18-19 KASIM 2015 SEKTÖR KURULLARI VE İŞ GELİŞTİRME ZİRVESİ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "18-19 KASIM 2015 SEKTÖR KURULLARI VE İŞ GELİŞTİRME ZİRVESİ"

Transkript

1 18-19 KASIM 2015 SEKTÖR KURULLARI VE İŞ GELİŞTİRME ZİRVESİ

2

3 18-19 KASIM 2015 SEKTÖR KURULLARI VE İŞ GELİŞTİRME ZİRVESİ wwww.musiadvizyoner.com.tr facebook.com/musiadvizyoner twitter.com/musiadvizyoner youtube.com/channel/uc327rlvismdl8blfr_-rlng/feed linkedin.com/company/müsiad-vizyoner instagram.com/musiadvizyoner/ plus.google.com/ /about

4 MÜSİAD Kültür Kitaplığı - 6 MÜSİAD VİZYONER 15 GELECEKLE İŞ YAPMAK SEKTÖR KURALLARI VE İŞ GELİŞTİRME ZİRVESİ 2015 ISBN No: Organizasyon Heyeti Alipınar TOPDAŞ Genel Başkan Yardımcısı Mahmut ASMALI Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkanı Esat AKBÜLBÜL Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkan Yardımcısı Mehmet ÜNAL Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkan Yardımcısı Gülten DURDU Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkan Yardımcısı Danışma Kurulu Mustafa AKTAŞ, Muhammet Ali ÖZEKEN, Mustafa ALBAYRAK, Salih Sami ATILGAN, Bilal ARIOĞLU, Şevket AKSOY, Mehmet İhsan TAŞER, Salim ÇAM, Abdurrahman Burak PEHLİVAN, Gökhan YETKİN, İsa ALBAYRAK, Sertip AKŞAHİN, Reha YELTEKİN, Emin TAHA, Turgay GEZER, Fatih Mehmet KEÇEBİR, Talha Özay ULUĞ, Ali Gökhan ER, Mehmet ŞAHİN, Hüseyin SARPKAYA Proje Koordinatörleri Murat ALPAYDIN, Abdullah ERKAN, Akın ATALAY, Halil İbrahim YILMAZ, Harun BALKIR, Kemal YETKİN Yayın Yönetmeni Adem DÖNMEZ Hazırlayan Dr. Şefik MEMİŞ Tasarım Murat ARSLAN Fotoğraf Fettah AKDOĞAN, Ahmet Burak ASLAN Düzelti Handan Mesude, Halil İbrahim YILMAZ Teşekkür Burak BENŞİN, Hakan KURT Yapım Tel: +90 (216) Baskı-Cilt: Mavi Ofset Nisan, 2016 MÜSİAD Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği Sütlüce Mah. İmrahor Cad. No: 28 Beyoğlu İstanbul Tel: +90 (212) Fax: +90 (212) Copyright Tüm hakları saklıdır. MÜSİAD ın önceden izni olmaksızın herhangi bir şekilde çoğaltılamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

5 18-19 KASIM 2015 SEKTÖR KURULLARI VE İŞ GELİŞTİRME ZİRVESİ

6

7 TAKDİM İnsan, gözleriyle ufuk çizgisinden ötesini göremez. Fakat bu, orada görülecek bir şey yok demek değildir. Bilakis, ufuk çizgisinin ötesinde görülecek çok şey vardır; ancak oradaki ihtimalleri sezebilecek bir sezgiye, oradaki imkânları anlayabilecek bir bilgiye sahip olmayan kişiler için ufuk çizgisinin arkası her zaman belirsizdir. Bu belirsizlik aşılmak için daha keskin gözleri, daha derin bakışları gerektirir. Bu çizginin arkasına nüfuz edebilen görme istidadına vizyon diyoruz. Gelecek de ufuk çizgisinin arkası gibi belirsizdir. Fakat vizyon sahipleri, yani vizyoner kişiler, geleceğin içerdiği imkanları ve ihtimalleri şimdiden görebilecek beceriye ve donanıma sahip oldukları için, yarınları bu olasılıklara maruz kalmalarına sebep olacak bir ataletle değil, bu olasılıkları idare etmelerine imkan tanıyacak bir hazırlıkla beklerler. Böylece diğerleri için tehlikeli görünen bilinmezden, birer mimar gibi fırsatlar yontarlar. Bu bakımdan vizyon, hayalleri yatırımlarını ufkun ötesine yapacak kadar büyüyen her iş adamında bulunması gereken bir kabiliyettir. Vizyon niyeti, temenniyi ve öngörüyü kapsar. Türkiye nin geleceğini inşa etmek, bu gayreti benimseyen iş adamlarını giderek genişleyen bir ortak noktada buluşturmak ve bu toprakların değerlerine uygun bir ekonomik düzenin yeniden hayata geçirilmesine katkıda bulunmak için 26 yıl önce kurulan MÜSİAD ın, bugün vizyonun anlamını, önemini ve neticesini bizatihi temsil ettiği su götürmez bir gerçektir. Bu temsiliyet, bir sivil toplum kuruluşu olarak bize bir mesuliyeti de yüklüyordu: Geleceği konuşmak. Bu amaçla geniş katılımlı bir zirve düzenleyerek reel ekonominin nabzını tutan sektör kurullarımızla ülkemizin önde gelen iş adamlarını, eğitimcilerini ve akademisyenlerini bir araya getirmeyi tasarladık. Geçmişi inceleyerek ve bugünü değerlendirerek, gelecek için neler yapılabileceği konusunda fikirlerin ortaya çıkmasını sağlayacak bir zemini hazırlamayı bu zirvelerin öncelikli amacı olarak belirledik. Bu zirvenin adını Vizyoner koyduk: Vizyoner, yalnızca vizyonun yenilenmesi için gerekli değildi, aynı zamanda MÜSİAD ın vizyonunu yansıtan bir göstergeydi de. En uzun yolculuklar bile tek bir adımla başlar diyor Lao Tzu. İlkini 2015 yılında gerçekleştirdiğimiz Vizyoner zirvesi, geleceğe doğru üyelerimizle birlikte yürümeyi temenni ettiğimiz uzun bir yolun ilk adımıydı. Fakat Gelecekle İş yapmak başlığı altında düzenlenen bu ilk zirvede yapılan konuşmalar, ileri sürülen fikirler, ifade edilen öngörüler gerçekten çok değerliydi ve mutlaka kayıt altına alınması, ayrıca matbu bir derlemede herkesin istifadesine sunulması gerekiyordu. Çünkü söz uçar yazı kalır. Böylece, elinizdeki bu kitapla Vizyoner zirvesinin verimleri de kayıt altına alınmış oldu. Kitapta katılımcıların çok değerli görüşleri, mühim değinileri ve iş dünyasına ilham verecek düşünceleri yer alıyor. Ama belki de daha önemlisi, her sayfada birlikte daha güzel bir geleceği tasarlamak üzere çalışıyor olmanın tatlı heyecanı var. MUSİAD olarak, ülkemize ve iş dünyasına yarar sağlayacak yayınların çoğalmasına vesile olmaktan dolayı ayrıca mutluluk duyuyoruz. Kitabın hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunar, sizlere keyifli okumalar dilerim. Nail OLPAK MÜSİAD Genel Başkanı

8 İÇİNDEKİLER MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak: Vizyoner ile adım adım geleceğimizi inşa ediyoruz... 8 MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Alipınar Topdaş : Vizyoner, MÜSİAD ın kızıl elmasıdır MÜSİAD Sektör Kurulları Komisyonu ve İş Geliştirme Komisyonu Başkanı Mahmut Asmalı: Sektörler Zirvesi, vizyonsuz kalma tuzağı için bir çıkıştır AÇILIŞ PROTOKOL KONUŞMALARI ANA KONUŞMACI Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Ülker: Biz hep geleceği tasarlıyor, gelecekte yaşıyoruz GÖRÜŞLER Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Bşk. Yrd. Mehmet Ünal: Vizyoner, 15 yıllık birikimin sonucu gelişti Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Bşk. Yrd. Gülten Durdu: Vizyoner 2015, son derece başarılı bir başlangıç oldu. 57 Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Bşk. Yrd. Esat Akbülbül: Akıllı araba 10 yıl önce hayaldi, şimdi gerçek Danışmanlık ve Eğitim Sektör Kurulu Bşk. Yrd. Abdülkadir Sıcakyüz: Hayalimiz, dünya çapında bir danışmanlık firması çıkarmak MÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Alper Esen: Yurt içi sınırlı, dünya ise çok büyük MÜSİAD Perakende Sektör Kurulu Bşk. Ali Gökhan Er: Perakende, Türkiye nin lokomotif sektörü olacak Perakende Sektör Kurulu Bşk. Yrd. Ahmet Gencal: Gelecekte alışverişin yegane yolu, e-ticaret İnşaat, Çevre ve Yapı Malzemeleri Sektör Kurulu Bşk. Reha Yeltekin: Gelecek kuşaklara bırakacak yapılarımız olsun istiyoruz İnşaat, Çevre ve Yapı Malzemeleri Sektör Kurulu Bşk. Yrd. Cengiz Yılmaz: İnşaat, 2050 ye kadar öncü sektör I. OTURUM / GELECEKTE YENİ PAZARLAR MODERATÖR Hikmet Baydar: Geleceği Planlamak GÖRÜŞLER Otomotiv Sektör Kurulu Bşk. Talha Özay Uluğ: Gelecek 10 yılda, yüzde 100 yerli 2-3 otomobil üretilecek Otomotiv Sektör Kurulu Bşk. Yrd. Osman Özdemir: Hayalimiz, yerli elektrikli otomobilin üretilmesi Danışmanlık ve Eğitim Sektör Kurulu Bşk. Salim Çam: Danışmanlık ve eğitimi ihraç eder hale geleceğiz Bilgi Teknolojileri Sektör Kurulu Bşk. İhsan Taşer: On yıl önce uzak ara takipçiydik, on yıl sonra takip edilen olacağız Bilgi Teknolojileri Sektör Kurulu Bşk. Yrd. Mustafa Kamil Sağıroğlu: Bilişimde teknolojimiz yeterli, ama pazarlamada işimiz zor Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu I. Bölge Bşk. Mustafa Aktaş: MÜSİAD bir hayal, bir inovasyon kurumu Basın, Yayın, Medya Sektör Kurulu Bşk. Şevket Aksoy: Sektör hızla tekelleşiyor II. OTURUM / GELECEKTE YENİ SETÖRLER MODERATÖR Kerem Alkin: Teknolojinin baş döndürücü değişimi... İnternet, küresel ekonomik sistemi de dönüştürüyor GÖRÜŞLER Metal ve Maden Sektör Kurulu Bşk. Fatih Mehmet Keçebir: Türkiye nin en büyük gücü, girişimcisidir Metal ve Maden Sektör Kurulu Bşk. Yrd. İsmail Hakkı Öksüz: Teknoloji ve nitelikli iş gücüne ihtiyacımız var Makine Sektör Kurulu Bşk. Turgay Gezer: Türk malı makineler, dünyada ilgiyle karşılanıyor Enerji Sektör Kurulu Bşk. Gökhan Yetkin : Birinci hedefimiz, enerjide bağımsızlık Enerji Sektör Kurulu Bşk. Yrd. Cemalettin Demir : Türkiye, 2023 te kendi enerjisini kendi üretebilir Enerji Sektör Kurulu Bşk. Yrd. Akın Algül: Türkiye enerji üretip enerji ihraç eder hale gelecek

9 MÜSİAD Enerji Sektör Kurulu Üyesi İbrahim Toprak: Enerjide, yerli üretimi ve yerli teknolojiyi artırmalıyız MÜSİAD Yurtdışı Teşkilatlanma Komisyonu İş Geliştirme Direktörü Gökhan Aydoğdu : Teşkilatlanma vizyonumuz, 100 ülkeyi geçmek III. OTURUM / GELECEKTE TEKNOLOJİ MODERATÖR Hakan Altınay: Orta teknoloji tuzağından kurtulmalıyız Geleceğin teknolojisini konuşmak GÖRÜŞLER MÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Dt. Ahmet Selvi: Sağlık sektörünün geleceği çok parlak olacak Sağlık Sektör Kurulu Başkanı Hüseyin Sarpkaya : Milli ilaç ve milli aşının yapılması için çalışıyoruz Sağlık Sektör Kurulu Bşk. Yrd. Mehmet Metin Öngül: Devlet, yerli üreticiyi, ürünlerini satın alarak desteklemeli Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu 2. Bölge Bşk. Muhammet Ali Özeken : 2. bölgede büyük bir ekonomik yatırım yapmayı hedefliyoruz Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu 3. Bölge Bşk. Mustafa Albayrak: Sektör Kurulları çalışıyorsa, MÜSİAD çalışıyor demektir Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu 4. Bölge Bşk. Salih Sami Atılgan: Kurumsallaşmanın önemli bir aşamasındayız IV. OTURUM / GELECEKTE İNSAN KIYMETLERİ MODERATÖR Ali Saydam: Korkanlar köle olur, korkmayanlar efendi GÖRÜŞLER Hizmet Sektör Kurulu Başkanı Sertip Akşahin: Akıl erdirilemeyecek gelişmeler olacak Hizmet Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Çağlar Aslan : İhtiyacımız olan, markalaşma ve kalifiye eleman Lojistik Sektör Kurulu Başkanı Emin Taha: Gelecek, kombine taşımacılıkta Lojistik Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Vahit Kırkan : Lojistikte çok yol aldık, ama hâlâ çok gerideyiz Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu 5. Bölge Bşk. Bilal Arıoğlu: Bölgelerimizin mukayeseli üstünlüklerini ortaya çıkarıyoruz Yurtdışı Teşkilatlanma Komisyonu Başkan Vekili Şeref Aygün: Hedefimiz, Avrasya ile ticaretimizi 2-3 kat artırmak V. OTURUM / GELECEKTE MARKALAŞMA MODERATÖR Güven Borça: Last but not least GÖRÜŞLER Gıda Tarım ve Hayvancılık Sektör Kurulu Başkanı İsa Albayrak: Tarımda en büyük eksiklik, planlama yokluğu Gıda, Tarım ve Hayvancılık Sektör Kurulu Bşk. Yrd. Vet. Dr. Can Demir: Gıda sadece ticarî değil, stratejik bir sektördür de Tekstil ve Deri Sektör Kurulu Başkanı Mehmet Şahin: Türk tekstili kalitelidir, en iyi mağazalarda satılır Tekstil ve Deri Sektör Kurulu Bşk. Yrd. Serkan Ünübol: Dinamik markalara, dinamik işadamlarına ihtiyacımız var Dayanıklı Tüketim, Mobilya ve Orman Ürünleri Sektör Kurulu Başkanı Abdurrahman Burak Pehlivan: Mobilyada 4-5 kat daha fazla büyüme potansiyelimiz var Dayanıklı Tüketim, Mobilya ve Orman Ürünleri Sektör Kurulu Bşk. Yrd. Recep Polat: Başarının anahtarı kaliteli üretim, markalaşma ve nitelikli insan GENEL DEĞERLENDİRME Kerem Alkin: Türk ekonomisinin genetiği ni yüksek katma değer e dönüştürelim

10 MUSiAD ViZYONER 15 SEKTÖRLER ZiRVESi MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak: Vizyoner ile adım adım geleceğimizi inşa ediyoruz İş Dünyasının Kıymetli Temsilcileri, Saygıdeğer MÜSİAD Üyeleri ve Dostları, Girişimcilerimizin gelecek beklenti ve becerilerinin geliştirilmesi; yeniliğe, gelişime ve daha büyük hedeflere odaklanmalarının sağlanması amacıyla düzenlediğimiz MÜSİAD Vizyoner 15 Sektörler Zirvesi ne hoş geldiniz, şeref verdiniz. İki gün boyunca geleceğimizin inşasında etkin kodların paylaşılacağı bu çalışmanın, önemli başarılara zemin oluşturmasını temenni ediyorum. Yapacakları interaktif sunum ve konuşmalarla, bilgi ve tecrübelerini paylaşacak olan konuşmacılarımız ve moderatörlerimize, MÜSİAD Ailesi nin değerli üyelerine ve katılımcılarımıza teşekkür ediyorum. MÜSİAD Vizyoner 15 Zirvesi nin bu seneki temasını, Gelecekle İş Yapmak olarak belirledik. Zirvemizde, 5 kavramı, girişimcilerimizin gündemine taşıyoruz; Gelecekte Markalaşmak, Gelecekte Yeni Pazarlar, Gelecekte İnsan Kıymetleri, Gelecekte Yeni Sektörler, Gelecekte Teknoloji. Geleceğin kapısı, buradan açılacak Alanlarında uzman konuşmacılar, gelecekle iş yapmak konusunda, bilgi, tecrübe ve hedeflerini bizimle paylaşacaklar. Geleceğin kapısı, bu başlıklarla açılacak. Eğer, bu kapılardan içeri girebilirsek, eminim, gelecek bize daha yakın olacaktır. Bu kapıları nasıl açacağımızı ise, bu zirvede değerlendireceğiz. İki yılda bir yapılmasını planladığımız MÜSİAD Vizyoner Sektörler Zirvesi nde, adım adım, geleceğimizi inşa etmeye çalışacağız. MÜSİAD olarak, çeyrek yüzyıllık faaliyetlerimizde, sürdürülebilir ve birbirini tamamlayan temalara sahip projelere imza attık. 14. Uluslararası MÜSİAD Fuarımızın mottosu World is Changeable idi. 1 ay önce, Katar da gerçekleştirdiğimiz Hight Tech Port By MÜSİAD Fuarı ve İş Forumu, Savunma Sanayi ve Yüksek Teknoloji alanında faaliyet gösteren firmalarımızın katıldığı, Türkiye nin ufkunu değiştirecek tarihi adımlardan biriydi. Şimdi, yine önemli bir proje ile karşınızdayız Aralık tarihleri arasında, TÜRKSAT işbirliği ile, Uydu ve Uzay Günleri Programımızda, bu alanda bir ekosistem oluşturmak amacıyla, Haliç Kongre Merkezi nde olacağız Aralık ta ise, Genç MÜSİAD ımızın düzenlediği, 5. Uluslararası Genç Girişimcilik Kongremiz var. İlk düğmeyi doğru iliklemek Değerli Misafirler, Hepimizin bildiği, basit bir kural var: Eğer ilk düğmeyi doğru iliklerseniz, sonrakiler de peşi sıra doğru iliklenir. İlk olması sebebiyle, önce bu projenin hikâyesinden kısaca bahsetmekte fayda görüyorum. Bu zirvenin öne çıkan kavramı, vizyon dur. Vizyon, geleceği, önceden ve bir bütün halinde görmektir. Niçin, gelecekte iş yapmak değil de, gelecekle iş yapmak diyoruz? Gelecekte iş yapmak deyince, daha çok, mevcut bir yapının, gelecekte de sürdürülmesini kastediyoruz. Gelecekle iş yapmak deyince, mevcut yapıların devamından bahsetmiyoruz. Bu, mevcudu ya da geçmişi, çöpe atmak demek değil elbette. Ama, mevcudu, olduğu haliyle sürdürmek de değil. Ya, mevcut yapımızı yeni kurgularla gelecekte de sürdürmeyi ya da tamamen yeni yapılar kurgulamayı kastediyoruz, gelecekle iş yapmak derken. 8

11 9

12 Nail OLPAK MÜSİAD Genel Başkanı Gelecekle iş yapmazsan, hatıra olarak kalırsın Size, 2 canlı örnek vereyim. Birisi, konuşmacılarımızın arasından, Twitter Başkan Yardımcısı Colin Crowell. Sayın Crowell ile benim şahsen tanışmam, 1 küsur yıl öncesine dayanıyor. Kurumu ile, yani Twitter ile tanışmam ise, 8-9 yıl öncesine. Daha öncesi, yok. Çünkü, yıl önce, Tweet diye bir kavram, Twitter diye bir kurum yoktu. Onlar, geleceği projeksiyonladılar ve Tweet fenomeni ortaya çıktı. Sadece ortaya çıkmadı, hayatımızın vazgeçilmezleri arasına girdi. İşte, gelecekle iş yapmanın bir örneği. Ama, 10 yıl önce büyük bir fırsat olan bu yaklaşımları, eğer, onlar da, bundan sonrasını, geleceği planlayamazlarsa, yani gelecekle iş yapamazlarsa, Twitter ın en büyük riski olabilir. Onlar da, tarihin derinliklerinde, güzel hatıralarla dolu bir kurum olarak yerlerini alabilirler. Diğer örneğim, G20, B20 toplantıları için, hafta sonunda bulunduğum Antalya Belek ten. MÜSİAD Genel Başkan ı olarak, B20 Yürütme Kurulu Üyesiyim ve B20 Organizasyonunu düzenleyenlerdenim. Cumar- 10

13 tesi akşamı, Alibaba Group Yönetim Kurulu Başkanı Michael Evans ile yan yana yemek yedik. Hepinizin bildiği, Alibabacom. Kısa süre önce, herkesi şaşırtan büyüklükte bir Bekarlar Günü Satışı yaptılar. Ben de, Sayın Evans ı tebrik ettim, basından takip ettiğim kadarıyla, 1 günde tam 10 milyar dolar satış yaptınız diye. Rakam yanlış, dedi. 10 milyar dolar değil, tam 14,3 milyar dolar diye de düzeltti. Evet, 1 günde, tam 14,3 milyar dolarlık satış. Ciro müthiş. Ama sadece ona odaklanmayın. Dakikada kredi kartı tahsilatı yapmışlar. Söylemesi kolay, doksan bin. Beraber, hayal edelim. Saniyede tahsilat. Peki, bu işin lojistiği nasıl başarıldı? Doğru malın, doğru zamanda yerine ulaşmasını da sağladılar. Gelelim, can alıcı noktaya: 16 yıl önce, Alibabacom yoktu. Kurucusu, Jack Ma, yola çıktığında, çılgın bir girişim başlattı. Tam 3 yıl, alıcı ve satıcıyı, aynı platformda buluşturdu. Alındı, satıldı, mallar yerine ulaştırıldı, varsa, sorunlar çözüldü. Ama, Alibabacom 3 yıl boyunca bunlardan 1 kuruş kâr almadı. Operasyonu yürüttü, finanse etti. Bugün, hepimiz, ağzımız açık, onun realize ettiği rakamları ve operasyonları yorumluyoruz. İşte, gelecekle iş yapmak bu. Vizyoner, bir fikir atölyesidir Örneklerin 2 si de, sanal alemden geldi. Ama, tamamen, güncel olduğu için verdiğim örnekler. Yoksa, başka sektörlerde de, o kadar çok başarılı örnek var ki. MÜSİAD Vizyoner 15 Sektörler Zirvesi nin hedefi, ülkemizin ortak aklını, başarma potansiyelini, gelecekle buluşturmaktır. MÜSİAD Vizyoner 15 Sektörler Zirvesi ni, bir fikir alış-veriş platformu, bir fikir atölyesi olarak da konumlandırıyoruz. MÜSİAD ın geçmişindeki 25 yıllık süreç, bize, kendisini sürekli olarak yeniden tanımlayan ve güncelleyen bir konumda olmamız gerektiğini öğretti. Bunca yıllık iş hayatımızda gördük ki, hayat, hiçbir döneminde boşluk kabul etmemiştir ve bundan sonra da etmeyecektir. Henrich Ibsen, Hayat, gelecekle bir dizi çarpışmadır. Hayat, mazide yapılanların toplamı değil, istikbalde ne olmak istediğimizdir der. Bugün, yeniden yapılanmanın tam vaktidir. Değerli Misafirler, Gündeme ilişkin 2 konuya da değinmek istiyorum: Türkiye, bütün dünyanın gözünün çevrildiği, önemli bir organizasyona, G20 ye ev sahipliği ve başkanlık yaptı. Öncelikli gündemlerin tartışıldığı, B20, L20, C20, T20, Y20, W20 toplantıları düzenlendi. Tüm katılımcıların ve tüm dünyanın, tebriklerini ilettiği, çok başarılı bir organizasyon olduğunu memnuniyetle ve gururla söylemek isterim. Başta, Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız olmak üzere, emeği geçen herkese, ülkem adına teşekkür ediyorum. Diğer konu, Fransa daki terör saldırıları. Fransız halkına ve 1 i Türk olmak üzere, hayatını kaybedenlerin yakınlarına üzüntülerimizi bildiriyorum. Terörün iyisi, kötüsü, haklısı, haksızı, ideolojisi, milleti, dini, mazereti olamaz. Terörün kötülüğünü, hayatını kaybeden insanların sayısı belirlemez. Terörün, kimden geldiği, kime karşı yapıldığı da önemli değildir. Hayatını kaybedenlerin kimliği değil, insan olmaları önemlidir. Ümidimiz, dünyanın, bu acılardan önemli bir ders çıkararak, teröre karşı ortak ve net bir tavır koyabilmesidir. Evet, Paris te hayatını kaybedenler, çok önemli. Geçen ay Ankara da hayatını kaybeden 102 vatandaşımız da, insan oldukları için, aynı şekilde önemliydi. Benzer şekilde, 1 hafta önce Lübnan da hayatını kaybedenlerle, Suriye de veya başka bir yerde, terör sebebiyle her gün hayatını kaybeden onlarca kişinin de, insan olduğu gibi. Bu saldırılardan hareketle, özellikle Avrupa da, ya da dünyanın başka coğrafyalarında, İslam a karşı haksız bir kampanya başlatılmaması gerektiğini de, önemle vurgulamak isterim. Konuşmamın sonunda, panelistlerimize, moderatörlerimize, basın mensuplarına, siz değerli misafirlerimize, Vizyoner 15 i planlayan Sektör Kurullarımıza, Yönetim Kurulumuza ve profesyonel kadromuza, bu programın hayata geçmesinde bize değerli katkılarını sunan sponsorlarımıza teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. 11

14 MUSiAD ViZYONER 15 SEKTÖRLER ZiRVESi MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Alipınar Topdaş : Vizyoner, MÜSİAD ın kızıl elmasıdır TÜİT, nasıl Vizyoner e dönüştü? Vizyoner toplantılarının nasıl ortaya çıktığını anlatan Topdaş, fikrin ihtiyaçtan doğduğuna dikkat çekerek, Türkiye İstişare Toplantıları nın Sektör Zirvesi ne dönüşümünün hikayesini aktarıyor. Topdaş, İstişare Kurulları toplantılarında meydana gelen değişimi şöyle dile getiriyor: MÜSİAD üyelerine yeni ufuklar çizen, yeni vizyonlar edinmesini sağlayan Nail Olpak Yönetiminde, bu konulara kafa patlatan isimlerden biri de Alipınar Topdaş. Genel Başkan Yardımcısı olarak vazife yapan Topdaş, aynı zamanda Sektör Kurullarından da sorumlu. MÜSİAD ın yurt içi ve yurt dışı teşkilatlanmayı yenileyen yaklaşımına paralel bir şekilde Sektör Kurullarının yeniden yapılanmasında büyük emeği geçen Topdaş, Genel Merkez ile uyum içinde, aynı hedefe, aynı coşku ve heyecanla, aynı zamanda bakabilen bir taşra teşkilatı oluşturmayı hedefliyor. Bu hedefe ulaşmak için daha önce Türkiye nin muhtelif illerinde yapılan İstişare Toplantıları nın değiştirilmesiyle başlanıyor işe. İşte hem Türkiye, hem de MÜSİAD üyeleri için yepyeni bir vizyonun doğmasına yol açan Sektör Kurulları Zirvesi Vizyoner in ortaya çıkışının nüvesi böyle oluşuyor. Daha önce MÜSİAD ın, sektörlerin, sektör kurullarının, her sektörünün yılda bir defa bir TÜİT, yani Türkiye İstişare Toplantıları yapma zorunluluğu vardı. Her sektör, bu toplantıyı, İstanbul dışında bir şubede yapmakla mükellefti. Gerekçe de Anadolu daki şubelerimizi hareketlendirmek, bölgedeki aktivitelerini artırmak, oradaki diğer sivil toplum kuruluşlarına göre aksiyon almalarını sağlamaktı. Bu sebeple şubelerde yapmak gibi bir zorunluluğu vardı. Yönetim Kurulu nda ve Sektör Kurullarında görev aldığımda Akçakoca da İnşaat Sektör Kurulu nun bir toplantısına katılmıştım. Orada gördüğüm manzara şuydu: MÜSİAD üyesi, bir moderatör eşliğinde bir devlet yetkilisi, bir özel sektör temsilcisi, bir piyasa aktörü birlikte sektörün sorunlarını tartışıyordu. Toplantı bittikten sonra, bir değerlendirme yaptım: Bu kadar insan bir araya geldi, amaç, emek, uğraş, çaba, sonuç ne? Sonuçta baktım, aslında pek bir şey yok. Şu vardı; MÜSİAD üyesi bir araya geldi, sohbet etti, tanıştı, hasret giderdi, motivasyon sağlandı, dağıldı. Sektör olarak baktığınız zaman çok anlamlı gelmemişti. Bunun üzerine dedik ki, Bunu biraz daha geniş yapalım, yani MÜSİAD ın dışına çıkarmamız lazım. Nasıl yapalım? Önce ismini değiştirelim dedik, isim- 12

15 le başlayalım. Ne yapalım? Sektör Zirvesi yapalım, dedik. Sektör Kurulları ndaki arkadaşlarımızla bir çalışma yaptık. Çalışmanın neticesinde ortak karar verdik ki, Sektör Zirvesi yapalım, bunun adını değiştirelim. Böylece TÜİT ler Sektör Zirvesi oldu. Değişen ne oldu? Sadece isim oldu, içeriğinde hiçbir şeyi değiştiremedik, içeriği aynen devam etti. Fikri, Nazım Bey ile olgunlaştırdık Anadolu daki toplantılara ulaşım zorluğu ve uzaklık sebebiyle konuşmacı götürmekte, gerekli fiziksel ortamı sağlamakta sıkıntı çekildiğini kaydeden Topdaş, Tasavvur ettiğiniz o heyecanı yansıtamıyorsunuz, katılımcı getiremiyorsunuz. Bunların hepsi üst üste gelince sönük geçen, sadece yapmış olmak için yapılan bir görev vardı. Ancak onun dışına çıkılması gerekiyordu. Genel Başkan Yardımcımız Nazım Özdemir Bey le bunu çok istişare ediyorduk, ne yapalım diye. Biz bunu, aslında, İstanbul da yapalım, bütün sektörlerin katılımıyla birlikte bir Sektörler Zirvesi yapalım dedik diye aktarıyor. Topdaş, Anadolu nun muhtelif illerinden insanları İstanbul a getirmenin, Hakkari ye, Diyarbakır a götürmekten çok daha kolay olduğunu belirterek, şöyle devam ediyor: Ana fikir buradan başladı. Nasıl yapacaktık? En son karar verdik; bir defa yapacağımız programa bütün sektör kurullarının katılımı şart. Nasıl yapalım? Daha profesyonel yapma şeklinde bir fikrimiz oluştu. Bu fikir çerçevesinde bir profesyonel ajansla çalışmak istedik, ciddi bütçeler oluştu. Ajansla beraber bizim Fuar Forum Komisyonu nu da işe dahil etmek istedik. Çünkü Sektör Kurulları nın bu kadar geniş bir organizasyon yapma kabiliyeti yok, daha önce böyle bir iş tecrübesi de yok. Oradan da bir destek aldık. Gelecekle İş Yapma yı Fuar Forum önerdi Ortak akılla yola çıkan Sektör Kurulları, çalışmaları sırasında istişarenin karşılığını da alıyor. Büyük bir deneyime sahip olan Fuar Forum Komisyonu, özellikle başlık oluşturmada destek oluyor. Gelecekle İş Yapma 13

16 Alipınar TOPDAŞ MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı fikri aslında Fuar Forum Komisyonu nun bize öneri olarak getirdiği başlıklardan bir tanesiydi diyen Topdaş, Ajans da bu fikri satın aldı ve bunun üzerine çalışmalar başladı. Akabinde bildiğiniz gibi 5 tane başlık çıktı: Gelecekte Yeni Sektörler, Gelecekte Yeni Pazarlar, Gelecekte İnsan Kıymetleri, Gelecekte Teknoloji, Gelecekte Markalaşma açıklamasında bulunuyor. Davos modelini Sektörler Zirvesi ne uyarladıklarını anlatan Topdaş, Önce her başlıkla ilgili bir konuşmacının olmasını düşündük, sonra vazgeçtik. Biz Davos Modeli oluşturalım; 3 ya da 4 konuşmacımız olsun; bir moderatörümüz olsun, farklı fikirler gelsin istedik. Davos programıyla beraber, moderatörlerimiz fikir olarak iyi oturmuştu, kafamızda iyi tasarlamıştık. Bir açılış konuşması yapmak istedik. Öğleden sonra 2 tane oturum yaptık, ertesi gün de 3 tane oturum yaptık diye aktarıyor. TÜİT de sorunlar konuşuluyordu TÜİT toplantılarında sektörün sorunları konuşuluyordu. Sektörler Zirvesi nde ise sorun değil vizyon konuşulması amaçlanmıştı. Çünkü diyordu Topdaş, sorunları biz panellerde konuşalım. Sorunun muhataplarını davet edip panellerde konuşalım. Örneğin birkaç gün önce İhracatta 2023 Vizyonu diye bizim Danışmanlık ve Eğitim Sektör Kurulumuzun yapmış olduğu bir panel vardı. İhracat Genel Müdürümüz Veysel Parlak Bey davetlimizdi, sorunları konuşuyorduk. Çünkü orada birebir sorun konuşma var, burada ise biz vizyon konuşmak istiyoruz. Çünkü ufku bir yere taşımak istiyoruz. Sanayicimizin, üreticimizin, atölyecimizin, tüccarımızın vizyonunu bir yere taşımak istiyoruz. Bakış açısını daha uzağa taşımak istiyoruz. Vizyon bizim için çok önemli. Son dönemde ısrarla dile getirdiğimiz İyi iş yapma fikrini ısrarla aşılamak istiyoruz. Şimdi iyi iş yapmaya odaklanmayıp, para kazanmaya odaklı hareket ettiğimiz anda ne yapıyoruz? İşin kalitesinden ödün veriyoruz, işin kalitesinden ödün verince işimiz gelişmiyor. Bu, bir vizyondur, bunların anlatılması lazımdı. Bizim görevimiz vizyon açmak MÜSİAD olarak öncelikli hedeflerinin artık üyelerine ve tüm Türkiye ye vizyon açmak olduğunu ifade eden Topdaş, Bizim vizyon açmaya ihtiyacımız var. Kimseye işini öğretecek değiliz. Biz vizyonu önemsiyoruz. Bizim sorunu bir kenara bırakıp, Ne kadar uzağa bakabiliyorum, ne kadar yeni iş görebiliyorum?, bunlara odaklanmamız lazım diyor. 14

17 Sorunlardan ziyade vizyonu, ufuk açmayı önemsediklerinin altını çizen Topdaş, bu sebepten toplantıya Vizyoner ismini verdiklerini kaydediyor. Topdaş, Vizyoner i tercih etmelerinin nedenini şöyle özetliyor: Bu sebeple biz Vizyoner Programını Vizyoner ismini seçtik. Bu sene Gelecekle İş Yapmak tı mottomuz, belki gelecek sefer, yine Gelecekle İş Yapmak diyeceğiz. Ama sektörler demeyeceğiz de gelişen sektörler diyeceğiz belki. Vizyoner için daimi bir çalışma komisyonu olacak Sektörler Zirvesi ni dinamik bir unsur, yaşayan bir organizma olarak düşündüklerini anlatan Topdaş, bunun için daima görev başında olan bir çalışma grubu tesis edeceklerine işaret edip şöyle diyor: MÜSİAD Sektör Kurulları nın içerisinde bir çalışma grubu, günlük olarak Vizyoner 15 i güncelleyecek, fikirleri geliştirecek. Bunu yaşayan bir organizma haline dönüştürmek istiyoruz. Toplantı bitti, hadi 2017 de tekrar bir bakalım, nerede kalmıştık, demeyeceğiz, bunu yaşatacağız. Yaşayan bir organizma haline getireceğiz. Topdaş, toplantıya katılımı yeterli görmeyerek, 2017 hedefini ilk toplantının iki katı olarak açıklıyor: Ben aslında bu toplantıya 15 bin kişi bekliyordum. Biz malımızı iyi satamadık, denedik, ama ilk olduğu için anlatamadık, fakat inanın gelenlerin hepsi gelmeyenlere duyurduklarında, çoğu pişman. Kiminle konuşursanız konuşun, duyan herkes Tüh, kaçırdık diyor. Bu sene tahmin ediyorum, 2500 civarında katılım oldu, civarında bir kayıt vardı. İnanıyorum, seneye en az 2 katı olacak yi de Haliç Kongre Merkezi nde yapmayı hedefliyoruz. MÜSİAD bir platformdur Sektörler Zirvesi ile somut olarak ortaya konulduğu gibi, MÜSİAD ın üyelerine hizmet noktasında artık yeni bir aşamaya geçiyor. Hızla değişen dünyada, vizyonların da aynı hızla revize edilmesi gerekiyor. Bu ihtiyaçtan yola çıkan MÜSİAD, üyelerini küresel üretimin ve pazarın sabit oyuncuları haline getirmek için yeni vizyonlar geliştiriyor. MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Alipınar Topdaş, bu gerçeğe dikkat çekerek, Biz MÜSİAD olarak, bunu anlatacağız, ama üyenin de almayı istemesi lazım. Hem kapasitenin hem de istekliliğinin olması lazım. Alıcı ile satıcıyı buluşturamazsanız, malınız değer bulmuyor. Mesele onu aynı anda buluşturabilmek, platformu oluşturabilmek. MÜSİAD, aslında böyle bir platform. Burada devlete düşen önemli görevlerden bir tanesi de eğitim seviyesinin aynı anda yükselebilmesi lazım. Eğitimin, kültürün seviyesi birlikte yükselirse biz onları başarabiliriz. Bence o zaman gelmiştir, ama bunu uygulamak çok kolay bir şey değil diye konuşuyor. Vizyoner ismi eleştirildi Değişen zamana, gelişen teknolojiye iş dünyasının mutlaka ayak uydurup faydalanması gerektiğini anlatan Topdaş, Vizyoner isminin yerine bu kültüre ait bir isim kullanmadıkları için eleştirildiklerini belirtiyor. Topdaş, teknolojiden faydalanmanın bir sorun olmaması gerektiğini ifade ederek, Faydalanıp daha iyisini yapalım. Bundan faydalanmak suç olmamalı. Birtakım alışkanlıkların ötesine çıkıyorsun, bunu çok yavaş yapmanız gerekiyor, hızlı bir şeyle yapamazsınız. Elbette eleştirenler de var. Ama eleştiri bir ise, beğeni bin. Ama eleştirileri de dikkate alıyoruz. Şimdi Vizyoner dedik, ama altta Gelecekle İş Yapmak dedik. Orada yabancı bir kelime kullanmadık, belki onlara daha fazla dikkat etmemiz gerekecek şeklinde konuşuyor. Yurtdışındaki Türklerin de vizyona ihtiyacı var Topdaş, MÜSİAD üyelerinin daha fazla seyahat ederek, daha fazla ülke ve firma ile ilişki kurması gerektiğini dile getiriyor. Buna ilaveten, yurtdışındaki Türkler ile yurtiçindeki Türklerin daha fazla temas halinde bulunmalarının gerekliliğine işaret eden Topdaş, şöyle devam ediyor: Bu, bizim buradaki insanların yurtdışıyla iş yapma kültürünü de geliştirecek, oradakilerin de Türkiye ye bakışını değiştirecek. Çünkü bir kopukluk var. Mesela en son AGİK toplantısı için Hannover deydik. Hannover de bir tanışma toplantısı yaptık. Oradakilerin 15

18 Alipınar TOPDAŞ MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı %50 si gıda, %30 u da danışmalık işiyle uğraşıyordu. %20-25 i de serbest ticaret yaptıklarını söylediler. Bu, kabul edilecek bir durum değil. Çünkü söyledikleri meslekler, orada yaşayan Türklere hitap ettiklerini gösteriyordu. Yani kısır, küçük bir ticarî dünya. Vizyon yok içinde Büyümesi mümkün değil. Türkleri değil, Almanya yı hedefleyin Hannover de kaç bin Türk yaşıyor? dedim; 30 bin dediler. Hannover in nüfusu 500 bin Peki, 500 bin dururken niye 30 bini hedefledin? Vizyon orada başlıyor zaten. Tamam gıdayı yap, ama sadece kebapçı dükkânı olarak düşünme, daha modern bir şey yap, Alman da gelsin, Arap da gelsin, Türk de gelsin. O mantıkla aç dükkânını. Sadece 30 bin kişiyi hedeflersen, zaten baştan vizyonunu oraya koymuş olursun. Bunun dışına çıkacak bir şey yapamaz mısınız? Yapmamız lazım, bunun için ne olacak? Burada Türkiye den gelen, 75 ülkeye ihracat yapan insanlar var. Vefa Prefabrik, Turan Koçyiğit Arkadaşlar, dedim, biriniz niye bu adamın distribütörlüğünü almıyorsunuz? Hannover de, Almanya da niye satmıyorsunuz? Vizyon burada başlıyor. Biz orada bu vizyonu anlatınca, inanıyorum ki onlar da pozitif etkileniyorlar. Vizyoner toplantılarıyla farklı kesimlerin temasının çok önemli olduğunu belirten Topdaş, şu temennide bulunuyor: Ufuk açan yurtdışı seyahatlerini çok önemsiyorum, fabrika seyahatlerini çok önemsiyorum, eğitimi çok önemsiyorum, yetişen çocukların daha fazla seyahat etmelerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. İnşallah, bu toplantı, önümüzdeki dönemlerde MÜSİAD üyelerine pozitif bir katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum. Tüm Türkiye için proje üretiyoruz Vizyoner 2015 ile birlikte MÜSİAD ın sadece üyelerine hizmet eden değil Türkiye Cumhuriyeti nin bütün vatandaşlarına, bütün sektörlerine, bütün paydaşlara kazanım sağlayacak bir proje ürettiğini anlatan Topdaş, Biz proje üretmek zorundayız, sadece üyelerimize yönelik olamaz, olmamalı, bizim bakış açımız kesinlikle böyle diyor. Çok olumlu geri dönüşler aldık İki gün süren Sektörler Zirvesi sonrasında katılımcılardan çok olumlu tepkiler aldıklarını ifade eden Topdaş, Birçok katılımcı arkadaşımız, bizim hedeflediğimiz motivasyonu elde ettiler, özgüven oluşumu yaşadılar. Hatta bazıları çalışanlarını da getirmediği için pişman olduğunu söyledi. Bir arkadaşımız o kadar etkilenmiş ki konuşmalardan, Bu adam bunu yapabilmiş, tamam, o çok ölçeklisini yapmış ben küçüğünü, şunu yapabilirim diyor. Orada geçen bir kelimeden, bir cümleden kendine bir sürü paye çıkarabiliyor. Zaten bu toplantılar da öyledir. Reçete yazmazsın, anlatılanların içinden bir cümle çıkar, senin ihtiyacını karşılar diye konuşuyor. Toplantının etkisini hesaplayabilmek için profesyonel bir ekip tarafından anket çalışması da yürütüldü. Topdaş ın verdiği bilgiye göre buradan elde edilen sonuçlar ışığında 2017 yılında yapılacak Sektörler Zirvesi ne yön verilecek. Topdaş, İnsanlar sabırsızlıkla Vizyoner in kitabını, CD sini bekliyorlar. Oradaki konuşmaları tekrar dinlemek, okumak istiyorlar. Bunları yapınca daha çok feedback alacağımızı düşünüyorum tespitinde bulunuyor. Üye yapımızı genişletmemiz lazım MÜSİAD ın imkansızlıklar içerisinde başlayan bir yolculuk olduğuna, MÜSİAD ı kuranların büyük bir başarı hikayesine imza attıklarına işaret eden Topdaş, Bugün bize basit gözükebilir, ama o günün şartlarında çok büyük işler yapmışlar. Bugün bizim onları inkâr etmemiz ya da görmezlikten gelmemiz, hafife almak olur; aslımızı inkâr etmek olur ki bu kötü bir şey diyor. Topdaş, önemli faaliyetlere imza atan MÜSİAD yöneticilerinin, büyük emek vererek, MÜSİAD a çok büyük değer kattıklarını dile getiriyor. Topdaş, şöyle devam ediyor: O gün de çok güzel şeyler yapılmış, bugün de bugünün koşullarına göre güzel şeyler yapılmaya çalışılıyor. Bugün daha kucaklayıcı bir üyelik anlayışına ihtiyacımız var. Ne demek kucaklayıcı? Bir defa ana fikir şu olmalı: Bizimle ters düşmeyen, fikrimize kar- 16

19 şı gelmeyen ve saygı gösteren insanları kabul etmek lazım. Bana saygı gösteriyor olması onunla beraber olmam için önemli bir sebep diye düşünüyorum. Çünkü herkes benim gibi olamaz. O zaman benim herkesi tek tip yapmam için bir sebep yok. Dolayısıyla üyelik yapısında daha geniş bir bakışa ihtiyaç var. Üye yapısını önemsiyorum. İkincisi bizim yine MÜSİAD da daha nitelikli programlar yapmamız gerekiyor. Nicelikten çok niteliğe önem vermeliyiz. Belki program sayılarımızı biraz daha azaltıp ama içi dolu, katılımcı, gerçekten üyelerin faydalanabildiği projeler üretmemiz lazım. Özellikle Vizyoner i onun için çok önemsiyoruz. İnsanların kafasında zihinsel devrimi yaşadığımız gün işlerimiz çok kolaylaşacak. Planlı yapılan işlerin hepsinin öncesinde bir kurgu gerekiyor, kurguyu kafanızda kurup çözdüğünüz andan itibaren işi yapmak çok kolaylaşıyor. Bizim de burada rotamız belli, MÜSİAD ın rotası net, üyelerininkini de belli etmemiz lazım. Vizyoner böyle bir şey, insanlara, varış noktalarını da öğretiyor. Telaş etmeye gerek yok, iyi iş yapma kaygısıyla başlanılan her işte kesinlikle başarı var. Üyemiz, 7.5 milyar insanı hedef almalı Vizyoner i MÜSİAD ın kızıl elması olarak nitelendiren Topdaş, O uzaklaşacak, biz ona yaklaşmaya çalışacağız, o hiç ulaşamadığımız hayalimizdeki bir ülkümüz, ülküye ulaşacağız. Bu sefer daha büyük bir hedef bizi bekleyecek Bizim de üyelerimizi, ısrarla daha prensipli, sadece lokal değil global düşünmesini sağlayacak bir vizyona ulaştırmamız gerekiyor. Global bakabilmesi lazım. Türkiye deki firmamız sadece Türkiye ye değil 7.5 milyar insana nasıl ulaşırımı hesap etmeli, bunu hedef yapmalı. Bizim Vizyoner le anlatmaya çalıştığımız; bütün dünya bizim pazarımız, bütün dünyaya ulaşalım. Dünyadaki herkes bizim tüketicimiz diyor. Hedefimiz, ufuk açmak Vizyoner ile insanlara nasıl üreteceklerini, nasıl yapacaklarını öğretmediklerini, sadece vizyonlarını genişletip yeni ufuklara sahip olmalarını sağlamaya çalıştıklarını aktaran Topdaş, Ben hiçbir zaman işi ondan daha iyi bilemem, nasıl bileyim? Ben onun ufkunu açmakla mükellefim, diğeri onun işi. Vizyoner in ana hedeflerinden bir tanesi ufuk açmak, bir yere taşımak onları. Diyelim ki, adam bir tane tarım makinesi üretiyor, çapa makinesi üretiyor. Ben ondan daha iyi nasıl olabilirim ki? O benden daha iyi biliyor, kesinlikle biliyor. Ama ufkunu bir tarafa götürdüğümüz zaman, o bir anlam ifade ediyor, ondan önce bir anlamı yok. Usta, ama onu bilgiyle birleştirdiğimiz zaman, bir yere götürdüğümüz zaman o başka bir yere gidiyor, değer kazanıyor, anlam kazanıyor. Vizyoner de hep bunları anlatacağız, bunları vermeye çalışacağız diye konuşuyor. 17

20 18 Alipınar TOPDAŞ MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı

21 Fuardan sonra en önemli etkinlik Gelecek toplantılara yurtdışından konuşmacıların da getirileceğini bildiren Topdaş, İnşallah önümüzdeki dönemde yurtdışından bu insanları getireceğiz, bunları konuşturacağız temennisinde bulunuyor. Vizyoner toplantılarının iki yılda bir yapılacağını ve Türkiye ye büyük katkı vereceğini ifade eden Topdaş, MÜSİAD ın en önemli organizasyonlarından biri de 2 yılda bir yaptığı fuardır. Fuardan sonraki en kapsamlı organizasyonu ise Vizyoner olacaktır, katkı sağlama anlamında. Çünkü buranın eğitim yönü de var. Belki önümüzdeki dönemlerde, yanına ilave edeceğimiz bu 1 haftalık programlar da olabilir ya da bir günlük diyor. Türk insanı dünyanın her yerinde MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Alipınar Topdaş, Türk insanının girişimci ruhunun tekrar canlanması halinde küresel pazarın her yerine ulaşacağına inanıyor. Dünyanın neresine giderse gitsin, orada yalnız kalmayacağını düşünüyor. Topdaş, Singapur ve Danimarka da yaşadığı iki olayı bu düşüncesine örnek olarak gösteriyor: Singapur da havaalanında bir arkadaşımla, konuşarak yürüyorduk. Haliyle biz Türkçe konuşuyorduk. Karşıdan iki kişi geliyordu. Heyecanla yanıma geldi; Abi, Türk müsünüz? Sanki babasını görmüş gibi sevindi, çok sevindi. İkincisi bir gece uçuşuyla Danimarka nın Kopenhag şehrine gittik. Bir firmayla görüşeceğiz, oteli onlar ayarladı. Bize de ismini verdiler. Taksiye bindik, taksi hareket etti, ben de yanımdaki arkadaşımla muhabbete başlamıştım. Taksi, metre gitmemişti ki, şoför döndü, Abi Türk müsünüz? Ben sizi İtalyan a benzetmiştim dedi ve devam etti: Bu gideceğiniz otel çok pahalı, bu akşam bizim evde misafir olun. Bu iki anekdot da şunu gösteriyor: Bizim çok samimi insanlarımız var. Adam diyor ki, ya boşuna çok masraf etme, gel bizim evde yat. Bizim bu samimiyet ve inançta insanlarımız oldukça, biz de onlara gerekli vizyonu verdiğimiz sürece, bizim aşamayacağımız engel yoktur diye düşünüyorum. 19

22 MUSiAD ViZYONER 15 SEKTÖRLER ZiRVESi MÜSİAD Sektör Kurulları Komisyonu ve İş Geliştirme Komisyonu Başkanı Mahmut Asmalı: Sektörler Zirvesi, vizyonsuz kalma tuzağı için bir çıkıştır İnşaat sektöründe faaliyet gösteren Mahmut Asmalı, 2005 yılından beri MÜSİAD da görev alıyor. Çeşitli kademelerde vazife yaptıktan sonra Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkanı olan Mahmut Asmalı, 3 dönemdir MÜSİAD Yönetim Kurulu Üyeliği görevinde bulunuyor. Asmalı, MÜSİAD ın çok önemli bir okul olduğunu ve bünyesine aldığı üyelerini tam anlamıyla bir eğitimden geçirerek, onlara çok önemli renk kattığını söylüyor. Sektör Kurulları, MÜSİAD ın omurgasıdır MÜSİAD üyesi her kişinin aynı zamanda bir sektör kuruluna da üye olduğunu hatırlatan Asmalı, Sektör Kurulları Komisyonu, MÜSİAD çatısı altındaki 13 komisyondan en önemlisidir. Genel Başkanımızın ifadesiyle MÜSİAD ın ana omurgasını teşkil eden üç komisyon vardır. Bunlardan biri de Sektör Kurulları dır. Diğer ikisi ise Yurtiçi Teşkilat, Yurtdışı Teşkilat tır diyor. Asmalı, MÜSİAD da 15 tane sektör kurulu bulunduğunu belirterek, sözlerine şöyle devam ediyor: MÜSİAD ne yapıyor, sorusunun en büyük cevabını Sektör Kurulları veriyor. 15 Sektör Kurulumuz başkanları ve yönetimiyle beraber 300 kişilik bir yönetim kadrosu oluşturuyor. Bu kadro aynı zamanda Türkiye deki 8500 ü aşkın işadamının da sektördeki temsilcileridir. Reel sektörün nabzı burada atıyor Sektör Kurulları nın Türkiye nin reel sektörünün güçlü bir şekilde temsil edildiği kurullar olduğuna dikkat çeken Asmalı, Türkiye deki bütün sektörler, bizde var. Dolayısıyla Türkiye nin birçok sektördeki nabzını Sektör Kurulları tutuyor diyor. Asmalı, MÜSİAD ın TÜSİAD gibi örgütlere nazaran Türkiye nin ekonomik sorunlarını ve ihtiyaçlarını daha isabetle tespit ettiğini, bunu da reel sektörü tam anlamıyla temsil etme kabiliyetine borçlu olduğuna işaret ederek, Biz üyelerimizle yaptığımız toplantılarda, sadece İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük şehirlerdekilerin değil; Hakkâri deki, Şırnak taki, Rize deki, Adıyaman daki, Tekirdağ daki, kısaca Türkiye nin bütünündeki reel sektörün sorunlarını, sektörel sorunlarını konuşuyoruz, bu verileri alıyoruz. Dolayısıyla oraya gelen bütün talepler, aslında Türkiye nin talepleri oluyor. Dolayısıyla bu manada Türk reel sektörün de nabzını tutuyor Sektör Kurulları şeklinde konuşuyor. MÜSİAD, Türkiye ye vizyon çiziyor MÜSİAD ın kurulduğu günden beri üyelerine ve Türk iş dünyasına vizyon çizme gayretiyle hareket ettiğini dile getiren Asmalı, MÜSİAD ın bu bağlamda yaptığı çalışmayı şöyle anlatıyor: MÜSİAD ın çalışmasını iki kategoriye ayırmak mümkün: Bir üyeye yönelik çalışmaları var, bir de dışarıya dönük çalışmaları var. Dışarıya dönük çalışmaları panel, seminer, çeşitli çalıştaylar gibi etkinlikler oluşturuyor. Biz daha önce Türkiye İstişare Toplantısı, daha sonra Sektörler Zirvesi dedik, her Sektör Kurulumuz ayrı ayrı şubelerimizde böyle bir sektörel zirve yapıyordu. Orada sektörün sorunlarını konuşuyorduk. Mesela ben 3 tane sektörel zirve yaptım bu zamana kadar. İlkini Hatay şubemizde yapmıştık, İnşaat Sektörünün Sorunları ve Çözüm Önerileri şeklinde. Bir tane Trabzon da yaptık, kentsel dönüşüm üzerine. Bir toplantımız da Malatya da oldu, reel sektörün ruhsat, harç sorunları hakkında. Dolayısıyla sektörün 20

23 21

24 Mahmut ASMALI MÜSİAD Sektör Kurulları Komisyonu Başkanı 22

25 ihtiyaç duyduğu konuları masaya yatırıp bunlarla ilgili çözüm önerileri ve bizim kamuoyuna vereceğimiz mesajları o toplantılarda veriyorduk. Toplantılar, bölgesel panele dönüştü Ayrı ayrı yapılan sektörel toplantıların zamanla işlevini yitirerek, bölgesel sektörel zirveden ziyade bölgesel mini panellere dönüştüğünü kaydeden Asmalı, Bunun üzerine, bu toplantılar, bizim düşündüğümüz ölçekten farklı bir noktaya kayıyor, dedik. Dolayısıyla Bunu hep beraber birleşip, bütün sektör kurullarının ortak paydası olacak, her sektörü ilgilendiren, her sektörün faydalanacağı bir yapıya dönüştürebilir miyiz? dedik. İşte geçen sene Kasım ayında yaptığımız Vizyoner 15 Toplantılarının ana fikri bu şekilde oluşmuş oldu açıklamasında bulunuyor. Asmalı, MÜSİAD ın Anadolu daki şubelerinin yerel ya da bölgesel vizyonla yetinmesi yerine ulusal ve küresel bir yaklaşımı daima muhafaza etmesini arzu ettiklerini söylüyor. Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkanı olarak katıldığı toplantılarda bu yerelleşme temayülünü fark ettiğini anlatan Asmalı, şöyle devam ediyor: Bursa da bir toplantıya iştirak ettim. Bursa nın Siyah İnciri diye konu başlığı vardı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Sektör Kurulunun bir toplantısıydı. Bursa nın siyah inciri, Bursalıların bile ancak %10 unu ilgilendiren bir konuydu ve önemli bir sektör kurulumuz bunu masaya yatırdı ve Türkiye Zirvesi diye bunu yaptı. Bunları görünce dedik ki, Bu, artık yöreselleşiyor, lokalleşiyor. Dolayısıyla bizim çizdiğimiz ufkun çok gerisinde kalıyor, bunu ulusal ölçekte bir vizyon toplantısına dönüştürebilir miyiz? düşüncesi oluştu. İlkini, 2015 te başarıyla gerçekleştirdik, gelen tepkiler o yönde. Sorunu değil, geleceği konuşalım Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkanı Mahmut Asmalı, Vizyoner gibi toplantılarla kısır çekişme ve sorunlarla boğuşmak yerine gelecek ile ilgili yapılabilecekleri konuşmayı tercih ettiklerini belirterek, Vizyoner oluşumunun düşünsel sürecini anlatıyor: Gelecekle ilgili düşüncelerimiz nedir? Dünya nereye gidiyor, biz nereye gidiyoruz? Kendi içimizdeki sorunlarla boğuşmayı bırakalım da dünya ölçeğinde ne yapabiliriz? Hükümetin 2023 Vizyonu kapsamında 500 milyar dolarlık bir ihracat hedefi var. Biz Sektör Kurulları olarak bunun neresinde yer alacağız, nasıl bir alt yapıyla gireceğiz? Bütün bunları konuşacağımız bir ufuk turu yapalım, istedik. Daha derinlemesine olayları izleyelim, dedik. Biz kendi kabuğumuzun içinde debelenip durmayalım. Ufkumuz, vizyonumuz geniş olsun, tarzında bir fikir oluştu. Biz burada sorunlarımızı konuşmayalım, sorunları konuştuğumuz platformlar zaten var, biz geleceği konuşalım. Neler yapabiliriz, geleceğin sektörü nedir, gelecekte teknoloji nereye gidecek, gelecekte yeni pazarlar neler olacak, gelecekte markalaşmayı nasıl yapacağız ve bütün bunları yapacak gelecekteki insan kıymetleri nasıl olacak? Bunları 5 ana başlık altında sorgulayıp konuşacağımız bir Vizyoner fikri oluştu. Haziran da düşündük, Kasım da yaptık Asmalı, Vizyoner 2015 in Haziran ayında ortaya çıktığını ve çok kısa bir sürede organize edilerek, gerçekleştirildiğini söylüyor. Bu toplantılara geleceği iyi okuyabilen kişileri konuşmacı olarak çağırmayı önemsediklerini, bunun için gayret gösterdiklerini kaydeden Asmalı, şöyle devam ediyor: Böylece Türkiye de adından söz ettirecek, ekonomi ve vizyon projelerinin konuşulduğu güçlü bir thinktank platformu, düşünce ve tartışma platformu ortaya çıksın istedik. Fikir 2015 yılının Haziran ayında ortaya çıktı. Bununla ilgili kolları sıvadık, dar bir zamanda organize edip Kasım ayında da bunu gerçekleştirdik. Son oturumda bile 600 kişi vardı Asmalı, Vizyoner toplantılarına yoğun ilgi gösterildiğinin altını çiziyor. Onun verdiği bilgilere göre, toplantı için başlangıçta 4 bin 500 ön kayıt alınmış. Ayrıca ikinci günün son oturumunu, akşam saatlerinde olmasına rağmen 600 kişilik bir izleyici grubu takip 23

26 Mahmut ASMALI MÜSİAD Sektör Kurulları Komisyonu Başkanı etmiş. Asmalı, Vizyoner in kitabi bilgilerin aktarıldığı bir atmosferde geçmesine izin vermediklerini, bunun yerine dinamik bir iletişimin olduğu, seçkin kişilerin deneyim ve görüşlerini paylaştığı bir platform olmasına özen gösterdiklerini ifade ediyor. Asmalı, İnsanların ilk günden son güne kadar, kapanışa kadar olan ilgisi hiçbir zaman bitmedi. Burada sektöründe başarılı olmuş son derece etkili kişiler konuşmalar yaptılar. Biz bunu bir çalıştay havasına da sokmadık. Yani internette ya da herhangi bir kitapta bulunacak olan kitabi söylemlere de çok izin vermedik. Dedik ki burada herkes doğaçlama olacak, seyirciyle de diyalog kurulacak, gelen sorulara da cevap verilecek diye konuşuyor. reel sektörünün tıpkı Orta Gelir Tuzağı gibi Vizyonsuz Kalma Tuzağı ile karşı karşıya bulunduğunu, bunu önlemek için Vizyoner toplantılarını başlattıklarını söylüyor. Asmalı, Maalesef Türkiye yi kısır bir döngüye mahkum etmek isteyen bir yapı var, dış yapı var. Türkiye nin dünya Müslümanlarının, mazlumlarının sesi olması, onlara yardım etmesi, Türkiye nin ekonomik anlamda büyümesi bazılarının dünyadaki hesaplarını bozdu. Dolayısıyla Türkiye nin kendi içine kapanık, terörle, işsizlikle, ekonomiyle boğuşan bir yapıya geri dönmesini arzu eden bir grup var diyor. Türk Milleti, dünyanın neresinde bir mazlum varsa onun için dertlenen, onun için üzülen bir millet diyen Toplantılarımı iptal ettim, buraya geldim Bu yaklaşım sayesinde toplantıyı takip edenlerin büyük zevk aldığını ve ufuklarının geliştiğini aktaran Asmalı, kendisine gelen tepkilerden bazılarını şu şekilde paylaşıyor: Hakkâri den, Şırnak tan gelen üyelerimiz vardı ve toplantının aralarında yanıma gelip özellikle teşekkürlerini ilettiler. Üniversiteden rektörler vardı, rektör yardımcıları vardı. Bunlardan birçoğu yanımıza gelip, İyi ki böyle bir program yaptınız, biz çok mutlu olduk dediler. Yani 7 den 70 e herkesin, gençlerin ve belli ölçekteki insanlarımızın çok teveccüh ettiği, çok ilgi gösterdiği bir program oldu. Mesela Kültür Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sermin Örnektekin, yanıma geldi ve beni tebrik etti. Dedi ki, Mahmut Bey, ben sizi özel tebrik etmeye geldim. Öğleden sonra da önemli toplantılarım vardı. Ama gördüm ki benim toplantılarım şu konuşulan toplantılardan daha önemli değil, onların hepsini iptal ettim ve burada kaldım. Bu toplantı için burada kaldım, siz de düzenleyen komite başkanı olduğunuz için sizin yanınıza geldim. Çok faydalı bir toplantı, çok istifade ettim, tebrik ediyorum. Sermin Hanım ın söylediklerinden çok etkilendim. Vizyonsuz kalma tuzağı ile karşı karşıyayız Asmalı, Türk iş dünyasının, Türk girişimcisinin, Türk 24

27 Asmalı, Türk insanı Amerikalı gibi değil, biz buradaki birçok hadiselerden dertleniyoruz, üzülüyoruz, nasıl bir şey yapabiliriz diyoruz diye konuşuyor. Gezi olaylarıyla 2002 de başlayan ivmenin, Türkiye nin yürüyüşünün durdurulduğuna işaret eden Asmalı, Gezi olayları başlamadan Türkiye, tarihinin en dip seviyelerinde faiz oranını yüzde 4 ile yakalamıştı. Maalesef içteki bazı yerli işbirlikçiler, taşeronlarla Türkiye nin bu büyümesine çomak sokuldu. Türkiye, 1 Kasım seçimleriyle, hamdolsun, tekrar 4 yıllık iyi bir fırsat yakaladı. Bu fırsatla beraber Türkiye yeniden vizyonunu, ufkunu genişleterek emin adımlarla 2023 hedeflerine yürüyecektir tespitinde bulunuyor. 25

28 26 VİZYONER İN PERDE ARKASI

29 Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkanı Mahmut Asmalı: Vizyoner 2015 için 1 milyon liralık bütçe oluşturduk Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkanı Mahmut Asmalı nın verdiği bilgilere göre Vizyoner in hazırlık aşamasında her sektör kurulundan konu başlığı ve konuşmacı önerileri alındı. Vizyoner in ana çatısı ise ajans ile birlikte kuruldu. Teklif götürülen konuşmacıların tamamına yakını ise bu öneriyi kabul etti. Birkaç kişi ise takvimi uymadığı için özür diledi. Bu sene ana konuşmacı Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Ülker Bey oldu. Her oturum için bir moderatör ile 3 ya da 4 konuşmacı öngörüldü. Reklam bütçesini kısmadık Asmalı, programın duyuru ayağı için ise bir PR ajansıyla anlaşma yapıldığını belirtiyor. Dijital medya da ihmal edilmedi. Tüm bu ön hazırlıklardan sonra bir bütçe oluşturuldu. Asmalı nın verdiği rakamlara göre, Vizyoner 15, yaklaşık 1 milyonluk bir bütçeye sahipti. İlk defa, bir programın bütçesinden kısıtlamaya gidilmedi. Öngörülün bütçe, aynen kullanıldı. Özellikle bütçenin yüzde 40 ına yakın bir kısmını oluşturan reklam ayağına hiçbir sınırlama getirilmedi. Vizyoner in finansmanı ise sponsorlukla yapıldı. Asmalı, sponsorluk görüşmelerinin tamamına bizzat katılarak, bu programa ne kadar önem verdiklerini gösterdi. Hazırlık çalışmalarının koordineli bir şekilde yürütülmesi için bir Hazırlık Komitesi de kuruldu. Komite, Mahmut Asmalı nın başkanlığında düzenli olarak toplanarak, hazırlıkları gözden geçirdi. Asmalı, bu 27

30 VİZYONER İN PERDE ARKASI toplantılar sırasında, finansman sıkıntısı çekileceğini belirten üyelerin 400 bin liralık reklam bütçesinden kesintiye gidilmesi önerisini ise tavizsiz bir şekilde geri çevirdi ve Bundan asla kesintiye gitmeyeceğiz. Rahat olun, bu bütçenizi cepte bilin, biz gerekirse sektör kurulu başkanları ve yönetimi olarak bu bütçeyi denkleştiririz dedi. Program bittiğinde, Vizyoner bütçesi fazla bile vermiş, böylece MÜSİAD a ilave bir gelir elde edilmişti için şimdiden hazırlık komisyonu kurduk Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkanı Mahmut Asmalı, 2 yılda bir yapılacak olan Sektörler Zirvesi nin bir sonraki toplantısının 2017 yılında yapılacağına işaret ederek, bu kez çok daha kapsamlı bir hazırlık dönemi geçireceklerini ifade ediyor. Asmalı, şöyle diyor: 2017 için şimdiden hazırlık komitesi kurduk. Bu sene inşallah 2 tane toplantı yapacağız. Böylece 2015 teki toplantılar sırasında söylediğimiz Keşke daha önce başlasaydık da şunları da yapsaydık gibi hayıflanmalara yer vermeyeceğiz. Özellikle sponsorluk alanında. Ayrıca 2017 de inşallah uluslararası birkaç önemli konuşmacıyı getirmeyi planlıyoruz için bir önerimiz daha olacak. Danışma Kurulu oluşturup, burada alanında söz sahibi 40 a yakın ismi toplayacağız. Böylece Türkiye nin birikimini Vizyoner e dahil edeceğiz. 28

31 Vizyoner ismini ajans önerdi Vizyoner isminin, reklam ajansının getirdiği birkaç isim arasından seçildiğini kaydeden Asmalı, Ajansın getirdiği birkaç öneri vardı. Onlardan biri de Vizyoner di. Alternatif yoktu, biz de çok beğendik. Zaten musiadvizyoner.org diye bir site de aldık, yani herkes tuttu. Vizyoner biraz yabancı bir isim, olur mu, olmaz mı diye konuştuk, ama genel olarak uygun görüldü diye anlatıyor. Asmalı, Gelecekle İş Yapmak temasının çıkışını ise şöyle anlatıyor: Gelecekle İş Yapmak ana mottosu da vizyon sahibi insanların konuşacağı, biraz da ufuk açıcı bir şeydi. Biz iş alemine hitap ettiğimiz için Gelecekle İş Yapmayı konuştuk. Gelecekle İş Yapmak noktasındaki fikir, Hakan Kurt a aitti, onun düşüncesiydi. Birkaç alternatif arasından o çıktı. Dolayısıyla bizim de ana fikrimiz şuydu: Burada biz var olan sorunları konuşmayalım, ölçeğimizi çok daraltmayalım, dolayısıyla ileriyi konuşalım, stratejiyi konuşalım, Gelecekle ilgili neler yapabiliriz, misyonumuz, vizyonumuz ne olur?, bunları konuşalım deyince bu isim çıktı zaten ortaya. Amacımız, yeni bir vizyon çizmekti Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkanı Mahmut Asmalı, Vizyoner toplantısından elde ettikleri kazanımları şöyle ifade ediyor: Bir ulaşım şirketimizin reklamı vardı; Dünyayı keşfet, çok büyük diye. Biz insanlarımızın dünyayı keşfetmesini, dünya pazarlarını keşfetmesini amaçladık. Türkiye de artık biz birbirimize mal satabiliyoruz, ama önemli olan dünyaya mal satmak. Dünyaya mal satmak için de hangi süreçleri geçirmek lazım? Nasıl bir ufka sahip olmak lazım? Nasıl bir vizyona sahip olmak lazım? Nasıl bir mantaliteye sahip olmak lazım? İzleyicilerimizin kafasındaki soruların cevaplarını konuşmacılarımızın vermesini istedik. Amacımız Türkiye nin 2023 Vizyonu nda 500 milyar dolarlık ihracatı yapabilecek yeni yatırımcılar çıkarmak, yeni ürünler çıkarmak, yeni teknolojiler üretmek Dolayısıyla Vizyoner in amacı buydu. Milli gelirimiz bin dolar arasına sıkıştı. Buradan 20 bin doların üzerine çıkamadı. Önce zihinsel hazırlık gerekiyor. İnsanlarımızı zihinsel olarak buna hazırlamak istedik. Bir ortaklık kültürü nasıl geliştirebiliriz? Bunlarla ilgili bir ufuk açtık. Dolayısıyla insanların dört duvar arasına sıkışarak fabrikalarında, işletmelerinde kısır bir döngü içinde kalmasın dedik, ufkunu genişletecek bir pencere açalım istedik. Vizyoner Toplantıları ile insanlarımızın vizyonu olsun, geniş bir bakış açısına sahip olsun diye bir amacımız vardı. İnşallah bu konuda da bir nebze de olsun başarılı olduğumuza inanıyoruz. 29

32

33 AÇILIŞ PROTOKOL KONUŞMALARI

34 PROTOKOL KONUŞMALARI KURAN-I KERİM TİLAVETİ Nur-u Osmaniye Camii İmam-Hatibi Hafız Fatih KAYA ZİRVE AÇILIŞ KONUŞMASI MÜSİAD Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkanı Mahmut ASMALI 32

35 İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim ÇAĞLAR Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet BÜYÜKEKŞİ 33

36 PROTOKOL KONUŞMALARI Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Başkanı Ömer Cihat VARDAN Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin ÖZDEBİR 34

37 AK Parti İstanbul Milletvekili Dr. Nurettin NEBATİ Eskişehir Valisi Güngör Azim TUNA 35

38

39 ANA KONUŞMACI Ali ÜLKER Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali ÜLKER 1969 da doğan Ali Ülker, Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat ve İş İdaresi bölümlerinde eğitim aldı. IMD ve Harvard da çeşitli eğitim programlarına katıldı. İş hayatına 1985 te Ülker Gıda A.Ş. Kalite Kontrol Departmanı nda stajyer olarak başladı yılları arasında çikolata üretim tesislerinde ve Atlas Gıda Pazarlama A.Ş. de Stajyer, Satış Yöneticisi, Satış Koordinatörü, Ürün Grup Koordinatörü ve Ürün Grup Müdürü pozisyonlarında görev aldı de Atlas Gıda Pazarlama A.Ş. de, 2001 de ise Merkez Gıda Pazarlama A.Ş. de Genel Müdürlük görevlerini üstlendi de Gıda Grubu Başkan Yardımcılığı na, 2005 de ise Grup Başkanlığına atandı den bu yana Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini sürdüren Ülker, Global İnovasyon ve Kalite Grup Başkanlığını da deruhte ediyor. Ülker, evli ve üç çocuk babası.

40 MUSiAD ViZYONER 15 SEKTÖRLER ZiRVESi 38

41 Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Ülker: Biz hep geleceği tasarlıyor, gelecekte yaşıyoruz MÜSİAD ın Vizyoner 2015 toplantısının açılış konuşmacısı Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Ülker di. Ali Ülker, Sabri Ülker in yanında başlayan iş hayatı yolculuğunda sadece bir dedenin yol göstericiliğinden istifade etmemiş, aynı zamanda Türkiye nin tırnaklarıyla kazıyarak yükselen azimli bir müteşebbisinden, usta bir işadamının rahle-i tedrisinden geçmiş, ondan tabir yerindeyse el almış. Tüm konuşmasına damgasını vuran mütevazılık içinde saklı vakar da, bunun en önemli göstergesi. Kuşkusuz bu iki özelliği sebebiyle Ali Ülker, açılış konuşmasının hakkını ziyadesiyle vererek, geleceğin büyük işadamlarının çıkacağı kişilerin bulunduğu topluluğa, hem yeni perspektifler getirdi, hem de keyifle takip edilen bir ufuk turu yaptırdı. Çalışmanın bir hayat tarzına dönüştüğü Ülker Ailesi nin bu dinamik ismi, Ülker in kırılma noktalarını anlatırken, kaderin hem insanlar, hem de şirketler üzerinde nasıl etkin olduğunun sinyalini büyük bir tevekkül içinde veriyordu. İşte Ali Ülker in her genç müteşebbisin defalarca, iş dünyasının içinde bulunanların ise yeni keşifler için mutlaka okuması gereken kızıl elma ile bezeli konuşması: MÜSİAD ın Kıymetli Üyeleri, Sizleri selamların en güzeli olan Allah ın selamı ile selamlarken rahmet ve bereketler diliyorum. Üzerimdeki bir borcu da eda edeyim: Benimle bugün burada olmayan ama bizimle çalışan, Japonya da, Çin de, Hindistan da, Afrika da, Türkî Cumhuriyetlerde, Orta Doğu da, Avrupa da ve Amerika da çalışan 49 bin arkadaşımın da selamını sizlere iletiyorum. MÜSİAD deyince müstakil kelimesi derin bir mana ifade ediyor. Ama oradaki MÜ kısaltmasının benim için başka bir değeri daha var, çünkü o, aynı zamanda müstesna dır bence. Müstesna, seçkin kişiler topluluğunu ifade ediyor. Müstesna deyince de hem zeki, akıllı; hem de zor bir topluluk anlaşılıyor. Şuan konuştuğum topluluk bir patronlar topluluğu, bir müteşebbisler topluluğu; benim işim de oldukça zor bu sabah. Kızıl elma, yaklaştıkça uzaklaşan bir ülküdür Ben biraz kolaylaştırmak istiyorum, size bir hikâye anlatayım, 71 sene evvelinden başlayan bir hikâye anlatayım. Siz zaten zeki kişilersiniz aradan mesajlar çıkarırsınız. Gökten düşen 3 elma var ya, hikâyenin sonunda (elinde tuttuğu elmayı göstererek) bu elma onu temsil etmiyor. Bu elma neyi temsil ediyor? Bu elmanın aslında tarihimizde de önemli bir yeri var, aynı zamanda Yıldız Holding in de sembolü Bu, kızıl elma Kızılelma, bir ülkü demek, fakat öyle bir ülkü ki yaklaştıkça uzaklaşan, yaklaştıkça kaçan ve yakalanmayan bir hedef demek... Orta Asya daki Türklerin kızılelma sı, her zaman Anadolu da mukim olmak, Anadolu ya yerleşmekti. Daha sonra Fatih Sultan Mehmet in ve öncesinde Türklerin kızılelma sı İstanbul olmuş. Elma, Viyana kapılarına kadar gitmiş sonra biraz geri gelmiş; Cumhuriyetin kurulması, toparlanması, yeniden güç bulması ve günümüzde de Türkiye nin gelişmiş ülkeler içerisinde yerini alması vizyonu haline gelmiş. Neyse dönelim hikâyemize: 71 sene önce 1944 yılında Sabri Bey ve Asım Bey, bisküvi üretmek için ufak bir atölye tesis ediyorlar. Yanlarında da 3 kişiyi çalıştıracak kadar imkânları var. Hatta bir gün Murat Bey 39

42 Ali ÜLKER Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı babası Sabri Bey e soruyor; Baba, nereden seçtin bu mesleği? diyor. Oğlum diyor, borçla başladım işime, sermayem yoktu. Sermayem olsa belki ben de Perşembe Pazarı nda hırdavat işine girerdim, bir dükkân sahibi olurdum. Ama biz zor yoldan geçtik, kendimiz ürettik, sattık ve pazarladık. Sabri Bey, çok çalışıp işine sahip çıkardı Gerçekten o yıllarda her şeyi Sabri Bey ve Asım Bey üstleniyorlar, koşturuyorlar, satın almayı yapıyorlar, tahsilata gidiyorlar, bankalara gidiyorlar. Ama daha enteresan yaptıkları bir iş var: İşlerine çok sahip çıkıyorlar, çok çalışıyorlar, bilinçli hareket ediyorlar, odaklanarak çalışıyorlar. Seyahatlerde bile, boş zamanlarında bile, işleriyle meşgul oluyorlar. Sabri Bey, bir Anadolu seyahati, bir esnaf ziyareti sırasında şöyle bir hususla karşılaşıyor, soruyor: Bu bisküvileri ben üretiyorum, memnun musunuz? Para kazandırıyor mu? Bakın, işte ilk ipucu: Yaptığınız iş toplumda bir değer yaratıyor mu, esnafı memnun ediyor mu? Diyor ki esnaf, Hayır, memnun değilim. Hayr olsun diyor. Yahu diyor esnaf, siz bunu gönderiyorsunuz İstanbul dan; yarısı kırık çıkıyor, kırık olanları da yarı fiyatına ancak satıyorum, 3 kuruş kazanıyorum, o da indirime gidiyor, cebime bir şey kalmıyor, ama vatandaşın karnı doyuyor hizmettir. Türkiye nin kıtlık yılları, her şey de kolay bulunmuyor. Ne yapıyor Sabri Bey? Ürünün atölyeden nasıl çıktığını takip ediyor, nasıl gidiyor ambara? (O vakitler) kasalar yapıyorlar tahtalardan, çatıyorlar 12 tenekeyi (Bisküvi eskiden tenekeye koyulurdu), teneke hamalın sırtında gidiyor, ambara inerken devriliyor, gemiye veya trene yüklenirken bir darbe daha alıyor, gittiği yerde kim bilir nelere maruz kalıyor, belki de o zamanlar at arabaları üzerinde gidiyor sarsıla sarsıla, sağlam bisküvi kalmıyor. Pazarlamada yeni yöntem: Müşterinin ayağına gitmek Borç var ama borç yiğidin kamçısıdır. Sabri Beyler niyet ediyorlar, bir kamyon alıyorlar, müşterinin ayağına kadar bisküvileri götürüyorlar. O zaman nasıldı satış ve ticaret? Tahtakale de, Eminönü nde oturulurdu yazıhanede, müşteri ayağınıza gelirdi, siparişi verirdi. Banka da yakındı, işlemler yapılırdı, mal gönderilirdi ambar vasıtasıyla. Sistemi değiştiriyorlar. Diyorlar ki, bir kamyon alalım biz müşteriye gidelim. Bir farklılık daha söyleyeyim geçmişten: Türkiye de o zaman nakliye ücretleri farklı. İstanbul da 10 kuruşa satılan mal, Erzurum da belki 15 kuruş. Niye? Nakliye farkı, ulaşım kolay değil. Diyorlar ki; Türkiye nin her yerinde biz 12 kuruş yapalım, adil bir fiyat yapısı olsun, bölgeler arası haksız rekabet kaymasına, spota da engel olalım, herkese eşit fiyat uygulayalım, ürünün fiyatı da belli olsun. Hatta geçmişte çikolata çok lüks bir tüketim ürünüydü, üzerine fiyat yazarak ulaşabilir kıldılar. Böylece çikolata, herkesin ulaşabileceği bir meta haline geldi, ucuzladı, lüks imajı da yıkıldı, daha çok satılır hale geldi, bu da enteresan bir yapı. 40

43 Akşama babacığım, unutma Ülker getir Ülker e Anadolu da Hükümet Bisküvisi diyorlardı. Peki, bu nasıl gerçekleşiyor? O zamanlar radyoda Ajans haberleri var, televizyon bile yok, ajans haberlerinin hemen arkasından Ülker in radyo reklamı giriyor: Akşama babacığım unutma, Ülker getir ; ama önce güneş, hava, su; önce insan, önce yaşam, sonra Ülker. Güzel bir konumlama Yine burada ufak bir şey gizli; Akşama babacığım unutma bisküvi demiyor, hâlbuki o yıllar sadece bisküvinin olduğu yıllar, Ülker getir diyor, hatta gıda bile demiyor. Daha o zamandan, temeller atılırken sanki bir vizyon var, geniş bir bakış açısı var. Marka, soyadı oluyor İstanbul un iki yakasını bağlayan feribot O yıllarda Kabataş İskelesi, Kabataş İskelesi nin alınlığında, Ülker in tabelaları var, Galata Köprüsü nde var, otobüslerde var, reklamın her türlü mecrası yaygın şekilde kullanılmış. Markalaşmak, ayrışmak çok önemli, markaya yatırım yapılıyor Ülker de. Marka ailenin soyadının önüne geçiyor. Sabri Bey in hatıratında yer almakta; bizim aile ismimiz aslında Berksan, fakat herkes Ülker, Sabri Ülker diye hitap ettiği için mahkeme kararıyla Sabri Bey şirketin ismini kendi soy ismi olarak değiştiriyor, şirketin ismini alıyor. Bunlar Sabri Bey in döneminde yapılan çalışmalar, geleceğe yatırım Oturarak, piyasadaki potansiyeli göremezsiniz Önemli bir husus daha var; işe odaklı çalışıyorlar. O zaman birebir satış ve pazarlama pek yaygın değil Topkapı da büyük bir fabrika kuruluyor. Meslektaşların bir kısmı takılıyorlar Sabri Bey e, Bu kadar malı herhalde satamayacaksın, Sarayburnu ndan denize dökersin artık diyorlar. Gerçekten zor bir durum, çok kapasite artışı olmuş ama yerinde oturarak iş yapılmıyor. Yerinizde oturduğunuz zaman piyasadaki potansiyeli görme şansınız zayıf. Asım Bey rahmetli, Anadolu yu geziyor. Eski bir arabası vardı, bagajına malları koyuyor, tek tek satış 41

44 Ali ÜLKER Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı noktalarını ziyaret ediyor, toptancıları ziyaret ediyor ve malları pazarlıyor. Konya da yaşanmış güzel bir esnaf hikâyesi var: Asım Bey gidiyor toptancılardan bir tanesine, malları tanıtıyor. Bu da Anadolu insanının güzelliği, orada toptancı diyor ki; Çok güzel, senin bu mallarını da çok beğendik, inşallah biz satacağız, ama karşıdaki şu zatı da ziyaret et, o da istifade etsin bu mallardan, bu mallar satılır, ona da git, o da benim dostumdur o da satsın. Esnaf birbirini destekliyor, o yıllarda bir bütün olarak hareket ediyor Anadolu da. Bu da güzel düsturlarımızdan bir tanesi. Geleceğe yatırım yapma dersi İnsana değer vermek İnsan kıymetleri dedik O yıllarda Ülker in 2400 tane toptancısı var, herkesin de İstanbul da işi var, her gün 2-3 kişi ziyarete geliyor. Ziyarete geleni, satış müdürü alıyor ve ağırlıyor. Ama Sabri Bey i de görelim dedikleri zaman, satış müdürümüz kesin tembihli Sabri Bey diyor ki, Anadolu dan gelen her bir müşteri, İstanbul daki her bir müşteri ne zaman arzu ederse beni görür, bir kahvemi içer. En önemli toplantıdan dahi Sabri Bey çıkıyor, 5 dakika ayaküstü bir hatır sohbeti yapıyor, varsa bir mesele dinliyor, not alıyor. İnsana yatırım yapmak, geleceğe yatırım yapmak, piyasaya yatırım yapmak herhalde bu olsa gerek. İlk ihracat, 1975 te Çokoprens le Sonrasında işler büyüyor, Türkiye de gelişiyor, ihracat önemli hale geliyor te Orta Doğu ya Çokoprens ile başlayan ihracatımız 80 li yıllarda Rusya ve Orta Doğu nun genelinde ivme kazanıyor. Fakat bir problem var; dış rekabete açıldığınız zaman bakıyorsunuz ki, farklı bir dünya, farklı bir skala Çıtalar gitgide yükseliyor; ürünün kalitesinin iyileşmesi lazım, ambalajın iyileşmesi lazım, tasarımın iyileşmesi lazım, ona göre satış kadroları kurmanız lazım, İngilizce iletişim içerisine geçebilmeniz lazım, bir de o günlerde en fazla lazım olan şey, yazışabilmek için teleks lazım. 15 imde teleks operatörüydüm Telekse de bir operatör lazım, işte 15 yaşındayken ben oradaydım. Neden? Bir hat alıp mesajı gönderebilmek bazen yarım saate mal olurdu. Ama oradan gelen siparişler de fabrikayı çalıştırmaya destek oluyordu. Zor yıllardı, iletişimin sıkıntılı olduğu yıllardı, ufak ufak antrenmanlara başladığımız yıllardı. Ürünün içindeki çikolata mükemmel olacak; ürün sağlam, lezzetli, güzel olacak; ambalajı dayanıklı olacak. Ambalajda bir sıkıntı var, ambalajda istediğimiz kalite ve evsafı tutturamadığımız için birinci gün yaşanan ürünün kırılma hadisesi, bisküvide yaşandığı gibi, bizi zor durumda bıraktı. Sabri Bey, bakıyor piyasada istediği ürünü tedarik edemiyor, gidiyor bir ambalaj şirketiyle ortak oluyor; BOMSAŞ Mukavva Sanayi ile. Tamamen kalite amaçlı yapılmış bir ortaklık. Süt ve yağ sektörüne girmek zorunda kaldık Aynı şekilde süt ve yağ sektörleri gelişme evresinde ama tam arzu edilen seviyede değil. İstediğimiz kalitede süt tozunu bulamıyoruz, ithalat imkânı da kısıtlı, yağ fiyatları da rekabetçi olmamıza müsaade etmiyor. Türkiye de yağ da ithal geldiği için, oldukça kısıtlı ve pahalı. Deniyor ki endüstriyel olarak bu yatırımları yapalım lı yıllarda, süt ve yağ sektörüne girişimiz böyle oluyor. Bir hesap yapılıyor; deniyor ki %70 endüstriyel olsun %30 da tüketici Ülker markası bir değer ifade ediyor tüketici nezdinde; yağda ve sütte de tüketici mallarını da piyasaya verelim. İçim Süt ve Bizim Yağ bu şekilde piyasaya arz oluyor. İşte markanın gücü burada ortaya çıkıyor: Yıllar içerisinde baktık ki bugün bu ürünlerin endüstriyel kısmı %15 e gelmiş, tüketici ise %85 lerde Daha çok tüketici ürünü haline gelivermiş. İhracat yaptığımız ülkelere fabrika kurduk Bu desteklerle beraber ihracat gelişiyor, büyüyor lı yılların ikinci yarısında, Acaba bu kadar malı taşımak doğru bir şey midir, yerinde üretime mi başlasak? deniyor. Kazakistan, İran, Suudi Arabistan da yatırımlar ve ortaklıklar gerçekleşiyor ve uluslararası 42

45 43

46 Ali ÜLKER Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı bir boyut kazanmaya başlıyor. 90 lı yıllarda yaşadığımız bir hadise, bulunduğumuz jeopolitik coğrafya zaman zaman güzergâhları, rotaları değiştirmeyi gerektiriyordu. Ürünleri nakledebilmek kolay değildi. Yurtdışı yatırımların bir gerekçesi de bu; lojistik olarak ulaşılabilir olmak Her zaman malı bulundurmak da önemli olduğu için Ülker Nakliyat ı kuruyorlar. Bir tane TIR filosu oluşuyor. O ilk günkü kamyon gibi müşteriye zamanında malı götürebilmek için böyle bir yapıya geçiliyor. Sıra teknolojik hamlede Sonrasında fiyatlar dünya rekabeti içerisinde zorlayıcı bir unsur haline geliyor: Hammaddeyi çözdük, kalite problemlerini çözdük, bir kısım yerinde üretime başladık ama bir hamle daha yapmak gerekiyor; teknolojik hamle gerekiyor ların başında dünyada robot teknolojileri Hatırlarsanız o zamanlar, 80 lerde Uzay Yolu vardı, orada görüyorduk robotları, robotlar gidiyor geliyor. Star Wars lar vardı, robotlar iş yapıyor. Bugün neredeyse işletmelerimiz insansız hale gelebilecek, insanlar sadece kontrol için orada var, organizasyon ve planlama için var; o da şimdilik. Neden şimdilik diyorum, az evvel bahsi geçti, yapay zekâ dediğimiz sistemlerin konuşması. Bu 5G denilen hadise ve teknoloji, akıllı araçların birbiriyle komünike etmesi dünyayı tamamen değiştiriyor. Artık planlama işleri de farklı bir noktaya gidiyor. İnsan için yeni istihdam kaynakları söz konusu, ama artık konvansiyonel üretimde insan gücü gitgide ortadan kalkmakta. 90 lı yıllarda fabrikada ciddi otomasyonlar var Otomasyon yüzünden 600 işçiyi çıkardık Yine kötü bir hatıra var: Allah tan sonu güzel bitti. Topkapı daki fabrikada 600 işçinin sözleşmeleri nihayete erdi, sendikayla da mutabık kalınarak fabrikadaki otomasyon neticesinde 3000 kişilik kadro içerisinden 5 te 1 i, yani 600 kişi emekli edildi veya işten ayrıldı. Zor bir karardı ama bunu yapmasak belki bugün burada olmayacaktık, 50 bin kişiye istihdam sağlamış olmayacaktık. 44

47 Bazen böyle zaruretler ortaya çıkabiliyor, teknolojiyi kullanmanın yan etkileri olabiliyor, bazen pozitif bazen de negatif. Sosyal açıdan negatif bir adımdı ama işin sürekliliği, sürdürülebilirliği ve verimlilik için, global rekabet için kaçınılmazdı. Sonrasında o arkadaşların bir kısmını tekrar istihdam ettik, yeni fabrikalarda, yeni iş alanlarında onlar olmasa bile çocuklarına iş imkânı sağlamış olduk. İş ev alır, ama ev iş almaz Rahmetli Sabri Bey her işe koştururdu, -o zaman genel müdür değil umum müdür tabiri vardı, her işe bakan kişi-, her şeyi kendisinde topluyordu. Farklı bir liderlik farklı bir yapı Bunu da çok iyi anlıyorum; çünkü eksi sermaye ile işe başlamış bir kişi, yıllar içerisinde birikimini oluşturmuş bir kişi. O sermaye ve birikim de kolay olmuyor. Sabri Bey in bir sözü vardı; İş ev alır ama ev iş almaz derdi; bu da bir tarihte yaşadığımız bir hadise 90 lı yıllarda aile ikiye ayrılıyor. Asım Bey ve Sabri Bey 40 seneye yakın bir süre beraberce çalışıyorlar. Ne oluyor? Kuzenler, çocuklar Gün geliyor farklı iş yapma arzuları ve istekleri ortaya çıkıyor. Sabri Bey ve ağabeyi ayrılıyor Diyorlar ki Bisküvi, çikolata yapmak güzel de yıllardır aynı işi yapageldik. Türkiye nin önünde büyük fırsatlar var; (80 li yıllardaki fırsat neydi ihracat, tekstil, beyaz eşya), buradan çok güzel değer yaratırız. İmkânımız ve belli birikimimiz de var, yeni sektörlere girelim. Ailenin bir kanadının görüşü bu. Sabri Bey de diyor ki, İnsan bildiği işte güçlüdür, biz bildiğimiz işi yapagelelim. İyi bir pozisyondayız, konumdayız bu alanı genişletelim ve büyütelim. Bir fikir ayrılığı oluşuyor ailenin içerisinde, oturuyorlar iki eşit hisse yapılıyor: Gayrimenkuller, yeni bazı yatırımlar ve hisse devrinden doğan mali yükümlülükler bir hisse oluyor; diğer tarafta da Ülker var. Sabri Bey, abisine diyor ki, Kura mı çekeceğiz? Kura çekelim diyorlar. Sabri Bey itiraz ediyor: Kura çekmeyelim, sen benim büyüğümsün, sen karar ver. Asım Bey de çocukların da etkisi ve baskısıyla diyor ki, O zaman biz hem biraz mali imkâna kavuşalım hem de gayrimenkullerle beraber yeni yatırımlara geçelim. Şirketin geleceğisiniz, karara ortak olun Ailenin bir kanadı o tarafa giderken biz de bazı mali yükümlülüklerle beraber, ödeyeceğimiz borçlarla, ki 90 lı yılların başında bu otomasyonun da ciddi bir maliyeti olmuştu, zor bir dönem başlıyor Ülker de. Sabri Bey tamamen kendi şahsi tasarrufu olmasına rağmen Boğaz daki yalı için diyor ki, Çocuklar biraz sıkıntılı bir dönemdeyiz, müsaade ederseniz, ihtiyaç olursa bu yalıyı satalım. İşin devamı için gerekirse bu yalıyı satalım. Allah nasip ederse ileride daha da iyisini alırız. Onlar da diyorlar ki, Baba niye soruyorsun, zaten kendi şahsi tasarrufun.. Ama diyor Sabri Bey, siz de bu şirketin geleceğisiniz, burada oturanlar sizsiniz, siz de karara ortak olun. Allah a şükürler olsun da ihtiyaç olmadı, çalışarak gayretle bu borçlar ödendi, o zorluklar aşıldı. 1 milyarlık teklifi, işsiz kalacağız diye reddettik Bu zorluklar aşıldıktan sonra, biraz dış dünyaya açılınca 90 lı yılların ortasında büyük bir fırsat geliyor. Çok uluslu şirketlerden bir tanesi kapıyı çalıyor. Diyor ki Biz Ülker in markasını takdir ediyoruz, Türkiye deki konumunu, ihracatlarını biliyoruz ve takip ediyoruz. Ürünleriniz de gayet iyi. Size bir teklifte bulunmak istiyoruz. Murat Bey in ifadesi ile Acaba ne istesek diye düşündük ama bilemedik. Ne isteyeceğimizi bilemedik böyle bir satışta ve enteresan olan, karşı taraf açık çek verdi, çok da cazip bir teklif, aklımıza gelen en büyük para 1 milyar yazmaktı diyor. Aile istişare ediyor. Sabri Bey o zaman lisede olmama rağmen hem bilgilendirmek hem de eğitim olarak benimle de bunu paylaşmıştı ve sormuştu. Murat Bey ve Orhan Bey de aynı cevabı veriyorlar, benimki de farklı olmamıştı: Para çok cazip ve büyük bir miktar ama yarın biz işsiz kalacağız, üstelik ailenin ismi de markayla müsemma. Bir de isimsiz kalacağız, devredeceğiz. Çünkü işin bir koşulu vardı: Başta ortak olacağız sonra hisselerin tümünü karşı tarafa devredeceğiz. 45

