Muhterem Okurlar, Bizim Külliye

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Muhterem Okurlar, Bizim Külliye"

Transkript

1

2 Muhterem Okurlar, 12 Haziran seçimleri yeni oluşumların yolunu açacak gibi. Birlik ve dirliğimiz için, hısım akraba toplulukları için hakkımızdan hayırlısını diliyoruz. Temenniyle birlikte; perde arkasını okuyamadığımız olayların görünenleri üzerinde ciddi ciddi düşünmemiz gerektiğine de inanıyoruz Çünkü demokrasinin temel prensiplerini belirleyenler, vatandaşlık bilinciyle donanmış bireylerdir. Temsil kabiliyeti yüksek olanların seçilmesi de ancak ve ancak seçme yeterliliği kazanmışlarla mümkündür. Bu düşüncelerle dergimizin elinizdeki sayısını Politika ve Edebiyat İlişkisi ne ayırdık. İstedik ki Hayat, siyaset ve edebiyat ilişkileri üzerine bize düşeni kısmen de olsa anlatmaya çalışalım, edebiyata politika bulaştırmadan hatırlatmalarda bulunalım, edebiyat ve politikanın vazgeçilmez ortaklıklarını işaret edelim. Dergimizde bulunan denemeleri, makaleleri, şiirleri, hikâyeleri soruna ve çözüme birer işaret taşı olarak görebilirsiniz. 49. sayımızda buluşmak dileğiyle Allah a emanet olunuz. Bizim Külliye

3 NAZIM PAYAM Sanatçının dünya görüşünü temsil eden partinin iktidarda olması da bunu değiştirmez, bilakis kaygı artırıcıdır. Kendisini, arzu edilen kıvamı hissettirmeye, ihmal edilen hasletleri hatırlatmaya çoklarından daha fazla bu dönemde yetkin görür. Politikacı mı, sanatçı mı? Meşrutiyetten bu yana politik güce inandırılan halkımız sosyalleşmesinin giriş ve çıkışlarını politikayla belirliyor. Cumhuriyetin kuruluşundan beri ise partili taraftar genel başkanına bağlılığını hoca-tilmiz, ağamaraba mertebesinde yürütüyor, dersem pek de abartmış sayılmam. Politikacı bu durumu lehine değerlendirip geliştirmekte bir sakınca görmüyor çoğu zaman. Hatta sosyal uzuvların bütününü taraftarların gücü nispetinde kontrole çalışıyor. Buna sanat da dâhil. Politikacı ayrıca; kendi değerleri dışında değer ve eleştirileri olan sanatçıyı hep bir eksiğiyle tutuyor aklında. Ona göre, muhalif sanatçının arızalı hayalinde harmanlanmış gerçek, gerçeklikten yoksundur. Toplum için- 3

4 Korkar sanatçı günübirlik politika güdülerine, biçimsizliğe karışmaktan. Sanatçıya, değer kazandıran, biçimdir. Özgün biçim, sanatçıyı çok daha derinlerden alıp henüz adı konulmayan yüceliklere çıkaracak, büyük aksaklıkların, büyük sırrın düğümlerini çözdürecek güçtedir. de ayrıcalık isteyen böyleleri, palazlanmadan ötelenmeli. Hele bir de iktidarda ise sanatçıya dair olumsuz görüşlerini hiç durmaksızın halka da dayatıyor. Politikacı mı, sanatçı mı? dayatmasında, sanatçımızın unutulmaya mahkûm edilmesi kaçınılmaz. Politikacıdan yanadır tercihi halkımızın. Hırsın, tarafgirliğin ürettiği toplum münafıklarının yargısız infazına her an tanık olabilirsiniz. Esermiş, yazarmış, okumaymış; hak getire. Nazım Hikmet benzeri bir ideolojinin temsilcisi değilse, taraftar kitle için en iyisi sanatçının, politikadan uzak, bir köşede hülyalarının albenisiyle oyalanması! Ya Sanatçı? Sanatçının da, kendisini yol üstü taşı olarak görenlerden hoşnut olduğu söylenemez. Halkçılığın ucuz aktörü olarak biliyor politikacıyı. Değerlerin onlar tarafından istismar edildiğine, ilişkilerini çıkarlarla gürleştirdiğine inanıyor. Yine genelde sanatçının özelde şair ve yazarın bir başka inancı; politikacının buyrukçu ve sınırlayıcı konumundan oluşan yörüngesinde, taşıdığı yaptırımların insanlık adına da olsa kolay kolay elden çıkarılamayacağıdır. Ziya Paşa nın Terkib-i Bend inde Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz,/ Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde mısralarıyla işaret ettiği çarçabuk silinecek kötü politikacı ile lafazan sanatçının göstergeleridir aslında değinilenler. Bir zaman dilimine sığdırılamayan hizmetler ne yalnızca sanatçıya mahsustur ne de politikacıya. Ama şans, sanatçı ile politikacıdan yanadır. Hizmet etme fırsatı en fazla bu farklı kutuplarda konuşlananlara verilmiştir. Oysa iyi politikacı ile hakiki sanatçıyı farklı kutuplarda konuşlandıran birinin ötekinden daha fazla hakseverliği, erdemliliği, millet evladının sorumluluğunu üstlenmesinden çok, mizaçları, üslup ve öncelikleridir. Politika toplumsal ve bireysel sorunlara çözüm üretme sanatıdır. Politikacı sanatını yürütürken ülkesinin, vatandaşının hücreleri üzerinde ahenkle çalışır. Vatandaşlarının yaşama ölçünlerini yükseltir; ahlaklı, eğitimli, sağlıklı, güvenli yaşamasını sağlar. Bireyleri, kitleleri huzur notalarının vazgeçilmez tınısına çeker, geleceği hedefler. Elbette bütün bunları gerçekleştirmek için aktif katılımcılarını çoğaltır. Nasıl ki bir heykeltıraştan beste; müzisyenden hüsnühat; romancıdan biyolojik bir sonuç ve şairden Mimar Sinan ın tasarısını beklemiyorsak politikacıdan da yetisi dışında olanı bekleyemeyiz. Politikacının dikkatinden kaçan veya yetisi dışında oluşan boşluğu dolduracaklar varsa bunlar evvelemirde sanatçılardır. Yine iyi politikacı sanatı da sanatçıyı da en iyi anlayan ve değerlendirenler arasındadır. Sanatını önemsemeyen, herhangi bir partinin adresini göstermeye, küçük hesaplara, statü kavgalarına düşen sanatçı, politikacının ötelemesini, halkın dışlamasını belki hak edebilir. Ama hakiki sanatçı herhangi bir politik uğraşın öznesi olmaz, olamaz. O, odamızı aydınlatma yarışına katılmış bütün partilere aynı mesafede durur. Sanatçının dünya görüşünü temsil eden partinin iktidarda olması da bunu değiştirmez, bilakis kaygı artırıcıdır. Kendisini, arzu edilen 4

5 kıvamı hissettirmeye, ihmal edilen hasletleri hatırlatmaya çoklarından daha fazla bu dönemde yetkin görür. Sanatçı, olay ve olguları netleştirmede öncü olabileceği gibi, bir sonraki sezgilerin duyurucusudur da. Sanatçının bir özelliği de, ruh coğrafyasının gezgini olmasıdır; gezintisi esnasında gördüğünü, hissettiğini ve bireysel tercihini sanatının ilhamıyla fısıldar. Onun bireysel tercihi zamanla evrensel beğeniye dönüşebilir. Böylesi bir durumun gerçekleşmesinde bırakın kendi politikacısını, diğer toplumların nice politikacısından daha etkin ve kapsamlı olacaktır. Sanatçı, yalnızca iç sesten, çevreden ve estetinden sorumlu tutmaz kendisini; Schiller in vurguladığına; gerçeğinin biçimine de yoğunlaşır. Schiller, İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine Bir Dizi Mektuplar ında, iç, ne ölçüde yüce ve geniş olursa olsun, her zaman kafayı sınırlandırarak etkiler ama biçimden ancak gerçek estetik ve özgürlük beklenebilir. der. Korkar sanatçı günübirlik politika güdülerine, biçimsizliğe karışmaktan. Sanatçıya, değer kazandıran, biçimdir. Özgün biçim, sanatçıyı çok daha derinlerden alıp henüz adı konulmayan yüceliklere çıkaracak, büyük aksaklıkların, büyük sırrın düğümlerini çözdürecek güçtedir. Politikacının sorumluluk alanı ise kendisini bir başına özgün biçim oluşturmaya bırakmaz. Göz ardı edemeyeceği toplumsal öngörüler, kurallar vardır. Geniş halk kitlesiyle işler işleyeceğini. O, öze doğru şimdinin yüzüyle hareket eder. Biçim, vaat edilenin gerçekleşmesinde saklıdır. Vaat edilenin gerçekleşmesi yolunda düzenler biçimini. Gerektiğinde alımlı güzelleri bir gereç olarak kullanıp kitleyi amaca uygun yönlendirir. Kendisine halk nezdinde güven artıracak düşman devşirmek, devşirdiklerini lokomotifin ocağında enerjiye dönüştürmek de onun her an değişebilir biçimine dâhildir. Politikacının bir aracı da baskıdır. Sartre, Yazarın Sorumluluğu denemesinde yazarla politikacıyı karşılaştırırken, politikacı özgürlüğü amaç edinmiş olsa da onun yönteminde zor dan başka yolun olmadığını söyler. Yazarsa tersine, öyle bir ortamdadır ki, orada politikacı gibi, özgürlüğü, insan haklarının gerçekleştirilmesini istemekle birlikte, zor kullanmak zorunda değildir. Buna yanaşamaz da. Her şeye rağmen politikacının yeri belli O, meclis adamı. Peki, parlamenter sistem içerisinde sanatçı nerede durmalı? Mekân, mevki ve sorgulama değişikliğine binaen meclis eşiğinden içeri girebilen Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yahya Kemal, Memduh Şevket Esendal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Arif Nihat Asya, Arif Sağ, Erdem Beyazıt, Yılmaz Karakoyunlu, Mehmet Atilla Maraş gibi sanatçılar milletvekili sınavına girdiler. Başarılı oldukları söylenemez. Sanatçılarımızın milletvekilliği döneminde ilk yitirdiği iddialarıydı. Çoklarının hayalleri, hayreti pörsüdü; mecliste tereddütlerin adamı olmaktan öteye geçemediler. Çünkü politikada yaratılışa sinmiş eda ve üslup farklı. Cumhuriyet, insanı ve insanı kuşatan her ne ise onu eşeleyerek özüyle yüzleşmek isteyen sanatçıdan çelişmez. Politikacısıyla da. Çeliştiği; politikacısını, ağasını, paşasını, cemaatini, şaşmaz-şaşırmaz bilen tabanla, vatandaşlık iradesi gelişmemiş, üstünde tepişmeye müsaade eden tabanla ikizleşendir. Bu, sanatçı da olabilir. Öyleyse dolaysız soralım: Özelliklerinden ve önceliklerinden taviz vermeyen sanatçı ile politikacıdan, bu iki farklı nitelikten, bir koro nasıl çıkarabiliriz? Sanırım çözüm Tarık Buğra nın, edebiyat ve sanat adamı politika yapmamalı, ama politikacılar sanatçıların ürünlerinden politika üretmeli, temennisinde. Buğra nın temenniden olacak ki tarihe her kulak verişimde sanatkârları ile yürüyen büyük devlet adamlarının ayak seslerini duyuyorum. 5

