVGİLİM MELTEMDİR SÖYLEYEN. Sevgilim, meltemdir söyleyen fırsatının bembeyazlığını... Gözlerim seni görmeyecek; bekliyor seni yüreğim!

WLL100. Ninnici Hav Hav KULLANIM KILAVUZU

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

İntikam. Ölüm Allah ın Emri

AYLIK BÜLTEN-NİSAN 2014 OKUL ÖNCESİ EĞİTİM SINIFI

Birbirimize anlatacağımız ne çok şey var; düşündünüz mü? İşte bu yazma nedenlerimden biri. İlki...

TEK TEK TEKERLEME. Havada bulut Sen bunu unut

6. Sınıf sıfatlar testi testi 1

5.SINIF TÜRKÇE (GENEL DEĞERLENDİRME TESTİ) almıştır?

Buse Akbulut. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Mehmet Ali Aktar. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Eğitim Öğretim Yılı OKUL ÖNCESİ DÜŞÜNEN ÇOCUKLAR EĞİTİM SETİ YARIM GÜNLÜK PLAN ÇİZELGESİ

KURALLI VE DEVRİK CÜMLELER. --KURALLI CÜMLE: İş, hareket, oluş bildiren sözcükler cümlenin sonunda yer alıyorsa denir.

HİKÂYELERİMİZ FEN VE MATEMATİK ETKİNLİĞİ

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

BİZE KATILIR MISINIZ?

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Yücel Terkanlýoðlu. HTML clipboard. Yaþamadýklarýndýr Dünyan! Uykuyla geçirdiðim her an, Benim için yitik bir zaman. Rüyayla devirdiðim kazan,

Takvimdeki Deniz (Şiir İncelemesi)

Bay Çiklet in Bahçesi

Doğada Keşif Yapıyoruz

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ OCAK

ABDULLAH ALİYE CAN ANAOKULU ÇİÇEKLER SINIFI OCAK AYI BÜLTENİ BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR. Yeni yıl (31 Aralık-1 Ocak)

Özel Gebze Eğitim Kurumları Öz-Ge Gündüz Bakımevi UĞUR BÖCEKLERİ ŞUBAT

.com. Faydalı Olması Dileklerimizle... Emrah&Elvan PEKŞEN

Nietzsche. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

EKİM AYINDA NELER ÖĞRENECEĞİZ?

Arapgirli Haşim Koç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Derleyen: Yücel Feyzioğlu. Resimleyen: Serap Deliorman

Transkript:

Gürsel Dönmez GÜL RİSÂLESİ ŞİİRLER 1984-1987 Ankara

GÜL RİSÂLESİ Birinci Perde: İşâret Âheste Vur Yüreğime Gül Ağacı İlkin Gözlerin Vardı İhtiyar Kadınlar Saçlarımda Güneşler Eskittim Şimdi Bambaşka İnsanlar I Şimdi Bambaşka İnsanlar II Saçlarımı Bıraktığım Kente Serenat Her Sabah Çiğ Düşer Mezar Taşlarına İhtilâl I İhtilâl II Ayin

Prolog: İŞÂRET Kaf dağında rüyâmdaki nûn İşâretiydi bana zorun Yolların sonunda yolların Başına vardım büyük yolun Kaf dağındaki o nûn; O'nun...

ÂHESTE VUR YÜREĞİME Âheste vur yüreğime Mısrâlar yaralanmasın Gönlünü aç sözlerime Divâne-i can yanmasın. Yanmasın aman yanmasın Yâr beni mecnûn sanmasın Zâbitler düşmüş peşime Kimseler adım anmasın. Âheste vur yüreğime Mısrâlar yaralanmasın...