48 Ali ÜLKER Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Böyle bir değeri düşündük ve vermekten vaz geçtik, çok da doğru yaptığımızı düşünüyoruz. Çünkü o günkü teklifin 20 misli değerinde bir şirkete sahibiz bugün, Allah a şükürler olsun. Kurumsallığın temeli, Sabri Bey in meraklı sorularıyla atılıyor Kurumsallaşmaya gelince; dediğim gibi her şey Sabri Bey de toplanırdı. Ama o günkü yönetim, kontrol açısından kurumsallaşmada 2 farklı yönde çalışma yaptı. Bir tanesi şirketin prosedürleri, yönetmelikleri, organizasyon şemaları Meraklıyım ben de, zaman zaman arşive girer ve karıştırırım lerden kalan görev tarifleri var, organizasyon şemaları var, değerlendirme, performans değerlendirme tabloları ve şablonları var. Bugün modern yönetimde kullanılan birçok aracın temeline baktığımız zaman o yıllarda olan imkânlar nispetinde bunları görüyoruz. Nasıl oluştu bunlar, nereden geldi? Söyleyeyim: Bunları Sabri Bey kendisi keşfetmedi, Sabri Bey çok meraklı bir insandı, yabancı lisanı yeterli değildi, ama beni de yanında tercüman olarak çok kullandı. Sabri Bey yurtdışından gelen her bir yöneticiye, işle ilgili konuları merak eder ve sorardı: Sizin organizasyon yapınız nasıl, kimler genel müdüre rapor eder, kaç katmanlı bir organizasyonunuz var, satışta organizasyonunuz nasıl yapılanmış, üretim şirketi ile satış şirketini ayrı tutuyorsunuz bunun gerekçeleri nelerdir? Bu gibi sorular sorardı. Yurtdışından emekli danışmanları getirirdi Yine ürünleri geliştirirken Amerika yı yeniden keşfetmek gibi bir derdimiz yoktu. Yurtdışında, çok uluslu şirketlerde, başka şirketlerde çalışan ar-ge danışmanlarının emekli olanlarını getirir, onlarda knowhow ve bilgiyi transfer ederdik. O yıllarda bu bir ihtiyaçtı; çünkü Türkiye de yetişmiş, bu bilge ve görgüye sahip kalifiye iş gücü yoktu. İşi ehline vermek Sabri Bey in temel prensibiydi, ama eksikliği gördüğü zaman da bilgiyi tamamlamak gerekirse, Çin de de olsa ilim, gider oradan öğrenirdi, öğrenmenin yoluna bakardı. Bir eleman, 300 farklı ürünü satabilir mi? 90 lı yıllarda bir başka problemimiz başladı; bisküvinin yanı sıra çikolata, şeker, sakız, kek derken süt ve yağ da geldi. Yurtdışından gelen birçok satış konusundaki uzman ve yöneticiye Sabri Bey in sorduğu soru şuydu: Bir satış elemanı 300 tane ürünü nasıl satar? Bu sorunun cevabını 10 sene boyunca aradık. Sonra değişik metotlarla çözümler ürettik, satış örgütlerini ayırdık; dağıtım arabalarını ayırdık ve ayrı ayrı satış örgütleriyle gittik. Bir ara 5500 tane satış aracı tüm Türkiye yi dolaşıyordu. Bir bakkala giden 8 tane farklı araç vardı, bakkallar şikâyet ediyorlardı: Biz Ülker elemanı görmek istemiyoruz, lütfen yeni ürün de getirmeyin diyorlardı. Ülker Shoplarda kasa çıktı verilerine baktığım zaman, bir ara 3500 tane barkotlu ürün tespit ettim, 3500 tane ürüne kadar çıkmışız 49 kategoride. Bugün ne yaptık? Sadeleştirdik, konsolide ettik, ürün optimizasyonu yaptık. Bunları da nasıl yaptık? Satış örgütlerini de konsolide ettik, satış örgütlerinin sayısını 8 den 5 e indirdik. Nasıl yaptık? Teknoloji sayesinde. Bugün satıcılarımızın kullanmış olduğu el terminalleri, bir noktaya gittikleri zaman, o noktada hangi Ülker ürünlerinin en çok satılması gerektiğini bir algoritma ve yazılım sayesinde optimum olarak belirliyor ve tavsiye ediyor. Aile hastalığı: Çok çalışmak Bunun haricinde önemli olan bir başka husus da Sabri Bey in hayatında çok organize ve çok disiplinli olmasıdır. Aile olarak bizim bir problemimiz var, günü yaşayıp keyif alamıyoruz. Aslına bakarsanız bulunduğumuz imkânlar ve şartlar içerisinde çalışmaya da, iş yapmaya da ihtiyacımız yok. Nedense Sabri Bey de belli bir konuma geldikten sonra vitesi küçültmedi, erken emekli olayım, çok çalıştım, yıprandım demedi. 85 yaşında kendisi işe geliyordu, bir iş yapmasa da orada bulunmaktan keyif alıyordu. Yine ufak bir aile sırrını; kendimi burada aile içerisinde hissettiğim için bir sırrı daha paylaşayım: 46

49 Üretim yoksa, iş yapmıyorsunuz Rahmetlinin yaşlılığı döneminde şirketin merkezi Çamlıca ya taşınmıştı. Sabri Beyin ofisi, odası Topkapı daydı. Bir gün Murat Bey, Sabri Bey in koluna giriyor ve Çamlıca ya götürüyor. Diyor ki, Baba bak, işte burası yeni ofis. Ne yapıyorsunuz oğlum diyor. Finans burada, pazarlama burada, muhasebeleri burada tutuyoruz, strateji departmanı var Ne üretiyorsunuz? diye soruyor. Üretim yok. O zaman müsaade et, ben yine Topkapı ya gideyim, siz burada iş yapmıyorsunuz diyor. Eskilerin işe bakışı ve anlayışı böyle Kurumsallaşma çalışmasında aile şirketi de olsa, bir yapı, metot, organizasyon içerisinde hareket etmek önemli. İşte onur kurulu dediğimiz disiplin yönetmeliği olan bir düzen de var. Bir hata oluştuğu zaman şirketin içerisinde, bunu Sabri Bey değerlendirmiyor, kurula havale ediyor ve kuruldan çıkan sonuca göre hareket ediyor. Taltif ve takdir de böyle. Sabri Bey taltif, takdir etmiyor; bir kurul var, orası taltif ve takdiri oluşturuyor. Profesyonellik, yağ işiyle başlıyor Aslında baktığımız zaman kurumsallık Ülker de çok önceki yıllarda başlamış. Profesyonellik, profesyonel kurumsallık ne zaman başlıyor? Yağ işine girdiğimiz zaman. Bilmediğimiz bir iş, profesyonel destek gerekiyor. Yağ ve sütte Metin Yurdagül ile Zeki Sözen Bey in katılımıyla, dışarıdan profesyonellerin gelmesi söz konusu. İçeriden de Necdet Buzbaş Bey genel müdür oluyor, o da bir profesyonel kurumsallık katıyor. Durduk yere başımıza iş açtık Sabri Bey den sonra Murat Bey genel müdür oluyor. Murat Bey, Sabri Bey in sağlığında İcra Kurulu Başkanı oluyor. Sabri Bey, Yönetim Kurulu Başkanı, sonra onursal başkan Murat Bey ise yönetim kurulu başkanı... Böyle bir silsile içerisinde giderken, durduk yere başımıza biri iş açtık. Bu da bir tesadüf eseri oldu: Murat Bey aynen Sabri Bey gibi cesaretli, müteşebbis ve Kızıl Elma yı Yıldız Holding e sokan kişi... Yıldız 47

50 Ali ÜLKER Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Holding e geldiğiniz takdirde girişte kocaman bir Kızıl Elma maketi göreceksiniz. Murat Bey in bir ülküsü var. Sabri Bey ilk yıllarda ailenin refahı için çalışıyor, ülkesi için çalışıyor, güzel insanlar yetiştirmek için çalışıyor. Bakın, bu kısım önemli: Sabri Bey çok sosyal, ortada olan bir kişi değil ama hizmet ehli bir kimse, birçok vakıfta ve dernekte yer alıyor. Amacı ne? Bu ülkeye iyi insanlar kazandırmak. Türkiye nin bugün de bir ihtiyacı var Sayın Cumhurbaşkanımızın sözleri beni çok etkiledi; paylaşmayı bilmek lazım. Buradaki herkese de mükellefiyet düşüyor. Toplumla paylaşmak önemlidir. Bu kurumsal olarak yapılması gereken bir şey, ferdi olarak da yapılması gereken bir şey Hayırseverlik ayrı, şirketin sosyal sorumluluğu ayrı; her ikisini de üzerimize vazife olarak görüyorum. Sabri Bey aktif olarak bunları yaparken diğer taraftan da işyerinde eksikliğini hissettiği bir şey vardı, iyi insan yetişmesi. Bugün Sabri Bey in bu misyonunu Sabri Ülker Gıda Araştırmaları Vakfı Enstitüsü nde ve değişik üniversitelerdeki sponsorluklarımızla yaşatmaya gayret ediyoruz. Burada da hepimize vazife düşüyor, lütfen buradan da kimse bu vazifeleri üzerine almadan da kaçmasın. Çünkü geleceğimiz çocuklarımıza, yaşayacağımız ülkenin refahı da eğitime dayanıyor. Ülker, bölgesel marka yolunda iken, nasıl küresel marka oldu? Murat Bey in Kızıl Elma ülküsü nedir? Diyor ki, Biz bölgesel büyük bir marka haline gelelim. Bölgesel olmak yolunda adımlar atılırken yatırımlar yapılırken 2008 yılı kurban bayramında bir müjdeyle geldik sizlere; dünya çağında tanınmış ve maruf bir marka olan Godiva nın satın alınması Nasıl gerçekleşti? Hiç niyetimiz yoktu, yeteri kadar işimiz vardı, yoğun da çalışıyorduk. Ama şunu dedik: Öğrenmenin sonu yok, öğrenmek lazım, almak niyetinde değiliz, ama gidelim bakalım, global yönetilen bir marka, global bir şirket nasıl bir yapıya sahip. 48

51 Bakın, eğitim sadece okulda bitmiyor, özel üniversitelere giderek veya iş programlarına katılarak da olmuyor. Her gün, her dakika eğitim devam ediyor. Bu bir fırsattı, bir şirketin satın alınması bir fırsattı. Bir gün boyunca bütün şirketin fonksiyonlarını bize sunum yaptılar. Godiva yı almamıza sebep, eksiklikleriydi Godiva ile ilgili bir şey çok hoşumuza gitti; markanın değeri, işin cazibesi, çikolata sektöründe olması bunlar değildi; hoşumuza giden şey gördüğümüz eksikliklerdi. Amerika da çok güçlü, Japonya da çok güçlü, ama sanki dünyanın diğer kısımları hiç yokmuş gibi. Bir de baktık, başka pazar segmentlerinde, farklı coğrafyalarda da boşluklar var. İşte dedik ki, Bizi geleceğe, pazarlara açacak olan, Amerika ve Japonya ya açacak olan bir fırsat. Ama biz de Godiva yı dünyanın farklı alanlarına açabiliriz. Şu anda dünyada en iyi iş yapan Godiva mağazalarımız Çin de ve Orta Doğu da, yani paranın olduğu yerlerde; çünkü lüks tüketim. Bu markayı farklı alanlarda farklı şekillerde de kullanmak üzere bir yapımız var. Hiç niyetimizde değilken aldık geldik, nasip oldu, şükrediyoruz. Godiva nın bize başka bir kazanımı daha oldu: Bir baktık ki zaten Türkiye üzerinde bir operasyon yapıyorduk, Türkiye nin dışında bir operasyon yapıyorduk, fakat uluslararası derken, globalleşmeye doğru gidiyoruz. İşgücü cazibesi yaratmak, farklı kişileri istihdam etmek Birden iş farklılaştı ve kolaylaştı. Amerika dan, Japonya dan iş müracaatları gelmeye başladı: Çalışmak istiyoruz, sizin şirketinize adayız diye. Hem de vasıflı elemanlar O pazarlarda ihtiyaç duyduğumuz elemanlara kolay ulaşabilir olduk. Godiva bize yönetmeyi öğretti Başka bir şey daha öğrendik, yönetim kurullarından nasıl istifade edebileceğimizi. Godiva yı yönetmek kolay değil, global bir markaya sahip olmak çok güzel, parayla buna sahip olabilirsiniz. Ama o değeri tutmak, yaşatmak, büyütmek; işin zor kısmı bu. Çok akıllıca bir taktik Murat Bey in vizyonu ve öngörüsüyle İşi bilmiyorsan bilmediğin işi yönetmek için ne yaparsın? Bilene sorarsın. Perakende sektörünün önemli şirketlerinden emekli CEO ları yönetim kuruluna, danışma kuruluna Murat Bey dahil etti. Bedava danışman olarak onlardan istifade etti ve Godiva nın stratejisini hep beraber yeniden yapılandırdık. Amerika da yüzde 60 pazar payı olan Godiva, toplam işin yüzde 60 ı Amerika da gerçekleşirken bugün uluslararası coğrafyada, Çin de ve Japonya daki işi çok çok daha misliyle büyüdü. Geçtiğimiz 3 sene içerisinde Çin de 0 dan 50 mağazaya geldik; 2020 yılında 250 mağazaya gitmek gibi bir hedefimiz var. Artık bir kere yola çıktıktan sonra, aşinalık kazandıktan sonra durmak yok, çarklar hızlanıyor, bir de güven geliyor insana, profesyonel kadrolarla çalıştıkça. United Biscuit i parayla değil, tecrübeyle satın aldık Derken daha büyük bir delilik yaptık: Ülker in kendisinden bile büyük olan, bisküvinin beşiği İngiltere nin de göz bebeği olan United Biscuit i bünyemize kattık. Bu nasıl oldu? Murat Bey in ifadesi ile United Biscuit i almamız, diğer teklif veren rakiplerin arasından alabilmiş olmamız para ile değil, 70 senelik tecrübe ve birikimle oldu. Gerçekten Godiva tecrübesi de dahil olmak üzere profesyonel ortamda çalışma, yönetim kurullarının aktif olması, oradaki United Biscuit in yöneticilerinin de stratejik bir yönetime sahip olma arzusu ve isteği Çünkü şirket, 20 yıl boyunca yatırım fonlarının elinde idare edilmişler. Şimdi stratejik bir yatırımcı ile işbirliği içinde hareket etmek bizim de hayallerimizi gerçekleştirmede imkân ve fırsat sağlayacaktır dediler. Onların da bir vizyonu var, onların da bir hedefi var. Güzel olan şey, Ülker in güçlü olduğu coğrafyalarda onlar zayıf, onların güçlü olduğu coğrafyalarda da Ülker yok. Kitabın bilinmedik sayfası Ülker markası Avrupa da yoktu. Niye? Yoğun rekabet ortamından dolayı boşa doğru gittik. Blue Ocean Strategy; Boşlukları doldurun, kanlı rekabetin ol- 49

52 Ali ÜLKER Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı buluyorsunuz kendinize. Diğer şirketlerin CEO larıyla sohbet ediyorsunuz ve bedava olarak çoğunlukla, bu gibi kişilerden birçok şey kapıyorsunuz. Biz hep geleceği tasarlıyoruz, geleceği yaşıyoruz Sabri Bey de bunu yaptı. Çünkü o yıllarda Türkiye de bu seviyede iş konuşulmuyordu. Biz hep geleceği tasarlamaya gayret ediyoruz, geleceği yaşıyoruz. Bugünü zaten herkes biliyor, bugünün gündemi ve konusu belli. Mühim olan geleceğin gündemini kontrol etmek, orada kendinize pozisyon açabilmek Bir iki adım ileride yaşamanız gerekiyor. Türkiye için de bu böyle. Yine Cumhurbaşkanımızın verdiği bir vizyon var; 4G yi istemiyorum, 5G yi istiyorum. 5G teknolojisi nedir? Yapay hafızalı makinelerin, akıllı aletler ve bilgisayarların arada insan faktörü olmadan birbiriyle konuşabilmesidir. Evinizdeki buzdolabındaki süt bittiği zaman bunun sizin mobil telefonunuza gelmesi, akıllı telefonunuza gelmesi, sizin bir düğmeye basıp onaylayarak marketlerden bir tanesinden bunu otomatik sipariş olarak geçmeniz; akşam da saat 8 de evdeyseniz, saat 8 de kapınıza bunun teslim edilmesidir. duğu kızıl okyanuslarda gezmeyin; açık, ferah, mavi okyanuslara doğru gidin diyor. Biz onu yapıyorduk, ama şimdi bütün dünya oyun sahamız oldu. Zor taraf şimdi başlıyor, yine kitabın bilinmedik bir sayfasına geldik. Murat Bey in tabiriyle Bugüne kadar işimiz kolaydı, çalıştığımız yerleri cevaplıyorduk, şimdi yolculuğumuzun bilinmeyen bir safhasına geldik, bilinmeyen bir noktaya geldik, hep beraber öğreneceğiz. Ama öğrenirken de, tecrübeyle öğrenmek pahalıdır. Acı tecrübelerden de ders çıkar ama bilenlere sormak, bilenlerden öğrenmek daha kolay. Belli bir seviyeden sonra öğrenmek de kolay değil. Ne yapıyorsunuz? Dünyada iş okulları var, oradaki üst düzey yöneticilerle çalışan danışmanlar var, danışman Perakendede 5G devrimi Gıda sektöründe de büyük gelişmeler oluyor, perakende de oluyor. Size Amerika dan bir örnek vereyim, yine bizim alanımızdan ve sektörümüzden: Donuk gıda hizmeti veren; üretim ve satış hizmeti veren bir şirket var. Amerika da hazır gıda çok öncelikli, insanlar meşgul, işle meşgul değiller, daha fazla çalışmıyorlar. Amerika daki insanlar sosyal aktivitelerle meşgul. Kendilerine daha fazla zaman ayırıyorlar, fakat evde yemek pişmiyor, evde yemek ısıtılıyor, mikrodalgaya koyuyorlar donuk gıdaları ve hazır çıkıyor. Donuk gıda sektöründeki bu firma şöyle bir çözüm üretmiş: Menüyü size gönderiyor, oradan arzu ettiğiniz çeşit yemeği işaretliyorsunuz. Hangisinden ne miktar bulunmasını arzu ediyorsanız, onları da işaretliyorsunuz ve kapınızın anahtarını veriyor- 50

53 sunuz, dış deponun anahtarını veriyorsunuz veya özel bir bölme yapıyorlar dışarıda. Geliyorlar dolabı okuyorlar bilgisayarla Diyor ki Şu, şu, şu çeşitler eksik. Arabadan gidiyor o çeşitleri tamamlıyor. Siz dolabınızda her zaman çeşit yemek alternatifini hazır buluyorsunuz. Ödemeleri de otomatik sistemlerle zaten düzenli mutat olarak yapıyorsunuz. Evin alışveriş ihtiyacı bile ortadan kalkıyor. Süpermarketler out Amerika da perakendeci arkadaşlarımız için ufak bir uyarı, Amazon un yaptığı en büyük işlerden birisi gıda perakendeciliğine dönüştü. Bugün gittiğim zaman Wal-Mart a, başka dükkânlara, Tesco lara şunu gözlemledim: Artık bizim gibi orta yaş ve üzeri kişiler alışverişi hâlâ süpermarketlerden yapmaya devam ediyorlar. Ama üniversitede okuyanlar, biraz daha onların üzerindeki genç yetişkinler tık, tık, tık bilgisayardan siparişi giriyor. Bakkaliye ürünleri bile artık evlere otomatik olarak geliyor, maliyeti de yok gibi çok daha düşük. Çünkü ülkenin genel ticari yapısı buna doğru dönüşmekte. Yarın bir gün süpermarket işi farklı bir alana dönüşecektir. Çocuklarımız sanal dünyanın üyesi Teknolojiden bahsetmek istiyorum sözlerimin sonunda: Teknoloji hayatımızın her alanında yer almakta Büyük bir değişim yaşıyoruz. Ben bunu evde gözlemliyorum, 3 çocuk babası olarak. En büyükler 17 yaşında, en küçük 14 yaşında. Bu 3 sene zarfında bile bir fark var. Büyükler de bilgisayar ve telefonu kullanıyorlar ama 14 yaşındaki inanılmaz bir süratle mesaj atabiliyor ve onlardan çok daha fazla süre geçiriyor. Bir ara annemizle aramızda ufak bir problem oldu. Dedi ki, Çocuklar hiç sosyalleşmiyor, sürekli ellerinde cep telefonu. Dedim ki, Bak, sen ve ben farklı dünyaların insanıyız, onlar artık bu dünyanın değil sanal dünyanın bir üyesi, sosyalleşme tamamen sanal gerçekleşiyor, yüz yüze değil, interaktif değil. Orada anında videolar gidiyor, espriler yapılıyor, aktüalite konuşuyorlar, haberleri tartışıyorlar. G-20 zirvesini gençlerin platformundan takip ettim, çok da bilgilendirici oldu. Anında videolar geliyor, hangi lider nerede espri yapmış, ne olmuş, başına ne gelmiş, menüde ne varmış, inanılmaz bir bilgi akışı. Bu platformlardaki iletişim ve mesaj gazeteleri de neredeyse ortadan kaldıracak bir boyuta getiriyor. El terminallerinden merging dazing e Biz işimize bazı şeyleri nasıl adapte ettik, teknolojiden nasıl istifade ediyoruz? Bugün satışta, tanzim, teşhir ve sipariş modülü dediğimiz ipad e entegre bir sistem geliştirdik. Eskiden satış otomasyonu vardı, fatura kesmek için kullandığımız el terminalleri vardı. Bugün sahada çalışan merging dazing hizmetlerini yapan elemanlar marketin şubesine gidiyorlar. Marketlerin şubeleri farklılık arz ediyor, 400 metrekare olan da var, 1000 metrekare olan da var. 400 metrekarelik bir markette, 400 çeşit ürün bulundurabiliyorsunuz, ama 1000 metrekare olduğu zaman 1000 çeşit ürünle hizmet verebiliyorsunuz. Raf yapısı, organizasyon ve çeşit sayısı farklı Marketin ana merkezindeki ürün listesine baktığın zaman 1000 adet yazıyor, ama A şubesine 400 tane indirmeniz lazım, hangi 400 tane? Soru buradan başlıyor. Ürün seçmesini artık hem tecrübeyle orada marketin yöneticisiyle mutabık kalarak, hem de bilgisayarın tavsiyesiyle yapıyorsunuz. Diyor ki bilgisayar, şu, şu, şu çeşitleri koyduğun zaman satış maksimizasyonu yakalarsın ve müşterine en fazla kârı sağlarsın ve diyor ki, Ürünlerin dizilişi şu şekilde olmalı. Sahadaki eleman gittiği zaman bakıyor rafa, Evet, bu yerinde, bunun yeri değişmiş diyor. Müsaade alıyor, eski yerine getiriyor, raf planogramı oluşuyor. Sonra sipariş aşamasında mağaza müdürüyle beraber depodan bakıyorlar, şu kadar stok var, raftaki sirkülasyon hızı bu Çünkü iki sistem birbiriyle konuşuyor, sipariş sistemini de takip ediyoruz. Diyor ki, Burada zaten iki haftalık stok var, bu hafta siparişi pas geçiyorum veya diyor ki, Bak, burada iki günlük stok kalmış, acil bunu tedarik edelim. Ya o marketin merkezine sipariş geçiliyor veya otomatik olarak depodan oraya acil stok yönlendiriliyor. 51

54 Ali ÜLKER Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Değişmeyen tek şey: değişim Günlük olarak artık buradaki hareketleri takip edebiliyoruz, ne olduğunu biliyoruz. Çok yakın bir zamanda sahada satılan her bir şey kasalardan geçtiği an, günlük satışa da hâkim olacağız. Fabrikaların ne kadar üretim yapması gerektiğini sistem bize söyleyecek. Biz de otomatik olarak tedarikçilerimize ulaşıp diyeceğiz ki, Bana bu kadar ambalaj gönder. İş yapma teknikleri, metotları değişecek, değişiyor. Değişmeyen tek şey değişimin kendisi Burada eğitim konusunda da bir hususa değinmek istiyorum: Geçen gün gündeme getirdim; benim 3 çocuğum da okula gitmekten kısmi keyif alıyorlar. Neden? Arkadaşlarıyla buluşuyorlar orada güzel eğleniyorlar, vakit geçiriyorlar ama derslere gitmekten keyif almıyorlar. Aynı şekilde öğretmenler de bu çocuklara eğitim vermekten, öğretmekten eskisi kadar keyif almıyorlar. Neden okulda cep telefonları yasak, hiç düşündünüz mü? Çünkü öğretmen anlatırken oradan google ile anında, Ama öğretmenim, burada böyle diyor deme riski var da ondan biraz. Eğitimi farklı boyuta taşımamız lazım Bilgiye ulaşmak artık çok kolay, doğru bilgiyi filtrelemek zor, bilgi yüzeysel olabilir ama dünya değişiyor. Teknolojinin değişmesiyle beraber eğitim ve öğretimi de farklı boyuta taşımamız gerekiyor. Türkiye de ortalama eğitim ve öğrenim süresi yeterli seviyede değil. Alınan tedbirlerle 12 yıl zorunlu eğitimle bu artacak, artması da çare değil, kalitenin de gelişmesi, çocukların tekrar ilgisinin çekilmesi, mesleki odaklı üniversitelerin ağırlık kazanması, boş üniversite mezunlarının değil iş sahibi kaliteli üniversite mezunlarının ortaya çıkması zaruri. Burada da hepimize vazife düşüyor. Türkiye 2023 vizyonu ve ötesinde mutlak surette kavuştuğu istikrarlı ortamla hamleler yapmaya devam edecektir. İş dünyası olarak bizim beklentilerimiz, Hükümetin bir an önce vizyoner ve gelecekteki gelişmiş ülkeler arasında sağlamlaşmış bir Türkiye için kolları sıvamaya vesile olacak hepimizi zorlayacak, çalıştıracak, Türk şirketlerini rekabetçi kılacak, dış dünyaya açacak, vereceği desteklerle arkamızda duracak tedbirler alması Dua edin, ülkece başaralım Arzu ediyoruz ki biz de bu Kızıl Elma mızı, Ülker ailesi olarak, bir Türk şirketi olarak, Sabri Bey in sözleriyle ben leyl-i meccani okudum, devlet parasız yatılı okudum, o yüzden ben bu ülkeye çok şey borçluyum aynı şeyi bizler de hissediyoruz Bizler de bu ülkeye ve devletimize çok şeyler borçluyuz. İnşallah, bu Kızıl Elma yı Japonya dan Amerika ya, Rusya dan Afrika ya dünyanın 7 coğrafyasında en güzel şekilde temsil ederek Türkiye ye ve dünyaya layık bir şekilde temsil ederek, ilk önce, dünya bisküvi sektöründe 3 üncü olan Ülker United Biscuit ve Yıldız Ailesi olarak pozisyonumuzu ilk önce 2 inci pozisyona, oradan da Allah nasip ederse birinciliğe taşırız. Bizim böyle bir ülkümüz, böyle bir hedefimiz var. Dua edin, inşallah hep beraber ülkece başaralım. 52

55 53

56 Ali ÜLKER Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı 54

57 55

58 GÖRÜŞLER Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkan Yardımcısı Mehmet Ünal: Vizyoner, 15 yıllık birikimin sonucu gelişti Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkan Yardımcısı Mehmet Ünal, her MÜSİAD üyesinin bir sektör kurulunda temsil edildiğini belirterek, böylece hem üyeler arasındaki ticarî işbirliğini, hem de manevî işbirliği ve dayanışmayı gerçekleştirdiklerinin altını çiziyor. Vizyoner 2015 in kökeninin her sektörün konunun uzmanlarıyla birlikte bir Anadolu şubesinde yaptığı ve Türkiye İstişareleri adı verilen toplantılara dayandığını kaydeden Ünal, tarihsel gelişimi şöyle anlatıyor: Daha sonra bunu biraz daha geliştirdik, Sektörel Zirve ismini verdik. Yine aynı formatta Anadolu daki bir şubemizde oluyordu. Fakat bunların artık yeterli olduğunu gördük ve farklı bir format oluşturduk. Netice itibariyle yıllık geçmişi olan Türkiye İstişaresi ve Sektörel Zirveyi bir üst çatıda birleştirdik ve Sektörler Zirvesi haline getirdik. Daha ses getiren, daha vizyon açıcı, daha iyi katılımlı yoğun bir program haline getirdik. Sektörel toplantıların, üyelere, kendi sektörlerinde yaşayacakları yeniliklere habersiz yakalanmamalarını öğrettiğini kaydeden Ünal, Mesela 5-10 yıl önce klasik matbaacılıktan geleneksel matbaacılığa geçileceğinin sinyalleri verildi. Basım, Yayın ve Medya Sektör Kurulumuz bu konuda gerekli uyarıları sektördeki arkadaşlara, paydaşlarına yaptı diye konuşuyor. Vizyoner 15 te de geleceğe ilişkin yeniliklerin konuşulduğunu, bunlardan birinin de elektriğin kablosuz nakledilmesi olduğunu anlatan Ünal, Şu an elektriğin yüzde 77 si zayi oluyor, biz ancak yüzde 23 ünü kullanabiliyoruz. Kablosuz elektrik nakli bunu önleyecek. Şimdi bu konuşuluyor, fikir olarak. Ben bunu hiç düşünmedim ve hayal etmedim, oysa kablosuz elektrik birkaç yıl sonra gündemimize gelecekse, bununla ilgili sektörler kendilerine göre bir şeyler geliştirmeli diyor. 56

59 Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkan Yardımcısı Gülten Durdu: Vizyoner 2015, son derece başarılı bir başlangıç oldu MÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Gülten Durdu, Sektörler Zirvesi ni değerlendirirken, zirvenin sadece MÜ- SİAD üyelerine değil, Türkiye ekonomisinin tüm aktörlerine yeni bir vizyon anlayışı getirme gayretinde olduğuna dikkat çekiyor. Durdu, ilk kez 2015 yılında düzenlenen Sektörler Zirvesi ni son derece başarılı bir başlangıç olarak nitelendiriyor. Temsil ettiği danışmanlık sektörünün, tanımlanması ve sınırlarının çizilmesi zor sektörlerin başında geldiğini ifade eden Durdu, şöyle devam ediyor: Danışmanlık, tanımlanması zor, iş tarifinin yapılması zor sektörlerden biridir. Oysa başarı için danışmanlığı doğru konumlandırmanız gerekiyor. Ayrıca müşteri odaklı çalışarak, müşterinizin başarısıyla siz de başarıyı yakalayacaksınız. Kuşkusuz Türkiye de yeni ve birçok eksikleri var. En temel eksiklik, sektörün daha da ileriye gidebilmesi için mutlaka kurumsal anlamda bir yapılanmanın ve standardizasyonun sağlanması gerekiyor. Yani standartlar yükseltilmeli. Şunu unutmayalım ki, bu sektör, kurumların kapasitelerini artıracak, yepyeni bir alana taşıyabilecek güce sahiptir. Bu anlamda da bir kariyer seçimi olarak zor ama keyifli bir maceradır. Birçok sektörün aksine çok kısa zamanda, birçok sektörü tanımanızi sağlar, size geniş bir vizyon kazandırır, ayrıca analiz yeteneğinizi geliştirir. Türkiye de danışmanlık sektörünün gelişmesi için ticari olarak belirli standartları ve sektöre giriş şartları olması gerektiğinin altını çizen Durdu, yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor: Sektör alt başlıklarıyla incelenmeli, hacimleri ve şirket sayıları raporlanmalı. Danışmanlık ismi altında genel hizmet verilmemeli, ne tür danışmanlık verildiği belirtilmeli. Ticari iştigal konusu seçiminde de danışmanlık olarak değil kalite danışmanlığı, insan kaynakları danışmanlığı, finans danışmanlığı gibi çalışma alanları seçilmelidir. Durdu, özellikle İŞKUR un özel istihdam büroları ile ilgili yönetmeliği modelinin farklı çalışma alanlarında uygulanmasının şart olduğunu belirterek, sektörün, her işi yaptığını söyleyip hiçbirinde uzmanlık göstermeyen ve sektörün algısını aşağı çeken firmalardan anak bu şekilde kurtulacağını vurguluyor. Son 10 yılda kamunun ve özel sektörün danışmanlık taleplerine yanıt vermek üzere yüzlerce firma kurulduğunu hatırlatan Durdu, danışmanlık sektörünün toplam değerinin ölçülemediğini ifade ediyor. Durdu, Rekabeti oldukça yüksek olan bu sektörde, rekabet, sektörün genel ilkelerine uyulmasının önüne geçmemeli diyor. 57

60 GÖRÜŞLER Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkan Yardımcısı Esat Akbülbül:: Akıllı araba 10 yıl önce hayaldi, Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu Başkan Yardımcısı Esat Akbülbül, temel hedeflerinin tecrübe paylaşımını sağlamak olduğunu belirterek, Başkalarının tecrübelerinden faydalanırsak, daha hızlı ilerleyebiliriz diyor. İş dünyası temsilcilerinin vizyon sahibi olmaları gerektiğini, aksi takdirde görüş açılarının dar olacağını kaydeden Akbülbül, Vizyoner gibi toplantılarla görüş açımızı genişletmemiz gerekiyor. Gelecekle eğer biz iş yapmak istiyorsak gelecekteki konumumuzu belirlememiz gerekiyor diye konuşuyor. Vizyoner 2015 te geleceğe ilişkin konuşmaların kendini heyecanlandırdığına işaret eden Akbülbül, şöyle diyor: Sözgelimi İbrahim Aybar ın söyledikleri Geleceğe Dönüş filmini yıllar önce seyrettiğimiz zaman acaba böyle şeyler olabilir mi diye düşünüyorduk. Şimdi ise Renault un Fransa daki CEO sunun arabayı kullanıp arabada hiçbir şekilde eline bir şey değmeyip akıllı arabayla yoluna devam ettiğini söylüyor. Demek ki artık uçan kaykaylar da olabilecek. Artık bir yerden bir yere uçarak gidilebilecek. Bunlar artık ulaşılamayacak şeyler değil. Bundan 10 sene önce, araba kendi kendine gidecek, kendi kendine park edecek, komuta göre hareket edecek, deseniz kimse inanmazdı. Ama bunlar artık oluyor. Artık hayalimizde olan şeyler, yavaş yavaş hayatımıza girmeye başlıyor. Akbülbül, Vizyoner toplantısı sonrası her MÜSİAD üyesinin artık şu inançla dolduğunu söylüyor: MÜSİ- AD daha iyisini yapabilir, MÜSİAD lı birisi daha iyisini yapabilir. 58

61 şimdi gerçek 59

62 GÖRÜŞLER Danışmanlık ve Eğitim Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Abdülkadir Sıcakyüz: Hayalimiz, dünya çapında bir danışmanlık firması çıkarmak.. Danışmanlık ve Eğitim Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Abdülkadir Sıcakyüz, danışmanlık sektörünün tüm sektörlere yön veren vizyoner bir sektör olduğuna inanıyor. Sıcakyüz, MÜSİAD olarak Türkiye de danışmanlık sektörünün gelişmesi için özel gayret sarf ettiklerinin altını çizerek, Türkiye nin gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşması adına olmazsa olmaz sektörlerden bir tanesi de danışmanlık ve hizmet sektörüdür diyor. Danışmanlık sektörünün Türkiye için çok yeni bir sektör olduğuna dikkat çeken Sıcakyüz, Yeni bir sektör, gelişmekte olan bir sektör ama birçok sektöre hitap eden bir sektör tespitinde bulunuyor ve ekliyor: Türkiye de danışmanlık sektörü gelişirse, diğer sektörlerinin de gelişebileceği çıkarımında bulunabiliriz. 10 yıl önce danışmanlık sektöründe yerli firma sayısının çok az olması sebebiyle yabancı hakimiyetinin olduğunu hatırlatan Sıcakyüz, Ama bugün görüyoruz ki, yerli danışmanlık firmalarımızdan yurtdışında da iş yapanların sayısı gün be gün artıyor. Yerli danışmanlık firmalarının artması demek, Türkiye nin daha katma değerli ürünler üretiyor olması demektir; Türkiye nin daha katma değerli işler yapabilir olması demektir diye konuşuyor. Sıcakyüz, geleceğe ilişik hedeflerini ise şöyle açıklıyor: Bizim ümidimiz bundan 10 yıl sonra dünya genelinde marka olan bir danışmanlık firmasını Türkiye den çıkarmak. Danışmanlık ve Eğitim Sektör Kurulu olarak yapmış olduğumuz çalışmaların başında bu geliyor. Dünya genelinde tanınan bir danışmanlık firmasının oluşturulmasını hayal ediyoruz ve istiyoruz, bu noktada da çalışıyoruz. 60

63 MÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Alper Esen: Yurt içi sınırlı, dünya ise çok büyük MÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Yurtdışı Teşkilatlanma Komisyonu Başkanı Alper Esen, teşkilatlanma vizyonlarının esasını, dünyada ulaşabilecek, temsilci atanabilecek ya da teşkilat kurulabilecek her ülkeye ulaşmak olarak açıklıyor. Esen, böylece o ülkelerdeki Türkiyeli işadamlarının ticaretini geliştirecek bir vizyonu da ortaya koyduklarını belirtiyor ve Bunun için de uzak yakın demeden bugün Japonya dan, Avustralya dan Amerika ya, Kanada ya kadar olan geniş bir yelpazede 65 ülkede yer alıyoruz. Ayrıca 7 ülke üzerinde de çalışıyoruz diyor. Ticareti geliştirme odaklı bu yeni teşkilatlanma vizyonunun mantığını ise şöyle açıklıyor Esen: İş adamının mutlaka bir ayağının yurtdışında olması gerekiyor. Yani sadece iç piyasaya bağlı kalmaması, mutlaka ve mutlaka yurtdışıyla hareket etmesi, yurtdışında yatırım yapması, yurtdışındaki yatırımcılarla birlikte hareket edebilmesi gerekiyor. Çünkü yurt içi sınırlı, dünya ise çok büyük Dünya üzerinde ne kadar fazla yerde olursanız, ne kadar fazla yerle ticaret yaparsanız o kadar kendinizi geliştirebilirsiniz Bir de meselenin sosyo-kültürel yönü var. Biz MÜSİAD olarak bin yıllık bir kültürün çocuklarıyız. Dolayısıyla bu kültürümüzü emir, tacir ve âlim üçlemesinden hareketle, bu üçlemenin taciri olarak dünyaya anlatmalıyız Türkiye nin 2023 ve 2071 vizyonları ile MÜSİAD ın vizyonlarının örtüştüğüne işaret eden Esen, Türkiye diyor ki, 2023, hatta 2071 Dolayısıyla Türkiye nin geleceğe ait hayalleri ve fikirleri var demektir. MÜSİ- AD da aynı şeyi söylüyor. Diyor ki ne kadar gelecekte fazla ülkede yer alırsak, ne kadar yaygın olursak o kadar kendimizi ve ekonomimizi geliştiririz. Dolayısıyla Türkiye ile MÜSİAD ın vizyonu at başı gidiyor diyebiliri şeklinde konuşuyor. 61

64 GÖRÜŞLER MÜSİAD Perakende Sektör Kurulu Başkanı Ali Gökhan Er: Perakende, Türkiye nin lokomotif sektörü olacak MÜSİAD Perakende Sektör Kurulu Başkanı Ali Gökhan Er, Perakende bir aşktır diyor. Er, perakende sektörünün 1989 da Ankara Atakule, Galleria ve İstanbul Atrium un açılmasıyla başladığını vurguluyor. Kayıt içine alınmış, organize perakendenin giderek gelişmekte olduğuna dikkat çeken Er, Türk markalarının çıkarak dünyaya yayılmasının perakendeden olacağına inananlardanım diyor. Er, perakende sektörünün iki temel özelliği olduğunu belirtiyor. Birincisi; istihdamda, özellikle kadın istihdamında birinci sırada olması iken, ikincisi de kayıt içine alınmış bir sektör olması Perakende sektörünün Türkiye ekonomisinin lokomotif sektörlerinden bir hale gelmesi için çalıştıklarını belirten Er, şöyle konuşuyor: Markaların yurtdışına taşınması ve yurtdışındaki AVM lerde yer almasıyla beraber, ihracatımıza da destek verecek. Perakendenin gıda alanında birçok markamız var, Ülker, Eti gibi. Gıda dışında ise dünyaya yaydığımız markalarımız arasında LC Waikiki, Collin s, Loft, Mavi var. Bunlar da dünya markası değiller, daha fazla markaların olması lazım. Sözgelimi Çilek Mobilya Japonya da bile vardır ve perakende olarak vardır. Demek ki markalarımız gidip Japonya da bile perakendeleşebiliyorsa bir sıkıntısı yoktur. Yeter ki gittikleri ülkenin etik değerlerine uyan ticaret yapabilsinler. Perakende sektörünün dünü ve bugününü kıyaslayan Er, ilginç bir tespitte bulunuyor: Dün perakende işportadan ve pazarcılardan başlıyordu. Bugün AVM ler ve internet üzerinden satış gelişti. Gelecekte ise internetin çok daha önemli olacağını, çok daha büyüyeceğini ve başka unsurlara gideceğini düşünüyorum. AVM lerin de segmenti olacak. Giyim AVM leri, kuyumcu AVM leri gibi 62

65 Perakende Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Gencal: Gelecekte alışverişin yegane yolu, e-ticaret... Perakende Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Gencal, perakende sektörünü her zaman var olacak ve giderek büyüyen bir sektör olarak nitelendiriyor. Gencal, sektörün geçmişiyle bugünü arasındaki en büyük farkın ise kayıt içinin artması olduğunu söylüyor. Gencal, rahmetli Turgut Özal ın başbakanlığı döneminde Galleria nın açılmasını perakende sektörü için bir kırılma noktası olarak görüyor. Gencal, Galleria nın, yani Türkiye deki ilk AVM nin açılması süreci, perakende sektöründe bir farkındalık yaratmıştır. O dönemde biz, yurtdışı seyahatlerimizden büyük feyz alırken bugün o gittiğimiz ülkelerin sanayicileri ve perakendecilerinin gelip bizim ülkemizden feyz almaya başladığı bir dönemi yaşar hale geldik diyor. Sektörün dünü ve bugününü kıyaslayan Gencal, şöyle diyor: Geçmişte sadece içgüdülerle ya da usta-çırak ilişkisiyle götürülmeye çalışılan bir sektörken, geçtiğimiz 15 yılda gerçek manada istatistik biliminden faydalanan, yaptığı işi ölçen ve bu ölçümlerin sonucunda ortaya çıkan analizlerle yönetilen bir sektör haline geldi. Gelecekte perakende sektörünün teknolojik gelişimle çok daha içiçe olacağını belirten Gencal, Gelişen elektronik ticaretle beraber, e-ticaret müşteri tarafından gelecekte artık alışveriş yapmanın belki de yegâne yolu gibi algılanmaya başlayacak. O sebeple perakende sektörünün zaman içerisinde evirileceğini ve o konvansiyonel mağazacılıktan farklı bir tecrübe boyutuna taşınacağını düşünüyorum. MÜSİAD ın perakende sektörünün geleceğini belirleyecek çalışmaların içinde olduğunu belirten Gencal, Biz gelecekte perakende sektörünün istihdam kaynağının önemli ölçüde üniversitelerden değil meslek okullarından geleceğine inanıyoruz diyor. Gencal, bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte çeşitli faaliyetler yaptıklarını da vurguluyor. 63

66 GÖRÜŞLER İnşaat, Çevre ve Yapı Malzemeleri Sektör Kurulu Başkanı Reha Yeltekin: Gelecek kuşaklara bırakacak yapılarımız olsun istiyoruz İnşaat, Çevre ve Yapı Malzemeleri Sektör Kurulu Başkanı Reha Yeltekin, inşaat sektörünü konuşurken aynı zamanda 200 e yakın yan sektörden de bahsedildiğine dikkat çekerek, Türkiye nin inşaat sektörüne ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Yeltekin, Artık Türkiye deki inşaatlar, sadece Türk insanının veya Türkiye deki yatırımcılar için değil dışarıdan gelip burada yatırım yapmak isteyen, burada yaşamak isteyen insanlar için de çok önemli bir hale geldi. Çok büyük bir sektörüz ve bu büyüklüğün gereğini vermek için çok çalışmamız lazım diyor Depremi ile birlikte inşaat sektöründe büyük bir silkeniş olduğunu hatırlatan Yeltekin, şöyle konuşuyor: Deprem bazı gerçekleri görüp silkelenmemize yardımcı oldu. Son yılda inanılmaz aşama kaydettik. Komşu ülkelere know-how ihraç eder hale geldik. Ortadoğu ülkelerinde, İran da, Türki Cumhuriyetlerin tamamında, Kuzey Afrika ülkelerinde çok önemli bir pazar payına sahibiz. Ama yeterli değil, kapasitemizin çok altındayız. Önümüzdeki 10 yılda hem yurtiçinde hem de yurtdışında bu sektörün daha da ileriye doğru gideceğini düşünüyorum. Türkiye sınırları içinde yaşayan her insanın kendileri için değerli olduğunu söyleyen Yeltekin, MÜSİAD olarak, depreme dayanıklı binaların ve ulaşım projelerinin olmasını istediklerini kaydediyor. Yeltekin, Dünyanın Ya Türkiye de bu mu yapılıyormuş? diyeceği gurur projelerimizin olmasını istiyoruz. Gelecek kuşaklara bırakacağımız evladiyelik yapılarımız olsun istiyoruz. MÜSİAD olarak hayalimiz bu diyor. İnşaat sektörü olarak Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin bugünün mimarisine yansıtılmasına büyük önem verdiklerini anlatan Yeltekin, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin alt yapısını veya bakış açısını bugüne aktarmaya başladığımızı görüyorum. İnsanlar beğensin ya da beğenmesin; Ankara daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi tam olarak Selçuklu eserlerine benzetiliyor. İstanbul Halkalı da bulunan TOKİ binası da. Bunların hepsi yepyeni binalardır, ama geçmişten iz taşıyorlar diyor. 64

67 İnşaat, Çevre ve Yapı Malzemeleri Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Cengiz Yılmaz: İnşaat, 2050 ye kadar öncü sektör İnşaat, Çevre ve Yapı Malzemeleri Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Cengiz Yılmaz, Türkiye nin gelişmekte olan bir ekonomi olarak, gelişmiş ülkelerin tersine bir sektöre bağlı ilerlemek zorunda olduğunu belirtiyor ve bu sektörün inşaat olduğunu söylüyor. Yılmaz, Aradaki açığı kapatabilecek en iyi argüman olarak inşaat sektörü düşünülmüş. Niye? Çünkü çok büyük teknolojik araştırma ya da çok iyi eğitilmiş donanımlı insanların olmadığı bir ortamda dahi inşaat yapabilirsiniz. Yani 5 tane çok iyi yetişmiş, konusunda uzman insan ile çok büyük bir işi organize edebilirsiniz diyor İnşaat sektörünün geçmişiyle bugününü karşılaştıran Yılmaz, çok ilginç tespitlerde bulunuyor: Dün hepimiz teneke kovalarla inşaat yapıyorduk. Teneke kovalarla yukarılara beton çekiliyordu, sonra gırgırlar kuruldu. Denizden çekilen kumlarla yapılan bir inşaatımız vardı, nervürlü demir bile yoktu. Bugün bambaşka yerdeyiz. Bugün çok büyük projelerde ayda 4 kat bitirebiliyoruz. Zamanla yarışıyoruz. Dün omuzunda kata beton taşıyan insanlar, bugün her şeyini kule vinçle mobil vinçlerle taşıyor. Türkiye nin inşaat sektöründe Çin ile ciddi bir mücadele içinde olacağını belirten Yılmaz, Çin i dikkat edilmesi gereken bir rakip olarak görüyorum diyor. Yılmaz, Sözgelimi Libya da biz rekabete girdiğimiz zaman Çin i geçebiliyorduk. Neden? Bizim Türkiye ile Libya arasında gemi nakliyemiz 1 haftaydı. Bir haftada her şeyimiz oraya gidebiliyordu, vize problemimiz yoktu, çok hızlı organize olabiliyorduk. Ama Çin en hızlı 45 günden önce gelemiyordu. Bu yüzden biz Çinli firmalara hizmet verir duruma gelmiştik. Fiyat rekabetinde mücadele ederiz, ama iş gücünde zor. Çin büyük bir rakip, ilk etapta gelecekte kendimizi büyük bir ihtimalle ilk 3 ün içerisinde görüyoruz. Herhalde ikinci oluruz diye öngörüyorum diyor. Türkiye ekonomisinin 2023 yılında da lokomotif sektörünün yine inşaat olacağının altını çizen Yılmaz, İnşaat hakikaten bir lokomotiftir ye kadar Türkiye de durmaksızın bir inşaatın varlığından söz etmek durumundayız. Komşu ülkelerdeki gelişmeler sebebiyle burada yaşamayı tercih eden, buradaki inşaat projelerinde yer alanlar da var. Tüm bunları düşündüğünüzde Türkiye nin 2050 ye kadar inşaatla ilgili çok ciddi şekilde önü açık, çok ciddi yol alacak pozisyonda gözüküyor şeklinde konuşuyor. 65

68

69 I. OTURUM GELECEKTE YENİ PAZARLAR Hikmet BAYDAR Ekonomi, Yönetim ve Finans Danışmanı Doç. Dr. Temel KOTİL THY Genel Müdürü Dr. M. Sani ŞENER TAV Hava Limanları Holding CEO İbrahim AYBAR Renault Mais Genel Müdürü Mehmet Tevfik NANE CarrefourSA Genel Müdürü

70 GELECEKTE YENİ PAZARLAR Üretim küreselleşiyor, Pazar küreselleşiyor Aynı ihtiyacı karşılayan mali ve hizmet sayısı artıyor, tüketicinin beklentileri farklılaşıyor. Böylesi bir ortamda hem mevcut, hem de gelecekte pazarın izini iyi sürmek, geleceğe ilişkin fırsatları yakalayabilmek gerekiyor. Afrika, Ortadoğu, Avustralya yeni pazar ve yatırım alanları olarak öne çıkarken, marka olmak için hâlâ Avrupa ve Amerika pazarlarında etkin olmak gerekiyor. Ortaya çıkan Pazar fırsatlarının değerlendirilmesi ise, öncelikle işletmelerin kendi durumunu gerçekçi şekilde değerlendirebilmelerinden geçiyor.

71 Hikmet BAYDAR 1984 te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümü nden mezun oldu. CNBC-E, TRT, SKYTÜRK gibi televizyon kanallarında ekonomi ile ilgili programlarda yorumcu olarak bulundu. Muhtelif gazete ve dergilerde ekonomi yazıları yazdı. Bankalarda ve Bankalar Birliği nde bankacılık eğitimi verdi. Uludağ İhracatçılar Birliği, İTKİB, KOSGEB, EBSO, Eskişehir Sanayi Odası, MÜSİAD, İSİAD gibi kurumlarda seminerler verdi. Chicago Mercantile Exchange tarafından düzenlenen Currency Futures yarışmasında The Best Mega Trader seçildi. ABD de Futures Options Sertifika Programına katıldı yılları arasında TCDD Teftiş Kurulu Başkanlığı nda görev aldı döneminde ise Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi nde risk uzmanı olarak çalıştı , yılları arasında ise aracı kurumlar, sigorta şirketleri, yatırım ortaklıkları ve yatırım fonlarında Yönetim Kurulu Üyeliği, Yönetim Kurulu Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı, Fon Müdürlüğü gibi değişik unvanlarla üst düzey yöneticilik yaptı yılları arasında çeşitli bankaların hazine bölümlerini yönetti ten bugüne kadar ise bazı reel sektör firmalarının finansal yapısı üzerine hizmetler verdi, firmaların dönemsel performanslarını yakından takip etti. Doç. Dr. Temel KOTİL 1959 da Rize de doğdu te İTÜ Uçak Mühendisliği Bölümü nden mezun oldu da ABD nin Ann Arbor kentindeki Michigan Üniversitesi nin uçak mühendisliği bölümünde yüksek lisansını, 1987 de de aynı üniversitede makine mühendisliği dalında ikinci yüksek lisansını, 1991 de de yine Michigan Üniversitesinde makine mühendisliği bölümünde doktorasını tamamladı. Kotil, yılları arasında İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesinde Havacılık ve İleri Kompozit Laboratuvarlarının kuruculuğu ve yöneticiliğini yaptı. İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi nde yardımcı doçent ve doçent olarak hizmet veren Kotil, aynı fakültede bölüm başkan yardımcılığı ve yıllarında da fakülte dekan yardımcılığı görevlerini yürüttü. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Daire Başkanı olarak görev yaptıktan sonra, 2001 yılında ABD de Illinois Üniversitesi nde misafir profesör olarak hizmet verdi ve daha sonra New York ta AIT Inc de araştırma ve mühendislik bölümü başkanlığını yürüttü yılında THY deki kariyerine teknik genel müdür yardımcısı olarak başlayan Kotil, 2005 yılında THY Genel Müdürlüğü ne atandı yılında IATA Yönetim Kurulu üyeliğine seçildi yılında ise Yönetim Kurulu üyeliğine seçildiği Avrupa Havacılık Birliği nin (Association of European Airlines-AEA) yılları arasında Başkan Yardımcısı, 2014 yılında ise Başkanı oldu. Evli ve dört çocuk babasıdır. Sani ŞENER 14 Şubat 1955 te Trabzon da doğdu de Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Makine Mühendisliği Bölümü nden mezun olan Şener, 1979 yılında İngiltere de Sussex Üniversitesi nde Akışkanlar Mekaniği üzerine yüksek lisans yaptı 1997 yılında TAV Havalimanları Yönetim Kurulu Üyesi ve İcra Kurulu Başkanı olarak atandı. Türk mühendisliğinin uluslararası düzeyde gelişimine katkılarından dolayı KTÜ Makina Mühendisliği Fakültesi tarafından, mühendislik dalında TAV daki görev süresi boyunca Proje ve Risk Yönetimi konusunda başarıları nedeniyle de Amerikan Helenik Üniversitesi tarafından işletme dalında onur doktorasına layık görüldü. TAV Havalimanları öncesinde birçok ulusal ve uluslararası projede, proje müdürlüğünden genel müdürlüğe kadar çeşitli görevler üstlendi. Massachusetts Institute of Technology de (MIT) Kompleks Sistemler Yönetimi üzerine eğitim aldı. Uluslararası Havalimanları Konseyi (Airports Council International/ACI) Avrupa Yönetim Kurulu Üyesi de olan Şener, 2012 yılında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türk-Fransız İş Konseyi Başkanlığı görevine seçildi. İbrahim AYBAR 18 Eylül 1953 te Nazilli de doğdu te İstanbul Teknik Üniversitesi nden Makine-Uçak Mühendisi olarak mezun oldu. Aynı üniversiteden 1976 yılında Yüksek Mühendis unvanını aldı yılları arasında ABD ye giderek doktora çalışması yaptı yılları arasında yurtdışında ve yıllarında Türkiye de özel sektörde profesyonel iş yaşamını sürdürdü yılları arasında Başbakanlık ta çalıştı yılları arasında Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı yaptı. Aynı yıllarda Sümerbank Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Üyeliği ve Başkan Vekilliği nde bulundu den 2000 Eylül ayına kadar Varan Turizm Genel Müdürü ve UYTAD Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptı. Ekim 2000 den itibaren Renault MAİS Genel Müdürlüğü görevini sürdürüyor ile 2010 yılları arasında Otomotiv Distribütörleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığı nda bulundu. Halen, YASED Yönetim Kurulu Üyeliği yapıyor. Mehmet Tevfik NANE 1990 da Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü nden mezun oldu de İskoçya Heriot Watt Üniversitesi Uluslararası Bankacılık ve Finans Bölümü nde tam burslu olarak yüksek lisans yaptı te Harvard Businness School Üst Düzey Yönetici Programı na katıldı. Türkiye Emlak Bankası, Demirbank ve Demir Yatırım da çeşitli birimlerde görev alan Nane, Sabancı Grubu bünyesinde Planlama, İş Geliştirme Dairesi Başkan Yardımcılığı, Perakendecilik Grubu Direktörlüğü, Sabancı Holding Genel Sekreterliği görevlerinde bulundu. Nisan 2005 tarihinden itibaren Teknosa da Genel Müdür olarak görev yapan Nane, Teknosa nın kurulduğu 2000 yılından 2005 yılına kadar da Teknosa Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği yaptı. Ağustos 2013 itibarıyla CarrefourSA Genel Müdürü olarak görev yapıyor. AMPD ve FAPRA (Asya Pasifik Perakendeciler Federasyonu) Yönetim Kurulu Başkanlıkları vazifesini yürüten Nane, aynı zamanda TOBB Perakende Meclisi Başkanıdır.

72 MUSiAD ViZYONER 15 SEKTÖRLER ZiRVESi 70

73 71

74 GELECEKTE YENİ PAZARLAR GELECEKTE YENİ PAZARLAR 72 Hikmet Baydar: Konumuz; gelecekteki pazarlar Bu pazarlar nasıl olacak, bu pazarlar nasıl şekillenecek, mevcut pazarlar gelecekte nasıl bir hal alacak? Daha çok bunlar üzerine odaklanacağız. Birçoğumuz buradan bazı ödevler çıkartacak. Konuşacağımız konular bugünün konuları değil, gelecek Ve geleceğe doğru hazırlanmamız gerekiyor. Geleceğe doğru hazırlanalım derken de, geçmişten bazı örnekleri gözümüzün önüne koymamız lazım. Gelecekteki pazarları belirleyen 2 tane önemli unsur var. Nüfus artış hızı ve refah seviyesi Bir firmanın özellikle gelir seviyesi yüksek olan ülkelerde varlığını sürdürebilmesi, uluslararası bir marka olması için çok önemli bir unsur olacak. Ancak nüfus artış hızı yüksek olan ülkelerde yer alan firmalar ise gelecekte cirolarını çok ciddi şekilde artırabilme fırsatı bulabilecekler. Örneğin Çin dünyanın en büyük nüfusuna sahip olan bir ülke, ama 2050 yılında Hindistan, Çin den daha fazla nüfusa sahip olacak. Doğurganlık oranlarına bakarsak; Afrika nın doğurganlık oranı %4,8. Nijerya nın Afrika Kıtası içerisindeki doğurganlık oranı %7,6. Amerika ya bakarsak Kuzey Amerika nın doğurganlık oranı %1,9, Avrupa nın ise %1,6. Dolayısıyla 5 yıl sonra demografik yapı çok fazla değişecek. Herkes bu nüfus artış hızına göre, ihtiyaçları giderecek şekilde, o ülkelerde satış va pazarlama ağlarını oluşturabilirse bugünkü cirolarının çok üstünde cirolar yapabilme fırsatlarını yakalayacaklar. Bu ön girişten sonra ilk sorumu misafirlerimize yöneltmek istiyorum: Gelecekteki bir pazarı nasıl tanımlayacağız, bugünden geleceğe pazarlarımız nasıl bir değişim gösterecek?

75 Temel Kotil: Değerli Arkadaşlar, 15 dakikam var, inşallah söyleyeceklerimin hepsini yetiştirmeye çalışacağım. Hepimiz İstanbul da yaşıyoruz. İstanbul da yaşamayan yabancılarla konuştuğumuz zaman diyorlar ki, Sizin İstanbul da öyle bir enerji var ki anlamış değiliz onu. Neyi anlamadıklarını şimdi rakamlarla anlatayım. İnsanlar seyahat ettikleri zaman, ya sağlık buluyorlar, ya güzel yerler görüp mutlu oluyorlar, ya ticaret yapıyorlar, ya da eğitim yapıyorlar, öğreniyorlar. Dolayısıyla seyahat etmek çok önemli bir şey. Türkiye, 400 milyon yolcuya ulaştı Dünyada şu anda sektördeki yolcu sayısı 1,2 milyardan 3,3 milyara yükseldi. Geçtiğimiz 20 yıl içinde, 2,7 kat arttı. Bu 3,3 milyar yolcunun neredeyse %25 i ABD de gerçekleşiyor. Sonra seyahat eden insan sayısı, artmaya devam ediyor: 2,2 kat artıp 7,3 milyara geliyor. Daha çok da Afrikalılar, seyahat ediyor. Hemen konuyu İstanbul a ve o soruya getiriyorum. Bu dönem içinde Türkiye de artış 6,3 oldu. Bir değerlendirelim; 3,3 milyarın 123 milyonu Türkiye de. Türk Hava yolları ve diğer bütün hava yolları dahil bu rakama. Bu rakam olduğu zaman Almanya daki toplam yolcu sayısı 200 milyondu, bu yıl bu rakam değişti. Genelde arttı ama Almanya artmadı; Amerika azaldı, artmadı. 7,3 milyar olduğu zaman Türkiye de neredeyse 400 milyon seyahat eden olmuş oluyor, hem içeri hem dışarı. Süper güç ABD nin yarısıyız Tekrar bir matematiğe devam edeyim: İstanbul un farklı bir şey olduğunu söyleyeyim. Bu orana bakarsak küçücük İstanbul du bu, küçücük bir Türkiye ydi. Buraya bakarsak Amerika yı 1 milyar gibi demiştim değil mi, Türkiye de onun yarısı. ABD nin süper güç olduğunu biliyoruz, yolcu seyahatinin o kadar artmayacağını biliyoruz yani nüfus artmıyor, seyahat artmıyor. Türkiye nin gelip gideni Amerika nın yarısı oluyor. Acayip bir şey bu Seyahati ekonomiye bağlarsak, kim İstanbul da, Türkiye de yatırım yapıyorsa bunu katlamak lazım; yabancılar katlayın bunu diyorlar, matematiği bu. Center of Gravity, artık Antalya 1970 lerde dünya Atlantik ortasından ibaretti, yani Avrupa ve Kuzey Amerika idi; bunların kesişim noktasına Center of Gravity (Ağırlık Merkezi) diyoruz. Günümüzde Afrika nın ve Asya nın büyümesi ile bu olay, Antalya sahillerine geliyor. Türkiye simetrinin ortasına oturuyor. Türkiye dünyanın merkezindedir diyoruz ya, işte bu gerçek. Türkiye, seyahatin merkezine geliyor. Bu şu anlama geliyor: Türkiye nin kuzeyindeki, güneyindeki, doğusundaki, batısındaki hava alanlarında eşit sayıda yolcu var. İstanbul dan büyük bir hava operasyonu başlatırsanız, herkesi İstanbul a getirip götürürseniz, transferle gidenler evine 2-3 saat daha erken gidiyor, ağırlık merkezinden dolayı. Neye göre? Frankfurt a göre, Dubai ye göre. Demek ki, İstanbul da havaalanı ticareti yaptığınız zaman herkes evine 2 saat daha erken gidiyor. Mutlaka havacılık sektörüne girin Havacılık çok bereketli bir iş, herkese tavsiye ediyoruz, iş olarak girmediyseniz, bir ucundan girin, bir sürü alt kolu var. Şu anda Türkiye GDP sinin %6 sı havacılıkta oluyor. Havacılığı çıkarın, turizm de çıkarın tabi, bu %7 ye geliyor, dünyanın önüne geçiyor. Bu ne demek oluyor? Biz çok canlıyız demek oluyor, biz çok seyahat ediyoruz anlamına geliyor. İstanbul, dünyada beşinci en çok turist alan şehir. New York u geçti İstanbul, 12 milyon, 30 milyona gidiyor. Biraz da havacılığın reklamını yapayım: Bu yıl da 61 milyon patronumuz var bizim, Allah ın izniyle. Türkiye nin havacılıktaki başarısı case study dir. Ki, bunu her yere yansıtabilirim, otomotiv sektöründe benzeri geliyor, her sektörde geliyor. Resim bu, 30 milyondan 131 milyona. En iyi biz miyiz, değil miyiz? Hatırlayalım: Almanya 200 milyonda kalmıştı. Çok seyahat olursa, ülke güçlü demek oluyor. İç hat, dış hatları görüyorsunuz; iç hatlar 10 kat arttı. Binali Yıldırım ın dediği gibi Halkın yolu oldu her şey. 73

76 GELECEKTE YENİ PAZARLAR Şu rakamlar çok önemli: 26 havaalanı vardı, 55 tane oldu. Ben Avrupa Havacılık Başkanıyım, başka Avrupa da hava alanı yapan yok. Bir şey garip burada; zaten yabancılar da bu garipliği bize söylüyor: Bu da Türk Hava Yolları nın garipliği, 61 milyon, yani 6 kat artması. Yeni bir makale okudum, orada, Türkiye Türk Hava Yolları ile ilgili olarak, Bu işi nasıl yapıyorsunuz, anlamıyoruz diyorlar. Biz de diyoruz ki, Siz Türkiye ye, İstanbul a gelin anlarsınız. Arkadaşlar diyor ki, Standartların üstündeyiz, biz de Boş verin standardı, en iyi biz miyiz, değil miyiz? diyoruz. Bu şehir, çok bereketli bir şehir Bu, transfer yolcunun gelişimi Büyüme oranı %33, eksponansiyel. Bu ülkenin bahtı, burada çok açık. Allah nasip etti, Türk Hava Yolları nda, birçok hat açtık. Şu anda da Allah ın izniyle, dünyada en çok şehre biz uçuyoruz. En büyük hava yolu değiliz ha, 11. büyük hava yoluyuz, koltuk/ kilometrede, şimdilik. Afrika ya günde 10 bin bilet satıyoruz En çok şehre uçmak bizim için yine yetmiyor, Afrika yı merkeze aldık, Afrika yı çok seviyoruz. Neden? 100 sene sonra Afrika nın ekonomik büyüklüğü, Avrupa ekonomik büyüklüğünden büyük olacak. Afrika ya biz günde 10 bin değişik bilet satıyoruz, şehir çiftleri Hikâyemiz, İstanbul a gelince sizi her yere götürürüz değil. Nairobi den İstanbul a geliyor, İstanbul dan Nakçat a gidiyor, sonra tekrar Afrika ya. Yine bir sürü yeni uçak siparişimiz de var, 298 adet uçağımız var şu an, sonra 500 e yükselecek inşallah. Bunları yaparken de, Allah nasip etti, hep kâr ettik, kâr ediyoruz. Giderleri iyi yönetiyoruz çünkü. 10 yılda Avrupa nın en iyisi olduk Şimdi asıl önemli kısma geliyorum: Avrupa nın son 5 yıldaki en iyi hava yoluyuz. Türkiye deki herhangi bir firma, Robotix dahil, 5 veya 10 yıl çalışsa Avrupa nın en iyisi olur, buna inanıyorum. Bize 10 yıla mal oldu, Allah nasip etti, sizlere de 5 yıla mal olur. Biz bu şehri akademik olarak çok çalıştık: İstanbul, dünyanın merkezi Bu yeni havaalanı, kapasitesi 150 milyon, 6 tane pisti var, 7,6 bin hektar alan. Biz bir modelleme yaptık ki, modellemeler 10 yıla kadar yapılıyor, 2030 yılında havaalanı yolcu sayısı 260 milyona geliyor. Model bu Talep orada Havaalanının alıp almayacağını bilmiyorum, ama 260 milyon talep kapıda bekliyor. Son söyleyeceğim şu: THY olarak, 2023 te 120 milyon yolcu, 24 milyar dolar ciroya geliyoruz. Benim kişisel beklentim, 10 yıl içinde bu şehrin bütün büyük şirketlerin merkezi olması. Merkezi olmasa bile önemli bir bölümünün chapterlarının bulunduğu bir şehir haline geliyor. Allah şehrimizin, ülkemizin bahtını açık etsin. Önümüzde 4 altın yıl varmış, sonra da pırlanta olacakmış. İnşallah bu 4 yılı Allah ın izniyle kapatırız. Teşekkür ederim. Hikmet Baydar: Gelecekteki pazarın rakamlarla ifadesini burada görmüş olduk. Önümüzdeki 5-10 yılda şu an bizim için hayal edilmesi çok zor olan rakamları, artık fiili olarak göreceğiz. Çünkü Temel Bey in de ifade ettiği gibi rakamlar geometrik artıyor, aritmetik de değil. Şu an hayal olan şeyler, gelecek için planlamamız gereken şeyler Örneğin 2020 yılında, dijital pazarlamanın toplam pazarlama içerisindeki payının %40 olacağı söyleniyor. Artık Omni-channel yöntemleri konuşulmaya başladı. Ama bizim hiçbir zaman değişmeyecek olan, evrensel olan bazı değerlerimiz var. Bunlardan birisi ahlaki değerler. Dürüst olmak, saygılı olmak, analitik olmak, istikrarlı olmak, stabil olmak, bilgili ve tecrübeli olmak gibi özellikler gelecekte çok daha önemli olacak. Böyle insanlar belki de zor bulunacak. Bu pazarları yönetecek olan kişilerin de çok donanımlı olması gerekiyor. Temel Bey in söylediği gibi inanılmaz rakamlar bizi bekliyor. Bu fırsatı bizim şu andan düşünüp ona göre alt yapı yatırımlarımızı oluşturup kendimizi de, ekibimizi de buna hazırlamamız gerekiyor. O yüzden buradaki mesaj oldukça önemliydi, rakamlar da bize geleceği çok güzel bir şekilde gösterdi. Tekrar teşekkür ediyorum. 74

77 75

78 76 GELECEKTE YENİ PAZARLAR

79 İbrahim Aybar: Ben size otomotiv sektöründe önümüzdeki 10 yıl, hatta 2050 ye kadar olan süre, nasıl bir değişimi getirecek, onu anlatmaya çalışacağım. Hepinizin hatırlayacağı bir film vardı; Back to the Future, Geleceğe Geri Dönüş diye. Bu filmde 21 Ekim 2015 tarihine bir gidiş vardı, o zaman için 2015 hayaldi ve hayal olarak filme konu olmuştu. Ama o günkü hayallerin çoğunun günümüzde artık sanki eskiden beri geldiğini hatırlıyoruz. Burada söylenenlerin olacağından şüpheniz olmasın Mesela artık hepimiz akıllı telefonlarımızdan birbirimizle görüntülü konuşabiliyoruz, skype var, live meeting var, facetime var Hatta bizim şirkette her departman birbiriyle skype ile, görüntülü konuşuyor. Aynı şekilde, o zaman bir uçan kaykay vardı, o filmi seyredenler hatırlayacaktır; Lexus öyle bir şey yaptı, portatif olarak piyasaya sundu. Bir uçan otomobil vardı Otomobillerin uçak haline gelmesi biraz tartışmalı bir konu, onu biz kendimiz tartışıyoruz, o biraz uzun iş. Ama çok ilginç bir şey vardı burada, sanki bir kahve tabağıydı, bardak altlığıydı, ama tablet gibiydi. Bugün hepimizin elinde tabletler, I-padler 233 milyon tablet satılmış bu sene, nereden nereye geldik. O filmde söylenen çoğu şeyin gerçekleştiğini gördük. Onun için bugün söylenenlerin çok kısa zamanda hayata geçeceğinden kimsenin şüphesi yok. Otomobiller, birbiriyle konuşacak Bu noktada otomotiv sektöründeki eğilimlerden biraz bahsedeyim. Hikmet Bey in söylediği gibi artık otomobiller birbirleriyle konuşuyor, artık otomobillere her birinin diğerlerinden aldığı sinyaller yön vermeye başladı. Navigasyon cihazlarımız var. Onlarla artık nerede trafik tıkalı, hangi yol daha kestirme, onu dahi görebiliyoruz. Bu uygulama giderek daha da artacak, bundan hiç şüphe yok. Bakın KPNC diyor ki, küresel bazda otomobillerin birbirleriyle konuşması (yani one to one, vehicle to vehicle dedikleri şey), 2018 de toplam otomobillerin %18 inde olacak de ise özellikle gelişmiş pazarlarda başta olmak üzere toplam %70 e kadar çıkacak. Yani standart olacak, bunu çok kısa zamanda göreceğiz. Otomobil, paylaşılarak kullanılacak Aynı şekilde artık başka bir araç kullanım biçimi ortaya çıkmaya başladı: Bu iki fotoğraf, benim yaz aylarında birini Paris te, diğerini Lizbon da çektiğim fotoğraflardır. Şimdi otomobillerde artık tamamen paylaşım var, yani belli duraklar var, bu duraklara otomobiller park etmiş halde, aynı grup 4 er, 5 er tane. İnsanların elinde bizim İstanbul da kullandığımız İstanbulkart gibi kartlar var. O kartları şu üzerindeki cihazlara okutuyorlar. Çoğu elektrikli zaten, fişi alıyorlar, araca koyuyorlar dolaşıyorlar. Bir başka semtte aynı otoparka götürüp koyuyorlar ve kartlardaki kontör bitiyor. 1 gün içerisinde 4, 5, 7, 10 kişi aynı aracı paylaşabiliyor. Bunlar, artık otomobili satın almadan, otomobili paylaşarak kullanmanın geleceğe hâkim olacağını gösteriyor. Zaten yine KPNC nin verdiği tahmin o. Şu anda 25 yaş altı yeni jenerasyon dediğimiz gençliğimizin otomobil satın alma eğilimi o kadar düştü ki, %46 ya kadar düştü. Yani artık gençlerimiz otomobili almak değil kullanmayı düşünüyorlar. Çok önemli bir fotoğraf bu 2100 de fosil yakıt kalkıyor 7 Haziran biz Türkiye de genel seçimler yaptık, 7 Haziran da Almanya nın Elmau Sarayı nda G-7 ülkeleri liderleri bir anlaşma yaptılar. Dediler ki 2100 den itibaren biz kendi ülkelerimizde fosil yakıt kullanmayacağız, fosil yakıttan enerji üretmeyeceğiz. Bu, çok önemli bir karar Bu kararın arkasında başka faktörler de var, işte küresel ısınmanın 2 dereceden fazla çıkmaması gereği var. Ama otomotiv olarak bizim bu işte de çok büyük sorumluluğumuz var. Çünkü dünyadaki küresel ısınmanın ağırlıklı kaynaklarından birisi otomotiv... Ne yazık ki, dünyadaki karbondioksit salımının %13 ünü otomotiv sektörü oluşturuyor. Onun için bizim son 77

80 GELECEKTE YENİ PAZARLAR derece hassas olmamız gereken bir konu bu Mademki bu anlaşma yapıldı ben artık petrolün fiyatlarını o yüksek rakamlara çıkacağını beklemiyorum. Çünkü dönüşüm çok şiddetli olarak başladı. Su, yeni enerji kaynağı oluyor Şimdi onunla birkaç şey söyleyeyim: Artık insanlar farklı enerji elde etme kaynaklarının hayatımıza girmekte olduğunu fark eder oldular. Fransa da şu anda yine G-7 ülkelerinin bütçeleriyle gerçekleştirilmekte olan termonükleer experimental, yani tecrübi bir çalışma, bir reaktör var. Bu reaktörün özelliği, sudan füzyonla elektrik enerjisi elde etmesi, yani hidrojen atomlarını birleştiriyor. Şu anda laboratuvar testleri yapılmakta, bununla çok ucuza, adeta bedava elektrik enerjisi elde ediliyor. 1 litre sudan 300 litrelik petrolün elde edebileceği enerjiyi elde ediyorlar. Sistem, 2026 gibi hazır olacak. Artık dünya böyle bir ucuz enerji yönüne doğru gidiyor. Daha keşfedilmemiş bazı şeyler de var, ama hep sebep şu dünyayı yaşanabilir kılmak ve gelecekte ısınmayı önleyebilmek Burada bir rakam daha var. Stanford Üniversitesi nden gelen bu rakama göre, bir insanın yılda ancak 2 ton karbondioksit üretme hakkı var. Ancak bu şekilde, 2 derecelik sıcaklık muhafaza edilebilecek. Fakat hepimiz araç kullanıyoruz, otomobil kullanıyoruz. Eğer yılda 20 bin kilometre otomobil kullanıyorsanız; 4,4 tonluk karbondioksit salıyorsunuz demektir. Onun için bu konunun fosil yakıtlardan kurtulması gerekiyor de 84 milyon elektrikli otomobil Bu anlamda 2010 dan beri hepimizin gündeminde artık farklı enerji kaynaklı otomobiller var, bu otomobillerin şu anda ticarileşeni, elektrik enerjisi kullananlar. Gerçekten 2010 da duymaya başladık, hatta Türkiye de üretimine başladık yılındayız ve dünyada tam 1,1 milyon satış oldu, hızla yükseliyor. Bu yükselme özellikle bizlere de bir sinyal olmalı. Çünkü dünya yılda yaklaşık 90 milyon otomobil satıyor. Bunların içerisinde rakamlar artık anlamlı hale geldi, giderek de yükselecek. Tahmin 2050 yılında toplam satışın, ki o zaman 140 Milyon gibi bir satış olacak, %60 ını bu teknolojiyi kullanan, bu enerji biçimiyle çalışan otomobillerin oluşturacağı yönünde. Sadece otomobil üretimiyle kalınmıyor, alt yapılar da değişmeye başlıyor. İngiltere den bir örnek yukarıdaki fotoğraf Artık öyle bir yol şeridi yapıyorlar ki orada giderken araçların şarj olabilmesini sağlayan bir teknolojik uygulama var. Bununla ilgili bütçe ayırıyorlar. İsveç, ilk yenilebilir enerji kullanan ülke oluyor İsveç geçen aylarda açıkladı, bu tür enerjiye yatırım bütçesini 546 milyon dolar artırmış. Diyor ki İsveç, Ben dünyanın 2050 yılında ilk sadece ve sadece yenilenebilir enerji kullanan ülkesi olacağım. İddiası bu, herkes bu yönde bir çaba içerisinde... Bunun arkasından şu anda çok konuşulmaya başlandı; Google yaptı, Apple yaptı deniliyor; sürücüsüz araç, yani otonom araç. Hakikaten artık hepimizin çalıştığı konu bu: Elektrik enerjisi temel ve bu temel içerisinde birbiriyle konuşan, kendiliğinden park eden, birbirlerinden aldığı sinyalle trafiği yöneten, trafik içerisinde bizlerin zaman kaybını önleyen, direksiyondan elimizi çektiğimiz yeni otomobil türleri Artık, dur kalk yok: Trafikte araba kendi gidecek Bununla ilgili zamanımı aşmadan 1-2 dakika sadece biz videom var. Fransızca konuşacak bizim dünya başkanı Carlos Ghosn, ama altta Türkçe yazı var, o video filmini göstermek istiyorum. Zannediyorum tıklanamıyor, ikinci soruyu cevaplandırırken seyrettirmeye çalışayım. Oradaki konu şu: Bu gördüğünüz aracın aynısı tamamen 30 km/s sürate gelene kadar, yani trafiğin dur-kalklarının çok olduğu yerlerde direksiyondan elinizi çektirtiyor size. Siz aracınızda not mu okuyacaksınız ya da bir video konferansı mı yapacaksınız, birileriyle telefonda mı görüşeceksiniz, bir tarafa not mu aktaracaksınız, maillerinize mi bakacaksınız, bütün bunları size sağlayabilen yeni bir otonom teknoloji. Amaç insanların günde en az 2 saatini kaybettiği trafikte vaktini, bu 2 saatini ekonomiye kazandırmak, verimli hale getirmek... 78

81 Kaza azalacak, enerji tasarruf edilecek İkinci amaç ise, trafik kazalarını ortadan kaldırmak Çünkü bizler maalesef kullanıcılar olarak trafik kazalarında iyi karnelere sahip olamadık. Manuel olarak bu işi yapamıyoruz, araçlar bizim elimizden bunu almak üzere. Üçüncüsü; trafiğin akışına göre gidileceği için son derece yakıt kullanımında da, enerji kullanımında da daha verimli bir ortam. Böylece önümüzdeki 10 yıl içerisindeki beklenti, artık 2020 yılından itibaren bunların piyasada çoğalmasıdır. Artık, tamamen piyasada çok farklı bir otomotiv enerjisi, otomotiv ortamı görmeye başlayacağız. Bu şekilde artık otomobillerimiz gerçekten tam arkadaş oluyorlar, bizim işlerimizi artık yapar hale geliyorlar. Ayrıca otomobillerde kendi akıllı telefonlarımızla uğraşmamıza gerek kalmayacak. Gelecek çok kısa zamanda böyle bir otomotiv teknolojisini bizlere armağan edecek. Çok teşekkür ediyorum bu bölümde beni dinlediğiniz için. Hikmet Baydar: Sayın Aybar öncelikle, bize geçmişte hayal olan birçok şeyin nasıl gerçekleşebileceğini gösterdi. Daha sonra enerji tercihlerinde nasıl değişiklikler olduğunu, otomotiv sektörünün buna nasıl uyum sağlayacağını çok güzel bir şekilde ifade etti. Buradan bizim çıkarmamız gereken çok önemli bir ders var: Otomotiv yan sanayi ile iştigal eden üyelerimizin Gelecekte otomotiv sektörü ne tarafa doğru gidiyor, ne tarafa odaklanmaları gerekiyor? diye takip edip buradan kendilerine çok önemli ödevler çıkarmaları gerekiyor. Elektronik ve sürücüsüz otomotivin içerisinde hangi parçayı üreteceğiz? diye şimdiden buna hazırlık yapılmasında fayda var diye düşünüyorum. 79

82 80 GELECEKTE YENİ PAZARLAR

83 M. Sani Şener: Ben ekonomi nedir? diye sorarak, ekonominin tarifiyle başlamak istiyorum. Çünkü burada pazarlardan bahsediyoruz, pazarların değişiminden, gelecekten bahsediyoruz. Tarihine gittiğinizde, ekonomi için eskiden, kölelerle feodaller arasındaki ilişkinin yönetimi denilirdi. Sonra emekle sermayenin yönetimi oldu, sanayi devriminden sonra emek, sermaye artı teknoloji girdi. Bilgi devriminden sonra ise bilgi girdi. Yani emek, sermaye, teknoloji, bilgi, kaynak kullanımının birlikte yönetimine biz ekonomi diyoruz. Geleceği bilmek, bilgiyle mümkün Şöyle genellersek; ekonomi, limitli kaynaklarınızla limitsiz isteklerinizi karşılama sanatı veya onun bilimi. Peki, limitsiz isteklerimizden hangisini seçeceğiz? Demek ki bir seçim ortamı var burada. Hangi kaynak limitli, bu limitli kaynaklarla hangi limitsiz isteklerimizi seçersek başarılı olabileceğiz? Bunun için de şuna bakıyoruz; ekonominin öğeleri nelerdir? Pazar, pazar dinamik; insan kaynakları, insan kaynakları dinamik; sermaye, sermaye de dinamik; teknoloji, teknoloji de dinamik. O zaman bunlar dinamikse, siz firmanızı nasıl pozisyonlayacaksınız? Ancak geleceği görerek, geleceği tahmin ederek, geleceği bilerek Peki, geleceği nasıl bileceğiz? Geleceği bilmenin en önemli yolu bilgiden geçiyor. Bizim bilgimiz, hayallerimiz ve know-how ımızın yaratacağı fiziksel servis ve ürünlerle biz geleceği yönetebileceğiz. Geleceğin hatıralarını yazmak Ben ona şöyle diyorum: Eğer bugünü yakalamak istiyorsanız, zamanı yakalamak istiyorsanız, geleceğin hatıralarını yazabilmelisiniz. Ne zaman ki geleceğin hatıralarını yazarsınız, bugünkü fırsatları yakalayabilirsiniz. Buna biz, zamanı yakalamak diyoruz. Malcolm Gladwell, Outliers, Sıradışı İnsanlar adlı kitabında şöyle bir araştırma yapmış: Dünya kurulduğundan bu yana dünyanın en başarılı ve en zenginler listesini yayınlamış. Bu listede, Cleopatra, 21. Sırada. Bu listedeki ilk 10 un 5 i Amerikalı; öbür 5 i de Amerikalı. Ama bir tek fark var, ilk 5 teki Amerikalı doğumlu; öbür 5 Amerikalı da doğumlu. Devrimi yakalayanlar zengin olur Bu bir tesadüf mü? Değil, 1834 doğumlular, Rockefeller, Henry Ford, Andrew Carnegei Bunlar, 30 yaşına geldiklerinde Sanayi Devrimi olmuş, Sanayi Devrimi ni yakalamışlar. Diğerleri doğumlular; Bill Gates, Steve Jobs, Steve Ballmer, Paul Allen, Eric E. Schmidt Bunların hepsi de İnternet Devrimi ni yakalamış. 20 yaşına geldiklerinde kişisel bilgisayar icat olmuş, onlar da çalışkan ve başarılı insanlar; bunu yakalayıp geliştirmişler, dünyanın en büyük firmalarını kurmuşlar. Geleceği tahmin eden, zamanı yakalar Zamanı yakalamanın en önemli hadisesi, geleceği tahmin edebilmekten geliyor. Mesela bizim firmamıza baktığınızda, 1997 de İstanbul Atatürk Havalimanı yap-işlet-devret olarak ihaleye çıkıyor. Türkiye nin en önemli ilk özelleştirme projelerinden bir tanesidir, biz daha yap-işlet-devret ne demek, bilmiyorduk. Ama çalıştık Anladık ki, Türkiye 1990 ile 2000 yılları arası küreselleşmeyi yakalayamamış den sonra küreselleşme yakalanmaya başlıyor, anladık ki bu özelleştirmeler devam edecek, onun için bu işlere girmemiz lazım. Ancak 300 milyon dolar para lazım de Asya Krizi var, Rusya Krizi var; 300 milyon doları bulmak mümkün değil. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de IMF den 300 milyon dolar kredi arıyor. Böyle bir aşamada, biz bu işe kalktık. Değişik düşündük, geleceği de yönetebildik ve girdik. Biz ilk işi bitirdikten sonra şöyle bir şey düşündük: İnşaatı bitirip gitmedik, kalıp yönettik Bir projeyi zamanında bitirirsen, bütçesinin içinde bitirirsen ve istenilen kalitede bitirirsen, çok başarılı bir proje yönetmiş olursun. Ama artık bu yetmiyor. Hem bunları yapacaksın, hem de gelecekteki işlere de kapı açacaksın. Biz yoksa 3 yıl 8 ay 20 gün gibi 81

84 GELECEKTE YENİ PAZARLAR dünyanın en kısa yap-işlet-devret süresini vermiştik, bitirip 2005 yılında buradan gitmeliydik. Ama gitmedik, biz işi yaparken dedik ki, Tamam zamanından önce bitirdik, bütçesinde bitirdik, istenilen kalitede yaptık, ama bu işi bizim devam ettirebilmemiz lazım. Çünkü Temel Bey in de söylediği gibi yolcu büyüyüşü dünyada belli, nüfus artışı belli, ülkelerin GDP leri belli. GDP ye göre yolcu sayısı daima 2 kat fazla artıyor, bunlar da belli. Biz bunlara çalıştık ve geleceği yönetmeye aday olduk. Bir şekilde geleceğin hatıralarını yazdık. Çünkü ben 2000 yılında hedef koymuştum, 10 yılda 10 havalimanı işleteceğiz diye yılında biz tam 10 havalimanı işletiyor olduk. Hayaliniz ve bilginiz geleceği görmenizi sağlar Hayallerimizi gerçekleştirebildik. Hayallerinizin, bilginizin ve know-how ınız her zaman sizin geleceği görmenizde faydası oluyor. Biz TAV olarak 3 sene önce Michio Kaku nun Geleceğin Fiziği isimli kitabını tercüme ettirdik. Bu çok önemli bir kitap çünkü, Michio Kaku şuanda dünyanın en büyük fizikçilerinden birisi. Bu hocamız bu kitabı yazdığında 100 yılda olacakları yazıyor. ekonomi bitmeyecek. Taşlar bitti diye taş devri bitmedi, devam etti. Bu devam edecek, ama herkesin bundan sonraki mesleğinin nerelere kadar kendisini taşıyabileceğini ve nerede bitebileceğini görmesi gerekiyor. Geleceğe ondan biz çok önem veriyoruz. Türkiye nin avantajı, genç nüfusu Türkiye nin avantajı nedir gelecekte? Birincisi, Türkiye bir demografik transfer zamanı yaşıyor. Genç nüfusu çok fazla, bu, aslında çok büyük bir avantaj. Türkiye de %60 ı 30 yaşında olan bir nüfus var. Eğer bunlara iş bulabilirsek, istihdam yaratabilirsek, kesinlikle çok büyük bir avantaj Ama bulamazsak ciddi bir dezavantajımız olabilir. Ama ben bulabileceğimize inanıyorum. Peki, fütürist mi, since-fiction mı? Hayır, dünyada 300 üniversitenin fizik laboratuvarında yapılan deneyleri incelemiş ve o deneylerle geleceği bize söylüyor. Mesela ben 4 yıl önce okumuştum bu kitabı, 4 yıl önce Google ın gözlük çıkaracağını ve o gözlüğe ekranı getireceğini söylemişti, çıktı. Bundan sonra ne olacağını, o kitabı okuduğum için ben biliyorum. Google da araştırma devam ediyor, artık lense geçiyor, 2030 larda artık computer kalmıyor. Çünkü bütün her yer çiplerle olduğu için insanlar da, objeler de birbiriyle konuşabilmeye başlıyor. Bazı meslekler bitecek, yeni meslekler çıkacak 2070 te doktorluk bitiyor, çünkü herkesin damarındaki bir çip, bir software ile konuşuyor. Bakın, tıp bilimi bitmiyor, ama doktorluk bitiyor. Mesleklerin ömrü artık bundan sonra çok kısa olacak. Meslekler çok kısa sürede bitecek, yeni meslekler ortaya çıkacak. Ama meslekler bitecek diye iş dünyası bitmeyecek, 82

85 Bazı eleştirileri de yapmak lazım. Mesela bizim eğitim sistemimiz biraz ezbercilik üzerine kurulmuş bir eğitim sistemi. Okul öncesinden başlayarak, daha araştırmaya yönelik, problem çözümüne yönelik bir eğitim sistemiyle bizim insan kaynaklarımızın küresel piyasada çok daha ciddi başarılar elde edeceğine inanıyorum. Çünkü küreselleşme teknolojiyi transfer edebiliyor, sermayeyi de transfer edebiliyor ama kültürleri transfer edemiyor. Kültürleri ancak birbirine entegre edebilirsiniz. Bir düğmeye bastığınızda bilgiyi transfer edebilirsiniz, teknolojiyi edebilirsiniz, sermayeyi edebilirsiniz; ama kültürleri edemiyorsunuz. Kültürleri entegre etme kabiliyetimiz var Türk insan kaynaklarının avantajı da kültürleri entegre etme kabiliyetinin olmasıdır. Mesela TAV ın bir inşaat grubu var, bir işletme grubu var. İnşaat grubumuz şu anda dünyanın en büyük 6 havalimanını yapıyor. Mesela bir tanesi Katar Havalimanı, Hamad Uluslararası Havalimanı nı biz yaptık. Ortağımız Japon, Taisei firmasıydı, kontrolörümüz Amerikan Bechtel firması, iş sahibi de Qatar Airways, yani Katarlılar. Katarlılar, Amerikalılar, Türkler ve Fransızlar birlikte iş yapıyoruz. Şantiyede iş yaparken bir sürü sorun çıkıyor, bu sorunlarda bir sürü itiş kakış oluyor. Amerikalılar kontrolör olmanın verdiği güçle bağırıyorlar, çağırıyorlar; bizim Japon ortaklarımız çok üzülüyor. Çünkü onlar Asyalı ve saygı üzerine kurulmuş bir iş yapma teknikleri var. Katarlılarla da bir sürü itişip kakışma yaşanıyor. Bizim Türk arkadaşlar her olaydan sonra Amerikalılara gidiyorlar diyor ki, Biz Amerika da okuduk, orada master yaptık, orada doktora yaptık, sakin olun, Japonlara niye böyle yapıyorsunuz. Gidiyorlar Japonlara diyorlar ki, Bak biz Asyalıyız, saygı kültürü diyorsunuz, biz sizi çok iyi anlıyoruz. Gidiyorlar Katarlılara, Biz Müslümanız, böyle yapmayın. Dünyada 70 havalimanında varız Bizim kültürleri entegre etme kabiliyetimiz var. Hikmet Bey de söyledi, Türk Hava Yolları nın Afrika ya uçuşuyla birlikte birçok insan orada iş alabildi. Yeter ki Türk insanı oraya gidebilsin. Hep şunu söylerim: Türk insanını iyi yönet, bir de hakkını ver, yapamayacağı hiçbir şey yok. Bunu Türk firmaları çok ciddi şekilde ispatlıyorlar. Bizim hissemizin %38 ini Fransız Aéroports de Paris firması aldı. Onlar Charles de Gaulle, Orly ve Le Bourget olmak üzere Fransa da 3 tane, dünyada 25 tane havalimanı yönetiyorlar. Biz dünyada 14 tane havalimanı yönetiyoruz 6 tanesinin inşaatını yapıyoruz, 45 tane havalimanın olduğu bir platformdayız. Ayrıca Lounge işletmesi, duty free işletmesi şeklinde de 70 havalimanında varız. Bunlar nasıl oldu? 2001 yılında Atatürk Havalimanı ndan çıktım, akşam biraz geç vakit Sahil yolundan giderken baktım, Kore bayrakları var. Elektrik direklerinde yol boyunca şöyle yazıyor: Sayın Cumhurbaşkanımız Hoşgeldiniz, LG firması. Öbür direkte Sayın Cumhurbaşkanımız Hoşgeldiniz, Samsung, Sayın Cumhurbaşkanımız Hoşgeldiniz, Daewoo, Sayın Cumhurbaşkanımız Hoşgeldiniz, Hundai. Yabancı ülkelerin direklerinde Türk bayrakları Dedim ki Allah ım bir gün acaba bir Türk firması da Cumhurbaşkanı veya Başbakanı geldiğinde başka bir ülkeye, böyle direklere bayrak asabilecek mi? Çünkü küreselleşmenin şöyle bir farkı var: uluslararası olmak ayrı, küresel olmak ayrı Mesela Ferrari uluslararası bir markadır çünkü sadece İtalya da üretilir. Ama Toyota veya Renault küresel bir markadır, dünyanın her tarafında üretilir. Onun için o bayrağı asabilmek için o ülkelerde olman lazım, o ülkelere mal ihraç etmekle olmuyor. Biz, Allah a şükürler olsun, 14 ülkede havalimanı işlettiğimiz için cumhurbaşkanı ve başbakanımızın havalimanından gideceği otele kadar bayrakları asabiliyoruz ve altına da TAV yazıyoruz, hoş geldiniz diyoruz. Hikmet Baydar: Geleceği tahmin etmek çok önemli, ama bunun için önce bilgi birikimi ve deneyim gerekiyor. Sani Bey, zamanında bu bilgi birikimiyle Türkiye nin gelecekteki durumunu öngördü, o yüzden de yap-işlet-devret modeli gibi modellerle dünyanın her yerinde küresel bir marka oldular. Çok teşekkür ederim. 83

86 GELECEKTE YENİ PAZARLAR Mehmet Tevfik Nane: Ben işin biraz teorisini toplamak istiyorum. Sani Bey in attığı yerden topu alayım. Bu dünyayı etkileyen bazı mega trendler var, konuşmaların özünde bunlardan bahsedildi. Nedir bunlar? önce bunu, sonra da bu mega trendlerin etkileştiği ve önümüzdeki dönem pazarları etkileyecek olan müşterimiz kimdir, patronumuz kimdir, patron nasıl değişiyor? Çünkü patronu anlamadan, onu yönetmek mümkün değil. Onu yönetebilmek, o pazarlarda etkin olmak için çok önemli. Dijital ürünün girmediği alan kalmadı Dünyadaki mega trendler, artık dijitalleşmeyi gösteriyor. Dünyada çok hızlı bir dijitalleşme var, evimizde dijital bir ürünün girmediği bir şey kalmadı. Artık yeni bilimler oluşmaya başladı. Eskiden makine mühendisliği, elektronik Mühendisliği vardı. Bunlar ayrı disiplinlerdi, şimdi mekatronik var. Hiç duydunuz mu? Çünkü artık mekanik ürünlerin hemen hemen hepsinin kumandaları ya da işletim sistemleri elektronik aksamlarla donatılmaya başlandı. O yüzden dijitalleşme hayatımıza çıkmayacak bir şekilde girdi. 4 mega trend Peki, etkileyen mega trendler nedir? Tam adı disruptive technologies, yani iş yapma şeklimizi değiştirecek teknolojiler. Yani dün olmayan teknolojiler. Mesela biraz önce İbrahim Bey in bahsettiği arabaların çıkması, birçok mesleğin değişmesine sebep olacak. Ya da Sani Bey in dediği gibi doktorluk bitecek, ama tıp bilimi bitmeyecek. Meslekî değişime uğrayacağız. Aslında bu, geçmişte de böyleydi. Mesela faytoncular vardı, araba çıktı faytonculuk farklı bir boyuta geldi. Terziler vardı, konfeksiyon çıktı, tekstil farklı bir boyuta geldi. Birinci trend bu İkinci trend, kadınların iş dünyasına katılımı ve bunun artması. Kadınların sadece evde değil, iş hayatında da üretken olması önümüzdeki en önemli trendlerden ikincisi olacak. Üçüncü trendimiz, enerji ve bu enerjinin kullanımıyla ilgili. Artık dünyadaki fosil enerjinin ya da bilinen enerji türlerinin bize yetmeyeceği, yetse de çevreyi kirleteceği çok bariz bir şekilde ortaya çıktı. O zaman enerjinin farklı bir boyuta geçmesi söz konusu; çünkü ihtiyacın azalmaması artarak devam ediyor. Son trend de çevre faktörleri Bu çevre faktörlerini karbon emisyonundan tutup tarım ve suya kadar geniş bir yelpazede düşünmemiz lazım. Gelecekte bugünün petrolü su olacak diyorlar, nitekim bunu yavaş yavaş görmeye başladık. Geçen ay Kıbrıs a taze su sağlamak için Anamur dan adaya döşenen su boru hattı, dünyadaki en büyük denizaltı su boru hatlarından bir tanesi ve bu Kıbrıs için çok önemli bir trend. Tarım alanları, insanlar dijitalleşmeden, telefonla konuşmadan durabilirler ama yemek yemeden, su içmeden duramazlar, yaşayamazlar. O yüzden gelecekte su ve tarım çok önemli olacak. Müşteri ya da patron kim? Peki, bütün bunların etkileşimi kime olacak? İsterseniz, Bu müşteri ya da patron kısmı nasıl değişiyor, pazarların oluşumunda ve etkileşiminde bizi nasıl etkileyecek? bundan bahsetmek istiyorum size. Bir şirket, 75 ülkede bir araştırma yapmış, çıkan sonuçları size özetleyerek anlatıyorum: Biraz kavramlara girelim. Bu konularda yabancı tabirler çok kullanılıyor; baby boomer, gelişmekte olan, emekleme sürecinde nesiller diyorlar. Halihazırda doğumlular, dünyadaki iş gücünün %23 ünü oluşturuyorlar. İşgücünün yüzde 58 i, Y jenerasyon olacak Daha sonra gelen nesil, 1964 ile 1979 doğumluları kapsıyor. Dünyadaki bugünkü iş gücünün yaklaşık %23 ünü oluşturuyor. Çok konuşulan Y jenarasyonu da 80 ile 99 doğumluları kapsıyor. Biliyorsunuz, Y jenerasyonunun çıkış noktası, why generation, Y jenerasyonu oradan geliyor. Y jenerasyonunun payı ise %35 ve 10 yıl içinde iş gücüne katılımlarının 35 ten 58 e çıkması bekleniyor. Pazarı bu jenerasyon yönetecek, istihdamı bu jenerasyon yönetecek. Z jenerasyonu denen hâlihazırda istihdam gücüne katılmamış olan 1999 sonrası doğumlular, yani 2000 den günümüze gelen Bugün yaklaşık ortaokul, lise başlangıç seviyesinde olan gençler. 84

