Hz. Ali k.v. nin şöyle dediği rivayet edilir:

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Hz. Ali k.v. nin şöyle dediği rivayet edilir:"

Transkript

1 Manevi buhrandan Hakk ın urhan ına Hz. Ali k.v. nin şöyle dediği rivayet edilir: üyüyüp Rabbimi tanımadan, küçük yaşta ölüp cennete girmek beni sevindirmezdi. Allah Tealâ yı en iyi tanıyan kimse, haşyeti en fazla, ibadeti en çok ve Allah için nasihati en güzel yapandır. İlme duyulan şiddetli ihtiyaca gelince Kendini ihlâsla ilim talebine vakfet! Talebin ilmi ezberleyip nakletmeye değil, anlayarak öğrenmeye yönelik olsun. İlim talebinde çok büyük tehlikeler bulunduğunu da bil! Kim insanların teveccühünü kazanmak, idarecilerin meclislerinde bulunmak, görüş sahiplerine karşı övünmek ve dünya menfaati elde etmek için ilim öğrenirse, onun ticareti boşa gitmiş ve alışverişi zarara uğramıştır. Allah Rasulü s.a.v. şöyle buyurur: Her kim ilmi, alimlere karşı böbürlenmek, düşkünlerle münakaşa etmek veya insanların teveccühünü kazanmak için öğrenirse, Allah Tealâ da onu ateşe sokar. (İbn Mace, İlim, I/93, nr. 253) Ebu Yezid el-estâmî k.s. der ki: Otuz sene nefsimle savaştım, ilim ve onun tehlikelerinden bana daha zor gelen bir şey görmedim. Sakın şeytan gelip süslü sözlerle sana şöyle demesin: Mademki ilim konusunda bu kadar tehlike var, onu terk etmek daha evlâdır! Sakın böyle bir düşünceye saplanma! Zira Rasulullah s.a.v. den rivayet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur: Miraç gecesi cehenneme muttali oldum ve oradakilerin çoğunun fakirlerden oluştuğunu gördüm. Dediler ki: Ya Rasulallah! Mal yönünden fakir olanlar mı? Hayır, ilim yönünden fakir olanlar, buyurdu. (uharî, İlim, IV/142; Müslim, Rikâk, 2096) İlim öğrenmeyen kimse ne ibadetin hükümlerini bilebilir ne de hakkıyla yerine getirebilir. Şayet bir kimse bilgisiz olarak göklerdeki meleklerin ibadeti gibi Allah Tealâ ya ibadet etse, hüsrana düşmekten kurutulamaz. O halde araştırma, tekrarlama, okuma yoluyla ilim talebi için hemen kolları sıva! Tembellikten ve çabucak usanmaktan sakın. Aksi takdirde, Allah korusun, dalâlet çukuruna yuvarlananlardan olursun. (Minhâcü l Âbidîn den) Daha güzel urhan larda buluşmak dileğiyle Allah a emanet olunuz.

2 İçindekiler AYLIK İLİM KÜLTÜR DERGİSİ Yıl: 10 Sayı: 116 Mayıs 2015 SAHİİ urhan asın Yayın Eğitim ve Tur. Ltd. Şti. SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Serdar TAŞAR YAYIN DANIŞMANLARI Prof. Dr. İbrahim AYRAKTAR Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN Yard. Doç. H. Murat KUMASAR YAYIN KURULU Yusuf ELİOL Ramazan ÇAKIR Aydın AŞAR Salih AYDIN Musa KARACA GRAFİK TASARIM urhan Ajans DAĞITIM ORGANİZASYONU Asım AYDOĞDU Gsm: Fiyatı Tek Sayı: 6 TL 1 Yıllık (12 Sayı) Abone: 72 TL Yurtdışı 1 Yıllık Abone: 75 Euro Abonelik İçin Hesap Numaraları Posta Çeki No: Türkiye Finans Sultanbeyli Şubesi urhan asın Yay.Eğt.Tur.Ltd.Şti. Müşteri No: IAN:TR Ziraat ankası Sultanbeyli Şubesi Hesap No: IAN:TR YAYIN VE İLETİŞİM ADRESİ Mehmet Akif Mah. Kuran Kursu Cad.No: 87 Sultanbeyli / İST. Tel: +9 (0216) Faks: +9 (0216) İNTERNET ADRESİ burhandergisi@hotmail.com ASKI Milsan A.Ş YAYIN TÜRÜ Aylık Süreli Yayın Gönderilen yazılarda editör ve yayın kurulu değişiklik yapabilir. Gönderilen yazılar iade edilmez. Yazılardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Yayınlanan reklamlardaki ürün ve hizmetlerin sorumluluğu reklam verene aittir. Mübârek Ramazan Ayına Hazırlık Zamanı 4 Kur ân ın Cennet Tasvirleri 8 Kurtuluş Çağrısı Ezan-ı Muhammedi 12 Dinin Devletle İlişkisinde Kemalist ve Post-Kemalist Dönem 21 Özgürlük Ve Allah ın Çizdiği Sınırlar 22 ir Akide Manifestosu Olarak Ebu Hanife nin Vasiyeti 28 Kriz ve Enerji: Rusya ve Enerji Fiyatlarındaki Sert Düşüş Milyon Yetim izi ekliyor 37 Zaman, Kardeşlik Zamanıdır 38 İslam Kardeşliği 40 Medine-i Münevvere de Ölmek Ve Cennetü l aki 42 Ashâb-ı edir 44 Söz Söylemek, Sukut Etmek, Sır Saklamak 2 48 Hz. Üsame b. Zeyd (r.anh) 57 Sinir Küpü Olmuş Anne abalar 60 Allahü Teâlâ nın Saltanatı 64 Orucu ozan ve ozmayan Şeyler 66 urhan Çocuk 70 Gördün Felek (şiir) 72 Yrd. Doç Dr. Mustafa KARAACAK Prof. Dr. ALİ AKPINAR Abdullatif ACAR Murat TÜRKER Yrd. Doç. Dr. Ebubekir SİFİL Dr. İhsan ŞENOCAK Yrd.Doç.Dr.Abdulkadir DEVELİ Yrd. Doç. Dr. H.Murat KUMASAR Memduh ERGİN Gülsüm KIZILAY Halit ESKAN Salih AYDIN M. Emin KARAACAK İmam Gazali ( Kimyâ-i Saâdet) Ömer Nasuhi İLMEN Musa KARACA Zelilî

3 4 Mübârek Ramazan Ayına Hazırlık Zamanı Yrd. Doç Dr. Mustafa KARAACAK 8 Kur ân ın Cennet Tasvirleri Prof. Dr. ALİ AKPINAR 22 Özgürlük Ve Allah ın Çizdiği Sınırlar Yrd. Doç. Dr. Ebubekir SİFİL 38 Zaman, Kardeşlik Zamanıdır Memduh ERGİN

4 Mübârek Ramazan Ayına Hazırlık Zamanı Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARAACAK Receb ayı girdiği zaman Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle dua ederdi: Allah ım bize Receb ve Şâban ayını mübârek kıl ve bize Ramazan ayını da mübârek kıl. Hadisin bir başka rivayeti ise şöyledir: Allah ım bize Receb ve Şâban ayını mübârek kıl ve bize Ramazan ayına ulaştır. Allah Teâlâ insanlar içinde Hz. Muhammed i (s.a.v.), şehirler içinde Mekke yi aylar içinde Ramazan ayını seçmiştir. Receb ve Şâbân ayları da Ramazan ayının habercisi mübârek aylardır. u mübârek zamanları, mutluluğumuz için şükrümüzü, sıkıntılarımız için de sabrımızı artırmak için karşımıza çıkan önemli bir fırsat olarak görmek mümkündür. Yine Receb ve Şâban, içlerinde Regâib, Mi rac ve erat gecelerinin bulunduğu aylardır. Aynı zamanda bu zamanları geçmişin muhasebesini yapmak için de birer fırsat olarak değerlendirmek gerekir. Ramazan ayına hazırlık olarak değerlendirilebilecek ayların ilki Receb, ikincisi Şâban ayıdır. u iki ayla ilgili olarak Ebû ekr el-elhî şöyle demektedir: Receb ayı ziraat (ekim) ayıdır. Şâban ayı ürünü sulama ayıdır. Ramazan ayı ise ürünü toplama ayıdır. Yine Ebû ekr el-elhî şöyle demektedir: Receb ayı rüzgâr gibidir. Şâban ayı bulut gibidir. Ramazan ayı yağmur gibidir. 4 Mayıs

5 Receb ayı girdiği zaman Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle dua ederdi: Allah ım bize Receb ve Şâban ayını mübârek kıl ve bize Ramazan ayını da mübârek kıl. Hadisin bir başka rivayeti ise şöyledir: Allah ım bize Receb ve Şâban ayını mübârek kıl ve bize Ramazan ayına ulaştır. u hadis, halk arasında mübârek üç aylar diye bilinen Receb, Şâban ve Ramazan aylarında, özellikle bu ayların başlangıcında ve mübârek gecelerde vâizlerin sıkça zikrettiği ve kendisiyle dua ettiği bir hadistir. u hadisi âlimler şöyle değerlendirmişlerdir: u hadis, sâlih amellere kavuşmak için faziletli zamanlarda duaya devam etmenin müstehaplığına delildir. Çünkü mü mine ömrü ancak hayır getirir. İnsanların hayırlısı; ömrü uzun ve ameli güzel olandır. Selefi sâlihîn, ramazan orucu, hac dönüşü gibi yaptıkları bir sâlih amelin akabinde ölmeyi isterlerdi. Hatta Kim sâlih bir amelin akabinde ölürse bağışlanır derlerdi. Halk arasında yaygın olan üç aylar isminin kaynağı olabilecek rivayetlerden birisi de şu hadistir: Receb Allah ın ayı, Şâban benim ayım, Ramazan ümmetimin ayıdır. Ramazan ayına hazırlık olarak değerlendirilecek ayların ilki aynı zamanda Araplar arasında haram aylar dan da kabul edilen Allah ın ayı Receb dir. Receb Allah ın Ayıdır Receb ayı, Mekke civarında oturanların umre yapmaları için savaşmanın haram kabul edildiği haram aylar dan birisidir. Aynı zamanda üç aylardan da ilkidir. Receb ayı câhiliye döneminde de ta zim edilir ve onda savaşılmazdı. Receb ayı ile ondan sonra gelen Şâban ayına Araplar recebân derlerdi. Üç aylardan ilki olan Receb ayında ramazan ayına hazırlık olarak nafile oruç tutulabilir. Müslim in Sahîh inde geçtiği gibi Rasûlüllah (s.a.v.), Receb ayını tamamıyla oruçlu geçirmeyi yasaklamış; çünkü Rasûlüllah (s.a.v.) Ramazan ayı hariç hiçbir ayın tamamını oruçlu geçirmemiştir. urada şu rahatlıkla söylenebilir. Halk arasında özellikle bazı bölgelerde yaygın olan, üç ayları tutmak olarak değerlendirilen yani Receb, Şâban ve Ramazan ayını da dahil ederek üç ay peş peşe oruç tutmanın dînî dayanağı yoktur. Ramazan ayına hazırlık olarak Şâban ayında biraz daha fazla oruç tutulabilir. Receb ve Şâban aylarını tamamen oruçlu geçirmenin tavsiye edilmemesinin hikmeti, esas oruç tutmamız gereken Ramazan ayına dinç bir şekilde girilmesi içindir. Hatta şu da söylenebilir. Oruç tutan mü min nafile oruç tuttuğunda daha hayırlı bir iş yapmasına mani olacaksa oruç tutmayıp daha hayırlı işi yapması uygundur. O halde Receb ayında da diğer zamanlarda olduğu gibi bazı yıllarda fazlaca, bazı yıllarda da çok az nafile oruç tutulabilir. Nitekim İbn Abbâs Rasûlüllah (s.a.v.), Receb ayında oruç tutmaya başladığında biz, bir daha oruç tutmayı bırakmaz; oruç tutmadığında da artık bir daha oruç tutmaya başlamaz diye tahmin ederdik demiştir. Hz. Âişe tarafından rivâyet edilen bir rivâyette benzer ifadeler Şâban ayı için de söylenmiştir. Halk arasında özellikle Türkiye de- Receb ayının ilk perşembesini cumaya bağlayan gece Regâib Gecesi dir. azılarının bu geceye has bir ibadet olarak telakki ettikleri ve adına da regâib namazı adını verdikleri namazla ilgili rivayet edilen hadisler mevzû dur, bâtıldır, doğru değildir. Receb ayının 27. gecesi de Mi rac Gecesi olarak kutlanmaktadır. Hz. Peygamber in Mescid-i Haram dan Mescid-i Aksâ ya oradan da semâya yükseltildiği gecenin adıdır. Mi rac olayını anlatmak için isrâ ve mi rac kelimeleri kullanılmıştır. Mescid-i Haram dan Mescid-i Aksâ ya yaptığı yolculuğa isrâ, oradan göklere yüksetilmesine mi rac denilmiştir. İsrâ ile ilgili âyet meali şöyledir: ir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram dan, çev- Rasûlüllah (s.a.v.), Receb ayını tamamıyla oruçlu geçirmeyi yasaklamış; çünkü Rasûlüllah (s.a.v.) Ramazan ayı hariç hiçbir ayın tamamını oruçlu geçirmemiştir. Mayıs 5

6 resini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir. Mi racla ilgili birçok hadis vardır. u hadislerden birine göre, bu gecede beş vakit namaz farz kılınmış, akara sûresinin son âyetleri nazil olmuş, Allah a şirk koşmadıkları sürece ümmetinin bağışlanacağı müjdesi Hz. Peygamber e verilmiştir. Şâban Efendimizin Ayıdır Kamerî yılın Receb ayından sonra, Ramazan ayından önce gelen sekizinci ayının adıdır. Halk arasında üç aylar olarak kabul edilen ayların ikincisidir. u ayla ilgili rivayetlerden bir kaçı şöyledir: Üsâme b. Zeyd den (r.a.) şöyle rivâyet edildi: Rasûlüllah (s.a.v.), bazen günlerce peş peşe oruç tutar, artık orucu hiç bırakmayacak; bazen de günlerce oruç tutmaz, o zaman da neredeyse hiç oruç tutmayacak denilirdi. Oruç tuttuğu günler arasında cuma günü ister yer alsın ister yer almasın iki günde orucunu tutardı. Şâban ayında oruç tuttuğu kadar başka hiçbir günde oruç tutmazdı. en: Ey Allah ın Rasûlü! Sen, bazen hiç bırakmayacakmış gibi oruç tutuyorsun, bazen de hiç oruç tutmuyor gibi oluyorsun; ama iki gün mutlaka tutuyorsun dedim. Rasûlüllah (s.a.v.): O iki gün hangi günlerdir? dedi. en: Pazartesi ve Perşembe dedim. Rasûlüllah (s.a.v.): u iki gün, amellerin âlemlerin Rabbi ne arz edildiği günlerdir. en, amelimin oruçluyken arz edilmesini severim dedi. Ey Allah ın Rasûlü! Şâban ayında tuttuğun kadar başka aylarda oruç tuttuğunu göremiyorum (sebebi nedir?) diye sordum. Şu cevabı verdi: u (Şâban ayı) Receb ayı ile Ramazan ayı arasında insanların gafil oldukları bir aydır. Hâlbuki o, amellerin âlemlerin Rabbine yükseltildiği bir aydır. en, oruçlu olduğum halde amellerimin yükseltilmesini arzu ederim. ir başka hadis de şöyledir: Hz. Âişe (r.a.) dedi ki: Rasûlüllah (s.a.v.) en fazla Şâban ayında oruç tutardı. Dedim ki: Ey Allah ın Rasûlü! En fazla Şâban ayında oruç tuttuğunu görüyorum. Dedi ki: Ey Âişe! u ayda ölüm meleğine kimin canını alacağı yazılır. en de ancak oruçlu iken ismimin yazılmasını isterim. ir başka hadiste ise Şâban ayı, Ramazan ayından sonra oruç tutmanın en faziletli olduğu ay olarak belirtilmiştir. Hz. Âişe (r.a.), Rasûlüllah ın (s.a.v.) orucundan şöyle bahsetmektedir: Rasûlüllah ın (s.a.v.) oruç tutmayı en çok sevdiği ay Şâbandır. Hatta onu oruçlu geçirerek ramazan ayına ulaşırdı. Enes ten (r.a.) rivâyet edilen bir hadis de şöyledir: Rasûlüllah a (s.a.v.): Ramazan ayından sonra hangi ayda oruç tutmak daha faziletlidir? diye soruldu. Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Ramazan ayına hürmeten Şâban ayında. Şâban ayının yarısındaki geceye erat Gecesi denir. ir hadiste Şâban ayının yarısındaki (erat Gecesi nde) gecede ir kişinin evleneceği kişi, doğacak çocuğu, hatta o çocuğun ismi, ölecekler listesinde olup olmayacağı da belli olur denmektedir. u gecenin faziletiyle ilgili rivayet edilen birkaç hadis meali şöyledir: Şâban ayının yarısındaki gece oldu mu, gündüzünü oruç tutun, gecesini ibadetle değerlendirin. Muhakkak ki Allah Hz. Âişe (r.a.), Rasûlüllah ın (s.a.v.) orucundan şöyle bahsetmektedir: Rasûlüllah ın (s.a.v.) oruç tutmayı en çok sevdiği ay Şâbandır. Hatta onu oruçlu geçirerek ramazan ayına ulaşırdı. 6 Mayıs

7 Teâlâ o gecede dünya semasına (af, rahmet ve mağfiretiyle) güneşin batışıyla birlikte iner ve fecir doğana kadar: Yok mu benden af dileyen onu affedeyim, yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim, yok mu bir musibete uğrayan ona sıhhat-afiyet vereyim, yok mu şöyle, yok mu böyle! der. ir başka rivayet de Hz. Âişe (r.a.) dendir. O, şöyle demiştir: Rasûlüllah ı (s.a.v.) bir gece evden çıktı. Arkasından ben de çıktım, bir de baktım ki, kendisini âki mezarlığında başını gökyüzüne kaldırmış olarak buldum. Dedi ki: Allah ve Rasûlünün sana zulmedeceğinden mi korktun? en de dedim ki: Ey Allah ın Rasûlü! Senin kadınlarından birisine gittiğini zannetmiştim. Rasûlüllah (s.a.v.) da dedi ki: Allah Tebâreke ve Teâlâ Şâban ayının yarısındaki gecede dünya semasına iner ve Kelp kabilesinin koyunlarının yünü adedinden daha çok kişiyi bağışlar buyurdu. Hadiste özellikle Kelb kabilesinin zikredilmesi, bu kabilenin diğer Arap kabilelerine göre daha fazla koyun sürüsüne sahip olmasındandır. erat Gecesi nde ağışlanmayacaklar Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Allah, Şâban ayının yarısındaki gecede (yeryüzündekilerin yaptıklarına) muttali olur, bütün yarattıklarını affeder. Şirk koşan ve düşmanlık güden kişiler hariç. Osman b. Ebi l-âs ın (r.a.) rivâyet ettiği hadiste Şâban ayının yarısındaki gecede bağışlanmayacak kişiler olarak zina edenler ve müşrikler Abdullah b. Amr ın rivâyetinde ise, düşmanlık güden ve katil kişiler denmiştir. Diğer gecelerde olduğu gibi Şâban ayının on beşindeki geceyi de Müslüman istediği şekilde değerlendirebilir. u geceye has bazı eserlerde ayrıntısı verilen bir ibadet ve namaz şekli yoktur. Mayıs Rasûlüllah ın (s.a.v.) Ramazan ayından sonra en fazla orucu Şâban ayında tutmasını Ramazan ayına bir hazırlık olarak değerlendirmek gerekir. Nasıl beş vakit namazda farz namazlardan önce farza hazırlık olarak sünnet namazlar kılınması tavsiye edilmişse Receb ve özellikle de Şâban ayında oruç tutmayı böyle değerlendirmek gerekir. Farz namazlardan önce ve sonra kılınan ravâtıp sünnetler fazilet bakımından farz namazlara dâhildir. Aynı şekilde Ramazan ayından önceki ve sonraki aylarda tutulan oruçlar da fazilet bakımından Ramazan ayına dâhildir. öylece Ramazan ayından önceki ve sonraki aylarda tutulan oruç, diğer aylara göre daha faziletlidir. Ramazan ayına hazırlık olarak değerlendirilebilecek Receb ve Şâban aylarını ve bu iki ayında içinde olan Regâib, Mi rac ve erat Gecelerini tekdüze hayatın içinde inananlara nefes aldıran ve muhasebe yapma imkanı veren mübârek zamanlar olarak değerlendirmek gerekir. Uzun bir yolculuğa çıkan bir yolcunun yolculuk boyunca, yolculuktan kaynaklanan, kendisini bekleyen sıkıntılar olabilir. Yolculuktaki sıkıntılardan bunaldığı bir sırada mola verebileceği, dinlenebileceği bir yer bulduğu zaman ne kadar rahatlarsa, bu ay ve geceleri de hayatın karmaşası içinde bir değerlendirme vakti olarak düşünmek gerekir. Veya da şirket yöneticilerinin belirli zaman dilimlerinde şirketin genel bir muhasebesini yaparak, ne yaptık, ne yapıyoruz, ne yapacağız sorularının cevabını bulmaya çalıştıkları gibi, bu ay ve geceleri insanlar kendileri için bir muhasebe yaparak ne yaptım, ne yapıyorum, ne yapacağım sorularının cevabını bulmaya çalışmaları gerekir. Kendisinde Kur an ın indiği ve içinde bin aydan hayırlı bir geceyi barındıran Ramazan ayının gölgesi üzerimizdedir. Gelin hep beraber el ele vererek önce kendimizden, ailemizden, komşularımızdan, akrabalarımızdan başlayarak bir seferberlik başlatalım. unun için kulluğumuzu yeniden gözden geçirerek ve bu zamanları bir fırsat olarak değerlendirerek kötü alışkanlıklar bırakalım. İbadetlerinde eksiklikleri olan mü minler bunları telafi yoluna gidelim. Olmaması gerekir ama; üzerimizde kaza namazları varsa bunları bir an evvel ödeyelim. Kur an okumasını bilmeyenler Kur an ayına yaklaştığımız bu günlerde bir an evvel harekete geçelim. Kur an ı bilenler onu anlamaya çalışalım. Oruç ayına hazırlık olarak özellikle Şâban ayında oruç tutalım. Sadece teravih, Cuma ve ayram namazlarında değil; diğer namazlarda da cemaate devam edelim özellikle yatsı ve sabah namazlarına. Selam ve dua ile 7

8 Kur ân ın Cennet Tasvirleri Prof. Dr. Ali AKPINAR Yüce Rabbimiz, rahmetinin bir tecellisi olarak bizi bize ve başkalarına bırakmamış, bizim dünya ve ahiret kurtuluşumuz için bize peygamber göndermiş, kitap indirmiş, yol haritamızı çizmiştir. Kudretini göstermek için kullarını yaratan Yüce Rabbimiz, rahmetinin bir tecellisi olarak bizi bize ve başkalarına bırakmamış, bizim dünya ve ahiret kurtuluşumuz için bize peygamber göndermiş, kitap indirmiş, yol haritamızı çizmiştir. u meyanda O, bizi ahirete hazırlarken cennet ve cehennem tasvirleri yaparak bizlerin cehennemden kurtulup, cennetlik olmamız için ayrıntılı ve canlı anlatımlar yapmıştır. O, aslında bize verdiği akıl nimeti ile Kâinat Kitabının sayısız ayetleri ile doğru yolu bulmamızı isteyebilir, Peygamber göndermez, Kitap indirmezdi. Ama O, rahmetiyle tecelli etti ve bize bizim dilimizle konuşan peygamberler gönderdi, okuyup anlayabileceğimiz kitaplar indirdi. Aynı şekilde O, dileseydi ahiret yurdundan kısaca bahsederek, iyilerden olursanız cennetle ödüllendirilir, kötülerden olursanız cehennemle cezalandırılırsınız, diyerek işi bitirebilirdi. Ama öyle yapmadı. Yine rahmetinin bir yansıması olarak sanki görüyormuşçasına, içinde yaşıyormuşçasına 8 Mayıs

9 bize cenneti anlattı bütün güzellikleriyle ve cehennemi tasvir etti bütün korkunçluğu ile. u yüzden O nun canlı ve ayrıntılı cennet tasvirleri de rahmetinin bir yansımasıdır, cehennem tasvirleri de. Cehennem tasvirleri de rahmetinin bir yansımasıdır. Çünkü O, bütün korkunçluğu ile cehennemi tasvir edip anlatmasaydı, bu kadar caydırıcı olmazdı. İnsanlar merak sâikiyle, bir de cehennemi görelim bakalım nasıl bir yermiş diyebilirlerdi. Nitekim bunca peygamberler, bütün korkunçluğu ile bu kadar cehennemden bahsettikleri halde, yine de bunca insan cehenneme doğru yol alabilmektedir. u nedenle bizler Rabbimizin Cennet tasvirlerini de cehennem tasvirlerini de O nun rahmetinin tecellileri olarak okumalıyız. İşte bu meyanda Kur an da yer alan cennet tasvirlerinden bir kaçı. Kur an ın kendi özgün üslubuyla canlı ve özendirici cennet tasvirleri. İnananlar ve yararlı işler yapanlara, kendilerine zemininden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele. Onlara buranın bir ürünü rızık olarak verildiğinde, u daha önce de rızıklandığımızdır derler. unlar, söylediklerinin benzerleri olarak sunulmuştur. Onlara orada tertemiz eşler vardır ve orada temelli kalırlar. (2/25) Rabbinizin mağfiretine ve Allah a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış eni gökler ve yer kadar olan cennete koşusun. (3/133) Onların hareketlerinin karşılığı Rablerinden bağışlanma ve zemininden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlerdir. İyi davrananların ne güzel ecri vardır! (3/136) İnanıp yararlı iş işleyenleri içinde temelli ve ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları en koyu gölgeliklere yerleştireceğiz. (4/57) Rableri onlara katından bir rahmet, hoşnutluk ve içinde tükenmez nimetler bulunan cennetleri müjdeler. Doğrusu büyük ecir Allah katındadır. (9/21-22) Allah a karşı gelmekten sakınanlara vaat edilen cennetin zemininden ırmaklar akar; oranın yiyecekleri ve gölgeleri devamlıdır. u, sakınanların elde edeceği sonuçtur, inkârcıların varacağı sonuç ise ateştir. (13/35) Allah a karşı gelmekten sakınanlar ise, cennetlerde, pınar başlarındadırlar. Oraya güven içinde, esenlikle girin, denilir. iz onların gönüllerinde olan kini çıkardık, artık onlar sedirler üzerinde karşılıklı oturan kardeşlerdir. Onlar orada bir yorgunluk hissetmezler. Oradan çıkarılacak da değillerdir. (15/45-48) İyi hareket edenin ecrini zayi etmeyiz. Doğrusu, inanıp yararlı iş yapanlara, işte onlara, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bilezikler takınırlar, ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek tahtları üzerinde otururlar. Ne güzel bir mükafat ve ne güzel yaslanacak yer! (18/30-31) Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş yapanlar bunun dışındadır. unlar hiçbir haksızlığa uğratılmadan, Rahman ın kullarına gaybda vaadettiği cennete, Adn cennetlerine gireceklerdir. Şüphesiz, O nun sözü yerini bulacaktır. Orada boş sözler değil sadece esenlik veren sözler işitirler. Orada rızıklarını sabah akşam hazır bulurlar. Kullarımızdan Allah a karşı gelmekten sakınanları mirasçı kılacağımız Cennet işte budur. (19/60-63) Doğrusu Allah, inanıp yararlı iş işleyenleri, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada altın bilezikler ve inciler takınırlar. Oradaki elbiseleri de ipektendir. u kimseler, sözün güzelini işitecek duruma ulaştırılmışlar, övülmeye layık olan Allah ın yoluna eriştirilmişlerdir. (22/23-24) Rabbinizin mağfiretine ve Allah a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış eni gökler ve yer kadar olan cennete koşusun. (3/133) Mayıs 9

10 Doğrusu bugün, cennetlikler eğlenceyle meşguldürler. Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerine yaslanmışlardır. Orada meyveler ve her istedikleri onlarındır. Merhametli olan Rab katından onlara selam vardır. (36/55-58) Ancak Allah a içten bağlı kullar bunun dışındadır. İşte bildirilen rızık ve meyveler onlaradır. Nimet cennetlerinde, karşılıklı tahtlar üzerinde kendilerine ikram olunur. aş ağrısı vermeyen, sarhoş etmeyen, içenlere zevk bahseden bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kadehler sunulur. Yanlarında, örtülü yumurta gibi (bembeyaz), bakışlarını da yalnız eşlerine çevirmiş güzel gözlüler vardır. (37/40-49) Doğrusu Allah a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir gelecek vardır. Kapıları onlara açılmış Adn cennetleri vardır. Orada tahtlara yaslanmış olarak türlü meyveler ve içecekler isterler. Yanlarında, gözlerini eşlerine dikmiş yaşıt güzeller vardır. İşte bu hesap günü için, size söz verilenlerdir. Doğrusu, verdiğimiz bu rızıklar tükenecek değildir. (38/49-54) Allah: Ey kullarım! ugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz der. unlar, ayetlerimize inanmış ve kendilerini ize vermişlerdir. Söyle denir: Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz Onlar için altın kadeh ve tepsiler dolaştırılır, canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada temellisiniz. İşlediklerinize karşılık, size miras verilen işte bu cennettir. Orada sizin için bol yemiş vardır, onlardan yersiniz. (43/68-73) Allah a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennet şöyledir: Orada temiz su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere zevk veren meşrubat ırmakları, süzme bal ırmakları vardır. Onlara orada her türlü ürün ve Rablerinden mağfiret vardır. unların durumu, ateşte temelli kalana ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu? (47/15) Cennette olanlara diledikleri meyve ve etten bol bol veririz. Orada kadeh tokuştururlar; fakat bunda ne bir saçmalama, ne de bir günaha girme vardır. Sedefteki inciler gibi olan gençler yanlarında dolaşırlar. (52/22-24) Rabbine karşı durmaktan korkan kimseye iki cennet vardır u iki cennet türlü ağaçlarla doludur u cennetlerden akan iki kaynak vardır u cennetlerde türlü meyveden çift çift vardır Orada, örtüleri parlak atlastan yataklara yaslanırlar; iki cennetin meyvelerini de kolayca toplarlar Orada, bakışlarını yalnız eşlerine çevirmiş, daha önce ne insan ve ne de cinlerin dokunmuş olduğu eşler vardır Onlar yakut ve mercan gibidirler. Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir? (55/46-60) İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır. Naim cennetlerinde Allah a en çok yaklaştırılmış olanlar işte bunlardır. Onların büyük kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir. Murassa tahtlara karşılıklı olarak yaslanırlar. Ölümsüz gençler yanlarında, bas ağrısı ve baş dönmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kâseler, ibrikler, kadehler; seçecekleri meyveler, arzulayacakları kuş eti ile dolaşırlar. Onların hareketlerinin karşılığı Rablerinden bağışlanma ve zemininden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlerdir. İyi davrananların ne güzel ecri vardır! (3/136) 10 Mayıs

11 İşlediklerine karşılık olarak, sedefteki inciler gibi ceylan gözlüler vardır. Orada boş ve günaha sokacak bir söz duymazlar. Sadece selama karşılık selam sözü işitirler. Defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara! Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan sular kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler. iz ceylan gözlüleri, defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır; onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır. (56/10-38) Sabırlarının karşılığı, cennet ve oradaki ipeklerdir. Orada tahtlara yaslanırlar; orada yakıcı sıcak ve dondurucu soğuk görmezler. Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır. Çevrelerinde gümüş kaplar ve billur kâseler dolaştırılır. illurları gümüş gibi parlaktır, onları ölçüp ölçüp dağıtırlar. Orada, zencefil karışık bir taşla içirilirler. O pınara Selsebil denir. Yanlarında ölümsüz gençler dolaşır; onları gördüğünde saçılmış birer inci sanırsın. Oranın neresine baksan, nimet ve büyük bir saltanat görürsün. Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır; gümüş bileziklerle süslenmişlerdir Rableri onlara tertemiz içecekler içirir. İşte bu sizin işlediklerinizin karşılığıdır, çalışmalarınız şükre değer denir. (76/12-22) Doğrusu, Allah a karşı gelmekten sakınanlara kurtuluş, bahçeler, bağlar, yaşıt eşler ve dolu kadehler vardır. Orada boş ve yalan söz işitmezler. unlar, Rabbinin katından, ödülleri hesapsız verilenlerdir. (78/34-36) İyiler, şüphesiz, nimet içinde ve tahtlar üzerinde etrafı seyrederler. Onları, yüzlerindeki nimet pırıltısından tanırsın. Sonunda mis kokusu bırakan, ağzı kapalı saf bir içecekten içerler. İyi şeyler için yarışanlar, bunun için yarışsınlar. Onun katkısı gözdelerin içtiği yüce kaynaktandır. (83/23-28) Mayıs Doğrusu, Allah a karşı gelmekten sakınanlara kurtuluş, bahçeler, bağlar, yaşıt eşler ve dolu kadehler vardır. Orada boş ve yalan söz işitmezler. unlar, Rabbinin katından, ödülleri hesapsız verilenlerdir. (78/34-36) İnanmış olanların yüzleri, o gün, pırıl pırıldır. Yaptıklarından hoşnutturlar. Yüksek bir cennettedirler. Orada boş söz işitmezler. Orada akan kaynak vardır. Orada, yükseltilmiş tahtlar vardır. Yerleştirilmiş kâseler, Sıra sıra yastıklar, Serilmiş, yumuşak tüylü halılar vardır. (88/8-16) u ayetlerde dikkatimizi çeken hususları şöyle özetleyebiliriz: Yüce Yaratıcının engin rahmetinin bir tecellisi olan Cennet hayatı, çok özel olarak Yüce Allah tarafından hazırlanmıştır. Cennet nimetleri, son derece özgün, cennetliklere özeldir. Cennet nimetleri, dünya nimetlerine benzer. u, cennetliklerin yabancılık çekmemesi içindir. Ancak cennet nimetleri, dünyadakilerden çok daha güzeldir. Kalıcıdır, bitmez tükenmezdir, külfetsizdir, rahatsız edici değildir, asla yan tesiri yoktur. Sözgelimi cennet içkileri kolay içimli, baş ağrısı ve karın ağrısı yapmazlar. Cennet nimetleri monoton ve bıktırıcı değildir. Cennetlikler bir an bile onlardan ayrılmak istemezler. Cennet nimetleri, hem maddî hem manevîdir; hem hissî hem ruhîdir; hem cismanî hem ruhanîdir. Sahiplerine fiziken ve ruhen haz ve enerji veren özellik ve güzelliktedir. Kur an da cennet hayatı ve nimetleri, canlı ve ayrıntılı bir şekilde tasvir edilmiştir. u kulları cennete yönlendirmek, coşturmak ve cennete koşturmak içindir. Güzelim cennet tasvirleriyle bezeli bu ayetler, asla bizi rehavete sürüklemesin, cenneti hak edebilmek için kulluk aşk ve şevkimizi artırsın. Artırsın ki Cennetin en yüksek makamları bizim olsun. Rabbim cennetliklerden eylesin! 11

12 Kurtuluş Çağrısı Ezan-ı Muhammedi Abdullatif ACAR Emr-i bülendisin ey ezan-ı Muhammedi Kafi değil sadana cihan-ı Muhammedi Sultan Selim-i evvel i ram etmeyip ecel Feth etmeliydi alemi şan-ı Muhammedi Gök nura gark olur nice yüzbin minareden Şehbal açınca ruh-u Revan-ı Muhammedi Ezanın okunmadığı yerde müslümanlar garip, minareler öksüz, camiler ruhsuz ve cemaatsizdir. Ervah cümleten görür Allah-ü ekberi Akseyleyince arşa lisanı Muhammedi İlk Ezan Müslümanlar ilk zamanlarda namaz vakti girdiğinde her hangi bir çağrı olmadan bir araya gelir cemaatle namaz kılarlardı. Ancak bu; ya namaza zamanında gelememe ya da önceden geldiklerinde iş ve güçlerinin aksamalarına sebep oluyordu. u ve bunun gibi bir çok sebeple Rasüllüllah(s.a.v.) ashabını toplayıp bir çözüm bulmak için istişare etmeye karar verdi. ir kısım 12 Mayıs

13 sahabelerin namaza çağırmak için yaptıkları teklifleri, ya hiristiyanların veya yahudilerin ya da mecusilerin adetlerine benzediği için reddedildi. Evet, ezan öyle bir çağrı olmalıydı ki o hak dinin özüne mahiyetine yakışır olsun. Hem insanları namaza çağırırken hemde, imana, tevhide, ibadete, kulluğa çağırsın. u özelliğe en uygun teklif Abdullah bin Zeyd in teklifiydi. Abdullah bin Zeyd, bugünkü şekliyle ezanı rüyasında bir meleğin gelip kendisine öğrettiğini, sabah olunca Rasüllüllaha(s.a.v.) bildirdi. Aynı rüyayı bir kısım sahabelerde görmüşlerdi. Rasülüllah(s.a.v.) bu rüyanın hak olduğunu söyledi. Ve o ezanı, Abdullah b. Zeyd in ilale öğretmesini ve ilalin okunmasını istedi. O gün bu gün bu şekilde okunmaya başladı. Ve kıyamete kadar da bu şekliyle; aslına uygun bir şekilde okunmaya devam edecektir, Allah ın izniyle. Hiç bir zaman dilimi yoktur ki bu kutsi davet dünya semalarında yankılanmasın, tevhide insanları davet etmesin. Onun lahüti ve deruni sedasıyla kalpler yumuşamasın. Gönüller çoşmasın, insanlar imanla, heycanla kulluğunu hatırlamasın. Daimi Tebliğ Ezan-ı muhammedi, hiç bir dinin müntesiplerini ibadete çağırdığı gibi çağırmaz. Hem onda sadece müslümanlara değil, bütün insanlığa davet vardır. O; tevhidin ilanı, yegane hakikatın da tepliğidir. Ezan imana çağrı olduğu gibi müminlere de verdikleri sözleri ve sorumluluklarının hatırlatılmasıdır. Kurtubi: Ezan kelimelerin azlığına rağmen, itikatla ilgili herşeyi içine alır. der ve açıklamasına şöyle devam eder: Ezan Allah ın büyüklüğünü ifadeyle başlar, bu ise Allah ın varlığı ve kemaline tazammun eder. Sonra tevhidi beyan eder, şirki reddeder, sonra Muhammed-i risaleti teyit eder. şehadetten sonra hususi ibadete çağırır, zaten şehadetsiz ibadet bilinmez, sonra felaha ve kurtuluşa davet eder ki, bu da ebedi olan bekadır, şu halde burada ahiret hayatına işaret vardır, sonra bazı şeyler ehemniyetine binaen takviye için tekrar edilmiştir. (Kütübi sitte, c. 8 s. 317) Ayrıca, cami nasılki cemaat şuurunun yeşerdiği yeri, minare Allah ın isminin her şeyden yüce tutulması gerektiğini simgeliyorsa, Ezanda Allah ile kulları arasındaki bütün engellerin kaldırılmasının, şeytan ve nefisin alt edilmesinin metodunu ve yöntemini sergiliyor. Yeter ki bu kutlu davet, duyan kulakların, anlayan dimağların, kurtuluş kapısını arayanların kalplerine dokunabilsin, o kutsi ve ulvi daveti hakkıyla anlaya bilsin. Ezan islamın eskimeyen, değişim kabul etmeyen bir sesidir. insanlara hayat veren soluk ve müjdesidir. Toplanmak ve toparlanmaktır. insanın kendisine gelmesidir. İslamın şiarındandır, kul olmanın, özgür olmanın simgesidir. Ezan-ı Muhammedinin okunmadığı bir yerde müslümanın özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir. Nerede tevhidin ilanı olan ezan-ı muhammedi özgürce yapılabiliyorsa; orada, islamın yaşanabildiğine; her müslümanın ibadet edebildiğine işaret vardır. akın! namaz Mekke döneminide farz olduğu halde bu ilk dönemde ezanın Mekke semalarında yakılanmamasının arkasında müslümanların belli bir sayıya ulaşamaması, özgürce ibadet edebilme imkanlarının ellerinde olmaması en büyük sebepdir. Medineye hicret edilmesinin akabinde ilk iş olarak mescid inşa edilmiş, belli bir zaman sonra ezanla çağrı yapılması gereği duyulmuştur. İnandığınız değerleri yüksek bir sesle ilan etmeniz, herkesin duymasını sağlayacak bir seviyeye gelinebilmesi, belli bir fedakarlık ve bedel isteyen şeylerdir. Nice bedeller ödenip, nice samimiyetler test edildip, o ağır imtihandan başarıyla çıkarak Mekke feth edildiğinde de ilali Habeş Kabenin damına çıkıp ilk iş olarak ezan okumuştur. Çünkü, ifade edildiği gibi ezan özgürlüğün, bağımsızlığın belli bir güce ulaşmış olmanın adeta tescilidir. Sahabeler Allah ın emrinin dünyanın her tarafa yayılması için canları pahasına mücadele ettiler, başardıklarında, bunu ezanı muhammediyle taçlandırdılar. Onun sesinin kulakları okşamadığı, hiç bir yerde, hiçbir insan hak ve hakikatı duyma, iradelerinin hakkını vererek doğru yola girme im- Milli şairimiz Mehmet Akif ne güzel tercüman olmuştur şu dizeleriyle: u ezanlar ki şehadetleri dinin temeli Ebedi yurdumun üstinde inlemeli Mayıs 13