6 REHA ÇAMUROĞLU ile politika ve edebiyat üzerine Her alanda büyük bir durgunluk var gibi geliyor bana. Bir felsefe akımı ortaya çıkmayalı ne kadar zaman olmuştur? Böyle baktığımda edebiyatın ve özelde Türk edebiyatının yine de çok dirençli çıktığını düşünüyorum. Bence hâlâ politika üzerinde bir etkisi var ve hâlâ hiç olmazsa istikamet alınabilir bir yerde duruyor. TANER NAMLI Tarihçi-yazar ve milletvekili Reha Çamuroğlu, 20 Ağustos 1958 de İstanbul da doğdu da Boğaziçi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. Büyük Larousse ve Ana Britannica ansiklopedilerinde tarih yazarlığı ve redaktörlük, Kara, Efendisiz, Cem ve Nefes dergilerinin ise yazı işleri müdürlüklerini yaptı. Almanya da bir dizi üniversitede konuk olarak ders ve konferanslar verdi. TYB tarafından 2001 Yılı En İyi Romanı Ödülü ne layık görüldü. Aynı yıl Hacı Bektaş Barış ve Dostluk Ödülü nü aldı de Açık Radyo da Ziggurat adlı programı hazırlayıp sundu. Öğrencilik yıllarında özellikle Osmanlı İmparatorluğu nda merkez-periferi ilişkileri yle, bu ilişkilerin ve özellikle de merkez-periferi arasındaki gerilimin ekonomik, sosyal, politik yönleri, dayandığı zihinsel yapı farklılıkları ve bunları yeniden üretişi ilgilendiği başlıca konulardı. Bu ilgi, Çamuroğlu nu zihniyet tarihi ve özel olarak da İslam heterodoksisi üzerinde yoğunlaşmaya yöneltti. Yazılarında Erhan Çam, Osman Konur, Melih Tezgör, Ali Kürek, Kemal Demir, Suat Alaca imzalarını da kullanmıştır. Eserlerinden bazıları; Son Yeniçeri, İsmail, Değişen Koşullarda Alevilik, Sabah Rüzgarı /Enelhak Demişti Nesimi, Dönüyordu / Bektaşilikte Zaman Kavramı, Yeniçerilerin Baktaşiliği ve Vaka-i Şerriye, İkiilebir, Kalem Efendisi, Tarih, Heterodoksi ve Bektaşiler ve Bir Anlık Gecikme dir. 22 Temmuz 2007 seçiminde İstanbul Milletvekili olarak Meclise girmiştir. Türkiye de, Cumhuriyet dönemi politik söylemi, edebiyattan ne kadar yararlanabildi? Genç Cumhuriyet olağanüstü karmaşık koşullarda kuruldu. Tanzimat tan beri getirdiğimiz yukarıdan aşağıya modernleşme paradigmasını devralmış, bu nedenle de milletin tüm potansiyellerini ve tevarüs ettiği birikimi harekete geçirememişti. Edebiyata ilişkin tutum ise belki de bu felç hâlinin en belirgin ortaya çıktığı alanı oluşturmaktadır. Türkçenin Arap alfabesine çok uygun bir dil olmadığı hemen tüm dilbilimcilerce kabul edilmesine karşın, Harf Devrimi nde ve Öztürkçeleştirme de varılan ifrat, Cumhuriyetin hemen hemen tüm kuşaklarını edebiyatımıza yabancı hâle getirivermiştir. Bunun ne kadar feci bir durum olduğunu dahi ancak yakın zamanlarda kavramaya başladık. Dolayısıyla Cumhuriyetimizin politik söylemi maalesef bu büyük potansiyeli hakkıyla değerlendirememiş ve yabancı bir dil üzerine oturmaya çabalamıştır. 6

7 Osmanlıda siyaset, edebiyata ne derecede nüfuz etmişti? Osmanlıda siyaset ile edebiyatın doğrudan canlı ilişkileri vardır. Birincisi, halk edebiyatında destan geleneğinde bunu çok açık şekilleriyle görmek mümkündür. Bir savaştaki galibiyet ya da mağlubiyet hemen destanlarda görünür. Kıtlık, bu kıtlığa yönetimin ilgisizliği ve hemen her türlü muhalefeti bu destanlarda görmek mümkündür. Destanlar genellikle zannedildiği gibi Osmanlı kırlarına mahsus da değildir. Büyük şehirlerde bu destanlar ya elle ya da daha sonraları matbaa ile çoğaltılıp satılır, kısa sürede büyük yaygınlığa ulaşırlardı. Sarayın yüksek edebiyata etkisi daha çok bahşişler, armağanlar, terfiler olarak ortaya çıkardı. Yine de yüksek edebiyatı sarayın ve bahşiş kesesindeki altının sesinden ibaret saymak büyük bir yanılgı olacaktır. Bu edebiyat, muhalefetini yahut eleştirilerini özellikle geniş sembolik söyleme biçimlerimizin arkasına gizlemiş ve sadece erbabına sunmuştur. Dolayısıyla bu edebiyatımıza şifrelerini çözmeden yaklaşmak beyhude bir anlama çabası olur. Bektaşi geleneğinin ve İslam heterodoksisinin politik tarafları hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bu sorunuz çok geniş tartışma ve anlatıları beraberinde getirecek bir sorudur. Çok kısaca söylemek gerekirse Alevi gelenek, siyasi iktidarın hak sahibinde olması gerektiğini ileri sürerken Sünni gelenek cemaatin rızasını alanda olması gerektiğine inanır. Bu temel farklılığın pek çok pratik sonucu ortaya çıkar tarih içerisinde. Alevi siyaset anlayışı mesela cemaatin yanılmaz olduğuna inanmaz ve oybirliği hakikat bağlamında bir garanti meydana getirmez Alevi için. Oysa mesela Sünnilikte ümmet yanlışta ittifak etmez. Sonuçta heteredoks İslam her durumda daha muhalif ve daha akışkan bir siyasi tavır içinde olacaktır. Günümüz Türk edebiyatının, özelde Türk romanının politik bir işlevi olduğunu düşünüyor musunuz? Edebiyatımız, romanımız; toplumu yönlendirebilme, dünyaya karşı sosyal bir duruş sergileyebilme gücünü aşılayabiliyor mu, yaşatabiliyor mu? Bakın, aslında yeni iletişim dünyasıyla birlikte, özellikle internet medyasından sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını kestirmek zor değil. Ben belki de burada çok karamsar olanların sınıfındayım. Her şey uçucu artık her şey twit. Senelerdir doğru dürüst bir besteye rastladığımı düşünmüyorum. Her alanda büyük bir durgunluk var gibi geliyor bana. Bir felsefe akımı ortaya çıkmayalı ne kadar zaman olmuştur? Böyle baktığımda edebiyatın ve özelde Türk edebiyatının yine de çok dirençli çıktığını düşünüyorum. Bence hâlâ politika üzerinde bir etkisi var ve hâlâ hiç olmazsa istikamet alınabilir bir yerde duruyor. Politikacı, tarihçi ve romancı kimliklerinize dayanarak sormak istiyorum. Eserleriniz, Alevi kimliğinin tarihi ve politik arka planını ortaya koyuyor. Bunları anlatırken tarihsel gerçeklikleri anlatma düşüncesinin yanında ne tür toplumsal mesajlar verme amacı güdüyorsunuz? Her şeyden önce şunu görmemiz gerekiyor; yetmiş küsur milyon insanı bütün çeşitlilikleriyle kavga dövüş olmaksızın bir arada barış içinde yaşatmak muazzam bir zor iştir. Hiçbir şey kulak ve gözlerimizi, zihin ve gönüllerimizi birbirimize kapatmaktan daha kötü olamaz. Dolayısıyla birbirimizi dinleyebilmeli, birbirimizi okuyabilmeliyiz. Okutmak yazarın işidir büyük ölçüde. Fikirleriniz harika olabilir ama kendinizi okutamazsanız çok da anlamlı bir işlevi olmayabilir. Yani hünerinizi de göstermek zorundasınız. Alevilerin Sünnilere, Sünnilerin Alevilere kör ve sağır olmamasına çalışıyorum diyebilirim. Bu her kümeleşme için geçerli değil mi aslında? Güdümlü bir şekilde kaleme alınanlar ve siyasi eğilimlerle yazılanlar, edebiyat ve politika bir- 7

8 likteliğini zedeler mi yahut zenginleştirir mi? Biraz önce bahsettiğimiz hünerle yakından ilgili bu durum. Öyle bir yazar vardır ki güdümlüdür ama o denli hünerbaz dır ki bunu anlayamazsınız. Yani burada her şeyden önce edebiyatın kalitesi çok önemlidir. Ama okurun sorumluluğunu unutmamak lazım. Bazen bir okurum geliyor ve mesela Yeniçerileri sizin kitabınızdan öğrenebilir miyim? diye sorabiliyor. Bu soruya verebileceğim çok nazik bir cevap maalesef yok. Son Yeniçeri çıktığında ben o konuda dünyada ne yazılmış ise hepsini okumuştum ve yine de öğrendim diyemiyordum. Okur, dünyanın bir Harry Potter dünyası olmadığını kavramak durumunda. Türkiye de tarih yazımı, politik tutumların etkisinde midir? Dünyanın her yerinde tarih yazımı politikanın etki alanı içindedir ve politikanın en dikkat ettiği alanlar arasında gelir. Bu kaçınılmazdır. Bizde de böyledir. İyi tarihçi önerdiği tarih anlatısına en çok tarihçiyi ikna eden tarihçidir. Mutlak doğru tarih diye bir şey olmamıştır ve olmayacaktır. Allah bizlere akıl ve fark etme kabiliyeti vermiştir, bunu kullanacağız. Avrupa daki politika-edebiyat ilişkisi sizce günümüzde nasıl ilerliyor? Politika dünyanın her yerinde kabalaşıyor, hoyratlaşıyor bunu gelecek için son derece sakıncalı görüyorum. Sarkozy özel uçağına jakuzi yaptırabiliyor. Böyle bir görgüsüzlüğü Fransızların çoğunluğunun ulusal kahraman olarak kabul ettiği Charles de Gaulle yapsaydı adamcağızı tefe koyar çalarlardı. Merkel açıkça ırkçı söylemler içine girebiliyor, Berlusconi hakkında yorum yapmaya dahi gerek yok. Böyle bir politika edebiyata gölge etmez ise daha hayırlı bir iş yapmış olur. Ama bu politika da böyle gitmez, benim kuşağım görür mü bilmiyorum, fakat bizden sonrakiler dünyada ciddi rejim tartışmaları görecekler. Batılı yazarların oryantalist bakış açısını, hatta kimi Türk yazarlarının da bu çizgide oryantalist tutumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Oryantalizm artık eski gücünde değil ve bundan sonra da olamayacak. Ne doğu eski doğu ve ne de Müslümanlar eski Müslüman. Rakibin elenselerini tanıdılar ve tanıyana kadar da akıllarından bir daha hiç çıkmamasını sağlayacak acı bedeller ödediler. Kısacası amiyane söyler isek yemezler. Son olarak romancı Reha Çamuroğlu ile politikacı Reha Çamuroğlu arasında ne tür farklılıklar görüyorsunuz? Romancı Reha Çamuroğlu nun sırtında yumurta küfesi yoktu. Söyledikleri sadece kendisini bağlardı. Yani çok ama çok daha özgürdü. Politika öyle mi ya? Bütün Bizim Külliye dergisi okurlarını kalpten selamlıyor, saygın çabanız önünde saygıyla eğiliyorum. 8

9 NAZIM HİKMET POLAT ile edebiyat ve siyaset üzerine Politika, hayatın her alanında vardır ve yönlendiricidir. Sonra dönüp edebiyattan etkilenen politikayı konuşabiliriz. Ama orkestra şefi politikadır. Politik güçler (dünya ölçeğinde hâkim güçlerden bahsediyorum) toplum mühendisliğinde sanatı, bir ikna aracı olarak kullanmaktadırlar. KEMAL BATMAZ Prof. Dr. Nâzım Hikmet POLAT 1955 (Oltu-Erzurum). İlkokulu Bahçecik köyünde (1968), ortaokulu Oltu da (1971), Öğretmen Okulunu Tokat ve Bolu da okudu (1975). Yüksek tahsilini Atatürk Üniversitesi. Edebiyat Fakültesinde yaptı (1979). Atatürk Ü.(1978), Yüzüncü Yıl Ü.(1981). Cumhuriyet Ü.(1985), Niğde Ü. (2001) ve Doğu Akdeniz Üniversitesinde ( , Magusa KKTC) çalıştı, dan beri Gazi Ü. Öğretim Üyesidir. Yenileşme Devri Türk Edebiyatı Anabilim Dalı öğretim Üyesi olarak, Tanzimat sonrası kültür hayatımızın süreli yayınlarda saklı bulunduğu inancıyla, çalışmalarını bu alanda yoğunlaştırdı. Ayrıca, Türklük Bilimi Araştırmaları adlı uluslararası bilimsel bir dergi çıkarmaktadır. Yayımlanmış on bir eseri bulunmaktadır. Edebiyat-siyaset ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz? Bir edebî eser siyasi meselelerle alâkadar olmalı mı yoksa uzak mı durmalıdır? Gustave Lanson dan beri, edebiyat tarihine medeniyet tarihinin tamamını gösteren bir ayna nazarıyla bakma eğilimi yaygınlaşmıştır. Bugün, bütün itirazlara rağmen ciddi edebiyat tarihleri az çok aynı hat üzerinde yürümektedir. Demek ki edebî esere ve edebî faaliyete yaşanmışlardan ve yaşanabilmesi tasavvur edilebilen her şey konu olabiliyor. Esasen edebiyatta konu ve temanın eseri edebî kılmada hiçbir rolü yoktur, olamaz! Çünkü her konu ve tema herkes için ortadadır. Ediplik onu kurgulayabilmekte ve dilin edebiyata tanıdığı sınırda kullanabilmektedir. Edebiyat her konu ve tema etrafında olabilecekse siyaset neden bunlardan biri olmasın? Edebiyatın her şeyden bahsetmesi mümkün ise siyaseti edebiyat için yegâne örnek alanı diye düşünmek neyin nesi? Azade ruh, kanat çırpacağı semayı kendisi bulur. Ayağı daha önce kendisine öğretilenlerin kazığına bağlı duranlar, hamakatlarıyla edibe gölge etmesinler, başka ihsan istemez!.. Edebiyat yarin dudağından getirilmiş bir katre alev le de ilgili olabilir, bir ihtilâl cemiyetinin faaliyetleri üzerine de. Küçük mevzulardan büyük eserler doğabilir, büyük mevzular bir nefeslik yaşama azminden mahrum laf yığınına dönüşebilir. 9