GÜL AĞACI Âheste vurmalısın yüreğime çün orası kelimelerin alev alev yandığı tehlikeli bir ateş denizidir âh o alevlerden bizi yaşatan can ve canân için mısrâlar çıkar. Belâ denilen gül ağacının tohumu bu kan denizinin derinliklerinde bir mercan balığı gibi gezinerek mutlu bir sarhoşluğun en derin ve en durgun zamanını bekler. Can, canân ve mercan derken kimi zaman hiç beklenmedik bir ânda kimi zaman yağmur çiselerken kabaran suların sakinleştiği meyânda ağır ağır çatlatır sancılı kabuğunu. Sonra acı bir siren sesi duyulur ve bir çalı kuşu tatlı tatlı cıvıldar eyvâh gül ağacı doğmuştur insanlar anlamasa ne çıkar şâir hepsine tanık olmuştur. Tanık zâbitlerce götürüldükten sonra kan gülleri açar ve acı günler yaşanır sarhoş edici bir râyihâ yayılır her tarafa dudaklarımızdan yağmur suları boşanır dudaklarımız yaralı birer yâsemendir. Ve sarhoşluk ta biter bir akşam yaban kazları güneye uçmaktadır elimizde solmaması gereken bir demet gül kalmıştır bir demet gül Gül.

İLKİN GÖZLERİN VARDI İlkin gözlerin vardı sonra mâvi gökyüzü ve kuşlar ellerim hasret içre yanardı saçlarımı eskitirken yağmurlar. Kanayıp dururken yüreğim ben vardım, sen vardın ve insanlar hep dağlara yürürdüm yıldızların söndüğü zamanlar bütün yollar kesikti, kesiktim yüreğim çarpardı, sen yoktun ancak. Fakat ben ağlayamam fakat, ben gülemem. İlkin gözlerin vardı sonra mâvi gökyüzü ve kuşlar baharlardan bir bahardı deniz, dağlar ve taşlar günbatımlarında ağlardı. Şimdi anlatmak sana gecelerimi acımasız zindanların ıslaklığını kanayan yüreğimi gardiyan da gördü kan ırmakları yüklenirken acılarımı bedenim yavaş yavaş ölürdü. Fakat ben ağlayamam fakat, ben gülemem. Gül ve gülücükler umut kalmamıştır artık güllerde ağaçlar hep yapraklarını döker ansızın kış vakitleri gelir de acılarım biter sonra ben de biterim kuşların ölüp gittiği yerlerde. Fakat sen ağlama Gül.

İHTİYAR KADINLAR Büyüyen bir sessizliktir gecenin lâcivert kolları Kentin ara sokaklarında koşuşurken kediler Karanlık yüzler vardır keserler yolları Balmumundan yapılmış karanlık yüzler Büyüyen bir sessizliktir gecenin lâcivert kolları. Televizyonlar, biraz da insanlar İçim rahat, kimse görmedi gizlediklerimi Sessiz bir ürperişle geçilir gecekondular Gecekondular tanığımdır bilirler tüm dertlerimi Televizyonlar, biraz da insanlar. Sevdâlanma oğul dediler Büktüm boynumu ancak Neden, neden söylemediler Bu yürek nereye konulacak Sevdâlanma oğul dediler. Yenik miyim şimdi yüreğime Bunu sormalıyım ihtiyar kadınlara Nasıl söndürülür bu yangın Bunu da büyümüş adamlara Yenik miyim şimdi yüreğime.

İhtiyar kadınlar âh Siz bilirsiniz yitmiş sevdâları Gökyüzü niçin bu kadar siyah Nerede dolunay, n'olur getirin yıldızları İhtiyar kadınlar âh. Karanlık sokakların nabzı ellerimdedir Ellerimde ölmüştür tüm kelebekler Bütün suç aletleri bende, yalnız bendedir Yüreğimde öfkeli bir çocuk bekler Karanlık sokakların nabzı ellerimdedir. Dikensiz güller taşırım en gizli yerlerimde Sen Gül, sen ey elleri üşüyen kız Kaybolan güneşler hâtıra defterimde Banaysa ateş böcekleri kaldı yalnız Dikensiz güller taşırım en gizli yerlerimde. Nerededir gölgemde yiten ışık Kutlu dolunay vakitleri Farketmiyor artık Bilsem de bilmesem de Nerededir gölgemde yiten ışık. Bir aydınlık sızıyor gözlerimden şimdi Mısrâlar köpürüyor terkedilmiş denizlerden Kafiyeler çiseliyor mahzûn sayfalara Kristal avizeler asılı yorgun kirpiklerimden Bir aydınlık sızıyor gözlerimden şimdi...