14 kanı pek bulamazlar. Ezanın okunmadığı yerde müslümanlar garip, minareler öksüz, camiler ruhsuz ve cemaatsizdir. Yakın tarihimize baktığımız zaman ecdadımızda aynı gayeyle ülkeleri fethettiklerini görüyoruz: Fethettikleri yerlerde insanların gönüllerine girip, islamın adeletiyle hak huhuk götürdüler. İslamın o yüce sesini her tarafta yankılanmasına vesile oldular. ütün müslümanların bu husustaki hassasiyetlerine milli şairimiz Mehmet Akif ne güzel tercüman olmuştur şu dizeleriyle: u ezanlar ki şehadetleri dinin temeli Ebedi yurdumun üstinde inlemeli doyma, moralen düzelme mekanlarııysa, ezanlar da işte o soluklanmanın zamanının geldiğinin ilanıdır. Hz. Mevlana Celaleddin Rumi diyor ki: Ezan şöyle demektedir: en susuzların kulağına gelen su sesiyim. en yağmur gibi gökten yağarım. ana göre; uykuda iken kulağına su sesi gelen susuz bir kişi, nasıl sıçrar kalkarsa, insanında ibadet vakti geldi, rahmet kapısı açıldı düşüncesi ve bilinciyle yerden kök söker gibi kendini uyku ve gafletin kollarından kurtarması gerekir. ir insan, abdest azalarını yıkayarak o azalardan sadır olan günahlardan temizlenmesinin akabinde gözüyle gönlüyle, büyük bir heycanla dağların bile kabul etmekten çekindiği, ancak insanın üstlendiği o emanetin ödenme vaktinin geldiğinin haberini duyar duymaz koşmalı Rabbı nın huzuruna. Hz. Ali ezanla o heycan ve korkuyu en zirvelerde yaşamıştı: Hz. Ali ezanla o heycan ve korkuyu en zirvelerde yaşamıştı: Namaz vakti yaklaştığında, sarsılır yüzünün rangi değişirdi, sana ne oluyor ey müminlerin emiri diye sorduklarında şöyle cevap verirdi: Allah ın göklere, yerelere va dağlara arz ettiği fakat hiç birisinin kabul etmediği, insanın kabul ettiği emaneti ödeme zamanı geldi. Evet o, kuranın derin manası, kulluğa davetin değişmeyen senbolüdür, Allah ı bilmenin, O yegane bir in etrafında toplanmanın emridir. Cemaat şuurunun, kardeş ruhunun, benlikten ve bencillikten kurtulmanın, yerini ve haddini bilmenin, özüne dönmenin, Allah a en yakın olmanın giriş kapısıdır. Geçek bir teslimiyet, Allahın emirleri karşısında her an teyakuz halinde olabilmemizin olmazsa olmaz şartıdır. Onun için ezan büyük buluşma, miraca ulaşma, Allah la -aracıya gerek olmadan- beraber olmanın son hazırlık safhasıdır. Adeta dikkat komutudur, hazır ol! kendini başka meşkuliyetlerden uzaklaştır! ruhunu ve bedenini Rabbine yakın olmaya hazır vaziyete getir uyarısıdır. Ezan Allah ın rübübiyyetini göstermesi karşısında, kulluğumuzu gösterek cevap vermektir. ir mümin için namazdaki rahatlık Rabbe olan yakınlık dünya ve dünya içindekilerden daha hayırlı ve ali bilinmeli. Nasıl ki camiler Allah ın evleri eytüllahın şübeleri, hayata yorgun argın düşenlerin dinlenme, huzur soluklama, ruhen Namaz vakti yaklaştığında, sarsılır yüzünün rangi değişirdi, sana ne oluyor ey müminlerin emiri diye sorduklarında şöyle cevap verirdi: Allah ın göklere, yerelere va dağlara arz ettiği fakat hiç birisinin kabul etmediği, insanın kabul ettiği emaneti ödeme zamanı geldi. Evet, ezan, kulun Rabbına tekmil zamanını bildirir, nasıl korku ve heycan olmasınki. Adeta günlük beş vakit ictima zamanıdır. Her şeye rağmen onun huzurunda tekmil vermeli büyük bir edep ve disiplinle. Vukuatın olsada, hata ve kusurların bulunsa da yine de icabet edeceksin o davete. Derdini arzedecek, merhamet talep edecekin. Kalubelada verdiğin sözün, şehadetle yenilediğin teslimiyet üzerinde olduğunu göstereceksin. aşka yerlerde olmadığını, başka şeylerin peşinde sürüklenmediğini, istikamet üzerinde bulunduğunu, yani orada olduğunu göstereceksin. 14 Mayıs

15 Ezanla büyük buluşmaya kendini hazırlarken, kametle; kalk komutuyla daha da çoşar ve kendinden geçersin. Ezanla kamet arsında dualarının kabülüyle bir ara ikramına- asıl mükafaa giderken- kavuşursun. Peyganberimiz bu müjdeye bir hadisi şerifinde şöyle veriyor: Allah ezan ile kamet arasına onun bütün isteklerini kabul eder, yanlız bu isteklerinin karşılığını ya hemen dünyada veya erteleyerek ahirette yahutta karşılaşacağı bir müsibeti başından savmak süretiyle verir. Günün eş Vaktinde Yeniden Dirilmek Her günün bitişi belki ömrünüzün sonu olabilir. Her başlangıç, güne bismillah diye başladığınız her sabah, adeta yeniden dünyaya geldiğinizin, hala var olduğunuzun, bu nedenle imtihan için başarıya ulaşmak, şeytan ve nefsinizle mücadele etmek, Allah ın rızasına nail olmak adına elinizden alınmamış birer fırsat aralığıdır. İşte ezanların beş vakte tahsisindede uyanık bir hayat sürebilmenin hikmetleri saklıdır. İnsan bu kutlu yolda mesafe alırken, nefsine uyması, şeytana aldanması, yolunu şaşırması muhtemeldir. Ezan adeta hayatın, yaşamın üzerinde insanlara yol ve yordamı gösteren, hak ve hakikatı telkin eden uyarı sinyallari, yoldaki işaretler gibidirler. eş vakit ezan, beş vakit hayat gibidir. Günün beş vaktinde ve beş noktasında tevhit bayrağının dalgalandırılmasının adıdır ezan. Mayıs Dinin direği namaz, namazın zirvesi secde olduğu gibi bütün namazların kalbide sabah namazı ve dolayısıyla ona davet eden sabah ezanıdır. Daha hiç bir şey uyanmamışken, her şey koyu bir karanlığın ve uyku mahmurluğunun ağırlığını üzerinden atmaya hazırlanırken, ortalık aydınlanmaya, kulaklar duymaya, gözler görmeye başlarken, uykuyla gafletin kesiştiği bir zamanda namaz uykuydan hayırlıdır ilavesiyle o kutlu davetin hoş ve bir o kadar derin anlamlar içeren sedasıyla uyanır insan güne sabah ezanıyla. O şafakla; insana başka karanlıklara dalmasın, kulluğunu şaşırmasın diye eşlik eder, ya da dokunur insanın bam teline, okşar insanın ruhunu hak ve hakikat adına. İnsan güne yeni bir azimle sabah ezanıyla başka bir güzellik ve kararlılıkla başlar. Eğer o ilk devet geçiştirilirse, o çağrıya kulaklar kapatılırsa, bütün gün beyhude ve gaflette geçer. Söylenen ne sözde tesir kalır ne de diğer davranışlarda ihlas ve samimiyet... Onun için dinin direği namaz, namazın zirvesi secde olduğu gibi bütün namazların kalbide sabah namazı ve dolayısıyla ona davet eden sabah ezanıdır. aşlangıç güzel olsada gün ilerlemeye başlamış, şeytanın malzemesi çoğalmış, dünya her şeyiyle üzerimize yürüyor; bütün debdebelerini, yalancı güzelliklerini önümüze seriyor. Geçim kaygısı ağırlığını hissettiriyor, farklı meşkuliyetler, bizi çepe çevre çevrelemiş. nefisin istedikleri, bizi zorlamaya başlamış. Allah tan gayrı her şeyin gölgesi üzerimize düşmek üzere. Unuttulmayacak şeyler dahi solmuş, soluklaşmış, Allah ın rızası isteği ve arzusu kalbimizde sabahki canlılığını ve diriliğini kayıp etmiş; kulaklar başka seslere, gözler farklı yerlere, gönüller fani şeylere dönmeye başlamışken yine o kutsi daveti duyarsınız aynı ses tonuyla belki farklı bir makamla. Fani olan şeyleri büyüklerken, onların önünde eğilirken, Allah ın yegane güç ve kudret sahibi olduğunu duyar duymaz hemen doğrulursunuz. Müezzinin şehadetiyle, ettiğiniz şehadetinizi hatırlarsınız, ibadetle itaatle, yine manevi boşluğunuzun giderilmesi, aç olan ruhunuzun doyurulması için kurtuluşunuza kasdedenlerden size zulmedenlerden kurtulur, koşarsınız gerçek felaha. kendiniz olmaya yücelmeye ve yükselmeye. İkindi ezanı başka bir takviyesidir uyarının. Ufuka yaklaşmış, güneşe rakip.. batmasını istemediği uyanıklığı, sönmesini istemediği kalp aydınlığını canlı ve diri tutmak adına... Akşamla, bütün cisimler karanlığın içerisinde kayıp olup giderken, merhamet sahibi Yüce Allah, ezanla yine sizi tutar, çeker alır, karanlığa gömülüp kayıp olmadan kurtarır. Çünkü sırati müstakimde olabilmek, her an uyanık olmayı gerektirir. ir defa salsanız kendinizi gaflete, karanlığa boyun bükseniz, Allah muhafa- 15

16 za, sabahları asla olamayacak bir gece yaşayabilirsiniz ömrünüzün geride kalan diğer kısmını. Dünyanızda da rahat görmez, ahiretinizi de heba edersiniz. Artık uyuma zamanı... dinlenmek için yaratılan gecenin koynuna girerken kalp uyanıklığıda gereklidir. Çünkü uyuduğunuzda uyanamayabilirsiniz. O gün son gününüz olabilir. İşte yatsı ezanı yine size dokunur, uyarır, başladığınız gibi bitirmeyi telkin eder gününüzü. Son bir kez huzura çağırır. Allah ı unutmamayı haykırır insanın, insanlığına. Hak ve hakikatın tebliği hiç bir şeyde ezanın ruhları okşayan esintileri kadar etki ve tesir bırakmamış, gönül dünyasında kabul görmemiş, bunalan ruhları bu kadar rahatlatmamıştır. Onun için namazın daveti ezan vakti geldiğinde Rasüllüllah ilale: Ya bilal! ezan okuda rahatlat bizi derdi. Mümin nerede rahatlayacağını, ne ile hayat bulacağını bilmeli, bilmeli de bir vakit namaz kıldığında diğer vakti dört gözle meklemeli, müjdelere nail olan, kalbi adeta mescitlere asılı olanlara dahil olmalı. Kutlu Davetin Tebliğcisi Müezzin Hz Aişenin belirtiğine göre aşağıdaki ayet müezzinler hakkında nazil olmuştur: Salih amel işleyip insanları Allah a çağıran: Hiç şüphesisiz ben bir müslümanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir. (Füssilet,33) Müezzinler Allah ın kutlu davetinin tebliğcileri ve dellallarıdır. ir insanın meşkuliyeti neyse, değeri, kıymeti de ona göredir. üyük insanın davasıda büyüktür. Temsil ettiğin dava kadar kıymetin ve ayrıcalığın söz konusudur. Evet, hak ve hakikatın tercümanlığıyla bu dünyada istihtam edilen müezzinlerin, ahirette ki yerleri de herkesin imrendiği makamlar olacaktır. Peyganberimizin ifadesiyle mahşerde insanları en uzun boylusu yine müezzinlerdir. (et- Tac,c. 1s. 161) Uzunluk farklılık belirtisidir, derecesinin yüksekliğine işarettir. u halleriyle herkes tarafından fark edilecek, mükafatlara ve iltifatlara mazhar olacaktır. Onlar misk bulutları üzerinde mahşer meydanına gelecekler, herkesin korkudan gözlerinin yuvasından fırlayacağı nefsi nefsi dediği, annenin bile evladını düşünemediği zamanda onlara korku olmayacak, kendilerinden son derece emin bir vaziyette olacaklar.(bkz. Tirmizi, 1686) Onların ruhları şehitlerin ruhları ile birliktedirler. Melekler onları kırmızı yakuttan cins atlarla karşılarlar, her müezzine 70 bin melek kabirden mahşere kadar eşlik eder.(bkz.tembihul gafilin) Onlara cennet elbiseleri giydirilir, onlar Allah ın perdedarıdırlar, burada perdadarlık mecaz anlamındadır elbetteki, bu dünyada nasılki ziyaretçilerin hükümdarlarla görüşmesini perdedarlar (protokol şefi) düzenlerse, müezzinlerde müminlerin Allaha varacakları onunla görüşüp buluşacakları zamanı bildirir. Her ezan okuyuşunda bin peyganber sevabı verilir.(bkz,ali el- müttaki,kenzül -ümmal,7/685) Onlar affedilmeye en layık insanlardandır. Çünkü onlar için melekler, seslerinin ulaştığı Onların ruhları şehitlerin ruhları ile birliktedirler. Melekler onları kırmızı yakuttan cins atlarla karşılarlar, her müezzine 70 bin melek kabirden mahşere kadar eşlik eder.(bkz.tembihul gafilin) 16 Mayıs

17 yere kadar olan bütün canlı cansız mağfiret talep ederler, şahitliklerini tasdik ederler. Peyganberimiz(s.a.v.) bu hususta şöyle buyuruyor: Müezzinin sesi ne kadar uzağa giderse, o kadar günahı affedilir, sesinin ulaştığı canlı cansız, tüm varlıklar onun söylediğini tasdik ederler.(ahmet b. Hambel, Müsned,4/ 284) aşka bir rivayette ise: müezzin, sesini duyarak namaz kılan kimselerin tümü kadar sevap kazanır, fakat bu yüzden onun çağrısına uyarak namaz kılan hiç kimsenin sevabı eksilmez.(bkz. Haysemi, ez- Zevaid,,1/326) undan dolayı Peyganber efendimiz. öyleyse ezanı yüksek sesle okuyun diye emir buyurmuştur. Evet, ne ulvi ve yüksek bir makam değilmi? Yeter ki o görevi icra ederken niyetler bulanık, istikamet farklı yerlere dönük olmasın. Hilafet gibi bir görevin sahibi olan Hz Ömer müzzinliğe olan isteğini şöyle ifade etmiştir: Hilafetle birlikte yürüte bilseydim ezan okurdum. Peyganberimiz(s.a.v.) bu hususta şöyle buyuruyor: Müezzinin sesi ne kadar uzağa giderse, o kadar günahı affedilir, sesinin ulaştığı canlı cansız, tüm varlıklar onun söylediğini tasdik ederler.(ahmet b. Hambel, Müsned,4/ 284) Evet hikmetlerini bildiğimiz ve bilemediğimiz nice şeyler vardır ibadetlerde. Çoğu zaman ne bildiklerimizi kazanmanın kaygısını taşıyoruz, ne de bilmediklerimizin teslimiyetini yaşıyoruz. Değer verdiğimiz dünya hep önceliğimiz olursa, kazanmayı, sadece dünyanın kazancı olarak düşünürsek, ibadet ve itaatlerimizi hayatımızın dibine köşesine itilen, ancak boş vakitin meşkuliyeti olarak görürsek, bildiklerimizin de bize faydası olmaz, bilmediklerimizide Allah bize bildirmez ve imtihanı hep kayıp edenlerden oluruz,allah muhafaza. Ezanla Kurtuluşa Koşabilmek Evet, gerçekten onun davet ettiği şeyler dünyevi hiçbir menfaatle kıyaslanamayacak kadar ali şeyler. Onunla peyganberin mirasına davet vardır. Onunla hakiki ganimetin taliplilerine çağrı yapılır. Kurtuluşun yolu, yordamı gösterilir. Aynen Ezanla, ilali habeşin, Abdullah ibni Zeyd ibni Sa leben in, Ebu Mahsura nın daha nicelerinin bütün insanlığı o kurtuluşa ve o ganimte davet ettiği... elki, Ebu Hüreyre ( r. a.) in Medine halkına: Ey Medine halkı! Ne duruyorsunuz mescitte peygamberin mirası pay ediliyor, ganimet dağıtılıyor, gidip payınızı alacağınıza boşu boşuna zaman öldürüyorsunuz dediği gibi.. İbni Mesut ta: Eğer müezzin olsaydım, savaşa katılmadım diye gam yemezdim demiştir. Peyganberimiz bir hadisi şerifinde buyuruyorki: İnsanlar ezandaki ve birinci saftaki fazileti bilmiş olsalardı, yer bulamazlardı da aralarında kura çekerlerdi, eğer camiye erken gitmenin faziletini bilselerdi, bu hususta yarış ederlerdi, ve eğer yatsı namazı ile sabah namazının sevabını bilselerdi emekleyerek olsa dahi bu iki namaza gelirlerdi (Riyazüssalihin, c.,8; s. 275; no:1058) Mayıs Ebu Hureyrenin bu çağrısını duyar duymaz herkes işini gücünü hatta en önemli meşguliyetlerini dahi bırakarak mescide akın ettiler. Mescide gittiklerinde gönüllerinden geçen, dünyevi ganimetin dağıtıldığını göremediklerinde geri dönüp bıraz da öfkeli bir şekilde Ebu Hureyreye sitem ederek: Camide ganimet falan dağıtılmıyordu, dediler. Ebu Hureyre camide ne yapıldığını sordu. ir kısmı kuran okuyordu, birkısmı zikir yapıyordu, bir kısmıda ilimle meşkuldü cevabını aldıktan sonra Ebu Hureyre: İşte o gördüğünüz şeyler peygamber(s.a.v.) in mirasıdır, dağıtılan ganimetleridir. diyerek asıl ganimetin ne olduğunu göremeyen gözlere göstermeye çalıştı. 17

18 Ezan-ı Muhammedi de her zaman insanlara gerçek kurtuluşun ve kazancın yolunu göstermiştir. Ezanla davet edilen camiler -peyganberimizin(s.a.v.) ifadeleriyle- cennet bahçeleridir; oralarda zikir, fikir soluklanır. irlik beraberlik tesis edilir. Rahmete nail olunur. Allah ın evinde misafir olan insana nice ikramlar bahşedilir. Dertlere derman aranır. Kardeşlere derman olunur. Kılınan namaza yirmi yedi derece mükafat verilir. Ancak o günün bir kısım insanları asıl ganimeti Peyganberin mirasını göremedikleri gibi bu günün bir kısım insanları da göremiyor maalesef. Çünkü miras denilince anladıkları bu fani dünyayla ilgili şeyler.. Halbuki onların miras dediklerine, değer verdiklerine, ganimet olarak gördüklerine peygamber(s.a.v.) hiç iltifat etmiyordu. Onları elinin tersiyle itiyordu. Dünyayı bir gölgelik olarak görüyor, kendisini ise uzun yolculuğa çıkan bir yolcu...o gölgelikte kısa bir süre dinlenecek, sonra yine yoluna devam edecekti.. Şimdi günümüz müslümanlarının durumunu anlamak, hem de kendi samimiyetimizi kontrol etmek açısından bir düşünelim: ugün, farz-ü mahal, camilerin minarelerinden ezan yerine devlet-i aliyye tarafından vatandaşlarına ev tapusu, para yardımı ilanı verilseydi, o zaman neler olurdu neler değil mi? saatler öncesinden gelenler olurdu. ugün namaz için birçok bahanenin arkasına saklanan, o kutlu daveti duymayan, ciddiye bile almayan insanlar caminin avlusunda yatarlardı: Sabah erkenden hazır olayım, belki camide yer kalmaz diye. Ama olan yanına bir yedekçi alarak gelirdi. İnanın sedyeyle dahi getirilenler olurdu hiç şüphesiz. Sokaklara taşardı insanlar, camiler almazdı. Nice izdihamlar olurdu. En ön safa geçme hususunda birbirlerini -bugün- ileriye itenler o zaman öne geçmek için bir birleriyle yarışırlardı. Sabah namazının faziletine ermek için kılını dahi kımıldatmayanlar, o zaman sürünerek gelirlerdi değil mi? iz bugün gerçek ganimetin, ve kurtuluşun ne olduğu hususunda tereddütler girdabında bocalayıp duruyoruz. Çünkü baktığımız şeylere ahiret penceresinden, iman aynasından bakamıyoruz... Düşünün! bir gece teheccüte kalkamadığında, onu telafi etmek için o günü akşama kadar ibadetle geçiren bir peygamberin bu davranışı da ne? Yada cemaate yetişemeyip de bağını Allah yolunda bağışlayan Hz. Ömer neyin ıstırabını dindirmeye çalışıyor? Ve yahut bir defa o kutlu davete uymadıklarından dolayı günlerce matem tutan, ağlayan,sızlayan sahabeler neler kayıp ettiler de böyle bir üzüntüye gark oldular? Onların bildiklerini bugün biz, bilemiyor, onların duyduğunu duyamıyor, onların hissettiğini hissedemiyoruz maalesef. unları duyduğumuzda da: Ha öyle mi? deyip geçiştiriyoruz. Çünkü göremediğimiz hakikatleri de umursamıyoruz. Ebedi alem adına yapılan şeyleri tali şeyler olarak görüyoruz. O hakikatlere bir türlü konsantre olamadığımızdan, onları kalbimize tam anlamıyla yerleştiremediğimizden geçici dünyaya ebediymiş gibi kendimizi kaptırıyoruz. Ebedi alemi de Nasıl olsa daha gelmedi. diye veya geleceği hususunda ihmaller üstüne ihmallerle unutuyoruz. Her Şey Susacak, O Konuşacak Evet, ezan başlayınca herkes bu heycanı duyacak, O kunuşulunca, konuşan o olunca her şey susacak, nefesler tutulacak, her meşguliyet bir kenara bıralkılacak, uygunsuz davranışlar, saygısız tutumlardan derin derin intizar ve pişmanlıklar yaşanacak. Onun üzerine söz; saygısızlık ve hadsizliktir. Çünkü var onun mülk onun, söz onun sohbet onundur. Onun içindir ki ezan okunurken kapı çalmaya, müsade istemeye gerek yoktur. Onun sözü başkaları susunca başlamaz, o söylenince konuşulunlar süküt eder. O tevhidin ilanı yapılırken, Ona kulluğa çağrılırken toplanmalı toparlanmalı, kulaklar açılmalı, gönüller verilmeli. 18 Mayıs

19 O öyle bir hakikat ki o başlanınca selam bile verilmiyor, okunan kuran erteleniyor. O bitmeden, kemali edeple uğurlanmadan, onunla doymadan, onunla hazır vaziyete gelmeden namaza bile durulmuyor. ütün mahlukatın canlı, cansız her şeyin yüce yaratanı tespih, tenzih ettiği bir zamanda ezanı muhammediyle insanda katılır bu ucsuz bucaksız zikir halkasına, o kutlu sözleri tekrarlayarak. arşı ala titrer, şehadetlerle varlığın gayesi gerçekleşir. O orkestrada olmanın güzelliği yaşanır. Ezan-ı muhammediye icabet, cennete girmeye vesiledir yeterki ihlas ve samimiyet içerisinde olmaya gayret edelim. Müezzinin söylediği hakikatların bizdeki karşılığı basit bir dinleme şeklinde olmamalı. Zira islamın tebliği olan o sözler kalbimizde yankılanmalı, kalpteki kabulün dille ifade şekline bürünüp, tekrarlanarak büyük buluşma öncesi ruhen istenilen bir kıvam ve olgunluğa bizleri ulaştırmalı. Peyganberimiz (s.a.v.) bir hadisi şerifinde buyuruyorki: Müezzin Allahu ekber deyince, Ezanı dinleyen kimse aynısını söyler, müezzin eşşhedü ellailahe illallah ve eşhedü enne muhammederresüllüh deyince de aynı cümleler arkasından tekrarlanır, Fakat müezzin hayyalessaleh deyince dinleyenler la havle vela kuvvete illabillahil aliyyilazim derler (Müslim,, 385; Ebu davut,,527) Hilafet gibi bir görevin sahibi olan Hz Ömer müzzinliğe olan isteğini şöyle ifade etmiştir: Hilafetle birlikte yürüte bilseydim ezan okurdum. icabet için batın ve zahirin ile hazırlan, çünkü ezana süratle icabet edenlere o büyük günde lutüf ve mülayemetle müamele edilir. Kendi kendine düşün: Eğer ezan sesini sevinç ve rağbetle karşılıyorsan o, hüküm gününde, kulaklarında çınlayacak müjde ve kurtuluş nidasıdır. aşka bir hadisi şerifte; Ezan dan sonra kendisine salavat getirilmesini önemini ve onun şefaatine nail olmaya vesile olacağını Peyganberimiz(s.a.v.) şöyle buyuruyor: Ezanı işittiğiniz zaman, müezzinin söylediğini tekrar edin, sonrada bana salatü selam okuyun, zira kim bana selatü selam okursa, Allah ta ona on misliyle rahmet eder, sonra benim için el- vesileyi talep edin, zira o, cennette bir makamdır ki, mutlaka Allah ın kullarından birinin olacaktır. Ona sahip olacak ben olmamı ümit ediyorum, kim benim için Allah tan el vesileyi talep ederse, şefaatim kendisine vacip olur (Kütübü sitte, c. 7 s. 451, no, 24389) Evet burada yine peyganber efendimizi rahmetin vesilisi olarak görüyoruz. Her şeyde olduğu gibi. Onun gerçekten şefaatine nail olabilmek, Allah ın rahmetini celbedebilmek onun anlattığı gibi yaşayabilmek, onun ahlakıyla ahlaklanmakla mümkündür. Hz. Aişe validemiz Peyganberimizin(s.a.v.) namazla ilgili durumunu şöyle anlatıyor. Ezanın sözlerinin tekrarındaki gaye; o hakikatların kabülü, gönülden benimsendiği anlamını taşır. uda; dinin direği, bir tevhit eylemi olan, kulluğun en zirve noktası, bütün ibadetlerin adeta özü, özdeni olan namazı ikame etmekle gerçekleşir. Ve nihayat, namazdan hasıl olan gayeyle bütün hayatı namaza uygun bir anlayış ve olgunlukta yaşamaya kadar götürür ki işte o zaman ezandaki gerçek gayeye ulaşılmış olunur. İmam-ı Gazali hazretleri diyor ki: Ezan sesini işittiğin zaman, kıyamet günündeki davetin dehşetini düşün! ezana suratle Mayıs Hz. Peyganberle oturuyor, konuşuyoruz, biz konuşuyoruz o dinliyor o konuşuyor biz dinliyor, ancak namaz vakti girdiğinde (o kutlu davet yaklaştığı zaman) aniden öyle bir değişiyordi ki biz onu tanımaz oluyorduk. O hep namazlarını cemaatle kılmıştır, son anlarında bile ezanın davetine icabet etmekten asla geri durmamıştır. Ümmetine çok düşkün bir peyganber olduğu halde o ezanın davetinden geri duranlarla; cemaate iştirak etmeyenler le ilgili öfkelenmiş onlar için: evlerini yakasım geliyor demiştir. 19

20 Ama olan birisi peyganberimize gelerek: Ya Rasülelleh ezan okunduğunda o davete icabet etmek istiyorum ancak beni camiye götürecek bir yedekçim yok, evde kılsam olur mu? diye sorduğunda. Peyganberimiz(s.a.v.) in ezanı duyuyorsan icabet et diye emir buyurması o davete icabet etmenin; camiye ve cemaate katılmanın ne kadar önem arzettiğinin en büyük delilidir. Evet, özet olarak ezana icabet etmek demek bütün meşküliyetleri terketmek demektir. Namaza, ibadete göre her şeyimizi ayarlamalıyız. Hiçbir meşguliyet, asıl gayemiz ibadetin önüne geçmemeli, namaz boş adam işi değil her halu karda mümin olan herkesin işi ve asli görevidir. Kulaklarını ezanlara kapatanlar Allah la randevu zamanını unutup ezanla kullara olan randevularını hatırlayanlar, Allah a daveti ciddiye almayanlar şunu hiçbir zaman unutmamalılar ki, Allah ın kulluğunu değil şeytanın ve nefislerinin uşaklığını yaparak, hiçbir zaman felahı yakalayamayacak huzur ve mutluluğa kavuşamayacaklardır. Şeytan secde etmediğinden Allah ın dergahından kovuldu Allah a giden her yerde pusu kurdu, insanlar uyurken o uyumadı. İnsanın kanındaki damarında dolaşarak onu yakından takip etti. Korktu ki insanlar, Allah a secde eder, ezanla Allah ın davetine icabet ederek ona yaklaşır, rahmetine nail olurlar. Ezan okunduğu zaman şeytanın bu rahatsızlığını Rasülüllah şöyle anlatır: Namaz için ezan okunduğu zaman şeytan oradan sesli seli yellenerek uzaklaşır. Ezanı duyamayacağı yere kadar kaçar, ezan bitince geri döner, ikamete başlanınca yine uzaklaşır, ikamet bitince geri dönüp kişi ile kalbinin arasına girer ve şunu hatırla, şunu düşün diye aklında daha önce hiç olmayan, şeylerle vesvese verir, öyleki buna kapılan kişi kaç rekat kıldığını bilmeyecek hale gelir (Kütübi sitte, c. 8, s. 320, no 2433) Ezan okunduğu zaman müşrikler ondan rahatsız olduklarından sesler çıkarırlar, duyulmasına tahammül edemezdiler. unlar için yüce Allah buyuruyor ki: Namaza çtağırdığınız zaman, onu alay ve oyun konusu yaparlar, o davranış onların düşünmeyen bir toplum olmalarındandır (Maide 58) Günümüzde de nice insanların ezanın sesinin kısılmasını istediğini, mutlaka duymuş ve şahit olmuşsunuzdur. unu yapanların müslüman olduğunu söylemeside daha vahimdir. Zira müslümanın ezandan rahatsız olması asla düşünülemez. Şayet bunu bilerek yapıyorlarsa bizzat rahatsızlığın ifadesi olarak dile getiriyorlarsa imanları tehlikede demektir. Nice gayri müslümlerin imana girmesine sebep olan ezanı muhammedi, kıymeti bilinmediğinden kimbilir nice insanlarında mürtet duruma düşmelerine sebep olmuştur. Evet, şeytan ve şeytanlaşmış ruhlar bizim en büyük düşmanlarımızdır, ezanla ve kametle bizi alt edemeyen şeytan namazda/namazla alt etmeye çalışıyor. Hepiniz bilirsiniz ve yakinen şahit olmuşsunuzdur. Normal zamanda aklınıza gelmeyen her şey namazda gelir. unlar bizi gaflete sevkeder, ne okuduğumuzu bilir ne yaptığımızı bilinçli yaparız. unun şeytandan olduğunu, onun son ve en etkıli kozunu kullandığını bilmeliyiz. Zira namaz Allah ın bizzat huzurunda olduğumuz andır. Onun karşısında uyanık bir vaziyette gafletten uzak bir şekilde olmalıyız. Yoksa Allah muafaza, küçük bir edepsizlik ondan uzaklaşmaya sebep olur, onun rahmetini beklerken gazabına müstahak oluruz. Kıldığımız namaz bizi kötülükten uzaklaştırmaz, belki paçavra gibi yüzümüze çarpılır, zayi ettiğimiz namazla kendimiz zayi oluruz. Allah bizleri davetine uyan istikamet üzerinde olan kullarından eylesin. -amin-... (Yahya kemal) (Kayseri Mahmut Sami Ramazanoğlu camii imam Hatibi) 20 Mayıs

21 Murat TÜRKER Dinin Devletle İlişkisinde Kemalist ve Post-Kemalist Dönem Dikkatten kaçırmamamız gereken durum, tüm ihtişamlı serüvenine rağmen, Osmanlı da da dinin devletin yedeğinde bir pozisyona sahip oluşuydu. Örfîşer î hukuk ayrımını bunun bir tezahürü olarak okuyabiliriz. XX. yüzyılın ilk çeyreğinde Ziya Gökalp in öncülüğünde ifadesini bulan Türk-İslâm sentezi de, devletin güdümünde, ideolojik çerçevesi ve etki alanı devlet tarafından belirlenen bir din tasavvurunu merkeze alıyordu. Tek parti yıllarının katı jakoben tavrı da, esasen dini tümden devre dışı kılmanın değil, tarifini kendilerinin yaptığı, siyasal-hukukî ve sosyal boyutu olmayan bir dindarlık biçimini öne çıkarmanın dışavurumuydu. Tek parti kurmaylarının niyet bazında dini tümden hayatın dışına itme çabası içinde oldukları iddiası da bu tespiti değiştirmez. Neticede din-devlet ilişkisinin bu dönemdeki seyri de, siyasî seçkinlerin, dindarlık söz konusu olacaksa, tanım ve çerçevesini biz belirleriz tavrıyla özetlenebilir mahiyettedir. Cumhuriyet dönemi boyunca ve el an etkinliği devam eden Diyanet teşkilatını da, devletin din üzerindeki tahakkümünün müesseseleşmiş hali olarak gören yorumlar, öteden beri dolaşımdadır. Demokrat Parti den bu tarafa öne çıkan sağ-muhafazakâr politik çizginin dinle ilişkisi de, dinin değil devletin metbu konumunda olduğu bir ilişkinin yansımasıdır. Muhafazakâr kadroların iktidarında da din, siyasî söylemi zenginleştirip besleyen bir payanda olmaktan öteye geçememiştir. Ayrıca politik dil kurgulanırken İslâmî referanslara sık atıfta bulunulmasının, bu siyasî çizgiye halk nezdinde ekstra bir itibar kazandırma gibi pragmatik sonuçları da olmuştur. u yolla, herhangi bir sol iktidar tecrübesinde üst düzeyde muhalefetle karşılaşacak şüpheli tasarruflar, sağ idare dönemlerinde, özenle konuşlandırılmış İslâmî fonun etkisiyle halk tarafından tolere edilebilmiştir. Şunun altını çizmekte bilhassa yarar var: Dinin toplumsal düzlemdeki rolüne dair iki ana yorum vardır. irincisi, dinin en üst belirleyici olduğu, hayatın ve kurumların dinî temelde dizayn edildiği biçimdir. İkincisi ise, dinin sosyal-bireysel planla sınırlanıp, siyasî-hukukî tazammunlarının devre dışı bırakıldığı işleyiştir. İkinci yorum açısından ister tek parti idaresi olsun, ister muhafazakâr-sağ iktidar tecrübesi olsun, hepsi belli ve farklı düzeylerde dine alan açmakta beis görmemiştir. Ama bu yorumda din her hâlükârda metbû ve güdülen konumdadır. irinci yoruma gelince, dinin böylesine belirleyici bir konum ihraz etmesine ne sol, ne kemalist, ne de muhafazakâr siyasî yorumlar sıcak bakmıştır. Dolayısıyla, yaşadığımız tecrübede gözlemlediğimiz siyasî ekollerin, dinle kurdukları ilişkide, dine alan açma bağlamında, mahiyet farkından ziyade derece farkından söz etmek mümkün görünmektedir Mayıs 21

22 Özgürlük ve Allah ın Çizdiği Sınırlar Yrd. Doç. Dr. Ebubekir SİFİL izi insan olarak var eden kudret sahibi, insanlığımızı koruyarak yaşamanın yollarını da göstermiştir. İslâm ın insanı sorumlu varlık olarak görmesi, bu çerçevede temel bir öneme sahiptir. Zira bu din Allah ındır ve O nasıl yaşanmasını istemişse öyle yaşanacaktır. Müslümanın en temel vasfı olan emr-i ma ruf nehy-i münker çerçevesinde, bu yolun sonunun çıkmaz olduğunu söylemek durumundayız. İslâm dışı inanç ve düşünce sistemleri ise, özellikle modern kültür insanı özgür varlık olarak tarif eder. Modernitenin hayatın temeline yerleştirdiği en temel kavramlardan birisidir özgürlük. İslâm ı bugünün modern değerler ekseninde anlama ısrarında olanların yaygın olarak düştüğü hatalardan birisi, diğer inanç ve düşünce sistemleri gibi İslâm ın da insanı özgür varlık olarak gördüğünü söylemeleridir. İslâm ın kölelik kurumunu ortadan kaldırmak için getirdiği çözümleri de bu yaygın hatayı delillendirmek için kullanırlar. Evet İslâm ın köleliği teşvik etmemek, her fırsatta köle azadına yönlendirmek gibi tedbirlerle 22 Mayıs

23 köleliği ortadan kaldırmaya yönelik uygulamalar getirdiği bir vakıadır. Ancak bizim burada kasdettiğimiz, köleliğin karşıtı olan özgürlük değildir. Kölelik/özgürlük meselesini konuşurken, aynı kelimeleri kullanmak zorunda olduğumuz için bir zihin kayması durumu yaşıyoruz. Yoksa hukukî anlamdaki kölelik/özgürlük ile varoluşsal anlamdaki kölelik/özgürlük arasında uçurumlar vardır. Kölelerin Özgürlüğü Özgürlerin Köleliği Efendimiz s.a.v. in azatlı kölesi ve evlatlığı Zeyd b. Hârise yi r.a. düşünelim. Küçük yaşta Mekke de köle olarak satılmış, Hz. Hatice r.anha validemizin yeğeni tarafından satın alınarak kendisine hediye edilmişti. Nihayet Efendimiz s.a.v. ile evlendiğinde, Hz. Hatice r.anha validemiz Zeyd i O na hediye etmişti. abası, amcası ve akrabaları aradan yıllar geçtikten sonra Zeyd in yerini öğrendiler. Mekke ye, Efendimiz s.a.v. in yanına giderek, bedelini ödeyip Zeyd i geri almak istediklerini söylediler. Efendimiz s.a.v. Zeyd i çağırttı ve aralarında şöyle bir konuşma geçti: unları tanıyor musun? Evet; bu babam, şu da amcam. en de tanıdığın bildiğin kişiyim. Şimdi bir karar ver. Ya beni, ya onları tercih et. en hiç kimseyi sana tercih etmem. Sen benim için hem baba, hem amcasın! Zeyd in bu kesin tavrı üzerine babası ve amcası tepkilerini hayli enteresan bir ifade kullanarak dile getirdiler: Yazıklar olsun sana! Köleliği özgürlüğe, babana, amcana, ev halkına tercih ediyorsun ha! (İbn Hacer, el-isâbe, 2/ ) u hadiseden sonra Efendimiz s.a.v., halkı şahit tutarak Zeyd i azat edip evlat edindiğini ilan edecektir. Zeyd b. Hârise r.a. ın tercih ettiği şey özgürlük müydü, kölelik mi? ir de hevasına kulluk edenler i yani nefsinin boş ve saptırıcı isteklerine boyun eğenleri düşünelim: Hevasını ilâh edinen kimseyi gördün mü? Allah onu bir ilim üzerine saptırmış, kulağını ve kalbini mühürleyip, gözüne perde çekmiştir. Artık onu Allah tan başka kim hidayete erdirebilir? Hâlâ düşünmez misiniz? (Câsiye, 23) u ayette anlatılan kişinin belirgin bir özelliği var: Heva ve heveslerini, yani nefsî ve şeytanî arzuları ilâh edinip, onlara kulluk kölelik etmek. Şimdi düşünelim, gerçek köle kim? Zeyd b. Hârise r.a. mı, yoksa bu ayette anlatılan kişi mi? unlardan ilki hukuki olarak köle dir. Efendisinin tasarrufu, emir ve tahakkümü altındadır. Ama bizatihi bu durum, efendisini ailesine tercih etmesinin de sebebidir. İçinde bulunduğu hukuki kölelik durumu, onun hakikati görmesine ve sadece Hakk a kulluk etmesine mani değil, tam tersine vesile! Hevasını ilâh edinen kimseyi gördün mü? Allah onu bir ilim üzerine saptırmış, kulağını ve kalbini mühürleyip, gözüne perde çekmiştir. Artık onu Allah tan başka kim hidayete erdirebilir? Hâlâ düşünmez misiniz? (Câsiye, 23) Mayıs 23