10 Güç açısından bir değerlendirme yaparsak toplumu etkileyen sanatçı mı yoksa politikacı mıdır? Niçin? Eski devirler için politika geniş halk kitlelerinin epeyce uzaktan seyrettiği arenadır. Fakat günümüz toplumlarında geniş halk kitleleri eskisi kadar güçsüz değildir. Bundan dolayı günümüzde hâkim siyasi güçler yapacakları hamleler için önce halkı hazırlamaya özen göstermekte ve bunu da bütün kitle iletişim araçlarıyla (hiçbirini ötekine feda etmeden) kullanmaktadırlar. Sözünü ettiğimiz araçlar, bir yığın malzeme yanında edebiyatı da akla gelebilecek her türlü sanat dalını da bir manivela olarak kullanmaktadırlar. Sanatın gücü politikanın gücünden az olsaydı, hâkim güçler bunu kullanmak yerine yalnızca doğrudan politik malzemeye yatırım yaparlardı. Aktif olan öncelikle politikadır. Politikacının önce hikâyeden etkilenerek bir siyasi tutum belirlediğini safdil olanlara söyleyebilirsiniz. Yumurta-tavuk meselesi anlatmıyorum. Politika, hayatın her alanında vardır ve yönlendiricidir. Sonra dönüp edebiyattan etkilenen politikayı konuşabiliriz. Ama orkestra şefi politikadır. Politik güçler (dünya ölçeğinde hâkim güçlerden bahsediyorum) toplum mühendisliğinde sanatı, bir ikna aracı olarak kullanmaktadırlar. Türkiye de bu böyle midir? Türkiye atmosferin dışında değil ki!... Hatta gücün tam olarak Batıya geçtiği 19. yüzyılın başından beri bu operasyon devam etmektedir. Günümüzde hızlanarak devam eden bir değiştirme ve dönüştürme programı vardır. Bu programın bir parçası, dönüştürülmeye çalışılan toplumların lehinedir. Ama bu başka bir mesele. Biz yine edebiyatın yerini sorgulamaya devam edelim. Son on yıldır devam eden ve geniş kitlelere sanatla pompalananları göremeyeceklere sözüm yok! Sözümüz cılız kalır çünkü. Son on yıldır Türk kamuoyuna bir millî suçluluk psikolojisi zerk ediliyor. Hem de damardan Romancınız kalkıp tarihimizle yüzleşmek adına kestik, öldürdük, yok ettik, inkâr ettik sakızını çiğniyor. Sinemacınız bunu filme çekiyor. Televizyoncunuz habbeden kubbe çıkarmada daha üstat! Bir yabancı gözüyle şu hâle bakacak olsanız bu memlekette Türk de var demek için tereddüde düşersiniz. Belki de şudur diyeceğiniz: Barbar Türkler ya yok etmişler ya yok saymışlar. Şimdi soru sırası bende. Sorarım size, bu bir toplum mühendisliği değil midir? Edebiyat bu ilişkide yönlendirilen bir etkili araç değil mi? Bunun zıddını söyleyenler, aslında mevcudu tespit yerine gönüllerinden geçeni söylemiş olurlar. Diyebilirler ki politik etki geçici, sanatın (özellikle edebiyatın) etkisi kalcıdır. Fakat her devirde, yönlendirici güç, kendi işine gelen karşı iddianın yanında hormonlanmış besleme edipler bulabilir. Edebiyatın kurgu işi olması, hâkim politik güçlerin işini kolaylaştırıyor. Mademki kurgusal dünya, ben de böyle kurguladım diyip kestirmeden gitme kurnazlığı kimde yok ki? Peki, bu vicdan işi mi? Vicdandan değil edebiyattan bahsediyoruz. Politika He-Man dir. Bağırıyor: Güç bende!... Öyleyse politik güç sahipleri, yani uluslararası hâkim güçler yaparlar istediklerini!.. Sadece seyirci olursanız, üstelik bir de safdil seyirci olursak yaparlar. Ama dünyada sadece toplumlar değil bütün mahlûkat bir rekabet içindedir. Kendi ahlâki ve vicdani ölçülerinizle ters düşmemek kaydıyla aynı malzemeyi, manivelayı siz de kullanırsınız. Edebiyat bunun neresinde kalır? En kötü mevzudan da en iyi edebî eserler çıkarılabilir. Cinayetin kötülüğünü her vicdan söyler. Ama cinayet i bir olay olarak şaheser yapmak da mümkündür. Hâkim politik güçlerin değirmenine su taşıyalım demiyorum. Ama mevcut durumu soruyorsunuz, ben de görebildiğimi söylüyorum. Bu tür toplumsal dönüştürme projelerinde en çok hangi edebî tür kullanılmaktadır? Bu zaman zaman değişkenlik gösteren bir durumdur. Bir zamanlar şiir yani manzum sözün kuvvet ve kudreti diğerlerinden fazla idi. II. Meşrutiyet yıllarında Devr-i sabık edebiyatının gözde türü tiyatrodur. Ama bugünü sorarsanız hiç tereddütsüz roman derim Türkiye sinde 570 roman yayımlandı. Yani gün başına bir buçuk romandan fazla! Niçin roman? Çünkü roman, tek kelimeyle söylemek gerekirse hayattır. Onda her şey vardır. Şiirde her şey olmaz, çünkü sırıtır. Ayrıca kitle iletişim araçları için -biraz önce temas ettiğimiz üzere- roman artık endüstriyel bir meta malzemesidir. Çeşitlendirildikçe reklam gücü ve pazar payı çoğalan bir meta! 10

11 Hayat, siyaset ve edebiyat ilişkileri VEFA TAŞDELEN Her yazarın kendi zamanı ile görülecek hesabı vardır; kendi zamanından alacakları ve ona verecekleri vardır. Yazarken bu hesabın görülmesine yönelir bir bakıma. Bu da onları ister istemez kendi zamanlarının otoritesi ile karşı karşıya getirir. Giriş Siyaset, kuramsal kökleri, temelleri ve damarları olan pratik bir edimdir; pratik bir edim olduğu gibi kendisinin dışındaki tüm pratik edimleri, yapıp etmeleri de doğrudan etkileyen, yönlendiren temel aygıt durumundadır. Onun alanı, insani-tarihsel varoluş alanıdır, yaşama alanıdır. Yaşanmışlık edebiyatın toprağıdır, besin alanıdır. Zira soyut bir çalışma değil, her zaman varoluşun sıcak ocağında pişen, oradan türeyen bir çalışmadır o. Soyut ve kavramsal değil, tüm varlığını somut varoluş durumlarına olan bağlılığında bulan bir sanattır. Bununla birlikte her edebiyat eseri yine de zayıf ya da güçlü bir düşünce dokusunu kendi özünde gizler. Ne kadar ustaca gizlerse o kadar canlı bir görünüm kazanır. Yaşanmışlık, bir yönüyle tarihe, bir yönüyle edebiyata hayat verir. Bu tarihsel yapı, bilimsel bir tarz ortaya koymadan önce sanatsal bir tarz ortaya koyar. Tarihin asırlarca, bilime değil, edebiyata ait bir tür olarak algılanmasının temelinde, ya- 11

12 şanmışlığı anlatıyor oluşu rol oynar; zira onda insan kendine özgü, diğerlerinden farklı, bir kerelik, ama sadece bir kerelik öyküsünü anlatır. Belki bu tekil özelliğinden dolayı tarih asırlar boyu bilimsel bir bilme faaliyeti olarak değil, bir edebiyat biçimi olarak değerlendirilmiş; gerçeklik boyutu ile değil, eğitici ve eğlendirici boyutu ile yarı fantezi bir şekilde ortaya çıkmıştır. Düşünce tarihinde, edebiyatla siyaset arasındaki ilişki Platon a kadar geri götürülebilir; hatta güzel konuşmayı, etkili ve ikna edici konuşmayı meslekleri olarak gören, bu mesleği öğrenmek isteyen gençlere aile ve ülke yönetiminde başarı vaadinde bulunan sofistlere kadar. Ama her konuşmanın bir şey üzerine konuşma olduğunu söyleyen Sokrates, sofistlerin hangi konu üzerinde konuştuklarını sorduğunda, onları bir içtenlik testinden de geçirir; inandırıcılıklarını ve güvenirliklerini sorgulanabilir hâle getirir. Güzel konuşma, belirli bir konu üzerinde konuşma olmayacaksa, ne üzerine olacaktır? Boş ve içeriksiz bir konuşma mı olacaktır? Sofistlerin bu yaklaşımları ile bir yandan edebiyata, bir yandan siyasete karşı beslenen olumsuz yargılar arasında bir paralellik kurulabilir. Edebiyat yapmayı boş söz söyleme sanatı olarak görenlerin tutumu ile retorik sanatını içeriksiz konuşma sanatı olarak görenlerin tutumu örtüşür. Sofistlerden bir şey üzerine konuşmalarını bekleyen Sokrates, söze, hitabete bir içerik-değeri yüklerken haklıdır: sözün değeri bir şey söyleme gücüyle orantılıdır. Sofistlerin etkili ve ikna edici konuşma sanatları, siyaset alanında da kendine verimli bir yer bulmuştur. Büyük kitleleri etkilemek için, belirli bir şey üzerine ciddi ve gerçekçi bir şekilde konuşmaya gerek yoktur; önemli olan etkileyici ve sürükleyici bir şekilde konuşabilmektir. Bu kandırıcı retorik geçmişte olduğu gibi günümüzde de kendisine müşteri bulabilmektedir. Platon, ilk sansürcüdür. Devleti yöneten kişilerin şairleri, efsane anlatıcılarını, ressamları ve müzisyenleri denetlemesi gerektiğini düşünür. Sanatlarını metafor üzerine kuran şairlere, duygu temelli sanat icra eden müzisyenlere ideal devlet tasarımı içinde yer vermez. Onların, ancak toplumun ve devletin selameti doğrultusunda bir işlevleri olabileceğini düşünür. Platon un bu tutumu, sansür fikrinin düşünce tarihi içindeki ilk sistematik ifadesini oluşturur. O, bununla da yetinmez, masalların (mitos) nasıl anlatılması gerektiği konusu üzerinde de durur; bu anlatımların ahlaksal ve dinsel tutumlar üzerindeki etkilerini tartışır. Sanatları, insanlar üzerindeki korku ve cesaret gibi zihinsel ve duygusal etkileri açısından ele alır. İnsanları duygusal zaafa, korkuya sevk edecek, onları cesaretten ve savaştan alıkoyacak sanat biçimlerini hoş karşılamaz. Platon, o büyük filozof, burada, âdeta bir diktatör gibi konuşur. Belirli insanların değil, tüm insanların mutluluğunu amaçlayan devlet anlayışı, koruyucu, ama aynı zamanda da denetleyici, kısıtlayıcı bir tarzda ortaya çıkar. Bu güdümlü sanat, daha sonraları pek çok diktatörlükte hayatiyet kazanmıştır. Tarih içinde, çağdaş dünyada bile bunun örneklerine rastlamak mümkündür. Sovyetler Birliği ndeki ve Nazi Almanya sındaki sanat uygulamaları güdümlü sanat anlayışına örnek olarak gösterilebilir. Edebiyat gerçeklerden beslense de imgelem alanında yer alır. İnsanın eylemleri, pratikleri, olanakları ile harekete geçen hayal, varoluş dünyasının yeniden üretilmesine katkı sağlar. Edebiyat, pratik alanın yaşantılarını, varoluş hâllerini dil alanında yeniden inşa eder. Onun kökleri bir yandan pratik, bir yandan teorik alandadır. Bu iki unsur onu siyaset ve felsefe ile ilişkili hâle getirir; pratik alanda siyaset, teorik alanda da felsefe ile bağlantı kurar. 1. Hayatı Üretmenin Aracı Olarak Siyaset Asıl sorun hayatı üretebilmektir. İnsanoğlu öteden beri güzel yaşamanın, iyi yaşamanın yollarını aramıştır. Hayatının anlamı ile güzel yaşamak arasında ilgi kurmuştur. Kimi zaman mutlu yaşamak olarak görmüştür onu, kimi zaman rahat yaşamak olarak. Bazen haz bazen tevekkül ağırlıklı bir hayata yönelmiştir. Varoluşun ilk ve öncelikli sorunu, her bireyin bizzat karşılaştığı temel sorun hayatı üretebilmek, geriye dönüp baktığında, evet, yaşadım diyebilmektir. Her birey öncelikle kendi hayatını üretmekle yükümlüdür. Hayatı üretmek, her bireyin vazgeçemeyeceği ödevi ve sorumluluğudur. Birey için hayat denilen şey, onu ne kadar üretebilirse o kadar vardır. Kimileri çok üretir onu kimileri daha az. Kimisi anlamlı görür kimisi değersiz. Kimileri kötü bir yönelim içine girer kimisi erdemli yaşar. Sonuçta herkes kendi varlığını yontar kendi zamanı içinden, kendi ömrünü çekiçler. 12

