Arzu Delili: Arzulardan Allah. Abdulaziz BAYINDIR. Fatih ORUM. Harun ÜNAL. Yahya ŞENOL. Ali Rıza DEMİRCAN. Abdurrahman YAZICI.

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Arzu Delili: Arzulardan Allah. Abdulaziz BAYINDIR. Fatih ORUM. Harun ÜNAL. Yahya ŞENOL. Ali Rıza DEMİRCAN. Abdurrahman YAZICI."

Transkript

1 Kur'an ile Dir Ay RAMAZAN GÜNCEL GÜNCEL USUL Namaz V Abdulaziz BAYINDIR T Fatih ORUM Harun ÜNAL Yahya ŞENOL Ramazan A Ali Rıza DEMİRCAN Abdurrahman YAZICI Servet BAYINDIR Arzu Delili: Arzulardan Allah Caner TASLAMAN 10

2

3 BAŞLARKEN Ramazan kelimesi Kur ân da sadece bir yerde; o da Bakara sûresinin 185. âyetinde geçer. Âyette Ramazan ayından, Kur ân ın indirildiği ay olarak bahsedilir ve bu ayda oruç tutulması emredilir. Ayrıca aynı sûrenin, oruçla ilgili detaylı bilgiler veren 187. âyetinde Ramazan ayıyla ilgili olarak mescitlerde itikafa çekilmekten söz edilir. O halde Ramazan ayını hakkıyla idrak etmek, sadece bu ayla sınırlandırmamak şartıyla, Kur ân la hemhal olmak, oruç tutmak ve itikafa girmekle mümkün olur denebilir. Ramazan ayını bu çerçevede algılamaya ve uygulamaya gayret etmemiz gerekir. Ancak her zaman olduğu gibi bu Ramazanda da imsak ve sabah namazının vaktinden teravih namazına, oruç keffâreti ve fidyesinden şatafatlı iftar sofraları ve türbe-mezar turizmine yani inananların Ramazan algısındaki yapısal sorunlara ya hiç değinilmeyecek ya da bunları gündeme getirenler, birileri tarafından huzur bozucular olmakla suçlanacaklardır. Ümmetin hayatî sorunlarından uzak iftar ve sahur programlarını asılsız menkıbeler ve içeriğinde ciddi sıkıntılar bulunan ilahiler süsleyecek, muhtemelen bir Ramazan daha, Nebîmizin geçirdiği Ramazanlardan uzak bir şekilde bir nevi festival havasında gelip geçecektir. Ama tüm bunlara rağmen, pek çok konuda olduğu gibi Ramazan algımızın da bir gün Kur ân ve Sünnet temelinde doğru bir zemine oturacağına dair ümitlerimiz tükenmeyecek hep varolacaktır! Değerli okurlarımız, dergimizin Kur an ile Diriliş Ayı Ramazan kapak başlığıyla hazırladığımız ikinci sayısında, Kur ân ve Sünnet temelinde bir Ramazan algısının oluşmasına katkı vermek amacıyla Ramazan ayına dair doğru bilinen yanlışlara dikkat çekmek üzerine yoğunlaştık. Bu bağlamda Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır hocamızın Namaz Vakitleri ve İmsak başlıklı çalışmasının, bu sayının amacına uygun bir giriş yazısı olduğunu düşünmekteyiz. Dr. Fatih Orum un Bir Beşerî Teşrî Faaliyeti: Oruç Keffâreti başlıklı çalışması, oruç keffâreti konusunda doğru bilinen bir yanlışın tespiti açısından önem taşımaktadır. Aynı minvalde bir yazı olarak, Harun Ünal hocamızın teravih namazının meşruiyetine dair delil getirilen rivayetlerin tahliline dair kaleme aldığı Meşruiyeti Açısından Teravih Namazı başlıklı yazısı, doğru bilinen bir başka yanlışın müdellel bir şekilde ortaya konması açısından önemli bir çalışmadır. Süleymaniye Vakfı araştırmacılarından Yahya Şenol un, kendine özgü bir üslupla kaleme aldığı Ramazan: Bir Hazırlık Kampı başlıklı yazısı, değerli hocamız Ali Rıza Demircan a ait Ramazan Ayının Yücelikleri ve Cüneyt Coşkun un Oruç Mü mini Korur başlıklı yazıları, Ramazanı doğru bir şekilde idrak etmek isteyenler için rehber nitelikli çalışmalardır. Dr. Abdurrahman Yazıcı nın Zekâtın Bireysel ve Sosyo-Ekonomik Önemi isimli yazısı da zekatın ihmal edilen bir yönüne dikkat çekmesi açısından önemlidir. Bu sayımızda ayrıca Doç. Dr. Servet Bayındır hocamızın bir önceki sayıda başladığı Faizsiz Bankacılığın Serüveni başlıklı yazı dizisi ile Doç. Dr. Caner Taslaman hocamızın Arzu Delili: Arzulardan Allah a Ulaşmak başlıklı yazı dizisinin ikincisi dergimizdeki yerini almıştır. Doç. Dr. Zeki Bayraktar ın Araf sûresinin 172. âyetine yoğunlaştığı Kitabî ve Kevnî Ayetler Bürtünlüğünde Elest Bezmi Meselesi başlıklı yazısı emek mahsulü bir çalışmadır. Bir başka emek mahsulü çalışma da araştırmacı Cengiz Duman a ait Nuh Kıssası ve 950 Yıl Bağlamı Üzerine isimli yazı dizisinin ilk serisidir. Vedat Yılmaz ın Kitab-ı Mukaddes Açısından İsa (as) çalışması da günümüz Hristiyan akidesini kendi kaynaklarından yola çıkarak ele almaktadır. Dergimizin bu sayısına yazılarıyla gönüllü olarak destek veren hocalarımıza çok teşekkür ederiz. Yine derginin genel tasarımından sorumlu olan, yazıların son okumalarını yapan, derginin abonelerimize ulaşmasını sağlayan, kısacası emeği geçen tüm arkadaşlarımıza ve bize bu yolda destek veren okurlarımıza teşekkür eder, bir sonraki sayıda bizleri tekrar buluşturmasını Rabbimizden niyaz ederiz. Editör

4

5 BAŞYAZI Kur an da Namaz Vakitleri ve İmsak 3 ş BAŞYAZI Kur an da Namaz Vakitleri ve İmsak Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR Oruç, tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar, Allah rızası için yemeyi içmeyi ve cinsel ilişkiyi terk etmektir. Eskiden çıplak gözle bakılır, ufuk boyunca ışığın yoğunlaştığı, üst tarafta beyaz ışık, altta karanlık ve ortada kızıl ışık hattı (fecr) görülünce yemeye içmeye son verilirdi. Artık gözlemin yerini takvimler almıştır. Ama takvimler hatalı olduğu için Türkiye de oruca olması gerektiğinden çok daha erken vakitte başlanmaktadır. Genel anlayışın aksine gündüz, geceden önce gelir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: Güneş ayı yakalayamaz, gece de gündüzü geçemez. Her biri farklı bir yörüngede yüzüp gider. 1 (Yasin 36/40) Gece, gündüzü geçemediği için yeni gün, gündüzle başlar. Bu yüzden farz namazların vakitlerini bildiren iki ayette ilk namaz, öğle namazıdır. Gündüzün iki tarafında ve gecenin zülfelerinde namazı tam kıl. İyilikler kötülükleri giderir. Bu, bilgisini kullananlar için doğru bilgidir. (Hûd 11/114) İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, Süleymaniye Vakfı Başkanı. 1 Gecenin ve gündüzün yörüngeleri konusu, ilgili ilim dalının izahına muhtaçtır. Güneşin, ayın, gecenin ve gündüzün yörüngesinden bahsedilip dünyanın yörüngesinden bahsedilmemesi üzerinde de durmak gerekir.

6 4 Kitap ve Hikmet Taraf,( ف) bir şeyin bölümlerinden biri anlamına gelir. 2 Gündüzün iki tarafı, iki bölümü demektir. Aşağıdaki ayette görüleceği gibi namaz kılınması gereken ilk bölüm, güneşin batıya kaydığı öğle vaktidir. İkincisi ise ikindi namazının vaktidir. Bu iki vakit bütün kültürlerde vardır. Ayetin metninde, yakınlık anlamında (ز ) ( ز) nin çoğulu zülef olan zülfe kelimesi geçer. Arapçada çoğul, en az = ز ا üçü gösterir. Ayetteki gecenin zülfeleri, gecenin gündüze yakın en az üç vaktidir. Bunlar; akşamın ve sabahın alacakaranlığında kılınan akşam, yatsı ve sabah namazlarıdır. Gece üçe ayrılır; birinci bölümü, akşam ve yatsı namazlarının vaktidir. Güneşin batmasıyla başlar ve karanlığın iyice çökmesine (ğaseku l-leyl e) kadar sürer. İkinci bölümü, teheccüd namazının vaktidir; ğaseku l-leyl den tan yerinin ağarmasına kadar sürer. Buna, gecenin ortası ا ) (و denir. Bu, gecenin en uzun bölümüdür. Üçüncü bölüm ise uzak yıldızların kaybolmasıyla başlayan ve güneşin doğmasına kadar devam eden sabahın alacakaranlığı, yani seher ve imsak vakitleridir. Seher vakti, sahur yemeğinin yendiği vakittir. Seher vakti, fecr-i kâzibin de vaktidir. Bu vakit geceden sayıldığı için gecenin ortası ile birleştirilir ve gecenin yarısı ا ) ) diye adlandırılır. Akşam namazı, güneşin batmasından batı ufkundaki kızıllığın kaybolmasına kadar kılınır. Bundan sonra yatsı namazının vakti girer. Batı ufkundaki beyazlığın kaybolup havanın tam kararması- 2 İbn Manzûr, Lisân ul-arab, t-r-f maddesi. na ve en uzak yıldızların gözükmeye başlamasına kadar devam eder. Hava tam kararınca, gecenin gündüze yakın birinci bölümü bitmiş olur. Abdullah b. Ömer demiş ki, bir gece oturduk, yatsı namazı için Allah ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellemi bekledik. Gecenin üçte biri geçmekte iken veya daha sonra çıka geldi. Bir işi var mıydı, yok muydu bilmiyorum. Dedi ki, Bu namazı mı bekliyorsunuz? Ümmetime ağır gelmese onlara bu saatte kıldırırdım. Sonra müezzine emretti, kamet getirdi. 3 Yatsı namazı, karanlık çökmeden kılınmazsa camiye gelenlerin evlerine dönmeleri zorlaşır. Konuyla ilgili ikinci ayet şudur: Güneşin batıya kaymasından gecenin kararmasına kadar; bir de fecrin (tan ışıklarının) yoğunlaşması sırasında namazı tam kıl. Fecirdeki yoğunlaşma gözle görülür. (İsrâ 17/78) Bu ayete göre de ilk namaz, güneşin batıya kaymasıyla yani güneşin, bulunduğumuz yerin meridyeninden geçmesi ile başlayan öğle namazıdır. Önceki ayet, güneş batmadan iki namaz kılmayı farz kıldığı için öğlenin kılınmasından sonra bir namaz daha kılma gereği ortaya çıkar. Bu da öğle ile akşam arasında yer alan ikindidir. Öğle ile ikindiyi birbirinden ayıran işaret Kur ân da açıkça belirtilmediğinden, Nebimiz ihtiyaç halinde bu iki namazı birleştirerek arka arkaya kılmıştır. Ayetteki, Gecenin kararmasına kadar ifadesi ise güneşin batmasından batı ufkundaki aydınlığın tamamen kaybolup karanlığın iyice çökmesine ve en küçük yıldızların gözükmeye başla- 3 Ebu Davud, Sünen, Salât, 7.

7 BAŞYAZI Kur an da Namaz Vakitleri ve İmsak 5 masına kadar olan vakti gösterir. Bu, yukarıda da belirtildiği gibi yatsı namazının son vaktidir. Akşam namazı vakti, bundan öncedir. Akşam ile yatsıyı ayıran işaret, Kur ân da geçmediğinden Nebimizin bu iki vakti birleştirdiği de olmuştur. Yatsının Son Vakti Dört mezhebin büyük âlimlerine göre yatsı vakti, havanın kararmasına kadar sürer. Hanefîlerden es-serahsî der ki: İmam Muhammed el-kitab da yatsı vaktinin gece yarısına kadar olduğunu söylemiştir. 4 İmam Şafii demiş ki: Yatsının son vakti, gecenin birinci üçte biri geçinceye kadardır. Gecenin bu bölümü geçince namazın vakti geçer. Nebî sallallahu aleyhi ve sellemden gelen rivayetlerin hepsi, bu vakitten sonra vaktin çıktığı dışında bir şeyi göstermez. 5 Oğlu Ebu l-fadl in bildirdiğine göre Ahmed b. Hanbel şöyle demiştir: Şafak kaybolunca yatsı vakti başlar son vakti kimine göre gecenin üçte biri, kimine göre de gece yarısıdır. 6 Bu görüş, yukarıdaki görüşlerle aynıdır. Ancak âlimlerimiz arasında, günün tan yerinin ağarmasıyla başlayacağı görüşü yaygınlaşınca, gecenin üç bölümü kavramı anlaşılamaz olmuştur. İbnu l-kâsım demiş ki: İmam Malik e Namazı gecenin üçte birine kadar geciktiriyorlar diye sorduk; şiddetle kınadı ve sanki şöyle dedi: İnsanların kıldığı gibi kılmalılar. İnsanların yaptıklarını hoş görür gibiydi. Onlar, yatsı namazını kırmızı şafağın kaybolmasından biraz sonra kılarlar. Şöyle dedi: Allah ın elçisi sallallahu aleyhi ve sellem, Ebubekr ve Ömer bu kadar geciktirmemiştir. 7 Bu mezheplerin daha sonra gelen âlimleri, herhangi bir delile dayanmadan yatsı namazının vaktini sabah namazına kadar uzatmışlardır. Hâlbuki insanlar, yatsı ile sabah namazı arasında yatıp dinlenecekleri için bu vakitte kimsenin rahatsız edilmemesi gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: Müminler! Ellerinizin altında olan esirler ile henüz ergenlik çağına girmemiş çocuklarınız üç vakitte; sabah namazından önce, öğle sıcağında soyunduğunuzda ve yatsı namazından sonra yanınıza girecekleri zaman izin istesinler. Bunlar, açık olabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitler dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta size de onlara da bir günah yoktur. Allah size ayetlerini böylece açıklar. Allah bilir, doğru karar verir. Çocuklarınız erginlik çağına girince, büyükleri gibi izin istesinler. Allah size ayetlerini böylece açıklar. Allah bilir, doğru karar verir. (Nûr 24/58-59) Nebimiz her gece biraz uyuduktan sonra kalkıp teheccüd namazı kılardı. Çünkü Allah Teâlâ ona şu emri vermiştir: Sana ek görev olarak, gecenin bir kısmında namaz için uyan; belki Rabbin seni güzel bir konuma yükseltir. (İsrâ 17/79) 4 Serahsî, Şemsüddin, el-mebsût, Mısır l324/1906, c. I, s Şafiî, Muhammed b. İdris, el-um, Beyrut 1393/1973, c. I, s Mesail ul İmâm Ahmed, 2.cilt s Malik b. Enes (öl.179 h.), el-müdevvene, Dar ul-kutub il-ilmiyye, 1415 h./1994m. C. I, s. 156.

8 6 Kitap ve Hikmet Bu namazı, isteyen her müslüman kılabilir. Nebimizin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece namazıdır. 8 Sabah namazı vakti, tanyerinin ağarıp ufuktaki ışıkların yoğunlaşması, üstte beyaz ışık hattı, ortada, kızıl ışık ve altta karanlık bir hattın oluşmasıyla başlar. İsrâ 78. ayette sabah vakti, kur ân elfecr diye ifade edilmiştir. Kur ân ( آن) Arapçada toplama ve toplanma anlamına gelir. 9 آ أت ا ء sözü, bir şeyi topladım ve birini diğerine ekledim, demektir. و آ اءة ا ب أت = Kitabı okudum, sözü de öyledir. Çünkü okumak, kelimeleri birbirine eklemektir. Son kitaba Kur ân adı verilmesi, indirilen bütün ayetleri bir araya toplaması sebebiyledir. Fecirdeki toplanma da güneşten gelen kızıl ve beyaz ışıkların toplanıp birer hat oluşturmasıdır. Henüz aydınlanmamış olan kara parçası da altta siyah bir hat gibi gözükür. Toplanma, güneş doğana kadar sürdüğünden, bunun tamamı bir tek namazın vakti olur. Nebimizin hadislerinde de ilk namaz öğlen namazı, son namaz da sabah namazıdır. İbn Abbas ın (r.a) bildirdiğine göre Allah ın Elçisi namaz vakitleri konusunda şöyle demiştir: Cebrail Kâbe nin yanında bana iki kere imamlık yaptı. Birincisinde öğle namazını, gölgeler bir ayakkabı kayışı kadar iken kıldırdı. Sonra her şeyin kendi gölgesi kadar olduğu zaman ikindiyi kıldırdı. Güneşin battığı ve oruçlunun iftar ettiği saatte akşam namazını kıldırdı. Şafağın (batı ufkundaki kızıllığın) kay- 8 Müslim, Sıyam 38, Hadis No (1163) 9 İbn Fâris, Mekâyîs ul-luğa, k-r-e maddesi. bolduğu saatte de yatsıyı kıldırdı. Sabah namazını da tan yerinin ağardığı, oruç tutana yemenin içmenin yasak olduğu saatte kıldırdı. Cebrail ikinci kez imamlık yaptığında öğle namazını, dünkü ikindi vaktinde, her şeyin gölgesinin kendi boyu kadar olduğu vakitte kıldırdı. İkindiyi, her şeyin gölgesi kendinin iki katı olduğu vakitte kıldırdı. Sonra akşam namazını ilk günkü vaktinde kıldırdı. Sonra yatsı namazını gecenin üçte biri geçmekte olduğu sırada kıldırdı ( ا ذ ). Sabah namazını da ortalık aydınlandığında kıldırdı. Sonra Cebrail bana döndü ve dedi ki, «Ya Muhammed, bu senden önceki Nebilerin ibadet vaktidir. İbadet vakti, bu iki vaktin arasıdır. 10 ORUÇ VAKİTLERİ Oruç, tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar, Allah rızası için yemeyi içmeyi ve cinsel ilişkiyi terk etmektir. Eskiden çıplak gözle bakılır, ufuk boyunca ışığın yoğunlaştığı görülünce yemeye içmeye son verilirdi. Artık gözlemin yerini takvimler almıştır. Ama takvimler hatalı olduğu için Türkiye de oruca olması gerektiğinden çok daha erken vakitte başlanmaktadır. A- ALACAKARANLIKLAR Takvimlerdeki hatanın sebebi, Güneşin doğuşundan önceki beş ayrı tan arasında yapılan yanlış seçimdir. Bunlar; yalancı tan, astronomik tan, imsak tanı, denizci tanı ve sivil tandır. 1-Sabahın Alacakaranlığı Yıldızların çekilmeye başlamasından Güneşin doğmasına kadar devam eden fecr vaktidir. Güneş doğu ufkunun 18 altına gelince başlar. Uzay bilimciler bu 10 Tirmizî, Mevâkît, 1

9 BAŞYAZI Kur an da Namaz Vakitleri ve İmsak 7 vakte astronomik tan derler ve yıldız gözlemeyi bırakırlar. Güneş in ufkun 12 altında olduğu vakit iyi atmosfer şartlarında, cisimlerin dış hatları net olmamakla birlikte seçilebilir ama ufuk belli belirsiz durumda olur. Buna denizci tanı (Nautical twilight) denir. Denizciler yönlerini, yıldızlarla belirledikleri için hem yıldızı hem de ufku görmeleri gerekir. Karanlıkta yıldız görülür ama ufuk görülmez. Güneş ufkun 6 altında ise bu defa ufuk görülür, yıldızlar görülmez. Gözlem için en uygun zaman ise güneşin ufkun 10 altında olduğu zamandır; ona rasat tanı derler. Denizci tanının sabah namazı vaktiyle bir ilgisi yoktur. Sabahın alacakaranlığının birinci bölümü, seher vakti, ikinci bölümü de sabah namazı ve imsak vaktidir. a. Seher Vakti (Fecr-i Kâzib) Arapçada seher, gündüzün ilk ışıklarının gecenin karanlığına karışmasına denir. Bu vakitte hem gündüzün hem gecenin belirtileri olur 11. Seher vakti, gecenin son üçte birinin ilk yarısı yani gecenin altıda biridir. Allah ın Elçisi nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Allah ın en sevdiği namaz Davûd un namazı, en sevdiği oruç Davud un orucudur. O, gecenin yarısında uyur, üçte birinde kalkar, altıda birinde (seher 11 Kurtubî, Muhammed b. Ahmed, el-cami liahkâmi l-kur ân, c. XVII, s. 144, Kahire, 1384/1964. وا : آ ا و ع ا و م ا ب ا ط اد ا ض أول ا ر ن ا ا ن ا و ا ر. vaktinde) yine uyurdu. Bir gün oruç tutar, bir gün yerdi 12. Bu sırada ufkun üst tarafı hafifçe aydınlanır. 13 Aydınlık arttıkça aşağıya iner ve ufku, bir kubbe gibi sarar. İnsanları yanılttığı için ona fecr-i kâzib denir. Allah ın Elçisi şöyle demiştir: ا ا ا " و ا و ا ا " ا ض و ا ا Yiyin, için; yukarı tırmanarak yayılan (kızıllık) sizi etkilemesin; enine yayılan kızıllığı görünceye kadar yiyin, için 14. Seher vaktinde yenen yemeğe sahur denir. 15 Allah ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Bizim orucumuzla ehl-i kitabın orucunu ayıran şey, seher yemeğidir. 16 Enes b. Mâlik in rivayetine göre Nebi sallallahu aleyhi ve selem ile Zeyd b. Sabit (ra) bir gün birlikte sahur yemeği yemişlerdi. Sahur bitince Nebi sallallahu aleyhi ve selem kalktı ve sabah namazını kıldırdı. Katâde diyor ki, Enes e Sahuru tamamlamaları ile na- 12 Buhârî, Teheccüd, 7. م ا و أ ا م د او د ة ا إ ا ة» أ ا و م و م و ن م د اود م إ ا «و م و 13 Cevheri, İsmail b. Hammad (ö. 393 h.), es- Sıhah, md. (thk: Ahmed Abdulgafûr Atar), Beyrut 1407/1987. وا ا 14 Ebu Davud, Vakt us-sahûr, hadis no 2348; Sünen ut-tirmîzî, Macae fî beyân il-fecr, hadis no İsfahani, Müfredât, mad. 16 Müslim, Sıyam, 46. وا ر: ا م ا ل ا دات «ا أ ا ب أ م و»

10 8 Kitap ve Hikmet mazları arası ne kadar sürdü, diye sorduk; bir kişinin elli ayet okuyacağı kadar dedi 17. ر. و ن ا ا ون Bir kişi 50 âyeti, yaklaşık 10 dakikada okur. Bu, ancak abdest almaya yetecek bir vakittir. Sehl den gelen bir rivayet de şöyledir: Ailemle beraber sahur yemeği yer, Allah ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte secdeye yetişeyim diye hızlı hareket ederdim. 18 Bilal, ezanı seher vaktinde okuduğu için Allah ın Nebisinin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bilal ezanı gece vakti okuyor; İbn Ümm-i Mektûm ezan okuyuncaya kadar yiyin, için. 19 Bu vakitte Allah tan af dilememiz öğütlenmiştir. Cennetlikler şöyle anlatılır: 17 Buhârî, Teheccüd, 8. ا ا ن ا أ ر ا ا ة ا إ و ر و و ز ا ا م ر و د ر ا ن آ ا ر ا ة ل أ 18 Buhârî, Savm, 17 (Babute hîr is-sahûr) أ» : ل ا ر أ ا ا ل ر د ا أ ن أ د ر ك ن «و 19 Buharî, Ezan, 11, 1,3; Müslim, Sıyâm, 8 أ ل : ا إ ق ل : أ أ أ ن ا و ا و ل : ا ح و ر ل ا و ز ي ل : ا ل : ا ا ا ا أ ل :» إ ن ذ ن ا و ا أ م م «ا ري ذ ن ا و ا ا Gece pek az uyurlar; seherlerde Allah tan af dilerler. (Zâriyât 51/17-18) Allah ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem vitir namazını, her gece seher vakti girinceye kadar bitirir 20 ve uyurdu. Aişe nin şöyle dediği bildirilmiştir: O, benim yanımdayken seher vaktinde uyurdu. 21 Nebimiz bu vaktin bir kısmında istiğfar ettikten sonra uyumuş olmalıdır. Teheccüd namazına kalkamayanlar fecr-i sadık ın hemen öncesinde teheccüd kılıp istiğfar edebilirler. Allah Teâlâ cennetlikleri bir de şöyle tanımlamıştır: Onlar; sabreden, özü sözü doğru olan, gönülden kulluk eden, hayra harcayan ve seher vakitlerinde bağışlanma dileyen kimselerdir. (Ali İmran 3/17) Hicret sırasında Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Ebubekr ile birlikte Sevr mağarasında üç gece kalmıştı. Ebubekr in oğlu Abdullah gece onlarla kalır; kimse fark etmesin diye seherin alacakaranlığında Mekke ye döner haber toplardı. Buhârî nin rivayeti şöyledir: Ebubekr in oğlu Abdullah, söyleneni kolayca anlayıp kavrayan bir gençti. Geceyi onlarla geçirir; seher vakti ayrılır, sabah vaktinde, Mekke de gecelemiş 20 Buhârî, Vitr, 2.» و ا و ه و ا ا ل ر أ و ا «ا إ 21 Buhârî, Teheccüd, 7. «إ ي» ا أ ه ا ا و

11 BAŞYAZI Kur an da Namaz Vakitleri ve İmsak 9 gibi Kureyş ile beraber olurdu. Babası ve Muhammed aleyhisselamla ilgili duyduğu her şeyi dikkatle dinlerdi ki, akşamın alacakaranlığında onlara ulaştırsın. Ebubekr in kölesi Amir b. Füheyra da sütünü ikram edeceği koyunları, yatsı girdikten biraz sonra onlara doğru sürerdi. Bu sırada ikisinin de uykusu geldiği için Amir in sabahın alacakaranlığında koyunları kaldırmasına kadar geceyi orada geçirirlerdi. Abdullah bu üç gecenin üçünde de böyle yapmıştı 22. Allah Teâlâ Lût u ve ailesini, seher vaktinde kurtarmış, Lut kavmini de sabahleyin (fecr-i sadıkta) cezalandırmıştı. إ ا ا ط إ ر ر إ أ ا إ أ و ا ا أ ا إ ن أ (Melekler) Dediler ki; Bak Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz; bunlar sana asla ilişemezler. Aileni al ve gecenin bir vaktinde yola çık. Karın dışında kimse geri dönmesin. Bunların başına gelen ona da gelecektir. Azapla buluşma vakitleri sabahtır. Sabah yakındır, değil mi? (Hûd 11/81) Sabahın erkeninde volkan patlaması olmuş, kül bulutları Lût kavmine pişmiş çamurdan taşlar yağdırmıştı. Allah Teâlâ şöyle demiştir:. إ أ ر إ آ ل ي و ر او د وه. و ر. ا و ر وا ر و ا أ م ط ر. ط. و أ ر. اب ة Lût un kavmi uyarılar karşısında yalana sarılmıştı. Biz de üzerlerine taş yağdıran (bulutlar) göndermiş ama Lût un ailesini seher vakti kurtarmıştık. Bunu katımızdan iyilik olsun diye yapmıştık. Şükredene işte böyle iyilik yaparız. Hâlbuki baskınımızın şiddeti hakkında Lût onları uyarmış ama onlar, uyarıları tepki ile karşılamışlardı. Ayrıca Lût un misafirlerini ele geçirip eğlence yapmaya kalkışmışlardı. Biz de gözlerini mahvettik de azabımın ve uyarıların zevkine varın dedik. Kalıcı azap sabah erkenden onları kıstırıverdi. (Kamer 54/33-38) Önce taş yağmuru yağdı, gün doğarken de oranın altı üstüne geldi. İlgili âyetler şöyledir: 22 Buharî, Libas 16. أ و. ا ر ة ل ر و أ و ا ا أ ا ل ث ر ا ب م و د ان إ و ه ا أ و ذ ا م أ ة ر ء ن ا ا ذ ة ا ث Gün doğarken büyük bir gürültüyle sarsıldılar. Oranın altını üstüne getirdik. Zaten üzerlerine siccîlden (Siccîl) ( ) çamurun pişirilmesiyle oluşan taş demektir; Farsça dan Arapçaya geçmiştir. Yanardağı patlatmakla görevli melekler İbrahim aleyhisselama uğramışlardı. İbrahim onlara: Asıl göreviniz nedir, ey elçiler? diye sordu. Biz, günaha batmış bir kavme gönderildik, dediler. Üzerlerine çamurdan taşlar

12 10 Kitap ve Hikmet taşlar yağdırmıştık 24. (Hicr 15/73-74) Seher vakti, gecenin ortasına yani ğasaq ul-leyle katılmış ve her ikisine gece yarısı ا ) ) denmiştir. Gece yarısı, uyuma, dinlenme, kalkıp namaz kılma, istiğfar etme ve sahur yemeği yeme gibi çok sayıda işi içinde barındıracak uzunlukta olan bir vakittir. b. Sabah Namazı ve İmsak Vakti Güneşin doğu ufkuna yakınlığı -9 olunca sabah namazı vakti girer ve oruç yasakları başlar. Bu sırada fecr-i kâzibin büyük bir kubbeye benzeyen aydınlığı enlemesine uzanan, üstü beyaz ve altı siyah bir kızıl ışık kümesi ile bölünür. Bu ayrışmayı şu âyet anlatmaktadır: و ا وا و ا ا ا ا ح ذ Sabahı bölen; geceyi dinlenme zamanı, Güneş ile Ay ı hesaba uygun yapan odur. Bunlar güçlü ve bilgili olanın koyduğu ölçüdür. (En âm 6/96) el-ısbâh = ح ا sabaha giriş, essabah = ا da kızıllık 25 demektir. Fâliq ul-ısbâh = ا ح, seher vaktinin karanlıkla karışık olan kızıl ve beyaz ışıklarını 26 bölen kızıl kuşak olur. salmak için, Rabbinin katından aşırı gidenler için damgalanmış taşlar. (Zariyat 51/31-34) 24 ( (و أ ر ة cümlesi hal cümlesi sayılmıştır. Çünkü sarsıntıdan önce taş yağmuru olmuştu. 25 İbn Fâris, Mekâyîs ul-luğa, mad. 26 İbrahim Mustafa, Ahmed ez-zeyyât, Hamid Abdulkâdir, Muhammed en-neccâr, el- Mucem ul-vasît, mad. Daru d-da ve, c. I, s Fecr-i sâdıkta karanlık ile beyaz ışık kuşağı, kızıl ışık kuşağıyla bölünür. Bir kişi Allah ın Elçisi ne namaz vakitlerini sormuş; o da ona, uygulayarak göstermek için ilk gün sabah namazını ilk vaktinde kıldırmıştı. Ebu Musa el-eş ârî bize şu bilgiyi vermektedir: م ا ا ا وا س د ف. O gün Allah ın Elçisi, sabah namazını, fecr (kızıllık) yarıldığı sırada kıldırdı. İnsanlar neredeyse birbirini tanıyamayacaktı. 27 Allah ın Elçisi nin şu sözü konuyu değişik şekilde ifade etmektedir: م ا و م ق ا ا ا (Cebrail) Sabah namazını kızıllığın parıldadığı, oruçluya yiyeceğin haram olduğu sırada kıldırdı. 28 Aşağıdaki haber de bu durumu desteklemektedir: و أ ا و ا ا ن ف Nebi sallallahu aleyhi ve sellem sabahı kıldırırken birimiz yanında oturanı tanırdı 29. Demekki ufukta oluşan aydınlık bu saatte mescidin içine kadar ulaşıyordu. Âişe (radıyallahuanhâ) şöyle demiştir: 27 Müslim, Mesâcid Tirmizî, Mevâkît, Buhârî, Mevâkît us-salah 11.

13 BAŞYAZI Kur an da Namaz Vakitleri ve İmsak 11 ر ل ا ا إ و ن ت ا ء و ة ا ت ا أ ا ة "Mü'minlerin kadınları elbiselerine bürünmüş olarak Allah ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem ile sabah namazına katılırlar, namazı bitirince evlerine doğru ayrılırlardı da alaca karanlıktan kimse onları tanımazdı 30." Kadınlar arkada namaz kılarlardı. Demek ki erkekler tarafından bakınca onları tanıyacak kadar bir aydınlık olmadan namaz bitiyordu. Sabah namazının vakti, Güneş doğuncaya kadardır. Güneşin batmadığı yerlerde Güneş, doğu noktasına 9 derece yaklaşınca sabah namazı vakti girer. Bunu T cetveli ile gözlemlemek isteyen, güneyden doğuya olan çemberin beşte dördünün tamamlanmasını bekler. Böyle yerlerde Güneş, doğu noktasına varınca doğmuş sayılır. Güneşin doğmadığı yerlerde Güneşi doğmuş saymak için sabahın ışıklarının batı noktasına kadar uzamasını beklemek gerekir. Güneş ufkun 6 altına geldiği zaman çevredeki cisimler net olarak görülebildiği gibi en parlak yıldızlar da görülebilir. Bugün ona sivil tan fıkıhta ise isfâr vakti denir. Sabah namazında (ا ر) kıraat uzun tutulduğu için sabahı ilk vaktinde kılanlar bile camiden çıkıncaya kadar isfâr vakti girer. Güneş doğunca gece biter. Çünkü Allah ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Gece yüzünü gösterir, 30 Buhârî, Mevâkît 13, 27; Ezân 162,165; Müslim, Mesâcid 231, (645). gündüz sırtını döner, Güneş de batmış olursa oruçlu iftar eder. 31 Bunu gündüze uygularsak şöyle deriz: Gündüz yüzünü gösterir, gece sırtını döner, Güneş de doğmuş olursa gündüz başlamış olur. (ا ان) B- MÎZAN Mîzân, vezn = وزن kökünden ölçü demektir 32. Allah Teâlâ şöyle demiştir: أ ا ا ان.. ء ر و و ا ان. و ا و وا ا ان ا ز ن ا و أ Göğü yükseltti ve mîzânı (dengeyi) koydu. Mîzânı aşmayasınız diye bunu yaptı. Öyleyse ölçüyü hakça yapın, mîzânı bozmayın. (Rahman 55/7-9) ت و أ ا ب و ا ان ر أ ر م ا س Elçilerimizi açık belgeler ile gönderdik ve beraberlerinde Kitab ı ve mîzânı indirdik ki insanlar her şeyin hakkını versinler. (Hadîd 57/25) Her yerde, her gün gece ve gündüz oluşur. Ama Allah ın koyduğu mîzan göz ardı edilirse kutup bölgelerinde bazen gündüzlerin, bazen de gecelerin oluşmadığı söylenebilir. Gece İle Gündüzün Mîzanı Gece ve gündüzün mîzanı ile ilgili olarak Kur ân da geçen hükümleri şöyle özetleyebiliriz: 31 Müslim, Sıyam 51 (1100) وأد ا أ «إذا و : ا ا ر ل ل ا ر و ا أ ا» ا 32 Halil Bin Ahmed, el-ayn, v-z-n maddesi.

14 12 Kitap ve Hikmet Gece ile gündüz, Güneş ten ve Ay dan bağımsız varlıklardır. Allah Teâlâ şöyle der: و ا وا ر و ا ي ا و ا ن Geceyi, gündüzü, Güneşi ve Ay ı yaratan odur. Her biri bir yörüngede yüzer. (Enbiyâ 21/33) Gecenin göstergesi kaldırılmıştır, karanlık olması gerekmez. Ama gündüzün mubsir olması yani kendini veya çevreyi göstermesi gerekir. Allah Teâlâ şöyle demiştir: و آ ا و ا ا آ و ر آ ر و ا د ا ة ر ا ه ء و ب ا ا و Geceyi ve gündüzü iki gösterge yaptık, gecenin göstergesini giderdik; mubsir olmayı da gündüzün göstergesi yaptık. Bu, hem rabbinizin ikramını aramanız, hem de yılların sayısını ve hesabı bilmeniz içindir. Biz her şeyi ayrıntılı olarak açıklamışızdır. (İsrâ 17/12) Ayete göre gece ile gündüzün, Güneş ile doğrudan ilişkisi yoktur. Öyleyse Güneşli geceler olabileceği gibi Güneşsiz gündüzler de olabilir. Gecenin birinci bölümü akşamın alacakaranlığı, akşam ve yatsı namazlarının vaktidir. En Kısa Gece 21 Haziran da gece, 45 enlemde en kısa seviyesine iner. Çünkü 21 Haziran da gecenin mîzanı, en son 45 enlemde gerçekleşir. Bu sırada Güneşin deklinasyon açısı 23.5 ; alt meridyenden geçerken batı ve doğu ufkuna olan uzaklığı 21.5 ; gecenin yay uzunluğu da 129 dir. Güneş mahalli saatle de batar. Yatsı -9 de yani de girer ve -18 de yani de çıkar. Böylece Gecenin birinci bölümü 2 saat 33 dakika; yay uzunluğu yaklaşık 40 olur. Saat de gasaq ul-leyl denen gecenin ortası başlar ve a kadar sürer. Gecenin ortası burada 3 saat 17 dakika, yay uzunluğu ise 49 dir da başlayan seher vakti ise de biter ve 1 saat 32 dakika sürer. Onun yay uzunluğu 23 dür. Güneş da doğduğu için sabah namazı vakti 1 saat 01 dakika sürer. Bunun yay uzunluğu da yaklaşık 17 dir. Gecenin bu üçüncü bölümünün yay uzunluğu da tıpkı birinci bölüm gibi yaklaşık 40 dir. Seher vakti, gecenin ortasına katıldığı için gecenin toplam uzunluğu 8 saat 23 dakika yani 503 dakikadır de giren yatsı vakti de çıkar. Bir kişi yatsıyı kılıp te yatacak olsa 6 saat 44 dakika uyuyabilir. Gündüz uykusunu da uyumuşsa onun, teheccüde kalkması ve seher vaktinde sahur yemeği yiyerek oruca başlaması zor olmaz. 46 enlemde 21 Haziran da da Güneş batmakta ve de yatsı bitmektedir. Seher, de Güneşin doğuşu da tedir. Akşamdan yatsının sonuna kadar 163 dakika, yatsıdan seher vaktine kadar süren gasaq ul-leyl 168 dakika, Seher vaktinden Güneş doğana kadar da 169 dakika eder. Böylece gasaq ul-leyl gecenin en uzun bölümü olmaktan çıkar. Bunun gecenin en uzun bölümü olmaya devam etmesini sağlamak, ancak Allah ın kutuplar için koyduğu mizanı uygulamakla yani beyaz geceleri başlatmakla mümkün olur. 21 Haziranda 45 enlemde gece, en kısa vaktine ulaştığı için artık daha fazla kısalamaz. Bir şey haddini aşınca zıddı-

15 BAŞYAZI Kur an da Namaz Vakitleri ve İmsak 13 na döneceğinden geceler uzamaya başlar. Bir âyet şöyledir: ا ج و Allah bu dinde size, hiçbir güçlük koymamıştır. (Hac 22/78) ا ا ض ج ن ا ا ور ر ا ا أ ن و ا ا Allah'ın, Nebîsi için farz kıldıklarında sıkıntı doğuracak bir şey yoktur. Bu, Allah'ın bundan öncekilere de uyguladığı yasasıdır. Allah'ın emri ölçülü biçilidir. (Ahzab 33/38) و أ و ا ا و ا ان إ و Ölçeğive mîzanı tam ve dengeli yapın. Biz kimseyi gücünden fazlasıyla yükümlü tutmayız. (En âm 6/152) ا. ا ا ا إ ن ن Demek ki, her güçlüğün yanında bir kolaylık varmış. Unutma ki, o güçlüğün yanında bir kolaylık daha vardır. (İnşirah 94/5-6) Bu tarihte her bir enlemde, biraz daha uzayan geceler, önce kısmen sonra tamamen aydınlık olur ve kutup noktasında gece ile gündüz eşitlenir. Kutup bölgesindeki basıklık hesaba yansıtılmasa Ekvatordan 45 derece enleme kadar olan hesap ile kutup noktalarından 45 derece enleme kadar olan hesap aynı olur. C- TAKVİM ÇALIŞMALARI Eskiden çıplak gözle yapılan rasatla oruca başlanırdı. Artık gözlemin yerini takvimler almıştır. Gazi Ahmed Muhtar Paşa ( ), takvimlerin astronomik tana göre hazırlandığını şöyle ifade etmiştir: Güneş doğu ufkuna 21,5 yaklaştığı zaman, imsak vaktinin başladığı konusunda ittifak vardır. Takvimlerdeki imsak hesabı ona göredir. Bu da fecr-i sadık tan öncesini gösteriyorsa da sadece ihtiyat için böyle yapılmıştır. Çünkü fecri sadıkın, Güneş in ufka 19 yaklaştığında başladığı hususu ittifakla kabul edilmiştir. 18 olan astronomik tan, 19 dereceye çıkarılmış sonra ihtiyat gerekçesiyle buna 2,5 eklenerek, gecenin ortasında oruca başlatılmıştır. Bu sırada fecr-i kâzib dahi olmayacağı için burçlardan gelen ışınlara (zodyak ışınları) fecr-i kâzib denmiş, onlar akşam da görülebileceğinden bir de şafak-ı kâzib icad edilmiş ve mîzan bozulmuştur. T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı 1983 te ihtiyatları kaldırarak oruca başlama vaktini 18 ye indirmiştir. Yapılan itirazlar üzerine bizim de katıldığımız rasatlar yapılmış, astronomik tan ın fecr-i sadık sayılamayacağı her defasında tespit edilmiş ama bunlar takvimlere yansıtılmamıştır. Hatada ısrar edilmesi, oruca başlama ve yatsı namazı vakitlerini bir zulüm aracı haline getirmekle kalmamış, kutuplara doğru içinden çıkılmaz problemlere kaynaklık eden bu hata sebebiyle İslam ın itibarına gölge düşürülmüştür. Bir an önce bu büyük hatadan dönülmeli, Müslümanlara ve İslam a yapılan bu zulme son verilmelidir.

16 14 Kitap ve Hikmet GÜNCEL 2013 Yılı Ramazan ve Bayram Hilali Tespiti Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR Astronom Prof. Dr. Adnan Ökten Bey in yaptığı tespitlere göre Ay ın insan gözü ile görülebilmesi için belirlenen Güneş ten 8 açılma ve ufuktan da 5 yükseklikte olma şartı 8 Temmuz 2013 günü Güney Amerika nın batı sahillerinde oluşacağından 09 Temmuz 2013 Salı günü, Ramazan ın ilk günüdür. D ini günler, hesapla belirlenir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: Ay ve güneş, bir hesaba göredir. (Rahmân, 55/5) Güneşi ziyâ, Ayı nûr yapan odur. Yılların sayısını ve hesabı bilesiniz diye ziyâya iniş yerleri belirlemiştir. Allah bunları, doğruyu gösterir biçimde yaratmış ve âyetlerini, bilen bir topluluk için ayrıntılı olarak açıklamıştır. (Yunus, 10/5) Ziyâ, Güneş ışını; nûr da insanı rahatsız etmeyen ışıktır. Güneşin kendini göremeyiz; bizim Güneş dediğimiz, ondan gelen ışınlardır.