24 Ayette anlatılan kişi ise, içinden her geçeni, aklına her geleni yapacak kadar özgür. Ama kendine tutsak. u duruma o ve onun gibiler özgürlük diyor. u durum onu, gerçek ve tek İlâh a boyun eğmekten alıkoymuş, nefsini ve şeytanı ilâh edinmeye sevk etmiştir. Özgürlük adı altında gerçek kölelik yani ir İlim Üzerine Sapmak Anılan ayet son derece ilgi çekici bir noktayı dikkatimize sunmaktadır: u kimse bu durumu, bir ilim üzere yaşamaktadır. Müfessirler ayetteki alâ ilmin ifadesinin birkaç şekilde anlaşılabileceğine dikkat çeker: 1. Allah Tealâ nın, ezelî ilmiyle bu kişinin gerçek yüzünü ve geleceğini bilmesi, hak ettiği için kendisini saptırması. 2. u kişinin, kendisine hakikatin bilgisi ulaştığı halde, ona kulak asmadığı için saptırılması. 3. ilgisini esas alarak sapması. (İbn Kesîr, 4/191; Elmalılı, 6/4321) u anlamların hepsi birbirini teyit eder. Ancak üçüncüsü hayli ilgi çekicidir: ilgide ulaştığı seviyenin başını döndürmesi sebebiyle sapmak Elmalılı merhumun da altını çizdiği gibi, filozofların birçoğunun durumu böyledir. Modern dönemde üretilen bilimsel bilgi - nin her şeye hakim konuma taşınması, insanın bilgisi sebebiyle sapıtmasının temelinde yatan en önemli unsurdur. Modern insan bu sebeple aklının ermediği, gözünün görmediği her şeyi inkâr etmeyi bilimsellik zannetmektedir. Yaratıcı, melek, vahiy, ölüm sonrası hayat gibi gayb ve gaybiyyatın inkârı da bundandır; Din in emir, yasak ve yönlendirmelerine burun kıvırmasının sebebi de budur. Şüphesiz insanın kendi ilmine, bilgisine bu derece merkezî bir yer tayin etmesinin, hevasını ilâh edinmek le kopmaz bir ilişkisi vardır. u şu demektir: ilgisini bu şekilde mutlaklaştıran kimse, hevasını ilâh edinmiştir; ya da hevasını ilâh edinen kimse bilgisini bu konuma taşır. atılı İnsanın Savruluş Hikâyesi atılı insanın, Aydınlanma denen süreçle birlikte insan aklını ve bilgisini mutlaklaştırmaya başladığını biliyoruz. unun dinden (Hristiyanlık tan) uzaklaşmak manasına geldiğini anlamak zor değil. Aklın kavrayamadığı, gözün göremediği ve elin tutamadığı her şeyin inkârı, sonunda ortaya modern insan tipini çıkardı: Dinin (Kilise Hristiyanlığının) baskıcı tutumundan kurtulan, hayatı sadece kendi istediği gibi dizayn etme özgürlüğünü elde eden, dünya hayatını her şeyin üstünde tutan seküler insan dır bu. Modern seküler insan için her şey dünya hayatından ibarettir. Allah korkusu, ahiret inancı, sorgusu-suali olmayan bu hayat tarzında her şey kazanmaya ve harcamaya endekslidir. Yani insan ne kadar çok kazanıyor ve ne kadar fazla harcıyorsa o kadar makbul bir hayat yaşıyor bu anlayışa göre. Her şeye rağmen çok kazanmak, çok harcamak ve nasıl yaşayacağına sadece kendisi karar vermek İşte özgürlük kavramına modern dünyada yüklenen anlam bu! Müslümanlar arasında, özellikle de karnı tok, sırtı pek olanlar arasında cidden yabancısı olduğumuz bir eğilimin hızla yayılmakta olduğunu görüyoruz: Yasaksız bir din anlayışı! Özellikle son çeyrek asır içinde baş gösteren bu yeni durum üzerinde ciddi bir iç muhasebe yapmak zorundayız. 24 Mayıs

25 u oldukça tabii bir durum. Zira atı da Kilise nin insan aklına, özgürlüğüne ve bilimsel faaliyetlere nasıl zincirler vurduğunu, ambargolar koyduğunu biliyoruz. Kilise karşısında verdiği özgürlük mücadelesi nin sonucunda onun baskısından kurtuldu atılı insan. Daha doğrusu ona bir sınır çizdi ve bu sınırlar içine hapsetti. Ancak bu, atılı insanın gerçek anlamda kurtulduğu anlamına gelmiyor. Zira Kilise nin egemenliğine son veren atılı insan, onun yerine nefsin egemenliğini koydu. Adına da özgürlük dedi. Yani atılı insan bir yanlıştan kurtulayım derken bir başka yanlışın içine düştü. Heva-yı nefsine kulluk etmeyi, Kilise nin kölesi olmaya tercih etti. unu bir ölçüde normal karşılamak gerekiyor. Çünkü atılı insan için ya Kilise nin egemenliği söz konusudur ya da nefsin egemenliği. O, vahyin ve biricik hakikatin, yani İslâm ın kılavuzluğundan habersiz/ mahrum olduğu için ya birini (Kilise yi), veya diğerini (nefsani hevayı) tercih etmek durumunda kalıyor. Yeni ir Müslümanlık Anlayışı mı? Ancak burada Hak Din mensupları bakımından izahı hayli zor bir durum var: Hakikatin şahitleri olması gereken müslümanlara ne oluyor? Yeryüzünde hakkı ve hakikati temsil etmesi gereken onlar, modernleşme adı altında atılı insanın yürüdüğü yolu yürümeyi ve onun düştüğü uçurumdan düşmeyi niçin olmazsa olmaz bir durum olarak görüyor? Hanımlar giyinmek için örtünür hale geldi artık. İslâmî defileler, tesettür modaları, yabancı marka tesettür kıyafetleri, şıklık yarışları, pahalı alışkanlıklar Müslümanları bu duruma iten nedir? Kalbimizi hangi yaban düşünceler bulandırıyor da kendimizi diğer din mensuplarıyla, dolayısıyla İslâm ı diğer dinlerle eşitlemek anlamına gelen davranış ve fikirleri benimsiyoruz? Müslümanlar arasında, özellikle de karnı tok, sırtı pek olanlar arasında cidden yabancısı olduğumuz bir eğilimin hızla yayılmakta olduğunu görüyoruz: Yasaksız bir din anlayışı! Özellikle son çeyrek asır içinde baş gösteren bu yeni durum üzerinde ciddi bir iç muhasebe yapmak zorundayız. u öyle tehlikeli bir virüs ki, adeta müslümanlığımızın içini boşaltıyor. Evet, müslümanlıktan vazgeçmiyoruz belki ama pâk seleflerimizin yaşadığı müslümanlığa da pek benzemiyor bizimki! adeta ir İslâm sosyetesi tabiri dolaşımda mesela. Lüksün ve israfın gırla gittiği bu hayat tarzında kanaatin, paylaşımın, diğergâmlığın, îsârın, takvanın ve bunlara benzer bize ait kavramların yeri tabii ki yok! Ya da ekonomik hayatta var olmak için ekonominin kurallarına göre oynamak gerekir gibi şeyler söylemeye yani liberalleşmeye başladık.. u çerçevede vahşi kapitalizmin ekonominin gerçekleri olarak dayattığı ne varsa benimsiyor, Din den de bunlara fetvalar arıyoruz. Hanımlar adeta giyinmek için örtünür hale geldi artık. İslâmî defileler, tesettür modaları, yabancı marka tesettür kıyafetleri, şıklık yarışları, pahalı alışkanlıklar u hayat tarzının içinde, İki Cihan Güneşi s.a.v. in sünnetine, sîretine, mirasına, emir ve tavsiyelerine yer var mıdır? Hududullah Nereye Gitti? Mayıs Yüce Kitabımız da hudûdullâh: Allah ın sınırları tabiri birkaç yerde geçmektedir. Oruç hükümlerinin (akara, 187), boşanmayla ilgili bazı hükümlerin (akara, ; Mücâdile, 2-4; 25

26 Talâk, 1), Miras taksimatının (Nisâ, 12-13) söz konusu edildiği ayetlerin sonunda, İşte bunlar hududullahtır (Allah ın tayin ettiği sınırlardır) buyurulur. Hududullahın Kur an da bu bağlamlarda zikredilmiş olması, onun sadece buralara özgü bir kavram olduğu anlamına gelmez. O, Allah Tealâ nın ve Rasul-i Zîşan s.a.v. Efendimizin emir, yasak, teşvik, yönlendirme, sakındırma içeren bütün hükümlerini içine alan bir kavramdır. Çünkü hudûdullâha riayet, müminlerin ayırt edici vasfı olarak yine bizzat Yüce Kitabımız tarafından dile getirilmiştir: Allah mü minlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cenneti vermek üzere satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah bunu Tevrat ta, İncil de ve Kur an da kesin olarak vaad etmiştir. Vaadini Allah tan ziyade yerine getirebilecek kimdir? Artık yapmış olduğunuz o alışverişten dolayı size müjdeler olsun! İşte bu büyük bir kazançtır. Onlar, tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükûa varanlar, secdeye kapananlar, marufu emredip münkerden sakındıranlar ve hududullahı muhafaza edenlerdir. Müjdele o müminleri. (Tevbe, 111, 112) Dünyayı Ahiret İçin Yaşamak Efendimiz s.a.v. bu durumu bin dörtyüz küsur yıl önce haber vermiş ve şöyle buyurmuştu: Sizden öncekilerin yoluna karış karış, arşın arşın uyacaksınız. Hatta onlar bir keler deliğinden girse, siz de gireceksiniz. (uharî, Müslim) Şüphesiz bu Nebevî beyan, sadece müslümanların tutulduğu hastalığı dikkatimize sunmakla kalmıyor, hastalığın kaynağını da işaret ediyor. izim hastalığımız, bizden önceki din mensuplarının, yani yahudi ve hıristiyanların tutulduğu hastalığın aynısı. Onlara ait kavramları bilinç dünyamıza sokma ve hayatı onlar gibi algılama ısrarımız, dinimizle ilişkimizi de onların kendi dinleriyle ilişkisine benzetiyor. ireysel özgürlüklerle çatışma teşkil etmeyen bir din arayışı içine giriyoruz. Yasaksız, haramsız, sıkmayan bir din istiyoruz. Allah tan korkulmaz, Allah sevilir! diyoruz mesela. ize bunu dedirten, Allah Tealâ nın hilmine, bağışlayıcılığına, affediciliğine vurgu yaparak, O nun azabını ve gazabını ruh ve tefekkür dünyamızdan uzaklaştırma isteğinden başka bir şey değildir. Zira O nun gazabını davet eden pek çok şey artık hayatımızın ayrılmaz birer parçası olmuştur. Onlardan vazgeçmektense, Kur an ve Sünnet in bize tanıttığından farklı bir Allah tasavvur etmeye yöneliyoruz. O nu hep affeden, kullarının hiçbir günahını önemsemeyen, celâl sıfatları olmayan bir ilâh olarak anlamak ve kabul etmek işimize geliyor. İslâm ın her bakımdan kolaylık dini olduğunu söyleyip durmamız da bu yüzden. u sebeple Fuka- Efendimiz s.a.v. bu durumu bin dörtyüz küsur yıl önce haber vermiş ve şöyle buyurmuştu: Sizden öncekilerin yoluna karış karış, arşın arşın uyacaksınız. Hatta onlar bir keler deliğinden girse, siz de gireceksiniz. (uharî, Müslim) 26 Mayıs

27 hanın dini zorlaştırdığını söyleyen araştırmacıları ve akademisyenleri çok seviyoruz. Oysa, Kulları içinde Allah tan, ancak alimler hakkıyla korkar. (Fâtır, 28) ayeti bize bu tarz bir sevgi ilâhı tasavvurunun cehaletten kaynaklandığını haber veriyor. ir şey daha söylüyor bu ayet: O beğenmediğiniz fakihler Allah ın dinini ne olduğundan kolay, ne de olduğundan zor göstermeye yeltenmeyecek ölçüde Allah tan korkan kimselerdi. Onların dünya ile ilişkilerinin bizimkiyle kıyas kabul etmeyecek kadar müslümanca olduğu ise, ayrıca izaha lüzum bırakmayacak kadar açıktır. Hepimiz Aynı Geminin Yolcularıyız izden öncekilerin yoluna karış karış, arşın arşın uyarak, Allah ın koyduğu sınırları çiğnemek, müslümanlığı dönüştürmek isteyenleri ikaz etmek hem bir görev, hem de sorumluluktur. Sorumluluktur; zira bu din Allah ındır ve O nasıl yaşanmasını istemişse öyle yaşanacaktır. Müslümanın en temel vasfı olan emr-i Kulları içinde Allah tan, ancak alimler hakkıyla korkar. (Fâtır, 28) ma ruf nehy-i münker çerçevesinde, bu yolun sonunun çıkmaz olduğunu söylemek durumundayız. Görevdir; zira aynı gemide bulunuyoruz. u gemide açılacak en küçük bir gedik, hepimizin helakına sebep olacaktır. Efendimiz s.a.v. şöyle buyurur: Hududullahı muhafaza eden kimseyle çiğneyen kimse şunlara benzer: ir topluluk bir gemiye biner ve bir kısmı geminin üst katını, bir kısmı da alt katını kullanmak üzere anlaşırlar. Alt katı kullananlar suya ihtiyaç duyduklarında üst kattakilere giderek şu teklifi yaparlar: Siz üst kattakileri rahatsız etmeden, sadece kendi bulunduğumuz bölgede küçük bir delik açarak su alsak nasıl olur? Eğer onlara izin verirlerse, hep birlikte helak olurlar. Mani olmaları halinde ise hep birlikte kurtulurlar. (uharî, Tirmizî, Ahmed b. Hanbel) Gerekçe ne olursa olsun, hangi kavramlar kullanılarak yapılırsa yapılsın, tahrif tahriftir. Hz. Musa a.s. ın tebliğ ettiği dini Yahudiliğe, Hz. İsa a.s. ın dinini Hristiyanlığa dönüştürenler de buna benzer bir anlayışla hareket etmişlerdi. O yüce peygamberlerin getirdiği hak dini zamanlarına uymuyor, rahatlarını bozuyor diye yahut zahmetli ve meşakkatli buldukları için tahrif etmiş, aslından uzaklaştırmışlardı. Şimdi bir kısım müslümanların yaşadığı da buna benzer bir durum. Dünya hayatını mutlaklaştırmanın, heva-yı nefsi rehber edinmenin kaçınılmaz sonu bu. Yüce Kitabımız bizi bakın nasıl uyarıyor: Ey insanlar! Rabbinizden ittika edin ve bir günden korkun ki, baba evladına hiçbir bir fayda veremez. Evlat da babasına herhangi bir fayda sağlayamaz. Şüphe yok ki, Allah ın vaadi gerçektir. O halde dünya hayatı sizi sakın aldatmasın ve sakın o mağrur (şeytan) sizi Allah(ın bağışlayıcılığın)a güvendir(erek helaka sürükle)mesin. (Lokman, 33) Mayıs 27

28 ir Akide Manifestosu Olarak Ebu Hanife nin Vasiyeti Dr. İhsan ŞENOCAK Allah Resulü nün (s.a.v.) ahir ömürlerinde irat ettikleri Veda Hutbesi de bütün ümmetine hitap eden genel bir vasiyettir. Efendimiz (s.a.v.) Veda Hutbesi nde yirmi üç yıllık risalet hayatında vaz edilen esasları öz bir şekilde ve son defa telkin ettiler. Vasiyet, halidi bir İslam geleneğidir. İnsanlara istikamet üzere nasıl yaşanılabileceğini gösteren Peygamberler, dünyadan ayrılırlarken geride bıraktıklarına müstakim olarak kalmayı vasiyet ettiler. Onlar, sadece vasiyet etmekle kalmadılar, vasiyetin kabul görmesi için de yoğun gayret sarf ettiler. Nitekim çocuklarına Müstakim olarak yaşamayı vasiyet eden Yakub un (a.s.), son sözü enden sonra kime ibadet edeceksiniz? [1] cümlesi olmuştu. Allah Resulü nün (s.a.v.) ahir ömürlerinde irat ettikleri Veda Hutbesi de bütün ümmetine hitap eden genel bir vasiyettir. Efendimiz (s.a.v.) Veda Hutbesi nde yirmi üç yıllık risalet hayatında vaz edilen esasları öz bir şekilde ve son defa telkin ettiler. Sahabe ve Tabiun devri alimleri de vasiyet geleneğine uydular. Dar-ı eka ya hicret ederlerken talebelerine Mustakim kalmalarını öğütlediler. Selef-i salihinden günümüze ulaşan vasiyetler 28 Mayıs

29 içerisinde en dikkat çekenleri ise Ebu Hanife ye (r.a.) ait olanlarıdır. İmam-ı Azam ın (r.a.) birçok vasiyeti vardır. unların bir kısmı şahsa özeldir, bir kısmı da bütün talebelerine hitap etmektedir. Özel vasiyetlerinin en meşhurları Oğlu Hammad a [2], Ebu Yusuf a [3] ve Yusuf b. Halid es-semti ye [4] hitaben kaleme alınmıştır. Söz konusu metinler her ne kadar şahsa özel olsalar da, bir evladın/öğrencinin hayata bakışını ve eşyayı algılama biçimini müşahhas bir çerçevede ortaya koymakta ve müslümanca yaşamanın esaslarını anlatmaktadır. u itibarla özel formatta olmalarına rağmen genele hitap etmektedirler. Ebu Hanife nin (r.a.) bütün talebelerine hitaben kaleme aldığı vasiyet i ise bir akide manifestosudur. Vasiyet, Ehl-i Sünnet in dolayısıyla da İslam ın amentüsünü açık ifadelerle insanların zihnine taşımaktadır. Zındıkların, bidatçilerin etkin olduğu hicri ikinci asrın Irak ında yaşayan Ebu Hanife (r.a.) herkese hitap eden vasiyetini Ehl-i Sünnet akidesine hasrederek mühim bir vazife ifa etti. Sonraki yıllarda gelen Ehl-i Sünnet alimleri, bu vasiyetteki esasları farklı formatlarda yeniden telif ettiler. Öz itibariyle Şerhu l-mevakif, Şerhu l-makasıd gibi hacimli kelam yapıtları Sem iyyat bahislerini bu vasiyetteki ilkeler üzerine kurdular. Modern zaman Müslümanları ile, hacimli kelam kitapları arasında ciddi engeller olduğu bir vakıadır; Zira günümüz İslami İlimler öğrencilerinin mevcut birikimleriyle o eserlerin dillerini çözmeleri, içeriklerine vakıf olmaları hayli zor görünmektedir. Ümmetle, irfan arasında köprü olacak insanlar ciddi bir bilgi zafiyeti içerisindedirler. Fakat bu durum hakikatin bilinmemesinin mazereti olamaz. Selefin irfanını ilim meclislerine taşıma adına bir şeyler yapılmalıdır. Ebu Hanife nin (s.a.v.) vasiyetini dilimize aktarmak yapılması gereken bu bir şeyler cümlesinin mütevazi bir halkası olabilir. Çünkü vasiyet, bugünün insanı için de hayati bir önemi haizdir. Zira günümüz İslam Dünyası, Ebu Hanife nin yaşadığı dönemdeki Irak ın ideolojik yapısına çok benzemektedir. Tek bir farkla ki Mutezile, Cebriye, Kaderiye, Mürcie [5] gibi mezhepler gitmiş, onların yerlerini tarihselcilik, mezhep münkirliği, yeni selefilik gibi akımlar almıştır. Mezkür anlayışların tezviratı öylesine etkin bir konuma ulaşmıştır ki, bütün bir ümmetin akidesi ciddi tehlike ile karşı karşıyadır. Artık insanlar klasik akide risalelerini değil, İslam ve Çağdaşlık başlıklı metinleri yani çağdaş Vasıl b. Ata ları okuyorlar. öyle bir zamanda Ehl-i Sünnet Akidesi ni bilmek, aynı zamanda hangi eserlerin de Ehl-i Sünnet Akidesine aykırı olduğunu idrak etmek anlamına gelecektir. u yüzden Ebu Hanife nin büyük bir şöhret içerisinde meçhulü yaşayan Vasiyeti ni notlarla tercüme etmeyi vazife kabul ettik. Tercümede esas aldığımız nüsha Takıyyuddin et-temimi nin et-tabakatu s-seniyye fi Teracimi l-hanefiyye [6] adlı eserindeki metindir. Vasiyyet in Medine Arif Hikmet Kütüphanesindeki el yazması nüshasında ise Ebu Hanife ye ulaşan kesintisiz bir isnat zinciri yer almaktadır. İsnatta yer alan raviler şunlardır: Husamedddin es-sığnaki (ö. 710), Hafızuddin Muhammed el-uhari (ö. 693), Muhammed b. Abdissettar el-kerderi (ö. 642), urhaneddin el-merğinani (ö. 593), Ziyauddin Muhammed b. Huseyn [7], Alauddin Muhammed es-semerkandi, Ebu l-muin en-nesefi (ö. 508), Ebu Tahir Muhammed el-mehdi, İshak b. Mansur es-siyari, Ahmed b. Ali es-süleymeni, Hatim b. Akil el-cevheri, Muhammed b. Semaa et-temimi (ö. 236), Ebu Yusuf ( ö. 183), Ebu Hanife (ö. 150). [8] Mümin, gerçek anlamda inanan, kafir de hakiki manada inkar edendir. İmanda şüphe olmaz. Tıpkı küfürde olmadığı gibi. u bağlamda Cenab-ı Hakk şöyle buyurmaktadır: İşte onlar gerçekten mümindirler. [11] ve İşte onlar gerçekten kafirdirler. [12] Mayıs 29

30 VASİYET Arkadaşlarım, kardeşlerim iyi biliniz ki Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebi 12 hususiyet üzerine kurulmuştur. Kim bu hususiyetler doğrultusunda yaşarsa ne bidatçi ne de heva sahibi olur. Efendimiz Muhammed (s.a.v.) in şefaatine nail olabilmeniz için Ehl-i Sünnet in bu temel esaslarına sıkı sıkıya bağlanın. irinci Hususiyet İman, dil ile ikrar ve kalp ile tasdiktir. Tek başına ikrar iman kabul edilmez. Çünkü, tek başında ikrar iman addedilse idi münafıkların tamamı mümin olurdu. Aynı şekilde sadece kalbin idrak etmesi (tasdik) de iman olmaz. Eğer bu durum tek başına yeterli olsa idi, Ehl-i Kitab ın tamamı mümin olurdu. Halbuki Allah Tela dilleriyle ikrar eden münafıklar hakkında şöyle buyurmaktadır; Allah o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduklarına şahadet eder. [9] Ehl-i Kitap hakkında ise varit olan ayet şöyledir; Kendilerine kitap verdiklerimiz Peygamberi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. [10] Ne var ki bunu kabullenip dilleriyle ikrar etmezler. İman ne artar ne de eksilir. Çünkü imanın azalması ancak küfrün artması ile; artması da ancak küfrün azalması ile tasavvur edilebilir. u durumda, bir kişinin aynı anda mümin ve kafir olması nasıl mümkün olur?! Mümin, gerçek anlamda inanan, kafir de hakiki manada inkar edendir. İmanda şüphe olmaz. Tıpkı küfürde olmadığı gibi. u bağlamda Cenab-ı Hakk şöyle buyurmaktadır: İşte onlar gerçekten mümindirler. [11] ve İşte onlar gerçekten kafirdirler. [12] Efendimiz Hz. Muhammed in (s.a.v.) ümmet kadrosuna dahil olan günahkarların tamamı gerçekten mümindir, kafir değillerdir. Amel imandan ayrı, iman da amelden farklıdır. Şöyle ki: Amel mükellefiyetinin mü minden kalktığı birçok zaman vardır. Fakat bu durumda imanın ondan gittiği söylenemez. Allah Teala, hayızlı kadını namaz kılmaktan muaf kılmıştır. öyle bir kadın için Allah onun kalbinden imanı çıkarmıştır ve ona imanı terk etmeyi emretmiştir denemez. Şeriat o kadına; Orucu bırak, sonra tutmadığın günleri kaza et der. Kadına; İmanı terk et, sonra kaza edersin denmesi caiz değildir. [13] İman ın amelden farklı olduğunu daha müşahhas bir şekilde anlamak için şöyle bir örnek verebiliriz: Fakirlerin zekat vermesi gerekli değildir. denebilir. Fakat Fakirlerin iman etmesi zorunlu değildir. denemez. Hayır ve şerrin takdiri Allah tandır. Eğer birisi hayır ve şerrin takdirinin Allah tan başkasına ait olduğunu iddia ederse Onu (c.c.) inkar etmiş olur. Onun tevhit inancı da batıl olur. Her şeyin en iyisini Allah Teala bilir. İkinci Hususiyet Ameller, farz ibadet, fazilet ve masiyet olmak üzere üç çeşittirler. Farz ibadete gelince o, Allah ın dilemesi, rızası, takdiri, yaratması ve Levh-i Mahfuz da yazması ile olur. Fazilet de Allah Tela nın emrinden dolayı yapılmaz. Fakat Onun dilemesi, muhabbeti, rızası, takdiri, pürüzsüz yaratması ve Levh-i Mahfuz da yazması ile olur. Masi- Kur an-ı Kerim Allah Teala nın yaratılmayan (gayr-ı mahluk) ezeli kelamı, vahyi ve tedricen indirdiği Kitabıdır. O, ne zatının aynıdır, ne de değildir. ilakis o, gerçek sıfatıdır. Kur an Mushaflarda yazılan, dillerde okunan kalplerde mekan edinmeksizin korunan kelamdır. 30 Mayıs

31 yet de Allah ın emri gereği olmaz. Fakat muhabbeti, rızası, muvaffak kılması olmaksızın dilemesi, kazası, takdiri, hoşnutsuzluğu, ilmi ve Levh-i Mahfuz da yazması ile gerçekleşir. Üçüncü Hususiyet Allah Teala sınırsız kudret makamı olan arşı bir mekana istikrarı olmaksızın hükmüne aldı yani hakimiyeti altında tuttu. Hiç bir şeye muhtaç olmaksızın arşı ve ondan başka şeyleri korur. Eğer kendinden başka yaratıklara muhtaç olsa idi, kainatı yaratmaya ve idare etmeye kadir olamazdı. Ona cisim isnat edenlerin iddia ettiği gibi bir yere oturmaya ve yerleşmeye zorunlu olsa idi, arşı yaratmadan önce de böyle olurdu. Allah Teala bundan pek yüce ve münezzehtir. Dördüncü Hususiyet Kur an-ı Kerim Allah Teala nın yaratılmayan (gayr-ı mahluk) ezeli kelamı, vahyi ve tedricen indirdiği Kitabıdır. O, ne zatının aynıdır, ne de değildir. ilakis o, gerçek sıfatıdır. Kur an Mushaflarda yazılan, dillerde okunan kalplerde mekan edinmeksizin korunan kelamdır. Mürekkep, kağıt ve yazı mahluktur. Çünkü bunlar kulların filleri ile alakalıdır. Yazılar, harfler, kelimeler ve ayetler insanların anlamak için onlara ihtiyaç duyduğu Kur an a delalet eden şeylerdir. Allah Teala nın kelamı zatı ile kaimdir. Manası ise, söz konusu şeylerle anlaşılır. Kim Allah ın kelamı mahluktur derse kafir olur. Allah Teala kesintisiz bütün zamanlarda ibadet edilendir. Kelamı ise ondan ayrılmaksızın okunan, yazılan ve kalplerde korunandır. İnsanlar üç kısımdır: İmanında samimi olan mümin, küfründe ısrarcı olan kafir ve nifakında iki yüzlü davranan münafık. eşinci Hususiyet Allah Resulü nden (s.a.v.) sonra bu ümmetin en üstünü Ebu ekr-i Sıdık, sonra Ömer, sonra Osman, sonra Ali dir (r. anhum). Zira efdaliyetin sıralamasına işaret eden ayette Allah Teala şöyle buyurmaktadır: (İman ve amelde) öne geçenler (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah a) yaklaştırılmış kimselerdir. Onlar naim cennetlerindedir. [14] Hayırda önde olanlar Allah katında da en üstün olanlardır. Onları, müttaki her mümin sever; asi münafıklarsa onlara buğz eder. Altıncı Hususiyet Kul, ameli, ikrarı ve tasdiki (marifeti) ile mahluktur. ütün bu ameliyelerin faili mahluk olunca onun fillerinin de evleviyetle mahluk olması gerekir. Yedinci Hususiyet Allah Teala, mahlukatı güçleri olmadığı halde yaratmıştır. Çünkü onlar zayıf ve acizdirler. Cenab-ı Hakk onları yaratan ve rızıklarını verendir. Nitekim O şöyle buyurmaktadır: Allah sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldürecek ve daha sonra da diriltecek olandır. [15] İlim ve malı helal yoldan kazanmak helal, haram yoldan temin ise haramdır. İnsanlar üç kısımdır: İmanında samimi olan mümin, küfründe ısrarcı olan kafir ve nifakında iki yüzlü davranan münafık. Cenab-ı Hakk mümine ameli, kafire imanı, münafığa ise ihlası farz kılmıştır. Nitekim Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. [16] ayet-i kerimesinin her üç grubu içine alacak şekilde açılımı şöyledir: Ey iman edenler! Ameli Salih işleyerek rabbinize itaat edin., Ey Kafirler! İman edin. ve Ey Münafıklar! Samimi olun. Mayıs 31

32 Sekizinci Hususiyet İsteğe bağlı olan fiillerde kulun aksiyon sahibi olması için gerekli olan güç yani İstitaa, yapılacak olan fiil ile beraberdir. Ne ondan önce ne de sonradır. Eğer İstitaa fiilden önce olsa idi o takdirde kul ona muhtaç olduğu anda Allah tan müstağni olurdu. u ise şu ayete aykırıdır: Allah müstağnidir. Sizler ise muhtaçsınız. [17] Eğer İstitaa, fiilden sonra olsaydı fiil, güç-kuvvet yokken gerçekleşmiş olacağından muhal olurdu. Dokuzuncu Hususiyet Mukimin bir gün bir gece, yolcunun da üç gün üç gece mestler üzerine mesh edebileceğini kabul etmek, bu şekilde rivayet edilen hadisten dolayı vaciptir. u hükmü inkar edenin küfründen korkulur. Zira ilgili hükmü bildirilen hadisler tevatüre yakın derecededir. [18] Seferde namazları kısaltmak (azimet) [19] ve oruç tutmamak (ise) ruhsattır. Konu ile ilgili ayeti kerimeler şöyledir: Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit namazı kısaltmanızdan dolayı size bir günah yoktur. [20], Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. [21] Onuncu Hususiyet Allah Teala kaleme yazmasını emretmiş, kalem: Ne yazayım ya Rabbi! demiştir. Cenab-ı Hakk: Kıyamete kadar olacak şeyleri yaz. buyurmuştur. [22] Şu ayet-i kerime de bu manayı teyit etmektedir: İşledikleri her şey kitaplarda kayıtlıdır. Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır. [23] Onbirinci Hususiyet Günahkarlar için kabir azabı olacağında en ufak bir şüphe yoktur. Münker ve Nekir in suali haktır. u noktada hadisler vardır. [24] Cennet ve cehennem de haktır ve ahalisi için önceden yaratılmışlardır. Nitekim Cenab-ı Hakk müminler hakkında o cennet; Müttakiler için hazırlanmıştır. [25], cehennem de; Kafirler için hazırlanmıştır. [26] buyurmaktadır. Allah Teala cennet ve cehennemi sevap ve ceza için yaratmıştır. Mizan da haktır. Zira Cenab-ı Hakk şöyle buyurmaktadır: Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. [27] İnsanın dünyada yaptığı amelleri içeren kitabı okuması da haktır: Oku kitabını! u gün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter. [28] Onikinci Hususiyet Allah Teala bu canları ölümden sonra müddeti elli bin yıl olan bir günde ceza, sevap ve hakların edası için diriltecektir. Nitekim O şöyle buyurmaktadır: Şüphesiz Allah kabirlerde olanları diriltecektir. [29] Müminlerin keyfiyet, benzetme ve yön olmaksızın Cenab-ı Hakk a mülaki olmaları haktır. üyük günah işlemiş olsa dahi cennet ehlinden olan her mümin için Efendimiz (s.a.v.) şefaat edecektir. Hz. Aişe (r.a.), Hatice-i Kübra dan sonra insanlık aleminin en üstün kadını ve müminlerin annesidır. O, zina iftirasından arındırılmıştır ve Rafizilerin hezeyanlarından uzaktır. Kim Ona zina isnadında bulunursa o zina eseridir. Seferde namazları kısaltmak (azimet) [19] ve oruç tutmamak (ise) ruhsattır. Konu ile ilgili ayeti kerimeler şöyledir: Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit namazı kısaltmanızdan dolayı size bir günah yoktur. [20], Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. [21] 32 Mayıs

33 Cennet ahalisi Cennet te, Cehennem ehli de Cehennem de ebedi kalacaktır. Çünkü Cenab-ı Hakk müminler için İman edip amel-i salih işleyenler cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır. [30], kafirler için de İnkar edenler ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennemliktir. Onlar orada ebedi kalacaklardır. [31] buyurmaktadır. Dipnotlar: [1] Kur an, akara(2): 133. [2] İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi [3] Muvaffak b. Ahmed el-mekki, Menakibu Ebi Hanife, eyrut, 1981, s [4] Mekki, a.g.e., s [5] Ebu Hanife nin yaşadığı dönem itibariyle Irak ın düşünce ve inanç haritası için bkz. Muhammed Ebu Zehre, Ebu Hanife, Daru l-fikri l-arabi, Kahire, 1997, s. 75. [6] Takıyyuddin b. Abdilkadir et-temimi, et-tabakatu s-seniyye fi Teracimi l-hanefiyye, Riyad, 1983, I, s [7] Hayatı için bkz. Abdulhayy el-leknevi, el-fevaidu l-ehiyye fi Teracimi l-hanefiyye, eyrut, 1998, s [8] Muhammed b. Abdirrahman el-hemeyyis, Usuluddin inde l-imam Ebi Hanife, Riyad, 1996, s [9] Kur an, Münafıkun(63): 1. [10] Kur an, akara(2): 146. [11] Kur an, Enfal(8): 4. [12] Kur an, Nisa(4): 151. [13] Ebu Hanife nin (r.a.) imanın amelden farklı olduğunu hayızlı kadının iman-amel ilişkisiyle örneklendirmesi tesadüf değildir. öyle yaparak kadınların hasta oldukları günlerde ibadet etmemelerinin sahih hadislerle sabit olduğuna vurgu yapmaktadır. Mayıs Cenab-ı Hakk müminler için İman edip amel-i salih işleyenler cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır. [30] Ebu Hanife nin (r.a.) vasiyetini günümüz Müslümanları açısından vazgeçilmez kılan en önemli husus da onun ifadelerinin hem bir beyan hem de kadim sapık fırkalar ve modernist akımlar için bir reddiye niteliğinde olmasıdır. Nitekim modernist düşünceye sahip ilahiyatçılar kadınların özel hallerinde namaz kılıp oruç tutabileceklerini iddia etmektedirler. Halbuki bunun aksini söyleyen çok sayıda hadis-i şerif vardır. Ayrıca sahabeden de farklı yönde bir uygulama rivayet edilmemiştir. Efendimiz (s.a.v.) Kadın hayız olduğunda namaz kılmayacak, oruç tutmayacak değil mi ya buyurmuştur. (İmam Müslim in uzun bir hadis içerisinde rivayet ettiği ifade muttefekun aleyh dir. kz. İbn Hacer, uluğu l-meram, s. 45, H.no: 158; Zafer Ahmed et-tahanevi, İ lau s-sünen, Daru l-kutubi l-ilmiyye, eyrut, 1997, I, 346.) u hadis, açık bir şekilde kadının namaz ve oruç ibadetlerini hayız müddetinde eda etmediğini bildirmektedir. Nitekim Hz. Muaze, Hz. Aişe ye hayızlı iken terk ettikleri namaz ve oruçtan sadece orucu kaza etmelerinin hikmetini sorunca Aişe validemiz Hz. Resulullah zamanında hayız olduklarını fakat kendilerine namazı bırakıp sadece orucu kaza etmelerinin emredildiğini (Künna nu meru) söylemiştir. (Ahmed, Müsned, VI, 232; Darimi, I, 233; uhari, I, 421; Müslim, I, 265.) Sahabe kadınlarının özel hallerinden sonra namazı bırakıp sadece orucu kaza etmeleri, söz konusu durumda bu ibadetleri eda etmediklerini göstermektedir. Fatıma binti Ebi Hubeyş, Efendimiz e; en istihaze kanı gören ve temizlenemeyen bir kadınım, namazı bırakayım mı? diye sorduğunda Allah Resulü; u ancak bir damar(dan hastalık sebebiyle gelen kan)dır. Hayız değildir. Hayzın geldiğinde namazı bırak buyurdu. (Muhammed b. Ali b. Muhammed Şevkani, Neylü l-evtar, Daru l-kütübi l-ilmiyye, eyrut, 1999, I, 288.) Allah Resulü Abdurrahman b. Avf ın nikahı altında bulunan Ummu Habibe ye, ve kendisinden fetva isteyen Ümm-ü Seleme ye hayız müddetleri içerisinde namaz kılmamalarını emretmiştir. (Şevkani, a.g.e., I, 290.) [14] Kur an, Vakıa(56): [15] Kur an, Rum(30): 40. [16] Kur an, Nisa(4): 1. [17] Kur an, Muhammed(47): 38. [18] Ebu Hanife nin talebelerinden Abdullah b. Mübarek; Mestler üzerine mesh etmenin cevazında ihtilaf olmadığını bildirmektedir. Tabiun ulemasından Hasan asri ise 70 sahabinin Allah Resulü nün (s.a.v.) mestleri üzerine mesh ettiğini rivayet ettiğini söylemektedir. (Muhammed b. Abdillah b. Kudame, el-muğni, eyrut, 1994, I, 211.) Sana ni de mestler üzerine mesh etmeyle alakalı hadislerin mütevatir olduklarını belirtmektedir. (Abdulkerim Zeydan. el-mufassal fi Ahkami l-mereti ve eyti l-müslim, eyrut, 2000, I, 142.) Malum olduğu üzere tevatür için belirlenen ravi sayısı ictihadidir. u durumda şu kadar olmalıdır, aşağısı ya da fazlası tevatürü ihlal eder demek doğru değildir. Asıl olan, ilk üç tabakada (sahabi, tabii, tebe-i tabii) ravilerin yalan üzere ittifak etmelerinin imkansız oluşudur. Tevatürde ravi sayısının ne kadar olacağı içtihadi bir mesele olduğundan farklı rakamlar ortaya çıkmıştır. (Vehbe Zuhayli, Usulu l-fıkhi l-islami, eyrut, 1998, I, 452) u da, dörtten başlar ve sırasıyla, beş, yedi, on, on iki, olmak üzere yukarıya doğru devam eder. Fakat burada asıl olan ravilerin yalan üzere birleşmelerinin muhal olmasıdır. Öyle ki, tahdit edilemeyecek derecede büyük bir topluluk, her hangi bir gaye ile yalan üzere birleşilmesi mümkün bir hususta rivayette bulunsa, bu topluluğun haberi mütevatir olmaz. (Ali el-kari, Şerh-u Şerh-i Nuhbeti l-fiker, eyrut, ty, s. 163.) ir haberin mütevatir olması için ravi sayısının 5 dahi olabileceği söylenirken mestler üzerine mesh hadisini 70 sahabi rivayet etmektedir. u da göstermektedir ki meselenin sübutunda şüphe yoktur. Manaya delaleti de açıktır. u durumda ortada yakini bilgi vardır. Ve onu kabul etmek Zarurat-ı diniye den addedilmelidir. İşte Ebu Hanife bunun için konuyu akaitle alakalı bir metnin içerisine dahil etmiştir. [19] Hanefilere göre seferde 4 rekatlı namazları 2 kılmak azimet tir. ütün Hanefi kitapları meseleyi bu şekilde zikretmektedir. [20] Kur an, Nisa(4): 101. [21] Kur an, akara(2): 184. [22] enzer lafızlarla rivayeti için bkz. Ebu Davud, es-sünne 16; Tirmizi, Kader 16. [23] Kur an, Kamer54): [24] Ebu Davud, es-sünne 24. [25] Kur an, Ali İmran(3): 133. [26] Kur an, akara(2): 24. [27] Kur an, Enbiya(): 47. [28] Kur an, İsra(17): 14. [29] Kur am, Hac(22): 7. [30] Kur an, akara(2): 39. [31] Kur an, akara(2):