13 Hayatı üretmek önemli bir şeydir; onun dışında kalan her şey ikincildir. Ama hayat kendi kendine üremez. Hayatı üretmek, bir çabayı, bir eylemi gerektirir. Hayatı üretmek için başka şeyleri üretmek, onu üretebilecek eylemleri gerçekleştirmek gerekir. Bu çabasında insana bilim teknoloji ve eğitim yardımcı olur. Bilim, kendisine ve evrene açılan yolları tanıtır ona. Felsefe ana sorununun çözümlenmesinde yardımcı olur. Din, kendisi ve diğer insanlarla, hayatla ve Tanrı yla anlamlı ilişkiler kurmasını, bu tutumlar sonucunda kendisini dingin kılacak tutumlar sergilemesini sağlar; hayatın anlamı sorununu netleştirir. Böyle bir sorunla karşı karşıya olduğunu ve bu sorunla yüzleşebilecek bir konumda olduğunu öğretir. İnsan hayatı üretirken, kim olmalıyım, nasıl yaşamalıyım sorularına da cevap arar. Hayatı üretmek, ben kimim, kim olmalıyım, nasıl yaşamalıyım, hayatımın anlamı ne olmalı sorularına cevap vermektir. Hayatın anlamı, bu sorulara verilen sahih ve içtenlikli cevapta ortaya çıkar. Siyaset, pratik hayata yönelik bir irade biçimini simgeler. Pratik hayatı biçimlendirecek iradeyi, gücü ve erki temsil eder. O bu güçle, gündelik hayatı düzenler, organize eder. Sokakta, çarşıda pazarda, eğitimde, sağlıkta, işyerinde, gelir düzeyinde, dünya ile olan ilişkilerde siyasetin doğrudan etkisi vardır. İçinde bulunduğumuz konjonktür, nasıl ki bir birey olarak bizi doğrudan etkiliyorsa, politik gidişat da gündelik hayatta olup bitenleri öylece etkiler. Toplum bireyi, politika da toplum denilen büyük mekanizmayı harekete geçirir, ona bir yön ve biçim verir. Bu şekilde hayatın üretilmesinde birinci derecede etkili olur. 2. Hayatı Yeniden Üretmenin Aracı Olarak Edebiyat Camus, Yazmak iki kez yaşamaktır. der. Bu ifade yaşamanın ve yazmanın doğasını iyi karşılar. Bir kez yaşarız, herkes gibi hayatın içinde bulunuruz; bir kez de yazarken yaşarız. İlkinde bilinç düzeyimize yansımayan hayat, yazarken doğrudan bilincimize yansır; duygu ve düşünce olarak ifade bulur. Yazarken hayatı bilincimde, gönlümde, kendi iç evrenimde yeniden üretirim. Bu üretim hayatı daha derinden kavramamı sağlar. Ama bir yazar olarak yalnız kendim ikinci kez algılamakla kalmam hayatı, onu okuyan kişiler de aynı şekilde o hayata katılırlar. Bununla da kalmazlar, katıldıkları hayat konusunda bir bilinç elde ederler. Bu nedenle hayat hakkında ne kadar okursak o kadar bilincimiz olur, ne kadar bilincimiz olursa onu o kadar tadarak, hissederek, farkına vararak, denilebilirse yaşayarak yaşarız. Yazılmamış hayat, işlenmemiş madenler, sürülmemiş topraklar gibidir; hamdır, bilincin ilmek ve dokularından yoksundur. Bu tür toplumlarda insan ilişkileri kaba ve nezaketten yoksundur. Toplumsal yaşam verimsiz ve çoraktır; estetik duyarlılıktan yoksundur. Yazarlar, şairler, seyyahlar, ressamlar, mekânı, yolu, fakirliği ve zenginliği, sevinci ve hüznü, ayrılığı ve kavuşmayı yeniden işleyerek bilinç düzeyine çıkarırlar. Böylece varoluşun çeşitli hâlleri konusunda bir bilinç ortaya çıkar. Peki, bu bilinç ne işe yarar? diye sorulursa, Hayatı yeniden yaşamada, yeniden üretmede işe yarar. diye cevap verebiliriz. Bu hususta Schiller şunu söyler: Yazar, kendi zamanının çocuğudur. Her üretken ve yaratıcı bilinç, kendi zamanının verileri ile bilincini oluşturur, kendi zamanının verileriyle hız, şekil ve yön kazanır. Ama onun kölesi ve uşağı olmaz; zira o kendi çağının önüne geçebildiği ölçüde geleceğe kalır, kendi çağının bilincini aşabildiği ölçüde kendi bilincini oluşturur. Şu çok açıktır: Edebiyat ve sanat eserlerine baktığımız zaman, bu eserlerin ana dokusunu yazarların kendi dönemi oluşturur; bu gayet doğal bir şeydir. Zira her yazar, kendi zamanının sosyal, siyasi koşulları içinde yaşar, o konjonktürden etkilenir, kendi zamanının olumlu ya da olumsuz koşulları içinden bakar. Şu söylenebilir: Her yazarın kendi zamanı ile görülecek hesabı vardır; kendi zamanından alacakları ve ona verecekleri vardır. Yazarken bu hesabın görülmesine yönelir bir bakıma. Bu da onları ister istemez kendi zamanlarının otoritesi ile karşı karşıya getirir. Sadece 50 lili yıllara kadar Türkiye deki yazar-siyaset ilişkisine bakacak olursak, dönemin aydınları ve yazarları arasında neredeyse hapishaneye girmemiş olan yok gibidir. Dolayısıyla yazar, kendi zamanı ile hesaplaşırken -çünkü o kendi zamanı ile görülecek hesabı olan bir kişidir- ister istemez siyasi otorite ile karşı karşıya gelir. Böylece geçmişi Platon a kadar geri giden sansür anlayışı, yazarla siyasi otoriteyi karşı karşıya getirir. Siyasi otorite bu uygulaması ile ona şunu söylemek ister: Her şeyi yazamazsın. Ancak benim istediklerimi, yine benim izin verdiğim öl- 13

14 çüde yazabilirsin, bana tabi olduğun sürece yazabilirsin, benim hassasiyetlerimi gözettiğin ölçüde yazabilirsin. Tabii ki, bu da yazarlığı bir gönül, akıl ve vicdan işi olmaktan çıkararak bir yandaşlığa, bir alkış tutuculuğa dönüştürür. Kuşkusuz bu da yazarlığın onuru ile bağdaşmayan bir durumdur. Edebiyatçı, bir şair, bir öykücü, bir romancı olarak hayatı yeniden üreten kişidir. İlkin pratik alana bakar, oradan sağladıklarını kendi imgelem evreninde yeniden düzenler, yeniden yoğurur, yeniden kurar; bu şekilde pratik dünyadan aldıklarına sanatsal ölçütler içinde form verir. Ama o her zaman pratik dünya ile ilişki içinde olan biridir. Bunun öncelikli gerekçesi, edebiyatçının bir yazar olmadan önce gündelik hayatın gidişatı içinde, ihtiyaçları ve pratik ilgileri ile yer alan bir kişi olmasıdır. Bu kaygı ve pratik ilgileri ile ilk önce hayatı yaşar, yazma safhasında ise hayatı yeniden üretir. Ama her hâlükârda onun yazdıkları ve yaşadıkları arasında, yazdıkları ile umut ve korkuları arasında bir ilişki vardır. Dolayısıyla edebiyat eserinin toprağı gündelik hayattır. O bu hayatın içinde büyür, bu hayatın içinden beslenir. Beslendiği varoluş toprağı ne kadar zengin, ruh ve gönül dünyası ne kadar varoluş düzeyine çıkmışsa, o kadar verimli bir toprağa kavuşmuş demektir. Edebiyat eserinin zenginliği ile yaşanan hayatın zenginliği arasında bir koşutluk vardır. Hayatımızın renkleri ne kadar zengin olursa edebiyat eserlerinin varoluşsal dokusu da o kadar zengin olur. Bireylerin zihin ve gönül dünyaları ne kadar rahat olursa, edebiyat ve sanat eserlerinin aynı derinlikte ortaya çıkması beklenir. Eğitimi, ekonomisi, felsefesi, inanış biçimleri zengin olmayan; insanlar arası iletişimin gelişmediği, toplum yapısının katı kurallar tarafından denetlendiği, insanların ruhen, zihnen kendilerini özgür hissedemediği toplumlarda edebiyat eserleri ileri bir seviyeye ulaşmaz. Sanatın yaşadığımız hayattan çıkması kaçınılmazdır. Dolayısıyla sanatı ve edebiyatı üretebilmek için öncelikle hayatı üretmek gerekir. Bu noktada siyaset, hayatı üretmenin temel aracı olarak edebiyata dolaylı, ama güçlü bir katkı sunar. Edebiyatı üretebilmek için öncelikle hayatı üretebilmek gerekir. Hayatı üretemeyen toplumların güçlü edebiyat, sanat ve düşünce eserleri ortaya koyması mümkün değildir. Edebiyatımızın zenginliği, hayatımızın zenginliği kadardır. Ama edebiyattan hayata doğru yansıyan bir katkı da vardır; hayatımızın zenginliği de edebiyatımızın zenginliği kadardır. Bu nedenle edebiyatı zengin olamayan toplumların ileri bir yaşam standardı ortaya koyabileceklerini düşünmemek gerekir. Sonuç Edebiyat eserlerine baktığız zaman istisnasız bir şekilde her yazarın kendi zamanından etkilendiğini, kendi zamanının koşulları tarafından kuşatıldığını görürüz. Bu koşullar, siyaset tarafından belirlenir. Siyasetten hayata, hayattan edebiyata doğru bir yansıma vardır. Ama bir de siyasetin yazar üzerinde doğrudan etkileri söz konusudur. Platon un sansürcü yaklaşımı zaman içinde gelişmiş ve evrimleşmiştir. Gerek yönetim biçimleri gerekse engizisyon gibi dinsel karakterli yargı mercileri; düşünürleri, sanatçıları ve edebiyatçıları her fırsatta denetlemeyi kendi otoritelerinin yararına görmüşlerdir. Siyaset ve edebiyat arasındaki ilişki, genellikle tek yönlü, siyasetten edebiyata doğru olmuştur. Bu ilişki siyasetin edebiyata olumlu bir katkısı şeklinde değil, daha çok onu denetlemesi ve ondan yararlanması şeklinde olmuştur. Oysa olması gereken siyasetin edebiyatı değil, edebiyatın siyaseti denetlemesidir. Zira edebiyatçılar vicdanı, bilinci aktif insanlar olarak sağduyuyu temsil ederler; huzuru ve barışı arzularlar; güzelliklerin yeniden üretilmesini isterler. Onların, hayatı bilinç düzeyinde yeniden üreten insanlar olarak, siyaset üzerinde bir denetim mekanizması oluşturmaları siyasetin sağduyu ve vicdan tarafından denetlenmesi olacaktır. Bu nedenle siyaset edebiyatı değil, edebiyat siyaseti denetlemeli, yanlış uygulamaları karşısında siyasi erki uyarmalıdır. Sanatı üreten bilinç, savaşın, kavganın, kaosun karşısındadır. Bu bilinç yapısı, bireylerin mutluluğuna, refahına daha çok katkı sağlar. Sonuç olarak şu söylenebilir: Hayat, edebiyatın toprağıdır. Edebiyat bu zemin üzerinde boy verir. Edebiyatın üretilebilmesi için hayatın üretilmesi gerekir. Hayatı üretemeyen toplumlar edebiyatı da üretemezler. Edebiyat da hayatı daha derin bir özümseyişle yaşamamızı sağlar. Aşk, sevgi, gençlik, ihtiyarlık edebiyatın ve sanatın bakışı ile bir güzellik kazanır, bir değere kavuşur. Neresinden bakarsak bakalım, hayat, siyaset ve edebiyat ayrılmaz bir bütündür. Aralarında her zaman doğrudan bir ilişki ve karşılıklı bir etkileşim vardır. 14

15 MİLAY KÖKTÜRK* Edebiyat da yine modern çağlarda iletişim ve basın yayın teknolojileri marifetiyle yaygınlaşmakla birlikte, güncel yaşantı üzerinde belirleyici olmadı. Aslında bu, insani varoluşun doğasına da uygundu. Çünkü önceliklerimiz varlığımız sürdürmek, bir düzeyden ve bunu garanti altına aldıktan sonra kendimizi gerçekleştirmektir. Siyaset kavramıyla, devlet veya toplum yönetimi ile ilgili olan her şeyi, söylemden eyleme kadar bütün etkinlikleri; edebiyat denince de bilinen anlamıyla çok bileşenli tasarım dünyasının güzellik formu nda ve güzeli öteki bireylere taşıyıp yaşatacak biçimde dışa vurulmasını kastediyoruz. Bu yönüyle her ikisi insan dünyasının bir gerçeğidir. Gerek tek başına bir birey açısından gerekse genel toplumsal yaşantı açısından düşününce, bu gerçekliklerin birbirine geçmesini, birinin diğerini bir şekilde etkilemesi yahut diğerinden etkilenmesini mümkün ve doğal saymak gerekir. Tüm insani etkinlikler gibi bunların temelinde de insanın iç dünyası yatmaktadır. Fakat aynı zamanda bu iki gerçeklik, doğaları gereği, aynı zamanda birbirinden ayrıdır da! Edebiyat ve siyaset Dışa yansıyan eylemler yahut söylemler olarak edebiyat ve siyaset kendi başlarına varlık * Doç. Dr., Pamukkale Ü. Öğretim Üyesi 15