87 85

88 GELECEKTE YENİ PAZARLAR Y jenerasyonunun davranış kalıpları Peki, biz bu jenerasyonları neden çok konuşuyoruz, neden bu jenerasyon bizim hayatımızda önemli? Çünkü baktığımız vakit bu jenerasyonun çok farklı özelliklerde davranış patternleri (modelleri) var. Nedir bu özellikler? Mazars diye bir araştırma şirketi 64 ülkede bir araştırma yapmış, iş ve yaşam dengesiyle ilgili. Ben kendimle Y jenerasyonunu kıyaslayacağım. Eşim de, ailem de bilir, benim birinci önceliğim işimdir: Saat gibi işe giderim, ilk benim arabamı görürler, dışarıda bir toplantım yoksa, genelde çıkışta da en son benim arabamı görürler. Ben işimle yaşıyorum. 18 yıldır aynı iş yerinde, aynı patronlar grubu altında çalışıyorum. Bizim için çalışmak yaşam tarzı Yeni nesle baktığımızda böyle bir sadakat, böyle bir bakış açısı yok. Onların sadakat diye bahsettikleri kavramlar çok daha farklı. Onlar çalışmayı, daha iyi yaşam için bir araç olarak görüyorlar. Hâlbuki benim için çalışma bir amaç, çalışmadan duramam. Hele baby boomer lara, yani Türkiye deki ilk jenerasyon sanayicilere baktığımızda Birkaç örnek verebilirim bu konuda: Hacı Sabancı, ölüm döşeğinde bile İcra Kurulu nu topladı Rahmetli Hacı Sabancı nın vefatından 1 hafta önce, ben Sabancı Holdingde çalışıyordum o dönem, dediler ki, İcra kurulu bu sefer holdingde olmayacak, Hacı Bey in evinde olacak. Hacı Bey artık nekahette, son günlerini yaşıyor, neden işten kopmamış? Vefatına 1 hafta kala bizi evine topladı, bütün kardeşlerini ve icra kuruluna katılanları ve işle ilgili ilk günkü heyecanıyla ayağını sürüyerek geldi, hemşiresi yanındaydı ama ilk günkü heyecanıyla işe baktı. Çünkü onun hayatta işten başka bir zevki yoktu. Aynı şey rahmetli Sakıp Sabancı için de geçerlidir. Tek böbreği alınmış, sabah da işe geliyor, ye kadar işte kalıyordu, tek böbrekli haliyle, 70 küsur yaşında. Ali Sabancı Bey çok diyordu, Amca git, niye geliyorsun? Ali Bey le konuşurken dedim ki, Patron karışma, o adamın bundan başka bir hayat zevki yok. O adam gidip başka bir şey yapamaz, buraya geldiğinde yaşam enerjisi alıyor, şu kulelerin, şu binaların çivisinde emeği var, sahibi o, nasıl çakıldığını, çakılırken hangi kaynakla alındığını biliyor. Şimdiki nesil için çalışmak araç Ama şimdiki jenerasyon çok daha farklı, onlar çalışmayı iyi bir yaşam için bir araç olarak görüyorlar. Adalet duyguları çok farklı, görüşlerinin dinlenilmesini istiyorlar. Bizler hiyerarşik olarak bize söylenen neyse, bunun adil olduğunu düşünüp ona uyarken; bu yeni jenerasyon bizi sorguluyor: Neden ben bu işi böyle yapayım, farklı bir şekilde yapamaz mıyım, bu işi neden bu kadar emir komuta zinciri içinde yapıyoruz? diye bize bir yerde meydan okuyorlar. İş ve eğlence, bunun da kavramını geliştirmişler, fun and work diye, işi belli bir disiplin ve katı kurallar içinde değil eğlenerek yapmak istiyorlar. En büyük protestoyu, facebook u kapatınca aldık Bizim şirkette yaşadığımız en büyük protestolardan biri facebooku mesai saatinde kapatınca başımıza geldi. Çalışanlar şunu söyledi bize: Kardeşim, sen bizim facebooka girmemize karışma, verilen işi yapıp yapmadığımıza karış. Biz gün içinde facebooka da gireriz, ama verilen işi de yaparız, verilen işi yapmadığımızda bize hesap sor. Bizim hayatla bağlantımız olan facebookumuzu ya da internette sosyalleşmemizi engelleyecek alanlarda kısıtlamaya gitme, bizi çerçeveleme, çerçeve içine koyma. Hâlbuki benim jenerasyonum, baby boomer dediğimiz ilk dönem yatırımcılar, hep belli kalıplar içinde hareket etmeye alışmış ve çevresini de bu kalıpların içine sokup görmeye çalışıyor. Ben de öyleyim. Biz sonuç odaklı, onlar daha yaratıcı Bizler daha sonuç odaklıyken, bu yeni jenerasyon daha yaratıcı, bir şey ortaya koyma odaklı. Biz daha materyalist bakarken, onlar daha sosyal olaylara bakıyorlar. Bizde bireysel kazanç önemli, halbuki yeni 86

89 jenerasyonda ekip önemli Mesela iki P kuralı var; bu yeni jenerasyon için Peer dedikleri arkadaş grubu, parent dedikleri aileleri en önemli noktada. Ben bunu, bu çalışmaları okuduktan sonra kendi hayatımda gözlemliyorum. Çünkü benim ailemde bir Y jenerasyonu, bir de Z jenerasyonu iki çocuk var ve gerçekten bakışları çok farklı. Bizim reaksiyon beklediğimiz noktalarda reaksiyon vermiyorlar. Biz bireysel başarıya önem verirken bunlar ekip başarısına bulundukları grubun başarısına önem veriyorlar. Biz garantili gelir peşindeyken bunlar daha iyi yaşayacakları bir gelire bakıyorlar. Girişimcilik daha ileride, girişimciliğe küçük yatırımlarla başlayıp bunu büyütmek niyetiyle yola çıkıyorlar. Bizde şekil takıntısı var, onlar şekli önemsemiyor. Protestoları daha şiirsel Eyleme bakışları da farklı, hayata bakışları da. Bir şeyi protesto edişleri de farklı. Benim zamanımda protesto dendiği vakit sokaklara çıkıp pankart açmak bu pankartın arkasında slogan atmak ya da toplantılar forumlar yapmak, buralarda gerekirse yumruk yumruğa tartışmak meseleyken, şimdi yapılan eylemler daha sanatsal, daha şiirsel oluyor. O eski, çılgın eylem türleri farklı bir boyut kazanmaya başladı. Bütün bu değişim bizim önümüzdeki pazarları etkileyecek. Onları kendi kalıbımıza, kendi kodlama yöntemimize alırsak onları algılayamayız. Onları algılayıp doğruya yönlendirmemiz gerekiyor, onların dilinden konuşabilirsek onların kodunu çözebilirsek, onlarla bir başarıya gidebiliyoruz. Farklı ilişkileri var, biraz da rahata alışkınlar; ileri ergen diyebiliriz bunlara, extended adolescent dedikleri, yaş arasındaki gençler, evden gitmiyorlar. Yeni pazarlar için onları tanımalıyız Anne babalarının konumu da farklılaştı. Şimdiki ailelere, helikopter aileler diyorlar, duydunuz mu bunu? Çocukların bir problemi mi oldu; pat, pat, pat geliyoruz; aynı bu bordo bereliler gibi sorunu çözüyoruz ve pat, pat, pat geri gidiyoruz. Hayata bakış açıları gerçekten bizimkinden farklı, bunları anlamadan yeni pazarlarda iş yapmamız, yeni pazarlara gitmemiz, bu trendleri çözmemiz mümkün değil diyorum. Hikmet Baydar: Mehmet Bey, bize aslında jenerasyonlarla ilgili çok önemli bilgiler verdi, bu bilgiler geleceğin müşterilerinin bilgileriydi. Z kuşağıyla ilgili bende küçük bir not var: Bu kuşaklar teknoloji ile barışık, hızlı tüketmeyi seven, özgüveni yüksek ve eğlenmeyi hayatın bir parçası olarak gören kuşaklar Dolayısıyla gelecekte karşınıza çıkacak olan müşteri profili bu. Bu hedef kitleye göre geleceğe yatırım yaparken, işi bir amaç olarak değil, araç olarak gören insanların çalışacağı ortamlarda başarılı olma ihtimalleri daha yüksek. Uluslararası teknoloji şirketlerine baktığınız zaman içeride bir masa tenisi bile var. Hatta giyim kuşam serbest, hatta home-ofis çalışıyorlar. Tamamen özgürlüklerini kazanmış, istedikleri gibi çalışıyorlar; istedikleri gibi de iş yapıyorlar, ama çok verimliler. Neden? Çünkü isteneni yapıyorlar, onlardan ne isteniyorsa onu yerine getiriyorlar, ama bir saat sınırlaması koyduğunuz veya sosyal hayatından ödün vermesini istediğiniz zaman verimlilikleri inanılmaz derecede düşüyor. İşte geleceğin pazarlarında geleceğin müşterileri bunlar. 87

90 GELECEKTE YENİ PAZARLAR Şimdi oturumumuzun ikinci kısmında, çok kısa olarak, Geleceğin pazarlarına ve geleceğin müşterilerine biz nasıl hazırlanacağız? soruların cevaplarını almak istiyorum. Temel Kotil: Önümüzdeki yıllarda globalleşmeden bahsedeceğim; ama gençler deyince belirtmek isterim; bizim şirketimizi de gençler uçurdu. En yaşlıları neredeyse ben kaldım. Ben gençlerde şunları görüyorum: Hepsi Fatih Sultan Mehmed Han ı örnek veriyor, 21 yaşında İstanbul u aldı, biz de alırız diyorlar. Ama ikiye ayırıyorum onları. Büyük bir grubu daha çok Akşemseddin Hazretleri ni hatırlıyorlar, diğer kısmı ise unutuyor, bu unutanların hatırlamasında yarar var. Gelecek, globalleşmeden geçiyor Tekrar dönersem; Türkiye nin geleceği globalleşmede yatıyor. Türkiye nin bundan sonra yapması gereken, global markalar çıkarmak. Türk Hava Yolları olarak biz bunu yaşadık yılında Sayın Binali Yıldırım dedi ki, Ben iç pazarı liberalleştiriyorum. Öncesinde Bizi içeride oynayan, içeride para kazanan bir şekilde anlatıyorlardı dedi. Tamam dedik, Sayın Bakan böyle bir şey diyorsa bunun arkasındadır, ya dışarı çıkarız ya da başka yerden çıkarız yılında Lizbon da bir Portekizli gazeteci Bu hattı ne zaman kapayacaksınız diye sorunca, korktum. O zaman THY çok küçük. Ondan sonra Uluslararası Havacılık Birliği IATA toplantısına katıldım. THY nin yeni 88

91 CEO suyum, ilk yılım. Toplantıda 200 den fazla genel müdür var, ben de peşlerinden koşuyorum, diyorum ki THY olarak sizinle iş birliği yapalım, şunu yapalım, bunu yapalım, bir dakika diyorlar. Bu şekilde olmayacak bu iş, 14 milyon yolcuyla olmaz dedik, büyümeye karar verdik, Allah nasip etti büyüdük. Son 5 yıldır en büyük ihracatçı biziz Şu anda gelirimizin %75 ten fazlası yurtdışı satışların Türkiye ye transferi, 7 milyarın üzerinde Türkiye ye para getiriyoruz, son 5 yıl en büyük ihracatçı biziz. Onun için hayatı dışarıda aramamız, dışarı çıkmamız gerekiyor. Öncelikle buradaki işadamları arkadaşlara, sonra herkese söylüyorum; yaptığınız ticaretin yarısı yurtdışına değilse, siz kayıptasınız. Dışarısı çok tatlı, içeride ne var? Bizim toplam gelirin %14 ü içeriden oluşuyor, toplam pazar da 1-2 milyar dolara geliyor, bu yıl 11 milyar dolar gelirimiz var. İçeriden her şeyi alsak; Onur, Pegasus, Atlas a çekil desek, Türkiye den giden herkes bizim olsa, bir şey yok ortada. Yani 14 ün 3 ü var, 7 si dışarıda. Onun için Türkiye de bundan sonra her iş adamı dışarıda oynamak zorunda. Dışarıda oynamak demek, yaparım demek Elinde ne varsa, çay, zeytin, fındık, fıstık olabilir, ille de ileri teknoloji olması gerekmiyor. Fasoncular olmasaydı, bugünkü tekstil markaları olmazdı Türkiye nin en başarılı bulduğum projelerinden biri bence tekstil sektörüdür. 80 lerde 90 larda hep ağlama duyardık, 1 gömlekten 1 dolar kazanıyorum diye. Allah razı olsun onlardan, tekstilde yıllarını fasonla geçirenleri ben alkışlamak istiyorum. Neden biliyor musunuz, bir hacim oluştu, gömlek dikmesini bilen ustalar oluştu. Yıllar sonra gördük ki Türkiye tekstilde marka çıkarıyor. 80 lerin, 90 ların fasoncuları olmasaydı, bugün bu markalar olmazdı. Onun için biz bugünden karar verelim: Elimizde ne varsa zeytindi, fındıktı, robottu yabancılara satalım. Altınay Robotlarıydı değil mi? Arkadaşım bizden mezun, ben Altınay ın nasıl çıktığını çok iyi biliyorum, Fatih Sultan Mehmet örneğidir, tebrik ediyorum. Elimizde ne varsa biz bunun en az %50 sini satalım. Küçük, ama elmas ticaretinin merkezi Şununla kapatıyorum: Şimdi Avrupa da Almanya büyük oyuncudur, Belçika küçüktür. İşimiz gereği gidiyoruz, görüşüyoruz. Son Avrupa Havacılık toplantısını Belçika da Antwerp şehrinde yaptık, küçücük bir şehir, Romalılar kurmuş, kurdukları da belli oluyor. Orada hava yolunun genel müdürü dedi ki, Buradaki gençlerin ceplerinde küçük küçük torbaları olur. Bunlar Afrika ya bizimle uçarlar, oradan elmasları satın alırlar lokalden, gelirler buraya. Böyle taşıyorlarmış. Dünyada ne kadar elmas varsa 2/3 ü, Belçika nın küçük bir şehrinden pazara çıkıyor, ham alıyor, işliyor, çıkarıyor. Paralar milyar dolar, Türkiye ihracatıyla karşılaştırırsam çok üzülebiliriz. Bu, bir kültür işi Biz şimdi uçacağız, bizim müdürümüz gitmiş oraya ön görüşmelere, arkadan bir ton mail gelmiş ona; Senin buraya geldiğini öğrendik ama görüşemedik vs. Neden? Orada Hindistanlı, önce köle getirilmiş, şu anda işadamı. Bizim Türkler de çok iyi işadamı, hemen arkasından iş bağlamaya çalışıyor THY ile. Kendi uçağımızı da yapacağız Biz önümüzdeki yıllarda çok iddialı söyleyeceğim, kusura bakmayın, aggressive olacağız, Ne yapabilirim, ne satabilirim? diye. Elbette high-tech uçak da yapacağız, rahmetli Necmettin Erbakan Hocamız sağ olsun, ruhu şad olsun, onu da yapacağız. Tank da yapalım, hepsini yapalım, ama neyimiz varsa en az yarısını satalım, ihracatı 2023 te 500 milyar dolara getirelim, gerisi kolay. Yurtdışında ticaret çok tatlı, marka olmak hiç zor değil. Ama 10 yılınızı vermezseniz, 20 yılınızı vermezseniz olmuyor. Şununla kapatıyorum: Ben Karadenizliyim, bizde Laz Kirazı derler, karayemiş var, diktiğiniz zaman 1 sene kiraz vermez, ikinci sene vermez, üçüncü sene vermez, canınız sıkılır keserseniz onu, gitti, çünkü beşinci senede verecek. Zeytinde de böyle oluyormuş. İşin özü: Biz bugünden neyimiz varsa yarısını satalım, geri kalan yarısı bize yeter. 89

92 GELECEKTE YENİ PAZARLAR İbrahim Aybar: Otomotiv sektörü bakış açısından birkaç mesaj vermeye çalışacağım: Türkiye de ihracata baktığımız zaman en çok otomotiv sektörünün ihracatı var, en teknolojik düzeyi yüksek seri üretim otomotiv sektöründe. Türkiye dünyanın en önemli otomotiv üslerinden biri Bunu gazetelerde, televizyonlarda izlemektesiniz. Global markaları, 100 ülkeye ihraç ediyoruz Geldiğimiz nokta hakikaten hepimize gurur veren bir nokta. Neden? Çünkü şu anda Türkiye de global markaların 5-6 tanesinin üretimi yoğun bir şekilde devam ediyor. Bunlar Türkiye ye yatırım yaptılar. Bizim marka dahil, Türkiye de bizim insanımızla, bizim teknisyen ve mühendislerimizle ürünler üretmeye başladılar. Artık 100 ün üzerindeki ülkeye de ihraç ediyorlar. Biraz önce yeni teknolojilerden bahsettim, artık fosil yakıtlardan çıkılıyor, başka enerjilere geçiliyor, hybrid var, hybridin ötesi plug in hybrid dedikleri fişe takma hybrid var, daha ötesi elektrik motorlu otomobil var. Dünya buna 2010 da geçti dedim, biz 2011 de bu araçlardan bir tanesini getirdik. Aslanlar gibi Türkiye de ürettik ve hepsini de ihraç ettik, demek ki yapabiliyoruz. Nasıl yapabiliyoruz? Bizdeki nitelikli insan gücüyle ilgili hiç problem yok. Çok kaliteli üretim yapıyoruz Ancak burada bazı sıkıntılarımız var. Bir tanesi, biz dışarıdan gelen resimleri Türkiye de uyguluyoruz, dışarıdan gelen mühendisliği Türkiye de hayata geçiriyoruz, üreticiyiz. Üretici olduğumuz için ona göre de katma değerimiz var, ama öyle üretiyoruz ki üst üste bütün dünyadaki en önemli modeller Türkiye ye geliyor. Çünkü biliyorlar, son derece kaliteli yapıyoruz, son derece verimli yapıyoruz. Bizim ürettiğimiz aracın bugün Avrupa da aynısını ürettiğimizde, araç başına, kendi markamdan örnek vereyim, 1200 Euro daha fazla kâr veriyor. O zaman diyorlar ki, Türkiye de ürettirelim. Şili de Türk üretimi Megan hemen satılıyor Bunun birkaç örneğini ben gururla yurtdışında yaşadım: Bundan 6 yıl önceydi, Şili Santiago da, Güney Amerika da bir marka fabrikasının açılışına davetliydik, gittik. Oradaki fabrika açılışından sonra bir de 90

93 şehre indik, şehirde otomobil satan yerlere gittik. Bizim markanın da satış noktasına girdik, bu salon büyüklüğünde bir yerdi. Orada otomobiller vardı, ben otomobillere bakmaya başladım. Bizim Türkiye de ürettiğimiz modellerden de iki tanesi orada, aynı kasa duruyordu. Hatta hepinizin çok iyi bildiği megan var. O otomobil de orada duruyor, ama iki tane var. Niye iki tane var aynı otomobil diye baktığımda, bir tanesinin üzerindeki sileceğinde, camında İspanyolca laflar var. Belli ki o Güney Amerika da üretiliyor. Diğerine baktım, bizim yan sanayi ürünleri var. Bu bizim dedim, sordum, Bunu siz nereden getiriyorsunuz? Türkiye den dedi. Türkiye den ihraç ediyormuşuz. Peki, bunlardan hangisi çok kolay satılıyor dedim. Çok açık söylüyorum, bizim otomobili gösterdiler. Niye bu kadar kolay satıyor bu? dedim. Çünkü bu hiç arıza yapmıyor, onun için bunu biz çok satıyoruz dedi. Peki, bunu satarken, bir sıkıntınız var mı? diye sordum, Var, çünkü fazla getiremiyoruz dedi. Niye? İki ülke arasında serbest ticaret anlaşması yok, o yüzden buna vergi koyuyor devlet. İnanır mısınız, Türkiye ye döndüğümde ilk soluğu Ankara da aldım, o zamanki Ekonomi Bakanı nı ziyaret ettim ve bu gerçeği anlattım. Kendisinin aradan 2 ya da 3 ay sonra yaptığı bir Güney Amerika ziyaretinde o ülkeyle, Şili ile serbest ticaret anlaşmasını yaparken, beni aradığını bugün bile büyük bir heyecanla hatırlıyorum. Dedi ki, Haydi gözün aydın, o ülkeyle anlaşmamızı yaptık, artık vergisiz araba ihraç edebilirsiniz. Dışarıdan gelen resimleri imal etmekten kurtulalım Biz böyle değerli ürünler yapabiliyoruz ama sıkıntımız ne biliyor musunuz? Sıkıntımız biz katma değeri üretemiyoruz, gelecekte böylesine yüksek teknolojili ürünler hayatımıza geçtikçe, buradan da bizim pay almamız lazım, katma değeri yüksek üretmemiz lazım. Bunun için de yapmamız gereken bir şey var, bilgiye bizim sahip olmamız lazım, bilgi bizim elimizde olması lazım, fikri sınai mülkiyet hakları elimizde olması lazım, dışarıdan gelen resimleri artık Türkiye de yapmaktan kurtulmamız lazım. Kore de, Japonya da taklitle başladı Son günlerde bir tartışma var, Türkiye yerli bir marka çıkarır mı? diye. Birçok eleştiriler oluyor, devşirme deniliyor, neler neler deniyor. Şimdi bakalım 60 lı yıllara Güney Kore 60 lı yıllarda taklitle otomobil üretmeye başladı. Japonya daha önceki yıllarda taklitle başladı, şimdi nerede? Çin şu anda bile taklitle üretiyor, ama üretiyor. Kendisine ait fikri mülkiyet hakkı var, onları üretiyor. Bugün belki yapamıyor ama yarın bir gün onlar da dünyada rekabete yoğun şekilde kendi markalarıyla girebilecek. O zaman bırakalım da biz de kendi markamızı yaratmak için ne gerekiyorsa yapalım. Deniyor ki Efendim, siz Türkiye de üretiyorsunuz, size rakip. Mesele rakip makip değil, daha burada çok doyacağımız yer var, daha sahiplenme oranlarımız çok az. Cesaret edelim, teşebbüs edelim Ama biz marka olursak, biz eğer dışarıdan gelen platformu Türkiye de üretmek gibi komplekslerde olmazsak, biz bunu Türkiye de kendi bilgimizle, kendi dizaynımızla, kendi karar verdiğimiz usulde, kendi karar verdiğimiz yerde üretebilme hakkına sahip olursak, bugün belki otomobil markası tam manasıyla dünyaya lanse edemeyebiliriz, ama ne olur biliyor musunuz? Sizler hepiniz bunlara adaysınız. İnanıyorum ki yaparsınız, bunlardan birinin içindeki motorunun markası oluruz, bunların birinin içindeki pilin markası oluruz, bunların içindeki kablonun markası oluruz, bunların içindeki farın markası oluruz, ama bir şeyin markası oluruz. Onu da biz çok yüksek parayla satarız ve bu ülkeye çok daha hak ettiği değerleri getirir ve bunların da sahibi oluruz. Buna uygun nitelikli insanlarımızı da arka arkaya yetiştiririz. Onun için benim söyleyeceğim şey: cesaret edelim, teşebbüs edelim, akıl danışıp akılları paylaşalım. Arkasından çok çalışalım ve ondan sonra şansın yanımızda olmasını istemeye de hakkımız olsun. Teşekkür ediyorum. 91

94 GELECEKTE YENİ PAZARLAR M. Sani Şener: Ben de kısaca şöyle bir özet yapayım: Ülkelerin, şirketlerin ve kişilerin 3 tane sermayesi var: Fiziksel sermaye, entelektüel sermaye ve sosyal sermaye. Fiziksel sermaye bankadaki paranız, arsanız, eviniz, arabanız Entelektüel sermaye, sizin iş yapma metotlarınız, patentleriniz, bilginiz, insan kaynaklarınız Sosyal sermaye de şu; kimi tanıyorsunuz, neyi tanıyorsunuz? En kıymetli sermaye, bilgi sermayesi Şimdi bu sermayeler içinde en kıymetlisi, şu anda en öne geçeni entelektüel sermaye, yani bilgi sermayesi. İbrahim Bey in dediği gibi bir ürünü marka yapmak istiyorsanız içine bir akıl koyacaksınız, bir bilgi koyacaksınız. Ben Trabzonluyum, Türkiye 2-3 milyar dolarlık fındık ihraç ediyor. Bunun bir kısmını alan İtalyan firması Nutella yı üretiyor, 10 milyar dolar ciro yapıyor. Bunu sadece içine bir akıl koymakla üretiyor. Bizim de, art değer, katma değer dediğimiz olayı böyle yaratmamız gerektiğine inanıyorum. TAV a baktığınızda fiziksel sermayemiz sıfır; bizim havalimanlarımızın hepsi devletin olacak; Tunus taki havalimanlarımız 2047 de, Medine deki havalimanımız 2032 de, Türkiye deki 2021 de, 2023 te, 2032 de. Hangi ülkede yaptıysak, o devletin olacak, hepsi yap-işlet-devret çünkü. Malımız yok, ama değerimiz 3 milyar dolar Şunu belirtmeliyim: Beni buraya getiren araba bile kiralık, bütün arabalarımız kiralıktır, hiç araba almayız. Bizim arsamız yok, malımız yok, kule vincimiz bile yok, hepsi kiralıktır. Ama bizim İstanbul Borsası ndaki değerimiz 3 milyar dolar. Nasıl oluyor? Kontratlarımız, iş yapma biçimimiz, iş yapma metotlarımız, organizasyonumuz, bilgimiz, know-how ımızla oluyor. Bilgi artık çok değerli, çok da ağır. Mesela bu cep telefonlarının arkasındaki lityum pillerini Kore de yapıyorlar. Ama lityum en fazla Şili deki Atacama Çölü nde çıkıyor. Atacama Çölü nden alıp ta Kore ye götürüyorlar, bilgi oraya gitmiyor, madde bilginin ayağına geliyor ve bilgi orada onu çeviriyor. IT nin hepsi kâr Biz TAV da büyük bir know-how, büyük bir bilgi yarattık. Bizim TAV IT diye, çok büyük bir IT şirketimiz var. Çünkü havalimanları çok akıllı binalar, eğer havalimanlarında IT işini out-source etsek, çok sıkıntıda kalacağımızı gördük ve kendi şirketimizi kurduk. TAV Holding in cirosu 1 milyar Euro nun üstünde, TAV inşaatın 6 Milyar dolarlık iş var elinde. Rakamlar bu raddelerde iken, TAV IT nin genel müdürü geldi, Sani Bey, Asya da bir havalimanının IT işini aldık, 5 milyon dolar dedi. Hayırlı olsun dedim, tam kapıdan çıkarken sordum: Kaç lira kârınız var. Döndü, bana baktı; Nasıl yani? dedi. Ne demek nasıl yani? Kaç lira kârınız var dedim. Hepsi dedi. Çünkü IT şirketi, geliştirdiği bir ürünü satıyor. Onun için bilgi, çok değerli. Marka olmazsanız, sözünüz geçmez İhracata gelince; marka olmanın ihracata çok ciddi katkısı var. Biz de destek oluyoruz, kendi çapımızda marka olmuşuz ya. Arabistan ın en önemli havalimanlarından Medine Havalimanını işletiyorsunuz; Abu Dabi yi yapıyorsunuz; Oman ı, Katar ı yapıyorsunuz. Abu Dabi deki 4 milyar dolarlık bir iş, oranın proje müdürü de Türk. Biz de lider firmayız. Bir gün beni aradı, Sani Bey, acil buraya gelmeniz lazım. Neden dedim; 220 milyon dolarlık demir satın alması yapacağız, 3 tane Abu Dabi firması satıyor. Ama menşeileri önemli; biri Türk demiri, biri Japon demiri, biri Katar demiri. Buraya siz gelirseniz, fiyatlar da aynı, bu Türk demirini aldıralım dedi. Hemen o gün atladım uçağa, gittim, yetkimiz var yönetimde, bir markayız, lider firmayız. Rica ettim ortaklarımıza, Türkiye den aldık. İnanın, hangi fabrikadan aldıklarını bile bilmiyorum ama 220 Milyon Dolarlık bir ihracata demir ihracatına sebep olduk. Şimdi marka olmazsanız sözünüz geçmez. Artık işçi yerine mühendis götürüyoruz Her yurtdışında iş aldığımızda, basından arkadaşlar gelir, Kaç tane işçi götüreceksiniz diye sorar. Diyo- 92

95 93

96 GELECEKTE YENİ PAZARLAR rum ki, Biz artık işçi götürmüyoruz, çünkü Türk işçisi orada pahalı. Biz Vietnamlı kullanıyoruz, Hintli kullanıyoruz Fakat biz Türk mühendislerini götürüyoruz. Diyoruz ki, Bırakın Türk işçileri, Türkiye deki işadamlarımıza üretim yapsınlar. Biz de onların ürettiği malı alıp oraya götürelim. Medine Havalimanı 1,2 milyar dolardır; tam 350 milyon dolarlık mal ve taşeron işini Türkiye den yaptık. Marka olmazsanız bunları yaptıramazsınız. Eğer marka olursanız, ülkenize daha fazla destek olursunuz. Marka olmak, seçilebilir ve önerilebilir olmaktır Bizim arkadaşlardan biri anlattı: Her havalimanının girişinde, kapılarda TAV yazıları vardır. Marka yerleşsin diye bunu yaparız. Bir Arap görmüş İstanbul da Atatürk Havalimanı nda, karısına diyormuş ki, Bak, TAV burada da var. Arabistan da bizi çok gördüler ya, TAV ın bir Türk firması olduğunu bilemiyorlar belki, ama burada bile TAV var diyorlar. İşte marka olmak, bu demek. Marka demek, aslında popüler olmak değil, seçilebilir olmak, başkasına önerilebilir olmak demektir. Biz marka olmak için çok ciddi uğraş verdik. Bu uğraşın en önemli aşaması şu: Dış dünyada iş yapmak istiyorsanız ekonomilerle hükümetlerinizin dış politikasının paralel gitmesi lazım. O paralellik olmasa bu kadar başarılı olamazdık. Biz hazırdık, bilgimiz hazırdı, know-how ımız hazırdı, ama devletimizin yurtdışındaki politikası da bize paralel gitti. Ondan dolayı biz çevremizde çok ciddi bir iş yaptık. Osmanlı coğrafyasında iş yapıyoruz Bana soruyorlar, Hangi bölgelerde iş yapıyorsunuz? Ben de diyorum ki, Biz Osmanlı sınırlarında iş yapıyoruz. Çünkü hakikaten Osmanlı nın iki tane mirası var: Bir kötü miras, bir de iyi miras. Kötü mirası, çok ciddi borç kalmış, Türkiye Cumhuriyeti onu ödemiş. İyi mirası da Osmanlı o kadar iyi yönetmiş ki oraları, o kadar seviliyor ki Tunus ta olsun, Medine de olsun, Katar da olsun. En son Latvia yı aldık. Dedim ki, Osmanlı sınırlarını geçtik, artık başka yerler de var. Sonra okudum, Lehistan mış orası, 300 yıl vergi toplamış oradan, yönetmemiş ama vergi toplamış. Neden Osmanlı sınırları? Çünkü coğrafi yakınlık çok önemli, birincisi bu İkincisi kültür yakınlığı çok önemli; üçüncüsü idari yakınlık çok önemli Bir de dil faktörü özellikle devreye giriyor, o da insanları çok etkiliyor. Böylece o bölgelerde başarılı olduk yılında stratejimizi kurarken dedik ki, Önce çevremizde olacağız, ama finansal olarak küresel bir firma olacağız. Finansal olarak halka açıldıktan sonra küresel bir firma olduk. Dünyanın her tarafından yatırımcılarımız var, ama operasyon olarak bölgesel bir firma olduk. Şimdi inşallah dünyaya açılmaya devam edeceğiz. İnovasyon; başkasının düşünmediğini düşünmektir Bir konuyla kapatmak istiyorum: İnovasyon, değişik düşünce. İnovasyonu herkes bir ürünün veya teknolojinin geliştirilmesi zannediyor, değil. Şirketinizdeki bir organizasyon şemasını değiştirmeniz, bir pazarlama taktiğini değiştirmeniz, odanızın şeklini değiştirmeniz, iş yapma metotlarınızı değiştirmeniz de birer inovasyondur. İnovasyon, her gün başkasının düşünmediğini düşünmektir. Ama her alanda olabilir bu Başkasının düşünmediğini düşüneceksiniz ve de uygulayacaksınız. Uygulamazsanız o hiçbir şeydir zaten. Kitaplar dolusu stratejiniz olabilir, kütüphaneler dolusu inovasyon yazabilirsiniz, uygulamadınız mı hiçbir şeye yaramaz. Bir de inovasyonun ne olduğuna tüketici karar verir. Siz hiç merak etmeyin, eğer tutarsa o, inovasyondur. Uber gelirse, plaka fiyatları düşer Geçen gün taksiyle gidiyorum, şoför hemşerim çıktı. Dedim ki, Uber den haberin var mı? Bilmiyorum abi dedi. Hani yolcuyla arabaları buluşturuyor dedim. Anlattım ona Uber i Dedim ki, Giriyorsun web sitesine, kredi kartını veriyorsun, ondan sonra istersen executive araba seçiyorsun, istersen orta halli, istersen ucuz araba, oraya kaydolmuş arabalar var, paranı sana söylüyor, 2 buçuk dakikaya orada olacak diyor, tak diye araban geliyor. 94

97 Şoför dinledi, dinledi, Abi ben ona bir bakayım dedi. Biraz daha anlattım, evin önüne geldiğimde, bana dedi ki, Ben bu arabayı satarım. Niye satıyorsun dedim. Uber gelirse, bizim plaka fiyatları düşer dedi. Buluşturan, kazanır Uber İstanbul a geldi, şimdi Paris te ve Londra da. New York ta taksicilerle ciddi sıkıntı var. Uber in değeri bugün 54 milyar dolar, çalışan sayısı ise 53 kişi. WhatsApp ın çalışan sayısı 17 kişi, değeri 19 milyar dolar. Sadece buluşturuyorlar. Biz de aslında bir anlamda fiziksel internetiz, biz de yolcu ile uçağı buluşturuyoruz havalimanında. Bu buluşturma işinde çok ciddi para var; Google da böyle, WhatsApp da böyle, Instagram da böyle, Facebook da böyle; hepsi insanları buluşturuyor. Uber ile ilgili bir şey daha söyleyeyim: Geçen gün okudum, Acaba bankalar da Uberleşecek mi? diye soruyorlar. Şöyle ki, 3 tane firma çıktı dünyada, bunlar yatırımcı ile kredi ihtiyacı olanı birleştiriyor. Siz ne yapıyorsunuz? Bankadan kredi alıyoruz, diyelim krediyi %15 ile alıyoruz. Ama tasarrufçu da bankadan %10 alıyor, banka %5 kazanıyor. Şimdi bankacı Uber gidiyor, diyor ki yatırımcıya, Sana 15 yerine 13 ile kredi veririm, kredi isteyene de 13 ile veririm diyor. Tasarrufçuya da diyor ki, 10 mu alıyordun bankadan, 11 veriyorum. Böylece ikisini bir araya getiriyor. Geçen sene bu şekilde 5 milyar dolar fonlama olmuş te 150 milyar Dolara çıkacağını düşünüyorlar. Ne yapıyor? Yine buluşturuyor; kredi ihtiyacı olanla parasını yatırıma vermek isteyeni buluşturuyor. Yapısal reform, hukuk ve eğitimdir Birinci kısımda söylediğim gibi mesleklerin ömrü artık kısa. Gelecekte bizim mesleğimizin bitip bitmeyeceğini anlamak için geleceğe çok iyi bakmamız lazım ve kesinlikle geleceği yönetebiliyor olmamız lazım. İbrahim Bey e katılıyorum, bunun yolu da geleceği yaratmaktan geçer. Kendi bilgimizi yaratırsak, çok başarılı olacağımıza inanıyorum. Bir son sözüm var: MÜSİAD diyor ki, yapısal reformlar yapılması lazım. HAK-İŞ, DİSK diyor ki, yapısal reformlar yapılmalı. Gazeteler öyle diyor, televizyonlar öyle diyor. Yapısal reformlar nedir? Bunu kimse söylemiyor. Yapısal reformların ne olduğunun Türkiye de artık tartışılmaya başlaması gerektiğine inananlardanım. Ben iki tanesini söylüyorum: Hukuk ve eğitim. Bu ikisinde hakikaten çok ciddi yapısal reformlar yapılırsa, Türkiye kesinlikle 2023 hedeflerini yakalar. Teşekkür ederim. Mehmet Tevfik Nane: Ben de Sani Bey den topu alarak, nasıl ını anlatmak istiyorum. Önce birkaç karşılaştırma vermek istiyorum: Katma değerli ihracat, orta gelir sendromu gibi bazı kavramlar hayatımıza girdi. 1 kg ihracatın, kaç birim? Ne demek katma değerli ihracat? Çok basit, 1 kilo ihracatı Türkiye 1 birime yapıyorsa, bunu Almanya kaç katı yapıyorsa, katma değerli ihracat budur. Almanya yanılmıyorsam 1 kilo ihracatı 3,8 e, yani 4 katına yapıyor. Başka bir görüşe göre de, bir TIR ürün gönder- 95

98 GELECEKTE YENİ PAZARLAR diğinizde ne kadar para geliyor? Ya da karşılığında ne kadar ürün geliyor, bu önemli yılı için de bu çok önemli. Bunu yaparken biraz eğitim teorisine ya da felsefesine gireceğim. Önce bir şeyi hatırlatmak istiyorum: Bizim elimizde esasında bunları yapabilecek güç ve maya var. Yeter ki aklımızı ve gönlümüzü koyalım. Aklını ve gönlünü işine koyan bunu yapıyor. Hz. Muhammed e gelen ilk ayet nedir? İkra, yani Oku, Yaradan ın adıyla oku. Neden bu ayet gelmiştir, ben hep bunu düşünürüm. Niye hukuksal ol, adil ol değil de, niye oku gelmiştir? Sorgulama yapmadan bilime ulaşılamaz Bilime nasıl ulaşacağız? Çalışmadan, okumadan, araştırmadan ulaşmak mümkün mü? Biz bugüne kadar endoktrine ve metafiziksel bir yöntemle eğitim aldık. Yani belli bir fikir, başka alternatif fikirler olmadan öğretildi ve sorgulama yapmadan öğrendik. Siyah-beyaz diye öğrendik, sadece bu doğrudur, bu kötüdür diye öğrendik. Hatırlayın tarih kitaplarımızı, Yunanlılar kötüdür, şu olmuştur, bu olmuştur Gidip baktığımızda o ülkelerde de tam tersi var. Ama dünyada farklı bir kültür de gelişiyor. Özellikle gelir seviyesini yükseltmiş ülkelerde uygulanan, Immanuel Kant ın yolunu açtığı Aydınlanma Felsefesi ile etkileşen deterministik bir öğretim şekli de var. Yani sorgulayarak, neden-sonuç ilişkisi kurarak öğrenme Asıl olay, pastayı büyütmek Bunu başaranlar zaten farklılaşabiliyorlar. Bu, öz değerlerimizi kaybetmek; bu, kendi yapımızdan ödün vermek demek değil, asla. Zaten bizim dinimizin ilk kuralı bu: Oku! Biz bunu gerçekleştirsek, farklı görüşleri bilip kendimize en uygun olanını seçsek, işin belini kırmış olacağız. O nedenle bizim ülke olarak bugünkü milli gelir seviyemizden gelişmiş ülkeler seviyesine 20 bin dolar seviyesinin üstüne çıkabilmek, 2023 yılındaki 500 milyar dolar ihracat seviyesine ulaşabilmek, ancak pastayı büyütmekle mümkün olur. Buradaki asıl olan olay, pastayı büyütmek Pasta büyüdüğü vakit, herkesin buradan aldığı pay büyür. Yeter ki adaletten vazgeçmeyelim. Neden Osmanlı? Çünkü âdil Biraz önce Sani Bey çok güzel bir örnek verdi: Neden Osmanlı yı hâlâ özlemle anıyorlar? Adaletinden dolayı. Zulüm edeni anan var mı? Bugün Irak ta keşke Saddam kalsaydı, Libya da keşke Kaddafi kalsaydı şöyle olurdu diyen var mı? Ama Libya da, Irak ta Osmanlı yı neden anıyorlar, adaletinden dolayı. O zamanki hukuk düzeni, şer i hukuk düzeniydi. Önemli olan hukuk düzeni değil; önemli olan içinde bulunduğunuz düzenin ama şer i, ama medeni hukukun adil uygulanacağı düzeni yaratabilmektir. Adaleti sağlarsanız, marka çıkartırsınız Adalet herkes için gereklidir, bunu yaptığınız da GS- MH nız 2 trilyon dolara da gelir, marka da çıkartırsınız, ihracatınız 500 milyar dolar da olur. Önümüzde çok güzel kesintisiz bir 4 yıl var. Fikir ayrılıklarından çatışma değil zenginlik ve gelişme yaratacak bir süreç var. Bu, biz işverenlere, sanayicilere, girişimcilere düşen bir görev Biz ülke olarak kenetlenip hedeflerimize beraber yürüyebilirsek başarılı oluruz. Yoksa birbirimizin ayağından çekeriz, olduğumuz yerde pinekleriz. Bunun geçmişte örneklerini çok yaşadık. Devir, kenetlenme devridir Kore örneğini söylediler, Kore Savaşı ndan çıktıktan sonra Türkiye ile Kore nin Gayri Safi Milli Hasıla sı aynı. Bugüne geldiğimizde yaklaşık 50 yıllık süreçte Kore nin geldiği seviyeye bakın, bizim geldiğimiz seviyeye bakın. Baktığımızda temel fark yönetim şekillerinden kaynaklanmakta Bizler hep belli şekilde 2 ileri olacağımıza, 1 ileri 2 geri giderken; Koreliler hep 2 ileri gitmiş. O yüzden önümüzde bir fırsat var, bunu değerlendirmemiz lazım: Devir birlik devridir, devir aklı kullanma devridir, devir farklılıklardan çatışma değil birleşme ve kenetlenme yaratma devridir. Teşekkür ediyorum efendim. Hikmet Baydar: Oturumumuzun sonuna geldik. Katılımcılarımıza katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. 96

99 97

100 MODERATÖR / HİKMET BAYDAR GELECEĞİ PLANLAMAK MÜSİAD ın düzenlediği Vizyoner 2015 toplantılarının ana teması, gelecekle iş yapmak tı. Bu etkinliğin ilk oturumunda geleceğin pazarlarını konuşmak üzere çok değerli misafirlerle beraber olduk. Moderatörlüğünü yaptığımız oturumda; Türk Hava Yolları Genel Müdürü Doç. Dr. Temel Kotil, rakamlarla Türk havayollarının nereden nereye geldiğini bize anlatırken geleceği doğru planlamanın firmayı nereden nereye taşıyabileceğini de somut bir şekilde ortaya koymuş oldu. Renault Mais Genel Müdürü İbrahim Aybar ise bizlere geleceğin otomobilleri ile ilgili yapılan çalışmalar hakkında önemli bilgiler aktardı. Bu veriler geleceği doğru planlamaya çalışan otomotiv yan sanayine de yol gösterir mahiyetteydi. CarrefourSA Genel Müdürü Tevfik Nane ise tüketici davranışındaki değişikliklerden ve hedef kitle tanımlamasının ne kadar önemli olduğunu örnekleriyle aktardı. TAV Hava Limanları Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dr. M. Sani Şener de hem gözlem hem de tecrübelerini katılımcılarla paylaştı. Bugünü analiz, geleceği tahmin etmek Bugünü iyi analiz etmek ve bu analiz sonucunda geleceği en doğru şekilde tahmin etmek, hem doğru yatırımların yapılmasını sağlamakta hem de geleceğin global şirketlerinin bugün doğmasına yol açmaktadır. Etkinliğe katılım son derece yüksekti. Salonda tüm yerler dolmuş, hatta ek sandalyeler bile getirildikten sonra ayakta bile izleyicilerin olduğunu gördük. Geleceğe yönelik olarak fikirlerini paylaşan konuşmacılar, başarısını ispatlamış kurumların tepe yöneticileri olup kurumlarının geleceğe nasıl hazırlandığının da önemli ipuçlarını bizlere verdiler. Tüketiciyi takip eden, ilk olmayı başarır Burada önemli olan tüketici yapısında meydana gelen değişiklikler ve ihtiyaçlardaki değişimi önceden tahmin etmek. İşte o zaman ilk olabiliyorsunuz, işte o zaman global olabiliyorsunuz ve herkes sizi hızla tanıyor. Doğal olarak da en karlı dönemi de siz başlatmış oluyorsunuz. Piyasaya yeni oyuncular girdikçe kar oranlarının düştüğünü hepimiz biliyoruz. Dünya nüfusu hızla artıyor, Afrika da doğurganlık oranı %5 e yakın Nijerya da bu oran %8 lere çıkıyor. Gelecekte dünyanın en kalabalık ülkesi Hindistan olacak diye hesaplanıyor. Avrupa nın doğurganlık oranının %1.6 olduğunu düşünürsek nerelerde sürüm yapabileceğimiz de ortaya çıkıyor. Geleceğin pazarlarını belirleyecek 2 unsur var; Nüfus artış oranı Refah seviyesi Refah seviyesi yüksek olan ülkelerin nüfus artış hızı düşük. Dolayısıyla ya yeni ürün ya da daha kaliteli ve donanımlı ürünle bu piyasalarda hem de fiyat rekabeti yaparak girmek mümkünken, nüfusu hızla artan ülkelerde doldurulabilecek bir sürü boşluk olduğundan buralarda ciro yapmak daha kolay olacak. Yüksek ahlak, olmazsa olmaz dır Gelecekle iş yapmak geniş katılımlı bir fikir fırtınasıydı. Öyle ki artık geleceğe nasıl odaklanmamız gerektiğini ödevlerimizin neler olduğunu somut örnekleriyle konuştuk. Gelecekte önemini yitirmeyecek hatta daha da artıracak değerleri de konuşmayı ihmal etmedik. Y kuşağı Z kuşağı gibi gelecekteki müşterilerin profillerini anlatırken, yüksek ahlaki değerlerin, dürüstlük hoşgörü, anlayış, bilgi, tecrübe, analitik düşünce ve istikrar gibi unsurların her zaman olmazsa olmazlar arasındaki yerine değinmeden de geçmedik. Artık geleceği konuşuyoruz. Hep birlikte ve birbirimizle uğraşmadan bilgilerimizi paylaştık. Amaç geleceğin Dünya sında geleceğin Türkiye sinin hak ettiği yeri almasıydı. 98

101 99

102 100 GELECEKTE YENİ PAZARLAR

103 101

104 GÖRÜŞLER Otomotiv Sektör Kurulu Başkanı Talha Özay Uluğ: Gelecek 10 yılda, yüzde 100 yerli 2-3 otomobil üretilecek Otomotiv Sektör Kurulu Başkanı Talha Özay Uluğ, otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisindeki yerini Muhteşem, çok büyük sözcükleriyle ifade ederek, ihracat rakamlarının büyüklüğüne rağmen sektörün cari açığın oluşmasına da büyük katkısı olduğunu söylüyor. Otomotiv sektöründeki millileşme oranları hakkında da bilgi veren Uluğ, Ford un ürettiği Ford Cargo, dünyada tek Türkiye de üretiliyor. Tamamen yerli bir araç, motoru dahil yerli bir araç. Ama onun dışındakilerde herhangi bir yerli katkımız yok, hepsi montaj hattı diyor. Otomotiv sektörünün dünü ile bugününü mukayese eden Uluğ, dün otomotiv yatırımı yapılmakta zorluk çekilirken, bugün 12 yıllık güven süreciyle beraber yatırımların arttığını söylüyor. Otomotivde yerli üretimin devreye girmesinin sektöre muhteşem katma değer sağlayacağını kaydeden Uluğ, Ama kırılma noktası burası, yani o yerli araç tamamen inşallah Türkiye de üretilirse ve yedek parçasının %60-70 bandı Türkiye den sağlanırsa işte o zaman yan sanayi büyük patlama yaşar diyor. MÜSİAD ın da otomotiv yan sanayiini güçlendirmeye çalıştığını belirten Uluğ, en azından bir arabanın birçok parçasını temin edecek sayıda üye çoğunluğuna ulaşmaya çalıştıklarını, bunu hedeflediklerini söylüyor. Uluğ, MÜSİAD, yerli otomotiv üretimini, bir güvenle ortaya koydu ve hükümetin desteğiyle bu ülkenin bunu yapabileceğine inandık, hâlâ inanıyoruz. Yeter ki taşları doğru yerine oturtalım açıklamasında bulunuyor. Talha Özay Uluğ, MÜSİAD olarak otomotivde yedek parçaya ağırlık vermeye çalıştıklarına işaret ederek, orijinaline eşdeğer yedek parça üretiminde ciddi çaba gösterdiklerini, nihayetinde de TSE onaylı yedek parçaların Türkiye de üretilmeye başlandığını bildiriyor. Uluğ, 10 yıl sonraki hayallerini ise şöyle anlatıyor: Yerli birkaç markanın olması ve bunların artık tamamen, yüzde 100 ünün Türkiye de üretiliyor olması, teknoloji tarafları dâhil. 102

105 Otomotiv Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Osman Özdemir: Hayalimiz, yerli elektrikli otomobilin üretilmesi Otomotiv Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Osman Özdemir, otomotiv sektöründe hep çok geç kalınan girişimler olduğunu belirterek, Devrim otomobilinin üretimiyle başlayan otomobil üretme sevdasının engellendiğini ifade ediyor. Özdemir, Bugüne kadar hep birtakım uluslararası markaların montajını yapmışız. Hakikaten engeller konmuş. Ta ki son 3-5 yıl öncesine kadar. MÜSİAD ın 3-4 yıl önceki bir toplantısında yerli otomobil fikrini ortaya atmasıyla başlayan süreçte çok olumlu çalışmalar görüyoruz. Özellikle de bu dönemde elektrikli otomobilin üretimine başlanmasının çok daha faydalı olacağına inanıyoruz diye konuşuyor. Özdemir, MÜSİ- AD olarak, en büyük hayallerinin yerli elektrikli otomobilin üretilip piyasaya sürülmesi olduğunu söylüyor. Türkiye nin kendi otomobilini üretemese de otomobil yan sanayiinde çok iyi durumda olduğunu ve Avrupa ülkelerine ihracat yaptığını anlatan Özdemir, Yan sanayimiz çok güzel işler yapıyorlar. Kaliteli parçalar üretiyorlar. Ben de işin içerisinde olan kişi olarak bunu gayet iyi gözlemleyebiliyorum diyor. Otomotiv, inşaat ve tekstilin her zaman MÜSİAD da müstakil sektör olarak var olageldiğini anlatan Özdemir, otomotiv üreticisi bağlamındaki üye sayısını yetersiz buluyor. Özdemir, şöyle konuşuyor: MÜSİAD ın üretim aşamasındaki üye sayısını yeterli bulmuyorum, bunun çok daha kuvvetli olması lazım. Üretici firmaların Otomotiv Sektör Kurulu nda bulunması lazım, bunu artırmamız gerekiyor. Biz daha ziyade Otomotiv Sektör Kurulu olarak bayilikler, satıcılıklar, ikinci el satışları konumunda kuvvetliyiz. Onun için bu konuda MÜSİAD ın üretici firmaları bünyesine katması gerektiğine inanıyorum. 103

106 GÖRÜŞLER Danışmanlık ve Eğitim Sektör Kurulu Başkanı Salim Çam: Danışmanlık ve eğitimi ihraç eder hale geleceğiz Danışmanlık ve Eğitim Sektör Kurulu Başkanı Salim Çam, danışmanlık sektörünü, iktisadi kalkınmanın önemli bir faktörü olduğunu söyleyerek, Danışmanlık, Eğitim Sektörünün, iktisadi kalkınmada önemli bir kaldıraç olduğunu düşünüyorum diyor. Sektörün dünü ve bugününü de kıyaslayan Çam, Dün baktığımızda danışmanlık veya eğitim sektörü çok yetersizdi. Bu konuyla ilgili bilinç eksikliği söz konusuydu. Bugün ise sektörde bilincin oluştuğunu görüyoruz. Yavaş yavaş şirketler tarafından da kabul edildi. Artık her bir şirketin, hatta bireyin bir danışmanı, bir bilgi koçunun olması gerekliliği gündeme geldi. Bu da gitgide ilerleyecektir diye düşünüyorum diye konuşuyor. Danışmanlık ve Eğitim sektörünün geleceğinden ümitvar olan Çam, Çok ciddi anlamda ekonomiye katkı sağlayacağını ve katma değer oluşturacağını düşünüyorum diyor. Çam şöyle devam ediyor: Bugün baktığımızda bizim ihracatımızın 1 kilo fiyatı 1.5 dolar iken, bu rakam gelişmiş ülkelerde 4.5 dolardır. Bu fark, bilgiyle olmakta, bu da katma değer üretmekle olmakta. Artık makine tek başına işe yaramıyor. Bu makineyi yönetecek, üretecek ve geleceğe taşıyacak vizyoner insanlara ihtiyaç var. Kas gücüyle beyin gücünü ayırmamız lazım, burada bizim daha çok ikisinin birlikte hareket edebileceği hatta ve hatta daha çok beyin gücüne ihtiyacımız söz konusu olacaktır. Bu anlamda Türkiye ekonomisinde gitgide gençlerin yetişmesi, üniversite sayılarının artması, danışmanların ve eğitmenlerin sayısının artması, gelecekte ekonomiye ciddi anlamda katkı sağlayacaktır. Çam, 2023 hedefi olarak bilginin de ihraç edilebilir hale gelmesini söylüyor. Çam, Türkiye de sanayi kadar hizmet sektörünün içerisinde danışmanlığın da, eğitimin de Avrupa da ve Amerika da olduğu gibi ihracatın olabileceğini düşünüyoruz. Artık Türkiye den yabancı ülkelere Türk danışmanlık firmalarının gitmesi söz konusu olacaktır ve bu da başlamıştır diyor. 104

107 105

108 GÖRÜŞLER Bilgi Teknolojileri Sektör Kurulu Başkanı İhsan Taşer: On yıl önce uzak ara takipçiydik, on yıl sonra takip edilen olacağız Bilgi Teknolojileri Sektör Kurulu Başkanı İhsan Taşer, kendini önce girişimci sonra bilişimci olarak nitelendiriyor. Profesyonel iş tecrübesinden sonra girişimciliğe geçen Taşer, bilişimi kendi başına, başlı başına bir katma değer kaynağı şeklinde tanımlıyor. Türkiye nin ilk 10 ekonomi arasına girebilmek ve 2023 hedeflerine ulaşabilmek için hem kültürel hem de elektronik dönüşümü gerçekleştirmek zorunda olduğunu söyleyen Taşer, Bilişimin şöyle bir özelliği var: Dokunduğu sektöre, ürettiği ürün ya da hizmet ile sıçrama yaşatabilir diyor. Türkiye nin 10 yıl önce bilişimde uzak ara takipçi konumunda olduğunu belirten Taşer, Bugün artık takip edebiliyoruz. Ufak ufak öne geçebiliyoruz. Ama 10 yıl sonra biz artık önde olmalıyız, başkaları bizi takip etmeli ki, gidişatın ben öyle olacağına inanıyorum diyor. Taşer, Türkiye de MÜSİAD ın dillendirdiği orta gelir tuzağını aşmak için, katma değerli sektörlere ihtiyaç olduğuna işaret ederek, şu tespitlerde bulunuyor: Dün bilişim, donanım ağırlıklı, ithalat ağırlıklı bir sektördü. Hâlâ aslında öyle. Ama yavaş yavaş bu değişiyor. Batılı ülkelerde yazılım ve hizmet ağırlığı yüzde 90 lar, yüzde 80 ler; donanım ağırlığı ise yüzde 10 lar, 15 lerdedir. Türkiye de ise düne kadar bunun tam tersiydi. Şimdi ise donanımın ağırlığı sektörde yüzde 50 nin üzerinde. Donanımın ağırlığı demek ithalatın ağırlıklı olması demektir. İşte bunun dönüşmesi lazım. Bulut teknolojilerinin, mobil uygulamaların gelişmesiyle, nesnelerin interneti konseptine doğru gidişatla aslında donanımlarla merkezileşiyor. Daha çok uygulama, yazılım, hizmet ön plana çıkıyor. Türkiye burada önemli işleri başarabilir. Çünkü bazı şeyler, yeni başlıyor. Hatırlayacaksınız, ABD de NTCS televizyon standardı hemen değişememişti. Ama Türkiye çok hızlı yeni teknolojilere adapte olmuştu. Çünkü zaten geçmişi yoktu bu teknolojilerin. Dolayısıyla Türkiye, yeni teknolojiden başlayarak, diğerlerinin yapamadığı şekilde çok daha hızlı, katma değerli işler üretebilir. 106

109 Bilgi Teknolojileri Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Mustafa Kamil Sağıroğlu:: Bilişimde teknolojimiz yeterli, ama pazarlamada işimiz zor Silikon Vadisi nde şubesi olan bir bilişim şirketi sahibi olan Bilgi Teknolojileri Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Mustafa Kamil Sağıroğlu, aynı zamanda Türkiye de de 2 farklı teknokentte faaliyet gösteriyor. Sağıroğlu, Türkiye nin yurtdışına teknoloji ve ürün transfer edecek yeterlilikte olduğunu bildirerek, Ancak piyasa şartlarımız ve pazarlamaya yönelik finansman problemlerimiz nedeniyle yurtdışı açılımını çok iyi gerçekleştiremiyoruz diyor. Sağıroğlu şöyle diyor: Satış ve pazarlama bütçelerimizin yetersiz olması nedeniyle yurtdışı pazarlarda zayıf kalıyoruz. Biz bir envanter çalışması yaptık, üyelerimizde yüzde 76 ya yakın Ar-Ge çalışma oranı var. Normalde dünyanın en büyük teknoloji üreten Apple, Microsoft, Oracle gibi şirketlerde bile bu oran yüzde 15 te sınırlı kalıyor. Ama bu oranın yanında yüzde lik bir satış pazarlama bütçesi var. Sözgelimi benim teknokentte bulunan şirketimin Ar-Ge ye ciro oranı yüzde 82. Bu şu demek: Biz her şeyimizle Ar-Ge yapıyoruz ve bizim satış ve pazarlama yapabilecek bütçemiz yok. Hükümet yetkililerini bilişim sektöründe faaliyet gösteren firmaları yeni pazarlara sokacak bir teşvik sistemini uygulamaya çağıran Sağıroğlu, TÜBİTAK tan bir ürün geliştirmek için 500 bin liraya kadar ar-ge desteği alınabileceğini, ama bunun pazara götürülmesi için destek verilmediğini vurguluyor. Sağıroğlu, gelecekte bilişim sektörünün kişiye özel çözümler sunacağını belirterek, şunları söylüyor: Mesela siz gelecekte tıpta kişiye özel tıp çözümlerine sahip olacaksınız. Sizin geninize özel bir ilaç üretilecek. Gen teknolojileriyle beraber artık kişiye özel tıp gündeme geldi. Diğer taraftan IOT (Internet of Things) dedikleri tüm cihazların internette buluşması olacak. İnternete bağlı olan arabamla seyahat ederken evime 10 dakikalık yolumun kalınca, internete bağlı olan kahve makinem ben eve varmadan 5-10 dakika önce kahvemi ısıtacak. Kombi ben eve varmadan 20 dakika önce çalışarak evimi ısıtacak. Misafirimin geleceğini öğrenen market siparişlerimi hazırlayacak. 107

110 GÖRÜŞLER Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu I. Bölge Başkanı Mustafa Aktaş: MÜSİAD bir hayal, bir inovasyon kurumu Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu I. Bölge Başkanı Mustafa Aktaş, bölge başkanlıklarının kurulmasıyla, şubelere yeni bir vizyon geldiğinin altını çiziyor. Aktaş, Bölgeler arasında bir kopukluk vardı, çok daha büyük bir yapı oluştu. Sözgelimi Birinci Bölge de sektörler kurulu olarak 24 tane şube var. Son Bolu da yaptığımız toplantıya, 100 den fazla katılım sağlandı. Burada çeşitli projeler ortaya çıktı. Şimdi şubelerde şirketler arasında ortak iş yapma ve iş birliktelikleri gelişiyor diyor. Birinci Bölge nin Eskişehir ve Bolu dahil Marmara Bölgesi ni içine aldığını belirten Aktaş, MÜSİAD üyelerinin yüzde 45 inin kendi bölgelerinde bulunduğunu aktarıyor. Bölge yapılanmasıyla özellikle birlikte iş yapma kültürünün hızla arttığına dikkat çeken Aktaş, İnsanları bir araya getirdiğiniz zaman zaten bir şeyler ortaya çıkıyor. Projeler ortaya çıkıyor, bunun MÜSİAD da birçok yansımaları da var. Hem kişisel olarak, hem de üyelerimiz bakımından diye anlatıyor. MÜSİAD ın ilk kurulduğu günde, gelecekle iş yapma mottosuyla kurulduğuna işaret eden Aktaş, MÜSİAD bir hayal, bir inovasyon kurumu O zaman pasaportu olmayan, hiç yurtdışına çıkmamış, fuara ziyaretçi katılmamış insanları yurtdışına çıkardı, pasaport çıkardı, fuarlara önce ziyaretçi sonra katılımcı yaptı, ihracatçı yaptı. Şimdi artık oraları geçtik. Şimdi daha küresel, daha global markalar çıkarmak zorundayız. Öncü markalar, öncü sektörler oluşturmalıyız. MÜ- SİAD da bunda öncü bir görev üstleniyor tespitinde bulunuyor. 108

111 Basın, Yayın, Medya Sektör Kurulu Başkanı Şevket Aksoy: Sektör hızla tekelleşiyor Reklamcılık sektöründe tekelleşmelerin yaşandığına dikkat çekerek, özellikle açık hava reklamcılığında son 20 yılda hızlı bir tekelleşmenin gerçekleştiğini söylüyor. Tekelleşmenin doğal bir sonucu olarak, küçük ölçekteki şirketlerin oyun dışı kaldığını anlatan Aksoy, Büyükler, küçüklerin bir kısmını satın aldılar. Sektörün önemli bir kısmı bundan çok zarar gördü. AVM ler ve marketler düzeyinde yaşanan gelişmeler, böylece doğrudan halkla içiçe olmayan bizim sektör içinde yaşanmaya başladı diyor. Açık hava reklamcılığının çok uzun yıllardan beri varlığını sürdürdüğünü aktaran Aksoy, ancak duvar, billboard, mega board gibi reklam ünitelerinde çok iyi durumda olmayan sektörün son dönemde hızlı bir yenileşme yaşadığını kaydediyor. Türkiye nin ekonomik gelişmesine paralel bir şekilde reklamcılık sektörünün de geliştiğine işaret eden Aksoy, Özellikle son 10 yılda ekonomik bir zıplama yaşıyor ülkemiz, buna paralel olarak da sektördeki reklam harcamalarımız, giderlerimiz inanılmaz derecede yukarı doğru çıkmaya başladı. Elbette mecralar kendi içerisinde değişkenlikler gösteriyor, konvansiyonel reklam mecraları biraz daha yerinde sayarken, dijital ortamlar çok da hızlı şekilde yukarı doğru evrilmeye başladı. Açık hava ise aşağı yukarı aynı yerinde. Yani reklam pastasından aldığı yüzde oranı aşağı yukarı aynı yerlerde dolaşıyor tespitinde bulunuyor. Açık hava reklamcılığının son 20 yıl içinde hızlı bir değişim geçirerek, fırça ile resim yapılır halden dijital baskılar dönemine geldiğini anlatan Aksoy, Dijital baskılardan sonra şimdi dijital ekranlar gelmeye başladı. Aslında belediyeler dijital ekranların önüne set olmasalar şu anda İstanbul un önemli bir kısmında dijital ekranları görebilirdik. 10 yıl sonrasını konuşmak, benim için biraz zor. Hızlı biçimde gelişen teknoloji içinde bu sektör de mutlaka kendi yerini bulacaktır diyor. 109

112

113 II. OTURUM GELECEKTE YENİ SEKTÖRLER Prof. Dr. Kerem ALKİN İstanbul Medipol Ü. Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölüm Başkanı Prof. Dr. Murat Ali YÜLEK İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Fuat TOSYALI Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Osman ARSLAN Ziraat Katılım Bankası Genel Müdürü Colin CROWELL Twitter Küresel Kamu Politikalar Başkan Yardımcısı

114 GELECEKTE YENİ SEKTÖRLER Gelecekle birlikte yeni teknolojiler de gelecek, Yeni teknolojiler yeni sektörler doğuracak. Yeni sektörlerde yeni markalar boy gösterecek. 20 yıl önce hayal edilemeyenler bugün gerçekleşirken, geleceği hayal edenler, bugünden kazanacaklar. Dün sanal dünyanın sosyal ve ekonomik hayatımızda bu denli etkin olacağını kimse düşünmüyor. Bugün, onlar olmadan kimse bir şey yapamıyor. Gelecek, kendi gerçekliğiyle birlikte geliyor. Geleceğe, bugünden hazır olmak için, teknolojiyi, ihtiyaçları ve insan ilişkileri şimdi analiz etmek gerekiyor. Şimdi gelecek fikirlerine can suyu vermek vakti

115 Prof. Dr. Kerem ALKİN 28 Haziran 1965 te İstanbul da doğdu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi nden mezun olan Alkin, aynı üniversitede yüksek lisans ve doktorasını tamamladı de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi nde araştırma görevlisi oldu yılları arasında İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Para- Banka Bilim Dalı Başkanlığı görevini yürüttü te İstanbul Ticaret Üniversitesi Ticari Bilimler Fakültesi nde iken profesör oldu. Aynı üniversitede, yılları arasında, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü, Meslek Yüksekokulu Müdürlüğü, Uluslararası Ticaret ile, Bankacılık-Finans Bölüm Başkanlığı görevlerinde bulundu yılları arasında Bloomberg HT Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürüttü. 16 Nisan 2013 den itibaren İstanbul Ticaret Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanlığı görevini üstlendi. 11 Mart 2014 den 23 Mart 2015 e kadar Nişantaşı Üniversitesi Rektörlük görevi yaptı. 26 Mart 2015 den bu yana İstanbul Medipol Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi nde öğretim üyeliği görevini sürdürüyor. MOBİLSİAD Başkanlığı ile Harp Akademileri Komutanlığı öğretim üyeliği görevinde bulunan Alkin evli ve 1 çocuk babasıdır. Prof. Dr. Murat Ali YÜLEK 1968 de Ankara da doğdu de Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği ni bitirdi. Yale ve Boston Üniversitelerinden işletme yüksek lisans derecelerine, Bilkent Üniversitesi nden de iktisat dalında yüksek lisans ve doktora derecelerine sahiptir. İstanbul Ticaret Üniversitesi öğretim üyesi ve PGlobal Küresel Danışmanlık ve Eğitim Hizmetleri A.Ş. ortağı olan Yülek, aynı üniversitede Finans Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyeliği ve Sanayi Politikaları Ana Bilim Başkanlığı görevlerini de yürütüyor. İslam Kalkınma Bankası nda proje değerlendirme uzmanı ( ), IMF de iktisatçı ( ) olarak çalıştı, Dünya Bankası ve diğer uluslararası kurumlarda danışmanlık görevlerinde bulundu. THK Üniversitesi İşletme Fakültesi Kurucu Dekanı olarak görev yaparken eş zamanlı olarak Üniversite Senato üyeliği, Üniversite Yönetim Kurulu üyeliği görevlerini de yürüttü. Georgetown Üniversitesi nde ders veren Yülek, Yale ve Bilkent Üniversitelerinde öğretim asistanı olarak görev yaptı. 17 Aralık 2014 tarihinden itibaren TÜBİTAK Bilim Kurulu üyesi olarak vazife yapıyor. Fuat TOSYALI 1961 de Hatay da doğdu de hem okula, hem de babasının yanında çıraklığa başladı de aile üyeleriyle birlikte Tosyalı Metal A.Ş. yi, ardından da Tosyalı Demir Çelik A.Ş. ve Tosçelik Profil ve Sac End. A.Ş. yi kurdu. Tosyalı Holding, 2010 da Türk Özel Sektörü nün ilk yassı çelik üretimi yatırımını Türkiye ye kazandırdı te dünyanın tek seferde kurulan en büyük çelik boru üretimi yatırımını tamamladı te Afrika pazarı kapsamında Cezayir de Ton/yıl kapasiteli inşaat demiri üretecek kompleksini açtı. Japonya nın lider şirketlerinden Toyo Kohan ile Tosyalı-Toyo A.Ş. adı altında ortak bir şirket kurdu de, Türkiye de yapmış olduğu yatırımlar ve sosyal sorumluluk projelerinden dolayı TBMM tarafından Üstün Hizmet Madalyası ile onurlandırıldı de Yılın İş Adamı, 2010 da ise Yılın Yatırımcısı olarak ödüllendirildi. Nisan 2008 de John Hopkins Üniversitesi nde (JHU) konferans verdi ve JHU İşletme Fakültesi Yönetim Kurulu Üyeliği ne getirildi. Osman ARSLAN Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi İstatistik bölümünden mezun oldu. Aynı üniversitenin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü nde yüksek lisansını tamamladı de Ziraat Bankası nda göreve başlayan Arslan, yılları arasında çeşitli özel sektör bankalarında yöneticilik yaptı yılları arasında Halk Bankası nda sırasıyla Bölüm Müdürü, Daire Başkanı, Genel Müdür Yardımcısı ve Arap Türk Bankası nda Genel Müdür olarak vazife aldı. Mart 2012 tarihinde Finansal Yönetimden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak Ziraat Bankası nda göreve başlayan Arslan, Ocak 2013 tarihinden itibaren Uluslararası Bankacılık ve Ortaklıklar Genel Müdür Yardımcısı, Ağustos 2014 tarihinden itibaren de Bilgi Teknolojileri Yön. Genel Müdür Yardımcısı olarak atandı. Arslan, 18 Şubat 2015 tarihinden bu yana Ziraat Katılım Bankası Kurucu Genel Müdürü olarak görev yapıyor. Colin Crowell Boston College den mezun olan Crowell, kamu sektörüne geçmeden önce Peru da gönüllü öğretmen olarak bulundu. Daha sonra ABD Federal İletişim Komisyonu Başkanı na kıdemli danışmanlık yaptı. Twitter da görev almadan önce, 20 yıl boyunca, ABD Senatörü Edward J. Markey nin telekomünikasyon ve internet uzmanı olarak çalıştı. Twitter da küresel kamu politikalarından sorumludur. Hem Washington, hem de dünyada şirketin teknoloji ve kamu politikalarıyla ilgili gündemini yönetiyor. Bu kapsamda devlet yetkililerini Twitter ile ilgili bilinçlendiriyor. Aynı zamanda adındaki küresel sosyal sorumluluk programını yürütüyor.

116 MUSiAD ViZYONER 15 SEKTÖRLER ZiRVESi 114

117 115

118 GELECEKTE YENİ SEKTÖRLER GELECEKTE YENİ SEKTÖRLER 116 Kerem Alkin: Geleceğin sektörlerini konuşmak kolay iş değil. Tarıma dayalı yerleşik toplum düzenine geçişten, yani MÖ 5000 lerden bu yana değişmeyecek bazı şeyler olacak. İnsanlar giyinmeye devam edecek, beslenmeye devam edecek, barınmaya devam edecek, korunmaya devam edecek. Bir yönüyle bakıldığı zaman önümüzdeki dönemde tekstil, hazır giyim, tarım, gıda, konut endüstrisi, gayrimenkul, savunma gibi alanlar önemlerini kaybetmeyecekler. Ancak değişik şeyler de olacak. Neler olacak? Mesela akıllı cihazların pil sorunu çözülmedi bir türlü, belki kısa ve orta vadede tekstil ve hazır giyimde üretilen ürünlerin büyük bir kısmı bu akıllı cihazlarımızı şarj edecek özelliğe sahip olacak. Bu yönüyle bakıldığında, önümüzdeki 30 yıl, 50 yıl vazgeçilmeyecekler, sektörler çok büyük bir dönüşümden geçecekler. Bizim hikâyemiz de şu: Biz Türkiye yi önümüzdeki 30 yıl sürekli daha yüksek katma değer üretmeyi başaran bir ülke olması hedefiyle bu coğrafyanın ekonomi ve demokrasi gelişkin ülkesi yapabilecek miyiz? Derdimiz bu Birbirinden değerli konuşmacılarımız var. Bu işleri akademik boyutta en çok araştıran, Türkiye adına en çok dünyayı ziyaret eden kişilerden birisi olarak Prof. Dr. Murat Ali Yülek ile başlıyoruz. Kendisine şunu sorma ihtiyacı hissediyorum: Murat, acaba 5000 yıldan bu yana devam eden temel sektörler hâlâ önemlerini devam ettirecekler mi? Nasıl bir perspektiften bakmamız gerekiyor gelecek 30 yıla? Senin çok yakın tarihte Güney Kore, Japonya, Ekvator ziyaretlerin oldu. Oralardan ne tür izlenimler aldın, dünya nasıl konuşuyor bu işleri?

119 Murat Ali Yülek: Sektörleri seçmek, hangi sahada hizmet veya mal üretim yapacağını seçmek Bunu özel sektör tabiat itibariyle yapıyor. Siz her biriniz bir alanda iş yapıyorsunuz. Belki babanızdan dolayı o sahada çalışıyorsunuz. Ama devamlı olarak, Sektörde kalmalı mıyım, başka bir sektöre geçmeli miyim? sorularının içindesiniz. Dolayısıyla sektör seçiminin muhataplarından biri de özel sektördür. Öncelikli sektörlerini belirleyen ülkeler, daha başarılı oldular Fakat sektör seçimini ülke bazında düşünmeye başladığınız zaman bambaşka bir saha haline geliyor. Yani siz ülke yöneticileri olarak, bazı sektörleri diğerlerine göre daha çok önemsemeli misiniz? Mesela Bir çelik sektörü, bir gazoz sektöründen daha mı önemlidir? sorusunu devlet açısından sorduğunuzda, bambaşka bir sahaya giriyorsunuz; esasında biraz da tabu bir alana giriyorsunuz. Genel görüş şudur ki, ülkeler şu an itibariyle sektörleri seçmemelidir, bunu pazara bırakmalıdır. Ancak işin realitesine girdiğiniz zaman iki şeyi fark ediyorsunuz: Birincisi sektör seçen ülkeler, sektör seçmeyen ülkelere göre daha başarılı olmuşlar. Örnek Japonya veya Kore. Bu arada sektör seçmek İngilizce pick in the winners şeklinde ifade edilir, yani kazanan sektörleri seçmek, kazanan ata oynamak gibi. Japonya öncelikle sektörlerini 1850 de belirledi Mesela Kore ya da Japonya ya baktığınız zaman, bu ülkeler 1950 lerden beri değil 1850 lerden beri bazı sektörleri diğerlerine göre daha önemli kabul edip oraya doğru yönlenmişti. Bunda da başarılı olmuşlar. Başarının kriteri nedir? Mesela kişi başına gelirinizi bin dolardan bugünün parasıyla 30 bin dolara çıkartabiliyorsanız, o ülkenin başbakanı, cumhurbaşkanı, maliye bakanı olarak mutlu oluyorsunuz. Aslında piyasa kendi kendine hallediyor. Birileri gazoz, birileri çelik, birileri bilgisayar sektörüne giriyor ve bir şekilde kişi başına geliriniz yükseliyor. Dolayısıyla birinci soru kim açısından? Ben burada daha çok kamu açısından bakacağım, özel sektör yapması gereken şeyi zaten bilir. Kerem Alkin: Sormak istediğim bir husus var: Senin çok önemli bir ifaden var; yüksek gelir esnekliği olan mal ve hizmetlere ağırlıklı olarak yönelmek Türkiye açısından baktığımızda gelişimi giderek hızlanmakta olan az gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ekonomilere yönelik bir şey yapamayacak mıyız, yoksa yüksek gelir esnekliği olan mal ve hizmetler için Türkiye nin nelere dikkat etmesi lazım? ABD de sektör seçimi değil, savunma sanayi var Murat Ali Yülek: Sözü hemen oraya getireceğim. Sadece yarım kalan bir şeyi tamamlayayım. Kamu politikalarıyla ilgilenen iktisatçılar diyor ki, devlet herhangi bir sektörü sektör olarak desteklememelidir, piyasaya bırakmalıdır. Ama hiç sektör seçmiyorum diyen ülkeler bile, esasında bir şekilde bazı sektörleri seçiyorlar. Benim vereceğim örnek, belki vurucu örnek: ABD ye baktığımız zaman orada sektör politikası yok, sektörel seçim diye bir şey yok veya bizim sanayi politikası dediğimiz Industry Policy diye bir şey yok. Ama orada da Defense Policy, Savunma Sanayi diye bir şey var. Savunma Sanayi dendiği anda tam manasıyla bir sanayi alanının ve sanayi destekleme alanının içine giriyorsunuz. ABD de birçok teknolojik gelişim devlet tarafından desteklenen sanayi politikaları alanı olan Savunma Sanayi nden neşet etti. Örneğin mikro dalga. Amerikalılar, bu teknoloji uzaya gitmeye çalışırken keşfetti, daha sonra diğer alanlara yayıldı. Sektörler hangi kriterlere göre seçilmeli? Peki, kamu bazı alanları seçecek ve özel sektör açısından daha verimli, elverişli hale getirecekse bu sektörleri nasıl seçmeli, hangi kriterlere göre seçmeli? Türkiye son 50 senede 100 senede neler yaptı? Bunu konuşabiliriz, ama senin soruna geleyim: Hangi kriterleri kullanabiliriz dediğimiz zaman, pratiğe bakarsak Japonların 1950 lerden beri kullandığı bir yöntem var. Japon Kamu Sektörü diyor ki, Ben hangi sektörlere girersem veya özel sektörü hangi alanlara itersem, ileride gelirimi daha hızlı artırırım. Onların bulduğu cevaplardan bir tanesi, biz gelir esnekliği yüksek sektörleri seçelim. 117

120 118 GELECEKTE YENİ SEKTÖRLER

121 Gelir esnekliği yüksek sektörleri seçelim Gelir esnekliği yüksek sektör deyince, geliri yüksek insanlar neyi talep ederlerse onları üretmek demektir. Mesela, 70 li ve 80 li yıllarda elektronik nispeten gelir elastikiyeti yüksek bir maldı. Şimdi gelirler yükseldi ve elektroniğin maliyeti düştüğü için gelire oranla artık herkes talep ediyor. Ama eskiden mesela 1980 li yıllarda Türkiye de televizyon her evde yoktu; en azından 70 lerde her evde yoktu. 80 lerde her evde televizyon olmaya başladı. 90 larda her evde ortalama 1,2-1,3 televizyon olmaya başladı. Bugün Türkiye de her evde muhtemelen İstanbul da 2 şer, 3 er tane televizyon var. Türkiye nin geliri yükseldikçe bazı ürünlerin toplam tüketimdeki payı düşüyor, bazılarınınki artıyor. Şimdi hepimizin elinde birer telefon var, ayrıca bir fotoğraf makinemiz var, navigasyon cihazımız var, evde 2-3 tane televizyonumuz var. Dolayısıyla gelir yükseldikçe bazı malların talebi artıyor. Japonların büyük öngörüsü 1950 li yıllarda Japon kamu kesiminin politikalarından biri şöyleydi: Önümüzdeki 50 yılda dünyada gelir artacak, savaşlar bitecek, tüketim toplumu güçlenecek. Dolayısıyla biz böyle bir toplumda insanların en çok talep göstereceği malları üretelim. O zaman için bunlardan bir tanesi elektronikti, bir tanesi otomobildi. Bunların büyük kısmında da esasında Japonlar başarılı oldu ve para kazandı. Bu, bir kriter; iki kriter daha var, onlardan da istersen bahsedeyim Kerem Alkin: Onu ikinci bölümde isteyeceğim. Murat Ali Yülek: O iki kriteri söyleyip bitireyim. Kerem Alkin: Maddeleri sayalım, geleceğe yönelik sektörleri ikinci bölümde alacağım senden. Sektörün yaygınlığı da önemli Murat Ali Yülek: O iki kriter de şu: Birincisi o sektörün yaygınlığı Mesela gazoz sektörü, toprağın altından maden suyunu çıkartıp bir şişeleme tesisinde şişeleyip insanlara sunuyorsunuz. Bu yaygınlığı olmayan bir sektör, yani tedarik zinciri son derece kısıtlı olan bir sektör Cam sektöründen şişe alıyorsunuz, lojistik sektöründen de ürününüzü dağıtıyorsunuz. Ama mesela bir gemicilik sektörü dediğiniz zaman son derece yaygın bir sektör. Çelik sektöründen çelik alıyorsunuz, elektronik sektöründen navigasyon teknolojisini alıyorsunuz, motor sektöründen yeni gelişmiş motorları alıyorsunuz, cam sektöründen vs. Tedarik zinciri korkunç güçlü bir sektör gemicilik ya da otomobil ya da havacılık vs. Sektörde taşma da olmalı Dolayısıyla birinci kriter, kamu açısından desteklenmesi gereken sektörlerde yaygınlık dediğimiz etki, ötekisi de taşma veya öğrenme. Yani o sektörlerde üretim yaparken öğrendiğiniz bilgilerin diğer sektörlerde kullanılması. Savunma sektöründe bir görüntüleme teknolojisini geliştirdiğiniz zaman, o teknolojiyi geliştirirken öğrendiğiniz bilgileri, sağlık cihazlarında görüntüleme yaparken de kullanabiliyorsunuz. Genellikle Japonya, Kore vs. gibi başarılı örneklerde kullanılan kriterler bunlar. Yani birincisi geliri yükselen toplumların talep edeceği ürünler; ikincisi yaygınlığı çok geniş olan ürünler; üçüncüsü de öğrenme kapasitesi yüksek olan ürünler Kerem Alkin: Bizim asıl hedefimiz, bu organizasyonlar aracılığıyla, Türkiye deki reel sektöre gelecek yıl için olabilecek yeni sektörlere yönelik fikir vermek, sizlere belirli yol haritaları konusunda yardımcı olmak. Bu konuyla ilgili en anlamlı mesajı verebilecek kişilerden bir tanesi de Sayın Fuat Tosyalı. O, gerçekten bir başarı öyküsü. Ben, Sayın Tosyalı sayesinde, Kur an-ı Kerim de dünya ekonomisi için çok önemli sayılabilecek hiçbir metalin ismi geçmezken, sadece demirin isminin geçtiğini öğrendim. O konuyla ilgili detayı Sayın Tosyalı dan almamız gerekebilir. İnsanoğlunun vazgeçemeyeceği sektörler bağlamında ele alındığında, demir çelik endüstrisi bugün dünya ekonomisi için ne anlam ifade ediyor, neden dikkatli olmamız lazım, bu konuda hangi ipuçlarını vereceksiniz? 119

122 GELECEKTE YENİ SEKTÖRLER Fuat Tosyalı: Teşekkür ederim hocam, böyle enerji yüklü bir salon olunca düşünüyorum; acaba ne söyleyelim de buradan herkes istediğini alsın. Kerem Hocam da bahsetti, benim sektörüm demir çelik. Demir, Kur an-ı Kerim de adı geçen tek elementtir ve hakikaten bu isimle inmiş Hadid Sûresi vardır. Hadid Suresi 25. ayette der ki, Biz insanlar için, içinde çok büyük bir güç olan demiri de indirdik ki, ondan faydalansınlar diye. Allah a her zaman dua ediyorum; iyi ki böyle bir sektördeyim. Yoksa durmadan biz de trend değişiklikleriyle sektör değiştirmek durumunda kalırdık. Önümüze de, gerimize de bakıyoruz Demir çelik sektörünün Türkiye neresinde, Türkiye deki çelikçiler bu sektörün neresinde, Türkiye deki çelik sektörü dünyadaki trendin neresinde? Buna bakmak lazım. Bu bizim için çok önemli. Hem yapacağımız yatırımlarımızı yönlendirmemiz açısından, hem de yaptığımız yatırımların değerlendirilmesi açısından oldukça önemli. Biz her zaman yatırımlarımızı planlarken, Önümüzde neler var, kimler var, neler üretiyor? Gerimizde neler var, kimler var, neler üretiyor?, ona çok dikkatli bakıyoruz. İnşaat demiri ürettik, çünkü ev yapıyorduk Türkiye deki demir çelik endüstrisi ilk kurulduğu yıllarda, inşaat demiri üretimi üzerine kuruldu. Çünkü o yıllarda Türkiye nin yapılaşmaya ihtiyacı vardı. Toprak evlerden betonarme yapılara geçiş süreci yaşanacaktı. Kalkınacaktı, kalkınma için de inşaat demiri lazımdı. Bunun için de inşaat demirine dayalı bir demir çelik endüstrisi oluştu. Hemen akabinde yassı demir Neden yassı demir? Çünkü beyaz eşyanın, otomobilin üretimi için yassı çelik ihtiyacı düşünüldü ve yassı çeliğe geçişle ilgili yatırımlar başladı. Fakat bu yatırımlar çok uzun süre dünyadaki trendi takip etmediği için, hemen hemen 2010 yılına kadar dünyadaki gelişmekte olan ülkelerin hepsinde ve Türkiye de ters bir yapı oluştu. Gelişmiş ülkelerde genellikle yassı çelik üretimi toplam üretimin %70 ini oluşturur, uzun ürün üretimi ise %20 sini oluşturur. Uzun demirden yassı demire geçemedik Ama ülkemizde ve az gelişmiş ülkelerde uzun ürün %70-80 i oluşturur, yassı ürün %20 leri oluşturur. Ülkemiz o geçişi gerekli zamanda yapmadığı için uzun bir süre bir yandan uzun üretim ihracatı yapma peşinde koşarken, diğer yandan da kendi ihtiyacı olan yassı çeliği de ithal etme durumunda kaldı. Bu da Türkiye de bir anda farklı sektörleri geliştirdi. Bu sefer ithalatçılıkla ilgili depoculuk, servis merkezlerini geliştirdi. Bu işi yapanlar, o gün ithal edip pazarına, müşteriye sahip olanlar, o işin üretimini düşünmedikleri ve planlamadıkları için bu sefer yassı çelikte farklı aktörler gelişti. Bu işe, sobacılıkla başladık Bizler ne yaptık? Bizler bu sektörde işe, 50 li yıllarda 900 metrekare bir dükkânla başladık. Tenekeci, sobacıydık Birçok dostumuz geçmişimizi bilir, tek bir hedefimiz vardı o zaman, çırakken dahi bir şeyi düşünüyorduk: Çok zor elde ettiğimiz o yassı çelik rulo sacı nasıl üretebiliriz? Aradan geçen yıllar içerisinde, yaşı uygun olan dostlarımız bilir, soba, boru yaptık. Soba borusu yaldız boyalıydı, emaye bile yoktu; daha sonra emaye borular başladı, mobilya türü auer ler, demir dökümler vs. Dedik ki; biz bu yassı çeliği üreteceğiz Biz bütün bu trendlerin tamamını öncü olarak takip ettik, hepsinin üretimini yaptık. Arkasından dedik ki, Biz bu yassı çeliği üreteceğiz. Denenmemiş bir şeyi denedik. Hakikaten birçok çelik üreticisinin, yılların çelik üreticisinin bunun yapılamayacağını iddia ettikleri bir ortamda yaptık. Kaldı ki o yatırıma girdiğimizde Amerika da tarihin en büyük küresel krizi başlamıştı. Tam da o dönemde biz çok daha ağır bir yatırıma girdik. Bütün bunları ne için anlatıyorum? Çoğu zaman trend sektörler gelişiyor. Ama biz hiçbir zaman üretimden vaz geçmedik. Malum, bundan sene evvel bir bankacılık enstrümanlarıyla ilgili önemli bir gençlik kitlesi bu akıma kapıldı. Üretimi bıraktı, üre- 120

123 121

124 GELECEKTE YENİ SEKTÖRLER timin gereksiz olduğu düşünüldü her açıdan. Üniversite gençliği hemen iktisadi enstrümanların peşine düştü. Mortgage enstrümanlarından tutun, bankacılık enstrümanlarına kadar kolay para kazanmanın peşine düştü herkes. Yeni nesil üretimi bıraktı, oysa üretim gerekli Önlerinde bilgisayarlar, iş yerlerine gitmeye gerek yok, hemen home-ofislerde enstrüman alıp satmalar Bu balon öyle bir büyüdü ve patladı ki, sonunda reel üretimin gerekliliği ortaya çıktı. Bugün dönüp baktığımız zaman bütün dünyada emtialarla ilgili değerlerde düşüşler var. Netice itibariyle üretime dönük yatırımlara girmek kolay değil. Ancak Türkiye genetik olarak girişimci bir ülke Ben dünyanın neresine gidersem gideyim, sanki Atatürk Havalimanı ndaymışım gibiyim. O kadar çok Türkçe konuşan insan var ki sağımda, solumda. Pazartesi Cezayir in başkenti Oran a uçtum. Neredeyse İstanbul dan günde 2 tane uçak inip kalkıyor, 3 sene evvel bunların hiçbiri yoktu. Oradan Milano ya uçtum, hak getire, tamamı neredeyse Türk, tekstil haftası varmış orada, bütün tekstilcilerimiz orada. Gelişmiş teknolojiye ciddi yatırımlar yapıyoruz Buradan şuna geleceğim: Biz Türkiye de demir çelik sektöründe, gelişmiş teknolojilere çok ciddi yatırım yapıyoruz. İkinci bölümde anlatacağım, Japon ortağımızla, çok yeni ürünler sunacağız Türkiye piyasasına. Bir yandan Türk demir çelik sektörü olarak hakikaten ileri teknolojilere yatırım yapmak durumundayız, yapıyoruz. Diğer yandan da daha kalkınmakta olan, gelişmekte olan bizden gerideki ülkelerde de fırsatlar arıyoruz. Doğal olarak artık Türkiye demir çelikte zaten dünya sıralamasında ilk 10 da. Peki, bu yeter mi? Yetmez. Bizim artık katma değeri yüksek ürünlere geçmemiz lazım. Bu işe yatırım yapacak bütün aktörlerin gelişmiş teknolojilere yatırım yapması lazım. Çünkü bugüne kadar yaptığımız yatırımlarda biz tek bir şey yaptık: ileri teknoloji. Aynı ürünü üretsek bile daha ileri bir teknoloji ile nasıl üretebiliriz diye, o ekipmanlara yatırım yaptık. Tosyalı nın oyun alanı; tüm dünya Bugün Cezayir de yatırım yapıyoruz. Cezayir de enerji çok ucuz, hammaddeye dayalı şeyler ucuz. Bu, bir fırsat ama buna rağmen, Cezayir de bir gün gelecek enerjiyi biz dünya fırsatlarıyla alacakmışız gibi çok daha az enerji tüketen, çevreye duyarlı tesisler dizayn ediyoruz. Böylece oralar global markete açıldığında biz herkesten önce bir sonraki segmente geçelim diye. Buradan şuna geleceğim: Biz demir çelik sektörüne girmek isteyenlere, öncelikle bu sektörde oyun alanının ne olduğunu baştan doğru belirlemelerini tavsiye ederim. Mesela Tosyalı nın amacı veya oyun alanı dünya Biz oyun alanımıza dünya olarak bakıyoruz. Biz bütün dünyada oyuncuyuz diyoruz. Şu an 3 kıtada üretim yapıyoruz ama 3 kıtada farklı segmentlerde. Avrupa için yaptığımız ürünler çok daha farklı ürünler, Afrika için yaptığımız ürünler çok farklı ürünler, Türkiye için yaptığımız ürünler çok daha farklı ürünler. Doğal olarak aynı şeyi tekrarlamak yerine seçtiğimiz oyun alanına uygun ürünleri üretmeyi hedefliyoruz. Kerem Alkin: Çok teşekkür ediyorum. Önemli problemlerden bir tanesi şu: Soğuk savaşın 1990 lı yılların başlarında tamamlanması sonrasında dünyada sanayi ötesi toplumlara geçiş sürecinde bazı kırılmalar yaşandı. Türkiye, 90 lı yılların başlarından itibaren geçen 25 yıllık dönemde 1-2 taktiksel hata yaptı. Biz sanayi toplumu ile ilgili sürecimizi tam tamamlamadan sanayi ötesi topluma geçme aşamasına geldik. Dolayısıyla imalat sanayinin Türk ekonomisindeki konumunu yeniden formatlamaya ihtiyacımız var. Bunu şöyle izah edebiliriz: Dün Türk filmlerinde Münir Özkul imalat sanayinin ustabaşısıydı. Bugünün dizilerinde plazalar var. İki bambaşka yaşam Bu zaviyeden bakınca, biz Türkiye deki bütün insan kaynağını çok riskli bir şekilde, sadece hizmetler sektörüne yetiştiriyoruz gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. Oysa Türkiye henüz sanayi toplumu olmayla ilgili sürecini tamamlamış değil. Dolayısıyla burada insan kaynağı planlamasıyla ilgili olarak çok farklı noktaları göz ardı etmememiz gerekiyor. Ancak bu kurgu sorunu 122

125 sadece Türkiye ile sınırlı değil, dünyada da bununla ilgili olarak önemli bir kurgu sorunu var. Soğuk savaş bittikten sonra, çok enteresan bir şekilde dünya ekonomisi daha kolay para kazanmanın yol ve yöntemlerine yoğunlaştı. Bunun dünya ekonomisi için sürekli risk oluşturabilecek en ilginç yönü, uluslararası finans sistemindeki işlem hacminin 900 trilyon dolara ulaşmasıdır. Oysa dünyanın mal ve hizmet üretimi açısından ulaştığı büyüklük 80 trilyon dolardır. Arada 10 kat fark var. Bu fark, dünya ekonomisi için her zaman çok büyük risklere işaret ediyor. Gelecekte önemli sektörlere yönelik olarak Türkiye de bir yatırım bir planlama hamlesi yapılacaksa, bu yatırımların finansmanına yönelik olarak da stratejileri gözden geçirmeyi ve finansmanla ilgili olarak yeni bakış açılarına ihtiyacımız var. Ben bu bağlantıyı kurduktan sonra sözü Sayın Osman Arslan a bırakıyorum. İnsanoğlu için gelecekte faydalı olabilecek projeleri etik bir bankacılık anlayışıyla nasıl ete büründürebileceğiz? Osman Arslan: Çok teşekkür ediyorum. Toplantılarımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Fuat Bey biraz önce bahsetti, bir dönem gerçekten finans ve bankacılık gençlerin çok girmek istediği sektörlerin başında geliyordu. Hâlâ da bu önemini yitirmiş değil. Ben de bu hata yı yapanlardan biriyim. Biraz da alındım doğrusu ama gerçeği ifade ediyor. Önemli olan finansmanın dayandığı ilkeler Ben üniversiteden mezun olduğumda medya finans ağırlıklı kariyeri teşvik eden bir yapıdaydı. Dolayısıyla yeni mezun olan arkadaşlar bu sektöre girmeyi yeğlediler. Tabiî ki finansman, bankacılık çok gerekli bir unsur, bu olmadan yatırımı yapmak, büyütmek ve para ihtiyacını gidermek mümkün değil. Ancak önemli olan bu finansmanın hangi ilkelere dayandığıdır; hangi felsefeye dayalı olarak ilerlediği finansın kendisinden çok çok daha önemlidir. Kerem Hocam bahsetti: 80 trilyon dolarlık bir dünya ekonomisine karşılık 900 trilyon doları bulan bir finans büyüklüğü var. Bu aradaki fark nerede? Üre- 123