34 Kriz ve Enerji: Rusya ve Enerji Fiyatlarındaki Sert Düşüş Yrd.Doç.Dr.Abdulkadir DEVELİ Ruble 9 ayda ciddi değer kaybı ile karşı karşıya kalmıştır. Yüksek döviz rezervleri Rusya yı karşılaştığı ekonomik krizden kurtarmaya yeterli olmamıştır. Su an Rusya ile kısıtlı olan krizin Rusya nın alım gücünde yaşanan düşüşle beraber çevre ülkeleri de etkileyeceği beklenmektedir. Türkiye bu durumdan etkilenecek ülkelerin başında gelmektedir. Ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar genellikle ya enerji fiyatlarını yükseltmiş veyahut enerji fiyatlarında ki yukarı doğru dalgalanmalar ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklara yol açmıştır. Nitekim 1970 li yıllarda siyasi gelişmeler OPEC in kurulmasına ve petrol fiyatlarının artışına ve nihayetinde dünya ekonomik krizine dönmüştür. una benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür. Her bir askeri müdahale beraberinde yüksek enerji maliyeti getirmiştir. Fakat son 10 yılda Arap baharı, Suriye ve Irak siyasi krizlerine rağmen enerji fiyatlarında her hangi bir çıkış olmamıştır. Rusya merkezli siyasi kriz ve Rusya nın şu an içinde bulunduğu ekonomik kriz açmazı yine enerji fiyatlarında ki düşüşü engelleyememiştir. Petrol varil fiyatı 55 dolar ile tarihinin en düşük seviyelerinde seyretmektedir. Rusya krizi; Rusya, Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte planlı ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçmiştir. Rusya ilk on yılda plansız geçişin maliyetini yüksek oranda ödemiştir ve kaydedilebilir bir ekonomik büyüme sağlayamamıştır. Dola- 34 Mayıs

35 yısıyla Rusya 1990 lı yıllarda ekonomik krizler yaşamıştır. Fakat 2000 li yıllarda Rusya Putin yönetimiyle birlikte yılları arası çift haneli büyüme oranlarına sahip olmuştur yılında ise Türkiye ile birlikte yükselen ekonomiler arasında 2008 dünya küresel ekonomik krizinden en çok etkilenen ülkeler arasında yer almıştır. Dünya nın en büyük 8. Ekonomisi olan ve Yüksek oranda fosil enerji kaynaklarına sahip olan Rusya bugünlerde Kırım politikası nedeniyle batı tarafından yoğun bir şekilde eleştirilmekte ve ciddi ekonomik yaptırımlara maruz kalmaktadır. Şu günlerde batının uygulamış olduğu ekonomik yaptırımlar ve enerji fiyatlarındaki sert düşüşler Rusya ekonomisini zor durumda bırakmıştır. u süreçte Rusya nın enerji fiyatlarındaki düşüş ve ekonomik yaptırımlar nedeniyle toplam kaybının 120 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Son altı ayda ruble dolar karşısında yaklaşık olarak %100 ü aşan bir miktarda değer kaybetti. u değer kaybının nereye kadar süreceği ise meçhul. Ülkeden 100 milyar dolar sıcak para çıktı. Ruble deki bu aşırı değer kaybını önlemek amacıyla piyasaya yapılan müdahalelerin bedeli yaklaşık 130 milyar dolar oldu. Yine bu süreçte Her ne kadar Rusya devlet başkanı Putin alışıla gelmiş ve 2012 den bu ya yapmadığı ve bu yıl tekrar düzenlediği basın toplantısında krizin ön görülebilir olumsuz etkilerinin 2 yıl süreceğini söylemiştir. Fakat bu söylem krizin süresine dair belirsizliği gidermemektedir. Son günlerde Rusya aşbakanı Medvedev yaşanılan krizin etkilerinin 2008 yılında yaşanan Dünya Ekonomik Mali krizinden daha derin olacağını söylemiştir. Hatırlamak gerekirse 2008 yılında yaşanılan krizden en çok etkilenen ülkelerin başında Rusya gelmektedir. Peki, Rusya da meydana gelen ekonomik kriz ve dünya piyasalarında petrolde yaşanan düşüşün jeo-politik etkileri nelerdir? Suudi Arabistan son sürece dair yaptığı bir açıklamada, petrol fiyatlarının kısa vadede 60 doların üzerine çıkamayabileceğini belirtmiştir. Ayrıca Suudi Arabistan herhangi bir şekilde enerji arz sınırlamasına gitmeyeceğini belirtti. Dünya nın en büyük ve istikrarlı petrol arz edici Ülkesi olan Suudi Arabistan, ın bu beyanı oldukça önemlidir. OPEC ülkelerinden ise en azından şimdiye kadar meydana gelen enerji fiyatlarında ki sert düşüşe karsı kayda değer bir refleks gelişmemiştir. Esasında gelirinin büyük bir kısmını enerjiden elde eden bu ülkelerin bu tepkisizliğini anlamak hiçte zor değil. Zira birden vuku eden ve Irak ve Suriye de enerji noktalarını kontrol eden IŞID 30 dolardan daha az bir miktara petrol satması ve elde ettiği gelir ile de başta Suudi Arabistan olmak üzere enerji zengini Ortadoğu ülkeleri için tehdit oluşturması enerji tedarikçi ülkeleri ortak söylem içerisine sokmuştur. öylelikle enerji fiyatlarının bir nedeni olarak IŞID gösterilmekle beraber IŞID tehdidi altında ki enerji zengini Ortadoğu ülkeleri düşük enerji fiyatlarını IŞID in daha az gelir elde etmesi niyetiyle zımnen onaylamaktadırlar. Öte yandan, düşük enerji fiyatlarının oluşmasında atının uyguladığı politikada önemlidir. ir şekilde batı tedarikçi ülkelerin desteğiyle enerjiyi Rusya ve İran için cezalandırma aracı olarak kullanmaktadır. Önceden uygulaması pek mümkün olmayan bu politika alternatif enerji kaynaklarının oluşumu ve tedarikçi ülkeler ile varılan anlaşmayla mümkün hale gelmiştir yıl öncesine kadar Arap aharı, Suriye, Irak ve son olarak Rusya da yaşanan krizlerin tam olarak enerji fiyatlarını yükseltmesi ve hatta dünyayı bir ekonomik krize götürmesi beklenirdi. Şöyle ki enerji arz eden bölgelerde siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar yaşanıyor ve halen enerji fiyatları artan global talep ve daralan enerji üretimine rağmen düşmeye devam ediyor. Dünya ekonomisi böylesine bir A nin bıraktığı meyve ve sebze ihracatını Türkiye nin doldurması bir fırsat olmakla beraber, Rusya nın alım gücünün düşmesi başta turizm olmak üzere bir çok alanda orta vadede olumsuz yönde hissedilecektir. Mayıs 35

36 duruma daha önce hiç tecrübe etmemişti. Yaşanan tüm bu gelişmelerin analizini iki nedenle açıklayabiliriz. unlar; a) Enerji fiyatlarının tehdit algılanan ülke ve bölgelere karşı düşük kalmasına dair batı ve Suudi Arabistan ın uzlaştığı kolektif irade Rusya ve İran batının son dönemde politika ve güvelik eksenine tehdit kabul ettiği ülkelerdir. İran batı ile yaptığı nükleer müzakerelerde yavaşta olsa ilerleme kaydetmesine rağmen karşılıklı güvensizlik devam etmektedir. Yoğun bir ambargo altında olan İran enerji fiyatların daki bu düşüşten hayli olumsuz etkilenmektedir. Zira İran gelirin büyük bir kısmını enerji satışlarından elde etmektedir. İran ayrıca Irak ve Suriye de yaşana Sünni Şii çekişmesinin doğal bir tarafı durumundadır. u tutum öncelikle Sunni grular tarafından tepki almaktadır. Esad rejimine verdiği destek ise İran ın politik olarak daha fazla risk almaya zorlamıştır. Üstlenmiş olduğu bu politika Türkiye, atı ve birçok Ortadoğu ülkesi tarafından yadırganmıştır. Şii eksenli dış politika ve yürüyemeyen nükleer müzakereler İran nın elini zayıflatırken IŞID tehdidine karşı Irak taki tavrı elini güçlendirmiştir. Fakat AD ve İran ın Hürmüz boğazında ki AD uçak gemilerine dair sert söylemleri ve İsrail in İran ı IŞID ten daha büyük bir tehdit görmesi batıda İran la ilgili var olan yargının değişmesine yol açmamıştır. Ayrıca Suudi Arabistan ın İran karşıtı politikası yine aynıdır. Rusya nın Kırımı ilhakı Rusya yı batı için bir tehdit haline getirmiştir. A ve AD den gelen açıklamalarda Rusya karşı bir ortak tavır görülmektedir. Ortak tavır neticesinde kararlılıkla uygulanan ambargo ile birlikte enerji fiyatların düşmesi Rusya Ekonomi akanı Alexei Ulyukayev dediği gibi Rusya için tam bir kusursuz fırtına olmuştur. b) Alternatif enerji kaynakların oluşması ve kaya gazı; Son dönem de geliştirilen teknolojiyle çıkarılmaya başlanan kaya gazı özellikle AD de enerji bağlamında olumlu gelişmeler ile sonuçlanmıştır. Artık AD yeniden enerji ihracatçısı ülke konumuna gelmiştir. Dolayısıyla AD nin Ortadoğu ve diğer bölgelerde geliştirdiği politikalarda enerjinin rolü giderek azalmaktadır. Kaya gazı sadece AD de değil aynı zamanda Avrupa, Asya ve Afrika da da bulunmaktadır. eklentiler o yöndedir ki 2020 yılında kaya gazı çıkarma teknolojisi birçok ülke için mümkün olacaktır. u gelişmeler enerji fiyatlarında ki artışı baskılamaktadır. Öte yandan gelişmiş ülkelerde enerji verimliliğin giderek artması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının diğer fosil yakıtlara oranının giderek artması enerji fiyatlarında ki artışı yine baskılamaktadır. Sonuç olarak siyasi ve ekonomik sorunlar son dönemde petrol fiyatlarını artırmamış tam tersi bir şekilde düşürmüştür. Rusya enerjiden ve amborgodan dolayı ciddi ekonomik kayıplar ile karşı karşıya kalmıştır. Ruble 9 ayda ciddi değer kaybı ile karşı karşıya kalmıştır. Yüksek döviz rezervleri Rusya yı karşılaştığı ekonomik krizden kurtarmaya yeterli olmamıştır. Su an Rusya ile kısıtlı olan krizin Rusya nın alım gücünde yaşanan düşüşle beraber çevre ülkeleri de etkileyeceği beklenmektedir. Türkiye bu durumdan etkilenecek ülkelerin başında gelmektedir. A nin bıraktığı meyve ve sebze ihracatını Türkiye nin doldurması bir fırsat olmakla beraber, Rusya nın alım gücünün düşmesi başta turizm olmak üzere bir çok alanda orta vadede olumsuz yönde hissedilecektir. Daha kötü bir seneryo ise Rusyanın sermaye hareketlerini kısıtlamasıdır. Gerçekleşmesi halinde bunun TL ye ciddi biçimden vurmasından endişelenilmektedir. ISID, İran, Rusya denklemi, Suudi Arabistan ın zimmî onayı ve enerji sektöründe gerçekleşen gelişmeler enerji fiyatlarının kolayca 60 doların üzerine çıkamayacağını göstermektedir. 36 Mayıs

37 400 Milyon Yetim izi ekliyor Yrd. Doç. Dr. H.Murat KUMASAR UNİCEF rakamlarına göre dünya üzerinde 210 milyon civarı yetim var. Fakat 52 ülke bu rakama dâhil değil. Onlarla birlikte 2015 yılında yetimlerin sayısı 400 milyona ulaşacak. öyle olursa Çin ve Hindistan dan sonra dünyanın 3. büyük nüfusu yetimler olacak. En fazla istismara uğrayan kesim Organ mafyası, fuhuş mafyası, dilenci şebekeleri, savaş ağaları ve misyoner yapılar tarafından istismar ediliyorlar. irleşmiş Milletler 20 Kasım (1989) Çocuk Hakları Günü olarak ilan etti, fakat göstermelik törenlerden öteye geçemiyor. Savaş, işgal, iç savaş ortamları, doğal afetler, kuraklık, yoksulluk, kaza, AİDS gibi yaygın ve devasız hastalıklar, yetimliğin sebebi 1 milyar nüfuslu Afrika da 82 milyon yetim var sokakta. Yaşayan çocuk sayısı 100 milyonun üzerinde Yetimlerin yarısı sokaklarda yaşıyor, Afrika da her yıl 2 milyon çocuk yetim kalıyor. Her 15 saniyede bir Afrikalı çocuk yetim kalıyor. Her gün yetim kalan çocuk sayısı 10 bin civarı Sadece Irak ta 5 milyon yetim, 2 milyon dul var. Ülkemize sadece Suriye den gelen 2 milyon mülteci-yetim var. Dünya üzerinde 300 bin civarı savaşan çocuk var. Her yıl 2.5 milyon çocuk kaçırılıyor. Kaçıranlar sadece organ ve fuhuş mafyası değil, misyoner örgütler de kaçırıyor. Her gün 3000 çocuk kaçırılarak fuhşa zorlanıyor. Her gün 40 civarı çocuk, devlet bakımı için gereken yaşı aştığı için sahipsiz kalıyor Rusya ve Ukrayna da yetim kalan çocukların %15 i intihar ediyor. %15 hapse giriyor %30 u ise sokakta yaşamak zorunda kalıyor. Yetim çocukların %60 ı hiç eğitim almamaktadır. Dünyada 85 milyon çocuk tehlikeli işlerde çalıştırılıyor. Her yıl 4 milyon kişi kaçırılıyor, evlat edinme bir sektöre dönüşmüş. u çocuklar para karşılığı Avrupa ve Amerika da satılmakta. NE YAPILAİLİR? Sivil toplum kuruluşları yetimlere sahip çıkıyor, yardımcı oluyor fakat taşıma suyla değirmen dönmüyor. Asıl sebep dünyada uygulanan sistemlerdir ten sonra dünya iki bloğa ayrıldı; kapitalizm ve komünizm Komünizm de fert ve kâr kavramı yoktur. Mülkiyet kavramı da yoktur. Mal ve para toplumundur. Monoton ve robotlaşmış insanlar... Yüce kavramlar ve değer yargıları olmadığı için maneviyat yok. Kapitalizmde mülkiyet esası var. Kâr sistemi söz konusu unda da maneviyat yok, her şey para Küresel sömürücüler hak, adalet ve demokrasi adı altında dünyayı kan gölüne çevirdiler, hepsi İslam coğrafyasında Ezenler-ezilenler, sömürenler ve sömürülenler, krizler hemen her yerde. Kapitalizm de yıkılacak. Çünkü küfür devam eder, zulüm devam etmez. İslam ülkeleri Türkiye nin önderliğinde İslam irliği ni acilen kurması gerekiyor. Eğer kapitalizm yıkılırsa yerine korkarız ki Şangay eşlisi nin sistemi gelir. İpi kopan tesbihim, dağılmış tane tane Acı ama teşbihim hani nerde imame Taneleri toplayın hak ipine derleyin ir imame bağlayın tevhid gelsin meydane *Anadolu Gençlik Dergisi Ocak 2015 Sayısında yayınlanmıştır. Mayıs 37

38 Zaman, Kardeşlik Zamanıdır Memduh ERGİN Yıllarını toplum bilimine adamış bir adam Cemil Meriç her şeyi aslında bir cümlede özetlemiş: Namaz kılanın psikoloji ilmine, zekât verenin de sosyolojiye ihtiyacı yoktur. Cemil Meriç in söylediği gibi aslında her şey ne kadar basit değil mi? u kadar kafa yormaya ne gerek var. unu söylerken sakın ha kimse yanlış anlamasın. en ilim ve bilim düşmanı değilim. enim rehberim, Peygamber Efendim(sav): İlim Çin de de olsa gidin alın. demiştir. Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? ilginin gücüne inanıyoruz. asitlikten kastım Cenabi ı Allah(cc) ın, rahmet kitabı Kur an ı Kerim le her şeyi mükemmelen düzenlemiş ve insanlığa indirmiş olmasıdır. Ama insanlar bu yüce sese kulak vermeyip hep yanlış yerlere yönelmişlerdir. Sorunların reçetesi önümüzde duruyor. ir el mesafesinde. Uzansak alacağız. Evet, Kuran dan bahsediyorum. Ama maalesef o eli uzatmaktan çekiniyoruz. Allah ın kutsal kitabını alıp okumuyoruz. Okumadığımız, anlamadığımız, hayatımıza tatbik etmediğimiz içinde böyle perişan bir haldeyiz. Çareleri nerelerde arıyoruz? Dünyanın altını üstüne getiren çoğunun altında Yahudilerin olduğu izimlerde arıyoruz. Ne büyük gaflet. Çare diye sarıldığımız şeyler aslında bütün bir insanlığın felaketi oluyor. u izimler yüzünden milyonlarca insan adeta birbirlerini boğazlamadı mı? Kin ve nefret üzerine kurulan, ayrımcılık üzerine kurulan hiçbir toplumsal düzen ayakta kalamaz, payidar olamaz. ugün dünya kin ve nefret üzerine kurulmuş bir düzenle yönetiliyor. Çünkü dün olduğu gibi bugünde bu dünyayı sömürmek isteyenler emellerine ancak bu yolla ulaşabiliyorlar. izler birbirimizi suçu, bucu diye yerken onlar servetlerine servet katıyorlar. Kimler bunlar? üyük çoğunluğunu Yahudi sermayesinin oluşturduğu siyonistlerdir. Tarih boyunca da böyle olmadı mı? Emin olun bundan sonra da böyle olacaktır. Siyonizm ancak kan üzerinde yüzebilir. Siyonistler gemilerini yürütebilmek için kana ihtiyaç duyarlar. Kan olmazsa gemileri karaya oturur. Onun içindir oluk oluk insan kanı akıtabilirler. İşin ilginç yanı 38 Mayıs

39 kendileri bu kana ellerini bulaştırmazlar. Onlar kendilerine hizmet edecek zavallıları her zaman bulurlar. u Siyonizm e hizmet eden uşaklar dışarıdan baktığınızda heybetli ve güçlü görünebilirler. akmayın onların böyle göründüklerine, onlar aslında efendilerine hizmet eden birer zavallı köledir. Sakın ola onlar bizim gözümüzü korkutmasınlar. Onlar şunu çok iyi biliyorlar, onların karşısında durabilecek güç, gücünü yaratanından ve onun kitabından alan bizleriz. Onlar yenilmeye mahkûmdurlar. Ta ki bizler birlik ve beraberliğimizi sağlarsak, bize unutturmak istedikleri Kuran a sarılırsak kazanan bizler olacağız. izler birlik ve beraberliğimizi sağladığımızda, tekrar canı gönülden kardeş olduğumuzda, İslam dünyasına yapılan bu saldırıları Mehmet Akif in dediği gibi göğsümüzde söndürürüz evvelallah. u dünya düzeni adil değil. Zulüm ve kanın üzerine kurulmuş çarpık bir düzen. u düzenin değişmesi lazım. Adil bir düzen ancak Müslümanların içinde olduğu bir devletler topluluğu ile kurulabilir. Onun içindir ki Müslümanlar, Müslüman kimlikleri ile aktif bir şekilde siyasetin içinde yer almalıdır. Siyasetin İslamiyet ile şereflenmesi lazım. Dinin siyasete alet edilmemesi lafı kocaman bir yalan. Eğer öyle olsaydı alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz (sav) devlet başkanı olur muydu? Devlet başkanı sıfatı ile Müslüman olmayan ülkelere elçiler gönderir miydi? İslamiyet bir bütündür. Siyasi, hukuki, sosyal, ekonomik ve dini bütün alanları kapsar. Kim öyle değildir diyorsa yalan söylüyor, bizleri kandırmaya çalışıyordur. izlerin artık bu yalanlara karnımız tok ve bizlerin artık bu yalanlara dur deme zamanı geldi. Dünyaya yeni ve adil bir düzen getirmek için önce bizim kendimizi düzeltmemiz gerekiyor. u halimizle haksızlığa dur diyemeyiz. izim önce Müslüman birliğini sağlamamız gerekiyor. İşimiz kolay değil. izi bize bırakmıyorlar. izi bize bıraksalar çok çabuk anlaşırız. Onlarda bunu çok iyi bildiklerinden sürekli Müslümanların arasına nifak tohumları ekiyorlar. Etnik farklılıklarımızı, mezhep farklılıklarımızı kaşıyarak bizi birbirimize düşürüyorlar. Unutmaya- lım ki toprağın altında bize etnik yapımızı ve mezhebimizi sormayacaklar. Toprağın altına hazırlık yapmak bizim en öncelikli görevimizdir. Onun içindir ki ufak tefek ayrılıkları bir kenara bırakmalıyız. izler inanın çok basit şeyler yüzünden birbirimize düşüyoruz. u ufak tefek şeyleri bir kenara bırakıp büyük resme bir bakmak lazım. Allah aşkına ne görüyorsunuz bu büyük resimde. üyük resim tam bir felaket değil mi? Zulüm, vahşet ve kan, hem de kardeşkanı. u vahşete dur demek için biz Müslümanlar artık seslerimizi yüksek sesle çıkarmalıyız. Uluslararası camia artık şunu çok iyi bilmelidir ki biz Müslümanlar bize biçilen ezilmişlik, horgörülmüşlük ve hiçbir şeye karışmayan, sadece efendilerinin her dediğini yapan köle rolünü kabul etmiyoruz. Meşru şartlar içinde kalmak şartıyla her platformda rahatsızlığımızı haykıracağız. Ey Müslümanlar, şunu bilin ki, İslamiyet bir savunma dini değildir. izlerin kendimizi savunmaya ihtiyacı yok. izler elhamdülillah, tek hak dinle şereflenmiş insanlarız. izlerin bir vazifesi de bütün insanlığa bu dini tanıtmak. ütün insanlığın bu güzel dinimizi öğrenmesi, tanıması için canla başla çalışacağız. izler hakkı ve hakikati her yerde savunacağız. Haksızlık karşısında susmayacağız. Haksızlık ve zulmü ortadan kaldırmak için zulüm yapmadan çalışacağız. izleri bölmek, parçalamak isteyenlerin farklılıklarımızı kaşımasına, kanatmasına izin vermeyeceğiz. ir olacağız, beraber olacağız, kardeş olacağız. iz Müslümanlar kardeşlik hukuku ile birbirimizi seveceğiz. aşkalarının özellikle de Yahudi Siyonistlerin oyununa gelmeyeceğiz. Ey Müslümanlar, kardeşlerim zaman birlik olmak zamanıdır. Ayrılığı, gayrılığı bırakıp, kardeş olma zamanıdır. Allah(cc) için, Peygamber(sav) için sevelim birbirimizi. izler yüce Allah a iman etmiş, yüce bir davanın neferleriyiz. izim işimiz sevgi ile. izim işimiz gönüller kazanmak. izler yıkmaya değil, yapmaya talibiz. Hep bir hayalin peşindeyim, ama olmayacak bir hayal değil benimkisi. 1.5 milyar Müslümanın tek yürek olduğu bir hayal. İnanın düşüncesi bile harika bir şey. iz tek yürek olursak bakın bakalım o zaman bu dünya, bu dünya olacak mı? Emin olun olmayacaktır. Mayıs 39

40 Gülsüm KIZILAY İslam Kardeşliği Mü min bir kişiye, müslüman kardeşini hakir görmesi, ona değer vermemesi kötülük olarak yeter (Müslim, irr 32) Yüce Allah, Kur an-ı Kerim de Hucurat suresi 10. ayette İslam dininin birçok hükmünün temelini oluşturan ve İslam düşüncesinde gerek fert gerekse toplum bazında insani ilişkilere yön veren esasların nokta-i nazarını teşkil eden ana esası beyan etmiştir: Mü minler ancak kardeştir. إ ا ن إ ة Vahiy silsilesinin son meyvesi olan, tüm insanlığın dünya ve ahiret mutluluğunu amaçlayan Kur an-ı Kerim, hem Efendimiz (sav.) zamanında hem de O nun mutahhar ruh-i şerifelerinin ahirete irtihalinden sonra İslam toplumunun ilk nüvelerini oluşturan sahabe efendilerimiz tarafından anlaşılmaya çalışılmıştır. İslam toplumunun ilk sistematik kardeşlik örneği hiç şüphesiz Medineli vefakâr müslümanlar ile bütün işkence ve zorbalıklara rağmen imanını muhafaza eden Mekkeli cefakâr Müslümanlar oluşmuştur. Gelecek yüzyıllara örneklik teşkil eden bu kardeşlik anlayışı bilahare 40 Mayıs

41 Kur an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerin doğru anlaşılması ve yaşantılarla hayata yansımasından kaynaklanıyordu. u bağlamda ortaya çıkan kardeşlik hukuku tüm İslam coğrafyasında egemen kılınmaya çalışılmış, bütün bir insanlık da bu güzel anlayıştan nasibine düşen muameleyi görmüştür. Efendimiz (sav.) gerek uygulamaları gerek yönlendirmeleri gerekse kendi yaşantısı ile insanın sevme melekesinin en nadide parçası olan Allah için sevmek anlayışını mü minlerin zihinlerine, kalplerine, yaşantılarına, her türlü hal ve hareketlerine yerleştirmeye çalışmıştır. Mü minler toplumunun, İslam ümmetinin ilk nüvelerini oluşturan sahabe-i kiram efendilerimizin, asırlara öncülük edecek, rehber ve kılavuz olacak kardeşlik anlayışını ve aralarındaki ünsiyeti Allah için sevmek temelleri üzerinde yükseltmiştir. Hz. Peygamber (sav.) İslam dinini tebliğ ederken renk, ırk, cinsiyet ve sosyal statü ayrımı gözetmemiş, İslam kardeşliğinin önündeki her türlü engeli ortadan kaldırmış, bütün inananları kardeş ilan etmiştir. Medine-i Münevvere ye gelince Ensar ile Muhacirler arasında akdettiği kardeşlik de İslam kardeşliğinin simgesi haline gelmiş ve Allah için sevme modelinin en güzel örneğini Ensar ve Muhacir vasıtasıyla bütün bir beşeriyetin önüne sunmuştur. Kur an ı Kerim de onların bu güzel kardeşliklerini kıyamete kadar gelecek insanlara örnek olmak üzere zikretmiştir: Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim ki nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridirler. (Haşr 59/9). Gerçekleştirilen bu kardeşlik ilişkisi içerisinde her iki kardeş de birlikte çalışıp kazançlarını bölüşmüş hatta nesep kardeşleri gibi birbirlerinin mirasçısı olmuşlardır. ugünün şartları çerçevesinde düşünecek olursak Allah ın rızasını gözetmeden, bu sevginin muharrik gücü olmadan böyle bir uygulamayı gerçekleştirmek tahayyül bile edilemez denilebilir. Kapitalist ve materyalist düzen içerisinde insanların sadece kendi benliğini düşündüğü, anlık zevkleri uğruna yeni nesillerin kendi nesillerinin- geleceğinden çalarak gözünü bile kırpmadan yaşam kaynağı olan doğasını katlettiği günümüzde, ona diğer bir insanın ihtiyaçlarını hiçbir maddi ve manevi çıkar, fayda beklemeksizin karşılatan sadece ve sadece o insanı Allah rızası için sevmesidir. Efendimiz (sav.) Mü min bir kimse kardeşini sevince ona bildirsin buyurmuştur. (Tirmizi, Zühd 59). Çünkü bu durum karşılıklı muhabbetin dostluk ve güven duygusunun gelişmesine ve kardeşlik hukukunun gereklerinin yerine getirilmesine, Allah ın da kendisini sevmesine vesile teşkil eder. Aynı şekilde O (sav.) kardeşler arasında sevgisizliği, kötü niyet ve düşünceleri, nefreti ortaya çıkarıcı davranışlardan uzak durulmasını öğütler. u minvalde Mü min bir kişiye, müslüman kardeşini hakir görmesi, ona değer vermemesi kötülük olarak yeter (Müslim, irr 32) buyurarak din kardeşlerine karşı ne derece dikkatli olunması gerektiğini hatırlatır. Sadece müslümanlara değil İslam davetine muhatap olan herkese peygamberleri üzerinden mesajlar vermiştir. ütün peygamberlerin kardeş olduğunu söyleyerek diğer dinler ve ümmetler arasında oluşması muhtemel sürekli nefreti, kavgayı ve tarih boyunca örnekleri çok görülmüş olan insan zayiatını önlemeyi hedeflemiştir. Aslında bu dünyamız için bir ışıktır. Ahiret gününün elim ve şedid zamanlarında birbirine ihtiyacı olan insanların, en aşağısı ahiret azığı ve en yücesi Cemalullah olan hüsn-ü netice için dünya hayatında da birbirlerine şiddetli ihtiyaçları olduğu anlaşılmaktadır. Allah ü Teâla nın nizam için vazettiği bütün emir ve nehiylerin kullarının hep iki cihan saadetine yönelik olduğu bu gerçekle de bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Mayıs 41

42 Medine-i Münevvere de Ölmek Ve Cennetü l aki Hazret-i Ömer (r.a) şöyle demişti: Allahım bana Senin yolunda şehit olmayı nasip eyle ve ölümümü Resulü nün beldesinde (Medine de) eyle. (uhari 3/21, 3/30) ve İslâm da ilk defa müslümanlara cuma namazı kıldıran Es ad b. Zürare oldu. aşka bir kanaate göre el-akî ye ilk defa Osman b. Maz un defnedilmiştir. Abdullah İbn-i Ömer (r.a) rivayet ediyor: Resulullah buyurdu ki: Kim Medine de ölmeye güç yetirebilirse, orada ölsün, orada ölene şefaat edeceğim. (Tirmizi) (Hadis hasen ve sahihtir.) CENNETÜ L AKİ Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanında Medine İslâm devletinin gerçekleşmesinden sonra kurulan kutlu bir mezarlıktır Cennetü l-akî, akî u l-garkad isimleri de verilmiştir. Fakat genellikle kısaca el- akî denilmektedir. Onikibin sahabenin medfun olduğu rivayet edilen kabristandır. Genişletmelerle birlikte günümüzde m2dir. u mezarlığa ilk defnedilen sahabî, İslâm ın Medine de yayılmasında büyük emeği geçen Daha sonra Medine-i Münevvere nin bu meşhur mezarlığına ashabtan vefat edenlerle Hz. Peygamber in yakınları, oğlu İbrahim gömülmüştü. Hz. Fâtıma ve oğlu Hz. Hasan burada medfundurlar. Resulullah (s.a.s.), hayatta iken bu mezarlığa sık sık uğrar ve burada yatan ashaba dua ederdi. El-akî mezarlığı İslâm tarihi boyunca önemli şahsiyetlerin defnedildiği bir mezarlık olmuştur. El-akî Medine nin dışında bulunmaktadır. Suudî ailesinin Hicaz a hakim olmasından sonra burada bulunan mezarlar tamamen düz bir satıh haline getirilmiş ve içine girilip ziyaret yapılması yasaklanmıştır. urasının yeri Hz. Muhammed (s.a.s.) tarafından seçilmişti. İlk sakini, Osman bin Maz un oldu ve peygamberimiz Hz. Muhammed, cenazenin defninden sonra, mezarın baş ve uçlarına yanından getirdiği ilk taşı koyarak, u ahirete ilk gidenimizdir dedi. 42 Mayıs

43 Peygamber Efendimiz zaman zaman aki Mezarlığını ziyaret eder ve orada medfun bulunan mü minler için dua ederdi. Cennetul aki; Mezarlığı, Mescid-i Nebevî nin karşısındadır ve toprağı, Efendimiz (s.a.) in zevceleri, evlâdlari ve ashabın seçkinlerinin mübarek, nurlu bedenlerine son mekân olmuştur. Üçüncü halife Hz. Osman Zinnureyn, başlangıçta cennetu l aki dışında bir mevkiye defnedilmişken, zamanımızda mezarlık onun kabrini de içine alacak şekilde genişletilmiştir. Peygamberimiz in oğlu Hz. İbrahim in kabri Mescid-i Nebevi nin doğu tarafında bulunan aki Mezarlığını ziyaret etmek müstehaptır. Peygamber Efendimizi görme şerefine nail olan, sesini duyan, onunla namaz kılan ve İslâmiyet uğrunda hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen on bin civarında sahabe bu mezarlığa defnedilmiştir. Hz. Abbas, Hz. Aişe, Hz. Fatıma, Sad b. Ebi Vakkas, Hz. Hasan gibi sahabe ile İmam-ı Malik gibi Tabiundan birçok büyük zevat burada bulunmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.), izim şu akiyyu l-urkad mezarlığına her kim defnedilirse kıyamet günü ona şehâdet ve şefaat ederiz. buyurmuştur. Mezarlığın içerisine girmek şart olmamakla birlikte kapısı açık olduğunda içeri girilerek; kapalı olduğunda dışardan ziyaret edilebilir. Ziyarette orada yatanlara selâm verilir ve dua edilir. MEZARLIĞIN SAHİPLERİ Mescid-i Haram tarafındaki girişte hemen sağ tarafta belli belirsiz iki mezardan birisi Hz. Fatımat üz Zehra validemize aitken, solundaki ise Efendimizin amcası Hz. Abbas a ait. Hemen doğusunda ise Hz. Ali nin oğlu, Hz. Hüseyin, Hz. Hüseyin in oğlu Zeynel Abidin Zeynel Abidin in oğlu Muhammed akır (ra) ve onun oğlu Caferi Sadık ın kabirleri var. Efendimizin kızları Zeynep Rukiye ve Ümmü Gülsüm ün kabirleri ise Hz. Abbas ın kabirinin sonunda yer alıyor. Peygamber Efendimizin kızlarına ait mezarların sol kısmında yani kuzeyinde ise Hz. Aişe, Sıddıka, Mayıs Hafsa, Sevde, Zeynep binti Cahş, Ümmü Habibe Ümmü Seleme, Cuveyriye ve Safiye validemiz medfun bulunuyorlar. Peygamberimizin (SAV) hanımları unların solundaki iki dikdörtgeni andıran bölümde ise Efendimizin sütkardeşi Süfyan in Harise ve Hz. Ali nin kardeşi Akil (ra) yatıyor. Giriş kapısının önündeki patikayı takip edip mezarlığın ortasına vardığımızda diğer mezarlara göre çevrilmiş ve biriketlerle dikdörtgen bir mezarı gösteren yapı ise, Hz. Osman in Affan Efendimize ait. Solundaki yani kuzeyindeki yolun solunda yer alan yerde ise Peygamber Efendimizin süt annesi Halime-i Sadiyye validemiz medfun. Giriş kapısının solunda ise Abdulmuttalib in kızları yani Efendimizin halaları Safiye, Atika ve Ümmü enun yer almakta, az ilerisinde iki yol ayırımında ise Şeyhül Kurra Nafi ve Maliki mezhebinin kurucusu İmam Malik medfun. Daha ilerisinde (doğusunda) 18 aylıkken vefat eden Efendimizin oğlu İbrahim yatmakta. Ve daha nice şehidler gaziler sahabiler, veliler bu baki cennet kentinin sakinleri olarak şairin dediği gibi, Ne söylüyor ne de bir haber veriyor şeklinde, sadece sevenlerinin kalblerinde Asr-ı Saadeti hatırlatarak bin beş yüz yıl öncesine taşıyorlar. Mezhepleri gereği bütün mezarları dümdüz eden Suudiler, hiçbir yere isim belirti bırakmadan yok etmişler. Peygamberimizin SAV kızları Mescid-i Nebevi nin hemen yanı başında yüksek ve kalın demir korkuluklarla koruma altına alınan binlerce sahabenin medfun olduğu Cennetül aki kabristanı sabah namazından sonra ve ikindi ve akşam arası kerhen ziyarete açılıyor. Kerhen; çünkü koruma görevlileri ziyaretten fazlaca memnun değiller. İnsanın buram buram Asr-ı Saadet i solukladığı bu alanda bütün mezarlar âdeta düzlenmiş, sadece baş tarafını gösteren yassı bir taş konmuş, onların çoğu da yerinde değil. Mezhepleri gereği hiçbir mezarı ülkemizdekine benzer yapmayan Suudiler, hiçbir mezara isim, numara, kroki vb. belirti koymamaya özen gösteriyorlar. 43

44 Ashâb-ı edir (radıyallâhu anhüm ecmeîn) 1. Seyyidüna ve nebiyyüna Muhammed el-muhaciri (Sav) 2. Seyyidüna Ebû ekir Sıddıyk el-muhaciri (R.A.) 3. Seyyidüna Ömer ibnü l-hattab el-muhaciri (R.A.) 4. Seyyidüna Osman ibn-i Affan el-muhaciri (R.A.) 5. Seyyidüna Aliyy ibn-i Ebi Talib el-muhaciri (R.A.) 6. Seyyidüna Talha bin Ubeydullah el-muhaciri (R.A.) 7. Seyyidüna Zübeyr ibn-i Avvam el-muhaciri (R.A.) 8. Seyyidüna Abdurrahman bin Avf el-muhaciri (R.A.) 9. Seyyidüna Sa d bin Ebi Vakkas el-muhaciri (R.A.) 10. Seyyidüna Said ibn-i Zeyd el-muhaciri (R.A.) 11. Seyyidüna Ebu Ubeyde bin Cerrah el-muhaciri (R.A.) 12. Seyyidüna Übeyy ibn-i Ka b el-hazreci (R.A.) 13. Seyyidüna el-ahnes ibn-i Habib el-muhaciri (R.A.) 14. Seyyidüna el-erkam ibn-i Erkam el-muhaciri (R.A.) 15. Seyyidüna Es ad ibn-i Yezîd el-hazreci (R.A.) 16. Seyyidüna Enes Mevla Rasülillah Muhaciri (R.A.) 17. Seyyidüna Enes ibn-i Muaz el-hazreci (R.A.) 18. Seyyidüna Enes ibn-i Katadet el-evsi (R.A.) 19. Seyyidüna Evs ibn-i Sabit el-hazreci (R.A.) 20. Seyyidüna Evs ibn-i Havli el-hazreci (R.A.) 21. Seyyidüna İyas ibn-i Evs el-evsi (R.A.) 22. Seyyidüna İyas ibn il-ükeyr el-muhaciri (R.A.) 23. Seyyidüna üceyr ibn-i Ebi üceyr el-hazreci (R.A.) 24. Seyyidüna ahhas ibn-i Sa lebe el-hazreci (R.A.) 25. Seyyidüna el-era bin Ma rur el-hazreci (R.A.) 26. Seyyidüna esbese bin Amr el-hazreci (R.A.) 27. Seyyidüna işr ibn il-era el-hazrecî (R.A,) 28. Seyyidüna eşir ibn-i Said el-hazrecî (R.A.) 29. Seyyidüna ilal ibn-i Rebah el-muhaciri (R.A.) 30. Seyyidüna Temim Mevla Hıraş el-hazreci (R.A.) 31. Seyyidüna Temim Mevla eni Ganem bin es- Silm el-evsî (R.A.) 32. Seyyidüna Temim ibn-i Yuar el-hazrecî (R.A.) 33. Seyyidüna Sabit ibn-i Akram el-evsi (R.A.) 34. Seyyidüna Sabit ibn-i Sa lebe el-hazrecî (R.A.) Seyyidüna Sabit ibn-i Halid el-hazrecî (R.A.) 36. Seyyidüna Sabit ibn-i i Amr el-hazreci (R.A.) 37. Seyyidüna Sabit ibn-i Hezzal el-hazrecî (R.A.) 38. Seyyidüna Sa lebe bin Hatim el-evsî (R.A.) 39. Seyyidüna Sa lebe bin Amr el-hazrecî (R.A.) 40. Seyyidüna Sa lebe bin Aneme el-hazreci (R.A.) 41. Seyyidüna Sıkf ibn-i Amr el-muhaciri (R.A.) 42. Seyyidüna Cabir ibn-i i Abdullah bin Riyab el-hazrecî (R.A.) 43. Seyyidüna Cabir ibn-i i Abdullah bin Amr el-hazreci (R.A.) 44. Seyyidüna Cebbar ibn-i Sahr el-hazrecî (R.A.) 45. Seyyidüna Cübr ibn-i Atik el-evsi (R.A.) 46. Seyyidüna Cübeyr ibn-i İyas y s el-evsi (R.A.).) 47. Seyyidüna Hamza bin Abd il-muttalib i-mut talib el-muhaciri e-muh i (R.A.) 48. Seyyidüna el-haris ibn-i Enes el-evsi (R.A.) 49. Seyyidüna el-haris ibn-i Evs bin Rafi el-evsi (R.A.) 50. Seyyidüna el-haris ibn-i Evs bin Muaz el-evsî (R.A.) 51. Seyyidüna el-haris ibn-i Hatib el-evsî (R.A.) 52. Seyyidüna el-haris ibn-i Ebî Hazme el-evsi (R.A.) 53. Seyyidüna el-haris ibn-i Hazme el-hazreci (R.A.) 54. Seyyidüna el-haris ibn-i Simme el-hazrecî (R.A.).) 55. Seyyidüna el-haris ibn-i Arfece el-evsi (R.A.).) 56. Seyyidüna el-haris ibn-i Kays el-evsî (R.A.) 57. Seyyidüna el-haris ibn-i Kays el-hazrecî (R.A.) 58. Seyyidüna el-haris ibn un-nu man man ibn-i Ümeyye el-evsi (R.A.) 59. Seyyidüna Harise bin Süraka el-hazrecî (ŞEHİD) İ (R.A.) 60. Seyyidüna Harise bin Nu man el-hazreci (R.A.) 61. Seyyidüna Hatıb ibn-i Ebi eltea el-muhaciri (R.A.) 62. Seyyidüna Hatıb ibn-i Amr el-muhaciri (R.A.) 63. Seyyidüna el-hubab ibn-i Münzir el-hazrecî (R.A.) 64. Seyyidüna Habîb ibn-i Esved el-hazrecî (R.A.) 65. Seyyidüna Haram ibn-i Milhan el-hazreci (R.A.) 66. Seyyidüna Hureys ibn-i Zeyd el-hazreci (R.A.)