17 GÜNCEL 2013 Yılı Ramazan ve Bayram Hilali Tespiti 15 Ay ı da göremeyiz. Bizim için Ay, ona inen Güneş ışınlarının bize yansıyan kısmıdır. Yansımadaki daralma ve genişlemeye göre ona; hilal, yarımay ve dolunay deriz. İlgili âyetlerden biri şudur: Aya (ziyânın) iniş yerleri için ölçü koyduk; sonunda kuru hurma dalı gibi olur. (Yasin 36/39) Kameri ayın ilk günü, Güneşin batmasından sonra battığı görülen hilali takip eden gündür. O ay Ramazan ise onu oruçlu geçirmek gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: Sizden kim Ramazanı yaşarsa, onu oruçlu geçirsin (Bakara 2/184) Yukarıdaki âyetlere göre kameri ayların hesapla belirlenmesi gerekir. Ancak Nebimizin yanında, bu hesabı yapacak bir kimse olmadığı için o, şöyle demişti: Biz ümmi bir toplumuz; yazı yazamaz, hesap yapamayız. Sonra 10 parmağını üç kere açıp üçüncüsünde başparmağını kapayarak ay; şöyle, şöyle ve şöyledir demiş (29 güne işaret etmiş); arkasından, ay, şöyle, şöyle ve şöyledir, demiş, 30 günü kast etmişti. 1 Böylece o, işaret diliyle kameri ayın 29 günden az, 30 dan fazla olamayacağını bildirmiştir. Onun bir sözü de şöyledir: Hilali görünce oruç tutun, tekrar görünce orucu bırakın, hava size bulutlu geldiyse ayı otuza tamamlayın. 2 Hesap yapacak uzman olmayınca, tek çare hilali gözlemekti. Nebîmiz de onu söylemiş ve onu yapmıştı. Günümüzde artık uzmanlarımız olduğu için bir yeri merkez alıp Kur ân ın emrettiği hesaba geçmek gerekir. Oruca, ikinci fecrin doğması ile başlandığından Ümm ül-kurâ olan Mekke yi merkez almalı, Mekke de ikinci fecir doğuncaya kadar dünyanın herhangi bir yerinde, Güneşin batmasından sonra batan hilalin görülmesiyle birlikte yeni kameri ay başlatılmalıdır. Hesaba yönelmek, kutup bölgesinde yaşayan müslümanlar için de bir zorunluluktur. Çünkü orada, bazı zamanlarda Güneş doğmamakta, bazen de batmamaktadır. Güneşin batmadığı zamanlarda hilali görmek imkânsızdır. Kur ân-sünnet bütünlüğü, hesaba geçmemizi gerektirir. Böylece her yerde, aynı günde oruca başlama ve aynı günde bayram etme imkânına kavuşmuş oluruz. Astronom Prof. Dr. Adnan Ökten Bey in yaptığı tespitlere göre Ay ın insan gözü ile görülebilmesi için belirlenen Güneş ten 8 açılma ve ufuktan da 5 yükseklikte olma şartı 8 Temmuz 2013 Pazartesi günü Güney Amerika nın batı sahillerinde oluşacağından 09 Temmuz 1 Müslim 1080/15 2 Müslim, Sıyâm, 1081

18 16 Kitap ve Hikmet 2013 Salı günü, Ramazan ın ilk günüdür. Bayram hilali 7 Ağustos Çarşamba günü Afrika nın güneyinde görülecektir. Madagaskar da yaşayanlar, akşam Güneşin batmasından sonra batan hilali görebileceklerinden 8 Ağustos Perşembe günü Ramazan Bayramıdır. Hiçbir ayette hilalin gözlemlenmesi emredilmemiş ve insanlar hesaba yönlendirilmiştir. Hesabı yapacak kişilerin bulunmadığı dönemde, Nebîmizin tek çare olarak uyguladığı, hilalin çıplak gözle görülmesi uygulamasını, tek emir gibi saymak, kabul edilebilir bir şey değildir. Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda, doğru bir uygulama yapmaktadır. Kur ân, namaz vakitleri konusunda gözlemi emrettiği için kameri takvim konusunu, bilim adamları heyetince yapılacak hesaplara bırakmaktadır.

19

20 18 Kitap ve Hikmet USÛL Bir Beşerî Teşrî Faaliyeti: Oruç Keffâreti Dr. Fatih ORUM Fıkıh geleneğine göre biri Hanefî diğeri Şâfiî mezhebine mensup olduklarını düşünen iki arkadaş, bir Ramazan günü beraberce yiyip içerek özürsüz olarak oruçlarını bozsalar, Hanefî olanın; altmış bir gün oruç tutması gerekirken Şâfî olan; sadece bir günün orucunu kaza edecek (!) A maç imtihan olduğu için, 1 insan, isterse sınırları aşabilecek güçte yaratılmıştır. Hüküm bildiren pek çok âyetin sonunda, insandan sınırları aşmamasının istenmesi 2 bunu gösterir. Gerçekten de insan bu konuda o kadar cüretkârdır ki, Kur ân ın ifadesiyle, Allah a din öğretmeye dahi kalkar. O şöyle buyurur: De ki; Allah a dininizi siz mi öğreteceksiniz? O, göklerde ve yerde her ne varsa bilir. O, kesinlikle her şeyi bilendir. (Hucârât 49/16) Yüce Allah Kur ân da, tek hüküm koyucunun kendisi olduğunu ve sınırları kendisinin çizdiğini bildirmiş 3 olsa da tamamlandığı bildirilen dinin, 4 ilim adına!, sözde bilinçli boşluklar ı olduğu düşünülmüş, 5 bu boşlukların hayat- İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, Süleymaniye Vakfı Başkan Vekili 1 Bakara 2/155; Kehf 18/7; Enbiyâ 21/35; Muhammed 48/31; İnsan 76/2. 2 Bakara 2/187, 229; Talâk 65/1. 3 Yusuf 12/40, 67; Kasas 28/88. 4 Mâide 5/3. 5 Komisyon, İlmihal, İsam, İstanbul, 1998, I İman ve İbadetler, 19.

21 USÛL Bir Beşerî Teşrî Faaliyeti: Oruç Keffâreti 19 tayken Nebî (a.s.), onun vefatından sonra da ulema tarafından doldurulduğu kabul edilmiştir. 6 Fıkıh usûlündeki Kitap, Sünnet, icmâ, kıyas şeklindeki sıralama, aslında bu kabulün bir yansımasıdır. Dinde teşrî yetkisine sahip olduğu düşünülünce, fıkıhta bazı hükümler Rasûlullah a nisbet edilmiştir. Oruç keffâreti, bunun sayısız örneklerinden sadece biridir. Şöyle ki; gelenekte, oruç keffâretinin yani herhangi bir özür bulunmaksızın Ramazan ayında orucunu bozana verilecek sözde cezanın Sünnetle teşrî kılındığı, bu konuda Kitap tan herhangi bir delil bulunmadığı hususunda neredeyse ittifak vardır. 7 Sünnetle kastedilen de Ebû Hureyre nin naklettiği şu rivâyettir: Adamın biri geldi ve helak oldum Yâ Rasûlallah dedi. Rasulûllah, seni helak eden nedir? diye sorunca adam, Ramazan da eşimle ilişkiye girdim diye cevap verdi. Rasûlullah, bir köle azad edebilir misin? deyince adam, hayır dedi. Bunun üzerine peki iki ay peş peşe oruç tutabilir misin? diye sordu. Adam hayır dedi. Rasûlullah bu defa ona altmış yoksulu doyurup doyuramahttp:// dinin-kaynagi-ben-miyim.html 6 Bu konudaki geleneksel düşüncenin toplu olarak görülebileceği bir çalışma olarak bkz. Komisyon, Sünnetin Dindeki Yeri, İsav, Ensar Neşriyat, İstanbul, Ramazanda eşiyle ilişkiye girerek orucunu bozana oruç keffâreti gerekeceği konusunda icmâ olduğu iddia edilse de (Mevsılî (ö. 683/1284), el-ihtiyâr, İstanbul, 1984, I, 131), fıkıh eserlerindeki diğer icmâ iddiaları gibi bu da doğru değildir. Tâbiînden bu konuda farklı düşünen pek çok isim kaynaklarda geçmektedir. Hatta hadis eserlerinde, böyle bir kişiye sadece kaza gerekeceğine dair rivâyetler dahi zikredilir. Konuyla ilgili detaylı bir çalışma için bkz. Yunus Macit, Kasten Oruç Bozmanın Cezası İle İlgili Rivâyetlerin Tahlili, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), sayı: 3, sayfa: 123 vd. yacağını sordu. Adam yine hayır dedi. Rasûlullah, adama oturmasını söyledi, adam da oturdu. Bu arada Nebî ye içi hurma dolu bir sepet getirildi. Rasûlullah o adama al bunu dağıt dedi. Adam, benden daha fakiri yok deyince Nebî, arka dişleri görünecek derecede güldü ve ona al ve ailene yedir buyurdu. 8 Bu rivâyeti delil alan Hanefî ve Mâlikî fakihlere göre, Ramazan da orucunu kasten yeme-içme veya cinsel ilişkiye girme yoluyla bozan kişinin, peş peşe olmak şartıyla iki ayı keffâret, bir günü de kaza olmak üzere toplam altmış bir gün 9 oruç tutması gerekir. Şâfiî ve Hanbelî fakihler ise aynı rivâyetten hareketle Ramazan da orucunu sadece cinsel ilişki yoluyla bozana yukarıdaki cezanın gerektiğini söylerler. Yukarıdaki rivâyette geçen Ramazan da ifadesi Ramazan da gündüz vakti olarak algılanmış, bu algı, yukarıdaki rivâyetin bazı metinlerine oruçlu olduğum halde 10 ifadesinin girmesinin yolunu açmış, bütün hüküm de bu algı ve katkının üzerine bina edilmiştir. Hatta Hanefi mezhebine ait fıkıh kitaplarında, oruç keffâretine delil olarak sunulan yukarıdaki rivâyetin bizzat met- ف ي ن ه ار ( vakti nine Ramazan da gündüz 8 Dârimî (ö. 255/869), Sünenü d-dârimî, Beyrût, 1407, Savm, 19; Buhârî (ö. 256/870), el-câmiu s-sahîh, Kahire, 1400, Savm, 30; Tirmizî (ö. 279/892), el-câmi u s-sahîh Sünenü t-tirmizî, Beyrût, trs., Savm, Kameri aylar çeker. Fıkha göre kişi, kameri aylardan birinde, ayın başında bu oruca başlasa ve peşpeşe iki aydan biri 29 diğeri otuz çekse bu kişi 59 u keffâret biri kaza olmak üzere toplamda 60 gün oruç tutarak borcunu ödemiş olur. Ancak kişi, oruca aybaşında başlamazsa düz hesap olsun diye iki ay için 60 gün keffâret orucu tutar, buna bir de tutmadığı günün kazasını ekler ve toplamda 61 gün eder. 10 Buhârî, Savm, 30.

22 20 Kitap ve Hikmet ifadesi dahil edilmiştir. 11 Bazı (ر م ض ان muhakkikler, bu ifadenin metne sonradan dahil edilmiş olabileceğine işaret ederler. 12 Yine Ramazan da oruç bozmayla ilgili bazı rivâyetlerde geçen yerine bir gün oruç tut 13 şeklindeki ifadenin de, özre binaen tutulmayan Ramazan orucuyla ilgili olma ihtimalinin yanı sıra, yukarıdaki algıyla metne yapılan bir başka katkı olma ihtimali vardır. 14 Şâfiî ve Hanbelîler, Ebû Hureyre nin naklettiği yukarıdaki rivâyette, sadece cinsel ilişkiden bahsedildiği için oruç keffâretinin, sadece cinsel ilişkiyle bozulması halinde gerekeceğini söylerken, Hanefî ve Malikîler, söz konusu rivâyette, cezayı gerektiren şeyin cinsel ilişki değil Ramazan a saygısızlık olduğunu, 15 dolayısıyla cinsel ilişkinin yanı sıra yeme-içme şekliyle de Ramazan da orucunu özürsüz olarak bozana keffâret gerekeceğini söylemişlerdir. İki grup arasındaki bu farka göre mesela biri Hanefî diğeri Şâfiî mezhebine mensup olduklarını düşünen iki arkadaş, bir Ramazan günü beraberce yiyip içerek özürsüz olarak oruçlarını bozsalar, Hanefî olanın; altmış bir gün oruç tutması 11 Merğinânî (ö. 593/1197), el-hidâye, İstanbul, 1986, I, 125; Mevsılî, el-ihtiyâr, I, 131. Müslim in Sahîh i ve Beyhakî nin Sünen inde Ebû Hureyre nin naklettiği rivâyette Ramazan da gündüz vakti رمضان ار ا) (في ifadesi yer alır. Nehar ifadesinin müdrec olma ihtimali çok yüksektir. Müslim ve Beyhakî bu ifadeyi konu (bâb) başlıklarına da yansıtmışlardır. Müslim (ö. 261/875), Sahîh-u Müslim, Beyrut, trs., Sıyam, 14; Beyhakî (ö. 458/1066), es-sünenü l-kübrâ, Mekke, 1995, IV, İbn Hacer el-askalânî, ed-dirâye, Beyrut, trs., I, Beyhakî, es-sünenü l-kübrâ, IV, Zeki Bayraktar, Kur an ve Sünnet, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2013, s Rivâyetin tahliline dair detaylı bir çalışma için bkz. Yunus Macit, Kasten Oruç Bozmanın Cezası İle İlgili Rivâyetlerin Tahlili, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi V (2005), sayı: 3, sayfa: 121 vd. 15 Serahsî, el-mebsût, III, 73. gerekirken Şâfî olan; sadece bir günün orucunu kaza edecek ve bu durum, fıkıh geleneğinde ictihad farkı olarak değerlendirilerek rahmet olarak görülecek, hatta bir kişi, heva ve hevesine uymamak şartıyla istediği mezhebin görüşüne göre amel ederek bu zenginlikten yararlanabilecektir! 16 Bu mantıktan hareket ederek, mesela Şâfîi mezhebine mensup bir karı-koca, Ramazan da gündüz vakti ilişkiye girmek istediklerinde, önce yiyip içerek orucu bozar, sonra ilişkiye girerlerse, sadece bir günlük kazayla keffâretten kurtulacaklardır! 17 Tüm bunlar, Allah ın dininin insanların eliyle ne hale getirilebileceğinin çarpıcı örnekleridir. Özetle, yapılan şudur: Kur ân ın dışında bir hüküm kaynağı olarak kabul edilen Sünnetin, oruç keffâreti konusunda hüküm koyduğu iddia edilmiş, ayrıca Sünnetteki hüküm, kıyasla başka konulara da taşınmıştır. Bu, tam anlamıyla beşerî bir teşrî faaliyetidir ve bu teşrî faaliyeti, kıyasla varılan bir hükmün, hadis olarak fıkıh kitaplarına girmesiyle neticelenmiştir. Bağlamından koparılarak ele alınan ve yukarıda Ebû Hureyre den nakledilerek yer verilen rivâyetle ilgili olarak, keffâret ve hadler konusunda kıyas yapılamayacağını söyleyenler tarafından, 18 önce ta lîl edile htm 17 Hıyel (Hileler/çareler) konusunda Kitâbü lhıyel fi l-fıkh isimli bir eser telif eden Şâfiî mezhebine mensub Kazvînî (ö.440/1048), eserinin başında hıyeli mahzurlu, mekruh ve mübah olarak üçe ayırır ve yukarıda verdiğimiz kurguyu, mahzurlu hıyele örnek olarak zikreder. Bkz. Kazvînî, Kitâbü l-hıyel fi l-fıkh, thk. Joseph Schacht. Hannover, Orient Buchhandlung Heinz, 1924, s. 4, Şâfiîler; takdîrât, keffâret, hudûd ve bedellerde kıyasın caiz olduğu, Hanefîler ise; caiz olmadığı görüşündedir. Bkz. Râzî, (ö. 606/1209), el-mahsûl fî ılmi usûli l-fıkh, Beyrut, 1992, V, 349; Âmidî (ö. 631/1233), el-ihkâm fî usûli l-ahkâm, Beyrut, trs., IV, 64;

23 USÛL Bir Beşerî Teşrî Faaliyeti: Oruç Keffâreti 21 rek bir illet tespit edilmiş, sonra bu illete binaen kıyas yapılarak 19 bir hükme varılmış, ardından da bu hüküm hadis olarak fıkıh kitaplarındaki yerini almıştır. 20 Gerçekten de Hanefî fıkıh kitaplarında Ramazan da kasten orucunu bozana, zıhar keffâreti gerekir. şeklindeki ifade, Rasûlullah a nisbet edilerek aktarılır. 21 Bu söz, bu şekliyle hiçbir hadis eserinde yer almaz; sadece fıkıh eserlerinde geçer. Hanefî mezhebinin muteber kabul edilen fıkıh eseri el- Hidâye de geçen rivâyetleri tahrîc eden Hanefî muhakkik Zeyla î, mezhebin fıkıh eserlerinde geçen bu ifade için Ahmed b. Hanbel in bu hadisi bulamadım şeklindeki sözünü aktarır. 22 Yine bir Hanefî fakih olan İbnü l-hümâm da Serahsî (ö. 483/1090), Usûlü s-serahsî, İstanbul, 1984, II, Serahsî nin, bu konuda hükme kıyasla değil nassdan istidlal ile varıldığına dair açıklaması için bkz. Serahsî, el-mebsût, Beyrut, 1989, III, Benzer bir rivâyetin Dârekutnî nin (Sünen, Kahire, 1966, II, 190, 191) ve Beyhakî nin (Sünen, IV, 228, 229) Sünen lerinde yer alması göz önünde bulundurulursa, Sünen lere daha sonra ekleme yapılma yahut fıkhi görüşlerin manen rivâyet edilen hadislerden etkilenme ihtimal saklı kalmakla birlikte, bunun erken dönemlerde gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Nitekim Hanefi mezhebinin en erken dönem fıkıh müdevvenatı sayılabilecek İmam Muhammed in el-asl isimli eserinde bu anlayışın o dönemde oluştuğu görülebilir. Bkz. el-asl, II, İfadenin metni fıkıh eserlerinde şöyle geçmektedir: ا ا ر ن ر أ bkz. Serahsî, el-mebsût, III, 71; Kâsânî, (ö. 587/1191), Bedâi u s-sanâi fî tertîbi ş-şerâi, Beyrut, 1982, II, 98; Merğinânî, el-hidâye, I, 122; Mevsılî, el-ihtiyâr, I, Zeyla î (ö. 762/1361), Nasbü r-râye li ehâdîsi l-hidâye, Kahire, trs., II, 449, 450; İbnü l-cevzî, benzer bir rivâyet için, Ahmed b. Hanbel in, rivâyetin senedinde geçen Yahya b. el-hammânî nin yalancı olduğunu, rivâyetin huccet olamayacağını, çünkü rivâyete konu olan kişinin isminden bahsedilmeden hikaye edildiği söylediğini aktarır. İbnü l-cevzî (597/1201), et-tahkik fi İhtilafi l-hadis, II, 87. bu ifadenin hadis olmadığına işaret eder. 23 Dahası, bu söz, fıkıh eserlerinde, sanki mütevatir bir rivâyetmiş gibi lafzî tahlillere bile tabi tutulur. Mesela, Merğinânî, oruçlu iken ilişkiye girmeleri halinde keffâretin erkeğin yanı sıra kadına da gerekeceğine dair hükmü, bu sözün metninde geçen من harfine yani bu harfin umûm ifade etmesine dayandırır. 24 Rasûlullah a isnad edilen bu söz, aslında bünyesinde bir gerçeği barındırır. İfa- على المظاهر = yapana dede geçen zıhar ifadesi, mezheplerin oruç keffâretine dair verdikleri fetvaya dayanak yaptıkları rivâyetin esasında hangi konuyla ilgili olduğunu gösterir. Bu önemli bir husustur. Gerçekten de Ebû Hureyre nin naklettiği ve mezheblerin hükme dayanak yaptıkları rivâyet üzerinde yapılan çalışmalar, metinde bazı eksiltme ve ziyadelerin varlığını göstermektedir. 25 Mesela Ebû Hureyre nin bir adam diyerek naklettiği rivâyette, Rasûlullah la konuşan kişinin adının zikredildiği ve Ahmed b. Hanbel in Müsned inde yer alan konuyla ilgili gerçek rivâyet şöyledir: Seleme b. Sahr el-beyâdî şöyle dedi: Başkalarıyla kıyaslanamayacak şekilde cinsel ilişkiye düşkün biriydim. Ramazan ayı girince, gece bir şey olur da hanımımla ilişkiye girerim diye korktum ve ona Ramazan boyu devam edecek bir zıhârda bulundum. Karım bana hizmet ederken bedeninden bir yer açılıp görününce dayanamadım, onunla ilişkiye girdim. Sabah olunca gidip yakınlarıma durumu haber verdim; benimle Rasûlullah'a gelin, durumu ona anlatayım dedim. Gelmeyiz! Hakkımızda âyet 23 İbnü l-hümâm, (ö. 861/1457) Fethu l-kadîr, Dâru l-fikr, Beyrut, trs., II, Merğinânî, el-hidâye, I, 124; Mevsılî, el- İhtiyâr, I, Yunus Macit, Kasten Oruç Bozmanın Cezası İle İlgili Rivayetlerin Tahlili, s. 123 vd.

24 22 Kitap ve Hikmet inmesinden korkarız, Rasûlullah bir şey söyler de bunun utancıyla yaşamak zorunda kalırız, sen git, anlat! dediler. Rasûlullah a tek başıma gittim, durumu haber verdim, bana böyle mi yaptın ey Seleme? buyurdular, evet, öyle yaptım! Ancak Allah'ın emrine razıyım, bana onun emrini uygulayın! dedim. Rasûlullah, Bir köle âzad et! buyurdular. Boynumu göstererek, bundan başka bir varlığım yok ki! dedim. Öyleyse peş peşe iki ay oruç tutacaksın! buyurdular. Bunun üzerine, zaten başıma ne geldiyse oruç yüzünden geldi Ya Rasûlallah! dedim. Öyleyse, altmış fakire, bir miktar kuru hurma dağıt buyurdular. Vallahi ben ve karım aç olarak geceyi geçirdik deyince, Benî Zureyk'in sadaka mallarına bakan memura git, o miktar hurmayı sana versin, sen altmış fakire yedir. Kalanı da ailenle ye! buyurdular. Akrabalarıma gidip onlara, sizde zorluk ve çözümsüzlük, Rasûlullah'ta ise genişlik ve çözüm buldum. Rasûlullah sadakanızdan bana verilmesini emretti, dedim." 26 Bu rivâyet, olayı bizzat yaşayan kişinin ağzından aktarılmaktadır. Doğru rivâyet budur. 27 Mezheplerin delil aldığı ve Ebû Hureyre nin naklettiği rivâyet, bu rivâyetten uyarlanmıştır. Bizzat olayı yaşayan Seleme b. Sahr ın ağzından aktarılan rivâyette, Seleme nin, eşiyle zıhar yaptığını bildirmesi, gece eşiyle ilişkiye girme korkusu yaşadığını söylemesi, sabah olunca da Rasûlullah a gitmesi, olayın Ramazan da, gündüz vakti oruç bozmayla bir ilgisinin olma- 26 Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855), Müsnedü l- İmam Ahmed b. Hanbel, Daru l-fikr, y.y., trs., IV, İbn Ebî Şeybe nin Müsned inde, Seleme b. Sahr ez-zürafiy şöyle der: Rasûlullah döneminde eşime zıharda bulundum, sonra da keffâret ödemeden onunla ilişkiye girdim. Durumu Rasûlullah a sordum, o da keffâret gerekir diye fetva verdi. İbn Ebû Şeybe (ö. 235/849), Müsnedü İbn Ebî Şeybe, Riyad, 1977, II, 252. dığını gösterir. Rivâyet, karısına zıhar yapan kişiye gerekecek cezayla ilgilidir. Bu ceza, Kur ân ın Mücâdile sûresinde şöyle anlatılır: Hanımlarına zıharda bulunanlar, söylediklerinden dönerlerse, o eşiyle ilişkiye girmeden, bir esir azad etmelidirler. Siz ancak böyle ders alırsınız! Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Esir bulamayan, eşiyle ilişkiye girmeden iki ay peş peşe oruç tutsun. Oruca güç yetiremeyenler, altmış yoksulu doyursun. Allah a ve Rasûlü ne inanıyorsanız böyledir. Bunlar Allah ın sınırlarıdır. Görmezden gelenler için acıklı bir azap vardır (Mücâdile 58/3, 4) Yukarıdaki iki âyet, Seleme b. Sahr ın adının geçtiği rivâyetin, aslında Kur ân ın teşrî kıldığı bir hükmün Nebî nin diliyle uygulanmasından ibaret olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, mezheblerin oruç keffâretiyle bağlantılı olarak ele aldıkları rivâyet, zıharla ilgilidir, rivâyetin oruç keffâretiyle hiçbir ilgisi yoktur. Aksi takdirde, Ramazanda kendine hakim olamayıp eşiyle ilişkiye girebilecek kadar sağlıklı olduğu anlaşılan adama, oruç tutamayacağını söylemesi üzerine Rasûlullah ın, o zaman tasadduk et demesi çok anlamlı olmayacaktır. O halde, Ramazanda ister yiyip içerek ister cinsel ilişkiye girerek olsun orucunu hastalık veya yolculuk özrü olmaksızın bozana, Kur ân ve Sünnet bütünlüğü temelinde gerekecek şeyin ne olduğunun ortaya konması gerekir. Bakara sûresinin 185. âyetinde Yüce Allah, hasta ve yolcu olanlara Ramazan da tutamadıkları gün sayınca, daha sonra oruç tutma hakkını vermiştir. Hak diyoruz, çünkü Ramazan da özür sebebiyle tutulamayan oruçların sonradan tutulması ceza değil, Allah ın, kulla-

25 USÛL Bir Beşerî Teşrî Faaliyeti: Oruç Keffâreti 23 rına verdiği hakkın kullanılmasıdır. Bu, Allah ın kullarına bir lütfudur. Âyetin sonunda geçen sayıyı tamamlamanız için ifadesi, bunu gösterir. Âyette geçen iki özür sebebiyle, Ramazan da oruç tutamayan ve Ramazan ın bereketinden tam istifade edemeyenlere Allah Teâlâ bir lütufta bulunmakta, sayıyı tamamlama hakkı vermektedir. Bu bir hak olunca, âyette geçen iki özür hali olmaksızın Ramazan da oruç tutmayan yahut başladığı orucu özürsüz bozanlar, bu haktan yararlanamayacaklardır. Bu kimseler, Rasûlullah ın ifadesiyle, kalan ömürlerini oruçlu geçirseler dahi asla telafi edemeyecekleri bir fırsatı kaçırmış olacaklardır. Rasûlullah şöyle buyurur: Ramazan günü bir özür ve hastalık olmaksızın oruç tutmayan kişi, hayatı boyunca oruç tutsa, tutmadığı bir günü telafi edemez. 28 O halde, Ramazanda ister niyetli değilim gibi temelsiz bir yaklaşımla oruç tutmayan, ister yeme-içme veya cinsel ilişki yoluyla orucunu yolculuk ve hastalık durumu söz konusu olmadan bozan kişi, telafisi asla mümkün olmayan bir fırsatı kaçırmış, cezayı hak etmiştir. Bu kulun yapması gereken tek şey vardır, o da, tevbe edip Allah tan bağışlanma dilemektir. Durum böyleyken, böylesi bir kula keffâret ya da kaza cinsinden ceza tertiplemek, Kur ân ın ifadesiyle haddi aşmak olur. Konuyu bir asır önce ele alan ve mezheplerin oruç keffâretine dayanak yaptıkları rivâyetin, aslında zıharla ilgili olduğunu tespit eden merhum Musa Carullah Bigi, orucu bozana keffâret değil kaza gerekeceğini söyledikten sonra, kazanın aslında bir ikram olduğunu, bunun sadece hak edenlere verilmesi gerektiğini, dinin rukunlerini 28 Tirmizî, Savm, 27. ihmal edenlerin bu ikramdan faydalanmaya haklarının olmaması gerektiğinden bahseder ve İbnü l-arabî den şu alıntıyı nakleder: Ramazan da kasten yiyip içen kişiyle ilgili olarak bir grup; hem kaza hem keffâret gerekir derken diğer bir grup; sadece kaza gerekir, dedi. Ben, böyle bir kişiye kaza da keffâret de gerekmez görüşündeyim. Böyle bir kişinin, tutmadığı orucu kaza hakkı asla yoktur. Bağışlanma talebiyle nafile oruçlar tutar. Çünkü bize göre ibadetler vakitle sınırlıdır. İbadetlerin vaktini kasten kaçıranların hiçbir surette kaza hakları yoktur. 29 Sonuç olarak, geleneğin yüzyıllardır neredeyse ittifak derecesinde kabul ettiği bir konu olan oruç keffâretinin, Allah ın indirdiği, Rasûlü nün de tebliğ edip uyguladığı dinde yeri olmadığı açıktır. 29 Musa Carullah Bigi, Uzun Günlerde Oruç, Sadeleştiren: Yusuf Uralgiray, Ankara, 1975, s. 221.

26 24 Kitap ve Hikmet ARAŞTIRMA Meşruiyeti Açısından Teravih Namazı Harun ÜNAL Resulüllah ın (s) kıldığı namaz bir gece namazıdır, ayrıca Teravih adı altında kılmamıştır. Sekiz rekattan ibarettir, buna ayrıca üç rekat da vitir namazı ilavesi var ki, böylece sayı 11 rekat olarak karşımıza çıkmaktadır Y eni bir ramazan ayını daha idrak etmek üzere olduğumuz bu günlerde, yine Teravih namazı ile ilgili tartışmalar ve farklı değerlendirmeler gündeme gelecektir. Konuya girmeden önce şimdiden tüm okurlarımızın Ramazan ayını tebrik eder, bizi salih kulları ile beraber olanlardan kılmasını niyaz ederiz. Bu yazımızda Teravih namazının meşruiyetini, kaç rekat olduğunu, Resulüllah ın (s) bizim bu gün kıldığımız manada bir teravih namazı kılıp kılmadığını, dahası kıldırıp kıldırmadığını değerlendirmeye çalışacağız. Amacımız, mümkün olduğunca işin aslına inmeye gayret ederek gerçeklere dikkat çekmek olacaktır. İlahiyatçı Yazar

27 ARAŞTIRMA TERAVİH NAMAZI 25 Teravih kelimesi Tervîha kelimesinin çoğuludur. Bunun aynı zamanda Tervîhat şeklinde çoğulu da vardır. Tervîha kelimesi, esas itibariyle bir tür oturuşun adıdır ve oturup dinlenmek, istirahat etmek manasına gelir. Dolayısıyla insanlar namaz kılarlarken her dört rekatta bir oturup dinlendiklerinden ötürü, bu söz, Resulüllah (s) döneminde olmasa da daha sonraki dönemlerde, Ramazan ayında kılınan gece nafile ibadetinin özel adı olmuştur. Özellikle de Hz. Ömer döneminden itibaren bu isimle anılmaya başlanmıştır. 1 Konuya ilişkin birkaç hadis sunmak suretiyle bu meseleyi açmak istiyoruz. Resulüllah (s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadırlar: Kim imanının bir gereği olarak ve ödülünü-karşılığını da sadece Allah tan bekleyerek Ramazan ayını ikame ederse, kendi lehine olmak üzere onun geçmiş günahları bağışlanır. 2 Bu hadiste geçen ramazan ayının ikame edilmesinden maksat, sadece teravih namazı demek değildir ve hadis zaten genel bir anlam içerdiğinden bunu Teravih namazına tahsis etmenin de doğru olmaması gerekir. Çünkü ikame- 1 Konu hakkında bilgi için bak: Ayni, Umdetu l- Kari, Teravih: 11/176 vd. 2 Hadisi bize aktaran zat diyor ki Malik bu hadisi, İbn Şihab tan, o da Humeyd İbn Abdurrahman dan, bu da Ebu Hureyre den tahdis ile bize hadisi olarak anlattı. Ebu Hureyre nin ifadesine göre, Resulüllah (s) yukarıda manasını verdiğimiz hadisi buyurmuşlardır. Buhari, İman, bap:27, h:37 (ve 35); Müslim, , Hadis ayrıca Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, İbn Mace ve Muvatta eserinde İmam Malik ve daha başkaları da tahric etmişlerdir. den kasıt, tüm ibadet ve zikirler demektir. Hatta farz namazlar da bu ikame ifadesi içerisinde yer almaktadır. Kur an okumak, Allah ın emirleri çerçevesinde Allah ı anmak, zikir, tehlil, tekbir, tesbih ve benzeri her şey ikame ifadesi içinde yer alır. Dolayısıyla bu hadisi doğrudan Teravih namazı anlamında değerlendirmek doğru olmaz. Şimdi bir başka rivayeti ele alalım. Ki bu da İbni Şihab Ez-Zuhrî nin konu hakkındaki değerlendirmesidir. Yukarıda verdiğimiz söz konusu hadisin açıklaması ile alakalı olarak Muhammed b. Müslim b. Şihab ez-zuhri diyor ki: Resulüllah (s) vefat etti, gitti, durum hep bu şekilde devam etti. Sonra Hz. Ebu Bekir in halifeliği döneminde olsun, Hz. Ömer in hilafeti döneminin bir kısmında olsun, gece namazının kılınışı, aynen Resulüllah (s) döneminde olduğu gibi sürdü. 3 Burada demek isteniyor ki; daha sonraları kaynaklara teravih namazı olarak geçen ve 20 ya da daha fazla rekat olarak kılınan bu namazı, Resulüllah (s) döneminde herkes kendi başına kılardı, cemaatle veya 20 ve daha fazla rekat olarak da kılınmazdı. Ki bu meseleye de, Teravih namazının rekat sayısı ile ilgili rivayetlere geçtiğimizde kısaca değineceğiz. Bilmemiz gereken husus, bu namazın Resulüllah (s) döneminde olsun, Hz. Ebu Bekir döneminde olsun ve Hz. Ömer in hilafeti döneminin bir kısmında olsun, hep Resulüllah (s) döneminde kılınan şekliyle devam etmiş olduğu gerçeğidir. 3 Buhari, Teravih, h: ; Müslim, h:738, , 782

28 26 Kitap ve Hikmet Bir başka rivayete geçelim: Bize, Muhammed b. Selam anlattı, dedi ki Abde İbn Süleyman el-kilabi, Yahya b. Said el- Ensari den, o da Amre bint Abdurrahman el-ensariye den bu da Hz. Aişe den rivayetle bize haber verdi. Hz. Aişe (ra) dedi ki: Resulüllah (s) bir hücresinde geceleyin namaz kılardı. Hücresinin odasının duvarları yüksek değildi, alçaktı. Halk Resulüllah ın karaltısını-gölgesini görüyordu. Bunun üzerine onlar da ayağa kalkıp bulundukları yerde onun kıldığı gibi namaz kılmaya başladılar. Resulüllah (s) buna iki veya üç gece bu şekilde devam etti. Nihayetinde Resulüllah, bir daha öyle yapmadı (ayakta namaz kılıyor olarak görünmedi), bulunduğu yerde oturup kaldı, halkın kendisini görebilecekleri şekilde ortaya çıkmadı. Sabah olunca Resulüllah (s) bu durumu insanlara aktardı ve: Ben, gece namazının size farz kılınacağından endişe duydum diye buyurdu. 4 Buhari nin Teravih bölümünde yer alan diğer bir hadiste ise Hz. Aişe (rh) şöyle diyor: Resulüllah ın (s) bir hasırı vardı, onu gündüzleri yere serer ve üzerinde dinlenirdi. Geceleyin de onu kendisine hücre edinirdi. Bu durumu gören insanlar-sahabe de buna katılarak saf halinde 4 Bak: Buhari, Ezan, bap: 80-81, h:739/117, ayrıca bak Buhari, h: , 924, 1129, 1970, ve 5861, 6113, 7290, numaralı hadisler. Müslim, h:761, Resulüllah ile birlikte onun kıldığı gibi namaz kılmaya başladılar. 5 Zeyd b. Sabit ten gelen rivayette de Zeyd diyor ki: Resulüllah (s), Ramazanda kendisine bir hücre edindi. (Ravi burada şek ediyor ve diyor ki öyle sanıyorum ki Zeyd) edinilen o hücre hasırdan idi, dedi. Resulüllah (s) geceleri bunun içinde kalarak namaz kılardı. Ashabı da, onun kıldığı gibi namaz kılmaya başladılar. Resulüllah (s) ashabının bu durumlarının farkına varınca, artık ayağa kalkmamış ve olduğu yerde oturup kalmış, bundan böyle görülmemiştir. Nihayetinde Rasulullah, ashabının yanına çıkıp geldiğinde, onlara: Sizin ne yaptığınızı, ne iş işlediğinizi görüp öğrendim. Ey insanlar! Bundan böyle bu namazı evlerinizde kılın! Çünkü farz namazlar dışında kişinin kıldığı en faziletli namaz, kişinin evinde kıldığı namazdır diye buyurmuştur. 6 Konuya ilişkin daha birçok farklı rivayetler var olmakla birlikte sadece bunlarla yetinmek ve bu konuda söylenenleri, değerlendirmeleri de dile getirmek isteriyoruz. İbn Vehb in Ebu Hureyre den yaptığı rivayete göre, Resulüllah (s) ramazanda mescide çıkagelmiş ve halkın mescidin bir köşesinde Übey b. Kaab ın imamlığında namaz kıldıklarını görmüş, bunun ne olduğunu sormuş, bunun üzerine kendisine: Bunlar, Übey b. 5 6 Buhari, Ezan, h:730; Müslim, h:761 ve 782 Buhari, Ezan, h:731, 6113, 7290; Müslim, h:781

29 ARAŞTIRMA TERAVİH NAMAZI 27 Kaab ın kendilerine namaz kıldırdığı insanlardır diye söylenmiş. Resulüllah da (s) güya onlara : İsabet ettiler. Yaptıkları iş ne güzeldir buyurmuştur. Bu rivayeti İbn Abdul Berr zikrediyor. Bedruddin Ayni de diyor ki: Bu rivayet zincirinde Müslim b. Halid bulunmaktadır ve bu adam rivayet konusunda zayıf biridir. Oysaki bilinen gerçek, bunun Hz. Ömer (ra) döneminde olduğudur. 7 Beyhaki de de yer alan bu rivayetle ilgili olarak, Ebu Davud, Bu hadis kuvvetli değildir. Çünkü raviler arasında Müslim b. Halid vardır. Bu ravi zayıf biridir. Kaldı ki bu rivayetten önce de yer alan rivayetin mürsel olduğu, mevsul bir isnad ile rivayet olunduğu söylenmiş ise de, o rivayet de zayıftır.. demektedir. Kaynaklar incelendiğinde, bu ve benzeri daha çok farklı rivayetlerle karşılaşmaktayız. Hemen hepsinde de rivayet noktasında birçok problem bulunmaktadır. Çünkü sonradan bu ve benzeri gelen birçok rivayetlere dayanılarak hep şöyle bir gerekçe ileri sunulmuştur: Sahabenin çoğunluğu, keza Tabiun ve Etbauttabiin, aynı zamanda müçtehit imamlarımız böyle icma etmişlerdir. Dolayısıyla bu, tartışılmazdır ve Teravih mutlaka 20 rekat olarak kılınmalıdır. Oysa ki Resulüllah ın (s) uygulaması ve uyarısı, nafilelerin evde kılınması ikazı unutulmuş ve hatta unutturulmuş, Resulüllah ın değil, sonraki uygulamaların üzerine abanarak, Efendimizin fiili 7 Bak: Ayni, agk, 11/177; Beyhaki, Sünenu l- Küb-ra, Salat, h: ve uyarıları dikkate alınmamıştır. Yani onların gerekçeleri, Resulüllah ın fiilini sollamıştır. Bu, tıpkı önceleri hiç var olmayan, sonradan ihdas edilen ve Cuma günleri, Cuma namazından sonra son öğle namazı niyetiyle kılınan ve Zuhr-i Ahir adıyla isimlendirilen namaz misali bir direnme gibi olmuştur. Bu gün de hala bu yanlışlar sürdürülmektedir. O halde Resulüllah (s) Teravih adıyla bir namaz kılmış mıdır, kılmışsa kaç rekat kılmıştır? konusunun irdelenmesi gerekir. Şimdi şu hadise geçelim. Ebu Seleme b. Abdurrahman, Hz. Aişe ye (r.anha), Resulüllah ın (s) ramazanda kılmakta olduğu gece namazları nasıldı ve ne şekilde kılardı, diye sormuş, Hz. Aişe de ona şöyle demiştir: İster Ramazan da olsun, ister Ramazan dışında olsun, geceleyin kıldıkları namazlarının rekat sayısı onbir rekatı geçmezdi. Resulüllah, önce dört rekat namaz kılardı. Sen, Resulüllah ın kıldığı o namaz rekatlarının güzelliğinden ve uzunluğundan hiç sorma! Bunun peşinden dört rekat daha kılardı. Bunların da güzelliğinden ve uzunluğundan hiç sorma! Resulüllah (s) bundan sonra da üç rekat daha kılardı. Ben: Ey Allah ın Resulü! Vitir namazını kılmadan önce uyur musun? diye sordum. Resulüllah (s): Ey Aişe! Benim gözlerim uyur ama kalbim uyumaz buyurdu. Kaldı ki İbn Hibban ve İbn Huzeyme nin Cabir den rivayetle aktardıkları rivaye-

30 28 Kitap ve Hikmet te göre, Resulüllah (s) sekiz rekat gece namazı kılmış ve peşinden de üç rekat vitir namazı kılmıştır. 8 Bir de İbn Ebi Şeybe nin İbn Abbas tan gelen rivayeti bulunmaktadır. O rivayette de, İbn Abbas: Resulüllah (s) Ramazan da cemaat yapmadan 20 rekat namaz kılardı ve vitir namazını da kılardı 9 diyor. Bu rivayeti aynı zamanda Ebul Kasım el-bağavi, Mucem ussahabe eserinde zikrediyor ve diyor ki: Bize Mansur b. Ebi Müzahim hadis olarak aktardı, Bize Ebu Şeybe de Hakem den, o da Miksam dan, o da İbn Abbas tan rivayetle hadisi aktardı, dedikten sonra, yukarıdaki rivayeti veriyor. Ancak burada adı geçen Ebu Şeybe, İbrahim b. Osman el-absi el- Kufi dir. Kendisi Vasıt şehrinin kadısı olup Ebu Bekr b. Ebu Şeybe nin de dedesidir. Şu be bunun yalancı olduğunu zikrediyor. Ahmed Bin. Hanbel, Yahya b. Main, Buhari, Nesai ve daha başkaları da bu şahsın zayıf olduğunu belirtmişlerdir. İbn Adiy, onun bu rivayetini el- Kamil adlı eserinde, bu şahsın münker rivayetleri arasında zikretmiştir. Şimdi teravih namazının kaç rekat olabileceği konusunda ileri sürülen ve savunulan rekat sayılarını vermeye çalışalım. Teravih namazı, Medinelilerin uygulaması olarak 41 rekattır, diyenler olmuştur. Kimisi de 40 rekat olarak kılınırdı, sonra da 7 rekat da vitir namazı kılınırdı, demiştir. Bu arada yedi rekat kılınan vitir namazının 40 sayısı içinde yer almadığını söyleyenler de olmuştur. Bu namazın 38 rekat olduğunu ileri sürenler de olmuştur. Malikilerden gelen rivayete göre bunun 36 rekat olduğu ve 3 rekatın da vitir namazı olduğudur. Bu namazın 24 veya 20 rekat olduğu rivayetleri de bulunmaktadır. Bunun ilk zamanlarda 13 rekat olarak kılındığı, daha sonra Hz. Ömer tarafından bunun 23 rekata (vitir dahil) çıkarıldığı belirtilmiştir. Verdiğimiz bu rakamlardan sonra yine farklı değerlendirmeler ve sayılar da verilmektedir. Ancak tamamını buraya alma gereğini duymadık. Çünkü netice itibariyle varılan sonuç hep aynıdır. Evcezu l-mesalik adlı eserde şu bilgileri görüyoruz: Hadiste geçen (Ramazanın kıyamından) kastedilenin, Teravih namazı olduğunda ittifak etmişlerdir. Nevevi ve başkaları da bunun kesin anlamının bu olduğunu belirtmişlerdir. Nitekim el-ikna adlı eserde de bunun Teravih namazı olduğunda ittifakın varlığı belirtilmiştir. El-Burhan adlı eserde de Teravih namazının meşruiyeti ve cevazına dair ümmetin icmaı vardır ve Rafıziler dışında bunu inkara kalkışan yoktur denmektedir. 10 Yazar eserinde çeşitli kaynaklar vererek ve Ehli sünnetin görüşü ve icmaından söz ederek bunun sünnet-i müekkede olarak mutlaka 20 rekat kılınması gereğini dile getiriyor. Bu namazın cemaatle kılınmasının Sünnet 8 Mehmet Sofuoğlu, Buhari Trc. 4/ Dipnot:7; Tecrid Trc. Diyanet, 4/75 9 Beyhaki, Sünen el-kübra, hadis: Şeyh Muhammed Zekeriya Kandehlevi, Evcezu l-mesalik, İla Muvattaı İmam malik 2/377, Ramazan ayını kıyam bahsi.