126 124 GELECEKTE YENİ SEKTÖRLER

127 timde olmadığı kesin, yani üretime ve bir zenginliğe dayanmadığı kesin, kaldıraçlı bir sistem anlayışı içerisinde, türev finansal araçlarda dolaşıp duruyor. Oysa bu aradaki farkın kapatılarak projeye, üretime, dolayısıyla zenginliğe ve istihdama yansıması çok çok daha önemlidir. Finans bazlı değil, üretim bazlı ekonomi Bu açıdan finans bazlı bir ekonomik anlayış değil de daha üretim bazlı, yenilikçi bazlı, inovasyon bazlı, reel sektör bazlı bir anlayışın hâkim olması eskisine göre baktığımız zaman çok daha önemlidir. Çünkü dünyada nüfus hızlı bir şekilde artıyor, zenginler ve fakirler arasındaki uçurum git gide genişliyor. Bu ise yönetilmesi çok zor sıkıntılar meydana getiriyor. İşte terörün, savaşların, çatışmaların kaynağına baktığımız zaman, bu zenginlik farkı, etkenlerden bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. Kerem Alkin: Söyledikleriniz hafta sonu Türkiye nin gerçekleştirdiği G-20 Zirvesi nde de çok net konuşuldu. MÜSİAD yönetimi de bu toplantılara aktif bir katılım gerçekleştirdi. Neticede G-20 liderleri önümüzdeki döneme yönelik olarak üretimi tekrar öncelikli kılan ve dünyada yatırımların finansmanıyla ilgili olarak yeni çözüm modelleri oluşturulmaması halinde dünya ekonomisi için sizin belirttiğiniz risklere işaret ettiler. Yoksullukla mücadele ve refahın tabana yayılması anlamında daha aktif bir süreç izlenmesinden söz ettiler. Osman Arslan: Çok doğru, haklısınız. G-20 sonuç bildirgesine de varlık bazlı finansmanın, aslında dünyadaki ismiyle İslami Bankacılık anlayışının ülkeler nezdinde daha fazla çalışılıyor olması ve bu alanın destekleniyor olması kanaatine varıldı. Burada varlık bazlı finansman derken finansmanın arkasında gerçek bir proje, gerçek bir üretim ve ticaretin olması çok çok önemli Eğer dünya ve ülkemiz bu yöne doğru ilerlerse; finansörlerin, elinde kaynak bulunduranların, bankaların bence üretime, projeye, sanayiye, yenilikçiliğe çok daha fazla eğilmesi önem arz ediyor. Faiz haram, ticaret helaldir Kur an-ı Kerim de yer alan Hadid Suresi nden bahsedildi. Hepimizin malumu Allah, Kur an-ı Kerim de faizi yasak, ticareti helal kılmıştır. Bu ne demek? Arkasında gerçek bir üretim olmayan, somut bir varlık olmayan işlerden kaçının demek. Yani bugünkü moda tabiriyle varlık bazlı finansmandan bunu anlamak gerekiyor. Elbette işin içine etik prensiplerin, hakkın, adaletin de girmesi gerekiyor. Katılım bankacılığın özünde, riski paylaşmak var Finansmanın bir anlamda felsefesinin ve çalışma anlayışının da bu yöne kayması gerekiyor. Paylaşımcı, riski paylaşan bir finansman anlayışının ortaya çıkması gerekiyor. Katılım bankacılığının özünde aslında bu var. Sadece teminatını ver, krediyi al, işi başaramazsan ben teminatı paraya çeviririm ve riski tamamen senin üzerine yıkarım anlayışı yok. Bundan ziyade Arkadaş gel, güzel bir iş planı çıkar, projene bakalım ve birlikte bu işi sırtlayalım, ortak olalım anlayışı var. Ortaklığa dayalı, risk paylaşımına dayalı bir finansman anlayışının çok daha önemli olduğu bir dönemdeyiz. Onun için katılım bankacılığı hem dünyada hem de ülkemizde yükselen bir trend. Tüm eksikliklerine rağmen her geçen gün sorunlarımızı da bu alanda gidermek suretiyle büyümeye doğru gidiyor. Projelere dayalı finansman artmalı O açıdan biz hem Ziraat Katılım Bankası olarak, hem de Türkiye de diğer katılım bankaları olarak projelere dayalı bir finansmanın ağırlığının artmasından yanayız. Bunu gerek Katılım Bankaları Birliği nezdinde, gerek değişik sektör toplantılarında, gerek ekonomi yönetimimiz, Katılım Bankacılığına gereken desteği veriyor. Bizim de işadamlarımızdan, girişimcilerimizden ricamız; proje finansmanına dayalı, yeni iş planlarına dayalı bir finansman anlayışının hâkim kılınması noktasında gerekli kamuoyu baskısının yapılması önemlidir. Bu şekilde zaten düzenlemeler ortaya çıkıyor ve hayata geçme imkânı buluyor. 125

128 GELECEKTE YENİ SEKTÖRLER Bankacılar genellikle şuna bakar; geçmiş performansa bakılarak, bilanço gelir gider tabloları analiz edilerek, bir finansman imkânı sağlanır. Oysa proje finansmanında gelecekteki yapılacak işler ve bunların üreteceği nakit akımı çok daha önemlidir. Bankalar bu işe girmiyor demiyorum, katılım bankaları ve konvansiyonel bankalar girmeye başladı. Ama bunun ağırlığının artması gerektiği yönünde inancımız çok fazla. İslami bankacılığın büyüklüğü 4 trilyon dolar Bugün dünyada İslami Bankacılık büyüklüğü trilyon dolara yakın bir büyüklükte dolaşıyor. Bunun 2025 yılında 8 trilyon dolarlara kadar çıkacağı öngörülmekte. Biz bu alanda yatırım yapılan bankalarla, katılım bankalarıyla görüştüğümüz zaman, hep böyle bir proje arıyorlar, Bize de bir varlık gösterin, bir proje gösterin ki, biz buna yatırım yapalım diyorlar. O açıdan ülkemizde katılım bankacılığına uygun proje finansmanları, büyük olabilir, belki küçüklere de girmek gerekiyor. Türkiye nin ilk kamu katılım bankası olarak bu alanda devletimizin de desteğinin olduğunu görmekteyiz. Hep birlikte bankacılıkta yeni bir anlayışın, yeni bir bakış açısının getirilmek suretiyle geleceğin yüksek katma değer üreten, iyi tanımlanmış, çerçevesi iyi çizilmiş proje finansmanlarının gündemimizde çok daha fazla olmasını arzu ediyoruz. Bu konuda da iş adamlarımızdan gerekli destek ve işbirliğini bekliyoruz. Teşekkür ediyorum. Kerem Alkin: Mobilite, çok kritik bir başka konu Ben üniversitedeki görevimin yanı sıra Mobil Servis Sağlayıcı İşadamları Derneği Başkanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı nezdinde de İnternet Geliştirme Kurul Üyeliği görevini yürütmekteyim. O nedenle içinde bulunduğumuz dönemde Türkiye nin bilişim endüstrisindeki dönüşümleriyle ilgili olarak çok yoğun çalışıyorum. Bu arada Twitter ile ilgili de, sürekli kuş ötüyor, onu da Collin e hatırlatmak istedim. Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye için çok iyi bir şey yaptı. Türkiye yi 4G den 5G ye geçirecek yepyeni bir ihale süreci başlattı. Buna biz, formülize olarak, 4.5G dedik. Esprilere konu olsa da Türkiye ye önümüzdeki 20 yıl için belki mobilite anlamında çok farklı bir ufuk açtı. Önümüzdeki dönemde en çok konuşulacak konulardan bir tanesi bu mobilite Sayın Collin Crowell dan biz bu mobilite dünyasının perde arkasındaki büyük gücü öncelikle dinleyelim. İkinci bölümde de buradaki potansiyelden gelecek için sektörel boyutta ne çıkarabilir, onu da alacağız. Collin Crowell: Beni davet ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Burada olmaktan dolayı oldukça mutluyum. Twitter ile ilgili hatırlatmak istediğim şeylerden bir tanesi şu: Twitter bir sonraki Mart (2016) ayında değişime uğrayacaktır. Yani ilk 10 yılındaki formunda kalmayacak. İnternet yükselince, Twitter gibi şirketler oluştu Bilgisayar devriminin gerçekleştiği dönemlerde ben öğrenciydim. Massachusetts Boston da genç bir öğrenciyken bizim dijital donanımlarımız vardı, bilgisayarlarımız vardı. Aynı zamanda temel öncül bilgisayarlarımız vardı. Bu bahsettiğimiz bilgisayar şirketleri, çok büyük şirketlerdi, bilgisayar endüstrisinde oldukça bilinen isimlerdi. Bu şirketlerden hiçbiri artık yok, hiçbiri şu anda piyasada değil. Ama bilgisayarın kendisi var olmaya devam ediyor ve gelişmeye devam ediyor. İnternetin yükselişiyle beraber açık bir platform oluştu, inovasyon ortamı oluştu. Bu şekilde de Twitter gibi şirketler gelişebildi. Ama binlerce diğer şirket de yeni bir fikir ortaya atabilir. Göreceli olarak piyasalara ulaşmak için daha az çaba göstererek ortaya çıkabilir. Aynı zamanda kendi fikirlerini ve kendi ürünlerini dünya ile paylaşabilirler. Bir anlamda Twitter a bakabilirsiniz, genç bir şirket olarak görebilirsiniz. Tabiî ki demir çelik ya da finansal sektör gibi eski bir sektörden bahsetmiyoruz. Twitter de piyasa bilgileri de paylaşılıyor Ama burada bizim ortak noktalarımız da var, Twitter ve diğer sektörler arasında. Bunlardan bir tanesi daha önce de duyduğunuz gibi hem çelik sektörü, 126

129 127

130 128 GELECEKTE YENİ SEKTÖRLER

131 hem finansal bankacılık endüstrisi teknolojiye oldukça büyük oranda yatırım yapmaktadır. Bunlar gelişmiş mobil teknoloji, mobil ödeme ve bankacılık işlemleri gibi, enerji sektörü gibi sektörlere yatırım yapmaktadırlar. Aynı zamanda enerji piyasaları üzerine tweet atılıyor. Çelik sektörü için de gerekli bilgilerin paylaşıldığı teknolojilere yatırım yapılıyor. Baktığımızda Twitter ın açık platformu konuşma ve içerik paylaşımı için uygun bir platformdur ve piyasayla ilgili bilgi burada paylaşılabilir. Ekonomi ve günlük yaşam bağlamında diğer sektörlere ve endüstrilere baktığımız zaman, yine Twitter dan yararlanıyoruz. Ekonomik amaçlarınız da olsa, ya da spor, ya da televizyon izlemek istiyorsanız, ya da bir ünlüyü takip etmek istiyorsanız, ya da dünya liderlerini, önemli olayları takip etmek istiyorsanız, yine Twitter dan yararlanabiliyorsunuz. G20 de 20 milyon tweet atıldı Antalya da G20 yi gördük, konferansı gördük ve dünyanın en büyük ekonomilerinden 20 tanesinin Türkiye ye geldiğini gördük. Twitter olarak da bazı ülke başkanlarını ve kadrolarını ve diğer yöneticilerin neleri tartışmak istediklerini gördük Twitter üzerinden. Ve G-20 de tartışılan konuları gördük ve hafta sonu içinde 20 milyondan fazla tweet vardı bu platform içerisinde. Baktığınızda sizin yaşamınızda neler olduğunu takip edebiliyorsunuz, işinizi takip edebiliyorsunuz, kişisel ilgi alanlarını takip edebiliyorsunuz ve Twitter platformunda bu bilgileri toptan elde edebiliyorsunuz. Twitter da olayları o an öğreniyoruz Bununla ilgili size birkaç slayt göstermek istiyorum. Dünyada ne olduğunu düşünüyorsunuz? Öncelikle çok fazla olay gerçekleşmiştir ve eskiden bunlarla ilgili bilgileri nasıl edindiğimizi düşünelim. Geleneksel medyadan öğreniyorduk ve aydaki ilk adımı, televizyon izleyerek gördük. Aynı zamanda Oscar alanları gördük. Tweetlerle de şu an onlara ulaşabiliyoruz; insanların, dünya çapında gerçekleşen olayların bilgisini elde edebiliyoruz. Twitter da ve Twitter dışında Berlin Duvarı nın düşüşünü gördük. Geleneksel medya ile gördüğümüz haberlerin çoğunu şuanda Twitter da da görebiliyoruz. Bu da başka bir düşünce şekli, bu 2005 yılından bir görüntü, St. Peter s Alanı Roma da. Papa Benedict olarak adlandırılan isim verme gününü görüyoruz. Burada Papa Francis in 2013 yılındaki aynı kalabalığı görüyoruz, 2005 ve 2013 yıllarında gerçekleşen olayları da aynı derecede insan katılımı vardı, ama burada görüyoruz, her şeyi anında görebiliyorsunuz. Artık kameranız avucunuzda Aramak istediğiniz tüm insanlar, büyük haberler, özellikle de kameranız sizin hemen elinizde, avucunuzda. Bunu kullanarak haberlerinizi paylaşmak istediklerinizi, her şeyi hemen yayınlayabilirsiniz bence çok uzun bir süre değil, ama resimleri görürseniz ne kadar büyük bir değişim olduğunu buradan görebiliyoruz. Twitter üzerinde her 2 günde milyar tweet atılır. Yani bir gün içerisinde 5 bin tweet, yani birden çok dilde birçok hashtag ile yapılan içerikler, çok fazla veri bizim ağımız içerisinde dolaşmaktadır. 320 milyon kişi Twitter ın üyesi Baktığımızda kabaca 320 milyon kullanıcımız vardır, dünya çapında aktif kullanıcılarımızın sayısı bu kadar. Ama en önemli şeylerden bir tanesi; Twitter derin bir küresel şirkettir. Şu anda bu kullanıcıların %77 si Amerika Birleşik Devletleri nin dışındandır. Baktığımızda bu paylaşımların oranı artıyor ve Türkiye gibi birçok ülkede kullanıcılarımız bu hizmeti çok uzun zamandır kullanıyor. Twitter ile ilgili farklı özelliklerimiz var ve bu özellikler diğer platformlardan daha farklıdır. Twitter ın özellikle gelecekle ilgili neler düşündüğünü ve farklılıklarını gösteriyor. Baktığımızda sosyal medya şirketleriyle karşılaştırdığımızda Twitter canlıdır, gerçek yaşamda olanları ilk önce Twitter da paylaşırsınız. 129

132 GELECEKTE YENİ SEKTÖRLER Şimdi BBC yerine Twitter a gidiliyor BBC, CNN ya da diğer kablolu TV lere, haber kanallarına giderdiniz eskiden haberdar olmak için. Ama şuanda Twitter a gidiyorsunuz, neler oluyor, bunları öğrenmek için önce Twitter a bakıyorsunuz. Çünkü şahitleriniz var Twitter üzerinde. Bir spor faaliyeti, dünya kupası, ana haberler veya dünyada olan her şeyle ilgili ilk olarak Twitter a bakıyorsunuz. Halkın ilk olarak başvurduğu alanlardan bir tanesidir. Çünkü her şey anlık olarak paylaşılmaktadır Twitter da. Aynı zamanda insanlar dikkatli oluyor bu konuda, çünkü paylaşımlarının saniyeler içerisinde dünya çapında yayılmaya geçiyor. Baktığımızda yine Twitter ünlülerin birbiriyle etkileşimini ve şirketler arasında etkileşimi de sağlıyor. Aynı zamanda bizim şirketimiz de dahil yine etkileşimler sağlanabiliyor. Bu şirketlerin yanıt verebilirliği de oldukça yüksektir. Aynı zamanda Apple, iphone ya da Android cihazlarında da kullanabilirsiniz, web sitenizde de kullanabilirsiniz. 140 karakter ile mesaj metinleri de atabilirsiniz. SMS hizmeti de vardır. Yani birden çok platformda kullanılan bir araçtır. Mobil reklamcılığa bakmak lazım Şimdi biraz da geleceğine bakalım, mobil geleceğine ve sektörüne bakalım: Burada baktığımızda milyarlar rakamları görüyoruz, internetin gelişimini görüyoruz ve mobil gelişimi görüyoruz. Ama aynı zamanda akıllı telefonların kendileriyle ilgili mobil dünyanın da oldukça geliştiğini görüyoruz. Bu internet gelişimini takip edebilmek için, belki de sizi bu şaşırtmayacaktır, mobil reklamcılığa bakmamız gerekiyor. Mobil reklamcılık tüketicilere ulaşmanın en kolay yöntemlerinden bir tanesidir. Çünkü bütün gün boyunca telefonlarını yanlarında bulunduruyorlar, hiç kimse telefonsuz bir yere gitmiyor. Büyük ihtimalle yarınız ben konuşmaya başladığımdan beri telefonunuzu birkaç kere kontrol etmişsinizdir. Yani bu araçlar bizim için çok önemli bunu görebiliyoruz. Twitter a baktığımızda, çok daha önemli bir araç haline geliyor ve kullanıcıların %80 i Twitter ı mobil cihazlar üzerinden kullanıyor. Yüzde %88 i mobil reklamlara maruz kalıyor. Çok parlak bir gelecekten bahsediyoruz, 4G den, 5G den bahsediyoruz, mobil devrim hâlâ devam ediyor ve devam edecektir. Piyasalara baktığımızda ise şimdi görüyoruz, gerçek zamanda bu oluyor. Twitter daki trafiği görüyorsunuz, bu anda Twitter daki kullanıcıların faaliyetini görüyorsunuz, Şili maçı. Twitter gördüğünüz gibi gol anında tweetlerin ne kadar arttığını görüyorsunuz, gerçek zamanda gerçekleşen bir artış. Bütün bir milletin hayallerini ve umutlarını görüyorsunuz, Twitter ile ne kadar paralellik gösterdiğini buradan görebiliyoruz. Buna baktığınız zaman IKG ya da EKG kalp atışı gibi duruyor, bir spor fanatikliği ve umutlar ve hayalleri görüyoruz. Futbol çerçevesinde insanların hayalleri ve umutları Sosyal medya, genç bir platformdur Twitter daki demografiye baktığımız zaman sizi şaşırtabilir, sosyal medyaya insanlar çok genç bir platform olarak bakabilir, ama grafiklere baktığımız zaman yıllık bir sektördür, ama çok fazla gelişim göstermiştir. Sizi şaşırtacak diğer şeylerden bir tanesi de kadın-erkek dağılımıdır: %49 kadın, %51 de erkek dağılımı var kullanıcılar arasında. Burada baktığımızda ekonomik bir sebepten bahsediyoruz. Ekonomik faktörler platformu kullanan kadın ve erkekleri etkiliyor tabi ki. Twitter hesabı günde 110 kez kontrol ediliyor Burada ortalama bir tüketici bu Twitter hesabını bir gün içerisinde 110 defa kontrol ediyor. Bu rakam, çok yüksek. Bir aracı kontrol etmek anlamında çok inanılmaz bir rakamdan bahsediyoruz. Ben burada işimi yaptım, ama bilgi tüketimi ve bilgi paylaşımına baktığımız zaman her gün insanlar bu araç sayesinde gerçekleştiriyor bunu. 130

133 Kerem Alkin: Uluslararası çapta, 100 bine yakın insanın katıldığı bir araştırma yapıp soruyorlar: Uykusuz kaç gün kalırsın? Diyorlar ki, Uykusuz 3 gün, yemeksiz 2 gün, susuz 1 gün, internetsiz 3 saatte patlarız. Mobilitenin bu kadar önemli olduğu bir dünyada, en büyük nüfusa sahip olan ülke kim? Çin mi? Yanıldınız, Collin e ayıp olmazsa, Facebook. En büyük 6. ülke ise Twitter. Bundan sonra ülkeleri değil, sosyal medyadaki yeni global köyleri konuşacağız. Sizlerin de mutlaka şunu düşünmeniz lazım; Ben mobiliteyi, mobil dünyayı işime nasıl adapte edeceğim, kendime nasıl bir yol haritası çıkaracağım? Hemen Murat Ali Yülek e dönüyorum, kendisinden özellikle gelecek vizyonuyla ilgili sektörleri almak istiyorum. Murat Ali Yülek: Birkaç şey önereceğim, belki bunları gerçekleştirebilecek insanlar vardır. İnternet ve hizmet sektörü değil de, sanayi ile ilgili şeyler de söyleyeceğim. Çünkü sanayi biraz daha zor ama uzun dönemde para kazandırabilecek bir sektör. Sağlık ekipmanları, birinci sektör Bunların başında sağlık ekipmanları geliyor. Niye? Çünkü dünya nüfusu artıyor ve hayat beklentisi uzuyor, insanlar daha çok yaşıyor. Aynı araba gibi, arabalar eskidiği zaman daha çok tamirciye gidiyor. İnsanlar da yaşlandığı zaman daha çok doktora gidiyorlar. Bir taraftan hem sağlık bilinci artıyor, hem de gelir artıyor. Dolayısıyla insanlar, hastanelere gidiyorlar. O hastanelere gittiğiniz zaman, ya tomografi cihazına giriyorsunuz, ya da bunun gibi pahalı ekipmanların içine giriyorsunuz. O ekipmanları üreten insanlar korkunç para kazanıyorlar. Bu ekipmanları üreten şirketlerin mensup olduğu ülkeler dünyada son derece az; o şirketlerin adedi de 4 veya 5 tir. Dolayısıyla önereceğim sektörlerden bir tanesi sağlık ekipmanlarıdır. Önümüzdeki 50 sene içinde çok para kazandıracak sektörlerin başında olacaktır. Raylı sistemle ilgili işlere girin İkincisi raylı sistemler sektörü. Bizim ülkemiz bunun güzel bir örneğini veriyor. Biz insanları hâlâ dolmuşla taşıyoruz, ama bir yandan da korkunç bir alt yapı programı var. İstanbul da her gün yeni bir metro istasyonu açılıyor. Yakın zamanda İstanbul da sanıyorum 700 kilometreye ulaşacak. Düşünün ki Türkiye nin bütün illerinde hâlâ biz insanları dolmuşla taşıyoruz. Amerika da öyle bir ülke ama Avrupa bu konuda çok iyi; hemen hemen her mahalleye yerin üstünden veya altından bir raylı sistem gidiyor. Türkiye de ve diğer bütün ülkelerde raylı sistem ekipmanları, son derece önemli ve para kazandırır bir sektör haline gelecek. Şu anda da öyle zaten. Bu işi bilenlerin söylediği gibi raylı sistem teknolojisinin uçaktan çok da farkı yok. Bu Türkiye ye para kazandıracak bir alandır. Benim MÜSİAD üyelerine tavsiyem, raylı sistem veya bunun alt unsurlarına mutlaka baksınlar. Enerji ekipmanları, çok para kazandıracak Üçüncüsü enerji ekipmanları gittikçe artıyor. Enerji kullanımı olarak da biz babalarımızdan veya onların babalarından çok daha fazla enerji tüketiyoruz. Birilerinin bu enerjileri üretmesi lazım, bu enerji üretimi de birtakım makinelerle oluyor. Çevreyle dost enerji üreten yeşil ekipman veya yeşil makineler, Türkiye ye de, diğer ülkelere de para kazandıracaktır. Çevresel ekipmanlar bunun içine giriyor; katı, sıvı atık tesisleri bunun içine giriyor. Kişisel bakım sektörü ihmal edilmemeli Son olarak bambaşka bir şeyden daha bahsedeceğim. Daha çok bayanları ilgilendiriyor, biraz da erkekleri ilgilendiriyor. Bence önümüzdeki dönemin en çok para kazandıracak sektörlerinden bir tanesi. Güney Kore ye baktığımız zaman, çok iyi yaptığı şeylerden bir tanesinin cep telefonları, mobil ekipmanlar, bilgisayarlar olduğunu görürüz. Ama Güney Kore nin çok iyi olduğu, hiçbirimizin bilmediği ve korkunç önemli bir başka alan daha var. Bu sahaya başka bir-iki ülke daha önem veriyor. O da kişisel bakım ürünleri. Kişisel bakım ürünleri sektörü, belki alâkasız bir örnek olacak ama iyi bir sektör... Bir yüz bakım kremi aldığınız zaman, 100 gramlık markası olmayan kremi, liraya alıyorsunuz. Bir kilosu 150 liraya ge- 131

134 GELECEKTE YENİ SEKTÖRLER liyor. Bizim halkımız da dünyanın bütün halkları da bu tip ürünlere korkunç paralar ödüyor. Üstelik ilaç kadar teknolojisi yüksek bir ürün de değil Gelir yükseldikçe, bireysellik arttıkça insanlar bu tip hızlı tüketim mallarına giderek daha fazla önem vermeye başlıyorlar. Özellikle şehir hayatında. Türkiye nin geleneğinde bu tip ürünlerin, esasında bütün alt yapısı var. Lazım olan biraz Ar-Ge, biraz da marka. Böylece geleceğin sektörlerinden birisinin de ilaç ve bakım ürünleri sektörü olduğunu söyleyebilirim. Kerem Alkin: Hemen Sayın Tosyalı ya geçiyorum. Fuat Tosyalı: Ben de biraz teknolojiden bahsedeyim, hep demir, demir dedik. Collin den sonra benim anlatacağım teknolojiler, ne kadar ilgi çeker, bilmiyorum. Ama biz de Grup olarak, çok ciddi bir inovasyon sürecinden geçiyoruz. Şu an 17 ayrı fabrikada üretim yapıyoruz. Bir yandan da farklı kültürlerle ortaklıklarımız var. Devam eden iş ortaklığı görüşmelerimiz de var. Genetik çip in tek üreticisi, benim ortağım Sabah buraya gelirken, yolda Ali Ülker Bey in sunumunu da izledim, bir-iki küçük kopukluklar dışında Aslında teknolojiyi çok ileri seviyede takip ediyoruz. Bir evvelki oturumdaki konuşmacımız artık doktorluk mesleğinin cazibesinin azalacağından bahsetti. Peki, neden azalacak? Genetik çiplerden bahsetti. Genetik çipi şu anda dünyada üreten tek üretici bizim Japon ortağımız. İnşallah onların bu Ar-Ge lerinden Türkiye ye de çok büyük faydalar sağlayacağız. Mesela elektrikli otomobillerin akülerinin nikel plakalarını da yine bizim Japon ortağımız üretiyor. Osmaniye de ortak yaptığımız yatırımla çelikte 8 mikron kalınlığa kadar ineceğiz. Böylece ambalaj endüstrisinin ihtiyacı olan film kaplı çelikleri üretmeye başlayacağız önümüzdeki senenin sonundan itibaren. Metal ambalaj sektöründe inanılmaz fırsatlar var Burada salonu ilgilendiren ne var diye baktığımız za- 132

135 man, Türkiye de metal ambalaj sektörü henüz daha gelişmemiş durumda. Bu alanda inanılmaz fırsatlar var. Biz önümüzdeki senenin sonundan itibaren, başta hammadde olmak üzere üretimine başlıyoruz. O hammaddenin de mamule dönüştürülmesiyle; pastacılık ürünlerinden tutun zeytinyağına, sıvı içeceklerden, konserveciliğe kadar geniş alanda kullanılacak güneş geçirmeyen metal ambalaj kutuları yapılacak. Müthiş bir sektör Bunun için çok ciddi bir öncülük yapacağız, bunun hammaddesini vermeye başlıyoruz önümüzdeki seneden itibaren. Otomobil kalıbı üreten firmayı, ortağımız satın aldı Biliyorsunuz, Türkiye kendi otomobilini üretmeye çalışıyor. Dünyada otomobil kalıbı üretebilen Japonya nın dev bir şirketini, geçtiğimiz günlerde yine Japon ortağımız satın aldı. Dolayısıyla an itibariyle, biz de, Türkiye de üretilecek bir yerli otomobil modelinin kalıbını da Türkiye de üretebilecek bir güce sahip oluyoruz. Hâlihazırda şuan oturduğumuz her bir dakika, bizim grubumuz, dünyanın her yeri için 5 bin metreden fazla boru üretiyor. Bir yandan bu üretimi yaparken, diğer yandan da ülkemize bu farklı kültürlerdeki ortaklıkları kazandırıyor. Mesela bizim grubumuzda şu an Hintli, Çinli, İtalyan, Amerikalı yöneticiler var. Aynı zamanda buralardaki bilgi birikimini de grubumuzda topluyoruz. Hakikaten ülkemizi kendi sektörümüzde dünyada söz sahibi olan ülkelerden biri yapmak için uğraşıyoruz. Teşekkür ederim. Kerem Alkin: Çok teşekkür ederim. Gayet kompakt bir şekilde, alanınızla ilgili olarak gelecekteki fırsat penceresiyle ilgili önemli ipuçları verdiniz. Fuat Tosyalı: Çok ciddi fırsatlar var. Bizim ürünlerimiz takip edilirse hem yenilikçi, hem fırsat olan ürünler diye düşünüyorum. Kerem Alkin: Sayın Arslan, Katılım Bankacılığı açısından gelecekte ne tür fırsatlardan, ne tür imkânlardan söz edilebilir? Osman Arslan: Ben de kısaca görüşlerimi bildireyim. Kâr-zarar ortaklığı finansman modellerinin genel olarak bankacılıkta daha fazla konuşulacağını, katılım bankalarının da bu alanda daha öncü bir rol üstleneceğini düşünüyorum. Burada kâr-zarar ortaklığı derken, iyi tanımlanmış, nakit akışı hesaplamaları, iş planı güçlü olan ve üretilen mal veya hizmetin pazarı olan projelerden bahsediyorum. Bu açıdan bakılınca, ben eğitim tarafının Türkiye de çok daha fazla artacağını düşünüyorum. Bankalar eğitim projelerini önemsiyor Eğitim projelerindeki kâr-zarar ortaklığı bizim ilgi alanlarımızdan bir tanesi olabilir. Neden? Çünkü hem talep artıyor eğitime, hem de nakit akışı yoğun olan bir sektör. Öğrenciler, veliler her zaman aylık taksitlerini ödeyerek size nakit akışı sağlıyorlar. Türkiye de ortalama eğitim süresi ne kadar? 6.6 yıl. Eski ifadesiyle Türkiye ortaokul 2 de terk edilmiş bir eğitime sahip. Oysa bu hızla ileri doğru taşınıyor. Türkiye nin 2023 hedeflerini yakalaması için ve yüksek teknolojide üretim yapması için eğitim seviyesinin artması lazım. O açıdan biz iyi eğitim veren eğitim kurumlarına yatırımın arttığını ve bundan sonra da artacağını düşünüyoruz. PPP Projelerine ortak olmak istiyoruz Murat Bey, sağlık ekipmanlarından bahsetti, özellikle şehir hastaneleri dediğimiz kamu-özel sektör işbirliğine dayalı Public-Private Powership (PPP) Projeleri var. Katılım bankaları ile diğer bankaların ortak olmak istediği alanlardan bir tanesi de sağlık. Kamu-özel sektör iş birliğine dayalı diğer yatırımlar da var. Özellikle tarımın gelecekte çok önemli olacağını düşünüyorum. Çalışan nüfus artıyor, kadınların iş gücüne dâhil olması her geçen gün artıyor. O açıdan kamu-özel sektör işbirliğine dayalı finansman ve iş modellerinin tarım başta olmak üzere başka sektörlere de kayacağını düşünüyorum. Yine kadınlarımızın iş gücüne dahil olma oranı yükseldikçe çocukların, bebeklerin bakımları ön plana 133

136 134 GELECEKTE YENİ SEKTÖRLER

137 çıkacak. Özellikle okul öncesi eğitim ve dadılık müessesesinin gelişeceğini ve bu yönde akıllı yatırımların iş yapacağını düşünüyorum. Açık söyleyeyim; 2 tane çocuğum var, eşim çalışmıyor, ama o bile bir dadı istiyor ve biz dadı bulamıyoruz. Bu da çalışılması gereken bir alan diye düşünüyorum. Güneş ve rüzgar enerji yatırımları Son olarak enerjiyi de ekleyeyim. Özellikle Türkiye gibi enerji açığı olan bir ülkede enerji sektörü önemli Devlet, güneş enerjisine dayalı yatırımlara, 10 yıla kadar belli bir tutar üzerinden, alım garantisi veriyor. Türkiye nin özellikle Orta Anadolu Bölgesi nde güneş ışınlarının geliş açısı dikkate alındığında, çok uygun alanlar var. Belli araziler, güneş enerjisi panellerinin oluşumuna çok uygun. Bu projeler, finansman açısından bankacıların iştahını kabartan alanlar Yine rüzgar enerji santralleri de devletin vermiş olduğu desteklerden ve alım garantilerinden dolayı ilgi çekecek alanlardan... Teşekkür ederim. Kerem Alkin: Çok teşekkür ederim. Twitter bugün insanoğlunun çok kritik önemdeki gelişmelerle ilgili en hızlı bilgi alabileceği mecra Doğal afetler ve terör gibi olaylarla ilgili konularda bize çok hızlı bilgi aktarımı sağlayabilecek bir mecra. Bununla ilgili çok önemli başarılara da imza attı Twitter. Collin, bize bu alanla ilgili olarak, gelecekteki büyüme potansiyeli hakkında, sahip olduğu büyük datadan yararlanma ve müşteri ilişkileri yönetimi açısından sağlayacağı fırsatlarla ilgili bilgi verebilir mi? Collin Crowell: Bu soru için, çok teşekkürler. Twitter aslında size izin veren, size fırsatlar sağlayan bir teknolojidir, size bütün endüstri alanlarında destek sağlıyor. Daha önce de bahsettiğim üzere çok mobil bir dünyada yaşadığımızı düşünürseniz, maruz kaldığımız muazzam veri dünyasına baktığımız zaman, bizim kendimizi geliştirdiğimizi de görüyorsunuz. Twitter, önemli bilgiler verir Sadece 140 karakterlik mesajlardan bahsetmiyorum. 5 milyon kere gönderilen 140 karakterlik mesajlara bakıyorsunuz. Bir kere Twitter daki bu 140 karakterlik mesajlar ve diğer mesajlarla birlikte sizin için önemli olan bilgileri içerebilir ve size anahtar kelimeler verebilir. Hashtag ile birlikte önemli bilgiler elde edebilirsiniz. Bununla birlikte sizin Android mi yoksa IOS mi, IPhone mu kullandığınızı anlayabiliriz. Aynı zamanda sizin lokasyonunuzu da belirleyebiliyor; İstanbul da olup olmadığınızı anlayabiliyorsunuz. Jeolojik bilgilerinizi de alabiliyorsunuz. Başka bir yerde yaşıyor olabilirsiniz ama İstanbul u ziyaret ediyor olabilirsiniz. Bütün bunlar aslında kamuya mal olmuş bilgilerdir ve bu bilgiler sizin için çok değerli bilgiler olabilir. Ebola salgınında Twitter dan bilgi alındı Sadece iş süreçleri ve pazarlamacılar, piyasalar için değil; sosyal problemlerin çözümünde de çok önemli olabilir bu bilgiler. Son zamanlarda baktığımızda Afrika da Ebola vardı ve bu salgından büyük sayıda insan etkilenmişti. Dünya Sağlık Örgütü, Twitter dan aldığı verilerle birlikte nerelerde salgının yayıldığını, Ebola kelimesinin kullanıldığını çıkarabildi. Bu veriye dayalı olarak Dünya Sağlık Örgütü hastalığın yeni vakalarını ortaya çıkardı ve tıbbi kaynaklarının yerini belirleyerek Ebola olan yerlere gönderilmesini sağladı. Aynı zamanda Google da grip veya soğuk algınlığı ile ilgili araştırmalar da yapılıyor. Halk, bu sayede, bu anahtar kelimeleri kullanarak, Twitter ı kullandı. Kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve diğer bölgesel kuruluşlarla birlikte çalışarak bu krizin zamanında üstesinden gelinmesi sağlandı. Çünkü ölümcül bir hastalığın üstesinden gelmeye çalışıyorsunuz ve bu anlamda zamanında hareket etmek çok önemlidir. Tıbbi uzmanların zamanında yerine gönderilmesi çok önemlidir. Sel felaketine karşı birlikte çalışıyoruz Bizim sistemimizde başka önemli noktalardan bir tanesi de biz üniversitelerle birlikte Pasifik Bölgesinde, Endonezya da bir proje üzerinde çalışıyoruz. Endonezya çok büyük bir ülke bildiğiniz gibi ve çok yağış alan bir bölge. Endonezya nın bazı kısımlarında çok 135

138 GELECEKTE YENİ SEKTÖRLER büyük oranlarda sel gerçekleşiyor, birçok kişinin evi, hayatı tehlikeye düşüyor. Twitter daki bilgilerle çalışarak aynı zamanda nerelerde sel olduğunun haritasını çıkarabiliyoruz. Çünkü nerede selin gerçekleştiğini öğrenebilirsek, daha sonra yağmur sezonunu belirliyoruz, hükümet için bu değerli bilgiyi elde ediyoruz. Endonezya Hükümetine bilgi veriyoruz, ne zaman nerelerde sel olabilir ve sel ile nasıl mücadele edebilir, bu şekilde bilgiler sağlayabiliyoruz Twitter üzerinden. Twitter, anlık bilgi sağlar Kriz anında bilgi edinme anlamında Twitter ın çok önemli olduğunu söyleyebiliriz. Zamanlama da çok önemlidir. Bildiğiniz gibi anlık olarak paylaşıldığı için Twitter önemli bir mecradır. Daha önce de bahsettiğimiz üzere kamu alanına açık bir platformdur ve anında paylaşım olduğu için çok önemli bir araçtır. Acil durumlara gelince; insanlar acil durumlarda ilk olarak Twitter a gider, Twitter a başvurur. Çünkü acil bir durum söz konusuysa ya da herhangi bir felaket durumu söz konusuysa, Twitter ı açar ve bununla ilgili neler bulabilir, hangi bilgilere erişebilir, bunları takip eder. Afet olduğunda Twitter a müracaat edilir Aynı zamanda Türkiye deki ilgili güvenlik kurumlarına da bakabilirsiniz. Bir doğal afet gerçekleştiğinde, bir deprem olduğunda Twitter a gidiyorsunuz ve kurumlara başvuruyorsunuz. ABD de de aynı süreç söz konusu; Florida ya gidiyorsunuz, mesela bir hortum olduğunda başvurumuz yine kurumlara oluyor, ama aldığımız bilgi yine Twitter dandı. Bu kuruluşların etkin ve verimli bir şekilde tweet atma kapasiteleri vardır. Bu şekilde bizim platformumuzu kullanabiliyor. Piyasadaki bazı insanlar Twitter a ve Twitter dan bilgi almaya da oldukça ağırlık vermektedir. Çünkü acil durumlarda değerli olabilecek bilgilere Twitter üzerinden ulaşabilirler. Biz bunu sadece ticari olarak görmüyoruz, ama bu kadar büyük verilerin kullanılması ve yanıt verilmesi önemlidir. Şofbeninizi Twitter dan çalıştırabilirsiniz Sizin tedarik zincirinizi mi destekliyor, ya da verimli bir çalışma hayatınızın olmasına mı sebep oluyor, ya da daha önce de bahsettiğim gibi enerji veya tıp konusunda mı kullanılıyor? Bunlara bakmamız gerekiyor. Ya da akıllı bir elektrik şebekesi kullanılması üzerine mi? Siz işten evinize giderken İstanbul da akıllı termostatınızı kullanabilirsiniz ve evinize varmadan önce termostatın ısısını artırabilirsiniz ve bunu Twitter üzerinden yapabilirsiniz. Evinize gittiğinizde eviniz sıcak olacaktır. Akıllı teknolojiyle ilgili oldukça fazla uygulama vardır ve sektörler arasında kullanılabilir. Bu verileri kullanın, mobiliteyi kullanın. Hem bütün bu platformlar, hem insanlar birbirine oldukça geniş bir biçimde bağlıdır. Daha önce de gördüğümüz üzere Twitter oldukça yüksek vaatleri olan bir platformdur. Twitter, aynı zamanda analiz platformudur Türkiye açısından da acil durum sektörüyle ve sosyal hizmetler sektörüyle ve eğitim sektörüyle ve diğer sektörlerle birlikte çalışmaktadır. Twitter sadece bilgi ve haberlerle ilgili bir platform değildir. Twitter haberlerin paylaşılması ve bilgi taşınmasının yanı sıra kamu verilerinin değerlendirilmesi ve analiz edilmesiyle de ilgili bir platformdur. Bu şekilde yeni görüşler elde edebilirsiniz ve problemlerinizi çözebilirsiniz. Kerem Alkin: Dört değerli konuşmacımıza da teşekkür ediyorum. Her zaman en son panel, en zorudur. Meşhur fıkradır: Adam kürsüye çıkmış, salonda bir kişi var. Konuşmasını tamamlamış, o tek kişiye duygusal bir şekilde demiş ki, Beyefendi bir tek siz vardınız, konuşmamı sonuna kadar dinlediniz, size ne kadar teşekkür etsem azdır. Adam mahcup bir şekilde demiş ki, Bana teşekkür etmeyin, ben sizden sonraki konuşmacıyım. Günün bu saatine kadar süren bu toplantıda, ilginizi hiç yitirmeden bizi dinlediniz, kendi işlerinizle ilgili bir bakış açısı yakalamaya çalıştınız. Böylece oturumların birinci gününü de tamamlamış oluyoruz. 136

139 137

140 MODERATÖR / KEREM ALKİN Teknolojinin baş döndürücü değişimi... İnternet, küresel ekonomik sistemi de dönüştürüyor Küresel ekonomik sistem, 1960 lı yılların başından bu yana var olan, 1980 li yılların sonlarından itibaren, uluslararası ölçekteki firmalar arasında intranet olarak başlayıp, 1990 lı yılların ortasından itibaren sadece küresel ekonomi çevreleri ve şirketlerin değil, hane halkının hayatının da bir parçası olan internet in, küresel bilgi ve data ağının bizlerin kavrama kapasitemizi geçen bir hızla, en küçük kılcal damarlara kadar intikal ettiği, entegre olduğu baş döndürücü bir dönüşüm yaşıyor. 95 bin dolarlık hizmet bir akıllı telefonda Bu baş döndürücü değişim ve bu değişimin tetiklediği akıllı cihaz teknolojileri, yazılımlarla birlikte, bundan otuz yıl önce 95 bin dolar ödeyerek elde edebileceğimiz cihazlarla alabileceğimiz hizmet ve imkanları, şimdi bir tek cihazdan almamızı sağlamakta. Bunun yanı sıra, bu yeni dijital devrim dönemi, beraberinde birçok sektör ve iş alanını tehdit eden; ya da yeni sektör ve iş alanlarının önünü açan bir süreci de tetiklemekte. Değişen yaşam koşullarına ve teknolojik yeniliklere bağlı olarak değişen ihtiyaçlar ve davranış eğilimleri ile önümüzdeki 50 yılın yeni pazarları arasında alt kollarıyla birlikte hava yolu taşımacılığından demir çeliğe, katılım bankacılığından enerji ve otomasyon sistemlerine kadar pek çok pazar ön plana çıkarken; yassı çelik üretimi, ortak otomobil kullanma sistemi, navigasyon, raylı sistemler, yeşil enerji üretimi ile çocuk bakımı ve dadılık gibi iş kollarının yeni sektörler arasında yer aldığını gözlemlemekteyiz. Yeni sektörler geliyor, bazı sektörler ölüyor Baş döndürücü bir hızla ilerleyen teknoloji, günlük hayatımızda kullandığımız pek çok üründe, bu ürünlerin içine yerleştirilecek nano teknoloji ürünü mikron donanımla, birbirleriyle haberleşmelerini sağlayacak. Bu durum, yeni sektörler, yeni iş alanları oluşturacağı gibi, var olan bazı sektörleri de öldürecek. Örneğin, bir kaç yıl öncesine kadar, dünyada harita endüstrisi, şehirler, ülkeler adına, pek çok amaçlı haritalar basmak, basım-yayım endüstrisinde önemli bir alt alandı. Ancak, bugün, akıllı cihazlar ile, çoklu amaçlarla, haritalara sanal ortamda ulaşmak ve navigasyon işlemleri o kadar kolaylaşmış durumda ki, belirli bir jenerasyon hariç, basılı harita talebi neredeyse sıfırlanmış durumda. Nasıl ki, yeni neslin artık maket oyuncak a merak göstermemesi gibi. Dünyanın her yerinde mevcut sektörlerin de kendisini yeniden yapılandırılması gerekiyor. Çünkü her şeyin interneti ve otonom sistemler, insanoğlunun yaşamında ciddi zaman tasarruflarını gündeme getireceğinden, söz konusu zaman tasarrufunun tüketime yönelecek kısmı da, yeni fırsatları da beraberinde getirecek. İşte tam da bu nedenlerle, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından düzenlenen VİZYONER 15 Sektörler Zirvesi nde, Gelecekte Yeni Sektörler Paneli nde birbirinden kıymetli konuşmacıları ağırladık. Moderatörlüğü tarafımdan yapılan panelde, Twitter Küresel Kamu Politikalar Başkan Yardımcısı Colin Crowell ı, MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı ve Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı yı, Zira- 138

141 at Katılım Bankası Genel Müdürü Osman Arslan ı ve İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Ali Yülek i konuk ettik. Çelik olmadan inovatif işler olmaz Fuat Tosyalı Kur an-ı Kerim de, Hadid Suresi 28. Ayet in bir metal olarak demirden bahsettiğini, demir-çeliğin bu derece önemli bir maden olduğunu hatırlattı. Demir-çeliğin temel sektörlerle en bağlantılı sektörlerin başında geldiğini anlatan Fuat Tosyalı, çelik olmadan günümüzde inovatif işler yapmanın, sektörlerde yeni buluşlara imza atmanın adeta imkansız olduğunu vurguladı. Tosyalı, bu temel gerçeğin ışığında, yenilikçi ürünler için sürekli araştırma-geliştirme yürüttüklerini; bu amaçla, Japonlar ile Türkiye de yeni yatırımlar gerçekleştirdiklerini, hava araçlarından, konut endüstrisine, çok sayıda sektöre yönelik olarak, yüksek teknolojili çelik üretimi için, çalışmalarını bu alana yoğunlaştırdıklarını söyledi. Yeni bir bankacılık ve finans sistemi anlayışı gerekli Osman Arslan, Gelecekte Yeni Sektörler konuşulurken, yeni iş alanlarının gelişmesine yönelik yatırımların önemli olduğunu, küresel finans sisteminin, artık, çok daha fazla insanlığa faydalı olacak projeler, etik bankacılık, reel sektörü yarı yolda bırakmayacak bir bankacılık anlayışının önemine işaret etti. Bankacılığın, finansman sisteminin artık, nasıl daha koruyucu ve kapsayıcı olması gerektiğine, reel sektörle risklerin paylaşımına ilişkin yeni modeller üzerinde durması gerektiğini ifade eden Osman Arslan, G20 toplantılarında da, küresel ekonominin yeniden sürdürülebilir bir büyüme trendi yakalaması adına, yeni bir bankacılık ve finans sistemi anlayışı arayışının gündeme geldiğini ifade etti. Osman Arslan, kamu-özel ortak projelerinin (PPP) başarısı için, katılım bankacılığının ayrı bir değeri olduğuna değindi. Katılım bankacılığının bu anlamda, projenin başı ile sonu arasında maliyetlerin aynen kaldığı bir finansman modeli olarak, umut verecek enstrümanlar taşıyan bir bankacılık türü ve finansman modeli olduğuna işaret eden Osman Arslan, dünyada finansman felsefesinin külliyen değişmesi gerektiğini söyledi. Arslan, yeni sektör ve alanlara yönelik, girişim sermayesi anlayışına uyan, kazanacağına inanılan sektörlere desteğe odaklı, duyarlı bir bankacılığın, etik ağırlıklı bir katılım bankacılığının 7-8 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşmasının da kaçınılmaz olduğunu vurguladı. Küresel internet ağında, büyük fırsatlar var Colin Crowell ise, internet, sosyal medya ve mobilite ile ilgili sürecin dünyada bir fenomene dönüştüğünü, katma değerli servislerin doğasının kritik önemde olduğunu ifade etti. Colin Crowell, ortalama bir tüketicinin twitter hesabını günde 110 defa kontrol ettiğini ve bu rakamın çok yüksek olduğunu hatırlattı. Katma değerli servislerle ilgili talep ve beklentilerin hızla değiştiğini, Twitter ın önümüzdeki martta değişime uğrayacağını, aynı formda kalmayacağını kaydeden Colin Crowell, küresel internet dünyasındaki baş döndürücü fırsatlar ile, büyüme potansiyeli hayli yüksek büyük data (veri) dan yararlanma ve müşteri ilişkileri yönetimi açısından sağlayacağı imkanları iyi takip etmek gerektiğini vurguladı. Nitekim, bilgiye eskiden televizyonlardan öğrenilen haberler ile ulaşılır iken, artık twitterdan öğrenilebildiğini aktaran Crowell, dünya genelinde 320 milyon aktif kullanıcıları olduğu bilgisini verdi. Kullanıcıların yüzde 88 i mobil reklama maruz kalıyor Twitter ın derin bir küresel şirket olduğuna işaret eden Crowell, kullanıcılarının yüzde 70 inin ABD dışından olduğunu, Türkiye gibi birçok ülkedeki kullanıcılarının hizmetlerini kullandığını dile getirdi. Twitter ın canlı olduğunu ve gerçek hayatta olan şeylerin ilk önce Twitter da paylaşıldığını vurgulayan Crowell, eskiden bir olay olduğunda televizyondan öğrenildi- 139

142 MODERATÖR / KEREM ALKİN ğini ama artık ilk olarak Twitter a bakıldığını, çünkü her şeyin anlık olarak paylaşıldığını ifade etti. Kullanıcılarının yüzde 80 inin mobil cihazlar üzerinden Twitter a girdiğini ve yüzde 88 inin mobil reklama maruz kaldığının altını çizen Crowell, ortalama bir tüketicinin Twitter hesabını günde 110 defa kontrol ettiğini ve bu rakamın çok yüksek olduğunu söyledi. Önemli bir durumda iletişim kanallarını dünya genelindeki bütün güvenlik teşkilatlarına açtıklarını aktaran Crowell, şiddet ve terör için kullanılan hesaplara izin vermediklerini, gerekeni yaptıklarını dile getirdi. Doğal afetler ve salgın hastalıklara yönelik olarak, özellikle Afrika da Ebola virüsü ile mücadelede elde edilen başarıların, geleceğin sektörleri boyutunda, twitter ın başka alanlara da katkı sağlayacak yönleri olduğunu vurguladı. Geleceğin kritik konusu: Yapay zeka Prof. Dr. Murat Ali Yülek ise, gelecekte en kritik konulardan birisinin yapay zekanın gelişimi olduğunu hatırlatarak, insanoğlunun temel ihtiyaçları açısından, giyinmeye, beslenmeye, barınmaya, korunmaya devam edeceğini, tekstil, hazır giyim, tarım-gıda, konut ve savunma endüstrilerindeki gelişiminin süreceğini vurguladı. Önümüzdeki 30 yıl ne para edecek; özellikle sektörlerin gelecek potansiyelinin iyi analiz edilmesi gerektiğini belirten Murat Yülek, ortalama yaşam standardındaki gelişmeye bağlı olarak, yüksek gelir esnekliği olan mal ve hizmetlerde, otomobil ve elektronik gibi alanlarda gelişiminin süreceğine de işaret etti. Yülek, bu çerçevede, gelecekte yeni sektörler denince, ulaştırma endüstrisi ekipmanları, yeşil ve çevre odaklı ekipmanlar, enerji ekipmanları, sağlık ekipmanları ve kişisel bakım ile ilaç ekipmanları ve ürünleri geliştirecek sektörlerin geleceğinin parlak olacağına da işaret etti. 140

143 141

144 142 GELECEKTE YENİ SEKTÖRLER

145 143

146 GÖRÜŞLER Metal ve Maden Sektör Kurulu Başkanı Fatih Mehmet Keçebir: Türkiye nin en büyük gücü, girişimcisidir hurda alıp inşaat demirine çevirip tekrar Amerika ya satan bir ülkeyiz. Burada girişimcimiz hakikaten kayda değer takdire şayan bir noktada. Bu sektörün Türkiye deki ilk 5 oyuncusunun tamamı MÜSİAD üyesidir. Buna da özellikle dikkat çekmek isterim. Bu, bizim için bir gurur kaynağıdır. Sektörün geçmişiyle bugünü karşılaştıran Keçebir, Türkiye de birçok sektör eskiden teneke değil, yok hükmündeydi. O dönemde, demir çelik de yok hükmündeydi. Sadece devletin kurduğu 2 tane fabrika vardı. Bugün Avrupa da ilk 3 teyiz, dünya çapında firmalarımız var, dünyadaki birçok büyük projelerin tedarikçisi olan firmalarımız var. Bu yönüyle baktığımızda şu anda Türkiye parlamaya devam ediyor diye konuşuyor. Türk girişimcisinin birçok olumsuzluğa rağmen nasıl sektörü bugüne getirdiyse aynı şekilde parlak bir geleceğe de taşıyacağına işaret eden Keçebir, sözlerini şöyle sürdürüyor: Metal ve Maden Sektör Kurulu Başkanı Fatih Mehmet Keçebir, metal ve maden sektörünün hem işgücü, hem de değer üretimi olarak önde gelen bir sektör olduğunu belirterek, Bu sektör, Türkiye nin mutlaka başarı göstermesi gereken sektörlerin başında geliyor diyor. Metal ve maden sektörünün diğer bütün sektörlere öncülük ettiğini belirten Keçebir, şöyle devam ediyor: Yeteri kadar madenimiz olmamakla beraber zengin olduğumuz noktalar da var. Mesela girişimci avantajı var. Türkiye hammaddeyi dışarıdan alıyor, en yüksek maliyetli elektriği kullanıyor, işçilik maliyetleri sürekli artıyor. Ama bu üç olumsuz şarta rağmen metal üretiminde Avrupa da üçüncü sırada Amerika dan Gelişmiş ülkeler gelişmelerini demir ve çelik üzerine yapmışlar. Ama artık daha katma değerli ürünlere, yazılım gibi farklı teknolojilere yönelmiş durumdalar. Dolayısıyla bu noktadaki terk ettikleri tesisleri Batıya yakın olan, iş gücü çok üst seviyede olan, yetişmiş elemanları, entelektüel sermayesi yüksek olan Türkiye gibi ülkelere kaydırıyorlar. Tedariklerini de bizim gibi ülkelerden yapmak zorunda kalıyorlar. Sözgelimi otomobil üretilmeye devam ediyor; ama döküm parçası Almanya dan Fransa dan değil de Türkiye den geliyor. Çünkü Uzak Doğu ülkeleri biraz sıkıntılı. Oralara fabrikaları götürmek zor. Türkiye çok stratejik bir noktada, hızlı üretim yapabiliyor, çok yüksek kalitede üretim yapabiliyor. Örneğin Çin den veya Hindistan dan bir ürünün tedarik süreci ay iken, bunu bizden bir ay içinde alabiliyorlar. 144

147 Metal ve Maden Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı İsmail Hakkı Öksüz: Teknoloji ve nitelikli iş gücüne ihtiyacımız var Metal ve Maden Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı İsmail Hakkı Öksüz, demir olmadan hiçbir üretimin ve gelişmenin olmayacağını söyleyerek, Demir, dünyanın iskeleti gibidir diyor. Demir-çelik sektöründe Türkiye nin istenilen düzeyde olmadığını anlatan Öksüz, şöyle diyor: Dışa bağımlı bir demir çelik sektörümüz var. Yurtdışından hurdaları temin edip burada demir haline getiriyoruz, bir nevi tekeden süt çıkartıyoruz demir çelikte. Yatırımlar çok büyük olduğu için devlet de bu konuda yatırımlar yapmalı. Ama devlet yeterli önemi vermiyor. Buna rağmen Avrupa da üçüncü seviyedeyiz, ihracatımızın önemli bir kısmı demir çelik. Biz demir çeliğe önem vermeden de yine bir yere gidemeyiz. İnşaat yapabilmek için demir çelik lazım, biz inşaat diyoruz, ama demir çelik demiyoruz, Türkiye nin bana göre en büyük kaybı ve ayıbı budur. Dün ile kıyaslandığında demir çelik sektöründe iyi şeyler olduğunu kaydeden Öksüz, özel sektörün kendi gayretleriyle bir şeyler yaptığını, oysa devletin bu sektöre destek vermesi gerektiğini ifade ediyor. Öksüz, devlet yardımına özellikle, büyükşehirlerdeki yatırımların Anadolu ya taşınması ve oralarda geniş alanlarda fabrikaların kurulması için ihtiyaç duyulduğunun altını çiziyor. Demir çelikte teknolojik yatırım ile nitelikli elemanın en önemli ihtiyaç olduğunu aktaran Öksüz, Özellikle teknoloji ve nitelikli eleman, üniversite sanayi işbirliği muhakkak burada ön plana çıkması lazım diyor. Herkesin daha kârlı olduğu için inşaat sektörüne yönelmesini eleştiren Öksüz, Hangi işten daha çok kazanırım değil, kendi işimden nasıl daha çok kazanırım anlayışının iş adamlarında hakim olması gerektiğini vurguluyor. 145

148 GÖRÜŞLER Makine Sektör Kurulu Başkanı Turgay Gezer: Türk malı makineler, dünyada ilgiyle karşılanıyor Makine sektörü, aslında dünyada stratejik bir sektördür diyen Makine Sektör Kurulu Başkanı Turgay Gezer, Türkiye de son yıllarda makine ve sanayinin beklentilerin gerisinde kaldığını dile getiriyor. Gezer, daha önce dünya fuarlarında Türk malı makinelerin fazla ilgi görmediğini, ancak günümüzde Made in Turkey damgasını yemiş olan makineler büyük ilgi ve beğeniyle karşılandığını aktarıyor. Gezer, şöyle diyor: Avrupa ya, Asya ya değişik coğrafyaya biz kendi makinelerimizi gönderiyoruz. Çok da güzel tepkiler alıyoruz. Firmalarımız yaptıkları makinelerde teknolojiyi sonuna kadar kullanmaya gayret ediyorlar. Türk makinelerinin Avrupa kalitesinde, Çin fiyatında olduğunu belirten Gezer, Kalite ve fiyat bakımından ikisinin arasında bir denge tutturmuş durumdayız diyor. Coğrafi olarak da Türkiye nin avantajları çok fazla diyen Gezer, Türk firmaları daha çok kaliteye yöneldiler son yıllarda. Yani bizim amacımız Avrupa ayarında makineler yapıp onların bize göre dezavantajlı olduğu konumları kullanarak bunu kendimize fiyat avantajı olarak çevirebilmek şeklinde konuşuyor. Sektörün geçmişi ile bugününü karşılaştıran Gezer, sektörün geçmişte tamamen taklide dayandığını, hiçbir özgün tasarımı olmadığını aktararak, süreci şöyle anlatıyor: Eskiden yurtdışından bir makine getiriliyordu, o makine parçalanıyordu, resimleniyordu birebir aynısı yapılıyordu. 10 yıl içinde büyük merhale kat ettik. Kendi özgün tasarımımızı yapar hale geldik ve dünyadaki teknolojiyi de kullanır hale geldik. Makine sektörünü en çok yıpratan konulardan birinin de yurtdışından gelen ikinci el makineler olduğunu söyleyen Gezer, İleriki dönemlerde daha teknolojik makineler yapmamız gerekiyor. Yaptığınız makine üzerine koyduğunuz teknoloji ne kadar yüksek ve yoğunsa fiyat olarak da o kadar pahalıya satılıyor çünkü diyor. 146

149 Enerji Sektör Kurulu Başkanı Gökhan Yetkin : Birinci hedefimiz, enerjide bağımsızlık Enerji Sektör Kurulu Başkanı Gökhan Yetkin Eskiden, her Türk inşaatçı doğar denilirken, artık Her Türk enerji sektörüne ilgi duyar sözüne geçildiğini belirterek, son dönemde işadamlarının asıl faaliyet alanlarının yanında enerji konusunda ne yapabilirim diye araştırmaya başladığını, çünkü enerji sektörünün bir çok yatırım fırsatı sunduğunu ve bu sektörde her bütçeye uygun yatırım imkanı bulunduğunu söylüyor. Türkiye nin en büyük entegre biyogaz ve organik gübre tesislerini kuran ALTACA Enerji firmasının yönetim kurulu üyesi olan Yetkin, Biyogaz hem atık bertarafını ve geri dönüşümünü, hem de enerji üretimini bir arada gerçekleştirdiği için bizim özellikle ilgimizi çekti. Bu konuda çok çalıştık ve uzmanlaştık. Yerli teknoloji uygulamaları olmayan bu alanda tarafımızdan geliştirilen %100 Türk teknolojisini uygulayarak örnek gösterilen bir yatırımı gerçekleştirdik. açıklamasında bulunuyor ve söze şöyle devam ediyor: Türkiye ekonomisi büyüyor. Buna paralel olarak artan talebi karşılayabilmek için son dönemde siyasi ve sanayi olarak yapılan büyük hamlelere yenilerini eklemeye, riskleri ve maliyetleri azaltmak için üretim yöntemlerini çeşitlendirmeye ihtiyacımız var. Bu konuda yeni teknolojiler geliştirmek ve uygulamak konusunda çok daha gayretli ve maharetli olmak zorundayız. MÜSİAD Enerji Sektör Kurulu olarak birinci hedeflerinin enerjide bağımsızlık olduğunu vurgulayan Yetkin, tezat gibi görünse de Türkiye nin enerji bağımsızlığının bir taraftan nükleer enerjiden, diğer taraftan da yenilenebilir enerjiden geçtiğini belirterek şöyle diyor: Nükleer enerji hem yüksek üretim kapasitesiyle enerji bağımsızlığımıza büyük katkı sağlayacak, hem de farklı alanlarda içerdiği teknolojileri kullanmamızın ve yenilerini geliştirmemizin önünü açacaktır. Halihazırda dünya üzerinde 31 ülkede 440 nükleer santral enerji üretiminde kullanılırken, 40 nükleer santral inşa aşamasında bulunuyor. Özellikle yabancı gönüllü kuruluşların barışçıl ve doğa dostu kisvesi altında yaptığı negatif propagandaların asıl amacı, çarpıtılmış bilgiler vererek insanlarımızı yanlış yönlendirmek ve Türkiye nin önünü kesmeye çalışmaktır. Öte yandan Yetkin, ülkenin yerel kaynaklarını yerinde değerlendirecek, doğayı koruyup çevre kirliliğini önleyecek ve nitelikli işgücünü kırsala yayacak formülün yenilenebilir enerji üretimini yaygınlaştırmak olduğunu söylüyor. Türkiye zincirlerini kırıyor. Her alanda bağımsız ve kendine yeterli hale geliyor. Biz de enerji sektöründe hedef olarak önümüze; kendi kendine yetebilen, hatta enerji ihraç eden bir ülke olmayı koymalıyız. Bunu gerçekleştirebilir miyiz? Evet, gerçekleştirebiliriz diye konuşuyor. 147

150 GÖRÜŞLER Enerji Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Cemalettin Demir : Türkiye, 2023 te kendi enerjisini kendi üretebilir Enerji Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Cemalettin Demir, dünyadaki bütün savaşların enerji üzerinden olduğunu hatırlatarak, Çünkü tükenecek bir enerji var dünyada, fosil enerjinin tükeneceği göz önüne alınırsa, şu anda yenilenebilir enerjiye doğru bir gidiş var diyor. Türkiye nin yurtdışından enerji ithal ettiğine dikkat çeken Demir, Türkiye kendi enerjisini kendi ürettiği zaman ekonomimizde de ciddi gelişmeler olacaktır diyor. Enerji sektöründe dün ile bugünkü durumu da kıyaslayan Demir, Düne kadar yenilenebilir enerji ile alakalı devletin verdiği hiçbir teşvik yoktu. Bugün 1000 megavatlık güneş enerjisi santrali kurup kendi enerjisini üretmek isteyen Ayşe Teyze ye bile kolaylık var. Bugün herkesin kendi enerjisini üretebilme imkânı var diye konuşuyor. Avrupa ülkeleri ile ABD nin enerji ihtiyaçlarını nükleer enerjiden sağladıklarına dikkat çeken Demir, Türkiye nin de artık buna geçmesi lazım, geç bile kalınmış bir enerji kaynağı. İnşallah bu da olacak, nükleer enerji de olacak diyor. Türkiye nin enerjide kendine yeter bir ülke olmasının bir hayal olmadığını ifade eden Demir, şöyle konuşuyor: Kendi kendine rahatlıkla yetebilir. Almanya güneş enerjisinden faydalanıyorsa Türkiye de bunu yapabilir. Çünkü bizde fazlası var, verimli güneş var, rüzgâr var. Mesela üyelerimizden bir tanesi dünyanın sayılı biyogaz enerji tesisini Gönen de kurdu. Altaca Enerji, katı atıklardan enerji üretmeye başladı. Bunun gibi birçok enerji kaynaklarını harekete geçirerek, Türkiye rahatlıkla 2023 te kendi enerjisini kendi üretebilir. 148

151 Enerji Sektör Kurulu Başkan Yardımcı Akın Algül: Türkiye enerji üretip enerji ihraç eder hale gelecek Enerji Sektör Kurulu Başkan Yardımcı Akın Algül, MÜSİAD ın üyelerine daha iyi hizmet verebilmek için sektör kurulları yapılanmasına gittiğini belirterek, tüm MÜSİAD üyelerini kapsayabilecek bir enerji yatırımı için de çalıştıklarını ve bütün üyelerin buna ortak olabileceğini söylüyor. Enerjinin olmazsa olmaz bir sektör olduğunu kaydeden Algül, Türkiye enerji konusunda, nükleer ile çok önemli adımlar atıyor. Türkiye nükleer enerjiyle basamak atlayacağı bir noktada, bunun engellenmemesi gerekiyor diyor. Geçmiş, bugün ve gelecekte enerjinin durumunu değerlendiren Algül, Eskiden çok gerideydi, inanılmaz iyi yatırımlar yapılarak sıkıntılar aşıldı. Bugün baktığınızda elektrikle ilgili kesintimiz var mı? Hayır, yok. Sanayimiz ilerledi mi? İlerledi. Bu ilerleyen sanayiye de elektrik yatırımları denk geldi. Ama enerjiyi daha iyi hale getirmemiz gerekiyor. Biz bu çözümü nasıl ürettik? Sıvıyla hallettik, aslında sıvıdan çıkıp kendi üretebildiğimiz bir enerji kaynağına da çevirirsek hem ekonomimiz daha iyi olmuş olacak hem de dışa bağımlılığımız azalacak şeklinde konuşuyor. MÜSİAD ın enerji vizyonunu da anlatan Algül, MÜSİ- AD ın enerji vizyonu, birtakım enerjilerin üretilmesine ön ayak olmak, daha sonra da bu üretilen enerjilerin Afrika Pazarında satışını sağlamaktır. Aslında bu Türkiye nin de vizyonudur. Bundan sonra önümüzdeki yıl boyunca Türkiye, Afrika ya daha fazla odaklanacak, oralarda gelişmeye çalışacak. Biz de enerji kurumu olarak oralara odaklanacağız diyor. 149

152 GÖRÜŞLER MÜSİAD Enerji Sektör Kurulu Üyesi İbrahim Toprak: Enerjide, yerli üretimi ve yerli teknolojiyi artırmalıyız MÜSİAD Enerji Sektör Kurulu Üyesi İbrahim Toprak, Türkiye de bugüne kadar enerji arzı fazlalığı yaşandığına değinerek, Türkiye hem Doğu, hem de Batıda enterconnect elektrik şebekesine bağlandığı için oluşan fazlalığı, uluslararası bazlarda satışa girecek veya ticarete konu olacak duruma geldi diyor. Toprak, Türkiye nin enerji konusunda çözmesi gereken iki önemli konu olduğunu belirterek bunları şöyle anlatıyor: Birincisi enerji teknolojilerinin yerlileştirilmesidir. Bugün Türkiye de termik santraller, tribünler, jeneratörler konusunda bir imalat yapılmamakta, rüzgâr tribünleri konusundaki çalışmalar hemen hemen yok denecek seviyededir. Türkiye nin sözgelimi rüzgâr tribünü ithalatına ödediği bedel 1 milyar euro civarındadır ve bu ciddi bir rakamdır. Bizim hedefimiz, üzerinde çalıştığımız projeyle bunun yüzde ını yerli mal ile yapmaktır. İkincisi de enerjide fiyatlandırma problemidir. Maalesef şuanda enerji fiyatları serbest piyasa mantığıyla gitmekte. Burada da çok fazla dalgalanmalar olmakta. Bu dalgalanmaların olması, devlet garantisi bittikten sonra büyük firmaların küçük firmaları yutması demektir. Şuanda yakalanan performansın hızlı gitmesi için enerji fiyatlarında bir düzenleme gerekiyor. Enerji sektöründe çok önemli görevler üstlenmiş bir isim olarak İbrahim Toprak, Türkiye nin enerjideki vizyonunu ise yenilebilir enerji kaynaklarına yoğunlaşmak ve toplam enerji içinde yerli enerji kaynaklarının oranını yüzde 25 e çıkarmak olarak açıklıyor. Enerji teknolojilerinde yerli üretimin de arttırılması gerektiğini ifade eden Toprak, İkinci amaç da, bu yerli teknolojileri gerek Orta Doğu, gerek Afrika ve gerekse Türki Cumhuriyetlere ihraç etmektir. Oralarda yerli partnerlerle müşterek çalışarak işletmeciliğini yapmalıyız. Böylece Türkiye, enerjide dünyanın belki de ilk üçünün arasına girecek hale gelecektir. 150

153 MÜSİAD Yurtdışı Teşkilatlanma Komisyonu İş Geliştirme Direktörü Gökhan Aydoğdu : Teşkilatlanma vizyonumuz, 100 ülkeyi geçmek MÜSİAD ın yurtdışı örgütlenmesinde aktif rol oynayan Gökhan Aydoğdu, Avrupa direktörlüğünden sonra Amerika Kıtası Direktörlüğü vazifesini yürütüyor. MÜ- SİAD ın yurtdışı teşkilatlanmaya ağırlık vermesinin sebebini, ekonomik büyüme için iş adamlarının dünyaya açılması gerekliliğine bağlayan MÜSİAD Yurtdışı Teşkilatlanma Komisyonu İş Geliştirme Direktörü Gökhan Aydoğdu, İş adamlarımızın bir ayağının ülke dışında olması gerekiyor. Bizde bir söz vardır; arı kovandan dışarıya çıkamazsa kışı da geçiremez derler. Yani bal üretmezse kendini de öldürür kış ayı içerisinde. O yüzden arının mutlaka kovanının dışına çıkması lazım. Türkiye verimli bir arı yuvası, ama işadamının da ürettiğini mutlaka ve mutlaka dışarıya pazarlaması gerekiyor diyor. Yurtdışı teşkilatlanma ile Türk işadamlarını, onların tarzına uygun işadamlarıyla buluşturmaya çabaladıklarına vurgu yapan Aydoğdu, Bunun da en doğru yolu yurtdışında temsilcilikler açmak, şubeler açmaktır. Bu konuda, son 2 yıldır inanılmaz bir büyüme sağladık. Hedefimiz inşallah 2023 e kadar 100 ülkeyi geçmek açıklamasında bulunuyor. Gıda sektöründeki çalışmalar hakkında da bilgi veren Aydoğdu, Türkiye de organik tarım alanında yapılan çalışmaları yeterli bulmuyor. Birçok Avrupa ülkesi ile Çin in organik tarım yapmak için Sudan gibi ülkelere yöneldiğini belirten Aydoğdu, Sudan ın yoksulluk sebebiyle tarım ilaçları kullanamadığını, bu yüzden de toprağının temiz kaldığını anlatıyor. Aydoğdu, Bizim topraklarımızın çoğu maalesef kirlendi. Siz 20 dönüm bir yer alıyorsunuz organik buğday yetiştirmek için, ancak hemen yanınızda başka bir tarla hybrid domates üretimi yapıyor ve kimyasal gübre kullanıyor. Sizin ürettiğiniz domatesin organik olma şansı hiç yok diyor. MÜSİAD ın üyelerinin ticari hacmini artırırken ülke ticaretini de artırmayı hedeflediğini kaydeden Aydoğdu, Şu an havadaki 100 uçaktan her birinde en az 2 MÜSİAD lı var. Bizim hedefimiz bunu artırmak. Havadaki her uçakta 2 değil, 10 MÜSAD lının olmasını sağlamak diyor. 151

154

155 III. OTURUM GELECEKTE TEKNOLOJİ Hakan ALTINAY Altınay Robot Teknolojileri Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. A. Arif ERGİN TÜBİTAK Başkanı Kaan TERZİOĞLU Turkcell CEO Dr. Şuayip BİRİNCİ T.C. Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı

156 GELECEKTE TEKNOLOJİ Ekonomiyi de, insan ilişkilerini de kaçınılmaz bir şekilde artık teknoloji belirliyor. Teknoloji, değişmeyen tek değişmez olarak insanoğlunun hayatında yerini alıyor. Her geçen gün, daha etkin hale geliyor. Dün bir parçadan ibaret olan payı, bugün neredeyse hayatın tüm aşamalarını kapsayacak denli büyümüş durumda. Gelişen teknolojinin getirdiklerine maruz kalan değil de belirleyen olmak isteyenler, teknolojinin etkilerini hesap ederek, yeni ürünleri, yeni ihtiyaçları, yeni pazarları oluşturuyor. Sözgelimi Honda ve Toyota, gelecek vizyonları çerçevesinde robot üretimine ve geliştirmesine yatırım yapıyor. Onlar bu yatırımlarıyla hem günümüz otomotiv teknolojisini geliştiriyor, hem de geleceğinin altyapısını inşa ediyorlar. Gelecek yarışı, sadece geç kalanları affetmiyor.

157 Hakan ALTINAY 1964 te İstanbul da doğdu da İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi nden mezun oldu da aynı üniversitede Türkiye nin ilk beş serbestlik dereceli ALTINAY 1 robotunu geliştirdi de araştırma görevlisi olarak yüksek lisans çalışmalarına başladı de İstanbul Teknik Üniversitesi ve Sanayi Bakanlığı nın ortak kurduğu Türkiye nin ilk Teknopark ı İTÜ-TEKMER de Türkiye nin ilk girişimci araştırma şirketi Altınay Robotik ve Otomasyon Limited Şirketi ni kurdu. Teknopark da, endüstride kullanılacak 6 eksenli, 6 kg-f yük taşıma kapasiteli ve mafsallı robot projesini 30 Ağustos 1993 yılında başarıyla geliştirdi. Geliştirdiği teknolojiyi sanayinin hizmetine sunmak ve kalıcı hale getirmek için 1994 yılında üniversitedeki görevinden ayrılarak Altınay Robotik A.Ş. yi kurdu. Robotik alanında öncü çalışmalar yapan Altınay Robotik firması, 1996 yılında dünya Robot Federasyonu (IFR) tarafından Avrupa nın 28 robot üreticisinden biri olarak kabul edildi. Halen bu şirkette Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Altınay, evli ve iki kız çocuk babasıdır. Prof. Dr. A. Arif ERGİN 1970 te Ankara da doğdu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi nden Elektrik ve Elektronik Mühendisliği bölümünden mezun oldu. University of Illinois at Urbana- Champain de yüksek lisans ve doktora yaptı. Akademik hayatına Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü nde devam etti. Bu kurumda Rektör Yardımcılığı da dahil olmak üzere çeşitli görevlerde bulundu. Bahçeşehir Üniversitesi ve Deniz Harp Okulu nda kısmi zamanlı öğretim üyeliği yaptı. Türkiye nin ilk elektromanyetik açık alan ölçüm sahasını Gebze Teknik Üniversitesi nde kurdu ve işletti. Teknoloji geliştirme bölgeleri kanunu çerçevesinde çeşitli teknokent şirketlerinde mesleki ve idari görevler icra etti. Akademik uzmanlık alanı radar dalgaları ve mühendislik akustiği olan Ergin, MİLGEM, SOM ve Milli Muharip Uçak da dahil olmak üzere savunma sektöründe çok sayıda projede yer aldı. Şubat 2014 ten itibaren TÜBİTAK BİLGEM Başkanlığı ile TÜBİTAK Marmara Teknokent Yönetim Kurulu Başkanlığı nı yürüten Ergin, halen TÜBİTAK Başkanlığı vazifesini sürdürüyor. Kaan TERZİOĞLU Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü nden 1990 da mezun oldu. Aynı yıl Arthur Andersen Türkiye de Bağımsız Denetim Uzmanı ve Mali Müşavir olarak görev aldı de ise Arthur Andersen ABD de Bilişim Stratejileri ve Güvenliği Uzmanı, 1994 de Arthur Andersen Belçika da Bilgi Yönetimi ve Dijital Strateji Hizmetleri Lideri, 1998 de Arthur Andersen Türkiye de Danışmanlık Hizmetleri Türkiye Operasyonları Başkan Yardımcısı olarak çalıştı yılları arasında Cisco Systems Brüksel ofisinde sırasıyla, EMEA Bölgesi e-ticaret Strateji Takım Lideri, EMEA Bölgesi İleri Teknoloji Satış Direktörü, Teknoloji Pazarlama Organizasyonu Yönetici Direktör EMEA ve Orta ve Doğu Avrupa Başkan Yardımcısı görevlerini üstlendi. Nisan Mart 2015 tarihlerinde Akbank ta Yönetim Kurulu Üyesi olarak bulundu. Ayrıca, Aksigorta A.Ş., Teknosa İç ve Dış Ticaret A.Ş., ve Carrefoursa A.Ş. de Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen TURKCELL de Genel Müdür ve CEO olarak vazife yapıyor. Dr. Şuayip BİRİNCİ 1998 de Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi nden mezun olan Birinci, Rize de meslek hayatına başladı yılları arasında Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi nde Başhekim Yardımcısı, 2009 ve 2012 yılları arasında İstanbul İl Sağlık Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Kasım 2012 tarihinde Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu İstanbul Anadolu Kuzey Bölgesi Genel Sekreteri oldu. Mayıs 2014 tarihinde Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığına atanan Birinci, 2010 yılında Hastane ve Sağlık Kurumları Yönetimi yüksek lisans programını, 2013 yılında Liderlik ve Küresel Girişimcilik Yüksek Lisans Programını tamamladı yılında başladığı Sağlık Kurumları Yönetimi doktora programına halen devam ediyor. Binici nin sağlık teknolojileri, sağlık bilişimi, iletişim teknolojileri, sağlık yönetimi ve bilişimle yönetme konularında çalışmaları bulunuyor.

158 MUSiAD ViZYONER 15 SEKTÖRLER ZiRVESi 156

159 157

160 GELECEKTE TEKNOLOJİ GELECEKTE TEKNOLOJİ Hakan Altınay: Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. İnşallah, burada teknolojiyi konuşacağız. Benim açımdan, zor bir konu. Hayatımın en önemli 25 yılını teknolojiyle geçirdim. Hatta ülkemizin nereden nereye geldiğini gösteren bir-iki anımı da paylaşacağım sizinle. Bugün şunu biliyoruz: Artık ulusal anlamda sahip olduğumuz yetkinlikleri ve yenilikleri, teknolojide üst noktaya getirmemiz lazım. Hedefimiz, sosyo-ekonomik olarak güçlü bir Türkiye yi oluşturmak. Panelde 3 temel noktayı inceleyeceğiz. Birincisi, Türkiye de teknolojinin ciddi anlamda devlet tarafından desteklenerek büyütülmesini sağlayan bir kurum olarak TÜBİTAK; diğeri çok hızlı büyüyen ve bilişim anlamında liderlik yapan bir kurum olarak TURKCELL; daha önemlisiyse, üçüncü olarak Sağlık Bakanlığının teknoloji ihtiyaçlarını ve teknolojinin geleceğini masaya yatıracağız. Size bir anımı anlatmak istiyorum: 1991 de İTÜ de araştırma görevlisi iken rahmetli Adnan Kahveci Bey Ankara ya çağırdı beni. Dedi ki, Boğaziçi nden mezunum, yüksek lisansımı robotikte yaptım, doktoramı da Amerika da tıp elektroniğinde yaptım, şunu biliyorum ki bu teknolojiye ülkemizin ihtiyacı var. Üniversitede kalırsan seni mümkün olduğunca desteklemek istiyorum. 158

161 Bir tanışıklığım yoktu öncesinden, gazetedeki bir habere istinaden beni çağırmıştı. O yüzden çağırması önemliydi, devletin üst görevlerindeki kişilerin farkındalığı anlamında. Sonra tekrar beni davet etti. Dedi ki Sizin üniversitenizde biz bir teknoloji geliştirme merkezi kuracağız. Bu Türkiye de ilk defa kurulacak. Aslında senin gibi bilgisi olup da parası olmayan insanlar için biz böyle bir alt yapı kurup orada belli düzeyde fon sağlayacağız, destekleyeceğiz. Böylece teknolojinin büyümesini sağlayacağız. Bana çok ilginç geldi, çok bildiğim bir konu değildi o zaman, Teknoloji Geliştirme Merkezi. Böylece Teknopark fikri, 1991 de bizim İTÜ de kuruldu. İTÜ Tek-Mer Türkiye deki teknoparkların ilk kuruluş aşamasını da oluşturuyordu. Oraya bir proje başvurusunda bulunmamı istediler. Proje başvurusunda bulundum. Sonra dediler ki, Bir şirket kurmanız lazım. Ben de bir tanıdığımla birlikte bir limited kurdum. Aradan 5-6 ay geçti, Dekan Bey çağırdı. Dedi ki, Hakan, sen şirket kurmuşsun. Evet, hocam, Teknopark tan öyle söylediler, ben de kurdum. Sen devlet memurusun, 2547 ye tabisin, şirket kuramazsın. Bu senin üniversiteden atılma sebebindir dedi. Hakikaten kriz oldu, beni üniversiteden atılma noktasına kadar getirdi. Daha sonra çözüldü. Buradan şuraya geleceğim: 1991 de öğretim üyelerinin herhangi bir şekilde şirket kurmalarına karşıydık. Şimdi öğretim üyelerini şirket kurmaya teşvik ediyoruz. Çünkü üniversitedeki bilimsel bilginin teknoloji kazanmasını, oradan ürüne dönüşmesini, ürünün ekonomiye kazandırılmasını istiyoruz. 20 yıl öncesinin doğruları, bugünün yanlışları haline gelmeye başladı. Teknoloji ve talepler birçok şeyi hızla değiştiriyor. Peki, teknoloji nedir? Çok güzel, kısa ve öz bir tanımı var: Ben bu işi yapabilirim dedirttiren bilgilerin tümü. Bunun içerisine alt yapı, tecrübe, yetenek her şeyi katabilirsiniz. Sanayileşen toplumlar, kendi geleceklerini inşa etmek için 2 stratejik araçtan, bilimden ve teknolojiden yararlanmışlar. Artık ülkemizin araştırma ve ürün geliştirme çalışmalarının da sanayinin ve gelişmenin bir gereği olduğunu biliyoruz. Milli imkânlarımızla ürün geliştirip uluslararası pazarda teknolojik ürün satacak olan firmalarımızı, bu anlayışla güçlendirmeli ve kendi markalarımızın önünü açacak politikalar geliştirmeliyiz. Bunu baştan mutlaka söylemeliyiz. Ülkemizin tüm yetkilileri, yüksek teknolojili ve yüksek katma değerli ürünleri üretmenin artık kaçınılmaz bir durum olduğunu söyleseler de, bunu gerçekleştirme aşamasına gelen firma ve girişimcilerimizin önünü açma hususunda aynı hassasiyeti göstermiyorlar. Bu noktada kendimize şu soruyu sormalıyız, ulusal teknolojiye neden ihtiyacımız var? İhtiyacımız var mı? Tarihi bir örnek: Türkiye, NATO üyesi olarak, tedarikini NATO ülkelerinden sağlıyordu teki Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında özellikle Hava Kuvvetleri nin yapmış olduğu operasyonlar sonucunda iniş takımlarında çok büyük sorunlar olmuştu. Bunu bize tedarik eden ülkelerden almak istediğimizde, alamamıştık. Yani uçaklarımızı bir daha uçurma konusunda sıkıntılarımız olmuştu. Neden? Çünkü ulusların politik ve stratejik çıkarlar farklılaştığında burada öncelikler ortaya çıkıyor. Bu tavır, Türk Savunma Endüstrisinin hızla kurulmasını ve bugün savunma teknolojilerinin milli imkânlar ile özgün ürün geliştirmesini sağlamıştır. ASELSAN, 1975 yılında kurulmuştur yılında milli gelirimizin kişi başına 25 bin dolara ulaştırmayı hedefliyoruz. Bu hedefi koyanlara da teşekkür ediyorum. Çünkü ulusal hedefleri koymak da büyük bir maharettir, büyük bir vizyondur. Son 10 yılda ülkemizde ciddi hedefler koyma konusunda bir farkındalık ve liderlik var. Bugüne baktığımızda ülkemizin orta teknoloji tekniği ile orta gelir tuzağına girdiğini ve kişi başı gelirinin dolar ile dolar arasında olduğunu ve bunun da burada stabil olarak devam ettiğini görüyoruz. Bu konumdan ülkemizi çok çalışarak ve ortak aklı etkin kılarak çıkarmalıyız. İşte bu panelde, panelistlerimizle bunları tartışacağız. TÜBİTAK Başkanı ndan başlamak istiyorum. Kıymetli hocam, 1964 yılında kurulan ve ülkemizin en kıymetli kurumları arasında gördüğümüz TÜBİTAK ın son 50 yıllık teknoloji penceresinden baktığınızda ne görüyorsunuz? Kısaca TÜBİTAK deyince, ne anlamalıyız? TÜBİTAK ı bize kısaca anlatabilir misiniz? 159

162 GELECEKTE TEKNOLOJİ A. Arif Ergin: Çok teşekkür ediyorum Hakan Bey. Girdiğiniz nokta şu bakımdan güzel oldu: 1991 deki tecrübenizle bugünkü durum arasında bir çapraz çizgiyi göstererek başladınız. Ondan sonra da sorunuz şöyle başladı: 1964 yılında kurulan TÜBİTAK Elbette 1991 den bugüne değişimler çok fazla, 2002 den bugüne değişimler çok fazla den bugüne de TÜBİTAK ın üstlendiği rollerin çok değişik şekilde farklılaştığını ve evrildiğini görüyoruz. TÜBİTAK ta radikal değişim, 2005 te oldu Soruyu ben şöyle değerlendireceğim: Yanımda bir sürü datayla geldim ama sanırım, bunlara gerek kalmayacak. Çok kısa bir özet yapayım: TÜBİTAK, 1960 larda temel araştırma işlerini devletin üstlenmesi misyonuyla başlamış. Daha sonra 70 li yıllarda NATO katılımlı araştırmalarda Türkiye yi temsil vazifesini üzerine almış. Fakat 2005 yılı itibariyle radikal bir değişikliğe giderek Ar-Ge yi fonlama, Türkiye deki Ar-Ge hareketini ayağa kaldırma misyonunu bir fonlama değil de, destek mekanizması olarak gündeme taşımıştır. Özellikle TEYDEB destekleri, ama bir tarafta da AR- DEB var, araştırma destekleri var. Artık fonlamadan, desteklemeye geçiyoruz TEYDEB ile sanayiyi destekliyoruz, ama ufak bir farkı var. Bu fark, önemli. Çünkü bugün ana fikrini kuracağım mesele, bu farkın üzerinden başlayarak dallanıyor. Fonlama ile destekleme arasında çok büyük bir fark var. Biz TÜBİTAK olarak destekleme amacıyla 2005 te mali kaynaklardan Ar-Ge ye aktarma, transfer etme görevini devletin adına üstlenmiş durumdayız. Fakat bu, günden güne artık fonlama noktasına da kaymış halde. Fonlama bir işi yaptığınızda, Bu işin mali giderlerini nereden finanse ederim? sorusuna cevap vermek üzere sorulan bir sorunun cevabı. Ama destek, Ben zaten bu işi yapıyorum dediğinizde, devletin stratejileriyle uyumlu olduğu takdirde devletin, Aferin, iyi yapıyorsun, bunun bir kısmını, ben de sana veriyorum demesidir. TÜBİTAK ın aslında üstlenmesi gereken vazife bu. Destek mekanizmasını 5 yılda oluşturabildik Benim de ufak bir sanayicilik hayatım oldu, orada yaptığımız temel yanlış, TÜBİTAK ı bir fonlama aracı olarak kullanmaya çalışıp, TÜBİTAK yoksa biz de bu işe girmeyeceğiz noktasında onu bir fonlama kuruluşu olarak görmekti. Buradaki çarpıklığı destekleyen, benim kendi kurumum. Çünkü 2005 te Hükümet milyonu verip Ar-Ge fonlaması için kullan deyince, TÜBİTAK ın bunu daha önce yapmışlığı yoktu. Bütçesi bilim teknik dergisini çıkartmaya, uluslararası toplantılara gitmeye, yılda bir kere de bilim ve teşvik ödüllerini vermeye yeten bir kuruluştu. Böyle bir parayı yönetme işinin mekanizmalarını, 2005 ten 2010 a kadar ancak kurabildi dan 2015 e gelirken de o parayı o kadar çok dağıttı ki, bu sefer de piyasaya öldürücü bir rol oynadı. Çünkü ticarileşmeyi öldürücü bir yaklaşımımız oldu. Şimdi dağıttığımız parayı azıcık daha iyi kullanma aşamasına geçiyoruz. Önümüzdeki yıllarda inşallah TÜBİ- TAK, gerçekten fonlama değil doğru şeyi destekleme yolunda açılımlar getirecek. Hakan Altınay: Sanayi kısmında ise tam tersine bir bilgi var; TÜBİTAK daha az fon veriyor diye. Teknolojiye meyyal şirketlere hararet veriyoruz A. Arif Ergin: Fon olarak bakarsanız, yanlış yere gideriz. Siz TÜBİTAK a başvuruda bulunuyorsunuz, 100 Liralık bir cihaz alacağım şu işi yapacağım diyorsunuz. TÜBİTAK da Tamam, ben sana 70 Lira veriyorum diyor. Eğer fonlama olarak bakıyorsanız, 100 liralık cihazı, bana verilen 70 lira ile ben nasıl alırım? ın cevabı yok. Destek gözüyle baktığınızda ise Ben zaten 100 liralık cihazı alıp, bu Ar-Ge yi yapacaktım. Devlet bana bunun 70 lirasını verdi diyorsunuz. O yüzden fonla destek arasındaki farkı gerçekten iyi sindirmemiz gerekiyor. Ben bunu, mısır patlatma makinesine benzetiyorum. Burada mısır, fikirlere sahip olan ve teknoloji üretmeye meyyal şirketler Biz TÜBİTAK olarak, bunun altına harareti veriyoruz. 160

163 161

164 162 GELECEKTE TEKNOLOJİ

165 Bütün enerjiyi bizden alacak değil. Bunun KOSGEB tarafı var, başka fonlama mekanizmaları var. Biz bu şirketlerimize ve fikirlerimize alttan o harareti verdikten sonra, onlar o patlaklarla teknoloji üretip ürün haline yükseltiyorlar. Fakat eğer bunları biz doğru bir şekilde devşirip de, doğru satışlarla, mülkiyetlerle değerlendirmezsek, o zaman bu mısır taneleri yeniden tavaya düşer. O tavanın içerisinde biz bunu kavurur, geçeriz. Fakat TÜBİTAK ı destek yerine fon olarak gördüğümüz takdirde, o harareti fazladan verip, daha patlama aşamasına geçmeden tanecikleri kavurma yoluna gidiyoruz. Türkiye de gördüğüm ana problem bu. Halbuki yapmamız gereken şey, patlayan o güzel fikirleri devşirip hem ülke bazında, hem de uluslararası bazda bir ticari meta haline getirebilmek, ülkenin cari açığını buradan kapatabilmektir. Teknolojinin ticarileşmesine odaklanacağız Peki, gelecekte teknolojinin üretimi nasıl olacak? Bu mısırların patlaması lazım, ama daha önemlisi patladıktan sonra, bunu bizim ticari hayata nasıl çekmemiz lazım. Orada da şunu görüyorum: TÜBİTAK önümüzdeki yıllarda azıcık daha fazla buna odaklanacak. Gördüğümüz eksiklik şu: Biz Ar-Ge kısmında fonluyoruz, ama ticari hayata geçtiğinde altı boş kalıyor. Ar-Ge ye baktığımızda %1 hedefine ulaşmış gösteriyor. Türkiye genelinde biz Ar-Ge ye 18 milyar lira harcıyoruz. Ama ürünleşme aşamasına gelirken de neredeyse ortada kocaman bir sıfır var. Bu yüksek teknolojili ürünlerde %2 lik bir payımız var. Oysa toplam ihracatın içerisinde yüksek nitelikli teknolojik ürünlerin oranı, ABD ve gelişmiş ülkelerde %30-40 ların üzerine çıkıyor. O yüzden bence bizim konsantre olmamız gereken şey, artık 2005 ten sonraki ataktan sonra, Ar-Ge yi nasıl yaparız? değil, Ar-Ge den çıkan ürünleri nasıl ticari hayata sokarız, şirketlerimiz bundan nasıl kâr elde edebilirler, büyük cirolara gidebilirler? konusudur. Artık buna odaklanmamız gereken bir noktadayız. Ne yerine nasıl sorunu cevabıyla uğraşmalıyız Bunun da temelinde gerçekten fikri mülkiyet ve fikrin satışı var. Ne? sorusuna cevap satan bir ülke olmakla, orta gelir tuzağı dediğimiz noktadan kurtulmamız mümkün değil. Ama Nasıl? sorusuna cevap sattığımız zaman, bunu kilogramla satmıyoruz. Ne? dediğiniz şeyi kilogramla ölçeriz; tahıl ürünü, makine gibi Çünkü Ne? sorusunun cevabının birimi kilograma dönüşüyor. İletişimde bile fiber olarak dönüşüyor veya megabitlere konuşarak dönüştürülebiliyor. Ama Nasıl? sorusunun cevabının bir birimi yok. Çünkü sattığınız şey bir fikir. Otomotiv sektörüne giriş için Nasıl? ı satın almak için, TÜBİTAK, gerçekten milyon eurolar harcıyor. Karşılığında kaç kilogram aldık veya kaç megabit aldık veya kaç birimli bir şey aldık? Karşılığında birimli bir şey almadık. O zaman bizim Türkiye olarak, Nasıl? sorularına cevaplar üretip satmayı öğrenmemiz gerekiyor. Bunun da literatürdeki adı fikri mülkiyet. Transfer fonu da veriyoruz Kalkınma Bakanlığı diyor ki, biz sektöre vermek üzere, TÜBİTAK a transfer fonu veriyoruz. Biz buna sabit sermaye diyoruz. Ne demek bu? Bina olarak sabit olacak, makine-teçhizat olarak sabit olacak. Ama devlet, şu sabite, fikre hiçbir şekilde yapmayı daha planlamıyor. Sallantıyı hissediyoruz değil mi? Hangi fikir? Mülkiyeti bende kalacak olan fikir, benim devletimin sabit yatırımı olması lazım. O yüzden bu fikirleri toplayabileceğimiz, uluslararası pazarda bunların haklarını koruyabileceğimiz sistemleri geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Geçmişteki TÜBİTAK oydu, gelecekteki TÜBİTAK da bu fikrî mülkiyete önem veren bir yere gelecek. Hakan Altınay: O zaman araştırma ve geliştirme yapan sanayicimize yeni bir pencereden bakıyoruz: Artık teknolojiler üretme, Ar-Ge yapma, ürün geliştirme konusunda belli bir yetkinliğe ulaştık. Ama bunu ticarileştirme, marka haline getirme veya rekabet edilebilir bir ürün haline sokma konusunda başarıyla taçlandırmamız gerekiyor. TÜBİTAK, burada yeni bir rol alacak diyebilir miyiz? 163

166 GELECEKTE TEKNOLOJİ Fikir satarsanız, daha çok kâr edersiniz A. Arif Ergin: Evet, hedefimiz artık buna doğru dönüyor. Somut bir örnek verebilirim: Mesela tünel açma konusunda Türkiye nin büyük bir atağı oldu. Boğaz ın altında açılan tüneller, metrolar Bu tünelleri açan makineleri yapmak gerçekten büyük bir özverili çalışmanın neticesidir. Dünyada bildiğim kadarıyla bunu 8 ülke yapabiliyor, pazarlayabiliyor. Türkiye de bunların arasında kendi yerini almaya çalışıyor. Orada makineyi sattığınız zaman kilogram satıyorsunuz, ama Bu makineleri nasıl inşa ederiz? sorusunun cevabını satarsınız, fikrini satarsanız o zaman kârınız çok fazla. Çünkü kilogramla ölçülmeyen bir fikir satıyorsunuz ama derdiniz de fazla. Fikri haklarımızı savunacak mekanizmalar olmalı Bunu Kuzeydeki bir ülkeye sattım, know-how ı karşılığında paranızı aldınız. Çok güzel. Peki, Doğudaki bir ülke, aynı teknolojiyi kullandığında, Hayır, bunun mülkiyeti bana ait. O yüzden ben sana ceza keseceğim diye savunabileceğiniz bir noktanız yoksa yaptığınız satışın da bir manası yok. O zaman olması gerektiğinden düşüğe satıyorsunuz. O yüzden bizim bir ülkeye başka bir şirkete sattığımız fikirlerimizi, diğerlerinin haksız yere kullanmaması, yani mülkiyeti benim olan evde, haberim olmayan bir kiracının oturmasını önleyecek mekanizmam olması lazım. Bizim devlet olarak bu hakları savunma platformlarını oluşturmamız gerektiğine inanıyorum. Ne kadar somut oldu bilmiyorum ama Hakan Altınay: TÜBİTAK, bazı alanlarda Türkiye deki mevcut girişimciyle veya sanayiciyle rekabet edebilir noktalara geliyor. TÜBİTAK ın fonu verip altındaki başka bir kurumun bu fonla proje geliştirme konusunda rekabet ediyor olması. Bu konu, TÜBİTAK açısından nasıl değerlendirilecek? A. Arif Ergin: Bu soruyu sevinerek karşılıyorum. Çünkü kendi sanayici şapkam varken, üniversite şapkam varken, aynı soruyu ben de soruyordum. Tutup da biz şimdi sanayici olarak TÜBİTAK ile mi rekabet edeceğiz 20 enstitümüz de teknoloji üretiyor Çok açık söyleyeyim: TÜBİTAK ın iki tane çok büyük kanadı var. Birinci kanadı, demin bahsettiğim fonlama, mekanizmalar geliştirme, devletin transfer bütçesini sanayici ile buluşturma gibi bir misyonu üstleniyor. Öbür taraftan da bizim 20 tane araştırma enstitümüz var. 20 tane araştırma enstitüsü, teknoloji üretmekle, bunu ürüne çevirmekle uğraşıyor. İşte bu taraf rekabet ediyor. Fonlayan tarafın fon açtığı bir şeyde bunlar da oyuncu olarak içeriye giriyorlar. Bu, ciddi bir sıkıntı. Bunu doğru bir şekilde adresliyoruz, devletin üst kademelerinde de konuşulan bir mevzu bu O yüzden rahatlıkla burada açıklayacağım: Malumunuz başkan olmadan önce, bu enstitülerin bir kısmında faaliyette bulundum, yani üretim tarafından geliyorum. Şunu yakinen biliyorum ki belirli kritik teknolojilerde, TÜBİTAK üretim yapar, üretim sektörüne girer, ihalelere de girer. Halbuki olması gereken şeyin şu olduğunu artık kavrıyoruz. Yine bir ürün silsilesini örnek vereceğim. Bir fikrin zihne düşmesinden ticari bir metaya gitmesine kadar iyi bilinen aşamalar var: Yapılabilirliğinin gösterilmesi, azıcık üniversitelerin ağırlıklı olarak olması gereken yerler, yapılabilirliği gösterilmiş olan bir şeyin ilk prototipinin yapılması. Teknolojinin ticarileşmesini özel sektör yapmalı Ben radarcıyım, helikopter radarından örneği vereyim: Radarın laboratuvar prototipi; yaklaşık 4-5 masanın üzerine yayılmış birkaç yüz kilogramı aşan cihazlarla o teknolojiyi çalıştırdığınızı göstermektir. Laboratuvar prototipinden sonra bunun ürün prototipine gitmesi lazım. Gerçekten bir helikopterin üzerine koyduğumda o vibrasyonla nasıl çalışacağını anlayacağım, bir ürün prototipine gitmem lazım. O prototipi sanayiye devredebilirsiniz. Ondan sonra bir şirket bunun seri üretimiyle üretip satışını üstlenebilir. Bir de pazarlaması, ticaret boyutu var. TÜ- BİTAK ın gerçekten bu fikrin üniversiteden çıktığı ve sanayi prototipine kadar geldiği kısımda, devletin kaynaklarıyla ölüm vadesi denilen şeyi araştırma 164