16 kazanmakta ve kendi yollarında ilerlemektedir. Yaşama dünyasındaki seyirlerinde, onların güzergâhlarının görünüşte ve olgusal olarak her daim kesiştiği söylenemez. Biri güzeli kendi diliyle cisimleştirmeye, diğeri egemenlik ve hükümranlığa; biri güncel yaşama pratiklerinin dışında başka bir dünya kurmaya, diğeri kurulu toplumsal dünyayı ele geçirmeye yöneliktir. Bu yönüyle siyaset, özünde sevimsizlik yahut çirkinlik barındırabilir. Ama aynı zamanda o zorunludur da! Toplumsal dünyada işler yürümelidir. Sevk ve idare eden yahut etmek isteyen, egemen olmayı, tahakküm etmeyi, sözünü geçirmeyi yahut dediğini yaptırmayı arzu eder. Bu nedenle siyasal etkinliklerde her türlü egemenlik vasıtasına ihtiyaç duyulur. Gerçi günümüzde egemenlik vasıtaları inceltilmiş olmakla birlikte, temelde yine aynı duygu, hükmetme duygusu yatmaktadır. Siyaset, olgu olmak bakımından, teorik ve pratik veçheye sahiptir. Kılıktan kılığa girebilir de! Edebiyatın ise teorisi değil doğrudan kendisi vardır. O, ne ise odur ve başka bir görünüm altında ortaya çıkmaz. Başka bir deyişle, edebiyatın özünde, insani trajedilere dönüşebilecek nitelikteki duygular yahut idealler barınmaz. Çünkü edebiyatın itici gücünden ve kaynağından söz ederken iç dünyanın, duyguların, düşüncelerin, hayallerin basitçe dışa yansıtılmasından değil, bütün bunların güzellik algısı oluşturacak şekilde ifade vasıtalarına dökülmesinden yola çıkmaktayız. Yani edebiyatın dili iki zihin işlemine dayanmaktadır. Bunlardan biri iç dünyanın hoş ve güzel tasarımıyla biçimlenmesi, diğeri de bu dünyayı dışa yansıtan özel nitelikli bir ifade vasıtasının inşasıdır. Dolayısıyla tümüyle güzelliğe banmış bir edebî ruhun, kendi içinde çirkin i barındırması bir yana, onunla temas etmesi dahi düşünülemez. Tasarım insanî nitelikli, ifadeye dönüştürme süreci ve bu sürece yönünü veren yeti de güzel ve hoş olanı hedefleyen bir yeti olduğundan, edebiyat kabalığı ve hodbinliği barındıramaz. Kelimenin gerçek anlamında edebî söylem ve edebiyat doğası gereği zarif olmalıdır. Bu incelik, onunla bağlantı kuran her bireyi bir ölçüde etkiler. Modern çağlar Özellikle modern çağların siyasal sistemleri, geniş halk kitlelerinin siyasete katılımları üzerine kuruludur. Dolayısıyla siyaset, kadim zamanlarda olmadığı kadar kuşatıcı ve yaygın bir olgu hâline geldi. Herkes bir şekilde siyasal aktördür. Bu yüzden de modern toplumlar aynı zamanda siyasallaşmanın yaygınlığıyla temayüz etti. Artık güncel hayatın en etkin unsuru olması açısından siyasete kimse kayıtsız kalamamaktadır. Edebiyat da yine modern çağlarda iletişim ve basın yayın teknolojileri marifetiyle yaygınlaşmakla birlikte, güncel yaşantı üzerinde belirleyici olmadı. Aslında bu, insani varoluşun doğasına da uygundu. Çünkü önceliklerimiz varlığımız sürdürmek, bir düzeyden ve bunu garanti altına aldıktan sonra kendimizi gerçekleştirmektir. Gerçi Afşar Timuçin in ifadesiyle insanoğlu her durumda güzelin doğal izleyicisi, şu ya da bu anlamda, şu ya da bu ölçüde güzelin kurucusu ve alıcısıdır ama o, önce varoluşunu garanti altına almak zorundadır. Bu yüzden modern toplum yaşantısında siyaset öncelikli, güzelliğin taşıyıcısı olan edebiyat ise ikincil oldu. Güzel söylem yahut edebiyatın dilinin siyasete taşınması tek başına siyasal kararları etkileyebilir mi? Bu soruya evet cevabı verilemez ve bu da 16

17 "...edebiyat siyasal tercihleri tek başına kesin şekilde belirleme gücünü elinde tutamaz. İşlev bakımından o, sözü etkileyici kullanmaya ve iletmeye hizmet eder. Bu bağlamda gözden uzak tutulmaması gereken bir nokta da, etkileyici gücü dolayısıyla edebiyatın maksatlı kullanıma da açık olduğu gerçeğidir." olumlu bir durumdur. Çünkü siyasal karar akılcı temele dayanır ve öyle olmalıdır. Kişi kendisi ve geleceği için iyi olanı arzu eder. Bu da aklı kullanmayı gerektirir. Duygusal gerekçe, militanca taraftarlık dışında, çoğunlukla ikinci planda kalır. Ayrıca tutumların oluşum süreci karmaşık olduğundan, edebiyat siyasal tercihleri tek başına kesin şekilde belirleme gücünü elinde tutamaz. İşlev bakımından o, sözü etkileyici kullanmaya ve iletmeye hizmet eder. Bu bağlamda gözden uzak tutulmaması gereken bir nokta da, etkileyici gücü dolayısıyla edebiyatın maksatlı kullanıma da açık olduğu gerçeğidir. Bunu engellemek mümkün olmadığı gibi, özgür bir ifade etkinliği olarak edebiyatın sınırlandırılması, onun varoluşuna zarar verir. Siyasetle edebiyatın olumsuz anlamda buluşma noktası budur. Siyasal ruhun terbiyesi Edebî olan, tüm ruhlarda yüksek duygulanımlar uyandıran, ruhları basit, güncel ve sıradan olandan çekip çıkaran bir rol icra eder. Bu duygulanım ise anlık ve gelip geçici olmaz. Çünkü duygulanım oluşurken, aynı zamanda içinde filizlendiği ruhu da inceltir. Bu anlamda estetik kalıba sokulamayan ruhların edebî olandan haz almaları, bu deneyim sürecinde kendilerini biçimlendirmeleri söz konusu olmaz. Edebiyatla filizlenen estetik yönelim, tasarım dünyasından duyuş-düşünüş ve eylem biçimine kadar, bireyi hoş ve güzel olan ı ötekine sunmaya sevk eder. Bu da insani varoluşu estetize hâle getirir. Estetize etmek, bireyi eylem ve tasarımlarında kendi bireysel benliğinin dışına çıkararak herkes için geçerli nitelikteki hoş ve güzel e sevk etmek, bireyin ona karşılıksızca ve beklentisizce sevgi ve eğilim duymasını sağlamaktır. Edebiyatta söylenen söz, dış güzellikten ibaret değildir. Güzel sözün sadır olabilmesi, o sözü tasarlayıp estetik formda biçimlendirerek söyleyen ruh dünyasının güzellik yüklü olmasına bağlıdır. Söylenen güzel söz, failin iç dünyasının yansıması olabilir. Devamında da, ötekini hedefleyen söz, bu noktada artık basitçe bir şey iletme vasıtası olmaktan çıkıp ötekinde güzel duygulanımlar uyandıran incelik kaynağı hâline gelir. Duygu tezgâhında dokunan hırs ve egemenlik yüklü siyasal söylemler, bu doğalarını kaybetmeseler bile, insan dünyasına güzellik ve zenginlik taşıyarak, en azından bu yoldaki yarışı yahut tercihi beyan biçimini kavga zemini olmaktan çıkarabilir. Hodbin bir dünyanın, siyaset dünyasının doğasını oluşturan egemenlik ve hırs duygusunun örtülü ve terbiye edilmiş hâle gelmesi için edebiyatın diline ihtiyaç vardır. Onun dili militanca taraftarlığı bile inceltme gücüne sahiptir. Çelişkiler ve çatışmalar dünyası olarak siyaset, böylelikle bir centilmenlik yarışı hâline gelebilir. Bu nedenle edebiyat özellikle siyasetin vazgeçilmez unsuru olmalıdır. Ancak bu, yapay yoldan, telkinle gerçekleşemez. Bu ihtiyacın özellikle toplumun kanaat önderlerince hissedilmesi gerekir. 17

18 NÂMIK AÇIKGÖZ* İnsanlığı kirleten modernitenin en büyük günahlarından birisi de insanı siyasallaştırmak olmuştur. Hem de müptezelce siyasallaştırmak İnsan olma idealini yok edercesine bayağılaştırarak siyasallaştırmak Bu yetmezmiş gibi, hayatın her alanına bu kirliliği sindirmek Beşerî ilişkilere, hayatı algılamaya, tabiatı yorumlamaya Her şeye, her şeye Şüphesiz insan ilişkilerini düzenleyen sistemler olacaktır ve bu sistemlerin birbiriyle uyumu olduğu kadar, çelişkileri de olacaktır. Fakat insan ilişkilerini uyum ve çelişkiye indirgeyip oradan ideolojiler üretmeye çalışmak, bu ideolojilerle insanı tekilleştirmek ve bu tekillikle yönlendirmek, * Prof. Dr., Muğla Üniversitesi 18

19 "...edebiyatçı, metninde politik tavrını sergileyecekse, en azından edebiyatı öncelemelidir; politikayı değil. Edebî metin beşerî his ve hasletleri, edebiyat kurallarına göre işler. İdeolojiler, beşerî his ve haslet değil, fikirdir. Fikirler, edebiyattan çok manifestolara ihtiyaç duyarlar. Manifestolar da edebiyat değildir." kolaycılıktan başka bir şey değildir. Modernite, ayrıştırmacılığıyla bunu başarmıştır. Hayatın her zerresine sinen modernite, edebiyata da hulul etmiştir. Hulul etmek ne; edebiyatı en geniş at koşturma alanı olarak seçmiştir. Ne de olsa roman ve hikâye kendisinin eseri. Bu arada olan şiire olmuş; roman ve hikâyenin başına gelen, onun da başına gelmiş; politikanın basitliğinden o da nasibini almıştır. Tabii, bu söylediklerim, Türk edebiyatının Cumhuriyet dönemi ve biraz da Tanzimat dönemi için geçerlidir. İyi ki modernite kirliliği, o dönemlere kadar edebiyata sirayet etmemiş ve edebiyat hasbi bir alan olarak kalmıştır. Türk edebiyatına politik ve ideolojik hulul, Tanzimat döneminin bir kalıntısıdır. İkinci Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemi de bu mirası tepe tepe kullanmıştır. Tanzimat döneminde edebiyat, zihniyet bunalımı geçirmiş ve bu araz, edebiyata kolayca hulul etmiştir. Özellikle İkinci Meşrutiyet döneminde, herkes saflarını belli edecek şekilde gruplaşmaya başlamış; yani edebiyat, ortak insan problematiğinden bizim problematiğimiz derekesine indirgenmiştir. Zaten modernitenin de istediği budur: ayrıştırarak indirgeme Osmanlı, 20. yüzyılda sadece toprak ayrışmasına değil; aydın ayrışmasına da maruz kalmıştır. Bugün bazılarımızın savunduğu görüşlerin tohumları o zaman atılmış; 1940 larda fidana dönüşmüş ve 1960 larda bu fidanlar meyve vermeye başlamıştır. Bugün kimse başkasının meyvesinden yemez olmuş; yani tek yönlü bir beslenme yolunu tutmuştur. Bunun biyolojik sağlığa ne kadar uygun olduğu, tartışılmaz bile. Kaldı ki, edebiyat bireysel değil, toplumsal bir olgudur ve açtığı problemler de sosyal bünyeye zarar verir. Sosyal bünyede meydana gelen arızaların telafisinin de uzun zamanlara mal olduğunu ve pek çok toplumsal enerji kaybına yol açtığını, son 60 yılda acı bir tecrübe olarak gördük ve yaşadık. Özellikle 1940 ların sonuna doğru belirginleşen edebiyatta ideolojik kompartmanlaşma zihniyet ve duygu dokumuzu da parçalayıp ayrıştırdı. Tanzimat dönemi edebiyatçılarını, politik açıdan nispeten kategorize edebilirsiniz. İkinci Meşrutiyet döneminde politik doz daha da artar ların sonu ise bu zirveye çıkar. Klasik dönem için, edebî anlayışlar dışında herhangi bir kategorizasyon mümkün değildir. Fuzûlî yi hangi ideolojik kategoriye sokacaksınız?... Bâkî yi, Nedim i, Şeyh Galip i, Keçecizâde İzzet Molla yı, hangi siyasi mülahaza içinde boğacaksınız?... Bunlar, unutturulan müştereklerimizdir. Cumhuriyet dönemi böyle müştereklerden mahrumdur. Çünkü bu dönemde edebiyat insanı anlatmak için değil, kavga etmek için kullanılmıştır. Oysa bunların hepsi, Kapıkule sınır kapısından çıktığı andan itibaren Türklerin ve Türkçenin edebiyatıdır; herhangi bir ideolojinin değil. Kısacası, modern edebiyatımız, klasik edebiyatımız kadar masum değildir. 19

