EMPERYALİST HAYDUT ABD, YİNE IRAK HALKINA SALDIRDI

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "EMPERYALİST HAYDUT ABD, YİNE IRAK HALKINA SALDIRDI"

Transkript

1

2

3 EMPERYALİST HAYDUT ABD, YİNE IRAK HALKINA SALDIRDI Dünya halklarının baş düşmanı ABD emperyalizmi halkların kanını akıtmaya doymuyor. Geliştirdiği en son teknolojik silahları, füzeleri ve bommbalarıyla bir kez daha Irak halkına saldırıyor. Sömürü, talan ve soygunun karşısında hiçbir engel bırakmamak, tüm dünya halkarını teslim alarak köleleştirmek istiyor. Irak ve Ortadoğu halkları emperyalizme teslim olmayacaktır. Modern silahlan, uçakları, bombaları, halkların bağımsız, özgür, sömürüşüz bir dünya öztemterinlyok edemeyecek, halk kurtuluş savaşlarının zafere ulaşmasını engelleyemeyecektir.emperyalist saldırganlığa karşı sessiz kalmayalım. Emperyalizmeve işbirlikçilerine karşı mücadeleyi yükseltelim. ABD ile Irak arasında Körfez Savaşı'ndan bu yana devam eden ve zaman zaman emperyalizm tarafından bilinçli bir şekilde tırmandırılan "Bağdat Krizi" geçtiğimiz ay Irak'ın geri adım atması ve atılan bu geri adıma karşılık ABD'nin de Saddam yönetimine "son bir şans" tanıdığını açıklamasıyla bir kez daha savaşsız atlatılmıştı. Ancak bu son gelişmenin daha önce yaşanan krizlerden bir farkı vardı. ABD yetkilileri artık sık sık "Saddam sonrası rejimi" dile getirmeye başlamıştı. Kartlar çok açık oynanmaya başlanmıştı. Bir TV söyleşisinde ABD Dışişleri Bakanı Madeline Albright Irak konusunda "Bu durum böyle devam edemez" diyordu. Devam edilemez olan "durum"dan anlaşılması gereken açıktı Saddam yönetimi. Dışişleri Bakanı Albright aynı söyleşisinde "Saddam sonrası rejimle birlikte çalışmayı isteriz"diyerek Irak'a saldıracaklarının mesajını da veriyordu. Yine benzeri bir açıklama da 15 Kasım'da bizzat ABD başkanı Bill Clinton tarafından yapıldı. Dünya halklarının en büyük düşmanı ABD, Clinton'un ağzından Saddam'in olmadığı bir Irak istediğini en üst düzeyden dünyaya duyuruyordu. Saddam'sız bir Irak yaratmak için saldın tehdidini sürekli gündemde tutan ABD aynı zamanda psikolojik savaşı da sürekli tırnamdırmaktan geri durmadı. Bir yandan boyun eğdiremediği Ortadoğu devletlerini "terörist" ilan etmesi, böylece vurucu niteliği yüksek büyük bir askeri gücünü bölgede tutması, denetleme uçuşları, yüklenen bombaların Irak yerine denize bırakılması vb. şeklindeki tehdit ve gözdağı politikaları; diğer yandan da ortaya çıkan pürüzlerin halledilmesi için "barışçı" maskesiyle yapılan politikalar... Bunların tümü de Ortadoğu'daki taşlann ABD emperyalizminin çıkarlarına göre yeniden oturtma senaryosunun birer parçası olarak uygulamaya konuldu. Amaç bölgedeki zengin petrol yataklarının güvence altına alınmasıydı. Güvencenin sağlanması Ortadoğu petrolünün üretim ve dağıtımının tekelinin ele geçirilmesi demektir. Üretim ve dağıtımın üzerinde oyunlar oynanan, tezgahlar kurulan, savaşlar çıkartılan Ortadoğu petrolleridir. Buradaki petrol üretimiyle Japonya'nın petrol tüketiminin %75'i, Avrupa'nın yarısına yalanı, ABD' nin ise % 20'si karşılanmaktadır. Ayrıca yaşanan çatışmaları, neredeyse savaşsız günün geçmemesi yanıyla da halkların kanıyla beslenen uluslararası silah tekellerinin vazgeçilmez önemli bir pazarı durumundadır. Emperyalizm açısından böylesi hayati öneme sahip olan bir bölgede gelişen ulusal kurtuluş savaşları, anti-emperyalist halk hareketleri de uygulamaya konulan, uygulanmak istenen senaryoların önündeki ciddi engellerden birisi olmaktadır. ABD'nin bölgeye yerleşmesi "Yeni Dünya Düzeni"nin oturtması yönünde ileriye doğru atılmış çok önemli adım olacaktır. Bunun için de gereken zemini oluşturmak için yaratılan gerekçelerin, yapılan girişimlerin ardı arkası kesilmedi. Bunlardan biri de Beyaz Saray'da düzenlenen bir toplantıda Başkan Bili Clinton tarafından bu kez çok açık ve net bir biçimde dünya kamuoyuna söylendi. Clinton, ABD'nin Saddam yönetiminin devrilmesi ve yerine yeni bir hükümetin kurulması için çalışacağını "Yeni Irak politikası" olarak açıkladı. Clinton "Yeni bir hükümet kurulması gekeriyordu" Bu amaçla "geçen yıldan başlayarak çalışmalara hız verilmiştir"'diyordu. Sözü edilen çalışmalardan kastedilenler, Irak'lı muhalif grupların silahlandırılması için 97 milyon dolarlık ödenek verilmesi, Irak'a yönelik radyo yayını, ayrıca muhalefetin ülkeye girişçıkış yolu olarak düşünülen Iran sınırının kullanılması için Iran yönetimiyle ilişki geliştirilmesi ve Barzani ile Talabani'nin Washington'da bir araya getirilerek bizzat Clinton'un denetiminde ve gözetiminde barışmalarının sağlanmış olmasıydı. Tüm bu çabalar Irak'ta "halkına ve bölgesinde barışa saygılı yeni bir hükümetin kurulması''demagojilerinin ardına saklanarak yapılıyordu. Irak'a karşı izlenen saldırgan politikanın temelinde "Sadam'ın olmadığı bir Irak", ve emperyalizmin işbirlikçisi bir yönetimin Irak'ta iktidara getirilmesi isteği vardır. Ancak emperyalizmin '91 yılında gerçekleştirdiği saldın, katliam ve o zamandan bu yana Irak'a uygulanan ambargo, tehdit, gözdağı gibi politikaların hiç biri ABD'nin bu isteğinin gerçekleşmesi için yeterli olmadı. Ve şimdi, ABD bir kez daha terörist yüzünü gösterip Irak halkına saldırarak Saddam yönetimi devirmeye oynuyor. ABD'nin propagandasını yaptığı gibi ABD emperyalizminin hedefinde olan sadece Saddam yönetimi değildir. Gerçekleştirilen kuşatmayla asıl olarak nefessiz bırakılan, boğulmak istenen emperyalizmin yaptırımlarına, "Yeni Dünya Düzeni" haydutluğuna karşı koyan, ABD'nin devasa askeri gücüne rağmen vatan topraklarını savunmakta kararlı olan Irak ve Ortadoğu halklarıdır. Teslim alınmak istenen halktır. Ancak, Ortadoğu halkları ABD terörizmine teslim olmayacaktır. KAHROLSUN EMPERYALİZM! YAŞASIN HALKLARIN MÜCADELESİ! ZAFER DİRENEN HALKLARIN OLACAKTIR.

4 Krizi Biz Yaratmadık Bedelini de Biz Ödemeyelim! KRİZ KİMİN KRİZİ? KİM YARATTI? Kriz.. acil önlem, istikrar.. Bu sözleri Sakıp Sabancı, Rahmi Koç, Bülent Eczacıbaşı, Halit Narin, Refik Baydur gibi tekelci patronlar ve onların TÜSİAD, TİSK, İSO, TOBB gibi kurumları haftalardır hemen her gün tekrarlayıp "acil müdahale edilsin", "önlem alınsın" diye feryat edip duruyorlar. "Global kriz", "Dünya krizi", "Türkiye'nin bu krizden etkilenmesi kaçınılmaz"diyorlar. Bir yanıyla doğrudur; kriz emperyalizmin krizidir? Onyıllardır halkı sömüren, bir lokma ekmeğe muhtaç hale getiren emperyalist tekellerin işbirlikçisi Koçlar'ın, Sabancılar'ın, Eczacıbaşılar'ın, Halit Narinlerin, Refik Baydurlar'ın krizidir. Krizi yaratanlar onlardır. "Globalleşmiş bir dünyada yaşıyoruz, dolayısıyla çıkan kriz dalga dalga tüm dünyayı sarıyor ve tüm ülkeleri etkiliyor. Bu kriz bizi de etkiledi. Etkilemeye devam edecektir" {Sakıp Sabancı) diyerek sanki kriz durup dururken ortaya çıkıyormuş, bundan sanki kendileri sorumlu değimiş gibi gerçekleri gizlemeye, her zaman olduğu gibi krizin faturasını halkın sırtına yüklemeye çalışıyorlar. Türkiye'de her zaman kriz vardı ama bugün bu çok daha üst boyutlara çıkıyorsa bunun nedeni yine sömürü düzenidir, yine ülkeyi yönetenlerdir. Onyıllardır uygulanan politikalarla ülkenin emperyalizmin yeni-sömürgesi haline getirilmesidir. Bağımsızlığın yitirilmesidir. Bu güne kadar emperyalizmin ve işbirlikçisi tekelci burjuvazinin çıkarları doğrultusunda şekillenen politikaların hayata geçirilmesidir. Türkiye'nin ekonomisi başta ABD olmak üzere emperyalizmin patronluğunu yaptığı IMF ve Dünya Bankası tarafından yönlendirilmektedir. Oligarşi ekonomik krizine onyıllardır IMF'nin hazırlayıp dayattığı "ekonomik-istikrar paketleri'yle çözüm arıyor. Onyıllardır "Ekonomik kalkınma" ve "yeniden yapılandırma" masallarıyla ülke kaynaklan, halkın alınterinden çalınanlar emperyalizme peşkeş çekiliyor. Dış sermaye girişi esas olarak borç ve krediler biçiminde gerçekleşiyor. Alınan borç ve kredilerin büyük bir kısmı "savunma harcamaları" adı altında silahlanmaya ve halka açılan savaşa harcanarak yine emperyalist tekellerin kasalarına aktarılıyor. Emperyalizm yaşadığı krizi hafifletmek için krizin faturasını yeni-sömürgelerine yıkıyor, yeni-sömürgelerdeki işbirlikçileri de halkın sırtına. Yıllar sonra gelinen yer yine çözümsüzlük ve yine yeni bir kriz oluyor. Emperyalizm öksürüyor, Türkiye gibi yeni-sömürgelerde fırtına kopuyor. Olan bitenin özeti budur. Emperyalizme bağımlılık sürdükçe de bundan kurtuluş yoktur. Denetimden uzak, sürekli tüketime dayanan, sürekli kriz yaşayan emperyalizme bağımlı bir ekonomik yapı ile askeri harcamaları sürekli artıran bir politikanın varacağı yer krizin daha da derinleşmesinden başka bir şey olamaz. Susurlukla birlikte çok daha net olarak ortaya çıkan gerçekler ortadadır. Uyuşturucu, faiz ve rant gelirleriyle, rüşvet, talan ve soygunla kısa yoldan köşe dönmek, servet sahibi olmak, yalan, dolan, ahlaksızlık yükselen değer haline getirilmiştir. Türkiye ekonomisi yıllardır kara para sayesinde ayakta kalmaktadır. Bütçe kadar kara paranın ortalıkta dolaştığım söyleyenler bizzat devleti yönetenlerdir. Kontrgerilla, mafya, devlet, parlamento, patronlar, tefeciler, hırsız, uğursuz hepsi iç içe geçmiştir. Bu tabloyu halk yaratmadı. Ülkeyi emperyalizme bağımlı hale halk getirmedi. Onyıllardır IMF'nin, Dünya Bankası'nın emperyalist ekonomik politikalarını halk uygulamadı. Krizi halk yaratmadı. O halde faturasını neden biz ödeyelim? PATRONLAR ÇIKARLARINI KORUMAK İÇİN HÜKÜMETE İSTEDİKLERİ TEDBİRLERİ ALDIRIYOR Patronlar sabah akşam televizyonlara, gazetelere verdikleri demeçlerle, öyle bir tablo çizdiler ki, sanki bitip yokoluyorlardı. Tekelci burjuvazi, tedbirlerin "aciliyef'ini göstermek için "1999'da 500 bin-1 milyon kişi işsiz kalabilir ve ülke genelinde sosyal patlamalara neden olabilir" diyerek hem hükümete, hem işçilere karşı şantaj ve tehdide başvuruyorlar. Sonuçta hükümetten alınmasını istedikleri tedbirlerinin önemli bir kısmım da elde ettiler. "Tedbirler" dedikleri tekelci burjuvaziye verilen yeni avantalar ve ayrıcalıklardan başka bir şey değildi. Açıklanan "tedbir paketi" için burjuva gazeteleri bile "İhracatçıya özel paket", "Paket, büyüklere yarayacak, KOBİ'ler yine bakacak", "Pakette emek kesiminin sorunlarına herhangi bir çözüm getirilmiyor" (15 Aralık, Milliyet) diye yazdılar. Yeni ucuz kredi olanaklarıyla, vergi muafiyetleriyle, finansman sağlamada sağlanan kolaylıklarla tekelci sermayenin çıkarları korumaya alınmıştı yine. Krize neden olanların krizden zarar görmemesi için elden gelen herşey yapılırken küçük işletmeler için hiç önlem alınmadı. Emekçiler ise zaten hiçbir zaman hatırlanmaz. Çünkü onlar kurbandır, faturayı ödeyecek olanlardır. Ancak tekelci burjuvazi bunları da yeterli görmüyor. Gözleri doymak bilmiyor. Daha fazla, çok daha fazla, ne varsa bize verin diyor. Sabancı, "serbest rekabet 65 milyonun menfaatinedir, korunmalıdır" diyor ama çıkarları sözkonusu olunca yıllardır tekerleme haline getirdikleri "devlet ekonomiye müdahale etmemelidir" sözlerini hemen bir kenara bırakıp devletten çıkarlarını koruyacak tedbirler almasını, kendileri için özel paketler hazırlamasını istiyorlar. Aslında müdahale edilmemesini istedikleri sömürülerine, talan ve soygunlarına dokunulmamasıdır, halkın kanını daha çok emmek için önlerine hiç bir engel çıkarılmamasıdır. KRİZİN FATURASI HALKA NASIL ÇIKARILACAK? İşçi Kıyınılan, Sendikasızlaştırma Artarak Sürecek; Tekelci burjuvazi kriz kriz diye bağırırken Hükümetin bakanları bugün bile hala bir krizden söz etmenin mümkün olmadığını, bir darboğaz yaşandığım söylüyorlar. Ama buna rağmen haftalardır yoğun bir işçi kıyımı yaşanıyor. Son bir kaç ayda atılan işçi sayısı 150 bine doğru gidiyor. Kriz bahanesiyle işçi atan atana. Buna bakıp ciddi olarak kriz sürecine girilince olabilecekleri bugünden görmek mümkündür. Hatta beklendiği gibi bir kriz yaşanmasa bile ola- MEMURLAR! Bu hükümet de iktidara gelirken "memurun hakkını vereceğiz" dedi. Sonra ne oldu? Memurun üzerine panzerler sürüldüi, gaz bombaları atıldı. Dövüldüler, gözaltına alındılar. Memur sefalet ücretlerine mahkum edildi. Grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı ise unutturulmaya çalışılıyor. KESK ise hep icazetin ardına sığındı. Daha yakında yine kararı alınmış eylemi iptal etti, ancak tabandan büyük tepkiler gelince geç de olsa zorlamayla bir şeyler yapmaya çalıştı. Peki yeterli mi? Elbette yetmez. Sendikalı işçilere bile "sıfır zam"mın tartışıldığı yerde memurlara da mutlaka bir kriz faturası çıkaılacaktır. Bufatura ödenmek istenmiyorsa yapılacak tek şey mücadeleyi yükseltmektir.