167 misyonu var. Şirketler saat ücretleri 5 Bin dolardan konuşulan Ar-Ge faaliyetine girmekten imtina eder, hiçbir şirket buna yatırım yapmak istemez. Devlet orada bu yatırımı yapmak zorundadır. Konuyu da yine geniş bandlı düşünmek lazım. Ama ne zamanki laboratuvar prototipinden çıkıp da ürün prototipine geldik, o noktadan sonra ben TÜBİTAK ın tamamen çekilmesini istiyorum. Eskiden özel sektöre rakip olmak zorundaydık Geçmişte niye yapmadı? Çünkü TÜBİTAK, geçmişte kilogram maliyetli düşünüyordu, fikir maliyetiyle düşünmüyordu. TÜBİTAK, bir kamu kurumudur. Doğru, fakat personelinin hepsi sözleşmeli personeldir. Şirket gibi gelirlerinden bu sözleşmeli personeli besleme zorunluluğu vardır. Çalışanın parasının devlet sadece yüzde 30 unu veriyor. Geri kalanın hepsini kendi gelirlerimizden temin etmemiz lazım. Eski bakış açısında para=ürün olduğu için biz üretmeden, ihalelere girmeden personelimizi besleyemiyorduk. Ama ben artık şunu yapmak istiyorum: Ben laboratuvar prototipinden ürün prototipine geçtim, bunun nasılını özel sektöre herkese eşit mesafeli olarak satabilirim. Radar teknolojisi ürettik Mesela radar teknolojisini geliştirmişiz, önümde bir liste var şu anda. Mikro dalga sayısal radyolink cihazı üretimi, TÜBİTAK ın ana faaliyet alanından bir tanesi oldu. Radyolink üretiminde TÜBİTAK gerçekten ileri bir teknolojiyi, Türk teknolojisini masanın üzerine koydu. Dışarıdan alıp adapte edip koymadık, gerçekten sıfırdan bunu yaptık. Eskiden radyolink ihalelerine giren TÜBİTAK ın artık o ihaleye girmemesi lazım. Hangi şirket gelirse gelsin, %5 fikri mülkiyet hakkımı ödediği takdirde, Türkiye nin teknolojisini sana veririm demem lazım. Yabancı bir şirket, aynı teknolojiyi kullanmak isterse, ona da bunu %10 lisans bedeliyle lisanslayabilirim derim. Buradan gelen fikri mülkiyet haklarıyla, TÜ- BİTAK ı çevirebilirsem, o zaman artık sanayicimizin önünde ihalelere giren bir TÜBİTAK olmayacak demektir. Dediğim gibi bu bugünden yarına olmaz, ama zaman içerisinde gitmek istediğim yer burası. Hakan Altınay: Çok teşekkür ediyorum. İkinci sorum, Kaan Bey e. Kaan Bey, 2007 de TÜBİTAK Teknoloji Serbest Bölgesi nde bir araştırma merkezi kurdunuz. TURKCELL bu teknoloji merkezinde ve genelde hangi alanlarda teknoloji geliştirmekle uğraşıyor? Nasıl bir teknolojiye sahip? Kaan Terzioğlu: Öncelikle Sayın Başkanım a (Nail Olpak a) ve MÜSİAD a teşekkür ediyorum; beni ve temsil ettiğim kurumu üye olarak kabul ettiğiniz için. Yazılımlarımızı yerli kaynaktan sağlıyoruz Sorunuza dönersem; TURKCELL Teknoloji bünyesinde yaklaşık 800 e yakın mühendisimiz çalışıyor. TURKCELL Teknoloji olarak, 3 ana konuya odaklandık. Bunlardan bir tanesi; telekomünikasyon şirketlerinin temel ihtiyaçları olan işletim sistemleri ve yönetim sistemleri konusunda ithal ikamesini gerçekleştirmek Dışarıdan alacağımız yazılımları, yerli kaynaklarımızla üreterek, hem Türkiye de mobil ve sabit operatör olarak faaliyet gösteren TURKCELL e, hem de yurtdışında, Ukrayna, Belarus, Kıbrıs taki operatörlerimize bu teknolojileri sağlıyoruz. 165

168 166 GELECEKTE TEKNOLOJİ

169 İkinci önemli alan; özellikle bizim kullandığımız alt yapıya yönelik olarak, biraz önce Arif Bey de bahsetti, radyolink ve anten sistemleri konularında kendi araştırma geliştirmemizi yapıyoruz. Böylece Nasıl daha az kaynakla daha çok sonuç alırız?, buna yönelik olarak, verimlilik artışına yönelik olarak yeni bir dizi çalışmalar yapıyoruz. TURKCELL Teknoloji de katma değer üretiyoruz Üçüncü konu; biraz daha tüketiciye yakın bir konu. Biz Telekom operatörleri olarak geleneksel iletişim hizmetlerinin yanı sıra müşterilerimize daha katma değerli hizmetler sunmak durumundayız. Nedir bunlar? Mesela TURKCELL Müzik. Bugün TURKCELL Müzik platformumuz Türkiye nin en büyük müzik kütüphanesine sahip ve yaklaşık 2 milyon müşterimize hizmet veriyor. Yine müşterilerimizin birbirleriyle daha etkin iletişim kurabilmesi için anlık mesajlaşma, anlık görüntülü konuşma ve sesli konuşma teknolojilerini üretiyorlar. Bu uygulamalar da bizi hem Türkiye deki müşterilerimize, hem de bölgedeki müşterilerimize daha iyi hizmet vermeye hazırlıyor. Biliyorsunuz, bu uygulamalar aynı zamanda dünya ekonomisinde de çok önemli değerler yaratan uygulamalar. Türkiye den de bu gibi önemli fikirlerin ve uygulamaların çıkabileceğine inanıyoruz. Dolayısıyla TURKCELL Teknoloji olarak odaklandığımız konular bunlar... Hem kendi ihtiyaçlarımız için, hem de bölgedeki diğer operatörlerin ihtiyaçları için bu ürettiğimiz yazılımları ve zaman zaman da adapte edilmiş donanımları pazara sunabiliyoruz. T Serisinden 2.5 milyon adet sattık Hakan Altınay: Bir de T50 ve T60 platformlarınız var? Kaan Terzioğlu: Biz son 5 yıllık dönemde yerelleşme ve yerlileşme kapsamında cihaz tasarımı ve üretimiyle alakalı bir dizi aksiyon aldık. T serisi, bugüne kadar 2.5 milyon adet sattı. En son ürettiğimiz cihaz, T60 tır. Burada özellikle müşterilerimizin beklentilerine uygun kendi tasarımımızı, adaptasyonumuzu yapıyoruz. Bunu zaman zaman Türkiye de, zaman zaman da yurtdışında ürettiriyoruz. Buradaki asıl amacımız, müşterilerimizin elindeki akıllı telefon penetrasyonunu yukarıya çekmek. Çünkü akıllı telefon penetrasyonu, bilgiye erişmede, müşterilerimizin internete erişiminde çok önemli bir rol oynuyor. Hatta şöyle ifade etmek lazım: Hepimiz niye teknolojiden konuşuyoruz, amacımız ne, neden teknoloji önemli? Çünkü teknoloji bize verimlilik getiriyor. Bu grup çok iyi hatırlar, verimlilik ne demek? Verimlilik rekabet avantajının ana unsurudur. Bir saatte yaptığınız bir şeyi eğer 45 dakikada yapabiliyorsanız, 10 birim kaynak harcadığınız bir şeyi, 8 birim kaynakla hayata geçirebiliyorsanız, bu yarattığınız verimlilik, rekabet avantajı olarak geri dönecek size. Biz verimlilik fabrikasıyız Hatırlarsınız fakslarla, telekslerle yaşadığımız dönemleri Bir siparişi almak, bir siparişi vermek, bir malın bir depodan bir depoya gittiğini takip edebilmek için saatler, günler, haftalar harcadığımız zamanlar vardı. İletişim teknolojileri işte bunun için var, verimlilik yaratmak için var. Bizim de ana amacımız bu. Şirket olarak biz kendimizi, bir verimlilik fabrikası olarak görüyoruz. Hedefimiz Türkiye nin iletişim alt yapısını kurarak; gerek bireylere, gerek kurumlara, gerekse kamu kurumlarına daha hızlı çalışmayı, daha hızlı karar vermeyi, daha az kaynakla daha çok şey üretmeyi sağlayan platformları ortaya koymak... O yüzden bunu kendimize bir misyon olarak belirledik, yapmaya devam edeceğiz. Hakan Altınay: Sayın Müsteşar Yardımcımıza sormak istiyorum: İnsan için, nerede olursa olsun, en önemli konu sağlık. Cep telefonları hastaların sağlık alanında bilgi ve hizmet çeşitlerine kolayca erişebilmeleri için önemli role sahipler. Mobil uygulamalar, doktorlar ve hastalar arasında daha iyi bir iletişim sağlıyorlar. Ayrıca hastalar için randevu istekleri, sağlık bilgilerine erişim, tıbbi kayıtların dokümantasyonu ve karar verme gibi mevzuatları kolaylaştırıyor. Kısaca sağlığın içerisinde bilişim, e-teknoloji yoğun olarak kullanılmaya başlandı. Sorum şu: Türkiye, Sağlık alanında teknolojiden nasıl yararlanılıyor ve ne tür hizmetler veriyor? 167

170 GELECEKTE TEKNOLOJİ Şuayip Birinci: Öncelikle bizim nasıl bir teknolojiye mahkûm olduğumuzu anlatan süreçten bahsetmek istiyorum. Küçük bir analoji. 10 yıllık süreç içinde başvuru oranları, 2,7 lerden 8,2 lere gelmiş. Gerçekten 10 yıl önce çok daha düşüktü. Sağlığa erişimde büyük başarı sağladık Şu an bile OECD ülkelerinin yarısı kadar sağlık personelimiz var. En iyi kısmında bile, yardım, OECD ye göre sağlık personeli biraz daha az. Bütün bunlarla bu hizmeti karşılıyorsunuz. Aslında biz insanları sağlığa eriştirdik, hekime eriştirdik, tesise eriştirdik önemli oranda. Ama bundan sonraki süreç, yönetilmesi çok daha zor bir süreç. Çünkü tedaviye eriştirmemiz lazım. Gelişmiş ülkelerde grev olduğunda hastanelerde ölüm oranlarının mezarlık kayıtlarına göre ne kadar azaldığını birçok yayınlardan biliyoruz. Biraz açayım: Süreç aslında, gerçekten tedaviyi yönetmeye, tedaviyi ölçmeye kadar geldi. Bu ülkede hekime eriştik, sağlık tesisine eriştik, ama bundan sonra tedaviye hangi düzeyde eriştiğimizi, hem ölçmek hem de yönetmemiz lazım. Her gün 600 bin kişi sağlık için trafikte Bu kadar az insan kaynağını planlamak ve doğru yerlere yerleştirmek için de ciddi anlamda teknolojiden yararlanmamız lazım. İstanbul ölçeğinde bir şey söylemek istiyorum: Günde bin kişi sağlık gerekçesiyle trafiğe çıkıyor. Bunlar ya hasta ya kendini hasta zanneden insanlar ile yakınları. Bir kişi hastaneye kişi olarak yansıyor. Bunların prime-time zamanda trafiğe çıktığını düşünün. Sizin gerçekten hangi tanının, hangi branşın trafikte ne kadar süre kat ettiğini, ne kadar kilometre yol kat ettiğini de bilmeniz lazım. Bazen gerçekten trafik sebebiyle 10 kilometrelik yolu, dakikada geliyor, bazen gerçekten çok uzak bir mesafeden geliyor. Sağlığın teknolojiyle verimli dizaynı 2011 de İstanbul da çalışırken ölçüyorduk, Silivri den gelen gastroenteroloji hastaları 58 kilometre yol kat ediyordu. Niçin? Gastroenteroloji branşı için. Burada sizin yapacağınız tek şey, hemen Silivri Hastanesi ne bir gastroenteroloji uzmanı planlamak. Eğer cihazı, alet edevatı yoksa, onları da planlamak. Böylece de hastanın en yakın sağlık tesisinden hizmet almasını sağlamak. Bu şekilde baktığınızda Türkiye de şu anda illerin % kaç hastasının bir sağlık gerekçesiyle başka bir yere gittiğini de ölçmek durumunuz var. Çünkü gerçekten her yere yeterince hekim ve sağlık personeli yetiştiremiyorsunuz. Çünkü artık gelişmiş ülkelerin seviyesine gelmişsiniz. Harcadığınız paraya göre dünyada hasta memnuniyeti en yüksek ülkede yaşıyoruz biz. Birkaç ülke hariç, sağlığa erişim sınırlarının en üst seviyeye çıktığı bir ülkeyiz. Hastalık Bakanlığı yaklaşımı hakimdi Bütün bunları yönetirken bu kadar az kaynakla teknolojiyi maksimum düzeyde kullanmanız lazım, gerçekten iyi ölçmek lazım tedaviyi. Burada tedaviyi ölçmek için çok iyi kayıt sisteminin olması lazım. Kayıt sistemi için de teknolojiye ihtiyaç var. Biz şimdiye kadar Hastalık Bakanlığı yaklaşımıyla yürüdük. Çünkü çaresizdik. Yapılacak şey gerçekten hastalarımızı bir sağlık tesisine eriştirmek ve hekimle karşılaştırmaktı. Bundan sonraki süreç, sadece hastalığı tedavi ederek sürdürülebilecek bir süreç de değil. Bundan sonraki süreç, hasta olmayı önlemek için yapılacak olan çalışmaların yaşandığı bir süreç olmalı. Çok muhteşem bir makine düşünün Uçaklar mesela, bizim için çok karmaşık cihazlar. Bunlara insanları dokundururken gerçekten uzman insanları dokundurmak lazım. İnsan bedeni çok daha değerli, ama insan bedenine hekimin dışında kişinin kendisi dokunuyor bilinçsiz bir şekilde. Ya da çevresindeki daha fazla bildiğini düşündüğü insanlara dokunduruyor. Kişiselleştrilmiş sağlık modeli: e-nabız Bu süreci doğru yönetmek lazım. Bizim hekimlerle hasta arasındaki asimetrik bilgiyi, biraz daha hasta lehine güçlendirerek, sağlık bilinci yükselmiş bir toplum oluşturmamız gerekiyor. Burada da bireysel tek- 168

171 169

172 GELECEKTE TEKNOLOJİ nolojilere ciddi anlamda ihtiyaç var. Zaten bu sebeple e-nabız Projesi ni başlatmıştık. Oradaki temel amaç; hangi sağlık tesisinde tedavi olursa olsun, hastanın verisi bir yere gelsin. O verilerin belli kurallar çerçevesinde işlenerek, hastaya uyarılar versin. Mesela Bugün yaşadığınız yerde sıcaklık çok yüksek, siz bir tansiyon hastasısınız, lütfen gölgede kalın, fazla dışarı çıkmayın uyarıları gelsin. Onun sağlığı için gerekli, hasta olmasını önleyecek uyarıları kişiye vermek lazım. Dolayısıyla bundan sonraki süreç, bireyselleştirilmiş bir sağlık modeliyle olabilir. Bizim büyük fırsatlarımız var bu anlamda. Akıllı telefon sayısı 40 milyonu geçti. Çekirdek aile yapısının olmasının da avantajlarına sahibiz, penetrasyonumuz Avrupa dan daha güçlü bu sebeple. Çünkü onlar ayrı yaşıyorlar. Ama biz büyüklerimizle, yanımızdaki çocuğumuzla, torunumuzla yaşıyoruz. Akıllı telefonlar sayesinde anlık takip yapıyoruz Sağlığımızı o akıllı telefonların bir kısım özelliklerini kullanarak yönetebilme şansına sahibiz. O sebeple de e-nabız Projesi ni başlattık. Bu projeyle, Türkiye de hangi saatte memnuniyetin ne olduğunu, her yaşta hangi tanının maliyetinin ne kadar olduğunu, hangi yaştan sonra bizim sağlığa başvuru oranlarımızın nüfus oranımızın üstüne çıktığını çok rahat takip edebiliyoruz. Sözgelimi, dün yaşın nüfusa oranıyla başvurunun oranı arasıydı. 45 ten sonra nüfus oranının üstüne çıkmaya başlıyor başvuru. Bu oran 60 lara gelince 2.5 katına çıkmaya başladı. Aslında sağlıktaki iyileşmenin bizim nüfusumuza net bir şekilde yansıdığını görüyoruz. İlginç bir örnek vereyim: Ürettiğimiz regülasyonların sağlık göster- 170

173 gelerindeki değişikliğini de çok hızlı ölçme şansına sahip olmaya başladık. Dün ortalama doğum yaşının bulunduğu yaş, du; bu senenin (2015 in) sonlarına doğru, bu dönemde 25 in altına inmeye başladı. Demek ki doğumla alakalı üretilmiş regülasyonlar, teşvikler insanları etkilemeye başladı. Teknolojiyle yönetiyoruz Her alanda teknolojiye ihtiyacımız var, başka türlü de yönetilme imkânımız yok. Bir de her bölgede farklı sağlık istatistikleriyle karşılaşıyoruz. Çok ilginç bir coğrafyamız var. Bazı bölgelerde, bazı yaş gruplarında hiçbir obezite problemimiz yok. Çünkü beslenme alışkanlıkları gerçekten farklı. Beslenme alışkanlıkları aynı olan bölgelerde hep aynı tablolarla karşılaşıyorsunuz. Aslında hiç kimsenin dışarıdan herhangi bir beslenmeye dair bildirimleri alıp insanlarımıza anlatmasına gerek yok. Bu bölgelerin kendi beslenme alışkanlıklarını teşvik ederek de, sağlığın kolay yönetilmesini ve kronik hastalıklardan uzak durmayı yönetebiliriz. Bu anlamda da en çok sağlık teknolojisine ihtiyacımız var ve çok yoğun bir şekilde de kullanıyoruz. Hakan Altınay: Teşekkür ederim. Sayın TÜBİTAK Başkanım, son 50 yılda yapılan bilim ve teknoloji vizyon çalışmalarının hiçbirisi hayata geçirilememiştir. Son yıllarda yapılan bilim ve teknoloji strateji ve politika çalışmaları ise ulusal teknolojimizin oluşturduğu o büyük tekerleği nasıl harekete geçireceğimizi ve teknolojiyi nasıl sanayileştireceğimizi tam manasıyla bize gösteremiyor. Buradan hareketle şunu sormak istiyorum: Sizce biz yenilikçi teknolojiyi nasıl kalıcı ürüne dönüştürebiliriz? Ne yapmalıyız bu konuda? Yenilikçi teknolojide, son 12 yılda büyük yol aldık A. Arif Ergin: Öncelikle yoruma ne kadar katıldığım noktasında emin değilim. Bir türlü başaramıyoruz, edemiyoruz kısmına gelince; bence son yılda özellikle MÜSİAD ın da tanık olduğu şekliyle, epey bir yol katettik aslında. Yeterli midir, değil midir, onu tartışmaya açığım. Ama bence bugüne kadar izlenen devlet politikaları, gerçekten bizi belirli sektörlere yönlendirdi. Bilim, Teknoloji Yüksek Kurulumuz BTYK, çok efektif olarak şu açığı kapattı. Devletin değişik kademelerinin aynı hedeflere doğru dönmesi önemliydi. BTYK, öncelikli teknoloji alanlarını belirleyip, Şunlarda biz öncelikli gitmeliyiz diyerek, orada bir odaklanmayı sağladı. Proje için çağrıya çıkmaya başladık Doğrudan bize akseden kısmı şu oldu: arasında TÜBİTAK olarak, onları nasıl yönlendireceğimizin mekanizmasını ancak kurabildik. O süreç içerisinde Benim fikrim var diyen, Benim bir projem var diyen herkesi bir değerlendirme sistemine alıyorduk sonrasında ise BTYK kararlarıyla şunu yapmaya başladık: Tamam, bir taraftan o kanal aksın, ama bir de biz kendimiz çağrılara çıkalım. Mesela Cep telefonu veya 5G teknolojilerine yönelik, TÜBİTAK olarak biz şu kadar milyon lira ayırdık, bunun alt kıvrımları şunlardır, bu çağrıya hizmet edecek teklifleri lütfen bize verin diyerek odaklanmaları, orada da ayrı bir kanaldan yönetmeye çalışıyoruz. Diğer kanal hâlâ açık orada bir sıkıntı yok. Ticarileşme noktasında, tıkanma var Fakat gördüğümüz tıkanma noktası şu ki, bu, artık TÜBİTAK ın Ar-Ge ye teşvikiyle gelinebilecek bir nokta değil. Hangi nokta orası? Ticarileştirme noktası. Çünkü 278 Sayılı Kanun a göre, Ar-Ge diye adlandıramayacağınız yerde TÜBİTAK operasyonu yok. Orası artık bizim sınırımızın ötesine geçmiş durumda. O noktada da baktığınızda Kim destek verecek? sorusu hararetle tartışılıyor. Kalkınma Bankası na bağlı olarak da bir model oluşturuluyor. İster Arif Ergin olayım, ister TÜBİTAK Başkanı olayım fark etmez, hayatın şu gerçeğini değiştiremem. Ticarî hayatın ana problemi müşteridir ve sipariştir. Dolayısıyla o purchase order, PO dediğiniz şey çok değerli bir parametredir. PO sunu yüksek tutan, siparişlerini yüksek tutan ticari işletmelerin başarıya gitmesi kaçınılmaz bir durumdur. 171

174 GELECEKTE TEKNOLOJİ Ar-ge yi desteklemek, sipariş getirmez Dolayısıyla TÜBİTAK veya sadece Ar-Ge yi destekleyen mekanizmalar, size sipariş getirmez, size müşteri de getirmez. Size onları sunabileceğiniz teknolojiyi sağlar. Fakat eğer müşteri ile buluşturamıyorsan, siparişi çeviremiyorsan orada sıkıntın var demektir. Bu noktada da vergiler, işletme maliyetleri önünüzü tıkıyorsa; faiz oranları burada bizi zorluyorsa; o zaman artık olay Ar-Ge den çıkmış, ticari boyuta geçerken bir finansman problemi olmaya başlamış demektir. Finansmanın içerisine vergileri de dahil ediyorum. Bu noktada artık gerekli tedbir mekanizmaları oluşturmaya başlandı. Ar-Ge nin fonlamasının ötesinde, ticarileşmenin fonlaması konusunda devlet, Kalkınma Bankası gibi mekanizmalarla bunu desteklemeye başladı. KOSGEB in açtığı programlara bakarsanız, azıcık Ben yeni bir ihtiyaca sipariş olarak cevap verebiliyorum noktasındaki fonlamalara doğru döndüğünü görüyorum. O yüzden bence Türkiye deki bu evrimin doğal bir noktasındayız. Bu sipariş problemini çözme, ticarileştirme problemini çözme noktasını da çözdüğümüzde; sanırım olayın boyutu gerçekten farklılaşacak hedeflerine gitmek için böyle bir şeyin yapılmasını da şart görüyorum. Hakan Altınay: 20 sene önce KOSGEB in Teknopark ta benim şirketime, 44 bin Dolarlık bir destek vermişti. O destekle Türkiye de ilk ulusal endüstriyel robotu ürettik biz. Fakat 1994 te teknik olarak büyük bir başarının ortaya çıkmış olmasına rağmen, herhangi bir şekilde onu ticari hayata geçirmek, ciddi bir üretim alt yapısı kurmak, markalaştırmak konusunda sermaye bulamadık. Bu yıllarca sürdü. A. Arif Ergin: Hakan Bey mühendis kökenlisiniz değil mi? Hakan Altınay: Evet. A. Arif Ergin: Mühendis kökenli insanların işletme alanına geçmesiyle alakalı bir problem diye görüyorum bunu. Hakan Altınay: Bu, sadece mühendislikle izah edilecek bir nokta değil Hocam. Şöyle bir nokta: Ürünü yaptıktan sonra endüstrinin buna ihtiyacı var. Bizim ülkemizin özelliğine de bakarak hareket etmek gerekiyor. Özgüveni anlamında, sermaye birikimi, bilginin değeri Bunları bir kenara bırakıp sadece bulunan teknoloji ve sermaye olarak bakarsanız, ülkeyi geliştirmede istediğiniz hamleyi oluşturamıyorsunuz. Buradaki esas nokta, belli bir olgunluğa geldikten sonra teknoloji besleyecek düzeyde sermayeyi sağlayabilmek. O zaman zaten büyüyor. Bir önemli nokta daha var: Teknolojik ürününü penetre edebilmek için gelişmiş uluslar, pazarı satın alarak sizin oraya zaten girmenizi engelliyor. Küçük sermaye ile yapabileceğiniz işler değil. Bunlar büyük ölçekli işler, ona uygun modeller bulmak lazım. Özellikle mikro elektronik konusunda, sözgelimi radar teknolojisinde, bu şirketlere baktığımızda, bunların hepsinin büyük olduğunu görüyoruz. Belli bir sermaye birikimini sağlayacak bir mekanizma oluşturmamız gerekiyor. Mesela risk sermayesi O zaman teknolojileri yeşertip büyütüp, ülkemizi sürükleyecek bir şey oluşturulabilir. O anlamda özellikle sizi, TÜBİTAK olarak zorlamak istiyordum. Risk sermayesinin kafa yapısı da değişmeli A. Arif Ergin: Risk sermayesi konusunda gerçekten bir ihtiyacı görüyoruz. Bu risk sermayesinin kafa yapısının da riske odaklı olması gerektiğini de görüyoruz. Risk sermayesi adı altında veya melek yatırımcılar adı altında piyasada bir hareketliliği görüyoruz. Nereden görüyoruz? Çünkü bizden fonlamasını almış ve Ar-Ge den mezun olmuş öğrencilerimizin bir sermaye buluşması, sipariş buluşması içerisinde, hiç risk almayan ama adını risk sermayesi olarak tutan yatırımcılarla karşılaştığında bir hezimete uğradığını da görüyoruz. Ben azıcık daha genişletmek istiyorum. Türkiye nin yapısına baktığınızda hep fen, ilim, teknoloji gibi konular bizim güncel hayatımızın bir parçası olmuş. Örnek söyleyeyim, benim küçüklüğümden beri hep fen liseleri vardı. Sosyal bilimler lisesi oldu mu? Finans, ekonometri liseleri oldu mu? 172

175 173

176 GELECEKTE TEKNOLOJİ Yani ticari liseler var ama onlar da teknolojik boyutu üzerinden bir çizgiyi tutturdular. Bu problem tamamen burada yatıyor. Ben de mühendisim, ben de işletme yapmaya çalıştım ve sipariş almakta zorlanan bir mühendis şirketi haline getirdiğim şirket de oldu. Teknoloji boyutu, tek başına eksik kalır O yüzden olay aslında çok veçheli Teknoloji boyutu bunun bir çekirdeği, besleyen bir ana noktası Ama o suyu şişeleyip müşterinin ihtiyacına göre satabilmek çok ayrı bir boyut... Şişelenmiş suyu kabul edecek bir sosyal yaşantının da bunlara gelişmesi lazım, o sektörün belirli tekellerin elinde olup olmaması probleminin de çözülmüş olması lazım. O yüzden olay, bu noktada bir kökten çıkıyor artık. Ar-Ge konusunda Türkiye bence yeterince olgunlaştı. Bu çok dallı, çok veçheli meyvelere gidecek olan adımların atılmasında ciddi yatırıma ve kafa yapısına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Hakan Altınay: Çok teşekkür ediyorum. Sayın Terzioğlu, TURKCELL Teknoloji nin 74 e yakın patentle ilgili çalışması var. Bunların önemli bir kısmı ulusal seviyede belli bir kısmı uluslararası seviyede. Bu hakikaten büyük bir başarı Diyorsunuz ki dünyada teknoloji yol haritaları çizilirken biz de karar vericiler arasında yerimizi alıyoruz. Sorum şu: TURKCELL in gelecek planında yenilikçi hangi teknolojiler var, nasıl bir dünya var? Türkiye, tüketen değil üreten tarafta olmalı Kaan Terzioğlu: Hatırlarsınız, geçen sene 4G ihalesi sırasında bir dizi tartışma oldu. Bu tartışmalar sırasında biz dedik ki, Türkiye nin tüketen değil, üreten tarafta olması lazım, mevcut teknolojilerle beraber gelecekteki teknolojilere de erişebilecek tarzda bazı yatırımlar yapması lazım. Sağ olsun, o dönemdeki kamu otoritesi de bizim isteklerimizi, dillendirdiğimiz şeyleri dinledi. 174

177 Türkiye nin en önemli kaynaklardan bir tanesi olan spektrumu, ihale ederek, istediğiniz teknolojiyi alın, bu kaynağı istediğiniz şekilde kulanın diyerek bize verme kararını verdi. Biliyorsunuz biz de bu ihalede toplam spektrumun %47 sini aldık. KDV hariç 1,6 milyar euroluk bir kaynağı, bu Spektrumu Türk insanına en iyi hizmeti verebilmek için, kullanmak amacıyla aldık. Önümüzdeki 13 yıl içerisinde de bunu hayata geçireceğiz. 5G, nesnelerin interneti, teknolojiyi de etkileyecek Bu spektrum neler getirecek bize, hangi alanlarda faydalar getirecek? Öncelikle 4,5G dediğimiz teknoloji, belirli frekansların bir araya getirilerek, çok daha yüksek kapasitelerle müşteriye hizmet vermeyi sağlayabilecek bir teknoloji sağlayacak. O yüzden adına 4,5G diyoruz. Hakikaten 4G ile 4,5G arasında o anlamda bir fark var ve 5G ye de hazır bir teknoloji olacak. 5G gerçek anlamda her sektörü etkileyecek. Nasıl buhar teknolojisi, elektrik teknolojisi her sektörü etkiledi, 5G de, yani nesnelerin interneti dediğimiz teknoloji de etkileyecek. 5G alt yapısı, bu nesnelerin internetine hizmet verecek. Eskiden baktığımızda sabit telefonlar vardı, 10 milyon telefona hizmet verirdi. Mobil telefonlar geldi, şu anda 100 milyona hizmet veriyoruz. 5G teknolojisi de 1 milyar cihaza hizmet verecek. Makineler makinelerle konuşacak, üzerimizde belki 5-6 tane ayrı farklı amaca hizmet eden sensör bulunacak, bu sensörlere göre değişik şirketler değişik hizmetlerini hayata geçirecekler. 5G ile teknoloji kırılması yaşanacak Müthiş bir verimlilik artışı getirecek. Nasıl buhar teknolojisi tekstil sektörünü baştan aşağı değiştirdi; 5G geldiğinde, nesnelerin interneti dediğimiz teknoloji geldiğinde, yaptığımız işin tanımı değişmeye başlayacak. Çok daha kısa zamanda, çok daha az kaynak kullanarak, çok daha büyük değerler yaratabilmeye başlayacağız. Çok ciddi bir teknoloji kırılması olacak. Rekabet avantajı bu yeni teknolojiye uyum sağlayan sektörlere olacak. İşte bugün sürücüsüz araba deniyor Sürücüsüz araba demek ne demek? Sürücüsüz araba demek o kadar elinizde ileri teknolojili kapasiteli bir şey var ki, hiçbir gecikme olmaksızın büyük bir beynin, büyük bir merkezi bilgisayarın bir aracı bir noktadan bir başka noktaya kusursuz bir şekilde taşıyabilmesi lazım. Her şeyi değiştiren teknoloji İşte bu teknoloji, her şeyi değiştirebilecek bir teknoloji. Sağlık sektörünü baştan aşağı değiştirebilecek bir teknoloji, eğitimi baştan aşağı değiştirebilecek bir teknoloji Bugün ne yapıyoruz? İnsanlar belirli yaşlara geldiklerinde onları belirli fiziki lokasyonlara götürüp birtakım şeyleri öğretmeye çalışıyoruz. Belki eğitim öyle bir hale gelecek ki yaştan bağımsız, yerden bağımsız, hatta insanın belki işe başladığı anda bir sonra yapacağı şeyi otomatik olarak ona nasıl hareket etmesi gerektiğini gösterecek bir noktaya gelecek Hakan Altınay: Yarın iş sahibi olacak olan kişiler açısından baktığımızda, TURKCELL in, birtakım işler geliştirme konusunda onlara katkısı olabilir mi acaba? Kaan Terzioğlu: Muhakkak, öncelikle ne yapmayacağımızı söyleyeyim: Biz TURKCELL olarak kendimizi o yaratıcı, fikir sahibi girişimci arkadaşların yerine koyarak onlar adına bir şey yapmaya çalışmayacağız. Çünkü onu yaparsak biz o kadar büyüğüz ki onları pazardan dışlarız. Bizim şunu yapmamız lazım, bunun için adımları atıyoruz: Cari açıktan büyük, data açığımız var Onların doğru araçlara, yazılım olsun, metodoloji olsun, bilgi kaynağı olsun, en hızlı, en ucuz şekilde ulaşmasını sağlayacak platformları oluşturacağız. Onların, KOBİ lerimizin, şirketlerimizin bugün bilişime, bilişim teknolojilerine ulaşırken harcadıkları enerjiyi ve parayı 3 te 1 e düşürecek şekilde, o bilişim teknolojilerine ulaştıracak bulut teknolojilerini hayata geçireceğiz. 175

178 GELECEKTE TEKNOLOJİ Bugün Türkiye de cari açıktan bahsediyoruz. Cari açıktan çok daha büyük bir data açığımız var. Türkiye nin datasının %95 i, Türkiye nin dışında yerleşik olarak duruyor. Türkiye de data center, yani alt yapı nerdeyse olması gerekenin %5 i, o yüzden biz ilk olarak Gebze de, İzmir de, Ankara da Türkiye nin data fabrikalarını kuracağız, data merkezlerini kuracağız. KOBİ lere ucuz hizmet sunacağız Burada kurduğumuz bulut teknolojileriyle, KOBİ lerimizin artık Şu yazılımı alayım, bu donanımı alayım, kendime bir sistem yaratayım dan ziyade Hayır, ben şirketimi kurdum, benim bir muhasebe hizmetine ihtiyacım var, benim büyük bir data analiz sistemine ihtiyacım var der gibi çok basit bir şekilde bu hizmetleri ucuza almasını, kullanmasını sağlamamız lazım. Bundan 30 sene önce ucuz iş gücüydü rekabet avantajının geldiği yer, ucuz finansmandı, arazi sahibi olmaktı. 10 sene önce bilgiydi rekabet avantajını getiren, 5 sene önce belki bilmek haline geldi bu, bugün karar vermek, hem de hızlı karar vermek rekabet avantajını getiriyor. Nasıl hızlı karar verirsiniz? Doğru datayı, doğru bilgiyi analiz edip bir an önce insanınızın eline onu ulaştırabiliyorsanız, verirsiniz. Bizim de Türkiye de bu alt yapıyı oluşturmak gibi bir misyonumuz var. Yatırımcılara, girişimcilere bu alt yapıları hazırlamakla kaynaklarımızı kullanacağız. Biliyorsunuz kurumsal yönetişim içerisinde bizim de bir yatırımcımız var. Bize bir misyon vermiş, o misyonu en hızlı şekilde doğru yatırımları yaparak, hem fiziksel olarak, hem de yazılımsal anlamda doğru yatırımları yaparak, hayata geçirmemiz lazım. Hakan Altınay: Her şeyi kendiniz geliştirmiyorsunuz, yapmıyorsunuz değil mi? TURKCELL i büyütürken, ona hizmet verebilecek yeni teknoloji firmalarını da büyütüyor musunuz? Bu, herhalde özellikle önümüzdeki dönemde daha da çok ivmelenecek Kaan Terzioğlu: Çok doğru, onlara yaşam alanı yaratmamız lazım. Onlara bizim yapabileceğimiz en iyi şey, özellikle yerli girişimcilere faaliyette bulundukları alanlarla ilgili bol bol siparişler vermemiz lazım. Onların ürünlerini denememiz lazım, öncelik vermemiz lazım. Biz Turkcell olarak kendi misyonumuzu böyle görüyoruz. Hakan Altınay: TURKCELL in diğer yan sanayi teknoloji firmalarından veya ürün geliştiren firmalardan aldığı hizmetin büyüklüğüyle alakalı bir bilgi var mı? Ciromuzun yüzde 20 si sabit yatırımlara Kaan Terzioğlu: Bizim yaklaşık olarak, operasyonel maliyetlerimiz, toplam ciromuzun yaklaşık %40 ına gelir. Bu da yıllık bir 3 milyardır. Bunun aşağı yukarı yarısını değişik alanlarda aldığımız hizmetlerle, bakım olsun, uygulama olsun ya da yatırım hizmetleri olsun, bu alanlara harcıyoruz. Biz bu sene, ciromuzun %20 si kadar sabit yatırım yapacağız. Bu sabit yatırımların bir kısmı mobil tarafta olacak, bir kısmı sabit tarafta olacak. Herhâlde Türkiye nin en büyük sabit yatırım yapan şirketleri, telekomünikasyon şirketleridir. Onların içinde de biz 1 numarayı alıyoruz. Ciromuzun %20 sini biz her sene teknolojimizi güncel tutabilmek için, sizlere daha iyi hizmet verebilmek için, bir anlamda tekrar yatırmak zorunda olan bir sektörüz. Hakan Altınay: Çok teşekkür ediyorum yılına kadar mobil sağlık teknolojileri pazarının 10 milyar dolara genişlemesi bekleniyor. Melbourne Üniversitesi Avustralya da sağlık çalışanları için çok faydalı akıllı telefon uygulaması geliştirmiş. Bu akıllı telefon, vücuttan kızıl ötesi dalgaların emilimini ölçerek kırmızı kan hücrelerindeki oksijen miktarını tespit ediyor. Bu akıllı telefon bir tanı cihazına dönüşmüş vaziyette aslında. Bu akıllı telefon bir tanı cihazı olarak doğru teşhis yaparsa, Afrika da özellikle zatürreye bağlı ölümlerin önemli bir kısmını engelleme özelliği varmış. Bir cep telefonu, bile doğru teşhis yapabilme imkânı sunuyor. Sayın Müsteşar Yardımcısı na sormak istiyorum: Bu ve benzeri gelişmeden de yola çıkarsak, teknolojinin bu kadar hızla gelişmesi, sağlığın hangi alanlarında sıçrama yapabilir? Bizim bu konuyla ilgili bir hazırlığımız var mı? 176

179 Şuayip Birinci: Bir videomuz vardı. Onu izledikten sonra akıldaki sorulara daha fazla cevap verme şansımız olur. Videoyu alabilir miyiz? Dünya değişiyor, gelişiyor. Hayatın her alanına hız, kalite ve performans getiren bilişim ve teknoloji son yıllarda sağlık hizmetlerinin en temel aktörlerinden biri haline geldi. Dünyada örnekleri hızla artan e-sağlık uygulamaları sağlık hizmetini daha kaliteli, daha hızlı ve daha güvenilir noktalara taşıyor. Şimdi bu uygulamalar Türkiye de. Sağlık Bakanlığı öncülüğünde son 10 yılda yapılan yeniliklere bir yenisi daha ekleniyor ve dünyadaki diğer uygulamalardan daha gelişmiş, daha kapsamlı bir içerikle şimdi Türkiye de hizmete alınıyor. e-nabız projesi ile artık herkes hayat boyu tüm sağlık profilini kayda alabilecek, haftanın her günü, günün 24 saati erişebilecek ve kendi seçeceği doktorların görmesine izin verebilecek. e-nabız Türkiye nin yeni sağlık hizmeti: Haftanın her günü, günün her saati sağlık Hızlı ve güvenli Artık hastaneye gittiğinizde daha önceki rahatsızlıklarınızı, tedavilerinizi, kullandığınız ilaçları, tahlil sonuçlarınızı, radyoloji görüntülerinizi ya da alerjilerinizi tek tek anlatmaya gerek kalmayacak. Erişimine izin verdiğiniz doktorunuz tüm sağlık geçmişinizi görerek, en uygun tedaviyi süratle uygulayacak ve acil durumlarda hayat kurtaracak. e-nabız sistemi ile hastalar dilerlerse muayene oldukları sağlık kuruluşları hakkındaki görüş ve dileklerini bildirebilecek, yeni muayene randevusu alabilecek. Randevusunu alan vatandaşımız hekime gitmeden önce iletmek istediği notlarını sistem üzerinden paylaşabilecek. Hasta ve hekim, tedavi süresince 7/24 iletişim halinde kalabilecek. e-nabız sistemi dilerlerse kullanıcılara kullandıkları ilaçlar, aşı dönemleri, muayene randevuları gibi bildirimleri yapabilecek. Sağlığında oluşabilecek riskler ve sağlıklı yaşam konusunda öneriler sunabilecek ve daha sağlıklı bir yaşama olanak hazırlayacak. e-nabız projesi ile vatandaşlarımız mobil cihazlarını kullanarak girilebilir sağlık teknolojileri, bluetoothlu tansiyon aletleri, akıllı bileklikler, pedometreler ve diğer mobil sağlık cihazlarıyla fiziksel aktivite, harcanan kalori, nabız, tansiyon, şeker vb. verilerini otomatik olarak sisteme aktarabilecek. Evde, işte, sokakta veya dünyanın herhangi bir yerinde sağlık verilerini güncelleyebilecek, hastaneye gitmeden önce doktoruyla iletişim kurabilecek, sağlık şikâyetlerini anlatıp görüş alabilecek. 177

180 GELECEKTE TEKNOLOJİ Artık sağlık alanında zaman ve mekândan bağımsız kişisel sağlık kaydı dönemi başlıyor. e-nabız, Türkiye nin sağlığı, Türkiye nin teknolojisi, Türkiye nin en güvenli kişisel sağlık sistemi hizmeti. e-nabız, Türkiye nin 7/24 sağlık hizmeti Yeni Türkiye daha sağlıklı Türkiye e-nabız hizmeti, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı projesidir. Söylediğimiz her şeyi yaptık Sabrınız için teşekkür ediyorum. Bu lansman öncesi gösterilen videoydu. Hep gelecekten bahsetmişti. Ama şu anda bunların hepsi var. Eklediğimiz diğer kısımlarını da anlatmak istiyorum. Biliyorsunuz, özellikle domuz gribi, kuş gribi gibi birçok salgınlar yaşadık, bunları kesmekte ciddi sıkıntılar çektik. Şu an Milli Eğitim Bakanlığı ile yaptığımız protokolde, bizim için tehdit unsuru oluşturacak bir hastalık varsa, onu herhangi bir okulda yoğunlaşıyor mu diye görüyoruz, sınıfta yoğunlaşıp yoğunlaşmadığını görüyoruz. Hem hastanın aile hekimine, hem de okulun bağlı olduğu Toplum Sağlığı Merkezine doğrudan bilgi gönderiyoruz. Böylece önlemini çok hızlı bir şekilde alıp sadece o sınıfı tatil etmek, gerçekten tehdit çok büyükse sadece okulu tatil etmekle de o salgının yayılmasını önleme şansına sahibiz. İşi bu noktaya kadar taşımış durumdayız. e-nabız, sporcuların da hizmetinde Şimdi Spor Bakanlığı ile yaptığımız protokolde, lisanslı sporcular, Sporcu Sağlığı Veri Tabanı ndan kendisinin aldığı, tükettiği gıdalarla tükettiği ilacın doping sonucu doğurup doğurmadığını öğreniyor. Biliyorsunuz ki, %90 a yakın planlı dopingler yaşamıyoruz. Sporcular hep çapraz reaksiyonlar sonucu doping olayıyla karşı karşıya kalıyorlar. Yaptıkları spora göre, WADA (Dünya Dopingle Mücadele Ajansı) listesine göre hangi yasaklı madde, hangi sonuçlarla ortaya çıkar, kullandığı gıdalarla ilaç etkileşiminde performansı mı azalır, yoksa bir doping sonucu mu olur, onları da izleme şansına sahip. 178

181 Bu sistemle kişiler evden bile takip ediliyor 2014 te Amerika da yapılmış bir araştırmadan bahsetmek istiyorum. İnsanların %54 ü giyilebilir bir teknolojiyi kullandığında 10 yıl daha fazla yaşayabileceğini düşünüyor. %66 sı geri ödeme kapsamına alınırsa bu cihazları kullanabileceğini öngörüyor. %4 ü de, 2014 için söylüyorum, 500 doların üzerindeki bu cihazlara eğer sağlık için kullanılırsa para ödeyeceğini söylüyor. Bu, her gün daha da artmaya başladı. Yayınımızda gördüğünüz gibi pules oksimetreden tutun da EKG verisine, uyku sonograflarına varıncaya kadar, artık bir titrasyon gerektirmeyen, yani bir sonraki aşamayı gerektirmeyen cihazları bile evden takip edip kişinin sistemine otomatik alabilirsiniz. 2.6 milyon aktif kullanıcımız var İstediği hekimlerle, istediği süre, istediği parametreleri paylaşma şansına sahip buradaki sistemde. Radyolojik görüntüsünü buradan dünyanın en gelişmiş merkezindeki bir hekime gönderip kendisi için ikinci görüşü alabilir. Şu anda dünyadaki en kapsamlı sistem bu, 76 milyon üyesi var, ama 2,6 milyon kişi hesabını aktif hale getirmiş. Bizim projenin %40 ı kadar kapsamı olan Danimarka Projesi nin ayda 1,2 milyon sayfa görüntülemesi var. Bizim aylık sayfa görüntülememiz, bunun çok daha üzerinde, 5-6 milyonu buluyor. Çok ciddi bir hızla büyüyor, her gün 20 bin üyenin hesabını aktif hale getirmeye başladığını görüyoruz. Sistem, her mobil şebekeye entegre Ciddi anlamda mobil uygulamaları da var. Günlük aktivitesini, ne kadar kalori kat etmiş, ne kadar bisiklet kullanmış, isterse aldığı yemeklerin kalorisini hesaplayarak da sisteme manuel de girebilir. Türkiye deki mobil şebekelerin sağlık cihazlarının hepsi entegre. Bakanlığa Ben bu cihazı, e-nabıza tanıtmak istiyorum diyen hiç kimse, ikinci günü beklemiyor. Hemen hızlı bir şekilde entegre edip insanların yayladaki bir büyüğünün de sağlık verisini buradan takip ettiği ya da paylaştığı hekiminin takip etmesini sağladığı bir platforma sahibiz. Bunun için herhangi bir şeyi üretmeye gerek yok. Türkiye de bizim insanlarımızın sağlığını takip edecek her cihaz, e-nabızın aynı zamanda birer üyesi. Teknolojide geldiğimiz noktayı anlatmak açısından da, herhalde e-nabız videosu doğru oldu, diye düşünüyorum. Biz buraya bakınca, bölgelerimizdeki aynı hastalığın yükünün ne olduğunu görme şansına sahibiz. Bu sebeple de planlamamızı tamamen buna göre revize etmeye başladık. Hem hekim planlamamızı, branş planlamamızı Türkiye nin her tarafında, canlı verilere göre yapıyoruz. Sağlık harcamalarında iktisat sağlıyor Bazı hastalıkların, mesela Koah ya da astım hastasının Rize de bir kış sezonunda harcattığı para ile Batıda harcattığı para arasında ciddi fark var. Belki bir gün öyle bir noktaya geleceğiz ki, devlet, Siz bu kışı tatil bölgesinde geçirin, size ben bu kadar para vereyim demeye başlayacak. Çünkü daha az para harcayacak. İnşallah sağlığın doğru yönetildiği ve maliyet odaklı bir yapıdan çıkıp da değer odaklı bir yapıya geleceğimiz bir süreci yaşamayı istiyoruz. Bu da ancak teknoloji ile mümkün olabilir diye düşünüyorum. Hakan Altınay: e-nabız Projesi, fikir ve yazılım olarak Bakanlık alt yapısında mı gerçekleştirildi? e-nabız tamamen Türk teknolojisinin ürünü Şuayip Birinci: Evet, Aslında 2010 da İstanbul Sağlık Müdürlüğü nde çalışırken, İstanbul için hayal ettiğimiz bir projeydi. Neticede böyle projeler gerçekten merkezden yapılırmış. Daha sonra, orada dünyadaki birçok projelerden etkilendik, ama bizim ihtiyaçlarımıza göre şekillendirdik. Tamamıyla yerli, hiçbir lisanslı veri tabanı yok. Her şeyiyle Türk mühendislerin ve Türk teknolojisinin kullanıldığı bir sistem bu. Bu konuda çok fazla davet alıyoruz. Birçok Avrupa ülkesi ciddi ilgi gösteriyor. Hatta Avrupa Birliği Sağlık Komisyonu Başkanı, Siz ülke olarak hangi ülkeye 179

182 GELECEKTE TEKNOLOJİ satarsanız, yarısını ödemeye talibiz. Çünkü biz birçok milyarlarca euro para ödedik, ama projelerimiz başarısız oldu, buna çok ihtiyacımız var dedi. İlk söylemleri ise şuydu: Çalışmış olamaz, böyle bir şeyin olduğunu var saymıyoruz. Hemen Dünya Sağlık Örgütü nün Türkiye Direktörü geldi, Bir yarım saat nasıl işlediğini görmek istiyoruz dedi, 3.5 saatte ayrıldı yanımızdan. Şu anda projeyi anlatmak üzere birçok yere arkadaşlarımızı göndermek durumunda kalıyoruz. Hakan Altınay: Son tura geldik, size şöyle bir soru sormak istiyorum: TÜBİTAK ın önümüzdeki 10 yıllık teknoloji perspektifini veya vizyonunu nasıl görüyorsunuz? Bu konuda neler söyleyebilirsiniz? ABD de DARPA (Defense Advanced Research Projects Agency), Savunmada İleri Araştırma ve Geliştirme Proje Ajansı var. D sini attığınızda, ARPA gibi oluyor. Türkçeye çevirdiğinizde İleri Araştırma Projeler Ajansı. TÜBİTAK ın içerisinde böyle bir ajans kurulabilir mi? Bu ajansla, çağrılı bir formatta, ama doğrudan bildik teknoloji geliştirebilecek yerlere projeler verip oradan yenilikçi alanlar geliştirilebilir mi? Böyle bir şey olabilir mi Türkiye de de? A. Arif Ergin: ARPA eskiden ARPA idi, sonradan DAR- PA oldu. Dünyadaki ilk internet altyapısını ortaya çıkartan da ARPA dır, ARPA.NET tir. Oradan internete doğru bir gidişat oldu, yakından tanıdığımız bir sistem netice itibariyle. Çok hızlı büyüyen çocuk gibi TÜBİTAK Bugün itibariyle, zaten bu çağrılı programlarla söylediğiniz eğilimi yapan bir TÜBİTAK ı görüyorum. Fakat o kadar çok kanatta, o kadar değişik şeyler yapıyor ki, çok hızlı büyümüş bir çocuk gibi TÜBİTAK. Bazı omurga eğrilikleri var, bazı kasları yeterince hızlı gelişememiş. İşin dediğim gibi bir üreten tarafı var, bir fonlayan tarafı var, bir de sizin dediğiniz gibi organize eden tarafının oluşturulması söz konusu. O noktada dünyanın bu konudaki gidişatının aykırısında olan bazı hasletleri, Türkiye de görüyorum. Bizim oraya geri dönmemiz gerektiğini düşünüyorum. O da nedir? Mesela spin-off kavramı, unutmadığım bir hadise şu: Avustralya, 2008 de 153 spin-off şirketi kurdu 2008 yılında TÜBİTAK ile herhangi bir ilişkim yokken, böyle bir konferans sırasında Avustralya nın TÜBİTAK Başkanı nın konuşmasını izlemiştim. Kendilerinin ne kadar iyi iş yaptığını gösteren rakamları, grafikleri anlatırken bir noktaya geldi ve dedi ki, Biz bu sene 153 tane spin-off şirketi kurduk. Bunların tamamı Avustralya nın TÜBİTAK ının kendi personellerinin dışarıya çıkıp kurdukları şirketler. Sizin dediğiniz, mevcut olan şirketler ve alt yapıyı belirli bir yönelimde odaklayan bir yapının ortaya çıkması, ARPA gibi bir şey, ama tersi de doğru Bizim araştırma odaklı çalışan şirketlerimizde de Kendi personelim dışarıya çıkmasın diye bir gayretimiz var. Halbuki demin bahsettiğiniz o amiral gemisi rolü, hem TÜBİTAK, hem TURKCELL, hem de başka teknoloji şirketleri için çok önemli. Avustralya, 2008 yılında ben 153 tane spin-off şirketi oluşturdum, bunları belirli bir yönelimle sektöre kazandırdım derken; bizim ülkemizde de o sene kaç tane spin-off şirketinin önünün alındığı, açılmasına izin verilmediğinin bir istatistiğini çıkarsak herhalde biz de 153 rakamını tuttururduk gibi geliyor. Büyük şirketler, etrafına kozalak atmalı O yüzden bizim bu mantaliteyi değiştirmemiz lazım. Bizim, büyük amiral gemilerinin çalışma mantalitesine ve yönlerine aşina, onlarla aynı dilleri konuşabilen, aynı odaklara gidebilen insanların, yetişmiş insan kaynağının dışarıya çıkıp da, bu bütünün içerisinde yer alarak, şu parçasını da ben yapıyorum demesine fırsat verme zorunluluğumuz var. Aksi takdirde kurumsal körlüklerimiz ve taassuplarımız hâkim olmaya başlıyor ve bunu geliştiremiyoruz. Önümüzdeki yıllarda ne yapılması isteniyor dediğimizde Tüm Ar-Ge ile uğraşan kuruluşların etraflarında kişilik de olsa Ar-Ge şirketleri, etraflarında daima bir ekosistemle şirketler oluşturmaları gerekiyor. Nasıl bir ağaç yayılmak için etrafa tohum, 180

183 kozalak atıyorsa, o şekilde spin-offlarını destekleyerek gitmesi gerektiğine, bünyemize yerleştirmemiz gerektiğine inanıyorum. Yönelimin bence böyle olması gerekiyor. Teşekkür ederim. Hakan Altınay: Ben teşekkür ederim. Bir konuyu daha açmak istiyorum, özellikle sanayicilerimiz, yatırımcılarımız, girişimcilerimizle ilgili. Transistoru geliştiren Bell Laboratuvarı, onunla pilli radyo yapılma ufkuna sahip değildi, öyle bir yenilikçilik özelliği yoktu. Sony nin başındaki fizikçi olan kişi, Laboratuvar a gidip bunun fikri mülkiyet haklarını almakla çok uğraştı ve ondan sonra pilli radyoyu ilk defa üretip Sony yi kurdu. TÜBİTAK ın elinde böyle çok yenilikçi olan ama farklı alanlarda kullandığı birtakım fikri hakları, Türk sanayisine açma imkânı var mı? A. Arif Ergin: Var, hatta şöyle söyleyeyim: TÜBİTAK ta, herhangi bir teknolojik fikir üretildiği zaman, bunun lisansını bilmesi ve dışarıya açılabilmesi Bilim Kurulu kararıyla gerçekleşir. Nasıl bir yöntemle, münhasıran mı, yoksa serbest lisanslamayla mı, bedelleri nasıl olacak, bu Bilim Kurulu nda onaylandıktan sonra açılıma gider. Her ay bir teknoloji lisanslıyoruz Bu bilgiden sonra, TÜBİTAK BİLGEM de yaklaşık 18 ay başkanlık yaptım. İlk 4 ayı alışma süreci olarak görürseniz, kalan 14 ayın her birinde, mutlaka Bilim Kurulu na BİLGEM de üretilmiş bir teknolojinin lisanslanması için karar çıkarttım. Benden sonra da daha çok elektronik ve bilgi teknolojileri ağırlıklı olan BİLGEM de bu ekolün devam etmesi için gayretim var. Hatta bunu, TÜBİTAK ın diğer enstitülerine yayma gayretim de var. Çok anahtar şeyler yapıyoruz burada. Herkes PAR- DUS u öyle ya da böyle duydu. Ama duymadığınız bir şey söyleyeyim. Bilhassa sağlıkla ilgili, harp teknolojileriyle de ilgili olabilir; görev kritik yazılımların koşacağı gerçek zamanlı işletim sistemi dediğimiz bir şey var, yani arada beklemeye alınmadan her işlemin gerçek zamanda oluşturulduğu. 181

184 GELECEKTE TEKNOLOJİ Büyük teknolojik ürünlerimiz var Bu konuda TÜBİTAK ın son 4 yıldır büyük bir ürünü var. Bütün harp sistemlerimizin içine, bütün görev kritik sistemlerimizin içerisine, TÜBİTAK ın ürettiği gerçek zamanlı işletim sistemi yerleştirilmesi mümkün. Bu sizin jetlerinizin falanca paralelin güneyinde operasyonel olmasını da sağlayacak teknolojidir, uydularınızın başka veri aktarmayacağından emin olduğunuz teknolojidir. Yine ileride kullanıma girecek olan e-kimlik kartları ve e-pasaportların içerisinde güvenilirliği sağlayan işletim sistemi de budur. TÜBİTAK, bu teknolojiyi Türkiye ye 80 milyon tane kimlik kartını ben yapıp satarım kullandığı zaman, sektörü mahvedebilir. Bunun yerine Ben bunu lisanslarım, güvenilirliğinin garantörlüğü noktasında ben kendim dururum, ama sektörde bunu kim yapmak istiyorsa, yerli yabancı ayrımlarına da dikkat edilerek yapılmasını da sağlarım noktasına gidiyor. Mevzuatı buna uygun, geçmiş 2-3 sendir de bunu gayretlerimizle gerçekleştiriyoruz. İnşallah ileride daha da hızlandıracağız bunu. Hakan Altınay: O zaman gelecekte TÜBİTAK ile iş yapma imkânı Türk girişimcisinin ve sanayicisinin önü çok açık? Kuş-uçak çarpışmasına TÜBİTAK önlemi A. Arif Ergin: Geleceği bırakın şu gün Son 1 yıl içerisinde Bilim Kurulu na sadece benim çabamla soktuğumuz konuları söyleyeyim: Kuş-Uçak Çarpışması Önleme Radarı Teknolojisi. Türkiye de şu anda Devlet Hava Meydanları İşletmesi nin Antalya ya, Gaziantep e kurmakta olduğu, Türk müteahhitler tarafından da Afrika ya kurulacak olan hava alanlarının hepsinde bir sektör olarak kurulması planlanan bir teknoloji. TÜBİTAK gidip orada bu kurulumları yapmaz. Bizim özel sektörle bu konuda iş birliğine ihtiyacımız var, biz lisanslarız, satışı, kurulumu, bakım ve idamesi onlar üzerinden yürür. Evde sarılık teşhisi Transkutan Bilirubin Ölçüm Cihaz Teknolojisi; yeni doğmuş bebeklerde sarılık hastalığının teşhisi Ben kendi oğlumu da doğumdan sonra hastaneye götürüp topuğundan kan aldırarak bilirubin ölçünlerini yaptırdık. Bunları evlerinde yapabilecekleri, sadece ışık temelli olan, kan almaya dayanmayan bir teknolojiyi geliştirdik, cihaz haline de dönüştürdük. Üretim prototipi noktasında TÜBİTAK bunu üretmez. Lisansı var, buyurun gelin, kim bunu üretmek istiyorsa, Türkiye de herkese lisanslarız. Dost-Düşman Tanıma ve Tanıtma Sistemi; kendi ülkenizin bir savaş teknolojisi karşınızdayken bunun dost mu, düşman mı olduğunu uzaktan algılama Bu dünyada iyi bilinen bir şey, NATO uyumlu olarak yapıldı. Ama bundan sonra da kendi harp teknolojilerimizi diğerlerinden ayırt edecek bir şey. TÜBİTAK bunun üretimini yapmaz, teknolojisini üretti, kim üretmek istiyorsa lisansını alır yapar. Olay yeri inceleme sırasında kullanılan malzemelerin geliştirilmesi, parmak izi alınması da buna dahil, yüksek görüntü teknolojileri de dahil. Mikrodalga Sa- 182

185 yısal Radyolinki söyledim. Tane inceltme ve alüminyum alaşımlarının oluşturulmasıyla ilgili bir yelpaze şeklinde ürünler var, pek çok şeyi TÜBİTAK üretiyor. Üretime girmeyeceğiz, lisanslayacağız Benim Başkan olarak bütün birimlerime verdiğim talimat; hiçbirisinin üretimine girmeyeceğiz, nasıl lisanslayacağınızın modelini çıkartın, dünyada rekabet edebilir bir lisanslama mekanizması olsun. Türk insanının, Türk üreticisinin dünyada avantaj sağlayabileceği bir lisanslama yöntemi olsun. Bunlara lisanslarımızı verelim, herkese de eşit yakınlıkta olalım, mesafe değil, eşit yakınlıkta olalım. Herkese de bunları kullandırtalım arzusu içerisinde bir gayretim var. Bugün var bu, gelecek için değil. Hakan Altınay: Teşekkür ediyorum. Kısaca cep telefonunun öyküsünü anlatmak istiyorum: İlk cep telefonu 1973 te üretildiğinde yaklaşık 1 kilonun üzerindeydi ve anteni de 15 santimetreydi. Bu ağır aleti geliştiren kişi, Ne kadar güzel, çok uzun süre elimizde taşımıyoruz demişti. Şimdi ise herkesin elinden düşmeyen bir cep telefonu var. Cep telefonunda esas, 2007 de bir kırılma yaşıyoruz, iphone ile. iphone un cep telefonuna yeni getirdiği bir teknoloji var ve ondan sonra akıllı telefonlar bütün insanlık tarafından hızlıca kullanılmaya başlanıyor. Bu, aslında bir nevi deprem etkisi oluşturuyor. O dönem iphone a yaklaşmak isteyen bütün cep telefonu üreticileri, 2-3 yıllık bir araştırmaya ihtiyacı olduklarını açıklıyor. Sayın Terzioğlu, bu sıçramaya baktığımızda, TURKCELL adına, gelecek için bir teknoloji öngörüsünde bulunabilir misiniz? Ülkemiz ve TURKCELL adına biz böyle bir sıçramanın neresinde olabiliriz? Akıllı telefonlarla gelen heyecan Kaan Terzioğlu: Bugün, hakikaten akıllı telefonlar, bir anlamda telekomünikasyon sektörünü de yeniden tanımlıyor. Son 15 yıldır telekomünikasyon sektörünün heyecanını kaybettiği, utilite olduğu, komodite olduğu, hatta İngilizce tanımıyla dumb pipe, aptal borular sektörü olduğu çok konuşuldu. Son 3 senede akıllı telefonların penetrasyonunun artmasıyla beraber şu anda aşağı yukarı 40 milyonun üzerinde akıllı telefon var Türkiye de. Akıllı telefonlar 5 sene öncesinin süper kompüterleriydi. Hepimizin elinde müthiş bir cihaz var. Bu cihazın içindeki işletim kapasitesi, saklama kapasitesi bundan 10 sene önce main frame lerde olamayan ölçüde bir kapasite. Hayatımız değişecek Dolayısıyla yapabileceğimiz şeylerin hakikaten sınırı yok. Ama hayatımıza girecek en büyük değişim şu olacak: Büyük ekranlar, televizyonlar yavaş yavaş küçük ekrana doğru yönelecek. Elimizdeki bu cihazların değişik ebatları çok daha etkin bir şekilde televizyon yayıncılığı, video tüketimi için kullanılmaya başlanacak. Bunlar kullanılmaya başlandıkça bizim de hayatımızdaki bazı alışkanlıklarımız değişecek diye düşünüyorum. Önümüzdeki dönemde evlerimizde kullandığımız iletişim teknolojileriyle, cebimizde kullandığımız iletişim teknolojilerinin birleştiğini göreceğiz. Evlerimi- 183

186 GELECEKTE TEKNOLOJİ zin içine akıllı teknolojiler daha yoğun girecek, enerji yönetiminde çok daha akıllı bazı uygulamalarla ciddi tasarruflar gündeme gelecek. Bu tasarrufları internete bağlı LED ampullerin değişmesiyle yaşayacağız. Aşağı yukarı %50 lere, %70 lere varan tasarruflar söz konusu. Enerjimizi çok daha etkin kullanacağız dolayısıyla. Trafiğe akıllı telefon çözümü Dediğim gibi bugün çok ciddi bir problem olan ulaşım, trafik tıkanıklığı bu akıllı teknolojiler sayesinde açılmaya başlayacak. Bazı alanlarda bir yerden bir yere gitmenin gerekliliği ortadan kalkacak. Sözgelimi, bugün tele-presence dediğimiz, yani uzakta var oluş teknolojileri etkin olarak işletmelerde kullanılmaya başlandı. O yüzden teknoloji bizim hayatımızın çok değişik yerlerinde hem verimlilik, hem tasarruf imkânı olarak çıkacak. Daha önce yapamadığımız birtakım şeyleri de yapabilmeye, hayata geçirebilmeye başlayacağız. Devrim: Öğrenen bilgisayar Bunun içinde en önemli şeylerden bir tanesi; dünyada sınırlı olan bilgi, birikim ve deneyimi çok daha yaygın olarak kullanabilmek, ona erişebilmek olacak. Hatta şöyle bir örnek vereyim; çok önemli teknoloji şirketlerinden bir tanesinin yeni geliştirdiği cognitive computing ismi verilen bir teknoloji var; bu öğrenen bir bilgisayar. Bu bilgisayara ben de şahit oldum, Amerika nın en önemli tıp merkezlerinden bir tanesinde. Bütün araştırma geliştirme, özellikle gen araştırmaları öğretilmiş, yüklenilmiş demiyorum, öğretilmiş ona. Yani cihaz gerçekten onu biliyor, onun manasını, neyle alakalı olabildiğini anlayabiliyor. Bu teknoloji sayesinde yeni bir doçent, yeni bir araştırma görevlisi bir araştırma yaptığında, belki aylar sürecek literatür surveyini (araştırmasını) 3 dakikada tamamlayabiliyor. Bir genle bir başka gen arasındaki ilişkiyi, oradaki bilgiyi, kendisine çok kolay verebilen bu öğrenen bilgisayar sayesinde çok hızlı bir şekilde o mesafeyi kat edebiliyor. Çağrı merkezleri tarih oluyor İşte bunlar hayatımızı değiştirecek. Yine teknoloji gördüm ki, bugün binlerce insanın çalıştığı çağrı merkezlerini tek başına ortadan kaldırabilecek kapasiteye sahip. Sizin söylediğinizi lisanı natural bir şekilde anlıyor ve size aynı şekilde, farkına varamayacağınız bir şekilde, insan gibi cevap verebiliyor. Soru soruyorsunuz, cevap verebiliyor. Hakikaten karşınızda bir bilgisayar olduğunu anlamanıza imkân yok. İşte bu verimlilikler bize insan kaynaklarını çok daha yüksek değere sahip alanlara yönlendirmemizi gerektiriyor. Bizim o yüzden acilen bu teknolojileri de kullanarak eğitim alanına yatırım yapmamız lazım. Akıllı telefon, eğitimde aktif kullanılmalı Bugün en iyi matematik eğitimine bakıyorsunuz, hep Koreli öğrencileri görüyorsunuz. O çocuklar çok erken yaşlarda, yine bu teknolojilerden yararlanarak, bu eğitimleri alıyorlar. Kanımca yapabileceğimiz en önemli şeylerden bir tanesi, bu teknolojileri hangi alanda olursa olsun eğitim için kullanmak, her yaştan insanın eğitimi için kullanmak. Hepimizin cebinde bir akıllı cep telefonu var, keşke hepimiz bir yarım saatimizi ayırıp o akıllı cep telefonunun bir özelliğini kullanarak, bir alanda kendimizi geliştirmeye çalışabilsek. Bunu illa çocuklar için düşünmememiz lazım. Harvard, MIT, dünyanın hangi üniversitesini isterseniz isteyin, istediğiniz konuda herhangi bir dersi oradan almamamız için hiçbir sebep yok. Her şey orada hazır, bütün bir müfredat içeride. Bizim biraz kendimize zaman ayırıp bu teknolojileri kullanarak, bu bilgilerle buluşmamız gerektiğini düşünüyorum. Teknoloji çok güzel bir şey ama kullanabilirseniz, hayata geçirebilirseniz, verdiğiniz kararlarda teknolojiyi kullanarak bir fark yaratabilirseniz. Elimizde çok teknoloji var, bunun kullanımını artırmamız lazım bence çok önemli konulardan bir tanesi de bu. Hakan Altınay: Teşekkür ediyorum. Son sorum, Şuayip Bey e: İsviçre de Parçacık Hızlandırma Merke- 184

187 zi nin duvarında üç temel soru vardır: Nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz, biz kimiz? Sonunda da şöyle devam ediyor: Biz burada bu soruların cevaplarını bulmaya çalışıyoruz. İçeriyi gezdiğinizde de şunu görüyorsunuz; biz buradaki çalışmalarla sizin birçok alanda kullandığınız teknolojiyi geliştirdik. Manyetik Rezonans gibi sağlık alanında kullanılan teknolojiler buradan çıktı. Sağlık alanının bütün teknolojik alanlarda bir yapısı var. Hem medikal teknolojilerde, hem yaşam bilimlerinde, tedavide, tanıda, o kadar geniş bir alan ki Bütün teknolojilere ihtiyacımız var, müthiş bir harman, bir teknoloji evreni gibi Önümüzdeki dönemle alakalı sahip olduğumuz bu teknolojik alt yapıyı, daha yüksek katma değerli yeni ürünlere ve hizmetlere nasıl ulaştırabiliriz? Geleceğe dönük sağlık alanıyla ilgili ne söyleyebilirsiniz? Şuayip Birinci: Aslında Türkiye nin market büyüklüğü, bazı cihazların Türkiye de üretilmesini şu an itibariyle imkânsız kılıyor. Sözgelimi MR ı, belki tomografi biraz daha makul. Bir kere şunu söyleyeyim; Türkiye çok büyük bir dönüşüm yaşadı sağlıkta, ciddi anlamda marketi de büyüdü. Şehir hastaneleri sebebiyle belki uzun bir süre markette de ciddi bir daralma olacak. Tam bu süreci, aslında yerli sanayiyi, yerli teknolojiyi oluşturmak, Türkiye ye transfer etmek için fırsata dönüştürmemiz lazım. Bu, birincisi Bireysel tedavi dönemi İkincisi; bundan sonraki süreç tamamıyla bireyselleşiyor artık. Aynı hastalığı herkeste farklı ilaçlarla tedavi etmek durumunda kalabileceğiz yakın bir süreçte. Ben şunu bekliyorum: yıl içinde artık çocuğa iğne yapmayacaksınız, çocuk bir Hepatit aşısı antikoru olan koyun sütü içerse Hepatite aşılanacak. Bu sütü içerse difteri, boğmaca, tetanosa aşılı olacak gibi teknolojiler bekliyoruz. Bunların düşündüğümüzden daha yakın zamanda olacağını da varsayıyoruz. İnsan organlarının transgenik operasyonlarla herhangi bir hayvanın vücudunda yetiştirilme döneminin hazırlığı var. Gelecekteki sürecin bugünkü sağlığa bakış açımızdan çok daha farklı olacağını ve şu an futürist yaklaşan insanların, aslında daha az hayalperest olduğunu, çok kısa sürede göreceğimizi düşünüyorum. Türkiye neler yapabilir? Birincisi sadece Ortodoks tıbbıyla bu ülkede sağlığı tamamıyla üretmek ve tedavinin bütün kademelerini doğru yürütmek imkânsız Birçok farklı model var, geleneksel yöntemleri de iyi kullanmamız gerekiyor. Sağlık teknolojisinin çok olması, -Türkiye de ciddi bir sağlık teknolojisi parkı var- illa da sağlıklı bir toplum anlamına gelmiyor. Bütün bunları iyi kullanacağız. Bu kadar ilaç kullanan insanlar, şehirden uzak mezarlara gömülecek Bu kadar ilaç kullanan bir toplum olabilir mi? Mesela antibiyotikte şu anda dünya birincisiyiz, dün basına da yansıdı, çok ciddi bir ilaç tüketen toplum haline geldik. Gelecekte şöyle şeyler konuşabiliriz; acaba bunları daha uzaklara mı gömsek, mezarlıkları daha mı uzağa yapsak? Neden? Çünkü gelecekte o toprakta da sıkıntı olur mu korkuları yaşayabiliriz. Çünkü çok ciddi ilaç kullanımı var. En önemlisi biraz bilinçli ve akılcı ilaca yönelmemiz lazım. Gerçekten bu muhteşem organizmaya (insan bedenine) müdahale ederken, çok dikkatli davranmamız lazım. Bunu, ihtisas sahiplerine bırakmak lazım. Bu sebeple de toplumun sağlık bilincini artırmanın ve buna yönelik teknolojiler geliştirmenin çok daha doğru olacağını düşünüyorum. 185

188 GELECEKTE TEKNOLOJİ Google ın şekeri ölçen lensini duymuşsunuzdur. Gelecekte bunlar çok daha ileri noktaya taşınacak. Hem teşhis, hem de tedaviyi izleme araçlarının çok daha küçüleceği ve Watson benzeri uygulamaların da sürecin kolay yönetilmesini sağlayacağı, hekime göndermek istediği zaman kişiyi hızlıca uyarıp çok hızlı müdahale edilmesini temin edeceği bir dönemi bekliyorum. Bunun da düşündüğümüzden çok daha kısa süreceğini düşünüyorum. Artık, hasta olmamaya odaklanacağız Türkiye nin sağlığı ile alakalı da çok umutluyum. Çünkü farklı bakan bir noktaya gelmiş durumdayız. Artık Sağlık Bakanlığı nın, gerçekten tedaviyi izlemek ve bundan sonraki aşamada da ciddi anlamda hasta olmamaya odaklanan bir toplumu sağlık açısından yönetmek gibi bir süreçle karşı kaşıya olduğunu düşünüyorum. Hakan Altınay: Kamu spotlarıyla özellikle farkındalık oluşturmak açısından çok başarılı olunduğunu düşünüyorum. Geçenlerde Amerikan Başkanı Obama nın bir açıklaması vardı: Genom a yatırdığımız her bir doları, 40 dolar olarak geri aldık dedi. Bu, çok etkileyici bir şey İlaca ayrılan para, her yıl yüzde 40 artıyor Şuayip Birinci: Bu sebepten, Türkiye Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Genom Projesi ni başlatıyor. [Genom, genetik şifrelerin tamamını temsil eder.] Özellikle kanserden başlamak üzere bizim ciddi bir sağlık maliyetimiz var. En önemli kütlesel harcamalarımızın olduğu yer ilaç. İlaca çok fazla para ayırmaya başladık, kişiye özgü ilaçlara. Her yıl hemen hemen %40 artış gösteriyor. Birey sağlık, bireysel tedavi bağlamında, her hastanın her kişide farklı olarak tedavi edildiği bu süreci ancak genom la aşabileceğimizi düşünüyorum. Bir küçük anekdot vermek istiyorum, iphone ve Android cihazlardaki Google Fit ve HealthKit tamamıyla e-nabıza entegredir. Böylece o platforma dünyada entegre olan 20 bine yakın uygulama 4 bine yakın cihazın hepsi e-nabıza veri gönderebiliyor. Üniversite hastanelerine genom dizilimi teknolojisi veriyoruz A. Arif Ergin: Bir hastanın genomunun dizilenmesi konusunda TÜBİTAK, kendi teknolojisini geliştirmiş durumda. Yanılmıyorsam 2-3 senedir üniversite hastanelerinin hepsinden gelen Numunelerimizi diziler misiniz? taleplerine cevap veriyor. Biraz önce Ticari hayatın ana damarı siparişlerdir dedim ya, bu gibi kurulmuş genom ünitelerinin de ana can damarı gelen taleplerdir. Hatta şöyle ufak uygulamaları da biz desteklemek istiyoruz. Kişinin genom dizilimlemesi neticesinde, yine cep telefonu uygulamalarıyla kişiye has diyet programları çıkartılması, onlara has hastalık olma olasılıklarının çıkarılmasına yarayacak olan aplikasyonları geliştirecek yerlere açığız. Tamamını değil, çünkü orada kritik bilgiler de var, ama onların amaçlarına yönelik olan dizi kısımlarını paylaşmaktan TÜ- BİTAK memnuniyet duyacaktır. Şuayip Birinci: Sektörün bütünü bizi ilgilendiriyor. Özellikle, sağlık Biz şu anda herhangi bir projenin primer ve seconder zararlarını ya da avantajlarını bulabiliyoruz. Ama bunun tersi yer avantajları çok daha farklı, onu iş gücünden uzaklaştırıyorsunuz, bir sürü iş kaybına sebebiyet veriyorsunuz. Aslında sağlıkta sağlıklı olmak, zenginleşmenin bana göre birinci unsuru Önce hasta olmamak, en büyük hedefimiz olmalı diye düşünüyorum. Hakan Altınay: Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ediyorum. Bir sonuç cümlesi: Türkiye nin teknolojik geleceğini, bu ülkenin insanları, kurumları ve firmaları var edecekler. Bizim bundan sonra ana noktamız kendi insanımıza güvenmek ve onu daha çok destekleyerek gelişmenin önündeki engelleri kaldırıp milletçe yükselmeyi başarmaktır. Kendi insanımızın bilgisine, tecrübesine değer vermeliyiz ve onu desteklemeliyiz. Zaten buradaki başarılardan da çıkardığımız sonuç bu. Daha çok tasarlamalıyız, üretmeliyiz, yılmadan teknoloji geliştirmeye daha büyük arzu ile devam etmeliyiz, milletçe daha büyük hedefler koymalıyız, hedefe ulaşmak için de seferberlik ilan etmeliyiz. Bunları başardıkça bu ülkenin büyük bir güçle var olacağına hepimiz şahit olacağız. 186

189 187

190 MODERATÖR / HAKAN ALTINAY Orta teknoloji tuzağından kurtulmalıyız Geleceğin teknolojisini konuşmak Bilindiği gibi, MÜSIAD ın kuruluş amaçları arasında, güçlü bir sivil toplum kuruluşu olarak kurumsal, sektörel ve toplumsal gelişime katkıda bulunmak yer almaktadır. MÜSİAD, faaliyete geçtiği 1990 yılından itibaren, söz konusu hedeflere yönelik pek çok başarılı çalışma gerçekleştirdi. Bu çalışmalardan biri de Vizyoner 15 Sektörler Zirvesi Vizyoner 15 Sektörler Zirvesi, geleceğe dönük yeni bir projeksiyon yapma ve rota belirleme amacıyla yola çıkarak, MÜSİAD ın misyonuna uygun bir biçimde, amaçladığı işlevi yerine getirmiş bulunmaktadır. Düzenlenen panellerin, panelistlerin gelecekle ilgili öngörüleriyle Türk sanayicilerini buluşturmakla, firmaların gelecekteki yapıya uygun olarak kendilerini konumlandırmalarına katkı sağladıklarına inanıyorum. Bu çerçevede gerçekleştirdiğimiz Gelecekte Teknoloji başlığı altında, üç farklı alandan katılan değerli panelistlerle beraber oldukça verimli bir panel gerçekleştirdik. Gelecekte Teknoloji panelinde biz gelecekte teknolojinin evrileceğini öngördüğümüz aşamaları ve geleceğin yüksek teknolojisinde panelistlerimizin temsil ettikleri kurumların alacakları yeri konuştuk. Söz konusu kurumların, teknolojinin geleceğine bakış açılarını öğrenmek bizler için önemliydi; zira kurumlardan biri, Türkiye de teknolojinin yol haritasını çizen köklü kuruluş TÜBİTAK, diğeri Türkiye nin bilişim devi Turkcell ve bir diğeri de, devletin sağladığı en önemli hizmetlerden sağlık hizmetini yöneten Sağlık Bakanlığı idi. Söz konusu kuruluşlar, Türkiye nin teknolojik ilerlemesinde söz sahibi olan ve/veya lokomotif görevi gören kuruluşlardır. Teknoloji, ülkemizi kalkındıracak güçtür Panele başladığımızda, öncelikle teknolojinin tanımını oldukça geniş bir çerçevede ele aldık. Yaşanmış olaylar üzerinden, ülkemizin geçmişten bugüne, teknolojiyi sahiplenme ve teknolojinin gelişimi için gereken desteği sağlama konularında geçtiği aşamaları tespit ettik. Bugün, hepimiz artık şu noktanın farkındayız: Teknoloji ülkemizi kalkındıracak başlıca güçtür. Bugün de, gelecekte de, yüksek teknolojiyi kendi kaynaklarıyla üretebilen ve gerek bilgi, gerekse ürün formunda ihraç edebilen ülkeler, ekonomik olarak çok avantajlı konumda olacaklardır. Bu konudaki farkındalık seviyesinde, geçmiş yıllara göre mesafe katedilmiş olsa da, gelinen noktanın yeterli olmadığı açıktır. Bu sebeplerle, ulusal teknoloji üretimi, üretilen yüksek teknolojili ürünlerle uluslararası pazarda ülke olarak söz sahibi olmamızı sağlayacak yöntemler ve ülkemizi bu hedefe ulaşmaktan alıkoyan etmenler, panelistlerle tartışmamızın ana eksenini oluşturdu. Öncelikle ülkemizdeki mevcut rakamsal göstergeler ve hedefler üzerinden hareket ettik. Günümüzde ülkemizin kişi başına düşen GSMH rakamını 2023 yılında yaklaşık iki katına çıkarma konusunda, yüksek teknoloji üretiminin işlevi ne olmalıydı? 188

191 Teknolojik ürünlerin ihracattaki payı artmalı Panelistlerimizden TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. A. Arif Ergin de, ülkemizin yüksek teknolojili ürün ihracatının, toplam ihracat içindeki payının %2 lerde kaldığından bahisle, bu payın artırılması konusunun önemine değindi. Gerçekten de, ulusal kalkınma hedeflerine erişmek için, yüksek teknolojili ve uluslararası pazarda yer edinebilen ürünler oluşturulması, gelecekte en önemli role sahip olacaktır. Bu bağlamda ülke olarak donanımlı insan kaynağını yetiştirebildiğimizi ve seneler içerisinde giderek artan oranda Ar-Ge ve Ür-Ge çalışmalarının desteklendiğini görmekteyiz. Ancak, ulusal ihracat içerisinde yüksek teknolojili ürünlerin payını artırmak için bütün bunlar yeterli olmamakta, üretilen ürünleri markalaşma sürecinde de destekleyecek ve önünü açacak etkin politikalar üretilmesi gerekmektedir. Ergin Bey, bizlere TÜBİTAK ın kuruluşundan bugüne, ülkemizde teknolojiyi hem üreten hem de destekleyen yapısının seneler içerisinde nasıl farklı roller üstlendiğini anlattı. Kendisi, 2005 Yılından itibaren TÜ- BİTAK ın, kendisine tahsis edilen bütçeyle, teknoloji ürünlerini desteklediğini, zaman içerisinde edinilen tecrübeyle bu desteği gelecekte daha fazla olumlu sonuç almaya yönelik olarak sunmayı hedeflediklerini belirtti. Teknoloji ürünlerini doğru zamanda ve gerektiği kadar destekleyerek ticarileşmelerini kolaylaştırmayı hedeflediklerini anlatan Ergin, uluslararası alanda, üretilen teknoloji ürününün yanı sıra, fikir haklarının da pazarlanabilmesi için, öncelikle teknolojik fikri mülkiyeti koruyacak ve savunacak mekanizmalar oluşturmayı hedeflediklerini kaydetti. Ergin ile üzerinde durduğumuz bir diğer konu da, TÜBİTAK ın birçok alanda teknoloji firmalarıyla rekabet eden pozisyonunu devam ettirip ettirmeyeceği idi. Ergin in ifade ettiğine göre, TÜBİTAK gelecekte, teknolojik ürünün geliştirildiği laboratuvar prototipi ve prototip üretimi aşamasından sonraki aşamaları, TÜBİTAK a ödenecek lisans ücreti karşılığında prototipi satın alacak olan firmaya bırakmayı planlıyor. TÜBİTAK ın sözü edilen konulardaki planları, ülkemiz teknoloji gelişimi açısından belirleyici olacaktır. Turkcell, data fabrikaları kuruyor Turkcell Genel Müdürü Kaan Terzioğlu ise, teknolojinin gerek kurumsal, gerekse insan yaşamı üzerindeki yoğun etkilerinden bahsetti. Turkcell in kurduğu araştırma merkezinde, işletim sistemleri, kullanılan altyapıya yönelik sistemler ve alternatif iletişim platformları üretildiğini ifade etti. Türkiye nin öncü bilişim kuruluşu Turkcell in Türkiye nin gelecekteki teknolojisini etkileyecek olan Data Fabrikaları kurulması gibi, verimliliği ve doğru karar almayı destekleyen planlarından haberdar olduk. Turkcell gibi dev bir bişilim kuruluşunun, küçük ve orta ölçekli yerli firmalardan hizmet alarak, bu firmaların teknoloji üretimini desteklemesi gerektiği konusunda kendisiyle mutabık kaldık. Sağlıkta dönüşüm, yüksek teknolojiyle geldi T.C. Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci ise, sağlık sektöründe teknolojiden nasıl faydalandıklarını ve gelecekte bu konuda neler planladıklarını bizlerle paylaştı. Sağlık tesisi, sağlık personeli, sağlık hizmeti erişiminin ötesinde, toplumun tedaviye erişimini sağlama gayreti içerisinde olduklarından ve önleyici hekimlik çalışmalarında teknolojiyi kullandıklarından bahsetti. Ülkemizde farklı yörelerin ve bu yörelerde yaşayan halkımızın kendine özgü niteliklerinin farklılıklar gösterdiğini, tüm bu farklılıkları, sağlığa etkileri açısından yüksek teknoloji yardımıyla takip edip yönetebildiklerini anlattı. Üç önemli alanda panelistlerimizle gerçekleştirdiğimiz Gelecekte Teknoloji panelimizin, Türkiye nin orta gelir - orta teknoloji tuzağından çıkması için gerekli ortak aklın oluşturulması için yararlı olduğunu umuyorum. Ancak gelecekte, ortak aklı oluşturmakla kalmayıp, yüksek teknolojiyi uluslararası arenada ekonomik bir avantaja dönüştürmek için gerekli tüm adımların bilinçli bir şekilde atılması en büyük temennimdir. 189

192 190 GELECEKTE TEKNOLOJİ

193 191

194 GÖRÜŞLER MÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Dt. Ahmet Selvi: Sağlık sektörünün geleceği çok parlak olacak 192 MÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Dt. Ahmet Selvi, MÜSİ- AD ın en önemli özelliğinin vizyon geliştirici ve çeşitlendirici olması olduğuna dikkat çekerek, Vizyoner toplantılarıyla MÜSİAD, 25 yıl önce koyduğu vizyonu hem geliştiriyor, hem çeşitlendiriyor, hem de teknolojiye ve geleceğe uygun hale getiriyor. MÜSİAD, geçmişle geleceğin bağlantısını kurmak, teknolojiyi yakalamak amacıyla bu çalışmaları yapıyor diyor. Sağlık sektörünün Türkiye ekonomisinin gelişimine paralel, hatta ondan daha fazla gelişim gösteren bir sektör olduğuna değinen Selvi, Avrupa da birçok ülkede görmediğimiz sağlıktaki gelişmeyi, Türkiye de yaşıyoruz. Hem teknoloji ve modernlik olarak yaşıyoruz, hem de hizmete erişim anlamında yaşıyoruz. Sözgelimi İskandinav ülkelerinde sağlık sisteminden memnuniyet %70 ler civarında, Türkiye de de bu oran şu anda %70 ler civarında. Üstelik onların 5-6 kat daha düşüğüne mal ederek bunu sağlayabiliyoruz şeklinde konuşuyor. Türkiye için sağlık turizminin de öncelik sektörler arasına girdiğini hatırlatan Selvi, Artık, kendimize yettiğimiz gibi yurtdışından hastaları da kabul edebileceğiz ve buradan bir katma değer elde edeceğiz diyor. Türkiye de sağlık sektörünün geleceğinin çok iyi olduğunu vurgulayan Selvi, Çünkü biz geleceğe yatırım yapıyoruz. Sağlık turizmi vasıtasıyla da ülkeye giren kaynağın artacağını, dolayısıyla sektörün çok daha fazla gelişeceğini düşünüyorum. Bizim konumumuz itibariyle de Avrupa dan, Orta Doğu dan, hatta Hindistan a kadar olan coğrafyadan hasta almamız mümkün diye konuşuyor.

195 Sağlık Sektör Kurulu Başkanı Hüseyin Sarpkaya : Milli ilaç ve milli aşının yapılması için çalışıyoruz Sağlık Sektör Kurulu Başkanı Hüseyin Sarpkaya, son 13 yılda Türkiye de sağlık sektörünün büyük bir dönüşüm yaşandığını söyleyerek, Böylece Türkiye de yaşayan herkes, bir sosyal güvenlik çatısı altında toplanıp sağlık hizmetlerini daha kaliteli ve daha hızlı bir şekilde yararlanmaya başladı diyor. Sağlık yatırım ve harcamalarının yüzde 30 unun özel sağlık kuruluşları tarafından yapıldığını anlatan Sarpkaya, en büyük harcamanın ise ilaç giderleri olduğunu belirtiyor. Sarpkaya, ilacın silah sanayiinden sonra gelen stratejik bir ürün olduğunu vurgulayarak, şöyle diyor: Biz maalesef Türkiye de tıbbi cihaz ve ilaçta dışa bağımlı bir ülkeyiz. Milli ilaç ve milli tıbbi cihaz ile alakalı çeşitli adımlar atılıyor. Biz de bu adımlara MÜSİAD Sağlık Kurulu olarak elimizden gelen desteği vermiş durumdayız. Üyelerimiz de bununla alakalı Ar-Ge çalışmaları yapmakta. Milli tıbbi cihazın geliştirilmesi, milli ilacın geliştirilmesi, milli aşının gelişim çalışmalarıyla alakalı çeşitli platformlarda çalışmaktayız. Sağlık turizminin Türkiye için bir fırsat penceresi olduğunu kaydeden Sarpkaya, Çok kaliteli bir hastanecilik ve çok kaliteli bir sağlık hizmetimiz oluştu. Ayrıca destinasyon olarak 3 saatlik uçuş mesafesinde onlarca ülkeye hitap etme potansiyelimiz var. Biz sağlık turizmini, hem sağlığın gelişimi, hem de sağlık teknolojilerinin gelişimi adına önemsiyoruz diyor. Sağlık sektörünün dünü ve bugününe de değinen Sarpkaya, bir zamanlar sağlığa erişimin çok kötü vaziyette olduğunu hatırlatarak, şunları söylüyor: Hastanelerin fiziki şartları, ülkedeki tıbbi cihaz deposu, ilaç fiyatları bunlar bugünle kıyaslanamayacak kadar kötü durumdaydı. Sağlıkta memnuniyet çok düşük seviyelerdeydi. Bugün memnuniyet had safhada, sağlık teknolojileri gelişti, hastanelerimiz modernizasyonu oluştu, hastaların sağlığa ulaşımı kısmen de olsa çok hızlı bir şekilde yerine gelmekte. Bize bugünkü durumu 13 yıl önce söyleselerdi biz bunu rüyamızda bile göremezdik. Bundan sonra bu işin sürdürülebilirliği konusunda ortak adımlar atmanın zamanı geldi. 193

196 GÖRÜŞLER Sağlık Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Mehmet Metin Öngül: Devlet, yerli üreticiyi, ürünlerini satın alarak desteklemeli Tıbbi cihaz sektöründen Metin Öngül, sağlık sektörüne devletin büyük önem verdiğine değinerek, Maalesef Türkiye de sağlık sektörü üretimi konusunda birtakım eksiklikler var. Üreten kişilere yapılan destekler, yetersiz. Bütün büyüklerimiz bize üretin satılır diyorlar, ama kendileri ürettiklerimize satın alma garantisi vermiyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey söz konusu değil diyor. Devletin tıbbi cihaz ürünlerini satın alma yerine, üreticiye yurtdışına satmayı tavsiye ettiğini anlatan Öngül, Yurtdışındakiler de, kendi memleketinizde satamadığınız şeyleri biz niye alalım diyorlar açıklamasında bulunuyor. Yurtiçinde özellikle sağlık sektöründe haksız bir rekabetin olduğuna işaret eden Öngül, şöyle diyor: Sözgelimi yurtdışında üretilen protezlerde devletin ödediği ücret, Türkiye de üretilenlerden kat kat daha fazla. Dolayısıyla yabancıların çalışma alanları çok daha kolay, çok daha geniş. Bu da haksız rekabet oluşturuyor. Sağlık sektöründe gelişmenin en büyük yolunun, devletin yerli üreticinin malını satın alarak desteklemesi olduğunu kaydeden Öngül, Türkiye de mal satamayan üreticinin başka türlü kalkıp da yurtdışında mal satamayacağını hatırlatıyor. 194

197 Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu 2. Bölge Başkanı Muhammet Ali Özeken : 2. bölgede büyük bir ekonomik yatırım yapmayı hedefliyoruz Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu 2. Bölge Başkanı Muhammet Ali Özeken, MÜSİAD ın Nail Olpak ın genel başkanlığı döneminde stratejik bir karar vererek, yurtiçi ve yurtdışında hızlı bir teşkilatlanmaya gittiğini söylüyor. Özeken, Artık merkezî bir yapıyla, böylesine büyük bir teşkilatı yönetmek, ufuk açmak, geliştirmek mümkün olmuyordu. O yüzden MÜSİAD, 2015 yılında Türkiye yi 5 bölgeye böldü. Hem Yurtiçi Teşkilatlanma Komisyonu, hem de Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonunu senkronize bir şekilde 5 bölgeye 5 bölge başkanı atadı. Ben de ikinci bölgenin, yani Türkiye nin Güney Batısı nda yer alan illerin, İzmir-Antalya arasına bir yay çizecek olursanız Uşak, Afyon, Denizli, Isparta gibi illerin yer aldığı bölgenin başkanlığına getirildim diyor. Özeken, toplantılarda çok fikirlerin çıktığını belirterek müjdeyi veriyor: Uzun soluklu çalışmalar planlıyoruz. Biz ikinci bölge olarak, bölgesel çapta büyük bir ekonomik yatırım yapmayı hedefliyoruz. Bölge sisteminin bazı avantajlar sağladığını anlatan Özeken, hem coğrafi yakınlığı hem de ortak bir kültürü temsil ettiği için daha kolay sinerji oluşmasına yol açtığını vurguluyor. Özeken, her bölgenin düzenli olarak iki ayda bir bölge toplantısı yaptığını söyleyerek, çalışma yöntemlerini şöyle örnekliyor: Bölge toplantılarında bölgedeki şube başkanlarımız, Teşkilatlanma Komisyonu Başkanlarımız, Sektör Kurulları Komisyon Başkanlarımız ve MÜSİAD Gençlik Komisyonu başkanlarımızla bir araya geliyoruz. Bazan bu toplantıları çalıştaya dönüştürüyoruz. Birlikte iş yapabilmenin metodolojisini tartışıyoruz. Yardımlaşmayı, dayanışmayı artırmanın yolları üzerinde duruyoruz. Sözgelimi son çalıştayda, birinci oturumda birlikte iş yapmanın metodolojisini konuştuk, ikinci oturumda da Birlikte neler yapabiliriz i tartıştık. Her şubeden bir temsilcinin yer aldığı bir heyet oluşturduk. İnşallah yakın zamanda verimli sonuçlar da alacağız. 195

198 GÖRÜŞLER Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu 3. Bölge Başkanı Mustafa Albayrak: Sektör Kurulları çalışıyorsa, MÜSİAD çalışıyor demektir 196 Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu 3. Bölge Başkanı Mustafa Albayrak, Üçüncü Bölge nin Orta ve Doğu Karadeniz bölgesi ile Doğu Anadolu nun bir kısmını kapsadığını söylüyor. İşin olduğu her yerde MÜSİAD göreve talip diyen Albayrak, bölge başkanlıklarıyla üyeler arasındaki ticareti artırmayı ve kalıcı bir network oluşturmanın yanı sıra üyeler arasındaki ünsiyeti fazlalaştırmayı da amaçladıklarını söylüyor. Teşkilatlanmaya eşgüdüm halinde çalışan Sektör Kurulları nın bölgelere ve şubelere büyük bir dinamizm getirdiğini kaydeden Albayrak, şöyle devam ediyor: Mesela satan ile satın alanları bir araya getiriyor, yani arzda bulunan ile talepte bulunanı buluşturuyor. Bu organizasyonu oluşturan bir kuruluş MÜSİAD Aynı şekilde İran dan, Gürcistan dan, Almanya dan, Fransa dan, Orta Doğu ülkelerinden gelenleri Bölgesel İş Geliştirme toplantılarımızda bir araya getiriyoruz. Böylece büyük bir dinamizm oluşturuyoruz. Sektör Kurulları MÜSİAD ın ana iskeletidir, omurgasıdır diyen Mustafa Albayrak, Sektör kurulları iş yaptığı müddetçe MÜSİAD, iş yapıyor demektir. Onun dışındakiler aslında teferruattır diyor. Albayrak, sektör kurulları hakkındaki düşüncelerini şöyle açıklıyor: Sektör kurulları ne kadar verimli çalışır ne kadar aktif çalışırsa, MÜSİAD o kadar verimli bir iş derneği olur. Bunun için de biz 5 bölgeye ayırdık. Buralarda biz ne kadar aktif olursak MÜSİAD ın ivmesi o kadar artmış olacak. Dolayısıyla bölgelerdeki sektörel çalışmalar birbirini körüklüyor. Yani siz ne kadar bölgeye ulaşırsanız, ne kadar şube ve temsilciliklere ulaşırsanız o kadar daha fazla üyeye ulaşmış oluyorsunuz, işadamına ulaşmış oluyorsunuz. Bu üyelere ulaştığınız zaman da, ticari hacminiz artıyor demektir, hareketiniz artıyor demektir. O yüzden sektör kurullarının, bölgelere ulaşması olmazsa olmazımızdır.