SAÇLARIMDA GÜNEŞLER ESKİTTİM Tuzlu rüzgârlar taşıyan saçlarımla Ben ıssız sahillerin haylaz çocuğu Dünyalılar arasında sürgün şâir Çün severdim kelimelerle yolculuğu Mürekkep, kalem, sesler vesâir. Açıldı sicilim, adımın altını çizdiler Adım kayboldu süslü sıfatlarım arasında Gözlerimden dolayı mecnûn bu dediler Bir efsâne belki, aslında yoktu Mecnûn Bilmez miyim bunu ben, bilemediler. Saçları dağınık bir adamın Buruşuk gömlekleri niçin sevdiğini Ve itinâ ile ütülenmiş bir yaşamın En zarif kıvrımları nasıl ezdiğini Rakamlardan bile sezemediler. Şimdi bu hikâyenin nasıl başladığı hiç önemli değil önemli değil sır avcısı meraklı gardiyanlar kabaran suları itiraf ettiğim için ona küllerim toprağa teslim edilsin toprak ki çok dinlemiştir nabzımı uyurken ıssız ıslak çimenlerde fısıldayıverince tutulamaz yazgımı karıncalar bile acımıştır bana güyâ ecinniler varmış bedenimde. Böylece kiraz ağaçları yaşlanırken yaşlanırken acıyan yerlerimiz saçlarımda güneşler eskittim de aşındı ökçelerim, tozlandım ki bu türkü böyle söylenmezdi eskiden anneler çocuklarına gösterirdi beni çocuklar, âh çocuklar bendim bendim işte o serseri dedikleri.

Çün yıldızsız bir gökyüzü altında sözümona aykırı yaşayarak arabesk şarkılarla aptal ümid nedir bilmeksizin umutsuz yanlış yağmurlarla ıslanarak nice geceler tükettim uykusuz. Takvim yaprakları uçuşurken saçakların buz tuttuğu gecelerde hasretten biçilmiş elbiseler giyinerek yine bir yangın kışkırtan ellerimle donuk ışıklar altından geçerdim bir nöbetten diğerine titreyerek. Başka gariplerle paylaşılmış ayazda bulutları köpürten rüzgârın hançer yarasını kudurtan uğultusuna aldırmaksızın beklerdim beklemek tesellisiz bir şarkıydı birden, kar atıştırmaya başlamışsa gecenin koynunda veya koynunda hecelerin iyi gizlenmek gerekirdi fakat donmuş gözpınarlarına inat ağlayabilmek için sıcacık hüzün kelimesi yetmezdi. Bekleme salonlarından kendime küserek ayrılırdım sonra sigara dumanlarından şiirlere küserek ayrılırdım. Oysa şimdi anlayamıyorum anılar nasıl sararır böyle çabucak sonra insan durup dururken üstelik soğumak üzereyken ellerimiz külyeşili ağustos bulutları gibi niçin hıçkırmak ister doyasıya bir ırmak yatağı mıdır gözlerimiz?... Hâlâ ıslak mıdır çimenler ıslak mıdır hâlâ hâlâ ıslak hâlâ Gül.