31 ARAŞTIRMA TERAVİH NAMAZI 29 oluşunun da dört İmamın icmaından oluştuğunu yazar ayrıca belirtmektedir. SONUÇ: Yukarıda konu ile ilgili sahih rivayetler sunduk. Gördük ki, Resulüllah ın (s) kıldığı namaz, her gece kıldığı gece namazıdır, ayrıca Teravih adı altında bir namaz kılmamıştır. Bu gece namazı da sekiz rekattan ibarettir, buna ayrıca üç rekat da vitir namazı ilavesi var ki, böylece sayı 11 rekat olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sayıyı 13 ve 15 rekata çıkaranlar da olmuştur ki, bunu da şöyle açıklamışlardır. Resulüllah (s) sekiz rekatın üzerinde gece namazı kılmamıştır. Buna üç rekat vitir namazı eklenmiş, ayrıca sabah namazından önce kılınan iki rekat sabah namazının sünneti eklenerek, bu sayı 13 olarak verilmiştir. Bunu 15 rekata çıkaranlar da, bu sayıya yatsı namazının sok iki rekat sünnetini eklemek suretiyle bunu ifade etmişlerdir. Dolayısıyla bunlar üzerinde bir namazın Resulüllah (s) tarafından Teravih adıyla kılındığı bilinmemektedir. Bu, birinci husustur. İkinci olarak dört rekatta bir dinlenildiğinden ötürü, dinlemek ve serinlemek anlamından hareketle, bu nafileler arasındaki dinlenmeye Terviha adı verilmektedir. Zaten Resulüllah tan sonra, Sahabe döneminde Terviha isminden hareketle Teravih olarak anılmaya ve kaynaklara bu şekilde geçmeye başlanmıştır. Resulüllah döneminde bu manada bir isimlendirme yoktur. Üçüncüsü: Resulüllah (s), özel olarak kalkıp bu namazı kılmış değildir. Resulüllah, mescitte itikafta iken, geceleyin hasırını çevresinde daire şekilde oluşturur ve orada ibadet ederdi. Ancak hasır ın eni dar olduğundan ayağa kalkıp namaz kılınca, Sahabe onun karaltısını-gölgesini görüyordu. Çünkü hadiste geçen (Şa-Ha-Sa) kelimesi Ki burada yer alan (H) harfi, noktalı Hı harfidir. Bu da kişinin gölgesi, karaltısı gibi manalara gelir. Geceleyin aydınlık olmadığından, Resulüllah (s) bulunduğu hasırın içinden ayağa kalktığında namaz kılarken, sahabe uzaktan onun karaltısını, gölgesini görüyordu ve bulundukları yerde, herhangi bir imamlık sözkonusu olmadan, Resulüllah a bakıp onun gibi, ona uyarak namaz kılmaya başladılar. Durum bundan ibaret olup, bu hal iki, üç ya da dört gece böyle sürmüş, sahabenin buna yoğunlaşması sebebiyle, Allah Resulü bundan böyle bulunduğu hasır hücresinden ayağa kalkmamış. Hatta sahabe acaba uyudu kaldı mı, diye düşünerek öksürmeye, birtakım hareketlerle kendilerince Resulüllah ı uyandırmaya kalkmışlardır. Ancak, Resulüllah sabah olunca, yanlarına gelmiş, onların davranışlarından haberdar olduğunu söylemiş, nafile ibadetlerin en efdalinin evlerde kılınması olduğu gereğini söyleyerek mescitte-camide nafile kılınmamasını tavsiye etmiştir. Dördüncüsü: Kimi rivayetlerde, Bu namazın sizin için farz kılınmasından duyduğum endişe sebebiyle kalkmadım diye yer almış ise de, Benim katımda söz değiştirilmez ve ben asla kullarıma zulmedici değilim (50/Kaf, 29) mealindeki ayete göre

32 30 Kitap ve Hikmet zaten her şey belirlenmiş, günde ne kadar namazın farz olduğu yüce Allah tarafından kesin olarak bildirmiştir. Ayrıca Allah, kullarına, bir şeye devam ettiklerinden dolayı, onu, onlara farz kılacak değildir. Beşincisi de; bir hadis veya rivayet zayıf olabilir. Örneğin İbn Abbas rivayetinde Resulüllah ın bu namazı tek başına 20 rekat olarak kıldırdığı ifadesi geçmektedir. Bu rivayet zayıf da olsa ameller ve fedail konusunda bunlarla amel olunabilir. Kaldı ki Resulüllah tan sonra sahabenin de uygulaması var, bu, bizim için bir icma dır. Biz de bu şekilde kılarız ve hükmü de buna göre uygularız diyerek ve bu şekilde hareket edenler de vardır ve bunlar çoğunluktadır. Bizim de böyle diyenlere cevabımız şudur: Ortada Resulüllah ın konuyu engellemesi ve mescitte kılmamaları emri varken, Resulüllah a rağmen, nasıl böyle bir şeye imza atılabilir? Resulüllah hayatı boyunca aynı uygulamayı 8+3=11 olarak devam ettirmiş, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer de öyle yapmışlardır. Ancak Hz. Ömer, Übey b. Kaab ın imamlığında buna izin vermiş ve böyle olmasını da istemiş olmakla birlikte kendisi hiçbir zaman bu cemaate katılmamış ve böyle kılmak da iyi olmakla birlikte, en faziletlisinin evde münferiden kılmakta olduğu inancını koruyarak hep tek olarak ve evde kılmıştır. Tüm bu konularda bilgi edinmek isteyenler, bizim konuya dair hadislerle hazırladığımız, delilleriyle orataya koyduğumuz Teravih Risalesi adlı risalemizde sorularının cevaplarını bulacaklardır. Burada sadece bu kadarla yetinmiş olduk. Resulüllah ile Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer in durumlarını hiç dikkate almadan, sonraki selefin uygulaması böyle olmuş denilerek, Allah Resulünün uygulaması bir kenara bırakılamaz. Elbette biz, insanların kaç rekat kılmalarına veya kılmamalarına karışacak değiliz. Ama biz, Allah resulünün uygulamasına rağmen yapılan dayatmaya karşıyız. Rabbim bizleri salih kimseler ile beraber haşr eylesin. Tüm okurlarımızın Ramazanlarını ve bayramlarını şimdiden tebrik eder, dualar ederiz. Belki konu ile alakalı olarak Hz.Osman ve Hz.Ali dönemlerindeki uygulamaları da ileri sürenler ve bu uygulamarı delil olarak gösterenler de olabilecektir.

33 GÜNCEL RAMAZAN: Bir Hazırlık Kampı 31 GÜNCEL RAMAZAN: BİR HAZIRLIK KAMPI Yahya Şenol Herhangi bir zorlayıcı sebep yokken hiç kimse kavurucu yaz sıcağı altında saatlerce aç kalmayı ve bir damla dahi su içmemeyi kolay kolay göze alamaz. Demek ki Cenab-ı Hak oruçla bize bir disiplin, bir otokontrol kazandırmayı ve Müslümanca bir yaşam tarzını benimsetmeyi hedefliyor. Ç eşitli spor dalllarında sporcular, kamplara tabi tutulurlar. Sezon öncesi hazırlık kampları olarak nitelenen bu kampların birçok amacı vardır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralamak mümkündür: 1. Sporculara bir disiplin kazandırmak ve bu sayede onlara sporcu yaşam tarzını benimsetebilmek, 2. Yoğun antrenmanlarla, sporcuların sportif bilgi ve yetkinliklerini geliştirebilmek için onlara kondisyon, teknik ve taktik bilgiler yükleyebilmek, 3. Dengeli beslenme programı ile sporcu beslenmesi gerekliliklerini, alışkanlıklara dönüştürebilmek, Editörü. twitter.com/senolyahya 4. Arkadaşlık bağlarını güçlendirebilmek ve sporcuların sosyalleşebilmelerini sağlamak.

34 32 Kitap ve Hikmet Peki, bu anlatılanların, yazının başlığında belirtilen Ramazan la, oruçla ne ilgisi var? Bu sorunun cevabına geçmeden önce, şunları söylememiz gerektiğini düşünüyoruz: Kur an-ı Kerim de oruç ibadeti, Bakara suresinin ayetleri arasında etraflıca tarif edilmiş, bu ibadetin tarihi arka planı, hangi vakitler arasında tutulabileceği, kimlerin tutup tutamayacağı, nelerin orucu bozacağı vs. gibi konular hakkında geniş ve yeterli bilgiler verilmiştir. Bunun yanısıra, ilgili ayetlere bütüncül bir bakış açısı ile bakıldığında, dört büyük kavramın ön plana çıktığı görülmektedir: Takvâ, Kur an, şükür ve dua. Bunlar, oruç ibadeti ile birlikte insana, normal zamanlardan daha fazla kazandırılmak istenen hasletlerdir. Kişi, diğer zamanlarda olmadığı kadar Ramazan da kendisini koruyacak (takvâ), bu ayda Kur an a daha fazla zaman ayıracak, daha fazla şükredip daha çok dua edecektir. Bu açıdan Ramazan, tam bir fırsatlar ayı olarak değerlendirilmeye hazırdır. 1 Oruçla ilgili olarak buraya kadar söylediklerimizi, yazımızın başında anlattığımız spor dallarındaki hazırlık kampları ile şöyle karşılaştırabiliriz: Kampların ilk hedefi, sporculara bir disiplin kazandırmak ve onlara sporcu yaşam tarzını benimsetmektir. Benzer şey, Ramazan ayı ile birlikte oruç ibadetinde de vardır. Bilindiği gibi normal zamanlarda haram olan içki içmek, zina yapmak vs. gibi eylemlerin tamamı, Ramazan ayında da haramdır. Fakat normalde helal olan ve en tabii ihtiyaçlardan olduğu herkesçe kabul edilen yemek, içmek ve karı koca ilişkisi de Ramazan ayında, tan yerinin ağarma- 1 Buna dair bir yazımızı okumak için bkz: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2010, s: sından akşam güneşin batımına kadar yasaktır! Yani 11 ay boyunca gece veya gündüz fark etmeksizin helal olan bu ihtiyaçlar, Ramazan ayı boyunca oruçlu iken giderilememektedir. Peki, oruçluyken niçin bunları terk ediyoruz? El- Cevap: Cenab-ı Hak bizden böyle istediği için Yoksa, herhangi bir zorlayıcı sebep yokken hiç kimse kavurucu yaz sıcağı altında saatlerce aç kalmayı ve bir damla dahi su içmemeyi kolay kolay göze alamaz. Demek ki Cenab-ı Hak oruçla bize bir disiplin, bir otokontrol kazandırmayı ve Müslümanca bir yaşam tarzını benimsetmeyi hedefliyor. Zira Ramazan haricinde geri kalan 11 ayda zaten haram kılınan birçok eylem vardır. Fakat, normalde yapılması helal olan bu davranışlar da Ramazanda geçici olarak yasaklanmakla kul olduğumuz gerçeği bir kez daha hatırlatılıyor ve sadece Allah rızasını gözeterek kendimizi tutmamız ve bu sayede takvâlı bir kul haline gelmemiz amaçlanıyor. Nitekim orucun farz kılınmasının hikmet-lerinden biri de Cenab-ı Hak tarafından şöyle açıklanmıştır: Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de korunasınız (takvâlı olasınız) diye farz kılındı. (Bakara, 2/183) Bu ayette belirtilen takvâ, kişinin her türlü kötülüğe karşı kendisini korumasının adıdır ve orucun ana hedeflerinden biridir. Dolayısıyla, Ramazan ayını bu açıdan bir fırsat olarak görmeli ve kendimizi tıpkı sezon öncesi hazırlık kampına girmiş sporcular gibi düşünüp takvâ bilincini kazanabilmeli, yani bazı şeyleri sırf Allah öyle istedi diye terk etmeyi öğrenebilmeliyiz. Kamplardaki ikinci hedefin, sporcuların yetkinliklerini geliştirebilmek için yoğun antrenmanlarla onlara kondisyon yüklemek olduğu görülmüştü. Kamp dönemlerini, sezon başladıktan sonraki

35 GÜNCEL RAMAZAN: Bir Hazırlık Kampı 33 maç dönemlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri, yoğun antrenmanlardır. Normal zamanlardan daha ziyade bir antrenman programına tabi tutulan sporculardan, fiziki açıdan daha güçlü bir hale gelmeleri ve yeterli kondisyona ulaşmaları beklenir. Hatta, zaman zaman kamp dönemleri için özel kondisyonerler dahi istihdam edilir. Çünkü bu hazırlık kampının ardından sporcular, bir sezon boyunca devam edecek uzun ve yorucu bir maratonla yüz yüze geleceklerdir. Hazırlık kampına geç katılan veya katılamayan sporcuların, diğer sporculardan geri kaldıkları ve hatta sakatlanmaya daha müsait oldukları da bilinen bir gerçektir. Bu açıdan hazırlık kampları, onlar için kaçırılmayacak bir fırsattır. Gelelim Ramazan ayına Ramazan da normal zamandan daha fazla ibadetle meşgul oluyor, nafile namaz kılıyor, Kur an okuyoruz ki bir dahaki Ramazan a, iman ve ibadet açısından herhangi bir sakatlık riski olmadan sağ salim bir şekilde ulaşabilelim. Bir açıdan, on bir ay boyunca bize lazım olacak kondisyonu topluyoruz. Zira Ramazan ayı ne kadar iyi değerlendirilirse geri kalan on bir boyunca ibadetlerle olan ilişkimiz de o kadar sağlam olur. Tabi burada şu hatırlatmayı da ihmal etmememiz gerekiyor: Sporcular hazırlık kamplarında bir ay boyunca yaptıkları antrenmanları kamp biter bitmez terk etmemektedirler! Dolayısıyla, Ramazan ayında da diğer zamanlardan daha fazla ibadet yapıp bir dahaki Ramazan gelinceye kadar ibadetlerin terk edilmemesi gerekir. Kamplarda elde edilen kondisyona sezon boyunca nasıl ihtiyaç duyulmakta ise aynı şekilde Ramazan da kazanılan güzel hasletlere de on bir boyunca ihtiyaç vardır. Dinimizde Ramazan Müslümanlığı diye bir kavram yoktur! Ramazanda farz olup diğer aylarda farz olmayan tek ibadet, oruçtur. Bunun dışındaki ibadetlerin tamamı, yıl boyunca kesintisiz bir şekilde devam etmektedir. Fakat bir kamp dönemi olarak düşünebileceğimiz Ramazan ayını, bundan önce yapmamız gerektiği halde -her ne sebeple olursa olsun- yapamadığımız ibadetlerimize dört elle sarılmak ve bundan sonra da hiç terk etmemek adına bir fırsat olarak görmek ve en iyi şekilde değerlendirmek gerekir. Ramazan ayını gerektiği gibi değerlendirmeyenler, hazırlık kampını kaçıran sporcular gibi geri kalan on bir ay boyunca kendilerine lazım olan gücü, kondisyonu ve enerjiyi kolay kolay bulamayacaklardır. Allah a kulluk yolunda önlerine çıkan engeller, çok kolay bir şekilde sakatlanan sporcular gibi onların da yarı yolda kalmalarına yol açabilecektir. Kampların üçüncü hedefi, dengeli beslenme programı ile sporcu beslenmesi gerekliliklerini alışkanlıklara dönüştürebilmekti. Sporun doğası gereği bu işle uğraşanların daima fit bir vücuda sahip olmaları ve bunun için de yeterli ve dengeli beslenmeleri gerekmektedir. Biz de Ramazan ayı haricinde çoğu zaman öğün sayımızı sınırlayamayıp dengesiz beslenebilmekteyiz. Ama oruçluyken en azından tan yerinin ağarmasından güneş batıncaya kadar geçen zaman içerisinde tek bir lokma dahi ağzımıza almamız yasaktır. Biri sahur, diğeri iftar olmak üzere günde sadece iki öğünle, bir bakıma vücudumuzu dinlendiriyor ve bir nevi dengeli beslenme alışkanlığı kazanıyoruz. Bu arada Cenab-ı Hakk ın cennetliklerle ilgili: Orada rızıkları sabah akşam kendilerine sunulacaktır. (Meryem, 19/62) buyurarak cennette dahi günde iki öğün yemek olacağına dikkatlerimizi çektiğini hatırlatmış olalım. 2 2 İmam Mâlik Mü minlerin yemeği günde iki defadır. diyerek Yüce Allah ın: Orada rızıkları sabah ve akşam kendilerine sunulacaktır. ayetini okumuş ve ardından şöyle demiştir: Yüce Allah oruçta mü minlere sabah ye-

36 34 Kitap ve Hikmet Kampların dördüncü hedefi ise arkadaşlık bağlarını güçlendirebilmek ve sporcuların sosyalleşebilmelerini sağlamaktır. Kamp boyunca evli veya bekâr olmalarına bakılmaksızın bütün sporcular, gece-gündüz bir arada kalır, birlikte yer ve birlikte içerler. Bu sayede elde edecekleri ekip ruhu ve takımdaşlık duygusu, yıl boyunca birçok olayın üstesinden rahatlıkla gelmelerini sağlayacaktır. Benzer bir durum Ramazan ayında da vardır. Öyle veya böyle bir şekilde zekâtlarını Ramazan ayında veren ve dinen zengin sayılan insanlarla dinen fakir sayılan insanlar iletişim kurmak durumda kalırlar. Bunun dışında oruç tutmaya güç yetirebilenlerin verdiği fitre ve sadakalarda da benzer bir durum yaşanır. Ayrıca Hz. Peygamber oruç tutan konu komşu, akraba ve fakirlere iftar ettirilmesini tavsiye etmiştir. Bütün bunlarla normal zamanlarda görülmeyebilecek toplumsal bir dayanışma sağlanır ve kardeşlik duyguları pekiştirilmiş olur. Örnekleri daha da çoğaltmak mümkün olabilir; fakat sadece bu kadarı bile Ramazan ayının önümüzdeki bir yıl boyunca bize gerekli olan güzel hasletleri kazanabilmemiz için bir fırsat olduğunu gözler önüne sermektedir. Öyleyse bu seneki kamp dönemimizi en güzel bir şekilde değerlendirmek için gayret göstermeliyiz. meği yerine sahur yemeğini verdi ki Rablerine ibadet etmek için onunla güç bulsunlar. Bkz: Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Ebi Bekr el-kurtubî, el-câmi li Ahkâmi l- Kur ân, Dâru l-kütübi l-ilmiyye, Beyrut, 1988, c: 11, s: 85 (Meryem suresi 62. ayetin tefsiri).

37 ARAŞTIRMA Ramazan Ayının Yücelikleri 35 ARAŞTIRMA Ramazan Ayının Yücelikleri Ali Rıza Demircan Hayatın ardı arkası kesilmez problemleri içinde ezilen, bunalan ve yıllık seyahatlerle çözüm üretmeye çalışan insanlar olarak bizler, -unutulan değerlerimiz arasında olanitikâf ibadetine gerçekten muhtacız. İlahiyatçı Araştırmacı Yazar Y üce Dînimizden ilham alan geleneksel kültürümüzün, on bir ayın sultanı olarak nitelediği Ramazan ayı, gerçekten sultan olan bir aydır. Çünkü o, diğer aylarda bulunmayan pek çok yüceliğe sahip olan bir mâneviyat ayıdır. Onun bu yüce ve yüceltici özelliklerini kısaca özel başlıklar altında açıklamaya çalışacağız. Ramazan Oruç Ayıdır İslâm, Hz. Âdem den Hz. Muhammed e kadar gönderilen bütün Peygamberlerin ortak teblîği olan Dîn dir. Hz. Muhammed, bu dînin evrensel kılınan Peygamberi, Kur ân da son İlâhi Kitab ıdır. Yüce Allah, kendi zatına îman edenlere namaz ve zekât gibi oruç ibâdetini de farz kılmıştır. Bir diğer anlatımla bu ana ibâdet, Hz. İbrahim, Mûsa ve Îsa gibi tarihî bütün Peygamber topluluklarına

38 36 Kitap ve Hikmet görev kılındığı gibi Hz. Muhammed çağı müminlerine de farz kılınmıştır. Ey iman edenler! Kulluk bilinci içinde Allah ın emir ve yasaklarına aykırılıktan korunabilmeniz için öncekilere farz kılındığı gibi sizin üzerinize de oruç farz kılındı. (Bakara 2/183) Açıklamaya çalışacağımız üzere maddî ve mânevî ayrıcalıklar taşıyan oruç ibâdeti, Kur ân la bir ay olarak Ramazan ayına tahsis buyrulmuştur. (Bakara 2/185) Her bir günü oruçla geçirilen Ramazan, bu ibâdet ile özellikli tek aydır. b- Ramazan, Kur ân ın İndirilmeye Başlandığı Aydır Kur ân, Yüce dînimiz İslâm'ın temel kaynağıdır. O, söz ve anlam olarak Allah'ın Kitabıdır. Vahiy meleği Cibrîl aracılığı ile, Hz. Muhammed'e indirilmiş, onun tarafından insanlığa sunulmuştur. Kur'ân, bütün varlıkların yaratıcısı olan Allah'ı yücelik vasıflarıyla tanıtır. Evreni ve yer küreyi tanıtır. Onların yoktan var edildiğini ve Kıyamet olgusuyla birlikte kendilerine özgü ölümü tadacaklarını açıklar. Ölümle başlayacak Âhiret hayatını bildirir. Kur'ân, insana insanı tanıtır. Kur ânî açıklamalara göre insan, en güzel şekilde yaratılmıştır. Yeryüzündeki bütün varlıklar, onun için halk edilmiştir. Güneş, ay ve yıldızlar ona hizmet vermesi için yapılandırılmıştır. İnsan, tüm iradeli inanç, söz, davranış, iş ve ilişkilerinden sorgulanacak, mükâfat olarak Cennet'le, ceza olarak Cehennem'le azaplandırılacak, ebedîliğe erdirilmiş sorumlu varlıktır. Kur'ân, insanlığın ulu önderleri olan Peygamberleri tanıtır ve onların şahsında insanlık tarihini özetler. Zalimleşen nice inkârcı toplumların yıkıma uğratıldığını duyurur. Daha da önemlisi Kur'ân, insanlığa, insanın insanı sömüremeyeceği, adaletli ve erdemli bir yaşam düzeni sunar. İşte diğer bütün ilâhi Kitap ların özünü içeren Kur ân, bir Ramazan ayında Hz. Muhammed e âyet âyet indirilmeye başlanmıştır. Bu da Ramazan ayının bir özelliğidir. c- Ramazan, Kur ân ın Okunması ve Yaşanması Gereken Aydır Sevgili Peygamberimiz, 23 yıllık vahiy süreci içinde her yıl, kendisine indirilen Kurân âyetlerini, Cibrîl ile mukabele yöntemiyle yani karşılıklı olarak okurdu. Ramazan ayında mukabele okumak geleneğimiz buradan gelmektedir. Bu sebeple, müminler de kendilerine indirilen, inanmak, anlamak, yaşamak ve ilkelerini duyurmakla görevli oldukları Kur ân ı düşünerek okumakla yükümlüdürler. Onu okurken, onun görevleştirdiği; namaz, zekât, adalet, sözleşmelere bağlılık ve merhamet gibi vazîfelere fiilen yönelmeli; yasakladığı zulüm, zina, faiz, kibir ve yalan gibi eylemlerden kaçınmalıdırlar. Bu sebeple Ramazan, bütün organlarımıza oruç tutturularak öz benliklerimize Kur ân terbiyesi uygulanacak aydır. d- Ramazan, Kadir Gecesi ni İçine Alan Aydır Kadir gecesi, bin ayda yapılabilecek hayırların sevabına erdirici ilâhi bir rahmet gecesidir. O, yüceliği Kur ân da özel bir sûre ile açıklanmış Ramazan ayına özgü bir gecedir. Kur ân ın da indirilmeye başlandığı gecedir.

39 ARAŞTIRMA Ramazan Ayının Yücelikleri 37 Kadir Gecesi, Ramazan geceleri içinde olmakla birlikte hangi gece olduğu bildirilmeyen bir gecedir. Bu sebeple onu yalnızca 27. gece olarak görme yanılgısına düşmemeliyiz. Kadir Gecesini değerlendirerek, hayırlarla dolu uzun bir ömürde kazanılabilecek sevaplara erebilmek için Ramazan gecelerinde faydasız televizyon programlarından sakınmalı; dedikodu yapılmamalı, asla içki içilmemelidir. Düzenli olarak sahûra kalkmalı, bir süre ibâdet edip sabah namazını evde veya camide kılmalıyız. Ramazan gecelerinde, ana, baba, kardeş gibi yakın çevremize iftar vermeli, başta fitre ve zekât olmak üzere yardım etmeli, akrabamızı ve dostlarımızı telefonla olsun aramalı, böylece gönül kazanarak duâ almalıyız. Bütün bunları yapmalıyız ki hangi gece olursa olsun Kadir gecesine ermiş ve onu değerlendirmiş olalım. e- Ramazan Fitre Ayıdır Ramazan ayının bir özelliği de genelde yardımlaşma, özelde fitre ayı olmasıdır. Dîni ölçülerimize göre zengin olanlar Kur ân ın ve Peygamberimizin pekiştirici emri gereği fitre vermekle yükümlüdürler. Dinimizin rûhunu yansıtıcı katıldığımız görüşlere göre temel ihtiyaçları yanı sıra bayram günü ve gecesi gereksinimlerini karşılayabilecek kişi de fitre vermekle mükelleftir. Bu kişi, fitre alabileceği gibi fitre de verebilir. Dînimiz zekâtla zenginleri, fitre ile de zenginler yanı sıra fakirleri verici konumuna yükseltmektedir. Bir toplumun gerçek mutluluğu da ancak bütün fertlerinin güçleri ölçüsünde verici konumuna gelmeleri ile mümkündür. Bunun içindir ki Kur ân da Rabbimiz darlık içinde iken verebilenleri överken, Peygamberimiz de en makbul yardımın ihtiyaç duyulurken yapılabilen olduğunu duyurmuştur. Ramazan bayramının birinci günü görevleşirse de fitre, Ramazan ayına özgü ibadettir. f- Ramazan İ tikâf/ibadete Soyunma Ayıdır Ramazan itikâf ayıdır.(bakara 2/187) İtikâf; merkezi camilerden birinde, on gün süreyle bütün dünyevî meşgûliyetlerden soyutlanarak Allah a yöneltmektir; tövbe, namaz, zikir, Kur ân okuma ve tefekkürle rûhen arınmaya ve yücelmeye çalışmaktır. Sürekli vahiy alan ve Allah ile kalbî beraberlik içinde olan Peygamberimiz, her yıl Ramazan ayında, Medîne Mescidi nde geceleriyle birlikte on gün itikâfa girerdi. Kur ân ve Sünnet le yönlendirildiğimiz bir ibâdet olduğu için itikâf bizim için de Ramazan ayında öğütlenen bir görev olmuştur. Hayatın ardı arkası kesilmez problemleri içinde ezilen, bunalan ve yıllık seyahatlerle çözüm üretmeye çalışan insanlar olarak bizler, -unutulan değerlerimiz arasında olan- itikâf ibadetine gerçekten muhtacız. g- Ramazan Ayı Sevapların Bolca Kazanılacağı Aydır İslâm a uygun olan ve Allah ın rızası amaçlanan iradeli söz, davranış, iş ve ilişkilerimize asgari on birim sevap verileceğini Rabbimiz, Kur ân ımızda müjdelemektedir. (En âm 6/160) Peygamberimiz de Ramazan ayında yaptığımız güzel amellerimize en az yetmiş kat mükâfat verileceğini açıkla-

40 38 Kitap ve Hikmet maktadır. Alacağımız sevaplar katlanacağı içindir ki Ramazan ayı, İslâm tarihi boyunca hayırların çoğaltıldığı ve günahların azaltıldığı ay olmuştur. ğ- Ramazan Bağışlanacağımız Aydır Sevgili Peygamberimiz, Ramazanın son gecesinde ümmetimin günahları bağışlanır. Buyurunca, iman edenler O na sordular: - Ya Resûlallah! Sözünü ettiğini bağışlanma gecesi Kadir Gecesi değil midir? - Hayır; Kadir gecesi ayrı bir rahmet gecesidir. Biliyorsunuz işçi işini bitirdiği zaman, ücretini tam olarak alır. Bu da öyle. Mü min Ramazan da yaptığı ibâdetlerin mükâfatını Ramazanın son gecesinde alır. Bu arada günahları da bağışlanır. 1 Hz. Peygamberin Dilinden Ramazan Ayının Özellikleri Hz. Selman (R.) anlatıyor: Şa ban ayının son günü Allah ın Resûlü Hz. Muhammed bize şöyle hitap buyurdu: - Ey insanlar! Büyük ve bereketli bir ay gölgesini üzerinize saldı. Bu ayda bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesi vardır. Allah bu ayın orucunu farz kıldı. Gecelerini ibâdetle (değerlendirmeyi de) öğütledi. Allah ın sevgisine ermek için kim bu ayda bir hayır yaparsa Ramazanın dışında yetmiş hayır yapan kişi gibi sevap kazanır. Kim de bu ayda bir farz yaparsa bu ayın dışında yetmiş farz yapan kişi gibi sevap alır. Mü minlerin rızıklarının artırılacağı aydır. Kim bu ayda bir oruçluya iftar verirse bu onun günahlarının bağışlanmasına ve nefsinin Cehennem den kurtulmasına sebep olur. Ayrıca oruçlunun sevabından bir kısmı eskitilmeksizin ona oruçlunun mükâfatı gibi mükâfat verilir. (Allah ın Resûlü nün öğütlerinin bu bölümde sahâbîler) sordular: - İyi ama ya Resûlallah! Her birimiz oruçluyu iftar ettirecek yiyeceği bulamamaktadır. - Allah bu sevabı, oruçluyu bir hurma ile bir yudum su ile veya su karıştırılmış süt ile iftar ettirene de verir. Bu ay, önü rahmet, ortası bağışlanma ve sonu da Cehennem den kurtuluş olan bir aydır. Her kim yönetimi altındakinin işini azaltırsa Allah onu bağışlar ve onu Cehennem den kurtarır. Bu ayda dört ameli çok çok yapınız. Bunlardan ikisi ile Rabbinizi razı edersiniz. İkisini yapmaya ise daima muhtaçsınız. Rabbinizi hoşnut edeceğiniz iki amel Allah tan başka hiçbir ilah olmadığına şehâdet etmeniz ve O ndan affınızı dilemenizdir. Yapmaya muhtaç olduğunuz iki amel ise Allah tan Cenneti istemeniz ve Cehennem ateşinden O na sığınmanızdır. 2 Bu ay sabır ayıdır. Sabrın mükâfatı ise Cennet tir. Bu ay yardımlaşma ayıdır. 1 Mişkâtül-Mesâbîh Hn.1968,; Müsned, 2/292 2 Hayatüs-Sahabe 3/384: Mişkâtül-Mesâbîh Hn.1968

41 GÜNCEL Oruç Mü mini Korur 39 GÜNCEL ORUÇ MÜ MİNİ KORUR Cüneyt COŞKUN Orucun bir külfeti olduğu doğrudur ancak külfetsiz ve imtihansız nimetin olmayacağı açıktır. Her ne gerekçe olursa olsun, kendimizi korumaya çalışmamız ve sabretmemiz, bizi ciddi bir terbiye altına almaktadır. Ey iman edenler, oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. (Bakara 2/183) M üminler olarak bütün ibadetlerimizi Allah ın emrine uyarak kulluk vazifemizi yerine getirmek, Allah ı zikretmek ve onun hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yerine getirmekteyiz. Bununla birlikte bu durum, ibadetlerin bize bazı faydalar kazandırmasına engel değildir. Diğer bir ifadeyle, ibadetlerin dünyevî bir takım faydalar sağladığı, hatta insanın kişiliği üzerinde olumlu tesir yaptığı da bir gerçektir. Din Görevlisi 39

42 40 Kitap ve Hikmet İbadet denilince akla ilk gelen ameller, namaz, zekat, hac ve oruçtur. Bunlar, bir hadiste İslam dininin üzerine bina edildiği esaslardan sayılmış 1 ve farz oluşları her mümince bilindiği için ön plana çıkmıştır. Bunlara ekleyebileceğimiz fitre, sadaka, kurban gibi amellerin her birinin kendine özgü şartları, özellikleri ve faydaları bulunmaktadır. Müminin hayatında belki en fazla yoğunluğu olan namaz ibadetinin kişiyi fuhşiyat ve kötü davranışlardan uzak tutması 2 ve cemaatle kılınan namazın oluşturduğu birliktelik, yine mâlî yönlü ibadetlerin toplumda bir kaynaşma ve birliktelik oluşturması, aynı zamanda toplumun farklı kesimlerinde yer alan insanları kaynaştırması söz konusudur. Bu faydaları, hakkıyla ve ihlasla/samimiyetle yerine getirilen ibadetlerin sonuçlarından gözlemleyebiliriz. Oruçta da bu faydalardan bir kısmını elde etmek tabi ki mümkündür. Ancak öncelikle çerçeveyi Bakara sûresinin 183. ayetiyle çizebiliriz: Ey iman edenler, oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Oruç tutanlardan beklenilen ve umulan, korunmalarıdır. Bu, Allah ın korunmamızı ve uzak durmamızı istediği her türlü davranıştan korunmaktır. Eğer 1 Hadis şöyledir: İslam beş şey üzerine bina edilmiştir: Allah tan başka ilah olmadığına ve Muhammed in Allah ın elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve ramazan orucunu tutmaktır. Bkz.: Buhari, İman 2; Müslim, İman 5. 2 Ankebût, 29/45. samimiyetle ve hakkıyla orucu tutmuş isek elde edeceğimiz fayda, işte bu korunmadır. Tıpkı namazın fuhşiyattan ve kötü davranışlardan koruması gibi elde edilen sonuç, korunan bir mü min olabilmektir. Allah ın elçisine dayandırılan bir rivâyette bu gerçek şöyle vurgulanmıştır: Oruç bir kalkandır. Oruç tutan kişi kötü söz söylemesin, cahilce davranmasın. Eğer birisi onunla itişmek ister veya kötü söz söylerse ben oruçluyum, ben oruçluyum desin. 3 Yani oruçlu kendini korumalı, tahrik edilse dahi tavrını değiştirmemelidir. Ben oruçluyum sözünü tekrarlaması, kişinin olgun davranma hususunda kararlılığını ve cahilce davranan kişiyle muhatap olmak istemediğini göstermektedir. Bu tavır Rahmân ın kulları ifadesiyle övülen müminlerin şu tavrına ne kadar da benzemektedir: Rahman ın kulları yeryüzünde tevazu ile yürürler. Cahiller onlara laf attıklarında selam derler. 4 Oruç, insanın rutin yeme içme ve uyuma alışkanlığını değiştirir. Dahası günlerin uzun olduğu zamanlarda açlık, susuzluk ve yorgunluğun gerilim ve sıkıntı doğurması, gözle de gördüğümüz bir sonuçtur. Orucun bir külfeti olduğu doğrudur; ancak külfetsiz ve imtihansız nimetin olmayacağı açıktır. Her ne gerekçe olursa olsun, kendimizi korumaya 3 Buhari, Savm 2, Müslim, Sıyâm Furkan, 25/63. 40

43 GÜNCEL Oruç Mü mini Korur 41 çalışmamız ve sabretmemiz, bizi ciddi bir terbiye altına almaktadır. Nitekim oruç sabrın yarısıdır 5 hadisi, sabır eğitiminde orucun yerine işaret eder. Bu sabır eğitimi sayesinde kişi, nefsinin istekleri karşısında daha dirayetli durabilmektedir. Hatta nefsanî arzuları dizginlemek için Peygamber aleyhisselam şöyle bir tavsiyede bulunmuştur: Ey gençler! Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Evlilik gözü haramdan ve kişiyi zinadan korumanın yoludur. Sizden evlenmeye gücü yetmeyen oruç tutsun. Zira oruç, şehevi arzuları ezer azaltır. 6 Oruç, tutulması esnasında ortaya çıkabilecek külfetten kaynaklansın ya da kaynaklanmasın her türlü olumsuz davranıştan da korunmayı gerektirir. Zira oruçtan umulan bu hedefin elde edilememesi, kazanılacak sevabın azalmasına neden olabilir. Bu doğrultuda peygamberimizin şöyle dediği nakledilmiştir: Kim yalan söylemeyi ve yalanla iş yapmayı bırakmazsa, Allah ın o kişinin yemesini içmesini bırakmasına ihtiyacı yoktur. 7 Oruç tutan kişi yalandan uzak durmamış yani kendini koruyamamış ise, oruçtan elde edilecek korunma hedefine ulaşamamış demektir. Hadiste böyle tutulan orucun, yemeği içmeyi bırakmaktan öteye geçmeyeceğine dair 5 Tirmizi, Deavât Buhari, Savm 10; Müslim, Nikah 1. 7 Buhari, Savm 8. bir ima ile karşılaşmaktayız. Benzeri durum, şu hadiste de görülmektedir: Öyle oruç tutanlar vardır ki, oruçtan sadece açlık elde ederler. 8 Bilhassa oruçlu geçen zamanın uzun olduğu sıcak yaz günlerinde, açlık ve susuzluk imtihanına karşı sabır gösteremeyenlerin, birbirlerine karşı davranışlarının sertleşip kırıcı hale geldiğini hepimiz müşahede etmekteyiz. Hatta iftar sofrası için pide kuyruğuna giren oruçlu mü minlerin sıra ihlallerine ve tartışmalarına şahit olmaktayız. Bu tür tavırlar, insanların ne için oruç tuttuklarının farkında olmadıklarını düşündürmektedir. Hele hele yanlış tavırların nedeni olarak, bizi korunan mü min yapması hedeflenen orucu yani oruçlu olmayı göstermek, insanlardaki ibadet şuuru hakkında soru işaretleri uyandırmaktadır. Oysa tutulan orucun, yaygın ifadesiyle bizi takvaya ulaştırması gerekmektedir. Bu takva/korunma özelliği insanda bir bilinç haline gelmeli ve ramazandan sonra da devam etmelidir. Ancak daha oruç ayı içerisinde bu hedefe ulaşma hususunda zaaf gösterenlerin, ramazanın çıkmasıyla tuttukları oruçtan kalıcı bir fayda elde edemeyecekleri görünen bir gerçektir. Örnekliğiyle bizi aydınlatan Allah ın Elçisi nin ramazan ayı geldiğinde daha hassas ve gayretli davrandığını bilmekteyiz. Sahabeden İbn Abbas, peygamberimizin insanların en cömerti olduğunu 8 İbn Mâce, Sıyam

44 42 Kitap ve Hikmet belirttikten sonra ramazan ayında cömertliğinin zirveye ulaştığını, rahmet rüzgarından bile daha cömert olurdu sözüyle ortaya koymuştur. 9 Üstelik peygamberimiz, bu hassasiyeti ailesinin de göstermesi için onları teşvik etmiştir. Aişe validemiz şöyle anlatıyor: Ramazan ayının son on gününde Rasûlüllah ciddi bir gayret gösterirdi. Geceyi ibadetle geçirir, ailesini de ibadet için uyandırırdı. 10 mi yoksa geriye doğru mu olduğunu veya yerimizde sayıp saymadığımızı görmeliyiz. Adımlarımız, Allah ın bizden istediği orucu tutup tutmadığımızı belirleyecek önemli ölçü olacaktır. Hal böyleyken, orucun ve ibadetin şuurunda olan bir mü minin, özellikle oruç tutarken takvaya aykırı davranışlarda bulunmayacağı gayet açıktır. Bununla birlikte Allah ın bizden istediği orucun bizleri itaatsizlikten koruması ve takvaya ulaştırması gerekmektedir. Öyleyse oruca niyetlenen kişi, Allah a itaatsizlik sayılacak davranışlarla birlikte tutulan bir orucun, Allah ın istediği orucun bu oruç olmadığını bilmeli ve bunun Allah nazarında, hadiste gördüğümüz gibi, bir perhizden öteye geçmeme tehlikesi olduğunun farkında olmalıdır. Peygamberimizden rivayet edilen Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz 11 hadisinde dikkat çekildiği üzere, yıllardır tuttuğumuz oruçların, bilhassa ramazan ayından sonra, itaatsizlikten korunma noktasında bize ne kattığının hesabını yapmak zorundayız. Daha açık bir ifadeyle her ramazan ayının bitiminde yapacağımız muhasebe ile Allah a karşı gelmekten korunma hususunda attığımız adımların ileriye 9 Buhari, Savm 7; Müslim, Fedâil Buhari, Teravih 5; Müslim İtikaf Tirmizi, Kıyame

45

46 44 Kitap ve Hikmet FIKIH Zekâtın Ferdî ve Sosyo-Ekonomik Önemi Abdurrahman YAZICI Allah rızası ve kulluğun gereği olarak, elindeki malı infak edebilen Müslüman, mal-mülk kazanmayı yani parayı amaç olmaktan çıkartır ve ona kul-köle olmaktan kendini koruyarak, mal ile arasındaki ilişkiyi yeniden düzenler. Zekât; namaz ve oruç gibi kulluğun gereği olarak Allah rızası için yapılan bir ibadettir. Aynı zamanda, rızık olarak verilen malın şükrü niteliğinde olması nedeniyle hac ve kurban gibi mâlî bir ibadettir 1. Allah Teâlâ nın Onlara sadece şu emir verilmiştir: Doğrudan doğruya yalnız Allah a boyun eğerek O na kul olun. Namazı sürekli kılın ve zekâtı verin. İşte sağlam din budur 2 buyurduğu gibi Âdem (as) den Hz. Peygamber (sav) e kadarki süreçte zekât, dînü l-kayyime (esaslı din) olarak vasıflanan İslâm dininin üç temelinden birini oluşturmaktadır. 3 Süleymaniye Vakfı Din ve Fıtrat Araştırmaları Merkezi Bakara, 2/277; Lokman, 31/3-4; Müzzemmil, 73/20; Araf, 7/156; Münafikun, 63/9-10. Beyyine, 98/5. Zekât, Kur an da ayrıca peygamberlere vahyen emredilen iki ilkeden birisi (Enbiya, 21/73); İsa (as) ile İsmail (as) ın ümmetlerine emrettiği iki ilkeden birisi (Meryem, 19/31, 55) ve müminlerin üç temel vasfından birisi (Neml, 27/2-3) şeklinde belirtilmektedir. Ayrıntı için bkz. Şehmus, Demir, Zekâtın Kur an-ı Kerim de Kavramsal Çerçevesi, Bir Sosyal Güvenlik Kurumu olarak Kur an ve Sünnet te Zekât, (17-18

47 FIKIH Zekat ın Ferdî ve Sosyo-Ekonomik Önemi 45 Bireysel, toplumsal ve ekonomik hayata etki eden hikmetlerinin diğer ibadetlere nazaran daha görünür olması sebebiyle öne çıkan zekât, bu yönüyle diğer ibadetlerden farklı özelliklere sahiptir. Bu yazıda kısaca zekâtın bireysel, sosyal ve ekonomik hikmetlerinden bahsedilecektir. Zekât, toplumun iktisadi ve sosyal hayatına etkisinden önce, daha veriliş aşamasında zekât verenin ahlakı üzerinde bir takım etkilerde bulunmaktadır. Allah rızası ve kulluğun gereği olarak elindeki malı infak edebilen Müslüman, mal-mülk kazanmayı yani parayı amaç olmaktan çıkartır ve ona kul-köle olmaktan kendini koruyarak, mal ile arasındaki ilişkiyi yeniden düzenler. Dolayısıyla, sırf Allah rızası için malından yüklü bir miktarı elinden çıkartan (çıkartabilen) kimse, hırsızlık, fâizcilik, kumar, karaborsacılık, kaçakçılık, yolsuzluk gibi meşru olmayan kazanç yollarından uzak durma imkânı bulur. Bunun yanında, manevî yönden de gerek Allah ile kendisi arasındaki bireysel ahlakını gerekse toplumla münasebetindeki sosyal ahlakını, cimrilik, haset, mala tamah ve mal hırsı gibi vasıflardan arındırır. Mallarından sadaka al; böylece onları arındırmış ve geliştirmiş olursun 4 âyetinde de mal sahibi Müslüman ın zekât vermesi gerektiğine işaret edilmesinin yanında kişinin manevi ve ruhi temizliğine de işaret edilmiştir. Bu yönüyle zekât ibadetinin, Müslümanlar tarafından sabır ve yenilenme ayı olan Ramazan da yerine getirilmesinin âdet haline getirilmesiyle, kelime olarak sözlükte bereket, artma, temizlik ve iyi hal anlamına gelmesi tesadüfî değildir. İhtiyaçları sebebiyle zekât alanlar üzerinde de zekât, benzeri şekilde etkilerde bulunmaktadır: Zekât alanların, kendilerine zekât verenlere karşı iyi duygular geliştirmelerine vesile olur. Onları haset, çekememezlik, kıskançlık gibi gayri ahlaki davranışlardan sakındırır. Zengin kimselerin, mal ve mülklerine zarar vermemelerine vesile olur. Uygun şekilde verildiği ve yönetildiği takdirde zekât alan kesim de azalarak bir süre sonra onlar da zekât verecek hale gelebilirler. Topluma karşı bir sosyal sorumluluk yanında adaletli bir vergi sistemi niteliği de olan zekât müessesesi sayesinde toplumsal denge, dayanışma ve barış sağlanmış, toplum sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürmüş, ekonomik dengesizlikler giderilmiş olur. Zekât mükellefinin verdiği zekât, gerçekte kendi malı değildir. Bu payı bir lütuf olarak vermeyip malında bulunan başkasının (zekât alacakların) yani toplumun hakkını vermektedir. Bu nedenle Allah Teâlâ, Mallarında, muhtaç ve yoksular için bir hak vardır. 5 ; Mallarında belirli bir pay vardır. Muhtaç ve yoksullar için 6 buyurarak, zenginlerin servetindeki zekât verilmesi gereken bu paya dikkat çekmiştir. 4 Kasım 2007 tarihli Sempozyum Bildirileri Kitabı), Ensar Neşriyat, İstanbul, 2008, s. 47. Tevbe, 9/ Zâriyât, 51/19. Meâric, 70/24 25.