45 67. Seyyidüna el-husayn ibn-i Haris el-muhaciri (R.A) 68. Seyyidüna Hamza bin el-mumeyyir el-hazreci (R.A.) 69. Seyyidüna Harice bin Zeyd el-hazrecî (R.A.) 70. Seyyidüna Halid ibn-i el-ükeyr el-hazrecî (R.A.) 71. Seyyidüna Halid ibn-i Kays el-hazreci (R.A.) 72. Seyyidüna Habbab ibn ül-eret el-muhaciri (R.A.) 73. Seyyidüna Habbab Mevla Utbe el-muhaciri (R.A.) 74. Seyyidüna Hubeyb ibn-i İsaf el-hazreci (R.A.) 75. Seyyidüna Hıdaş ibn-i Katade el-evsi (R.A.) 76. Seyyidüna Hıraş ibn is-sımme is el-hazrecî (R.A.) 77. Seyyidüna Hureym ibn-i Fatik el-muhacirî (R.A.) 78. Seyyidüna Hallad ibn-i Rafi el-hazreci (R.A.) 79. Seyyidüna Hallad ibn-i Süveyd el-hazrecî (R.A.) 80. Seyyidüna Hallad ibn-i Amr el-hazreci eci (R.A.) 81. Seyyidüna Hallad ibn-i Kays el-hazreci (R.A.) 82. Seyyidüna Huleyd ibn-i Kays el-hazrecî (R.A.» 83. Seyyidüna Halife bin Adiyy el-hazrecî (R.A.) 84. Seyyidüna Huneys ibn-i Hazafe el-muhaciri (R.A.) 85. Seyyidüna Havvat ibn-i cübeyr el-evsî (R.A.) 86. Seyyidüna Havli bin Ebî Havli el-muhaciri (R.A.) 87. Seyyidüna Zekvan ibn-i Ubeyd el-hazrecî (R.A.) 88. Seyyidüna Zü ş-şimaleyn ibn-i Abd Amr el-muhaciri (ŞEHİD) (R.A.) 89. Seyyidüna Raşid ibn-i Mualla el-hazrecî (R.A.) 90. Seyyidüna Rafi bin Haris el-hazreci (R.A.) 91. Seyyidüna Rafi bin ğunecde el-evsî (R.A.).) 92. Seyyidüna Rafi bin Malik el-hazrecî (R.A.) 93. Seyyidüna Rafi ibn ül-muall el-hazrecî (ŞEHİD) (R.A.) 94. Seyyidüna Rafi bin Yezîd el-evsi (R.A.) 95. Seyyidüna Rib ıy bin Rafi el-evsî (R.A.) 96. Seyyidüna er-rebi ibn-ü İyas el-hazrecî (R.A.) 97. Seyyidüna Rabia bin Eksem el-muhaciri (R.A.) 98. Seyyidüna Ruhayle bin Sa lebe el-hazrecî (R.A.) 99. Seyyidüna Rifaa bin Haris el-hazreci (R.A.) 100.Seyyidüna 0 Rifaa bin Rafi el-hazrecî (R.A.) 101.Seyyidüna Rifaa bin Abd il Münzir el-evsî (R.A.) 102.Seyyidüna Rifaa bin Amr el-hazreci (R.A.) 103.Seyyidüna Zübeyr ibn-i Avvam (R.A.) 104.Seyyidüna Ziyad ibn is-seken el-evsî (R.A.) 105.Seyyidüna Ziyad ibn-i ilebid el-hazrecî (R.A.) 106.Seyyidüna Ziyad ibn-i Amr el-hazreci (R.A.) 107.Seyyidüna Zeyd ibn-i Eslem el-evsi (R.A.) 108.Seyyidüna Zeyd ibn-i Harise el-muhaciri (R.A.) 109.Seyyidüna Zeyd ibn ül-hattab el-muhaciri (R.A.) 110.Seyyidüna Zeyd ibn ül-müzeyyen el-hazrecî(r.a.) 111.Seyyidüna Zeyd ibn ül-mualla el-hazrecî (R.A.) 112.Seyyidüna Zeyd ibn-i Vedia el-hazreci (R.A.) 113.Seyyidüna Salim Mevla Ebî Huzeyfe el-muhaciri (R.A.) 114.Seyyidüna Salim ibn-i Umeyr el-evsî (R.A.) 115.Seyyidüna es-saib ibn-i Osman el-muhaciri (R.A) 116.Seyyidüna Sebre bin Fatik el-muhaciri (R.A.) 117.Seyyidüna Süraka bin Amr el-hazrecî (R.A.) 118.Seyyidüna Süraka bin Ka b el-hazreci (R.A.) 119.Seyyidüna Sa d Mevla Hatıb el-muhaciri (R.A.) 120.Seyyidüna Sa d ibn i Havle el-muhaciri (R.A.) 121.Seyyidüna Sa d ibn i Hayseme el-evsî (ŞEHİD)(R.A.) 122.Seyyidüna Sa d ibn ür-rebi el-hazrecî (R.A.) 123.Seyyidüna Sa d ibn-i Zeyd el-evsi (R.A.) 124.Seyyidüna Sa d ibn-i Sa d el-hazrecî (R.A.) 125.Seyyidüna Sa d ibn-i Sehi el-hazreci (R.A.) 126.Seyyidüna Sa d ibn-i Ubade el-hazrecî (R.A.) 127.Seyyidüna Sa d ibn-u Ubeyd el-evsi (R.A.) 128.Seyyidüna Sa d ibn-i Osman el-hazrecî (R.A.) 129.Seyyidüna Sa d ibn-i Muaz el-evsi (R.A.) 130.Seyyidüna Süflan ibn-i işr el-hazrecî (R.A.) 131.Seyyidüna Seleme bin Eslem el-evsî (R.A.) 132.Seyyidüna Süleym ibn-ül-haris el-hazrecî (R.A.) 133.Seyyidüna Seleme bin Selame el-evsi (R.A.) 134.Seyyidüna Selît ibn-i Kays el-hazrecî (R.A.) 135.Seyyidüna Süleym ibn-ül Haris el-hazrecî (R.A.) 136.Seyyidüna SUleym ibn-i Kays el-hazrecî (R.A.) 137.Seyyidüna Süleym ibn-i Amr el-hazrecî (R.A.) 138.Seyyidüna Süleym ibn-i Milhan el-hazrecî (R.A.) 139.Seyyidüna Simak ibn-i Sa d el-hazrecî (R.A.) 140.Seyyidüna Sinan ibn-i Ebî Sinan el-muhaciri (R.A.) 141.Seyyidüna Sinan ibn-i Sayfi el-muhaciri (R.A.) 142.Seyyidüna Sehl ibn-i Huneyf el-evsî (R.A.) 143.Seyyidüna Sehl ibn-i Rafi el-hazrecî (R.A.) 144.Seyyidüna Sehl ibn-i Atik el-hazreci (R.A.) 145.Seyyidüna Sehl ibn-i Kays el-hazreci (R.A.) 146.Seyyidüna Sehl ibn-i Vehb el-muhaciri (R.A.) 147.Seyyidüna Sehl ibn-i Rafi el-hazrecî (R.A.) 148.Seyyidüna Sevad ibn-i Zerin el-hazrecî (R.A.) 149.Seyyiduna Sevad ibn-i Ğaziyye el-hazrecî (R.A.) 150.Seyyidüna Süveybıt ibn-i Harmele el-muhaciri (R.A.) 151.Seyyidüna Şüca ibn-i Ebi Vehb el-muhaciri (R.A.) 152.Seyyidüna Şerik ibn-i Enes el-evsî (R.A.) 153.Seyyidüna Şemmas ibn-i Osman el-muhaciri (R.A.) 154.Seyyiduna Sabiyh Mevla Eb l-as el-muhaciri (R.A.) 155.Seyyidüna Safvan ibn-i Vehb el-muhaciri (ŞE- HİD)(R.A.) 156.Seyyidüna Şuheyb ibn-i Sinan el-muhaciri (R.A.) 157.Seyyidüna Sayfi bin Sevad el-hazreci (R.A.) 45

46 158.Seyyidüna ed-dahhak ibn-i Harise el-hazreci (R.A.) 159.Seyyidüna ed-dahhak ibn-i Abd-i Amr el-hazrecî (R.A.) 160.Seyyidüna Damre bin Amr el-hazreci (R.A.) 161.Seyyidüna et-tufeyl ibn-i Haris el-muhaciri (R.A.) 162.Seyyidüna et-tufeyl ibn-i Malik el-hazrecî (R.A.) 163.Seyyidüna et-tufeyl ibn-i Nu man el-hazrecî (R.A.) 164.Seyyidüna Tuleyb ibn-u Umeyr el-muhaciri (R.A.) 165.Seyyidüna Asım ibn-i Sabir el-evsî (R.A.) 166.Seyyidüna Asım ibn-i Adiyy el-evsî (R.A.) 167.Seyyidüna Asım ibn-i Ukeyr el-hazrecî (R.A.) 168.Seyyidüna Asım ibn-i Kays el-evsi (R.A.) 169.Seyyiduna Akıl ibn ül-ükeyr el-muhaciri (R.A.) (ŞEHİD) 170.Seyyidüna Amir ibn-i Ümeyye el-hazreci (R.A.) 171.Seyyidüna Amir ibn-i ükeyr el-muhaciri (R.A.) 172.Seyyiduna Amir ibn-i Rebia el-muhacirî (R.A.) 173.Seyyidüna Amir ibn-i Sa d el-hazrecî (R.A.) 174.Seyyidüna Amir ibn-i Seleme el-hazrecî (R.A.) 175.Seyyidüna Amir ibn-i Füheyre el-muhaciri (R.A.) 176.Seyyidüna Amir ibn-i Muhalled el-hazrecî (R.A.) 177.Seyyidüna Amir ibn-i Yezîd el-evsî (R.A.) 178.Seyyidüna Ayiz ibn-i Maıs el-hazreci (R.A.) 179.Seyyidüna Abbad ibn-i işr el-evsi (R.A.) 18O.Seyyidüna Abbad ibn-i Kays el-hazrecî (R.A.) 181.Seyyidüna Ubade bin Samit el-hazrecî (R.A.) 182.Seyyidüna Abdullah ibn-i Sa lebe el-hazrecî (R.A.) 183.Seyyidüna Abdullah ibn-i Cübeyr el-evsî (R.A.) 184.Seyyidüna Abdullah ibn-i Çahş el-muhaciri (R.A.) 185.Seyyidüna Abdullah ibnü l-ced el-hazrecî (R.A.) 186.Seyyidüna Abdullah ibn ül-humeyyir el-hazreci (R.A.) 187.Seyyiduna Abdullah ibn ür-rebi el-hazreci (R.A.) 188.Seyyidüna Abdullah ibn-i Revaha el-hazrecî (R.A.) 189.Seyyidüna Abdullah ibn-i Zeyd el-hazreci (R.A.) 190.Seyyidüna Abdullah ibn-i Süraka el-muhaciri (R.A.) 191.Seyyidüna Abdullah ibn-i Seleme el-evsi (R.A.) 192.Seyyidüna Abdullah ibn-i Sehi el-evsi (R.A.) 193.Seyyidüna Abdullah ibn-i Süheyl el-muhaciri (R.A.) 194.Seyyidüna Abdullah ibn-i Şerik el-evsi (R.A.) 195.Seyyidüna Abdullah ibn-i Tarık el-evsi (R.A.) 196.Seyyidüna Abdullah ibn-i Amir el-hazreci (R.A.) 197.Seyyidüna Abdullah ibn-i Abd-i Menaf el-hazreci (R.A.) 198.Seyyidüna Abdullah ibn-i Urfuta el-hazrecî (R.A.) 199.Seyyidüna Abdullah ibn-i Amr el-hazrecî (R.A.) 200.Seyyidüna Abdullah ibn-i Ümeyr el-hazrecî (R.A.) 201.Seyyidüna Abdullah ibn-i Kays bin Halid el-hazrecî (R.A.) 202.Seyyiduna Abdullah ibn-i Kays bin Sayfi el-hazrecî (R.A.) 203.Seyyidüna Abdullah ibn-i Ka b el-hazrecî (R.A.) 204.Seyyidüna Abdullah ibn-i Mahreme el-muhaciri (R.A.) 205.Seyyidüna Abdullah ibn-i i Mes ud el-muhacirî (R.A.) 206.Seyyidüna Abdullah ibn-i Maz un el-muhacirî (R.A.).) 207.Seyyidüna Abdullah ibn-i Numan el-muhacirî (R.A.) 208.Seyyidüna Abd-i Rabb ibn-i Cebr el-evsî (R.A.) 209.Seyyiduna Abdurrahman ibn-i Cebr el-evsi (R.A.) 210.Seyyidüna Abdet el-haşhaş el el-hazrecî (R.A.) 211.Seyyidüna Abd ibn-i Amir el-hazrecî (R.A.) 212.Seyyidüna Ubeyd ibn ut-teyyihan ey-evsî (R.A.) 213.Seyyidüna Ubeyd ibn-i Zeyd el-hazrecî ec (R.A.) 214.Seyyidüna Ubeyd ibn-i Ebî Ubeyd el-evsi (R.A.) 215.Seyyidüna Ubeyde bin Haris el-muhaciri (R.A.) 216.Seyyidüna Utban ibn-i i Malik el-hazrecî (R.A.) 217.Seyyidüna Utbe bin Rebıa el-hazrecî (R.A.).) 218.Seyyidüna Utbe bin Abdullah lah el-hazrecî (R.A.) 219.Seyyidüna Utbe bin Gazvan el-muhacirî (R.A.) 220.Seyyidüna Osman ibn-i i Maz un el-muhacirî (R.A.) 221.Seyyidüna el-aclan ibn ün Nu man el-hazrecî (R.A.) 222.Seyyidüna Adiyy ibn-i Ebi Zağba ğ a el-hazreci (R.A.) 223.Seyyidüna İsmet übn ül-husayn ü el-hazrecî (R.A.) 224.Seyyidüna Usaymet ül-hazreci (R.A.) 225.Seyyidüna Atıyye bin Nüveyre el-hazrecî (R.A.) 226.Seyyidüna Ukbe bin Amir el-hazrecî (R.A.) 227-Seyyidüna Ukbe bin Osman el Hazrecî (R.A.) 228.Seyyiduna Ukbe bin Vehb el-hazreci (R.A.) 229.Seyyidüna Ukbe bin Vehb el-muhacirî (R.A.) 230.Seyyidüna Ukkaşe bin Mıhsan el-muhacirî (R.A.).) 231.Seyyidüna Amman m ibn-i Yasir el-muhacirî (R.A.) 232.Seyyidüna Umare bin Hazm el-hazrecî ecî (R.A.) 233.Seyyidüna Umare bin Ziyad el-evsî (R.A.) 234.Seyyidüna Amr ibn-i İyas el-hazrecî (R.A.) 235.Seyyidüna Amr ibn-i Sa lebe el-hazrecî (R.A.) 236.Seyyidüna Amr ibn ül-cemuh el-hazrecî (R.A.) 237.Seyyidüna Amr ibn ül-haris el-hazrecî (R.A.) 238.Seyyidüna Amr ibn ül Haris el-muhacirî (R.A.) 239.Seyyidüna Amr ibn-i Süraka el-muhaciri (R.A.) 240.Seyyidüna Amr ibn-i Ebi Şerh el-muhaciri (R.A.) 241.Seyyidüna Amr ibn-i Talk el-hazreci (R.A.) 242.Seyyidüna Amr ibn-i Kays el-hazrecî (R.A.) 243.Seyyidüna Amr ibn-i Muaz el-evsî (R.A.) 244.Seyyidüna Umeyr ibn-i Haram el-evsî (R.A.) 46

47 245.Seyyidüna Umeyr ibn ül Humam el-hazrecî (R.A.) (ŞEHİD) 246.Seyyidüna Umeyr ibn ül-amir el-hazrecî (R.A.) 247.Seyyidüna Umeyr ibn-i Avf el-muhacirî (R.A.) 248.Seyyidüna Umeyr ibn-i Ma bed el-evsî (R.A.) 249.Seyyidüna Umeyr ibn-i Ebî Vakkas el-muhacirî (R.A.) (ŞEHİD) 250.Seyyidüna Avf ibn ül-haris el-hazreci (R.A.) 251.Seyyidüna Uveym ibn-i Saide el-evsî (R.A.) 252.Seyyidüna İyaz ibn-i Züheyr el-muhacirî (R.A.) 253.Seyyidüna Ğannam ibn-i Evs el-hazrecî e (R.A.) 254.Seyyiduna el-fakih ibn-i işr el-hazrecî (R.A.) 255.Seyyiduna Ferve bin Amr el-hazrecî (R.A.) 256.Seyyiduna Katade bin Numan el-hazrecî (R.A.) 257.Seyyidüna Kudame bin Maz un el-muhaciri (R.A.) 258.Seyyidüna Kutbe bin Amir el-hazreci (R.A.) 259.Seyyidüna Kays ibn-i Mıhsan el-hazrecî (R.A.) 260.Seyyidüna Kays ibn-i Mıhsan el-hazrecî (R.A.) 261.Seyyidüna Kays ibn-i Muhalled el-hazrecî (R.A.) 262.Seyyidüna Ka b ibn-i Cemmez el-hazreci (R.A.) 263.Seyyidüna Ka b ibn-i Zeyd el-hazrecî (R.A.) 264.Seyyidüna Malik ibn-i Ebi Havli el-muhacirî (R.A.) 265.Seyyidüna Malik ibn-i Ebi Havli el-muhaciri (R.A.) 266.Seyyidüna Malik ibn ud Duhşum ş el-hazrecî (R.A.) 267.Seyyidüna Malik ibn-i Rifaa el-hazreci (R.A.) 268.Seyyidüna Malik ibn-i Rifaa el-hazrecî (R.A.) 269.Seyyidüna Malik ibn-i Amr el-muhaciri (R.A.) 270.Seyyidüna Malik ibn-i Kudame el-evsı (R.A.) 271.Seyyidüna Malik ibn-i Mes üd el-hazrecî (R.A.) 272.Seyyiduna 2.Seyy Malik ibn-i Nümeyle el-evsi (R.A.) 273.Seyyidüna Malik Mübeşşir bin Abd il-munzir el-evsî (R.A.) (ŞEHİD) 274-Seyyidüna Mücezzer ibn-i Ziyad el-hazreci (R.A.) 275.Seyyidüna Muhriz ibn-i Amin el-hazrecî (R.A.) 276.Seyyidüna Muhriz ibn-i Nasle el-muhaciri (R.A.) 277.Seyyidüna 7. Muhammed ibn-i i Mesleme el-evsî (R.A.) 278.Seyyidüna Midlac ibn-i Amir el-muhaciri (R.A.) 279.Seyyidüna Mersed ibn-i Mersed el-hazreci (R.A.) 280.Seyyiduna Mistah ibn-i Üsase el-muhaciri (R.A.) 281.Seyyidüna Mes üd ibn-i Evs el-hazrecî (R.A.) 282.Seyyidüna Mes üd ibn-i Halde el-hazrecî (R.A.) 283.Seyyidüna Mes üd ibn-i Rebia el-muhacirî (R.A.) 284.Seyyidüna Mes üd ibn-i Zeyd el-hazrecî (R.A.) 285.Seyyidüna Mes üd ibn-i Sa d el-hazrecî (R.A.) 286.Seyyidüna Mes üd ibn-i Sa d el-evsi (R.A.) 287.Seyyidüna Mus ab ibn-i Umeyr el-muhacirî (R.A.) 288.Seyyidüna Muaz ibn-i Cebel el-hazreci (R.A.) 289.Seyyidüna Muaz ibn-i Haris el-hazreci (R.A.) 290.Seyyidüna Muaz ibn-üs Sımme el-hazrecî (R.A.) 291.Seyyidüna Muaz ibn-i Amr el-hazreci (R.A.) 292.Seyyidüna Muaz ibn-i Maıs el-hazreci (R.A.) 293.Seyyidüna Ma bed ibn-i Abbad el-hazreci (R.A.) 294.Seyyidüna Ma bed ibn-i Kays el-hazreci (R.A.) 295.Seyyidüna Muattib ibn-i Ubeyd el-evsi (R.A.) 296.Seyyidüna Muattib ibn-i Avf el-muhaciri (R.A.) 297.Seyyidüna Muattib ibn-i Kuşeyr el-evsî (R.A.) 298.Seyyidüna Ma kıl ibn-i Munzir el-hazreci (R.A.) 299.Seyyidüna Ma mer ibn-i Haris el-hazreci (R.A.) 300.Seyyidüna Ma n ibn-i Adiyy el-hazreci (R.A.) 301.Seyyidüna Ma n ibn-i Yezîd el-muhaciri (R.A.) 302-Seyyidüna Muavviz ibn-i Haris el-hazreci (R.A.) 303.Seyyidüna Muavviz ibn-i Amr el-hazreci (R.A.) 304.Seyyidüna Mikdad ibn ül-esved el-muhaciri (R.A.) 305.Seyyidüna Muleyl ibn-i Vebre el -Hazreci (R.A.) 306.Seyyidüna Münzir ibn-i Amr el-hazrecî (R.A.) 307.Seyyiduna Münzir ibn-i Kudame el-evsî (R.A.) 308.Seyyidüna Münzir ibn-i Muhammed el-evsi (R.A.) 309.Seyyidüna Mıhça ibn üs-salih Mevla Ömer ibn ül-hattab el Muhaciri (R.A.) (ŞEHİD) 310.Seyyidüna Nadr ibn-i Haris el-evsi (R.A.) 311.Seyyidüna Nu man ibn-i el-a rac el-hazrecî (R.A.) 312.Seyyidüna Nu man ibn-i Ebi Hazme el-evsî (R.A.) 313.Seyyidüna Nu man ibn-i Sinan el-hazrecî (R.A.) 314.Seyyidüna Nu man ibn-i Abd-i Amr el-hazrecî (R.A.) 315.Seyyidüna Nu man ibn-i Amr el-hazrecî (R.A) 316.Seyyidüna Nu man ibn-i Amr el-hazrecî (R.A.) 317.Seyyidüna Nu man ibn-i Amr el-hazrecî (R.A.) 318.Seyyidüna Nu man ibn-i Malik el-hazrecî (R.A.) 319.Seyyidüna Nevfel ibn-i Abdullah el-hazrecî (R.A.) 320.Seyyidüna Vakıd ibn-i Abdullah el-muhaciri (R.A.) 321.Seyyidüna Varaka bin İyas el-hazrecî (R.A) 322.Seyyidüna Vedia bin Amr el-hazrecî (R.A.) 323.Seyyiduna Vehb ibn-i Ebî Şerh el-muhaciri (R.A.) 324.Seyyidüna Vehb ibn-i Sa d el-muhaciri (R.A.) 325.Seyyidüna Hanî bin Niyar el-hazrecî (R.A.) 326.Seyyidüna Hübeyl ibn-i Vebre el-hazrecî (R.A.) 327.Seyyidüna Hilal ibn-i Mualla el-hazreci (R.A.) 328.Seyyidüna Yezid ibn-i el-ahnes el-muhaciri (R.A.) 329.Seyyidüna Yezîd ibn-i Rukayş el-muhacirî (R.A.) 330.Seyyidüna Yezidi ibn-i Haram el-hazrecî (R.A.) 331.Seyyidüna Yezîd ibn ül-haris el-hazrecî (R.A.) 332.Seyyidüna Yezîd ibn üs-seken el-evsî (R.A.) 333.Seyyidüna Yezid ibn ül-münzir el-hazrecî (R.A.) (RADIYALLAHU ANHUM ECMAİN) 47

48 Halit EŞKAN Söz Söylemek, Sukut Etmek, Sır Saklamak 2 MALAYANİ Peygamber efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şerifte: Müjdeler olsun o kimseye ki sözünün fazlasını tutmuş malının fazlasını infak etmiştir. buyurmaktadır. Kişinin dini veya dünyevi hayatı bakımından fayda sağlamayan, gereksiz söz ve davranışları ifade eden bir tabirdir. oş konuşmaktır. Zaman israfıdır. Tasavvuf da masiva mesabesindedir. Zamanın kıymetini bilmemektir. Mümine yaraşan kıymetli zamanını Allah ın azameti ve yarattıkları üzerinde düşünmek Allah ı zikirle meşgul olmaktır. Nitekim Ayeti kerime de yüce Allah (c.c): Artık namazı kıldıktan sonra otururken, ayakta iken, yan üstü yatarken Allah ı zikredin buyurmaktadır. oş konuşmaya dalan kişi Allah ı zikir ile elde edeceği büyük kazançtan mahrum olacağından zararlıdır. Rasullullah (s.a.v.) ise: Kişinin boş ve faydasız şeyleri terk etmesi İslamiyet inin güzelliğindendir. buyurmaktadır. Kişinin üzerine elzem olmayan şeyleri sorması da malayanidir. 48 Mayıs

49 ÇOK KONUŞMAK İhtiyaçtan fazla konuşmaktır. Maksadın hasıl olması için kısa bir cümle yeterli iken uzun cümleler ve tekrarlarla sözü uzatmaktır. Mümin din, dünya veya ahiret için faydalı ise konuşmalı diğer durumlarda konuşmayı çirkin görmelidir ve kaçınmalıdır. Peygamber efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şerifte: Müjdeler olsun o kimseye ki sözünün fazlasını tutmuş malının fazlasını infak etmiştir. buyurmaktadır. Mümin konuşacağı zaman fayda varsa konuşur. Facir ağzına gelen her sözü birbiri peşinden salıverir. Sonuç olarak çok sözde hayır yoktur. ATIL A DALMAK atıl, şeriat ın yasakladığı her şey. Gerçeğe uymayan inançlar, hükümler, düşünceler, sözler, davranışlar, faydasız ve gayesiz fiillerdir. Hakkı örten perdedir. Hakkın zıddıdır. Kuran ı kerimde 36 yerde zikredilmişdir. Hakkın hükümranlığı batılı hükümsüz kılar. Müslümanlar hakkın temsilcisi gayri müslimler batıl ın temsilcileridir. Hak Allah ın bir ismi celili dir. Yere düşürülmez. Mümin imanının gereği hakkı hak bilip, hakka tabi olan, hakka hizmet eden, batılı batıl bilip, batıldan yüz çeviren batıl ile mücadele eden bir şahsiyettir. Mümin imanının gereği batıl a dalmaz, batıl ı tasvir etmez. Çünkü batıl ı tasvir, saf beyinleri dalalete düşürür. Rasulü Ekrem(s.a.v.) Kıyamet günü insanların en büyük hata da olanları, dünya da en çok batıl a dalanlardır. buyurmaktadır. RİYA İnsanın işinde sözlerinde veya davranışların da gösterişe kaçması, Allah ın (c.c.) rızası yerine insanların beğenisini kazanmak istemesi hali riyakârlıktır. Arka planında dünyalık menfaat elde etme niyeti vardır. Riyakârlık hilekârlık ve yalancılıktır. İnsan haysiyeti ile bağdaşmaz. Riya nın her çeşidi ahlâksızlıktır. Rasulü Ekrem(s.a.v.) Sizin için en çok korktuğum şey Küçük şirk yani riyadır. buyurmaktadır. Onun için insan dilini riyadan yani yağcılık yapmaktan, murailik ten korumalıdır. SÖZÜN DERİNLİLİĞİNE DALMAK Ağzını eğip bükerek, sağa sola yayarak, yapmacık hareketlerle ima yollu konuşmak lüzumsuz mukaddimelerle edebiyat yapmaya kalkışmak, bu yüzden lafı uzatmaktır. Hz. Peygamber (s.a.v.) Dikkat edin, derin sözlere dalıp, lüzumsuz yere lafı uzatanlar helak olmuşlardır. buyurmaktadır. Söz söylemekte gaye maksadı aşmamalıdır. Maksat helva yapmayı tarif ise gaye ne güzel tarif ediyor dedirtmek olmamalıdır. FUHUŞ, SÖVMEK, PİS DİL, ÇİRKİN SÖZLÜLÜK Gizli yapılan her şeyi açık seçik tasvir etmek fahiş kelamdır. Fahiş söz mutlaka eziyettir. Alçak tabiatlı insanların âdetidir. Yüce Allah çirkin sözleri ve fahiş konuşmaları sevmez. Nitekim Rasulü Ekrem (s.a.v.) Yaramaz ve fahiş sözler nifak ın dallarından bir daldır. buyurmaktadır. ed lisan kötü bir hastalıktır. Sövüp saymada böyledir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Karşılıklı olarak birbirine sövenler şeytanlardır. Onlar köpek gibi itişir, yalan konuşur ve ayrılırlar. buyurmaktadır. Kişinin Annesine ve abasına sövmesi de soysuzluktur. Rasulü Ekrem (sav) Annesine abasına söven mel undur. buyuruyor. Sen karşındakinin Ana abasına sövünce oda sana karşılık vereceğinden Ana abana sövmüş olursun. Günümüzde bu alçaklığı işleyenler de var maalesef. TEL İN(LANET) Lanet Allah ın rahmetinden, mağfiretinden, hidayetinden mahrumiyet temennisidir. Lanet ister Rasullullah (s.a.v.) ise: Kişinin boş ve faydasız şeyleri terk etmesi İslamiyet inin güzelliğindendir. buyurmaktadır. Mayıs 49

50 insan, ister hayvan, ister nebata olsun dil için afattır. Lanetleşenler laneti hak ederler. Onun için Hz. Peygamber (sav) Mümin lanet edici olamaz, lanet ediciler kıyamet günü ne şefaatçi ne de şahit olurlar. buyurmaktadır. ir şahsa veya topluluğa lanet etmek o şahsın veya topluluğun kötü halinin devamını Allah tan istemektir. Yani kâfirin kâfir olarak kalmasını kötülük işleyenin kötülüğüne devam etmesini istemektir ki bu talep mümine yakışmaz. Çünkü kâfirin kâfir olarak kalmasını istemek küfre rızadır ki küfre rıza küfürdür. Şeytana dahi lanet etmediğimizden dolayı Allah(c.c)katında mesûl olmayacağımız düşünülürse haksız yere lanet edilmesi halinde o lanetin lanetçiye döneceği söz konusu olduğundan, laneti terk edip zikrullah ı ihtiyar etmek evlâdır. Zira Allah katında sevimsiz insan şuna buna kötü söyleyip lanet eden kimsedir. buyuruyor İbni Ömer (r.a). ŞİİR-TEĞANNİ Şiir başkalarını yermek için veya riyakârlık gibi dinin kötü saydığı amaçlara yönelik olmamalıdır.örneğin; Taştan mantar tarlası çok yaşasın ölüler, Şairlik iflas etti şiir yazdı deliler. Mısraları taşlamadır, inciticidir. Şiirin kötüleri ile ilgili olarak Peygamber efendimiz (sav) Şiirin kötüleri şeytanın düdükleridir. buyurmaktadır. MİZÂH Şakacılıkta bir yönü ile eziyet, yalanlama, mücadele, aşağılama gibi davranış bozuklukları vardır. Diğer yönü ile oyun ve eğlencedir. u yönüyle fazla gülme sebebidir. Fazla gülmek ise kalbi karartır, heybeti azaltır, Ahireti unutturur. Şaka yapan eğlenceye alınır. O nam ile tanınır. Ciddiye alınmaz. Hz. Peygamber (s.a.v) Eğer benim bildiğimi siz bilseydiniz az güler çok ağlardınız. buyurmuştur. İbni Abbas (r.a) Gülerek isyan eden ağlayarak cehennemde yanar. buyuruyor. Şakanın Arapçada karşılığı mizahtır. Mizahın manası uzaklıktır. Hz. Ömer (r.a) İnsanı haktan uzaklaştırdığı için Şakaya mizah denmiştir. buyurmaktadır. Şakası çok olanın aklı illetlidir. Çocuklarla şaka yapan çocuklar tarafından eğlenceye alınır. üyüklerle şaka yapan onların gazabına uğrar. Adi kimselerle şaka yapan onların hakaretlerine maruz kalır. Ayrıca şaka kin tutmaya, kin de kötülüğe sebebiyet verir.çünkü şaka düşmanlıkların tohumudur. Dolayısıyla şaka dostlukları bozar. İSTİHZA aşkaları ile alay etmek, onları hafife almak, hiçe saymak onları hakir görmek, tahkir etmek, ve ihanettir. İnsanları güldürmek için kişinin sözlerini hikaye ve taklit etmek, veya bir takım işaretlerde bulunmak veya ima yolu ile tahkir etmektir. u kötülük Kuran da Ey insanlar bir grup diğerlerini alaya almasınlar. elki de onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlarda başka kadınları alaya almasınlar belki onlar kendilerinden daha iyidirler. (hucurat-11) ayeti kerimesi ile yasaklanmıştır. MÜNAKŞA İnsanların aralarına kin ve nefret tohumlarını saçan onları birbirine düşüren ve can düşmanı ya- Fazla gülmek ise kalbi karartır, heybeti azaltır, Ahireti unutturur. Şaka yapan eğlenceye alınır. O nam ile tanınır. Ciddiye alınmaz. 50 Mayıs

51 pan afatların başında karşılıklı tartışma yani cedelleşme yani münakaşa gelir. İnsanları münakaşaya sevk eden davranış bozukluğu itirazdır. Her ne sebeple olursa olsun dine aykırılık hariç bir başkasının sözüne itiraz etmek konuşma adabına uygun değildir. u konu ile ilgili olarak Peygamber Efendimiz (s.a.v) Kardeşine itiraz etme, onunla alaylı konuşma, ona bir söz verip de sonra ondan cayma., İtirazı terk edin zira onun hikmeti anlaşılmaz ve fitnesinden emin olunmaz. buyurmaktadır. İnsanın dinleyip duyduğu doğru olan veya hak ile örtüşen her sözü hemen kabul etmesi kemâlattır. Din ile alakalı olmayan, yalan veya batıl olan bir söz içinde susmayı tercih ederek münakaşa yolunu kapatması selamettir. Selametin sağlanması için gereklidir. Çünkü münakaşanın dinde yeri yoktur. Mücadele kalbi katılaştırır. Alimleri cahilleştirir. Münakaşa da karşı tarafı yalancı çıkarma azmi vardır. unun için münazırlar gazaplanırlar. Münakaşa edenin mürüvveti gider. Münakaşa nefsin bir sıfatıdır. Nefsin kuvvetli şehvetlerindendir. Münakaşada nefsin zevki şeytanın teşviki vardır. u sebeplerle münakaşada gaddarlık ve karşısındakini ezme duygusu baskındır. Münazırlardan her biri kendi üstünlüğünü kabul ettirme çabasındadır. u çabanın batınında kendisini beğenme ve kibir vardır. Oysaki kibir rububiyet sıfatıdır. Azameti Kibriya hakka yarar kul olanda o sıfatlar ne arar. demiştir büyüklerimiz. u sebeple munazırlar hakkı teslim etme hakka teslim olma hakkı ortaya çıkarma amacından tamamen uzaklaşırlar. askın çıkmak için kendi fikirlerini tekrar edip dururlar. Karşısındakilere saygı göstermezler, kaba ve haşin olurlar, hakkı reddederler, hatta inkâr ederler. Nihayet insan tabiatında var olan yırtıcılık vasfı zahir olur. Münakaşa bu durumu ile şiddeti çağrıştırır. Giderek kaba kuvvet devreye girer ve kavga başlar. Kavganın galibi haklılığını ilan eder. Fiziki güç fikri üstünlüğü bastırır. Kuvvetlinin iradesi veya menfaati hukuk olur. Orman kanunu olan bu kuralın sosyal hayattaki tezahürü zulümdür. Yüce Allah zalimleri sevmez. Nitekim hidayet (doğru yol) üzere olan bir topluluk tartışmaya girmeden dalalete düşmez. Nice ümmetlerin asırlar süren kavgaları ve sonuçta yok Mayıs Hz. Peygamber (s.a.v) Eğer benim bildiğimi siz bilseydiniz az güler çok ağlardınız. buyurmuştur. İbni Abbas (r.a) Gülerek isyan eden ağlayarak cehennemde yanar. buyuruyor. oluş sebepleri boş tartışmalar olmuştur. ütün cinayetlerin öncesinde mutlaka tartışma vardır. u yüzden nice ocaklar sönmektedir, nice yuvalar bu yüzden dağılmaktadır. Tartışmanın zararları açık ve kesindir. u nedenle tartışmada hayır yoktur. Kişiye kötülük olarak tartışmacı olması yeter. Çünkü münakaşayı adet haline getiren kimsede kibir, gazap, riya, mal ve makam sevgisi halk indinde izzet arama gibi Allah ın hoşlanmadığı vasıflar temayüz eder. Sonuçta kişi hem Hak indinde hem de halk indinde zelil olur. Nitekim Rasulü Ekrem(s.a.v) Tartışan kişiye kıyamet gününde şefaat etmem. buyurmaktadır. Onun için tartışmayı terk etmek imanın gereğidir. Erdemli olmanın göstergesidir. Nefse muhalefettir. Şeytanı çatlatmaktır. Huzurlu yaşamanın sebeplerindendir. Cennetin ortasında bir köşk sahibi olmaya bir vesiledir. u müjde Haklı olduğu halde mücadeleyi terk eden kimseye Allah (c.c) cennetin ortasında bir köşk inşa ettirir. Hadisi şerifi ile Peygamber Efendimiz tarafından verilmiştir. O halde akıllı insan münakaşa etmez. Tartışma olan yerlere girmez. u gibi mekânlardan uzak durur. YALAN KONUŞMAK Kişinin hakikat hilafına konuşması, hakkı inkar etmesidir. Münafıklık alametidir. Ruhi bir hastalıktır. Yalan insanları birbirlerine düşürür. Güven duygusunu yok eder, cemiyet hayatında kargaşa yaratır. Toplumu anarşiye kaosa sürükler. Dostlukları bozar yerine düşmanlık tohumları eker. İnsanı itibarsızlaştırır. Onun saygın şahsiyetini yok eder. Dünyasını yıka, ahirette mekanı cehennem olur. Allah (c.c) Yalan uyduranlar ancak Allah ın ayetlerine İnanmayanlardır. (Nahl-105) buyurmaktadır. Yalancılık ihanettir. Rasulü Ekrem (s.a.v) Konuştuğunuz zaman yalan katmayın., İnsan yalan söylediği zaman onun pis kokusu sebebi ile melekler kendisinden uzaklaşır., Yalan rızkı azaltır. Söz verdiğinizde sözünüzü tutun. Yalancılık insanı kötülüğe, günaha götürür. Kötülükte 51