ŞİMDİ BAMBAŞKA İNSANLAR I Hayat ellerimdedir benim, ölüm gözlerimde Plastik evlerden insanlar göçer her bahar Horozlar bağırırken seher vakitlerinde Mezarlıklara inceden bir yağmur yağar. Bunu farketmek ıslatıyor yanaklarımı Patlayamazken içerimde koca bir gülle Hayat, yani eskimeyen büyük alışkanlık Uyarılabilirdi belki, zarif bir gülle. Gülle veya gül ile artık ne çâre Çün rüküş kadınlar geçiyor sokaklardan Sabıkalı adamlar hoyratça konuşuyorlar Bir hâinliği çoğaltıyorlar utanmadan. İşte böylece yıkılmaya mahkûmdur Yosun kokulu muhteşem konaklar Nice göçmen kuşları gördüler kimbilir Şehirlerin rûhu yaşlı tapınaklar. Kurutulmuş gül ağaçlarının ardından Bakarken rüzgârı hissetmeyen korkuluklara Pupayelken yaşlı bir balıkçı gibi sakin Eski muharipler kadar suskunum. Ki çizgiler düşüyor rûhumdan sayfalara Sayfalar sararmış dertlerimin belgesidir Lüks istiflenirken güneşsiz mağaralara Uğuldayan mısrâlar, yüreğimin sesidir. Hesap cüzdanlarıyla tartılırken erdem Rakamlarla sarhoş sefil herifler Gözünüzaydın becerdiniz sonunda Ve gözünüzaydın mâsum güvercinler. Uzunaraçlar geçiyor beynimin kıvrımlarından Talan ediliyor varlığımın mahrem bölgeleri Mazot sızıyor yüreğime sanayi artıklarından Çağdaş uygarlığa alçalıyoruz, sevinsek mi bilmem. Fakat, fakat birşeyler unutulmaktadır Çok yetenekli makinaların kirinde, pasında Şimdi bambaşka insanlar vardır Gül İntiharı çağrıştıran yapılar arasında Şimdi bambaşka insanlar...

ŞİMDİ BAMBAŞKA İNSANLAR II Pek bilmem kelâmı kibarı Evde kalmış kent kızlarının Beyaz atlı şövalyelerini de bilmem Jacky gibi armonika çalmasını da. Şimdi bambaşkadır insanlar Ki bir çocuk büyümeden yaşlanmış Acep harakiri dedikleri bu mu Arzın gövdesine gökdelenler saplanmış. Ey gladyatör kılıklı adamlar İstersek öfke ekmek gibi paylaşılır Etin o çıldırtan kırmızımtrak tadı Kavurucu metal dokununca anlaşılır. Zehroldu sana çiçekler büyüten adam hey Kentin varoşlarında yaşamak Üşüyen kâbuslar koşuşur orada Ansızın çıldırır sancılar, yaşamak. Dağlar gonca gonca uyanırken Uyanırken halklar çapaklı gözleriyle İnleyen türküyü hiç duymamışlar Yaşadıkları belgelerle şüpheli zâten. Ve sünepe emeklilerle doludur banklar Bir garip monotip adamcıklar Yârenlik ediyorlar bezgin kuşlarla Yitirdikleri vakitlere hayıflanarak. Bir adam tükürüyor oğluna Bir kadın, ağlıyor durmaksızın Bense gülümsüyorum acıyla Ciğerimdeki kanamaya aldırmaksızın. Yalpalayarak iniyorum sokaklara Temiz vatandaşım hem sabıkasızım da Cılız bir kedi fırlıyor çöplüklerden Bir serçe, ölüyor saçlarımın arasında. Öksüre öksüre uğultulu bir rüzgâr gibi Varıyorum eski türkümüzün kıyısına Gül Küçük balıklar da yok artık, gitmişler İnsanlardan yorgun çünkü mâvi sular Mâvi sular âh..., mâvi sular...