48 46 Kitap ve Hikmet Zekât, topluma çok yönlü bir dinamizm ve canlılık kazandırarak tembelliği ve durgunluğu engeller. Ticarete konu olan mallar başta olmak üzere durağan haldeki her türlü mal ve âtıl durumdaki sermayeden belirli oranlarda zekât verilmesiyle piyasaya (ve toplumda ihtiyaç duyulan kesime) çok büyük miktarda karşılıksız mal ve para girişi olur 7. Kârından ve sahip olduğu ticaret mallarından kırkta bir oranında zekât veren kimse, hem durumunu korumak hem de rekabet edebilmek maksadıyla daha fazla çalışmak durumunda kalır. Sermaye sahibi, sermayeyi yatırıma yönlendirmek zorunda kaldığından, ister istemez ticaret ve sosyal hayatta daha aktif bir rol alır. Ayrıca zekâtın mahiyeti itibariyle zorlamasıyla para ve malları piyasaya ve yatırıma yönlendirmesi sayesinde piyasada büyük rahatlama meydana gelmiş olur. Dolayısıyla zekât mükellefi, Allah Teâlâ nın, Onlar zekât için 8 çalışırlar. 9 dediği kimselerden olur. Ticaretle uğraşan, amcası Ebû Tâlib in, ve Hatice (ra) nin ticâri işletmesinde çalışan ve birçok örnek ticâri ortaklıklar kuran Peygamber (sav) de, her defasında zekâtın önemine değinmiştir. Kendisinden nakledilen rivayetlerden birinde, Veren el, alan elden üstündür 10 buyurarak Müslümanların zekât veren kimselerden olmaları için teşvik Türkiye de mevcut zekât potansiyeline ilişkin yapılmış bir çalışma için bkz. Özek, Ali, Türkiye de Zekât Potansiyeli, İslami İlimler Araştırma Vakfı Yayınları, Bazıları zekât vermek için çalışır, bazıları da zekâtın yerine ulaşması için gayret gösterirler. Müminun, 23/4. Buhari, Zekât, 17. lerde bulunmuştur. Peygamber (sav) bir defasında Her Müslüman a sadaka vermek vâciptir demiş, imkânı yoksa neyden verecek diye sorulması üzerine de Eliyle çalışır; elinin emeğiyle kazandığından hem kendini faydalandırır, hem de sadaka verir buyurmuştur. Çalışmaya da gücü yetmeyen kimse için de, İhtiyaç sahibine, bunalmış mazluma yardım eder, buna güç bulamayan kimse için de, Hayır işlesin, şerden kendini uzak tutsun, bu da o kimse için sadakadır 11 diye buyurmuş, Müslümanların zekât veren kimselerden olmaları için gayret ve çaba göstermelerine dikkat çekmiştir. Üretim, tüketim, tasarruf, yatırım, milli gelir ve istihdam gibi tüm makroekonomik büyüklüklerle zekât müessesi arasında yakın ilişki vardır. Dikkat edildiğinde fâizin neden olduğu piyasa daralması, enflasyon vb. birçok iktisadi ve toplumsal problemin panzehiri niteliğinde olan zekat, maksadına uygun toplanıp yönlendirildiği takdirde büyük ekonomik gelişmelere imkân sağlar. Faizin ekonomiyi daraltması, sosyal harcamaların ise canlılık ve gelişim sağlaması ile ilgili Allah Teâlâ: Allah faizli işleri dara sokar, sadakaları (zekâtları) gelişme sebebi yapar 12, İnsanların malları içinde artsın diye faize verdiğiniz şey Allah yanında artmaz. Allah rızasını gözeterek verdiğiniz zekâta gelince, işte kat kat artıranlar onlardır. 13 şeklinde buyurmaktadır. Ayetteki artmanın sevap ve mükâfat Buhari, Zekât, 30. Bakara, 2/276. Rum 30/39.

49 FIKIH Zekat ın Ferdî ve Sosyo-Ekonomik Önemi 47 anlamında zekât verene yönelik bir artmaya işaret olduğu kadar zekât veren kesimi de etkileyecek şekilde piyasada genel bir artma ve ekonomik iyileşmeye de işaret olduğu düşünülebilir. Sosyal niteliğe sahip zekât, faizin aksine toplumun zayıf kesimine yönelik ve karşılıksız olmasıyla ekonomik etkileri çok daha fazladır. Bir diğer ifadeyle ekonomik hayatta çarpan etkisi 14 göstermektedir. Bu çerçevede Allah Teâlâ: Mallarını Allah yolunda harcayanların yaptıkları iş, toprağa bir buğday tanesi atmaya benzer. O tane yedi başak bitirmiştir. Her başakta yüz tane vardır. 15 buyurmaktadır. Buna göre zekât, bir ibâdet olarak Allah rızasını kazanmanın yanında iktisâdi etkisi sebebiyle, toplumun bir bütün olarak Müslümanların refah seviyelerinin yükselmesine ve birçok yönden gelişmelerine neden olacaktır. 14 Çarpan etkisi, iktisatta harcamalardaki bir değişimin toplam talepte bu değişiklikle orantılı olmayan bir değişiklik yaratması halidir. Ekonomideki tüketim harcamaları ile yatırım harcamalarının kendilerinin birkaç katı oranında gelir ve istihdam hacmi yaratması çarpan ya da çoğaltan etkisi olarak adlandırılmaktadır. 15 Bakara 2/261.

50 48 Kitap ve Hikmet İKTİSAT Faizsiz Bankacılığın Ortaya Çıkış Serüveni (2) Doç. Dr. Servet BAYINDIR Tatbiki arzu edilen finansal sistemin başta gelen kurumlarının faizsiz bankalardan oluştuğu varsayımından hareketle dikkatler, faizsiz çalıştığı ileri sürülen finansal kurumlara yöneldi. Bu durum, faizsiz bankaların ne zaman ve hangi şarlarda ortaya çıktığı ve nasıl bir seyir takip ederek günümüze ulaştığının tespit edilip ortaya konulmasını zorunlu hale getirmektedir. İstanbul Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi, İslâm Hukuku Anabilim Dalı Öğr. Üyesi. I. Faizsiz Bankacılığın Ortaya Çıkışı ve Günümüzdeki Durumu G eçen sayıdaki yazımızda, faizli bankacılığın ortaya çıkış serüveninden söz etmiş, bu sayıda ise faizsiz bankacılığın ortaya çıkışını ele alacağımızı belirtmiştik. Malum, günümüzde faizsiz yahut İslamî bankacılık vb. kavramlar çok sık kullanılır hale geldi. Kapitalist zihniyetin ürünü faizli krediye dayalı ekonomilerin karşı karşıya bulunduğu krizler, gerek bu ekonomilere yön veren finans mühendisleri ve gerekse bu zihniyete fikrî destek sağlayan Kilise sözcülerini İslam ın finansal hayata ilişkin kuralları ile ilgilenmeye yöneltti. Bunlar bahsedilen kuralları benimsemenin önemini vurgulu bir şekilde dillendirmeye başladılar. Tatbiki arzu edilen finansal sistemin başta gelen kurumlarının faizsiz

51 İKTİSAT Faizsiz Bankacılığın Ortaya Çıkış Serüveni (2) 49 bankalardan oluştuğu varsayımından hareketle dikkatler, faizsiz çalıştığı ileri sürülen finansal kurumlara yöneldi. Bu durum, faizsiz bankaların ne zaman ve hangi şartlarda ortaya çıktığı ve nasıl bir seyir takip ederek günümüze ulaştığının tespit edilip ortaya konulmasını zorunlu hale getirmektedir. Zira mevcut kurumların müspet ve problemli yönlerinin bilinmesi bunu gerektirmektedir. İşte bu yazıda ağırlıklı olarak faizsiz bankacılığın fikrî ve kurumsal düzeyde ortaya çıkış süreci üzerinde duracağız. Çağdaş faizsiz bankacılık düşüncesinin ilk ortaya çıkışı 1942 lere dayanır. Enver İqbal Qureşî (1946), Naî m Sıddîkî (1948), Ebu l-a lâ el-mevdûdî (1979), Sheikh Mahmud Ahmed (1952), Muhammed Üzeyir (1955), Ahmed Erşâd (1964), Muhammed Ekrem (1965) ve Muhammed Necâtullah Sıddîkî (1976) gibi düşünürler, faizsiz bankacılık teorisini ilk kez dünya gündemine taşıyan bilim adamlarıdır ki hemen tümü bir Güney Asya ülkesi olan Pakistan kökenlidirler. Pakistan ın bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkışı ile bu düşünce arasında pozitif yönde bir paralellik söz konusudur. Bu idealist düşünce kısa sürede Pakistan dan Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerine ulaşmış, mevcut felsefî ve kurumsal altyapının da tetiklemesiyle geniş bir taraftar kitlesi bularak kısa sürede yaygınlaşmıştır. Mahmud Ebu s-suû d (1965), Muhammed Abdullah el-a rabî (1965), Ali Abdu r-resûl (1968), Garîb el-cemâl (1972), Ahmed en-neccâr (1972), Muhammed Bakır es-sadr (1973), Abdülaziz el-berrî (1974), Mustafa Abdullah el-hemşerî (1974), Sâmî Hasan Hamûd (1976), Abdullah Abdurrahim el-abbâdî (1981) gibi düşünürler, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde faizsiz bankacılık düşüncesinin gelişmesi ve hayata geçirilmesi sürecinde katkısı olan bilim adamlarının başında gelirler (Atıyye, 1993, ). Türkiye de de faizsiz bankacılığı teorik düzeyde ele alan çok sayıda çalışma yapılmıştır. Cihangir Akın ın Faizsiz Bankacılık ve Kalkınma (1986), İsmail Özsoy un Türkiye'de Özel Finans Kurumları ve İslam Bankacılığı (1987), Süleyman Karagülle nin Alternatif Faizsiz Banka Selem ve Kredileşme (1991), Mustafa Uçar ın Türkiye de-dünyada Faizsiz Bankacılık ve Hesap Sistemleri (t.y.), Ahmed en-neccar ve Mustafa ez-zerkâ tarafından yazılıp Hayrettin Karaman tarafından tercüme edilen İslam a Göre Banka ve Sigorta (1992) ve Mehmet Battal ın Bankalarla Karşılaştırmalı Olarak Hukukî Yönden Özel Finans Kurumları (1999) adlı kitaplar, Türkiye de bu alanda ortaya konulan eserlerin başlıcalarıdır. Ortaklığa dayalı ilk faizsiz banka, 1963 yılında, kırsal kesimdeki üreticileri aracı ve tefecilerden kurtarmak amacıyla, bir Kuzey Afrika ülkesi olan Mısır ın Myt-Gamr kasabasında, Ahmed en- Neccâr tarafından kurulmuştur. Doktorasını 19. Yüzyıl Sürecinde Almanya da Yerel Tasarruf Bankaları üzerine yapan ( yılları arasında) en- Neccâr, aynı zamanda bankanın hissedarı ve ilk yöneticilerindendir. Alman tasarruf bankalarının, özellikle İkinci Dünya savaşı sonrasında Almanya nın hızla kalkınmasında oynadığı rolden etkilenen en-neccâr, bu bankacılık sistemini İslâm ın iktisadî ve kültürel değerleriyle birleştirerek Mısır da uygulamaya çalışmıştır. Bankanın kuruluş aşamasında, Almanya dan hem sermaye hem de bilimsel destek almıştır. Ancak belli bir süre sonra Almanların desteği kesilmiştir. En-Neccâr ın ifadesine göre banka, dönemin ağır siyasî baskıları sonucu ancak dört yıl ayakta kalabilmiş ve 1967 yılında faaliyetine son vermek zorunda kalmış ancak, kendisinden sonra birçok faizsiz bankanın kuruluşuna örneklik etmiştir (en-neccâr, 1985, ). En-Neccar ın tecrübesi-

52 50 Kitap ve Hikmet nin en somut göstergesi, uluslararası nitelikli bir İslam Kalkınma Bankası kurulması fikrinin yeşermesidir lı yıllarda, Pakistanlı düşünür Muhammed Abdu l-mennân tarafından, tüm İslâm ülkelerinin katılımıyla uluslararası düzeyde bir İslâm Bankası nın kurulması fikri ortaya atıldı. Aralık 1973 te Cidde de yapılan İslâm Ülkeleri Maliye Bakanları Toplantısı nda İslâm Kalkınma Bankası (İKB) nın (:Islâmic Development Bank: IDB) kurulmasına karar verildi ve 20 Ekim 1975 te Türkiye nin de içinde bulunduğu Asya ve Afrika kıtasında yer alan 29 İslâm ülkesinin katılımıyla uluslararası düzeyde ilk faizsiz banka (İKB) kuruldu. Bunu Dubai İslâm Bankası (1975), Mısır Faysal İslâm Bankası (1977), Kuveyt Finans Kurumu (1977), Sudan İslâm Bankası (1977), Ürdün İslâm Bankası (1978) ve Bahreyn İslâm Bankasını (1979) da içine alan yeni bankalar takip etti yılında, uluslararası düzeyde faizsiz bankacılık yapmak üzere Bahama adalarında, Dar al-mââl al-islâmî ve Al-Baraka şirketler topluluğu kuruldu. DMİ'nin kurucuları arasında birçok İslâm ülkesinin hükümet ya da devlet başkanları yer almıştır. BAE Devlet Başkanı Şeyh Zayed Bin Sultan El- Nahâyan, dönemin Pakistan Cumhurbaşkanı merhum Ziya ul-hak, Sudan Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Cafer Numeyrî, Gine Devlet Başkanı Ahmed Sekou ve Suûdî Arabistan Krallık Ailesinden Prens Abdullah el- Faysal bunlardan birkaçıdır. Böylece faizsiz bankalar bütün dünyada hızla yayılmaya başladı (Macid, 1982, 196; el-mısri, 1989, ; Bayındır, 1993, 31). İslâmî Banka ve Finans Kurumları Birliği nin verilerine göre son yıllarda 38 ayrı ülkede, 300 den fazla malî aracı kurum ortaklığa dayalı olarak faaliyet göstermektedir. Bu kurumların öz sermaye ve mevduatları toplamı, trilyon doları aşmış durumdadır. Faizsiz bankacılığın gerek İslam ülkeleri gerekse diğer ülkelerde görmüş olduğu rağbet gerçekte faiz hassasiyeti olmayan fakat bu piyasadan pay almak isteyen dünyanın önde gelen faizli bankalarının da bu tür bankacılığa yönelmesine yol açtı. CitiBank öncüleri olmak üzere HSBC, Goldman Sachs, Morgan Stanley, Standart Chartered, Banque National de Paris, ABN Ambro, Bank of America, Key Global, Sociate Generale, Suud Ulusal Ticaret Bankası, Suud-Hollanda Bankası, Malezya da Miyi Bank ve Filistin de Kahire-Amman Bank gibi esasen faizli çalışmak üzere kurulmuş olan bankalar, faizsiz şubeler açtılar. Bu şubelerde ise yaklaşık 500 milyar dolarlık bir sermayenin faizsiz finansal ürünlerle çalıştırıldığı iddia edilmektedir.( Dünyadaki gelişmeler, ülkemizdeki yönetici ve sermaye kesimin ilgisine mazhar olmuş, Türkiye de de faizsiz çalışan finansal kurumların kurulması gündeme gelmiştir. Merhum Turgut Özal ın konuya ilişkin yoğun çaba gösterdiği bilinmektedir. Gelecek sayıda gerek Osmanlı dönemi gerekse Cumhuriyet döneminde bankacılığın seyrini ele alacağız. Önce ÖFK daha sonra Katılım bankacılığının nasıl bir seyir takip ettiğine yoğunlaşacağız.

53 ARAŞTIRMA Kitâbî ve Kevnî Âyetler Bütünlüğünde Elest Bezmi Meselesi 51 ARAŞTIRMA Kitâbî ve Kevnî Âyetler Bütünlüğünde Elest Bezmi Meselesi Doç. Dr. Zeki BAYRAKTAR Arat 172. ayette geçen ve Elest bezmi diye ifade edilen Elestubirabbikum, kalu bela sözleşmesinin/misakının ne zaman yapıldığı ve mahiyetinin ne olduğu daima tartışılmıştır. Bu misak ne zaman yapıldı? Ve mahiyeti nedir? Üroloji Uzmanı, Özel Pendik Hospital Baş Hekimi, Araştırmacı Yazar. K ur an ın doğru anlaşılabilmesi için ayetlerin ayetlerle anlaşılması gerekir. Çünkü Kur an, ayetleri bizzat Allah tarafından açıklanmış (tafsil edilmiş) olan bir kitaptır. Allah Teala şöyle buyurur: Elif-Lâm-Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, ayetleri muhkem kılınmış, sonra da her şeyden haberdar ve hikmet sahibi olan (Allah) tarafından ayetleri ayrıntılı/tafsilatlı biçimde açıklanmıştır. (Ki) Allah tan başkasına kulluk etmeyesiniz (diye). Ben (ise) O'- nun tarafından size gönderilmiş bir müjdeci ve uyarıcıyım. (Hud 1-2) Demek ki Kur an, Allah tan başkasına kul olmayalım diye bizzat Allah tarafından açıklanmıştır. Zira Allah ın kitabını Allah tan başkası açıklayamaz. Aksi halde (Allah ın kitabının başkaları tara-

54 52 Kitap ve Hikmet fından açıklanmaya kalkılması durumunda) Allah tan başka ma budlar ortaya çıkar. Tevhide aykırı olan bu durum kabul edilemez. Resul, Allah ın yaptığı bu açıklamaları/kur an ı tebliğ eder (etmiştir). 1 O nun görevi, ayetleri açıklamak değil; olduğu gibi (ilave veya eksiltme yapmadan) Kur an ı tebliğ etmektir. Zira Allah ın tafsil ettiği (detaylı biçimde açıkladığı) ayetlerin ilave açıklamalara ihtiyacı yoktur. 2 O halde, Kur an ı Allah tan başka kimse açıklayamaz. Ama gayret eden herkes onu anlayabilir. Kur an ı anlamak için bize düşen görev, Kur an ın belirlediği ilkeler çerçevesinde Kur an ı anlama çabası göstermek ve bu uğurda gayret (cehd) etmektir. Bunun için öncelikli olarak yapılması gereken de ayetleri yine ayetler ışığında anlama yoluna gitmektir. Başvurulan ayetler lafzi ayetler olabileceği gibi kevni ayetler de olabilir. Çünkü Allah ın indirdiği (yarattığı) iki grup ayet (kitap) vardır; 1.Lafzi ayetler (Kur an), 2.Kevni ayetler (Kainat Kitabı). Başta insan olmak üzere, ufuklar (evren), gece, gündüz, ay ve güneş kısaca kainattaki her şey Allah ın (kevni) ayetleridir. 3 Kur an bunun böyle olduğunu bildirmektedir. O halde, nasıl ki bazı lafzi ayetler, ancak diğer lafzi ayetler ışığında doğru anlaşılabilir, bazı lafzi ayetler de ancak ilgili kevni ayetler ışığında doğru anlaşılabilir. Bu amaçla, Kur an ı doğru anlamak 1 Âl-i İmran, 3/20; Nisa, 4/80; Maide, 5/67; Nahl, 16/35; Nur 24/54; Ankebut,29/68; Cin, 72/23 2 Bayraktar, Zeki, Kur an ve Sünnet Ama Hangi Sünnet, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 2013, s Fussilet, 41/ 37,53 için başta Tıp ve Astronomi gibi pozitif bilimlerden (kevni ayetlerden) de istifade edilmelidir. Kur an bu şekilde okunmalıdır. Zira daha vahyin ilk ayetleri ile Oku diye emreden Rabbimiz, okumanın bu şekilde yapılması gerektiğini bizlere şöyle telkin etmiştir; Oku! Yaratan Rabbinin adıyla oku. O (Allah) ki insanı döllenmiş yumurtadan yarattı. (Alak 1,2) Görüldüğü üzere vahyin ilk ayetlerinde insanın yaratılış kanunlarına (kevni ayetlere) atıfta bulunulmuş ve okumanın öncelikle insan vücudundaki bu kevni ayetler (tıbbi bilgiler) incelenerek yapılması gerektiği telkin edilmiştir. Bu genel bilgilerden sonra, örnek olması bakımından Araf 172 lafzi ayetini tıbbi bilgiler (kevni ayetler) ışığında okumaya çalışacağız. Mezkur Araf 172 ayeti şöyledir; Rabbin, Ademoğullarından, onların sırtlarından/bellerinden zürriyetlerini aldığı zaman, onları kendi nefislerine şahit tuttu (ve) Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (dedi, onlar da) "Elbette ki Sen bizim Rabbimizsin, biz buna şahidiz" dediler. Kıyamet günü "Bizim bundan haberimiz yoktu" demeyesiniz diye (böyle yaptık). (Araf 172) Bu ayette geçen ve Elest bezmi diye ifade edilen Elestubirabbikum, kalu bela sözleşmesinin/misakının ne zaman yapıldığı ve mahiyetinin ne olduğu daima tartışılmıştır. Bu misak ne zaman yapıldı? Ve mahiyeti nedir? Müfessirlerin büyük bir bölümü, bu misakın lafzi olmadığı konusunda ittifak içindedir. Ancak zamanı konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bu misakın zamanı konusunda tefsirlerde zikredilen üç

55 ARAŞTIRMA Kitâbî ve Kevnî Âyetler Bütünlüğünde Elest Bezmi Meselesi 53 farklı zaman bulunur. Zikredilen bu zamanlar şöyledir; 4 1.Ruhlar aleminde, 2.Ana rahminde, 3.Doğumdan sonra (ergenliğe ulaşınca). Bu misakın zamanını Araf 172 ayeti Rabbin, Ademoğullarından, onların sırtlarından/bellerinden zürriyetlerini aldığı zaman ifadesi ile aslında gayet açık biçimde bize bildirmektedir. Bize düşen görev zürriyetin sırtlardan alındığı zamanı tespit etmektir. Bunu tespit ettiğimiz zaman ayetin işaret ettiği zaman dilimini bulmuş oluruz. O takdirde de bu misakın mahiyetini daha iyi anlayabiliriz. O halde, tıbbi bilgiler (kevni ayetler) ışığında bunun (zürriyetin sırttan alınma vaktinin) ne zaman olduğunu tespit etmeye çalışalım: Öncelikle, ayetin lafzında geçen zuhûr ifadesinin sırt mı yoksa bel mi olduğunu tespit etmek gerekir. Zuhûr ifadesi, diğer bazı ayetlerde de bulunmakta ve bu kelimenin sırt anlamına geldiği görülmektedir. 5 Ancak müfessirler, zürriyetin sırttan alınması kavramını anlayamadıkları için Araf 172 ayetindeki minzuhûrihim ifadesini sırtlarından şeklinde değil bellerinden şeklinde anlamışlardır. 6 Oysa tıbbi bilgiler (kevni ayetler) ışığında bu ayeti okuduğumuzda zürriyetimizin tam da ayetin 4 Kurtubi, 7/172;Razi, 7/172;Beydavi, 7/172;Yazır, 7/172 5 Enam 31 ayetindeki Günahlarını sırtlarına yüklenirler ifadesi, Enam 138 ayetindeki (Dediler ki) Şunlar da sırtlarına yük konulması haram olan hayvanlardır ifadesi; Tevbe 35 ayetindeki Sırtları cehennem ateşi ile dağlanacak ifadesi ve Zuhruf 14 ayetindeki Sırtlarına binesiniz ifadesinde olduğu gibi. 6 Kurtubi, 7/172;Razi, 7/172;Beydavi, 7/172 lafzında belirtildiği üzere sırtlarımızdan alındığı görülecektir. Şöyle ki; İnsan zürriyeti (nesli) döllenmiş yumurta (zigot) sayesinde devam eder. Zigot, erkek üreme hücresi (sperm) ve kadın üreme hücresinin (yumurta) birleşmesi sonucunda meydana gelir (döllenme). Döllenmeyi meydana getiren hücreler (sperm ve yumurta) gonadlarda üretilir. Erkek gonadına testis, kadın gonadına over denir. Her ikisi (testis ve over) için genel olarak yumurtalıklar da denebilir. Her insanda iki adet (bir çift) yumurtalık bulunur (erkeklerde 2 adet testis, kadınlarda 2 adet over). Bilindiği üzere testisler (erkek yumurtalığı), skrotum denilen torbalarda, overler (kadın yumurtalığı) ise karın alt bölgesinde bulunur (rahimin sağında ve solunda). Ancak yumurtalıkların bu lokalizasyonu (yerleşimi) erişkinlerde böyledir. Anne karnındaki bir bebeğin yumurtalıkları (zürriyeti) bu bölgeye yerleşik değildir. Yumurtalıklar (zürriyet) bu dönemde tam da Araf 172 ayetinde buyrulduğu üzere sırt bölgesindedir. Daha doğru bir ifade ile söyler-

56 54 Kitap ve Hikmet sek, yumurtalıklar (zürriyet hücreleri), ilk olarak bu bölgede (sırtta) gelişir. Yumurtalığın ilk gelişim yeri olan bu bölge 10. sırt omurgasının hizasındadır (sağında ve solunda) ve böbreklerle aynı seviyededir. Ama yumurtalıklar daha sonra bu bölgeden göç ederler (alınırlar). Ana rahmindeki bir bebekte gerçekleşen bu göçün aşamaları (zürriyetin sırttan alınması) şu safhalarda olur; 7 5. haftalık ceninde : Yumurtalıkların gelişeceği bölge (gonadlar) belirmeye başlar. (bkz:şekil 1;bu şekil anne karnındaki bir bebeğe ait olmayıp seviyenin anlaşılabilmesi için erişkine ait bir vücutta şematize edilmiştir). Testisler, 8. haftadan itibaren göçe başlayarak sırt bölgesinden karın alt bölgesine doğru harekete geçerler. Onların bu göçü hafta kadar devam eder (gebeliğin haftasına kadar). Ancak bu göç esnasında kat ettikleri mesafenin yüzde doksanını ilk 7-8 haftada (gebeliğin haftasına kadar) almış olurlar (bkz:şekil 2; testislerin iniş hattı). 6. haftalık ceninde : Üreme hücrelerinin ilk hali gonadal kabartıya yerleşir. 7. haftalık ceninde : Yumurtaların cinsiyeti belli olur (testis veya over olur). 8. haftalık ceninde : (Cenin erkek ise) Testis gelişir ve testesteron üretimi başlar. 10. haftalık ceninde : (Cenin kız ise) Overler belirmeye başlar hafta arası : Testisler sırt bölgesinden karın altına-kasığa göç eder (15. hafta) hafta arası : Testisler kasık kanalını geçerek torbaya yerleşir. Yukarıdaki şekilde de görüldüğü üzere gonadların (testis veya overlerin) ilk olarak teşekkül ettiği bölge 10. sırt omurgasının (10. thoracic spina) sağı ve soludur. Bu bölgenin sırt (zuhûr) bölgesi olduğuna dikkat edilmelidir 7 Testicular embriology and normal descent, Campbell-Walsh Urology,Volume 4, Philadelphia, , Testisler, göçlerini devam ettirerek 21. hafta civarında karnın alt bölgesine (kasık kanalının iç yanına) yerleşirler. Yedinci aya kadar burada çakılı kalan testisler 28. haftada tekrar göçe başlar ve kasık kanalını geçerler. Kanalı içerden dışarıya doğru geçerek vücut dışına çıkarlar ve torbalara yerleşirler. Böylece sırt bölgesinden 8. haftada başladıkları göçlerini doğuma kadar tamamlamış ve nihai ikamet yerlerine (torbalara) yerleşmiş olurlar. Ergenlik çağına gelince ürettikleri hücreler (spermler) ile de neslin (zürriyetin) devamını sağlamış olurlar.

57 ARAŞTIRMA Kitâbî ve Kevnî Âyetler Bütünlüğünde Elest Bezmi Meselesi 55 Testisler için geçerli olan bu sürecin bir benzeri, kadın yumurtalık organı overler için de geçerlidir. Ancak overler vücut dışına çıkmazlar. Sırt bölgesinden başladıkları göçlerini karnın alt bölümüne (rahimin sağ ve soluna) yerleşerek bitirmiş olurlar. O halde, tüm bu bilgiler ışığında şunu söyleyebiliriz; Araf 172 ayetindeki zürriyetin sırtlardan alınması ifadesi yumurtalıkların sırt bölgesinden göçünü anlatıyor olmalıdır. Yumurtalıkların bu göçü 15. haftalık ceninde (büyük oranda) tamamlandığına göre Elestu birabbikum? Kalu bela misakı ana rahminde ve 15. haftalık iken gerçekleşiyor demektir. Peki, ana rahminde iken Rabbimizle yaptığımız bu misakın mahiyeti nedir? Ana rahminde iken ve üstelik yumurtalıkların sırttan alındığı zamanlarda (15. haftalık ceninde) gerçekleşen bir diğer hadise daha vardır ki o da Rabbimizin bedenimize üflediği ruh üflemesidir. İlgili ayet şöyledir: Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz! (Secde 9) Rabbimizden tarafından üflenen bu ruh, ana rahmindeki cenine ve 15. haftada üflenir. 8 Dikkat edilirse, ruhun üflenme zamanı ile zürriyetimizin sırtımızdan alındığı dönem, aynı zaman dilimine denk düşer (ana rahminde ve 15. haftada). 8 Bayındır,Abdülaziz, O halde Rabbimizle yaptığımız bu misakın ana rahminde iken Rabbimizin bedenimize (fıtratımıza) yerleştirdiği tevhid bilinci olduğu söylenebilir. Demek ki Rabbimiz, ruhundan üflediği bu parça ile fıtratımıza bir program (Rabbimizi bilme/tanıma bilinci) yerleştirmiş olmalıdır. Bedenimize üflenen bu ruh, fıtratımıza yerleştirilen bir bilgisayar programı gibidir. Bu program otomatik olarak Benim bir Rabbim var ve ben Rabbimi bulmalıyım komutu ile açılır. Buna fıtratımıza yerleştirilen genetik kodlama da diyebiliriz. Tıpkı bir bebeğin sahip olduğu içgüdü ve refleksler gibi. Hiçbir bebek kendisine yüklenen annesini emme refleksinden/fıtratından haberdar değildir. Hiçbir insan bu fıtratın kendisine nasıl yerleştirildiğini hatırlamaz ve bilemez. Ama doğan her bebek otomatik olarak annesini emme refleksi gösterir. Bu, onun fıtratına yerleştirilen bir programdır. Buna benzer şekilde, her insan, kendisine yerleştirilen fıtrat (kodlama) sayesinde fıtraten Rabbini bilir. İnsanoğluna yüklenen bu program Benim bir Rabbim var ve ben ona giden yolu bulmalıyım komutu ile açılır. İnsanın fıtratı bunu gerektirir. İşte bu nedenledir ki her fıtrat/kalp ancak Allah ı bulunca tatmin olur. Kalbin başka türlü tatmin olması mümkün değildir. 9 Bu durumda şöyle bir soru sorulabilir; Rabbimizin bedenimize yerleştirdiği bu program (fıtrat) ne zaman devreye girer? Doğum ile birlikte mi? Yoksa ergenlik dönemine ulaşınca mı?. Ayette işaret edilen zaman zürriyetin sırttan alındığı zamandır. Bu ise ergenlik döneminde değil (izah edildiği üzere) ana rahminde iken gerçekleşir. 9 Râd, 13/28

58 56 Kitap ve Hikmet Lakin, bu durumda şunu söylemek mümkündür: Rabbimizle bu misakı ana rahminde iken yaparız. Ama bu misak, ergenliğe ulaşınca yürürlüğe girer. Tabiri caizse program (genetik kodlama) ana rahminde iken yüklenir ama ergenliğe ulaşınca açılır. Bu nedenle, kendisine hiçbir ilahi Kitap ve Resul ulaşmayan ergen bir insanın bile Rabbini bilme ve bulma konusunda (fıtraten) sorumlu olduğu kabul edilmiştir. Çünkü Rabbimiz hepimizi (kendi nefislerimizi) bu misakın yapıldığına dair şahit tutmuştur. Herkes genetik kodlama niteliğindeki bu misaka fıtraten (zorunlu olarak) şahittir. Bu nedenle kıyamet günü hiç kimse bu durumu (fıtratına yerleştirilen tevhidi) inkar edemez. Fıtratımız buna şahittir. Araf 172 ayetinde dikkat dilmesi gereken diğer bir husus misakın (Adem den değil) Ademoğullarından alınmış olmasıdır. 10 Demek ki bu misak Adem den değil Ademoğullarından alınmıştır. Çünkü Adem in zürriyeti (kendisi ana rahminde gelişmediği için) sırtından alınmamıştır (yumurtalığı sırtından göç etmemiştir). Ama her Ademoğlu ana rahminde gelişmiştir. Ayetteki zürriyetin Ademoğlu ndan alınması ifadesi ve ana rahminde gelişmeyen Adem den bahsedilmiş olması, bu misakın ana rahminde iken yapıldığını gösteren ilave bir delil olabilir. Özetle, Ademoğullarının zürriyeti sırtından ana rahminde (15. haftalık cenin halinde) iken alınır. Elestu birabbikum; Ben sizin Rabbiniz değil miyim? sorusuna (fıtraten) verdiğimiz Kalu be- 10 Benî Adem ifadesi Araf 31 ayetindeki Ey Ademoğulları, tüm secde yerlerinde zinetinizi (dış giysilerinizi) giyinin ifadesinde de olduğu üzere hem Adem oğullarını hem de kızlarını kapsar. la:elbette ki Sen bizim Rabbimizsin cevabı da, Rabbimizin ruhundan üfleyerek fıtratımıza yerleştirdiği Rabbimizi bilme ve tanıma bilincidir. Her insan da fıtraten (genetik olarak) bu misaka şahittir (Allahu alem). Lafzi ve Kevni Âyetler Işığında Kur an ın Mucizelerine Tanıklık Lafzi ayetleri ilgili kevni ayetler ışığında okuyarak, hem bu ayetleri daha iyi anlıyor hem de Kur an ın Rabbimizden gelen gerçek hakikatler olduğuna bizzat tanıklık ediyoruz. Evrende ve bedenimizde bulunan ayetleri görerek Kur an ın gerçekten mucize bir kitap olduğuna (onun asla insan ürünü bir kitap olamayacağına, ancak Allah kelamı olabileceğine) bizzat şahit oluyoruz. Nitekim Allah Teala şöyle buyurur; İnsanlara (evrenin) ufuklarında ve kendi nefislerindeki ayetlerimizi göstereceğiz ki o (Kur'an'ın) hak olduğu (Allah tan gelen gerçekler olduğu) onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi? (Fussilet 53) Gerçekten de insan vücudu (nefislerimiz) yüce Allah ın azametini gösteren milyarlarca ayetten (mucize) müteşekkildir. Tıbbi araştırmaların henüz yeni keşfettiği bazı konuları (mesela Araf 172 ayetinde zikredilen zürriyetin sırttan alınması gibi insan vücudundaki bazı hakikatleri) Kur an ın asırlar öncesinden beri bize bildirdiğini görünce hayretler içinde kalıyor ve bu sayede Kur an ın ancak Allah kelamı olabileceğine bir kez daha tanıklık ediyoruz. Bizzat tanık olduğumuz bu gerçekler (mucizeler) karşısında da aczimizi itiraf ediyor ve bu sayede Ben şehadet ederim ki Kur an Allah tan gelen gerçek hak kitaptır ve içindeki tüm buyruklar gerçeğin ta kendisidir, o halde

59 ARAŞTIRMA Kitâbî ve Kevnî Âyetler Bütünlüğünde Elest Bezmi Meselesi 57 Muhammed (as) da O nun hak Resulüdür deme şansına sahip oluyoruz. Böylece imanımızı ikrar ederken kullandığımız Ben şehadet ederim ki ifadesi bir anlam kazanıyor. Aksi halde şahitlik yapamazdık. Çünkü şahit olabilmek için bizzat müşahade etmek gerekir. Başkalarının şahit olduğu ve bize anlattıkları bilgilere dayanarak şahitlik yapılamaz. Bu bilgilerle Ben şehadet ederim ki... denilemez. Ancak Duyduğuma göre bu böyle imiş denilebilir. O halde Ben şahidim ki. diyerek imanını ikrar eden her mümin, şahitliğinin anlam kazanması için (gerçekten şahit olabilmesi için) Kur an ı bizzat incelemeli ve içindeki hakikatlere bizzat tanık olmalıdır. Aksi halde şahitliği anlam kazanmaz.

60 58 Kitap ve Hikmet FELSEFE Arzu Delili: Arzulardan Allah a Ulaşmak (2) Caner TASLAMAN Arzularımızın karşılanması her şeyi bilen, her şeyi gören, kudreti yüksek, ezeli gibi sıfatları olan bir Allah ı gerektirmektedir. Buradaki argümanla arzularımızdan hareketle ahiret yaşamının varlığının ve Allah ın yolladığı dinlerin olmasının rasyonel bir beklenti olduğunun gösterilmesi, argümanı önemli kılan diğer hususlardır NATÜRALİZM Mİ, TEİZM Mİ? B uraya kadar argümanımın ilk üç maddesini değerlendirdim. İleri sürdüğüm argümanın dördüncü maddesi ise herhalde en az itiraz edilecek maddedir; birçok ateist de teist de bu maddeyi rahatlıkla kabul edecektir. Gerek felsefe tarihine gerek günümüz felsefesine bakıldığında, natüralistateist- materyalist yaklaşımla teist yaklaşımın (farklı teist yaklaşımlar arası önemli farklar olsa da) birbirlerine karşı konumlandıklarını, bu görüşlerden birinin yanlışlanmasının diğerinin doğrulanması olarak kabul edildiği rahatlıkla söylenebilir. Agnostik yaklaşımlar; bu şıkların dışında üçüncü bir şık olmak yerine, daha çok bu şıklardan hangisinin doğru olduğunu bilemeyeceğimizin ileri sürülmesidir. Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi

61 FELSEFE Arzu Delili: Arzulardan Allah a Ulaşmak (2) 59 Ateist ve agnostiklerin ileri sürdüğüm argümanda en çok itiraz edecekleri madde ise kabul edilmesi halinde sonucun otomatikman kabul edileceği beşinci maddedir. Daha önce görüldüğü gibi incelediğim altı arzunun kimilerinin insanda olduğunu tespit eden ateistler, bu arzuların Allah ın varlığını gerektirdiğini görmüşler, Allah a ve dine inanmayı arzuların tatmini olarak değerlendirmişlerdir. Oysa bu yaklaşım ancak natüralizmi baştan - apriori- doğru bir felsefe olarak kabul edersek geçerli olabilir. Bu baştan kabul bir kenara bırakıldığında, arzuların tatmini yaklaşımında bulunan ateistlerin, en çok işlenen mantıksal hatalardan biri olan kökensel hatayı (genetic fallacy) işledikleri anlaşılacaktır. Kökensel hata işleyen kişi, bir şeyin kökenini göstermekle, o şeyin doğru veya yanlış olduğunu ispat ettiğini sanır. Kökensel hata işleyen kişinin çıkardığı sonuç doğru veya yanlış olabilir ama akıl yürütme şekli yine de mantıksal olarak hatalıdır. Örneğin Ben ailemden dünyanın düz olduğunu öğrendim, demek ki dünya düzdür diyen veya Hans, Nazi Almanyasında fizik okudu, demek ki fizik bilgisinin içinde faşist fikirler var diyen kişilerin dedikleri, ister doğru ister yanlış kabul edilsin, yine de bu kişiler kökensel hata işlemektedirler, yapılan çıkarımlarda gösterilen köken sonucu ispatlamaz. Aynı şekilde arzuların tatmini iddiasında bulunanların söylediği gibi insanların bazısının veya birçoğunun Allah a ve dine inanmasının kökeninde arzuları olabilir. Fakat Allah a veya dine inanmanın kökenini göstermek suretiyle, Allah ın ve dinlerin insani uydurmalar olduğu iddia edildiğinde kökensel hata yapılmış olur. Oysa insanların içine bu arzuların konması yoluyla, Allah ın, insanları Kendisine inanmaya yönelttiği, Augustine in kelimeleriyle söylemek gerekirse Bizi, Kendisi için yarattığı söylenebilir. 1 Bu argümanda kullandığım yöntem, argümanın beşinci maddesinde anlaşılmaktadır. Burada sunduğum argümanda en iyi açıklama yı gösterme yöntemini kullanıyorum; arzularla ilgili teizmin sunduğu açıklamanın natüralizmden daha rasyonel ve tutarlı olduğunu iddia etmekteyim. Tümevarım sorunu gibi felsefi sorunlar karşısında geliştirilmiş en iyi yaklaşımlardan biri, günlük hayatımızda ve bilimde kullandığımız bir yöntem olan, mevcut alternatifler arasında en iyisini tespit etmeye çalışmaktır; en iyi açıklama olarak çıkarım (inference to the best explanation) böylesi bir yaklaşımın bilim felsefesinde kullanılan dır. 2 Birçok kişiye göre çok uç bir şüpheciliğin ifadesi olan tümevarım sorunu na göre yüksek bir yerden aşağıya atladığımızda, düştüğümüzü yüzlerce kez deneyimlesek de, çekim yasası bunu gösterse de; bir kez daha aynı yerden atladığımızda düşeceğimizi ve çekim yasasının doğru olduğunu söylememize imkan yoktur. Bertrand Russell ın dediği gibi: Eğer bu yönteme (tümevarım) güvenilmezse; yarın güneşin doğmasını beklememiz için bir nedenimiz yok demektir, ekmeğin taştan daha besleyici olduğunu da çatıdan kendimizi attığımızda düşeceğimizi de bekleyemeyiz. Kendimize doğru en yakın arkadaşımızın yaklaştığını gördüğümüzde, bu bedenin, en kötü düşmanımız veya tamamen yabancı biri tarafından ele geçirilmediğini düşünebilmemiz için de bir daya- 1 Steven Jon James Lovell, Philosophical Themes from C. S. Lewis, Department of Philosophy University of Sheffield, PhD Thesis, August 2003, p. 95, En iyi açıklama olarak çıkarım yöntemi için bakabilirsiniz: Peter Lipton,Inference to the Best Explanation, Londra, Routledge, 2004.