20 Edebiyat-Politika ilişkisi Her slogan edebî olmak zorundadır ama edebiyat slogan söylemez. Sloganlar bağırır ve insanı yönlendirir; edebiyat insanı anlatır; sadece anlatır. Duygularına, hasletlerine hitap ederek anlatır. Her anlatmada, kahır vardır, sitem vardır, hüzün vardır, sevinç vardır Vefa, sadakat, ihanet, merhamet, hasret, riyakârlık, acımasızlık, kin, nefret vardır. Kısaca olumlu olumsuz, tüm yönleriyle insan vardır. Bu his ve hasletlerin hepsi insan tabiatının birer tezahürüdür ve ideolojik değildir. İdeolojiler bunları kullanabilirler ama bunların hiçbirisi insan dışında hiçbir şeyi tarif etmekte kullanılamaz. Hadi kullanıldı ve edebiyat, politik tavırların topluma mal edilmesinde bir araç hâline indirgendi diyelim; bu durumda, edebiyat kurallarından taviz verilmemeli; metin her şeyden önce edebî saygınlığını korumalıdır. Şöyle de söylenebilir: Politikacının kuralları çerçevesinde edebiyatı kullanması normaldir ama edebiyatçının politikayı kullanması, yanlıştır. Veya edebiyatçı, metninde politik tavrını sergileyecekse, en azından edebiyatı öncelemelidir; politikayı değil. Edebî metin beşerî his ve hasletleri, edebiyat kurallarına göre işler. İdeolojiler, beşerî his ve haslet değil, fikirdir. Fikirler, edebiyattan çok manifestolara ihtiyaç duyarlar. Manifestolar da edebiyat değildir. Her edebiyatçı, bakış açısı ile eserinde bir duruş sergiler. Bu duruş, o edebiyatçının eşyayı nasıl algıladığının da ifadesidir fakat bir yazar genel insan problematiğinden uzaklaşıp metnine sadece politik fikirlerini boca ederse, o metinden yalnızca fikirdaşlar haz alır; oysa edebiyat, insanlığın ortak malıdır ve edebiyatçı, ortaya tüm insanlığın haz alacağı metinler koymalıdır. Politikacı edebiyatı kullanırsa, bu edebiyat açısından bir kazanç olabilir. Fakat edebiyatçı politikayı kullanırsa, tehlikeli bir yolu tercih etmiş olur. Edebiyat sanatını önceleyen ve bunu başaran bir edebiyatçı için sorun yoktur. Siyasetin müptezelleştiği bir ortamda edebiyat da müptezelleşirse, o zaman tarihe mal olabilecek bir eserden söz etmek mümkün olmayacaktır. Çünkü o metnin ömrü, hizmet ettiği ideolojinin ömrü kadar olacaktır. Ayrıca, ideolojik edebiyat, okuyucu ile ilişkisini edebiyat dışı alanlar vasıtasıyla ve insanı tekilleştirerek kurmaktadır ki, bunun da anlık ihtiyaçları karşılamaktan öte bir fonksiyonu olamaz. Politik edebiyatın anlık ihtiyacı karşılaması, cinsel istismar metinlerine benzer. Kurulan tuzak bellidir: Mental ve entelektüel derinlik istemeyen basit biyolojik ihtiyaçları giderme. Bu açıdan bakıldığında, sevgili Cüneyt Issı nın sohbetlerimizde belirtip henüz işleyerek yazmadığı güzel bir benzetme ile söyleyecek olursak, mutlak edebî metinler erotiktir; politik metinler ise porno... Biri gizemliliği ve buna bağlı olarak insan zihninin de kullanılmasını, kısaca insaniliği öncelerken, diğeri aşikârlığın verdiği müptezellik ve bayağılıkla, zihni devre dışı bırakmakta ve büyüyü bozmaktır. Politik edebiyat, kurduğu basit tuzaklarla, pusu kültürünün beslediği bir sonuçtur. Oysa mutlak edebiyat, kurallarına göre, döne döne, şiir gibi dövüşmek gibidir. Bu yüzden, politik edebiyat, pusu kültürünün hâkim olduğu toplumlarda yaygındır; mutlak edebiyatsa, düello kültürünün. Elbette edebî metni politikadan tamamen soyutlamak artık mümkün değildir. O devirler geçti. İnsanlık masumiyetini kaybetti. Modern insan aynı zamanda politik insandır da. Ama modern de olsa insan tek boyutlu siyasi varlık değildir. Çünkü insanlık masumiyetini kaybetmesine rağmen, hayat hiçbir zaman, insana tek boyut sunacak kadar cimri olmamıştır. Tüm zamanlarda okunmak isteyen bir edebiyat sanatçısı, siyaseten tekil insanı değil, çoğul insanı; olumlu olumsuz tüm duygularıyla, çoğul insanı yazmak mecburiyetindedir. 20

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni SANAT FELSEFESİ Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni Estetik güzel üzerine düşünme, onun ne olduğunu araştırma sanatıdır. A.G. Baumgarten SANATA FELSEFE İLE BAKMAK ESTETİK Estetik; güzelin ne olduğunu sorgulayan

Detaylı

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR! SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR! Şehir ve Medeniyet İÇGÜDÜSEL DEĞİL, BİLİNÇLİ TERCİH: ŞEHİR Şehir dediğimiz vakıayı, olguyu dışarıdan bir bakışla müşahede edelim Şehir denildiğinde herkes kendine göre bir

Detaylı

Metin Edebi Metin nedir?

Metin Edebi Metin nedir? Metin Nedir? Metin, belirli bir iletişim bağlamında, bir ya da birden çok kişi tarafından sözlü ya da yazılı olarak üretilen anlamlı bir yapıdır. Metin çok farklı düzeylerde dille iletişimde bulunmak amacıyla

Detaylı

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2 Öğretmenlik Meslek Etiği Sunu-2 Tanım: Etik Etik; İnsanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal açıdan

Detaylı

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi Murat Çokgezen Prof. Dr. Marmara Üniversitesi 183 SORULAR 1. Ne zaman, nasıl, hangi olayların, okumaların, faktörlerin veya kişilerin tesiriyle ve nasıl bir süreçle liberal oldunuz? 2. Liberalleşmeniz

Detaylı

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI 7 Ocak 2015 İstanbul, Sabancı Center Sayın Konuklar, Değerli Basın Mensupları,

Detaylı

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI 3-4 Aile bireyleri birbirlerine yardımcı olurlar. Anahtar kavramlar: şekil, işlev, roller, haklar, Aileyi aile yapan unsurlar Aileler arasındaki benzerlikler ve farklılıklar Aile üyelerinin farklı rolleri

Detaylı

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017) 12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017) ÜNİTE: 2-KLASİK MANTIK Kıyas Çeşitleri ÜNİTE:3-MANTIK VE DİL A.MANTIK VE DİL Dilin Farklı Görevleri

Detaylı

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ FELSEFENİN BÖLÜMLERİ A-BİLGİ FELSEFESİ (EPİSTEMOLOJİ ) İnsan bilgisinin yapısını ve geçerliğini ele alır. Bilgi felsefesi; bilginin imkanı, doğruluğu, kaynağı, sınırları

Detaylı

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 11. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 11. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ AY EKİM HAFTA DERS SAATİ KONU ADI YENİLEŞME DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI EDEBİYATININ OLUŞUMU ÖĞRETİCİ METİNLER 2 KAZANIMLAR 1. Osmanlı Devleti ni güçlü kılan sosyal, siyasi düzenin bozulma nedenlerini belirler.

Detaylı

AŞKIN ACABA HÂLİ. belki de tek şeydir insan ilişkileri. İki ayrı beynin, ruhun, fikrin arasındaki bu bağ, keskin

AŞKIN ACABA HÂLİ. belki de tek şeydir insan ilişkileri. İki ayrı beynin, ruhun, fikrin arasındaki bu bağ, keskin AŞKIN ACABA HÂLİ Varoluştan bu yana herhangi bir metoda uydurulup bu doğrultuda devam edilemeyen belki de tek şeydir insan ilişkileri. İki ayrı beynin, ruhun, fikrin arasındaki bu bağ, keskin hatlarla

Detaylı

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ 7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ Estetik ve Sanat Felsefesi Estetiğin Temel Soruları Felsefe Açısından Sanat Sanat Eseri Estetiğin Temel Kavramları Estetiğin Temel Sorunlarına Yaklaşımlar Ortak Estetik

Detaylı

KAYNAK: Birol, K. Bülent. 2006. "Eğitimde Sanatın Önceliği." Eğitişim Dergisi. Sayı: 13 (Ekim 2006). 1. GİRİŞ

KAYNAK: Birol, K. Bülent. 2006. Eğitimde Sanatın Önceliği. Eğitişim Dergisi. Sayı: 13 (Ekim 2006). 1. GİRİŞ KAYNAK: Birol, K. Bülent. 2006. "Eğitimde Sanatın Önceliği." Eğitişim Dergisi. Sayı: 13 (Ekim 2006). 1. GİRİŞ Sanat, günlük yaşayışa bir anlam ve biçim kazandırma çabasıdır. Sanat, yalnızca resim, müzik,

Detaylı

KİMLİK, İDEOLOJİ VE ETİK Sevcan Yılmaz

KİMLİK, İDEOLOJİ VE ETİK Sevcan Yılmaz KİMLİK, İDEOLOJİ VE ETİK Sevcan Yılmaz Adem in elması nasıl boğazında kaldı? Adem: Tanrım, kime görünelim kime görünmeyelim? Tanrı: Bana görünmeyin de kime görünürseniz görünün. Kovuldunuz. Havva: Ama

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI EKİM 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI Ay Hafta Ders Saati Konu Adı YENİLEŞME DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI Kazanımlar Osmanlı

Detaylı

Böylesine anlamlı ve sevinçli bir günde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Türkiye İş Bankası adına sizleri kutluyorum.

Böylesine anlamlı ve sevinçli bir günde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Türkiye İş Bankası adına sizleri kutluyorum. Sayın Kaymakam, Sayın Belediye Başkanı, Sayın Milli Eğitim Müdürü, Darüşşafaka Cemiyeti nin Sayın Başkanı ve Yöneticileri, Saygıdeğer Öğretmenlerimiz, Darüşşafaka daki temel öğrenimlerini başarıyla tamamlayıp,

Detaylı

Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl

Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl Platon'un Devleti-2 Platon, adil devlet düzenine ve politikaya dair görüşlerine Devlet adlı eserinde yer vermiştir 01.08.2016 / 15:01 Devlet te yer alan tartışmalar sürerken, Sokrates varoluştan varolmayışa

Detaylı

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK)

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK) 10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK) Estetik, "güzel in ne olduğunu soran, sorguluyan felsefe dalıdır. Sanatta ve doğa varolan tüm güzellikleri konu edinir. Hem doğa hem de sanatta. Sanat, sanatçının

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI KAZANIMLAR TEST NO TEST ADI 1 2 EDEBİ BİLGİLER (ŞİİR BİLGİSİ) 1. İncelediği şiirden hareketle metnin oluşmasına imkân sağlayan zihniyeti 2. Şiirin yapısını çözümler. 3. Şiirin

Detaylı

Bu metin Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunca 10 Mayıs 1933 tarih ve 101 sayılı karar ile öğrenci andı olarak uygulamaya başlanmıştır.

Bu metin Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunca 10 Mayıs 1933 tarih ve 101 sayılı karar ile öğrenci andı olarak uygulamaya başlanmıştır. Bir vatandaşımız tarafından okullarda Öğrenci Andı nın okutulmaması için Milli Eğitim Bakanlığı aleyhine Danıştay 8. Dairesi 2009/1614 Esas Sayı ile dava açılmıştır. Dava dosyasına konulmak üzere, Bakanı

Detaylı

Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi. Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş

Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi. Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş Canlılar hayatta kalmak için güdülenmişlerdir İnsan hayatta kalabilmek

Detaylı

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken Engin Deniz İpek 21301292 Üniversite Üzerine Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken formüllerden ya da analitik zekayı çalıştırma bahanesiyle öğrencilerin önüne

Detaylı

KARİYER GELİŞİMİ VE MESLEKİ REHBERLİK

KARİYER GELİŞİMİ VE MESLEKİ REHBERLİK KARİYER GELİŞİMİ VE MESLEKİ REHBERLİK Kariyer gelişimi ve mesleki rehberlik bir süreçtir. Çünkü meslek seçimi insan hayatında ömür boyu sürecek tesirleri ile kendini hissettirir. İnsanlar Mesleklerini

Detaylı

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler 1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar 2.Sanat ve Teknoloji 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler 5.Işık ve Renk 6.Yüzey ve Kompozisyon 1 7.Görüntü Boyutu

Detaylı

AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI

AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI Ahlak ve Etik Ahlak bir toplumda kendisine uyulmaya zorlayan kurallar bütünü Etik var olan bu kuralları sorgulama, ahlak üzerine felsefi düşünme etkinliği. AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI İYİ: Ahlakça

Detaylı

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR Mit, Mitoloji, Ritüel DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1 Kelime olarak Mit Yunanca myth, epos, logos Osmanlı Türkçesi esâtir, ustûre Türkiye Türkçesi: söylence DR. SÜHEYLA SARITAŞ

Detaylı

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin Arabuluculuk Kanunu Tasarısı Hakkındaki Görüşü - Arabulucu.com