199 Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu 4. Bölge Başkanı Salih Sami Atılgan: Kurumsallaşmanın önemli bir aşamasındayız Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu 4. Bölge Başkanı Salih Sami Atılgan, MÜSİAD ın sürekli bir gelişme içinde olduğunu belirterek, sektör kurulları içinde ilk kez bölgesel yapılanmaya gidildiğini anlatıyor. Atılgan, Benim sorumlu olduğum bölge, Güney ve Güneye yakın İç Anadolu illerinden oluşuyor. Sivas ile Kilis ve Antep arasındaki bölgeyi oluşturuyor diyor. Bölge başkanlıklarının şubelerin daha etkin ve dinamik hale gelmesini sağlayacağını ifade eden Atılgan, Sektör kurullarının kendi etkinliklerini biraz daha artırmayı hedefliyoruz. MÜSİAD ın üye sayısının hızlı artmasıyla, sadece başkanların performanslarıyla yürüyecek, kontrol edilebilecek düzeyin çok daha ötesine geçildi. Bu yeni yapılanma aslında bunu sağlamaya çalışıyor, yatay bir organizasyon yapısı oluşturup daha geniş bir alanda etkinliklerin ortaya çıkmasına fırsat sağlıyor. Bir anlamda kurumsallaşmanın önemli bir aşaması olarak değerlendirebiliriz diyor. Atılgan, Dördüncü Bölge de son dönemde kendinden çokça bahsettiren illerin bulunduğuna işaret ederek, şöyle diyor: Bu bölgeler, hızla gelişen yeni bölgeler. Sürekli kendilerini geliştiriyorlar. Güney bölgelerimizde öne çıkan sektör, sözgelimi Mersin de lojistik. Mersin, uluslararası bağlamda önem kazanmış durumda lojistikte. Yine bir sanayi kenti olarak Gaziantep ve Sivas Elbette bu illerde genel ticari yaşam içerisinde karşılaşılan sıkıntılar da oluyor. Onların çözümü için biz de çeşitli politikalar geliştiriyoruz. Bölge iş adamlarıyla beraber hareket ettiğimiz için sorunları daha temelden ortaya koyma fırsatı buluyoruz. Aynı zamanda Genel Merkez in birikimlerini, tecrübelerini illerimize yansıtma imkânı elde etmiş oluyoruz. 197

200

201 IV. OTURUM GELECEKTE İNSAN KIYMETLERİ Ali SAYDAM İletişim Profesyoneli Ahmet Hakan ARSLAN Sabiha Gökçen Havalimanı İnsan Kaynakları Direktörü Bahattin AYDIN Türk Telekom İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Beşir ATALAY T.C. Başbakan Eski Yardımcısı

202 GELECEKTE İNSAN KIYMETLERİ Gelecekte değişmeyen temel unsurlardan biri de insan kıymeti Çünkü geleceği değiştirecek ne varsa, o üretiyor. İnsan kıymetleri, insanı bir kaynak değil, bir değer olarak görmenin, ona kıymet vermenin bir yansıması. Gelecekte, insan üretimin bir çalışanı değil, paydaşı olarak görülüyor. Çünkü insana kıymet veren, onun mutluluğu için gayret eden firmalar, marka değerini artırıyorlar. O markayı kullanan diğer insanların gözünde yücelip geleceğin kazananları oluyorlar. Dünyanın en değerli 3. teknoloji şirketi olan Google ı bu kadar büyük yapan, o müthiş fikirleri ortaya çıkaran çalışanları kabul ediliyor. Gelecekte kim çalışanına değer verirse, o daha da değerlenecek

203 Ali SAYDAM 1946 da Ankara da doğdu te İstanbul Erkek Lisesi ni bitirdi yılları arasında Bern Üniversitesi nde kimya öğrenimi gördü de Yabancı dil olarak Almanca öğretmenliği diplomasını aldı yıllarında hem muhabirlik, hem de Almanca öğretmenliği yaptı yılları arasında Karacan Yayınları nda yönetim kurulu üyeliği ile genel müdürlük görevlerini üstlendi ve 11 yayının grup editörlüğünü yürüttü döneminde ise Sabah Dergi Grubu Genel Müdürü olarak görev yaptı de Güneş Yayınları nın kurucu ortağı ve genel müdürü oldu de faaliyete geçen PRNET in kurucularındandır. Halen Bersay İletişim Grubu nun Yönetim Kurulu Onursal Başkanlığını yürütüyor. Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi nde ders veriyor. Çeşitli gazetelerde reklam ve PR üzerine yazılar da kaleme alan Saydam, halen Yeni Şafak gazetesi ile Marketing Türkiye ve Derin Ekonomi dergilerinde yazıyor. Ahmet Hakan ARSLAN 1975 te Karamürsel de doğdu da Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme bölümünden mezun oldu. Yönetim danışmanlığı sektöründe 6 yıl görev aldıktan sonra, 2006 da HAVAŞ Yer Hizmetleri A.Ş. de İnsan Kaynakları bölümünde başladı de TURKCELL grup şirketlerinden Global Bilgi Çağrı Merkezi nde Stratejik Planlama ve Kurumsal Performans İzleme takımına geçti da İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı Yatırım Yapım ve İşletme A.Ş. de, Yönetim Geliştirme Müdürü oldu dan itibaren de aynı şirkette İnsan Kaynakları Direktörlüğü görevini sürdürüyor. Ayrıca üniversite ve özel kurumlarda İnsan Kaynakları konularında eğitimler veriyor. Bahattin AYDIN 1997 de Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü nden mezun oldu. Kariyerine 1997 de UPS İnsan Kaynakları yöneticisi olarak başladı yılları arasında Yıldız Holding A.Ş. İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü nde çeşitli kademelerde görev aldı da Avea da İnsan Kaynakları Kıdemli Direktörü olarak başladığı görevine 2014 yılına kadar devam etti te Türk Telekom Grubu İnsan Kaynakları ndan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak atandı. Halen bu görevini yürüten Aydın, Harvard Business School ve INSEAD Liderlik ve İnsan Kaynakları Yönetimi programlarına katıldı. Çeşitli üniversitelerde dersler de veren Aydın, evli ve 3 çocuk babasıdır. Prof. Dr. Beşir ATALAY 1947 de Keskin de doğdu te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi nden mezun oldu de Erzurum Atatürk Üniversitesi, İşletme Fakültesi nde Sosyoloji Bilim Dalı Asistanı olarak göreve başladı da doktor, 1983 te doçent unvanı aldı yıllarında Michigan Üniversitesi nde ziyaretçi öğretim üyesi olarak bulundu yılları arasında, DPT de Sosyal Planlama Daire Başkanı olarak görev yaptı de Marmara Üniversitesi Öğretim Üyeliği görevinde bulundu de Kırıkkale Üniversitesi ne kurucu rektör olarak atandı de emekli oldu de Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi (ANAR) ı kurdu ve beş yıl süreyle koordinatörlüğünü yürüttü. 2002, 2007 de Adalet ve Kalkınma Partisi nden Ankara, 2011 de Kırıkkale ve 2014 te de Van milletvekilliklerine seçildi. 58 ve 59. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinde Devlet Bakanı, 60. Hükümette İçişleri Bakanı, 61. Hükümette ise Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. Eylül 2014 te ise AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü olarak görevlendirildi. Aynı zamanda Partinin Tanıtım ve Medya Başkanlığını da yürüttü. Evli ve üç çocuk babasıdır.

204 MUSiAD ViZYONER 15 SEKTÖRLER ZiRVESi 202

205 203

206 GELECEKTE İNSAN KIYMETLERİ GELECEKTE İNSAN KIYMETLERİ Ali Saydam: Benim görevim neydi? Moderatörlük değil mi? Bu kelimenin Türkçe karşılığını bilen var mı? Moderatörün tam karşılığı ebe, yani ortaya bir fikir çıkması için aracı olan. İletişimin bir numaralı öğesi, beklenti ile gerçeklik arasındaki bağlantıyı şaşırmamaktır. Beklentiyi yukarı çekerseniz ve algılama düşük olursa tatmin eksi olur. Bu yüzden hepinizin tanıdığı, duayen iletişimci diye takdim edilmek müthiş rahatsız edici. Ben naçizane iletişim konusunda uzman olmuş, bir de gazetecilik ve üniversitede (Bahçeşehir Üniversitesi ve Harp Akademilerinde) hocalık yapan kişiyim. Böyle kısa bir öz geçmişim var. Esas burada devler dururken bize laf düşmez. Bu kıymet lafı, hasbelkader 1999 yılında ilk benim üzerine makale yazdığım bir konudur. Daha sonra da 2 kitabımda bahsettiğim bir husustur. İnsan kaynakçılar, çok kızıyorlar bana; onlar kaynakçı, ben kıymetçi olduğum için. Fakat alışacaklar; beyefendiler, kaynak sözcüğünün kıymete dönüşmesine alışacaklar. Dünyada en zor şey değişimmiş, değişimin değişmez parçası da değişime karşı dirençmiş. Eşini boşamak istiyorsan, onu değiştirmeye çalış diyorlar, hiçbir erkek karısına araba kullanmayı öğretemez, mutlaka kavga çıkar. O yüzden kimse kimseyi değiştiremez. Ama dünya değişiyor. Ben buharlı trenle gidiyordum okula, şimdi Ankara ya hızlı trenle gideceğim. Çocukluğumda daktilo kullanıyorduk, şimdi benim oğlan i-padden başka bir şey görmüyor. Her şey değişiyor Alvin Toffler ın üç dalga dediği teoride; tarım toplumu var, orada insanlar metal gibi alınıp satılıyorlardı. Sonra sanayi toplumuna geliyoruz, artık insan meta olarak değil, kaynak olarak görülüyor. Ne demek kaynak? Mesela odun gibi, kömür gibi, elektrik gibi, su gibi, enerji gibi kullanılıp tüketilen ve tüketildiği zaman da bir kenara atılan bir şey Ben de oturdum, biraz çalıştım, kitaplarda bunu yazdım. Dedim ki, Bu bilgi toplumunda artık insan kaynak değil. İnsan sürekli kendini yenileyen, değiştiren bir varlık. İnsan, inanılmaz bir hızla gelişiyor. İnsan artık kaynak değil bir kıymet; kıymet sürekli artar ve gelişir. Benim bakış açım buydu. Arkadaşlarım da bunun patentini, Türk Patentler Enstitüsü nden aldılar. Bu konuyu arz ettiğimiz zaman MÜSİAD a, onlar da bunu kabul buyurdular. Ben de arkadaşlarımın tecrübelerini şiddetle merak ediyorum; kamu sektöründe ve siyaset alanında insan kıymetinin nasıl olması ve nereye doğru gitmesi gerektiği konusunda. Özellikle de Sayın Bakanımdan bu konularda bizi irşat etmesini bekliyorum. Bu kısacık girişten sonra, özel sektörden başlamak istiyorum. Sayın Arslan, sizden başlayalım lütfederseniz, kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Ahmet Hakan Arslan: Yaklaşık 16 yıldır insan kaynaklarıyla uğraşıyorum. İnsan kaynakları alanında çalışıyorum çeşitli firmalarda. En son Sabiha Gökçen Havalimanı nda yüzde 100 Malezya sermayeli bir şirkette, 7 yıldır İnsan Kaynakları Direktörlüğü görevini üstleniyorum. İnsan kaynaklarıyla ilgili şirketin oluşturduğu tüm politikalarda üst yönetime bir nevi yardımcı oluyorum. Onlarla birlikte Bunu hayata nasıl geçirebiliriz? İnsanlardan daha fazla nasıl faydalanabiliriz? Performanslarını, motivasyonlarını, mutluluklarını nasıl oluşturabiliriz?, bunun üzerine çalışmalar yapmaya çalışıyorum. 204

207 Amacımız, bireyi değerli kılmak Sizin bıraktığınız yerden devam edeyim: Kıymet lafı çok önemli, özellikle insan kaynakları alanında zaman zaman birtakım değişimler oluyor. Yakın zamanda personel yönetimiydi. Hatta insan kaynakları lafzına geçtikten sonra, Neler yaparsınız? dendiğinde, hep personel yönetiminin anlattığı şeyler oluşturuyordu konuyu. Fakat sanayi toplumu sonrasında gelişen insanların ihtiyaçları, insan kaynakları alanında çalışanları farklı farklı konulara yönlendirmeye başladı. Elbette şu an ilgilendiğimiz alanlar çok farklı birbirinden. Ama özünde şuna ulaşmaya çalışıyoruz: Bireyi değerli kılarak, onun motivasyonunu üst düzeyde tutup, şirkete olan katkısını maksimize etmek. Çalışan artık iş ortağı görülmeli Ali Saydam: Çalışanlar buna inanıyorlar mı, nasıl ikna ediyorsunuz? Ahmet Hakan Arslan: Bu, tabiî ki zaman gerektiren durum, tek hamleyle sonucu göremiyorsunuz. Bugün bir çalışana baktığınızda, ben biraz daha farklı tanımlayacağım, ilerleyen dönemlerde çalışan olmaktan çıkartıp iş ortağı şeklinde görülmesi konusuna girmek istiyorum. Hatta işverenlerin üzerinde olan yüklerin, kamu tarafından nasıl azaltılabileceği gibi konular da konuşulabilir. Bu, yani çalışanını inandırabilmeniz elbette zaman isteyen bir şey. Çalışan tarafından baktığınız zaman en önemli beklentisi nedir? Devamlılık, yani uzun süreli bir işbirliği, iş garantisi altında bunu devam ettirebilmek Şirketin de beklentisi, sonuçta para kazanmak Yatırmış olduğu sermayeye karşısında elde edeceği finansal geliri de elde edebilmek. Kuşkusuz bunu yaparken paylaşımcı olmak gerekiyor. Bunu gösterebilmeniz için de kişiye bazı yatırımlar yapmalısınız. Eğitiminden tutun da ücret seviyesine kadar. 205

208 206 GELECEKTE İNSAN KIYMETLERİ

209 Aile şirketlerinde uzun süre çalışanlar vardır Mesela aile şirketlerine bakın. Belki uzun süre yaşayan aile şirketleri yoktur, ama aile şirketlerinde çok uzun süre çalışan insanlar vardır. İşte babanın veya ailenin yanında olan ama sürekli onlarla birlikte, o iş garantisiyle birlikte çalışan kimse vardır. Gel dediğinde gelen, git dediğinde giden, her türlü işi yapmaya çalışan insanlar var. Aslında o insanlar, biraz daha kıymet kısmını yaşamaya başlıyorlar. Ali Saydam: Bu arada Albaraka dan kimse var mı, burada bilmiyorum, ama ben Albaraka ya şükranlarımı sunuyorum. Çünkü Albaraka, İnsan Kıymetleri kavramını ilk kullanan kuruluşlarımızdandır. Kartvizitinde İnsan Kıymetleri Direktörü yazan ender kuruluşlardandır. Bir de Murat Ülker de İnsan Kıymetleri kavramına yakındır. Sorum şu: Bu mesele, geleceğe doğru nasıl gidiyor? İnsan unsuruna bakış açınız gelecekte, 10 sene sonra ne olacak? Ahmet Hakan Arslan: Aynen, ben de o taraftan gelecekle alakalı, Hükümetin oluşturacağı politikalarla ilgili bir şeyler alabilirsem, çok da mutlu olacağım. Gelişen konu şu: Geleceğe baktığımız zaman insanı kaynaktan çok -İngilizler source kavramını kullanıyorlar- bir kıymet haline dönüştürmek Bunu yapabilmeniz için de, bir kere bu insanlar için artık çalışan kavramını düşünmememiz gerekiyor. Artık onu bir iş partneri olarak düşünmemiz lazım. Yani meseleyi, bizim menfaatlerimiz uğruna beraber çalıştığımız insanlar noktasına getirmemiz gerekiyor. Hükümet bütünsel bakış açısını koymalı Ben kesinlikle şu noktadayım; bir sistem vardır, bir de bütünsel bakış açısı vardır. Aslında biz şirketler olarak, birer sistemiz. Ama bütünsel noktadan baktığınız zaman, bizim şirketler olarak tek başına yaptığımız şeyler, sadece bizi kapsar. Ama bizim yaptığımız iyilikler, tabiî ki bizi gururlandırabilir. Ama Hükümetin koymuş olduğu uzun vadeli planlarda bir araya getirebilmek için herkesin bu noktaya gelmesi lazım. Bunun için de mutlaka kanun koyucunun ve düzenlemelerin buna paralel olması gerekiyor. Ali Saydam: Her şeyi devletten beklemiyoruz, biz ne yapacağız? Ahmet Hakan Arslan: Biz ne yapacağız? Biz burada bugünkü kavramlara verdiğimiz manaları değiştireceğiz. En basitinden bugün literatürdeki çalışan sözcüğünü, iş partneri olarak değiştirdiğiniz anda, ona yaklaşımınız zaten bir ortağınızla nasıl iş yapıyorsanız, aynen ona dönüşmüş olacak. Ama bu noktaya gelmedikçe, bu değişimi sağlamak da kolay değil. Ali Saydam: Tekrar size döneceğim. Bu arada salondan isteyen, istediği an söz isteyebilir. Toplantının sonunu beklemenize gerek yok. Bir kişi defalarca soru sorabilir. Şimdi Bahattin Bey i dinleyelim. Bahattin Aydın: Peki, çok teşekkür ederim. Anladınız değil mi, neden Ali Bey le çalışmayı kestiğimizi? İnsanın bir önceki panelde olası geliyor seyredince buradan. Geleceği, Türkiye nin 5 sene önünde yaşıyoruz Ali Saydam: Burada iktidar benim, ona göre konuş!!! Bahattin Aydın: Tanışıklığımıza güvenerek söylüyorum. Çok teşekkür ederim bu farklı giriş için. Ben şöyle toparlayayım görüşlerimi: Vakit de kıymetli. Ben bir teknoloji firmasında çalışıyorum, Türk Telekom. Türk Telekom, Türkiye nin entegre en büyük yapısı şu anda, sektörün lideri. Dünyada da bunun örnekleri var, biz de benzer bir dönüşümden geçiyoruz. Teknolojide olduğumuz için bu işin hem nesnesi, hem öznesiyiz. Türk Telekom, TTNet ve Avea Üç ayrı şirketti, şuanda entegre bir yapıya dönüştü. Türk Telekom da aynı zamanda devletin de ortaklığı var. Dolayısıyla hem nesnesi, hem öznesi olma durumundan dolayı çok içinde yaşıyoruz. Şunu söyleyebilirim, Türkiye ortalamasının 5 sene önünden bu geleceği, bu etkiyi yaşıyoruz. Şöyle ki; 4 temel trend olduğunu gözlemliyorum kendi alanımda. Bunlardan biri globalleşme: Globalleşme bütün lokalliği bitirdi, artık lokal kalmak imkânsız. Ra- 207

210 GELECEKTE İNSAN KIYMETLERİ kibiniz, müşteriniz, çalışanınız hepsi global olmaya başladı. Bu durum, ciddi bir kompleksi de doğuruyor. Değişim, hiç olmadığı kadar hızlı İkinci trend; sabahki oturumda konuşulduğu üzere dijitalleşme. Artık teknoloji hayatı, dünyayı, her şeyi değiştiriyor. Evet, Toffler in üçüncü dalgası doğru Ama onların içine girip baktığınızda her birinin yaşlanma süresi çok uzundu. Şu anda bu süreler de çok kısaldı ve değişim hiç olmadığı kadar hızlı gerçekleşiyor. Öyle ki, bunu bir seferde yakalamak da yetmiyor. Sürekli ona tepki verebilecek bir durumda tutmak gerekiyor. Dijitalleşme de bunu hızlandırıyor. Mesela müşteri tarafında çok şey değişti. Artık müşteri bilgiye çok kolay ulaşıyor; e-ticaret diye bir şey var. Alışveriş trendleri değişti, cloudu (bulutu) var, interneti var, sosyal medyası var. Müşteri hassaslaştı, kalite anlayışı değişti, fiyat anlayışı değişti. Bunlar şirketleri zorluyor. Globalleşme, dijitalleşme ve müşterideki değişim; şirketin oluşan bu toplam rekabete tepki vermek için kendi insan kaynağını geliştirmesini çok ciddi bir durum olarak ortaya çıkardı. Mesela, şunu paylaşayım sizlerle: 3G, 4G, 5G konusunu takip ediyorsunuzdur. Türkiye bu konuda çok öncü bir ülke. Advanced for G olarak şu anda çalışmalar devam ediyor. Bölgenin GSM mühendislerinin hepsi Türk Bu teknoloji çok az ülkede var; bizde olduğu için, bunu yapabildiğimiz için, bizim çalışanlarımız da dünyanın her yerinde iş bulabiliyorlar. Yakın coğrafyanın bütün GSM mühendisleri, neredeyse Türkiye den çıkıyor. Böyle bir global yetenek hareketi var. Aynı şekilde biz de şirketimize alabiliyoruz, bizde bir sürü Çinli, Hintli çalışıyor. O zaman ne ortaya çıkmış oldu? Bu global yetenek savaşında da ayakta kalmanız lazım. İş yapabilmek için, insan kaynaklarına kıymet vermeli Ali Saydam: Bahattin Bey, gelecekle ilgili insan kaynakları açısından bir uygulamanızı bize örnek verebilir misiniz? Yoktur ama başarısız bir uygulamanız da olabilir. Bahattin Aydın: İş yapabilmeniz için önce insan kaynaklarına kıymet vermeniz lazım. İnsan yönetimi konusu çok önemli hale geldi, ben onu anlatmaya çalışıyorum. Mesela bu panelde bu konunun konuşulması da bence çok takdire şayandır. Ama şunu ben çok merak ediyorum: Şirketler satış, pazarlama, finans fonksiyonlarına değer verdikleri kadar insan kıymetleri birimlerine de o değeri veriyorlar mı? O insan kaynakları birimleri, kaç şirkette bu düzeyde temsil ediliyor? Bunun için harcanan enerji, emek, para, yatırım ne durumda? Çalışan da işine kıymet vermeli Dolayısıyla isimlendirme çok önemli, ben size katılıyorum. Ali Bey, bu panel olmadan önce bize bir mail attı, neler konuşacağımızı anlattı, bizimle birkaç makale paylaştı, dolayısıyla bizi önden hazırladı. Bunun çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Eğer kendimize kıymet verilmesini istiyorsak bir çalışan olarak, bizim de işimize kıymet vermemiz lazım ve onu farklı yapmanın yollarını bulmamız lazım. Bu kıymet verme işi, bizimle de başlıyor. Sadece şirketin yapabileceği bir konu değil. İnsan kaynakları, sadece İK ya bırakılabilecek kadar da basit bir mesele değil. 360 derece eğitim dönemi Örnek uygulama istediniz, onu da paylaşayım sizinle: Mesela biz şirkette eğitim konusunu, insanların sınıflarda aldığı bir olgu olmaktan çıkartıyoruz. Her yönden, 360 derece, kişiyi bu bilgiyle buluşturmak için uğraşıyoruz. Bunun için, video tabanlı eğitimler, e-learning, mobil öğrenme hazırlıyoruz. Her Cuma günü saat 4.5 ta çalışanların cep telefonlarına bir video gönderiyoruz, çok iyi içeriklerle. Sanal sınıflar yapıyoruz, proje bazlı eğitimler yapıyoruz. Yakın zamanda dünyanın en iyi okullarıyla bu sanal sınıf uygulamasına gireceğiz. Harvard da eğitim almak için artık Harvard a gitmenize gerek yok. Oturduğunuz yerden de, o programlara katılabiliyorsunuz artık. Bu Türk Telekom olarak, bizim alt yapımızda olan işler 208

211 Artık bilgiye ulaşım kolaylaştı. Ama bunu kullanma konusu da önemli. Şimdi bilgiye ulaştınız, bunu kullanmanız lazım. Katılım için faydasını anlatmalısınız Katılımla ilgili birkaç rakam vereyim size. Elbette sınıf eğitimi kaldırılınca iş değişti. Katılımın olabilmesi için, insanlara neden eğitim aldıklarının cevabını vermeniz lazım. Organizasyonun toplam olarak, bir meydan okuma yaşaması lazım. Bireyin de bu meydan okumayı kendi üzerinden alıp, Benim bunu yapmam lazım, onun için de bunları öğrenmem lazım demesi lazım. Genelde biz bu duyguyu kaçırıyoruz. Oysa çalışanın bu rekabet duygusunu hissetmesi lazım ve demesi lazım ki, Benim bunları öğrenmem lazım. O zaman sizin sunduğunuz bütün imkânları çalışan, zaten takip ediyor, siz yapmasanız da o sizi zorluyor. En büyük eğitim akademisi bizim Türkiye nin en büyük kurumsal akademisi Türk Telekom a ait. Tam 34 bin çalışana 700 başlıkta eğitim veriyor. 500 tane iç eğitmenimiz var, kendi yöneticilerimiz ders veriyor. Kişi başı 34 saat eğitim veriyoruz, bu rakam sadece sınıf eğitimi; diğerlerini söylemiyorum. Dünyanın ve Türkiye nin sayılı üniversiteleriyle de iş birliği halindeyiz. Bir örnek vereyim; Boğaziçi Üniversitesi nde dördüncü sınıf işletme öğrencilerine biz ders veriyoruz, kredili bir ders bu. Her hafta bir yöneticimiz gidip Telekom u anlatıyor onlara; Telekom un bir fonksiyonunu, satışını, pazarlamasını, regülasyonunu, ekonomisini anlatıyor. Ali Saydam: Çok teşekkür ediyoruz. Sayın Bakanım Prof. Dr. Beşir Atalay Bey devletin çeşitli bakanlıklarında görev yaptı, yani devletin her bir yanını biliyor. 209

212 210 GELECEKTE İNSAN KIYMETLERİ

213 Zaten devlette görev almadan, devletin her açıdan röntgenini de çekmişti. Sayın Bakanım, Türkiye Cumhuriyeti nin insan unsurunu bize anlatır mısınız? Beşir Atalay: Değerli katılımcılar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Aranızda olduğum için memnuniyetimi ifade ediyorum. MÜSİAD ı tebrik diyorum, önemli bir kapsam, ismi de çok güzel, Gelecekle diye, kavramı o hale getirmeyi orijinal buldum. İnsanı değer olarak gören anlayış Dünyada her yerde, artık kamu-özel hiç fark etmiyor, insan kaynakları veya insan kıymetleri konusu, bütün kurumların en öncelikli konusu. Bersay, 2013 yılında İnsan Kıymetleri nin patentini almış, maşallah, ben yeni öğrenmiş oldum. Bu, şu demek: İnsanı daha öne alan bir yaklaşım İnsanı sadece faydalanacak bir unsur değil, bir değer olarak gören ve sosyal paydaşlar içinde en öne alan, çağımızda her yerde giderek yayılan bir anlayış... Eminim, motivasyon artırıcı, insanı daha verimli kılan da bir unsurdur. Ayrıca tatmin meselesi de var. Dolayısıyla Ali Bey e tamamen katılıyorum. Devletle ilgili olan tecrübelere gelince; ben devlet değilim, biz hiç devlet olmadık. Biz iktidar olarak, devletteyken de muhalefet gibi olduk. Ben kendim biraz öyle oldum hep, hâlâ öyleyim doğrusu, onu söyleyeyim. Teknoloji, insan kıymetleri içiçe İnsan kıymetlerinin yönetimi, giderek çok tartışılan bir konu Hem teknoloji, hem markalaşma, hem de Sabahki oturumda ifade edildiği gibi, teknolojiyle insan kıymetlerinin her zaman ne kadar iç içe girdiğini gördük. Dünyada, iş gücünde bir azalma olduğu da tartışılıyor. Biraz önce Bahattin Bey söyledi, globalleşen bir konu bu. Hem ekonomi, hem insan malzemesi, insan kıymeti de artık globalleşiyor den sonra işgücünde azalma olacağı bütün tahminlerde yer alıyor. Eminim, şu anda bile buradaki firmaların temsilcilerinin birçoğu o sıkıntıyı çekiyordur. Belki iş gücü olarak değil, ama yetenek arz ve talebinde sıkıntılar var, dengesizlik var. Bu, her ülkede böyle. Yetenek havuzu globalleşiyor Bir yandan işsiz çok Ama Türkiye de de yetenek talebinin karşılanma oranı, %40 civarında deniliyor. Böyle bir şey var. Artık ulusal sınırları geçen bir şey var, yetenek havuzu da globalleşiyor ve ciddi bir akış da oluyor. Bütün bunların içinde yeni yöntemler geliştiriliyor. Türkiye de merkeze hangisini alırsınız? derseniz, eğitimi alıyoruz, daima eğitim. Türkiye için biraz da umut veren bir başlangıçla başlamak isterim: Geçen hafta G20 yi yaşadık hafta sonu, Türkiye önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı. G-20 nin içinde pek çok boyut var, B-20 var, başka çalışanlar var, işverenler, diğer sivil toplum kuruluşları var Dönem başkanlığını çok başarılı yürütüyoruz, hâlâ devam ediyor. Liderler Zirvesi de Türkiye de oldu. Bu, şu demek: Ekonomimiz belli seviyede, biz dünyadaki ilk 20 içindeyiz, büyük bir ekonomiyiz, bu uluslararası toplantıları yapıyor, onlara başkanlık yapıyoruz. İnsan kıymetimiz iyi yerde Bu, aslında, bizim insan kıymetlerimizin önemli olduğunu, iyi bir yerde bulunduğunu gösteriyor. G-20 önemli, içinde çok fazla çalışma var. Türkiye G-20 nin içinde 17. sırada, dünyadaki ekonomi büyüklükleri içinde. Ama bizim bir yeraltı zenginliğimiz yok, petrolümüz yok, o tür kendiliğinden bir kaynağımız yok. Hepsi bizim kendi kazandıklarımız ve kendi ürettiklerimiz. Bu da neyle oluyor? İnsanla oluyor, insan kıymetinizle oluyor. Bizim en kıymetli varlığımız, insan; Türkiye nin gelecekteki başarısı bununla ilgili. Doğrusu, özel sektörde de, kamuda da, uluslararası alanda da Türkiye nin başarıları bununla irtibatlıdır. Dolayısıyla kendimizi çok aşağıda görmeyelim. İnsan kıymetleri yönünden iyi bir yerdeyiz. Daha iyi olmamız lazım, ama iyi bir yerdeyiz. Genç nüfusumuz var, iyi yetiştirelim Gelecek için de şöyle bakmak gerekiyor; belki klasik yaklaşımlar gibi olabilir, ama çok genç nüfusumuz var. Dünyada işgücünde azalma var, ama bizde kısa sürede olmayacak. Yeter ki bu işgücünü, bu nüfusumuzu iyi yetiştirelim. 211

214 GELECEKTE İNSAN KIYMETLERİ Enteresandır, ben şimdi Van Milletvekiliyim. Benim üçüncü seçim bölgem oldu Van. Hiç benimle ilgisi olmayan da bir yere gittim, çok memnunum ama. Van a inşallah bundan sonra katkı vereceğiz. Orada nüfusun yaş ortalaması kaç biliyor musunuz? Türkiye de ortalama 40, Van da 20, buna kimse inanmaz. Elimizde bu kadar genç insan var, nüfus var. Eğer bunu yönetme, eğitme, yetiştirme, değerlendirme kabiliyetiniz varsa bizim elimizde ciddi bir imkân var demektir. Devlete gelince; özel sektörü yukarıda anlattık; bazen köstekleyen, bazen teşvik eden kişi olarak devletteki bürokrat veya kamudaki insan çok önemli; birbirini tamamlıyor. Vizyoner 2015 dediğinizde, sadece özel sektörü ilgilendirmiyor, global olarak bakmak lazım, devlet de çok önemli, hem siyaset kesimi, hem bürokrat. Kamu istihdam rejimi, rezalet Ben ikiye ayırıyorum devlet denildiğinde, siyaseti yönetenler ve bürokratlar. Her şeyden önce şöyle ifade edeyim; bizdeki kamu kurumlarını biliyorsunuz, onu esnekleştirmeye ne kadar çalışırsak çalışalım, şu an bizim personel rejimi dediğimiz istihdam sistemimiz, bir rezalet; daha olumsuz kelimeler de kullanabilirsiniz. Bizdeki kamu istihdam sistemi, Türkiye yi adeta yerinde saydıran, insanı tembelleştiren, donduran bir sistemdir. Burada farklı şeyler, ne kadar geliştirmeye çalışırsanız, hemen engeller çıkar. Bir kamu kurumuna girerseniz ondan sonra dokunulmazsınız. Belki üst görevler verilmez, ama ömür boyu orada çalışırsınız, kimse bir şey yapamaz. Bu, çağımızda artık terk edilen çok ilkel, köhnemiş bir sistem. Müeyyidelendirilmemiş her toplumsal sistem veya eylem veya konu başarısız olur. Performans sistemi kendi başına bir açmaz Ali Saydam: Performans sistemi kurmak mümkün değil o zaman? Beşir Atalay: Mümkün, giderek geçiliyor, bazı kurumlar geçti, Sağlık Bakanlığı biraz geçti, bazı kurumlar ise deniyor. Ama siz kamu istihdam personel sistemini değiştirmeden çok etkili bir müeyyilendirme getiremiyorsunuz. Performans sistemini uygulayan kurumlar, performansı daha yüksek olana olumlu bir müeyyide getiriyor, ama düşük olana olumsuz bir müeyyide getirmiyor. Performansı yüksek olanın ücretini artırıyor, ama düşük olanın görevini etkilemiyor. Dolayısıyla bu sistem kendi başına bir açmazdır. Biraz önce özel sektörün ne yaptığını Bahattin Bey anlattı. Özel sektör, bu konularda daha dikkatli, en azından kendine göre bir personel politikası var. Gerçi devletin yasaları onları da çok bağlıyor, belki istedikleri esnekliğe sahip olamıyorlar. Ama en azından orada personeli çalıştırma, daha fazla ödüllendirebilme veya olumsuz müeyyidelendirme mümkün. Daha esnek, daha rasyonel Bu rasyonel kelimesine biraz değineceğim, ama müsaadenizle burada bırakıyorum. İnsan kıymetine uygun bir nosyonumuz var Ali Saydam: Teşekkür ederiz Sayın Bakanım. Şimdi Ahmet Hakan Bey i dinliyoruz. Ahmet Hakan Arslan: Hem Sayın Bakanımın, hem de Bahattin Bey in sözlerinin üzerine bir şey söylemek istiyorum. Ben %100 yabancı sermayeli bir şirkette çalışıyorum. Hem o taraftan, hem de tüm insan kıymetiyle ilgili yapmış olduğumuz ihracata baktığımız zaman, aslında çok ciddi anlamda Türkiye den çıkan global yöneticiler var. Biz biraz aslında insan kıymetine uygun hareket edebilecek bir nosyona da sahibiz, Türk insanı olarak. Hem adalet duygumuz var, hem de bunun karşısında ortaya konan şeyi paylaşma noktasında da duygularımızın olduğunu düşünüyorum. Bir anlamda fıtratımıza uygun. İşin aslında, insana değer veren, ona gerektiği şeyleri anlatabilen, gerektiği anlarda destek olabilen, mağdur gördüğümüzde yardım eden İşte bir çalışanın başına kötü bir şey geldiği zaman ailesine ya da bir yakınına şirketçe el ele verilip bir şeyler yapıldığını, çoğu şirkette göremezsiniz. Bizim bu anlamda yabancı şirketlerle karşılaştırdığımız zaman, çok ciddi değerlerimiz var. Bu değerlerden kaynaklanan avantajlarımız var. 212

215 İş Kanunu, büyük engel Ama engelleyen şeyler de var tabiî ki. Engelleyen şeylerden bir tanesi, Sayın Bakanım zaten burada açıklıkla söyledi, İş Kanunu. İş Kanunu, zaman zaman işverenlerin önünde engel. Bakıyorsunuz, 1475 Sayılı Kanun 1970 te oluşturulmuş yasalar 2003 yılına geldiğinizde 4857 Sayılı Kanun a geçtiğinizde, iş mahkemelerinde de artış olmuş. Yeni jenerasyon, gelecek, geleceğe uygun fikirler ve bunlarla alakalı şeyleri yan yana getirdiğinizde, aslında birbirleriyle uyumlu olmayan hareketler var. Burada sivil toplum örgütlerini bir parça eleştirmek istiyorum. Biraz da Sayın Bakanımın eleştirilerinden cesaret alarak, şu anlamda eleştirmek istiyorum: İstihdam ve vergi politikalarında eksik büyük Hem istihdam politikalarında, hem vergi politikalarında, -işin SGK ve vergisel tarafları da var- çok ciddi önerilerin masaya gelmesi gerekiyor. Hükümette bu konuların çok ciddi anlamda tartışılması gerekiyor. Bunun eksikliği var. Diğer alanlarda yapılıyor, belki bu alanda da yapılıyor. Ama yeteri kadar yapılıyor mu? Yapılmıyor. Ali Saydam: Çok doğru bu teşhisiniz. Genelde böyle toplantılar düzenleyip yurtdışından konuşmacı çağırıyorlar. Onlar da hiç bizim fıtratımızla alakası olmayan kelam ediyorlar, bambaşka bir dünyadan konuşuyorlar. Dediğiniz yüzde 100 doğru: Kanun koyucuya çok önemli bir dinamik güç sağlayacak olan sivil toplum hareketinin insan kıymetleri meselesini gündeme getirmediğini söylüyorsunuz, ki bu çok doğru MÜSİAD yapıyor ama Ahmet Hakan Arslan: Evet, bunların devam etmesi, buradan birtakım çıktılar elde edilmesi, gerçekten önemli Mesela şu an salona baktığım zaman, burada ciddi anlamda işverenler var. Aslında insan kaynakları kongrelerine bakarsanız, genelde insan kaynakları uzmanları konuşur, insan kaynakları alanında çalışan insanlar onları dinler; karşılıklı al gülüm, ver gülüm olur. Sonuçta ortaya bir şey çıkar mı? Çıkmaz. Burada işverenlerin olması, bu konuya önem vermeleri, bir araya gelip mali konularda dahil belirli konularda ortaya birtakım şeyler çıkartıp, hükümetlere yol açıcı öneriler getirmeleri gerçekten çok önemli faaliyetler Umut ediyorum, bu devam eder. 213

216 214 GELECEKTE İNSAN KIYMETLERİ

217 Kurum içi girişimcilik kavramı Bir başarılı uygulama da anlatmak istiyorum. Sabiha Gökçen Havaalanı nda yaklaşık 10 bin kişi çalışıyor. Bizim bordromuz altında ise 500 kişi var. Biz sadece, ana işimiz olan terminal işletmesi operasyonunu yürütüyoruz. Yer hizmetleri operasyonu, teknik bakım gibi operasyonlar farklı farklı şirketler tarafından yönetiliyor. Benim anlatacağım uygulama performans yönetimiyle alakalı. Daha doğrusu kurum içi girişimcilik diye adlandırılan kavramla alakalı. Bugün çoğu şirketin yasasına baksak, bir çalışanın, şirketin kendi içerisinde oluşturulmuş iç yasalarında, kendi iş alanıyla alakalı herhangi bir şey yapmak istediği zaman, muhtemelen iş akdinin feshine doğru giden bir nokta görebiliriz. Bunu bir parça ben yanlış düşündüğümüzü düşünüyorum. Bundan yola çıkarak, öneri sistemimizde birtakım geliştirmeler yaptık biz. Hatta bunu yurtdışına da anlattık, onların da çok hoşuna gitti. Kademe olarak en aşağıdaki insanların yönetime ulaştırabileceği mesajları ve bunları, nerelere ulaştırması gerektiği konusunda bir çalışma yapmıştık. Burada çok başarılı sonuçlar elde ettik. Kontuarda düşen kimlikler İlk başta bize de elektrik ampulleri değiştirelim, maaşları artıralım, şunu ekleyelim, vize sürelerini uzatalım gibi öneriler geldi. Ama Ya bu değil, bu değil, bu değil noktasına gittiğinizde, bir süre sonra gelen şeyler aslında kişinin işiyle alakalı olan şeyler oluyor. Mesela kontuarlarda en fazla meydana gelen arızaların neden kaynaklandığını buldular. En fazla neden, nüfus cüzdanlarının düşmesiymiş. Çok enteresan bir şeydi, nüfus cüzdanları kontuarın üstündeyken kenara düşüyor, düştükten sonra o bandı mutlaka açmanız gerekiyor. Bununla alakalı yıllık yaklaşık 50 bin dolar civarında bir masrafınız oluyor. Biz bunu bu uygulama sayesinde öğrendik. Giderlerinizin içerisinde böyle bir kaynak var. Bunu ortaya çıkartıp geliştirebilmek çok önemli. Bir sonraki aşaması, umut ediyorum, o arkadaşın belki bu konuyla alakalı bir işletme kurabilmesi. Ali Saydam: Çok önemli bir şey sizin söylediğiniz. Belediyenin Beyaz Masa uygulaması vardı ve çok faydalıydı. Bir de AK Parti Genel Merkezi nde böyle bir sistem kurulmuştu, inanılmaz bir yararı olmuştu. AK Parti, onunla bir ödül de aldı yanılmıyorsam. İletişim kanallarını açmak, çok önemli bir şey, ona çok dikkat etmek lazım, o cesareti vermek lazım. Teşekkürler Ahmet Hakan Bey. Bahattin Bey? Bahattin Aydın: Genel bir toparlamayla devam edeyim: Evet, Türkiye de genç bir nüfus var. Buraya gelmeden önce de son bir rakamlara baktım. Avrupa da 502 milyon insan yaşıyor, Avrupa nın yaş ortalaması 43, Türkiye de yaş ortalaması yaş altı nüfus da bizim %40 a yakın bir nüfusumuz var, Avrupa da bu oran 20 lere düşüyor. Bu çok iyi görünüyor, çok genç bir nüfusumuz var, süper Yetenek kıtlığı çekilen 4. ülkeyiz Ama eğitim meselesine gelince; Avrupa da %30 oranında bir üniversite mezuniyeti var. Türkiye de bu oran %10 a düşüyor. Bütün bu teknolojik gelişmelere rağmen yine de yetenek ihtiyacı hiç olmadığı kadar önemli ve yetenek eksikliği var. Manpower ın bir araştırması var: Türkiye, dünyada yetenek kıtlığı çekilen dördüncü ülke. Dolayısıyla şuanda şirketlerin gündeminde ve insan kaynaklarının gündeminde birinci konu yetenek çekme. Sebep de şu: Linkedin var. Mutlaka herkesin profilleri vardır orada, biz onlarla çok yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Geçen Londra da onların bir konferansı vardı; üst yönetimiyle de görüşme fırsatım oldu. Bu adamların elinde çok önemli personel hareketleri raporları var. Hangi ülkeden hangi ülkeye yetenek gidiyor, hangi şirketten hangi şirkete, hangi sanayiden hangi sanayiye? Bütün trendleri izleyebiliyorlar. Şunu söylediler bana; yaşlanan Avrupa ve genç Türkiye nüfusundan dolayı Türkiye, potansiyel olarak, Avrupa daki yetenek ihtiyacını karşılayabilecek en önemli ülkelerden bir tanesi. Geleceği öngörerek, çocuklarımızı eğitemiyoruz Fakat sorun var. Bizim dünya ile entegrasyonumuz son 10 yılda çok artmasına, hızlanmasına rağmen, 215

218 GELECEKTE İNSAN KIYMETLERİ hâlâ biz gelecekte dünyada ne olduğunu bilerek, oradaki ihtiyacı öngörerek bugünden çocuklarımızı yetiştirmiyoruz. Öyle olunca da arada bu gap/boşluk açık kalıyor. Bunu boşluğu kapatabilmek için bizim gibi şirketlere, teknoloji şirketlerine çok görev düşüyor. Türk Telekom Türkiye nin en büyük istihdam sağlayan şirketi; ölçek bazen çok önemli oluyor, çok fazla şey yapabiliriz diye düşünüyoruz. Yaptığımız ve problemi çözmesi anlamında önemli gördüğüm bir şeyden bahsedeyim: Biz üçüncü ve dördüncü sınıftan üniversite öğrencilerine gidiyoruz. Geçen sene 20 bin kadar başvuru aldık, önce onların ayağına gidiyoruz, kendimizi anlatıyoruz, tanıtıyoruz, Lütfen gelin bizde çalışın diyoruz. Çalışan değer önermesi... Parantez içerisinde şunu da söyleyeyim: Bütün şirketlerin şu soruyu kendisine sorması lazım: Neden Türkiye deki en iyi insanlar, en iyi öğrenciler bizde çalışsın, neden benim şirketime gelsin? Geliyorlar mı ya da nasıl getirebilirim ben onları? Bunu siz de çok iyi bilirsiniz, çalışan değer önermesi (employee value proposition), her şirketin bunu düşünüp kafa yorması lazım: Ben iyi insanları şirketime nasıl çekeceğim? İyi insan gelmezse iyi sonuç alamazsın, yani ciddi bir korelasyon var burada. Hatta Amerika da bu çalışmalar çok detaylı yapılıyor. Bizim ülkemizde henüz yok ama sanayi-üniversite iş birliğinin biraz artması lazım. Yine onlara diyoruz ki, Gelin bizi tanıyın. 4 aylık bir sürecimiz var, onlarla yaşadığımız o süreç içerisinde özel kitapçıklar yapıp kendimizi onlara anlatıyoruz, sektörümüzü anlatıyoruz. GSM i, telekomünikasyonu, teknolojiyi anlatıyoruz. Gruplar oluşturup her birinin başına bir tane yönetici koyuyoruz, bu kişi onların koçu oluyor. BİMCELL i öğrenciler geliştirdi Sonra onlara bir proje çalışması atıyoruz. Diyoruz ki, Bunu, beraber çalışın. Türkiye nin farklı üniversitelerinden, farklı bölümlerden öğrenciler bir araya gelip bir uyguma geliştiriyor. Hatta şöyle söyleyeyim size, bizim BİMCELL uygulamamız var. Avea nın bir ürünü, BİM ile ortak yaptığımız. O uygulamanın ilk nüvesi, 2010 yılında böyle bir çalışmada çıktı, öğrencilerin fikriydi. Onlardan bizim için fikir üretmelerini istiyoruz. Bunun amacı da, bizim onlarla olan tanışıklığımızı artırmak Biz de onları tanımış oluyoruz, onlar bizi tanımış oluyor. Profesyonel olarak ben şunu çok rahat söyleyebilirim: CV lerde başlangıç kariyeri her zaman problemlidir. Biraz zikzaklar vardır; Ne yapsam, ne seçsem, onu mu yapsam, bunu mu yapsam? Bu da zaman kaybettirir, yetenek kaybettirir, insanın yerini bulması zaman alır, zaman kaybı oluşturur. Bazen yok olur gider, çok tehlikeli bir süreçtir o. Gerçek yerini bulması için rotasyon yapıyoruz O yüzden bizim bu genç ve yetenekli, potansiyelli insan grubunu şirketin kritik ihtiyaçlarıyla doğru buluşturmamız lazım. İnsanların yetenekleriyle münasip işlerde, pozisyonlarda olduğunu garanti etmemiz lazım. Bu arkadaşlara daha sonra staj imkânı da veriyoruz, part-time çalışma imkânı veriyoruz, sonra işe alıyoruz. İşe aldıktan sonra, 18 ay bu arkadaşlarımıza özel nitelikli, detaylı bir eğitim programı uyguluyoruz. Onları rotasyona tabi tutuyoruz. Diyoruz ki 3 ay insan kaynaklarında çalış, 3 ay satışta çalış, pazarlamada çalış. Bir süre sonra bu arkadaşta kendiyle ilgili, yapmak istediğiyle ilgili bir görüş oluşuyor, bir farkındalık oluşuyor ve Tamam, ben yerimi buldum diyor. Ondan sonrası zaten hızla geliyor. Benim çok sevdiğim bir şey vardır: Para kazandığım iş, yaptığım iş ve sevdiğim iş in, bu üçünün üst üste gelmesi lazım. Üçü üst üste gelmiyorsa hani çok para kazanırsın ama mutlu olmayabilirsin, mutlusundur ama fakir. Çıkışı olmayanın sistemi olmaz Ali Saydam: Peki, Ahmet Hakan Beyin getirdiği açılım hakkında ne düşünüyorsunuz? Devletin bu konudaki katma değerini artırmak için nasıl bir yaklaşım izliyorsunuz? Daha iyi bir insan ve yetenek politikası geliştirilmesi için ne katma değer getiriyorsunuz ve nasıl getiriyorsunuz? 216

219 Bahattin Aydın: Bunu şöyle açıklayayım müsaadenizle: Aslında Sayın Bakanım da performans konusunda söyledi. Evet, yüksek performansı ödüllendirmek, ama düşük performansla ilgili bir şey yapamayınca, sonuçta kuruma verdiğin mesaj da çok doğru olmuyor. Çünkü bu bir tarafını yönetemezsen öteki tarafını da yönetmemiş oluyorsun. Çıkışı olmayan şeyin sistemi olmaz, yani bu işleri sistematik yönetmek gerekir. Belki arkadaşlarımıza katkı olması açısından, Türk Telekom örneğinden yola çıkarak, Bu problemlerin sistematik çözümü ile ilgili insan kaynakları departmanları neler yapabilir i biraz paylaşayım. Telekomünikasyon sektöründeki 5 senelik tecrübemde de bunları görmüş, yapmış olmaktan dolayı da şahsen çok mutluyum. Bunların çözülebildiğini gördüm. Başladığımız yerle geldiğimiz nokta arasında Çalışana verilen değer sertifikalandırılıyor Mesela bir tanesini söyleyeyim: İngiltere de bir kuruluş var, IIP (Investor in People). Bu kurum şirketlerin çalışana ne kadar değer verdiğini sertifikalandırıyor. Bunun belli standartları var. 100 tane soruya cevap verebiliyorsan altın alıyorsun, 70 taneye cevap verebiliyorsan başka bir şey Böyle seviyeleri var. Biz kendi alanımızda doğrudan bu sertifikayı alan dünyadaki ilk GSM şirketi olduk. Bunun da esprisi şu: Şirketin performansını, tüm çalışanların tek tek performansını artırarak, artırma. Yani organizasyondaki tüm birimlerin performansını, tüm insanların performansını kıymetli bir hale getirme, toplamını böylece yukarı çekme. Bunun için de çok ilginç bir süreçti. İngiltere den 2 tane oditör geliyor, gayet sıkı hanımefendilerdi. Rast gele şirketten 100 tane adamı seçiyorlar, bunlarla birer saat yüz yüze görüşme yapıyorlar. Hiç kimse de o odaya giremiyor, onlara sorular soruyorlar. Diyorlar ki, Sence bu şirkette güven var mı? Bu şirkette istihdamda fırsat eşitliği olduğuna inanıyor musun? Kariyerde fırsat eşitliği olduğuna inanıyor musun? Performansın objektif değerlendirildiğine inanıyor musun? Eğitim konusunda sana yeterince destek olunduğunu düşünüyor musun? Eğitimlerinin senin iş hedeflerinle uyumlu olduğunu düşünüyor musun? Yöneticin seni yeterince doğru şekilde besliyor mu, geri bildirimde bulunuyor mu? İnsan yönetiminde üst standart Bu, Avrupa Birliği kriterleri gibi insan yönetiminde dünyadaki en üst standart Bir sürü başlıkta sorulardan geçiyorsunuz. Sonra size bir ev ödevi çıkartıyor. Diyor ki, Arkadaş senin yerin burası, gitmen gereken yer burası, ödevini çalış, hazır olduğunda gel, ben tekrar rast gele yine 100 kişiyi çağıracağım her seviyeden, onlarla görüşeceğim ve senin durumunu söyleyeceğim. Biz dediğim gibi doğrudan bu sertifikayı alan dünyadaki tek GSM şirketi olduk. Şimdi Türk Telekom da da bunu büyütüyoruz. Bunu nasıl yaptık? Onu da paylaşayım, arkadaşlara da fikir verebilir bunlar. İnsan kaynaklarında işin başındayız Tarihi bir perspektif yaparsak, insan kaynakları dediğimiz şeyin gelişimi Türkiye de çok uzun değil. Aslında bizim kurumsallığımızın geçmişi de çok uzun değil. Amerika nın Avrupa nın yıldır tartıştığı şeyleri biz yıldır tartışıyoruz. İnsan kaynaklarını yıldır tartışıyoruz. Dolayısıyla daha bu işin başındayız. Buradaki gelişimimizde, daha önce patronlar vardı, onlar yetişemediler işlere, yanlarına profesyonel yönetici aldılar. Sonra o yöneticiler, insan kaynakları ile ilgili olarak Ahmet Hakan Beyin söylediği gibi burada birileri olsun deyip personel departmanları kurdular. Sonra bunlar büyüdü, insan kaynakları departmanları oldu. İnsan kaynakları fazla büyüyünce diğerlerini dinlemez oldu belki. Dolayısıyla şöyle baktığımızda patronların İK sı, yöneticilerin İK sı, İK cıların İK sı oldu. Ben şimdi diyorum ki şirketimizde de bunu yapmaya çalışıyoruz, artık çalışanın İK sı, çalışan merkezli bir insan kaynakları yönetimi olması lazım. Mesela performans yönetimi Bir insanın düşük performanslı olduğunu kim söylemeli? Yöneticisi mi? Müşterisi söylesin, çalışma arkadaşı söylesin. 217

220 218 GELECEKTE İNSAN KIYMETLERİ

221 Desin ki, Biz bir organizasyonuz, beraber çalışıyoruz, sen o işi yapmadığın için benim hayatım etkileniyor, dolayısıyla kusura bakma kardeşim ben 360 derece performans anketinde sana düşük not veririm. O zaman bunu yönetmek de kolaylaşır, biz böyle yapıyoruz. Kim kariyer yapacak, kim yönetici olacak? insanlara soruyoruz, en az 8 kişiden görüş alıyoruz dışarıdan. Kadın çalışan artmalı Buradan MÜSİAD yönetimine de sesleneyim; kadın çalışan sayısının artması lazım, araştırmalar şunu ispatladı, kadın sayısının arttığı şirketlerde verimlilik artıyor. İnsan yönetiminin iyi yapıldığı şirketlerde pazar payı artıyor. Bunlarla ilgili ciddi araştırmalar var, bunlar belgelenmiş şeyler. Kadınlara erkeklerin yapmak istemediği işler vermemeniz lazım. Kadınlara üst yönetime geçebilecekleri, ciddi pozisyonları vermeniz lazım. Aynı zamanda gençlerle ilgili de bir konu var. Y kuşağı geliyor biliyorsunuz doğumlu ve üzeri olanlar. Benim şirketim için bu çok kıymetli bir şey. Çünkü biz bu Y kuşağının alışkanlıkları üzerine bir şirketiz. Yani onlar data kullanıyor, onlar akıllı telefon kullanıyor ve biz diyoruz ki, Bu arkadaşları organizasyonumuza ne kadar çok alırsak, onların karar alma mekanizmalarına ne kadar hızlı yerleştirirsek, müşterimizi o kadar daha iyi anlarız. Son 1.5 yılda bin kişi işe aldık, bunun %85 i, 1985 ve sonrası doğumlular. Tercüme araştırmalara dikkat! Ali Saydam: Y kuşağı meselesinde şöyle bir problem yaşıyor muyuz? Bütün veriler, 1980 ile 2000 arasında doğmuş olan çocuklar böyle davranır şeklindeki bütün veriler, Batı kaynaklı. New York taki, Londra daki ya da Paris teki Y kuşağının tutum ve davranışları ile bizdekinin aynı olması mümkün değil. Buna göre strateji kurmak çok büyük hata değil mi? Bizim Y kuşağımızla ilgili ben Allah için bir tane araştırma görmedim. Bahattin Aydın: Doğru söylüyorsunuz bunu, ama araştırmalar var, yapılıyor. Evet, bunu belki tercüme etmeyip böyle bir kuşak farklılığının olduğunu teslim edip, metodoloji olarak almak lazım bunu. Mesela biz 4 farklı kuşağın bir arada yaşadığı bir şirketiz. Baby boomers da var, X de var, Y de var. Ali Saydam: Bir de şöyle bir tehlikeye dikkat çekmek istedim: Nişantaşı, Levent, Etiler, Bağdat Caddesi üçgeninde yaşayan gençlerin davranış biçimleri uyuyor Batıdaki Y kuşağı karakterolojisine. Ama Türkiye geneline baktığınız zaman bambaşka bir gençlik olabilir. Bu hususa Y kuşağından bahsederken özen gösterilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Bahattin Aydın: Doğru, ben de aynı fikirdeyim. Ama böyle bir gerçek var, bu gerçek hayatımızda, bunu söylemek istiyorum. Bir başka şey, iş alım meselesi Yine bir araştırma var; CEO lara sormuşlar, Sizin ajandanızdaki en önemli konu nedir? diye, o da %65 oranında yetenekli insanı bulmak ve şirkete getirmek, tutmak demiş. Ali Saydam: Evet, Sayın Bakanım da aynı şeyi söyledi, yetenek meselesi çok büyük problem. Adnan Baycar soruyor: Önümüzdeki 4 veya 8 yıl içinde hem Türkiye için hem dünya için kıymetli insan yetiştirmek için kamu işin ne tarafında bulunacak, nasıl bir yol takip edilecek? En iyiler, kamuyu tercih etmiyor Beşir Atalay: Teşekkür ederim, biraz önce de benzer bir soru soruldu, doğrusu şunu ifade etmek istiyorum: Kamuya baktığınızda, en iyi yetişmişler, iyi yetenekler şu anda kamuyu tercih etmiyor, üniversiteyi de tercih etmiyor. O konuda biraz veri de var elimizde. Ya uluslararası kuruluşları tercih ediyorlar ya da içeride daha iyi maaş, daha iyi gelecek vaat eden özel sektörü tercih ediyorlar. Bu, bizim büyük bir açmazımız. Kamu ya yeterince ücret veremiyor, yahut pozisyon veremiyor. Üniversite araştırma görevliliği zaten artık istenmeyen bir şey. Bu iki kaynaktaki zayıflık, kamunun üst kademelerine kadar da gidiyor. Üniversitede de istediğiniz zenginliği sağlayamıyorsunuz. 219

222 GELECEKTE İNSAN KIYMETLERİ Devlet personel rejimini yenilemeli Devletin burada yapması gereken, şöyle bir şey: Devlet personel rejimi denilen bir şey var, onu bir ele almak ve baştan sona yenilemek Bizim de 12 yıldır hep önümüze geldi, başaramadık. Şu 657 diye hepimizin bildiği yasa var ya, onu yenilemeden mümkün değil. Şu anda devlette, bildiğim kadarıyla, 16 çeşit rejim, personel uygulaması var, yani darmadağınık. Teşvik edici şeyler orada yok. Evvelden, biliyorsunuz, Osmanlı döneminde Enderun varmış, devlet adamı yetiştiren Şimdi bazı ülkeler aslında bunu uyguluyor, ya kurumları var, ya okulları var. Değişik ülkelerde, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere okulları var, daha yeteneklileri seçiyor ve onları ileride dış politikada veya iç politikada çok önemli kurumlarda istihdam ediyor. Bizde öyle bir şey yok. Üniversitelerden iyi mezunlar, uzman yardımcısı olarak alınıyor, bazı kurumlarımız bunu yapıyor. Evvelden 1-2 kurumumuz vardı, DPT biraz öyle görülürdü, onu da Kalkınma Bakanlığı yaptık. Dolayısıyla devletin kendi içinde, ancak kurumlara uzman yardımcısı olarak girip oradan yetişme imkânı var. YÖK, mutlaka reforme edilmeli Burada eğitimle ilgili yapılması gereken, ilköğretimden itibaren hep gündemde olması gereken eğitim. Bu bir kere yapıldı, tekrar yapılmasın denilemez. Çünkü bu çok değişken bir şey. İnsan kıymeti, insan unsuru her zaman yenilenmesi gerekiyor. Ama üniversite sistemimizi çok önemli olarak zikretmek istiyorum. Hem özel sektör, hem kamu için. Seçim beyannamemizde var; YÖK sisteminde mutlaka bu dönemde reform yapılacak. Sayın Başbakan ın da bir akademisyen olması, inşallah, bunu teşvik eder. Üniversitelerin aralarında iyi bir yarış yok, tek tip bir yasa ile bütün üniversitelerin yürümesi mümkün değil. Dolayısıyla diğer ülkelerde olduğu gibi üniversitelerin tam bir yarış içinde olmasını sağlayacak bir düzenleme gerekiyor. Üniversiteleri elini ayağını biraz çözmek ve onları rahat yarışır kılmak, verimi çok artıracaktır. Bunu önemli görüyoruz. Kadınlar ve esnek çalışma sistemi Bir de esnek çalışma sistemi var. Özellikle kadınların esnek çalışma sistemine katılması gibi hususları biz yasa olarak da hazırladık. Önümüzdeki parlamento döneminde en önceliklilerden birisi olacaktır. Geçen dönem meclise kadar geldi ama gerçekleşemedi, çalışma sistemi ile ilgili o konular Özel sektörü ilgilendiren özellikle İş Yasası gibi konular, her zaman güncelliğini koruyor. Ama ben devletle ilgili bir konuyu biraz açmak istiyorum. İnsan kıymeti, insanın yetişmesi, hem üniversite, hem Planlama Teşkilatı, hem siyaset tecrübemle, hepsine baktığımda, bunu bir bütün olarak görüyorum. Bir anlamda, ülkedeki bir rüzgâr gibi, onların iyi eğitim alması, uluslararası yarışır yetenekler olması vs. hepsi tamam, ama bir de ülkedeki genel bir rüzgâr bütün özel sektörü de, üniversiteleri de, insanların özgüvenli yetişmesini de, hepsini de etkiliyor. Bir Özal rüzgarı vardı Siyaset alanıyla ilgili bir örnek. Şöyle bakıyorum ben, Türkiye de bir rahmetli Özal dönemi var, bir Özal rüzgârı var. Özal rüzgârının baştan ayağa toplumu, özel sektörü, gençlerin geleceğe bakışını, dünyaya açılımını ne kadar etkilediğini biliyoruz. Bir kişi, bir dönem ve o vizyon ülkeyi baştan ayağa neredeyse etkiledi, değiştirdi. Sonra bizim dönemimiz, 2002 de başlayan dönem Yine özgüven olarak bakıyorum ben bu döneme. Şu kavramları burada rahatça sayabilirim: Özgüveni, risk alan kavramını, cesareti, gerçekçiliği çok önemli görüyorum. Bütün bunların içinde gerçekçilik sağlam bir strateji Ben 12 yıl bakanlık yaptım, herhalde Türkiye de bizim dönemde Ali Babacan dan sonra rekor bende. O birinci sırada çünkü ben son hükümette görev almadım. Biz 2002 de Abdullah Gül Hükümeti ile başladık, ondan bu yana devam ettik. Bürokratı daha çekingen görürüm hep, birazcık bahaneler uyduran, bir konuyu konuşmaya başladığınızda olmazları önce sıralayan... Sanki kamu çalışanlarında böyle bir kodlama 220

223 var gibi. Önce cesaretlendirenini zor bulursunuz. Ama siyasetçi daha çok cesaretlendiriyor. Siyasetçi daha hareket ettiren, daha vizyoner bakan ve daha olumlu bakan, daha büyük bakan Turgut Özal, ufuk göstericiydi Doğrusu, ben Turgut Bey le çalıştım, Özal Dönemi Devlet Planlama Teşkilatı nda bürokrattım, Sosyal Planlamanın başındaydım. Kardeşi Yusuf Bey de DPT Müsteşarı idi. Özal Dönemi nde DPT, biraz mutfak olarak kullanıldı, kendisi de DPT nin bir dönem müsteşarlığını yaptığı için. Ben ondaki büyük bakışı çok belirgin görmüşümdür. Bazen Bakanlar Kurulu na da çağırırlardı. Ayrıca bir Yüksek Planlama Kurulu vardır, orada Başbakanın başkanlığında toplanılır, DPT nin yöneticileri de oraya katılır. Orada hep şunu görürsünüz: Özal ı dinlediğinizde mutlaka faydalanırsınız. Bürokratlar daima Özal dan faydalanmıştır ve yetişmiştir, yani bürokrat onu çok etkilememiştir. Yine renkli bir anekdot: 1991 yılında Demirel Hükümeti kuruldu, biz Özal bürokratları olarak bir süre çalıştık. Tam da bütçe zamanıydı, son bahardı, sonra biz Özal bürokratları olarak ayrıldık. Mesela ben üniversiteye geçtim, o 7 yıllık dönemden sonra. Özal, Yüksek Planlama Kurulu Başkanı iken herkes ona bakardı, ufuk açıcı, büyük ufuk gösterici bir şey söyleyecek. O makro bakar, öyle küçük ayrıntılarla uğraşmaz, büyük hedeflerle uğraşır hep. Demirel, detaycıydı Bir dönem Sayın Demirel Başbakan dı 1991 de. Yine Yüksek Planlama Kurulu toplandı. Yüksek Planlama Kurulu her yıl bütçe yapılırken toplanır, toplantılar 1-2 hafta sürer. Yine bizler, DPT nin üst bürokratları olarak gideriz. Rahmetli Demirel deki özellik ise şuydu; o ayrıntıları sever. Demirel YPK nın Başkanı, Erdal İnönü Başbakan Yardımcısı idi. İkisi yanyana oturuyor, bizler de çevredeyiz. Diyelim ki enerji sektörü görüşülüyor; Süleyman Bey başlar, Kars ın Digor ilçesinde bir gölet vardı, o ne oldu diye. Erdal Bey hayretler içinde bakardı ona. Yıllarca ara vermiş, yeni Başbakan olmuş, Bu nasıl Kars ın Digor ilçesindeki göleti hâlâ biliyor diye. Birisi çok mikrolarda, ayrıntılarda O da zenginliktir kendi başına. Ama Turgut Bey de bir vizyoner bakış vardı. Teknolojiyi de en iyi kullanandı, bilgisayarı en önce kullanandır o. 221

224 GELECEKTE İNSAN KIYMETLERİ Siyasi kadrolar, özel sektörün ufkunu da belirliyor Bizim döneme, AK Parti dönemine gelince; risk almayı, cesareti bu dönemde çok yaşadım. Bunun insan kaynağı ile ne ilgisi var? diye soru sorulabilir. Ben siyaset yapmak için konuşmuyorum burada. Siyasi kadrolarda ve devletin kadrolarındaki bakış, özel sektör için de önemli, çünkü özel sektörün de ufkunu belirliyor. Şöyle bir şey: Orada riskler ne kadar alınır, iyi strateji ne kadar çizilirse bu rüzgârın içine bütün toplum girer? O dönemlerde bizim yaşadıklarımıza bir bakın. Bir yandan asker bildiri yayınlıyor, bir yandan parti kapatma davası açılıyor. Oralardaki duruşlar çok önemlidir. Mesela AB meselesi; Türkiye nin AB ile müzakere yapan ülke konumuna gelmesi özel sektörü çok etkilemiştir. Küresel sermaye onunla gelmiştir, geleceği daha güvenli görmüştür. Biz AK Parti yi kurarken, o programı yazanlardan birisiyim, çok çalışıldı. Tayyip Bey de risk alma ve cesaret vardır AK Parti yi kuranlara baktığınızda neticede Milli Görüş geleneğinden gelen bir ekiptir. Ama AK Parti çok farklı bir vizyonla çıktı, çok geniş bakan, dünyaya açılan, AB üyeliği peşinde koşan, sosyal politikaları öne alan vizyonla çıktı. Biz o stratejimizle o dönem sorunların pek çoğunu yenmiş olduk, meşruiyet zeminini güçlendirmiş olduk. Bilerek yapıldı bunlar. Yani o iyi strateji Tayyip Bey in kişiliğinde o risk alma ve cesaret çok fazladır. O 27 Nisan akşamını, 28 Nisan sabahını birlikte yaşadık 2007 yılında, onu hepiniz biliyorsunuz. Bütün bunlar, aslında bütün ülkeyi ilgilendiren ve bütün kesimlerde etkileri olan şeylerdi. Bu büyük bakışı, ülke siyasetinin tepesindeki bu büyük bakışı; hem firmalarımızın uluslararası açılımı, hem insanımızın kendisine özgüven gelmesi ve bu özgüvenle o uluslararası havuzda daha iddialı olması, yetenek havuzunda daha iddialı olması açısından çok değerli görüyorum. Siyaset, bürokrasi, özel sektör Siyaset, bürokrasi, özel sektörün üçünü birlikte değerlendirerek, ancak birlikte mesafe alınabilir. Yetenekli insanı yetiştirmek, onu en iyi şartlarda istihdam etmek ancak bu bütünlük içinde mümkün olabilir. Çünkü oradaki rüzgâr, eğitimi de baştan sona etkiliyor. Bizim dönemimizde ne oldu? Ben şimdi burada onu söylüyorum: Bizim dönemin belki en müdahale edemediği yahut da hiç müdahale etmediği Yüksek Öğretim sistemidir. İlköğretimde, ortaöğretimde belli müdahaleler oldu, iyi veya kötü. Ama Yüksek Öğretim duruyor. Bu dönemde çok iddialı bir şey var. İnşallah bu manada, Yüksek Öğretimde, bu dönemde çok şey olacak, iyi bir reforma tabi tutulacak. Çünkü Başbakan, bunun için hemen daha şu sıralarda özel bir ekip kuruyor; çalışma içine girdi hükümet şuanda diyebilirim. Ali Saydam: Çok teşekkür ederiz Sayın Bakanım. Türk gibi başlayıp İsviçreli gibi bitirmeyi başardık. Normal olarak bu tür oturumlar uzar, sarkar; biz sarkıtmadık. Bütün konuşmacılarımıza çok teşekkür ediyorum, bilhassa izleyicilerimize; uyumadınız, uyutmadık sizi, bilakis mükemmel dinlediniz. 222

225 223

226 MODERATÖR / ALİ SAYDAM Korkanlar köle olur, korkmayanlar efendi Genelde bu tip toplantılar sırasında düzenlenen panellerde alışılmış görüntü şudur: Bol miktarda panelist sahnededir Az miktarda izleyici de salonda Panelist sayısının izleyici sayısından fazla olduğu toplantılar gördüğümü itiraf etmeliyim. Ancak MÜSİ- AD ın Vizyoner 15 Sektörler Zirvesi nde hasbelkader moderatörlük yaptığımız Gelecekte İnsan Kıymetleri oturumunda durum hiç de öyle değildi. Oturumun başlığı hayli provokatif olmasına rağmen insan kaynağı kavramı henüz genel geçerli tanım iken MÜSAİD ın insan kıymetlerinden söz etmesi cesaret işidir- salon tamamen dolmuştu. Bilhassa da gençlerin çok sayıda katılımı son derece sevindiriciydi Panelistlerin üçü de son derece deneyimli ve İnsan Kıymetleri konusunda hayli derinlikli fikirleri olan düşünce adamları ve uygulamacıydılar. Eski Devlet Bakanı, 60. Hükümette İçişleri Bakanı ve 61. Hükümet te Başbakan yardımcısı olarak görev yapmış, 1 Kasım seçiminde de Van dan Milletvekili seçilmiş olan Prof. Dr. Beşir Atalay, Sabiha Gökçen Havalimanı İnsan Kaynakları Direktörü Ahmet Hakan Arslan ve Türk Telekom Grubu İnsan Kaynakları ndan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Bahattin Aydın ilginç başlıklar seçmişlerdi: Atalay Büyük Düşünmek ; Arslan İş Dünyasının Geleceği, İş Gücü Beklentilerindeki Değişim ve Aydın Geleceğin Yeteneklerini Orkestra Etmek başlıklarının altında görüşlerini dile getirdiler. MÜSİAD yönetiminin bir değişik uygulamasından daha söz etmekte yarar var. Bazı ciddi kurumların da yaptığı gibi MÜSİAD, hem de Genel Başkan Nail Olpak ın bizzat katılımıyla moderatörleri Hacı Abdullah ta (lokantacılık sektöründe modern muhafazakârlığın simgesi) bir akşam yemeğinde biraraya getirdi. Oturumların yöntemi üzerine tartışıldı. Salondakilerin katılımını sağlayan ve ritmi yüksek, karşılıklı diyalogları zengin, son derece çağdaş, değişik bir yöntem benimsendi. Sonra moderatörler konuşmacılarla bizzat görüşüp teknik akışı değerlendirdiler. Bu şekilde hayli canlı bir oturum ortamı yaratılmış oldu Şimdi yukarıda kısaca temas ettiğimiz, oturumun özellikle başlığı üzerinde durmakta yarar var. Türk Patent Enstitüsü tarafından Bersay İletişim Danışmanlığı adına tescillenmiş olan İnsan Kıymetleri kavramı bugün bazı kurumlarca resmen kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin albaraka kavramı sadece kartvizitlerde kullanmamış, olayı özü itibariyle hayata geçirmeye başlamış ve bu uğurda ciddi adımlar 224

227 atmış kurumlardan biridir. Sayın Murat Ülker Bey in de Ülker şirketler topluluğunda, İnsan Kaynakları anlayışı yerine İnsan Kıymetleri yaklaşımını getirmeyi profesyonellerine önermesi de kayda değer bir tutumdur. MÜSİAD yöneticileri ve bu zirveyi düzenleyen arkadaşlar da bu oturumun başlığını belirlerken lütfedip bundan 2,5 yılı aşkın bir süre önce, 18 Nisan 2013 te Yeni Şafak ta yazdığımız makaleyi dikkate almış olmalıydılar. Konuya açıklık getirmek adına İnsan Kıymettir; Kaynak Değil başlıklı o yazıyı hatırlamakta yarar olabilir: İnsanın kaynak değil kıymet olduğuna ilişkin görüşlerimizin ilk izlerini 14 yıl önce, Mart 1999 daki bir makalemde ve ilk kitabımızda bulmak mümkün. (Bkz. Algılama Yönetimi, 2005, S. 229) Konuya dair, konferansın bilgilendirme dokümanları için hazırladığımız şu metin her şeyi özetliyor aslında: İnsan toplumunun üç evrimden geçtiği söylenir (Bkz. Toffler lerin Üç Dalga sı): Tarım Toplumu, Sanayi Toplumu ve Bilgi Toplumu Tarım Toplumu nda insan bir meta olarak görülüyor; tedavüldeki diğer gayrimenkuller ve üretim araçları gibi alınıp satılıyorlardı. Sanayi Toplumu nda ise insanı bu kez kaynak olarak gördüler. Üretime sokulan, yararlanılan, artı (ya da katma) değer üretmesi özellikle istenen, tükenince de kaldırılıp bir köşeye atılan kaynak Elektrik gibi, su gibi, enerji gibi, para gibi Nasıl sanayi toplumu kendisinden önceki tüm paradigmaları değiştirdiyse, Bilgi Toplumu da benzer bir dönüşümü gerçekleştirmek, insana bakışını yenilemek durumunda idi İnsan artık kaynak değil kıymetti Sürekli gelişebilen, yenilenen ve üretimden düşse de sahip çıkılması gereken bir kıymet İngilizce ifade ile daha rahat edenler için source değil asset Sürekli değişim içinde bulunan toplum dinamiklerinde artık, insana öncelik veren, yenilikçi yaratıcı ürün ve hizmet modüllerini pazara sürebilen ve bütün bu işleri yönetip yürütebilecek insan kıymetlerine sahip olan kuruluşlar, sürdürülebilir bir varoluş nedeni ve rekabet gücü yakalayabilirler Değişimin ayrılmaz parçası ve değişmez bariyerini şöyle özetleyebiliriz: Değişime karşı direnç!.. İcat çıkarmaya ve böylece her türlü inovasyona karşı tavır konması neredeyse insan doğasının kaçınılmaz bir öğesi olarak algılandığı bir evrende; insanın sürekli yenilenmesi, yeniden kazanılması ve fiziksel kadar entelektüel katma değerinin artırılmasının da önemsenmesi gerektiğini vazeden kıymet yaklaşımının, bu mesleği icra edenlerin neredeyse %99 unun kartvizitinde İnsan Kaynakları yazarken, getirip bu değişimi böyle bir düzeyde tartışma konusu yapmak gerçekten cesaret işidir. Ancak Platon un ünlü deyişini de unutmamakta da yarar vardır: Korkanlar köle olur; korkmayanlar efendi MÜSİAD bu cesareti göstermekle önemli bir yol açmıştır. Keşke herkes bu anlayışı benimsemeye bir an önce başlasa da, insanına kaynak gibi değil kıymet gibi davransa Ayrıca, bu kez Bilgi Toplumu sonrası, Toffler çiftine gönderme yapacak olursak Dördüncü Dalga diye adlandırabileceğimiz post modern toplumda bu kez kıymet kavramının transformasyona uğrayacağını ve bu kavramın yerini bambaşka bir soyutlamaya terk edeceğini şimdiden tahmin etmek, kâhinlik gerektirmeyecek bir gerçektir. Ülkemizde üç dalganın neredeyse eşzamanlı yaşanabiliyor olması durumu, Kaynak tan Kıymet e, oradan da daha ileriye gelişimin kaçınılmaz olacağı gerçeğini değiştirmez. Bu çerçeveden bakıldığında kıymet yaklaşımın yaygınlaşmasına, kıymet bilmenin önemine katma değer getiren herkes, bu arada tabii ki MÜSİAD, hayırlı bir iş yapmaktadır. İşte kendi uygulama alanlarından söz eden bu oturumun değerli konuşmacıları bizce bu yolda, yani bu zirveye Gelecekle İş Yapmak başlığını koyan MÜSİ- AD ın soyutlama stratejisi çerçevesinde, olağanüstü katma değerler getirmişlerdir. 225

228 226 GELECEKTE İNSAN KIYMETLERİ

229 227

230 GÖRÜŞLER Hizmet Sektör Kurulu Başkanı Sertip Akşahin: Akıl erdirilemeyecek gelişmeler olacak bir topluluk var diyebiliriz şeklinde konuşuyor. Akşahin, MÜSİAD ın ilk kurulduğu zamanki sektörleri topladığınız zaman belki 1, belki 2, belki 3 idi. Üyeler arttıkça biz de kendi içimizde zenginleşiyoruz. Sektörlerin sorunları aynı değil, inşaat ile turizm sektöründeki kişilerin sorunları farklı oluyor. Hizmet sektörü genelde emeğe dayalı diyor. Akşahin, hizmet sektörünün Türkiye ekonomisi için son derece büyük bir anlam ifade ettiğinin altını çizerek, sadece turizm sektörüyle bunu örnekliyor: 2014 yılında sadece turizm katkısı, 32 milyar dolardı. Bu seneki turizm kalemleri zannediyorum 27 milyar dolar civarında olacak. Sonuçta bacasız sanayi diye adlandırdığımız turizmin ülke ekonomisine çok büyük bir faydası var. Bunu hem turizm, hem emeğe dayalı verilen hizmet karşılığı alınan ihracat diye adlandırabiliriz. Sektörün geçmişi ile geleceğini değerlendiren Akşahin, Geçmişte hizmet sektörü diye bir sektör yoktu. 3-4 sene önce oturduğunuz yerden, internet ile sinema bileti satın alabileceklerini söyleseydiniz, insanlar size gülebilirdi. Aynı şekilde yemek siparişi verileceğini söylediğinizde de gülüyorlar. Böyle bir şey ihtimal bile değildi. İşte bunlarda olduğu gibi farklı alanlarda da insanlar faydalı hizmetler alacaklar, gelecekte. Dolayısıyla teknolojinin hizmet sektörüne katkısı olumlu yönde olacak diye düşünüyorum diyor. Hizmet Sektör Kurulu Başkanı Sertip Akşahin, MÜSİ- AD da hizmet sektörünün altında çok farklı sektörlerin yer aldığını, Bizde hizmet sektörünün altında yaklaşık 7-8 ya da 10 branşta sektörün oluşturduğu Gelecekte insanların akıl erdiremeyeceği gelişmeler olacak diyen Akşahin, gelecek hayalini şu şekilde paylaşıyor: Hayalimiz olabilecek şey şudur: İnsanların süte ihtiyaç duyduklarında, cep telefonuyla süt siparişi verebilecek, akşamleyin siz eve geldiğiniz saatte o süt evinize gelecek. Hizmet sektörü bu seviyelere ulaşacak. 228

231 Hizmet Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Çağlar Aslan : İhtiyacımız olan, markalaşma ve kalifiye eleman Hizmet Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Çağlar Aslan, hizmet sektörünün, hizmet sağlayıcıların oluşturduğu sektör olması sebebiyle, tüm sektörlerle ilişkisi olduğunu kaydediyor. Aslan, Hizmet sektörünün bağlantılı olmadığı bir alan yok. Turizm sektörü Türkiye nin en büyük dinamolarından bir tanesi ve hizmete dayanıyor. Siz hizmetinizi en iyi yapacaksınız ki o turistleri oraya bir daha çekebilesiniz. Dolayısıyla hizmet sektörünü ilerletmek için kalifiye elemanlarla markalarımızı da geliştirmemiz lazım diyor. Sektörde 10 yıl öncesine göre büyük bir ilerleme sağlandığını belirten Aslan, şöyle devam ediyor: Ama 10 yıl önce Türk Hava Yolları gibi bir markamız yoktu. 10 yıl önce Simit Sarayı gibi bir markamız yoktu. 10 yıl önce Arda Turan gibi bir markamız yoktu. Yıllar önce markalarımız yoktu, şimdi var. Bizim markalaşmayı ve kalifiye eleman yetiştirmeyi başarmamız lazım, markalarımız yurtdışına ne kadar açılırsa biz hizmet sektöründe o kadar ileriye gideceğiz. Bizim açıkçası kısa sürelerde kısa paralar kazanma hedeflerini bırakmamız lazım, uzun vadeli yatırımlar yapmamız lazım, meslek içi eğitimlere çok fazla önem vermemiz lazım. Bill Gates diyor ki, Sizin en önemli bilgi kaynağınız mutsuz müşteridir. Siz mutsuz müşteriden geri dönüş almıyorsanız, check etmiyorsanız o zaman gelişmeniz mümkün değil. Türkiye hizmet sektörünün, yurtdışını da hedeflemesi gerektiğine işaret eden Aslan, Neden güvenlik firmalarımız, mesela Meksika daki bir hapishanenin güvenliğinden sorumlu olmasın? diye soruyor. 229

232 GÖRÜŞLER Lojistik Sektör Kurulu Başkanı Emin Taha: Gelecek, kombine taşımacılıkta Lojistik Sektör Kurulu Başkanı Emin Taha, ekonominin can damarı ve bel kemiği olduğunu söyleyerek, Lojistik olmazsa hiçbir şeyin olması mümkün değil. Lojistik havada, karada, denizde, raylı sistemde ekonominin gerçekten atan damarıdır diyor. Türkiye nin coğrafi konumu sebebiyle gerçek bir lojistik üs olduğunu hatırlatan Taha, şöyle konuşuyor: Türkiye, gerçekten bir lojistik üstür, transit merkezdir. Onun için Sayın Cumhurbaşkanımız üçüncü havalimanını yapmıştır. Ayrıca Kanal İstanbul Projesi de en büyük lojistik projelerimizden biridir. Bu iki proje biri denizde diğeri havada ülkemize kısa vadede getirisi olan projelerdir. Türkiye nin Avrupa nın üçüncü en büyük TIR filosuna sahip olduğunu anlatan Taha, Eğer bizim TIR filomuz olmasa biz şu andaki ihracatımızı yapamayız. Onun için bizim lojistik sektörümüz, TIR filosuyla, uçak kargolarıyla, deniz gemileriyle ihracatımıza en büyük katkısı olan sektördür. Yani lojistiksiz bir ihracat yapılamaz diye anlatıyor. Gelecekte kombine taşımacılığın önemli olacağını kaydeden Taha, bu yüzden lojistik köyleri için doğru mekanlar seçilmesi gerektiğini söylüyor. Taha, Havalimanını, deniz limanını, tren rayını hepsini müşterek bir noktada toplamalıyız. Orada geniş arazi üzerinde 2-3 bin dönüm aktarma merkezlerimiz olmalı, ambalajlama merkezi olmalı diyor. Sektörün 2023 vizyonuna ulaşabilmek için TIR sayısını artırıp yenilemesi gerektiğinin altını çizen Taha, 2023 yılı hedefine ulaşabilmemiz için ilk önce kendi lojistik sektörümüzün alt yapısını, IT sini güçlendirmeliyiz. Yetişmiş ve eğitimli personel üretmemiz lazım diyor. 230

233 Lojistik Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Vahit Kırkan : Lojistikte çok yol aldık, ama hâlâ çok gerideyiz Lojistik Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Vahit Kırkan, rekabet gücünün arttırılmasında lojistik sektörünün önemli bir role sahip olduğunu dile getirerek, Yalnızca Türkiye ekonomisi açısından değil, dünyada lojistik sektörünün çok önemli bir yeri var. Stratejik konumu itibariyle Türkiye nin dünyanın en büyük lojistik üssü olması gerekir diyor. Kırkan şöyle konuşuyor: Lojistik sektörü, Türkiye de yaklaşık milyar dolar arasında bir hacme sahiptir. Dünya ülkeleriyle bunu mukayese ettiğimiz zaman Türkiye bu konuda maalesef çok geride. Kara, deniz, hava taşımacılığı olsun, kargo taşımacılığı olsun ve bu taşımacılığın nihayetinde dağıtım kanalları olan depolar ve lojistik üsler olsun. Türkiye aslında son 10 yılda çok ciddi yol aldı ama maalesef yine dünyada bu konuda çok gerideyiz. Lojistik sektörünün dünü ve bugününü kendine has bir üslupla değerlendiren Kırkan, Lojistik deyince sene evvel aklımıza yalnızca kamyon ve kamyonet taşımacılığı geliyordu. Ama Türkiye son yıllarda yapmış olduğu yatırımlarla beraber bu uluslararası nakliye taşımacılığında deniz yolu ve hava yollarını artık çok ciddi olarak kullanmaya başladı. Türkiye son 15 yılda çok ciddi limanlarla dünyaya gemileriyle yükler taşımaya başladı. Dolayısıyla mesela Ro-Ro taşımacılığında Türkiye şuanda çok ciddi yol kat etti ve devam ediyor diyor. Lojistik sektörünün geleceği açısından gemi yapımına ve gemi taşımacılığına ağırlık verilmesinin altını çizen Kırkan, Tren yollarını da çok iyi kullanmamız lazım. Bu da ülkenin rekabette iç maliyetlerinin azalması bakımından çok önemli. Bunun haricinde yeni limanların yapılması lazım diye konuşuyor. 231

234 GÖRÜŞLER Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu 5. Bölge Başkanı Bilal Arıoğlu: Bölgelerimizin mukayeseli üstünlüklerini ortaya çıkarıyoruz Sektör Kurulları ve İş Geliştirme Komisyonu 5. Bölge Başkanı Bilal Arıoğlu, bölge başkanlıkları teşkilatlanmasına vurgu yaparak, yeni hedeflerinin üyeler arasındaki ilişki ve alışverişi daha da geliştirmek olduğunu ifade ediyor. Bunu gerçekleştirmek için iş geliştirme toplantıları düzenlendiklerini belirten Arıoğlu, MÜSİAD üyeleri arasındaki ticareti artırmak, birbirlerini daha iyi tanımalarını sağlamak, onlarla alışveriş içinde bulunmak için bölge başkanlıkları kuruldu diyor. Güneydoğu Anadolu da yer alan iller ile Doğu Anadolu nun bazı illerinden sorumlu olan 5. Bölge Başkanı Arıoğlu, bölge başkanlıklarının kurulduğu andan itibaren bir dinamizm getirdiğine dikkat çekiyor. Arıoğlu, şöyle devam ediyor: Bölgelerin İstanbul ile olan ilişkisini bölge başkanları sağlamış oluyor. İstanbul daki gelişmeler sektördeki gelişmelerle ilgili arkadaşlara bilgi vermiş oluyoruz. Bununla ilgili de biz 2 aylık toplantılar yapıyoruz. Bir toplantıyı İstanbul da, diğerini de şubemizin olduğu bir ilde yapıyoruz. Dolayısıyla şube ile genel merkez üyelerinin hem tanışma hem de ticari işbirliklerini artıracak bir süreci işletmiş oluyoruz. İş geliştirme toplantılarında stantlar açıyoruz, bu stantlarda arkadaşlar birbirlerinin ne ürettiklerinden, hangi ürünleri sattıklarından haberdar oluyorlar. Bölge başkanlıklarının bölgedeki illerin mukayeseli üstünlüklerinin ortaya çıkmasını da sağladığını anlatan Arıoğlu, Biz, bölgelerimizin üstün olduğu alanların daha da açığa çıkmasını, üyelerimizin sadece kendi bölgelerine değil, dünya pazarlarını düşünerek üretim yapmalarını hedefliyor ve sağlamaya gayret ediyoruz şeklinde konuşuyor. 232

235 Yurtdışı Teşkilatlanma Komisyonu Başkan Vekili Şeref Aygün: Hedefimiz, Avrasya ile ticaretimizi 2-3 kat artırmak Şeref Aygün, MÜSİAD ın yurt dışı teşkilatlanmasında rol alan isimlerden biri. Aynı zamanda Avrasya Koordinatörlüğünü de yürüten Aygün, Avrasya ya uzun süre girmediklerini, ancak şimdi o bölgede teşkilatlanmanın bir zorunluluk haline geldiğini belirterek, Avrasya ile bizim örf, anane, dil, din birliklerimiz var. Orada olmamamız imkânsızdı diyor. Türkî Cumhuriyetlerin yanı sıra Belarus, Rusya, Moldova, İran ve Moğolistan da da teşkilatlanmak için start verdiklerini anlatan Aygün, Şükürler olsun ki an itibariyle tam 9 ülkede temsilcilik ve şube olarak varız. Daha yeni MÜSİAD Gürcistan ın açılışını yaptık nın Mart ayına kadar Kazakistan da açılış yapacağız. Yine Astana da varız, Tacikistan da varız, Türkmenistan da varız, Belarus ta varız şeklinde konuşuyor. Avrasya teşkilatlanması için 2023 hedeflerinin bölgedeki 18 ülkede temsilci ve şube açmayı planladıklarını anlatan Aygün, bu örgütlenmeyle 2023 hedeflerine katkıda bulunmaya çalıştıklarını söylüyor. Aygün, Bizim araştırmalarımıza göre komşu ülkelerle, örf ve dini bağlarımız olan ülkelerle ticaretimizi artırmamız mümkün. Bizim Avrasya bölgesindeki 18 ülkeyle, ticaretimizi en az 2-3 kat artırmamız gerekiyor. Ancak bu şekilde, 2023 hedeflerine yönelik sorumluluğumuzu yerine getirmiş oluruz tespitinde bulunuyor. MÜSİAD ın bir okul olduğunu vurgulayan Aygün, gençleri olmayan toplulukların geleceği olmayacağını hatırlatarak, Vizyoner toplantısında salonu hıncahınç dolduran gençler, gelecekle iş yapmanın ne kadar doğru bir karar olduğunu gösterdiler. Toplantıda görüştüğüm, konuştuğum birçok genç ve girişimci arkadaşlarımız, Oh be rahatladık artık, artık gelecekle ilgili konuşabiliyoruz diyorlar. Gelecekle ilgili hayal kuramayan hedeflerini oluşturamayan topluluklar ilerleyemez, gelişemez, inovasyon anlamında düşünemez. MÜSİAD her zamanki gibi buna ciddi bir katkı sağlıyor diyor. 233

236

237 V. OTURUM GELECEKTE MARKALAŞMA Güven BORÇA Marka Konseyi Başkanı Mehmet Ali KILIÇKAYA T.C. Ekonomi Bakanlığı Markalaşma ve AR-GE Destekleri Daire Başkanı Vahap KÜÇÜK Küçükler Holding Yönetim Kurulu Başkanı Recep KONUK Pankobirlik Başkanı

238 GELECEKTE MARKALAŞMA Markalaşma, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülke firmalarının dünya pazarlarında yer edinebilmesinin ön koşulu Markalaşmayan ne pazarda gerçek anlamda yer edinir, ne de ticaret hacmini artırabilir. Bu yüzden pek çok firma, güçlü bir marka oluşturmak için yüksek reklam giderlerini göze alıyor, ürettiğinin markalaşması için gayret gösteriyor. Bir markayı dünya pazarına taşıyanlar ve markaya satılabilir bir değer kazandıranlar, her zaman kazanıyorlar. Markalaşma ve pazarlama ekipmanlarını doğru kullanarak 15 yılda Türkiye dahil 7 ülkede faaliyet gösteren güçlü bir marka olan yemeksepeti.com, bunun çok önemli bir örneği...

239 Güven BORÇA 1962 de Eskişehir de doğdu. ODTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü nden mezun oldu. Patates cipsi üreten bir tesis kurdu ve işletti ( ) de İpek Kağıt a ürün geliştirme mühendisi olarak girdi, 1989 da ise şirketin pazarlama bölümünde geçerek Selpak, Solo ve Silen tuvalet kağıtlarından sorumlu olarak çalıştı. Başer-Colgate (sonradan Colgate-Palmolive) şirketinde 6 yıl süreyle Ürün Müdürü, Grup Müdürü, Pazarlama Müdürü pozisyonlarında görev yaptı. ABC, Fab, Axion, Hacı Şakir, Palmolive, Colgate, Ajax, Protex markalarını yönetti. Öte yandan Colgate-Palmolive in global eğitimcileri arasına katıldı ve şirketin uluslararası eğitim programlarını bölge ülkelerinde yürüttü ve koordine etti de marka konulu ilk makalesi yayınlandı. Bunu diğerleri takip etti de on yıllık profesyonel yaşama veda ederek daha kapsamlı marka eğitimleri vermeye başladı. İlk marka danışmanlık şirketi olan Markam A.Ş. nin kurucu ortağı ve yöneticisidir. Borçka, Anadolu Üniversitesi nde Marka İletişimi Yönetimi dersi de veriyor. Mehmet Ali KILIÇKAYA 1979 da Tomarza da doğdu de Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü nden mezun odu. Tufts Üniversitesi The Fletcher School da Hukuk ve Diplomasi Yüksek Lisansı yaptı. Uluslararası Ticaret Hukuku ve Kalkınma Ekonomisi konularında uzmanlaştı. Aralık 2001 de Ekonomi Bakanlığı nda uzman yardımcısı olarak işe başladı. Haziran 2008-Eylül 2010 yılları arasında Pazara Giriş ve Uluslararası İlişkiler Dairesi nde ekonomi uzmanı olarak vazife yaptı. Eylül Haziran 2014 tarihleri arasında aynı bakanlıkta şube müdürü olarak çalıştı. Haziran 2014 ten beri Ekonomi Bakanlığı İhracat Genel Müdürlüğü Markalaşma ve Ar-Ge Destekleri Daire Başkanlığı vazifesini yürütüyor. TURQUALITY ve Marka Destekleri, Türkiye Ticaret Merkezleri, Yurtdışı Ofis-Mağaza Desteği ve Tasarım Desteği ile ilgili işlemleri yönetiyor. Devlet yardımlarının AB mevzuatı ile uyumunda aktif görev alan Kılıçkaya, ayrıca devlet yardımları uygulamalarına ilişkin ihracatçılara seminerler veriyor. Evli ve bir çocuk babası. Vahap KÜÇÜK 1961 de Malatya da doğdu. Eğitimini Doğanşehir de tamamladı. Bir süre Doğanşehir ve Malatya da ticaretle uğraştı da Tema Tekstil Pazarlama A.Ş. nin kurucu ortakları arasında yer aldı. Bu süre zarfında Marmara Üniversitesi Stratejik İşletmecilik Yönetimi İhtisas Programını tamamladı. Tema Tekstil Pazarlama A.Ş. de 8 yıl Genel Müdürlük görevini sürdürdü. Bu dönemde, LC Waikiki Türkiye nin en seçkin ve en yaygın bayii ağına kavuştu ve birçok segmentte piyasa lideri haline geldi. Aynı dönemde LC Waikiki markasının dünyadaki tüm lisans hakları Tema Tekstil bünyesine geçti ve tamamen Türk markası haline geldi. Ortaklarının tamamını Küçük Ailesi nin oluşturduğu Küçükler Holding in kuruluşunu gerçekleştirip Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini üstlendi yılında Türkiye modern perakende sektörünün güç birliği ile kurulan Tüm Alışveriş Merkezleri ve Perakendecileri Federasyonu nun (TAMPF) ilk Yönetim Kurulu Başkanı oldu. Halen LC Waikiki Yönetim Kurulu Başkanlığı nın yanı sıra Taha Holding de Yönetim Kurulu Üyeliği görevini sürdürüyor. Evli ve üç çocuk babasıdır. Recep KONUK 1956 da Konya da doğdu. Selçuk Üniversitesi ni bitirdi. Dokuz Eylül Üniversitesi nde işletme okudu. Şanlıurfa da öğretmen ve yönetici olarak görev yaptı yılında iş hayatına atıldı yılında Çumra Belediye Başkanlığına seçildi da Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi ve Konya Şeker in, 2000 de de PANKOBİRLİK Yönetim Kurulu Başkanlıklarına, daha sonra sırasıyla Şeker Kurumu, Milli Kooperatifler Birliği ve Şeker Kurulu Üyeliklerine seçildi. Dünya Pancar ve Kamış Üreticileri Birliği (WABCG) ile Uluslararası Avrupa Pancar Üreticileri Konfederasyonu (CIBE) Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundu. Tarım sektörüne yönelik Uydu Destekli Tarım Projesi ve Dana Bank gibi model projeleri hayata geçirdi. Konya Tarım ve Gıda Üniversitesi nin kuruluş çalışmalarına öncülük etti. Yılın girişimcisi, tüketici dostu, yılın yenilikçisi, yılın çevrecisi gibi ödüllerin bulunduğu çok sayıda ödüle layık görüldü da T.C. Başbakanlığı tarafından Vakıf İnsan Plaketi ve FAO tarafından ise gıda güvenliğine yaptığı katkı nedeniyle madalya ile ödüllendirildi. Selçuk Üniversitesi tarafından 2009 da Türk Tarım Sektörüne ve Ülke Ekonomisine yaptığı katkılar nedeniyle fahri doktorluk beratı verildi. 1 Kasım 2015 te 26. Dönem AK Parti Karaman Milletvekili olarak seçilen Recep Konuk, evli ve üç çocuk babasıdır.