SAÇLARIMI BIRAKTIĞIM KENTE SERENAT Gündüzleri bile karanlıktır bu kentin Kimseler uyanmamıştır kuş sesleriyle İnsanlar başka başka gülümserler Yapılarda boğulmuş yürekleriyle. Kent kent Uzak yerlere gömülen ölüleriyle Mutsuzlukların harman yeri Şadırvansız semtleriyle. Bir garip yitiverse tozlu yollarında Güler misin Gül, umursamaz kimsecikler Rüzgâr ağıtlar söyler ağaç dallarında Bir tükenişi anlatır saksılarda çiçekler. Kefenler sararırken ıslak mezarlarında Kentin maskesi o sahte gülücükler Hiç mi düşünmezler âh Bir gün, onlar da gidecekler. Küçük dertlerin insanları hey Gelecek olan o dehşet günü gelmeden Silkinmelisiniz soylu bir çınar gibi Son kökleriniz çürümeden. Bakın, bakın atlılar gelip geçiyor Kentin paslanmış yüreğinden Çiçekler, nâdide çiçekler dökülüyor Kevser suyunda yıkanmış ellerinden. Ve sonra ardımdan yağmurlar yağarken O zaman vakit, ikindi olur herhâl Yaşlı kuşlar ağaçlarla vedâlaşırken Atıma binmeli ben de gitmeliyim derhal. Gitmeliyim evet gitmeliyim Çün ulu bir dağ şölenine davetliyim Temiz ırmaklar taşımak için kente Bulutları yeniden ürpertmeliyim. Ki gündüzleri bile karanlıktır bu kentin Geceleri zifirî duman Yorulmaktan saçlarım dökülmüştür Aman dostlar aman Gündüzleri bile karanlıktır bu kentin...

HER SABAH ÇİĞ DÜŞER MEZAR TAŞLARINA Su yükselir bazen ve alçalır Bir ceset bırakır çakıl taşlarına Olan olur böylece, ölen ölür Her sabah çiğ düşer mezar taşlarına. Fakat sizin gözleriniz bir gök ırmağıysa Masmâvi bir derinliktir yeryüzü Ve yıkanmışsa rûhunuz hasret aydınlığıyla Farketmiş demektir karanlığı gündüzü. Gurub vakitleriyle tükenir zaman Deniz ağıtlar söyler kaybolan gündüzlere Taşlar çatlar ve sabırla döner devrân Bir soru işâreti kalır karanlık gecelere. Ki bakma kalabalığına yeryüzünün Burası sadece bir aldanışlar panayırı Rüzgâra kulak ver rüzgâra Rüzgârdır çağıran fırtınaları. Küçük kıyâmet vakti gelince Ölüm mimârı artık peşimizde dolaşır Ciğerlerin ıslak tuzla irkilince Gökyüzüne bir avuç güvercin havalanır. Balıklar, denizanaları ve yengeçler Kaçışırlar ürkek ceylanlar gibi Yosunlu bir dünyaya inmişsindir Kumdan bir döşektir denizin dibi. Ve nedir insan, nedir Gül Özünün kabuğu bir damla su Kim bilmez ki bunu kim Kimi titretir ölüm korkusu.

Su yükselir bazen ve alçalır Bir ceset bırakır çakıl taşlarına Olan olur böylece, âh Gül ölür Her sabah çiğ düşer mezar taşlarına. Çün bir akşam türküsüdür hayat Bilinmez bir gurbeti anlatır Bir kadın yorulursa yaşamaktan Geride sadece rüzgârın sesi kalır. Tekneler demir atar ve ağlar toplanır Bulut bulut martı çığlıklarıyla Denizin diğer adı yalnızlıktır İnsanın diğer adı... Uzakta bir balıkçı kulübesinden Bir çocuğun emzik isteyen ağlaması Ya da kalın bir ıstırap kahkahası Kapkalın bir kahkaha duyulur belki. Ve sonra birgün, rüzgâr da susar Zerre zerre sonsuzluğa dönüşür herşey İnsan bu hep sonsuzluğu kovalar İnsan, hiçlik ve sonsuzluk arası birşey Yaradanın açılmamış mektubu Gizli satırları şâirlerin dilinde Ne çetin bir meseledir bu Cevabı cevapsızlığının içinde. Fakat sizin gözleriniz bir gök ırmağıysa Masmâvi bir derinliktir yeryüzü Ve yıkanmışsa rûhunuz hasret aydınlığıyla Farketmiş demektir karanlığı gündüzü. Su yükselir bazen ve alçalır Bir ceset bırakır çakıl taşlarına Olan olur böylece, ölen ölür Her sabah çiğ düşer mezar taşlarına.