52 insanı cehenneme götürür. İnsan bu hal üzere yaşarsa yalancı (kezzap) diye yazılır. Peygamberimiz(sav) Müslümanda her haslet bulunabilir, ancak ihanet ile yalan bulunmaz. buyurmaktadır. Yalancı söz dolandırır, konuştuğu her şey asılsızdır. Söyleyecek yalan bulamayınca şaşırıp doğru söyler ancak bu defa söylediklerini onaylamaz. Lokman (a.s) Yalandan çok sakın! Çünkü yalan dini bozar, insanlar nezdinde mürüvvetini yok eder. Yalan yüzünde hayanı, değerini, ve makamını kaybedersin. buyurmaktadır. Demek ki yalancının hiçbir güzelliği kalmaz. Hepsi gider bu sebeplerden dolayıdır ki insan dilini yalan gibi bayağı sözlere kapayıp, güzel ve tatlı sözlere açmalı ve Allah ı zikirle meşgul olmalıdır. Esasen yüce Allah (c.c) Kişinin söylediği yalanı aynı ile tekrar etme yeteneğini hiçbir insana vermemiştir. u sebeple her yalancı daha önce söylediği yalanı aynı ile tekrar edemez, onun için her yalancı kendisinin yalancı olduğunun şahididir. u hususta bizzat şahit olduğum bir olayı nakledeyim. Esnaftan birisinin işyerinde otururken o arada caddeden geçen milletvekiline buyur çayımızı iç! Sonuçta bizde sana rey verdik dedi. Aradan biraz zaman geçti aynı esnafla birlikteliğimiz anında kendisine hangi partiye rey verdin diye sorunca cevaben (A) partisi dışındaki partiye rey vermem dedi. öylece yalancı olduğunu itiraf etti. Esasen ben onun doğru söylemediği kanaatindeydim. öylece kanaatimi doğrulamış oldum. u konuyu bir hadisi şerifle noktalayalım. Kabahatlerin en büyüğü dilini yalana alıştırmaktır. YALAN YERE YEMİN ETMEK Yalan yere yemin etmek Allah(cc) ı şahit göstererek insanları aldatmaktır. Allah a iftirada bulunmaktır. üyük günahların en büyüklerindendir. Yalan yere yemin etmenin kefareti yoktur. Allah(cc) irbirinizi aldatmak için (yalan) yemin etmeyin (Nahl/44) buyurmaktadır. Yalan yemin ile bir hakkın gaspı söz konusu ise ikinci bir günah işlenmiş olur. u hususta Rabbimiz Kim bir Müslümanın veya herhangi bir kimsenin malını almak için yalan yere yemin ederse Allah kendisinden gazaplı olduğu halde Allah a mülaki olur hadisi şerifte ise Allah adına yemin edip sonradan bozanın Allah hasmıdır. buyrulmaktadır. İFTİRA Olmayan bir şeyi olmuş gibi anlatmak veya nakletmektir. üyük bir ahlaksızlıktır. En adisi ve ağır olanı namus üzerine atılan iftiradır. İftira Allah(cc)nezdinde büyük günahtır. Müfteri (iftira eden)hasettir, köle ruhludur, kindardır, vicdansızdır, soysuzlukla damgalıdır, insanların en bayağısıdır, istediklerini zorbalıkla elde etmeye çalışan zalimdir. Ayette Her zalim ve zorbanın sonu hüsrandır. buyurulmaktadır. SIR TUTMAMAK Rasulü Ekrem (sav) ir kişi bir mecliste bir sözü söylerken etrafına bakındığı zaman, o söz dinleyenlere emanettir. buyurmaktadır. O halde sır emanettir. O sırrı ifşa emanete hıyanettir, hainliktir. Müminler kardeştir, kardeşinin sırrını başkalarına söylemek ona ihanettir. Rabbimiz Kim bir Müslümanın veya herhangi bir kimsenin malını almak için yalan yere yemin ederse Allah kendisinden gazaplı olduğu halde Allah a mülaki olur hadisi şerifte ise Allah adına yemin edip sonradan bozanın Allah hasmıdır. buyrulmaktadır. 52 Mayıs

53 SÖZ VERİP SÖZÜNDE DURMAMAK Dil va deder nefis karşı çıkar. Kişi nefsine uyar verdiği sözünden cayarsa o zaman Ey iman edenler akitlerinizi yerine getirin. (Maide-1) buyuran Allah a (c.c) isyan etmiş olur ki bu hal nifak alametidir. Nitekim Rasulü Ekrem (sav) Vaad borç gibi ve belki borçtan daha mühimdir. buyurmaktadır. Kişi şayet söz verirken içinden yapmamaya kararlı ise bu nifakın ta kendisidir. Yine Rasulü Ekrem (sav) Kim ki bir Müslümanın verdiği ahdi bozarsa Allah ın azabı meleklerin laneti ve bütün insanların nefreti onun üzerine olsun, onun ne farz nede nafile ibadeti kabul olunmaz. buyurmaktadır. YALAN ŞAHİTLİK: Yalan yere şahitlik yapmak iman ile bağdaşmayan büyük günahlardandır. Yüce Allah (cc) Ey iman edenler hak üzere durup adaleti yerine getirmeye çalışan hakimler veya Allah için doğru söyleyen şahitler olun. Velev ki o şahitliğiniz nefisleriniz veyahut ana babanızla yakın akrabalarınız aleyhinde olsun. İster üzerine şahitlik yaptığınız kimseler zengin veya fakir olsun. (Nisa-135) buyurmaktadır. Yalan şahitlik ise bir hakkın gasp edilmesine vasıta olmaktır. Adaletin önünde engeldir. Zulme rızadır, zalimlere yardakçılıktır. Allah a isyandır. İnsanlar arasında düşmanlıkların vücuda gelmesine sebeptir, dilin büyük afatlarındandır. Onun için Rasulü Ekrem (sav) ir Müslümanın aleyhinde yalan yere şahitlik eden cehennemdeki yerini hazırlasın. buyurmaktadır. Diğer bir hadisi şerif de ise Hz. Peygamber (sav) in müminlere tavsiyesi Allah tan korkmak, doğru konuşmak, emaneti yerine getirmek, ahde vefa, herkese selam vermek, herkese karşı alçak gönüllü olmak ve merhamet etmek. şeklindedir. GIYET Gıybet, duyduğu zaman insanın hoşuna gitmeyecek olan bir kusurunu gıyabında söylemektir. Gözü şaşıdır, başı keldir, boyu kısadır vs. gibi bedenî cimridir, riyakârdır, korkaktır vs. gibi ahlaki; hırsızdır, içkicidir, haindir, zalimdir vs. gibi dinî; edepsizdir, çok konuşur, çok yer vs. gibi dünyevî; babası ameledir, kötü insandır, vs. gibi nesebi ile alakalı söylenenlerin hepsi gıybettir. Yüce Allah (cc) bu konu ile alakalı olarak azınız bazınıza gıybet etmesin, hanginiz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır ondan tiksindiniz. (Hucurat-12) ayeti kerimesi ile gıybet etmenin tiksindirici bir davranış olduğunu müminlere bildirmiştir. Kabir azabının sebeplerinden birisi gıybet, diğeri söz gezdirmek, bir diğeri ise idrardan sakınmamaktır. Demek ki kabir azabının iki sebebi dil ile alakalıdır. Onun için gıybetten sakınmak gerekir. Gıybeti dinleyende gıybet eden gibidir. Nitekim Rasulü Ekrem (sav) Dinleyende gıybet edenlerin birisidir. buyurmaktadır. İnsan kindarlığı yüzünden veya kendisini aklamak için veya kendi kötülüklerini başkalarına yüklemek için veya kendisini azim başkalarını hakir gördüğü için veya haseti yüzünden gıybete düşer. u sebeplerin hiçbiri meşru değildir. Gıybetle başkalarını insanlar nazarında küçük düşürmeye çalışan kişinin kendisini Allah(c.c), melekler ve peygamberler nezdinde küçük düşürdüğünü bilmesi ve gıybeti terk etmesi gerekir. Çünkü gıybet sözün murdarıdır. NEMİME(SÖZ GEZDİRME-KO- VUCULUK) Mayıs Nemime size birisi aleyhinde konuşulan sözü ona ulaştırmaktır. Nemmam fasıktır bu yüzden şahitliği kabul edilmez. Nemmama ehemmiyet vermemek, ona bağlanmamak, ve ona inanmamak gerekir. u kişiler gıybet, hıyanet, haset, nifak, hile ve insanlar arasında bozgunculuk peyda etmekten geri durmazlar. Yüce Allah Dili ile iğneleyen kovuculuk yapan, iyiliği daima önleyen, aşırıya giden, suç işleyen, çok yemin eden, alçak, zorba, bütün 53

54 bunlar dışında birde soysuzlukla damgalanmış. (Kalem-11-13) kimselere hiçbir halde itibar etmemek gerektiğini emretmektedir. Hümeze suresinde de Dili ile çekiştirip, yüzünden de alay edenin vay haline buyurmaktadır. Rasulü Ekrem (sav) Söz gezdiren cennete giremez buyuruyor. Söz gezdirmek müminlerin arasını açar, kalbin huzurunu kaçırır, söz gezdirenin güvenilirliğini yok eder, onu itibarsızlaştırır. Kovucu insanların kötülerindendir. Onun için şerrinden korkulur. İKİYÜZLÜLÜK İki hasım arasına girerek herkese arzusuna göre konuşmak, her ikisi ile konuştuklarını birbirine taşımak, her iki tarafa da sen haklısın demek, iki tarafa da yardım vaad etmek, veya husumetlerinden dolayı her iki tarafı da övmek, veya bir tarafın yüzüne karşı sen haklısın deyip, ayrıldığı zaman haksızdır demek iki yüzlülüktür. İkiyüzlülük nifak alametidir. u hususta Rasulü Ekrem (sav) Dünyada ikiyüzlü olanların kıyamet günü ateşten iki dilleri olur. buyurmaktadır. ÖVMEK ir şahsı övmekte yalana düşme veya riyakârlık tehlikesi vardır. ir kimseyi kendisinde olmayan vasıflarla öven kimse çok kere söylediklerine kendisi bile inanmaz. Övülen kimsenin gönlünde kibirlenme meydana gelebilir. Övülen ferahlanır, sonuçta tembelleşir. Övülen fasık ise arş titrer. Allah gazaplanır, çünkü fasık haktan sapan Allah ın emirlerine itaatten ayrılan, asi müslüman veya kafir diye tanımlanan bir sıfattır. Allah (c.c) fasıklardan razı olmaz, yaptıkları mali yardımları kabul etmez, onlar dünyada zelil ahirette cehennemliktir. Allah ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler işte onlar fasıklardır ibaresinde fasıkların Kuran ı inkar ettikleri beyanı vardır ki bu durumda fasıklar kafirdir. İnkar etmek ve şirk dışında büyük günah işleyenler, mazeretsiz olarak farzları terk edenler, böylece dinin koyduğu sınırların dışına çıkanlarda fasıktır. Fasıklar Allah ın uzaklaştırdığı mel un kişilerdir. Fasık olanların sözlerine itibar edilmez. Nitekim yüce Allah Ey müminler fasığın biri size bir haber getirirse onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz (Hücürat/6) buyurmaktadır. Mutlak fasık olanlar dinin hiçbir hükmüne itaat etmezler ki onlar kafirlerdir. O halde her kafir fasıktır, fakat her fasık kafir değildir. u sebeplerden dolayıdır ki fasık övülmez. Fasığı övmek Allah a muhalefet etmektir, fıska rızadır, küfre rızadır. Rasulü Ekrem (sav) Fasığı methetmeyin. Fasığı methederseniz arş titrer yine Fasıkları meteder, Salihleri zemmederseniz Allah gazaplarnır buyurmaktadır. Hasan-ı asri Hz. Fasığa uzun ömürle dua eden yeryüzünde Allah a isyan edilmesini seven kimsedir buyuruyor. Mümin e yaraşan fasığı kedere gark etmek için onu zemmetmektir. Fasığı öven Allah ın gazabına uğramak suretiyle fasığa yaklaşır, yani fasık olur. SÖYELENEN SÖZÜN İFADE ET- TİĞİ MANADAN GAFİL OLMAK Daha ziyade dini içeriği olan konuşmalardaki sürçmeler olarak ifade edilir. u hususta Rasülü Ekrem (sav) Fasık kimseye efendimiz demeyin, çünkü fasık efendiniz olursa rabbinizi gazaplandırmış olursunuz. yine en Müslümanlıktan uzağım diyen kimse, doğru konuşuyorsa dediği gibidir, şayet yalan söylüyorsa Salimen islamiyete dönemez, sizden biriniz konuşurken Allah ın dilediği ve senin dilediğin şeklinde konuşmasın, Allah ın dilediği sonra da senin dilediğin şeklinde konuşsun hadisi şerifler-i konuyla alakalı örneklerdir. AVAMIN YERSİZ SUÂLLERİ Rasulü Ekrem (sav) İnsanların sual sormakta o kadar ileri gideceğinden korkulur ki, hatta mahluka- Rasulü Ekrem (sav) Kim ki bir Müslümanın verdiği ahdi bozarsa Allah ın azabı meleklerin laneti ve bütün insanların nefreti onun üzerine olsun, onun ne farz nede nafile ibadeti kabul olunmaz. buyurmaktadır. 54 Mayıs

55 tı Allah yarattı, ya Allah ı kim yarattı? diyecek kadar ileri giderler. öyle bir suâl sordukları zaman ihlas suresini okuyun sonra biriniz üç kere soluna tükürerek şeytanın şerrinden Allah a sığınsın buyurmaktadır. Musa (as) a Hızır (as) bana uyacaksan ben sana anlatmadıkça herhangi bir şey hakkında soru sorma dedi. Sonra Musa (as) gemiyi niye tahrip ettin sorusunu sorunca Hızır(as) ın ikazı üzerine unuttuğum için bana çıkışma, gücümün yetmediği şeyden beni sorumlu tutma dedi. Nihayet sabredemeyip üçüncü soruyu sorunca işte bu benimle senin ayrılığındır dedi ve ayrıldı. Ümmetlerin helak olmalarının sebebi çok soru sormaları ve peygamberlerine ihtilaf etmeleridir. Netice olarak diyebiliriz ki ağızdan çıkan sözler beş değişik grup da toplanabilir. 1-Faydası ve zararı olmayan boş konuşmalar; bu tür konuşmalar zikrullah a ve tefekküre engeldir, zaman israfıdır, onun için terk edilmesi vaciptir. 2-Kar ve zararı karışık konuşmalar; Kâr için konuşurken gıybet etmek, nemmamlık yapmak, gibi dinen haram olan zararlı sözler sarf etmektir ki kesinlikle haramdır, bu tür konuşmaları terketmek de mümin için vaciptir. 3-Tamamen zararlı olan konuşmalar; bu tür konuşmaları terk etmek mümin için farzdır, imanın gereğidir. 4-Sadece faydalı olan sözler; bu tür sözlerde kişinin kendisini methetmek dolayısıyla nefsin kabarmasına sebebiyet vermek veya riya tehlikesi vardır, onun için sükut efdaldir. 5-Farz olan konuşmalar; Hakkı söylemek, Allah ın emirleri ile emretmek, yasakları ile yasaklamak ve bu farzı işlerken Allah ın rızasından başka bir amaç taşımamak. Toplumda iyilikle emreden, kötülüklerden sakındıran bir grubun daima var olması ilahi bir emirdir. Resulü Ekrem (sav) Kim iyiliği emreder, kötülüklerden nehy ederse o yeryüzünde Allah ın Resulünün ve onun kitabının halifesidir. Yine Nefsim kudret elinde olan Allah a yemin ederim ki ya iyiliği emreder, kötülüklerden men edersiniz yahut Allah(cc) hak ettiğiniz azabı üzerinize gönderir, sonra kurtulmak için Allah a yalvarırsınız da duanız kabul edilmez buyurmaktadır. u durumda beşinci grup dışındaki hallerde konuşmamak yani sukut etmek gerekir. Mayıs Resulü Ekrem(sav) Sukut hikmettir, fakat susanlar azdır Sukut ve vakarlı gördüğünüz mümine yaklaşınız, çünkü onun kalbi hikmet telkin etmektedir buyuruyor. Sukut etmek güzel huyların efendisi, âlimin ziynetidir. İbadetin derecesini yükseltir. Sukutta dil, kelimeleri kalp ise itirazları terk eder. Sukut seçkin müminlerin vasfıdır. Akletme yeteneği sukut ile gelişir. Kişinin anlayış kapasitesi sukut ile yükselir, kalp gözü sukut ile açılır, dilin isyanı sukut ile önlenir, sukut etmede dünya ve ahiret afatlarından korunmak vardır, sukut etmek iki cihanda selamettir, irfan ehli için sermayedir, sukut amellerin en efdalidir, zaman israfını önler, sukut Allah ın hikmetidir. Resulü Ekrem(sav) Sukut hikmettir, fakat susanlar azdır Sukut ve vakarlı gördüğünüz mümine yaklaşınız, çünkü onun kalbi hikmet telkin etmektedir buyuruyor. Lokman (a.s) sukut eden selamete erer, hayır söyleyen kar eder, kötü konuşan günah işler, diline hakim olmayan pişman olur buyurmaktadır. Sukut etmekte akletme vardır, vakar vardır. Fikir, zikir ve ibadet için huzur vardır. Dünyada dilin afatlarından korunmak, ahirette bunların hesabını vermekten selamet vardır. Dili kullanma konusunda insanlar üç kısımdır; 1- karda olanlar 2- selamette olanlar 3- helakta olanlar. Karda olanlar Allah ı zikredenlerdir. Selamette olanlar susarak diline sahip olanlardır. Helakta olanlar ise batıl ve boş sözlere dalanlardır. Resulu Ekrem(sav) İnsanlar ateş yüzü görmezler, ancak dilleri yüzünden görürler buyurmaktadır. Söz keramet ise sukut her beladan selamettir. Dil söylerse gönül susar. Dil susunca gönül hikmet saçar. İnsan namaz da gönlünü, halk içinde dilini korumalıdır. Nice konuşanlar pişman, sukut edenler ise her kötülükten salimdir. u konuda Süleyman (as) Söz gümüş ise sukut altındır buyuruyor. Nitekim insan söylemediği bir sözü söyleyebilir, Ancak söylediğini gizleyemez. Sözlü sataşma olsa bile, akıllı insana yaraşan sukut ederek sataşanı yaralamak olmalıdır. Çünkü bir söze dayanamayan çok söz işitir. Nice konuşmalar vardır ki insanı küçültür, ona düşman kazandırır. Nice sözler vardır ki ok gibidir, can alır, nimetleri yok eder, gönülleri yaralar, başlar kestirir, diş yarasından daha çok acı verir. Onun için sözlerin en güzeli yerinde susmaktır. ilgin olan sus- 55

56 kun olur. İnsan sukut ederek diline hakim olmazsa, dilini dudakları ile zapt edemezse, dilinin isyanını önleyemezse, dilini dışarı salarsa dili onu tutsak eder. Dünya ve ahiretini karartır vesselam. Konuyu Resulu Ekrem(sav) in bir hadis-i Şerif-i ile bağlayalım Suküt etmek ve güzel ahlak sahibi olmak ibadetin en kolayıdır. SIR SAKLAMAK Konuşmaktan ve suküt etmekten daha üstün bir meziyet vardır ki oda sır saklamaktır. Sır saklamak, gizli kalması, açıklanmaması gereken sözler veya fiillerdir. Sır kul ile Allah(c.c) arasın da, kul ile nefsi arasında, kul ile ailesi arasında, kul ile kul arasında olabilir. Kul ile Allah arasındaki sır, muhlis olanlara, arif olanlara hastır. Allah has kullarına verdiği hikmetleri avama perdelemiştir. Hikmetin kadrini ancak arif olanlar bilir. Canından aziz tutar ve kalbinde saklar. Marifet hakkın öğretmesi ile kazanılır. Marifet güneşi gönülden doğar, marifet güneşinin nuru arşa yükselir, onun için ariflerin göğüsleri sır sandığıdır. Sırların mezarıdır. İbrahim Hakkı Hz: Gönül bahrine kim daldıysa ondan hiç haber gelmez, Gel hakkı suküt et kim bilen demez, diyen bilmez. Mısralarıyla konunun mütercimi olmuştur. Kulun kendisi ile nefsi arasındaki sır kalbidir. Nefsinin mahremiyetidir. Onun için kişi içini, yoksulluğunu veya olumsuz düşünce veya davranışlarını halka anlatırsa itibarını kaybeder. Kötülüklerine halkı şahit tutmuş olur. Mevlana(Hz.) bu hususta Gidişin altının(ticaretin), mezhebin(siyasi görüşün) hakkında sakın dudağını kıpırdatma ve onlardan kimseye bahsetme tenbihatın da bulunuyor. Sırrını başkalarına söyleyen onlara kul olur. İnsanın ailesi ile kendisi arasındaki sırlar, aile mahremiyeti ile alâkalıdır. Saklanması mutlaka gereklidir. Rasulü Ekrem (sav) Aile sırlarını yayanların kıyamet ünü en kötü kişilerden sayılacağını haber vermektedir. Kul ile kul arasındaki sırlar emanettir, bunları açıklamak haramdır. Emanet edilen bir sözü başkalarına söylemek ihanettir, emanete ihanet nifak alametidir. Onun için emanet edilen sırrı açıklayan haindir. ir mecliste konuşulanlar o mecliste bulunanlar için sırdır, emanettir. u sebeple sağda solda anlatılması caiz değildir. Konuştukları anlatılan şahsa ihanettir. Anlatan için murdarlıktır. Yani konuşulanları yayan kişi murdardır. Muhakkak ki en güç olan üç şeyden birisi boş zamanı değerlendirmek, ikincisi bir derdi unutmak, üçüncüsü ise sır saklamaktır. Ancak mümine yaraşan zoru başarmaktır. Çünkü sırrını saklayan, başkalarına emanet etmeyen selamet bulur. Her kim sırrını gizlerse muradına çabuk erer. Tohum ancak üstü toprakla örtülünce, toprak içinde kalınca yeşerir, bağ olur, bostan olur. unun gibi sırrını saklayanında hacetleri yeşerir, giderilir, beklentileri gerçekleşir. Nitekim Rasulü Ekrem (sav) Hacetlerinizin husule gelmesi için sır saklama hassasından faydalanınız. Çünkü nimet sahibi olan herkese haset edilir. buyurmaktadır. Onun için sırrını açıklayan pişman olur. Sırrına sahip olan mesrur bir sultan, sırrını söyleyen kederli bir köledir. Sakın bir sırrını keşfedene ikinci sırrını söyleme. Sırrını söyleme dostuna, dostun söyler dostuna, saman doldururlar postuna demiş atalarımız. Rasulü Ekrem (sav) Kalpleriniz sırlarınızın mezarı olsun buyurmaktadır. u sebeple dostuna her şey verebilirsin. Ancak sırrını verme, çünkü iki kişinin bildiği şey sır olmaktan çıkar. ir gerçektir ki malına cimri olan alçalır, Sırrına cimri olan yükselir. Fatih Sultan Mehmet Han (Hz.) ir sırrıma sakalımın bir telinin muttali olduğunu bilsem, sakalımın her telini keserim ibaresiyle sırrın önemini ne güzel ifade ediyor. Ve gelince kader, mümin olan sukut eder. Vesselam 56 Mayıs

57 HZ. ÜSAME. ZEYD (r.anh) Salih AYDIN Peygamber (s.a.s) in, Üsame yi sevdiğine dair şöyle bir hadis rivayet edilmektedir: Şüphesiz Üsame b. Zeyd bana, insanların en sevimlisidir. Sizin iyilerinizden olmasını umuyorum. Onun hakkında iyilik tavsiyesinde bulununuz (İbnü l-esîr, a.g.e., I, 79; İbn Abdi l-err, a.g.e., I, 76). Üsame b. Zeyd b. Hârise b. Surâhîl ashabın ileri gelenlerinden biri olup, Rasûlüllah (s.a.s) ın azadlı kölesi Zeyd b. Hârise nin oğludur. Künyesi, Ebû Muhammed dir. Değişik rivayetlere göre; Ebû Zeyd, Ebû Yezîd ya da Ebû Hârice olarak da çağırılmaktaydı (İbn Abdi l-eri, el-istiâb fi Marifeti l Ashâb, Kâhire; I, 75 t.y, İbnü l-esîr, Üsdü l-gâbe f-marifeti s-sahabe I, 79) Üsame nin annesi Ümmü Eymen (ki, asıl adı ereke dir) Râsulûllah (s.a.s) ın babası Abdullah ın cariyesi ve aynı zamanda Peygamberimizin dadısı idi. Abdullah vefat edince, Rasûlüllah onu azad etti. Zeyd b. Hârise b. Surâhîl de Hz. Hatice nin kölesiydi. Hz. Hatice Peygamberimizle evlenince, Zeyd i kendisine hediye etti. Rasûlüllah (s.a.s) de onu azad edip Ümmû Eymen le evlendirdi. Üsame, işte bu evlilik sonucu dünyaya geldi (İbn Sa d, et- Tabakâtu l-kübrâ, eyrut 1957, VIII, 223; İbn Abdi I-err, a.g.e., I, 75; İbnü l Esîr, a.g.e., I, 79). Mayıs 57

58 Üsame ile Eymen, aynı anadan kardeştirler, fakat babaları ayrıdır. Üsame, islâm döneminde, muhtemelen Rasulüllah (s.a.s) ın risâletinin dördüncü yılında Mekke de doğdu. El-isâbe de kaydedildiğine göre, Hz. Muhammed (s.a.v), vefat ettigi zaman Üsame yaşlarında bulunuyordu (el-isâbe, eyrut, t.y., I, 29). Rasûlûllah (s.a.s), Üsame ve babasını çok severdi. u nedenle kendisine; Rasulüllah ın sevdiği anlamına gelen Hibbu Rasûlüllah ya da el-hibbu İbnü l-hubbi denirdi. Peygamber (s.a.s) in, Üsame yi sevdiğine dair şöyle bir hadis rivayet edilmektedir: Şüphesiz Üsame b. Zeyd bana, insanların en sevimlisidir. Sizin iyilerinizden olmasını umuyorum. Onun hakkında iyilik tavsiyesinde bulununuz (İbnü l-esîr, a.g.e., I, 79; İbn Abdi l-err, a.g.e., I, 76). Hz. Âişe den rivayet edilen şu hadise de Rasûlüllah (s.a.s) ın daha çocuk iken dahi onu ne kadar sevdiğini gösteriyor. Hz. Âişe (r.an) diyor ki; ir gün Üsame nin ayağı kapının eşiğine takılarak yere düştü ve yüzü yaralandı. Allah ın Rasûlü bana; Yüzündeki pisliği temizle dedi. en onu kirli görerek denileni yapmadım. unun üzerine Rasûlüllah (s.a.s); yüzündekileri emerek tükürmeye başladı (İbnü l-esîr, a.g.e., I, 80). Yine, Urve İbnü z-zübeyr den rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz, Üsame nin gelmesini bekleyerek Arafat tan inmeyi tehir etti. Üsame çıkıp geldiğinde, onun siyah, basık burunlu bir çocuk olduğunu gören Yemenliler, onu küçümseyerek; iz bunun yüzünden mi hapsedildik? dediler. Râvî, Yemenlilerin, Hz. Ebû ekir zamanında bu yüzden irtidat edip islâm dan çıktıklarını söyler (İbn Abdi l-err, a.g.e., I, 76). Üsame de bir çok sahâbî gibi, küçük yaştan itibaren savaşlara katılmayı arzulamıştır. Nitekim Uhud günü onbeş yaşından küçük olmasına rağmen kendi yaşıtları olan, Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Sabit, erâ b. Âzib, Arcir b. Hazm ve Üseyd b. Zühayr le beraber savaşa iştirak etmek istemiş, fakat, Rasûlûllah (s.a.s) yaşları küçük olduğu için bu isteklerini kabul etmemiş ve savaş başlamadan onları Medine ye geri göndermiştir. Hendek günü ise savaşmalarına izin verdi (İbn Hişam, es-siretü n-nebeviyye, Mısır 1955, II, 66). Üsame, Uhud savaşından sonraki tüm savaşlara katıldığı gibi, bir çok seriyyede de önemli görevler üstlenmiştir. Huneyn gazvesinde; Müslümanlar darmadağın olup sağa sola kaçışırlarken, Rasûlüllah (s.a.s) ın çevresinde sayılı birkaç sahâbî kalmıştır ki, bunlardan biri de Üsame b. Zeyd dir (İbn Sa d, a.g.e., II, 151; İbn Hişam, a.g.e., II, 443; İbnü l-esîr, el- Kâmil fi t-târîh, eyrut 1965, II, 263). Üsame nin kendisinden rivayet edildiğine göre; katıldığı seriyyelerin birinde, düşman safında Müslümanlara karşı savaşan birine karşı kılıç çekince, o sahıs; Eşhedü en lâ ilâhe illallah diyerek şehâdet getirdi. Fakat Üsame yine de onu öldürdü. Dönüşte, durumu Rasûlüllah (s.a.s) e haber verince, Allah Rasûlü, Lâ ilâhe illallah diyen birini ne diye öldürdüğünü sorar. Üsame; Ey Allah ın Rasûlü! O ölümden kurtulmak için böyle söyledi dedi. Fakat, Rasûlüllah, bu soruyu aynı şekilde defalarca sordu. Üsame, neredeyse Müslümanlığından şüpheye düşecek hale geldi. Kendi kendine; Allah a söz Üsame, Uhud savaşından sonraki tüm savaşlara katıldığı gibi, bir çok seriyyede de önemli görevler üstlenmiştir. Huneyn gazvesinde; Müslümanlar darmadağın olup sağa sola kaçışırlarken, Rasûlüllah (s.a.s) ın çevresinde sayılı birkaç sahâbî kalmıştır ki, bunlardan biri de Üsame b. (İbn Sa d, a.g.e., II, 151; İbn Hişam, a.g.e., II, 443; İbnü l-esîr, el- Kâmil fi t-târîh, eyrut 1965, II, 263). Zeyd dir 58 Mayıs

59 veriyorum, bundan böyle lâ ilâhe illallah diyen hiçbir kimseyi öldürmeyeceğim dedi (İbn Sa d, a.g.e., II,119; İbnü l Esîr, Üsüdü l Gâbe, I, 80; İbn Hişam, a.g.e., II, 622; İbnü l-esîr, el-kâmil, II, 226) İfk olayında Rasûlüllah (s.a.s) ashabından bazılarına danışarak Hz. Âişe hakkında görüşlerini öğrenmek istedi. u arada Üsame ye de düşüncesini sordu. Üsame, Hz. Âişe den övgüyle bahsederek, onu böylesi çirkin bir iftiradan tenzih etti (İbnü l-esîr, el-kâmil, II,197; İbn Hişam, a.g.e., II, 301). Rasûlüllah (s.a.s) H,11. yılda, büyük bir ordu hazırlayarak Üsame yi bu orduya kumandan tayin etti. Üsame nin komutası altında ashâbın birçok ileri gelenleri vardı. unlardan bazıları; Ebu ekir, Ömer, Ebu Ubeyde, Sa d b. Ebî Vakkas, Saîd b. Zeyd, Katâde b. en-nu mân ve Seleme b. Eslem dir. unun üzerine, halktan bazı insanlar; Peygamber, ilk muhacirlere bir çocuğu komutan tayin etti! diyerek ileri geri konuşmaya başladılar. unu duyan Rasûlüllah, çok kızdı ve minbere çıkarak cemaate şöyle seslendi: Üsame hakkındaki sözleriniz bana ulaştı. Siz onun komutanlığını tenkid ettiğiniz gibi, daha önce babasının kumandanlığını da tenkit etmiştiniz. Gerçek şu ki, o komutanlığa layıktır. Nitekim babası da komutanlığa layıktı (İbn Sa d a.g.e., II, 189, 190; el-askalânî, a.g.e., I, 29). Üsame, söz konusu ordusuyla hareket etmek üzereyken, Allah Rasûlü dâr-ı bekâya irtihal etti. unun üzerine Üsame, Medine ye geri dönerek, Rasûlüllah (s.a.s) ın yıkanması, teklif ve defnedilmesi işlerinde Hz. Ali ye yardım etti. Defin işi tamamlandıktan sonra, Üsame ordusunun başına geçerek,şam a Rasûlüllah H,11. yılda, büyük bir ordu hazırlayarak Üsame yi bu orduya kumandan tayin etti. Üsame nin komutası altında ashâbın birçok ileri gelenleri vardı. doğru hareket etti (İbn. Sa d a.g.e., II,189,190, 277, 279; el- Askalânî, a.g.e., I, 29; İbnü l-esîr, el-kâmil, II, 332). Üsame, Ebu ekir (r.a) ve Ömer (r.a) zamanında yapılan birçok savaşa iştirak etmiştir. unlardan biri, Müseylemetü l-kezzab a karşı yapılan savaştır ki, bu muharebede Halid b. Velid ile beraberdi (İbn Sa d a.g.e., IV, 316). Hz. Ömer (r.a) divan teşkilatını kurunca, Rasûlüllah (s.a.s) e yakınlık derecelerine ve savaştaki başarılarına göre, Müslümanlara ulûfe dağıtmaya başladı. u arada Üsame b. Zeyd e dört bin veya beşbin dirhem kendi oğlu Abdullah a ise ikibin dirhem verdi. Abdullah babasına Neden Üsame ye bana verdiğinden daha (s.a.s) fazla verdin? Halbuki onun katılmadığı savaşlara ben katıldım dedi. una karşı Hz. Ömer: Allah Rasûlü Üsame yi senden daha çok severdi. Üsame nin babasını da senin babandan daha fazla seviyordu diyerek oğlunu susturdu (İbn Abdi l-err, a.g.e.; İbn Sa d, a.g.e., III; 296, 297; el-askalânî, a.g.e., I, 29; İbnü l-esîr, Üsdü l Gâbe, I, 80). Üsame; Hz. Osman (r.a) ın öldürülmesiyle ortaya çıkan fitnelere bulaşmamış, Hz. Ali ye de bey at etmemiş, onunla herhangi bir savaşa katılmamıştır. u çekimserliğini; Lâ ilâhe illallah diyen bir kimseyi öldürmeyeceğine dair ettiği yeminle izah etmiştir (İbn Abdi l-err, a.g.e., I, 77; İbnü l-esîr, Üsüdil l-gâbe, I, 80). Hz. Ali ile Muaviye arasında meydana gelen çatışmalar sırasında Üsame bir süre Şam civarında bir beldede oturdu. Sonra Vadi l-kura ya geldi. ir müddet de burada oturdu, ardından Medine ye gitti ve Muaviye nin hilafetinin sonlarına doğru Curf denilen yerde vefat etti. Mayıs Vefat tarihi çeşitli rivayetlere göre, H. 54, 58, ya da 59 dur. Ebû Hüreyre, İbn Abbas, Ebû Osman et-hindî, Urve İbn Zübeyr, Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe, Ebû Vâil ve başkaları Üsame den hadis rivayet etmişlerdir (İbn Abdi l err, a.g.e., I, 77; İbnü l Esir Usdü l - Gâbe, I, 81; el- Askalâni, a.g.e., I,129). 59

60 Sinir Küpü Olmuş Anne abalar M. Emin KARAACAK Güler yüz, tebessüm ve yumuşak sözden eş dost ve arkadaş kadar, çocuklarında fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum. u sadakadan çocukları da mahrum bırakmak gerekir. Teknolojinin zirve yaptığı çağımızda günümüz insanları, birçok iş ve işlemlerini teknolojiden faydalanarak yapmaktadırlar. una rağmen iş ve işlerini yetiştiremeyen bu insanlar, günün yoğunluğunu ve işleri bitirememenin stresini akşamları evinde yaşamaktadırlar. Akşamları eve gelen bu insanlar; Öf, bittim, ölüyorum!.. gibi sözlerle duygu yoğunluklarını ifade etmektedirler. Zihinsel olarak yorgun olan bu insanlar, ister istemez duygu yoğunluğu da fazla yaşayacaklarından en küçük olumsuzluklarda sinir patlaması yaşayacaklardır. Günümüz insanları eskisi gibi bağ bahçede kazma kürekle çalışmadıkları için, bedenen yorgun olmasalar da zihnen yorgun oldukları gerçek. İnsanlar zihinsel yorgunluklarında duygu yoğunluklarını fazla yaşadıkları da bir gerçek. Ancak şu da bir gerçek ki; evlerde aile bireylerinin deşarj olma ya da tepki verme adına birbirlerine bağırabilecekleri haklılığını da ortaya koymamaktadır. 60 Mayıs