5 caklar bellidir. Sendikalı sendikasız kimsenin iş güvencesi yoktur. Zaten her zaman eski işçileri atıp yerine ucuz yeni işgücü koymayı temel politika olarak uygulayan, sendikalaşmayı engellemek ya da varolan sendikayı tasfiye etmek için işçi atmayı süreklileştiren patronlar krizi bahane edip işçi kıyımına devam edeceklerdir. Beşer onar atılan işçilerin yerini toplu işten çıkarmalar alacaktır. Süreç daha bugünden böyle gelişmektedir. Hükümet de buna yeşil ışık yakmıştır. Maliye Bakanı Zekeriya Temizel; "Liberal ekonomide devletin, bir düğmeye basarak işçi çıkarmaları durdurup, ücretleri ayarlama gibi bir düzenleme hakkı yoktur..." diyor. (15 Aralık, Hürriyet) Ne güzel! işçi atarken liberal ekonomi, biz karışmayız ama patronlara gelince devlet müdahalesi; her türlü devlet desteği, yardımlar, krediler, vergi muafiyetleri... Peki, işten atılan işçiler, onların çocukları, çocukları fabrikalar çalışmaya başlayıncaya kadar ne yiyip içecekler? Ev kiralarını, İŞÇİLER! Artık beklemek intihar demektir. Tehlike "geliyorum" demiyor; geldi kapımıza dayandı. Her gün onlarca, yüzlerce arkadaşımız kapı dışına bırakılıyor. Kalanlara zam istemeyin yoksa kapı dışarı atarız deniyor. Böyle onursuzca, köle gibi Yaşamaya devam edilir mi? MGK sendikacılarının bir şey yapacağı yoktur. Onlar patronlarla birlikte oturmuş oligarşinin, tekellerin krizine çare arıyorlar. Onun dışında tek yaptıkları basın karşısında göstermelik olarak "hep bizden fedakarlık beklenmesin" demekten ibarettir. "Beklenmesin" demekle birşey değişmiyor. Elin oğlu sen istemem desen de krizin faturasını sana ödetiyor! Ne yapacağız? Düşünmenin, tereddüt etmenin, hele ki sendikacılardan medet ummanın bir yararı yoktur. Yapılacak tek şey vardır. Bize dayatılan bu onursuzca yaşama boyun eğmemek, direnmek, mücadele etmektir. "Anca elektrik, su paralarını, çocukların okul masraflarını kim nereden karşılayacak? Neymiş işten atılmaları izliyorlarmış, onların yerine başka işçi almmayacakmış, işçi alındığında önce atılanlar işe ahnacakmış! Kimi kandırıyorlar? Bugüne kadar yüzbinlerce, milyonlarca işçi atıldı. Kaç tanesi daha önce çalıştığı işine geri dönebildi? Çok küçük bir kısmı o da dişe diş mücadele verenler, direnenlerdir. Bunlar hep aldatmacadır. İşten atılmayı meşrulaştırma, tepkileri yumuşatma oyunladır. İşçiler, emekçiler bu oyuna gelmemelidir. İşçiye, Memura Düşük Ücret; Köylüye Düşük Taban Fiyat Politikası Sürecek; Daha aylar öncesinden Tekstil İşverenleri Sendikası Başkam Halin Narin toplu sözleşme görüşmeleri süren tekstil işkolunda "sıfır zammı" dayattı. Patronlar krizi bahane ederek ya işten atılırsınız ya da sıfır beraber kanca beraber" diyebilmektir. Ancak birlik olduğumuzda, saldırı hangimize yönelirse yönelsin birbirimize sahip çıkıp mücadele ettiğimizde saldırıları geriletebiliriz. Yoksa "bugün bana yarın sana" hiçbirimiz saldırılardan, ömür boyu sürünmekten kurtulamayız. Bulunduğumuz yerde örgütlü bir güç yaratmalıyız. Varsa, aramızdaki tüm kırgınlıkları, küskünlükleri bir yana bırakalım. Atölyemizde, fabrikamızda en geniş birlikteliği sağlamak için faşistler, patrona ispiyonculuk, uşaklık yapanlar dışında siyasi görüşümüz, inancımız ne olursa olsun hepimiz biraraya gelelim. İşçi Meclisi kuralım. Yapabileceklerimizi tartışalım. Gücümüz ölçüsünde krizin faturasını halka ödetilmesini çeşitli biçimlerde protesto edebiliriz. Basın açıklamasından, telgraf çekmeye gösterilerden, yürüyüş, iş bırakmaya ve işgallere kadar her yolu tartışıp uygulayabiliriz. zamma razı olursunuz tehdidiyle gelmektedirler. Bu politikayı bütün işkollarında yaygınlaştırılarak uygulamaya çalışacaklardır. Nasıl olsa ellerindeki kriz bahanesiyle işçi atmaya meşru zemin de yakaladıkları inancındadırlar, bu tehdidi sonuna kadar kullanacaklardır. "Sıfır zam" dayatmasıyla toplu sözleşme masasına oturup, bunda başarılı olamasalar bile enflasyonun çok altında küçük bir zamla toplu sözleşmeyi bitirme hesabı içindedirler. Hükümetin memurlara yaklaşımı da farklı olmayacaktır. Yıllardır enflasyonun altında verilen ücret zamlarıyla erozyona uğratılan memur maaşları daha da küçülecektir. Onları da bekleyen daha çok yoksullaşma, daha çok yapılacak bir ikinci üçüncü iş arama olacaktır. İşsizliğin hızla arttığı bir ortamda ise bu hiç de kolay olmayacaktır. Köylü zaten kaderine terk edilerek perişan hale getirilmiş. Gittikçe yoksullaşıyor. Dişiyle tırnağıyla yetiştirdiği ürünü ya Çevremizdeki, yakınımızdaki işyerleriyle ilişkimizi geliştirip güçlerimizi birleştirebilir, birlikte hareket edebiliriz. Daha büyük güç olabilmeyi, daha büyük örgütlülüklere ulaşmayı hepimiz kendimize bir görev, sorumluluk olarak görmeliyiz. Direnişte olan, saldırıya uğrayan işçi arkadaşlarımızla dayanışmada bulunmalıyız. Ziyaret, ekonomik yardım, eylemli destek... elimizden gelenin azamisini yapmalıyız. Sendikalıysak sendikamızı harekete geçirmek için zorlamalıyız. Saldırı doğrudan kendimize yöneldiğinde ise sonuna kadar direnmekten başka hiç bir yolumuz yoktur. Bu durumda işyerini terketmemeyi direnişin odağına koymalıyız. Evet, herkesin, hepimizin yapacağı bir şey vardır. Oturup olan biteni seyretmeyelim. Biraz gayret gösterelim, bir adım atalım gerisi gelecektir. elinde kalıyor ya da yok pahasına gidiyor. Şüphesiz kriz bahanesiyle bundan sonra taban fiyatları daha da düşük tutulacak, köylü, çiftçi bir kez daha hem de daha derinden vurulacaktır. "İSTİKRAR TEDBİRLERİ" DAHA FAZLA BASKI, DAHA FAZLA ZULÜM DEMEKTİR Bu ülkede ne zaman "istikrar tedbirleri" alınmışsa, ardından zamlar, gasplar ve daha fazla yoksulluk gelmiştir. Bu ülkede ne zaman halkı daha fazla yoksulluğa, sefalete iten "paketler" çıkarılmışsa bununla birlikte halka daha fazla baskı, daha fazla zulüm gelmiştir. Çünkü, alınan "tedbirlerin" uygulanabilmesi, hazırlanan "paketlerin" hayata geçirilebilmesi için halkın susturulması, boyun eğmesinin sağlanması gerekir. 1980'de İMF'nin direktifleri doğrultusunda "24 Ocak kararları" alındığında burjuvazinin temsilcileri bile "bu kararlar bugünkü koşullarda hayata geçirilemez" diyorlardı. Çünkü faşizmin tüm baskı ve terörüne, katliamlarına rağmen halk boyun eğmiyor, devrimcilerin öncülüğünde direniyordu. Fabrikalarda, okullarda, mahallelerde direniş ve grevler sürüyor, faşist saldırılar püskürtülüyordu. Aldıkları kararları hayata geçiremediler, ta ki Cunta işbaşına gelene kadar. İstedikleri de buydu zaten. Onun için cuntayı alkışlayarak karşıladılar, onun için Halit Narin darbe olunca "şimdi gülme sırası bizde" demişti. Çiller'in başbakanlığında DYP-SHP hükümeti tarafından 1994'te "5 Nisan Ekonomik Paketi" uygulamaya konulduğunda da böyle olmuştur. Halkın üzerindeki baskı ve terör birden tırmanışa geçmiş, polis gösterilere, direnişlere azgınca saldırmaya başlamıştı. Bugün de böyledir. Hatta geçmişten farklı olarak kriz daha derindir ve daha da derinleşeceğini gören oligarşi baskı ve terörünü yeni "istikrar tedbirlerini", "ekonomik paketlerini" uygulamaya başlamadan çok daha önceden pervasızca saldırmaya başlamıştır. Amaç mücadele edenleri susturmaktır. Onlar sustuğunda geriye kalanlara boyun eğdirmek, her türlü sömürü ve zulmü uygulamak çok daha kolaylaşacaktır. Devrimci basın üzerinde yoğunlaşan baskılar ve Kurtuluş'a uygulanan sansür, demokratik kitle örgütlerinin basılıp talan edilmesi, kayıp yakınlarına, kitle gösterilerine yapılan saldırılar, binlerce insanın gözaltına alınması, işkenceler, tutuklamalar ve özellikle Cephe üzerinde yoğunlaşan saldırılar bu nedenledir. Çünkü artık halkın tahammül gücünün kalmadığını onlar da görmektedir. Tekelci burjuvazinin sık sık "sosyal patlamadan" bahsetmesi boşuna değildir. "Sosyal patlamadan, halkın "artık yeter" deyip ayaklanmasından, yani devrim'den korkuyorlar. Korkuları büyüktür. Ama yine bu nedenle daha fazla baskı ve terör uygulayarak halkı boyun eğdirmeye çalışmaktan başka bir çareleri yoktur. Çünkü sömürüden, çıkarlarından vazgeçemezler. Onların "istikrar" dedikleri halkın susturulmasıdır, baskı ve sömürüye boyun eğmesinin sağlanmasıdır. Ve bunu sağlamak için de baskı ve terörlerini sürdüreceklerdir. Ta ki halk ayağa kalkıp yeter artık diyene kadar.*