62 60 Kitap ve Hikmet nağımız kalmaz. Tüm davranışlarımız geçmişte işe yaramış, bu yüzden gelecekte de işe yarayacakmış gibi gözüken ilişkilere dayanmaktadır; bu işe yarayacakmış gibi gözükmenin geçerliliği ise tümevarım prensibine dayanmaktadır. Bilimin, evrende doğa yasalarının varlığı gibi temel prensipleri de, günlük yaşamdaki inançlarımız gibi, tamamen tümevarım prensibine dayanmaktadır. 3 Sonuçta tümevarım yöntemini bir kenara bırakınca ne e=mc 2 doğrudur diyebiliriz, ne de ısıtmayla suyun kaynaması arasında kesin bir nedensel ilişki olduğunu iddia edebiliriz. Aslında felsefeyle ilgilenen ufak bir kesim dışında hemen hiç kimse tümevarım sorununu göz önünde bulundurmamaktadır. Fizikçilerden e=mc 2 formülüne veya biyologlardan hücrelerde DNA nın protein sentezinde önemli rol oynadığına, tümevarım sorunu yüzünden şüpheyle bakanı kolay kolay bulamazsınız. Felsefenin içindeki böylesi şüpheci yaklaşımları bilim insanları göz önünde bulundurmadan -ciddiye almadan da denebilir- çalışmalarını sürdürmektedirler. Fakat buna rağmen, bir felsefeci olarak, buradaki argümanı, tümevarım sorununu göz önünde bulundurarak mütevazı bir şekilde oluşturdum ve arzular üzerine objektif bir incelemenin; teizmin natüralizmden daha rasyonel bir dünya görüşü olduğunu gösterdiğini savunmakla yetindim. Yani daha temkinli bir yaklaşım olan en iyi açıklama yı gösterme yöntemini benimsedim. EVRİM? DOĞAL SELEKSİYON? Bahsedilen arzuların, Allah ın bilinçli bir planı neticesinde değil de natüralistateist yaklaşımın öngördüğü şekilde oluştuğunu söyleyenler; bu arzuların, 3 Bertrand Russell, Problems of Philosophy, Indo-Europian Publishing, Los Angeles, 2010, s doğal seleksiyonun neticesinde oluştuğunu veya evrimin yan ürünleri olduğunu iddia edeceklerdir. Öncelikle şunu tespit etmemiz gerekir ki; burada ele aldığım arzular en temel arzularımızdır; bu listeye alternatif, burada çıkarsanan sonucun tersini gerektirecek bir doğal ve temel arzular listesi gösterilemez. Bu bahsedilen arzuların yanında yemek, içmek, cinsellik ve uyku gibi doğal arzularımız da vardır; dünyadaki varlığımızı devam ettirmemize yarayan bu arzular, burada çıkarsanan sonucun tersine bir durum oluşturmadıkları gibi, bu doğal arzularımızın objelerinin mevcut olması (yemek arzusuna karşı yemeğin veya su arzusuna karşı suyun) argümanın sonucunu desteklemektedir (argümanımın beşinci maddesinde buna dikkat çektim). Burada Evrim Teorisi ile ilgili tartışmalara değinmeyeceğim; fakat bu teoriyi doğru kabul ettiğimizde de buradaki sonucun değişmeyeceğini belirtmek istiyorum. 4 Eğer evrim sürecinde bu arzuların oluştuğu kabul edilirse; evrimi, Allah ın yaratma yolu ve doğal seleksiyonu Allah ın yaratma araçlarından biri kabul eden anlayışlar desteklenmiş olmaz mı? Bizde doğuştan var olan bu doğal ve temel arzular, eğer bu evrene aşkın bir Allah ın varlığını gerektiriyorsa, bu evrim ve doğal seleksiyonun Allah a gözlerimizi çevirttiği anlamına gelmez mi? Bu durumda da Pierre Teilhard de Chardin den, Dobzhansky den, Francis Collins e kadar -aralarında önemli farklar olsa daevrimi Allah ın yaratma yöntemi olarak görenlerin yaklaşımları destek bulmuş olmaz mı? Birbirlerinden bağımsız tüm bu arzuların aynı ontolojiyi gerektirmesi, sırf bu dünyada yaşamaya ve üremeye göre seçimler yapan tesadüfi doğal seleksiyon mekanizmasıyla açıklanamaz. Arzularımızı incelediğimizde, bu 4 Evrim Teorisi ni ayrıntılı bir şekilde Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı kitabımda irdeledim

63 FELSEFE Arzu Delili: Arzulardan Allah a Ulaşmak (2) 61 dünyada yaşamak ve üremekten çok daha fazlasıyla ilgili olduklarını görmekteyiz. Bunu, ele alınan her arzu için kısaca göstermeye çalışacağım: Birinci Arzu; Yaşam: Bu dünyada yaşamamızı ve ürememizi en çok destekleyen arzunun bu olduğu adından bellidir. Fakat insan zihninin, diğer türlerden farklı olarak çok uzun bir geçmiş ve çok uzun bir gelecekle ilişki kurması ve biyolojik organizmamızın imkan vereceğinden daha uzun bir süreçte de yaşamayı sürdürmeyi arzu etmesinin; bu dünyadaki yaşamamız ve ürememizle bir alakası yoktur. İkinci Arzu; Korkuların Giderilmesi: Yırtıcı hayvanlardan veya yüksek bir yerden düşmekten korkma, elbette bu dünyada yaşamamıza ve ürememize bir katkıda bulunur. Fakat insan zihninin evrenin genişliğini ve kendi aczini kavraması sonucunda, bu durumdan korku duyunca; tüm evrendeki oluşumlara gücüyle etki edebilen bir Varlığa, korkuların giderilmesi arzusunun kendisini yöneltmesinin, bu dünyada yaşama ve üremeyle bir ilgisi yoktur. Nitekim birçok tür de kendilerini öldürebilecek canlılardan korkuya benzer bir his duyuyor gibidirler; fakat evrenin genişliğine karşı kendi acizlikleri üzerine düşünmeleri üzerine çıkan korkulardan kurtulma arzularının, kendilerini bu evrene aşkın olana yönelttiğini gözlemlemiyoruz. Üçüncü Arzu; Gaye: İnsanların gayesel -teleolojik- düşünmesi, diğer canlıları anlamaları gibi avantajlar sağlayarak, bu dünyada yaşamaya ve üremeye katkıda bulunabilir. Fakat insanların gayeanlam arzusunun, kendilerinin ve evrenin bir gayesini aramaya yöneltecek şekilde insanda mevcut olmasının, bu dünyada yaşamak ve üremekle bir ilgisi bulunmamaktadır. Dördüncü Arzu; Mutluluk: Mutluluğun hazza indirgenmesiyle; canlıların yeme, içme, cinsel ilişki gibi faaliyetlerinden aldıkları hazzın yaşamaya ve üremeye katkıda bulunduğu söylenebilir. Fakat uzun bir geçmiş ve gelecekle ilişkide bulunan insan zihni, mutluluğunu ahiret yaşamında da devam ettirmek ister. İnsanın doğuştan mutluluk isteyen doğası, sahip olduğu bahsedilen zihinsel yetenekleriyle birleşince bu durum olur ve böylesi bir mutluluk isteğinin ise bu dünyada yaşamı sürdürmek ve üremekle bir alakası yoktur. Beşinci Arzu; Şüpheden Uzak Bilgi Edinme: İnsanların, evrenin kökeninden uzak galaksilerden atomun yapısına kadar birçok şeyi bilme arzuları; bu evrende yaşamak ve üremek için gerekenden çok daha fazladır. Yaşaması için gerekenden çok daha fazla bilmek isteyen insan, bilme süreci üzerine derinlemesine düşününce ise en temel bildiklerinin ne kadar şüpheli olabileceğini kavrar ve şüpheden uzak bilgi edinme arzusu duyar. Daha çok felsefi düşünce sürecinde ortaya çıkan bu şüpheleri üretebilecek bir zihinsel kabiliyette olmak da bu dünyada yaşamak ve üremek için gerekmemektedir. Ayrıca en temel bilgilerimizin ancak Allah ın varlığını kabul edersek rasyonel temel bulacağı iddiasını ancak felsefeyle ilgilenen bir kesim anlayacaktır; onların önemli bir bölümü de bu iddiayı reddedecektir. Sonuçta şüpheden uzak bilgi edinme isteğinin de, bu isteğin rasyonel temel bulmasının Allah ın varlığını gerektirmesi de bu dünyada yaşama ve üreme için bir avantaj sağlamaz. Altıncı Arzu; Başkaları Tarafından İyi Davranılma: Başkaları tarafından iyi davranılma, insanın psikolojik ve fiziksel bir ihtiyacı olarak yaşama ve üreme için önemlidir. İnsani üretimler olan birçok kültür de bu amaca hizmet ederek, bu arzunun talebini ahlaki ku-

64 62 Kitap ve Hikmet rallarla karşılar. Fakat daha önceki incelememizde gördüğümüz gibi ahlaki bir yapının rasyonel bir şekilde temellenmesi Allah ın varlığını gerektirir. Oysa Allah ın varlığına atıf yapmadan birçok kültür bu arzuyu rasyonel temellendirmesi olmadan da karşılayabildiğine göre, bu arzunun rasyonel temellendirmesinin Allah ı gerektirmesinin, bu dünyadaki yaşama ve ürememizle hiçbir ilgisi yoktur. ARZULARIN KARŞILANMASI, ONTO- LOJİK DELİL VE ALLAH IN SIFATLARI Burada oluşturulan argümanın, beşinci arzunun incelenmesinde akıl delili ile altıncı arzunun incelenmesinde ahlak delili ile ilgisi görüldü; burada ise arzuların -Descartes ın tarzındaki- ontolojik delil ile ilişkisine değineceğim: Doğal ve temel arzularımızın Allah ın varlığını gerektirdiğini gördük. Allah ne kadar kudretliyse, ne kadar bilgiliyse, O nun için arzularımıza cevap vermesi ne kadar kolaysa, Allah ezeliyse, Allah ı yapmak istediği eylemlerden alıkoyabilecek hiçbir güç yoksa; arzularımızın karşılanmasının olasılığı o kadar yüksektir. Kısacası arzularımız, Allah ın Mükemmel olmasını da arzu ettirmektedir. Bu ise, arzulardan hareketle Allah merkezli bir ontoloji kurulabiliyorsa; yine arzulardan hareketle Allah ın Mükemmel olduğu şeklinde, sıfatlarıyla ilgili bir sonuca da ulaşabileceğimizi gösterir. Sonuçta arzularımız bizi içi boş bir Allah kavramına değil, belli sıfatları olan bir Allah kavramına yöneltecek şekildedir. Arzular konusundaki yaklaşımımızı Descartes ınki gibi bir ontolojik delil ile de birleştirebiliriz: Doğuştan sahip olduğumuz arzular üzerine düşündüğümüzde, bu farklı doğal ve temel arzuların Allah ın varlığını gerektirdiğini görürüz. Descartes Düşünüyorum, öyleyse varım (Cogito ergo sum) diyerek şüpheden uzak ilk bilgiyi elde ettikten sonra bilmenin bilmemekten daha mükemmel olduğunu kavrayarak, zihninde mükemmel kavramının varlığına ulaşır. Bu kavramın ise zihnine ancak Mükemmel bir Varlık tarafından, yani Allah tarafından konmuş olabileceğini, zihnin bu kavramı uydurmuş olamayacağını söyler. 5 Kant ın ontolojik delile karşı söylediği şekilde; bir objeyle ilgili kavramımızın içeriğinden, bu objenin varlığını çıkarsayamayacağımız itirazını kabul etsek bile; 6 zihnimizde bir varlığın sıfatı olmasa da bir mükemmel kavramı yine de kalır. Burada sunduğum argümanda ise bir kavramın içeriğinden Allah ın varlığına geçiş yapmadığıma dikkat edilmelidir. Bu makalede, bizdeki farklı doğal ve temel arzuların Allah ın varlığını gerektirmesinden hareketle; bunların Allah tarafından oluşturulmuş olduğu görüşünün, alternatifi olan bunların rastgele süreçlerle oluştuğunu savunan natüralizm görüşünden, daha rasyonel bir açıklama olduğu savunulmaktadır. Arzularımız, gerçek bir varlık olarak Allah a ihtiyaç duyar; sadece bir Allah kavramına ihtiyaç duymaz. Doğuştan var olan arzularımızla Allah ın varlığını temellendiren ve bu arzuların doğuştan zihnimizde oluşturulduğunu söyleyen yaklaşımımız için; zihnimizde doğuştan var olan mükemmel kavramını, doğuştan arzularımızın yönelttiği Allah a sıfat yapmak, böylece mükemmel sıfatını gerçek bir Varlığın sıfatı olarak görmek, Kant ın itirazının etrafından dolaşmak demektir. Aslında Kant, kendi sunduğu ahlak delili nde, ahlaki bir sistemin En Üst Seviyede Mükemmel bir Allah ı gerektirdiğini söylemiştir. Gerektirmeden 5 Rene Descartes, Discourse on Method and the Meditations, s Immanuel Kant, The Critique of Pure Reason, Trans: J.M.D. Meiklejohn, William Benton, Chicago, 1971, s. 182.

65 FELSEFE Arzu Delili: Arzulardan Allah a Ulaşmak (2) 63 Allah tarafından düzenlenmeye ve arzulardan Allah ın Mükemmel sıfatıyla varlığına geçiş yaptığım buradaki argüman için bu gerekliliğin gösterilmesi önemlidir. Bu gösterildikten sonra buradaki argümanla ulaşılan sonuç, Kant gibi Allah ı sadece postula olarak kabulden daha fazlası olmaktadır. Bence, incelediğim beşinci arzu ile ilgili olarak Kant ın söyledikleri burada incelenen diğer arzular için de geçerlidir. Kant şöyle demektedir: Ahlaki ilke, ancak en üst seviyede mükemmel olan bu dünyanın bir Sahibi kavramını mümkün kabul eder. O, her şeyi bilen olmalıdır ki benim yaptıklarımla ilgili zihinsel durumlarımı en derin kökenlerine kadar, tüm olası durumlar ve tüm gelecekteki durumlar için bilebilsin; her şeye gücü yeten olmalıdır ki her şeyi yerli yerince ayarlasın; aynı şekilde her yerde mevcut, ezeli, vb. de olmalıdır 7 Sonuçta doğuştan -apriori- sahip olduğumuz arzularımız, sadece Allah ın varlığını gerektirmekle kalmaz; Allah ın her şeyi bilen, her şeyi gören, kudreti yüksek, ezeli olması gibi sıfatlarını da kısaca Mükemmel Varlık olmasını da gerektirir. Nitekim zihnimizde, doğuştan var olan arzularla beraber mükemmel kavramının olması da dikkate değerdir. Kısacası, burada sunulan argüman, sadece Allah ın varlığı için değil, Allah ın sıfatlarının temellenmesi için de bir delildir. ARZU DELİLİ NİN AHİRETİN VE DİNLERİN VARLIĞIYLA İLGİSİ Arzular hareket noktası yapılarak Allah ın varlığının yanında ahirette yaşamın varlığı için de argüman oluşturulabilir. Bu delili tektanrılı dinler için önemli kılacak hususlardan birisi şudur; tektanrılı dinlerin ontolojisinin merkezindeki Allah ın varlığı hakkında olduğu gibi, bu dinler açısından önemli ahiretteki yaşamın varlığı hakkında da bir argüman olması. Burada ele alınan arzuların birçoğunun ahirette yaşamın varlığını gerektirdiğini, ahiretin yaratılmasının ise Allah ın varlığını gerektirdiğini gördük. Buradaki argümanın Allah ın varlığıyla ilgili kısmının doğru kabul edilmesi, otomatikman ahiretin varlığı için de geçerli bir argüman olması demektir. Fakat burada savunulduğu gibi bu argümanı, Allah ın varlığı için geçerli bir delil olarak görmeyenler de ahiretin varlığı için geçerli bir delil olarak kabul edebilirler. Böylesi bir argüman kuranların, bunu kurmadan önce Allah ın varlığına inanıyor olmaları gerekir. Bu inancın fideist bir yaklaşımla -delilsiz imanla- olması mümkün olduğu gibi, tasarım delili veya kozmolojik delil neticesinde veya herhangi başka bir şekilde olması da mümkündür. Allah ın varlığına inananlar, var olan her şeyi yaratan Allah ın, insanın içine, ahiret yaşamına karşı arzuyu da yerleştirdiğine inanırlar. Bunun neticesinde, ünlü Müslüman tefsirci-kelamcı Said Nursi nin Vermek istemeseydi, istemek vermezdi sözüyle ifade ettiği gibi; 8 insanın içindeki bu arzuyu Allah ın yaratması, bunun objesini yaratacağının ikna edici bir delili olarak kullanılabilir. Benzer bir yaklaşıma Hıristiyan teolog Norman Geisler in şu argümantasyonunda da rastlamaktayız: 1- Her doğal arzunun, kendisini tatmin edecek objesi mevcuttur. 2- Ahiret yaşamı; insanların doğal, doğuştan var olan bir arzusudur. 7 Immanuel Kant, The Critique of Practical Reason, s Said Nursi, Mektubat, Sözler Yayınevi, İstanbul, 1977, s. 280.

66 64 Kitap ve Hikmet 3- Öyleyse ölümden sonra ahiret yaşamı vardır. 9 Böylesi bir argümanı duysalardı; Freud, Feuerbach ve Sartre gibi, insanların ahiret yaşamına karşı arzularının Allah ın varlığına inanmalarının temel sebepleri arasında olduğu düşüncesinde olan ünlü ateistlerin, -felsefe ve psikoloji teorilerine baktığımızda- şöyle diyeceğini tahmin etmek zor değildir: Allah olsaydı, argümanınız oldukça tutarlı olurdu. Fakat Allah yoktur. Diğer yandan, tarihin bu ünlü ateistlerine karşı Allah ın varlığına inandığını söyleyip ahiret yaşamının varlığını inkar eden önemli bir kitle vardır. Arzulardan ahiret yaşamının varlığını çıkarsayan bu delillendirme, bu kitleye karşı kullanılabilir. İlaveten, arzulardan hareketle Allah ın yolladığı dinlerin var olması gerektiği için de argüman oluşturulabilir. Örneğin burada ele alınan dördüncü arzu olan gaye arzusu nu ele alalım. Bu arzunun karşılanması Allah ın varlığını gerektirdiği gibi, aynı zamanda Allah ın gayemizin ne olduğunu bildireceği mesajlarının da mevcudiyetini gerektirir; böylesi bir bildirimi de gaye arzusu talep eder. İnsan, gayesiyle ilgili sorması kaçınılmaz sorusu olan Niye buradayım, varlığımın gayesi nedir karşılığını ancak Allah ın cevap vermesiyle bulabilir. Ayrıca, önceden dikkat çekildiği üzere, ahiret yaşamını arzuların talep etmesi gibi, ahiret yaşamını yaratma gücü elinde bulunan Allah ın, onun yaratılacağını haber vermesini de arzularımız talep eder. İnsanın korkuların giderilmesiyle ilgili arzusu da, Allah ın, insanlarla ilgili olduğunu bildireceği mesajların varlığını gerektirir. İnsanların bilgi edinme ile ilgili arzuları kaçınılmaz olarak Nereden geliyorum ve 9 Norman Geisler, Baker Encyclopeida of Christian Apologetics, Baker Book House, Grand Rapids, 1999, s. 282 Nereye gidiyorum sorularını sordurur ki; bunlar da ancak Allah ın insanlara bunların cevaplarını bildirmesiyle karşılanabilir. Başkaları tarafından incitilmeme arzusu olarak ifade ettiğimiz ahlakla ilgili arzunun rasyonel bir temel bularak karşılanması ise ancak Allah ın ahlak ile ilgili buyruklarının olmasıyla mümkündür. Ahiret yaşamının varlığı konusunda olduğu gibi, burada sunulan argümanı, Allah ın varlığını temellendirmede kullanmayanlar da, arzulardan hareketle Allah ın yolladığı mesajların -dinlerinolması gerektiğini temellendirebilirler. Elbette bunun için de önceden Allah ın varlığına inanıyor olmaları gerekir. Sonra ise Allah ın insanların yaratılışına yerleştirdiğine inandıkları arzuların, Allah ın yolladığı mesajların -dinlerinvarlığını gerektirmesini, Allah ın dinler yollayacağı için insanları dinlere muhtaç etmesi olarak değerlendireceklerdir. Dini dileklerin-tatmini olarak gören birçok ateistin, felsefeleri ve psikolojileri gereği bu yaklaşıma ise şöyle yanıt vereceklerini tahmin etmek zor değildir: İnsanların arzuları gerçekten de Allah ile beraber ahiret yaşamının da dinlerin de varlığını gerektirir. Allah var olsaydı bunlara inanç elbette rasyonel olacaktı. Fakat Allah yoktur. Diğer yandan Allah a inanan ama bir dine inanmayan bir kitle de vardır. Böylesi bir argüman o kitleye karşı kullanılabilir. İçimizdeki doğal arzular, bu arzuların objesi olduğunu gösterse de, bu objelere mutlaka ulaşacağımızı garanti etmez: Suya karşı arzumuz suyun varlığını gösterir ama susuzluktan ölmeme garantisi vermez. Aynı şekilde Allah ın yolladığı dinlerin olacak olması, bu dinlere herkesin inanacağının garantisini vermez. Ayrıca doğal arzularımızdan olan susamayı tatmin eden suların, ağır metallerle insanlar tarafından kirletil-

67 FELSEFE Arzu Delili: Arzulardan Allah a Ulaşmak (2) 65 me olasılığı olduğu gibi; özgür irade sahibi insanların, Allah ın yolladığı dinleri kirletme ve tahrif etme olasılığı da mevcuttur. Hangi dinin veya hangi mezhebin, insani kirletmelere maruz kaldığını belirlemek bu makalenin konusu değildir. Fakat arzularımız temelinde burada anlatılanlardan hareketle, Allah ın yolladığı bir dinde olması gerekli önemli özellikleri şöyle saptayabiliriz: 1- Bu dinin varlık anlayışının merkezinde Allah olmalıdır. 2- Bu din, Allah ın her şeyi bilen, her şeyi gören, kudreti yüksek, ezeli olması gibi sıfatlarını, kısaca Mükemmel Varlık olduğunu belirtmelidir. Ancak böyle bir Allah arzularımızı karşılayabilir; arzularımız böyle bir Allah ı talep eder. 3- Bu din, ahiret yaşamının varlığını haber vermelidir. 4- Bu din, insanların korkularının giderilmesi arzusunu karşılamalı, Allah ın insanların dualarından ve durumlarından haberdar olduğunu bildirmelidir. 5- Bu din, hayatın amacı ile ilgili gaye arzusunu tatmin etmelidir. 6- Bu din, Nereden geliyorum ve Nereye gidiyorum gibi çok temel hususlarla ilgili bilgi arzusunu karşılamalıdır. 7- Bu din, insanların başkalarından zarar görmeme arzusunun karşılanması için Allah ın ahlaki buyruklarını içermelidir. SONUÇ VE FITRAT DELİLLERİ Zihnimizde doğuştan -apriori- var olan arzularımızın tatmini, Allah ın varlığını gerektirmektedir. Bu arzuları, kendimiz iç dünyamızda deneyimleriz ve bu yüzden bizim için dış dünyanın varlığından bile daha kesindirler. Husserl gibi dış dünyanın varlığını paranteze alsaydık bile, yine de bu arzuların varlığı reddedemeyeceğimiz kadar kesin du. 10 A nın B den büyük olması (A>B) ve B nin C den büyük olması (B>C) verili olduğunda; nasıl A nın C den büyük olması (A>C) bir düşünme sürecinin sonunda anlaşılacak açık mantıksal bir sonuçsa; aynı şekilde apriori var olan arzularımızın Allah ın varlığını gerektirmesinin analitik incelemesi, insanın apriori olarak Allah ın varlığına ihtiyaç duyan bir varlık olması sonucuna bizi ulaştırır. Yaşam ve korkuların giderilmesi gibi ele aldığımız arzularımızın tatmin edilmesinin Allah ın varlığını gerektirdiğini görmek daha kolayken; şüpheden uzak bilgi edinme gibi arzularımızın tatmininin Allah ın varlığını gerektirdiğini görmek, diğerlerinden daha fazla zihinsel çaba gerektirmektedir. Önceki sayfalarda gösterildiği gibi tarihin en ünlü ateistleri, insanların arzularının tatmininin Allah ın varlığını gerektirmesini, insanların Allah ın varlığını uydurma sebebi olarak göstermeye çalışmışlardır. Oysa burada, ateist filozofların boğulduğu yerde yaşam suyunun olduğunu göstermeye çalıştım. Birbirlerine indirgenmeyecek, farklı ve çok temel arzularımızın hepsinin aynı şekilde Allah ın varlığını gerektirmesinin en iyi açıklaması; Allah tarafından bunların insanlara yerleştirilmiş olduğudur. Sırf bu dünyada yaşama ve üreme temelinde seçim yapan, natüralistateistlerin öngördüğü şekilde işleyen bir doğal seleksiyon mekanizmasıyla, bu dünyayı aşkın bir Allah ın varlığını gerektirecek şekilde birçok arzunun oluşması açıklanamaz. Bahsedilen farklı arzuların hepsinin aynı varlık anlayışını -ontolojiyi- gerektirmesini şansla açık- 10 Edmund Husserl, Cartesian Meditations, Çev: Dorion Cairns, Kluwer, Boston, 1977.

68 66 Kitap ve Hikmet layan natüralist görüşten, bunların Allah tarafından böyle oluşturulduğunu söyleyen teist açıklama daha başarılıdır. Bu açıklama Neden farklı arzularımız bizi Allah ın varlığına inanmaya yöneltecek şekildedir tarzındaki olağanüstü önemdeki sorunun yegane rasyonel cevabıdır. Bilimde, felsefede ve güncel birçok mantık yürütmede farklı verilerden sonuca ulaşmayı ifade eden birleşmeli tümevarımın (consilience of induction) iyi bir yöntem olduğuna inanıyorum. Burada da farklı arzuların aynı sonucu göstermede birleşmesine atıf yaptım, fakat tümevarım sorununu göz önünde bulundurarak; mütevazi bir yaklaşımla, argümanımı tümevarım yöntemiyle değil, en iyi açıklama yı gösterme yöntemiyle sundum. Teizmin, felsefi ciddi tek rakibi olan natüralizmden daha rasyonel olduğunun gösterilmesi, burada savunduğum pozisyondur. Bu argümanı önemli kılan unsurlardan birisi, Allah ın sıfatlarının temellendirilmesine de katkı sunmasıdır. Arzularımızın karşılanması her şeyi bilen, her şeyi gören, kudreti yüksek, ezeli gibi sıfatları olan bir Allah ı gerektirmektedir. Buradaki argümanla arzularımızdan hareketle ahiret yaşamının varlığının ve Allah ın yolladığı dinlerin olmasının rasyonel bir beklenti olduğunun gösterilmesi, argümanı önemli kılan diğer hususlardır. Arzularımızdan hareketle mevcut dinler ve mezhepler arasında seçim yapabileceğimizi iddia etmiyorum. Fakat burada sunulan argümandan çıkan sonuçlar; inanılması gereken dinlerin sahip olması gerekli temel şartlardan önemli bir kısmını anlamamıza da katkıda bulunmaktadır ki bu şartlarla mevcut birçok din veya mezhep elenebilir (örneğin, Allah ın varlığına ontolojisinde yer vermeyen Budizm elenebilir). Arzularımız bizi biz yapan, yaşamamızın şu anda deneyimlediğimiz gibi olmasında önemli rolü olan unsurlardır. Bilişsel bilimlerde arzulara ve duygulara gerekli önemin verilmesi gerektiği hususunda, bu konuda ciddi bir eksiklik olduğunu ifade edenlerle aynı şekilde düşünüyorum. 11 Psikolojideki, Allah hakkında düşünmeye hazır doğuştan yeteneklerle doğduğumuzu ifade eden Justin Barrett in hazır olma hipotezi (preparedeness hypothesis) ve benzeri yaklaşımların geliştirilmesinin ve arzularla ilgili buradaki yaklaşımla birleştirilmesinin önemli açılımlar getirebileceğini sanıyorum. 12 Ayrıca içebakışı teşvik eden bu argümanın, teist varoluşçu -egzistansiyalist- yaklaşımlara katkıda bulunacağı kanaatindeyim. Arzularımız üzerine yoğunlaşmanın, birçok kişinin beklentisinden daha fazla açılıma sebep olacağı kanaatindeyim. Teolog ve filozoflar için arzuların teolojisi ni ve arzuların felsefesi ni yapmanın, önemli ufuklar açacağına inanıyorum. Burada sunulan delilin; tasarım delili, kozmolojik delil ve bilinç delili gibi Allah ın varlığını rasyonel bir şekilde temellendirmek için savunulan diğer argümanlarla birleştirilmesi neticesinde teizm lehine oluşan toplu durumun yüksek derecede bir ikna gücü olduğu iddiasındayım. 13 Sanmayın ki felsefenin en çetin konuları, sadece, uzayın derinlikleri gibi ötemizdeki olgular hakkındadır. Aslında 11 Joseph LeDoux, The Emotional Brain, Simon and Schuster, New York, Justin L. Barrett ve Rebekah A. Richert, Anthropomorphism or Preparedness? Exploring Children s God Concepts. Review of Religious Research, Vol: 44 No:3, March, s Bahsedilen diğer argümanlarla ilgili çalışmalarımı, internet sitem adresinde bulabilirsiniz.

69 FELSEFE Arzu Delili: Arzulardan Allah a Ulaşmak (2) 67 felsefi açıdan tartışılması en zor konular, çoğu zaman, her insana içkin olduğu için olağanüstülüğü gözden kaçan fenomenlerle ilgilidir. 20. ve 21. yüzyıl felsefesinin merkezi konuları bilinç ve dil bunlara örnektir. Balığın suyu fark etmemesi gibi çoğu zaman bu olağanüstü fenomenlerin gereğince farkına varmayız; bunların olmalarını adeta zaruri kabul eder Başka türlü nasıl olabilirdi ki der, bunları görmezden geliriz. Burada ele alınan arzularımızın da; varlıkları olağanüstü olmasına rağmen gözden kaçan fenomenlere dahil edilmeleri gerektiği kanaatindeyim. En cahil insandan en bilgiliye kadar herkeste aynı şekilde yaşam, mutluluk, korkulardan kurtulma gibi arzulara tanıklık edilmesi; bu şekilde arzuların olmasının ne kadar enteresan olduğunun değerlendirilmesini çoğu zaman engellemektedir. Oysa her insanda bu muhteşem fenomenlere tanıklık edilmesi, bunların değerini azaltmaz, tersine arttırır. Olağanüstülüğü yakalayabilmemiz için güçlü bir içebakışla beraber, evren üzerine ciddi bir felsefi değerlendirmeyi birleştirmemiz gerekmektedir. Ağaçta, toprakta, suda olmayan böylesi arzular; bu unsurları meydana getiren aynı atomların birleşimiyle bizleri meydana getirdiğinde, ne oluyordur da bizde oluşmaktadır? Daha da önemlisi nasıl oluyor da bu arzuların varlığı Allah ın varlığını gerektirmektedir? Bu tablodan hangi sonuçları çıkarmalıyız? Bu makaleyle, bu hususlara dikkatinizi çekmeye ve bu olağanüstü fenomenleri irdelemeye çalıştım. Kuran daki benliklerimizde deliller olduğu nu söyleyen ayetlere rağmen, İslam düşünürlerinin, doğuştan sahip olduğumuz özelliklerden hareketle sofistike argümanlar geliştirmediklerini ve bu özelliklere hak ettiği ölçüde dikkat çekilmediğini belirtmeliyim (bu ve bu konuyla ilgili diğer çalışmalarımdaki temel hedeflerimden birisi bu açığı kapamaktır). Örneğin 51-Zariyat Suresi 21. ve 41-Fussilet Suresi 53. ayetlerde benliklerimizde deliller olduğuna dikkat çekilmiştir. Ayrıca 30-Rum Suresi 30. ayette; Allah ın insanlara verdiği yaratılış özelliklerine, yani fıtrat a uygun olarak dine yönelmemiz söylenir. İlaveten aynı ayette Allah ın yaratışında bir değişiklik olmadığı, Dosdoğru dinin bu olduğu ve İnsanların çoğunluğunun bundan habersiz olduğu da vurgulanmaktadır. İnsandan insana değişmeyen özellikler temelinde sunulan, ayrıca tüm insanlardaki ortak özelliklerden hareketle oluşturulsa da insanların çoğunluğunun bu doğuştan özellikleri üzerinde gerekli şekilde düşünmedikleri sonucuna götürecek buradaki argümanın; bu ayetteki ifadelerle önemli paralellikleri olduğu kanaatindeyim. Bu yüzden, bahsedilen ayetten ilham alarak; insanların hepsinde doğuştan ortak olan özelliklerden hareketle Allah ın varlığını temellendirdiğim argümanları fıtrat delilleri olarak adlandırıyorum. Burada sunduğum arzu delili ni ise fıtrat delilleri içerisinde yer alan bir alt delil olarak değerlendiriyorum Fıtrat delilleri nin içine, burada kısaca değindiğim ahlak delili ve akıl delili gibi argümanları da dahil ediyorum. Bütün bu argümanları müstakil bir kitapta toplayıp, fıtrat delilleri ni, bu bağımsız argümanlar ve hepsinin aynı sonuca götürmesi yoluyla savunmayı planlıyorum.

70

71 ARAŞTIRMA Kitab-ı Mukaddes Açısından İsa (a.s) 69 ARAŞTIRMA Kitab-ı Mukaddes Açısından İsa (as) Vedat YILMAZ Yeni Ahit içerisindeki en eski metinler Pavlus un mektuplarıdır, bunlar içerisinden en eskisi Galatyalılar a mektuptur. Dört Sinoptik İncil in seçiminde Pavlus un mektupları mihenk taşı olmuştur. Yine de mektupların bir kısmının Pavlus a aidiyeti konusunda hristiyanlık tarihi içerisinde net bir görüş ortaya koyulamamıştır.. Kitap ve Hikmet Dergisi Yazı İşleri Sorumlusu, Süleymaniye Vakfı İlmî Araştırmacısı. A.GİRİŞ B u yazımızda Kitab-ı Mukaddes in, kendi iç bütünlüğü içerisinde ortaya koyduğu bazı itikâdî esasları ve bu esaslar bağlamında geleneksel Hristiyan akidesindeki İsa algısının yerini ele alacağız. Bilmeliyiz ki inançkaynak paralelliği, olmazsa olmaz bir zorunluluktur. Akıl sahibi her insan, inandığı şeyin delillerini iyi bilmesi ve bu delillerin güvenilirliğini iyi ölçmesi gerektiğinin bilincide olmalıdır. Kitab-ı Mukaddes Kitab-ı Mukaddes, Hristiyan dünyasının kutsal kabul ettiği kitaptır. Eski Ahit ve Yeni Ahit adı altında iki ana bölümden oluşur. Bunu İsa öncesi vahiy ve İsa sonrası vahiy şeklinde anlayabiliriz. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; Kitab-ı Mukaddes in İsa (as) a ait bir

72 70 Kitap ve Hikmet vahiy barındırmıyor oluşudur. Örneğin; Yuhanna İncili ni ele alalım. Bu metin, havarilerden birisi olduğu iddia edilen Yuhanna tarafından, İsa (as) ın vefatından yaklaşık 60 sene sonra kaleme alınmıştır. Ancak Hristiyan dünyası, bu metnin tanrının sözü olduğu ve Yuhanna ya Kutsal Ruh tarafından vahyedildiği inancındadır. Aynı inanç, Yeni Ahit te yer alan tüm metinler için geçerlidir. Tekrarlayacak olursak, Yeni Ahit, İsa dan sonra geldiğine inanılan bir takım vahiyleri içeren bölümdür. Yeni Ahit i asla vahiy olarak kabul etmeyip, sadece Eski Ahit e inanan Yahudiler, Eski Ahit e Tanah adını verirler. Bu kitap, genel olarak üç bölümden oluşur: Torah (Tevrat), Nevîm (Nebiler), Ketuvim (Yazılar). Tanah ile Eski Ahit in içerikleri aynı olmasına rağmen 1, Yahudiler Eski Ahit isminden hoşlanmazlar ve bunu ismin kullanılmasını caiz görmezler. Çünkü onlara göre eski değil, hala geçerliliğini sürdüren bir ahittir. Yeni Ahit, İsa nın vefatından çok sonraları oluşturulmuş bir derlemedir. Bugünkü şekliyle ilk defa, İsa nın vefatından yaklaşık üç yüz elli sene sonra - (M.S 397) de- III.Kartaca Konsili tarafından onaylanmıştır. Yeni Ahit içerisindeki en eski metinler Pavlus un mektuplarıdır, bunlar içerisinden en eskisi de Galatyalılar a Mektup tur. Dört Sinoptik İncil in seçiminde Pavlus un mektupları mihenk taşı olmuştur. Yine de mektupların bir kısmının Pavlus a aidiyeti konusunda Hristiyanlık tarihi içerisinde net bir görüş ortaya koyulamamıştır. Bir kısım araştırmacılar Pavlus un, on dört, bir kısım; on üç, bir kısım; yedi mektubu olduğunu ileri sürmüştür. En tartışmalı olan mektup ise İbranilere Mektup tur. 1 İçerikler aynıdır fakat bölümlerin sıralamaları farklıdır. Yeni Ahit in bölümleri şöyledir: Matta ya göre İncil, Markos a göre İncil, Luka ya göre İncil, Yuhanna ya göre İncil, Rasullerin İşleri 2, (Romalılara, 1.Korintuslara, 2.Korintuslara, Galatyalılara, Efeslilere, Filipililere, Koloselilere, Selâniklilere,2.Selâniklilere, Timoteosa, 2.Timoteosa, Titusa, Filimona) 3 İbranilere 4, Yakub un 5, Petrus un 6, 2.Petrus un 7, Yuhanna nın 8, 2.Yuhanna nın 9, 3.Yuhanna nın 10, Yahuda nın 11, Vahiy 12. Hristiyanların Teslis ve İsa İnancı: Teslis inancı kendi kaynaklarında şöyle anlatılmaktadır: Üçlü-birlik tektir. Biz üç tanrı olduğunu değil, ama tek bir tanrıda üç kişi olduğunu söylüyoruz: Eş özlü üçlübirlik. Tanrı daki kişiler biricik tanrısallığı kendi aralarında paylaşmış değiller ama her biri tamamen tanrı dır: Baba aynen Oğul gibidir. Oğul aynen Baba gibi, Baba ve Oğul aynen Kutsal Ruh gibi bu gerçeğin kendisidirler, yani doğaları gereği tek tanrıdırlar. Her üç kişi de tanrısal doğa, öz ve töz dür. Tanrıdaki kişiler gerçekten birbirinden farklıdırlar. Tanrı tektir ama yalnız değildir. Baba, Oğul, Kutsal Ruh Luka ya ait bir mektup Burada sayılanlar Pavlus a ait Mektuplardır. Bu mektubun kime ait olduğu tartışmalıdır. İsa a.s kardeşi olduğuna inanılan Yakub a ait bir mektup. Petrus a ait bir mektup. Petrus a ait bir mektup. Yuhanna ya ait bir mektup. Yuhanna ya ait bir mektup. Yuhanna ya ait bir mektup. Yahuda ya ait bir mektup. Yuhanna tarafından İsa nın vefatından yaklaşık 60 sene sonra yazılan bir kitapçıktır.

73 ARAŞTIRMA Kitab-ı Mukaddes Açısından İsa (a.s) 71 sadece Tanrı varlığının kiplerini belirten adlar değillerdir, zira kendi aralarından gerçekten farklıdırlar. 13 Söylenmek istenen şudur: Baba da tanrıdır, Oğul da tanrıdır, Kutsal Ruh da tanrıdır; ama bu üçü birbirinden bağımsız, tamamen farklı kişilerdir. Ancak yine de tek tanrı vardır. İsa (as) ın tanrılığı ile ilgili genel olarak yapılan açıklama şudur: Tanrı nın Oğlu gerçekten Tanrı kalarak, gerçekten insan oldu. 14 İsa yüzde yüz tanrı, yüzde yüz insandır. Felsefelerinin temeli budur. İsa (as) ın bizzat tanrının kendisi olduğunu savunan hrıstiyanlar, aynı kaynakta şöyle söylemektedirler: İsa, bundan böyle Tanrı nın sağında oturmaktadır. 15 Eğer bu metinde iddia edildiği gibi İsa gerçekten yüzde yüz Tanrı nın bizzat kendisi ise, sağında oturduğu öteki Tanrı kimdir? Benzer daha onlarca soru sorulabilir. Genellikle verilen cevaplar hep aynıdır: Tanrının gücü her şeye yeter. İmanda mantık aranmaz, bizim aklımız bu tarz şeyleri alamaz. İsa (as) ın, Tanrı olduğu görüşü ilk defa (m.s 325) deki İznik Konsili ile resmen kabul edildi. Bugünkü teslis akidesi ve İsa (as) ın uluhiyeti, kilise tarafından ortaya koyulan te viller ve yorumlar neticesinde pekiştirildi. Şimdi bir de Hristiyanların ana kaynak olarak kabul ettiği Kitab-ı Mukaddes in İsa (as) hakkında neler söylediğine bir göz atalım: B. KİTAB-I MUKADDES AÇISINDAN İSA (as) Tanrı, İnsan Değildir, İsa İse İnsandır: Tanrı insan değil ki yalan söylesin, İnsanoğlu değil ki sözünden dönsün (Sayılar 23/19) 16 Ey İsrail insanları, bu sözleri dinleyin: Nasıralı İsa, mucizeler, olağanüstülükler, işaretler aracılığı ile Allah tarafından kanıtlanmış bir insandır. (Elçilerin İşleri 2/ 229) İnsanoğlu (İsa), insan hayatını yok etmeye değil, kurtarmaya geldi. (Luka 9/56) Kitab-ı Mukaddes e göre Tanrı, bir insan veya insanoğlu değildir. Bunun yanında aynı kaynakta pek çok yerde, İsa (as) ın bir insan ve insanoğlu olduğu vurgulanmaktadır. O halde Kitab-ı Mukaddes in kendi iç bütünlüğü açısından baktığımızda İsa (as) ın Tanrı olması mümkün değildir. Allah Peygamber Gönderir, İsa (as) İse Peygamberdir. Ve Rab bana dedi ki: Söylediklerini güzel söylediler. Onlara kardeşlerinin arasından senin gibi bir peygamber çıkartacağım. Sözlerimi onun ağzına koyacağım ve ona emredeceğim her şeyi onlara söyleyecek. (Tesniye 18/17,18) Onlar onu rencide ettiler ama İsa onlara şöyle söyledi: Bir peygamber kendi ülkesi ve evi dışında onursuz görülmez. (Matta 13/57) Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri kitabı s.77 (253,254. paragraflar) A.g.e s.123 (464. paragraf) A.g.e s İngilizce olan Eski King James Versiyonu ndan çevrilmiştir. Bundan sonraki ayetlerin çevirileri de aynı kaynaktan olacaktır.