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin Arabuluculuk Kanunu Tasarısı Hakkındaki Görüşü - Arabulucu.com Adalet Bakanlığı ve İngiltere Büyükelçiliği tarafından yürütülen, "Türkiye'de Arabuluculuk Sisteminin Geliştirilmesi" projesi kapsamında 5-6 Kasım 2009 tarihlerinde Ankara Hilton Otelinde düzenenen, Hukuki

Detaylı

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ Kendinizden biraz bahseder misiniz? -1969 yılında Elazığ'da dünyaya geldim. İlk orta ve liseyi orada okudum. Daha sonra üniversiteyi Van 100.yıl Üniversitesi'nde okudum. Liseyi

Detaylı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı Atatürk ün Kişisel Özellikleri Atatürk cesur ve iyi bir liderdir Atatürk iyi bir lider olmak için gerekli bütün özelliklere sahiptir. Dürüstlüğü ve davranışları ile her zaman örnek olmuştur. Gerek devlet

Detaylı

HALKLA İLİŞKİLERİN AMAÇLARI

HALKLA İLİŞKİLERİN AMAÇLARI HALKLA İLİŞKİLERİN AMAÇLARI Genel olarak belirli bir amaç için çalışan kişiler topluluğu olarak tanımlayabileceğimiz organizasyonun, halkla ilişkiler açısından hedefi, ürün veya hizmetini kullanacak kişilerin

Detaylı

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ Doç. Dr. O. Can ÜNVER 15 Nisan 2017 BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ KAMU DİPLOMASİSİ SERTİFİKA PROGRAMI İletişim Nedir? İletişim, bireyler, insan grupları,

Detaylı

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Maruf Vakfı Genel Merkezinin Açılışına Katıldı. Maruf Vakfı Genel Merkez açılışı, Vakfımızın Zeytinburnu ndaki merkezinde

Detaylı

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ EKİM AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI YENİLEŞME DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI TANZİMAT DÖNEMİ EDEBİYATININ OLUŞUMU KAZANIMLAR.Osmanlı Devleti ni güçlü kılan sosyal, siyasi düzenin bozulma nedenlerini.batı düşüncesine,

Detaylı

MAHİR ÜNAL DÜNYA TURİZM FORUMU AÇILIŞINA KATILDI

MAHİR ÜNAL DÜNYA TURİZM FORUMU AÇILIŞINA KATILDI MAHİR ÜNAL DÜNYA TURİZM FORUMU AÇILIŞINA KATILDI Bakan Ünal: Terörün bir savaş aracı ve daha da kötüsü uluslararası rekabette bir avantaj aracı haline dönüştürülme isteği hepimizin birlikte karşı çıkması

Detaylı

Prof.Dr.Muhittin TAYFUR Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü

Prof.Dr.Muhittin TAYFUR Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Prof.Dr.Muhittin TAYFUR Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü İyi ve kötü, yanlış ve doğru kavramlarını tanımlar, Etik bilincini geliştirmeye ve insanları aydınlatmaya

Detaylı

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI Hazırlayan: Rabia ARIKAN JORGE LUIS BORGES (1899-1986) ARJANTİNLİ ŞAİR, DENEME VE KISA ÖYKÜ YAZARIDIR. 20. YÜZYILIN EN ETKİLİ

Detaylı

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi tarafından tam algılanmadığı, diğer bir deyişle aynı duyarlılıkla değerlendirilmediği zaman mücadele etmek güçleşecek ve mücadeleye toplum desteği sağlanamayacaktır.

Detaylı

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI DEĞERLER EĞİTİMİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ Bir milletin ve topluluğun oluşumunda maddi

Detaylı

Sanatta Doğa ve İnsan İlişkisi

Sanatta Doğa ve İnsan İlişkisi FURKAN ŞAHİN Sanatta Doğa ve İnsan İlişkisi Yaşadığımız evren ve doğa ile olan ilişkimiz geçmişten bugüne bizlerin üzerinde ihtiyatla durduğu bir konu. İhtiyatlı yaklaşma sebebimiz ise kadim zamanlardan

Detaylı

1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik

1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik 1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik ilkeleridir. Hakkaniyet, bütün kararların tutarlı, tarafsız ve

Detaylı

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Dizeleriyle başladı.

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Dizeleriyle başladı. Kahramanmaraş Platformu ndan Şenliği Kadın Cumhuriyet On bir kadın derneğinden oluşan Kahramanmaraş Kadın Platformu, Müftülük Meydanı nda düzenledikleri Cumhuriyet Şenliği ile Cumhuriyet in önemine dikkat

Detaylı

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS.476-1453 Ortaçağ Batı Roma İmp. nun yıkılışı ile İstanbul un fethi ve Rönesans çağının başlangıcı arasındaki dönemi, Ortaçağ felsefesi ilkçağ felsefesinin bitiminden modern düşüncenin

Detaylı

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine "asif philosopy/mış gibi felsefe" deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar var"mış gibi" hareket edeceksin.

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine asif philosopy/mış gibi felsefe deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar varmış gibi hareket edeceksin. Diğer yazımızda belirttiğimiz gibi İmmaunel Kant ahlak delili ile Allah'a ulaşmak değil bilakis O'ndan uzaklaşmak istiyor. Ne yazık ki birçok felsefeci ve hatta ilahiyatçı Allah'ın varlığının delilleri

Detaylı

Engellilere Yönelik Tutumların Değiştirilmesi ZEÖ-II 2015

Engellilere Yönelik Tutumların Değiştirilmesi ZEÖ-II 2015 Engellilere Yönelik Tutumların Değiştirilmesi ZEÖ-II 2015 Ön yargı Farklılık Tutumlar Korkular Kaygılar Tabular Hoşgörü Tahammül Farklılıklar Hepimiz birbirimizden farklıyız. Aşağıdakileri kabul ettiğimizde

Detaylı

Page 1 of 6. Öncelikle, Edirne de yaşanan sel felaketi için çok üzgünüz. Tüm Edirne halkına, şahsım ve üniversitem adına geçmiş olsun demek istiyorum.

Page 1 of 6. Öncelikle, Edirne de yaşanan sel felaketi için çok üzgünüz. Tüm Edirne halkına, şahsım ve üniversitem adına geçmiş olsun demek istiyorum. Page 1 of 6 Edirne Valisi Sayın Dursun Ali Şahin, Edirne Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Sayın Recep Zıpkınkurt, Edirne Ticaret ve Sanayi Odası nın değerli üyeleri ve temsilcileri, Bilgi birikimi ve üslubunu,

Detaylı

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu v TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ÖNSÖZ Yirmi birinci yüzyılı bilgi teknolojisi çağı olarak adlandırmak ne kadar yerindeyse insan hakları çağı olarak adlandırmak da o kadar doğru olacaktır. İnsan

Detaylı

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ)

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ) ESTETİK (SANAT FELSEFESİ) Estetik sözcüğü yunanca aisthesis kelimesinden gelir ve duyum, duyularla algılanabilen, duyu bilimi gibi anlamlar içerir. Duyguya indirgenebilen bağımsız bilgi dalına estetik

Detaylı

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS 2018 Afrika Ülkelerinin Değerli Büyükelçileri, Sayın Valim, Belediye Başkanım, İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri, Değerli

Detaylı

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri, 3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ 9.11.2017 Sayın Bakanım, STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri, 1 İş Dünyamızın Değerli Temsilcileri, Kıymetli Basın Mensupları, Global

Detaylı

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017 İktisat Tarihi I 27 Ekim 2017 İktisat Tarihi Biliminin Doğuşu 18. yüzyıla gelene değin özellikle sosyal bilimler felsefeden bağımsız olarak ayrı birer bilim disiplini olarak özerklik kazanamamışlardı Tarih

Detaylı

Nasıl? Fark etmez! Ne kadar? Sonsuza kadar! Niçin? Çünkü böyle mutlu olabilirsin!

Nasıl? Fark etmez! Ne kadar? Sonsuza kadar! Niçin? Çünkü böyle mutlu olabilirsin! Böyle buyurdu ekonomi, iş adamına. Nasıl? Fark etmez! Ne kadar? Sonsuza kadar! Niçin? Çünkü böyle mutlu olabilirsin! Çok kazanacak, çok büyüyeceksin. Başkalarından geri kalmayacaksın. Bir eksiğin olmayacak.

Detaylı

Yaşam Boyu Sosyalleşme

Yaşam Boyu Sosyalleşme Yaşam Boyu Sosyalleşme Lütfi Sunar Sosyolojiye Giriş / 5. Ders Kültür, Toplum ve Çocuk Sosyalleşmesi Sosyalleşme Nedir? Çocuklar başkalarıyla temasla giderek kendilerinin farkına varırlar ve insanlar hakkında

Detaylı

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Eğitim Programları ve Öğretimi Tezsiz Yüksek Lisans Programı Öğretim Planı.

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Eğitim Programları ve Öğretimi Tezsiz Yüksek Lisans Programı Öğretim Planı. Ders T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Programları ve Öğretimi Tezsiz Yüksek Lisans Programı Öğretim Planı Tablo 1. ve Kredi Sayıları I. Yarıyıl Ders EPO535 Eğitimde Araştırma Yöntemleri

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI EKİM 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI Ay Hafta Ders Saati Konu Adı CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATININ OLUŞUMU CUMHURİYET

Detaylı

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme

1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve. refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin. ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme 1. Çağımızda, toplumların mutluluk ve refahlarının hatta bağımsızlıklarının; bilimin ışığında sürdürülen araştırma ve geliştirme çabalarının teknoloji alanına aktarılmasına bağlı olduğu, tartışmasız kabullenilen

Detaylı

DOÇ. DR. DOĞAN GÖÇMEN DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ

DOÇ. DR. DOĞAN GÖÇMEN DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ DOÇ. DR. DOĞAN GÖÇMEN DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ Felsefe neyi öğretir? Düşünme söz konusu olduğunda felsefe ne düşünmemiz gerektiğini değil, nasıl düşünmemiz gerektiğini öğretir. Mutluluk

Detaylı

ÖN SÖZ fel- sefe tarihi süreklilikte süreci fel- sefe geleneği işidir

ÖN SÖZ fel- sefe tarihi süreklilikte süreci fel- sefe geleneği işidir ÖN SÖZ Hepimiz biliyoruz ki, felsefede cevaplardan çok sorular önemlidir. Bu, felsefede ortaya konulan görüşlerden çok, onların nasıl oluşturulduklarına dikkat çekmek bakımından son derece önemlidir. Felsefeyi

Detaylı

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ Mehmet Uçum 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri a. Tartışmanın Arka Planı Ülkemizde, hükümet biçimi olarak başkanlık sistemi tartışması yeni

Detaylı

SİYASET NEDİR? İnsan yaratılışı gereği sosyal bir varlıktır. İnsanlar eşit yaratılmamışlardır. SİYASET NEDİR?

SİYASET NEDİR? İnsan yaratılışı gereği sosyal bir varlıktır. İnsanlar eşit yaratılmamışlardır. SİYASET NEDİR? İnsan yaratılışı gereği sosyal bir varlıktır. Yrd. Doç. Dr. A. Sait SÖNMEZ İnsanlar eşit yaratılmamışlardır. Sosyal varlık olmanın gereği olarak insanlar, bir arada yaşamak için ortak kurallar geliştirmeye

Detaylı

ÇOCUK MEDYASINDA İÇERİK ÜRETİM VE YÖNETİMİ İÇERİK ÜRETİMİNDE GELENEKSEL ANLATIM BİÇİMLERİ. MASALLAR ve NİNNİLER

ÇOCUK MEDYASINDA İÇERİK ÜRETİM VE YÖNETİMİ İÇERİK ÜRETİMİNDE GELENEKSEL ANLATIM BİÇİMLERİ. MASALLAR ve NİNNİLER ÇOCUK MEDYASINDA İÇERİK ÜRETİM VE YÖNETİMİ İÇERİK ÜRETİMİNDE GELENEKSEL ANLATIM BİÇİMLERİ MASALLAR ve NİNNİLER UNUTULAN DEĞERLERİ CANLANDIRMA VE DEĞER EĞİTİMİ NEDİR: Aklın ve Kalbin birlikte, uyum içinde

Detaylı

10-11 YAŞ GRUBUNUN ANNE BABASI OLMAK

10-11 YAŞ GRUBUNUN ANNE BABASI OLMAK 10-11 YAŞ GRUBUNUN ANNE BABASI OLMAK İnsanoğlu yaşam boyu farklı gelişme dönemleri yaşar. Çocukları daha iyi tanımak için onların içinde bulundukları gelişme döneminin özelliklerinin bilinmesi aileyi rahatlatır,

Detaylı

RESİM İŞ EĞİTİMİ haftalık ders sayısı 1, yıllık toplam 37 ders saati

RESİM İŞ EĞİTİMİ haftalık ders sayısı 1, yıllık toplam 37 ders saati RESİM İŞ EĞİTİMİ haftalık ders sayısı 1, yıllık toplam 37 ders saati GİRİŞ Yapısı ve uğraşı alanı ne olursa olsun tüm dersler, insan için ve insanlık adına sevgi, saygı, dayanışma ve rahat yaşama için

Detaylı

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, bakım ve rehabilitasyon çalışmaları tamamlanarak dünya standartlarında bir tesis haline getirilen Bodrum Belediyesi