6 Tekstil Patronları Krizin Faturasını İşçiye Kesiyor Tekstil işkolu emeğin en yoğun sömürüldüğü işkollarının başında gelir. Bu işkolunda aylardır süren toplu iş sözleşmesi pazarlıkları "grev aşamasına dayandı. İşçiler adına toplu iş sözleşmesi yürütme yetkisine sahip üç sendika bulunuyor. Türk-İş'e bağlı TEKSİF 51 bin, DİSK'e bağlı Tekstil İşçileri Sendikası 11 bin, Hak-İş'e bağlı Öz İplik-İş sendikası ise 8 bin işçi adına toplu iş sözleşmesi masasına oturdu. Bu üç sendikanın temsil ettiği işçi sayısı 70 bindir. Halbuki ülkemizde tekstil sektöründe yaklaşık 2.5 milyon insan çalışıyor. Ancak bunların 490 bini sigortalı, sigortalı işçilerin ise 150 bini toplu sözleşme hakkına sahiptir. Şu anda tekstil işçisine ücret adına ödenen bir gecekondu kirasının bile milyondan başladığı koşullarda ortalama milyon lira gibi bir sefalet ücretidir. Tekstil patronlarını temsilen görüşmeleri yürüten Tekstil İşverenleri Sendikası Başkanı Halit Narin toplu iş sözleşme görüşmelerinin başından beri tekstil işkolunda yaşanan krizi bahane ederek "sıfır zam"da diretti. Ancak son bir kaç hafta içinde "büyük bir lütuf"ta bulunarak önce yüzde 5, sonrasında ise yüzde 25'lik bir ücret artışına razı olabileceklerini açıkladı. Tekstil patronları son açıkladıkları rakamdan yukarı bir zammı kesinlikle vermeyeceklerini' söylerken,işçileri temsil eden üç sendikacının istediği ücret artışı da aman aman öyle yüksek bir rakam değildir. Sendikalar, birinci yıl için brüt yüzde 75, ikinci yıl için ise, birinci ve ikinci altı aylar için yüzde 50 ve enflasyona göre artı 5 puan artış istiyorlardır. İşçilere düşük ücret dayatan tekstil patronları karşısında, MGK sendikacılarının fazla bir direnme gösteremeyecekleri bu güne kadar yaşananlar bellidir. Zaten onların uzlaşmacı tavırları tekstil patronlarının böyle pervasızca dayatmada bulunabilmelerinin nedenidir. Temmuz 1998'den bugüne süren toplu iş görüşmelerinde tekstil patronları iki "seçenek"te ayak diretiyor: İşçi sendikaları ya zam istemekten vazgeçip, patronların teklifine boyun eğecekler, ya da toplu işçi çıkarmalara... Ortada açık bir şantaj ve tehdit vardır. Böylesi bir dayatma karşısında gücünü işçilerden alan, sırtını işçi sınıfına dayamış sendikacıların tavrı hiç tereddütsüz işçi haklan için sonuna kadar mücadele edeceklerinin kararlılığını ortaya koyup, buna uygun bir pratik sergilemektir. Ama hayır! MGK'cı sendika ağalarının yapabildiği tek şey patronlar karşısında yalvarmaktır. Onların önerdiği ücret zammı teklifini 5-10 puan yükseltip sonra da işçilere dönerek "Elimizden geleni yaptık, 'sıfır zam' nokta- sından buraya getirebildik; daha fazlasını isteseydik fabrikaları kapatacaklardı" deyip üstüne üstlük bir de işçileri sükunete davet ederek, seslerini çıkarmamaları yönünde uyaracaklardır. İşçi Sendikaları "Grev" Diyor, Ama Nereye Kadar? TİS'in düşük ücret dayatmasına, hak gaspları ve işten atmaları karşısında işçi sendikaları da birer ikişer grev kararı alıyor. Adana'da DİSK Tekstil-İş sendikasının örgütlü bulunduğu Sabancı Holding'e ait Mensa, Bossa ve Teksa fabrikalarında grev kararı işyerlerine asıldı. İzmir'de Türk- İş'e bağlı TARİŞ ve kooperatiflerinde grev kararı alınmış durumda. Yine Türk-İş'e bağlı TEKSİF de yetkili olduğu işyerinin çoğunda da grev kararı alındı. Bu kararları yenilerinin de izleyeceği bekleniyor. Grev karan alınan yerlerde 60 günlük süre içinde ya anlaşma sağlanacaktır ya da süre sonuna kadar greve çıkılacaktır. Ancak dediğimiz gibi eğer sendikaların eline kalırsa bu grevleri başarıyla bitirebilmeleri oldukça zordur. 1994'te başbakan olan Tansu Çiller de, DYP-SHP koalisyon hükümetinin başbakanı olarak emperyalizmin dünya çapında yaşadığı ve ülkemize de yansıyan krizin bedelini emekçilere ödettirmeye kalkmıştı. Bir yandan "5 Nisan Kararları" adı altında krizin faturası halka kesilmiş, diğer yandan da kamu işçisine "sıfır zam"ı dayatmıştı. İşçilerin direnişleri, grevleri, değişik eylemleri sonucu Tansu Çiller bu dayatmadan geri adım atmak zorunda kalmış, ancak 1995'te yine "sıfır zam"la kamu işçisinin karşısına çıkmıştı. İşçi sınıfının başına çöreklenen MGK sendikacıları da hükümetle yürüttükleri gizli pazarlıklar sonucu yüzde 15 gibi komik bir artışa imza atarak işçileri satmışlardı. Bugün de ihanet ediyorlar derken, geçmişte yaşanan bu tür örnekleri de göz önüne alarak bunu söylüyoruz. İşçi Kıyımları Sürüyor Özelleştirme ile başlayan işçi kıyımı başta tekstil olmak üzere metal, otomotiv, deri vb. işkollarında pervasız bir şekilde sürüyor. Kuşkusuz işçi kıyımı salt bugünün de sorunu değildir. 1989'dan 1996'ka kadar ki 8 yılda Türkiye'de 550 bini sendikalı işçi olmak üzere 1 milyon emekçiyi kapsayan bir kıyım yaşanmıştır. 1996'da ise bu sayı 1 milyon 200 bine ulaşmıştır. Düzenin krizi derinleştikçe işten atmalar da katlanarak artıyor. Sermaye cephesi bir yandan krizinin faturasını işçi sınıfına çıkartırken diğer yandan da sendikal mücadelenin de önünü kesme gayretindedir. Patronlar en ufak bir ekonomik kriz yaşadıklarında ilk akıllarına gelen çözüm, işçi atmaktır. İşçi atmalarının başlıca nedenleri ise şöyle sıralanabilir: Sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma, ucuz işgücü sağlama, özelleştirme, ekonomik krizler, kıdem tazminatı yükünden kurtulmak. Tekstil sektöründeki işçi kıyınılan da bu çerçevede yapılmaktadır. Hatta, patronların bir bölümü kriz şartlarında tekstil yatırımından daha yüksek karlar elde edeceklerini hesapladıktan faiz, bono, borsa, döviz gibi yatırımlara yöneliyorlar. Yakın zamanda adı basında sık sık çıkan Park Holding patronu Turgay Ciner, 4 Aralık'ta Sabah gazetesinde çıkan röportajda bunu açıkça dile getiriyor. T. Ciner "Edirne'de eski mensucat santralini kapattım. Şu saatlerde 1300 kişinin işine son veriliyor. Bu şirketlerin işletme sermayelerini bankaya koyduğum zaman, ortaklarımız memnun olacaklar. Çünkü daha çok kazanacağız" diyor. MGK Sendikacılarına Geçit Verilemez İşçi sınıfı açısından çetin bir süreç yaşanmaktadır. Patronların düşük ücret ve ağır çalışma şartlan dayatması, işten atmalar, baskı, terör ve oligarşinin azgın sömürüsü karşısında güçlü barikatlar örgütlemek zorunludur. Hiç kuşkusuz işçi sınıfının karşısında yer alan düşman cephesinin içine MGK sendikacılarını da dahil etmek gerekiyor. Onlar işçi sınıfının sırtına yapışmış birer kenedirler. Bu MGK beslemesi sendikacılar, işçiler vahşi sömürünün altında inim inim inlerken, aç, sefil perişan olurken, onlar en lüks otellerde, restoranlarda günlerim gün ederler. Emperyalist finans kuruluşlarının halkımıza dayattığı acı reçetelerin hayata geçirilmesine destek veren bu MGK sendikacılarının işverene karşı işçi sınıfının haklarını korumak için mücadele vermesini kimse beklememelidir. İşçi sınıfı yaşadığı tüm sorunları devrimci işçilerin önderliğinde, örgütlü, başeğmez mücadelesiyle aşabilir. MGK sendikacılarının yüzbinlerce işçiyi sürükleyeceği yer düzenin bataklığıdır. Kölece boyun eğiştir. Patronlarla ve MGK hükümetleriyle bir olup işçileri arkadan hançerlemektir. Onlarda tekstil patronları kadar tehlikelidir. Her an işçinin toplu iş sözleşmesini, direnişini, grevini satmaya hazırdırlar. Onların derdi işçilerin onurlu yaşam şartlarına kavuşmalan değil koltuklarını korumaktır. İşçilerin karşısına çıktıklarında başvurdukları tek şey yalan ve demagojidir. Tüm çabalan işbirlikçi yüzlerini gizlemektir. Devrimci işçilere bu süreçte büyük sorumluluklar düşüyor. Hele toplu iş sözleşmelerinin "grev" aşamasına geldiği bugün bu sorumluluk daha da artmaktadır. İşçi sınıfının mücadelesi hem işverene, hem de MGK sendikacılarına karşı birlikte yürütülmek zorundadır. MGK sendikacılar her an işçi sınıfına karşı ihanet edebilirler. İhanetlerinin ilk adımı toplu iş görüşmelerinde patronlarla masa başında, ya da kapı arkalarında gerçekleştirecekleri "gizli pazarlıklardır. Buna açıktan cüret edemedikleri takdirde direniş ve grevin içinde, ama her şart altında "satışın" fırsatını kollayacaklardır. İhanet onların ruhuna işlemiştir. İşçi sınıfına ihanet etmekte en küçük bir tereddüt göstermezler. Bunlara karşı tetikte olalım. Fırsat vermeyelim. Her şart altında yüzlerini teşhir edip hesap soralım. Oligarşinin krizin bedelini işçi sınıfına ödetmesine karşı tüm gücümüzle mücadele edelim.*

7 İnsan Hakları Haftası'nda Kayıp Eylemi İnsan Hakları Haftası'ında Kayıp Eylemi Geçtiğimiz hafta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin ülkemizce kabulünün 50. yıldönümüydü. İnsan Haklan Haftası'nda kayıp yakınları 187. kez biraraya geldi. 3.5 yıldır devletin gözaltında kaybettiği evlatlarını, yakınlarını, aslında hepimizin kayıpları olan insanları, bulmak umuduyla, yeni kayıplar olmasın, başka analar ağlamasın diye, suçluların, katillerin, bin operasyonun sorumlularının açıklanması için her cumartesi bir araya geldiler; 187 kez, 3.5 yıl. "Bu Dava Burada Bitmez" Ankara Yüksel Caddesi'nde 56.sı gerçekleştirilen eylem "Bu dava burada bitmeyecek" yazılı pankartın açılmasıyla alkışlarla başladı. Saat 12:30'da başlayan eylemde ilk sözü Metin Göktepe davasına katılan gazeteci arkadaşları aldı. Konuşmalarında Göktepe'yi katleden devletin, şimdi de kendini aklama çabasına girerek, tutuklu bulunan 5 işkenceciyi tahliye etmesini anlatıldı. Daha sonra sözü alan İHD Şb. Bask. Lütfü Demirkapı, geçen yıl 12 Aralıkta şehit düşen Erkut Direkçi'nin katilinin devlet olduğunu açıkladı. 96' Ölüm Orucu Direnişçisi olan Direkçi'nin hapishanedeyken tedavisinin engellendiği, tıpkı Ruhi Su, Yılmaz Güney gibi açık bir şekilde katledildiği anlatıldı. Atılan sloganların ardından Susurluk devletinin hapishanelerdeki devrimci tutsakları katletmeye yönelik planla- rını uygulamadaki bir ayağı olan basının son günlerde Merkez Kapalı hapishanesine yönelik çıkardığı yalan haberlere değinildi. Yazılanların, Susurluk devletinin yapacağı ya da yapmayı planladığı saldın için bir zemin oluşturduğu. Bu saldırılara izin verilmeyeceği anlatıldı. Ayrıca bir haftadır adli tutukluların sayımları yapılırken, siysi tutsaklardan sayım istenmemesinin de bu oyunun bir ayağı olduğu söylendi. Bu konuda herkesin duyarlı olması gerektiği belirtildi. Ayrıca son günlerde rastgele verilen devlet sanatçısı ünvanı konusuna değinildi. Bu ülkede büyük ustaları, dünyaca kabul görmüş Ruhi Suları, Yılmaz Güney'leri katleden devlet, kendisine tek tip sanatçı yaratmak için bu ödülle verdiğini; üstelik ödülü vereninde PİNOCHET'in samimi arkadaşı, onun gibi bir diktatör, bir katilin verdiği hatırlatılarak bu oyuna İnsan Hakları Haftası'nın 50. yılında haklı, meşru eylemleri yine polisce engellendi. Kayıp yakınları İnsan Hakları Haftası'nın 50. yılında eylemi Galatasaray Lisesi önünde yapmak istediklerini belirtince polis şefinin cevabı "Bu iş 15 Ağustos'tan beri bitti. Size orada eylem yaptırmayacağız." şeklinde oldu. Bunun üzerine basın açıklaması İHD önünde oldu. Basın açıklamasında "işkencenin, yargısız infazların, faili belli cinayetlerin, kaybedilmeyle sonuçlanan gözaltıların yoğun olarak yaşandığı bir yerde insan haklarından bahsetmek mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti İnsan Hakları Bildirgesi'nde yer alan diğer hak ve özgürlüklerde olduğu gibi yaşama hakkı konusunda ki taahhütlerini de yerine getirmemektedir. Bir ülkede kayıp demek hiç kimsenin yaşam güvencesinin olmaması demektir. Türkiye'de 1980'den bu yana insanlar gözaltına alınıp kaybediliyor. Bu topraklarda 9 yılda kayıtlara geçmiş gözaltında kayıp olayı 543'lere ulaştı. Bu sayı yalnızca elimize ulaşabilen bilgilere göre belirlenmiş bir sayı. Oysa özellikle olağanüstü hal bölgesinde beşer-onar köyünden gözaltına alınıp dönmeyen insanlar var. Bu nedenle kayıtlara geçmeyen binlerce gözaltında kayıp var." denildi. Basın açıklaması sırasında Alman ZDF kameraman polislerce tartaklanarak kitlenin dışına atıldı. Polis şefi Alman kameramanı İtalyan sanmış olacak ki, "İtalyan'lara burada yer yok." dedi. Basın açıklamasının ardından kitle dağıldı ve eylem 17. kez engellenmiş oldu. gelinmemesi istendi. Daha sonra Ankara Haklar ve Özgürlükler Platformu'nun düzenlediği "KURTULUŞ GAZETESİ OKUMAK İS- TİYORUZ" faks çekme eylemine çağrı yapıldı. Kurtuluş gazetesinin üzerine yapılan yoğun saldırılara değinilerek, bu saldırıların tüm devrimci demokrat kesimlere yönelik olduğu söylenerek, herkesin duyarlı olmasını ve oturma eyleminden sonra yapılacak olan faks çekme eylemine katılması istendi. Konuşmalardan sonra "KAVGANIN ONURLU SESİ KURTULUŞ SUSTURULAMAZ" sloganı atıldı. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin kabulünün 50. yılında hak ihlalleri yapanların, yaptığı ihlalleri göstermemek için nutuklar attıklarını, İnsan hakları evrensel bildirgesindeki 3., 5. ve 19. maddeler hatırlatılarak 94 ve 97 arasında gerçekleştirilen infazların, gözaltında kaybetme ve katletme olaylarının istatistik rakamları verildi. Ve bu sonuçlara bakılarak bile ülkemizde bu bildirgenin nasıl hayat bulduğu anlatıldı. Ve bildirgedeki maddelerin yalnız kağıt zerinde kaldığı söylendi. Saat 13.00'te alkışlarla sona eren eylemde "YAŞASIN HALKIN ADALETİ", "DGM'ler kontrgerillanın mahkemeleridir", "Devrimci tutsaklar onurumuzdur", "Bu dava burada bitmez", "DGM'ler halkı cezalandıramaz", "DGM'ler çeteleri aklayan, halkı cezalandıran mahkemelerdir." dövizleri ve gözaltında kaybedilen ve katledilenlerin resimleri yer aldı. Eyleme yaklaşık 250 kişilik katıldı. Cezaevleri Merkezi Koordinasyonunun 14 Aralık ve 17 Aralık 1998 tarihlerinde Sakarya Hapishanesine ilişkin yaptığı açıklamaları yayınlıyoruz. HALKLARIMIZA Sakarya Cezaevi'nde sivil faşistlerle birlikte siyasi tutsaklara saldıran idare, provakasyon ve katliam peşindedir. Siyasi tutsaklara saldırının durdurulması, normale dönülmesi yönündeki tüm çözüm çabalarını reddeden idare, ısrarla gerginliği sürdürmektedir. Sakarya Cezaevi'nde yaşanacak her türlü saldırı ve katliamın sorumlusu başta Sakarya Cezaevi savcısı ve müdürü olmak üzere devlet olacaktır. Bir saldırı ve katliama sessiz kalmayacağımızı, elimizdeki her araçla buna yanıt verip, hesap soracağımızı açıklıyor, tüm kamuoyuna acil duyarlılığa çağırıyoruz. 14 Aralık 1998 Cezaevleri Merkezi Kordinasyonu: DHKP-C, MLKP, TKP(ML), TKP/ML, TİKB, TKEP/Leninist, Direniş Hareketi, HKG ve Sağmalcılar Cezaevi'ndeki THKP-C/HDÖ, TDKP, DY, TDP davalarından tutsaklar adına: Sadi ÖZBOLAT, M.Akif HAN, Çiğdem KAZAN, Bayram KAMA, Can Ali TÜRKMEN, Şerif KARTALOĞLU, Volkan KARTAL, Hasan DEMİR ve Tuncay KURTBAŞ, Emin GÖKTURNA, Nizam DOĞAN, Adnan HALİS. HALKLARIMIZA Sakarya Cezaevi'nde ülkücü faşistler ve idarenin işbirliğiyle yapılan provakasyon sonucu siyasi tutsaklar bir kez daha katliam tehdidiyle yüz yüze geldi. Evlatlarını sahiplenen aileleri dışarıda faşist güruhlarca saldırıya uğradı, linç edilmek istendi. Buna karşı cezaevlerinde başlattığımız direniş tutsakların talelplerinin sonuçlandı. kabulüyle zaferle Birkez daha görüldü ki, hiçbir faşist saldırıya sessiz kalınmayacak, saldırı ya da katliamlar devrimci tutsakları teslim alamayacaktır Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu: DHKP-C, MLKP, TKP(ML), TİKB, TKP/ML, TKEP/Leninist, Direniş Hareketi, HKG ve Sağmalcılar Cezaevi'ndeki THKP- C/HDÖ, TDKP, DY, TDP, TKEP, DY davalarından tutsaklar adına; Şadi Özbolat, M.Akif Han, Çiğdem Kazan, Can Ali Türkmen, Bayram Kama, Serif Kartoğlu, Volkan Kartal, Hasan Demir ve Tuncay Kurtbaş, Emin Gökturna, Nizam Doğan, Adnan Halis, M. Ali Ayhan, Esral Karagöz