İHTİLÂL I Sancılı sesler tutuştururdum yeşil hecelerden Nice sesler kül olur bulunamazdı devâsı Mısrâlar çatılırken amansız bilmecelerden Üfürülecek kafiyenin yetmezdi muhtevâsı Sancılı sesler tutuştururdum yeşil hecelerden. Çorak gündem, tıkız varsayımlarla yaşamak Kırılmaz zinciriydi sahipsiz köpeklerin Ekşimiş mürekkep ile sayfalar tasarlamak Uslanmaz çığlığıydı namlusuz fişeklerin Çorak gündem, tıkız varsayımlarla yaşamak. Mimli sorularla hâlâ mısrâlar peşindeyim Varlık ne, yokluk ne, sonra nedir insan Ellerimdeki mâvi dünya yoksa ben miyim Bunun cevabını bulmalı bulabiliyorsan Mimli sorularla hâlâ mısrâlar peşindeyim. Sürgün yeri elbiseler içre yığınla insan Uçmak yasak her tarafta çelik ağlar Hayat titrek rüyâ, soğuk karabasan Gölgesinde kayıp, gölgesine ağlar Sürgün yeri elbiseler içre yığınla insan. Sarhoşluğun tutsakları lüks uykularda Sadece ışıksız avizelerim islerle yanık Tutuştursam gözlerimi saklı kuytularda Kaç kişi bulunur, tiz çığlıklarla uyanık Sarhoşluğun tutsakları lüks uykularda.

Kükreyerek tüm sınır taşlarını söksem Kalemi koltuğunda cesûr şâirler gibi Yasak yemiş vitrinlerine boca etsem Mankenler gözümü alır işin en garibi Kükreyerek tüm sınır taşlarını söksem. Geriniyor sultânım o bile sıkıntılıdır şimdi Sıkıntı, hakikâtini senin bir anlayabilsem Ateş mermileriyle penceremi aydınlatan kimdi Yağmur vakti gâliba, bir de ben yağabilsem Geriniyor sultânım o bile sıkıntılıdır şimdi. Bir adam, temmuz ortasında terleyerek üşüyorsa Belki soyunuyordur bedeninden iplik iplik Geceyse ve dağlara yıldırımlar da düşüyorsa Tam o zaman bilinir yalnızlık ve gariplik Bir adam, temmuz ortasında terleyerek üşüyorsa. Samanyollarında koşarken sükûtun arkasından Yırtıldı gümüşî perde, fakat aklım yerindeydi Ritmin çocuklarıyla dolup taşarken meydan Lânetin kızkardeşi bekliyordu, hâlâ inindeydi Samanyollarında koşarken sükûtun arkasından. Her yağmurun bir karşılığı vardır eminim Önce toprağımın verimini bir çözebilsem Sonra..., sonra belki esrârı da göreceğim Nasib makâmında biraz olsun nasibliysem Her yağmurun bir karşılığı vardır eminim...