74 72 Kitap ve Hikmet Kalabalık şöyle dedi: İşte bu Celile den Peygamber Nasıralı İsa dır. (Matta 21/ 11) İsa (as) insanlara kendisini peygamber olarak tanıtmış, insanlar da onu peygamber olarak tanımışlardır. Allah ise bir peygamber değil, peygamberleri seçip gönderen, onlara emirlerini vahyedendir. Dolayısı ile bu açıdan da bakıldığında, Kitab-ı Mukaddes in kendi iç bütünlüğünde, İsa (as) ın Tanrı olması mümkün değildir. Allah Her Şeyi Bilir, İsa (as) ise Her Şeyi Bilemez: Bilgisi kusursuz olan (Allah ın) harikulade işlerini bilir misin? (Eyub 37/ 16) Fakat o gün ve saat hakkında Baba dışında, ne bir insanın ne gökteki meleklerin ne de Oğul un bir bilgisi vardır. (Markos 13/32) İsa (as), Allah ın Bir Kuludur: İşte Yeşaya Peygamber tarafından bahsedilen gerçekleşmiş oldu. Demişti ki; işte benim seçmiş olduğum, kendisinden hoşnut olduğum kulum, ruhumu onun üstüne koyacağım ve uluslara adaleti gösterecek. (Matta 12/ 17,18) Yeşaya Peygamberin söylemiş olduğu şey Eski Ahitte de yer almaktadır: İşte kendisini destekleyip seçtiğim, kendisinden hoşnut olduğum kulum. Uluslara adaleti getirecek. Bağırıp çağırmayacak, duyurulmak için sokakta sesini yükseltmeyecek. Bükülmüş bir kamışı kırmayacak, dumanı tüten bir keteni söndürmeyecek, hak ile adaleti getirecek. O ne başarısız olacak ne de bezginlik gösterecek, ta ki yeryüzünde adaleti hakim kılsın. Ve deniz kıyısındaki halklar onun kanunu bekleyecekler. (Yeşaya 42/ 1-4) Ve (havariler) bunu duydukları zaman hep bir ağızdan seslerini Allah a yükselttiler, ve dediler ki; Rabbimiz, sen gökleri, yeryüzünü, denizi ve onlarda olan her şeyi yaratan tanrısın. Kulun Davud un ağzından şunları söyleyensin: Kafirler neden hiddetlendiler? Ve insanlar neden boş hayallere kapılıyorlar? Dünya nın kralları ayağa kalktı ve hükümdarlar Rabb e ve onun Mesih ine karşı birlik oldular, gerçekten Hirodes ile Pontius Pilatus, İsrail halkı ile beraber senin mesh ettiğin mukaddes kulun İsa ya karşı birlik oldular. (Elçilerin İşleri 4/24-27) 17 Havarilerin yapmış oldukları bu duadan, onların İsa (as) ı bir kul olarak gördüğünü anlıyoruz. İbrahim in, İshak ın, Yakub un ve babalarınızın Allah ı kulu İsa yı yüceltti. (Elçilerin İşleri 3/13) 18 Görüldüğü gibi İbrahim in, İshak ın, Yakub un Allah ı ile O nun kulu olan İsa, tamamen farklı kişilerdir. Birisi İlah, diğeri ise kuldur. İsa (as) Kendisini Tanrı Olarak Görmedi: Diğer yandan İsa (as) da kendisini asla bir Tanrı olarak görmemiş ve insanlara böyle bir tebliğde bulunmamıştır: Ve dikkat edin! Bir adam geldi ve ona (İsa ya) dedi ki: Ey benim iyi öğretmenim, sonsuz hayata sahip olabilmek için yapacağım iyi şey nedir? Yeni King James Versiyonu çevirisi Yeni King James Versiyonu çevirisi

75 ARAŞTIRMA Kitab-ı Mukaddes Açısından İsa (a.s) 73 Ve o (İsa) ona dedi ki: Bana niye iyi diyorsun? Tek olandan başka kimse iyi değildir, o Allah tır. Eğer (sonsuz) hayata girmek istiyorsan emirlere uy. (Matta 19/ 16,17) Aynı olayı Markos da nakleder: İsa yola doğru dışarı gittiği esnada, koşarak birisi geldi ve önünde diz çökerek şöyle dedi: Ey benim iyi öğretmenim, sonsuz hayata varis olabilmek için ne yapacağım? Ve İsa ona şöyle dedi: Bana neden iyi diyorsun? Tek olandan başka iyi yoktur, o Allah tır. (Markos 10/ 17,18) (İsa dedi ki): Ve bu sonsuz yaşam onların senin tek ve gerçek tanrı olduğunu ve gönderdiğin İsa Mesih i bilmeleridir. (Yuhanna 17/ 3) Hrıstiyanlara göre ebedi yaşam, İsa nın tanrılığını kabul etmekten geçerken; İsa (as) a göre,allah ın tek ve gerçek tanrı olduğuna, kendisinin de onun tarafından gönderildiğine inanmaktan geçer. Havariler İsa (as) ı Tanrı Olarak Görmediler: Havarilerin şu söyledikleri de teslis inancını sarsıcı niteliktedir: Bizim için tek bir tanrı vardır, Baba. (1.Korintiler 8/6) Hrıstiyanlar ın birçoğu, İsa (as) ın tanrılığına delil olarak, göstermiş olduğu mucizeleri ileri sürmektedirler. Oysa ki havariler aynı görüşte değillerdi: (Petrus dedi ki): Ey İsrail insanları, bu sözleri duyun; sizin de bildiğiniz gibi Nasıralı İsa, sizin önünüzde kendisi aracılığı ile Allah ın mucizeler, işaretler, olağanüstülükler yapması sayesinde tanrı adamı olduğu kanıtlanmış birisidir. (Elçilerin İşleri 2/22) Havarilerden Petrus a göre, İsa (as) ın göstermiş olduğu mucizeler, Allah tarafından, İsa (as) aracılığı ile, peygamberliğinin kanıtlanması için meydana getirilmiştir. Dolayısı ile mucize göstermiş olması İsa (as) ın tanrılığına delil teşkil ettiği iddiasını Kitab-ı Mukaddes çürütmektedir. Yine bazıları, İsa (as) ın ölümden sonra dirildiği ile ilgili anlatımları delil göstererek, İsa (as) ın tanrılığını savunmaya çalışmışlardır: Oğul a gelince o da kendi dirilişini, kendi tanrısal gücü sayesinde gerçekleştiriyor. 19 Oysa ki havariler aynı görüşte değillerdir: (Petrus dedi ki): İsa yı ölümden tanrı diriltti. Ve hepimiz buna şahit olduk. (Elçilerin işleri 2/32) Havarilerden Petrus a göre, İsa (as) ı ölümden dirilten Allah tır. İddia edilen söz konusu olayın, İsa (as) ın ilahlığına delil getirilmesi, Kitab-ı Mukaddes açısından doğru değildir. Sonuç: İsa (as) ın insanlara tebliğ ettiği inanç ve din, önceki peygamberlerin tebliğ ettiğinden farklı bir şey değildi: (İsa dedi ki): Benim şeriati veya peygamberleri ortadan kaldırmaya geldiğimi zannetmeyin. Ben ortadan kaldırmıyor sadece tamamlıyorum. (Matta 5/ 17) 19 Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri kitabı s.170

76 74 Kitap ve Hikmet İsa (as) Kitab-ı Mukaddes in her hangi bir yerinde kendisinin ne Tanrı olduğunu savunmuş ne de insanlara, bugün Kilise nin yaptığı gibi, teslis akidesini 20 öğretmiştir. İsa (as) a göre ebedi hayata, cennete sahip olmanın yolu, ne teslis akidesine inanmak ne de vaftiz olmaktı. İsa (as) cenneti kazanmanın tek yolunu şöyle açıklamıştı: Ve dikkat edin! Bir adam geldi ve ona (İsa ya) dedi ki: Ey benim iyi öğretmenim, sonsuz hayata sahip olabilmek için yapacağım iyi şey nedir? Ve o (İsa) ona dedi ki: Bana niye iyi diyorsun? Tek olandan başka kimse iyi değildir, o Allah tır. Eğer (sonsuz) hayata girmek istiyorsan emirlere uy. Adam, ona dedi ki; Hangisi? İsa dedi ki; Öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, hırsızlık yapmayacaksın, yalan şahitlik etmeyeceksin, anne ve babana güzel davranacaksın ve komşularını kendin gibi seveceksin. (Matta 19/ 16,17) İsa (as), kendisine soru soran adama Sen benim tanrı olduğuma inan, vaftiz ol, ben seni cennete sokacağım demiyor. Kendisinden önceki diğer tüm peygamberler gibi Allah ın emirlerine uymasını tavsiye ediyor. Bu yazımızda, konuyu olabildiğince özet olarak ele almaya çalıştık. Kilise tarafından yorumlanan Hristiyanlık akidesinin kendi Kutsal Kitap ları ile ne derece örtüştüğünü kısaca incelemeye çalıştık. Allah ın rahmeti ve selamı hidayete tâbi olanların üzerinedir. 20 Teslis kelimesi Kitab-ı Mukaddes te hiç geçmez.

77 ARAŞTIRMA Nuh Kıssası ve 950 Yıl Bağlamı Üzerine (1) 75 ARAŞTIRMA Nuh Kıssası ve 950 Yıl Bağlamı Üzerine (1) Cengiz Duman Araştırmacı Yazar Hz. Nuh un Tevrat ta yer alan biyografisindeki bu tarihsel malumat ile Ankebut suresinde onun yaşamı ile ilgili bildirilen rakam tamamen uyuşmaktadır. Tevrat; Toplam dokuz yüz elli yıl yaşadıktan sonra öldü. derken, Kur an; aralarında tam bin yıldan elli yıl eksik bir müddet kaldı.. demektedir. Giriş K ur an-ı Kerim de, Nuh peygamberin 1 tarihsel yaşamı hakkında şu önemli ayrıntı açıklanmaktadır: إ أ إ و أ ر ا ن و ن Ve andolsun ki biz Nuh'u, kavmine gönderdik de aralarında tam bin yıldan elli yıl eksik bir müddet kaldı; derken onları tufan helâk etti ve onlar zalimlerdi. (Ankebut,29/14.) Kur an, anlattığı kıssalarda tarihsel hususlarda pek fazla bilgi vermediği halde Hz. Nuh un yaşamına dair önemli bir tarihsel bilgi aktarmaktadır. Kur an da 1 Kur an-ı Kerim de kavmiyle giriştiği inanç mücadelesi hakkında bilgi verilen ilk peygamber Hz. Nuh tur; ayrıca yine Kur an da kaç yıl yaşadığı bildirilen tek peygamber de odur. DİB, Kur an Yolu Türkçe Meal Tefsir, c.iv, s. 260.

78 76 Kitap ve Hikmet mın var olduğu gerçeği karşısında; Ankebut suresindeki ayette yer alan elfe senetin illâ hamsîne âm. /.bin yıldan elli yıl eksik tarihsel ifadesinin, kâmil manada anlaşılabilmesi için, Kur an ın iniş süreci arka planının, bilhassa Tevrat ın bu husustaki malumatına dikkat edilmesi gerekmektedir. Kur an, Nuh kıssasını mücmel/kısa olarak aktarmaktadır. Bunun başlıca nedeni, bu kıssanın, Arap cahiliyye toplumunca biliniyor olmasıdır. Nuh isminden 2 başlayarak, onun başından geçen Tufan hadisesi, insanlığın yeniden doğuşu ve kavminin putlarına 3 dair birçok malumat, Kur an ın nazil olduğu Arap toplumu alt yapısında bulunmaktaydı. Binaenaleyh, nazil olduğu esnada Kur an, bu malumatın bir kısmına mücmel bir nitelikte değinerek, temas ettiği bu mücmel kısımlar üzerinden tevhid ve hidayete dayalı mesajlar sunmuştur. Arap cahiliyye toplumunun bu bilgisinin ana kaynağı Ehl-i kitap yani, Yahudi ve Hristiyan topluluğu ve onların ellerindeki Tevrat kitabıdır. Bu yüzden diğer Kur an kıssalarında olduğu gibi Nuh kıssasında da Tevrat ın Nuh kıssasındaki tarihsel nitelikteki verileri nazarı dikkate alarak, Kur an perspektifinde mufassal açılımlarda bulunmamız gerekmektedir. Kur an ın nüzulü Esnasında Nuh Kıssasının Arap Toplumundaki Arka Planı 2 Tevrat ın Tekvin kitabında Nuh isminin rahatlık anlamına geldiği belirtilmektedir. (Nuh un babası Lemek) Rab'bin lanetlediği bu toprak yüzünden çektiğimiz eziyeti, harcadığımız emeği bu çocuk hafifletip bizi rahatlatacak" diyerek çocuğa Nuh adını verdi. (Tevrat/Tekvin,5/29) 3 İbnülKelbî- Mihail Nuayma, Geçmişten Günümüze Putlar, s Kur an nazil olduğu esnada cahiliye Arap toplumunun, Nuh (as) hakkında birtakım bilgileri vardı. Bunu nereden biliyoruz? Çünkü Kur an, bilinmeyen bir olayı kıssa etmez; bilinen bir kıssadan hareketle, ona dair Arap toplumundaki malumatın tevhidi ve hidayet edicilik vasfını revize ederek anlatır. Kur an kıssaları ya bilinenlere işaret etme veya çevrenin bildiği ve hiçbir şekilde yabancısı olmadığı olaylara kısaca atıflar biçimindedir. ( ) Tanınan ve meşhur olan şahsiyetler ile o çevrede yaygın olan olaylar Kur an da en fazla kullanılan kıssa öğeleridir ve bunun aksine bilinmeyen olaylar ile tanınmayan şahsiyetler fazla kullanılmamıştır. ( ) Kur an ın metodu; kıssayı Arap coğrafyasından veya Arap mantalitesinden aldığı unsurlar üzerine bina etmekten ibarettir. Bunun amacı, kıssaların muhataplar üzerinde derin etkiler bırakmasını sağlamak, bilinen ve tanınan, olağan olay ve kişilerden, bilinmeyen ve yabancı fikir ve düşüncelere varmaktır. 4 Mesela Hanif şair Ümeyye b. Ebî Salt ın şiirlerinde Hz. Âdem den, Nuh tan, İbrahim den, Zülkarneyn den, Lokmân dan, Lût tan, hatta Sedûm dan ve Firavun dan bahsedilmektedir. (.) Nuh kıssası meşhur bir hadisedir. Bunun câhiliye toplumu tarafından bilinmediğini düşünmek zor bir ihtimaldir. Müfessir Hâzin olaya bu noktadan yaklaşarak diğer tefsir otoriteleri gibi genel ifadeler kullanmak yerine ayete farklı bir yorum getirmiştir. Ona göre bu kıssa nüzul çevresinde (Mekke-Medine) bilinmekte idi. Ancak kıssa ana hatları ile bilindiği için ayetteki ayrıntılar muhataplar açısından malum değildi. (.) Tefsir kaynaklarında nakledilen haberler ile Ümeyye b. Ebi Salt ın şiirleri göstermektedir ki, Kur'ân ın ilk muhatapla- 4 Muhammed Ahmed Halefullah, Kur an da Anlatım Sanatı, s

79 ARAŞTIRMA Nuh Kıssası ve 950 Yıl Bağlamı Üzerine (1) 77 rının bulunduğu çevrede Hz. Muhammed in (s.a.v) tebliğ ettiği vahyî bilgilerin ve Kitab-ı Mukaddes te anlatılanların dışında kıssalar hakkında bazı bilgiler mevcuttu. Bu bilgilerin kaynağı Ehl-i kitabın, özellikle de Yahudilerin sözlü kültürleri olabileceği gibi, Mekkeli müşriklerin onlardan esinlenerek ya da atalarından devralarak nesilden nesile aktardıkları hikâyeler de olabilir. Her durumda bunlar, o dönemde Kur'ân kıssalarının kısmen de olsa bilindiği konusunda bir fikir vermektedir.(..) Kur'ân-ı Kerim de Nuh peygamberin kavmine ait olduğu ifade edilen putlardan Vedd, Süvâ, Yeğûs, Yeûk ve Nesrin, Arap kabilelerine intikal etmesi müşrik Arap toplumunun Nuh peygamberin kıssası hakkında bilgi sahibi olduğunu gösteren başka bir hakikattir. 5 Dolayısıyla Arap toplumunun, Nuh (as) hakkındaki bilgilerinin yazılı ana kaynağı Tevrat tır. 6 Buradan mutasyona uğrayan birtakım sözlü rivayetler ise 5 Halil Aldemir, Vahiy Öncesi Kur'ân Kıssalarının Bilinebilirliği, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, s , c. 11, s. 1, Yıl Müşrikler ehl-i kitaptan kıssalar konusunda çeşitli yollardan bilgi almış olabilirler. Bazı bilgileri onlarla münasebeti olan kimseler kanalıyla öğrenmiş olabilirler. Mesela Hanif şair Ümeyye b. Ebi Salt Ehl-i kitaptan kıssa aktarmakla suçlanmıştır. Müşrikler bazı bilgileri Ehl-i kitaba soru sorarak almışlardır. Tefsir kaynaklarında anlatıldığına göre Kureyşli müşrikler Nadr b. Hâris ve Ukbe b. Ebî Muayt ı Medine deki Yahudi âlimlere gönderip Hz. Muhammed in durumunu onlara sormalarını istemişlerdi. Yahudiler onlardan Hz. Peygamber e Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn hakkında soru sormalarını istemişlerdi. Bu durum vahiyden önce bazı kıssaların Yahudilerden Araplara intikal ettiğini göstermektedir. Ayıca müşrik Arapların Nadr ile Ukbe yi Yahudilere gönderirken Onlar ilk kitapların sahipleridir. Bizde olmayan peygamber haberleri onlarda vardır. sözleri de bazı kıssaların Mekke toplumu tarafından bilindiğini, Yahudilerin ise kıssalar hakkında onlardan daha fazla malumat sahibi olduklarını gösterir. Halil Aldemir, Age, s müşrik Arapların kültürel malumatı arasındadır. Bu nedenle Kur an ın Nuh kıssası ayetleri nazil olduğunda, müşriklerden hiçbir kimse Nuh ne demektir veya Nuh kimdir? diye sormamıştır. Bunun başlıca delili Tevrat ta geçen Noah 7 isminin süreç içerisinde Arapçalaşarak 8 Nuh a dönüşmesinden rahatlıkla anlayabilmekteyiz. Dolayısıyla Kur an, Arapların bildiği bir Nuh ve onun kıssasından bahsederken hiç kimse Hz. Muhammed (sav) e sen neyden veya kimden bahsediyorsun dememiştir. Hz. Nuh kıssasının Arap arka planındaki malumatının kaynağı olan Tevrat taki Nuh kıssası, onun ilk beş kitabından ilki olan Tekvin/Yaratılış kitabında bulunmaktadır. Tevrat, Hz. Nuh un kişisel biyografisi ile ilgili şu detaylı malumatı vermektedir: (Nuh un babası) Lemek yüz seksen iki yaşındayken bir oğlu oldu. "Rab'bin lanetlediği bu toprak yüzünden çektiğimiz eziyeti, harcadığımız emeği bu çocuk hafifletip bizi rahatlatacak" diyerek çocuğa Nuh adını verdi. Nuh beş yüz yıl yaşadıktan sonra Sam, Ham ve Yafet adlı oğulları doğdu. 9 Yeryüzünde tufan koptuğu zaman Nuh altı yüz yaşındaydı. 10 Nuh tufandan sonra üç yüz elli yıl daha yaşadı. Toplam dokuz yüz elli yıl yaşadıktan sonra öldü. 11 Hz. Nuh un Tevrat ta yer alan biyografisindeki bu tarihsel malumat ile Ankebut suresinde onun yaşamı ile ilgili bildirilen rakam tamamen uyuşmaktadır. Tevrat; Toplam dokuz yüz elli yıl yaşa- ;נ ח veya נוֹח İbranice:,ن وح ا (Arapça: Nuh 7 Noah veya Noach) 8 İzzet Derveze, Kur an-ı Anlamada Usûl, s Tevrat/Tekvin,5/ Tevrat/Tekvin,7/6. 11 Tevrat/Tekvin,9/28-29.

80 78 Kitap ve Hikmet dıktan sonra öldü. derken, Kur an; aralarında tam bin yıldan elli yıl eksik bir müddet kaldı.. demektedir. Kur an, Tevrat ta olduğu gibi yalın bir ifade ile dokuz yüz elli yıl yaşadı dememekte bilakis bunu bin sayısı ile birlikte bin yıldan elli yıl eksik olarak belagatle ifade etmektedir. Âlimlerden bazıları, sayıdaki istisnanın, geriye kalanı söylemek olduğunu ifade etmişlerdir. Meselâ bir kimse "Falancanın bende, üç hariç, on (dirhem, dinar) alacak vardır" dediğinde, o kimse sanki, "Onun bende yedi (dirhem, dinar) alacağı vardır" demiştir. İşte bu bilinince, Cenâb-ı Hakk'ın; "Elli yıl eksik olmak üzere, bin sene" ifadesi, "dokuz yüz elli sene" demiş gibi olur. O halde böyle demeyip de başka bir üsluba geçilmesinin faydası nedir? Deriz ki: Zemahşerî bunda iki faydanın bulunduğunu söyler: 1) İstisna, katiyete delâlet eder; bu sebeple, istisnanın terk edilmesi ise, bazen takrîbî bir mana düşündürebilir. Çünkü bir kimse, "Falanca yüz sene yaşadı dediğinde, onun, kat î olarak değil de yaklaşık olarak yüz sene demiş olması zannedilebilir. Ama o kimse, "bir ay hariç, bir sene hariç yüz sene" dese, o zaman bu zan izale olur ve bundan katiyet anlaşılır. 2) Nuh (as)'ın kavmi içinde kalış müddetini zikretmek, onun ve çok sabrettiğini beyan etmek içindir. Binâenaleyh Hz. Peygamber (sas)'in, tebliğ süresi daha az olduğu için, onun sabretmesi, evleviyetle gerekir. Durum böyle olunca, Cenâb-ı Hak kendisi için vaad olunmuş müstakil bir isim bulunan adetler mertebesinin en üstüne bulunan sayıyı zikretmiştir. Çünkü sayıların mertebesi, birlerden ona; onlardan yüze ve yüzlerden de bine doğrudur. Bundan sonra da, sayılan tekrarlamak suretiyle diğer çokluklar gelir. Meselâ, on bin, yüz bin, bin kere bin (milyon) denilir. 12 Kur an ın Bin Yıldan Elli Yıl Eksik İfadesinin Anlaşılmasında Müfessirler Arasındaki İhtilaflar Hz. Nuh un yaşamına dair Tevrat taki biyografi, onun, kavmi arasında tam dokuz yüz elli yıl yaşadığını kesin olarak yansıtırken; Kur an ın onun yaşamı ile ilgili bin yıldan elli yıl eksik ifadesi, müfessirler arasında ihtilaf konusu olmuştur. Kur an ın bahsettiği dokuz yüz elli yıllık süre onun doğumu ile ölümü arasını mı yansıtmakta yoksa kavmi arasındaki resullük müddetini mi yansıtmaktadır, bu husus üzerinde müfessirler arasında tam manasıyla ittifak sağlanamamıştır. Nuh (as) el-cezire'de peygamber olarak gönderilmiştir. Kaç yıl ömür sürdüğü hususunda farklı görüşler vardır. Yaşının, şanı yüce Allah'ın Kitabında zikrettiği kadar olduğu söylenmiştir. Katade dedi ki: O kendilerini davete başlamadan önce aralarında üç yüz yıl kaldı. Onları üç yüz yıl davet etti, Tufan'dan sonra da üç yüz elli yıl yaşadı. İbn Abbas dedi ki: Nuh (as) kırk yaşında peygamber oldu. Kavmi arasında ise elli yıl eksiği ile bin yıl süreyle kaldı. Tufan'dan sonra ise insanlar çoğalıp etrafa yayılıncaya kadar altmış yıl yaşadı. Yine İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: İki yüz elli yaşında iken peygamber oldu, aralarında elli yıl eksiği ile bin yıl kaldı. Tufan'dan sonra iki yüz yıl yaşadı. Vehb dedi ki: Nuh (as) iki bin dört yüz yıl yaşadı. Ka'b el-ahbar dedi ki: Nuh kavmi arasında elli yıl eksiği ile bin yıl kaldı. Tufan'dan sonra ise yetmiş yıl yaşadı. Böylelikle onun toplam yaşı bin yirmi yıldır. Avn b. Ebi Şeddad dedi ki: Nuh (as) üç yüz elli ya- 12 Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu l- Gayb, c. XVII, s. 608.

81 ARAŞTIRMA Nuh Kıssası ve 950 Yıl Bağlamı Üzerine (1) 79 şında iken peygamber oldu. Kavmi arasında ise elli yıl eksiği ile bin yıl kaldı. Tufan'dan sonra ise üç yüz elli yıl yaşadı. Böylelikle toplam yaşı bin altı yüz elli yıl etmektedir. Buna yakın bir rivayet el-hasen'den de gelmiştir. el-hasen dedi ki: Ölüm meleği Nuh (as)'ın ruhunu kabzetmek üzere geldiğinde; Ey Nuh dedi. Dünyada kaç yıl yaşadın? O: Peygamberlikten önce üç yüz yıl, kavmim arasında elli eksiği ile bin yıl, Tufan'dan sonra da üç yüz elli yıl, dedi. (..) Enes- 'in de şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "Yüce Allah, Nuh (as)'ı kavmine peygamber olarak göndereceğinde o iki yüz elli yaşında idi. Kavmi arasında elli yıl eksiği ile bin yıl kaldı. Tufan'dan sonra da iki yüz elli yıl kaldı. (..) İbnu'l-Verdî dedi ki: Nuh (as) kamıştan bir ev yaptı. Ona: Bir başka ev yapmış olsaydın keşke, denildi. O: Ölecek kimseye bu dahi fazladır, dedi. Ebu'l-Muhacir dedi ki: Nuh (as) kavmi arasında elli yıl eksiği ile bin yıl süreyle kıldan bir çadır içerisinde kaldı. 13 Kurtubî nin bu rivayetlerinde yer alan ve müfessirlerce, Hz. Nuh un biyografisi ile ilgili verilen rakamların Kur an perspektifinden bakıldığında sahih bir mesnedinin olmadığını görmekteyiz. Bu müfessirlerin hiç biri, Hz. Nuh un yaşamındaki tarihsel bilgiler ile doğrudan alakaları olmadıkları halde verdikleri tarihsel ve sayısal bilgilerle adeta recmen bil gayb / gaybı taşlamaktadırlar İmam Kurtubi, el-camiu li-ahkami l-kur an, c. XIII, s Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. Bu gayba taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez." Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka İbn-i Kesir, müfessir Katade nin, Nuh (as) un; üç yüz elli artı, üç yüz elli artı, üç yüz elli yıllık tasnifler halinde toplam bin elli yıl yaşadığı rivayeti hakkında şöyle der: Bu garip açıklamadır. Ayetin akışının zahiri ise; onun kavmi içinde onları Allah a çağırarak dokuz yüz elli sene kaldığına delalet etmektedir. 15 Bu husustaki bir diğer olumsuz rivayet için İbn-i Kesir şu yorumu yapmaktadır: Avn İbn Ebu Şeddâd der ki: Allah Teâlâ Hz. Nuh kavmine, o üçyüz elli yaşındayken peygamber olarak gönderdi. Onları dokuz yüz elli sene Hakk a çağırdı. Bundan sonra da üç yüz elli sene yaşadı. İbn Ebu Hatîm ve İbn Cerîr tarafından nakledilen bu açıklama garibdir. Doğruya yakın olan, İbn Abbas ın (bin elli yıl yaşadı) sözüdür ki en doğrusunu Allah bilir. 16 Mesela Vehb dedi ki: Nuh (as) iki bin dört yüz yıl yaşadı.(.) Ka'b el-ahbar dedi ki: Nuh kavmi arasında elli yıl eksiği ile bin yıl kaldı. Tufan'dan sonra ise yetmiş yıl yaşadı. Böylelikle onun toplam yaşı bin yirmi yıldır. ifadelerinin nasıl bir mesnedi vardır ki; hem Kur an a hem de Tevrat ın tarihsel beyanlarına aykırı bu rakamsal ifadeler; Yahudi dönmesi 17 oldukları bilinen bu kişilerden rahatlıkla sadır olabilmekte ya da onlara dayanılarak bu tip rivayetler rahatlıkla aktarılabilmektedir. tartışma ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma. Kehf,18/22 15 İbni Kesir, Muhtasar Kur an-ı Kerim Tefsiri, c. IV, s İbni Kesir, Age, c. IV, s Ka b el Ahbar; Aslen Yemen Yahudilerinden olan Kab ın künyesi Ebu İshak tır. Hz. Ebu Bekir veya Hz. Ömer döneminde Müslüman olmuştur. Vehb ibn Münebbih; Aslen İranlı bir aileye mensup olan Vehb, Hicri 34 yılında Yemen de doğdu (..) Vehb, Tabî i âlimlerinin ileri gelenlerindendir. Abdullah Aydemir, İslami Kaynaklara Göre Peygamberler, s

82 80 Kitap ve Hikmet Yine Kurtubî tefsirinde yer alan bir başka rivayette şöyle denilmektedir: Rivayet olunduğuna göre, ona bin yıllık ömür verilmişti. O ömründen elli yılı çocuklarından birisine bağışlamıştı. Ölüm vakti gelince, bu sefer bini tamamlamaya döndü. 18 Bu rivayeti Kur an perspektifinden irdelediğimizde, Kur an ın gayb ve ecel kavramları ile hiç ama hiç uyuşmadığı görülecektir. Kur an gayb ve ecel kavramları hakkında insanların durumunu şöyle açıklar: O,(Gayb) bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz; Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. 19 Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. 20 O halde Kurtubî tefsirinde yer alan Hz. Nuh un yaşamı ile ilgili tarihsel malumatın Kur an perspektifinde bir mesnedi yoktur. Kur an kıssalarının anlaşılmasında problem konulardan biri olan bu tip İsrailiyat nevi olgular, kıssaların mufassallaştırılmasındaki metodsuzluğun bir göstergesi olduğu kanaatindeyiz. Hz. Nuh un Yaşı Olgusuna Alternatif Modern Yaklaşımlar Geleneksel tefsir anlayışının, Kur an perspektifinden bakıldığında sahih bir mesnedinin olmadığı anlaşılan İsrailiyat ve müfessirlere ait indî yorumların oluşturduğu efsanevi/mitolojik kültürel anlamdaki Nuh peygamber kıssası malumatının getirdiği zafiyete tepki olarak başlatılan modern tefsir algısında ise Hz. Nuh a ait Kur an da yer alan Bin yıldan elli yıl eksik tarihsel sürecin, seküler bir anlayışa indirgenmeye çalışıldığını gözlemlemekteyiz. 18 İmam Kurtubi, Age, c. XIII, s Cin,72/ Munafikun,63/11. Mustafa İslamoğlu; Hz. Nuh un ömürlük davetinin çok kısa kısmı hariç tamamına yakınının çetin ve zor geçtiğini söyleyebiliriz. (.) -Elli yıl eksiğiyle bin sene kalmıştı ifadesi, peygamberlik öncesi hariç bir insanın yaşayabileceği en uzun süre kavmini yılmadan usanmadan davet ettiğine delalet eder. 21 Diyerek; Hz. Nuh a dair Kur an ve Tevrat ta geçen dokuz yüz elli yıllık tarihsel süreci, normal bir insan yaşamı süreci (mesele yıl yaş aralığı gibi) içerisindeki zorlu tebliğ yıllarına delalet ettiğini savunmaktadır. Hakkı Yılmaz da bu minvalde bir yorum yapmaktadır. Bu açıklamalardan sonra diyebiliriz ki, ayet, Nuh'un 950 sene yaşadığını veya peygamberlik ettiğini değil, çok uzun süre sıkıntılı yaşadığını, ömrünün elli senesinin de normal koşullarda geçtiğini ifade etmektedir. Kanaatimize göre, normal koşullarda geçen bu elli sene de onun peygamber olmazdan evvelki sivil hayatıdır. 22 Ankebut suresi 14. Ayetine verdiği meal de bu doğrultudadır. Ve Andolsun ki, Biz, Nuh u kendi toplumuna elçi gönderdik de, içlerinde elli yılı sıkıntısız nice uzun seneler kaldı. 23 Çağdaş yazarlardan İhsan Eliaçık da benzer görüştedir. Bin yıldan elli yıl eksik yaşamak : Hz. Nuh anlatılırken kullanılır. Nuh un 950 yıl yaşadığını değil; çok uzun süre aralarında kalıp Etrafındaki ayak takımını (erâzil) kov diyen kavmin kodamanlarına (ekâbir) karşı uzun soluklu bir mücadele içine girdiğini ifade eder. Çokluktan kinaye bir deyimdir. Sürenin çok uzun olduğunu anlatmak için kullanılır. Türkçede kullanılan Sittîn (60) sene oldu, Kırk yıl dağda gezdim, Yediği herze 40 ı 21 Mustafa İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur an, c. II, s (14-15 numaralı dipnottan) 22 Hakkı Yılmaz, Tebyîn ül Kur an, c. VIII, s Hakkı Yılmaz, Kur an ın Türkçe Meali, s. 388.

83 ARAŞTIRMA Nuh Kıssası ve 950 Yıl Bağlamı Üzerine (1) 81 geçti deyimleri gibidir. 24 Yorumunu yapmaktadır. Hz. Nuh un dokuz yüz elli yıl değil, normal bir insan yaşamı veya biraz daha uzun bir süre yaşadığını iddia eden bu modern anlayışın daha uç yorumlarda bulunduğunu da gözlemlemek mümkündür. Bu hususta Prof. Dr. Cemal Sofuoğlu çok değişik bir iddiada bulunmaktadır. Bazı kaynaklarda rastladık diyor ki; o devirlerdeki zaman ölçüsüne göre dokuz yüz elli sene yaşamıştır. Yapılan Arkeolojik incelemelerde; Arkeolog Eyüp Ay bey in verdiği bilgilere gör Nuh Tufanından önce Mezopotamya da kullanılan takvimde bir Ay ı bir yıl gibi kabul ediyorlarmış. Yani Nuh dokuz yüz elli sene yaşadı demek dokuz yüz elli ay yaşadı demekmiş. Tufan dan sonra takvim değişiyor ve bugünkü insanların kullandığı gibi takvim yaşı kullanılıyor. Bu ölçülere göre baktığımız zaman Nuh peygamberin yaşının 75, 76, 74 olduğu anlaşılmaktadır. 25 Buna mümasil olarak Doç Dr. Mustafa Öztürk, bu konuda parantez içi açıklamalı şu meali vererek aynı görüşte olduğunu beyan etmektedir. Biz vaktiyle Nuh u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. Nuh (o dönemdeki takvime göre) dokuz yüz elli yıl kavminin arasında kaldı. 26 Devam edecek 24 ana-bir-de-bu-gozle-bakin-imgeler.html; İhsan Eliaçık, Yaşayan Kur an Türkçe Meal/Tefsir, c. II, s Prof. Dr. Cemal Sofuoğlu, Ceviz Kabuğu programı, RtfdCU&feature=relmfu 26 Mustafa Öztürk, Kur an-ı Kerim Meali, s. 544

84 82 Kitap ve Hikmet DOĞRU BİLDİĞİMİZ BİR YANLIŞ Âdetli Kadının Orucu ve Namazı Fakihlerden bir kısmı daha sonra kaza sözünü, vaktinin dışında yerine getirilen, eda sözünü ise vaktinde yerine getirilen ibadete has terimler haline getirdiler. Resulullah ın sözünde böyle bir şey asla yoktur. Hem diyorlar ki, Kaza sözü bazen eda anlamına kullanılır. Böylece kelimenin Kur an-ı Kerim in indiği zamanki anlamını pek az kullanılır diye gösterirler. A. ÂDETLİ KADININ ORUCU ve NA- MAZI Allah Teâlâ şöyle buyurur: Sana kadınların âdet halini soruyorlar. De ki, o bir eziyettir. Âdet günleri onları rahat bırakın; temizleninceye kadar da yaklaşmayın. Tertemiz oldular mı, onlara Allah ın size buyurduğu yerden yaklaşın. Allah tevbe edenleri sever, tertemiz olanları da sever. (Bakara 2/222) Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın emri, âdetli kadının temiz sayılmadığını gösterir. Namaz için abdesti veya boy abdestini şart koşan âyet şöyle biter: Allah size güçlük çıkarmak istemez ama sizi temiz kılmak ister. (Mâide 5/6) Doğru Bildiğimiz Yanlışlar kitabından hazırlanmıştır. Âdetli kadın temiz sayılamadığından namaz kılması mümkün olmaz. Bu se-

85 DOĞRU BİLDİĞİMİZ BİR YANLIŞ Âdetli Kadının Orucu ve Namazı 83 beple namazdan sorumlu tutulamaz. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurur: Allah kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez. (Bakara 2/286) Ümmü Habîbe binti Cahş, kandan şikayet edince Allah ın Elçisi şöyle demişti: Hayzın seni engellediği süre içinde namaz kılma; sonra yıkan ve namazını kıl. 1 Âdetli kadın namazdan sorumlu olmayınca onu kaza etmekten de sorumlu olamaz. Muâze dedi ki; Aişe ye sordum, dedim ki: Neden âdetli kadın oruç tutuyor da namaz kılmıyor? Sen Harûriyye 2 misin? dedi. Hayır, Harûriyye değilim ama soru soruyorum deyince şöyle dedi: Bizim başımıza bu olay gelince orucu tutmamız emredilirdi ama namazı kılmamız emredilmezdi. 3 İnsanları yanıltan kaza ( ) kelimesidir. Bu kelime, Kur an ve Sünnette ibadetler için kullanılmışsa eda yani ibadeti zamanında yapma anlamındadır. ( ( ذا Hac ibadetini tamamladığınızda 4 ا ة) ( ذا namazı kıldığınızda 5 demek olur. 6 el-feyyûmî (ö. 770/ ) 7 şöyle demiştir: Alimler, ibadetlerde kazayı, vaktinin 1 Müslim Hayz Harûriyye, Harûrâlı demektir. Harûrâ, Sıffîn savaşında Ali nin saflarından ayrılan Hâricîlerin toplandığı yerdir. (Bkz. Ethem Ruhi Fığlalı, Hariciler, DİA, c. XVI, s ) 3 Müslim Hayz Bakara Nisa 4/103 6 Kitab ul-ayn, Tac ul-arus, Lisan ul-arab, es- Sıhah, el-mısbah ul-munir. قضي mad 7 Diyanet Vakfı İslam Ansk. Feyyumî md. İst dışında yerine getirilen, edayı da vaktinde yerine getirilen için kullandılar. Bu, kelimenin sözlük anlamına aykırıdır ama iki vakti ayırmak için oluşturulmuş bir terimdir. 8 Aişe validemiz zamanında böyle bir terim olmadığı için onun kullandığı ( ) kelimesine eda anlamı vermek gerekir. Kaza kelimesi ilgili olarak İbn Teymiye şöyle der: Kaza,(ا ء) Allah ın ve Resulü nün sözlerinde ibadeti vaktinde tam yapmayı ifade eder. Şu ayetler bunu gösterir: وا ا ا رض وا ا ة ذا ا. Namaz tamamlandığı zaman yeryüzüne dağılın ve Allah ın ikramından arayın. 9 ذا Hac ibadetini tamamladığınızda. 10 Fakihlerden bir kısmı daha sonra kaza sözünü, vaktinin dışında yerine getirilen, eda sözünü ise vaktinde yerine getirilen ibadete has terimler haline getirdiler. Resulullah ın sözünde böyle bir şey asla yoktur. Hem diyorlar ki, Kaza sözü bazen eda anlamına kullanılır. Böylece kelimenin Kur an-ı Kerim in indiği zamanki anlamını pek az kullanılır diye gösterirler. Bu sebeple Peygamberin şu sözü ile neyin kastedildiğini tartışırlar: ا و ا أدر yetişe- yetiştiğinizi kılın, و ا mediğinizi kaza edin; bir rivayette ta- 8 Ahmed b. Muhammed el-feyyûmî, el- Mısbah ul-munîr, Lübnan 2001, s Cuma 62/10 10 Bakara 200

86 84 Kitap ve Hikmet mamlayın. O, bu sözlerden hiç biriyle ibadetin vaktinden sonra yapılmasını kastetmemiştir. Aslında Şari in sözünde ibadetin vakti dışında yapılması ile ilgili bir şey bulunmaz. Ancak vakit iki türlüdür; biri genel, diğeri özürlüler için özeldir. Uyuyanın uyanınca, unutanın da hatırladığı zaman namazını kılması böyledir. Bu, Allah ın onlar için belirlediği vakittir, diğerleri için ibadet vakti olmaz. 11 Aişe validemiz..orucu tutmamız emredilirdi dediğine göre âdet kanı oruca engel değildir. Zaten Bakara 187 de orucu bozan şeyler; yeme, içme ve cinsel ilişki olarak belirtildikten sonra şöyle denmiştir: ( ود ا ) Bunlar Allah ın koyduğu sınırlardır; onlara yaklaşmayın. (Bakara 2/187) Âdet kanının orucu bozduğunu söylemek sınırları aşmak olur. Oruc un Arapçası savm=م dır. Savm, imsak yani kendini tutma, kendine engel olma anlamına gelir. Oruç tutan, kendini yeme, içme ve cinsel ilişkiden engeller. 12 Âdet kanı ise engellenebilecek bir şey değildir. Bu sebeple de onu orucu bozan bir şey saymak mümkün olmaz. Baştaki âyet, âdet halini eziyet saymıştır. Eziyet insana sıkıntı veren şeydir ama hastalık değildir. Hastalık vücuttaki tabii dengenin bozulmasıdır. Âdet ise tabii dengenin gereğidir. Öyleyse hiçbir kadın, âdetli olduğu için orucunu bırakamaz. Aişe validemizin söylediği şu söz önemlidir: Bizim başımıza bu olay gelince orucu tutmamız emredilirdi Demek ki, Peygamberimiz âdeti hastalık saymadığı için bu haldeki kadının oruç tutmasını emretmiştir. Fakihler, âdetli kadının Ramazan da oruç tutmasını yasaklar sonra da kaza ettirirler. Edasını yasakladıkları bir ibadetin kaza edilmesini isterken hangi delile dayandıklarını söylemezler. Hâlbuki Allah, oruç ibadetini, diğer ibadetlerden farklı olarak genişçe anlatmış ve şöyle demiştir: Bunlar Allah ın koyduğu sınırlardır; onlara yaklaşmayın. Allah âyetlerini insanlara böyle açıklar, belki sakınırlar. (Bakara 2/187) Allah Kur ân da orucun sınırını belirlemiş ve âdeti oruca engel görmemiştir. Peygamberimizden de böyle bir rivayet yoktur. Öyle ise âdeti oruca engel görmek sınırlara yaklaşmak değil, onları aşmak olur. Buna da kimsenin hakkı yoktur. B.ORUÇ FİDYESİ Allah Teâlâ şöyle buyurur: Sayılı günler Sizden kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, o günler sayısınca diğer günlerde oruç tutsun. Onu tutabilenlere bir yoksulu doyuracak fidye de gerekir. Kim bir hayrı içten gelerek yaparsa onun için daha iyi olur. Oruç tutmanız sizin için daha iyidir. Eğer bilmiş olsaydınız (Bakara 2/184) Ayette geçen ( ا و = ve alellezîne yutîkûnehû) ifadesi onu tutabilenlere anlamındadır. Ancak âyete âlimlerimizin çoğu; onu tutamayanlara şeklinde olumsuz anlam vermişlerdir. Bu, şaşırtıcı bir durumdur. Şimdi olumlu anlam ile ortaya çıkan hükümleri ve anlamı olumsuza çevirmenin sebep ve sonuçlarını görmeye çalışalım: 11 İbn Teymiye, Mecmuu Fetâvâ Teymiye 1. baskı, 1382 h. C. XII, s Bkz. Müfredât, صوم mad.