8 Ankara Yüksel Caddesi "Kayıplar Bulunsun Hesap Sorulsun" Ankara Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde, Gözaltında Kayıplar Haftası nedeniyle 17 Aralık Perşembe günü bir eylem gerçekleştirildi. Eyleme katılan analar üzerinde gözaltında kaybedilen evlatlarının resimlerinin olduğu beyaz önlükleri, ellerinde çocuklarının resimleri ve kızıl karanfilleriyle Yüksel Caddesi'ndeydiler. Eylem saat 12:30 da Kayıplar Bulunsun Hesap Sorulsun sloganıyla başladı. Yapılan konuşmalarda; gözaltında kaybedilenlerin sayısının azalacağına her gün daha da arttığı, yalnızca Eylül ayı içerisinde 11 insanın kaybedildiğine dair İHD ve diğer kurumlara başvurulduğu söylendi. Ayrıca yapılan başvuruların sonuçsuz kaldığı, Bilmiyoruz, biz de araştırıyoruz diyenlerin, evlatlarını arayan ailelere saldırdığı ve son üç aydır Galatasaray Lisesi önünde yapılan tüm eylemlere müdahale edildiği belirtildi. Ayrıca konuşmalarda gözaltında kayıp olayları olduğu sürece, anaların sokaklardaki feryatlarının bitmeyeceği söylendi. Yapılan konuşmanın ardından Kayıp ve Tutsak Yakınları Yalnız Değildir sloganı atıldı. İHD Ankara Şube Başkanı Lütfü Demirkapı yaptığı konuş ması nda devletin kendisini HUKUK DEVLETİ olarak nitelediğini belirterek, hukuk devletinde gözaltında kayıp olaylarının olamayacağını fakat, ülkemizde aylık gözaltında kayıp listesini açıklamanın bile zaman aldığı anlatıldı. Konuşma bittiğinde kitle Anaların öfkesi Katilleri Boğacak sloganını attı. Daha sonra yakını gözaltında kaybedilen bir ana yaptığı konuşmasında Elinizi vicdanınıza koyun, iğneniz veya paranız kaybolduğunda aramıyor musunuz? Ama kaybedilen ne bir iğne ne de para. Kaybedilen bir insan. Suçluysa eğer yasalar var, yasalara göre yargılayın. Geçen hafta Sakarya Hapishanesi'ne gittim. Bugün teröristlerin görüş günü diyorlar. Kurdun önüne kuzu atıyorlar dedi. Konuşmanın ardından İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" sloganı atıldı. Sözü daha sonra yedi yıl önce oğlu kaybedilen bir ana aldı (Önder Akpınar'ın annesi). Evladını bulmak için her yere başvurduğunu söyleyen ana 80 ile oğlumun resmini gönderdim. Oğlum ekmek kavgası için, Alevi olduğu için kaçırıldı. Yedi yıldır haber alamıyorum. Oğlumu bulun dedi. Eylemin sonunda yapılan konuşmada, başka ülkelerde tek bir kayıp olayı için hükümet düşürülürken, bizim ülkemiz kayıplar ülkesine döndü denildi. Eylem, anaların ellerindeki karanfilleri İnsan Haklan Anıtına bırakmasıyla saat 13:00'te sona erdi. Eyleme 30 kişi katıldı. Kontrgerilla Mahkemelerinde Susurluk Adaleti İşliyor Gazi katliamı mahkemesinin 15.'si 18 Aralık'ta Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Gazi halkı, davasına sahip çıkmak için 17 Aralık günü saat ll:00'den itibaren Gazi Cemevi önünde toplanmaya başladı. Yaklaşık 100 kişinin toplanması ve Trabzon'a gidecek arabaların gelmesinin ardından şehit aileleri bir açıklama yaparak duruşmaya katılmak üzere yola çıkacaklarını duyurdu. Şehit ailelerinin ardından Gazi Halk Meclisi bir açıklama yaptı. Açıklamada; "Bizler Gazi halkı olarak Gazi davasını sonuna kadar sahipleneceğiz. Fakat süren bu davamızda bu açıklamalar bile görmezden geliniyor. Gazi halkını katledenler davayı kamuoyunun gözünden uzak yerlere götürüyorlar. Gazi davasında yargılanan katiller tam anlamıyla yargılanmıyorlar. Yargılanan katiller ilerleyen mahkemelerde serbest bırakılıyorlar. Bu davanın üzerini örtmek anlamına geliyor. Amaçlan halkımıza davayı unutturmak ve şehitlerimize sahip çıkmamızı engellemektedir. Şu ana kadar görülen tüm mahkemelerin sonuçlan bellidir. Tutuklu olan katillerin serbest bırakılmasıyla halkımızı yıldırmaya çalışıyorlar. Bu yıldırma çabaları katledilen gazeteci "Metin Göktepe"nin katillerinin serbest bırakılmasıyla bir kez daha gözler önündedir. Devam eden davamızda şu ana kadar hiçbir sonuç alamadık. Bizim böyle bir düzenden ve adaletten hiçbir beklentimiz yoktur. Hukuksuzluğun boyutlanarak devam etmesi halkın gözleri önündedir. Tutuklu olan katillerden birisi görülen diğer mahkemede serbest bırakılmıştır. Şu an tutuklu olan katillerden Adem Albayrak'ın da bundan sonraki görülen mahkemelerde serbest bırakılacağını biliyoruz. Gazi davası bizimdir. Bu davayı sahiplenmek Gazi halkının görevidir. Üzerimize kurşun sıkan katilleri halkın adaleti yargılayacaktır. Bizler Gazi halkı olarak bu hukuksuzluğun peşinde olacağız. Gazi Şehitleri Onuru- Yaşasın Halkın Adaleti" denildi. Açıklamanın ardından otobüslerden birine GAZİ HALK MECLİSİ yazılı bir pankart asıldı ve yola çıkıldı. Yaklaşık 18 saat sonra Trabzon'a varıldı. Yol boyunca polis arabaları takip ederek insanları tedirgin etmeye çalıştı. Fakat bunu başaramadılar. Otobüslerde aileler, gençler yol boyunca türküler ve marşlar söylediler. Trabzon girişinde polis yoğunluğu arttı. Trabzon Adliyesi'nin önüne gelindiğinde Çevik Kuvvet polisleri ve çok sayıda sivil polis adliyenin etrafının adeta ablukaya almışlardı. Otobüslerden inilerek "Gazi'nin Katili MİT", "Gazi Halkı Değil Çeteler Yargılansın", "Gazi'nin Katili Susurluk Devleti" yazılı tişörtler giyilerek ve "Gazi'nin Katillerinden Hesap Sorulacak", "Onurumuz için Trabzon'a Gidiyoruz" v.b dövizler açılarak adliyenin önüne kadar yüründü. Adliyenin kapısında kordon oluşturan Çevik Kuvvet polisi insanları tek tek arayarak içeriye aldı. Arama sırasında Gazi halk Meclisi üyesi İnan Bingöl'ün üzerindeki bir kitabı bahane göstererek gözaltına alındı. Mahkeme bir saat gecikmeli olarak 10:30'da başladı. Mahkemede yine Susurluk adaleti hakimdi. Katliamda kullanılan uzun namlulu silahların bir türlü gelemeyen balistik raporu yine gelmemişti. Mahkeme heyeti göstermelik de olsa bir buçuk saat sonunda tek tutuldu katil Adem Albayrak'ın tutukluluk halinin devamına karar verildi. Karan beğenmeyen katil Adem Albayrak salondan çıkartılırken faşist yüzünü bir kez daha göstererek ailelere "Ben bunların hesabım sizden çıkınca soracağım" diyerek şehit ailelerini tehdit etti. Tehditler mahkeme heyetinin gözleri önünde gerçekleşmesine rağmen mahkeme heyeti susmakla yetindi ve 16. duruşmayı 22 Ocak 1999'a erteledi. Kontrgerilla mahkemelerinde bir kez daha Susurluk adaleti işledi. Faşist Saldırılara İzin Vermeyeceğiz Malatya Lisesi'nde 14 Aralık günü bir öğrenci ülkücü faşistler tarafından tehdit edildi. Bunun üzerine DLMK'lı öğrencilerinde bulunduğu yüz kadar öğrenci olabilecek saldırılara karşı okul bahçesinde toplandılar. Fakat faşistler korkularından okul bahçesine giremediler. Beklemekte olan öğrencilerden dört kişi polis tarafından gözaltına alındı. Polis tarafından tehdit edilen öğrencilere Okul hayatınıza son verilir dediler Yıl polis karakoluna götürülen öğrenciler, bir buçuk saat sonra serbest bırakıldı. İnönü Üniversitesi'nde Faşist Saldırılar Malatya İnönü Üniversitesi'nde de yoğunlaşan sivil faşistlerden 14 Aralık Pazartesi günü devrimci, demokrat öğrencilere saldırılarıyla tanınan Eğitim Fakültesi Matematik 3. sınıfta okuyan Suat isimli faşist fakültenin kantininde TÖDEF'li ve yurtsever öğrenciler tarafından dövülerek cezalandırıldı. Daha sonra Hasan, Eser, Erdal adlı yurtsever öğrencilerle Barış adlı TÖDEF'li bir öğrenci jandarma tarafından gözaltına alındı. Eser serbest bırakılırken, diğerleri gözaltına alındı ve halen gözaltında tutulmaktalar. 15 Aralık Salı günü İnönü Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu'nda bir grup faşist, bir TÖDEF'liye ve bir yurtsever öğrenciye saldırdı. Saldırı öğrencilerin kararlı tavırlarıyla boşa çıkarıldı. 17 Aralık Perşembe günü Üniversite otobüs durağında bir sivil faşist Önder Aydın ve Ahmet isimli demokrat öğrencilere saldırdı.