61 Evlerde aile bireyleri birbirlerine karşı en küçük şeylere tahammülleri yok. Özellikle anne babalar, çocukların en küçük yaramazlıklarına karşı tahammülün te si kalmıyor. Evler sanki sükûnet yeri değil de birbirlerine bağırma yeri olmuş, herkes yorgunluktan birbirine bağırmaktadır. Akşamları işten eve gelen babalar; çocukların en küçük seslerine ya da annenin azıcık çocuklarla ilgilen sözüne, kıyameti koparmaktadırlar. Anneler de sinirli bir şekilde babalara, çocuklarla iki dakika ilgilen dedik kıyameti koparıyorsun; akşama kadar ben nasıl tahammül ediyorum diyebilmektedirler. Doğru, anneler çocuklarına tahammül ediyorlar; ancak onlarında çocukların en küçük yaramazlıklarına karşı sinirlenmektedirler. Anne babalar sanki sinir küpü olmuş patlamaya hazır birer bomba gibidirler. Aile bireyleri birbirlerine karşı en küçük anlayış ve sabır gösterememektedirler. Evde herkes birbirine bağırmakta ve en küçük bir olumsuzluklarda herkes birbirine patlamaktadır. Üzüm üzüme baka baka kararır. atasözünde olduğu gibi anne babalar sinir küpü olunca çocuklarda ister istemez sinir küpü olacaktır. abasına bir şey anlatmaya çalışan kardeşine ablası: Kulağımın dibinde bağırıp durma ya! diye tepki veriyor. Kardeşine tepkisini nedenini soran babaya abla: Okulda zaten kafam şişiyor. Sınıflar olmuş kırkar kişi, sınıf susmuyor hoca susturmak için bağırıyor Anne babalar gerçektende sinirliler mi? Anne babalar, duygu yoğunluklarında çocuklarına karşı göstermedikleri anlayış ve sabrı, eş, dost ve arkadaş çevresine fazlasıyla gösterebilmektedirler. Anne babalar, çocukların en küçük olumsuzluklarına karşı bayramlık ağızlarına açarlarken; dost ve arkadaşlarına karşı daha anlayışlı ve daha sabırlıdırlar. Arkadaş çevresine; Estağfirullah, önemli değil, ne demek, hay hay! diye karşılık verilirken; çocuklardan gelen sıkıntılara karşı; en san kaç defa söyledim, ne anlamaz çocuksun! gibi ifadelerle karşılık verilmektedir. İş yerinde alçak gönüllü ve mütevazı olan olana bir baba, akşam eve gelince aynı anlayışı ve mütevazılığı eş ve çocuklarına karşı gösteremez. Telefonda arkadaşlarına kurduğu o güzel cümleleri eş ve çocuklarına karşı kuramaz. aşka bir ifadeyle babalar, eşi ve çocuklarına gösterdiği sinirlilik ve umursamazlığı arkadaş çevresine gösteremez. Çünkü eşine ve çocuklarına davrandığı gibi davrandığı takdirde sonucun ne olacağını çok iyi bilmektedirler. Annelerde iş güç, ev işi, mutfak derken yoğun bir koşturmanın ardından onlarda yorgun düşmektedirler. Yorgunluğa okuldan dönen çocukların dertleriyle ilgilenmek ve onların arkalarını toplamak da eklenince anneler iyiden iyiye çileden çıkmaktadırlar. Çocukların ilgi ve isteklerine karşı kimseyi çekemeyecek kadar yorgun olan bu anneler, aynı geribildirimleri onlarda konu komşu ve arkadaş çevresine verememektedirler. Akşamları işten eve gelen babalar; çocukların en küçük seslerine ya da annenin azıcık çocuklarla ilgilen sözüne, kıyameti koparmaktadırlar. Anneler de sinirli bir şekilde babalara, çocuklarla iki dakika ilgilen dedik kıyameti koparıyorsun; akşama kadar ben nasıl tahammül ediyorum diyebilmektedirler. Mayıs 61

62 62 Anneler yorgunda olsalar konu komşu ya da arkadaş çevresiyle konuşurken acım, abla, ablam diye konuşurlarken, çocuklarına karşı en küçük sevgi ifade eden yumuşak cümle kuramazlar. Akşama kadar en güzel kelimeleri yumuşak bir şekilde arkadaşlarını kurmakta cömert davranan anne babalar; akşam evde çocuklarına bir o kadar cimrilik yaparlar. Akşama kadar yumuşak söz söylemekten yorulan birçok anne baba, çocukların ilgi ve alaka isteğine karşı verdikleri olumsuz geribildirimlerle çocukların isteklerine pişman ederler. Yorgunluktan elini kaldıracak hali olmayan bu anneler, kapısını çalan arkadaşını en güzel şekilde karşılamakta ve Ay ne iyi etinde de geldin, gel biraz laflayalım! diyebilmektedirler. Ya da arkadaşının bir yere gitme davetini geri çevirmemek şöyle dursun seve seve gidebileceği en güzel şekilde ifade etmektedirler. Aynı durumda bir bardak su isteyen çocuklara aynı güzel ifadeler verilir mi onun yorumunu da size bırakıyorum. Hz. Musa (a.s) a yumuşak söz söylemesini Ey Musa! Firavun a karşı yumuşak söz söyle, ona yumuşaklık göster! (Tâhâ,44) isteyen Rabbimiz, eğitimleri konusunda anne babanın elinde birer emanet olan çocuklarla konuşurken ve onları eğitirken de yumuşak söz söylenmesi gerekmez mi? Sonuç olarak Müslüman a; güler yüz göstermek (Müslim, irr,144) tebessüm etmek (Tirmizi; irr,36) ve yumuşak ve güzel söz söylemek (uhârî, Edeb,34) sadakadır. Güler yüz, tebessüm ve yumuşak sözden eş dost ve arkadaş kadar, çocuklarında fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum. u sadakadan çocukları da mahrum bırakmak gerekir. Sinirli Anne abaların ir Derdi Olsun! Yavuz ahadıroğlu bir röportajında söyle anlatıyor: ir gün Necip Fazıl a dayanamadım sordum Niye bu kadar öfkelisiniz? Yine öfkelice Öfkeli miyim? diye tepki gösterdi ben ısrar edince Sen değil misin? diye sordu. Hayır deyince bana şöyle cevap verdi: Senin keyfin var, benim derdim var! dedi. İşte zaman zaman kendimi öfkeli bulunca diyorum benimde derdim olmaya başladı. (Çocuk ve Aile Eğitimi-3, Nev Yayınları, S;49) Evet derdimiz olsun; ancak bu dert, çocuğu fıtrat üzerine yetiştirip yetiştirememenin derdi olsun. Derdimiz olsun; Rabbimiz tarafından emanet verilen bu çocukları hayırlı evlat olarak yetiştirip yetiştirememenin derdi olsun. Derdimiz olsun; ahirette bu çocukların davacı değil şefaatçi yetiştirip yetiştirememenin derdi olsun. Derdimiz olsun; derdimiz Rabbimizin hoşnut olacağı ve olduğu evlatlar yetiştirip yetiştirememenin derdi olsun. Derdimiz olsun; derdimiz Annelerin ayakları Spot altındaki Alanı cenneti (Nesâî, Cihad,6) kazanamama ve çocuklara kazandıramamanın derdi olsun. Derdimiz büyük; ancak derdimizi unuttuk kendimizi ve çocuklarımızı yaramazlık gibi farklı dertlerle dertlendiriyoruz. Çocukların yaramazlıklarını dert edip onların ruhunu inciterek bağırıp çağırma ve tokatlar, anne baba için bir kayıptır. Çünkü kazanacak olanda kaybedecek olanda anne babalardır. Her bağırıp çağırma ve tokadın anne babanın sevecenliğin yitirdiği bir gerçektir. Anne babalar her sinirlenişte çocuklarını evlatlıktan uzak görecekleri gibi çocuklarda anne babalarını ebeveynlikten uzak göreceklerdir. Her ne kadar sinirli iken duygu yoğunluğunu fazlada yaşasak dilimizi yumuşak sözlere alıştırmalıyız. Çünkü sinirlenince çocuklara bağırıp çağırmak, hakaret etmek, tokat atmak çocukla anne baba arasındaki bağı zayıflatacağından buna da en çokta sevinenin şeytan olacağını unutmamak gerekir. Onun için içindir ki; çocukların yaramazlıklarını ve sıkıntılılarını dert edip bayramlık Mayıs

63 ağzımızı açmadan ya da elimizi kaldırmadan önce iyice düşünmek gerekir: Ebeveynliğin bir cihat olduğunu, cihadında sabır gerektirdiğini, Rabbimizin de sabredenlerle beraber olacağını, Ne ekersen onu biçersin misali, çocukların sıkıntılarına sabrederek onlarında anne babalarının yaşlılıklarında sıkıntılarına sabredeceğini, Peki ne yapmak gerekir? 1. Öncelikle aile bireyleri sinirliliğin nedeni üzerinde durmaları gerekir. Teşhis doğru olursa tedavide doğru olacaktır. 2. Sinirliliği artıracağı için çocukları, yaramazlıkları ve olumsuzluklarıyla değil; ilerde Kur an okuyan, duan eden, hayır hasenat yapan bir kimse imiş gibi hayal edilmeli. Hastalandığında ilk hal ve hatırını soranın, tedavisi için koşturacak kişinin çocuklarının olacağını, Her ne kadar uzaklarda da yaşasalar; kimsenin halini hatırını sormadığı zamanlarda hatırını soracak, bayram ve seyranlarda elini öpmek için gelecek ilk kişinin olacağını, Ölüm haberini alınca en çok üzülecek olanın ve anne babaya son görevini yapmak için çırpınan kişinin olacağını, Kabirde de dahi seni unutmayacak arkandan sadakalar verip ve her namaz sonrası seccadesinin başında hayır dualar yaparak seni yalnız bırakmayacak kişinin olacağını, Öldükten sonra amel defterini kapattırmayacak kişinin de bu çocukların olacağını UNUTMAMAK GEREKİR. Öldükten sonra amel defterini kapattırmayacak kişinin de bu çocukların olacağını UNUTMAMAK GEREKİR. 3. Çocuk eğitimi sabır işidir. Onun için bağırarak ve döverek çocuk yetiştirilemeyeceğine göre çocukların olumsuz tavırlarına karşı sabırlı ve anlayışlı olmalı. 4. Eve gelen konu komşunun çocuğuna gösterilen anlayış ve sabrın aynısı, anne babalar kendi çocuklarına da göstermeli. 5. Anne babalar kendilerinin ve çocukların ahlakını bozacak kötü arkadaş ve olumsuz çevreden uzak tutmalı. 6. Çocukların ahlakını bozacağı için özellikle sinirlilik hallerinde beddualardan kaçınmalı. Dua edilecekse de bu her zaman hayır dua olmalı. unların yanında: 7. Çocuklara karşı sinirlenildiği zaman dili tesbihata alıştırmalı. Özellikle La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim demeye. Geçmediği takdirde Ayetel Kürsi yi okumaya. Yalnız bunları okurken de sinirli şekilde değil de Rabbimizden yardım isteyerek ve yavaş yayaş okunmalıdır. 8. Sinirlilik hala geçmediği takdirde ise çocukların yanında çıkarak başka bir odaya geçilmeli, gerekirse odanın kapısı kapatarak rahatlama adına sessizce de olsa iki damla gözyaşı dökülmelidir. Mayıs 63

64 ALLAHÜ TEÂLÂ NIN SALTANATI İmam Gazali ( Kimyâ-i Saâdet) Allahü Teâlâ nın zâtının var olduğu, sıfatları, nasıl ve ne gibi sorulardan münezzeh ve mukaddes olduğu, bir yerde olmaktan münezzeh olduğu, hepsinin anahtarı insanın kendi nefsini tanımak olduğu anlaşılınca, bilmekten, tanımaktan bir kısım kalmış oluyor. Meleklere iş vermesi, meleklerin onun emrine uyması, melekler vasıtasiyle işlerin olması, gökten yere emir göndermesi, göklerin ve yıldızların hareketi, yerde olanların işlerinin göklere bağlı olması, rızıklar anahtarının göğe havale edilmesi nasıl oluyor? diye sorulması mümkün olan sorulardandır. Allahü Teâlâ yı tanımakta, bu mühim bir bahistir. una Mârifet-i ef âl, yâni fiilleri tanıma denir. undan öncekilere, Mârifet-i zât ve mârifet-i sıfat denildiği gibi... unun anahtarı da, kendini tanımaktır. Kendi memleketindeki padişahlığını nasıl yürüttüğünü bilmezsen, kâinatın padişahının hükmünü yürüttüğünü nasıl bilmek istersin? Önce kendini tanı ve bir işine dikkat et. Meselâ kâğıt üzerine ismillah yazmak istediğin zaman, önce arzu ve istek meydana gelir, sonra kalbinde bir hareket ve kımıldama duyulur. u etten olan yürek ki, sol taraftadır. Ondan bir cism-i lâtif hareket eder ve beyne gider. u cism-i lâtife tabibler, ruh diyorlar. His ve hareket kuvvetlerini taşımaktadır. Hayvanlarda olan ruh ise daha başkadır. u ruh ölebilir. izim kalb dediğimiz ruh ise, hayvanlarda yoktur. Asla ölmez. Çünkü o, Allahü Teâlâ yı bilme, anlama yeridir. u ruh beyne ulaşınca, ismillâh ın sureti hayâl kuvvetinin yeri olan beynin birinci odasında (merkezinde) meydana gelmiş olur. eyinden çıkan sinirler her tarafa dağılır. Parmaklarının ucunda iplik gibi düğümlenir. eyinden bu sinirlere uyarma verilir. Zayıf, kuru olanların kollarında sinirler görülebilir. Sonra sinirler kımıldanır, parmakların uçlan hareket eder ve sonra da parmaklar kalemi harekete geçirir. Kalem de mürekkebi harekete geçirir. öylece hislerin yardımıyla hayâl hazinesinde olan ismillâh ın suretine uygun olarak esmele kâğıtta meydana gelir. unda bilhassa gözün yardımı çoktur. u işin başlangıcında sende bir istek meydana geldiği gibi, her işin evvelinde Allahü Teâlâ nın sıfatlarından bir sıfat vardır; buna-irâde denir. 64 Mayıs

65 u irâdenin ilk eseri, kalbinde meydana geldiği ve sonra diğer yerlere ulaştığı gibi; Allahü Teâlâ nın irâdesinin eseri de önce Arş ta meydana gelir, sonra diğer yerlere ulaşır, uhar gibi bir cism-i lâtîf kalb damarlarıyla bu eseri beyne ulaştırdığı gibi ki bu cisme ruh derler, Allahü Teâlâ nm lâtif bir cevheri de o eseri Arş a-ulaştırır; Arş tan da, Kürsi ye ulaştırır. u cevhere melek denir, ruh denir ve Rûhu l-kudüs denir. Kalbin eserinin beyne ulaşması, beynin kalbin tesiri [etkisi] ve tasarrufu altında olması gibi, irâde eseri önce Allahü Teâlâ dan Kürsi ye ulaşır; Kürsî ise Arş ın altındadır. Senin fiilin ve muradın olan esmele nin sureti, beynin birinci odasında meydana geldiği ve yaptığı iş buna uygun olarak ortaya çıktığı gibi, kâinatta meydana gelecek her şeyin sureti, önce Levh-i Mahfûz a nakşedilir. eynindeki lâtif kuvvetin sinirleri, sinirlerin eli ve parmakları, parmakların da kalemi hareket ettirdiği gibi, Arş ın ve Kürsî nin üzerinde müvekkel olan [orada iş gören] lâtif cevherler, gökleri ve yıldızlan hareket ettirir. eyin kuvveti vücut kirişlerini [veterleri], kasları ve parmak sinirlerini harekete getirdiği gibi, melek denen bu lâtif cevherler, yıldızlar ve onların şuaları vasıtasiyle süfli olan âleme gelir ve oradaki dört unsuru harekete geçirir. u dört şey sıcaklık, nemlilik, soğukluk ve kuruluktur. Mürekkep kalemini, esmele meydana gelecek şekilde kaydırıp durdurduğu gibi, bu sıcaklık ve soğukluk, suyu, toprağı ve bu dört unsuru harekete geçirir. Kâğıdın mürekkebi kabul etmesi, mürekkebin bazı yerde dağınık, bazı yerde toplu olması gibi, yaşlılık, nemlilik bu dört unsura şekil verir. Kuruluk bu şekilleri bozmaktan korur. Eğer yaşlılık olmasaydı, kat iyyen şekil olmazdı. Kuruluk olmasaydı, şekiller bozulurdu. Gözün yardımıyla kalemin işini tamamlaması, hareketini bitirmesiyle hayâl hazinesinde olana uygun olarak esmele nin yazılması gibi, meleklerin yardımıyla sıcaklık ve soğukluğun bu unsurları hareket ettirip, hayvan, bitki ve diğerleri bu dünyada, Levh-i Mahfûz -da olduğu şekilde meydana gelir. edende bütün işler önce kalbde zahir olduğu ve sonra bütün azalara dağıldığı gibi, madde alemindeki işler de evvelâ Arş ta meydana gelir ve Arş tan bütün madde âlemine ulaşır. u hususiyeti evvelâ kalbin kabul edip, diğerlerinin ondan aşağı olması ve kalbde bir yer isnad Mayıs edip, Orada mesken kurmuşsun düşüncesi gibi, Allahü Teâlâ nm her şeye galibiyeti Arş vasıtasiyledir. unun için yeri orasıdır zannederler. Kalbine galib olup, işlerin doğru olduğu ve böylece bütün beden memleketini güzel idare ettiğin gibi, Allahü Teâlâ Arş ın yaratılmasında Arş a galib olup, Arş ı doğrulttu. Karar kıldı. Memleketin düzeni yapılmış oldu. ahusus âyet-i kerîme böyle geldi: Arş ı istilâ edip, her şeyi hükmü altına aldı. ütün işleri idare ediyor... (1). il ki, bunların hepsi doğrudur. asiret sahiplerine açık keşiflerle bildirilmektedir. unu da Allahü Teâla, Âdem i [Adem in hakikatini, ruhunu] kendi suretinde yarattı» (2), hadîs-i şerifinin hakikati ile bildirmişlerdir. Muhakkak bilmelisin ki, padişahı ve padişahlığı padişahlardan başkası bilmez. Eğer böyle olmasaydı, sana onun memleketinde padişahlık verilirdi. Allahü Teâlâ nın mülkünden ve padişahlığından sana bir parça verilmiş olurdu; o zaman âlemlerin sahibini tanıyamazdın. O hâlde senin için yaratılmış olan padişahlığa şükret. Sana padişahlık ve kendi memleketine benzeyen bir memleket verdi. Kalbini Arş eyledi. Kalbin menba ı olan hayvani ruhunu İsrafil, beynini Kürsi, hayâl hazineni Levh-i Mahfuz, göz, kulak ve bütün duygularını ayrı ayrı birer melek; sinir sisteminin merkezi olan beyinciğini de gökler ve yıldızlar gibi yarattı. Parmağını, kalemi ve mürekkebi senin emrine verdi. Seni tek ve nasıl olduğu belli olmayan şekilde yarattı ve hepsine padişah eyledi. Sonra da sana, Sakın! Kendinden ve padişahlığından gafil olma ki, yaratandan da gafil olmayasın» buyurdu. Elbette Allahü Teâla Âdem i kendi suretinde yarattı. O hâlde, ey insan! Nefsini bil ve Rabbini tanı... Kaynaklar (1) Yûnus: 3 (2) H. İsti zân, 1; M. lrr, 115. Cennet, 28.tAllahü Teâlâ nın zâtının var olduğu, sıfatları, nasıl ve ne gibi sorulardan münezzeh ve mukaddes olduğu, bir yerde olmaktan münezzeh olduğu, hepsinin anahtarı insanın kendi nefsini tanımak olduğu anlaşılınca, bilmekten, tanımaktan bir kısım kalmış oluyor. Meleklere iş vermesi, meleklerin onun emrine uyması, melekler vasıtasiyle işlerin olması, gökten yere emir göndermesi, göklerin ve yıldızların hareketi, yerde olanların işlerinin göklere bağlı olması, rızıklar anahtarının göğe havale edilmesi nasıl oluyor? diye sorulması mümkün olan sorulardandır. 65

66 Orucu ozan ve ozmayan Şeyler Kasden yeyip içmek ve oruca aykırı olan işleri yapmak orucu bozar. u işlerin bir kısmı yalnız kazayı ve bir kısmı da hem kaza, hem de keffareti gerektirir. unlar açıklanacaktır. Oruçlu bulunduğunu hatırladığı halde, kokladığı bir uhurun = Kokunun dumanı içine gitse veya bir sineği tutup yutsa, orucu bozulur. öyle bozulan bir orucu kaza etmek gerekir. Unutarak bir şey yemek ve içmek veya cinsel ilişkide bulunmak orucu bozmaz. u hususta farz, vacib ve nafile oruçlar arasında bir fark yoktur. Çünkü unutma ve yanılma ile yapılan işler bağışlanmıştır. (Malikîlere göre, bunların her biri ile farz olan oruç bozulur, kazası gerekir. Çünkü orucun rüknü olan imsak kaybolmuştur.) Yanılarak yemek yiyen bir oruçluya raslanınca, bakılır: Eğer oruç tutmaya güçlü görülüyorsa, ona oruçlu olduğunu hatırlatmamak, tercih edilen görüşe göre, harama yakın mekruhtur. Fakat çok yaşlı ve zayıf kimse olunca, diğer ibadetleri sağlam yapabilmesi için, ona hatırlatılmaz. Uykuya dalmış bir kimseyi, vakti geçmeden namaz kılmak için uyandırmak da bir görev- 66 Mayıs

67 dir. Uyuyan özürlü sayılır; fakat uyandırmayan özürlü sayılmayacağı için günah işlemiş olur. Uyku halinde bir şey yeyip içmek orucu bozar. u yanılma işi gibi sayılmaz. Oruçlu olduğu halde yemek yiyen kimseye: Sen oruçlusun denildiği halde, hiç aldırış etmeyerek yemesine devam etse, sahih olan görüşe göre, orucu bozulur ve ona kaza gerekir. Hata yolu ile yeyip içmek de orucu bozar. unun için, oruçlu olduğunu bildiği halde bir kimse, kasıd olmaksızın hata ile bir şey yeyip içse, abdest alırken boğazından aşağı su kaçsa veya ağzına yağmur ve kar daneleri düşüp midesine doğru gitse orucu bozulur ve üzerine kaza gerekir. Fakat oruçlu olduğu hatırında yoksa, bunlardan dolayı orucu bozulmaz. Ağza su verip çalkaladıktan sonra ağızda kalan yaşlığın tükrükle beraber yutulması orucu bozmaz. Yine insanın baş kısmından burnuna inen akıntıyı kasden içeri çekip yutması da orucu bozmaz. Dişlerin arasından çıkan kan boğaza gidecek olsa, bakılır: Eğer az olur da içeriye geçmezse, orucu bozmaz. Çünkü adet gereği bundan korunmak mümkün değildir. Çok olmakla beraber çoğunluğu tükürük teşkil ediyorsa, hüküm yine böyledir. Fakat çoğunluğu kan olur ve tadı duyurulur bir halde veya kanla tükürük eşit bulunursa, yutulunca oruç bozulur. Çıkarılan diş için de bu haller geçerlidir. Ağızdan dışarı çeneye doğru iplik halinde sarkan ve ağızdan kopup ayrılmayan ağız salyasını içeriye çekip yutmak da orucu bozmaz. Çünkü bu halde henüz ağızdan çıkmamış sayılır. unun gibi, herhangi bir sebeble ağızdan çıkıp yine ağıza girerek boğaza giden bir su ile de oruç bozulmaz. Kişinin konuşmakdan veya başka bir sebebden dolayı tükrükle ıslanmış dudaklarını emmesi, orucunu bozmaz. Çünkü bunda bir zaruret vardır. Göz yaşı veya yüz teri ağıza girecek olsa, bakılır: Eğer bir ve iki damla gibi az bir şey ise, orucu bozmaz. Çünkü bundan kaçınmak mümkün değildir. Fakat tuzluluğu bütün ağız içinde duyulacak derecede fazla olup da oruç hatırda iken yutulacak olsa, orucu bozar. Yenilmesi kasdedilmeyen ve kendisinden kaçınılması mümkün olmayan bir şeyin içeriye gitmesi orucu bozmaz. Onun için, ilaç olarak ağrıyan dişe konulan karanfilin tadı tükrükle boğaza kaçarsa, havada dağılan bir duman ve toz-topraktan, öğütülen veya tokmakla döğülen şeylerden kalkan toz, orucu bozmaz. Uçan bir sineğin boğaza kaçması da böyledir. Fakat dişe ilaç olarak konulan bir nesnenin mesela karanfilin yutulması orucu bozar. Yine, oruçlu bulunduğunu hatırladığı halde, kokladığı bir uhurun = Kokunun dumanı içine gitse veya bir sineği tutup yutsa, orucu bozulur. öyle bozulan bir orucu kaza etmek gerekir. Renk veren bir iplik parçasını defalarca ağıza alıp çıkarmak orucu bozmaz. Fakat oruçlu olduğunu hatırlayan kimse, ağzına aldığı herhangi bir renkteki ipliğin tükrüğünü yutacak olsa, orucu bozulur. Dişlerin arasında kalmış olan bir yemek kırıntısı yutulsa, bakılır: Eğer az bir şey ise, orucu bozmaz: fakat çok olursa bozar. Nohut tanesinden küçük olan şey azdır, nohut danesi kadar olan şey de çoktur. u bir ölçüdür. Dişlerin arasında kalan susam veya buğday danesi gibi pek az bir şeyi yutmak orucu bozmaz. Fakat böyle bir şey dışardan alınıp yutulsa, orucu bozar. u halde, tercih edilen görüşe göre, keffaret de gerekir. Mayıs 67

68 Dişlerin arasında kalan susam veya buğday danesi gibi pek az bir şeyi yutmak orucu bozmaz. Fakat böyle bir şey dışardan alınıp yutulsa, orucu bozar. u halde, tercih edilen görüşe göre, keffaret de gerekir. Ancak böyle pek az bir şey ağıza alınıp çiğnense oruca zarar vermez. Çünkü bu ağız içinde dağılır bir zerre haline gelir. Ancak bunun tadı boğaza giderse oruç bozulur. Nohut büyüklüğünden az olup dişler arasında kalan bir şey, ağızdan çıkarılıp sonra yenirse orucu bozar. Ancak sahih olan görüşe göre keffaret gerekmez. Çünkü böyle bir şeyi yemek, olağan dışı bir iştir. ir kusuntu, kendiliğinden gelince bakılır: Eğer ağız dolusu olmayıp içeriye dönerse, ittifakla orucu bozmaz. Fakat içeriye döndürülürse, İmam Muhammed e göre orucu bozar. Çünkü imsak kaybolmuştur, İmam Ebû Yusuf a göre bozmaz; çünkü bu az olduğu için abdesti bozmadığı gibi, orucu da bozmaz. Fakat bu kusuntu ağız dolusu olup kendi başına içeriye dönecek olsa, İmam Ebû Yusuf a göre orucu bozar. Çünkü bu, taharete engeldir, İmam Muhammed e göre bozmaz; çünkü imsak kasden terkedilmiş değildir. Ancak böyle bir kusuntu kısmen veya tamamen sahibi tarafından geriye çevrilirse, ittifakla orucu bozar. ir kusuntu, sahibi tarafından kasden getirilince bakılır: Eğer ağız dolusu ise, ittifakla orucu bozar. Çünkü bu hal, hem taharete, hem de imsake engeldir. u halde, içeriye az çok bir şey dönüp gider. unun için orucun kazası gerekir. Fakat ağız dolusundan az olup da kendi başına geri dönerse, İmam Muhammed e göre, orucu bozar. Çünkü bu imsake engeldir, İmam Ebû Yusuf a göre bozmaz; çünkü az olduğundan taharete engel değildir. u kusuntu, içeriye çevrildiği takdirde, hem İmam Muhammed, hem de İmam Ebû Yusuf dan bir rivayete göre, orucu bozar, İmam Ebû Yusuf dan diğer bir rivayete göre ise, bozmaz. Yalnız yapışmak, öpmek ve oynamakla oruç bozulmayacağı gibi, yalnız bakmak ve düşünmek sonucu olarak inzal olmakla da bozulmaz. unun için bir kimsenin zevcesini öpüp okşaması ile onun orucu bozulmaz. Yine, zevcesinin veya başkasının yüzüne veya herhangi bir uzvuna tekrar suretinde olsa dahi, bakması ile ve bakışından veya bunları düşünüşünden dolayı şehvetle akıntı olması ile de orucu bozulmaz. İki yoldan başka herhangi bir uzva yapılacak temas sonunda inzal olmazsa, oruç bozulmaz. Fakat inzal olunca oruç bozulur ve yalnız kaza gerekir. El ile meni getirmek veya hayvan ve ölüye temasla olan inzal da böyledir. Zevcesinin sıcaklığını duymayacak şekilde elbisesi üstünden tutmakla inzal olsa orucu bozulmaz, sıcaklığını duymuşsa bozulur. Yine, bir kadın kocasını, inzal oluncaya kadar tutsa, kocasının orucu bozulmaz. Fakat bu tutması, kocasının teklifi üzerine ise, bu durumda orucunun bozulup bozulmamasında ihtilaf vardır. ir erkek zevcesini veya bir kadın kocasını öpüp de erkekden meni, kadından bir yaşlık belirse, bunların orucu bozulmuş olur, bundan dolayı da kaza gerekir. Kadın bu öpme sonunda bir yaşlık değil de, bir lezzet duyacak olsa, İmam Ebû Yusufa göre orucu bozulur, İmam Muhammed e göre bozulmaz. Oruçlu olan kimse, büyük abdest temizliği yaparken, içeriye su geçmemesi için nefes alıp vermemelidir. u temizlik üzerinde aşırı gidilir de, su hukne yerine kadar ulaşırsa, orucu bozar. Hukne (lâvman için kullanılan) bir ilaçtır. unu kullanmaya İhtikan denir. Hukne için kullanılan özel alete de Mıhkane Oruçlu olan kimse, büyük abdest temizliği yaparken, içeriye su geçmemesi için nefes alıp vermemelidir. u temizlik üzerinde aşırı gidilir de, su hukne yerine kadar ulaşırsa, orucu bozar. 68 Mayıs

69 = Şırınga denir. u şırınganın ucu, aşağıdan (makaddan) nereye kadar yetişirse, oraya varacak kadar yapılacak bir istinca orucu bozar. öyle bir istinca da pek az yapılabilir. Zaten bunun yapılması sağlığa zararlıdır. İhtikan (şırınga yapmak), buruna ilaç akıtmak, kulağa yağ damlatmak orucu bozar ve kazayı gerektirir. Fakat kulağa giren su, orucu bozmadığı gibi, kulağa dökülen su da, tercih edilen görüşe göre orucu bozmaz. unun gibi, üzerinde kulak kiri bulunan bir karıştırıcının kulağa birkaç defa sokulup çıkarılması ile de oruç bozulmaz. (İmam Şafiîye göre bozar.) Erkeğin tenasül aletine damlatılan su veya yağ, mesaneye kadar gitse bile, İmamı Azam ile İmam Muhammed e göre orucu bozmaz. Fakat mesaneye kadar gitmeyip de tenasül organı içinde kalırsa, ittifakla bozmaz. Su veya yağ ile ıslanmış bir parmağın ön veya arka tarafa sokulması, oruç hatırlanması halinde olursa orucu bozar. Unutma halinde ise, bozmaz. Kuru bir parmağın sokulması, her iki halde de orucu bozmaz. İnsanın derisinden içeriye sızan şeyler orucu bozmaz. unun için vücuda sürülen bir yağ veya yıkanılıp içeriye soğukluğu geçen bir su, orucu bozmaz. Yine, göze dökülen bir ilaç orucu bozmaz, boğazda duyulsa bile... Göze sürülen bir sürme de böyledir, izi ve rengi tükürükte görülse de... Çünkü bunların öyle içeriye geçmesi derideki emişlerledir. Oruçlunun kendi işi olarak ağzından başka, vücudunun herhangi bir kısmından içine tamamen sokulup kaybolan veya başkası tarafından sokulup vücuda yarar sağlayan herhangi bir şey orucu bozar. u hususta içeriye giden şeye bakılır, gittiği yola bakılmaz. undan dolayı bir kimsenin başkası tarafından herhangi bir uzvuna saplanıp vücutta kaybolan odun ve demir benzeri bir şey orucu bozar. Fakat böyle bir şeyin bir ucu dışarda kalmış olursa, orucu bozmaz. ir parçası içeriye sokulmuş olan bir süngü veya bir odun parçası gibi... Mayıs Yine, göze dökülen bir ilaç orucu bozmaz, boğazda duyulsa bile... Göze sürülen bir sürme de böyledir, izi ve rengi tükürükte görülse de... Yine, iç boşluğa veya dimağa kadar uzayan derin bir yaraya konulan yaş bir ilaç, içeriye veya dimağa kadar geçince orucu bozar, kazayı gerektirir. u mesele, İmam Serahsinin Mebsut adlı kitabındaki açıklamasına bakılırsa, İmamı Azam a göredir. u esas üzerine denilir ki, Ramazanda gündüz vakti vücuda yapılan iğne de orucu bozar ve kazayı gerektirir. Çünkü bu, hem oruçlunun rızası ie yapılmakta, hem de vücudun yararına yapılmış bulunmakladır. İğne aracılığı ile vücudda bir yol açılıyor ve böylece ilaç tam vücudun içine akıtılmış oluyor. Artık bu şekilde ilacın içeriye girmesi, suyun deriden emilerek içeriye geçmesi gibi değildir. undan dolayı açık bir ihtiyaç veya zaruret bulunmayınca, iğneler iftardan sonra yapılmalıdır. İhtiyata uygun olan budur. Hatta bir görüşe göre, başkası tarafından sokulup vücudun içinde kaybolan demir parçası gibi bir şey, vücudun yararına olmadığı halde, yine orucu bozar. İki imama gelince, bunlara göre bir şey, tabiî yoldan içeriye gitmedikçe oruç bozulmaz. Çünkü oruç; Yaratılışta bir yol ve kanal olan bir uzuvdan (organdan) bir şeyi içeriye sokmaktan kendini tutmaktır. iz böyle bir imsak ile emrolunmuşuz. u hususta geçici olan yol ve kanallara itibar edilmez. unun için dışardan bir yaraya konulan ilaç, boşluğa kadar gitse de, orucu bozmaz. Vücudun derisini yırtarak içeriye gidip kaybolan bir demir, bir kurşun parçası hakkında da hüküm böyledir. una göre iğne ile de orucun bozulmaması gerekir. Evvelce, fetvahane tarafından da bu yolda fetva verilmişti. Fakat daima ihtiyat yolunun gözetilmesi iyidir. aştaki veya karındaki bir yaraya konulup yaranın ıslaklığı ile dimağa veya boşluğa gitmeyen bir ilaçtan ittifakla oruç bozulmaz. Fakat böyle bir yaraya konulup dimağa veya ileriye gidip gilmediğinden şübhe edilen sıvı bir ilaç, İmamı Azam a göre orucu bozar. Çünkü böyle bir ilaç adet bakımından içeriye geçer, iki imama göre, bununla oruç bozulmuş olmaz. Çünkü böyle şübhe ile oruç bozulamayacağı gibi, tabiî olmayan bir yoldan içeri giren bir ilaç ile de oruç bozulmaz. 69

70 II. Mehmet i Fatih Yapan Âlim Musa KARACA 29 Mayıs ta İstanbul un Fethinin 562. yılını kutlayacağız. 29 Mayıs 1453 te İstanbul, Fatih Sultan Mehmet tarafından zorlu bir mücadele sonucunda fethedildi. Fetih, Osmanlı İmparatorluğunda kuruluş dönemini tamamlayıp yükselme dönemini başlatırken dünya tarihi açısından ise Orta Çağ ın sonu, Yeni Çağ ın başlangıcı kabul edilmiştir. u şanlı fetihle ilgili bilgileri bu satırlara sığdırmak mümkün değil ancak fethin yıl dönümü münasebetiyle bu ay mutlaka bu konuyla ilgili bir kitap veya detaylı yazı okumanızı öneririm. u yazımızda Fatih i fatih yapan hocası ve Fatih in eğitimi hakkında bilgi vermek istiyorum. Fatih in yetişmesinde Molla Hüsrev, Ahmet Paşa, Akşemsettin, Molla Gürani gibi birçok hocanın emeği olmuştur. Molla Gürani Hazretleri Fatih in çocukluk döneminin en önemli eğitimcisidir. Molla Gürani, 1410 yılında doğmuş; küçük yaşta Kur an-ı Kerimi ezberlemiş; bilgisini artırmak için ağdat, Diyarbakır, Hınıs ve Hayfa gibi şehirlere gitmiştir. On yedi yaşında Şam a giderek oradaki âlimlerden dersler almıştır. Kahire de kıraat, tefsir, hadis ve fıkıh ilimlerini öğrenmiştir. Kahire ve Şam da ders vermeye başlamış, tanınan ve sayılan bir âlim olmuştur. Fatih Sultan Mehmet in babası II. Murat Han ın hüküm sürdüğü yıllarda devrin âlimlerinden Molla Yegân hacca gitmiş. Dönüşünde Kahire de Molla Gürani yle tanışmıştır. Molla Gürani, genç ama heybetli bir âlimdir. Az konuşur, öz konuşur. İfadeleri sade ama sağlamdır. İnsanların zor kavrayacağı mevzulardan konuşur ama onu çocuklar bile anlar. Tek cümleye ciltleri sığdırır. Konuştuğunda cemaat nefesini tutar, saygıyla anlattıklarında hisse almaya çalışır. Molla Yegân, Molla Gürani yi İstanbul a davet eder. Genç âlim bu daveti kabul eder. İstanbul a varınca genç alimi Sultan II. Muratla tanıştırır: İsmi Ahmet bin İsmail Efendi der. Araplar ın onu Molla Gürani diye tanıdıklarını da bildirir. Murat Han ın bu âlime kanı kaynar. Önce Hüdavendigar Medresesine tayin eder, ardından Yıldırım Medreselerini de ona bağlar. Şehzade Mehmet (Fatih) çok zekidir ancak ele avuca sığmaz. Derslerini öğrenmekte zorlanmaz ama hiç ders çalışmaz. Hele ezberle işi olmaz. Çok hocada okur ama tamamını yıldırır. Mehmet bir padişah oğludur ve kendisi istemedikçe kimse ona diz çöktüremez. Murat Han sıkıntının farkındadır. u haşarı Şehzadeyle uğraşmak, on medrese yönetmekten zor olmalıdır. Acaba onu kim yola getirebilir? diye düşünürken Molla Gürani nin siması gözünde belirir ve bu görevi Molla Gürani ye verir. Molla Gürani Manisa ya vardığında, Şehzadeyi derse çağırır. Talebesine sıradan biri gibi davranır ve Otur! der; Hayır oraya değil, şuraya! O güne kadar emretmeye alışan Şehzade şaşırır. elki de hayatında ilk kez diz çöker. Dersleri aksatmanın mümkün olmadığını anlar. Şehzade artık geceleri ödev yapmaya başlar ve ezberlerini aksatmaz. Daha doğrusu aksatamaz. Ama gün gelir, ilmin tadını alır. Eski haylazlıklarından utanır. Üç beş ay sonra bambaşka biri olur. Molla Gürani Hazretleri II. Mehmet e Arapça ve Farsçayı öğretir. u diller yetmez der, Latince, Sırpça ve Rumca öğretir. u dilleri hem konuşur hem yazar. Ardından, Şehzade yi İtalyan asıllı Anconal Giriaco ya yönlendirir, Avrupa tarihini okutturur. Dahası, aritmetiğe, geometriye, astronomiye zorlar. Hepsi bir yana ufkunu açar. İnanç aşılar. Eğer istenirse gemilerin karadan, kağnıların sudan yürüyebileceğine inandırır. Molla Gürani, bu yaramaz çocuğun ruhunu etkileyerek fatih olmasına en büyük katkıyı sağlamıştır. ir ara Manisa ya gelen Sultan II. Murat, oğlunu tanıyamaz. Fatih görünüşte çocuktur ama çok olgundur. Ufku geniştir. Hedefleri, ideâlleri vardır. İstanbul un Fethi bunlardan biridir sadece. İşte belki de bu yüzden II. Murat hiç tereddüt etmeden tahtını on üç yaşındaki bu çocuğa bırakmıştır. Molla Gürani Hazretleri nin kabri, İstanbul suriçi nde Millet Caddesi üzerinde. Fındıkzade otobüs duraklarının hemen arkasındaki Karamani Piri Mehmed Paşa Camii yle karşı karşıyadır. Yolunuz düşerse o tarafa mutlaka kabrini ziyaret edip ruhuna bir Fatiha okumayı ihmal etmeyiniz. 70

71 Temelce Temel dolmuşa binmiş. Arkadan bir kadın: -Parayı uzatır mısınız demiş. Temel parayı çekiştirdikten sonra: -u para uzamıyiy başka para yok mi? demiş. Sinyal Vermediniz Temel, Cemal e telefon eder, sekreter çıkar. - Teleseçretere not pırakacaytum, der. Sekreter: ana da bırakabilirsiniz. der. Temel uzun bir süre ses çıkarmayınca sekreter ne olduğunu sorar. Temel: Haçan, sinyal vermedunuz daa. Fetih Ruhu İnsanı ihtiyarlatan geride bıraktığı yılların çokluğu değil, İDEAL yokluğudur. Yıllar cildi buruşturur, fakat idealsizlik ruhu öldürür. G. Ceneral Macarthur İstanbul un fethinden ve Fatih Sultan Mehmet ten alınacak büyük dersler vardır. Fatih ve fetih ruhu iyi analiz edilmelidir. Fetih ruhunda en önemli unsur hedefi olan, hedefine kilitlenmiş, kararlı bir kişiliktir. Ya İstanbul beni alır ya ben İstanbul u alırım. ifadesinde bu kararlığı görmekteyiz. Fatih in bir ideali vardı, o da İstanbul u fethetmekti. u hedefine öylesine kilitlenmişti ki geceleri uyumuyor bu idealini gerçekleştirebilecek planlar yapıyordu. İstanbul un fethiyle ilgili çalışmalar yaparken Fatih i ortalarda göremeyen annesi odasına gitmiş, biricik oğlunun yerde kitaplarla kâğıtlarla meşgul olduğunu, yatağının da düzenli bir halde olduğunu görünce: Ey oğul, sarayda senin yatağını serip toplayacak pek çok hizmetçi varken neden kendini yorarsın? bundan sonra bu işi sen yapma, birini çağır. demiş. Fatih: Ana, ben o yatağa altı aydır girmedim ki! ifadesi idealini gerçekleştirmek için yapmış olduğu fedakârlığı göstermektedir. İdeal varsa engel yoktur. İdeali olan ruh bahane üretmez, bahaneleri sığınacak liman olarak görmez. Fetih ruhunda işte bunu görüyoruz. izans la savaşmanın olumsuzluklarını rapor eden Vezir in ifadelerini Fatih, dikkate almamış, kararında tereddüte dahi düşmemiştir. izans denizden surlara ulaşımı engellemek için haliç e zincir çekmiş ama bu bile Fatih i durduramamıştır. Dünya tarihinde bir ilk gerçekleşmiş, savaş gemileri karadan yürütülerek denize indirilmiştir. Tarihe yön veren ve tarih yazan kahramanlar ideali olan kişilerden çıktığı bir kez daha görülmüştür. Hiçbir engel Fatih i durduramamış; bin yıllık izans imparatorluğu bu idealist, yirmi yaşındaki genç komutan tarafından yıkılmıştır. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul un fethiyle Orta Çağı kapatıp, Yeni Çağı açmıştır. İstanbul un fethi sadece Türk tarihini değil, dünya tarihini etkilemiştir. Fatih Sultan Mehmet tarihe mâl olurken biz torunlarına düşen onun idealleri ve kişiliğini model almak, fetih ruhunu kaybetmemektir. 71

Kur ân ın Cennet Tasvirleri Salı, 12 Mayıs :37

Kur ân ın Cennet Tasvirleri Salı, 12 Mayıs :37 Kudretini göstermek için kullarını yaratan Yüce Rabbimiz, rahmetinin bir tecellisi olarak bizi bize ve başkalarına bırakmamış, bizim dünya ve ahiret kurtuluşumuz için bize peygamber göndermiş, kitap indirmiş,

Detaylı

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler 3. ÜNİTE: EN GÜZEL ÖRNEK HZ. MUHAMMED İN İBADETLERİ 3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler KAZANIMLARIMIZ O Bu ünitenin sonunda öğrenciler Hz. Muhammed'in: O 1. Öncelikle bir kul olarak davrandığını kavrar.