İHTİLÂL II Erenler şâhı, binlerce teşekkür etmeliyim sana Zarif yıldırımlar düşürdün yaralanmış gönlüme Herşey bendeymiş demek, herşey insanda anlayana Sükûtu yaşamak üzere koşmak gerekirmiş ölüme Erenler şâhı, binlerce teşekkür etmeliyim sana. Eğer cezasıyla bağışlayıcı olmasaydı Yaradan Dokuz saatlik hâtıra, birkaç damla gözyaşı Fiyatı buydu kanımın, ölümcül bir yaradan Bir de mermerden yapılmış süslü mezartaşı Eğer cezasıyla bağışlayıcı olmasaydı Yaradan. Bir ışık, ötenin berisinden berinin berisine Yeryüzünün gönüllü hamalı fedâkâr erenlerden Eğildiler rûhuma sanki bir sır verircesine Dillerinde nâdide inciler dipsiz denizlerden Bir ışık, ötenin berisinden berinin berisine. Şimdi ateşin gül bahçesine girebilmek; hâl Bulutlarla barış âyini, yeniden oluşun özü Beyaz harmanisi gecenin ve gerçek ihtilâl Dizginleyip mısrâları iptâl etmek boş sözü Şimdi ateşin gül bahçesine girebilmek; hâl. Tecelli diyârı, sır içinde sırlar ülkesi Âşkın ritmik çığlıklarıyla sarsılırsa En ötenin ötesine ulaşır böylece sesi Özlemle çırpınarak hasretle kasılırsa Tecelli diyârı, sır içinde sırlar ülkesi.

İnsan ki O'nun sırrı, insan korkunç âhenk Bazen sefil, bazen rûhunda fezâ derinliği Binlerce prizma şöleni, milyonlarca renk Damarlarında ürpertinin buğulu serinliği İnsan ki O'nun sırrı, insan korkunç âhenk. Evrenin en suskun ve en coşkun zamanı Yıldızlarla şarkı söyleyen benimdir Fikirde varlık ve zikirde yokluk ânı Pirlerden hediye sırmalı kefenimdir Evrenin en suskun ve en coşkun zamanı. Beyaz iplik vakti kuşlarda söz birliği Büyüleyen sesler ile cümbüş şelâlesi Parıltılı ürperiş, gönül evimin şenliği Yitirmenin idrâk evi, cümbüş divânesi Beyaz iplik vakti kuşlarda söz birliği. Ben ki ben hiçlik içinde bir hiçim Kırık dökük kristal bir ayna kırık Kuşandı ümidi, ümitsizce dışım içim Tüm sermayem birkaç kırık hıçkırık Ben ki ben hiçlik içinde bir hiçim. Şimdi bir ağaç büyüyor içimde, tarifsiz bir ağaç Âh ile çatladı incir tohumu, daha da çatlayacak Sultânım, nazlı gelin, ne olur meşhûr esrârını aç Yeni sürgünler geliyor dalları içime sığmayacak Şimdi bir ağaç büyüyor içimde, tarifsiz bir ağaç...

ÂYİN Yasaklanamayan bir âyini anlatmak üzere söze toprakla başlıyorum yani o rengârenk dehlizler barındıran barındıran beni o büyük anadan söze başlıyorum sözün yetmediği yere kadar daha zamanı değil şarkıların fakat alnımla dinlerim ben şarkıları topraktan toprak bestesi meşhûr bir şarkıdır. Toprak beni anlatır. Hangi sararmış sonbahar yaprağında hangi dalın damarlarında akacak gövdem kahverengiye çalan gözlerim belki yeşildir gözlerim bilmiyorum bilmiyorum, başucumdaki fidan ve cesedim kadîm dostlar gibi sarmaşınca zeytin ağaçları hangi zamanı kutsayacaktır. Ağaçlar beni anlatır.