9 Ankara Merkez Kapalı Hapishanesi'ndeki Devrimci Tutsaklar Saldırılara Hedef Gösteriliyor Medya, son günlerde yaşanan her olayın içine hapishanelerdeki devrimci tutsakları hedef koyarak, MGK'nın hapishanelere yönelik yapacağı saldırılara kamuoyu yaratmaya çalışıyor. 2 Aralık 1998 tarihli Yeni Yüzyıl Gazetesi'nde çıkan ULUCANLAR'DA FİRAR ALARMI haber yapılabilecek saldırılara zemin hazırlıyor. Saldırıların alt yapısı medya aracılığıyla gerçekleştiriliyor. MGK'nın ve medyanın kol kola girerek hazırlamaya ve uygulamaya çalıştıkları hapishanelerdeki devrimci tutsakları katletme politikalarını protesto etmek için. 14 Aralık Pazartesi günü DGM'lere karşı Tutsak Aileleri Komisyonu bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Ulucanlar Hapishanesi önünde yapılan açıklama saat 12.30'da başladı. DGM'lere Karşı Tutsak Aileleri Komisyonu adına bir basın açıklaması okuyan TİYAD Başkanı Betül GÖKOĞLU yaptığı konuşmada, Ankara Merkez Kapalı Hapishanesi'nde devrimci tutsaklara yönelik saldın hazırlığı yapılıyor. Yeni Yüzyıl Gazetesi'nde 2 Aralık 1998 tarihli yapılan haber bu açıklamanın yapılmasını zorunlu kılmıştır. Haber Ulucanlar Hapishanesi'nde firar alarmı başlığıyla yazılıp, infaz koruma memurları koğuşa girememekte diye bitiriliyor. Gerçek böyle değildir. Çocuklarımız cezaevi idaresinden basında çıkan haberleri sorduğunda biz de şaşırdık diye geçiştiriyor. Ve çocuklarımız bu asılsız haberi idare tarafından tekzip edilmesini istediklerin de ise bunun böyle olmadığını, basının kendi kafasına göre haber yaptığını, kendilerinin tekzip etme yetkilerinin olmadığı gibi beyanlarla geçiştirilmeye çalışılmıştır. Ulucanlar Hapishanesi'ndeki son durum şöyledir. İnfaz koruma memurlarının koğuşlara girmemesi gibi bir durum yoktur. Çocuklarımız sayım vermektedir. İdarenin daha önce ayda iki kere yaptığı koğuş aramaları 6 Ekim tarihinden bu yana yapılmamaktadır. Ancak, aramaların yapılmaması çocuklarımızdan kaynaklı değil, idarenin yapmak istememesinden kaynaklıdır. Temsilcilerin görüşme talebine cevap verilmemekte, yapılsa dahi idare tarafından geçiştirilmeye çalışılmaktadır. Merkez kapalı hapishanesinin son durumunu değerlendirdikten sonra GÖKOĞLU konuşmasına şöyle devam etti. Ulucanlar Hapishanesine yönelik bu ve benzeri haberlerle ilk kez karşılaşmıyoruz Eylül 1998 tarihleri arasında bütün TV kanallarında devrimci tutsakların isyan çıkardıkları idare ile görüşmedikleri, tünel olduğu gibi porovakasyon yaratma amaçlı haberler yazılmış, hapishane çevresindeki evlerde ve hapishane çevresinde bekleyen tutsak yakınlarına terör estirilmiştir. Bu provakasyon girişimi devrimci tutsaklara ve duyarlı kurum ve kuruluşların girişimleriyle boşa çıkarılmıştır. İdare tüm personel ile birlikte hapishaneyi ter ketmiş ve sonradan hapishaneye giremiyoruz propagandası yaparak, 5 gün boyunca saldırı planı yapmıştır. Yine 4-6 Kasım tarihli TV kanallarında Ulucanlar Hapishanesi'nde gerginlik olduğu ve sürdüğü, Susurluk protestosundan gözaltına alınanların talimatı hapishaneden verildiği gibi haberler çıktı. Hapishanelere yönelik saldırı ve katliamlar hep bu tür haberlerle başlamıştır Buca katliamı, 1996 Ümraniye ve Mayıs- Temmuz saldırısı öncesi haberleri hatırlayalım. Hemen hemen aynı saldırılar yapılmıştır dedi. Daha sonra Hapishaneler üzerine oynanan oyunları bozmak için öncelikle bu yayınları yapan basın yayın kuruluşlarının duydukları haberleri basın ahlakı gereği doğruluğunu ispatlamaları gerektiğini söyledi. Ayrıca GÖKOĞLU, MGK toplantılarında hapishaneler tartışılır, saldırı kararları alınır, medya da bunun kamuoyu oluşturma görevini üstlenir. Bugün de aynısı yaşanmaktadır. Konuyla ilgili olarak iç işleri ve adalet bakanlığı, bunun yanı sıra kamu ilgili kurum ve kuruluşlardan heyet oluşturulmasını istiyoruz. Tüm kamuoyunu devrimci tutsaklar üzerinde oynanan oyunların ve saldırı politikasını boşa çıkarmak için duyarlı olmaya çağırıyoruz dedi. Daha sonra sözü ÎHD Ankara Şube Başkanı, Lütfü Demirkapı aldı. Demirkapı yaptığı açıklamada Ülkemizde, insan hak ve özgürlüklerine yönelik saldırılar çirkin yüzünü hapishanelerde de göstermektedir. Barınma, Isanma, Beslenme, temizlik gibi birçok temel insani gereksinim ya hiç karşılanmamakta ya da son derece yetersiz olarak sunulmaktadır. Hapishanelerde kolluk güçlerince neredeyse bir katliam düzeyinde gerçekleştirilen bu saldırılarda birçok Aydın Hapishanesi'nde ailelere yapılan komplo, estirilen terör ile Kadriye Karataş ve Özlem Onat'ın tutuklanmasını protesto etmek için Ege TAYAD'h Aileler iki ayrı yerde basın açıklaması yaptılar. İlk basın açıklamasını 12 Aralık Cumartesi günü Ege TAYAD binasında yapan aileler, senaryolar ile hazırlanan komplonun hapishanelere yeniden saldırmak için zemin yaratmak ve tutsak yakınları ile devrimci demokrat kesimlere gözdağı vermek olduğunu belirterek koployu bozmanın herkesin görevi olduğunu, komploculardan hesap sormak için mücadele edileceğini vurguladılar. İkinci basın açıklaması Aydın Hapishanesi önünde 15 Aralık Salı günü yapıldı. Hapishane çevresinde polis yığınak yaptı. Yapılan komplonun amacı anlatılarak Bir kez daha ailelerimize komplo kuruldu. Bir tutuklu ve hükümlü yaşamım yitirmekte ya da sakat kalmaktadır yılından bu yana 63 tutuklu, kolluk güçlerinin saldırılan sonucu ve hapishanenin olumsuz koşullan ve tedavilerinin engellenmesi gibi nedenlerle yaşamını yitirmiştir dedi. Ayrıca konuşmasında Resmi, ODA TİPİ denilen HÜCRE TİPİ hapishane uygulaması doğrudan bir insanlık suçudur. Yaşam bir kaç metrelik alanlara yani hücrelere mahkum ediliyor, hapishane içinde bir başka hapishane yaratan bir sistemdir. Hücre tipi, tutuklu ve hükümlülerin hapishane ortamında dahi sahip olması gereken yaşama, maddi ve manevi değerlerini koruma ve geliştirme haberleşme gibi birçok haklarının açık bir şekilde ihlal edildiğini söyledi. Ayrıca 14 Aralık HADEP üyesi 8 kişinin gözaltına alındığını ve derhal serbest bırakılmasını istedi. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı basın açıklamasında sık sık Zindanlar Boşalsın Tutsaklara Özgürlük, Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur Yaşasın Halkların Kardeşliği Sloganları atıldı. Hapishane önünde yapılan açıklama DGM'ler Kontrgerillanın Mahkemeleridir Devrimci tutsaklar onurumuzdur DGM'ler Halkı Cezalandıran Çeteleri Aklayan Mahkemelerdir, Zindanlar Boşalsın Tutsaklara Özgürlük, SES MYK üyesi Veli Büyükşahin'e Özgürlük dövizleri açıldı. Basın açıklaması saat 13:00 da sona erdi. Açıklamaların ardından aileler tekrar görüşe girdiler. Ege TAYAD Tutsuk Yakınlarına Yapılan Komployu Protesto Etti kez daha evladına sahip çıkmaktan ülkede olup bitenlere duyarsız kalmayan bir anamız ve Aydın Turizm Yüksekokulu'nda öğrenci olan Özlem Onat, Baki Erdoğan'ın katledilmesinde adı geçen Aydın TEM Şubesi Müdürü ve polisleri ile hapishane idaresinin düzenlediği bir komplo sonucu tutuklanarak Uşak Hapishanesi'ne gönderildiler. Baki Erdoğan'ın mahkemesine katılarak sahiplenenler polis tarafından defalarca tehdit edilerek gözaltına alınarak, baskılara maruz kaldılar. Buna rağmen sahiplenmelerini engelleyemediler. Bizler bu olayın peşini bırakmayacağız. Tüm insanları duyarlı olmaya çağırıyoruz, denilerek açıklama bitirildi.*

10 Aydın Hapishanesi DHKP-C Tutsaklarından Açıklama Aydın'da Kurulan Komplo ve Gelişmeler Üzerine Aydın Hapishanesi DHKP-C Tutsakları 12 Aralık'ta bir komplo sonucu tutuklanan Kadriye Karataş ve Özlem Onat'la ilgili yazılı bir açıklama yaparak şunları söyledi. Aydın'da Kurulan Komplo ve Gelişmeler Üzerine; Geçtiğimiz günlerde gazete ve TV'lerde Aydın'da gözaltına alınan tutsak yakınları ve öğrencilere ilişkin haberler yayınlandı. Aydın kontrgerillasının hazırladığı ve tüm basında yayınlanan haberler tamamen düzmece olup, suçlu diye gösterilen insanlar yalnızca seçilen yeni kurbanlardır. Hapishane girişinde bir buzdolabının içinden çıktığı iddia edilen bir cep telefonu bahane ederek uzun süredir fırsatını kolladıkları komployu tezgahlamışlardır. Komployu tezgahlayanlar ise kamuoyunun yakından tanıdığı Aydın Terörle Mücadele Şubesi Müdürü ve ona bağlı çalışan polislerdir. Hapishane idaresinin de işbirliği sonucu bu intikam komplosu planlanıp tezgahlanmıştır. Neden İntikam Komplosu? Bilindiği gibi, beş yıl önce Baki Erdoğan isimli devrimci, Aydın Emniyeti'nde işkence ile katledilmişti. Baki Erdoğan'ın işkencecilerinin yargılanması, kamuoyunun izlediği diğer mahkemelerde olduğu gibi, oyalanarak yargılama uzun yıllara yayıldı. Son karar duruşmasında ise işkenceci polisler yargılamaya, her türlü baskıya rağmen ısrarla takip etmeyi sürdüren avukatlara, gazetecilere ve tutsak yakınlarına saldırmış, dövmüş ve bir tutsak yakınını da komalık etmişlerdir. TV'de yayınlanan görüntülerde bunların işkenceci kimlikleri mahkeme salonunda bir kez daha teşhir olmuştur. TEM Müdürü ve polisleri günlerce kamuoyunda protesto edilmiş, hem de suç duyurusunda bulunularak, haklarında yeni bir dava açılmıştır. İşkenceci katil polisler işkence yaptıkları kanıtlanıp, ceza almaları, TV'lerden mahkemedeki saldırganlıklarının yayınlanması ve haklarında yeni bir davanın açılmasından dolayı iyice saldırganlaşmalardır. Başta Aydın DHKP-C Tutsakları olmak üzere, Aydın TÖDEF'li öğrenciler ve o gün mahkemede bulunan devrimci-demokrat insanlar aylarca bu katiller tarafından tehdit edildiler, baskıya maruz kaldılar. Son süreçte ise tutsak yakınlarını gözaltına alarak, ya da kahvehanede vb yerlerde tehdit ederek hapishanedeki yakınlarını ziyarete gitmemeleri yönünde gözdağı vermeye çalıştılar. Ancak, bu yolla amaçlarına ulaşamadıkları için, şimdi de pis bir komplo tezgahlayarak, işkenceye karşı çıkan, tutsakları sahiplenen tüm devrimci-demokratları yıldırmak istiyorlar. Aydın kontrgerillasının da çok iyi bildiği gibi; ne tutsak anası Kadriye Karataş'ın, ne de TÖDEF'li öğrenci Özlem Onat'ın cep telefonu benzeri gelişmelerle hiçbir ilgileri yoktur. Onlar yalnızca gözlerini, kulaklarını kapatmayan, ülkelerindeki gelişmelere duyarlı insanlardır ve bunun için de kurban seçilmişlerdir. Aydın TEM, kurduğu kamployu kendince inandırıcı bulmamış olmalı ki; olayı bir kaç gün sonra ilk açıkladığı bilgilerin aksine yeni senaryoyla daha inandırıcı hale getirmeye çalıştı. Basına dağıttıkları yeni senaryoya göre; Güya Denizli-Tavas Acıpayam'da 10 gün boyunca çatışıp 2 şehit ve tutsaklar veren DHKP-C Ege Kır SPB'lerinin sığınaklarında ele geçirdikleri Bilgisayar disketlerinin çözümlenmesi ile hapishaneye cep telefonu geleceğini öğrenmişlerdir. Burjuva medya hemen böyle bir senaryoya atlamış ve günlerce kamuoyunu bu yönde aldatarak suçlamalarına yeni suçlar eklemişlerdir. Yeni senaryoya göre komplo tamamlanmış ve hedef durumuna getirdikleri 50 yaşındaki tutsak anası Kadriye Karataş ile TÖDEF'li Özlem Onat tutuklanarak özgürlükleri ellerinden alınmış hapishaneye konulmuşlardır. Kontrgerilla bir taşta birçok kuş vurmayı amaçlamıştır. Bir yandan kamuoyuna ne kadar başarılı olduklarını göstermeye çalışmış, diğer yandan hapishanelere tekrar saldırmak için zemin yaratmak istemişlerdir. İlerici-demokrat kamuoyunun bu komplonun takipçisi olmasını istiyor ve soruyoruz. 1) Olayla ilgisi olmadığı bilindiği halde tutsak anası Kadriye Karataş ve Özlem Onat neden işkencelerden geçirilip tutuklandılar. 2) Önce bu insanların telefon olayı ile gözaltına alındıkları açıklanırken; Neden bir kaç gün sonra Denizli'de elde edildiği iddia edilen Disketler çözümlendi ve bu insanla rın kurye oldukları anlaşıldı şeklinde yeni bir senaryoya ihtiyaç duyuldu? 3)Baki Erdoğan'ın işkenceyle öldürülmesiyle ilgili yargılanan 5.5 yıl hapis cezası alan ve haklarında yeni bir dava açılan - Aydın Emniyet Müdürü Tekin Akın -Aydın TEM'den sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı İbrahim Türedi - TEM Şube Müdürü Necmettin Aydınkaya - TEM polisleri Abdurrahman Çetinkaya - Ayhan Erdal -Ali Kavakçı isimli işkenceci katiller haklarında kesinleşmiş ceza olmasına rağmen neden hala görevlerinden alınmadılar? 4) Basında da yer aldığı gibi bu işkenceci katiller son olayla ilgili görevlendirilmişler ve ailelerimizin işkenceli sorgularına katılmışlardır. Devletin yasalarına aykırı olmasına rağmen neden işkenceden hüküm giymiş ve görevden alınarak hapishaneye gönderilmeleri gereken bu katiller soruşturmayı yürütüp, sorgulara katılmışlardır? Bilerek ya da bilmeyerek kontrgerillanın bu çirkin oyununa alet olan medya çalışanlarına soruyoruz; Olayın ikinci günü TEM'den yapılan açıklamaları yayınladınız. Ortada hiçbir kanıt yokken gözaltına alınan insanları, suçlu, örgüt üyesi, olayın failleri olarak gösterdiniz. Açıklayın hangi kanıtlara dayanarak böyle bir haberi yayınlıyorsunuz? Birçok gazete ve TV'de, Kurtuluş Gazetesi Yasadışı DHKP-C örgütünün legal yayın organı diye lanse edildi. Kurtuluş Gazetesi, Susurluk'taki devletin işine gelmeyen ve her fırsatta kontrgerilla tarafından susturulmaya çalışılan halkın sesidir... Bu iddialarınızı kanıtlamalısınız ya da tekzip etmelisiniz. Kanıtlayamayanlar tarih önünde suçlu olacak ve bunun hesabını mutlaka vereceklerdir. Kendisine ilerici-demokrat, aydınım diyen herkes; Görüldüğü gibi Aydın Kontrgerillası, tamamen uydurma gerekçeler ve senaryolarla bir intikam komplosu kurdu ve iki insanımızı tutukladı. Bu komployu bozmak, kendisine insanım diyen herkesin görevidir. Sıranın kendinize gelmesini beklemeden, Susurluk devletinin bu komplocu, yalancı yüzünü teşhir edelim. Elimizden ne geliyorsa yapmalı, yarın vicdanı hesaplaşmasıyla karşı karşıya kalacağımız bir sessizliğe gömülmeyelim. Katliamcı-komplocu faşist devletten her alanda hesap soralım. Sakarya Hapishanesi'ndeki Provokasyon Devrimci Tutsakların Direnişiyle Boşa Çıkarıldı Sakarya Hapishanesi'nde uzun süredir siyasi tutsaklara yönelik çete artıkları ve hapishane idaresi işbirliği ile tezgahlanan "katliam senaryosu" yaşama geçirilmek üzereyken boşa çıkarıldı. 14 Aralık Pazartesi günü siyasi tutsaklar ziyaretçi görüşü yaparken adli tutukluları haraca bağlayan, hapishane de uyuşturucu, kumar trafiğini idare eden çete artıklarının başı Şenol Acar ve adamları hapishane idaresinin gözetiminde ve yardımıyla müşahade de bulunan iki adli tutsağa saldın düzenlediler. Siyasi tutsaklara yönelik katliam girişiminin bir parçası olarak zamanlaması aile ziyaretine denk getirilen bu saldırıdan sonra Adapazarı Başsavcısı Mahir Durak jandarmaya "içeri girin" talimatı verdi. Sözde adli tutuklular arasındaki kavga nedeniyle içeriye giren jandarma doğrudan ziyarette bulunan siyasi tutsaklara saldırdı. İlk saldırıyı püskürten tutsaklar kademeli olarak geriye çekilerek can güvenlikleri nedeniyle barikat kurdular. İdare, çete artıkları, Başsavcı ve Adapazarı Valisi'nin organize ettiği plan dahilinde bu sefer faşist Şenol Acar dışarıda bulunan çapulcularını araç telefonu ile arayarak "hapishane önüne gelmelerini ve ziyaret için bekleyen, dışarıya çıkan siyasi tutsakların ailelerine saldırılması" emrini verdi. Bunun üzerine sayıları 100'ü bulan sivil faşistler ailelere saldırmaya başladılar, aynı saldırılarını otogar'da da sürdüren faşistler polisin de yardımıyla birçok aileyi yaralayarak hastanelik ettiler. Siyasi tutsaklara yönelik katliam senaryosu adım adım yaşama geçirilmeye başlanmıştı. Başsavcı Mahir Durak jandarmayı içerde tutmaya devam ederek tutsakları barikatların arkasında kalmaya zorluyor ve böylelikle kamuoyuna "işte gördüğünüz gibi kendileri ile hiç ilgili değilken isyan çıkardılar, tüm çaba ve girişimlerimize rağmen barikatları kaldırmıyorlar son çare olarak operasyon kaldı" izlenimi veriyordu. Başsavcı bunu yaparken faşist Şenol Acar yerel televizyonların canlı yayınlarına araç telefonuyla katılarak "hapishanedeki bütün huzursuzlukların kaynağı siyasiler" mesajı veriyordu. Barikatın olduğu gece saat sıralarında hapishane önüne gelen avukatlar sivil faşistlerin 5 arabayla toplam 20 kişi halen dışarıda beklediklerini gördüler. Ertesi sabah salı günü ısrarla jandarmayı içerde tutmaya devam eden Başsavcı Mahir Durak akşamleyin kendisini evinden arayan ve sorun var ise çözümüne yardımcı olalım diyen avukatlara "yarın sabah gelin uğraşıyoruz ama bir türlü barikatı kaldırmıyorlar" diyerek sorunu avukatlara farklı şekilde yansıtarak katliam planını ısrarla sürdürmeye devam etmiştir, çar- şamba günü kendisiyle görüşen avukatlara " biz sorunu çözmeye çalışıyoruz olmadığı takdirde sizden yardım isteriz" diyerek oyalayan başsavcı " sorun adlilerle ise neden siyasilerin bölümünde jandarma var " sorularını es geçip aynı sıralarda Adapazarı Valisi ve Alay Komutanı ile operasyonun ayrıntılarını konuşmaya başlamıştı bile. Çarşamba günü saat sıralarında tekrar Başsavcıyı arayan Av. Metin Narin "Adlilerin sevklerine yeniden başlandığı dolayısıyla hapishanenin normale döndüğü halde jandarmanın niçin içeride tutulduğu " sorusuna Mahir Durak tarafından "İçeride tamirat yapıyoruz bu nedenle çekemiyorum " cevabını verdi. Avukatın "üç gündür Sakaryada barikat var bu diğer hapishaneleri de harekete geçirdi. Aslında ortada bir sorun yok çekin askeri barikatlar zaten kalkacaktır bunu sizde çok iyi biliyorsunuz" sözlerine "bu akşam geçti artık yarın sabah bakacağız " karşılığını veren başsavcı aslında operasyon için sabahı beklemekteydi. Ortada "bu akşam geçti" denebilecek bir sorun yoktu. Sadece askerlere çekilin talimatını verecek ve siyasi tutsaklara bir açıklama yapacaktı, böylelikle en azından barikatların kalkması sağlanmış olacaktı. Ama başsavcının hesapları başkaydı, "üç gün barikatın arkasında kaldılar, sayım alamadım, hapishanede isyan çıkardılar gerekçesini sağlamlaştırmak için askeri bile bile içerde tutmaya devam etti. Bu durum karlısında farklı çözüm yolları arayan avukatlar İstanbul Barosu Başkanı Av. Yücel Sayman'ın bizzat Adalet Bakam nezdinde yaptığı girişimler sonucu Adalet Bakanlığı başsavcı Mahir Durak'a "sorunu avukatlarla çözün " talimatı üzerine az önce isin yarma kaldığım söyleyen savcı avukatları evlerinden bularak hapishaneye çağırdı. Bunun üzerine tutsaklarla görüşen Adapazarı Barosu Başkanı Av.Bedri Erkuş, İHD Adapazarı Şubesi Başkanı Özcan Albayrak, İHD Yöneticisi Av. Adnan Kaya, Av. Aydoğan Sözer ve Av. Metin Narin "tutsakların askerlerin saldırısı nedeniyle barikat kurduğunu ve askerlerin çekilmesini beklediklerini yerinde gözleyerek sorunun idareden kaynaklandığını ve saldırı için bilerek zemin hazırlandığını " yerinde tesbit ettiler. Askerlerin çekilmesi üzerine Baro Başkanı ve diğer heyet üyelerinin Başsavcının verdiği güvenceyi tutsaklara bildirmeleri ile barikatlar kaldırılıp iki gardiyan idareye teslim edildi. Heyet üyeleri Valisi, başsavcısı, hapishane Komutanı, müdürleri ve gardiyanlar ile çete artıklarıyla çok sıkı ilişkiler geliştirildiğini yerinde tesbit ederek bu nedenle yeni saldırıların her an olasılık dahilinde olduğunu ayrıca gördüler.