87 DOĞRU BİLDİĞİMİZ BİR YANLIŞ Âdetli Kadının Orucu ve Namazı Olumlu Anlam (و ا Bakara 184. âyetteki ( ibaresine..onu tutabilenlere.. şeklinde olumlu anlam verince, onu zamiri ya bu âyette sözü edilen hasta ve yolcuların, tutamadıkları Ramazan orucunu kaza etmeleri halini ya da 183. âyette yer alan orucu ا م) es-sıyâm) gösterir. a- Zamirin Orucu (ا م) Göstermesi 184. âyette olan onu zamirinin 183. âyetteki orucu gösterdiğini söyleyenlere göre yolcu ve hasta olmayıp oruç tutabilenler önceleri serbestti; isteyen tutar, isteyen de tutmaz bir fakiri doyururdu. Sonra ( ا ) Sizden kim Ramazanı yaşarsa, o ayı oruçlu geçirsin (Bakara 2/185) âyeti geldi ve bu hükmü nesh ederek ortadan kaldırdı. 13 Buna göre 184. âyetin açılımı şöyle olur: Orucu sayılı günlerde tutun. Sizden kim hasta veya yolcu olur da oruç tutamazsa, o günler sayısınca diğer günlerde tutsun. Hasta veya yolcu olmayıp gücü yerinde olanlar oruç tutmazlarsa onun yerine bir yoksulu doyuracak fidye vermeleri gerekir Demek ki ilk zamanlar, hasta ve yolcular, tutamadıkları oruçları kaza etmek zorunda oldukları halde oruç tutabilecek olanlar serbesttiler; isterlerse oruç tutmaz, yerine bir yoksul doyuracak fidye verebilirlerdi. Bu bir çelişkidir, Allah ın kitabında çelişki olmaz. Bu iddia, bunun dışında üç açıdan daha eleştirilebilir: a) Âyetin metni muhayyerlik değil, vücub ifade eder. م و ا = ve alellezîne yutîkûnehû fidyetün taâmu miskîn) Onu tutabilenlere bir yoksulu doyuracak fidye gerekir. cümlesi, mübteda ve haberden oluşan isim cümlesidir. Haber, ef âli ammeden olup hazfedilmiştir. İsim cümlesi sübut ve devam ifade eder. Çocuğun emzirilmesi ile ilgili şu âyet de aynı yapıdadır: ر ز و ا د وف و = ve ale l-mevlûdi lehû rizquhunne ve kisvetuhunne bi l-ma rûf (Sütannenin) gıda ve giyeceğini temin; çocuk kendi için و doğurulmuş babanın görevidir. ( ف ا د و و ر ز ) (Bakara 2/233) Bu ve benzeri âyetlere, vücub anlamı verilirken yalnızca yukarıdaki âyete muhayyerlik anlamı verilmesinin bir gerekçesi yoktur. b) Burada nesihten bahsedilemez. Çünkü nesh eden âyet, ya önceki ile aynı hükmü ya da daha hafif bir hükmü içerir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: Biz bir âyeti nesh eder veya unutturursak, yerine ya daha hayırlısını, ya da dengini getiririz. (Bakara 2/106) Oruç tutabilenlere verildiği iddia edilen ruhsatın kaldırılması, hükmün ağırlaştırılmasıdır. Böyle bir nesih olamaz. 14 c) Üçüncü husus şudur: Âyette hasta ve yolcuların tutamadıkları orucu kaza etmelerinden bahsediliyor. Zamirin en yakınını göstermesi esas olduğundan onu zamirinin bu âyetteki oruç kazası nı değil de 183. âyetteki orucu göstermesi için bir karine gerekir. Okuduğumuz yerlerde böyle bir karineden 13 Ebû Hayyân Muhammed b. Yusuf el-endelüsî el-gırnâtî, ( h.) el-bahru l-muhît fî t-tefsîr, Beyrut 1412/1992, c. II, s Nesih konusuyla ilgili olarak Doğru Bildiğimiz Yanlışlar Kitabı nda yer alan Nesih ve Recm Cezası başlıklı yazıya bakılabilir.

88 86 Kitap ve Hikmet bahsedilmemektedir. Bize göre Ramazan bayramında verilen fitre bunun karinesi olabilir. O zaman âyetin anlamı şöyle olur: Ramazan orucunu tutabilenlerin bir miskini doyuracak fidye vermeleri gerekir. (Fidye, kişinin ibadetteki eksiğini gidermek için ödenmesi gereken bedeldir. 15 ) İkrime nin İbn Abbâs tan rivayetine göre Peygamberimiz fitreyi, oruçlunun ağzından çıkabilecek olan boş ve çirkin sözler için bir temizlik ve çaresiz kalmış kişiler (miskinler) için yemek olsun diye farz kılmıştır. Kim onu (bayram günü) namazdan önce verirse makbul bir zekât olur. Kim de namazdan sonra verirse sadakalardan bir sadaka olur. 16 Abdullah b. Ömer demiştir ki; Allah ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem fıtır veya Ramazan sadakasını; erkeğe, kadına, hüre ve köleye, hurmadan bir sa 17 veya arpadan bir sa olarak farz kıldı. İnsanlar bunu yarım sa buğdayla denkleştirdi. 18 Oruç; kadın, erkek, hür ve köle her Müslüman a farzdır. Hadisler, fitrenin de aynı şekilde farz olduğunu açıklamıştır. Âyetteki orucu tutabilenlere ifadesi, bu hadis ile örtüşmektedir. b- Zamirin Kaza Orucunu Göstermesi Onu tutabilenlere.. âyetindeki onu zamirinin kaza orucunu gösterdiğini söyleyenler, iki ayrı görüş ortaya koymuşlardır: 1. Hasta ve yolcular iki kısımdır. Bir kısmı oruca dayanamazlar; bunlar daha sonra kaza orucu tutarlar. Bir kısmı da fazla sıkıntı çekmeden oruç tutabilirler. 15 Müfredât فدي mad. 16 Ebû Davûd, Zekat Sa 3920 gr. Ağırlığında bir ölçü birimidir. 18 Buharî, Zekat 77 İşte âyet; bunların ikinci kısmını, oruçla fidye arasında muhayyer bırakmıştır. Fahrettin Razi, bu görüşten başkasına itibar edilemeyeceğini söyler. 19 Bize göre âyetin manası vücub ifade ettiğinden ona dayanılarak muhayyerlik yorumu yapılamaz. Ebû Hayyân a göre İmam Mâlik bu âyeti şöyle yorumlamıştır: Ramazan ayı gelene kadar, tutma gücü olduğu halde önceki Ramazandan kalma kaza orucunu tutmayana fidye gerekir. 20 Bu görüşü kabul etmek için delil gerekir. Bize ulaşan böyle bir delil yoktur. 2. Hasta ve yolcu olduğu için oruç tutamayanların, kaza ile birlikte fidye vermeleri gerekir. 21 Bu yorumu aktaran Ebûbekr el-cessâs(ö. 370 h.), kime ait olduğundan ve gerekçelerinden bahsetmemiştir. Bize göre bu yorumun delili vardır. Çünkü Arapça da zamir en yakınını gösterir; uzağı için karine gerekir. Burada zamire en yakın kavram diğer günlerde oruç tutma yani kaza kavramıdır. Tutamadığı Ramazan orucunu, daha sonra tutabilen hasta veya yolcuya fidye yükü yüklenmesi, Kur ân ın fidyeye verdiği anlama da uygundur. Allah Teâlâ şöyle buyurur: Hac ve umreyi Allah için tamamlayın. Engellenirseniz, kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden kim hasta olur veya başında bir rahatsızlık bulunur (tıraş olursa ona) fidye olarak oruç, 19 Fahru d-din er-râzî, (ö. 606 h.) et-tefsîru lkebîr, Lübnan 1420/1999, Bakara 184 ün tefsiri. 20 Ebû Hayyân, el-bahru l- muhît fî t-tefsîr, Bakara 184 ün tefsiri. 21 Ebubekr Ahmed b. Ali er-râzî el-cessâs, Ahkâmu l-kur ân, ö. 370 h. İstanbul 1335, c. I, s. 176.

89 DOĞRU BİLDİĞİMİZ BİR YANLIŞ Âdetli Kadının Orucu ve Namazı 87 sadaka veya kurban gerekir. (Bakara 2/196) Başını tıraş etmeden hac veya umreyi tamamlamak esas olduğu için tıraş edenin bir eksiği olur. Âyet, eksiğin fidye ile tamamlanmasını emretmiştir. Oruç âyetin-de Oruç tutmanız sizin için daha iyidir buyurulması sebebiyle hasta veya yolcu olup, Ramazanda oruç tutmayanın hayrında eksiklik olacağı açıktır. Orucu kaza edebilen fidye de verirse eksikliği giderilmiş olur. Orucu kaza etme fırsatı bulamamışsa yapacak bir şey yoktur. Çünkü Allah kimseye gücünün yetmeyeceği bir yük yüklemez. Bu, aynı zamanda, özrü sebebiyle, saçı tıraş etmenin veya orucu kazaya bırakmanın önünde engel teşkil eder. Zor durumda olmayan o ruhsattan yararlanamaz. 2. Anlamı Olumsuza Çevirenler (و ا Bakara 184. âyetteki ( ibaresine olumsuz anlam verenleri yanıltan ا ) = et-tâkâtu) kelimesine verilen yanlış anlamdır. (ا ) güç ve kuvvet demektir. Kelime Türkçeye takat şeklinde geçmiştir. Kur ân da şu duayı yapmamız tavsiye edilmiştir: و ر Rabbimiz! Takat getiremediğimiz yükü bize yükleme (Bakara 2/286) Yani zorlanacağımız yükü bize yükleme demektir. Yoksa gücümüzün yetmediğini yükleme değildir. 22 Çünkü gücümüzün yetmediği yükü yüklememe, zaten Allah ın bir kanunudur. O şöyle buyurur: Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez. (Bakara 2/286) Fakat Ragıb el-isfahânî (ا ) kelimesine, kendi söyledikleri ile de çelişen şöyle bir anlam vermiştir: ا : ا ار ن أن Yani takat kişinin zorlanarak yapabileceği kadarına isim olmuştur. 23 Bu, takat yetirememe halini gösterir. Bunlara göre oruca takati olanlar, oruç tutmakta zorlanan kimselerdir. Oruca takati olmayanlar ise orucu kolayca tutan kimseler olur. Çünkü iki olumsuzdan bir olumlu anlam çıkar. Yok yok demek her şey var demektir. Rabbimiz! Takat getiremediğimiz yükü bize yükleme demek de; Rabbimiz! Bize zorlanacağımız yükler yükle demek olur. Bu, anlamı tersine çevirmedir. Bu sebeple takat kelimesine yukarıdaki anlamı vermek yanlıştır. Çünkü oruca takati olan, zorlanmadan oruç tutabilen kimse demek olur. Bize göre bu yanlış, ya el-isfahânî nin ya da onun kitabını yazarak bize ulaştıran kişilerin bir hatasından kaynaklanmıştır. Yukarıdaki cümlenin aslı şöyle olmalıdır: ا : ا ار ن أن ون Yani tâkat kişinin zorlanmadan yapabileceği kadarına isim olmuştur. Cümleden دون = dûn kelimesi düştüğü için anlam bu hale gelmiştir. Bunun böyle olduğu, bütünlüğün bozulmasından da anlaşılmaktadır. Bundan hareketle, ( ا (و ibaresine.. zorlandığı taktirde oruç tutabilenlere.. anlamı verilmiştir. Bu, oruç tutamama hali olacağından, bir kısmı da anlamı oruç tutamayanlar diye değiştirmiştir. 22 Müfredât (الطوق) mad; Firuzabadî, Besâir, c. III, s. 524, Müfredât (الطوق) mad.

90 88 Kitap ve Hikmet Türkiye Diyanet Vakfı nın yayınladığı meâlin ilgili bölümü şöyledir: (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakiri doyuracak fidye gerekir Diyanet İşleri Başkanlığı nın yayınladığı Kur ân Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir inde ise şu anlam verilmiştir: Orucu tutmakta zorlananlar için bir yoksulun (günlük) yiyeceği kadar fidye yeterlidir 24 Bu tefsire şöyle bir açıklama konmuştur: Orucu tutmakta zorlananlar şeklinde tercüme ettiğimiz kısımda geçen yutîkûne fiili gerek dil bilimi gerekse kıraat şekilleri bakımından farklı manalara müsait olduğu için bu kısmı orucu tutabilecek durumda olanlar şeklinde anlayanlar olmuştur. Bu anlayışa göre başlangıçta müminler oruca alışıncaya kadar oruç tutabilecek durumda olanların, isterlerse fidye vererek bu ibadeti yerine getirmemelerine izin verilmiş, sonra bu izin kaldırılmış ve gücü yetenlerin orucu tutmaları gerekli kılınmıştır. Bizim tercüme ettiğimiz şekil ve katıldığımız manaya göre ya bünyesi veya içinde bulunduğu durum ve şartlar sebebiyle orucu zor tutan, oruç tutmakta zorlanan, devam ettiği takdirde hasta olmaktan veya mecbur olduğu işini yapamamaktan korkan kimseler oruç tutmak yerine her gün için bir fidye verebileceklerdir. Eski zamanlarda yaşlılık yüzünden zayıf düşmüş kimselerle emzikli ve hamile kadınlar orucu tutmakta zorlananlar a örnek olarak zikredilmiştir. Bunlardan yaşlıların oruç yerine fidye vereceklerinde ittifak vardır. Diğer ikisine gelince mesela Şafiî ve Mâlik e göre bunlar da fidye verirler, sonra da mazeretleri ortadan kalkınca kaza ederler. Hanefîler e göre bu ikisi fidye vermezler, sonradan tutamadıkları oruçlarını kaza ederler. Günümüzde dökümcü, maden, beton veya yol işçisi, tellak, hamal gibi ağır işlerde çalışan kimselerin de orucu tutmakta zorlananlar sınıfına dahil edileceği hükmü birçok fıkıhçı tarafından benimsenmiştir. Bunlar da zarar gördükleri takdirde oruç tutmak yerine fidye verebileceklerdir. 25 ( ا (و ibaresinin anlamı..onu tutabilenlere.. olduğundan yukarıdaki anlam ve yorumlar yanlıştır. Bunların, daha önceden yapılmış olan bir yanlış görüş dışında dayanakları da yoktur. Hasta ve yolcuların, tutamadıkları oruçları kaza etmelerinin gerekçesi olarak şöyle buyrulmuştur: ( ا و ا (ا Allahsize kolaylık ister, zorluk istemez. (Bakara 2/185) Demek ki bunlar, oruç tutmakta zorlanan kimselerdir. Bunlara oruçlarını kaza etmeleri emredilirken emzikli kadın, dökümcü, maden işçisi, tellak, hamal gibi ağır işlerde çalışanların, zarar görmeleri halinde oruç yerine fidye verebileceklerine hükmetmek tam bir çelişki olur. Bunlar, bir âlimin yaptığı hatanın, sonrakiler tarafından hangi boyutlara taşındığının güzel bir örneğidir. 24 Hayrettin Karaman, Mustafa Çağırıcı, İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş, Kur ân Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, Ankara, 2004, c. 1, s Kur ân Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, c. 1, s

91 FETVALAR Soru ve Cevaplarla Oruç 89 FETVALAR SORU VE CEVAPLARLA ORUÇ Müslüman olup da hastalık veya yolculuk gibi meşru bir mazereti olmadığı halde oruç tutmayanların bu gibi kamuya açık yerlerde, halkın gözü önünde yemek yemesi öncelikle Allah a isyan anlamı taşır. SORU: Ramazanda kimlerin oruç tutması gerekir? CEVAP: Akıllı ve erginlik çağına girmiş her Müslümanın Ramazan ayını oruçlu geçirmesi farzdır. Yani yerine getirmeleri zorunlu olan bir ibadettir. Ergenlik çağı ise erkeklerin ihtilam olmaya, kızların da adet görmeğe başladıkları zamandır. Ergenlik çağının başlangıcı erkekler için on iki ve kızlar için de dokuz yaştır. Bu yaşların sonu her ikisinde de on beş yaştır. Yani on beş yaşına girmiş kız ve erkekler ergenliğe ulaşmış ve oruç dâhil olmak üzere bütün ibadetlerle yükümlü hale gelmiş demektirler. Sitesinden Derleyen: Yahya Şenol

92 90 Kitap ve Hikmet SORU- Oruç tutması mümkün olmayacak derecede hasta, yaşlı veya güçsüz olanlar ne yapmalıdır? CEVAP: Allah Teâlâ, hasta ve yolcu olanlara oruç tutmama ruhsatı verdikten sonra şöyle buyurmuştur: Oruç tutmanız sizin için daha iyidir. Eğer bilmiş olsaydınız! (Bakara, 2/184) Bir başka ayette de şöyle buyurmuştur: Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez. (Bakara, 2/286) Allah Teâlâ hasta ve yolcuların oruç tutmalarının daha iyi olacağını bildirdiğine göre onların oruç tutabilecek güçte oldukları anlaşılır. Zaten Bakara 185. ayette bu ruhsatın sebebi şu şekilde açıklanmıştır: Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. Oruç tutması mümkün olmayacak derecede güçsüz olanlar, ister yaşlı ister hasta isterse diğer durumlarda olsunlar Allah ın oruçla mükellef kıldığı kişilerden olmazlar. Bunlar oruç tutmaları daha hayırlı olan kişiler gibi değildirler. Peygamberimizden rivayet edilen hamile ve emzikli kadınlarla ilgili şu hadis onların bu durumda sayıldıklarını gösterir: Allah yolculuk yapandan orucu ve namazın yarısını kaldırmıştır. Hamile ve emziren kadından da oruç tutmayı kaldırmıştır. 1 Peygamberimiz bunlara fidye verme yükü de yüklememiştir. Çünkü ayette (Bakara, 2/184) geçen fidye, oruç tutabilenlerin Ramazan bayramında ver- mekle yükümlü oldukları fitredir. Bunların oruca gücü yetmediği için fitre vermeleri de gerekmez. Burada hamile ve emzikli kadınlara açıklık getirmek gerekir. Onların hepsi bir değildir. Oruç tutmaları sıkıntılı olacak ama kendilerine veya çocuklarına telafi edilemeyecek şekilde bir zarar gelmeyecekse hasta gibi kabul edilebilirler. Bu durumda Peygamber-imizin şu hadisi uygulanır: Enes b. Malik ten şöyle rivayet edilmiştir: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine zarar gelmesinden korkan hâmile kadın ile çocuğuna zarar gelmesinden korkan emzikli kadına Ramazan orucunu tutmama ruhsatı vermiştir." 2 Bu durumda olan hamile ve emzikli kadınlar yukarıdakilerden farklı olarak tutamadıkları orucu daha sonra tutarlar. SORU: Ramazan'ın 30 gün olduğunun bir delili var mı? CEVAP: Kameri aylar bazen 29, bazen 30 gün sürer. Bu ayların başlangıç ve bitişleri, yapılan gözlemlerle tespit edilir. İçinde bulunulan kameri ayın 29. günü güneşin batmasından sonra ertesi ayın hilali gözetlenir. Bu yeni hilâl, güneşin batmasından bir müddet sonra battığı için dikkatli bir gözlem gerektirir. Batı ufkunda toz, duman, bulut vs. olursa gözlem yapmak çok güç, hatta imkânsız olabilir. Hilâl görülemediği takdirde içinde bulunulan ay 30 güne tamamlanır. Artık 30. günün akşamı hilâli gözetlemeye gerek yoktur. O gün güneşin batmasıyla ikinci ay başlamış olur. Çünkü hiçbir kameri ay 30 günden fazla sürmez. 1 Tirmizî, Savm, 21; Ebû Dâvûd, Savm, 43; Nesâî, Sıyâm, 61; İbn Mâce, Sıyâm, 12 2 İbn Mâce, Sıyâm, 12

93 FETVALAR Soru ve Cevaplarla Oruç 91 Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Ramazan hilalini görünce oruca başlayın, Şevval hilalini görünce orucunuza son verin. Eğer buluttan hilal görülmezse Şaban ayını 30'a tamamlayın. 3 Bir başka hadis ise şöyledir: "Biz ümmî bir milletiz, yazmayı ve hesabı bilmeyiz. Ay (parmakları ile işaret ederek) şöyle, şöyle, şöyledir." (Ebu Dâvûd dedi ki, Râvi) Süleyman üçüncü işarette bir parmağını yumdu, yani (ay) yirmi dokuz veya otuzdur. 4 SORU: Bir Müslüman Ramazan günü oruca niyet etmemiş olsa akşama kadar bir şeyler yiyip içebilir mi? CEVAP: Hasta yolcu ve ileri yaşlılık durumunda olduğu için oruç tutamayacak durumda olanlar oruç tutamıyorlarsa oruca niyet etmezler. O gün onlar için oruçlulara yasak olan şeyler yasak değildir. Ama böyle bir özrü olmadığı halde oruca niyet etmemiş olanlar niyet vaktini geçirmişlerse artık o gün akşama kadar bir şey yiyip içemezler. Diğer oruçlular gibi bir şey yemeden beklemeleri uygun olur. Bazılarının oruç tutmamak için akşamdan niyet etmedikleri görülmektedir. Bu davranış haramdır. Allah a karşı isyan sayılır. SORU: Keyfi olarak tutulmayan Ramazan orucunun cezası nedir? CEVAP: Bir Müslümanın hastalık veya yolculuk gibi meşru sebepleri olmaksızın keyfi olarak oruç tutmaması haramdır. Bu davranış, Allah'a isyan anlamı taşır. Bu kişi hasta veya yolcu olmadığı için keyfi olarak tutmadığı oruçları kaza etmesi gerekmez. Zira Bakara suresinin 184 ve 185. ayetlerinde sadece hasta ve yolcuların oruç tutmamaları halinde kaza edebilecekleri bildirilmiştir. Yanlış davranışından dolayı bu kişinin Allah a bol bol tevbe istiğfar etmesi ve bir daha böyle bir şey yapmaması gerekir. SORU: Ramazan ayında bazı önemli sınavlarım var. Oruç tutmasam da kazaya bıraksam olur mu? CEVAP: Oruç hükümlerinin anlatıldığı Bakara suresi ayetleri mutlaka bir mealden okumanızı tavsiye ederiz. Orada sadece hasta ve yolcu olanların oruçlarını tutmayıp kazaya bırakabilecekleri bildirilmiştir. Zor işlerde çalışanlar, öğretmen ve öğrenciler ne hasta sınıfına girer ne de yolcu Zaten orucun hikmetlerinden biri de her türlü şart ve ortam altında kişilerin Allah ın emirlerini yerine getirip getirmeyeceklerinin belirlenmesidir. Savaştan daha zor bir ortam düşünebilir misiniz? Ya da savaş şartları ile sınavlara hazırlık şartlarını mukayese edebilir misiniz? İlk ramazan orucunun Ashab-ı Kiram cihattayken farz kılındığı gerçeğini asla unutmamanızı tavsiye ederiz. Bu dünya, imtihan dünyasıdır. Bu bilinçle sınavlarınızı bahane ederek Ramazan orucunuzu tutmazlık etmeyiniz. Dinimizin oruç ibadetindeki kolaylık prensibi, yukarıda da belirtildiği gibi hasta ve yolcuları kapsamaktadır. Yoksa oruç tutmak istemeyen herkes kendince haklı bir sebep bulabilir ve kolaylık prensibinden yararlanabilirdi. Siz orucunuzu tutarak Allah ı razı ediniz ki Allah da size yardımcı olsun. 3 Buhârî, Savm, 11 4 Buhârî, Savm, 11, 13; Müslim, Sıyâm, 4, 10, 12, 13, 15

94 92 Kitap ve Hikmet SORU: Keyfi olarak tatile giden kişi seferi sayılır mı ve orucunu kazaya bırakabilir mi? CEVAP: Oruç, tamamen kişi ile Allah arasında kalmış bir ibadettir. Allah Teala da hasta veya yolcu olanların oruç tutmayabileceklerini bildirmiştir. Kişinin hangi amaçla yolculuğa çıktığını Allah Teala mutlaka bilir. Eğer niyeti oruçtan kaçmak ise bunun hesabını Allah a verir. Buna biz kullar karar veremeyiz. Bize göre zahirde bu kişi yolculuğa çıkmışsa amacına bakmaksızın biz onun orucu kazaya bırakabileceğini söyleriz. SORU: İğne yaptırmak ve serum kullanmak orucu bozar mı? CEVAP: Konuyla ilgili olarak Din İşleri Yüksek Kurulu nun bizim de katıldığımız kararı şöyledir. İğnenin orucu bozup bozmayacağı, kullanılış amacına göre değerlendirilebilir. Ağrıyı dindirmek, tedavi etmek, vücudun direncini artırmak, gıda vermek gibi amaçlarla enjeksiyon yapılmaktadır. Gıda ve keyif verici olmayan enjeksiyonlar, yemek ve içmek anlamına gelmediklerinden orucu bozmazlar. Ancak gıda ve/veya keyif verici enjeksiyonlar orucu bozar. Hastaya serum veya kan verilmesi de, aynı hükme tabidir. SORU: Bir kişi akşam hanımıyla beraber olsa fakat abdest almadan uyusa, sahura kalkamadan sabah uyansa ve işe geç kaldığından dolayı banyo yapmadan oruç tutabilir mi? CEVAP: Cünüplük hali oruca engel bir durum değildir. Âişe ve Ümmü Seleme validelerimiz, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem in de cünüp olarak uyandığını ve ondan sonra gusül abdesti alıp orucunu tuttuğunu haber vermişlerdir. 5 Dinimize göre herhangi bir sebepten dolayı cünüp olan yani gusül abdesti alması gereken bir kişi en fazla bir namaz vakti kadar süre cünüp olarak bekleyebilir. Bundan daha fazla bir süre beklemesi caiz değildir. Gece gusül abdesti almanız gereken bir durumdayken yatıp uyuyabilirsiniz. Fakat sabah namazını kılmanız üzerinize farz olduğu için o vakit uyanmalı ve namaz kılmak için gusül abdesti almalısınız. Uyandığınızda yapmanız gereken ilk şey, gusül abdesti alıp kaçırdığınız sabah namazınızı kılmaktır. SORU: Oruçluyken duş almak veya denizde yüzmek orucu bozar mı? CEVAP: Oruçluyken duş almak da denize girmek de orucu bozmaz. Fakat ağız ve burundan vücuda su kaçarsa o zaman oruç bozulur. Duş alırken belki buna dikkat edebilirsiniz ama yüzerken ağız ve burna suç kaçması sıkça rastlanılabilir bir durumdur. Bu yüzden bundan sakınmalısınız. SORU: Diş fırçalamak orucu bozar mı? CEVAP: Gerek misvakla ve gerekse diş fırçasıyla dişler fırçalanabilir. Ağzı yıkama eli yıkama gibidir. Çünkü oruç konusunda ağız, vücudun dış organlarından sayılmıştır. Ancak boğaza çok yakın olduğu için dikkatli olmak gerekir. Macunun tadının boğazına gitmesi bir kokunun burna gitmesi gibidir. Ancak macunun bir parçası boğaza giderse o zaman oruç bozulur. Ağza alınan macunu tamamen temizlemek zor olduğu ve tükürükle birlikte boğaza gitme ihtimali yüksek olduğu 5 Buhârî, Savm, 22

95 FETVALAR Soru ve Cevaplarla Oruç 93 için dişler fırçalanırken macun kullanmamak daha iyi olur. Bu yüzden dişleri temizlemek için misvak kullanılması daha uygun olur. SORU: Ağız dolusu da olsa kusmak orucu bozar mı? CEVAP: Kusmak orucu bozmaz. Zira orucu bozan şeyler; yeme, içme, cinsel ilişki ve bu kapsama dâhil olan şeylerdir. Buhârî nin bildirdiğine göre Abdullah İbn Abbas ve İkrime (ra) Oruç, vücuttan içeri girecek şeylere karşı kendini tutmaktır, dışarı çıkacak şeylere değil diyerek kusmanın orucu bozmayacağını söylemişlerdir. (Bkz: Buhârî, Savm, 32) Fıkıh kitaplarında ise kasten kusmanın oruç bozacağı fakat istemeden kusmanın bozmayacağı belirtilmektedir. Buna şu hadisi delil getirmektedirler: Ebû Hureyre radıyallahu anh: Resûlullah şöyle buyurdu demiştir: Oruçlu iken istemeyerek kusan kimseye kaza gerekmez. (Ama) Kendi isteği ile kusarsa, orucunu kaza etsin. 6 Bu hadisle ilgili olarak İmam Tirmizî'nin açıklaması şöyledir: "Ebû Hüreyre hadisi hasen garibtir. Bu hadisin Hişâm b. Sirin den, Ebû Hüreyre den rivâyetini sadece İsa b. Yunus un rivâyetiyle bilmekteyiz. "Muhammed (İmam Buhârî) diyor ki: Bu hadis Ebû Hüreyre den değişik şekillerde rivâyet edilmiş olup senedi pek sağlam değildir. Ebû d Derdâ, Sevbân, Fedale b. Ubeyd den de Rasûlullah (s.a.v.) in kusarak orucunu bozduğu rivayet edilmiştir. Bunun anlamı şudur: Rasûlullah (s.a.v.) 6 Ebû Dâvûd, Sıyam, 33; Tirmizî, Savm, 25; İbn Mâce, Sıyam, 15 nafile oruç tutuyordu, kustu zayıf ve güçsüz kaldığı için orucunu devam ettirmedi. Bu konudaki bazı hadisler bu şekilde yorumlanmıştır." Oruçla ilgili ayetlere bakıldığında ağız dolusu da olsa kusmanın orucu bozmayacağı anlaşılmaktadır. SORU Oruçlu iken saç boyamak orucu bozar mı? CEVAP: Orucu bozan şeyler yemek, içmek ve cinsel ilişki ve bu manaya gelen şeylerdir. Saç boyamak bunların hiçbirine girmez. Dolayısıyla orucu da bozmaz. SORU: Yemeğin tadına tuzuna bakmak orucu bozar mı? CEVAP: Bakara suresinin 187. ayetine göre orucu bozan şeyler; yemek, içmek ve cinsel ilişkidir. Yemeğin tadına bakmak ise ne yemek sayılır ne de içmek. Bu yüzden orucu bozmaz. Fakat bunun sebepsiz yere olması mekruhtur. Çünkü aynı ayette yukarıda sınır olarak belirlenen şeylere yaklaşılmaması gerektiği de belirtilmiştir. Hiçbir sebep yokken yemeğin tadına tuzuna bakmak bu sınırlara yaklaşmak olur. SORU: Ramazanda lokantaların, kafeteryaların, dönercilerin vs. açık tutulması caiz midir? Buradan elde edilen kazanç haram olur mu? CEVAP: Ramazanda gücü yeten her Müslümanın oruç tutması farzdır. Fakat hasta veya yolcu olanların oruç tutmama ruhsatı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra kendilerine oruç henüz farz olmayan çocuklar, oruç tutamayacak kadar yaşlı olan insanlar ve gayr-i müslim vatandaşlar da vardır. Dolayısıyla onların istifade edebilmeleri için lokanta vs. gibi işletmelerin Ramazanda açık bulundurulmasında herhangi bir sakınca

96 94 Kitap ve Hikmet yoktur. Çünkü yasak olan, kişinin bizzat kendisinin yemesi-içmesidir. Kimseye zorla oruç tutturulamayacağı, insanlara oruç tutup tutmadıkları ve Müslüman olup olmadıkları sorulamayacağı için mazeretsiz yere oruç tutmayanların da bu gibi yerlerde yemek yemesinden işletme sahibi sorumlu olmaz. Bu yüzden onların kazançlarına da haram denilemez. Burada başka bir şeye dikkat çekmekte fayda vardır. Müslüman olup da hastalık veya yolculuk gibi meşru bir mazereti olmadığı halde oruç tutmayanların bu gibi kamuya açık yerlerde, halkın gözü önünde yemek yemesi öncelikle Allah a isyan anlamı taşır. Zira böyle yapmakla Allah ın kesin bir emrini yerine getirmemektedirler. Bunun yanı sıra oruç tutanlara saygısızlık ettiklerini de unutmamaları gerekir. Bazı gayr-i Müslim ülkelerde ve hatta ülkemizde gayr-i Müslimlerin Ramazan ayında Müslümanlara saygısızlık etmemek için özel çaba sarf ettikleri ortadayken bu gibi kişilerden en azından bir gayr-i Müslim kadar saygı göstermeleri beklenir. Son olarak onlara şu hadisi şerifi hatırlatmak isteriz: "İnsanların ilk Peygamberlikten beri duyageldikleri sözlerden biri şudur: Utanmazsan dilediğini yap! 7 gerektirmez. Allah Teâlâ kişinin terk ettiği ibadetinin cezasını, yerine getirdiğinin ise mükâfatını verir. Yani namaz kılmayan kişi büyük bir günah işlemektedir. Fakat bu, onun Ramazan orucunu tutmasına engel değildir. O kişi de diğer bütün Müslümanlar gibi orucunu tutmakla mükelleftir. Dünyada iken işlediği amelleri boşa gidecek olanlar, kâfirlerdir; Müslümanlar değil. Konuyla ilgili ayetler şöyledir: De ki: «İşleri yönünden ahirette en büyük kayba uğrayanların kimler olduklarını bildireyim mi? Onlar o kimselerdir ki dünya hayatında yaptıkları işlerin karşılıkları hep boşa gidecektir. Hâlbuki kendilerinin güzel güzel işler yaptıklarını sanırlar.» İşte onlar Rab lerinin ayetlerini ve O na kavuşmayı inkâr etmiş, bu yüzden de yaptıkları iyi işler boşa gitmiştir. Tartılacak şeyleri kalmadığından kıyamet günü onlar için artık tartı âleti koymayacağız. İşte kâfir olmaları, ayetlerimle ve elçilerimle alay etmeleri sebebiyle, şu cehennem onların cezası olarak hazırlanmıştır. (Kehf, 18/ ) SORU: Namaz kılmayan birisinin ramazan orucu tutmasının hükmü nedir? Ya da namaz kılmadan ramazan orucu tutmak İslam'a göre nasıl değerlendirilebilir? CEVAP: Namaz da oruç da Allah ın emridir. Müslüman her ikisinden de sorumludur. İnkâr etmediği ve alaya almadığı müddetçe bunlardan birini yerine getirmemesi, diğerini terk etmesini 7 Buhârî, Enbiya 54, Edeb 78; Ebû Dâvûd Edeb, 6; İbn Mâce, zühd 17

97 ENGLISH Fasting and Prayer Of Women During Menstruation Periods 95 ENGLISH Fasting and Prayer Of Women During Menstruation Periods Prof.Dr.Abdulaziz BAYINDIR 1 (Translation: Zeynep DÖNMEZ) The command of the performing of the prayer subsequently, considering that the fasting is not the same to the prayer, shows that the menstruation doesn t obstacle the fasting. In the verse 187 of surah Al Baqara the actions mentioned to spoil the fasting are eating, drinking or sexual interaction. Menstruation is not included in any of these categories. The Glorified Allah commands: ء ا أ ذ ى ا ا و ن ن ذ ا ا و ا و ا ا إ ن ا أ ا And they ask you about menstruation. Say: It is a discomfort. Therefore keep aloof from the women during menstruation. And do not approach them until they are clean. And when they have thoroughly cleansed themselves, then come to them from where Allah has ordained for you. Indeed, Allah loves those who are constantly repentant and loves those who purify themselves. (Al Baqarah/ The Cow 2:222) 1 İ.Ü. Faculty of Divinity Professor Süleymaniye Foundation Religion and Creation s Dispositions Centre President The command: Do not approach them until they are clean shows that women are not clean during their

98 96 Kitap ve Hikmet menstruation periods. The verse that commands the ablution or ghusl before the prayer (salat) ends as follows: Allah does not desire to put on you any difficulty, but He wishes to purify you. (Al Ma edah/ The Feast 5:6) As women during their menstruation are not considered pure, they cannot possibly perform the prayer (salat). Consequently, they are not responsible for the salat during their period as the Glorified Allah commands: Allah does not impose upon anybody a duty but to the extent of its ability. (Al Baqarah/ The Cow 2:286) When Ummu Habiba binti Jahsh complained to the Messenger of Allah about her bleeding he responded: For as long as your menstruation continues, do not perform your prayer, after cleansing yourself perform it. 2 As the woman during her menstruation is not responsible for the accomplishment of her prayer, she is not responsible for praying it subsequently, kaza. Once a woman revolved this question to Hz Aisha: ل ا ا م و ا ة و ور أ أ ور و م ا ء ذ ن : أ ل. ء ا ة. Why do the women fast but not perform the prayer during their menstruation period? -Are you from the Haruras? 3 -No I am not from the Haruras but I am asking a question. 2 3 Muslim, Menstruation (Hayz) 65 Muslim Hayz, 67 -When this happened to us we were commanded to perform the fasting subsequently but not the prayer. replied.[3] The command of the performing of the prayer subsequently, considering that the fasting is not the same to the prayer, shows that the menstruation doesn t obstacle the fasting. In the verse 187 of surah Al Baqara the actions mentioned to spoil the fasting are eating, drinking or sexual interaction. Menstruation is not included in any of these categories. In Arabic the word that means fasting is sawm = Sawmم has the same meaning as the word imsaq and both mean to control, prevent and obstacle yourself. The person fasting prevents himself from eating, drinking and sexual interactions. There is no normal way of intervention for the woman to prevent herself from the menstrual bleeding. This is why it is to impose a duty higher from the extent of her ability by judging her menstrual bleeding as something that spoils the fasting; it is against the self preventing command. The previous verse considered the menstruation of the woman as a tormenting discomfort. In other words it is something that troubles the person. Concerning the fasting it can be evaluated as illness. The Glorified Allah, after giving to sick people and to travelers the permission of not fasting, commands: Allah desires ease for you, and He does not desire for you difficulty. (Al Baqarah/ The Cow 2:185) The possibility of not fasting during Ramadan is an authorization Allah offers sick people. The sick person that uses this authorization fasts the same

99 ENGLISH Fasting and Prayer Of Women During Menstruation Periods 97 number of days subsequently. It is the same for the woman on her menstrual discharge. The option of not fasting is a permission offered to her. This is why the Prophet commanded the women who don t fast because of their menstrual discharge to fast subsequently. If the menstruation had been an obstacle to the fasting, the women wouldn t have been supposed to fast subsequently, just like she is not supposed to perform the prayer of these days after her menstruation is over. Theologians after forbidding the women on their menstrual discharge from fasting, command her to fast the same number of days subsequently. They never show any evidence or any supporting idea for forbidding the accomplishment of a worshipping action -ibadet- and the request of its subsequent performing. Although Allah in contrary to the other worshiping forms, has explained the fasting in details and has commanded: These are the limits by Allah, so do not approach them. Thus does Allah clarify His signs for mankind that they may protect themselves. (Al Baqarah/The Cow 2:187) Allah has clearly defined the limits of fasting and has not defined menstruation as an obstacle to fasting in the Qur an. Also, there is no narrative from our Prophet that He has considered menstruation as an obstacle to fasting. Therefore, judging the menstruation as an obstacle to fasting is not only to approach the limits, but also to transgress them. Nobody has such a right.

100 98 Kitap ve Hikmet المقالة العربية ا أم و. ل ا وا ن ز ن د أ إ و ا و ا ا ن أ ا س وا ء ا ن ا أدوات أ و ن و ا ا ى ا ي و ذ ه ذ ا ا ة ا ا وراء ا ا ا دي أن ف ا زوال و ءا. د ا ا. إن ن و أو ا ن. و و و ل أن ن ا ا أن ن إن ا ن و ء. أو ده و ا ا ء ا ا ع و رأي ا ع ب ا وا ا ة و أن ج أراء ا ء ا و دت آراؤ ا ر : ا ه وا ا ا د ا ا ول: ل إن ك ا ا ا د وأ ب ا ا أي ا ا ا ا أ م. و ذ م إ أن ا ء ا وإن ن رة. إ ن إ اث ا ر ا و ا ا وا ا ي ر جمال ا حمد نجم باحث في وقف السليمانية_ مركز ا بحاث الدين والفطرة

101 المقالة العربية الا صابة بالعين حقيقة ا م وهم 99 ا ا ول: ل ن ك ة ج ا ا ا ن و ا ا أ اض و ا ب إ ا ت ل ا ا و واح ر و ا : و ؤ ا : ا ن د ا و. ا ا وح ة و ل ا ا ر ة ا و و ا أ ن ا ر اد ل ة ن ر ة و ر ا ا ا وح ى ؤ ا ى د و أ و أ ا إ ء ا و ا د و ا ث ي ة ذ و ا ي ج ر و أ إ ن د ف ا ن و ي ا د ر ر ا إ و 1 اء. ا ا ا : ل إن ا ا ة ج وإ ا ة را و ا ( ) ا ت أ. وا ق ا ا ا أ ا رواح ة ا ول ا : و ل ا ود رج أن ا رواح ن دة ا ا دون ا. أ ب ا ل ا ول ا و م ة ا وح وا ا ن ا ق ا وا وح أ ب ا ل ا ا ا ول ل وا وا. ا ا : ا ا إن ن ن ن إ أو ار أو ا. ا ازي ه ا ا أي و إ ا (ا ء) ابن حجر فتح الباري باب رقية العين 264/16 إن ا ا م و أ ط ا أن ن ه ه ا ت ا أ ا ارة وا ودة وا وا ن ا و ن ى ا ن ا ي أن ا ح ل وا ي ا ض إذا ن ا رض ر ا ن ا و ن ار ن إ ذاك و ا ا ن ا ط أن ا ات ا دة وأ أن ا ن إذا ر ن ن ذ و ا ا ا ا ر ذ إ ا أ و ن أ ا ت ا إ ا رات ا ا ص ا أن ر ا ى ا س أن ن أ إ ا ان. أ ا ن ا ة ا ان وأ ا ا س ا أن ن ا س ن ان آ ط أن اه و أن ا ا أ وا رب ا ا م ت وا س 2 ا ه و. وا ن ا ا ف ا ا : وا د ا وا د ا و إ ن } ا ل 1_ ن} (ا ن إ و ا ر ا 51) ذ ا أن أ و ه ه 3 ا إ إ ه ذ ذ ا ي. و ا ا ا ب أ و 2_ ل } و ل و اد ا أ اب تفسير الرازي تفسير الا ية 67 من سورة يوسف. انظر تفسير الطبري تفسير الا ية 51 من سورة القلم 2 3 1

102 100 Kitap ve Hikmet و ء إ ن إ ا ا ا ب (67 ) { ن ا ا ذ أ ذ و و. ا ر ل ل ل ا ر ة أ 3_ 4 ا ) و (ا و ا ر ل ا ل ا ل و إ ذ ا و ا ة أ 5 ( _4 (ا ا ا س ا _5 ا ر ن ء و (ا 6 ا ا) ا أن ا ا ر أم 6_ و رأى ر و ل (ا ا ن 7 ا ة). أي ا و ا و أ م ا ا ا دا ا. ا ا ء : أ ل ا م أ ا ا ز ر ي ا و ه : ا ا و ا ا أ ا و ا د أ ن ي إ و و د ز ات ا ل. إ ذ ا ع ا د د أ إ ا ده و ز. و ق و ه أ ر و ا 8 ا ة البخاري باب الواشمة رقم الحديث 5488 مسلم باب الطب والمرض والرقى رقم الحديث 4057 مسلم الطب والمرض والرقى رقم الحديث 4058 صحيح البخاري باب رقية العين رقم الحديث 5298 شرح النووي علة مسلم رقم الحديث 327/ أ ا ل ا وي: أ و ب أ ن : ا أ ن م ا ا ا و ا م و ا ك ب ا ك ا د ة ا أ. ة و أ ا إ ا و ور و إ ا ن أ ا أ و ا د ة ا ا ى ا و أ. آ أ ن ا ر ا ا ز ات ا ل أ م ا ا و ا و إ ا ا أ ء. ا إ و و إ أ ا ث ا م ا 9 ا ات. ة ر رأ ا : ل ل: أ ه ا: ا ة أ ى رون ا رى وا رى. و ل: إذا رأ ا و ت 10. ج ارة ا ا : ل إن ا و وا د أ رأ و ا ا ا اردة ا ور ا ا وأدا ا ا أن ا و : ن ا ا ا د وأ و ا ا ق ا 11 س ا د ا ل ا س. ا : ا ا : أن أ ا ا ا س وا ا ي شرح النووي على مسلم رقم الحديث 327/ القرطبي: 226/9 المحكم والمحيط الا عظم مادة نفس

103 المقالة العربية الا صابة بالعين حقيقة ا م وهم 101 ا ى ا د ا أ وا ل ا ب د ت وا دات م و ى أن أ ا د ة ا و رض ا م ا ا ن وا وا ا إ ا و ا ا ا. و ا د ا ا ر ا : ا _1 ا ت ا ا ا ر ا ا د {وإن ا ف و ا ه د { ر وا ا و ل أن ا وا ة ا ات ا ر ل إ ون وا وا د أي ره وا د ا ون و ا } و إ ن د وا أ و ا ي ي ه ت و إ ذ ا. ك و إ أ ن ك و إ { (ا اء (74 و ا ا د { ر } و ا ا رف و ف ا و اد ن ة ا ة و م دون أن ن وا و ه دد ا ا ا ة ا." " د : أ ب ا أو ده أن ا ب وا ة أ أن م أن ا ا ر ن ه أب وا ا ل ا أو و ن أو ر و ءا و ا ا ل أ ب اب وأو ر م د ا ا و زع و ده أ وف و. ل ا ر: ا أ ا ا ن ا ا د ه إرا زوال 12. ا و ا ا اردة د أن ا ( (ا وا م ا ة و.و ن ا ا و ن ا ا و ن ا ف ا ى أ ل وا ون وا وا ذب وا وا ور ن وا أو د ا أن ن إذن ب. ا ن د وإ ا ا. ذ و ر ا ا د م ا _1 ا ا ا ا آن ء ا وا و رب أ اع ا ن ى ا ا ا ن و إ ر ا ا ن و أ ا آن ء ا ا ا ة ا وا د ا ل ا إ ن و } : و ا (36 و (ا اء { و ا اد أ و ن إ ا د ا ء ن و ا و ا ن إ ا ء ن و. ذ و ا ن ا ر و ا ن ن ن ا ن د إ ا وا اء وا اء ل ا ن رة ا إ اث ا ر د ا إ ن: إن أ وردت ا رة ه ا. ا ر ا ن إ ا أن أ وا د ا و إ ل ا س ه ا وب 12 لسان العرب مادة بغى

104 102 Kitap ve Hikmet ا ا إ ن ا أ إ إ ن ة آ ت و ك (36 ) ن } وا ل وا ا ت ا ا 13 ا أ ا وا ك ا ا أ ا ا ر إ ا د دم ور ا د ا ن ا ا أ. و ا ا س رك ن ا د ا و ا ا ر ا ا (ا ) وا ه ك ا ت و وب دا. 2_ إن ا ا ا ا أ دوام ا ا د و ا ا ن ا ا ر و ذة درة ت و ا وه وث ا ة ا و ا د وا ك ا ة أ ب ا ر ة ا و ا دا 13 و ا ز وز ا ة ا إ أ اث رة ا وج ا ا وا ار وراء روا ت أو و و ق ذ ر ا آن ا وا ا ا ا إ إ ل ا و م ا ا ه ا ء و ا ل دون أو ل. ا } و الخلافة من الخلف والخلف: ا ن يجيء شيء بعد شيء يقوم مقامه ويقال للثاني الخلف وللا ول السلف. وعملية الخلافة تتحقق ا ما بطريق طبيعي ا و عن طريق المصارعة. ومثال ذلك ا ذا مات الديك المسن يخلفه الديك الشاب. ولكن ا ذا ا راد الديك الشاب ا ن يخلف الديك المسن وهو على قيد الحياة فحيني ذ تحدث المصارعة على السلطة. ا ما يفوز الديك الشاب بقتل خصمه فيخلفه ا و ي غلب فيموت بدون تحقيق الهدف. هذه المصارعة. ومن المعلوم ا ن الدجاج لا تشترك في وهكذا يحدث في عالم الحيوانات الا خرى. وهي ا ي الخلافة نظام قد بدا مع بدء الخلق. وقد ا خبر االله تعالى عن هذا بقوله: «و ا ذ قا ل ر ب ك ل ل م لاي ك ة ا ي ن ال ا ر ض خ ل يف ة «(البقرة 30). / 2 ج اع ل ف ي ا ا رض إذا و ا ا ع ا دة ت ا و ع ادث ا ت. أ ء ا أ إ ء ا أن ن دون أن ا ن وا ون ا ة ا دة ا ة ا ا ن إ و إ ض ا وا ل ن ا. و { إذا {و : ل _3 {إذا { زا ة وإ و ا ا ذة أن ا ن ا اب : إذا. و ذ ا و ى. و ا ا ده. 14 إذا ا ن ا ر أن أ أ أ و و ا و ا و ا أ د ر و ل : أ ف ه أ ر ا م ا و ا إ ن ر ه د ل: أ و ق أ و ذ ت و ا ر ا ا و ا ن ا ج وا م و ا و ا و و ا 15 ا ر أ ل ( ق ذ أ و أن د ا ا د إ إذا ى ار ذ ر إ ا أو ا. أو ا اء اء ا أ ) ا : ر ا ي ا ل إ و ا و وز ذ إ ا وا ء) تفسير السمعاني على سورة الفلق سنن ابي داوود باب في الحسد رقم الحديث 4258

105 المقالة العربية الا صابة بالعين حقيقة ا م وهم 103 و : أ أ ا ل: أ إ ة و روا : ل ر : ا ل: أ ك ب و. و ا ك رك إذا ا ة د ا وا ة وإ ا ة ذ و و ي. وا ا ق ا وا ن وا و ى أن ا أ اض ا ب و اوى إ وأ ر أ "وأ ل: وا ة ا ا د ر ا د د ود ه ا ن ا ول ك ره ا إ ل و أن وم إ أ م ره ا و د ء ه ا ل ذا ب أ و ار إ ن و ا ر ا د ا ة. و ل: ول ا ا د ي و ا ا ا أ و ا ول و ا ن أ ن ا ر ون ا ا ن ل {ود أ ا ب دو إ را ا أ..} (ا ة 109).