Detaylı

İletişimin Sınıflandırılması

İletişimin Sınıflandırılması İletişimin Sınıflandırılması Toplumsal ilişkiler sistemi olarak Kişiler arası Grup i Örgüt i Toplumsal Grup ilişkilerinin yapısına göre Biçimsel olmayan (informel) / yatay Biçimsel / Formel) /dikey Kullanılan

Detaylı

REKABET FORUMU HUKUK EKONOMİ-POLİTİKA

REKABET FORUMU HUKUK EKONOMİ-POLİTİKA 7REKABET REKABET Ocak 2017, Sayı: 107 REKABET FORUMU FORUMU HUKUK EKONOMİ-POLİTİKA Rekabet Derneği, 20 Mayıs 2004 tarihinde kurulmuş bir sivil toplum örgütüdür. Derneğin amacı Türkiye de rekabet ortamının

Detaylı

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ 1- Beni çok iyi tanımlıyor 2- Beni iyi tanımlıyor 3- Beni az çok iyi tanımlıyor 4- Beni pek tanımlamıyor 5- Beni zaman zaman hiç tanımlamıyor 6- Beni hiç tanımlamıyor

Detaylı

TED den, Siyasete Eğitimde Mutabakat Çağrısı

TED den, Siyasete Eğitimde Mutabakat Çağrısı TED den, Siyasete Eğitimde Mutabakat Çağrısı Seçim değil, nesil kurtarma zamanı diyen TED, 7 Haziran genel seçimleri sonrası için eğitimde mutabakat çağrısında bulundu. TED, Ulusal Eğitim Programı ile

Detaylı

N OLACAK ŞİMDİ? BEKİR AĞIRDIR. 26 Kasım 2015

N OLACAK ŞİMDİ? BEKİR AĞIRDIR. 26 Kasım 2015 N OLACAK ŞİMDİ? BEKİR AĞIRDIR 26 Kasım 2015 SİYASİ İRADENİN ÖNÜNDE İKİ SENARYO Kapsamlı bir reform ve kalkınma hareketine girmek Toplumsal barış Çözüm süreci Yeni anayasa Başkanlık arayışı ve kutuplaşma

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim,

Detaylı

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER...v GİRİŞ... 1 Birinci Bölüm Antik Demokrasi I. ANTİK DEMOKRASİNİN

Detaylı

ETKILI BIR FEN ÖĞRETMENI

ETKILI BIR FEN ÖĞRETMENI FEN BİLİMLERİ ÖĞRETMENLERİNİN YETİŞTİRİLMESİNDE DEĞİŞİM VE GEREKÇELER Öğrencinin performansını yükseltmek istiyorsanız kaliteli öğretmen yetiştirmek zorundasınız Alan bilgisi Genel eğitim ve kültür dersleri

Detaylı

İLERİ DÜZEY SENARYO YAZARLIĞI SERTİFİKA PROGRAMI

İLERİ DÜZEY SENARYO YAZARLIĞI SERTİFİKA PROGRAMI İLERİ DÜZEY SENARYO YAZARLIĞI SERTİFİKA PROGRAMI İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ ile ARDEV Vakfı nın birlikte düzen-lediği ileri düzey senaryo yazarlığı atölyesi 10 hafta sürecektir. Program hafta içi yapılacaktır.

Detaylı

11.12.2015 Cuma İzmir Basın Gündemi. Edebiyattan sinemaya, sinemadan sosyolojiye Türkiye de sosyal bilimler

11.12.2015 Cuma İzmir Basın Gündemi. Edebiyattan sinemaya, sinemadan sosyolojiye Türkiye de sosyal bilimler 11.12.2015 Cuma İzmir Basın Gündemi Edebiyattan sinemaya, sinemadan sosyolojiye Türkiye de sosyal bilimler İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi, Akademik Düşünce Konferansları

Detaylı

Aşkı Yorgunluktan Koruyan ve Taze Tutan 6 Kural - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Aşkı Yorgunluktan Koruyan ve Taze Tutan 6 Kural - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Dünya üzerinde hakkında yazı yazılması en zor konular herkesi yakından ilgilendirenlerdir ve aşk da bunların en önemlilerinden biridir. Çünkü aşk, hemen tüm canlıların ortak paydası olarak hayatımızın

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler Hani, Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti. Onlar, Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd

Detaylı

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu Hayallere inanmam, insan çok çalışırsa başarır Pelin Tüzün, Bebek te üç ay önce hizmete giren Şef makbul Ev Yemekleri nin

Detaylı

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız Disiplinlerüstü Temalar Kim Olduğumuz Bulunduğumuz mekan ve zaman Kendimizi ifade etme Kendimizi Gezegeni paylaşmak Bireyin kendi doğasını sorgulaması, inançlar ve değerler, kişisel, fiziksel, zihinsel,

Detaylı

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi Sayı : Tarih : 1.1.216 Diploma Program Adı : SOSYOLOJİ, LİSANS PROGRAMI, (AÇIKÖĞRETİM) Akademik Yıl : 21-216 Yarıyıl

Detaylı

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI Sayın Katılımcılar, değerli basın mensupları Avrupa Konseyi

Detaylı

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ AY EKİM KASIM HAFTA DERS SAATİ 1 2 2 2 3 2 4 2 1 2 2 2 3 2 4 2 KONU ADI KAZANIMLAR 1. İletişim sürecini oluşturan ögeleri ve iletişimde dilin işlevini belirler. 2. Dil ve kültür arasındaki ilişkiyi 1.

Detaylı

MehMet Kaan Çalen, 07.04.1981 tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı. 2004 yılında Trakya

MehMet Kaan Çalen, 07.04.1981 tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı. 2004 yılında Trakya ÖTÜKEN MehMet Kaan Çalen, 07.04.1981 tarihinde Edirne nin Keşan ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Keşan da tamamladı. 2004 yılında Trakya Üniversitesi, Tarih Bölümü nden mezun oldu. 2008 yılında

Detaylı

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR Site İsmi : Zaman 53 Tarih: 10.05.2012 Site Adresi : www.zaman53.com Haber Linki : http://www.zaman53.com/haber/14544/camilerin-ayaga-kalkmasi-lazim.html ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Detaylı

DİNİ GELİŞİM. Bilişsel Yaklaşım Çerçevesinde Tanrı Tasavvuru ve Dinî Yargı Gelişimi

DİNİ GELİŞİM. Bilişsel Yaklaşım Çerçevesinde Tanrı Tasavvuru ve Dinî Yargı Gelişimi DİNİ GELİŞİM Bilişsel Yaklaşım Çerçevesinde Tanrı Tasavvuru ve Dinî Yargı Gelişimi Bilişsel Yaklaşımda Tanrı Tasavvuru 1. Küçük çocuklar Tanrı yı bir ruh olarak düşünürler, gerçek vücudu ve insani duyguları

Detaylı

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri

Yeni Göç Yasas Tecrübeleri Eflref Ar kan Bildiğiniz gibi Almanya aile birleşiminin gerçekleşmesi konusunda göç yasasında bazı değişiklikler yapmıştır. Bu değişiklikleri eleştirenler ve olumlu görenler bulunmaktadır. Ben göç yasasının

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF FELSEFE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF FELSEFE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF FELSEFE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ Ay Hafta Ders Saati Konu Adı 1.ÜNİTE - FELSEFEYLE TANIŞMA A-Felsefe Nedir? Felsefenin

Detaylı

3. Bölüm: Çocuk Kitaplarında Bulunması Gereken Özellikler / 61

3. Bölüm: Çocuk Kitaplarında Bulunması Gereken Özellikler / 61 İÇİNDEKİLER Ön Söz / 7 1. Bölüm: Çocuk ve Edebiyat / 9 1.1. Çocuk / 9 1.2. Batıda çocukluğa bakış / 10 1.3. Bizde çocukluğa bakış / 11 1.4. Çocukluğun keşfinde masalların rolü / 12 1.5. Çocukta bilişsel/zihinsel

Detaylı

İnci Hoca YEDİ MEŞALECİLER

İnci Hoca YEDİ MEŞALECİLER YEDİ MEŞALECİLER Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan ilk edebi topluluktur. 1928 de Yedi Meşale adıyla ortaklaşa bir kitap çıkarıp bu kitabın ön sözünde şiirle ilgili görüşlerini açıklamışlardır. Beş Hececiler

Detaylı

17 Eylül 2016 Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Özel Konseri. Hazırlayan ve Yöneten Halil İbrahim Yüksel. Sunum Metni Bilge Sumer

17 Eylül 2016 Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Özel Konseri. Hazırlayan ve Yöneten Halil İbrahim Yüksel. Sunum Metni Bilge Sumer 17 Eylül 2016 Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Özel Konseri Hazırlayan ve Yöneten Halil İbrahim Yüksel Sunum Metni Bilge Sumer BÖLÜM : I Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir adlı eserinin İstanbul

Detaylı

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz?

Selam vermekle karşımızdaki kimseye neyi ifade etmiş oluruz? DEĞERLER EĞİTİMİ SELAMLAŞMA Selam ne demektir? Selâm, kelime olarak; huzur, barış, sağlık ve iyi dileklerini sunma anlamlarına gelir. Selamlaşmak; insanların karşılıklı olarak birbirlerine sağlık, huzur,

Detaylı

BİZ KİMİZ? ODTÜ Atatürkçü Düşünce Topluluğu, Atatürk ü ve ideolojisini daha iyi tanımak ve tanıtmak için 1989 yılında ODTÜ Kültür İşleri Müdürlüğü bünyesinde kurulmuş olan bir düşünce topluluğudur. Atatürkçü

Detaylı

6. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ

6. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ 6. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ OKUMA KÜLTÜRÜ (5 EYLÜL - 21 EKİM) - Konuşmacının sözünü kesmeden sabır ve saygıyla dinler. - Başkalarını rahatsız etmeden dinler/izler. - Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini

Detaylı

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler... 3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler... Seçime Doğru Giderken Kamuoyu: 3 Kasım 2002 seçimlerine bir haftadan az süre kalmışken, seçimin sonucu açısından bir çok spekülasyon bulunmaktadır.

Detaylı

3/7/2010. ÇAĞDAŞ EĞİTİMDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİNİN YERİ ve ÖNEMİ EĞİTİM EĞİTİM ANLAYIŞLARI EĞİTİM

3/7/2010. ÇAĞDAŞ EĞİTİMDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİNİN YERİ ve ÖNEMİ EĞİTİM EĞİTİM ANLAYIŞLARI EĞİTİM EĞİTİM REHBERLİK ÇAĞDAŞ EĞİTİMDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK NİN YERİ ve ÖNEMİ Eğitim? İnsana en iyi olgunluğu vermektir (Eflatun). İnsana tabiatında bulunan gizli bütün kabiliyetlerin geliştirilmesidir (Kant). Bireyin

Detaylı

İÇİNDEKİLER KAVRAMLAR BİR GÜNÜMÜZ. ROLLERİMİZ ve SORUMLULUKLARIMIZ HAKLARIMIZ OKULUMUZ AİLEMİZ SORUMSUZLUK ÇOCUK HAKLARI ÇOCUK HAKLARI BİLDİRGESİ

İÇİNDEKİLER KAVRAMLAR BİR GÜNÜMÜZ. ROLLERİMİZ ve SORUMLULUKLARIMIZ HAKLARIMIZ OKULUMUZ AİLEMİZ SORUMSUZLUK ÇOCUK HAKLARI ÇOCUK HAKLARI BİLDİRGESİ İÇİNDEKİLER KAVRAMLAR BİR GÜNÜMÜZ ROLLERİMİZ ve SORUMLULUKLARIMIZ HAKLARIMIZ OKULUMUZ AİLEMİZ SORUMSUZLUK ÇOCUK HAKLARI ÇOCUK HAKLARI BİLDİRGESİ KAVRAMLAR Birey: Toplumun bir parçası olan ve kendine özgü

Detaylı

DERS PROFİLİ. Siyaset Kuramı I POLS 305 Güz 5 3+0+0 3 5

DERS PROFİLİ. Siyaset Kuramı I POLS 305 Güz 5 3+0+0 3 5 DERS PROFİLİ Dersin Adı Kodu Yarıyıl Dönem Kuram+PÇ+Lab (saat/hafta) Kredi AKTS Siyaset Kuramı I POLS 305 Güz 5 3+0+0 3 5 Ön Koşul Yok Dersin Dili Ders Tipi Dersin Okutmanı Dersin Asistanı Dersin Amaçları

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

ZANAATLA TEKNOLOJİ ARASINDA TIP MESLEĞİ: TEKNO-FETİŞİZM VE İNSANSIZLAŞMIŞ SAĞALTIM

ZANAATLA TEKNOLOJİ ARASINDA TIP MESLEĞİ: TEKNO-FETİŞİZM VE İNSANSIZLAŞMIŞ SAĞALTIM ZANAATLA TEKNOLOJİ ARASINDA TIP MESLEĞİ: TEKNO-FETİŞİZM VE İNSANSIZLAŞMIŞ SAĞALTIM Prof. Dr. Ali ERGUR Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Türk Toraks Derneği XVII. Kış Okulu Antalya 14.02.2018 ZANAATLA

Detaylı