11 KESK'den 1999 Yılı Bütçesini Protesto İSTANBUL Kesk Uzlaşmacı Tavrını Bir Kez Daha Gösterdi Kesk'in (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) 1999 yılı bütçesini protesto etmek amacıyla ülke genelinde başlatmış olduğu eylemlerin İstanbul ayağı 13 Aralık 1998 Pazar günü gerçekleştirildi. Saraçhane Park'ında gerçekleştirilen eyleme yaklaşık 400 civarında kamu emekçisi katildi. Saat ll:30'dan itibaren alanda toplanmaya başlayan kamu emekçileri "Yaşasın Halkların Kardeşliği, işçi Memur el ele Genel Greve, Herkese Çalışma Hakta iş Güvencesi, Çeteler Halka Hesap Verecek, Saldırlara Karşı Grev Boykot Gösteri, Eğitimde özelleştirmeye Hayır, Yüzdelik Zamlara Hayır Yaşasın Grevli Toplu Sözleşmeli Sendika Hakta" v.b dövizler taşıdılar. Saat 12:00'de tamamen toparlanan kitle eylemin Aksaray Metro İstasyonuna kadar yürünerek burada basın açıklamasının okunmasıyla biteceğini sanıyordu. Ama saat 12:00'de kitleye yürüyüş yapılmayacağı açıklaması yapıldı. Daha sonra kitle "Yürüyüş Hakkımız Engellenemez, Çetelere Değil, Emekçiye Bütçe, Baskılar Bizi Yıldıramaz, Sadaka Değü Toplu Sözleşme, İş Ekmek Özgürlük Kahrolsun Faşist Diktatörlük, İşçi Memur El Ele Genel Greve, Yaşasın Devrim ve Sosyalizm, Yaşasın Sınıf Dayanışması, Kahrolsun Sermaye iktidarı, Yaşasm İşçi Emekçi İktidarı, Emekçiyiz Haklıyız Kazanacağız, Söz Yetki Karar Çalışanlara, Zafer Direnen Emekçinin Olacak." v.b gibi sloganlar atarak KESK yönetiminin oluşturmaya çalıştığı demoralizasyonu yok etmeye çalıştılar. 12:30'da söz alan KESK başkam Siyami Erdem yaptığı açıklamada kısaca şunlara değindi; "Kamu emekçileri yeni bir ücret belirleme döneminde. Siyasal iktidarlar ücretlerimizi yine tek taraflı olarak belirlemeye çalışıyorlar, yüzdelik artışlarla bizlere yine sefalet ücreti öngörüyorlar. IMF reçeteleri doğrultusunda hazırlanan, savaşın, yoksulluğun ve talanın bütçesi olan 1999 bugün geçici olarak çıkarılmak isteniyor. Bu bütçenin emekçilere ve halka yönelik saldırısı gözardı edilemez. Bu bütçe ile kamu emekçilerine yine zor bir yaşama mahkum etmek istiyorlar. Bugün ortalama bir kamu emekçisinin maaşı milyon iken 4 kişilik bir ailenin yalnızca gıda harcamaları için gerekli tutar TL'dır. Asgari düzeyde geçinebilmek için gerekli miktar TL'ye çıkmış durumdadır bütçesi de IMF programına göre hazırlanmıştır ve yeni hükümetle birlikte hazırlanacak olan bütçenin içeriği de ayın olacaktır. Bilinmektedir ki IMF politikalarına bağlı kalarak enflasyonu düşüren ülke yoktur. Ancak onlarca ülkenin IMF direktifiyle hazırlanan programlar sonucu daha da yoksullaştığı bilinen bir gerçektir." Siyami Erdem'in yapmış olduğu açıklamadan sonra sona eren eyleme "Haber-Sen, Eğitim-Sen, Tarım Gıda-Sen, Enerji Yapı Yol-Sen" v.b sendikalar katıldı. Her zaman olduğu gibi bu eylemde de KESK uzlaşmacı tavrını bir kez daha gösterdi. Normalde Saraçhane Parkında toplanarak Aksaray Metro İstasyonu'na kadar yürünmesi ve burada okunan basın açıklaması ile bitirilmesi planlanan eylem, Siyami Erdem'in polisle yaptığı görüşme sonucunda iptal oldu ve herşey Saraçhane Parkında oldu bittiye getirilerek sona erdirildi. Anladığımız kadarıyla; Siyami Erdem, IMF politikalarına güdümlü olan ülkelerin enflasyonunun devamlı yükseldiğim hiçbir zaman düşmediğini ve bundan sonra da düşmeyeceğini iyi anlamış ama MGK politikalarına güdümlü, onun icazeti altında olanların da hiçbir zaman hiçbir hakkını elde edemeyeceğini bir türlü anlayamamış veya anlamak istememiştir. BURSA Özgürlüğümüz İçin Yine Alanlarda Olacağız Bursa Kamu Emekçileri Sendikası Şubeler Platformu, çalışanların işten çıkarılması, sendikasızlaştırma ve özelleştirmeye karşı 13 Aralık Pazar günü Fomara Meydanı'nda bir miting düzenledi. Çevre illerden kamu emekçilerinin de katıldığı mitingde kortejler halinde alana yürüyen yaklaşık bin kişilik kitle polisin ablukasıyla karşılaştı. "Baskılar Bizi Yıldıramaz", "Emekçiyiz Haklıyız Kazanacağız", "Yaşasın Hakların Kardeşliği" sloganları atarak alana gelindi. Bursa KESK Şubeler Platformu Sözcüsü Sayım Gültekin bir açıklama yaparak "İnsanca bir yaşam için yıllardır mücadelesini verdiğimiz grevli toplu sözleşmeli sendikal haklarımızı kullandırmayanlar, haklı ve meşru her talebimize şiddetle karşılık veriyorlar. Egemenler inkara dayalı politikalarıyla Türk-Kürt düş manlığı körüklemeye ırkçı, şoven dalga yaratmaya çalışıyor. Görülüyor ki IMF patentli işbirlikçi mantıklar konuştukça ülkemiz batıyor. Çünkü onlar doğayı kirlettiler. Ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini talan ettiler. Çünkü onlar düşünceleri yasak ilan ettiler. Çünkü onlar işsizliği artırdılar, yoksulluğu sefaleti getirdiler. Özgürlüğümüz için, çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakmak için demokratik bir Türkiye için daha güçlü bir şekilde yine alanlarda olacağız" dedi. Açıklamadan sonra miting alkışlarla bitirildi. MERSİN Mersin'de miting 12 Aralık Cumartesi günü saat 12:00'de İstasyon alanından KESK'in düzenlediği "Sendikal Haklar ve Demokrasi" mitingine Tarsus, Mut, Silifke ilçe örgütlülüklerinin yanısıra Petrol-iş, Liman-iş, ÖDP, HADEP, CHP, ÇHD'nin katılımı ile gerçekleşti. Yürüyüş sırasında sık sık "Emekçiyiz Haklıyız Kazanacağız", "İşçi memur el ele genel greve", "Zafer direnen emekçinin olacak" sloganları atıldı. Cumhuriyet alanına gelen kamu emekçilerine burada KESK Mersin Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Enver Çavdar bir basın açıklaması yaptı. Yapılan basın açıklamada "Yoğun baskı ve hak gaspları ile karşı karşıya kaldığımız bu günlerde sendikal hak ve özgürlüklerimizi korumak ve kullanmak ve diğer yandan demokratik taleplerimiz savunmak için kamu emekçileri olarak alanlardayız. Ayrıca insanca yaşayabileceğimiz bir ülke yaratmak amacıyla bizler burada diğer kamu emekçileri ise ülkenin dört bir yanında Sendikal Hak ve Demokrasi mitingi yapmaktadır" dedi. Enver Çavdar "KESK'in 9 yıldır sürdürdüğü sendikal haklar mücadelesi ayrı zamanda özgürlük, barış ve demokrasi mücadelesidir. Bu nedenle bu mücadelesinin sendikal haklarımızı özgürce kullanacağımız, Kürt ve Türk halkının birarada yaşadığı demokratik Türkiye'yi yaratma mücadelesi olduğu birkez daha kamuoyuna ifade etmek istiyorum" dedi. Yaklaşık 1000 kamu emekçisinin katıldığı miting sloganlar ile bitirildi. ANTAKYA Hata/da Kamu Emekçilerine Saldırı KESK'in 28 Kasım'da beş koldan yapılacak olan Ankara yürüyüşü ve Ankara mitingini "sağduyu" adına iptal etmesi Kamu Emekçilerinin tepkisiyle karşılaştı. Bu tepki sonucunda 1999 bütçesine karşı ve sendikal hakların kazanılması talepleriyle 12 Aralık'ta yapılması kararlaştırılan eylem programı hayata geçirilmeye çalışıldı. Antakya Eğitim-Sen binasında büyük bir coşku ile halay ve zılgıtlarla sendikadan inildi. Sendikanın önünde polis barikatıyla karşılaşan Kamu Emekçileri barikata karşı tepki gösterdiler. Barikatları protesto eden yaklaşık 250 kişilik kitle "Emekçiye Değil Çetelere Barikat", "Zafer Direnen Emekçilerin Olacak", "Baskılar BiziYıldıramaz", "Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek", "Emekçiyiz Haklıyız Kazanacağız" sloganlarıyla polisin yaratmaya çalıştığı psikolojik baskıya coşku ve kararlılıkla cevap verdiler. Eylemin sahiplenişini ve kararlılığını gören polis barikatı yarıp basın açıklamasının yapılacağı alana yönelmek isteyen kitleye, vahşice saldırdı. Saldırı sonucu kırka yakın Kamu Emekçisi yaralandı. 25 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan 25 kişi akşam savcılığa çıkarılarak serbest bırakıldı. Savcılık önünde kitle gözaltından çıkanları alkış ve zılgıtlarla karşıladı. Çok uzun süredir bu kadar vahşice saldırıya başvurmayan polis Hatay'da yavaş yavaş güçlenmeye başlayan Kamu Emekçilerine gözdağı vermeyi amaçladı. KONYA "Yüzdelik Zam Değil Toplu Sözleşme" Yurdun tüm illerinde Aralık 1998 tarihinde yapılması düşünülen Sendikal Haklar ve Demokrasi mitingine Konya'da da emniyetçe izin verilmedi. Bunun ardından Kayalı Park-PTT önünde toplanan 200 kişilik bir kitle basın açıklaması yapmak istedi. Sivil polislerin kitleye müdahale etme girişimine kitle" Baskılar BiziYıldıramaz" sloganları atarak karşı koydu. Daha sonra yapılan basın açıklamasında" Ekonomik ve siyasal terörün artarak sürdüğü ve krizin derinleştiği bir dönemden geçiyoruz. İşçi ve emekçilere yönelik saldırılar durmak bilmiyor. Gün geçmiyor ki yeni bir hak gaspı ile yeni bir saldırı ile karşılaşılmasın. Çalışanlar için işten çıkarma, sendikasızlaştırma ve tüm halk için daha pahalı, daha kalitesiz mal ve hizmet anlamına gelen özelleştirme uygulamaları sürerken son kaset savaşlarıyla da yeni gerçeklerle karşılaştık. Çetelerin faliyetlerinin yanlızca temel hak ve özgürlükleri tehdit etmekle sınırlı olmadığı, tam bir yağma ve talana dönüşen özelleştirmelerin çeteler aracılığı ile de bir avuç rantiyecilere peşkeş çekildiği ortaya çıkan gerçeklerden biridir" dendi. Kitle "Yılgınlık Yok Direniş Var", "Yaşasın Halkların Kardeşlği". "Yaşasın Grev", "Yaşasın KESK", "Yüzdelik Zam Değil Toplu Sözleşme" sloganları atarak tasa bir yürüyüşün ardından açıklamayı bitirildi.*