240 MUSiAD ViZYONER 15 SEKTÖRLER ZiRVESi 238

241 239

242 GELECEKTE MARKALAŞMA GELECEKTE MARKALAŞMA Güven Borça: Değerli konuklar, günün son oturumuna geldik. Sabrınız ve katılımınız için teşekkür ediyorum. Mahcup etmeyeceğimizi düşünüyorum. Çünkü bomba gibi bir ekip var burada. Vahap Küçük var, sektörün duayeni ya da abisi derler ona, kendisinden öğreneceğimiz çok şey var. Diğer konuğumuz Recep Bey, gerçekten Orta Anadolu da bir mucizeyi ortaya koydu, inşallah arkası da gelecek. Türkiye nin markalaşmasında devletin en iyi projelerinden bir tanesi olan Turquality den Mehmet Ali Bey var. İnşallah keyifli bir sohbet yapacağız. Benim adım Güven Borça, marka danışmanıyım, Marka Danışmanları Derneği, Marka Konseyi Başkanı yım. Ama esas itibariyle Bu Topraklardan Dünya Markası Çıkar mı? kitabının yazarı olarak bilinirim, 2002 de yazdım. Umduğum gibi gitmedi işler son 12 senede, ama yine de iyi marka adayları var. Dolayısıyla umudumuzu hiç kesmedik ve bu topraklardan dünya markaları çıkaracağımıza çıkacağına inanıyorum. Bu nedenle bıkmadan usanmadan marka anlatmaya devam ediyoruz. Oturumu iki bölüm altında toplayacağız: Birincisinde tespit yapalım, Neredeyiz? diye. Hayal kurmak güzel, ama bir de gerçekçi olalım, gerekiyorsa eleştirelim, Nerede eksik kaldık, neyimiz eksik, ne yapıyoruz? Ondan sonra da geleceğe yönelik hayallerimizi paylaşalım istiyoruz. İzninizle bir değerlendirme yapmak istiyorum. Dünya markalarımız var mı, yok mu? Ne kadar başarılıyız? Bu, çok tartışmalı bir konu. Dünyanın en büyük, en değerli 500 markasını ölçen bir şirket var, Rent Finance diye. Onun ilk 500 firmasında, yani dünyanın en değerli 500 markası arasında bir Türk markası 240

243 yok. İnşallah LCWaikiki yi oralarda göreceğiz. Dolayısıyla önce bir tespiti doğru yapalım, sonra da hayal kuralım ve buna doğru ilerleyelim. Bu 500 markanın 180 tanesi Amerikan, kalanı Avrupa, Japonya vs. Ama Brezilya dan da 5-6 tane var, Şili den 2 tane marka var. Oraya bizden de 1-2 marka girmeliydi diye düşünüyorum. Peki, neden olmadı şimdiye kadar? Benim görüşüm şu: Ben şahsen 20 den fazla ülkede de çalışma yaptım. Biz biraz kısa vadeli düşünüyoruz. Elbette sanayici olmak, iş adamı olmak kolay değil. Öncelik günü çevirmektir, ama biraz stratejik değil, taktisyen olduğumuzu düşünüyorum. Uzun vadeli planlar yapmaktan ziyade günü yaşayabilmek, Türkiye deki iş dünyasının tercihi. Bu da doğru bir şey belki. Sonuçta sizler iş insanlarısınız ve neler yaşadığınızı siz biliyorsunuz, uzaktan atıp tutması kolay. Ama markalaşma, uzun soluklu bir süreç. Yani biraz yatırım, biraz öngörü, biraz sabır, biraz vazgeçme, biraz yatırım, biraz zarar etmek gerekiyor başlangıçta. Türkiye ye gelen bütün yabancı markalar, önce birkaç yıl zarar ederler, sonrasında toparlarlar. Şimdi Türkiye deki model şu: 50 ülkeye, 80 ülkeye ihracat modeli. Bravo, büyük başarı 70 lerle kıyasladığımızda çok iyi bir noktadayız, ama bunu yaparken 2-3 ülkede de markalaşalım, yatırım yapalım, odaklanalım ya da buralarda zarar bütçeleyelim. Çok fazla karşılaştığımız bir şey değil. Dolayısıyla biraz planlama ufku ve uzun vadeli düşünebilme meselesini önemsiyorum. Bunu, futbol çok iyi anlatıyor aslında; transfer yap, hoca getir, hoca başaramazsa hocayı gönder, hakemle uğraş, bunların hepsi taktik işler, stratejik değil. Yani uzun vadeli plan koydum, 5 sene hocanın arkasında gideceğim, bir takım kurdum, onun felsefesi şu, planlarım böyle, ufak tefek yenilgiler alsam da ben bundan vazgeçmeyeceğim. Ben, Derwall Galatasaray a başladığında, Eskişehir de o maça gittim. Biz Galatasaray ı iyi yendik, ama kimse Derwall den vazgeçmedi, bir maç kaybettik diye. Sonra da o efsane kadro çıktı. Uzun soluklu şeyler yapmak, biraz riskleri göze alabilmekle mümkün. Bunlar eksik. Biz Türkler daha fazla taktisyeniz. Bunun bir üstü stratejist olmak, bir üstü oyun kurmak. Oyun kurmak, kolay değil Bugünün dünyasında biraz daha stratejist olmakta fayda var. Dolayısıyla 50 ülkeye 100 ülkeye ihracat yapıyor olmak başarılı bir şey, iyi bir şey, ama bir yandan da 2-3 ülkeye de odaklanalım, gerekiyorsa 2-3 yıl zarar edelim, burada marka olalım. Zamanında Aksiyon Çamaşır suyunun marka müdürüydüm. ACE girdi, İtalya dan çamaşır suyu ithal ettiler Procter&Gamble. Dedik, Ya İtalya dan çamaşır suyu mu gelir? Hakikaten gümrükten girdiği an, kafa kafayaydı, hatta zarar yazıyordu. Üstüne Ayşe Teyze ile ciddi reklamlar yaptılar, Procter&Gamble o marka tutunana kadar burada üretim yatırımı yapmadı. Bu iyi bir örnek Biz önce fabrikayı kuruyoruz, sonra Allah Kerim. O da bir model, ama bu da marka modeli, yani öncelikle markayı bir tutundurmak önemli. Peki, bu herkes için geçerli mi? Değil. Aranızda, Hoca senin de bir şeyden haberin yok diyenler vardır, doğrudur. Burada 300 iş adamı varsa, buradan belki 5 tane, belki 10 tane marka çıkacak, belki de tane. Yani markalaşmak mutlaka yapılması gereken bir şey değil. Sonuçta az sayıda olur. Turquality nin hedefi de 10 yılda 10 dünya markasıydı. Şimdi Turquality de 120 den fazla markamız var. Devlet bunları çok güzel destekliyor, evvelki sene verdiği destek 150 milyon lira. Şirket başı 500 bin dolar. Şirket başına 500 bin dolarlık yatırımla, dünya markası çıkmaz, ciddi harcamalar yapmanız lazım. Sözümüz marka olmak isteyene. Binlerce şirket var, hepsi bunun marka olacak diye bir şey olamaz zaten. Marka olmak için uzun soluklu düşüneceğiz, yatırım yapacağız, araştırma yapacağız, profesyonellere teslim edeceğiz ve gerekiyorsa başta biraz zararı göze alıp o büyümeyi sağlayacağız. Böyle özetleyebilirim. Daha fazla uzatmayayım, konuklarımızla devam edelim. Turquality ile başlamak istiyorum: Mehmet Ali Bey, bize Türkiye deki markaların durumu, Turquality destekleri, Neredeyiz, nereye gideceğiz i anlatır mısınız? Önce bir tespit yapalım, sonra önerilere ve vizyona geçeriz. 241

244 GELECEKTE MARKALAŞMA 10 yılda 10 dünya markası Mehmet Ali Kılıçkaya: Çok teşekkür ediyorum Sayın Borça. MÜSİAD a çok teşekkür ediyorum, markalaşmanın konuşulduğu ortamda Turquality yi davet ettiği için. Siz de söylediniz, dünyada ilk 500 de Türk markası yok. Turquality konuşulduğu 2000 li yılların ortasında şu vizyonla ortaya çıktı: 10 yılda 10 dünya markası. Ama siz de söylediniz, duayenlerimiz burada, teorisyenlerimiz burada, bu iş uzun ve meşakkatli bir iş. Ama biz Turquality olarak şunu hedef olarak koyuyoruz: Turquality bir stratejik iş yapma kültürüdür. Turquality bir iş modelidir. Sizin dünya markası olmanız için marka vaadiyle yola çıkarken, o firmanın arka planında tedarikten insan kaynağına, finansal güçten operasyonel yeteneklere kadar tüm süreçlerinizin, tüm alanlarınızın, hammaddeden ürüne kadar, dağıtım kanallarına kadar, belli bir noktada olması lazım, belli bir yetkinlikte olması lazım. Biz en azından Turquality olarak bunu söylüyoruz, size bir stratejik iş planı noktasında hedef ortaya koyuyoruz, hedef veriyoruz. Eğer sen ana pazarında belli yetkinliklerde isen ki, biz bunu tespit ediyoruz. Bu tespiti de danışman firmalarla yapıyoruz, objektif bir fotoğraf çekiyoruz. Bunun objektivitesinin altında yatan şey de, hedef koyma Siz bir teşvik veriyorsanız, gerçekten teşvik etmelisiniz. Hedef olarak, motivasyon olarak firmalara bunu vermeniz lazım. Turquality de 123 markamız var Bu çerçevede yaklaştığımız zaman, geçmiş 10 yıllık dönemde firmalarımıza en azından bu stratejik iş yapma kültürünü, belli bir ölçüde kazandırdığımızı düşünüyoruz. Tabiî ki kurumsallaşma noktasında da önemli adımlar attığımızı düşünüyoruz. 123 tane markamız var, çok ciddi desteklerden yararlanan markalarımız var, desteklerden yararlanmayan markalar da var. Siz böldünüz, ama bazıları çok faydalanıyor, bazıları hiç faydalanmıyor. Bunun sebebi de şu; siz markaya yatırım yaparsanız, biz destekliyoruz, yani yeni motivasyon unsuru var aslında. Sabit giderlerin desteklenmesi değil, markaya yatırım, danışmanlığa yatırım, yazılıma yatırım, ERP ye yatırım, insan kaynağına yatırım. Bütün bu noktalarda Turquality programına giren bir markaya, daha ilk gün verdiğimiz hediye budur. 242

245 Marka departmanı kur, teşvik verelim Gelişim yolu haritası çalışması yaptırıyoruz 5 yıllık. Tedarik sürecinde, üretim alt yapısında verimsizlikler varsa bunların giderilmesi Marka departmanı yok, genelde satıştan yola çıkan firmalarımız var. Biz diyoruz ki Marka departmanı kur. Pazarlamayı ve satışı ayrı ayrı düşün, iletişim stratejin olsun. Sonrasında dağıtım kanalları oluştururken hedef pazar seç, hedef pazarlarını seçerken belli kıstaslarla bunu yap, analizle yap, araştırmayla yap ve biz her kalemde destekleyelim, %50 destekleyelim. Bunları yapan firmalara ciddi destekler verdik, geçmiş 10 yıllık dönemde hem kurumsal anlamda kazanımlarımız oldu. 10 yıllık tecrübe ile söylüyorum, çok büyük ihracatçı olmak, çok iyi marka sahibi olmak anlamına gelmiyor. Markalı ihracat farklı bir şey, odaklanmak, segmentasyon ayrı şey Dolayısıyla bizim kıymet verdiğimiz başlıklar bunlar. Turquality ile büyük dönüşüm Çok büyük firmalarımızın, çok büyük ihracatçılarımızın kurumsal anlamda çok da yeterli olmayan örneklerini gördük. Turquality süreciyle tanıştıktan sonra da bu dönüşümü sağladıklarını da gördük, bu önemli bir kazanımdı. Diğer bir kazanımımız ise, bölgesel markalarımız çıktı, bunu da teslim etmek lazım. Burada bir kamu görevlisi olarak marka ismi vererek ayrımcılık yapmak istemiyorum; ama beyaz eşyada özellikle Avrupa pazarlarında, İngiltere de pazar lideri olan bir markamız var. Yine mobilyada çok ciddi atılım içerisinde olan markalarımız var. Hazır giyimde var, gıda da var. Gastronomide zincirlerimiz oluşmaya başladı. Bütün bunlar son 10 yıllık dönemde oldu. Biz bu aşamada belli bir noktaya geldiğimizi düşünüyoruz. Tabiî ki daha yapacak çok şeyimiz var. 85 yönetici yetiştirdik Güven Borça: Alt yapıyı kurduk, belli bir yola girdik diyorsunuz. Yola sokuyorsunuz, zorluyorsunuz, yöntem öğretiyorsunuz. Dolayısıyla ilk 10 sene ciddi çalışmalar oldu, bu yolda daha iyi sonuçlar alacağız diye umuyoruz. Mehmet Ali Kılıçkaya: Bu noktada şunu da söylemek istiyorum: Her şeyin başında gelen unsurlardan bir tanesi de insan kaynağı. Bizim bu süreçte, özellikle yönetici geliştirme programı dediğimiz program çerçevesinde, Sabancı, Koç, Bilkent ve İstanbul Üniversiteleri ile yürüttüğümüz bir program var. Bu dönemde 850 tane yönetici yetiştirmişiz, eğitim vermişiz. Bu, Türkiye nin insan kaynağına yatırımdır. Buradan yetişen yöneticilerimiz, o firmada kalmasa dahi bizim için bir kazançtır. Güven Borça: O zaman devlet arkamızda, çok sağlam ve güvenilir bir programımız var. Ama firmaların isteği, her zaman yeterli seviyede olmayabiliyor; çoğu firma çok hevesli gözükmüyor. Fuar masraflarını çıkarayım diye alan da var. Onlar bence bir yere gitmez. İş firmada bitiyor diye düşünüyorum. Burada sözü Vahap Bey e vermek istiyorum. Çünkü gerçekten istisnai bir örnek çıkardılar, çok hızlı büyüdüler, iç piyasada çok ciddi bir hâkimiyetleri oldu. Vahap Bey, buraya nasıl geldiniz, onu özetleyebilir misiniz? Neler yaptınız ve daha da önemlisi neler yapmadınız? Markalaşma bir tercih ve vazgeçmedir. Siz nelerden vazgeçtiniz markalaşmak için? Bu konularda, kısaca hikâyenizi, LCWaikiki nin hikâyesini dinlemek istiyoruz. 243

246 GELECEKTE MARKALAŞMA Vahap Küçük: Öncelikle teşekkür ediyorum. Ayrıca, Mehmet Ali Bey e de, Ekonomi Bakanlığı nın verdiği desteklerden dolayı, sektörüm adına teşekkür ediyorum. İspanyollar: Avrupa nın köylüsü İsterseniz şöyle biraz geriye gidelim li veya 60 lı yıllara gidip İtalya, İspanya, Türkiye örneğine baktığımızda bu üç ülkenin de gelişimi aşağı yukarı aynıydı. Hatta Avrupalılar İtalya ve İspanya ya, Avrupa nın köylüsü diye hitap ediyorlardı. Fakat 1970 lerde ne olduysa bir anda İtalya, devletin de desteğiyle marka yatırımına başladı. İspanya 1980 lerde başladı, Türkiye 1990 larda başladı, yaklaşık 10 ar yıl arayla. Bugünkü duruma geldiğimizde biz hâlâ 1 üretip, 1 alıyoruz. İspanya 1 üretip 7 alıyor. İtalya ise 1 üretip 11 alıyor, katma değer olarak. Bu da markalaşmanın ne kadar önemli olduğunun güzel bir örneğidir. Aslında Türkiye ye baktığımızda, haksızlık etmememiz gerekiyor lere kadar kapalı bir ekonomiydik, cebimizde döviz gezdiremeyen, makine alamayan tamamen içine kapanık bir ekonomiydik lerde, rahmetli Özal ile birlikte liberalleşme ve dışa açılım başlıyor ile 2000 yıllarında maalesef yine siyasi istikrarsızlık dolayısıyla ekonomideki dibe gidiş oluyor. Enflasyonun %60 olduğu yıllarda, finansman maliyetinin %70-80 i, hatta gecelik faizlerin 7 binleri gördüğü zamanlarda, 1 yıldan daha uzun süreli kredi kullanamadığımız yıllarda, herhalde bu ülkede sanayi ve markalaşmanın da ne kadar zor olduğunu takdir edebilirsiniz de fason üretim atölyesiydik Bizim hikâyemize geldiğimizde; 1987 de küçük bir fason atölyesi ile üretime başlayan bir firmayız. 90 lı yıllara geldiğimizde şunu gördük: Avrupa da, Amerika da nasıl ki üretim bir noktada bitiyorsa, biz markaya yatırım yapmadığımız takdirde, üretimde sürekli rekabet etmemiz ve sürdürülebilirlik mümkün olmayacak. 90 lı yıllarda üretim ve ihracatta çok iyi para kazanırken, biz markaya yatırım yapma kararı verdik. Üretimden kazanıyoruz, marka da zarar ediyoruz, para kaybediyoruz. Ama bunun arkasında durduk e geldiğimizde, hakikaten 94 te meyvesini yemeye başladık. Bir anda sektör lideri durumuna geldik ve 4 yıllık bir zamanda bir boşluk yakalandı. Markalaşma için, 85 milyon dolardan vazgeçtik 2001 Krizi ne geldiğimizde, bizim satışımızın büyük bir kısmı bayiyle devam ediyordu de yine bir vazgeçiş; 2001 krizi, malum Türkiye krizi, bütün taşlar yerinden oynadı. Dedik, Eğer kendi mağazalarımızı, kendi perakendelerimizi oluşturmazsak, yine rekabet etmemiz mümkün değil de, bayilerden gelen 85 milyon dolarlık bir satışımız vardı. Bir anda bayiliği iptal edince, 15 milyon dolara kadar indi. Bu ciddi bir vazgeçiş, ciddi bir radikal dönüşümdü. Türkiye nin en seçkin mağazalarıyla çalışırken, bir anda 700 tane bayiyi iptal ediyorsunuz, o günkü parayla 85 milyon dolardan vazgeçiyorsunuz, dibe vuruyorsunuz, farklı bir yolculuğa başlıyorsunuz. Bu ciddi bir karardı ve dönüşümdü. Yine o krizlerde Allah yardım etti, bir sürü boş yerler var, kimse yatırım yapmıyor, kimse mağaza açmıyor. Biz çok uygun fiyatlara iyi lokasyonlarda, iyi yerlerde yer kiralayarak, yine 2-3 yıl zaman zarfında o 85 milyon doları yakaladık. Her yıl da ortalama %40 büyüyerek bugünlere, hamd olsun getirdi bizi. Markalaşma, bambu ağacı gibidir Ben markalaşmayı Bambu ağacına benzetiyorum. Bambu ağacı, genelde Çin de yetişir. Çiftçi tohumu eker; ilk yıl suyunu, gübresini, çapasını yapar, fakat filiz vermez. İkinci yıl yine aynı işlemi yapar, yine filiz yok. Üçüncü, dördüncü, beşinci yıl toprak üzerinde bir şey yok, ama çiftçi durmadan yatırım yapıyor. Altıncı yıl geldiğinde bambu ağacı filiz veriyor, 50 günde tam 25 metre büyüyor. Markalaşma hakikaten sabır işidir, hakikaten emek işidir, hakikaten arkasında iradeyle durma işidir. Peki, LCWaikiki bugün nerede? Aslında LCWaikiki nin ciddi bir vizyonu var. Diyor ki 2023 yılında, Cumhuriyetimizin 100. yılında ben Avrupa nın en başarılı markalarından biri olacağım. 244

247 245

248 GELECEKTE MARKALAŞMA EbitDa sı en iyi üç markadan biri olacağız Ciddi bir iddia En büyük demiyor, en başarılı diyor. Peki, Bu başarıdaki kriterler nedir? derseniz, Ben ebitda sı en iyi olan üç markadan biri olacağım; kârlılıkta, çalışan memnuniyetinde, müşteri memnuniyetinde, tedarikçi memnuniyetinde, sosyal sorumluluk projelerinde ve doğaya zarar vermeyen güvenilir üründe. Bir taraftan hem fren var, diğer tarafta çok iddialı. Hem kâr edeceksin, hem de müşteriyi memnun edeceksin, tedarikçiyi memnun edeceksin, çalışanı memnun edeceksin ve doğaya saygılı ürün üreteceksin. 10 milyar dolar da benim eşiğim olacak diyor. Bu çok ciddi bir hedef. 1 milyar dolara inanmayanlar, şimdi 10 milyar dolara inanıyor Biz bundan 10 sene önce Türkiye de 1 milyar dolar ciro yapacağız dediğimizde, perakende sektöründe herkes bize bıyık altından gülüyordu. Şimdi diyorlar ki 10 milyar dolar yaparsanız. Bu sefer biz acaba diyoruz. Kamuoyu bize böyle bir sorumluluk yüklüyor. Bugün LCWaikiki yaklaşık 600 mağazaya sahip, bunun 200 ü yılsonu itibariyle inşallah yurtdışında olacak, diğerleri Türkiye de. LCWaikiki 26 ülkede faaliyet gösteriyor. 2-3 ülkedeki istisnalar hariç, hepsini kendi yönetiyor, kendi şirketini kurmuş, yani franchise vermiyor. Bunun yanı sıra iftihar edeceğimiz birçok meslektaşımızın, şu anda Türkiye de 2 binin üzerinde mağazası var. Özellikle bölgesel marka olma konusunda ciddi adımlar atılıyor. 10 markanın 3 ü perakendeden çıkacak Yine ben şunu iddia ediyorum: Eğer 10 yıl içerisinde Türkiye de 10 marka çıkma ihtimali varsa, bunun en azından 3 ü bizim sektörden, perakende sektöründen olacaktır. Tabi, Türk Hava Yolları bizim gururumuz, onu bir tarafa bırakıyorum. Eğer biz hakikaten insana yatırım yaparsak, iyi bir vizyon korsak, rekabeti yerel değil global olarak götürürsek, sermaye birikimini dağıtmayıp toplarsak, -bizim işletmelerimizin en büyük problemlerinden biri sermaye biriktirememesidir- biraz sabır ve irade koyarsak, eminim ki bu salondaki çok müteşebbis arkadaşlarımız marka oluşturacaktır. 246

249 İllaki iş hayatında marka olacak diye bir şart yoktur, üretimde de marka olabiliriz, iyi bir üretici de marka olabilir, iyi bir sanayici de marka olabilir. Bu yüzden, ben eminim ki, ortaklık kültürünü, aile şirketlerinin uyum veya problemlerini el birliğiyle yönettiğimiz takdirde; egomuzu, gururumuzu, kibrimizi bir tarafa bırakıp işimize odaklandığımız takdirde, bu salondaki birçok arkadaşımız ve salon dışındaki birçok işadamımız markalar oluşturur. Güven Borça: Vahap Bey sağ olun, harika bir örnekti bambu. Türkiye nin önünde muhtelif modeller tartışılıyor, muhtelif sektörler. Bir Kore örneği konuyor, ama Kore başka bir şey, tam birebir örtüşmüyor. Kore ile televizyon ya da cep telefonu yapımında yarışalım. Ya da Wolksvagen ile, Toyota ile otomobil konusunda yarışan şirketlerimiz de olsun. Ama gerçekçi olmak gerekirse, ben biraz daha bizim güçlü olduğumuz, avantajlı olduğumuz alanları konuşmak istiyorum. THY, gerçekten çok iyi işler yapıyor, ama lokasyonumuzun da katkısı var. Sonuçta Pegasus un gelişiminde de Doğu ile Batıyı birleştirmemizin payı var. Dolayısıyla coğrafi avantajımız var burada. Buna bağlı olarak perakendeyi ben de çok önemsiyorum; hazır giyim ve diğerleri. Türkiye hem lokasyonu, hem kültürü, hem iş yapış biçimiyle çok ciddi avantajlara sahip. Dolayısıyla seramik gibi, cam gibi kültüre dayalı sektörlerde de iyi olduğumuzu düşünüyorum ve biliyorum. Türkiye de çok üniversite, çok hastane var. Sağlık turizmi ve eğitim alanlarında da potansiyel görüyorum. Gıdayı önemsiyorum. Gıda deyince de Sayın Vekilimiz Recep Bey e geleceğim. Gıdada hâlâ bir dünya markamız yok değil mi? Fındığın %75 ini biz üretiyoruz, ama marka Nutella. Konya dan çok ciddi bir enerji alıyoruz son birkaç yıldır, gerçekten enteresan bir çıkışınız oldu. Açıkçası Orta Anadolu da benzer girişimler oldu. Başlangıçta Torku nereden çıktı? dedik, ama gördükçe, zaman geçtikçe biz de heyecanlanıyoruz. Evet, siz Türkiye gıda sektöründe Vahap Bey in bahsettiği işbirliği kültürü bağlamında başarı hikayesi yazıyorsunuz. Bir kooperatif olarak, iki kardeşin bir araya gelip anlaşamadığı bir dönemde, binlerce kişiyi bir araya getirip bu başarıyı elde ediyorsunuz. Sizden bunun reçetesini dinleyebilir miyiz, bize nasıl yaptığınızı anlatabilir misiniz? Gelecekle ilgili akıl terletmek Recep Konuk: Çok teşekkür ediyorum. Öncelikle MÜ- SİAD ı kutluyorum. Elbette geleceği planlamak, geleceği kurgulamak, gelecekle ilgili akıl terletmek bir vizyon meselesi Bugün özellikle bilişim sektörünün başta ABD de ayı fethetme ideali ile, vizyonu ile başladığını biliyoruz. Ay ı fethetme idealinin Amerika daki hangi teknolojileri dizayn ettiğini, geliştirdiğini biliyoruz. Adeta o hedef Amerika yı yeniledi, dünya da bundan çok ciddi anlamda fayda gördü. Hedef koymak, bir vizyon çizmek, ileriye dönük kaygılarınızı, tahayyüllerinizi oluşturmak gerçekten çok saygı değer. Bunun çok kıymetli olduğunun altını bir kez daha çizmek istiyorum. 247

250 GELECEKTE MARKALAŞMA Markan, hikayen kadar büyüktür Bizim hikâyemize gelince; geçtiğimiz günlerde bir reklam firmasının düzenlediği panelde, dünyaca ünlü gazlı içeceklerin CEO su konuşuyordu. Şöyle bir cümle kurmuştu: Bir marka geri planında barındırdığı hikâye kadar büyüktür. Yani siz, hikâyeniz kadar güçlüsünüz. Dolayısıyla hikâye önemli. Hikâyeniz ne, markayı oluşturacaksınız da hangi hikâye ile oluşturacaksınız? Bu anlamda bizim bir hikâyemizin olduğunu ifade etmek isterim. Siz ifade ettiniz; bugün dünyanın fındığının %70 ini Türkiye üretmesine rağmen, sizin doğrudan Nutella markasını söylüyor olmanız, bana göre onların yaptığı çok değerli çalışmanın bir sonucu. Eğer %70 i bizdeyse, niye bizim dünyada böyle bir markamız yok? Toplam fındık üretimimizi markalaştırmadan pazara arz ettiğimiz zaman, bize getirisi sadece 2 milyar dolar. Dünya fındık üretiminin %12 sini işleyen, %12 sine sahip bir ülkenin, İtalya nın firması biraz da ithalat yaparak bunu çok daha katma değerli hale getiriyor. Yaklaşık milyar dolarlık bir ciroya ulaşıyor, biz niye yapmayalım? Biz de yapmalıyız. Biz yapacağız, ben size söyleyeyim, bizim Banada geliyor, merak etmeyin, Banada gümbür gümbür geliyor gelecekte. Dünyadaki zeytinin de %10 u bizde, ama bizim dünyada zeytinyağı markamız yok, niye olmasın? Olmalı ve olacak. Bizim hikayemiz, ülke için önemlidir Bizim hikâyemizi, aslında ben ülke adına önemsiyorum, ülke adına değerli buluyorum. Esasen bizim ülkemizde devletin ekonomisinin hâkim olduğu bir dönemde, 1952 yılında Konya daki üreticiler, -o zaman Konya-Karaman-Aksaray bölgesi üreticileri- bir araya geliyor. Yünüyle, yumurtasıyla, o günkü zor şartlarda, o çok zor biriktirdiği sermaye ile 10 milyon liralık bir şirket kuruyor, o günkü parayla ifade edersek, 10 milyar değerinde. Buna %10 nispetinde de Türk şekeri katılıyor. Bu şirket, 1990 yılına kadar devlet tarafından yönetildi. Çünkü o dönem özel sektör dinamizminin, mantığının, işleyişinin bu ülkede çok da var olmaması sebebiyle devlete tedbir yetkisi verilerek, %76 sı özel sektöre, yani çiftçiye, üreticiye ait olan bir şirketi devlet yönetti da %24 ü devlete ait olan hisseler de özelleşiyor, %100 ünü çiftçi kooperatifinin idare ettiği bir şirket ortaya çıkıyor ile 2000 yılları arasında şirket, kendisini yönetecek toparlanmayı da sağlıyor. İlk defa kendine geliyor, kendisi yönetmeye başlıyor, bir çiftçi kooperatifi bu sonuçta. Torku nun dönüşümü 1999 da başladı Bu arada yaklaşık 40 yıl boyunca, durumu muhafaza ediyor, yani sabit kalıyor. Orada hedef ne? Anadolu çiftçisi, şeker pancarı üretecek. Hedef de şeker pancarının işlendiği, üretiminin garanti altına alındığı bir tesisin kurulması ve bunun işletilmesinden ibaret. O güne kadar bu böyle geliyor da benim de içinde bulunduğum bir heyet iş başına geldi. Biz dedik ki, Biz bir strateji değişikliğine gidelim, artık savunmadan taarruza geçelim, askeri tabirle, savunma hattından çıkalım, bir taarruz hattı oluşturalım. Buna niye ihtiyaç var? Biz her ne kadar şekerpancarı üreticilerinin kurduğu bir kooperatif de olsak, bizim çiftçilerimiz aslında sadece şekerpancarı üreticisi değil, çiftçi. Onların ayçiçeği var, yağlı tohumları var, hayvansal üretimleri var, ağılı var, ahırı var Bizim ortaklarımız, bizim çiftçilerimiz başka başka ürünleri de üretiyor. Peki, bunların pazar değerleri var mı? Pazar bulabiliyor mu? Üretimi garanti altına alınabiliyor mu? İlk çıkış noktamız bu oldu. Hemen akabinde ikinci bir şeker fabrikasını kurarak Düne kadar özellikle Ukrayna dan ithal ettiğimiz Bakın, kendimizin üretme imkânı olduğu halde üretmediğimiz ve dışarıdan ithal ettiğimiz ürünler, bugün bizim cari açığımızın en büyük sebebidir. Bu ülke coğrafyasında her şeyi üretebilirsiniz, özellikle bu coğrafya ve iklime uygun olanları üretmeliyiz. Üretici, kambur değildir Hemen şunu da ilave etmek isterim: Bu ülkede üretici, sanki bu ülkenin kamburuymuş gibi takdim edilir. 248

251 Ama işin esasen aslı böyle değildir. Bununla ilgili de birkaç cümle kurayım müsaadenizle. Orada bakılacak olan hesap şudur: Deniliyor ki Siz ayçiçeğini veya yağı, ayçiçek yağını Türkiye de üreticiler olarak daha yüksek maliyetlerle mal ediyorsunuz, onun için bunu üretmeyelim, dışarıdan ithal edelim. Yaklaşım bu. Ama biz şunu biliyoruz; bunun adını biz koymuyoruz, yani bunun cari değerlerini biz koymuyoruz üzerine; gübrenin, akaryakıtın, girdilerin vs. fiyatlamasını biz yapmıyoruz, üretici yapmıyor. Kim yapıyor? Birileri yapıyor. Şimdi bakılacak olan pencere, perspektif bu değil. Şuradan bakarsak daha doğru algılamış oluruz: Bakış açımızı değiştirmek zorundayız Biz üretimdeki girdileri, miktar olarak almalıyız. Bir ton ayçiçeği yağı üretebilmek için ne kadar ton gübre kullanılmıştır, kaç gün işçilik kullanılmıştır, ne kadar enerji harcanmıştır? Bunları miktar olarak yazacaksınız girdiler bölümüne, çıktıları da miktar olarak tartacaksınız. O zaman bizim Ukrayna dan daha avantajlı olduğumuz ortaya çıkacak. Biz birim alandan daha çok mahsul aldığımız halde onların fiyatlarından daha yüksek görünüyoruz. Sebebi, girdilerin adlandırılmasından kaynaklı Dolayısıyla burada maliyet olarak sadece sınaî maliyete, ticarî maliyete bakarsanız, ülke maliyetini esas almazsanız, ülkeyi ithalatçı konumuna getirirsiniz. Onun için biz bu ülkede üretilecek bütün ürünleri dünya ile yarışacak şekilde verimli ürettiğimizi, buradan söylemek istiyorum. Bakın bunun altını çok kalın çiziyorum. Yabancılar buna böyle bakıyor, ülke maliyetini dikkate alarak bakıyorlar, buna göre de rekabet şartlarını oluşturuyorlar. Nitekim Bulgaristan da veya Yunanistan daki pamuk Türkiye ye giriyor. Nasıl giriyor? Pamuğun Yunanistan daki reel maliyeti bizden daha düşük olduğu için değil, daha çok desteklendiği için bize geliyor. Birim alandan biz Yunanistan a göre daha az pamuk üretiyor değiliz veya daha az ayçiçeği üretiyor değiliz. 249

252 GELECEKTE MARKALAŞMA Üretici kazanırken, tüketici de gözetilmeli Dolayısıyla biz Konya Şeker de reel bir yaklaşımla işe bakmaya başladık, bu mantıkla yola çıktık. Böylece sadece yağlı tohumları değil, patatese, özellikle etliye de sütlüye de karışarak, et ve süte de dahil olduk. Mesela bizim tüketicimiz, inanın eti sevmediği için almıyor değildir, kasap reyonlarındaki fiyatlardan dolayı kullanamıyordur. Biz bugün Avrupa nın tükettiği etin neredeyse 4 te 1 i nispetinde et tüketiyoruz. Niye? Fiyata erişemediğimiz için tüketmiyoruz. Onun için öyle bir planlama olmalı ki, üretici kazanırken tüketici de gözetilebilmeli, tüketici de bunu kullanıyor olabilmeli. Tam da bu noktada Konya Şeker devreye girdi. Üreticinin ürettiği ürünleri tohumdan başlayarak, -bakın, bu çok önemli- sanayi ürününe dönüştürdü. Önce tohumla zirai faaliyetlerini yürüttürdü, sonra bunu sanayi ürününe dönüştürdü, sonra pazar ve kabiliyetleriyle markalaştı. Gerçi biz taze, yeni bir markayız. Torku nun markalaşma hikâyesi, 2006 da başlamıştır. 9 yıllıktır, bizim hikâyemiz, çok genç, ama kurumsal tecrübemiz oldukça derin. Torku nun gücü, üretim modeli Bir zincirin halkasının birinde bir zafiyet varsa, o zincir zafiyeti olan halka kadar uzunluktadır. Her bir halkaya müdahale şansınız varsa, tahammül etme şansınız varsa, halkaları tamir ederek, zincirin bütünlüğünü sağlayabiliyorsunuz. Torku nun arkasında, bugün Hollanda kadar olan 250 bin hektarlık bir alanda sözleşmeli tarım yapan, tohumla başlayan süreci seraya kadar taşıyan ve dünyayla entegre olmuş bir üretim modeli var. Dolayısıyla, inşallah, önümüzdeki günlerde birlikte şahitlik edeceğiz; üreticinin, kıt sermayenin, ölçek ekonomilerinin getirdiği zorluklara rağmen, biz bu modelle, yani devlet ve özel sektörün dışında bütün dünyanın bugün gri modeller olarak devreye aldığı adeta bir güç devşirmenin, bir araya getirmenin de adı olan kooperatifleşme yöntemiyle, ciddi bir üretim potansiyelini yakalayacağımızı düşünüyorum. 250

253 Türkiye nin 39. Büyük firması Biz ortak aklı ve gücü bir araya getirdiğimiz zaman, dün olmaz denilen ve bugün olmaya başlayan, bugün sadece ülke sınırlarımız içinde marka olan, ama hızla küresel bir marka olma yolunda giden, Türkiye nin bugün 39. firması olma şansına sahip olmuş bir kooperatif kuruluşu olarak, önümüzdeki günlerde küresel firmaların ürettiği ile, kalitesi ile, fiyatı ile, maliyeti ile rekabet edeceğiz. Bizim yabancı düşmanlığımız yok, dünyada herkes üretecek, buna hiç diyeceğimiz bir şey yok, ama bizim de üretebileceğimizi biliyoruz. Bizim de imkânlarımız var, güç birliği ile. Önümüzdeki günlerde özellikle Torku daki modelle, gıdanın temel alt yapısında bizi güçlendiren değerleri öne çıkaran dünyada yeni markaları Torku öncülüğünde geliştireceğimizi rahatlıkla ifade edebilirim. Güven Borça: Çok çarpıcı şeyler söylediniz gerçekten, siz de çizdiniz bir şeyleri, modeli yeniden kurdunuz, savunmadan saldırıya geçtiniz. Bu ülkede kooperatif denilen şey, batık kurumlardır. Siz buradan katma değer üretmeye başladınız. Burada ortak aklın altını çizdiniz, bunu nasıl sağladınız? O kadar insan, nasıl inandı size ve peşinizden geldi ya da böyle bir şey yaratabildiniz? Biri değil, herkes kazanıyor Recep Konuk: Öncelikle şunu söyleyeyim: Bir kere orada müşterek hedeflerimiz var. Bir araya geldiğiniz insanların ortak menfaatlerini belirliyorsunuz. Yaptığınız iş herkesin lehine, siz bunu özele döndürmüyorsanız. Birilerine değil de herkese Herkesin kazanacağı bir yol ve planlama ile yapabiliyorsanız, insanlar hem bir araya geliyor, hem de o güçbirliğinden büyük bir sermaye brikimi de ortaya çıkmış oluyor. Siz girişte bir şey ifade ettiniz, Konya daki kooperatifler veya daha önceki kuruluşlar dediniz, acaba mı dediniz. Orada aslında bazı talihsizlikler de oldu, ülkenin o günkü girişimlere bakışında talihsizlikleri oldu. Onu ayırarak söylemek lazım. Üyelerden para değil sosyal güç alıyoruz Sonuçta hiçbir mazeret asla bir marifetin önünde olamaz. Yani marifet her zaman için mazeretten çok daha kıymetlidir. Şu veya bu şekilde onları mazeret olarak görmemeliydik, onu da başarmalıydık. Ben bu vesile ile şunu da ifade etmek isterim: Biz üyelerimizden herhangi bir kaynak veya finansman transfer etmiş değiliz. Bu onların sosyal gücüyle oluşmuş bir ekonomik yapı, onun da özellikle altını çizmek istiyorum. Güven Borça: Vahap Bey size döneyim. Şöyle bir algı olabilir herkeste; vizyoner liderler her zaman şirketleri alır götürür. Ama sizin ciddi şekilde ekipleriniz, profesyonelleriniz var. Mesela çok ciddi pazar araştırmaları yaptığınızı biliyorum. Biraz da onlardan bahsedebilir misiniz? Vahap Küçük: Vizyonun yanında bir misyon gerekiyordu. Biz iyi giyinme kalitesinin hakkı, misyonu olarak çıkmış firmayız. İyi giyinme kalitesinin hakkının altını doldurmak hakikaten kolay değil, ulvi bir misyon. Giyim bütçesinden tasarruf edilmesini sağladık Bundan 15 sene önce bir aile bütçesinin giyime ayırdığı bütçe, gelirin %9-10 u arasındaydı lira alan dar gelirli veya sabit gelirli bir vatandaş, giyime %10 unu ayırıyordu, yani 200 lira. 4 kişilik bir aile olduğunu varsayarsak, bu aile giyinmek zorundaydı. Bugün ise %5 e indi, yani 2000 lira alan bir aile 100 lira tasarruf sağlamış oldu. Bu aslında ciddi bir misyon, yani 2000 lira alanın cebinde yılda 1200 lira bir para bırakmaya vesile olduk. Çünkü öncü firma biz olduğumuzdan dolayı Türkiye de pazarın yaklaşık %18-20 sini biz domine ettiğimizden dolayı, diğer firmalar da fiyatlarını bize göre ayarlamak zorunda, bizim segmentteki firmalar. Bunu yaparken hep şuna baktık; bizim müşterimiz kim? Bakıldığında bizim müşterimiz, piramidin yukarısı değil. Daha doğrusu sokakta piramidin üzerindeki oran o kadar düşük ki, piramidin altı, demek ki bizim hedef kitlesi burası. 251

254 GELECEKTE MARKALAŞMA Cepteki paraya göre ürün yaptık Peki, Bu vatandaşın geliri ne? dediğimizde, bunu araştırıp analiz ettiğimizde, Türkiye nin büyük bir kısmının geliri 2000 lira, 1000 lira, 3000 lira, 4000 lira. Bunu satabilmemiz için ne yapmamız gerekiyor? Bu kişinin cebindeki fiyata göre biz ürün yapmak zorundayız. Bunun yolu nereden geçiyor? Verimlilikten geçiyor, ölçeği büyütmekten geçiyor, iyi stratejiler ve politikalar belirlemekten geçiyor, doğru insanları doğru yere alıp, oraya koymaktan geçiyor, kurumsallaşmaktan geçiyor, bürokrasiyi kaldırıp yalın bir organizasyondan geçiyor. Bunları yaptığınız takdirde zaten sistem kendini beslemeye başlıyor. Çünkü fiyatı indiriyorsunuz, satış artıyor. Satış artıyor, çünkü alım gücü yükseliyor. Alım gücünü de fiyata indiriyorsun, fiyat inince tekrar satışın artıyor, birbirinden beslenerek büyüyoruz. Rekabet için verimliliği, yüzde e çıkarmalıyız Hakikaten Sayın Başkanımızın da bugün başarısında en önemli şey, oradaki ölçek ve ölçeği büyütebilmek Bizim işletmelerimiz o kadar verimsiz ki, şu anda baktığınızda verimlilik %50 civarında, yani %50 bir verimsizlik söz konusu. Eğer biz Avrupa ile rekabet edeceksek, biz dünya ile rekabet edeceksek, hakikaten verimliliği ne yapıp edip hiç değilse %50 lerden % lere doğru çıkartmanın yollarını aramamız gerekiyor. Bunun için de doğru politikalar belirleyeceksin, doğru strateji kuracaksın. O yüzden nereye gittiğini, ne istediğini, ne yapmak istediğini, sadece sen değil ekip olarak hepiniz bileceksiniz. Bu kurumsal hafızayı oluşturacaksın, bir kurum kültürü oluşturacaksın ve bu kurum kültürüne herkesin inanmasını sağlayacaksın. Bunu yaptığın takdirde Bizim insanımız müteşebbistir, çalışkandır. Yeter ki onlara ne yapacağını söyle, ama nasıl yapacağına da fazla müdahale etme, nasıl yapılacağını biraz da onların bulmasına katkı sağla, biraz o durumsal liderliği iyi kullan. Bunu yaptığın takdirde, özellikle bizim sektörde, karşılığını görürsün. Hakikaten şu anda epey gidecek yolumuz var. Güven Borça: Ülkenin insan kaynağında bir gerilik var mı? Özellikle belli sektörlerde çok iyi bir insan kaynağı olduğunu, ama doğru yönlendirilmediğini düşünüyorum. Aynı şeyi tarım için de konuşabiliriz Üniversite ile sanayi senkronize değil Vahap Küçük: Maalesef, hakikaten üniversitelerimiz arzu edilen seviyede öğrenci yetiştirmiyor. Üniversitelerin sanayi ile dirsek temasında olması gerekiyor; öğrencilerin pratik ile teoriyi aynı anda öğrenmesi gerekiyor. Çocuk tekstil mühendisi, bitirmiş okulu, fakat kumaşı görmemiş, kumaşı tanımıyor. Şimdi sen kalkıyorsun, tekrar bu tekstil mühendisine veya herhangi bir mühendise, tekrar o işin pratiğini öğretmek zorunda kalıyorsun. Hâlbuki üniversite ile sanayi senkronize olup birlikte hareket etse, öğrenci okulu bitirdiğinde hem pratiği hem teoriyi öğrenmiş olur. Dolayısıyla bizler de o kişiye daha az zaman ayırarak, o da yapmış olduğu hataların birçoğunu yapmayarak, daha hızlı yol alma imkânı olabilir. Ama şunu yapmamız gerek, buna bahane üretmememiz gerekiyor; biz bunları yetiştirmeye, eğitmeye, belli bir bütçe ayırmalıyız. Şirketlerin bana göre bu konuda cömert olmaları gerekiyor. Neticede bu insanlar bizim insanlarımız; bu gençleri mutlaka geleceğe hazırlamamız gerektiğini düşünüyorum. Güven Borça: Teşekkür ediyorum. Tespitleri yapıp örnekleri dinledik. Şimdi biraz hayal kuralım, geleceği düşünelim, gelecekle ilgili konuları konuşalım. Nerelerde başarı bekliyoruz, hangi alanlarda fırsatlar var, kim öne çıkacak, sektör ya da fırsatlar anlamında? İnovatif üretime ihtiyacımız var Recep Konuk: Öncelikle sahada hissettiklerimi söylemek istiyorum. Nazari bilgilerden ziyade pratikte neler görüyor, nelerle karşılaşıyoruz? Bir kere markalaşmaya, inovatif üretime mutlaka ihtiyacımız var. Bunu çözmediğimiz zaman dünyada çok şansımızın olmayacağını düşünüyorum. Geçtiğimiz günlerde, herhalde 5 Kasım dı, bir ulusal gazetenin haberinde vardı. Fransız bir moda tasarım- 252

255 cısının koleksiyonu satışa çıkartılmış. Sayın Küçük ün konusu ama, ben çok üzülerek gördüm orada, bir doktor kızımız da oradan bir şeyler alabilmek için söylenilen saatten yarım sat önce gidiyor, öne de geçiyor. Çok da bir şey almadan geri çıkıyor, orada yerde bulduklarından almış, bunu gazete haberinden söylüyorum. Marka, algı yönetimidir Orada bir bluz 799 liraya satılmış. Aynı değerdeki bluzun yaklaşık piyasa değeri bizde 150 lira. Aradan o 650 lirayı götürenler, bizim algılarımızla oynayarak, o marka dediğimiz olay algıyı oluşturarak, bizden ilave 650 lira daha alıyor. Aynı ipliği, aynı kaliteyi kullandığı halde yaklaşık 150 liraya satılan bir ürünü o TL ye satabiliyor. Buradaki hadise şu; orada bir algı yönetimi var. Marka böyle bir şey, markayı mutlaka oluşturmalıyız ki, onların refahını biz finanse etmemeliyiz. Bizim gençler şu anda onların refahını finanse ediyor, marka algısıyla finanse ediyor. Belki aynı ürün ama markadan dolayı ödüyor. Tekstil fakültesi kurulmalı Bir kere markalaşmaya ve inovatif ürüne inanıyorum. İnovatif bir yaklaşımı, mutlaka sağlamalıyız. Bunu yaparken de, Sayın Küçük çok güzel ifade etti, işin geri beslemesini mutlaka sağlamak durumundayız. Örneğin tekstil, yani moda ve tasarımda bildiğim kadarıyla fakültemiz yok, hâlâ meslek yüksekokulumuz var. İlk binden tekstil ve gıda sektörüne öğrenci alıyoruz. Bir kere eğitim olarak beslemeliyiz, bu işin bilgisini üretmeliyiz, bilgiyi de açık zihinlerle üretmeliyiz. Daha ön sıralardaki çocuklardan öğrenci alabilmeliyiz. Çocuklarımızı başka ülkelerin üretimine hazırlıyoruz İlk 10 bindeki çocuklarımızın tercihleri genellikle tıp fakülteleri olmuş, sonra elektrik-elektronik, bilgisayar mühendisliği, bilişim vs. olmuş; uçak mühendisliği olmuş. Biz bilgisayarda, elektrik-elektronikte kullanıcıyız, üretici değiliz. Belki tıpçılar birazcık burada kalabiliyor, ama diğerlerini bir başka ülkenin 253

256 GELECEKTE MARKALAŞMA üretimine hazırlıyoruz. Biz burada yetiştiriyoruz onları, bir başka ülkenin üretiminde bilgisayarcılarımız, elektronikçilerimiz çalışıyor. Böyle mi olması lazım? Bizim kendi üretim alanlarımızın çocuklarını, teşvik edip, bir şekilde yetiştiriyor olmamız lazım. Açık ara önde olan ilk bindeki çocukların, bizim üretim alanlarımızda olması lazım. Başkalarının üretim alanına öğrenci yerleştiriyoruz. Mesela Fransa ya baktım, çok enteresan, biliyorsunuz Fransa kozmetikte çok açık ara önde. Fransa da 2 tane enstitüsü var, her iki enstitüye de her yıl sadece 5 er öğrenci alıyor. Ne oluyor? Kozmetik sanayiinde Fransa nın hiç kimse önüne geçemiyor. O alana yatırım yapıyor, o alanı önemsiyor, o alanı diri tutuyor, bilgi alt yapısını bir şekilde üretmiş oluyor. Torku Gıda ve Tarım Üniversitesi Torku nun burada yapmış olduğu güzel bir şey var. İnşallah önümüzdeki yıl devreye girecek. Torku, kendi Gıda ve Tarım Üniversitesi ni kuruyor, kendi bilgisini kendisi üretecek. Alışılmış bir üniversite değil, bu işin ihtisasının yapıldığı üniversiteyi kuruyor. Burada şunu söylemek, daha doğru olacak; biz de başka memleketlerde olduğu gibi bazı sektörleri öne çıkarmalıyız. Mesela Almanya, Alman otomobiliyle öne çıkmış, herhalde salondaki herkes üç aşağı beş yukarı benzer şeyler düşünüyor. Alman otomobili denildiği zaman akla ilk gelen, tank gibi araba. Böyle bir algı var kamuoyunda. Alman tank gibi arabayla kalmıyor, Alman arabasını tank gibi algılayanlar, bu defa Alman ın çamaşır makinesinin de çok kaliteli olduğunu düşünüyor, akabinde orada kullandığı deterjanın da kaliteli olduğunu düşünüyor. Herhangi bir sektörü öne çıkartarak, bütün algıyı yönetiyor. Öncelikli sektörümüz gıda ve tekstil olmalı İşte Fransızlar kozmetik sanayiyi kontrol ediyor; Japonlar elektroniği ele geçirmiş; Amerikalılar bilişimi, uzayı, silah sanayiini ele geçirmişler. Belli sektörlerde mesafe alarak, marka kabiliyetiyle diğer ürünlerin konvoy oluşturmasını sağlıyorlar. Bizim de ülke olarak, gıda ve özellikle tekstile yoğunlaşmamız gerekir. Çünkü gıdada namütenahi bir doğal alt yapımız var, tekstilde de aldığımız çok büyük mesafeler var. Ama 254

257 bunun altı doldurularak Marka oluşturmanın alt yapısında devletin desteğine de ihtiyacımız var. Bana göre birincisi; kesinlikle birkaç markada yoğunlaşmalıyız. İki; markanın alt yapısını desteklemeliyiz. Üçüncü olarak da, başta kısmen ifade edildi, sabra çok ihtiyaç var, planlamaya çok ihtiyaç var. Siz çok iyi söylediniz, bir örnek daha var, ben de onu söylemek isterim: Marka yapacaksak planımız ve sabrımız olmalı Almanlar 2000 li yılların başında futbolda kaybetmeye başladılar. Futbol, Almanların kâbusu olmaya başladı. Almanlar oturdu, bir plan yaptı. Dediler ki, Biz futbolu tekrar masaya yatıracağız, yatırdılar. Uzun soluklu bir proje yaptılar, yaklaşık 600 bin genci taradılar, 300 tarama noktası oluşturdular, alt yapı hocaları yetiştirdiler. Gerekli kişiyi seçebilmek için bin insanı devreye koydular. 15 yıl sonra netice almaya başladılar. Bir marka oluşturacaksak, bir plan yapmalıyız, sabırlı olmalıyız, o planın da yanında olmalıyız. Bunu yapacak iradenin oluşmaya başladığını düşünüyorum. Çok üretmek elbette önemli, ölçek çok değerli, kıymetsiz demiyorum. Ama ondan da değerlisi onun marka algısıyla piyasaya arzıdır. Ümit ediyorum önümüzdeki günlerde Türkiye başta gıda olmak üzere birçok alanda devinimini yenileyecek. Özellikle gıda ve tekstilde söylediğimiz anlamda yaklaşımları, inşallah hep birlikte yapacağız. Türkiye, 10 bin dolarda patinaj yapıyor Ümit ediyorum, bu salondaki sabırlı ve dinamik insanlarla başarılmayacak bir iş yok. Onlarla inşallah bu markalaşmayı da başaracağız. Ben Lüksemburg a bozuluyorum, Lüksemburg niye çok kazanmış diye bozuluyor değilim, çalışmışlar hak etmişler. Onlar kişi başına bin dolarla geçinirken, benim ülke insanımın bugün 10 bin dolarda patinaj yapmasını, bu ülkede yaşayan hiç kimse istemez. MÜSİAD aşmaya başlamış, işte salonlar oluşmaya başladı, gençler gelmeye başladı, 2 günü ayırmış, can kulağıyla dinliyor, neyi yakalayacağım diye. Az önce sohbetimizde, değerli Küçük çok güzel bir şey söyledi. Danışmanlarının söylediği bir cümleden hareketle birçok şeyi değiştirdiğinden bahsetti. Cümleler önemli, görüşler önemli. Burada salondakiler arasında arayanlar var, bu işin peşine düşenler var. İnşallah önümüzdeki günlerde markayla ilgili de çok önemli bir yaklaşımı yakalayacağımızı söylemek istiyorum. Müsaadenizle bir şey daha ilave edeyim: Az önce kooperatiften söz ettim, bunun başka örnekleri de var. Hollanda da 1870 li yıllarda kurulan Frieslandcampina diye bir başka kooperatif daha var ki, adeta destan, herkesi kalkındırmış. Üreticiyi de kalkındırmış, tüketiciyi de korumuş. Bunların detaylarına girmiyorum, zannediyorum süreyi biraz zorladık. Ama burada başka bir örneği kooperatifçilik anlamında özellikle dostlarımızla paylaşmak istiyorum: Yeni trend: Marka kooperatifçiliği Bugün İtalya da yeni bir model var, yeni bir trend var. Küresel piyasaya, o büyük sermayelere karşı, eğer üretim gücünüz yetmiyorsa, ölçeğiniz buna çözüm üretemiyorsa; o küçük ölçekliler bir araya gelmiş. Tek şirket çatısı altında sermayelerini birleştirmiş değiller, üretim güçlerini birleştirmişler. Mesela İtalya da havacılıkla ilgili bir üretim kooperatifi kurulmuş. Birisi uçağın kanadını yapıyor, diğeri elektronik aksamını üretiyor, diğeri yazılımını yapıyor vs. Ayrı ayrı küçük şirketler, kendi üretim alanlarında kalmak kaydıyla, kendi alanlarındaki üretimlerini satışta birleştirerek, satışı organize ederek, bir satış birliği veya kooperatifi kurarak güçlerini bir araya getirmişler. Marka kooperatiflerini oluşturmuşlar. Dün yok olmak üzere olan İtalya daki o havacılıkla ilgili endüstri, bugün almış başını gitmiş, çok da başarılı. Aynı şeyi Toskana da yapmışlar. Güçlerimizi bu anlamda birleştirip marka birlikleri oluşturmalıyız. Sadece güçlerimizi bir araya getirerek, herkesin kendi gücünü kendisinde muhafaza ederek, şirket evliliği yaparak değil. Güçleri bir araya getirerek, marka birliktelikleriyle de markalaşmada çok önemli mesafeler alacağımızı düşünüyorum. 255

258 GELECEKTE MARKALAŞMA Güven Borça: Katılıyorum Sayın Vekilim, ben Türkiye de zamanın geldiğini düşünüyorum. Çok umutluyum, Mehmet Ali Bey e de soracağım, burada gıdayı çok önemsiyorum. Çünkü trendlere de baktığımızda dünyada sağlıklı bir beslenme var. Mesela Almanya daki Türk marketleri, Almanların da akınına uğradı. Çünkü Türk ise helaldir, sağlıklıdır, yani bu helal gıdayı çok önemsiyorum, ciddi bir akreditasyon programına dönüşebilir. Marka kooperatifçiliği Karaman da Recep Konuk: Biz Karaman da güzel bir çalışmayı başlattık. Serbest Bölge Gıda Vadisi ve özellikle de marka kooperatifçiliği ile ilgili güzel bir çalışma başladı. Karaman da onlarca ayrı ayrı özellikte, unlu ve şekerli mamullerde üretim tesisi var. Ama bunların küresel pazarlarda rekabet şansları oldukça zayıf. Şimdi onların her bir üretimini kendisi üretmek kaydıyla, bir marka adı altında güç birliği oluşturmalarına çalışıyoruz. İtalya örneğindeki gibi başarabilirsek, Karaman da da bu iş, ülkenin kazanacağı çok özel bir yola evirilmiş olacak. Güven Borça: Mehmet Ali Bey, siz nasıl görüyorsunuz, potansiyel sektörleri, potansiyel coğrafyaları? Belki hedefimiz, Orta Doğu, belki Afrika olmalı. Burada bulunan iş dünyasını cesaretlendirip yol göstermek adına neleri önemsiyorsunuz, perakende dışında neler var? Mehmet Ali Kılıçkaya: Herhalde hepimiz şu noktada hemfikiriz; ülkenin müthiş bir potansiyele sahip olduğunu, stratejik anlamda çok özel bir yerde olduğunu, çok önemli yetkinliklerinin olduğunu ve bir hamle aşamasında olduğu noktasında herkes hemfikir; tam da sıçrama zamanı. 160 milyar dolar ihracata, Özal ın kalemiyle geldik Tabiî ki bu süreçte markalaşma bilinci uyandırmak çok kıymetli; bunu her platformda konuşmak çok önemli. Biliyorsunuz, 1980 lerde 1 milyar dolarlık ihracattan bugün 160 milyar dolarlık ihracata geldik. Bunlar nasıl oldu? Rahmetli Özal, ben o zamanlar çocuktum, ekranlarda şunu yapardı değil mi? İhracat, ihracat, ihracat Kalemi gözümüze sokacak şekilde Biz daha çocukken bunun farkına varmıştık. Bir kere biz ihracatı öğrendik ülke olarak. Bu ihracat atılımını, bu farkındalığı Güney Kore ne zaman yapmıştı? 1960 lı yıllarda yapmıştı, 1 milyar dolar ihracatı aştıklarında kutlamalar yapmışlardı. Benzer politikalarla, hem farkındalık oluşturmak, hem de teşvik yapmak çok önemlidir, Türkiye nin geldiği nokta itibariyle. Artık biz fasoncu ülke noktasından katma değerli üretim yapan, markalı ihracat yapan bir ülke noktasına geldik. Bu çok önemli Hedefimiz, İtalya ve Almanya nın yeri Bir de artık Türk malları dünyada tercih edilen bir noktaya geldi. Esnek üretiyoruz, daha kaliteli üretiyoruz. Çin in çok önündeyiz bu noktada, İtalya ve Almanya ya oynamamız lazım. Zaten onlarda da ciddi bir değişim var, biz ilerlerken onlarda da bazı gerilemeler var. Özelikle aile şirketlerinin, artık belli bir noktadan sonra tükendiğini görüyorsunuz. Bu noktada bizim yatırımcılarımızın, girişimcilerimizin yurtdışından şirket satın almasına, özellikle de ileri teknolojili şirketler satın alınmasına ciddi destekler veriyoruz. Bu çok önemli bir aşama diye söylüyorum. Çünkü bizim bu dinamizmimiz var, bizim bu enerjimiz var. Almanya nın İtalya nın boşalttığı yerlere oynamamız lazım. Teknolojide Almanya nın, modada İtalya nın. Son dönemde ülkemizde ciddi modacılar yetişmeye başladı. Biz bakanlık olarak modaya, tasarıma çok kıymet veriyoruz. İstanbul a moda başkentliği için destek Türkiye nin, İstanbul un bir moda başkenti olması noktasında ciddi destekler veriyoruz, organizasyonları destekliyoruz, tasarım yarışmalarını destekliyoruz. O tasarım yarışmalarında dereceye giren arkadaşlarımızın yurtdışı eğitimlerini destekliyoruz. İnsan kaynağına yatırım ve sonrasında dönüp de şirket kurduklarında yine destek veriyoruz. Firmala- 256

259 257

260 GELECEKTE MARKALAŞMA rımız tasarım departmanı kurduklarında onlara da sermaye noktasında destekler veriyoruz. Tasarımın, markalaşmanın, Ar-ge nin hem farkındalığının oluşturulması, hem de teşvik edilmesi çok önemli Sektörlere gelince; tabiî ki rekabetçi olduğumuz sektörler var. Hizmetler sektöründe çok rekabetçi olduğumuzu düşünüyoruz ki, bunun farkında olarak son dönemde hizmetler sektörünü de Turquality programına aldık. Orada da her sektörün kıymetli olduğunu düşünüyorum de sektörden çıkmak istiyorlardı Stratejik sektörler var, yüksek teknolojili sektörler var, ama önemli olan hangi sektör olursa olsun, orada katma değerli üretim yapabilmek, inovatif işler yapabilmek. Tekstilde, özellikle hazır giyimde 2000 li yıllarında başlarında bu sektörleri terk etmek lazım diye çok konuşuluyordu. Ama geldiğimiz nokta itibariyle sektör kendini değiştirdi, dönüştürdü ve daha esnek, daha modalı üretimler Türkiye de yapılmaya başlandı. Biz o anlamda Bangladeş in, Hindistan ın rakibi değiliz. Bizim modada rakip olmamız gereken yer İtalya ki, biz de buna oynuyoruz, bu dönüşümü sağlayan firmalarımızın başarılı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla moda sektöründe bir avantajımızın olduğunu düşünüyorum, hizmetlerde önemli bir avantajımızın olduğunu düşünüyorum. Yine çok kıymetli, çok genç ve dinamik bir nüfusumuz var. Bu nedenle insan kaynağına yapılan yatırım, yüksek teknolojiye dönüştürülebilirse, girişim sermayesi ve diğer desteklerimizle birlikte burada ciddi bir avantajımızın olduğunu düşünüyorum. Ürünlerin pazarlanmasını da destekliyoruz Sabah oturumunda TÜBİTAK Başkanımız söylemişti; Biz üretiyoruz aslında, yüksek teknoloji de üretiyoruz, ama ticarileştiremiyoruz diye serzenişte bulunmuştu. Aslında bizim devam eden desteklerimiz; Turquality olsun, fuar destekleri olsun, diğer bütün destekler olsun; üretilen ürünün pazara eriştirilmesi noktasında promosyonel bir destektir. Yani ürünlerin dağıtımı, pazarlanması ve tanıtımı noktasında destekler veri- 258

261 yoruz, burada bir eksiklik olduğunu düşünüyoruz. Netice itibariyle şunu söylemek istiyorum: Bir kere bu farkındalığın, bu bilincin tüm Anadolu ya yayılması lazım, konuşulması lazım. Ne kadar çok konuşursak bu başlıkları, ne kadar çok seminer düzenlenirse, ben bunların mutlaka geri dönüşünün olacağını düşünüyorum. Bu anlamda tekrar MÜSİAD a teşekkür etmek istiyorum. Ur-Ge modeli İkincisi de, firmalarımızı doğru yönlendirebilmek, Sayın Vekilimiz de söyledi, işbirlikleri çok önemli. Biz de Bakanlık olarak, buna kıymet veriyoruz. Mesela Ur- Ge (Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi) diye bir modelimiz var, burada KOBİ leri bir işbirliği kuruluşu önderliğinde yönlendirmeye çalışıyoruz, motive etmeye çalışıyoruz. Mesela MÜSİAD, bu anlamda aynı kümede yer alan firmaları bir araya getirerek ve başına bir profesyonel de istihdam ederek ki, biz onu da destekliyoruz. Bir evlilik, bir şirket birlikteliği yok burada, geçici olarak bir araya gelmiş aynı hedefe yönlenmiş firmalardan bahsediyoruz. Bir kere bunların seçilmesi, eksikliklerinin tespit edilmesi, başlarındaki işbirliği kuruluşu önderliğinde yapıyoruz bunu. İş yapma kültürü, Ur-Ge ile gelişecek Çünkü Türkiye de böyle bir eksiklik var, beraber iş yapma kültürümüz noktasında eksiklik var, buna bir merhem olunması lazım. İşte Ur-Ge geliştirdiğimiz bir model. Sonrasında bu KOBİ lerimizi, yine işbirliği kuruluşu elinden tutarak ve bu kümenin içerisine büyük firmaları da dahil ederek Çünkü tecrübe paylaşımı çok önemli, bunu yapmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla benim tavsiyem, bu birliktelikleri sağlamak için enstrüman var mı? Var, Ur-Ge. Daha sonraki noktalara aşama aşama gidersek; Ur-Ge ile pazara gittik, eksiklerimizi gördük, bu noktada ürünlerimizde pazarın ihtiyacı çerçevesinde bazı değişiklikler yaptık vs. Daha sonraki noktalarda bizim pazar araştırması desteklerimiz, heyet desteklerimiz, fuar desteklerimiz, bunlar pazarlamanın aşamaları. Her aşamada desteğimiz var Fuara gittiğiniz zaman, fuarda boy gösterdiğiniz zaman, artık bir noktaya gelmişsiniz demektir. Ondan sonraki aşama, artık dağıtım kanalları oluşturma noktası ki, bizim burada da bir desteğimiz var, yurtdışı birim diye bir desteğimiz var. Biz firmalarımızın ofislerinin depolarını, showroomlarını ve kira giderlerini, tanıtım giderlerini 25 birime kadar destekliyoruz. Yani o pazarda, fuarlarla boy göstermeye başlamış, artık dağıtım kanalları noktasına kurma noktasına gelmiş firmalara destek var. Bu aşamayı da geçti, diyoruz ki Senin olgunluk seviyen Turquality, buyur Turquality ye gel. İlk bölümde bahsettim, Turquality sadece bir destek değildir, Turquality bir iş modelidir, stratejik iş yapma kültürüdür. Şunu da ifade etmek istiyorum; özgün bir modeldir, milli bir modeldir. Bu, bizim bulduğumuz bir modeldir, hiç kimseden de kopya çekmiş değiliz. Bunu da özellikle ifade etmek istiyorum ve emeği geçen herkese de teşekkür etmek istiyorum. O zamanki vizyonerlere ve sonrasında katkı sağlayan herkese ki, eksikleri var mıdır, vardır, ama tekrar altını çizmek istiyorum, başka da bir ülkede böyle bir model yok. Bizden kopya çekmeye çalışanlar var, bazı ülkeler gelip bunu öğrenmeye çalışıyorlar. Turquality, süper lig gibidir Dolayısıyla Turquality noktasına gelen firma da artık belli bir olgunluğa ulaşmış demektir. Bizim amacımız ise tabiri caizse Turquality yi biz, süper lig gibi yürüyoruz. Amacımız Şampiyonlar Ligi ne takım çıkarabilmek. Biz Turquality havuzuna aldığımız firmaları, çok güçlü destekliyoruz. Her aşamada desteğimiz var; kira desteğimiz var, tanıtım desteğimiz var, her kalemde danışmanlık desteğimiz var, yazılım alt yapısı, tasarımcı istihdamı Bütün bu destekleri limitsiz veriyoruz, bu da çok önemli. Marka demek sadece tanıtım demek değildir. Marka demek arka planda çok iyi bir üretim alt yapısına sahip olmak, çok iyi bir tedarik alt yapısına sahip olmak demektir. Dolayısıyla hemen hemen her başlıkta bizim desteğimiz var ve biz diyoruz ki Ya bütün bu 259

262 GELECEKTE MARKALAŞMA başlıklarda getirdiğin faturaların ben %50 sini ödeyeceğim, devlet olarak. Sen ne kadar fatura getirirsen ben yarısını ödeyeceğim. Sihirli dokunuş Bunun çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Özellikle hedef pazarlarda, rekabetin bu kadar çetin olduğu pazarlarda, bizim o sihirli dokunuşlarımızın kıymetli olduğunu düşünüyorum. Eğer firmalarımız bunu etkili bir şekilde kullanırlarsa ki, burada kesinlikle görev firmaya düşüyor. Biz Bakanlık olarak, Turquality programına aldığımız firmaların performanslarını denetliyoruz. Biz iki program aldıktan sonra, 5 yıllık hedef koyduk, proje yazdırdık. Bununla yetinmiyoruz, daha sonrasında yıllık gerçekleşmeleri, hem finansal olarak, hem de projelerin gerçekleşmesi olarak, doküman olarak denetliyoruz. Ayrıca firma ziyaretlerimizle bunu denetliyoruz. Biz aynı zamanda tedarikçileri de destekliyoruz Dolayısıyla performans kriterleri de bizim için çok önemli. İlk 5 yılı geçen firmaya, ikinci 5 yıllık bir destek daha veriyoruz. Bundan sonra ne olacak? Benim kanaatim şu; 2023 e giderken eğer dünya markası çıkaracaksak, bizim böyle seçe seçe, en iyilerini alıp çok daha güçlü destekleyerek dünya markası, bu sürecin devam etmesi lazım. Ben inanıyorum ki, bizim seçtiğimiz o markaya biz destek verdiğimiz takdirde, ona tedarik sağlayan tüm firmalarımız da desteklenecek demektir. Aslında bir zinciri destekliyoruz, en başındaki lokomotifi destekleyerek. Bu süreçte özellikle Turquality olgusunun Anadolu daki firmalarımızdaki etkisinin çok daha fazla olduğunu gördük. Özellikle de burada, MÜSİAD üyelerimizi de, bu noktada, tabiri caizse Anadolu Aslanları olarak görüyoruz. Ben bu sürece girmenizi tavsiye ediyorum. Biz Bakanlık olarak her türlü desteğe açığız. Eleştirilere de açığız ve biz arkadaşlarımızla buradayız, biz bu platformları da bir beslenme olarak görüyoruz. Bizim buradan alacağımız her şey, mevzuat olarak, formül olarak geri dönecektir. Biz böylesi her ortamı kendimize bir vesile kılmaya çalışıyoruz. Güven Borça: Çok teşekkür ediyorum, ben katılıyorum size, hakikaten iyi bir destek programı. Ama şikâyetler de oluyor, özellikle ödemelerde. 15 dakikamız kaldı, söz verdiğimiz saatte bitirmek için iki konuşmacımızdan Vahap Bey i biraz daha dinleyelim istiyorum. Bir şey soracağım; markanın ne avantajları var? Birçok şeyden vazgeçtiniz, şimdi marka size ne sağlıyor? Onun dışında siz hedefleri nereye koydunuz, hangi coğrafyalar hangi ülkeler, nerede büyüyeceksiniz? Hedef pazarımız, doymamış pazarlar Vahap Küçük: Öncelikle pazar olarak sorunuza cevap vereyim. Bir defa biz doymuş pazarları, hedef pazar olarak almadık. Örneğin Avrupa yı, hedef pazar olarak almadık. Hedef pazar olarak bizim gelişmekte olan, yani Türkiye nin yıl önceki pazarları aldık. Çünkü özellikle perakende sektöründe, bizim sektörde zamanlama oldukça önemli. Eğer zamanında o pazarda yok isen, daha sonra o pazara girmek oldukça zahmetli ve zor oluyor. Bazen de imkansız hale geliyor. Bu yüzden bizim hedef pazarlarımız Afrika, Asya, yakın coğrafyalar ve Orta Doğu bizim hedef pazarlarımız. Bu sene (2016) Mart ayında, inşallah, Kenya ya kadar büyüyoruz. Öbür tarafta Asya da Endonezya ya kadar gidiyoruz. Öbür tarafta Çin e kadar gidiyoruz, ama biz Avrupa yı düşünmüyoruz. Avrupa yı nasıl düşünüyoruz, Avrupa da organik olarak değil, inorganik olarak olmayı düşünüyoruz. Eğer Avrupa pazarına gireceksek orada birer birer mağaza açarak değil, bir zinciri satın alarak Avrupa pazarına girmeyi hedefliyoruz. Avrupa da bugün birer birer mağaza açarak rekabet etmek mümkün değil. Marka güven demektir Marka ne tür avantaj sağlıyor? Hakikaten marka, birçok avantaj sağlıyor. Bir defa marka demek, güven demek, yani sana tüketici de güveniyor, çalışan da güveniyor, tedarikçi de güveniyor ve kamuoyu da güveniyor. Sana daha fazla para vermeye razı oluyor, iyi kaliteli bireyler seninle çalışmaya daha az paraya razı oluyor. Bir yer kiralıyorsan; daha az paraya, daha iyi yerini sana vermeye ikna oluyor. 260

263 Sözünü tutuyorsan, markasın Ama tabiî ki bu, zaten marka demek; Tutamayacağın sözü verme, ama verdiğin sözü tut basit tarifi bu. Sen zaten bunları yapıyorsan ve bunu sürekli yapıyorsan, marka olabiliyorsun. Bunun yanı sıra daha bir sürü avantajlarını söyleyebilirim. Ben herhalde son sözü aldım, tüm katılımcılara teşekkür ediyorum. Hakikaten güzel bir organizasyon, inşallah hayırlara vesile olur, önümüzdeki yıl da bunu geliştirerek, Anadolu nun da büyük katılımıyla devam etmelerini temenni ediyorum. Güven Borça: Sayın Vekilim, sizden de bir değerlendirme almak istiyorum. Hedef Pazar, yakın coğrafyadır Recep Konuk: Hedef pazarla ilgili, özellikle gıdada yakın coğrafyayı ihmal etmemeliyiz. Çünkü kültürel hısımlığımız olan coğrafyalarda damak tadımız birbiriyle çok örtüşüyor. Benzer tüketim alışkanlıklarımız var, ortak hassasiyetlerimiz var, yeme-içmede adeta birbirimizin kopyasıyız. Dolayısıyla özellikle gıdada yakın coğrafyaları ihmal etmemeliyiz diye düşünüyorum, onu öncelemeliyiz, ona dikkat etmeliyiz. İkincisi de, arkadaşların belki ölçekleri farklı olabilir, ama ben âcizane herkese dünyayı öneriyorum, yani hedef dünya olmalı. Şimdi Türkiye de 78 milyon insan yaşıyor, biz ürettiğimiz ürünlerle daha çok piyasadan pay almaya kalkarsak, birimizin azalttığını diğeri almış olur. Testin küçükse, deryanın kabahati ne? Hz. Mevlana ne güzel söylemiş; Sizin eğer testiniz küçükse, deryanın kabahati ne? Yani sizin 100 katı nüfusunuz dışarıda yaşıyor, onlar dururken sizin içerideki nüfusa dayalı, tüketime dayalı bir pazarı hedefliyor olmanızın ileriye dönük sıkıntılar oluşturacağını düşünüyorum. Dolayısıyla hedef dünya pazarı olmalı, dünyayı hedeflemeliyiz, zaten sınırlar, ticaretin önündeki engeller her gün azalıyor. Herhangi bir ülkede, herhangi bir yerleşim yerinde, toplu iğne bile üretiyorsanız, dünyanın öbür tarafında üretilen toplu iğneyle rekabet edeceğini, onun fiyatıyla, kalitesiyle, marka değeriyle yarışacağını varsayarak dünyayı hedeflemek zorundasınız. Burada bulunan gençlere, âcizane, 78 milyonun dışındaki tüketimi esas alan bir pazar hedeflemelerini özellikle tavsiye etmek istiyorum. 261

264 GELECEKTE MARKALAŞMA Sayın Başkan iyi söyledi, ben hatırlıyorum, belki gençler çok iyi bilmiyor: Rahmetli Özal, kalemle 16 milyar dolar diyordu 80 li yıllarda hedef olarak. 16 milyar dolar o günkü Güney Kore nin ihracatıydı. Rahmetli Özal bize onu hedef göstermişti. Türkiye çok şükür, bugün 160 milyar dolarlara geldi. Özellikle son 10 yılda çok büyük bir devinim yaşadı. Bunu hiç kimse siyasi olarak bir yere konumlandırmasın. Kılçıksız 4 yıl kazandık Özellikle söylemek istiyorum; bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde, ekonomik istikrar mutlaka siyasi istikrarı da gerektiriyor. Siyasi istikrar yoksa, ekonominizi çok iyi planlayamıyorsunuz. Dolayısıyla kılçıksız bir 4 yıl yakalamış olduk, önümüzde seçimsiz, kılçıksız, kemiksiz bir 4 yıl var. İnşallah hep birlikte bunun içini de doğru doldurarak, ülkenin hedeflerinin gerçekleştirildiği, o yeni büyük Türkiye yi, inşallah çok özlediğimiz, çok hasretini duyduğumuz, dün hâkim olduğumuz -Osmanlı ile, Selçukluyla hâkim oldukdünyanın dört bir yanına hakim oluruz. İşte onu yeni yakalamaya başladık, üzerimizdeki baskı da birazcık bundandır, onu da söyleyeyim. Yani Türkiye nin gelişmesinden kaygı duyanların özellikle baskısının da olduğunu, olacağını var sayarak, onları da öngörerek önümüzdeki günlerde ekonomik sıçramanın daha da katmerleneceği yeni büyük Türkiye yi elbette MÜSİAD ın değerli girişimcileriyle tesis edeceğiz. Ben çaya inanıyorum Güven Borça: Gelecekle ilgili bir öngörüde bulunmam gerekirse bunların daha kıymete bineceğini söyleyebilirim. Sağlıklı gıdanın bir trend olacağını düşünüyorum. Sürdürülebilirlikle ilgili, gezegenle ilgili konuların önem kazanacağını düşünüyorum. Gıdada, mesela ben çaya inanıyorum. Kahvede Batı nın yaptığı inovasyonları ki, birisi filtreyi bulmuştur, birisi espresso makinesini bulmuştur, birisi otomatize etmiştir. Bugün Berlin deki İFA Teknoloji Fuarı nda Samsung un standından LG nin standından daha büyük bir kahve holü vardı. Kahve üstüne herkes yatırım yapıyor, niye biz çay üstüne bir şeyler yapmıyoruz? Sağlık, sürdürülebilirlik, bunları öngörüyor olmamız lazım. Bizim çay zincirleri oluşturuyor olmamız lazım, bir Starbucks ın karşısına koyup Al, bu da çay dememiz, al bu da simit dememiz lazım. Burada görüyorum fırsatı. Hepinize çok teşekkür ediyorum, MÜSİAD a çok teşekkür ediyorum. 262

265 263

266 MODERATÖR / GÜVEN BORÇA Last but not least Bu yazıya İngilizce başlık atmamın sebebi bir özenti veya Türkçemin zayıflığı değil. Dikkatinizi çekmek. Eğer okumaya devam ediyorsanız da bunu başarmışım demektir. MÜSİAD Vizyoner 2015 in son oturumu (muhtemelen bu kitabın da son bölümü) bizimkiydi. Ve izleyiciler sonuna kadar dikkatle dinlediği için böyle bir başlık atma lüksüm var sanırım. Başlıktaki ifadeyi de şu şekilde çevirebilirim; Sıralamada sonuncuyuz ama önem sırasında en sonda değiliz. Ya da olmamalıyız. Çünkü bizim konumuz olan MARKA, manidar bir şekilde şu an Türkiye nin en önemli meselesi. Ülkenin geleceği için kafa yoran herkesin söylediği gibi Türkiye nin yeni bir hikayeye ihtiyacı var ve bu hikayenin en önemli aktörlerinden biri markalaşma olmalı. Halbuki ülkenin ve şirketlerin şu an önceliği marka gibi görünmüyor. Biz de elimizden geldiğince markalaşmanın gündemin ön sıralarına taşınması için çalışıyoruz. Henüz marka şehir üreten başkan yok MÜSİAD ın isabetli bir şekilde 2012 yılında gündeme getirdiği gibi, ülkemiz Orta Gelir Tuzağı na yakalanma riskiyle karşı karşıya. Bundan kurtulmanın yolu ise ürettiklerimizde ve sattıklarımızda katma değeri artırmak. Bunun için de öne çıkan kavramlar; ARGE, Tasarım, İnovasyon ve Marka şeklinde tarif ediliyor. Açıkçası bu dörtlü içinde marka hep en son sırada sayılıyor ve ona haksızlık yapılıyor. Şahsen yeterince gündeme getirilmediğini, geldiğinde de yanlış yerden bakıldığını düşünüyorum. Örneğin birçok yönetici marka şehir lafı ediyor ama ülkemizde global literatüre girecek bir marka şehir çalışması henüz yapılmadı. Başkanlarımız altyapı yatırımlarını markalaşmak olarak görüyorlar ve fena yanılıyorlar. Tamam, seçimleri kazanıyorlar ve kayda değer bir hizmet üretiyorlar belki ama bunu markalaşmak olarak adlandırmak yanlıştır. İşte bu düşüncelerle, Türkiye nin marka potansiyelini ateşlemek gayesiyle Marka Konseyi ni (Marka Danışmanları ve Yöneticileri Derneği) kurduk. MÜSİAD yöneticileri de teveccüh gösterdiler ve beni Vizyoner 2015 e moderatör olarak çağırdılar. Şanslıydım çünkü çok güçlü bir konuşmacı ekibimiz vardı. Ülkemizin en önemli marka başarılarından LC Waikiki den Sayın Vahap Küçük, Anadolu da ciddi bir çıkış yakalayan Torku markasını temsilen Sayın Milletvekilimiz Recep Konuk ve Ekonomi Bakanlığı ndan Turquality projesini temsilen Sayın Mehmet Ali Kılıçkaya. Tabii ki binden fazla izleyiciyi salonda tutan şey, marka konusu kadar başarılı ve karizmatik konuşmacılarımızdı. 85 milyon lirayı kaybedip zirveye oturdu Böyle güçlü ve marka bir ekibe sorular sormak da hiç zor değildi, takdir edersiniz. İki saate yakın süren keyifli sohbeti şöyle özetleyebilirim: LC Waikiki çok ciddi bir marka başarısı ve her başarılı markanın olduğu gibi, onların da geçmişte çok önemli tercih ve vazgeçişleri var. Vahap Bey in bu alanda verdiği örnek çok çarpıcı idi. Perakendede markalaşma kararını aldıklarında toptan kanaldaki 85 milyon TL cirodan bir günde vazgeçmişler ve şirketi neredeyse sıfırlamışlar. Ancak sonrasında gelinen nokta malum. Bu örnekten de anladık ki her şeyi birden yapmaya çalışınca hepsinden azar azar oluyor. Şirketler de, ülke de vasatlıktan kurtulamıyor. Markalaşmak için karar ve irade gerekiyor. Konuşmada verilen bambu örneği de kendilerine çok yakışıyor. Merak eden internetten araştırsın bambu nasıl büyüyor diye. Çünkü LC Waikiki markası tam da öyle büyümüş. 264

267 Vahap Bey in bir soruya verdiği cevap da çok çarpıcı idi. Kendilerinin önemli rakiplerinden birinin yaptığı başarılı bir kampanyayı övdü ve rakibini onurlandırdı. Bizim piyasa için öğretici olacağını umuyorum, çünkü rakip düşman değildir. Nihayetinde herkes aynı teknededir ve bazı durumlarda birlikte hareket edip pastayı büyütmeyi bilmek gerekir. Bu yüzden ülkemizdeki işbirliği kültürünü kesin geliştirmemiz gerekir. Tabii ki Vahap Küçük çok vizyoner ve kararlı bir lider ama markalaşma aynı zamanda bir ekip işi. Kendi şirketlerinin araştırmadan, danışmanlık hizmetlerinden çok iyi yararlandığını, çok değerli profesyonellere sahip olduğunu da belirtti. Tarıma dayalı sanayinin markalaşma taarruzu: Torku İkinci konuşmacımız Recep Konuk da tanışmaktan çok keyif aldığım renkli ve heyecanlı bir yönetici idi. Başarıları da ortada. Doğruya doğru, yıllardır orta Anadolu dan çok sayıda marka girişimine şahit oluyoruz. Hepsini heyecanla karşılıyoruz ama öbür taraftan da çoğunun sağlam bir temeli olmadığını görüyoruz. Bunun önemli bir istisnası Torku markası olacak gibi görünüyor. Gerçekten güçlü bir çıkış yaptılar ve sağlam adımlarla gidiyorlar. Ürünleri, duruşları, söylemleri dikkat çekiyor. Ancak esas önemlisi, bunu bir kooperatifin yapıyor olması. Malumunuz, ülkemizde çok önemli şirketler bile aile içi çekişmeler yüzünden ciddi zararlar görüyor, bölünüyorken bu kadar insanı bir araya getirip bu başarı öyküsünü yapmak takdiri fazlasıyla hak ediyor. Recep Konuk son dönem başarılarını savunmadan taarruza geçmek olarak tarif etti ki çok yerinde bir ifade oldu. Genelde Türk tarımı devlet desteğiyle günü kurtarma üzerine çalışır. Pankobirlik ve Konya Şeker bunun bir istisnası olarak ortaya çıktı ve çok başarılı hamleler yaptı. Bunun ülkeye örnek olması lazım. Bir bütün olarak Türk tarımının ve tarıma dayalı sanayinin markalaşma taarruzuna geçmesi lazım. Recep Konuk Türk tarımının geleceği adına da çok güzel şeyler söyledi, değerli tespitlerde bulundu. Tarıma bakış açımızı ve hesaplama yöntemlerini değiştirmemiz gerektiğini anlattı. Kendisinin sesini bundan böyle Ankara da da daha fazla duymak istiyoruz. Turquality, bir iş yapma kültürüdür Ve son olarak Mehmet Ali Kılıçkaya Turquality odaklı bir konuşma yaptı. Şahsi görüşüm, Turquality nin çok özgün ve iyi niyetli bir program olduğu, Türk şirketlerinin bunun hakkını veremediği şeklindedir. Ben bunu ifade ettikten sonra Mehmet Ali Bey de ana hatlarıyla bunu teyit etti ama Turquality nin ilk on yılında altyapının kurulduğunu, sistemin oturduğunu, bundan sonraki on yılda dünya markaları görmeye başlayacağımızı belirtti. Doğru. Markalaşma biraz sabır gerektiriyor. Kendisinin en önemli mesajı, Turquality nin bir destek programı değil bir iş yapış kültürü olduğu idi. Katılmamak elde değil. Ülkede çok alanda teşvikler var ancak şimdiye kadar bunların çoğu günü kurtarmak amaçlı idi. Bakış açılarını ve iş yapış biçimlerini değiştirmeye yönelik fazla bir çaba görünmüyordu. İşte Turquality nin farkı burada. Bu desteği almak isteyen firmalar önce bir sınavdan geçecekler, sonra kendi marka yönetimi organizasyonlarını global standartlara getirecekler ve programa girmeye hak kazanacaklar. Sonrasında ise yine uluslararası yönetim esaslarına uygun bir pazarlama planı hazırlayıp desteği alacaklar ve sonuçları ölçüp hesabını verecekler. Evet, markalaşma böyle bir şeydir. Devletin hedefi de firmaların fuar veya seyahat giderlerini karşılamak olmamalıdır. Benim görüşüme göre sadece bu amaçla programa girenler zamanla elenecek, eleğin üzerinde kalanlar da dünya liginde mücadele edeceklerdir. Özetle bunları konuştuk. Yeni trendleri takip etmemiz, fındık gibi yerel değerlerimizi markalaştırmamız, yeni coğrafyalara açılmakta daha cesur davranmamız konularında konuşmacılarla mutabık kaldık. Umuyorum ki ülkemizin geldiği bu noktada, önümüzdeki dönemden itibaren daha çok marka konuşacağız ve ülkemizin marka potansiyelini hep birlikte ateşleyeceğiz. Marka Konseyi bu amaçla sesini yükseltecek. Vahap, Recep ve Mehmet Ali beyleri tanıyınca bu umudum daha da arttı. 265

268 266 GELECEKTE MARKALAŞMA

269 267

270 GÖRÜŞLER Gıda Tarım ve Hayvancılık Sektör Kurulu Başkanı İsa Albayrak: Tarımda en büyük eksiklik, planlama yokluğu Gıda Tarım ve Hayvancılık Sektör Kurulu Başkanı İsa Albayrak, hem gıda hem de perakende sektöründe faaliyet göstermenin getirdiği geniş birikimle sektör kuruluna başkanlık ediyor. Albayrak, ülke istihdamının büyük kısmının tarımda olduğunu ancak bu istihdamın kayıt dışı olduğunu belirterek, Tarımda istihdam edilenlerin oranı yüzde 50 civarındadır diyor. Türkiye de tarımını genel ekonomik büyümenin üzerinde gerçekleşmediğine dikkat çeken Albayrak, şu önemli tespitleri yapıyor: Türkiye deki yılları arasındaki ortalama büyüme oranı yüzde 3, ama tarım ve hayvancılıktaki büyüme oranımız maalesef yüzde 2,3 olmuş. Büyüme oranındaki bu düşüş aslında beraberinde üretimden kopmayı getiriyor. İnsanların tarım ve hayvancılığı bir yaşam tarzı olarak görmeleri gerekirken bugün artık büyük şehirlere göç ediyorlar. Niçin? Çünkü insanlar günün gelişen şartlarında yeni sektörlere yönelmeye çalışıyorlar. Albayrak, geleneksel tarım ve hayvancılığın endüstriyel tarım ve hayvancılığa dönüştüğüne işaret ederek, bakıyorsunuz Hollanda, İsrail gibi ülkelere, Türkiye ile mukayese edildiğinde, çok daha dar alanlarda daha yüksek üretim yapıyorlar. Peki, Türkiye deki sıkıntılar nedir? Bizim özellikle tarımda yapısal reformları gerçekleştirmemiz gerekiyor diye konuşuyor. Tarım sektöründe çok ciddi başarılar elde edildiğini, ancak bunların yeterli olmadığını kaydeden Albayrak, niçin hâlâ patates, buğday, kuru fasulye, kırmızı mercimek ithal edildiğinin sorgulanması gerektiğini dile getiriyor. Albayrak, ithalatın sebebinin planlama eksikliği olduğuna değinerek, 2014 yılında Başbakanlık genelgesiyle oluşturulan komisyonun aktif olarak çalıştırılmasını istiyor. Albayrak, Türkiye şu anda çok ciddi potansiyeli barındırıyor. Ama planlama yapılması şart. Bu planlama yapıldığı takdirde 2023 te de, 2073 te de Türkiye kesinlikle gıda ve hayvancılık konusunda çok ciddi ivme kazanacak bir duruma gelir şeklinde konuşuyor. 268

271 Gıda, Tarım ve Hayvancılık Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Vet. Dr. Can Demir: Gıda sadece ticarî değil, stratejik bir sektördür de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Vet. Dr. Can Demir, tarım ve hayvancılığın artık aile besiciliği ve aile çiftçiliği konumundan çıkıp uluslararası bir yarışa dönüştüğüne işaret ederek, Son 10 yıl içinde hızlı gelişmeler oldu. Özellikle tavukçulukta önemli yol kat ettik, ihracatta yol alabilecek konuma geldik. Kırmızı et de sektörün sorunları için 20 maddelik bir kitapçık hazırladık. Beklentilerimizi yetkililerin önüne koyup takipçisi olacağız. Dünya ile yarışır hale gelme hedefimizi, heyecanımızı koruyoruz diyor. Gıda, tarım ve hayvancılık sektörünün sadece ticari açıdan ele alınamayacağını kaydeden Demir, Bu yarışta sadece para getiren sektör olduğu için değil, stratejik bir sektör olduğu için de günü yakalamak durumundayız tespitinde bulunuyor. Türkiye nin sektörde hızlı bir gelişme içinde olduğunu bildiren Demir, şöyle devam ediyor: İspatı şuradadır: Avrupa Birliği normlarına uyduğumuz için en son çıkan Gıda Yasası, AB Heyeti tarafından kabul edilebilir kriteriyle taçlandırıldı. Yalnız bu işlerin yapılmasıyla, yazılması arasında biraz mesafe var. Bunun farkındayız. Ama önümüzdeki döneme hızla giriyoruz. Sözgelimi gıdalarda izlenebilirlik, tam vizyoner yapıya uygun bir çalışma. Bugün aldığınız bir sütün üzerine akıllı telefon veya özel cihazları kullandığınızda, hangi inekten sütünün sağıldığını, sütün sağım saatini, o ineğin ırk özelliklerini, sağımcının adını, kimliğini, nereden nereye taşındığını, kaç derecede taşındığını öğrenebileceğiz. Buna doğru hızla ilerliyoruz. 269

272 GÖRÜŞLER Tekstil ve Deri Sektör Kurulu Başkanı Mehmet Şahin: Türk tekstili kalitelidir, en iyi mağazalarda satılır Tekstil ve Deri Sektör Kurulu Başkanı Mehmet Şahin, tekstil sektörünün uzun yıllar Türkiye nin lokomotif sektörlerinden birisi olduğunu hatırlatarak, artık tekstilde katma değer üretecek markalaşma yatırımlarının teşvik edilmesi gerektiğini söylüyor. Tekstil en çok istihdam oluşturan sektördür diyen Şahin, 80 li yıllar tekstil sektörü ile günümüz arasında şu kıyaslamada bulunuyor: 80 li, 90 lı yıllarda imalat yapmak zordu, satmak kolaydı. Şimdi ise imalat yapmak kolay, satmak zor. Çünkü ciddi bir rekabet var dünya çapında. Bunun için de markalaşmanız gerekiyor, kalitenizi artırmanız gerekiyor, her sezona uygun kreasyonlar yapmanız gerekiyor, estetiğe çok ciddi önem vermeniz gerekiyor. 80 li yıllardan bir farkı da şu: Türkiye katma değeri daha yüksek ürünler üretmeye başladı, dünyaya açılan markalarımız oluşmaya başladı. Markalaşmanın önündeki en büyük engelin eğitim sistemi olduğunu kaydeden Şahin, Birincisi yeni yetişen, okuyan gençlerin bu konuda bilinçli yetişmemesidir. İkincisi de satış yaptığımız üründen ne kadar kâr ederiz düşüncesidir, yani uzun vadeli düşünmemektir. Ayrıca Ar-Ge çalışmalarına şirketlerimizin yeteri kadar kaynak ayırmamalarıdır diyor. Türkiye nin kaliteli ve uygun fiyatlı ürünleriyle dünya piyasalarında tekrar görüneceğinin altını çizen Şahin, Görüneceğiz, çünkü kalitesizliğin insanlar tarafından tercih edilmediği bir döneme girmeye başladık. Ürünlerimizi dünyada yapılan fuarlarda gerekli şekilde tanıtabilirsek yeniden o eski Türk tekstili kalitelidir havasını yakalayabiliriz şeklinde konuşuyor. Tekstilimizin dünü iyiydi, dünden bir sonraki dönem çok iyi değildi, ama bundan sonra iyi olacak. Bugün iyiliğin başlangıç dönemindeyiz diyen Mehmet Şahin, tekstil sektörü için gelecek vizyonunu şöyle özetliyor: Vizyonumuz şu: Dünyanın gelişmiş ülkelerinde özellikle Türk tekstil ürünlerinin aranıyor olmasını, en kaliteli caddelerde, en kaliteli mağazalarda kendi markasıyla ürün satan markaların oluştuğu bir dönemi ümit ediyorum, bunun için çalışıyoruz. 270