Kelimeler uçuşurken üzerimde saçlarımın arasında yabanî çiçekleriyle kimileyin umut dolu bir düştür dağlar ki ellerim üşümeye başladığında ayaklarımı ovalarda bırakarak kaçtığım sıcak bir kucak gibi yamaçlarıyla ellerimi dağlar ısıtır. Dağlar beni anlatır. Uykuların kandığı ve kandırdığı demde bir dağlara bir denizlere ıslatarak ayaklarımı yürürüm parmak uçlarımda balıklar dolaşırken köpüklü şarkılar söyleyen denizin zincirlerini koparmış dalgaları çığlıklarla ve olanca şiddetiyle bende parçalanır. Denizler beni anlatır. Sonra kayalara çarpıp parçalanmamak için gizlenirim kendimden bilmezler hiç kuytu yerlerde kan çiçekleri büyüttüğümü denizin gizlendiği duyulmamıştır henüz hışımla döver durur kumsalı inlediğini duyarım tâ derinlerden belli ki söylediğimiz aynı şarkıdır. Şarkılar beni anlatır. Ben, yani garip şarkılar söyleyen bir ozan çıkınımda kurumuş gül yaprakları yoruldum yalnız başıma yorulmaktan tozlu yollara eş vefâkâr postallarım sürüklemez oldular eski serüvenlerimi yanaklarımda tuzlu ırmak yatakları nicedir beyaz harmaniler ıslatır. Irmaklar beni anlatır.

Şimdi dolunayın solgun yüzü bulutların ardından çıkarsa ağır ağır üstümüze esrârlı bir sessizlik yağdırır parıltılar aksediyor parıltılar bir o yandan bir bu yandan avucumda saçlarımdan birkaç tel saçlarımı gümüş ışıklar aydınlatır. Dolunay beni anlatır. Ve dolunayın güzelliği utandırıyor bulutları kaçıyorlar ötelere, gizlenemiyorlar incilerle bezeli atlas bir perde lâcivert görünen ilk perde midir bilemem gökyüzü denmiş adına kim görmüşse herkese açıvermez yüzünden tüllerini kadınımdır benim çok nazlıdır. Gökyüzü beni anlatır. Kesif bir sis öpüyor gözkapaklarımı bilmem kaç rüzgâr göğüsleyen zayıf gövdem solunum yollarında birikmiş kül dağlarını bir cinâyetin delillerini gösterircesine çatlatarak kendini ve kılcal damarlarını savurmalı serin bahar rüzgârlarıyla rüzgârlar ki eski zaman çiçekleri taşır. Rüzgârlar beni anlatır. Sonra birden ateşler yalazlanır yedi iklimden, altı yönden çepeçevre temizdir ateş çünkü temizler insanı önce elleri yıkamalı öyleyse ve yüzü kimisi boyunca yıkanırmış hattâ gül gibi ateşi söndüren ateşe, ateş ne yapsın ateş buz tutanlara sıcaktır. Ateş beni anlatır.

Bir kısrak kişniyor, kişnesin dörtnala koşup şaha kalkıyor içerimde cümle hayvanât ayaklanıyor, ayaklansın ayaklansın ki hükümdâr olduğum anlaşılsın şimdi ne yapmalı bu serseri isyâncıları kesmez ki bıçak hem kesemem ki onlar beni uçuran birer kanattır. Atlar beni anlatır. At binen bütün insanlar bana benzer aynı kumaştan kesilmiştir urbalarımız su ve ateş farkı olsa da rüzgârlarımız değişik ve toprağımız başka teknelerde yoğrulsa da bölüşerek çoğalttığımız iyilikler gibi hep aynı suçlar paylaşılır. İnsanlar beni anlatır. Bir sarkaçtır insan yukarı aşağı gökçocukları böyle değiller ancak onlar zamanın şaşmaz tiktakları zaman dinmeyen bir ritimdir ritmi hissettiren onların kanatları erişemezken onlara en hızlı kan atları şarkıları yüreğimi aydınlatır. Melekler beni anlatır. Bu bir âyindi ya da âyin daveti gerçek bir rüyâ gibi geçip gittiler güneş yeni kapılarla kapatırken kapıları son misafirleri gecenin onlar da gitti mırıltılarımla bir ben kaldım şimdi ben, yani garip şarkılar söyleyen bir ozan söz tükendi artık konuşamam bütün sesler O'na işâretti ötesini anlatamam...