12 KESK Yönetimi Nasıl Bir Tutum İçerisindedir? Yıllardır egemenler her geçen gün çürümüş düzenlerini ayakta tutmak için Türkiye halkları üzerinde uyguladığı basta politikaları, IMF, Dünya Bankası gibi emperyalist kurumlara anlaşmalar yaparak yerli işbirlikçileri TÜSİAD'ın, sermayenin oligarşinin düzenini sürdürmektedir. Ülke öylesine emperyalizme bağlı hale getirilmiştir ki verilen direktif aynen yerine getirilmekte geç kalınmamaktadır. Ekonomik kriz mi var. Faturası emekçi yığınlara çıkarılmakta, özelleştirmeler, işten atmalar, kamu emekçilerine grevli-toplu sözleşmeli, sendikal haklar yerine yüzdelik sefalet ücreti, demokrasi, insanca yaşam hakta isteyenlere baskı, işkence, katliamlar ile sindirme. Köylü ürettiği ürünün karşılığını alamamakta, öğrencilerin parasız, demokratik, bilimsel eğitim talebine polislerin, sivil faşistlerin saldırıları, gecekondu halkına yoğun hastaların sürmesi, Kürt halkına yönelik faşist saldırılar, köy yakmalar, köy boşaltmalar bu düzenin devamı içindir. Pislikleri tepeden tırnağa devletin tüm kurumlarına kadar işlemiştir. En son Susurluk'la beraber nasıl bir düzen olduğu her türlü çıplaklığıyla açığa çıkmıştır. Artık düzen dikiş tutmamaktadır. MGK'sı, polisi, MİT'i, meclisi her şeyiyle bir bütün halinde iç içe ezilenlere saldıran kontra çeteleri olduğu aşikardır. Tek tek kayıplardan sonra, toplu kayıpların devamı devrimci, demokrat, yurtsever basına yönelik saldırılar sürekli hale gelmektedir. Göstermektedir ki bu düzenin halka basta, şiddet ve yok etme politikalarından başka sunacağı bir şey yoktur. Tüm bunların olması ile sürekli olarak çözüm seçim olarak gösterilmekte, emekçi halk sandığa götürüp zorba düzenlerinin devamı için sahte demokrasicilik oyunlarıyla kendilerine taraf yapmak pesindedirler. Bu yönde de emekçilerin sınıf örgütü olan sendikaların MGK güdümlü politikalarıyla taraf olmasında etken olmuşlardır. Hak-İş, Türk-İş, DİSK ve MGK güdümlü sendikalar toplumsal muhalefet olmak yerine düzenin sorumluları siyasi iktidarlara destek vermekten başka bir şey yapmamaktadırlar. Ezilen geniş yığınlarla bütünleşmek yerine TİSK, TESK gibi kurumlarla yan yana gelmekte kendilerinin bir takım siyasi arenada koltuk kapma hesaplan içerisinde olduğu, işçi sınıfını bu yönde sürüklediği, oy potansiyeli olarak gördüğü çok açık ortadadır. Tüm bunlar olurken, Kamu emekçilerinin konfederasyonu KESK yönetimi nasıl bir tutum içerisindedir? Kamu emekçileri sendikal hareketin başından bu yana şehitler pahasına fiili ve meşru temelde mücadelesini sürdürmüş ve bugünlere taşımıştır. Tüm yasal dayatmalara rağmen, gücünü haklılığından ve meşruluğundan alarak yoluna devam etmiştir. Kamu emekçilerinin ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklarını alamamaları, bu yöndeki mücadelemize saldırıların olması düzenin kendisidir. Bugün geldiğimiz noktada KESK yönetimi 14 Aralık 1998 tarihli ve 98/403 sayılı çalışanlara çağrı olarak Genel Merkezlere yolladığı yazıda Türkiye'nin seçim sürecine girdiğini belirtmektedir. Belirtilen yazıda çalışanların şartnamesini oluşturmak için imza metni oluşturmuştur. Konfederasyon olarak ta, siyasi örgütlenmeler ve sendikal örgütlenmelerin bağımsız bu girişimi desteklemekte olduğunu ve girişimin içinde yer aldığını belirtmektedir. Soruyoruz; Hangi sendikal örgütlenmelerden bağımsız giri- şime destek isteniyor? Destek istenen halka çözümü düzen sınırlarında arayan reformizmin kendisidir. Ve Susurluk iktidarlarının krizini hafifletmek, yaralan sarmak içindir. Bugün KESK yönetimi kamu emekçilerinin hiçbir sorununun çözülemediği bir ortamda ne yüzle siyasal partilere oy istemektedir. KESK yönetimlerinde bulundukları sürelerde hangi haklan aldıklarını söyleyeceklerdir. Kamu emekçileri reformist partilerin seçimlerde boy göstermesi için mi şehitler vermiştir. Kamu emekçilerinin şartlarını kabul ettirmek için hiçbir partinin desteğine ihtiyacı yoktur. Hiçbir partiye de destek sunmamaktadır. Mücadelemiz partileri desteklemek için değil, haklarımızı kendi gücümüzle kazanmak içindir. KESK'in reformist yönetimi tercihini kitlesine güvenerek mücadele etmek yerine, tercihlerini kendi anlayışlarındaki siyasi partilerden yana yapmaktadır. Bu bir itiraftır; Bu kamu emekçileri kitlesine güvensizliktir. Böyle bir tarz kitlelere güvensizliğin itirafıdır. Böyle bir tarz, meşru mücadelenin haklılığına inançsızlıktır. Böyle bir tarz, bizim dışımızda çözümler aramak, ne yapacağını bilememektir. Sendikalar milliyet, dil, din ve siyasi görüş farkı gözetmeksizin tüm emekçilerin bağımsız öz örgütlülükleridir. Hiçbir anlayış emekçilerin özgür iradesine ipotek koyamaz. Çözümü parlamentoda göstermek kitleyi yanlış yönlendirmek ve mücadeleden kaçmaktır. Bugün geldiğimiz noktada kamu emekçilerine saldırıların yoğunlaştığı, Sahte Sendika Yasası, Devlet Personel Rejimi Reform Yasa Taslağı, 657 sayılı DMK'nin 125. madde saldırısı gibi ciddi saldırılara, sefalet ücretlerine karşılık grevli-toplu sözleşmeli sendikal hakların haykırılması talebinin alanlara taşınması gerekirken tam tersine alınan eylem kararları bile iptal edilmiştir. Ama seçim süreci olunca KESK yönetiminin gündemini de kamu emekçilerinin çözüm isteyen sorunları değil, siyasi partilerine destek istemek oluşturmuştur. Ankara eyleminin iptali de, kitle eylemlerini pasifize etmeleri de bu yüzdendir. Derdiniz KESK yönetimi olarak kamu emekçilerini siyasi partilerin peşinde sürüklenen bir kitle haline getirmek, kamu emekçilerinin hedefini saptırmaktır. İşçilere, emekçilere, tüm çalışanlara çağrı adı altında, bu yığınların düzenle çelişkilerinin arttığı, hiçbir umudunun kalmadığı bir süreçte düzene yeniden adapte etmek girişiminden ibaret olmaktan başka bir şey değildir. O zaman yapılacak olan çürüyen düzeni teşhir etmek, karşısında yer almak, Demokratik Muhalefet Cephesi'ni oluşturmaktır. Düzen içi çözümler aramak, bir takım reformlar vaad etmek, düzeni güçlendirerek bir ayak olmaktan öteye gidemeyiz. Çözüm, ne düzen partilerinde, ne reformist partilerde! Çözüm emekçilerin mücadelesine sahip çıkmasında, Çözüm halkın iktidarındadır. BİRLEŞELİM MÜCADELE EDELİM KAZANALIM! EMEKÇİYİZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ! Devrimci Memur Hareketi Akdeniz Gübre Sanayi Sitesindeki işçiler 8 Aralık Sah günü maaşlarına zam yapılması için greve çıktılar. Greve çıkan işçiler ile yaptığımız röportajı yayınlıyoruz. Enver Çavdar (Petrol-İş Bşk.) -Greve gitmekteki amacınızı söyler misiniz? Ücret ve sosyal haklarda anlaşamadığımızdan greve gittik. -Farklı eylemlilikler düşünüyor mıısunuz? Talebimiz yerine getirilene, anlaşıncaya kadar grevimizi sürecektir. Önümüze koyduğumuz bu eylemi sonuna kadar götüreceğiz ama kamuoyunu da bizlere destek vermeye çağırıyoruz. Murat Türkmen Ücretlerin yetersiz olmasından dolayı greve gittik. En ağır işlerde çalıştığımız halde bugünkü Türkiye koşullarından bize verilen para sadaka gibidir. Kendi rahatları için meclisteki koltuklara 1 milyar verirler iken bizim maaşımız oturdukları koltukların % 2'si kadardır. Üreten biz, çalışan biz olduğumuz halde büyük lokma yiyen yine onlar. Kamuoyunun bizlere destek vermesini istiyorum. Ayrıca istediğimiz ücreti alıncaya kadar grevimiz sürecektir. Sizlerinde duyarlı olduğunuz için teşekkür ediyorum. Şemi Özpak (işyeri Temsilcisi): Greve çıkmamızın ana temeli işyerindeki ücretlerin düşük olmasıdır. Ak gübrede 20 yıllık çalışan bir sendikalı personelin almış olduğu aylık net 80 milyon. Bu işyerinde 171 sendikalı çalışmakta bunların 110 kişisi ortalama 80 milyon net maaşı alıyor. Geriye kalan kişilerin ücretleri net 35 milyon, 50 milyon gibi çok düşük ücretle çalışan arkadaşlar var. Fabrikanın çalışma şartları çok ağır olduğu yasalarla bile ispatlanmış durumdadır. Buna bağlı olarak TC. Hükümetinin yasalarında çalışanlar yıprandığı için erken emeklilik hakkını vermiştir. Buna işaret etmenin amacı fabrikanın in- san sağlığı üzerinde olumsuz etkilerinin olduğudur. İşyerlerinde amonyak, sülfirik asit, kireç taşı, prit gibi insan sağlığına zararlı hammaddeleri kullanılmaktadır. Bugün Türkiye'nin gündemine oturan ekonomik krizi bahane eden sermaye ekonomik güçleriyle, siyasi güçleriyle emek düşmanlığını birkez daha gözler önüne sergilemişlerdir. Oysa gübre sektörünü bugün kriz yaşanmamaktadır. Gübre paralarındatoros Gübrenin üretimindeki payı % 26,84 olup satış paylan ise % 20,87 ve daha da yükselmektedir. Tam tersine kullanmış olduğumuz amonyak bugün % 50'ye varan düşük fiyatla temin edilmektedir. Krizden bahseden bu işveren kendi bünyesindeki kapsam dışı çalışanlara gelince gayet bonkör davranmaktadır. Amaç örgütlü gördüğü sendikalı işçilere ceza vermek. Talep etmiş olduğumuz ücret çok yüksek rakamlar da değildir. Talep ettiğimiz ücreti işveren kabul etmiş olsa dahi yine çevremizdeki diğer fabrikaların altında kalmaktadır. Şöyle ki; 1 Ocak 1999'da işyerinin ücretlerini değerlendirip kıyaslandıracak olursak. Soda Fabrikası ücretleri: 367 Milyon Ataş Fabrikası ücretleri: 576 Milyon Ceyhun Toros Gübre ücretleri: 277 Milyon Bu hesaplar enflasyonun % 70 kabul ederek hesaplanmış ücretlerdir. Oysa Akgübre ücret ortalaması 104 Milyon olup talep ettiğimiz ücretler ile brüt 269 Milyon talep etmiş bulunuyoruz. İşte bu rakamlara işverenimiz çok görüp bizleri greve çıkarmıştır. Biz greve çıkmadık zorla çıkartıldık. Bu anlamda haklılığımızın mücadelesini veriyoruz. Tüm Mersin halkından onurlu ekmek kavgamızda desteklerini bekliyoruz.*