273 Tekstil ve Deri Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Serkan Ünübol: Dinamik markalara, dinamik işadamlarına ihtiyacımız var Tekstil ve Deri Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Serkan Ünübol, Türkiye ekonomisinde, inşaat ve tekstil sektörlerinin ucuz ve nitelikli işgücü istihdamıyla sosyal sıkıntıların önlenmesinde önemli rol oynadığını söylüyor. Ünübol, O yüzden tekstil sektörü özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için çok hayati sektörlerden bir tanesidir diyor. 80 li yılların tekstil sektörü için bir dönüm noktası olduğuna işaret eden Ünübol, O dönem teşviklerle çok ciddi bir ihracat dönemi yaşandı. Çok ciddi imalat anlamında yapılanma gerçekleşti. Buradaki en büyük sıkıntı, bu imalat ve iş gücü anlamındaki ihracat bacağında hiçbir zaman Türkiye bir marka çıkartamadı. Avrupa nın bir fasoncusu konumunda devam etti. Şu anda Türkiye deki eğer biz bu markalaşma işini de çözebilsek sektörde çok çok daha iyi bir noktaya gelebiliriz tespitinde bulunuyor. Tekstili psikolojik olguların geçerli olduğu bir sektör diye tanımlayan Ünübol, tekstilde moda ve tasarım gibi unsurların neredeyse teknolojiden daha önemli hale geldiğini vurguluyor. Tekstil sektörünün geçmişi ile bugününü kıyaslayan Ünübol, şu tespitlerde bulunuyor: yıl önce Avrupa nın ve dünyanın ve Amerika nın direk fasoncusuyduk, bir nevi atölyecisiydik. Çok ucuz kârlarla ciddi imalat yapıyorduk ama işin kaymağını biz yemiyorduk. Şuanda durum biraz daha farklılaştı, fasonculuk biraz daha Çin ve Uzak Doğu ya kaydı. Bizde lojistik ve birazcık daha hani modayla ilgili kısımlar kaldı. Kalitemizden ötürü biraz daha kârlı işler yapmaya başladık. Bana kalırsa şuandaki durumumuz 10 sene öncekinden daha iyi. Ünübol, tektstil sektöründe gelecek vizyonunu ise yeni markalar olarak açıklıyor ve ekliyor Bizim yeni, genç, dinamik markalara ihtiyacımız var. Bunun için de yeni dinamik genç iş adamlarına ve girişimcilere ihtiyacımız var. 271

274 GÖRÜŞLER Dayanıklı Tüketim, Mobilya ve Orman Ürünleri Sektör Kurulu Başkanı Abdurrahman Burak Pehlivan: Mobilyada 4-5 kat daha fazla büyüme potansiyelimiz var Dayanıklı Tüketim, Mobilya ve Orman Ürünleri Sektör Kurulu Başkanı Abdurrahman Burak Pehlivan, sektör kurulu olarak temel amaçlarını, üyelerini daha aktif hale getirmek, farklı ortaklık yapılarının gelişimini sağlamak şeklinde açıklıyor. Ortadoğu toplumlarında aile yapısının önemsenmesinden dolayı mobilya ve beyaz eşya gibi ev ihtiyaçlarının çok daha fazla tüketildiğini vurgulayan Pehlivan, Almanya gibi gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında, mobilya sektörünün 4-5 kat daha fazla büyüme potansiyelinin olduğunu görüyoruz. Beyaz eşya sektöründe ise Türkiye deki beyaz eşya üreticileri Avrupa nın hâkimi diyebiliriz. Mobilyada tasarım bağlamında ise Avrupa ülkeleri öne çıkıyor. Dolayısıyla tasarım odaklı çalışılarak markalaşmayla birlikte bu sorunu aşabiliriz. Bu noktada Türkiye nin gideceği çok yol var diyor. Mobilya sektörünün 10 yıl öncesine göre tahmin edilemeyen bir noktaya geldiğini ve her sene yüzde 2-3 büyüdüğünü kaydeden Pehlivan, Beyaz eşya sektöründe de önceki dönemlerde ihraç edilemeyen ürünleri, şu an üretir durumda ve ihraç eder durumdayız. Avrupa da pazarın yarısına hâkimiz diyor. Türkiye nin beyaz eşyada elde ettiği başarıyı işçi maliyetlerinin Avrupa da yükselmesi ve Avrupa nın Uzak Doğu ülkeleri ile Çin e kota uygulamasının sağladığı avantaja bağlayan Pehlivan, şöyle devam ediyor: Mobilyada da Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya ülkelerinde Türkiye moda merkezidir. İnsanlar mobilya alırken modayı da takip etmek durumundalar. Burada İstanbul çekim merkezi Bu coğrafyada savaşların bitmesi halinde, 30 senede tüketilecek mobilya ve beyaz eşya 3-5 sene içinde talep edilecek. Mobilyada ihtiyacın markalaşma ve moda merkezi olmak olduğunu ifade eden Pehlivan, Bir mobilyayı İtalyan bir firma 10 kat, 20 kat daha pahalıya yapabiliyor. Aynı kalitede ürünler çıkartabilmemize rağmen, markalaşma veya marka merakından dolayı bu fark maalesef oluşuyor. Daha gidecek çok yolumuz var. Yani bu şekilde hesapladığınız zaman 10 kat daha büyüyebiliriz öngörüsünde bulunuyor. 272

275 Dayanıklı Tüketim, Mobilya ve Orman Ürünleri Sektör Kurulu Başkan Yardımcısı Recep Polat: Başarının anahtarı kaliteli üretim, markalaşma ve nitelikli insan Dayanıklı tüketim ürünlerinin evden işyerine insanın bulunduğu her mekanda yer aldığına işaret eden Recep Polat, Dayanıklı tüketimin olmadığı hiçbir yer yok. Bu nedenle bizim için en önemli sektörlerden biridir diye konuşuyor. Sektörün geçmişiyle bugününü kıyaslamanın mümkün olmadığını belirten Polat, şöyle devam ediyor: Kıyaslamaya kalkarsak geçmişle şu andaki durumun arasında çok büyük farklılıklar var. Kalite, marka ve insanların bu konuda bilinçliliği çok ön plana çıktı. Sektörün geleceği de çok açık görünüyor. Sektörün bugünkü seviyeye gelmesini üç unsura bağlıyor Recep Polat: İnsanların kaliteli ürün yapması, dürüst olması ve işini sevmesi. Dayanıklı tüketim ve mobilya sektörünü, kaliteyi ve güveni ihmal etmediği sürece önü açık bir sektör olarak niteleyen Polat, Türkiye nin tüm dünyada tanınan kendi markaları üretmesi gerektiğini vurguluyor. Polat, İnsanlar dünyayı geziyorlar, dolaşıyorlar, markalarla buluşuyorlar, oradaki markaların neler yaptığını öğreniyorlar. Projeleriyle, bilgileriyle iyi bir noktaya geleceklerini tahmin ediyorum diyor. 273

276 DEĞERLENDİRME / KEREM ALKİN Türk ekonomisinin genetiği ni yüksek katma değer e dönüştürelim 10 bin yıldır uygarlıkların beşiği kavşak noktası olmuş bir coğrafyada, etkileyici tarihi olan bir ülkede yaşayan bir akademisyen olarak, bir süredir, ekonomik genetik kavramı üzerine kafa yoruyorum. Türkiye, Çin ve Japonya gibi, imparatorluk geleneğinden geliyor. Bu nedenle, imparatorluk tebaası olmanın tüm gelenekleri, tüm DNA sı hep içimizde yıl savaşmışız, hiç boynumuzu bükmemişiz; hep Zümrüdü Anka Kuşu gibi küllerimizden yeniden doğmuşuz. Bu toprakların maruz kaldığı tüm zorluklara rağmen, yine bu toprakların sahip olduğu bereket ile dünya ekonomisinde hep ilk 20 ülke içerisinde yer almışız. Asya, 1000 ile 1800 arası dünya milli gelirinin yüzde 60 ından fazlasını üretirmiş lerde, Avrupa ülkelerinin yürüttüğü sömürgecilik en etkili dönemini yakaladığında, Asya küresel üretimdeki ağırlığını yüzde 20 lerin altına kadar kaybetmiş. Bugün ise, küresel sistemdeki üretim rolü tekrar geri geliyor da, Asya payını yeniden yüzde 45 in üzerine çıkaracak. Türkiye topraklarında bulunan en eski tekstil ürünün 274

277 8500 yıl önceye dayandığı dikkate alındığında, Türkiye nin üretim azmine de hiç şaşırmamamız gerekiyor. Mezopotamya, Türkiye Cumhuriyeti nin sınırları içerisinde kalan bu topraklar, Anadolu muz, binlerce yıldan bu yana tarım, imalat sanayi ve inşaatın üretim merkezi olmuş. Yani, bu üç önemli sektör binlerce yıldan beri bu topraklarda varlığını sürdürüyor. Küresel üretimde Doğu nun yeniden yükselişi Bir ülkenin topraklarında, belirli bir sektör binlerce yıldan bu yana üretim gerçekleştirmiş ise ve ülkenin her karış toprağına, her insanına işlemiş ise, bunu o ülkenin DNA sından, genetiği nden artık sökemezsin. Bu nedenle, Türkiye nin tarımda, imalat sanayinde ve inşaat sektöründe başarısız olması ihtimal dahilinde bile olamaz. Nitekim, eğer Çin den sonra, dünyada Türk müteahhitleri ikinci sırada yer alıyorlarsa, Türk şirketleri ülkemizde ve dünyada birbirinden önemli inşaat projelerine imza atıyorlarsa, bu beceriyi Türkiye nin DNA sından söküp atamazsınız. Nasıl ki, tarım ve imalat sanayi, inşaat ve imar faaliyetlerindeki becerimizi sökemeyeceğiniz gibi. MÜSİAD ın misyonu da, Türk Ekonomisi nin genetiğindeki, DNA sındaki gücü, üretkenliği, katma değeri ortaya çıkarmak, güçlendirmek, ileriye taşımakla birebir uyuşuyor. Türk Ekonomisi, nasıl ki çekirdeğindeki gücü keşfetmek adına vizyoner ve inovatif olmak zorundaysa, MÜSİAD da, ihmal edilmiş ve ötekileştirilmiş Anadolu Sermayesini bir çatı altında birleştirerek, onun önünü açmak, Türk ekonomisinin yükselişinde hak ettiği payı almasını sağlamak, Anadolu Sermayesine özgüven aşılamak için kuruldu ve bugün ulusal ve uluslararası düzeyde misyonu adına üstlendiği rol gösterici rolü ile, 25 yılda etkileyici bir yol kat etti. 21. Yüzyıl, gezegenimizde yaşayan, bugün sayıları 7.5 milyara ulaşmış ve 2050 de 9.6 milyara ulaşması beklenen insanoğlunun yaşamını kolaylaştıracak fırsatlar kadar, yaşamını zorlaştıracak tehlike ve tehditleri de barındırmakta. Söz konusu tehdit ve tehlikelerle baş edebilmek, bertaraf edebilmek, eşitliğe ve adalete dayalı, yeryüzünde üretilen katma değerin tüm dünya vatandaşları arasında daha adilane dağıldığı bir sistemi, bir yapıyı oluşturmaktan geçiyor. Dünyayı sürdürülebilir kılacak, çatışma ve savaşları sona erdirecek en temel konu, adil bir sistemin oluşmasından geçiyor. MÜSİAD ın kurucularının müstakim, mütedeyyin, müdrik ve müstakil olmak adına, belirledikleri değerlerinin rehberliğinde erdemli bir topluma giden yol haritası da, küresel ekonomik sistemin sürdürülebilirliği ile birebir örtüşmekte. MÜSİAD ın kuruluş felsefesi, temel hedefi, küresel ekonomik sistemde Doğu nun yeniden yükselişiyle birlikte, Anadolu nun bu yükselişte hak ettiği payı almasıyla doğrudan ilintili. Anadolu Sermayesinin hak ettiği payı alabilmesi ise, ulusal ölçekte olduğu kadar, uluslararası ölçekte işbirliği ile mümkün. Bu nedenle, geride bıraktığı 25 yılda, ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekleştirdiği, gerçekleştirmekte olduğu ve gelecek 25 yılda da gerçekleştirmeyi sürdüreceği tüm etkinlik ve zirvelerle, MÜSİAD, Türk iş dünyasına, Anadolu Sermayesine, küresel sistemdeki olağanüstü değişimin, Türk Ekonomisi nin bu değişime nasıl ayak uydurması gerektiğinin ipuçlarını vermeye çalışıyor. Vizyoner 15 Sektörler Zirvesi de işte bu anlayışla ortaya çıktı ve başarıyla gerçekleştirildi. Zirveye katılan, Türk iş dünyasının temsilcilerine Gelecekte Yeni Pazarlar, Gelecekte Yeni Sektörler, Gelecekte Teknoloji, Gelecekte İnsan Kıymetleri ve Gelecekte Markalaşma başlıklarıyla, önümüzdeki 10 ve 25 yılda küresel ekonomik sistemde gözlenecek büyük değişime karşı, Türk şirketlerinin, işletmelerimizin, KO- Bİ lerimizin nasıl hazırlıklı olmaları gerektiği yönünde değerli bilgiler aktarıldı. Dünya ekonomisinin önde gelen aktörleri ve kurumlarının, her şeyin interneti, 4. Sanayi Devrimi gibi ciddi ölçülerde vizyon, strateji ve yol haritası gerektiren hususları yoğun olarak tartıştığı bir küresel ortamda, MÜSİAD ın, vizyonu ve misyonuna yakışır bir şekilde, Vizyoner 15 Sektörler Zirvesi ile, 1,6 milyon çalışanın sorumluluğunu taşıyan üyelerinin ve Türk iş dünyasının gündemine, küresel rekabetin hangi alanlarda, ne tür bir içerikle yoğunlaşacağı konusunda kritik ipuçlarını aktarmasını alkışlamak gerekir. 275

278 DEĞERLENDİRME / KEREM ALKİN 4. Sanayi Devrimi yle, insan kaynakları ndan insan kıymetleri ne Dünya ekonomisinin mal ve hizmet üretimi açısından gerçekleştirdiği büyük sıçramaları Sanayi Devrimi olarak adlandırıyoruz den itibaren başladığı varsayılan 1. Sanayi Devrimi, başlangıçta suyun itici gücünden yararlanılarak, mekanik üretim ekipmanlarına dayalı yeni bir üretim süreci oluşturmaktı de, üretim sürecinin önemli bir parçasını oluşturmaya başlayan buhar makineleri, 19. Yüzyıl ı da Kömür Yüzyılı yaptı ve 1. Sanayi Devrimi ne buhar ı da kattı. 2. Sanayi Devrimi, 1870 ile 1913 arasında, elektrik motorları, içten patlamalı motorlar (sıvı yatıkla çalışan), okyanusları aşan, kıtalararası telgraf hatları ve radyo dalgaları ile gerçekleşen aşamaydı. İstihdam, işgücü ve personel kavramı, 2. Sanayi Devrimi ile hayat buldu. 2. Sanayi Devrimi elektrik enerjisi devrimi anlamına geliyordu. 2. Sanayi Devrimi, aynı zamanda fabrikaları kütle üretimi ile tanıştırdı. 3. Sanayi Devrimi, 1950 den günümüze kadar süregelmekte olan Dijital Devrim dönemi olarak ifade edilebilir. Bununla birlikte, esas etkisini 1969 dan itibaren hissettirmiştir. Bilgisayarın, elektroniğin ve nihayetinde, internetin insanoğlunun ve iş dünyasının hayatına girmesi anlamına gelen 3. Sanayi Devrimi, ya da Dijital Sanayi döneminin belli başlı buluşları arasında nükleer enerji, sentetik ürünler, bilgisayar teknolojisi,robot ve android teknolojisi, mikroelektronik teknoloji benzeri yenilikleri; bunun yanı sıra, fiber optikler ve ileri telekomünikasyon teknolojilerini, biyogenetikler, biyotarım, lazer sistemleri gibi başlıca buluşları sıralanabilir.. Şimdi, dünya ekonomisi 4. Sanayi Devrimi ni konuşuyor. Bilgisayar programları gibi, Endüstri 4.0 olarak da adlandırılan bu süreç, küresel boyutta, sanayi üretimini yüksek teknoloji ile donatma, makineler arası iletişim çağına geçiş (M2M) ve buna bağlı olarak kaynak verimliliği ile ekolojik dengeyi koruyucu, yeşil büyüme ve yeşil enerji dönemine geçmek anlamına geliyor. Ancak, bir o kadar da, insanoğlu ile makineler arasındaki bariyerlerin belirlenmesi, insanoğlunun ekonomideki konumunun yeniden tanımlanması da bir o kadar önemli olacak. Nitekim, Vizyoner 15 Sektörler Zirvesi nde, Gelecekte İnsan Kıymetleri Paneli nin başlığı, insan kıymetleri ifadesinin anlamı ve taşıdığı mesaj kadar isabetliydi. Önümüzdeki dönem, 21. Yüzyıl ın yükselen değerleri adına, insanoğlunu, üretimde artık bir kaynak olmaktan çıkarıp, bir kıymet noktasına yerleştirmeyi gerektiriyor. Panelin moderatörlüğünü gerçekleştirmiş olan Ali Saydam, MÜSİAD ın yaklaşımını, Platon un ünlü deyişi ile tanımlamış: Korkanlar köle olur, korkmayanlar efendi. Üretimde insanın rolüne kaynak olarak yaklaşmak yerine, kıymet olarak yaklaşması itibariyle, MÜSİAD ın gösterdiği cesaretle, önemli bir yol açtığını belirten Ali Saydam, kıymet bilmenin önemine katma değer getiren herkesin, elbette MÜSİAD ın, hayırlı bir iş yapmakta olduğunu da vurguluyor. Saydam, zirveye Geleceğe İş Yapmak başlığını koyarak, MÜSİAD ın, soyutlama stratejisi çerçevesinde, zirveye olağanüstü bir katma değer kazandırdığının da altını çizmiş. Geleceğin teknolojisi ve Gelecekte Teknoloji 4. Sanayi Devrimi ile, bu yeni sürecin anlamı, daha fazla otomasyon sistemlerinden, robotlardan yararlanarak, zaman ve mekan kavramları açısından, yeni üretim prosesleri oluşturmayı, üç boyutlu yazıcılarla, dünyanın her noktasında her türlü hammadde, ara mamul ve nihai ürünün üretilebilmesi anlamına geliyor. Bu da, Türkiye nin orta ve yüksek öğretim sistemini, mekatronik, robotik, bilgi teknolojileri ve oto biyonik gibi meslekler için yeniden kurgulamamızı gerektirmekte. Endüstri 4.0 ı uygulamaya geçiren ülkeler üretimde verimliliği artırabildikleri, pazara ürün sürme süreçlerini olağan üstü kısalttıkları ve üretim sürecinde esnekliklerinin gelişeceği bir yapı oluşturacaklar. Bu sürece geçmeyi başaran ülkeler, hızla rakiplerine her yıl, adeta 5 yıllık bir fark atmış olacak. Zirve nin Gelecekte Teknoloji Panelinin moderatörü olan Hakan Altınay, konuyu, gelecekte teknolojinin evrileceğini öngördükleri aşamaları ve kurumların geleceğin yüksek teknolojisinde alacakları konum noktasında ele aldıklarını belirtiyor. Altınay, panelde de üzerinde hassasiyetle durulan bir nokta olarak, teknolojinin Türkiye yi kalkındıracak başlıca güç olduğunu belirtiyor. Bugün ve gelecekte de, yüksek tek- 276

279 nolojiyi kendi kaynaklarıyla üretebilen ve gerek bilgi, gerekse de ürün formunda ihraç edebilen ülkelerin, ekonomik olarak çok avantajlı bir konumda olacaklarını belirten Altınay, Türkiye de bu konuda farkındalık artsa da, henüz gelinen noktanın yeterli olmadığını, bu nedenle, ulusal teknoloji üretimi, üretilen yüksek teknolojili ürünlerle, uluslararası pazarda, ülke olarak söz sahibi olmamızı sağlayacak yöntemler ile, Türkiye yi bu hedefe ulaşmaktan alıkoyan etmenlerin, panelin ana eksenini oluşturduğunun altını çiziyor. Uluslararası araştırmalar, 4. Sanayi Devrimi ni, insan ve makineler arasındaki sınırların bulanıklaşması olarak gözlemlemekte. Dünyanın saygın yönetim danışmanlığı şirketlerinden Boston Consulting Group, yeni dönemin getirdiği iş yapma metotlarına yönelik, kritik önemde stratejiler önermiş. Dünya toplumlarının ekonomik büyüme, eğitim, finansal sistemler, coğrafi güvenlik, küresel ticaret, sağlık, yoksulluk gibi temel var olma alanları etkileniyor. Teknolojik dönüşüm, işletmeleri o kadar ciddi boyutlarda etkilemekte ki, ABD de halka açık şirketler arasında, kurulduğundan 5 yıl sonra, kapısına kilit vuran şirket sayısı yüzde 33 artmış durumd. Bu durum, büyük şirketler için bile geçerli ve yıllık 600 milyon dolarlık cirosu olan şirketlerin bile yüzde 20 si 5 yıl içinde kapanıyor. Uluslararası arenada en çok tartışılan konu, bugünün şirketlerinin yok olmalarını nasıl engelleyebilecekleri. Günümüzün şirketlerinin geleceği keşfetmesi için, geçmişteki başarı modellerinin kısıtlarından kurtulması ve evrim ile inovasyonun can damarı olan farklılıkları benimsemesi gerekiyor. Öncelikli strateji olarak, günümüzün işletmelerine, geçmişte başta şirketlerin başarı öykülerini kendilerine tuzak haline getirmemeleri öneriliyor. Yeni kurulmuş şirketlerin dahi ömürlerinin kısaldığı bir dönemde, 4. Sanayi Devrimi, mevcut iş modellerinin kalıcılığını da zorluyor. Büyük şirketler de, gelecek için fırsatlar araştırmak yerine, mevcut iş modellerini sonuna kadar zorlayarak, bir nevi istismar ederek, acaba sonlarını mı hazırlıyor? Bugünün en başarılı şirketleri, işletmeyi yönetirken, aynı zamanda yen iş modelleri de keşfederek zirvede kalabilenler olarak öne çıkıyor. Günümüzün iş dünyasında, Keşfedenler, istismar edenlerden, eski başarı ve iş yapma modellerini adeta sömürenlerden daha hızlı büyümekteler ve daha fazla değer üretmekteler. 277

280 DEĞERLENDİRME / KEREM ALKİN Günümüz iş dünyasında kritik strateji: İnançla liderlik et Bugünün küresel rekabetinde, işletmelerimize, Türk iş dünyasına önerilecek bir diğer strateji de, inançla liderlik etmek. Peki, işletmeler, şirketler, inançla liderlik etmeyi nasıl başaracak? Boston Consulting Group a göre, Schumpeter in de ifade ettiği gibi, söz konusu başarıya giden yolculuk, şirketin içindeki yaratıcı yıkımdan korkmayan liderler tarafından başlatılacak. 4. Sanayi Devrimi boyunca, çok sayıda karışıklığa neden olan ekonomik ve finansal dalgalanmalar tecrübe edeceğiz ve işletmeler için, şirketlerimiz için kendi halinden memnun olma durumu, söz konusu ekonomik ve finansal dalgalanmalar esnasında, öldürücü bir darbe almaya sebep olabilir. Bu nedenle, işletmelerde en iyi liderlerin, geçmişi korumaya gayret etmek yerine, geleceği keşfederler olacağı belirtiliyor. Şirketlerin üst düzey yöneticilerinin, her şey yolunda görünse bile, statükoyu altüst etmeleri gerektiği iddia ediliyor. Başarılı bir şirketi altüst eden liderlerin, bir organizasyonu çökme eşiğinden kurtaranlar kadar kabul görmeseler bile, ilerleyen yıllarda, çok büyük değer oluşturdukları vurgulanıyor. Bu nedenle, statükoya karşı inançla liderlik etmek günümüzün ağır rekabet koşullarına karşı önerilen bir süreç. Bugünün yöneticilerinin doğru farklılığı yönetmeleri gerekmekte. Yöneticilerin kendilerini yeniden keşfetmeleri, işletmelerini üst düzey yeteneklilerle donatmaları ve yetenekli çalışanların terfi mekanizmalarını doğru kurgulamaları, firmalara daha yüksek katma değer olarak dönüyor. Üretim, dağıtım ve tüketim sistemlerinin bu derece hızlı değiştiği bu yeni işletme çevresinde, kazanabilmek için, bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. Statüko artık konforlu bir koltuk değil. Bu nedenle, patronlara da, üst düzey yöneticilere de, şöhretlerini bir kenara bırakmaları öneriliyor. Patronların ve üst düzey yöneticilerinin ekiplerini üst düzey yetenekli insanlarla çevrelemeleri öneriliyor. Şirket için cesur bir rota belirlemeleri, kendilerini yeniden keşfetmeye hazır olmamaları tavsiye ediliyor. Böylece, küresel ekonomide, sektörlerde gözlenen bu büyük dönüşüme adaptasyonun, işletmelerin düşündüğünden daha çabuk gerçekleşeceğine vurgu yapılıyor. Marka kavramı kritik önemde MÜSİAD ın 2012 yılındaki Orta Gelir Tuzağı ana temalı raporuna atıfta bulunan ve Gelecekte Markalaşma Paneli nin de moderatörü olan Güven Borçka, Türkiye nin orta gelir tuzağı ndan kurtulması için ürettikleri ve sattıklarında katma değeri arttırması gerektiğini belirtiyor. Katma değeri arttırmak da, ARGE, Tasarım, İnovasyon ve Marka şeklinde tarif edilmekte. Güven Borçka, marka kavramının sıralamada sonunca da olsa, önem sırasında en sonda olmadığını, Türkiye nin en önemli meselesi olduğunu vurguluyor. Türkiye nin, küresel rekabette yeni bir hikayeye ihtiyacı olduğunu ve bu hikayenin en önemli aktörlerinden birisinin de markalaşma olduğuna işaret ediyor, Güven Borçka. Marka, önem sıralamasında haksızlığa uğrayan bir kavram. Borçka, Türkiye nin marka potansiyelini ateşleyecek yeni stratejiler oluşturulmasını gerektiğini de hatırlatmakta. Dünya Ekonomisi nin geleceği açısından, son 15 yıldır üzerinde durulan üç temel başlığı sürdürülebilir gelecek, sürdürülebilir büyüme ve yeşil büyüme kavramları ile ifade edebiliriz. Bu temel başlık- 278

281 lar, bugün kapsayıcı büyüme (inclusive growth) ve yoksullukla etkin mücadele ve refahın tabana yayılması gibi kavramlarla da destekleniyor. Ülkelerin küresel marka gücünde, bu üç temel kavram noktasında ortaya konan performans, ülke ekonomisinin sürdürülebilirlik becerisi, küresel marka gücüyle birebir orantılı. Bu nedenle, küresel sistemin önde gelen ekonomileri, dünya ekonomi-politiğine şekil veren G-20 ülkeleri, bu kavramların ışığında, dünya ekonomisinin sürdürülebilir büyüme performansını yeniden yakalayabilmesi adına, süreçlerin üzerinde detaylı bir şekilde çalışılmakta. G-20 bünyesindeki görev gücü (task force) takımları nezdinde gerçekleştirilen teknik çalışmalar, küresel büyümenin yeniden yüzde 4-5 bandına yükseltilmesi, özel sektör ve kamu yatırımlarının yeniden canlandırılması, istihdamın güçlendirilmesi, küresel ve bölgesel kaynakların etkin kullanımı ve finansman imkanlarının güçlendirilmesi başlıklarında yürütülüyor. Küresel anlamda bilişim ve telekomünikasyon altyapısının güçlendirilmesi ise kritik önemle bu başlıkların arasından öne çıkmakta. Dijital Yatırım dünya ekonomisinin geleceğini etkileyecek G-20 Zirvelerinde, ülkelerin önde gelen siyaset ve teknokratları, küresel ekonominin önümüzdeki 10 yılı için, dünya ekonomisinin ortalama büyümesini yüzde 4-5 bandına yeniden yükseltmek adına, G-20 Ülkeleri nin hedeflediği 40 trilyon dolarlık yatırım büyüklüğünün yeterli olmayacağına; yatırım büyüklüğünün en az 60 trilyon dolara çıkarılması gerektiğine kanaat getirmiş durumdalar. Bu husus, bilişim ve telekomünikasyon alt ve üst yapı yatırımlarını iki açıdan öne çıkarıyor: Birincisi, söz konusu 60 trilyon dolara yükseltilecek yatırım hacmi içerisinde bilişim ve telekomünikasyon yatırımlarının payı ne olacak? İkincisi ise, GSM, mobil teknoloji, bilişim ve telekomünikasyon yatırımları, küresel ekonominin ve yatırımların verimliliğini arttırarak, 60 trilyon dolarlık bir yatırım yapılmasını gerektirmeden de, küresel ekonominin sürdürülebilir büyüme ve sürdürülebilir gelecek hedeflerine yakınmasına nasıl katkı sağlayacak? İkinci başlık, GSM, mobil teknoloji, bilişim ve telekomünikasyon yatırımlarının güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılmasının, ülkelerin kalkınma stratejileri, büyümenin sürdürülebilirliği, yoksullukla mücadele, gelir dağılımı adaleti, küresel ve bölgesel kaynakların verimliliği, istihdamın etkinliği ve güçlendirilmesi açısından, hayati önem arz ediyor. Bu çerçevede, büyük data (bigdata) yönetimi de, bulut sistemler de (cloud systems) yukarıda ifade edilen başlıkların ayrılmaz bir parçası. Bu konu başlıklarının tümü, 4. ve 5. Nesil teknolojileri de, makineler arası iletişimi de (M2M), Endüstri 4.0 ı, yani 4. Sanayi Devrimi ni, küresel ekonominin sonraki 10 ve 25 yılını ilgilendiren konu başlıkları olarak öne çıkıyor. Türkiye nin Bilgi toplumuna Geçiş sürecini hızlandırabilmesi için dijital dönüşümün hızlandırılması ve bir strateji oluşturulması gerekmektedir. Dünya Ekonomisi nin geleceği açısından, son 15 yıldır üzerinde durulan üç temel başlığı sürdürülebilir gelecek, sürdürülebilir büyüme ve yeşil büyüme kavramları ile ifade etmek mümkündür. Bu temel başlıklar, bugün kapsayıcı büyüme (inclusive growth) ve yoksullukla etkin mücadele ve refahın tabana yayılması gibi kavramlarla da desteklenmektedir. Küresel sistemin önde gelen ekonomileri, dünya ekonomi-politiğine şekil veren G-20 ülkeleri, bu kavramların ışığında, dünya ekonomisinin sürdürülebilir büyüme performansını yeniden yakalayabilmesi adına, süreçlerin üzerinde detaylı bir şekilde çalışma göstermektedir. G-20 bünyesindeki görev gücü (task force) takımları nezdinde gerçekleştirilen teknik çalışmalar, küresel büyümenin yeniden yüzde 4-5 bandına yükseltilmesi, özel sektör ve kamu yatırımlarının yeniden canlandırılması, istihdamın güçlendirilmesi, küresel ve bölgesel kaynakların etkin kullanımı ve finansman imkanlarının güçlendirilmesi başlıklarında yürütülmektedir. Bu başlıklar arasında en kritik önemde olanlardan birisi de, küresel anlamda bilişim ve telekomünikasyon altyapısının güçlendirilmesi olarak kendisini göstermektedir. G-20 Zirvelerinde, ülkelerin önde gelen siyaset ve 279

282 DEĞERLENDİRME / KEREM ALKİN teknokratları, küresel ekonominin önümüzdeki 10 yılı için, dünya ekonomisinin ortalama büyümesini yüzde 4-5 bandına yeniden yükseltmek adına, G-20 Ülkeleri nin hedeflediği 40 trilyon dolarlık yatırım büyüklüğünün yeterli olmayacağına; yatırım büyüklüğünün en az 70 trilyon dolara çıkarılması gerektiğine kanaat getirmişlerdir. Bu husus, bilişim ve telekomünikasyon alt ve üst yapı yatırımlarını iki açıdan öne çıkarmaktadır; Birincisi, söz konusu 60 trilyon dolara yükseltilecek yatırım hacmi içerisinde bilişim ve telekomünikasyon yatırımların payı ne olacaktır. İkincisi ise, gsm, mobil teknoloji, bilişim ve telekomünikasyon yatırımları, küresel ekonominin ve yatırımların verimliliğini arttırarak, 60 trilyon dolarlık bir yatırım yapılmasını gerektirmeden de, küresel ekonominin sürdürülebilir büyüme ve sürdürülebilir gelecek hedeflerine yakınmasına nasıl katkı sağlayacaktır? İkinci başlık, gsm, mobil teknoloji, bilişim ve telekomünikasyon yatırımlarının güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılmasının, ülkelerin kalkınma stratejileri, büyümenin sürdürülebilirliği, yoksullukla mücadele, gelir dağılımı adaleti, küresel ve bölgesel kaynakların verimliliği, istihdamın etkinliği ve güçlendirilmesi açısından, hayati önem arz ettiğine işaret etmektedir. Bu çerçevede, büyük data (bigdata) yönetimi de, bulut sistemler de (cloud systems) yukarıda ifade edilen başlıkların ayrılmaz bir parçasıdır. Bu konu başlıkların tümü, 4. ve 5. Nesil teknolojileri de, makineler arası iletişimi de (M2M), Endüstri 4.0 ı, yani 4. Sanayi Devrimi ni, küresel ekonominin sonraki 10 ve 25 yılını ilgilendiren konu başlıkları olarak öne çıkmaktadır. Unutmayalım, yukarıdaki paragraflarda özetlenen söz konusu küresel başlıklar, bu küresel başlıklara yönelik olarak, aralarında Türkiye nin de yer aldığı G-20 Ülkeleri nin alacakları pozisyonlar, ülkelerin küresel rekabette elde etmeyi hedefledikleri avantajlar, aynı ülkelerin teknoloji, bilişim ve telekomünikasyon ağlarını etkin ve verimli kılmaları ile, ancak mümkün. Bu sürecin çekirdeğinde, merkezinde yer alan konu başlığı ise, ülkelerin etkin ve sürdürülebilir ulusal genişbant politikası ve stratejisi ne sahip olmalarından ve bunun ayrılmaz parçası olarak fiberoptik kablo yatırımları nın hızlı ve yoğun olarak yürütülmesi ve tamamlanmasından geçiyor. Küresel sistemin giderek sertleşen rekabet koşulları içerisinde, ulusal genişbant politikası ve stratejisi nde tıkanan ve ilerleme kaydedemeyen ülkeler, küresel rekabette de geri kalmaya mahkum olacak. Bu nedenle, ulusal genişbant politikası ve stratejisi başlığına bu perspektiften de bakılmasını şiddetle öneriyor. Dijital Dönüşüm Türkiye için bir Milli Mesele dir Bu detayların ışığında, Dijital Dönüşüm Türkiye için bir Milli Mesele dir. Bu noktada, Türkiye nin fiber optik kablo alt yapısını güçlendirmek ve arttırmak adına, Hükümet ve ilgili bakanlık ve kurumların bir makro strateji oluşturması ve inisiyatif alması gerekiyor. Bu konunun yerel yönetimlerin gelir kapısı anlayışından mutlaka uzaklaştırılması gerekmektedir. Ayrıca, 4.5G için, Türkiye nin yerli teknik cihaz ve yazılım becerisini hızla yoğunlaştırmak adına, ar-ge ve tasarım süreci hızlandırılmalıdır. Milli Fiber Optik Kablo Sistemi için Türkiye deki tüm telekom operatörlerinin dahil olacağı ortak bir şirket kurulması fikri gündeme alınmalıdır Hedefleri ne ulaşmak için, bu konulara öncelik verilmesi elzemdir. Dijital Çağ da bazı sektör ve mesleklere elveda Son 15 yıl içerisinde, günlük hayatımızı, ister iş, ister özel, giderek daha kolay hale getiren akıllı cihazlara bağımlılığımız hızla artıyor. Yaşamımızın vazgeçilmez parçası haline gelen Dijital Çağ o kadar yaşamın her alanına dahil olmuş durumda ki, söz konusu sanal dünya bağımlılığının aynı zamanda mesleklerimizi ne ölçüde tehdit ettiği noktasında henüz bir farkındalık içerisinde değiliz. Araştırmalar, önümüzdeki 20 yıl içerisinde, televizyon kanalları üzerinden pazarlama yapan tele-pazarlamacıların, emlak pazarlamacılarının, dükkanlarda hizmet veren satıcıların, tezgahtarların, makinistlerin, hatta ticari uçakları uçuran pilotların dahi mesleklerinin, işlerinin dijitalleşmeye karşı risk altında olduğuna işaret ediyor. Dünya ekonomisi bu boyutuyla bakıldığında, esasen hayli çalkantılı bir sosyo-ekonomik döneme girdiğini 280

283 de göstermekte. İki önemli sorun kendisini hissettiriyor; birincisi, yeni iş alanları ve imkanları açısından bir zayıflama dönemi. Küresel kriz patlak vermezden önce 170 milyon kişi civarında olan küresel işsizlik rakamı, Uluslararası Çalışma Örgütü ILO nun hesaplamalarına göre, ne yazık ki 204 milyona doğru artışını sürdürüyor. Yani, yeni iş imkanları oluşturmak adına bir sıkıntı söz konusu. İkinci büyük sıkıntı ise, önde gelen gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerde, enflasyondan arındırılmış reel ücretlerin yerinde sayması veya gerilemesi. Kimi az sayıda ülkede ise, oturmuş sendikacılık anlayışı ve kuvvetli çalışan hakları ile, artan reel ücretler ülkelerin rekabetçiliğini zorluyor. Dünya ekonomisi, 4. Sanayi Devrimi ni, ya da daha havalı ifade ile Endüstri 4.0 ı konuşa dursun, uzmanlar, önceki sanayi devrimi süreçleri ve teknolojik inovasyonların hep daha fazla istihdam sağladığını belirttiler. Ancak, bu defaki teknolojik dönüşümden aynı ölçüde emin değiller Büyük Buhranı sonrası dönemde, yazdığı eserlerle ekonomi biliminde çığır açmış olan Keynes in çekincelerinden biri, istihdamı ekonomik açıdan etkili kullanma hızının yeni istihdam kaynaklarına iş bulma hızından düşük kalması halinde, ortaya çıkacak olan teknolojik işsizlik ti. Bugün, bu konu tekrar nüksetmiş, kendini göstermiş durumda. Ancak, 1930 lu, 40 lı, 50 lı yıllarda, bir çok iktisatçı, Keynes in endişesini çok fazla dikkate almadı. Çünkü, iktisatçıların pek çoğu, mal ve hizmet üretiminde verimlilik arttırıldığında, istihdamı daha ektin hale getiren otomasyon sistemlerinin, işletmelerin, şirketlerin gelirlerini de arttıracağını iddia etmekteydiler. Bu da, işletmelerin hizmetler sektörü ağırlıklı olarak, yeni ürün ve servislere olan taleplerini arttıracak; bunun sonucunda, imalat sanayinde işten çıkarılmış isçilere yeni iş imkanları oluşacaktı. Teknolojik gelişmenin işçilerinin iş güvenliğini tehdit ettiğini düşünenlere ise Luddite deniliyordu. Bu tabir, ifade, 19. Yüzyıl da, makineleşmenin ilk döneminde, işleri ellerinden alınınca, makineleri parçalayan tekstil işçilerinden gelmekteydi. İşin ilginç yanı, Türk gümrükleri de otomasyon sistemine geçerken, son 10 yılda bilgisayarları parçalama şeklinde bazı olaylar bizde de yaşanmadı değil. 20. Yüzyıl ın hemen hemen bütününde, teknolojinin daha fazla istihdam ve zenginlik getirdiğini iddia eden uzmanlar, bilimsel tartışmalarda daha avantajlı konumdaydı. İngiltere de reel ücretler, Orta Çağ ın başından 1570 e kadar iki katına, 1570 ten 1875 e kadar da üç katına ve 1875 ten 1975 e kadar da üç katından fazla arttı. Endüstrileşme hareketi işçilere olan ihtiyacı yok etmedi. Aksine, 20. Yüzyıl da ortaya çıkan dev nüfus artışına karşılık verebilen yeni is fırsatları oluşturuldu. Keynes in 2030 da coğu insanın zenginleşeceği vizyonuna çoğunlukla ulaşıldı. Ancak, haftada 15 saat çalışma gibi öngörüler gerçekleşmedi. Ancak, 2010 sonrası hızlanan dijital dönüşüm, Oxford Üniversitesi nden Carl Benedikt Frey ve Michael Osborne un 2013 te yazdıkları makale çerçevesinde, mavi yakalı işgücünü geçelim, beyaz yakalı işgücünü de artık ciddi anlamda tehdit ediyor. Yani, akıllı cihazları parçalayan yeni Luddite ler görebiliriz. İki akademisyenin araştırması, yeni otomasyon sistemleri ile, kendi iş pozisyonu yerine bir akıllı cihazın veya bilgisayar programının geçebilme riskine sahip işlerin yüzde 47 sinin geleneksel hizmet sektörü faaliyetleri olarak, muhasebe ve denetim hizmetleri, hukuk hizmetleri, teknik yazım işleri gibi beyaz yaka iş kollarına da işaret ediyor. Reel ücretler 40 yıldır sabit Yeni otomasyon sistemlerinin iş hayatında sebep olduğu düşünülen yeni emek krizi ni, konunun uzmanları, ekonomik açıdan zengin ülkelerdeki isçilerin yaşamlarını idame ettirmek adına gerçekleştirdikleri harcamalarına göre ayarlanmakta olan maaş ve ücretlerin uzun süredir sabit kalması olarak tanımlıyorlar. ABD de, reel ücretler son 40 yıldır hiç değişmemiş durumda. İngiltere ve Almanya gibi çalışan sayısı ve iş seviyesinin tavana ulaştığı ülkelerde dahi, ücretler 10 yıldır sabit. Yapılan yeni araştırmalardan çıkan bulgular, bunun sebebinin otomasyon sayesinde, emeğin yerini sermayenin almasına duyulan aşırı ilgi ve bu nedenle, sermaye (makine, teçhizat, donanım, yazılım) sahiplerinin, 1980 den beri dünyada oluşan milli gelirden en büyük paya sahip olup, emeğin yüzdesel payının gerilemesine işaret ediyor. 281

284 DEĞERLENDİRME / KEREM ALKİN ABD nin eski Hazine Bakanı Larry Summers in yakın zamanda gerçekleştirdiği bir konuşmadan öğreniyoruz ki, yaş arası Amerikalı erkeklerinin çalışma hayatındaki konumları itibariyle, 1960 larda 20 erkekten sadece 1 i çalışmıyor iken, özellikle 2010 dan sonra gözlenen dijitalleşme ile, 2025 e kadar bu rakam 7 ye ulaşabilir. Summers a göre, bu durum teknolojik değişimle, sermayenin emeğin yerine geçtiğinin göstergesi. Küresel Kriz vatansever sektörler i hatırlattı Son küresel kriz patlak verdikten sonra yapılan makro ekonomik analizlerde, ABD nin ve İngiltere nin krizin başında içine düştükleri ve İngiltere nin henüz tam da çıkamamış olduğu türbülansın önemli gerekçelerinden birisi, bu iki ekonomide hizmetler sektörünün ağırlığının çok artmış olmasıydı. Krizin ilk aylarında, vatansever (patriot) sektörler olarak ifade edilen imalat sanayinin, tarımın ve inşaatın ekonomideki ağırlıklarına yönelik tartışma yürüdü ve imalat sanayinin veya genel anlamda sanayinin yüzde 25, tarımın yüzde 10 ve inşaatın da yüzde 7 gibi GSYH üzerinde bir ağırlığı veya payı olması gerektiği değerlendirmesi öne çıktı. Bu nedenle, Türkiye de inşaat sektörünün misyonunu tamamladığından söz edip, ekonomide lokomotif etkisi olan ve ciddi istihdam sağlayan bir sektörü tu-kaka yaparsak, bu da yanlış olur. Bununla birlikte, eğer Türk sanayisinin milli gelirdeki payı da yüzde 25 lerden gerilere düşmüş ise, tarımın ağırlığı da yüzde 10 dan uzak kalmış ise, esas üzerinde durulması gereken budur. Kanımca, önümüzdeki 5 ve 10 yıl için bu üç temel sektör odaklı yeni bir büyüme modeli oluşturur isek, Türkiye yi tekrar sürdürülebilir büyüme otoyoluna yönlendirebilmiş olacağız. Türkiye nin yeni büyüme modeli özkaynak bazlı olmalı Peki, Türkiye nin büyüme modeli nerede tıkandı; son 12 yıldır yürüyen model neden artık bizi yüzde 4,5-5 büyüme oranlarına taşıyamıyor; bu konuda da görüşlerimi paylaşmak isterim Krizi patlak verdikten hemen sonra, o zamanın Başbakanı Rahmetli Ecevit tarafından Türkiye ye davet edilen Prof. Dr. Kemal Derviş in koltuğunun altındaki Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, o tarihte dünya ekonomisi iyi bir per- 282

285 formans döneminden geçtiğinden, yapısal reformlara karşılık, Türkiye ye dünya ekonomisinden finansman bularak büyümenin toparlanmasına dayanıyordu. Önce Koalisyon Hükümeti nin gerçekleştirdiği, ardından da AK Parti Hükümetleri nin güçlü bir siyasi irade ile sürdürdüğü makro ekonomik reformlar, 2004 yılı sonunda onaylanan Türkiye nin Avrupa Birliği tam üyelik adaylığı ile perçinlenince, ekonomik ve demokratik standartlarını hızla iyileştiren Türk ekonomisi, 2005 ile 2008 arası, 3 yıl ortalama 20 milyar dolardan, 60 milyar dolarlık bir doğrudan yabancı sermaye girişine konu oldu. Portföy yatırımları ve dış borçlanma yoluyla ayrıca gelen kaynağı söylemiyorum. Bu sayede, Türk ekonomisi 2004 ile 2008 arası iyi bir büyüme ve ekonomik sıçrama trendi yakaladı. Ancak, 2007 yılının ikinci yarısında başlayan Mortgage Krizi, ABD ekonomisini vurmaya ve küresel finans sisteminde sıkıntıların ve türbülansların artmasına sebep olunca, Türkiye ye yurtdışından sermaye girişinin yavaşlaması ile, büyümemiz de yavaşladı da, tersine, Türkiye den net sermaye çıkışı olunca, büyümemiz büsbütün negatife döndü. Bunun üzerine, 2009 yılının 2. çeyreğinden itibaren, vergi önlemleri de dahil, iç talebi ve özellikle hane halkı tüketim harcamalarını canlandırıcı tedbirlerle, büyümeyi 2010 ve 2011 yıllarında yüzde 9 lara getirdik. Ancak, bu tercih, Türkiye nin tasarruf oranını yüzde 13,5 e geriletti. Cari açığı neredeyse yüzde 10 düzeyine yaklaştırdı. Yani, bu tercih makro dengeleri bir hayli zorladı. Orta gelir tuzağından yeni model ve yeni pazarlar kurtaracak Türkiye nin cari açık ve enflasyon sorunu tırmanınca, tasarrufların milli gelire oranı çok gerileyince, Ekonomi Yönetimimiz yumuşak iniş modeli ile, iç talebi frenleyici tedbirleri devreye aldı yılında Türk ekonomisini yüzde 2,1 büyüterek, bozulan makro dengeleri yeniden makul bir noktaya getirdik. Ancak, Türk Ekonomisi nin büyümeye ihtiyacı olmasına bağlı olarak, 2013 yılında büyümenin yüzde 4,2 ye ulaşmasına izin verildi ve doğal olarak cari açık ile enflasyon yükseldi. Bu noktada, 1 Şubat 2014 de yürürlüğe giren yeni makro ihtiyati tedbirler ile, 2014 de yeniden iç talep üzerinde baskı oluşturuldu ve bunun doğal sonucu olarak, 2013 yılında yüzde 5,1 büyümüş olan hane halkı tüketim harcamaları, 2014 yılında ancak yüzde 1,3 büyüyebildi. Bu tablo bize şu tespiti işaret ediyor; Türk ekonomisinin yeni bir büyüme modeline, özel sektör yatırım harcamalarına ve net ihracata dayalı bir büyüme modeline ihtiyacı var. Hane halkı tüketim harcamalarının büyümeye makul katkı sağladığı, kamu harcamalarının sıfıra yakın düzeyde katkı sağladığı bir büyüme modeli. Bu durumda, yeni büyüme modeli, yatırım ortamının iyileştirilmesini sağlayacak, yatırım mevzuatını daha da basit hale getirecek, Türk ekonomisinin kaynak yönetimini yeniden yapılandıracak; Türk iş dünyasının, KOBİ lerimizin finansman ve enerji maliyetlerini aşağı çekecek, yerli hammadde kullanımını özendirecek adımlar gerektiriyor. Tüm bu başlıklar adına, Vizyoner 15 Sektörler Zirvesi kapsamında, Gelecekle İş Yapmak teması ile, MÜSİAD ın başarılı ve katılanları önümüzdeki 10 yılın, 25 yılın senaryolarına taşıyan organizasyonu, Gelecekte Yeni Pazarlar Paneli nin moderatörü Hikmet Baydar ın ifadesi ile, geniş katılımlı bir fikir fırtınasıydı. Öyle ki, gerçekleştirilen tüm panellerde, MÜSİAD üyeleri, katılımcılar, artık geleceği nasıl odaklanmaları gerektiğini, ödevlerinin ne olduğunu somut örneklerle gözlemlediler, konuştular. Elbette, MÜSİAD ın vizyonu ve misyonu çerçevesinde, gelecekte de önemini yitirmeyecek, yitirmemesi gereken, hatta önemini daha da arttıracak değerlerin de konuşulması ihmal edilmedi. Y kuşağı, Z kuşağı gibi gelecekteki müşterilerin profilleri anlatılırken, yüksek ahlaki değerlerin, dürüstlük, hoşgörü, anlayış, bilgi, tecrübe, analitik düşünce ve istikrar gibi unsurların, her zaman olmazsa olmazlar arasındaki yerine değinmeden de geçmediklerini belirtmiş Hikmet Baydar. Baydar, artık geleceği konuştuğumuza değinerek, amacımızın geleceğin Dünyası nda geleceğin Türkiye sinin hak ettiği yeri almasının tekrar altını çizmiş. Hikmet Baydar ın net ve vurucu ifadesi ile Teşekkürler MÜSİAD, teşekkürler Türkiye. 283

286 MUSiAD ViZYONER 15 SEKTÖRLER ZiRVESi 284

287 285

MÜSİAD VİZYONER'15 Sektörler Zirvesi 18-19.11.2015, İstanbul Yeşilköy, WOW Otel, İş Dünyamızın ve Kurumlarımızın Değerli Bşk ve Temsilcileri,

MÜSİAD VİZYONER'15 Sektörler Zirvesi 18-19.11.2015, İstanbul Yeşilköy, WOW Otel, İş Dünyamızın ve Kurumlarımızın Değerli Bşk ve Temsilcileri, MÜSİAD VİZYONER'15 Sektörler Zirvesi 18-19.11.2015, İstanbul Yeşilköy, WOW Otel, Sayın Eskişehir, Yalova, Burdur Valilerim, Sayın MV'lerim Nureddin Nebati, Metin Bulut, DEİK, TİM, İTO, ASO, Başkan'larım,

Detaylı

MÜSİAD VİZYONER 15 Basın Toplantısı 16.11.2015, Feriye Lokantası Değerli Basın Mensupları,

MÜSİAD VİZYONER 15 Basın Toplantısı 16.11.2015, Feriye Lokantası Değerli Basın Mensupları, MÜSİAD VİZYONER 15 Basın Toplantısı 16.11.2015, Feriye Lokantası Değerli Basın Mensupları, 18-19.Kasım tarihleri arasında, yani, bu hafta Çarşamba- Perşembe günü, İstanbul Yeşilköy Wow Otel de gerçekleştireceğimiz,

Detaylı

BÖLGESEL TİCARET TOPLANTISI İZMİR

BÖLGESEL TİCARET TOPLANTISI İZMİR BÖLGESEL TİCARET TOPLANTISI İZMİR 13.01.2018 Sayın Valim, Sayın TOKİ Başkan Yardımcım, Sayın Ticaret Odası Başkanım, Sayın Rektörlerim, Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Değerli MÜSİAD Üyeleri ve Dostları

Detaylı

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri, 3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ 9.11.2017 Sayın Bakanım, STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri, 1 İş Dünyamızın Değerli Temsilcileri, Kıymetli Basın Mensupları, Global

Detaylı

MÜSİAD TEKİRDAĞ ŞUBESİ GENEL KURULU Sayın Valim, Kaymakamım, Büyükşehir Belediye Başkanım,

MÜSİAD TEKİRDAĞ ŞUBESİ GENEL KURULU Sayın Valim, Kaymakamım, Büyükşehir Belediye Başkanım, MÜSİAD TEKİRDAĞ ŞUBESİ GENEL KURULU 23.11.2017 Sayın Valim, Kaymakamım, Büyükşehir Belediye Başkanım, Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, ve MÜSİAD Dostları, İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve

Detaylı

15 Ekim 2014 Genel Merkez

15 Ekim 2014 Genel Merkez ÇİN Yatırım Fırsatları Paneli 15 Ekim 2014 Genel Merkez İş Dünyamızın Saygıdeğer Mensupları, Değerli MÜSİAD üyeleri, Değerli Basın Mensupları, Toplantımıza katılımından dolayı teşekkür ediyor, Sizleri

Detaylı

Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 60

Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 60 ÖZET: Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı nın (BAKA) yeni Genel Sekreteri Mehmet Sırrı Özen, görevine geçen ay başladı. Özen; ilk olarak ekip arkadaşlarım diye hitap ettiği BAKA nın personeliyle toplantı yaptı,

Detaylı

Uluslararası 15. MÜSİAD Fuarı ve 18. IBF Kongresi Lansmanı 03.06.2014. Yazın başlangıcını hissetmeye başladığımız Haziran ayının bu ilk

Uluslararası 15. MÜSİAD Fuarı ve 18. IBF Kongresi Lansmanı 03.06.2014. Yazın başlangıcını hissetmeye başladığımız Haziran ayının bu ilk Uluslararası 15. MÜSİAD Fuarı ve 18. IBF Kongresi Lansmanı Değerli Basın Mensupları, 03.06.2014 Yazın başlangıcını hissetmeye başladığımız Haziran ayının bu ilk günlerinde, size, Türk insanının aklından,

Detaylı

MÜSİAD İSVİÇRE Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Şube Başkanlarım,

MÜSİAD İSVİÇRE Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Şube Başkanlarım, MÜSİAD İSVİÇRE 25.11.2017 Sayın Başkonsolosum (Asiye Nurcan İpekçi), Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Şube Başkanlarım, İş Dünyamızın Değerli Temsilcileri, Değerli MÜSİAD Üyeleri ve MÜSİAD dostları, 1

Detaylı

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS 2018 Afrika Ülkelerinin Değerli Büyükelçileri, Sayın Valim, Belediye Başkanım, İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, Değerli

Detaylı

Küresel Katılım Finans Zirvesi (GPAS) Haliç Kongre Merkezi Kurum ve Sivil Toplum Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Küresel Katılım Finans Zirvesi (GPAS) Haliç Kongre Merkezi Kurum ve Sivil Toplum Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri, Küresel Katılım Finans Zirvesi (GPAS) Haliç Kongre Merkezi 16.11.2017 Kurum ve Sivil Toplum Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri, Katılım Bankalarımızın Kıymetli Genel Müdürleri, Sayın İnceif

Detaylı

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Gala Yemeği Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Gala Yemeği Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI Gala Yemeği Konuşması Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı 26 Mart 2016, İstanbul Sayın Başbakan Yardımcılarım; Bakanlarım; Saygıdeğer Protokol; Çok Değerli Başkanlar; Türk

Detaylı

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni GSO-TOBB-TEPAV Girişimcilik Merkezinin Açılışı Kredi Garanti Fonu Gaziantep Şubesi nin Açılışı Proje Değerlendirme ve Eğitim Merkezi nin Açılışı Dünya Bankası Gaziantep Bilgi Merkezi Açılışı 23 Temmuz

Detaylı

Aslında, benim perakende sektöründeki kariyerim bir anlamda 12 yaşında sahibi olduğumuz süpemarkette yaz tatillerinde çalışmamla başladı.

Aslında, benim perakende sektöründeki kariyerim bir anlamda 12 yaşında sahibi olduğumuz süpemarkette yaz tatillerinde çalışmamla başladı. Değerli Basın Mensupları, Kıymetli Konuklar, İstanbul, 14 Temmuz 2008 Öncelikle Real Hipermarketleri Türkiye Genel Müdürü olarak gerçekleştirdiğimiz ilk basın toplantımıza katılımınız için çok teşekkür

Detaylı

Türkiye İstişare Toplantısı. Kıtalararası Lojistik Üssü Türkiye. Mersin

Türkiye İstişare Toplantısı. Kıtalararası Lojistik Üssü Türkiye. Mersin Türkiye İstişare Toplantısı Kıtalararası Lojistik Üssü Türkiye Mersin 27.01.2018 1 Sayın Bakanım, Sayın Valim, Sayın Milletvekilim, Uluslararası Nakliyeciler Derneği Genel Başkanı, İş ve Siyaset Dünyasının

Detaylı

MÜSİAD MÜSİAD KÜRESEL GÜÇ

MÜSİAD MÜSİAD KÜRESEL GÜÇ Yıl:2 Sayı:23 ARALIK 2014 KIBRIS MÜSİAD Ücretsizdir BÜLTEN KÜRESEL GÜÇ MÜSİAD 15. MÜSİAD ULUSLARARASI FUARI, 18. ULUSLARARASI İŞ FORMU KONGRESİ VE MÜSİAD DÜNYA GENEL İDARE KURULU 26-30 KASIM 2014`DE İSTANBUL`DA

Detaylı

SEKTÖR KURULLARI ve İŞ GELİŞTİRME KOMİSYONU Bölgesel İş Geliştirme Forumu

SEKTÖR KURULLARI ve İŞ GELİŞTİRME KOMİSYONU Bölgesel İş Geliştirme Forumu SEKTÖR KURULLARI ve İŞ GELİŞTİRME KOMİSYONU Bölgesel İş Geliştirme Forumu 28-29 Kasım 2014 - Bursa Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Bursa Şubesi, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) ve

Detaylı

Türkiye İstişare Toplantısı. Hayvancılıkta Kalkınma MÜSİAD Kasım 2017

Türkiye İstişare Toplantısı. Hayvancılıkta Kalkınma MÜSİAD Kasım 2017 Türkiye İstişare Toplantısı Hayvancılıkta Kalkınma MÜSİAD 10-11 Kasım 2017 Sayın Bakanlarım, Sayın Valim, Sayın Milletvekillerim, İş ve Siyaset Dünyasının Değerli Temsilcileri, Yönetim Kurulu Üyelerim,

Detaylı

TRABZONSPOR ŞENOL GÜNEŞ STADYUMU AÇILIŞI

TRABZONSPOR ŞENOL GÜNEŞ STADYUMU AÇILIŞI şubat 2017 18. SAYI TRABZONSPOR ŞENOL GÜNEŞ STADYUMU AÇILIŞI Trabzonspor Kulübü nün yeni stadyumunun açılışında ekibimizle görev başındaydık. Trabzon ofisimizden ekibin kurulumunun sağlandığı bu önemli

Detaylı

SAYIN BAKANIM SAYIN BAŞKAN OTOMOTİV SANAYİİ DERNEĞİ NİN SAYGIDEĞER TEMSİLCİLERİ DEĞERLİ MİSAFİRLER VE KIYMETLİ BASIN MENSUPLARI

SAYIN BAKANIM SAYIN BAŞKAN OTOMOTİV SANAYİİ DERNEĞİ NİN SAYGIDEĞER TEMSİLCİLERİ DEĞERLİ MİSAFİRLER VE KIYMETLİ BASIN MENSUPLARI SAYIN BAKANIM SAYIN BAŞKAN OTOMOTİV SANAYİİ DERNEĞİ NİN SAYGIDEĞER TEMSİLCİLERİ DEĞERLİ MİSAFİRLER VE KIYMETLİ BASIN MENSUPLARI KONUŞMAMA BAŞLARKEN, BAŞTA SAYIN BAKANIMIZ OLMAK ÜZERE SİZLERİ SAYGI VE SEVGİYLE

Detaylı

Türkiye ve Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler. 15 Ekim 2015, İzmir. Sayın Bakanlarım, Valim. Sayın MV'lerim,

Türkiye ve Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler. 15 Ekim 2015, İzmir. Sayın Bakanlarım, Valim. Sayın MV'lerim, Türkiye ve Dünya Ekonomisindeki Son Gelişmeler Sayın Bakanlarım, Valim 15 Ekim 2015, İzmir Sayın MV'lerim, Değerli MÜSİAD Üyeleri ve MÜSİAD Dostları, Değerli Basın Mensupları, MÜSİAD İzmir Şubemizin düzenlediği

Detaylı

20. IBF KONGRESİ Açılışı. 10 Kasım Perşembe, İstanbul. Katar Ekonomi ve Ticaret Bakanı Sn. Sheikh Ahmed bin Jassim Al Thani

20. IBF KONGRESİ Açılışı. 10 Kasım Perşembe, İstanbul. Katar Ekonomi ve Ticaret Bakanı Sn. Sheikh Ahmed bin Jassim Al Thani 20. IBF KONGRESİ Açılışı 10 Kasım Perşembe, İstanbul Başbakan Yardımcım Sn. Mehmet Şimşek, Katar Ekonomi ve Ticaret Bakanı Sn. Sheikh Ahmed bin Jassim Al Thani Dost ve Kardeş Ülkelerin Değerli Bakanları,

Detaylı

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA 16.06.2017 Sayın Milletvekillerim, Sayın Valim, Sayın Belediye Başkanım Sayın Mardin Şube Başkanım, Değerli MÜSİAD Üyeleri ve MÜSİAD Dostları, Değerli Basın Mensupları, Şanlıurfa

Detaylı

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz ve Özellikle Canım Annem 1 Üniversite tercihlerini yaptığımız zaman,

Detaylı

İtibar Yönetimi Zirvesi

İtibar Yönetimi Zirvesi SPONSORLUK DOSYASI İtibar Yönetimi Zirvesi Sayın Yetkili, Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi olarak, 3 Aralık 2015 tarihinde üniversitemizde Kurumsal İletişim ve İtibar Yönetimi

Detaylı

Sizin Seçiminiz HAKKIMIZDA. Bizim İşimiz. Neden Bizi Tercih Etmelisiniz? İşimizde Uzmanız. Kalite Politikamız. Yenilikçi ve Üretkeniz

Sizin Seçiminiz HAKKIMIZDA. Bizim İşimiz. Neden Bizi Tercih Etmelisiniz? İşimizde Uzmanız. Kalite Politikamız. Yenilikçi ve Üretkeniz Bizim İşimiz Sizin Seçiminiz Neden Bizi Tercih Etmelisiniz? İşimizde Uzmanız Mesleki yeterliliğini sağlamış insan kaynağına, teknik bilgiye ve donanıma sahibiz. HAKKIMIZDA Fonte Group 2016'da kurulmuş

Detaylı

Saygılarımızla, Genç Barış İnisiyatifi Derneği adına, M. Emre Akkaş Genel Başkan

Saygılarımızla, Genç Barış İnisiyatifi Derneği adına, M. Emre Akkaş Genel Başkan Genç Barış İnisiyatifi Derneği tüm insanlığın ortak gayesi olan dünya barışının temin edilmesine katkı sağlamak isteyen, insanlığa din, dil, ırk ve cinsiyet farkı gözetmeksizin faydalı olmayı hedeflemiş,

Detaylı

Mesleki eğitim tanıtım ve işbirliği protokolü

Mesleki eğitim tanıtım ve işbirliği protokolü http://www.iha.com.tr/balikesir-haberleri/mesleki-egitim-tanitim-ve-isbirligi-protokolu-balikesir- 1685591/ Mesleki eğitim tanıtım ve işbirliği protokolü Meslek lisesi Organize Sanayi Bölgesi ile İl Milli

Detaylı

Türk tekstil sektörünün en büyük üreticisi Kahramanmaraş, Milano da düzenlenen ITMA Fuarında 106 kişilik bir heyetle Türkiye yi temsil ediyor.

Türk tekstil sektörünün en büyük üreticisi Kahramanmaraş, Milano da düzenlenen ITMA Fuarında 106 kişilik bir heyetle Türkiye yi temsil ediyor. 106 İŞADAMI ITMA da Türk tekstil sektörünün en büyük üreticisi Kahramanmaraş, Milano da düzenlenen ITMA Fuarında 106 kişilik bir heyetle Türkiye yi temsil ediyor. Türkiye de yapılan tekstil yatırımlarının

Detaylı

Türkiye birden fazla yerli araç üretecek kabiliyette

Türkiye birden fazla yerli araç üretecek kabiliyette Türkiye birden fazla yerli araç üretecek kabiliyette Ocak 18, 2012-12:42:00 Otomobil sektörünün Türkiye'deki durumuyla ilgili önceden çok kapsamlı açıklamalar yaptıklarını ve bu dönemde hükümet programında

Detaylı

MÜSİAD 2 EXPO BY QATAR DOHA Exhibition and Convention Center. Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Sektör Kurulu Başkanlarım,

MÜSİAD 2 EXPO BY QATAR DOHA Exhibition and Convention Center. Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Sektör Kurulu Başkanlarım, MÜSİAD 2 EXPO BY QATAR 17-19.01.2018 DOHA Exhibition and Convention Center Sayın Büyükelçim (Fikret Özer), Sayın TOBB Başkanım, Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim, Sektör Kurulu Başkanlarım, İş Dünyasının

Detaylı

KOBİ ler Nefes alacak / Ankara. TOBB, Ziraat Bankası, Denizbank ve Kredi Garanti Fonu (KGF) ortaklığında hayata

KOBİ ler Nefes alacak / Ankara. TOBB, Ziraat Bankası, Denizbank ve Kredi Garanti Fonu (KGF) ortaklığında hayata 02.12.2016 / Ankara TOBB, Ziraat Bankası, Denizbank ve Kredi Garanti Fonu (KGF) ortaklığında hayata 1/6 geçirilecek olan KOBİ lere Nefes Kredisi için imzalar, Başbakanlık Çankaya Köşkü nde düzenlenen lansman

Detaylı

Uydu Uzay ve Teknoloji Günleri, MÜSİAD-TÜRKSAT Haliç Kongre Merkezi 11.Aralık.2015

Uydu Uzay ve Teknoloji Günleri, MÜSİAD-TÜRKSAT Haliç Kongre Merkezi 11.Aralık.2015 Uydu Uzay ve Teknoloji Günleri, MÜSİAD-TÜRKSAT Haliç Kongre Merkezi 11.Aralık.2015 Sayın Bakanlarım, Sn Valim, MV'lerim, Belediye Başkan'larım, İş Dünyamızın Değerli Başkan ve Temsilcileri, Değerli MÜSİAD

Detaylı

ÖZET SONUÇ BİLDİRGESİ

ÖZET SONUÇ BİLDİRGESİ ÖZET SONUÇ BİLDİRGESİ 2000 yılından bu yana gerçekleştirilmekte olan uluslararası Bilişim Zirvesi ICT Summit etkinliği, Türk İş Dünyası nın teknoloji ile etkileşiminin bugününü ve geleceğini konuşturan

Detaylı

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı 6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK) ve Uluslararası Sosyal Güvenlik Teşkilatı(ISSA) işbirliği ile Stratejik İnsan Kaynakları Politikaları ve İyi Yönetişim

Detaylı

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri, MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI 09.09.2017, LONDRA Sayın Büyükelçim Abdurrahman Bilgiç, Değerli Yönetim Kurulu Üyelerimiz İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri, Değerli MÜSİAD Üyeleri

Detaylı

8. MÜSİAD BİLİM TEKNOLOJİ ÖDÜL TÖRENİ GENEL MERKEZ

8. MÜSİAD BİLİM TEKNOLOJİ ÖDÜL TÖRENİ GENEL MERKEZ 8. MÜSİAD BİLİM TEKNOLOJİ ÖDÜL TÖRENİ GENEL MERKEZ 09.06.2016 Sn.Rektörlerim, Değerli Basın Mensupları, Kıymetli Misafirler, Sözlerime başlamadan önce, önceki gün İstanbul da, dün de Mardin de gerçekleştirilen

Detaylı

YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUSTAFA GÜÇLÜ NÜN KONUŞMASI

YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUSTAFA GÜÇLÜ NÜN KONUŞMASI KEMAL KILIÇDAROĞLU NUN KONUK KONUŞMACI OLDUĞU TOPLANTI YÖNETİM KURULU BAŞKANI MUSTAFA GÜÇLÜ NÜN KONUŞMASI 1 ARALIK 2014 İZMİR Cumhuriyet Halk Partisi nin çok değerli Genel Başkanı ve çalışma arkadaşları,

Detaylı

Müteşebbis Üniversiteliler Bilgi İletişim Topluluğu

Müteşebbis Üniversiteliler Bilgi İletişim Topluluğu Müteşebbis Üniversiteliler Bilgi İletişim Topluluğu www.munbit.org Tanıtım Dosyası 02 Müteşebbis Üniversiteliler Bilgi İletişim Topluluğu MÜNBİT, dünyayı değiştireceğine inanan, engelleri aşacağını bilen,

Detaylı

1995 TEN BUGÜNE STRATEJİK ORTAĞINIZ

1995 TEN BUGÜNE STRATEJİK ORTAĞINIZ 20. yıl 1995 TEN BUGÜNE STRATEJİK ORTAĞINIZ Ekin Kimya olarak Türkiye ve yakın çevresindeki ülkelere yüksek kalitede kimyasal ürünler tedarik eden öncü bir şirketiz. Dünyanın önde gelen kimyasal üreticileri

Detaylı

Hepinizi Şahsım, Yönetim Kurulum ve etkinliğe emeği geçenler adına selamlıyorum.

Hepinizi Şahsım, Yönetim Kurulum ve etkinliğe emeği geçenler adına selamlıyorum. 1.İZMİR KOBİLER VE BİLİŞİM KONGRESİ TÜRKİYE BİLİŞİM DERNEĞİ GENEL BAŞKANI RAHMİ AKTEPE NİN AÇILIŞ KONUŞMASI 3 KASIM 2018/İZMİR Sayın İzmir Sanayi Odası Başkanım, Sayın Ege Bölgesi Sanayi Odası 2.Başkanım,

Detaylı

Sanayicilerden destek

Sanayicilerden destek Balıkesir Sanayi Odası (BSO) Başkanı İsmail Uğur, Balıkesir Sanayici ve İş Adamları Derneği (BASİAD) üyeleriyle bir araya geldi. Uğur, Balıkesir Sanayi Odası'nın, iş dünyası ile sürekli istişare halinde

Detaylı

MÜSİAD Başarılı Öğrenciler Ödül Töreni KARADENİZ EREĞLİ 7 HAZİRAN 2018 Sayın Kaymakamım, Sayın Milletvekilim, Sn Rektörüm, Belediye Başkanlarım,

MÜSİAD Başarılı Öğrenciler Ödül Töreni KARADENİZ EREĞLİ 7 HAZİRAN 2018 Sayın Kaymakamım, Sayın Milletvekilim, Sn Rektörüm, Belediye Başkanlarım, MÜSİAD Başarılı Öğrenciler Ödül Töreni KARADENİZ EREĞLİ 7 HAZİRAN 2018 Sayın Kaymakamım, Sayın Milletvekilim, Sn Rektörüm, Belediye Başkanlarım, İş Dünyası, STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, Değerli

Detaylı

HAKKIMIZDA. Sizin Hayalleriniz. Bizim İşimiz. Neden Bizi Tercih Etmelisiniz? İşimizde Uzmanız. Kalite Politikamız. Yenilikçi ve Üretkeniz

HAKKIMIZDA. Sizin Hayalleriniz. Bizim İşimiz. Neden Bizi Tercih Etmelisiniz? İşimizde Uzmanız. Kalite Politikamız. Yenilikçi ve Üretkeniz Bizim İşimiz Sizin Hayalleriniz Neden Bizi Tercih Etmelisiniz? İşimizde Uzmanız Mesleki yeterliliğini sağlamış insan kaynağına, teknik bilgiye ve donanıma sahibiz. HAKKIMIZDA Uluslararası teknik standartlara

Detaylı

ÜÇÜNCÜ TÜRK KENEŞİ İŞ FORUMU. (24 Ekim 2014, Nahçıvan) TÜRK KENEŞİ GENEL SEKRETERİ RAMİL HASANOV UN İŞ ADAMLARINA HİTABI

ÜÇÜNCÜ TÜRK KENEŞİ İŞ FORUMU. (24 Ekim 2014, Nahçıvan) TÜRK KENEŞİ GENEL SEKRETERİ RAMİL HASANOV UN İŞ ADAMLARINA HİTABI ÜÇÜNCÜ TÜRK KENEŞİ İŞ FORUMU (24 Ekim 2014, Nahçıvan) TÜRK KENEŞİ GENEL SEKRETERİ RAMİL HASANOV UN İŞ ADAMLARINA HİTABI Sayın Âli Meclis Başkanı, Sayın Bakan, Sayın Oda Başkanları, Değerli İş Adamları,

Detaylı

TÜRKİYE RÜZGAR ENERJİSİ KONGRESİ

TÜRKİYE RÜZGAR ENERJİSİ KONGRESİ TÜRKİYE RÜZGAR ENERJİSİ KONGRESİ (TÜREK 2014 ) 5-6 Kasım 2014, İstanbul Fotoğraf: Emrah TAŞKIRAN TÜRKİYE RÜZGAR ENERJİSİ KONGRESİ / 5-6 KASIM Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TÜREB) tarafından üçüncüsü

Detaylı

Kahramanmaraş mutlaka devler liginde olacak

Kahramanmaraş mutlaka devler liginde olacak Kahramanmaraş mutlaka devler liginde olacak Sami Altınkaya nın Bloomberg TV de canlı olarak yayınlanan çıkış yolu programına katılan KMTSO Başkanı Kemal Karaküçük: 2023 te Kahramanmaraş ın 5 milyar dolar

Detaylı

Şehit yakınları ve gaziler için iş kurası

Şehit yakınları ve gaziler için iş kurası Şehit yakınları ve gaziler için iş kurası Temmuz 15, 2015-4:50:00 Başbakan Ahmet Davutoğlu, salonda bulunanlara, "Bayrama ulaşmadan önce bir bayramı daha sizlerle yapabilmek için bu atama merasimi gerçekleştirme

Detaylı

http://www.yeniasir.com.tr/surmanset/2017/02/21/istihdam-icin-sahaya-indiler Cumhurbaşkanı Erdoğan ın istihdam seferberliği çağrısına Balıkesir den tam destek geldi. Balıkesir Valisi Yazıcı, Sanayi Odası

Detaylı

2 Ekim 2013, Rönesans Otel

2 Ekim 2013, Rönesans Otel 1 MÜSİAD Brüksel Temsilciliği Açı çılışı ışı 2 Ekim 2013, Rönesans Otel T.C. AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış,.... T. C. ve Belçika Krallığının Saygıdeğer Temsilcileri, 1 2 STK ların Çok Kıymetli

Detaylı

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI CANSEN BAŞARAN-SYMES IN " 12. TEKNOLOJİ ÖDÜLLERİ ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI CANSEN BAŞARAN-SYMES IN  12. TEKNOLOJİ ÖDÜLLERİ ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI CANSEN BAŞARAN-SYMES IN " 12. TEKNOLOJİ ÖDÜLLERİ ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI 30 Mayıs 2016 Wyndham Grand İstanbul Levent Otel Sayın Başkanlar, Saygıdeğer Konuklar, Değerli Basın

Detaylı

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Milletlerarası Ticaret Odası Değişen Küresel Ekonomi ve Türkiye Toplantısı 7 Mart 2014, İstanbul

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Milletlerarası Ticaret Odası Değişen Küresel Ekonomi ve Türkiye Toplantısı 7 Mart 2014, İstanbul Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Milletlerarası Ticaret Odası Değişen Küresel Ekonomi ve Türkiye Toplantısı 7 Mart 2014, İstanbul Saygıdeğer Konuklar, Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, Sayın

Detaylı

ULAŞTIRMA BAKANI YILDIRIM: BAŞBAKAN IN İLETİŞİM VERGİSİNDE KAMUYA VERDİĞİ BEYANAT, BİZİM İÇİN BİR

ULAŞTIRMA BAKANI YILDIRIM: BAŞBAKAN IN İLETİŞİM VERGİSİNDE KAMUYA VERDİĞİ BEYANAT, BİZİM İÇİN BİR ULAŞTIRMA BAKANI YILDIRIM: BAŞBAKAN IN İLETİŞİM VERGİSİNDE KAMUYA VERDİĞİ BEYANAT, BİZİM İÇİN BİR Kasım 09, 2006-12:00:00 ULAŞTIRMA BAKANI YILDIRIM: ''BAŞBAKAN'IN İLETİŞİM VERGİSİNDE KAMUYA VERDİĞİ BEYANAT,

Detaylı

TOBB GGK nın Onursal Başkanı Sayın M. Rifat Hisarcıklıoğlu ve Başkanı Sayın Ali Sabancı dır.

TOBB GGK nın Onursal Başkanı Sayın M. Rifat Hisarcıklıoğlu ve Başkanı Sayın Ali Sabancı dır. TOBB GGK, TOBB bünyesinde teşekkül ettirilen ve TOBB Yönetim Kurulu nun alacağı kararlara ışık tutan, genç girişimcilik konusunda genel politikalar geliştiren ve görüş oluşturulmasına katkıda bulunan istişari

Detaylı

TÜRKİYE SAVUNMA SANAYİ MECLİS TOPLANTISI RAPORU

TÜRKİYE SAVUNMA SANAYİ MECLİS TOPLANTISI RAPORU TÜRKİYE SAVUNMA SANAYİ MECLİS TOPLANTISI RAPORU Toplantı Gündemi 1. Açılış Konuşması (Meclis Başkanı Sn. Yılmaz KÜÇÜKSEYHAN tarafından) 2. 2016 Yılı Türk Savunma ve Havacılık Sanayii Performansı Sunumu

Detaylı

KALKINMA BANKALARI ARASINDA İŞBİRLİĞİ

KALKINMA BANKALARI ARASINDA İŞBİRLİĞİ BASINDAN EKONOMİ HABERLERİ 24 MAYIS 2016 SALI KIBRIS GENÇ TV (23.05.2016) KALKINMA BANKALARI ARASINDA İŞBİRLİĞİ Kalkınma Bankası'nın Türkiye Kalkınma Bankası ile yürüttüğü Teknik İşbirliği Programı kapsamında;

Detaylı

TEBLİĞ ve SUNUM OTURUMU

TEBLİĞ ve SUNUM OTURUMU TEBLİĞ ve SUNUM OTURUMU Başkan : Prof Dr. İbrahim Hakkı YILMAZ Iğdır Üniversitesi Rektör Yardımcısı Sunum : Iğdır ilinde Kentsel Dönüşüm: Mevcut Durum ve Hedefler Banu ASLAN CAN Iğdır Çevre ve Şehircilik

Detaylı

Etkinlik Bilgi. Sayın Yetkili,

Etkinlik Bilgi. Sayın Yetkili, SPONSORLUK DOSYASI Sayın Yetkili, Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi olarak, 13 Ocak 2016 tarihlerinde üniversitemizde İnşaat Ekonomisi Zirvesi ni gerçekleştiriyoruz. Türkiye nin

Detaylı

Hepinizi Şahsım, Yönetim Kurulum ve etkinliğe emeği geçenler adına saygıyla selamlıyorum.

Hepinizi Şahsım, Yönetim Kurulum ve etkinliğe emeği geçenler adına saygıyla selamlıyorum. 2.KOBİ LER VE BİLİŞİM KONGRESİ-ANKARA TÜRKİYE BİLİŞİM DERNEĞİ GENEL BAŞKANI RAHMİ AKTEPE NİN AÇILIŞ KONUŞMASI 25 EKİM 2018 Değerli Konuklar, Değerli Basın Mensupları Hepinizi Şahsım, Yönetim Kurulum ve

Detaylı

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014 Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye ile Kürdistan arasındaki ekonomik ilişkiler son yılların en önemli rakamlarına ulaşmış bulunuyor. Bugünlerde petrol anlaşmaları ön plana

Detaylı

DİASPORA - 13 Mayıs

DİASPORA - 13 Mayıs DİASPORA - 13 Mayıs 2015 - Sayın Başkonsoloslar, Daimi Temsilciliklerimizin değerli mensupları, ABD de yerleşik Diasporalarımızın kıymetli temsilcileri, Bugün burada ilk kez ABD de yaşayan diaspora temsilcilerimizle

Detaylı

Vakfıkebir MYO 9. Dönem Mezunlarını Verdi

Vakfıkebir MYO 9. Dönem Mezunlarını Verdi Vakfıkebir MYO 9. Dönem Mezunlarını Verdi Karadeniz Teknik Üniversitesi Vakfıkebir Meslek Yüksekokulu nun Mezuniyet Töreni her yıl olduğu gibi bu yılda görkemli geçti. Törene, Vakfıkebir Kaymakamı Yıldıray

Detaylı

TEGEP te Neler Oluyor?

TEGEP te Neler Oluyor? Gündem Mayıs 2013 02 TEGEP te Neler Oluyor? Eğitim ve gelişim alanında referans olabilecek çalışmalar kapıda! 07 TEGEP - ASTD İşbirliği 05 Zirvede Buluşalım! 09 Tegep Eğitim Profesyonellerini Geliştiriyor

Detaylı

Anadolu Bacıları ndan Tam Destek

Anadolu Bacıları ndan Tam Destek Pancar İle İlgili Tarımsal Üretime Dayalı Ürün Geliştirme - PANPEK Projesinin Tanıtım Toplantısı Gerçekleştirildi Ankara Kalkınma Ajansı tarafından finanse edilen, Polatlı Ticaret Odası, Başkent Üniversitesi,

Detaylı

8-Haz-16 Türkiye-Filistin İş Forumu

8-Haz-16 Türkiye-Filistin İş Forumu 8-Haz-16 Türkiye-Filistin İş Forumu 29-30 Mayıs 2016, Kudüs, Ramallah, Nablus Türkiye-Filistin İş Forumu Ramallah Toplantısı 1 29-30 Mayıs 2016, Kudüs, Ramallah, Nablus Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK)

Detaylı

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım..

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım.. Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım.. Sizlerle tekrar bir arada olmaktan mutluluk duyduğumuzu ifade ederek, hoş geldiniz diyor; şahsım ve

Detaylı

AR-GE REFORM PAKETİ. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı, Fikri Işık. MÜSİAD Genel Merkezi, İstanbul. 27.Şubat.2016

AR-GE REFORM PAKETİ. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı, Fikri Işık. MÜSİAD Genel Merkezi, İstanbul. 27.Şubat.2016 AR-GE REFORM PAKETİ Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı, Fikri Işık MÜSİAD Genel Merkezi, İstanbul 27.Şubat.2016 Sayın Bakanım, Müsteşar Yardımcım, Genel Müdürlerim, Bakanlığımızın Değerli Temsilcileri,

Detaylı

İSO YÖNETİM KURULU BAŞKANI ERDAL BAHÇIVAN IN KONUŞMASI

İSO YÖNETİM KURULU BAŞKANI ERDAL BAHÇIVAN IN KONUŞMASI İSO YÖNETİM KURULU BAŞKANI ERDAL BAHÇIVAN IN KONUŞMASI 2023 e 10 Kala Kamu Üniversite Sanayi İşbirliği Bölgesel Toplantısı nda konuya yönelik düşüncelerimi ifade etmeden önce sizleri, şahsım ve İstanbul

Detaylı

Başbakan Sayın Binali YILDIRIM KANAAT ÖNDERLERİ VE STK İLE BULUŞMASI KAYSERİ

Başbakan Sayın Binali YILDIRIM KANAAT ÖNDERLERİ VE STK İLE BULUŞMASI KAYSERİ Başbakan Sayın Binali YILDIRIM KANAAT ÖNDERLERİ VE STK İLE BULUŞMASI KAYSERİ 02.04.17 Sayın Başbakanım, Sayın Bakanlarım, Sayın Valim, Milletvekillerim, Büyükşehir Belediyesi Başkanım, İş ve Siyaset Dünyasının,

Detaylı

Salı İzmir Gündemi

Salı İzmir Gündemi 23.09.2014 Salı İzmir Gündemi Katip Çelebi Üniversitesi nde rektöre rakip çıktı! İzmir in 4. devlet üniversitesi Katip Çelebi de rektörlük yarışı kızıştı. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi nde ilk kez yapılacak

Detaylı

Bursa İş Geliştirme Toplantısı. 28 Mayıs Cumartesi. Bursa

Bursa İş Geliştirme Toplantısı. 28 Mayıs Cumartesi. Bursa Bursa İş Geliştirme Toplantısı 28 Mayıs Cumartesi Bursa Sayın Bakanım (Mehmet Müezzinoğlu), Sayın Valim (Münir Karaloğlu), Sayın MV'lerim, Sayın Rektörüm, Sayın B.Belediye Bşk Vekilim Sayın Bursa Tic.San

Detaylı

2. GLOBAL SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ Sayın Bakanlarım (Bilim Sanayi ve Teknoloji), (Vecdi Gönül),

2. GLOBAL SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ Sayın Bakanlarım (Bilim Sanayi ve Teknoloji), (Vecdi Gönül), 2. GLOBAL SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ 29.11.2016 Sayın Bakanlarım (Bilim Sanayi ve Teknoloji), (Vecdi Gönül), Bakanlıklarımızın, ESOA nın, TÜRKSAT'ın, Global Satshow'un, SSPI'ın Değerli Başkan

Detaylı

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Açış Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Açış Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI Açış Konuşması Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı 26 Mart 2016, İstanbul Sayın Başbakan Yardımcılarım; Bakanlarım; Saygıdeğer Protokol; Çok Değerli Başkanlar; Dünyanın dört

Detaylı

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU Kasım 29, 2006-12:00:00 BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK

Detaylı

Son aylarda Asya da gerçekleşen sel felaketleri, Amerika kıtasındaki eşi görülmemiş kasırgalar, İstanbul da dakikalar içinde yaşanan son 32

Son aylarda Asya da gerçekleşen sel felaketleri, Amerika kıtasındaki eşi görülmemiş kasırgalar, İstanbul da dakikalar içinde yaşanan son 32 V. SÜRDÜRÜLEBİLİR FİNANS FORUMU Mustafa Seçkin Yönetim Kurulu Başkanı 29 Eylül 2017 Zorlu Center Sayın Başbakan Yardımcım, Değerli konuklar, Sürdürülebilir Kalkınma Derneği ve UNEP-FI iş birliği ile gerçekleştirdiğimiz

Detaylı

BODRUM MANDALİNASI ÜRÜNLERİ, ANTALYADA BEĞENİLDİ

BODRUM MANDALİNASI ÜRÜNLERİ, ANTALYADA BEĞENİLDİ BODRUM MANDALİNASI ÜRÜNLERİ, ANTALYADA BEĞENİLDİ Bu yıl 26 30 ekim tarihleri arasında 7. Kez düzenlenen Yörex Yöresel Ürünler Fuarı Antalya Expo Center Fuar ve Kongre Merkezinde yapıldı. Türkiye nin birçok

Detaylı

Türkiye, bu oranla araştırmaya katılan 24 ülke arasında 5. sırada yer alıyor.

Türkiye, bu oranla araştırmaya katılan 24 ülke arasında 5. sırada yer alıyor. Sayın Başkan, Değerli Basın mensupları, Odamızın Mayıs ayı olağan Meclis toplantısına hoş geldiniz diyor, hepinizi şahsım ve yönetim kurulu adına saygıyla selamlıyorum. 65. Hükümetimiz, dün Sayın Cumhurbaşkanımızın

Detaylı

YUSUF ATA ARIAK - TELKODER 10. OLAĞAN GENEL KURUL AÇILIŞ KONUŞMASI 29 KASIM 2018

YUSUF ATA ARIAK - TELKODER 10. OLAĞAN GENEL KURUL AÇILIŞ KONUŞMASI 29 KASIM 2018 YUSUF ATA ARIAK - TELKODER 10. OLAĞAN GENEL KURUL AÇILIŞ KONUŞMASI 29 KASIM 2018 Değerli Misafirler, Serbest Telekomünikasyon İşletmecileri Derneği, TELKODER'in 10. Genel Kurul toplantısına katılarak bizleri

Detaylı

MÜSİAD İFTARI ANKARA

MÜSİAD İFTARI ANKARA MÜSİAD İFTARI ANKARA 06.06.2017 Sayın Bakanlarım, Milletvekillerim, Kurum ve Kuruluşlarımızın Başkan ve Temsilcileri, İş, Siyaset ve STK'larının Değerli Başkan ve Temsilcileri, Değerli Yönetim Kurulu Üyelerim

Detaylı

Doğal olarak dijital

Doğal olarak dijital Doğal olarak dijital 1 Doğadan ilham alan, yeni nesil teknoloji şirketi. Doğada her şey birbiri ile uyum ve bir denge içinde. Bitkiler etkin bir veri analitiği ve network yönetimi ile hayatta kalabiliyorlar.

Detaylı

Zirve Takvimi

Zirve Takvimi 2016-2017 Zirve Takvimi İK profesyonellerinin buluşma noktası... 2016-2017 Zirve Takvimi 13. Seçme Yerleştirme & Yetenek Yönetimi Zirvesi 5-6 Ekim 2016, İstanbul Marriott Hotel Asia Performans, Ücret ve

Detaylı

2 MAYIS MAYIS Stratejik Ortak YERLİLİK

2 MAYIS MAYIS Stratejik Ortak YERLİLİK 2 MAYIS 2019 2 MAYIS 2019 YERLİLİK Stratejik Ortak Türkiye nin En Büyük ve En Köklü Odası Türk sanayinin en köklü temsilcilerinden biri olan İstanbul Odası, kurulduğu 1952 yılından bu yana, çalışmalarını,

Detaylı

Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı!

Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı! Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı! REC Türkiye tarafından, Almanya Büyükelçiliği desteğiyle düzenlenen geniş katılımlı konferansta; BM İklim Değişikliği Marakeş COP22 - Taraflar

Detaylı

Malzeme Şenliği' Mart 2018

Malzeme Şenliği' Mart 2018 Malzeme Şenliği'18 8-9-10-11 Mart 2018 YAPIT Nedir? Kilis 7 Aralık Üniversitesi Yapı Topluluğu, kısa adıyla YAPIT, 2013 yılında kurulmuş bir öğrenci topluluğudur. Kurulduğundan bu yana seminerler, belgesel

Detaylı

ULUSLARARASI AYDINLATMA & ELEKTRİK MALZEMELERİ FUARI VE KONGRESİ İSTANBUL FUAR MERKEZİ

ULUSLARARASI AYDINLATMA & ELEKTRİK MALZEMELERİ FUARI VE KONGRESİ İSTANBUL FUAR MERKEZİ ULUSLARARASI AYDINLATMA & ELEKTRİK MALZEMELERİ FUARI VE KONGRESİ İSTANBUL FUAR MERKEZİ Türk aydınlatma ürünleri kalite, fiyat ve teslim sürelerindeki avantajından dolayı çevre coğrafyada tercih ediliyor.

Detaylı

Ana Sponsor. Altın Sponsorlar. www.ayd.org.tr www.soysal.com.tr

Ana Sponsor. Altın Sponsorlar. www.ayd.org.tr www.soysal.com.tr Ana Sponsor Öğle Yemeği Sponsoru Güvenlik Sponsoru Altın Sponsorlar Sponsor Hulusi Belgü AYD Başkanı VIII. AVM Yatırımları Konferansı yla yeni bir heyecanı birlikte yaşıyoruz. Alışveriş merkezleri, perakende

Detaylı

Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir.

Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir. Sayın Sizleri şahsım ve TOBB adına saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz başkasına gönderilen selam kişinin üzerine emanettir. Başkanımız Rifat Hisarcıklıoğlu TUSAF yönetimi başta olmak üzere, kongremizin

Detaylı

SPONSORLUK DOSYASI 14 Ocak 2015 / Sabancı Center

SPONSORLUK DOSYASI 14 Ocak 2015 / Sabancı Center SPONSORLUK DOSYASI 14 Ocak 2015 / Sabancı Center Kurumsal yönetime inancınızı paylaşmak, sürdürülebilir kalkınma hedefiyle ilerlemek için VIII. Uluslararası Kurumsal Yönetim Zirvesi nde yerinizi alın!

Detaylı

Gelin, Yarışın; Fikriniz Saklı Kalmasın...

Gelin, Yarışın; Fikriniz Saklı Kalmasın... Gelin, Yarışın; Fikriniz Saklı Kalmasın... 2018 2016 2017 2014 2015 Genç Beyinlerle; Güçlü Projelere, Güçlü Yarınlara... Bilim ve Fikir Festivali gençlerin, ilginç fikirlerini ortaya çıkarmak, değerlendirmek,

Detaylı

Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı!

Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı! Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı! REC Türkiye tarafından, Almanya Büyükelçiliği desteğiyle düzenlenen geniş katılımı konferansta; BM İklim Değişikliği Marakeş COP22 - Taraflar

Detaylı

01.02.2014 AKSARAY TİCARET VE SANAYİ ODASI

01.02.2014 AKSARAY TİCARET VE SANAYİ ODASI 01.02.2014 AKSARAY TİCARET VE SANAYİ ODASI ALIŞVERİŞ GÜNLERİ YAKINDA BAŞLIYOR SAYFA 1 EĞİTİM İÇİN AKSARAY'A GELDİLER SAYFA 2 ATSO SENDİKA ZİYARETLERİ SAYFA 3 ATSO'DAN ALMANYA'YA ÇIKARMA SAYFA 4 KOÇAŞ AYKAŞ'I

Detaylı

SPONSORLUK BİLGİ DOSYASI

SPONSORLUK BİLGİ DOSYASI SPONSORLUK BİLGİ DOSYASI 31 Mayıs 2019 MSGSÜ Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu Avrasya BIM Forumu, ülkemizde ve dünyada hızla yaygınlaşmakta olan BIM-Yapı Bilgi Modellemesi yaklaşımlarını farklı yönleri ile

Detaylı

Sponsor Ol Rengini Seç Kendini Göster

Sponsor Ol Rengini Seç Kendini Göster Sponsor Ol Rengini Seç Kendini Göster PERYÖN (Türkiye İnsan Yönetimi Derneği), Türkiye'de çağdaş insan kaynakları yönetimi anlayışlarının yaygınlaştırılmasına ve gelişimine liderlik eden, bu konuda ülkemizin

Detaylı

Kırıkhan Ticaret ve Sanayi Odası. 2014 Yılı Faaliyet Raporu

Kırıkhan Ticaret ve Sanayi Odası. 2014 Yılı Faaliyet Raporu Kırıkhan Ticaret ve Sanayi Odası 2014 Yılı Faaliyet Raporu BAŞKANDAN Odamızın kurumsal yapısı ve yarım asırlık tarihinden elde ettiği tecrübe ve birikim sayesinde, son derece sağlam temeller üzerinde yapılanmıştır.

Detaylı

Düzce Üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi tarafından düzenlenen Düzce Fındık Çalıştayı İstiklal Konferans Salonu nda gerçekleştirildi

Düzce Üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi tarafından düzenlenen Düzce Fındık Çalıştayı İstiklal Konferans Salonu nda gerçekleştirildi Düzce Üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi tarafından düzenlenen Düzce Fındık Çalıştayı İstiklal Konferans Salonu nda gerçekleştirildi Çalıştayın açılış konuşmasını gerçekleştiren Düzce Üniversitesi

Detaylı

MÜSİAD Otomotiv Sektör Zirvesi. Kocaeli 18 Ekim 2014 Cumartesi

MÜSİAD Otomotiv Sektör Zirvesi. Kocaeli 18 Ekim 2014 Cumartesi MÜSİAD Otomotiv Sektör Zirvesi Kocaeli 18 Ekim 2014 Cumartesi T. C. Kocaeli Valisi Sayın Hasan Basri Güzeloğlu, AK Parti Kocaeli Milletvekili Sayı Zeki Aygün, İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Ticaret

Detaylı

http://m.iha.com.tr/istanbul-haberleri/gunaydin-grouptan-demiryolu-atagi-1757210/ Lojistik sektörünün güçlü kuruluşu Günaydın Group, Balıkesir Lojistik Köyü nde üçüncü demiryolu lojistik merkezini açtı.

Detaylı

Strateji Belirleme Toplantısı

Strateji Belirleme Toplantısı Strateji Belirleme Toplantısı SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANI FATİH ACAR: - ESKİ VE RUTİN ÇALIŞMA ANLAYIŞIYLA BİR YERE VARMAMIZ MÜMKÜN DEĞİL - AVUKATLARIMIZIN ÇALIŞMA ORTAMI ÇOK İYİ OLMALI - BİZ BİR AİLEYİZ,

Detaylı

İSLAMİ BANKALAR VE FİNANS KURUMLARI GENEL KONSEYİ (CIBAFI) GLOBAL FORUM 2018

İSLAMİ BANKALAR VE FİNANS KURUMLARI GENEL KONSEYİ (CIBAFI) GLOBAL FORUM 2018 İSLAMİ BANKALAR VE FİNANS KURUMLARI GENEL KONSEYİ (CIBAFI) GLOBAL FORUM 2018 Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mehmet Ali Akben, İslami Bankalar ve Finans Kurumları Genel Konseyi

Detaylı

TÜRK-ARAP SERMAYE PİYASALARI FORUMU 2013 TÜRKİYE

TÜRK-ARAP SERMAYE PİYASALARI FORUMU 2013 TÜRKİYE TÜRK-ARAP SERMAYE PİYASALARI FORUMU 2013 TÜRKİYE 20 Eylül 2013, İstanbul DR. VAHDETTİN ERTAŞ SERMAYE PİYASASI KURULU BAŞKANI KONUŞMA METNİ 1 Sayın Maliye Bakanım, Yurt dışından gelen değerli misafirlerimiz,

Detaylı