106

107

108

Oruç Keffâreti. Bir Beşerî Teşrî Faaliyeti:

Oruç Keffâreti. Bir Beşerî Teşrî Faaliyeti: 18 Kitap ve Hikmet U USÛL Bir Beşerî Teşrî Faaliyeti: Oruç Keffâreti Dr. Fatih ORUM Fıkıh geleneğine göre biri Hanefî diğeri Şâfiî mezhebine mensup olduklarını düşünen iki arkadaş, bir Ramazan günü beraberce

Detaylı

الصيام برؤية واحدة اسم املؤلف حممد بن صالح العثيمني

الصيام برؤية واحدة اسم املؤلف حممد بن صالح العثيمني 1436 HİLALİN BİR YERDE GÖRÜLMESİYLE ORUCA BAŞLAMAK الصيام برؤية واحدة باللغة الرتكية Muhammed b. Salih el-useymîn اسم املؤلف حممد بن صالح العثيمني Çeviren Muhammed Şahin ترمجة حممد شاهني Gözden Geçiren

Detaylı

namazı kılmaları hususunda şöylesi bir yanlış ve tehlikeli bir uygulama vardır.

namazı kılmaları hususunda şöylesi bir yanlış ve tehlikeli bir uygulama vardır. Türkiye de Diyanet İşleri Başkanlığı nın belirlediği ve uyguladığı imsak vakti, oruca başlama ve sabah ezanın okunması ile Müslümanların sabah namazı kılmaları hususunda şöylesi bir yanlış ve tehlikeli

Detaylı

ŞABAN'IN 30. GECESİ HİLAL GÖRÜLMEDİĞİ ZAMAN (NE YAPILIR?)

ŞABAN'IN 30. GECESİ HİLAL GÖRÜLMEDİĞİ ZAMAN (NE YAPILIR?) 1436 ŞABAN'IN 30. GECESİ HİLAL GÖRÜLMEDİĞİ ZAMAN (NE YAPILIR?) إذا لم ير اهلالل يللة اثلالثني من شعبان باللغة الرتكية Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn اسم املؤلف عبد اهلل بن عبد الرمحن اجلربين Çeviren

Detaylı

ORUCA BAŞLAMADA ASTRONOMİK HESABA MI GÜVENİLMELİ YOKSA HİLALİ GÖRMEK Mİ GEREKİR? İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi

ORUCA BAŞLAMADA ASTRONOMİK HESABA MI GÜVENİLMELİ YOKSA HİLALİ GÖRMEK Mİ GEREKİR? İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi ORUCA BAŞLAMADA ASTRONOMİK HESABA MI GÜVENİLMELİ YOKSA HİLALİ GÖRMEK Mİ GEREKİR? ] ريك Turkish [ Türkçe İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 20-432

Detaylı

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2011-1432 الصيام برؤ ة واحدة» اللغة الرت ية «بن صالح

Detaylı

Terceme : Muhammed Şahin

Terceme : Muhammed Şahin Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğum gününde oruç tutmanın hükmü [ تريك Turkish ] Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2014-1436 حكم صيام يوم ميالد

Detaylı

Kar veya yağmur sebebiyle Cuma namazını terk etmenin hükmü. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme: Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Kar veya yağmur sebebiyle Cuma namazını terk etmenin hükmü. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme: Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin Kar veya yağmur sebebiyle Cuma namazını terk etmenin hükmü ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme: Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 202-433 ح م ترك المعة س ثللج أو ملطر» اللغة

Detaylı

فضل صالة الرتاويح اسم املؤلف حممد صالح املنجد

فضل صالة الرتاويح اسم املؤلف حممد صالح املنجد 1436 TERÂVİH NAMAZININ FAZÎLETİ فضل صالة الرتاويح باللغة الرتكية Muhammed Salih el-muneccid اسم املؤلف حممد صالح املنجد Çeviren Muhammed Şahin ترمجة حممد شاهني Gözden Geçiren Ali Rıza Şahin مراجعة يلع

Detaylı

Ö zürsüz oruç tutmayan kimseye kaza gerekir mi? Muhammed b. Salih el-useymîn

Ö zürsüz oruç tutmayan kimseye kaza gerekir mi? Muhammed b. Salih el-useymîn Ö zürsüz oruç tutmayan kimseye kaza gerekir mi? [ تريك Turkish ] Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2012-1433 هل ىلع تارك الصيام نو غري عذر قضاء «باللغة

Detaylı

İNSAN ALLAHIN HALİFESİ Mİ? (HALEF- SELEF OLAYI) Allah Teâlâ şöyle buyurur:

İNSAN ALLAHIN HALİFESİ Mİ? (HALEF- SELEF OLAYI) Allah Teâlâ şöyle buyurur: İNSAN ALLAHIN HALİFESİ Mİ? (HALEF- SELEF OLAYI) Allah Teâlâ şöyle buyurur: و ا ذ ق ال ر ب ك ل ل م لا ي ك ة ا ن ي ج اع ل ف ي ا لا ر ض خ ل يف ة ق ال وا ا ت ج ع ل ف يه ا م ن ي ف س د ف يه ا و ي س ف ك الد م

Detaylı

Cidde'de yaşayan ve hac için Mekke'den ihrama giren kimsenin hükmü. Muhammed Salih el-useymîn

Cidde'de yaşayan ve hac için Mekke'den ihrama giren kimsenin hükmü. Muhammed Salih el-useymîn Cidde'de yaşayan ve hac için Mekke'den ihrama giren kimsenin hükmü [ تريك Turkish ] Türkçe Muhammed Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2012-1433 حكم نو يعيش يف حدة أحرم للحج

Detaylı

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

şeyh Muhammed Salih el-muneccid ALLAH TEÂLÂ'NIN İSİMLERİ DOKSAN DOKUZ İLE SINIRLI DEĞİLDİR أسماء االله عاىل غ صورة ف سعة و سع ا س م ا ] ريك - Turkish [ Türkçe - şeyh Muhammed Salih el-muneccid الشيخ مد صالح املنجد Terceme: IslamQa koordinasyon:

Detaylı

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25 136. Ey iman edenler, Allah'a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkar ederse, uzak bir sapıklıkla

Detaylı

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları Kur ân-ı Kerim de Oruç Ey müminler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de sayılı günler içinde Oruç tutmanız farz kılındı. Umulur ki, bu sayede, takva mertebesine

Detaylı

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn RAMAZAN GECELERİNDE KILINAN NAMAZIN CEMAATLE EDÂSININ MEŞRULUĞU ] ريك Turkish [ Türkçe Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn Terceme: Muhammed Şahin Tetkik: Ali Rıza Şahin 2011-1432 وعية اجلماعة يف قيام رمضان»

Detaylı

Kur an da Namaz Vakitleri ve İmsak

Kur an da Namaz Vakitleri ve İmsak BAŞYAZI 3 ş BAŞYAZI Kur an da Namaz Vakitleri ve İmsak Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR Oruç, tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar, Allah rızası için yemeyi içmeyi ve cinsel ilişkiyi terk etmektir.

Detaylı

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته ] تر [ Türkçe Turkish Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2010-1431 1 ما حكم الصيام وحكمته» باللغة ال ية «عبد

Detaylı

İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi

İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi İmam Tirmizi nin Sıfatlar Hususundaki Mezhebi İmam Ebu İsa Muhammed İbni İsa Tirmizi (209H-274H) Cami'u Sünen Tirmizi www.almuwahhid.com 1 بسم هللا الرحمن الرحيم İmam Tirmizi de kendi dönemindeki hadis

Detaylı

Borçlunun sadaka vermesinin hükmü

Borçlunun sadaka vermesinin hükmü Borçlunun sadaka vermesinin hükmü ] رك Turkish [ Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn 3Terceme3T 3T: 3TMuhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2013-1434 ح م صدقة املدن» اللغة الرت ة «بن صالح العثم مد رمجة:

Detaylı

Yasin sûresini okuduktan sonra duâ etmek için toplanmanın hükmü. Abdulaziz b. Baz

Yasin sûresini okuduktan sonra duâ etmek için toplanmanın hükmü. Abdulaziz b. Baz Yasin sûresini okuduktan sonra duâ etmek için toplanmanın hükmü [ ثريك Turkish ] Türkçe Abdulaziz b. Baz Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2012-1433 االججهاع ىلع قراءة يس عدة مرات ثم ادلاعء

Detaylı

FARZ NAMAZLARIN VAKİTLERİ

FARZ NAMAZLARIN VAKİTLERİ ب[ FARZ NAMAZLARIN VAKİTLERİ [ Türkçe ] مواقيت الصلوات الخمس اللغة التركية [ Muhammed b.salih el-useymin محمد بن صالح العثيمين Terceme eden : Muhammed Şahin ترجمة: محمد بن مسلم شاهين Tetkik eden: Ümmü

Detaylı

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir. Hastalık ve Yolculukta: Eğer bir insan hasta ise ve yolcu ise onun için oruç tutmak Kur an-ı Kerim de yasaktır. Bazı insanlar ben hastayım ama oruç tutabilirim diyor veya yolcuyum ama tutabilirim diyor.

Detaylı

SELÂMIN ŞEKLİ. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

SELÂMIN ŞEKLİ. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin SELÂMIN ŞEKLİ ] تريك Turkish [ Türkçe Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 20-432 صفة لسلا لسلا» باللغة لرت ية «شد بن حسني لعبد لكريم ترمجة: حممد مسلم شاهني مر

Detaylı

Başörtüsünün üzerini mesh etmede aranan şartlar. Muhammed Salih el-muneccid

Başörtüsünün üzerini mesh etmede aranan şartlar. Muhammed Salih el-muneccid Başörtüsünün üzerini mesh etmede aranan şartlar ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme: Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 202-433 هل شتط ف ملسح ع خلمار للمرأة شرتط للمسح ىلع» اللغة

Detaylı

İNSANLARA İLİM ÖĞRETMENİN VE ONLARI İYİLİĞE DÂVET ETMENİN FAZÎLETİ. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

İNSANLARA İLİM ÖĞRETMENİN VE ONLARI İYİLİĞE DÂVET ETMENİN FAZÎLETİ. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin İNSANLARA İLİM ÖĞRETMENİN VE ONLARI İYİLİĞE DÂVET ETMENİN FAZÎLETİ ] تريك Turkish [ Türkçe Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 0-43 فضل تعليم جگا عوتهم ىل خلري»

Detaylı

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua DUANIN ÖNEMİ Dua, insanda doğuştan var olan bir duygudur. Bu sebeple bütün dinlerde dua mevcuttur. Üstün bir varlığa inanan her insan, hayatının herhangi bir anında dua ihtiyacını hisseder. Çünkü her insan,

Detaylı

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205) Zikir, hatırlayıp yâd etmek demektir. İbâdet olan zikir de Yüce Allah ı çok hatırlamaktan ibârettir. Kul, Rabbini diliyle, kalbiyle ve bedeniyle hatırlar ve zikreder. Diliyle Kur ân-ı Kerim okur, duâ eder,

Detaylı

Bid'at münasebetlerde verilen ödüllerin hükmü

Bid'at münasebetlerde verilen ödüllerin hükmü Bid'at münasebetlerde verilen ödüllerin hükmü [ تريك Turkish ] Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2014-1436 حكم جوائز املسابقات يف املناسبات ابلدعية «باللغة

Detaylı

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler 3. ÜNİTE: EN GÜZEL ÖRNEK HZ. MUHAMMED İN İBADETLERİ 3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler KAZANIMLARIMIZ O Bu ünitenin sonunda öğrenciler Hz. Muhammed'in: O 1. Öncelikle bir kul olarak davrandığını kavrar.

Detaylı

Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm

Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm 11 1 Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm Müslümanların, bilhassa idareci konumundakilerin

Detaylı

Arafat'ta vakfenin vakti

Arafat'ta vakfenin vakti Arafat'ta vakfenin vakti ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2011-1432 وقت الوقوف بعرفة» اللغة الرت ية «م صالح املنجد رمجة: مد مسلم شاه مراجعة:

Detaylı

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK Bakara Suresi 285-286 Ayetlerinin Tilaveti Ve Tecvid Tahvilleri Ünite 4 İlahiyat Lisans Tamamlama Programı KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK 1 Ünite 4 BAKARA SURESİ 285-286 AYETLERİ TİLAVET

Detaylı

Altı aylık iken anne karnından düşen ceninin cenaze namazını kılmanın hükmü

Altı aylık iken anne karnından düşen ceninin cenaze namazını kılmanın hükmü Altı aylık iken anne karnından düşen ceninin cenaze namazını kılmanın hükmü ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2013-1434 الصلاة ىلع السقط

Detaylı

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

şeyh Muhammed Salih el-muneccid Abdest Alırken Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin Allah Katındaki Makamı ile Dua Etmek لاعء أثناء الوضوء ب ا ه ليب ص االله عليه وسلم ] ريك - Turkish [ Türkçe - şeyh Muhammed Salih el-muneccid الشيخ

Detaylı

كيفية الصلاة والصوم ف بللاد ليت نهارها داي م أو للها داي م

كيفية الصلاة والصوم ف بللاد ليت نهارها داي م أو للها داي م Gece ve gündüzü sürekli olan ülkelerde namaz nasıl kılınmalı ve oruç nasıl tutulmalıdır? كيفية الصلاة والصوم ف بللاد ليت نهارها داي م أو للها داي م ] ريك - Turkish [ Türkçe - İlmi Araştırmalar, Fetva,

Detaylı

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ حكم الصلاة مع الجماعة ] باللغة التركية [ Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid ألفه الشيخ: محمد صالح المنجد Terceme edenler Muhammed Şahin ترجمه: محمد

Detaylı

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1 Öğretim İlke ve Yöntemleri 1 Dr. Öğr. Ü. M. İsmail BAĞDATLI mismailbagdatli@yahoo.com EĞİTİM Bireyin kendi iradesi ile belirli bir program dahilinde davranış kazandırma, davranış geliştirme, davranış değiştirme

Detaylı

Her elini uzatana (isteyene) zekât verilir mi?

Her elini uzatana (isteyene) zekât verilir mi? Her elini uzatana (isteyene) zekât verilir mi? ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2013-1434 هل لك من مد يده ستحق الز ة» اللغة الرت ية «بن

Detaylı

Kabirleri ziyaret etmenin, Fatiha sûresi okumanın ve kadınların kabirleri ziyaret etmelerinin hükmü

Kabirleri ziyaret etmenin, Fatiha sûresi okumanın ve kadınların kabirleri ziyaret etmelerinin hükmü Kabirleri ziyaret etmenin, Fatiha sûresi okumanın ve kadınların kabirleri ziyaret etmelerinin hükmü ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Detaylı

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu an hayatta ve yeryüzünde hazır mıdır? Abdulkerim el-hudayr

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu an hayatta ve yeryüzünde hazır mıdır? Abdulkerim el-hudayr Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu an hayatta ve yeryüzünde hazır mıdır? ] تريك Turkish [ Türkçe Abdulkerim el-hudayr Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 0-43 هل لرسو صىل الله عليه

Detaylı

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

şeyh Muhammed Salih el-muneccid Tevhidi Nasıl Gerçekleştirebilirim? Vaat edilmiş Olan Karşılık Nedir? كيف ح ق ق تلوحيد وا هو جلزاء لوعود ] ريك - Turkish [ Türkçe - şeyh Muhammed Salih el-muneccid الشيخ د صالح النجد Terceme: IslamQa koordinasyon:

Detaylı

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK Yâsîn Suresi 13-27 Ayetlerinin Tilaveti Ve Tecvid Tahvilleri Ünite 6 İlahiyat Lisans Tamamlama Programı KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK 1 Ünite 6 YÂSÎN SURESİ 13-27 AYETLERİ TİLAVET VE

Detaylı

Muhammed Salih el-muneccid

Muhammed Salih el-muneccid Sel ve yağmur sebebiyle öğle ve ikindi namazını gecenin sonuna ertelemenin hükmü ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme: Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 202-433 تا ر الظهر والعرص

Detaylı

KUTUPLARA YAKIN BÖLGELERDE ve KUTUPLARDA NAMAZ ve ORUÇ VAKİLERİ NASIL HESAPLANIR. YENİ GEOMETRİK VE MATAMATİK MODELLEME

KUTUPLARA YAKIN BÖLGELERDE ve KUTUPLARDA NAMAZ ve ORUÇ VAKİLERİ NASIL HESAPLANIR. YENİ GEOMETRİK VE MATAMATİK MODELLEME KUTUPLARA YAKIN BÖLGELERDE ve KUTUPLARDA NAMAZ ve ORUÇ VAKİLERİ NASIL HESAPLANIR. YENİ GEOMETRİK VE MATAMATİK MODELLEME (Din İşleri Yüksek Kurul Başkanlığı ve İslam ülkeleri takvim hesaplama Birimine )

Detaylı

ه: د ع ل ض ب او ت ن ل ه ب م ذ ت خ أ إن ا م م كي ف ت ر ك ت د ق ي فإ ن يت للا س ن و با ك ت

ه: د ع ل ض ب او ت ن ل ه ب م ذ ت خ أ إن ا م م كي ف ت ر ك ت د ق ي فإ ن يت للا س ن و با ك ت ف إ ن ي ق د ت ر ك ت ف يك م م ا إ ن أ خ ذ ت م ب ه ل ن ت ض ل وا ب ع د ه : ك ت اب الل و س ن تي "Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız O emanetler, Allah ın kitabı

Detaylı

İNSANLARIN RAMAZAN HİLÂLİNİ GÖRMELERİ GEREKİR Mİ?

İNSANLARIN RAMAZAN HİLÂLİNİ GÖRMELERİ GEREKİR Mİ? İNSANLARIN RAMAZAN HİLÂLİNİ GÖRMELERİ GEREKİR Mİ? هل جيب ترk هللا ] تريك Turkish [ Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ümmü Nebil 00-43 هل جيب ترk هللا» باللغة لرت ية

Detaylı

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir. İBADET 1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir. 2 İslam ın şartı kaçtır? İslam ın şartı beştir.

Detaylı

Terceme : Muhammed Şahin. Mevlid-i Nebevî'yi kutlamayı müstehap olarak görenlere reddiye. Muhammed Salih el-muneccid. Tetkik : Ali Rıza Şahin

Terceme : Muhammed Şahin. Mevlid-i Nebevî'yi kutlamayı müstehap olarak görenlere reddiye. Muhammed Salih el-muneccid. Tetkik : Ali Rıza Şahin Mevlid-i Nebevî'yi kutlamayı müstehap olarak görenlere reddiye [ تريك Turkish ] Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2014-1436 الرد ىلع من يرى أن االحتفال

Detaylı

Tuvâlet ihtiyacını giderirken önünü veya arkasını kıbleye dönmenin hükmü nedir?

Tuvâlet ihtiyacını giderirken önünü veya arkasını kıbleye dönmenin hükmü nedir? Tuvâlet ihtiyacını giderirken önünü veya arkasını kıbleye dönmenin hükmü nedir? ما حكم ستقبا لقبلة ستدبا ها حا قضا حلاجة ] تريك Turkish [ Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik

Detaylı

Havanın soğuk olması sebebiyle namazları birleştirmenin hükmü

Havanın soğuk olması sebebiyle namazları birleştirmenin hükmü Havanın soğuk olması sebebiyle namazları birleştirmenin hükmü [ تريك Turkish ] Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2014-1436 حكم مجع الصلوات بسبب الربد

Detaylı

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir?

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir? On5yirmi5.com Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir? Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir? Muharrem orucunun önemi nedir? Yayın Tarihi : 6 Kasım 2013 Çarşamba (oluşturma : 1/22/2017) Hayatın bütün

Detaylı

Kadir gecesi, her yıl belirli bir gece ile sâbit midir?

Kadir gecesi, her yıl belirli bir gece ile sâbit midir? Kadir gecesi, her yıl belirli bir gece ile sâbit midir? [ تريك Turkish ] Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 204-436 هل يللة القدر ثابتة يف يللة معينة من

Detaylı

لا حرج من قضاء رمضان ا صف ا اk من شعبان

لا حرج من قضاء رمضان ا صف ا اk من شعبان Ramazan ayından kalan kaza orucunu, Şaban ayının ikinci yarısında tutmakta bir sakınca yoktur لا حرج من قضاء رمضان ا صف ا اk من شعبان ] تر [ Türkçe Turkish Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed

Detaylı

Teravih Namazı - Gizli ilimler Sitesi

Teravih Namazı - Gizli ilimler Sitesi Niçin Teravih Namazı denilmiştir? Ramazan ayında yatsı namazından sonra kılınan namaz. "Teravih" kelimesi Arapça, "Terviha"nın çoğuludur ve "oturmak, istirahat etmek'" anlamına gelmektedir. Teravih namazı

Detaylı

KUTUPLARA YAKIN BÖLGELERDE ve KUTUPLARDA NAMAZ ve ORUÇ VAKİLERİ NASIL HESAPLANIR. YENİ GEOMETRİK VE MATAMATİK MODELLEME

KUTUPLARA YAKIN BÖLGELERDE ve KUTUPLARDA NAMAZ ve ORUÇ VAKİLERİ NASIL HESAPLANIR. YENİ GEOMETRİK VE MATAMATİK MODELLEME KUTUPLARA YAKIN BÖLGELERDE ve KUTUPLARDA NAMAZ ve ORUÇ VAKİLERİ NASIL HESAPLANIR. YENİ GEOMETRİK VE MATAMATİK MODELLEME (Din İşleri Yüksek Kurul Başkanlığı ve İslam ülkeleri takvim hesaplama Birimine )

Detaylı

Hâmile kadın için haccın hükmü

Hâmile kadın için haccın hükmü Hâmile kadın için haccın hükmü ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed Salih el-muneccid 0Terceme: 0TMuhammed Şahin Tetkik: Ali Rıza Şahin 20-432 جم حج احلامل» اللغة الرت ية «مد صالح املنجد رمجة: مدد مسلم شاه

Detaylı

şeyh Abdulaziz b. Abdullah b. Baz

şeyh Abdulaziz b. Abdullah b. Baz VUKU BULMADAN ÖNCE BÜYÜDEN KORUNMANIN ŞER'Î YOLLARI الوساي ل لرشعية ليت ت ى ق بها السر قبل وقوعه ] ريك - Turkish [ Türkçe - şeyh Abdulaziz b. Abdullah b. Baz الشيخ عبد العز ز بن عبد االله بن باز Terceme:

Detaylı

KUR AN HARFLERİNİN MAHREÇLERİ (ÇIKIŞ YERLERİ)

KUR AN HARFLERİNİN MAHREÇLERİ (ÇIKIŞ YERLERİ) KUR AN HARFLERİNİN MAHREÇLERİ (ÇIKIŞ YERLERİ) ب ت خ ح ج ث Dil ucu ile üst uçlarından ا ذ ر ز Boğazın ağza en yakın olan kısmından Dil ucu ile üst diplerinden Peltektir. Boğazın orta kısmından Dudaklar

Detaylı

Fıkıh Soruları Ramazan Bayramı Fitre ve zekâtlar bayram bittikten sonra da verilebilir mi?

Fıkıh Soruları Ramazan Bayramı Fitre ve zekâtlar bayram bittikten sonra da verilebilir mi? Fıkıh Soruları Ramazan Bayramı Fitre ve zekâtlar bayram bittikten sonra da verilebilir mi? Zekatın ödenmesinin zamanı, aslî ihtiyaçlar ve borçlar düşüldükten sonra, nisap miktarı, zekâta tabi ve üzerinden

Detaylı

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğum gününün müslümanlar için önemi

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğum gününün müslümanlar için önemi Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğum gününün müslümanlar için önemi [ تريك Turkish ] Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2014-1436 أهمية يوم مودل انليب

Detaylı

Namazlardan sonra yapılan duâ ve zikirleri, sünneti edâ ettikten sonraya ertelemenin hükmü

Namazlardan sonra yapılan duâ ve zikirleri, sünneti edâ ettikten sonraya ertelemenin hükmü Namazlardan sonra yapılan duâ ve zikirleri, sünneti edâ ettikten sonraya ertelemenin hükmü [ حريك Turkish ] Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 202-433 ن

Detaylı

İHLAS VE NİYET. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

İHLAS VE NİYET. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin İHLAS VE NİYET ] تريك Turkish [ Türkçe Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2011-1432 لا خلا جگية» باللغة لرت ية «شد بن حسني لعبد لكريم ترمجة: حممد مسلم شاهني

Detaylı

40 HADİS YARIŞMASI DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. SINIFI 5-6,7-8 1-) 9-10,11-12 SINIFI 5-6,7-8 2-) 9-10

40 HADİS YARIŞMASI DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. SINIFI 5-6,7-8 1-) 9-10,11-12 SINIFI 5-6,7-8 2-) 9-10 DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. 5-6, 1-), 5-6, 2-) 5-6 3-) 40 HADİS YARIŞMASI 5-6, 4-) 5-6, 5-) 5-6, 6-) 5-6, 7-) 5-6, 8-) 5-6, 9-) 5-6, 10-) 5-6, 11-) 5-6, 12-)

Detaylı

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? حكم تكر لعمر م يكو بينهما ] تريك Turkish [ Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza

Detaylı

ON EMİR الوصايا لعرش

ON EMİR الوصايا لعرش ON EMİR الوصايا لعرش ] ريك - Turkish [ Türkçe - şeyh Muhammed Salih el-muneccid الشيخ د صالح الجد Terceme: IslamQa koordinasyon: Sitesi Islamhouse رجة: وقع الا سلا سو ال وجواب تسيق: وقع IslamHouse.com

Detaylı

مk و يف تكون صلاة ا سافر وصومه

مk و يف تكون صلاة ا سافر وصومه Yolcunun namazı ve orucu ne zaman ve nasıl olur? مk و يف تكون صلاة ا سافر وصومه ] تر [ Türkçe Turkish Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 200-43 مk و يف تكون صلاة

Detaylı

Kabir azabı kıyâmet kopuncaya kadar devam eder mi?

Kabir azabı kıyâmet kopuncaya kadar devam eder mi? Kabir azabı kıyâmet kopuncaya kadar devam eder mi? ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 03-434 هل ستمر اب القرب إىل قيام الساعة» اللغة الرت

Detaylı

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1 REHBERLİK VE İLETİŞİM 1 Yrd. Doç Dr. M. İsmail Bağdatlı mismailbagdatli@yahoo.com HİDAYET Hidâyet kelimesi türevleriyle birlikte 316 âyet- i kerimede yer almaktadır. Arap dilinde "hedâ" kökünden gelir.

Detaylı

Peki, bu bayramın bizlere nasıl hediye edildiğini biliyor musunuz? Dilerseniz bu kıssayı hep birlikte hatırlayalım.

Peki, bu bayramın bizlere nasıl hediye edildiğini biliyor musunuz? Dilerseniz bu kıssayı hep birlikte hatırlayalım. Bayramınız Mübarek Olsun Görülür sevgi seli, kokar bahçenin gülü, Bayram günü gelince öpülür büyüklerin eli. Sevgili arkadaşlar kurban bayramı yaklaştı hepimizi tatlı bir heyecan sardı. Şimdiden bayramlıklarımız

Detaylı

EĞER NEBİ MUHAMMED, BENDEN YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEMİ İSTESE; YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEM, MUHAMMED'İ İNKAR EDERİM

EĞER NEBİ MUHAMMED, BENDEN YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEMİ İSTESE; YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEM, MUHAMMED'İ İNKAR EDERİM Suriye Müftüsü Ne Diyor? EĞER NEBİ MUHAMMED, BENDEN YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEMİ İSTESE; YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEM, MUHAMMED'İ İNKAR EDERİM Suriye Müftüsü / Ahmed Bedruddin

Detaylı

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86) 1) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86) 2) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: Müslüman ın Müslüman üzerindeki hakkı

Detaylı

Ayın bir aylık döngüsü Evreleri ve Hicri Takvim

Ayın bir aylık döngüsü Evreleri ve Hicri Takvim Ayın bir aylık döngüsü Evreleri ve Hicri Takvim Ocak-2019 Rufai ÇINAR JEOFİZİK MÜH ODA BŞK İlk hilalde ayın sağı son hilal de ayın solu aydınlıktır. Ay bir aylık döngüsünü 29,53058868 dünya gününde tamamlar.

Detaylı

Terceme : Muhammed Şahin

Terceme : Muhammed Şahin KAZA ORUCUNU MAZERETSİZ Z GECİKT KTİRMENİN HÜKMÜ ] تر Turkish [ Türkçe Abdulaziz b. Baz Abdullah b. Cibrîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 203-434 ح م تا خ قضاء رضان» بالغة الية «عبد العز%ز

Detaylı

Hor görme, aşağılama, hakir kabul etme günahını ilk işleyen şeytandır.

Hor görme, aşağılama, hakir kabul etme günahını ilk işleyen şeytandır. - MAHMUT TOPTAŞ Hor görme, aşağılama, hakir kabul etme günahını ilk işleyen şeytandır. Rabbim, Adem aleyhisselamı yaratıp meleklere secde etmesini emrettiğinde yalnız İblis/şeytan secde etmemiş ve gerekçesini

Detaylı

DİYANET İŞLERİ BAKANLIĞI AVRUPA TAKVİMLERİNDEKİ İMSAK VE YATSI VAKİTLERİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA

DİYANET İŞLERİ BAKANLIĞI AVRUPA TAKVİMLERİNDEKİ İMSAK VE YATSI VAKİTLERİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA DİYANET İŞLERİ BAKANLIĞI AVRUPA TAKVİMLERİNDEKİ İMSAK VE YATSI VAKİTLERİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA İslâm ın beş temel esasından biri olan namaz, günün belli zaman dilimleri içerisinde yerine getirilmesi gereken

Detaylı

İsimleri okumaya başlarken- و ب س ي د ن ا - eklenmesi ve sonunda ع ن ه ر ض ي okunması en doğrusu.

İsimleri okumaya başlarken- و ب س ي د ن ا - eklenmesi ve sonunda ع ن ه ر ض ي okunması en doğrusu. س ي د ن ا و ن ب ي ن ا م ح م د صلى تعالى عليه و سل م İsimleri okumaya başlarken- و ب س ي د ن ا - eklenmesi ve sonunda ع ن ه ر ض ي okunması en doğrusu. 1 ا ب ى ب ك ر ب ن الص د يق 30 ث اب ت ب ن ا ق ر م 2

Detaylı

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ حكمة ريم م ا ير ] تر [ Türkçe Turkish Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ümmü Nebil 2009-1430 1 حكمة ريم م ا ير» باللغة ال ية «مد صالح

Detaylı

حديث توسل آدم نليب وتفس : {وابتغوا يله الوسيلة} şeyh Muhammed Salih el-muneccid

حديث توسل آدم نليب وتفس : {وابتغوا يله الوسيلة} şeyh Muhammed Salih el-muneccid Âdem aleyhisselamın Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ile Tevessül Etmesi Hadisi ve «Sizi O na yaklaştıracak vesile arayın» Âyetinin Tefsiri حديث توسل آدم نليب وتفس : {وابتغوا يله الوسيلة} ] ريك

Detaylı

Adak Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Adak Hakkında Bilinmesi Gerekenler Adak Hakkında Bilinmesi Gerekenler Hamd, kuşkusuz sadece Allah Teâlâ ya mahsustur. Salat-u Selam, Allah ın habibi Muhammed Mustafa ve onun al ve ashabına olsun. Adak; Arapça ifadesiyle nezr sözünün tercümesidir.

Detaylı

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir. Hoş Geldin Ya Şehri Ramazan Recep ve Şaban ayını mübarek kılıp bizi ramazan ayına ulaştıran rabbimize hamd olsun. Bu yazımızda sizinle ramazan ayıyla ilgili terimlerin anlamını inceleyelim. Ramazan: Hicri

Detaylı

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir? Question Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir? Answer: Bazı özellikler değişik ve birçok şey ve bireylerde

Detaylı

MUSKA VE NAZARLIK TAKMANIN HÜKMÜ

MUSKA VE NAZARLIK TAKMANIN HÜKMÜ MUSKA VE NAZARLIK TAKMANIN HÜKMÜ م تعليق اتلماي م ] ريك Turkish [ Türkçe Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim 0Terceme0T 0T: 0TMuhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2011-142 م تعليق اتلماي م» اللغة الرت ية

Detaylı

ALİMLERİN TAKLİDİ YEREN SÖZLERİ KİMLERE HİTAP ETMEKTEDİR?

ALİMLERİN TAKLİDİ YEREN SÖZLERİ KİMLERE HİTAP ETMEKTEDİR? ALİMLERİN TAKLİDİ YEREN SÖZLERİ KİMLERE HİTAP ETMEKTEDİR? www.tavhid.org 1 ر ر ز ي ر ز ي ل Taklid; İbn Kudame el-hanbeli nin tarifiyle- bir kimsenin sözünü delilsiz olarak kabul etmek manasına gelmektedir.

Detaylı

Haydin Câmiye Pazartesi, 31 Ekim :26

Haydin Câmiye Pazartesi, 31 Ekim :26 Hz. Peygamber Efendimiz, Mekke den Medine ye hicret ettikten sonra ilk iş olarak, Mekke den Medine ye hicret eden muhâcirlerle Medine nin yerlisi olan Ensâr ı birbirine kardeş yaptı. Bu iki şehrin Müslümanlarını

Detaylı

İki secde arasında otururken ellerin durumu nasıl olmalıdır?

İki secde arasında otururken ellerin durumu nasıl olmalıdır? İki secde arasında otururken ellerin durumu nasıl olmalıdır? [ تريك Turkish ] Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2012-1433 صفة وضع ايلدين عود اجلل س بني

Detaylı

NAMAZ. 2 Namaz kimlere farzdır? Ergenlik çağına gelmiş, akıllı ve Müslüman olan herkese farzdır.

NAMAZ. 2 Namaz kimlere farzdır? Ergenlik çağına gelmiş, akıllı ve Müslüman olan herkese farzdır. NAMAZ 1 Namazın önemi ve faydaları nelerdir? 1. İslam ın şartlarından biridir. 2. Kulu, Allah a yaklaştırır. 3. Cemaatle kılınması, birlik ve beraberliği pekiştirir. 4. Sorumluluk bilincini geliştirir.

Detaylı

Toplu halde duâ etmenin hükmü

Toplu halde duâ etmenin hükmü Toplu halde duâ etmenin hükmü ح م لاعء لمايع ] إندوني [ Indonesia - Indonesian - Syaikh Muhammad Shalih Al-Munajid مد صالح املنجد Penterjemah: www.islamqa.info Pengaturan: www.islamhouse.com رمجة: موقع

Detaylı

Allah Teâlâ ya hamd eder, Hz. Muhammed (Sallalahu Aleyhi ve Sellem) e, âl ve ashabına selam ederiz.

Allah Teâlâ ya hamd eder, Hz. Muhammed (Sallalahu Aleyhi ve Sellem) e, âl ve ashabına selam ederiz. İstihare Hakkında Allah Teâlâ ya hamd eder, Hz. Muhammed (Sallalahu Aleyhi ve Sellem) e, âl ve ashabına selam ederiz. Âlimlerin ittifakıyla istihare yapmak sünnettir.[1] El-Buhârî nin rivayetine göre Cabir

Detaylı

Dînî yükümlülük bakımından orucun kısımları. Muhammed b. Salih el-useymîn

Dînî yükümlülük bakımından orucun kısımları. Muhammed b. Salih el-useymîn Dînî yükümlülük bakımından orucun kısımları [ ثريك Turkish ] Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2012-1433 أكسام احلكم اتللكييف للصيام «باللغة الرتكية»

Detaylı

KUREYŞ SÛRESİ Nuzul 21 / Mushaf 106

KUREYŞ SÛRESİ Nuzul 21 / Mushaf 106 KUREYŞ SÛRESİ Nuzul 21 / Mushaf 106 Surenin Adı: Kureyş sûresi, adını, Kur an da geçtiği tek yer olan ilk âyetinden alır. Kureyş kelimesi iki köke nispet edilir. Birincisi; köpek balığı anlamına gelen

Detaylı

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

şeyh Muhammed Salih el-muneccid MÜSLÜMAN KARDEŞLERİ VE ARKADAŞLARI SEVDİĞİNİ AÇIKÇA BEYAN ETMEK مصارحة الا خوان والا صحاب املحبة ] ريك - Turkish [ Türkçe - şeyh Muhammed Salih el-muneccid الشيخ مد صالح املنجد Terceme: IslamQa koordinasyon:

Detaylı

Ramazan'ın gündüzünde oruç tutmayanlara ve kâfirlere yemek satmanın hükmü

Ramazan'ın gündüzünde oruç tutmayanlara ve kâfirlere yemek satmanın hükmü Ramazan'ın gündüzünde oruç tutmayanlara ve kâfirlere yemek satmanın hükmü ] ريك Turkish [ Türkçe Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 20-432 ح م بيع لطعام للمفطرين

Detaylı

Muhammed Salih el-muneccid

Muhammed Salih el-muneccid Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bir nur mu yoksa bir insan mıydı? ] تريك Turkish [ Türkçe Muhammed Salih el-muneccid Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 0-43 هل اك جگيب صىل الله عليه

Detaylı

Şiddetli soğuk günlerde cünüplükten arınmak için teyemmüm almanın hükmü. Abdulaziz b. Abdullah b. Baz

Şiddetli soğuk günlerde cünüplükten arınmak için teyemmüm almanın hükmü. Abdulaziz b. Abdullah b. Baz Şiddetli soğuk günlerde cünüplükten arınmak için teyemmüm almanın hükmü ] ريك Turkish [ Türkçe Abdulaziz b. Abdullah b. Baz Terceme: Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 0-433 اتليمم من اجلنابة أيام

Detaylı

İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komitesi

İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komitesi Farz namazlardan sonra yapılan toplu zikirlerin (tesbihlerin) hükmü [ تريك Turkish ] Türkçe İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komitesi Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 2012-1433 اذلكر اجلهايع

Detaylı

Altın takmanın erkeklere haram kılınmasındaki hikmet nedir?

Altın takmanın erkeklere haram kılınmasındaki hikmet nedir? Altın takmanın erkeklere haram kılınmasındaki hikmet nedir? ما ا كمة ريم لبس ا هب الرجال ] تر [ Türkçe Turkish Muhammed b. Salih el-useymîn Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin 200-43 ما ا

Detaylı

BEP Plan Hazırla T.C Osmangazi Kaymakamlığı HAMİTLER TOKİ MTAL Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

BEP Plan Hazırla T.C Osmangazi Kaymakamlığı HAMİTLER TOKİ MTAL Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı BEP Plan Hazırla T.C Osmangazi Kaymakamlığı HAMİTLER TOKİ MTAL Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı Öğrenci : HİDAYET KENAR Eğitsel Performans Duanın Allah tan

Detaylı

Kur an ın, şerî meseleleri ders verirken aynı anda tevhid dersi vermesi hakkında izahta bulunabilir misiniz?

Kur an ın, şerî meseleleri ders verirken aynı anda tevhid dersi vermesi hakkında izahta bulunabilir misiniz? Sorularlarisale.com Kur an ın, şerî meseleleri ders verirken aynı anda tevhid dersi vermesi hakkında izahta bulunabilir misiniz? "Şeriat" denildiğinde, daha çok dinin ahkâm kısmı anlaşılır. Kur'an-ı Kerîm,

Detaylı

هل الا نبياء متساوون. şeyh Muhammed Salih el-muneccid

هل الا نبياء متساوون. şeyh Muhammed Salih el-muneccid Nebiler birbirine denk (aynı mertebede) midir? هل الا نبياء تساوون ] ريك - Turkish [ Türkçe - şeyh Muhammed Salih el-muneccid الشيخ د صالح النجد Terceme: IslamQa koordinasyon: Sitesi Islamhouse رجة: وقع

Detaylı