Detaylı

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla (Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Sizden kim, (o günlerde) hasta veya seferde ise o, (tutamadığı) günler sayısınca başka günlerde

Detaylı

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Kur ân-ı Kerim de Oruç Ey müminler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de sayılı günler içinde Oruç tutmanız farz kılındı. Umulur ki, bu sayede, takva mertebesine

Detaylı

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205) Zikir, hatırlayıp yâd etmek demektir. İbâdet olan zikir de Yüce Allah ı çok hatırlamaktan ibârettir. Kul, Rabbini diliyle, kalbiyle ve bedeniyle hatırlar ve zikreder. Diliyle Kur ân-ı Kerim okur, duâ eder,

Detaylı

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti Mektub-u Attar Muhammed İlyas Kadiri Razavi tarafından tüm İslami Erkek Kardeşlerine ve İslami Kız Kardeşlerine, Medaris El Medine ve Camiat El Medine nin erkek öğretmenler, erkek öğrenciler, kadın öğretmenler

Detaylı

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com amaz Memduh ÇELMELİ NAMAZ: AYET ve HADİSLER «Namazı kılın; zekâtı verin ve Allah a sımsıkı sarılın...» (Hac, 78) Namazı kılın; zekâtı verin; Peygamber e itaat edin ki merhamet göresiniz. (Nûr, 56) «Muhakkak

Detaylı

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir. Hoş Geldin Ya Şehri Ramazan Recep ve Şaban ayını mübarek kılıp bizi ramazan ayına ulaştıran rabbimize hamd olsun. Bu yazımızda sizinle ramazan ayıyla ilgili terimlerin anlamını inceleyelim. Ramazan: Hicri

Detaylı

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86) 1) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86) 2) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Müslüman ın Müslüman üzerindeki hakkı

Detaylı

Haydin Câmiye Pazartesi, 31 Ekim :26

Haydin Câmiye Pazartesi, 31 Ekim :26 Hz. Peygamber Efendimiz, Mekke den Medine ye hicret ettikten sonra ilk iş olarak, Mekke den Medine ye hicret eden muhâcirlerle Medine nin yerlisi olan Ensâr ı birbirine kardeş yaptı. Bu iki şehrin Müslümanlarını

Detaylı

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün URL: Kültürümüzden Dua Örnekleri Güzel İş ve Davranış: Salih Amel İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 Kültürümüzde birçok dua örneği

Detaylı

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek 1.VE EN YÜCESİ: Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek 2.SEVİYE: Allah ın rızasını ve sevgisi kazanmak için 3.SEVİYE: Allah ın verdiği nimetlere(yaşam-akıl-yiyecekler

Detaylı

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar 1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar İÇİNDEKİLER KUR AN NEDİR? KUR AN-IN AMACI? İNANÇ NEDİR İBADET NEDİR AHLAK NEDİR KISSALAR AYETLER KUR AN NEDİR? Kur an-ı Hakîm, alemlerin Rabbi olan Allah ın kelamıdır.

Detaylı

İLİ : GENEL TARİH : 29.01.2016. Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

İLİ : GENEL TARİH : 29.01.2016. Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü İLİ : GENEL TARİH : 29.01.2016 EN GÜZEL İSİMLER O NUNDUR Aziz Müminler! Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah tır. Güzel isimler O nundur.

Detaylı

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır. BÜYÜKLERİN HİKMETLİDEN SÖZLERİ Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır. Buyruldu ki; Faziletli kimseler için (hiçbir yer) gurbet sayılmaz. Cahilin ise

Detaylı

Rahmet Ayı RAMAZAN Pazar, 07 Haziran 2015 19:17

Rahmet Ayı RAMAZAN Pazar, 07 Haziran 2015 19:17 Ramazan ayı İslam inancının kendisine yüklediği önem sebebiyle halk arasında On bir ayın sultanı ve Şehr-i Mübârek (Mübârek Ay) olarak kabul edilmiştir. Ramazan ayı Müslümanların değerlendirmek için adeta

Detaylı

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir. Hastalık ve Yolculukta: Eğer bir insan hasta ise ve yolcu ise onun için oruç tutmak Kur an-ı Kerim de yasaktır. Bazı insanlar ben hastayım ama oruç tutabilirim diyor veya yolcuyum ama tutabilirim diyor.

Detaylı

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama: Yolun Kenarına Diken Eken Adam Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama: - Bu dikenleri sök, insanları

Detaylı

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn RAMAZAN GECELERİNDE KILINAN NAMAZIN CEMAATLE EDÂSININ MEŞRULUĞU ] ريك Turkish [ Türkçe Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn Terceme: Muhammed Şahin Tetkik: Ali Rıza Şahin 2011-1432 وعية اجلماعة يف قيام رمضان»

Detaylı

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül 2009 17:55

Ramazan Manileri // Ramazan Manileri. Editors tarafından yazıldı. Cuma, 25 Eylül 2009 17:55 Ramazan Manileri // Ahmet ağa uyursun uyursun Uykularda ne bulursun Kalk al abdest, kıl namaz Sabahleyin cenneti bulursun Akşamdan pilavı pişirdim Gene karnımı şişirdim Çok mani diyecektim ama Defteri

Detaylı

Dua ve Sûre Kitapçığı

Dua ve Sûre Kitapçığı Dua ve Sûre Kitapçığı Hazırlayan: Melike MÜFTÜOĞLU instagram.com/oyunveetlinliklerledinogretimi SÜBHANEKE DUASI Allah ım! Sen eksik sıfatlardan pak ve uzaksın. Seni daima böyle tenzih eder ve överim. Senin

Detaylı

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ حكم الصلاة مع الجماعة ] باللغة التركية [ Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid ألفه الشيخ: محمد صالح المنجد Terceme edenler Muhammed Şahin ترجمه: محمد

Detaylı

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir?

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir? On5yirmi5.com Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir? Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir? Muharrem orucunun önemi nedir? Yayın Tarihi : 6 Kasım 2013 Çarşamba (oluşturma : 1/22/2017) Hayatın bütün

Detaylı

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir. 1- Ramazan ayının birinci gecesi kılınacak namaz: Bu gecede bir kimse 2 rekat namaz kılsa, her rekatta da KADİR SÜRESİNİ okursa; ALLAHÜ Teâlâ ( cc ) o kişiye 3 türlü kolaylık verir. Bu ay içinde orucu

Detaylı

İZMİR İL MÜFTÜLÜĞÜ BAYAN VAAZ ÇİZELGESİ ( 2014 YILI 2. DÖNEM )

İZMİR İL MÜFTÜLÜĞÜ BAYAN VAAZ ÇİZELGESİ ( 2014 YILI 2. DÖNEM ) İZMİR İL MÜFTÜLÜĞÜ BAYAN VAAZ ÇİZELGESİ ( 2014 YILI 2. DÖNEM ) TARİH GÜN SAAT İLÇE YER VAİZE ADI/SOYADI D 1.4.2014 Salı 14:00 Bornova Yeşilova Camii Fatma Özmen ERGEN Sağlık ve Önemi 1.4.2014 Salı 14:00

Detaylı

İZMİR İL MÜFTÜLÜĞÜ 2014 YILI 2. DÖNEM BAYAN VAAZ ÇİZELGESİ (NİSAN-MAYIS-HAZİRAN )

İZMİR İL MÜFTÜLÜĞÜ 2014 YILI 2. DÖNEM BAYAN VAAZ ÇİZELGESİ (NİSAN-MAYIS-HAZİRAN ) İZMİR İL MÜFTÜLÜĞÜ 2014 YILI 2. DÖNEM BAYAN VAAZ ÇİZELGESİ (NİSAN-MAYIS-HAZİRAN ) TARİH GÜN SAAT İLÇE YER VAİZE ADI/SOYADI KONULAR 01.04.2014 Salı 14:00 Bornova Yeşilova Camii Fatma Özmen ERGEN Sağlık

Detaylı

URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün. Dua. Dua İbadetin Özüdür. Niçin ve Nasıl Dua Edilir? Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den Dua Örnekleri BÖLÜM: 2

URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün. Dua. Dua İbadetin Özüdür. Niçin ve Nasıl Dua Edilir? Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den Dua Örnekleri BÖLÜM: 2 Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün URL: Dua Dua İbadetin Özüdür Niçin ve Nasıl Dua Edilir? Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den Dua Örnekleri BÖLÜM: 2 Dua Arapça kökenli bir kelime olup «istemek, davet etmek» demektir.

Detaylı

Güzel Ahlâkı Kazanmak

Güzel Ahlâkı Kazanmak Ramazan, Allah a yakınlaşma vesilesidir. Oruç tutan insan Allah ın beğendiği davranışlar sergilemeye, nefsinin tutkularından sakınmaya çalışır. Şeytana karşı dikkatli ve şuurludur, vicdanının doğruyu fısıldayan

Detaylı

namazı kılmaları hususunda şöylesi bir yanlış ve tehlikeli bir uygulama vardır.

namazı kılmaları hususunda şöylesi bir yanlış ve tehlikeli bir uygulama vardır. Türkiye de Diyanet İşleri Başkanlığı nın belirlediği ve uyguladığı imsak vakti, oruca başlama ve sabah ezanın okunması ile Müslümanların sabah namazı kılmaları hususunda şöylesi bir yanlış ve tehlikeli

Detaylı

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN KUR AN KARANLIKLARDAN AYIDINLIĞA ÇIKARIR Peygamber de (şikayetle): Ya Rabbi! Benim kavmim bu Kur an ı (okumayı ve hükümlerine uymayı bırakıp hatta menedip onu) terkettiler. dedi. (Furkân /30) Elif, Lâm,

Detaylı

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ Bu Beldede İlim Ölmüştür Rivayet edildiğine göre Süfyan es-sevrî (k.s) Askalan şehrine gelir, orada üç gün ikamet ettiği halde, kendisine hiç kimse gelip de ilmî bir mesele hakkında

Detaylı

2016 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

2016 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI TARİH GÜN VAKİT ADI-SOYADI UNVANI VAAZIN VERİLECEĞİ YER VAAZIN KONUSU AHMET ERDEM İL MÜFTÜSÜ ALİPAŞA CAMİİ Oruçlunun Dikkat Etmesi Gereken Hususlar ÜNAL TAN İL MÜF. YARD. ŞEHİTLER CAMİİ Oruçlunun Dikkat

Detaylı

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız 4. SINIFLAR (PROJE ÖDEVLERİ) Öğrenci No 1- Dinimize göre Helal, Haram, Sevap ve Günah kavramlarını açıklayarak ilgili Ayet ve Hadis meallerinden örnekler veriniz. 2- Günlük yaşamda dini ifadeler nelerdir

Detaylı

ÖZEL BİLFEN İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ

ÖZEL BİLFEN İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖZEL BİLFEN İLKÖĞRETİM OKULU 2016-2017 ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ TEST: 16 1. Hac ibadeti ne zaman farz olmuştur? A) Hicretin 9. yılında B) Hicretin 6. yılında C) Mekke nin fethinden

Detaylı

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır. İslam a göre kadınlar erkeklerden daha değersiz kabul edilmez. Kadınlar ve erkekler benzer haklara sahiptirler ve doğrusu bazı hususlarda kadınlar, erkeklerin sahip olmadığı bazı belirli ayrıcalıklara

Detaylı

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI ŞEYH MUHAMMED NASIRUDDİN EL-ELBANİ 1 KİTAB VE SÜNNETE DAVET YAYINLARI 1435 HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI ŞEYH MUHAMMED NASIRUDDİN EL-ELBANİ irtibat kitabvesunnet@gmail.com

Detaylı

KIRŞEHİR MÜFTÜLÜĞÜ 2018 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI

KIRŞEHİR MÜFTÜLÜĞÜ 2018 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI 29 Şevval Mehmet YAMAN İl Müftüsü Hoca Ahmet Yesevi Camii 15.5.2018 Salı Yatsıdan Önce RAMAZAN AYI VE ORUCUN FAZİLETİ 1 Ramazan Halil YILMAZ Vaiz Cacabey Camii 16.5.2018 Çarşamba Öğleden Önce ORUCA AİT

Detaylı

2016 YILI 1. DÖNEM ÜÇ AYLIK VAAZ- IRŞAT PROGRAMI VAAZIN

2016 YILI 1. DÖNEM ÜÇ AYLIK VAAZ- IRŞAT PROGRAMI VAAZIN 2016 YILI 1. DÖNEM ÜÇ AYLIK VAAZ- IRŞAT PROGRAMI VAAZIN VAİZİN TARİHİ GÜNÜ VAKTİ ADI SOYADI ÜNVANI GÖREV YAPACAĞI YER KONUSU 1.01.2016 Cuma Öğleden Önce Şevket ŞİMŞEK Uzman Vaiz Mermerler Camii SORUMLU

Detaylı

EDİRNE İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 MERKEZ 4. DÖNEM VAAZ (EKİM, KASIM, ARALIK) VE İRŞAT PROGRAMI

EDİRNE İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 MERKEZ 4. DÖNEM VAAZ (EKİM, KASIM, ARALIK) VE İRŞAT PROGRAMI 5.10.2015 Pazartesi 06.10 2015 Salı Y.ÇİFTÇİ S.AL Y.ÇİFTÇİ 7.10.2015 Çarşamba Y.ÇİFTÇİ 15:00 8.10.2015 Perşembe S.AL S.AL 9.10.2015 Cuma E.ÜZÜM S.AL Y.ÇİFTÇİ 15:00 E.ÜZÜM (Siyer ) Mirac ve Hediyesi Namaz

Detaylı

Teravih Namazı - Gizli ilimler Sitesi

Teravih Namazı - Gizli ilimler Sitesi Niçin Teravih Namazı denilmiştir? Ramazan ayında yatsı namazından sonra kılınan namaz. "Teravih" kelimesi Arapça, "Terviha"nın çoğuludur ve "oturmak, istirahat etmek'" anlamına gelmektedir. Teravih namazı

Detaylı

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi. Marifetli Çocuk Üç kadın ellerinde sepetleriyle pazardan dönüyorlardı. Dinlenmek için yolun kenarındaki kanepeye oturdular. Çocukları hakkında sohbet etmeye başladılar. Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli

Detaylı

HOŞ GELDİN RAHMET AYI RAMAZAN!

HOŞ GELDİN RAHMET AYI RAMAZAN! HOŞ GELDİN RAHMET AYI RAMAZAN! Size bir hediye geliyor. Çok uzaktaki, en sevdiğin arkadaşın gönderiyor. İçerisinde neler mi var? Sevdiğin herşey. Arkadaşın önceden haber veriyor. Beklemeye başlıyorsun.

Detaylı

ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ EBU SEYF

ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ EBU SEYF ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ EBU SEYF Hamd Allah subhanehu ve tealayadır. Salat ve selam ise O nun Rasulünedir. Bundan sonra: Allah sana hidayet etsin. Bil ki şirk koşmak günahların en büyüğüdür ve bütün amelleri

Detaylı

CİHADA DENKTİR Evet, içinde savaş olmayan bir cihad var ki hac ve umredir Küçüğün, büyüğün, zayıfın, kadının cihadı hac ve umredir.

CİHADA DENKTİR Evet, içinde savaş olmayan bir cihad var ki hac ve umredir Küçüğün, büyüğün, zayıfın, kadının cihadı hac ve umredir. UMRE DİNİ SUNUM UMRENİN FAZİLETİ CİHADA DENKTİR Hz. Aişe (r.a) Efendimiz e (s.a.v) sorar: Ey Allah ın Resulü, kadınlara da cihad var mıdır? Efendimiz (s.a.v): Evet, içinde savaş olmayan bir cihad var ki

Detaylı

Muhammed Aleyhisselam ın Dilinden Dualar

Muhammed Aleyhisselam ın Dilinden Dualar Muhammed Aleyhisselam ın Dilinden Dualar yusufisik1@hotmail.de K ur ân-ı Kerim deki dua ayetleri gibi Peygamberimizin duaları da Arapça aslından okunursa daha iyidir. Ancak, tercümeleri de dua olarak okunabilir.

Detaylı

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI Sıra No ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI VAAZ EDENİN VAAZIN ADI SOYADI ÜNVANI YERİ TARİHİ GÜNÜ VAKTİ KONUSU Dr. İbrahim ÖZLER İlçe Müftüsü

Detaylı

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23) Dedikodu (Gıybet) Gıybet Dedikodu (gıybet), birisinin yüzüne söylenmesinden hoşlanmadığı şeyleri arkasından söylemektir. O kimse söylenen şeyi gerçekten yapmış ise bu gıybet, yapmamış ise iftira olur (Hadis,

Detaylı

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Anlamı. Temel Bilgiler 1 Âmentü Haydi Bulalım Arkadaşlar aşağıda Âmentü duası ve Türkçe anlamı yazlı, ancak biraz karışmış. Siz doğru şekilde eşleştirebilir misiniz? 1 2 Allah a 2 Kadere Anlamı Ben; Allah a, meleklerine, kitaplarına,

Detaylı

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA TEMİZLİK HAZIRLAYAN Abdullah Cahit ÇULHA TEMİZLİK MADDİ TEMİZLİK MANEVİ TEMİZLİK İslam dini, hem maddî, hem de manevî temizliğe büyük bir önem vermiştir. Bu iki kısım temizlik arasında büyük bir ilgi vardır.

Detaylı

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım. TEMEL DİNİ BİLGİLER 1 Rabbin kim? Rabbim Allah. 2 Dinin ne? Dinim İslam. 3 Kitabın ne? Kitabım Kur ân-ı Kerim. 4 Kimin kulusun? Allah ın kuluyum. 5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu

Detaylı

M. Sinan Adalı. İllustrasyonlar: Sevgi İçigen. yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2

M. Sinan Adalı. İllustrasyonlar: Sevgi İçigen. yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2 yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2 Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi editörü: Özkan Öze iç düzen/kapak: Zafer Yayınları Tashih: Emine Aydın isbn: 978 605 5523 29 9 Sertifika no: 14452 2 Uğurböceği

Detaylı

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

KUR'ANDAN DUALAR. Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru. ( Bakara- 201 ) KUR'ANDAN DUALAR "Ey Rabbimiz Bizi sana teslim olanlardan kıl, neslimizden de sana teslim olan bir ümmet çıkar, bize ibadet yerlerimizi göster, tövbemizi kabul et zira tövbeleri kabul eden, çok merhametli

Detaylı

MERSİN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI VAİZİN

MERSİN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI VAİZİN VAİZİN TARİHİ VAKTİ ADI VE SOYADI UNVANI İLÇESİ YERİ KONUSU İbrahim KADIOĞLU İl Müftü Yard. Akdeniz Ulu Camii 17 Haziran 2015 Çarşamba 18 Haziran 2015 Perşembe 19 Haziran 2015 Cuma Yunus GÜRER İl Vaizi

Detaylı

Dua Dua, insan ile Allah arasında iletişim kurma yollarından biridir. İnsan, dua ederken Allah ın kendisini işittiğinin bilincindedir. İnsan dua ile dileklerini aracısız olarak Allah a iletmekte ondan

Detaylı

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL Ey İnsanlık! Sizi bir tek canlı varlıktan yaratan, ondan da eşini var eden ve her ikisinden de bir çok erkek ve kadın üreten Rabbınıza karşı sorumluluğunuzun

Detaylı

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir; Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla 3 Bu güvenli belde şahittir; 1 4 1 İNCİR AĞACI ve zeytin (diyarı) şahittir! 4 Doğrusu Biz insanı en güzel kıvamda yaratmış, 2 İncir ile Hz Nuh un tufan bölgesi olan

Detaylı

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ Kur an-ı Kerim : Allah tarafından vahiy meleği Cebrail aracılığıyla, son Peygamber Hz. Muhammed e indirilen ilahi bir mesajdır. Kur an kelime olarak okumak, toplamak, bir araya

Detaylı

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar ICERIK Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar Salih amel nedir? Salih: dogru yolda olan, fesat icinde olmayan, faydalı ve yarayışlı

Detaylı

İslamiyet in dirilmesi bizden fidye ister. Cenab-ı Hak:

İslamiyet in dirilmesi bizden fidye ister. Cenab-ı Hak: Cenab-ı Hak: En iyi işleri yaparak kendini büsbütün Allah a teslim eden ve daima doğru yoldan giden İbrahim in dinine uyan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim i kendine dost

Detaylı

Wessalatu wesselamu ala Rasuluna Muhammedin we ala alihi we sahbihi ecmain. Allahumme Rabbena ya Rabbena takabbel minna inneke entessemiul alim.

Wessalatu wesselamu ala Rasuluna Muhammedin we ala alihi we sahbihi ecmain. Allahumme Rabbena ya Rabbena takabbel minna inneke entessemiul alim. DUA Eudhu Billahi Minessaytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdulillahi Rabil-alemin Wessalatu wesselamu ala Rasuluna Muhammedin we ala alihi we sahbihi ecmain. Allahumme Rabbena ya Rabbena takabbel

Detaylı

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir. İBADET 1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir. 2 İslam ın şartı kaçtır? İslam ın şartı beştir.

Detaylı

Hz.Resulüllah (SAV) den Dualar

Hz.Resulüllah (SAV) den Dualar Hz.Resulüllah (SAV) den Dualar Camiye Girerken Allah ın adıyla, Allah ın Resulüne salat ve selam olsun. Allah ım, hatalarımı bağışla ve bana rahmet kapılarını aç. Camiden Çıkarken Allah ın adıyla, Allah

Detaylı

dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ ZEKAT SADAKA: AYET-İ KERİMELER «Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı görür.» (Bakara,

Detaylı

TEOG 2. MERKEZİ ORTAK SINAVLAR DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ DERSİ BENZER SORULARI

TEOG 2. MERKEZİ ORTAK SINAVLAR DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ DERSİ BENZER SORULARI TEOG SINAV SORUSU-1 1. Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşı sebebiyle ikramda bulunursa Allah yaşlılığında ona ikram edecek kimseleri mutlaka takdir eder. Bu hadiste verilen mesaj aşağıdaki ayetlerin hangisinde

Detaylı

Cennâtin tecriy min tahtihe-l-enhâr

Cennâtin tecriy min tahtihe-l-enhâr Bu yazı www.multimediaquran.com sitesinin sahibi hacı Mehmet Bahattin Geçkil tarafından hazırlanmıstır. 11-15-2015. Herhangi bir medyada yayınlanması halinde yukarıdaki bilginin referans olarak verilmesi

Detaylı

Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti

Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti Hz. Ali (kv) bildiriyor: Resulullah (sav) bir gün beni huzuruna çağırdı: "Ya Ali! Senin bana yakınlığın, Harun Peygamberin Musa Aleyhisselama olan yakınlığı gibidir.

Detaylı

2017 YILI ERZİNCAN İL MÜFTÜLÜĞÜ 1. DÖNEM OCAK-ŞUBAT-MART AYLARINA AİT VA'Z İRŞAD PROGRAMI

2017 YILI ERZİNCAN İL MÜFTÜLÜĞÜ 1. DÖNEM OCAK-ŞUBAT-MART AYLARINA AİT VA'Z İRŞAD PROGRAMI 2017 YILI ERZİNCAN İL MÜFTÜLÜĞÜ 1. DÖNEM OCAK-ŞUBAT-MART AYLARINA AİT VA'Z İRŞAD PROGRAMI ADI - SOYADI - ÜNVANI Haftalar GÖREV TARİHİ VAKTİ VA'Z-IN YERİ VA'Z-IN KONUSU 1 Ocak 2017 Pazar Öğle Cami-i Kebir

Detaylı

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz. Söylenen her söz, içinden çıktığı kalbin kılığını üzerinde taşır. Ataullah İskenderî Söz ilaç gibidir. Gereği kadar sarf edilirse fayda veriri; gerektiğinden fazlası ise zarara neden olur. Amr bin As Sadece

Detaylı

2016 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

2016 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI 1 İsmail İPEK İl Müftüsü Sultan Bayezit Camii 5.6.2016 Pazar Yatsı Rahmet Ayı Ramazan 2 Mehmet BUŞKUN Vaiz Sultan Bayezit Camii 6.6.2016 Pazartesi Öğle Rahmet Ayı Ramazan 3 Adem AYRANCI Müftü Yardımcısı

Detaylı

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ TESTİ

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ TESTİ DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ TESTİ DİKKAT! BU BÖLÜMDE YANTLAYACAĞNZ TOPLAM SORU SAYS 20 DİR. ÖNERİLEN YANTLAMA SÜRESİ 40 DAKİKADR. 1) Annemize Babamıza 3) İnsanda yardımlaşma, cömertlik, insan sevgisi

Detaylı

Dinî bir terim olarak ise; günahlardan arınmak, temize çıkmak, ilâhî af ve rahmete nâil olmak demektir.

Dinî bir terim olarak ise; günahlardan arınmak, temize çıkmak, ilâhî af ve rahmete nâil olmak demektir. Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif Berat Kandili dolayısıyla bir mesaj yayınladı. Müftü Şerif mesajında, Fitne, fesat, gıybet ve iftira gibi, bizi biribirimize düşman eden kötülüklerden uzak durmalı,

Detaylı

Mirza Tahir Ahmed Hazretleri Cuma Hutbesinde, duanın aşağıdaki bahsedilen durumda şartsız olarak kabul edileceğini söyledi;

Mirza Tahir Ahmed Hazretleri Cuma Hutbesinde, duanın aşağıdaki bahsedilen durumda şartsız olarak kabul edileceğini söyledi; Mirza Tahir Ahmed Hazretleri Cuma Hutbesinde, duanın aşağıdaki bahsedilen durumda şartsız olarak kabul edileceğini söyledi; 1) Güçlük içinde ve çok zor durumda olan insanın, 2) Savaş altındaki insanın

Detaylı

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller yayın no: 117 PEYGAMBERİMİZİN DİLİNDEN HİKMETLİ ÖYKÜLER Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi

Detaylı

UMRE YAPMANIN FAZİLETİ

UMRE YAPMANIN FAZİLETİ UMRENİN FAZİLETİ UMRE YAPMANIN FAZİLETİ İbn Mâce deki rivayet şöyledir: Hz. Aişe (r.a) der ki: Ey Allah ın Resulü, kadınlara da cihad var mıdır? Efendimiz (s.a.v): Evet, içinde savaş olmayan bir cihad

Detaylı

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ KURBAN: AYET ve HADİSLER Biz, her ümmet için Allah ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerlerine onun adını anarak kurban kesmeyi meşru kıldık. İlahınız,

Detaylı

Bilmeceli-Bulmacalı-Oyunlu. Namaz Kitabım. Bilal Yorulmaz

Bilmeceli-Bulmacalı-Oyunlu. Namaz Kitabım. Bilal Yorulmaz Bilmeceli-Bulmacalı-Oyunlu Namaz Kitabım Bilal Yorulmaz İstanbul 2012 DEĞERLER EĞİTİMİ MERKEZİ YAYINLARI Eserin Her Türlü Basım Hakkı Anlaşmalı Olarak Değerler Eğitimi Merkezi Yayınlarına aittir. ISBN

Detaylı

İçindekiler. Günlük namazlar. Cemaatle namaz. Cuma namazı. Bayram namazı. Cenaze namazı. Teravih namazı. Namazın insana kazandırdıkları

İçindekiler. Günlük namazlar. Cemaatle namaz. Cuma namazı. Bayram namazı. Cenaze namazı. Teravih namazı. Namazın insana kazandırdıkları Ön Söz Bu dergide namaz ibadetinden bahsedilmektedir. Namaz ibadetinin bize kazandırdıklarını, nasıl namaz kılacağımızı, namazın içindeki ve dışındaki şartları vb. gibi konuları özetlemektedir. Dergi kolay

Detaylı

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI DEĞERLER EĞİTİMİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ Bir milletin ve topluluğun oluşumunda maddi

Detaylı

ERZİNCAN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2017 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI (26/05/ /06/2017)

ERZİNCAN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2017 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI (26/05/ /06/2017) ERZİNCAN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2017 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI (26/05/2017-30/06/2017) GÜNLER ADI SOYADI ÜNVANI GÖREV TARİHİ VAKTİ VA'Z'IN YERİ VA'Z'IN KONUSU Ramazan Ayı Arefesi Ramazan Akş.

Detaylı

OKUNMAMIŞ ÜÇ MESAJINIZ VAR

OKUNMAMIŞ ÜÇ MESAJINIZ VAR RABBİMİZDEN ÇAĞRI Ey iman edenler! (Peygamber,) sizi hayat verecek şeylere çağırdığı zaman, Allah a ve Resûlü ne uyun. Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer (sözünüzle niyetinizin aynı olup olmadığını

Detaylı

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE SADAKA-I FITR İbni Abbas (r.a) şöyle buyurmuştur:

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE SADAKA-I FITR İbni Abbas (r.a) şöyle buyurmuştur: ATEŞTEN KORUNMANIN YOLU: SADAKA Arınmak için, malını (sırf Allah rızası için) veren en takvâlı (Allah ın emirlerine en uygun yaşayan) kimse ise, o (ateşin azabı)ndan uzaklaştırılacaktır. Leyl/17-18 Sevdiğiniz

Detaylı

İslam büyükleri, Allah yolunda geçirilmeyen senelerini ömürlerinden saymamışlardır. Çünkü O nun yolunda geçirilmeyen her an israftır, boşa gitmiştir.

İslam büyükleri, Allah yolunda geçirilmeyen senelerini ömürlerinden saymamışlardır. Çünkü O nun yolunda geçirilmeyen her an israftır, boşa gitmiştir. Zaman, Yüce Allah ın üzerimizdeki en büyük nimetlerinden biridir. Zaman, Allah ın bize emanetidir. Tüm emanetler gibi, bu büyük emaneti de yerli yerince kullanıp kullanmadığımızdan hesaba çekileceğiz.

Detaylı

Siyonist rejim emrivakilerle fiili durum oluşturarak, dünyayı bu yeni duruma alıştırmak istiyor

Siyonist rejim emrivakilerle fiili durum oluşturarak, dünyayı bu yeni duruma alıştırmak istiyor Kudüs kaygılarımız artıyor. Gün yok ki Mescid-i Aksa ya yönelik yeni bir saldırı ile sarsılmayalım Son iki ayda 100 e yakın Filistinli kardeşimiz Siyonist kurşunlarla can verdi; 2000 i aşkın yaralı, bir

Detaylı

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur. Alıntı; FarukBeşer İsra Suresi hicretten bir yıl önce indirilmiş. Yani Hicret yakındır ve artık Medine de Yahudilerle temas başlayacaktır. Sure sanki her iki tarafı da buna hazırlıyor gibidir. Mescid-i

Detaylı

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

Veda Hutbesi. Ey insanlar!  Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım. Veda Hutbesi Peygamberimiz Vedâ Hutbesinde buyurdular ki: Hamd, Allahü Teâlâya mahsûstur. O'na hamd eder, O'ndan yarlığanmak diler ve O'na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin günahlarından

Detaylı

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun. Ahmet: Otur, hanım otur. Allah aşkına bir otur. Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun. Ahmet: Allah aşkına bir otur hanım. Sabahtan beri dolaşmaktan ayaklarımın

Detaylı

İslam'ın başlıca ibadetlerinden birisi de ramazan ayında oruç tutmaktır.

İslam'ın başlıca ibadetlerinden birisi de ramazan ayında oruç tutmaktır. Lise 2. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Video Ders Anlatımları Oruç Hac ve Zekat Video Ders Anlatımı 2.2. Oruç İslam'ın başlıca ibadetlerinden birisi de ramazan ayında oruç tutmaktır. Oruç, niyet ederek

Detaylı

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister. Yalan Söylemeyen Çocuk Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister. Annesi: Ey benim gözümün nûru ve gönlümün tâcı evladım, Abdülkâdir

Detaylı

Dr. Mehmet Sürmeli tarafından yazıldı. Perşembe, 07 Ekim :45 - Son Güncelleme Perşembe, 21 Ekim :00

Dr. Mehmet Sürmeli tarafından yazıldı. Perşembe, 07 Ekim :45 - Son Güncelleme Perşembe, 21 Ekim :00 4 Sahabe gibi Kur'an-ı kerim'i ve İslam'ı yaşayabilmenin sırrı - Tefsir - Dr. Mehmet Sürmeli'nin kişisel web si Tüm emir ve yasakların amacı, insanı Allah a giden yolda dosdoğru olarak tutabilmek ve ilerlemesini

Detaylı

İBRAHİM (a.s) MAKAMINI NAMAZ YERİ EDİNMEK Salı, 02 Şubat :47

İBRAHİM (a.s) MAKAMINI NAMAZ YERİ EDİNMEK Salı, 02 Şubat :47 Hani Evi (Kâ'be yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin (Bakara Suresi, 125) Yüce Allah ın hoşnutluğunu, sevgisini ve yakınlığını kazanabilmek

Detaylı

Ramazan ve Bayram Ramazan Ramazan Allah a yakınlaşmak için yegane bir zaman. Allah dünyada kendisi ve insanlar arasına perdeler koymuş. Bu perdeleri açmak ve aşmak, Allah a yakınlaşmak, onu hissetmek için

Detaylı

GENEL YAYIN YÖNETMENÝ VE SORUMLU YAZI ÝÞLERÝ MÜDÜRÜ TALÝP ARSLAN

GENEL YAYIN YÖNETMENÝ VE SORUMLU YAZI ÝÞLERÝ MÜDÜRÜ TALÝP ARSLAN 1 ÝMTÝYAZ SAHÝBÝ MUSTAFA KOÇ GENEL YAYIN YÖNETMENÝ VE SORUMLU YAZI ÝÞLERÝ MÜDÜRÜ TALÝP ARSLAN BASKI YERÝ ÇAÐLAYAN A.Þ. TS EN ISO 9001:2008 SER NO: 300-01 SARNIÇ YOLU ÜZERÝ NO:7 GAZÝEMÝR / ÝZMÝR TEL: 0

Detaylı

2016 YILI II. DÖNEM (NİSAN-MAYIS-HAZİRAN ) BAYANLARA YÖNELİK VAAZ İRŞAT PROGRAMI VAİZİN

2016 YILI II. DÖNEM (NİSAN-MAYIS-HAZİRAN ) BAYANLARA YÖNELİK VAAZ İRŞAT PROGRAMI VAİZİN 1.Hafta 2016 YILI II. DÖNEM (NİSAN-MAYIS-HAZİRAN ) BAYANLARA YÖNELİK VAAZ İRŞAT PROGRAMI VAİZİN VAAZIN Adı Soyadı Görev Yapacağı Yer Görev Tarihi Günü Vakti Konusu Amine BAYRAM Emir Bayırı Kur'an Kursu

Detaylı

3 Her çocuk Müslüman do ar.

3 Her çocuk Müslüman do ar. TAHR C * 1 Sözlerin en güzeli Allah ın kitabı, yolların en güzeli Muhammed in yoludur. Buhari, Edeb, 70; tisam, 2. z Müslim, Cuma, 43. z Nesai, Iydeyn, 22. z bn Mace, Mukaddime, 7. z Darimî, Mukaddime,

Detaylı

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a): da: - Yavrum ne oldu niye acele acele camiye koşuyorsun? der. Bu soruya karşılık çocuk - Efendim,

Detaylı

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla;

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla; Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla; 1. Vakıa (kesin bir gerçek olan kıyamet) vuku bulduğu zaman, 2. Onun vukuuna (gerçekleşmesine artık) yalan diyecek yoktur. 3. O aşağılatıcı, yücelticidir. 4. Yer,

Detaylı

ERZİNCAN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 2. DÖNEM NİSAN-MAYIS-HAZİRAN AYLARINA AİT VA'Z İRŞAD PROGRAMI

ERZİNCAN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 2. DÖNEM NİSAN-MAYIS-HAZİRAN AYLARINA AİT VA'Z İRŞAD PROGRAMI ERZİNCAN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 2. DÖNEM NİSAN-MAYIS-HAZİRAN AYLARINA AİT VA'Z İRŞAD PROGRAMI ADI SOYADI ÜNVANI Haftalar GÖREV TARİHİ VAKTİ VA'Z-IN YERİ VA'Z-IN KONUSU Yavuz KARABAYIR İl Müftüsü Öğle Yenişehir

Detaylı

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? حكم تكر لعمر م يكو بينهما ] تريك Turkish [ Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza

Detaylı

Kavramlar. 1.Mü min. 2. Kafirler. 3.Münafiklar. 1.1 Kur anda Mü min ile ilgili Ayetler 1.2 Kur anda Mü min görevleri ve özellikleri

Kavramlar. 1.Mü min. 2. Kafirler. 3.Münafiklar. 1.1 Kur anda Mü min ile ilgili Ayetler 1.2 Kur anda Mü min görevleri ve özellikleri KAVRAMLAR Kavramlar 1.Mü min 1.1 Kur anda Mü min ile ilgili Ayetler 1.2 Kur anda Mü min görevleri ve özellikleri 2. Kafirler 2.1 Kur anda Kafirler ile ilgili Ayetler 2.2 Kur anda Kafirlerin Özellikleri

Detaylı

Peki, bu bayramın bizlere nasıl hediye edildiğini biliyor musunuz? Dilerseniz bu kıssayı hep birlikte hatırlayalım.

Peki, bu bayramın bizlere nasıl hediye edildiğini biliyor musunuz? Dilerseniz bu kıssayı hep birlikte hatırlayalım. Bayramınız Mübarek Olsun Görülür sevgi seli, kokar bahçenin gülü, Bayram günü gelince öpülür büyüklerin eli. Sevgili arkadaşlar kurban bayramı yaklaştı hepimizi tatlı bir heyecan sardı. Şimdiden bayramlıklarımız

Detaylı