13 Türkiye Gazetesi'nin ve Avukatının Suçlarının İtirafı Türkiye Gazetesi'nin 27 Ekim 1998 edildi. Bir hukuk fakültesi 1. Sınıf tarihli nüshasında bir haber yayınlanmıştı. öğrencisi dile getirdiğinde okuldan Habere göre gazetemiz DHKP-C'nin yayın atılacağı gerekçeleri savcı takipsizlik organıdır ve Bayrampaşa Hapishanesi'nde kararına gerekçe yaptı. Açtığımız hazırlanmaktadır. Haberin kaynağı olarak tazminat davasının ilk duruşması ise ta bir terörist gösteriliyor. Gerçi gazetede İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi bu teröristi terör uzmanı (!) diye tanıtmışlar 1998/543 esas sayılı dosyada 17 Aralık ama neyse. Bu arada açıklayalım CIA 1998 tarihinde yapıldı. Duruşmada uzmanları kendilerini sürekli terör uzmanı Türkiye Gazetesi'nin avukatları diye tanıtırlar. Abdurrahman Gök ve Arif Kılıçarslan Haber tamamıyla bilinçli olarak verdileri dilekçe ile hem gazetenin hazırlanmıştır. Kontrgerillanın işlediği suçları itiraf ettiler, hem de laboratuarlarında hazırlanan haber aynen gazetenin suçlarına ortak oldular. İşte Türkiye Gazetesi'nin sütunlarında yer verdikleri dilekçeden bazı bölümler; almıştır. Uyuşturucu, silah ticareti, adam "...Davaya konu haberde yukarıda kaçırma gibi pisliklere bulaşmayan tek bir belirtilen hususlara aykırı bir açıklama yetkilisinin kalmadığı, polisleri savunmak yer almamaktadır. Haberin objektifliği için can siperane çalışan Türkiye için de terör konusunda uzman bir Gazetesi'nin üzerine atlayacağı türden bir kişiden açıklamalar alınmıştır..." haberdir. Bu nedenle yayınlanmıştır. Bir "...Haber metninin gerçek yandan her zaman olduğu gibi olduğu yapılacak bir hapishaneler tekrar hedef gösterilecek, araştırma ile ortaya yeni katliamların temeli atılacak, diğer çıkacaktır. Haberin yandan da halktan yana yayın kaynağı politikasından ödün vermeyen gazetemiz hedef haline getirilecekti. Bu uyduruk, provokasyon amaçlı haberden dolayı Türkiye Gazetesi hakkında suç duyurusunda bulunmuş, ayrıca tazminat davası açmıştık. Yaptığımız suç duyurusu hukuk tarihine geçecek bir gerekçe ile ret "Bunlar gecekondulardan gelip bizim boğazımızı kesecekler..." diyen ler halkı anlamıyorsa bunlarda anlamamaktadır. O anlayamadığı Halk Kurtuluş 'un sayfalarındadır. Kurtuluş bunun için bedel ödemektedir. Çalışanları gözaltına alınmakta, işkence görmektedir. Muhabirleri katledilmektedir. Büroları talan edilmektedir. Bütün bunlar da halktan yana olmanın sonucudur. Türkiye Gazetesinde yayınlanan iğrenç habere konu olmakta halktan yana olmanın sonucudur. Kavganın onurlu sesi hiç susmamıştır. Bütün baskılar, terör boşa çıkarılmıştır. Bizim yüzümüz halka dönüktür. Sormak gerekli ya sizin yüzünüz nereye dönük? Emperyalist tekellerle ortaklıklara mı dönük? Teşvik kredilerine mi dönük? Hangisine dönük? bellidir. Bayrampaşa cezaevine polis veya jandarma tarafından yapılan baskınlar ve bu baskınlarda ele geçirilenler hakkında araştırma yapılarak konunun aydınlatılabileceğini düşünüyoruz..." "...Haberin verilişinde kamu yararı olduğu ise izahtan varestedir..." "...Davacının ülkede yaşanan dizginsiz sömürü düzeninden, baskıdan, Susurluk'tan, parasız eğitim isteyen öğrenciden, evini korumaya çalışan gecekonduludan bahsetmesinin davamız ile ne gibi bir ilgisi bulunmaktadır. Dava konusu haberde, böylesi bir cevabi açıklamaları gerektirecek bir husus bulunmamaktadır. Keza, davacı, polisin kendilerine baskı yaptığı, kanunsuzluk yaptığı, Kurtuluş gazetesini basmak isteyen matbaaların polis tarafından ablukaya alındığı yönündeki beyanlar, prensip itibariyle polisin kanunsuz işlem yapmayacağından harekede, kendilerinde bu hususta kuşku uyandıracak nitelik taşımaktadır. Kaldı ki, bir an için polis tarafından kendilerine kanunsuz olarak baskı yapıldığı kabul edilecek olsa bile, bu konunun müvekkil şirket ile bir ilgisi bulunmamaktadır..." Savcının takipsizlik kararı vermesinden cesaret almış olacaklar ki avukat hiçbir kaygı ve korku duymadan suçlarını itiraf ediyor. Bu gazete ve avukatı ne haberi ne de verdikleri cevabı kazara yazmış değildirler. Nasıl ki haberin yayınlanması bilinçli ise aynı derecede verilen cevapta sadece yüzlerini göstermektedir. Maalesef ünvanı avukat olan şahıs dilekçesinde gazetemize düşmanlığını göstermekten geri durmuyor. Örneğin verilen haber gerçekmiş. Haberin temeli bir CIA ajanı, terör uzmanı (!) imiş. Eğer Bayrampaşa Hapishanesi'nde yapılan polis ve jandarma baskınlarının tutanakları incelenirse bu daha iyi anlaşılırmış. Halkımız yalan söyleyen için şerefsiz der. Şimdi biz soruyoruz; Hangi aramada kim tarafından, hangi polis ve jandarma tarafından Bayrampaşa Hapishanesi'nde hazırlanmış bir Kurtuluş Gazetesi buldular? Bu ne zaman olmuştur? Tutanağı nerededir? Gerek gazete ve gerekse avukat bunu göstermek zorundadır. Göstermezlerse yalancıdırlar. Davalı vekili dilekçesinin sonuç kısmında bazı hususları anlayamadığım belirtiyor, anlayamadığı halktır. Anlayamadığı parasız-demokratik eğitim isteyen öğrenci, evini korumaya çalışan gecekondulu, hapishanelerde onuru ve namusu için dişe diş mücadele eden tutsaklardır. Yani Halktır. Anlayamayacaktır da. Nasıl ki "bunlar gecekondulardan gelip bizim boğazımızı kesecekler..." diyenler halkı arılamıyorsa bunlar da anlamamaktadır. O anlayamadığı Halk Kurtuluş'un sayfalarındadır. Kurtuluş bunun için bedel ödemektedir. Çalışanları gözaltına alınmakta, işkence görmektedir. Muhabirleri katledilmektedir. Büroları talan edilmektedir. Bütün bunlar da halktan yana olmanın sonucudur. Türkiye Gazetesi'nde yayınlanan iğrenç habere konu olmakta halktan yana olmanın sonucudur. Kavganın onurlu sesi hiç susmamıştır. Bütün baskılar, terör boşa çıkarılmıştır. Bizim yüzümüz halka dönüktür. Sormak gerekli ya sizin yüzünüz nereye dönük? Emperyalist tekellerle ortaklıklara mı dönük? Teşvik kredilerine mi dönük? Hangisine dönük? Gerçi verilen cevapta yüzünüzün kime dönük olduğunu da açıklıyorsunuz: Size göre polis prensip itibariyle kanunsuz işlem yapmayacaktır. Böyle bir iddiada bulunduğumuz için asıl bizler hakkında kuşku duyulması gerekmektedir. Ne zavallıca bir durum! Matbaada bekleyen polisler bile "biliyoruz, yaptığımız iş kanunlara aykırı, ama ne yapalım bize amirlerimiz emrediyor. Emirlerini yerine getirmezsek bizi mahvederler..." diyorlar. Matbaanın önünde bekleyen polisler Baro yönetim kurulu avukatlarının da bulunduğu avukatların önünü MP-5 ağır silahlarla kesiyorlar, infaz provaları yapıyorlar, ama size göre polis prensip olarak suç işlemez. Nasıl ki bir suçlu suçüstü yakalanırsa saçmalamaya, sığınacak limanlar aramaya başlar, aynı şekilde haber yayınlanırken unutulan basın özgürlüğü, haber verme hakkı ve görevi akla gelmiştir. Gazete ve vekilleri dilekçelerinde söz konusu haberin basın özgürlüğü sınırları dahilinde, haber verme hakkı ve görevi gereği yayınlandığım belirtmekte ve kurnazlık yapmaya çalışarak haberin bir iddia olduğu şeklinde yayınlandığı belirtiliyor. Doğrudur, gerçekten haberde "...iddia edilmektedir..." denmektedir. Ama bunun ne Basın özgürlüğü, ne de haber hak ve görevi ile ilgisi yoktur. Suç üstü yakalanmanın telaşıyla bu kavramları kirletmeye kimsenin hakkı yoktur. Yaptıkları oyunun kimse tarafından anlaşılmayacağını düşünmenin de anlamı yoktur. Basın özgürlüğü ve sorumluluğu ile hareket eden bir yayın organı kendisine ulaşan iddiaları ciddiyetle araştırır. Eşyanın tabiatı gereği öncelikle iddiaya konu taraf ile görüşür. Yani bu iddia gazetemiz için yapılmışsa bizimle görüşülür. Ciddi ve sorumlu habercilik bunu gerektirir. Papağan gibi polisin her dikte ettirdiğini aynen yazmayı değil. Bu duruşmada baştan aşağı suçlar itiraf edildi. Zaten yapabilecekleri başka bir şey de yoktur. Yüzleri birkez daha sırıtmıştır. Gerek bu davanın diğer duruşmalarında, gerekse başka davalarda daha da sırıtacaktır. Bu davanın bir sonraki duruşması 16 Şubat 1999 günü saat 11.30'da aynı mahkemede yapılacaktır.*

14

15

16

17 ÖZGÜR TUTSAKLARIN SAVAŞA GÖNDERDİĞİ İKİ KOMUTAN; ERHAN VE MEHMET YOLDAŞLAR TUTSAKLIK KOŞULLARINDA DA YOLUMUZU AYDINLATIYORLAR... Eğe dağlarında Balkıca Direniş destanını kanlarıyla tarihe yazan Erhan ve Mehmet yoldaşlarımızın yaşamları ve kişilikleri de tüm Parti- Cepheliler için örnek olacak, yol gösterecektir. Onların yaşamı Parti-Cephe kişiliğinin somutlanmasıdır. Parti- Cephe Kişiliği, 30 yıldır süren savaş tarihimiz içerisinde Parti- Cephemizin iktidar iddiası ve bu iddiayı taşıyan yüzlerce şehidimizin kahramanlıklarıyla yaratıldı. Erhan yoldaşımız, çok genç yaşta Parti-Cepheyi tanıdı. "Benim için dünyanın en güzel ve değerli işi devrimci olmak, Parti-Cepheli olmak, vatanımızın ve halkımızın kurtuluş için savaşmaktır. Bu nedenle ölünceye kadar Parti- Cepheli kalacağıma ant içiyorum. Bu onurlu ve namuslu olmaktır, bunu koruyacağım..." diyerek kendini savaşa adadı. Gencim, bir şey bilmiyorum demeden bulunduğu her yerde savaşın örgütleyicisi oldu. Aldığı sorumlulukları layıkıyla yerine getirmek için çabaladı. Mehmet yoldaşımız, tutsak düştüğünde, Parti-Cephe'yle tanışalı çok zaman olmamıştı. Tutsaklık süreci onun için devrimi tüm yönleriyle öğrendiği bir okul oldu. Kendini geliştirmek için çaba harcadı. Bir sempatizan olarak girdiği hapishaneden çıktığında "Artık ben bir savaşçıyım ve Partimin emrindeyim" diyordu. Erhan ve Mehmet yoldaşlarımızın kahramanlıkları, direnişleri, kişilikleri tutsak yoldaşlarımız tarafından özellikle örnek alınacaktır. Çünkü Erhan ve Mehmet yoldaşlarımız tutsaklık koşullarım birlikte yaşadığımız, özgürlüğe gönderdiğimiz, umudumuzu, savaşma azmimizi ve coşkumuzu da omuzlarına yükleyip taşımalarını istediğimiz yoldaşlarımızda. Yoldaşlarımız kahramanca direnişleriyle Özgür Tutsak gerçeğini bir kez daha dosta düşmana göstererek şehit oldular. Özellikle yoldaşlarımıza ilişkin anlatımlarda, sohbetlerde, tüm tutsak kitlemizin ortak değerlendirmesi onların dışarıya çıktıklarında savaşacaklarından kuşkumuz yoktu, yoldaşlarımızın "savaşa gidiyoruz" sözleri, dışarıya çıktığında içeride verdiği sözleri tutmayanlarda olduğu gibi tereddütle karşılanan sözler değildi, partimizin büyük görevlerini omuzlayacaklarından, savaşımızı büyüteceklerinden, değerlerimize bağlı kalacaklarından kuşkumuz yoktu tarzındadır. Her iki yoldaşımız için ortak değerlendirmeler, mütevazı, sade, olgun, kendine güvenli kişilik yapılarıdır. Onların kendilerini olduklarından farklı göstermek gibi bir sorunları hiç olmamıştır. Tüm hücreleriyle Partinin olan yoldaşlarımızda. Devrimi yaşamlarının en onurlu görevi olarak görmüşler, yaşamlarının 24 saatini devrime adamışlardır. Kendilerine özel olarak ayırdıkları zamanları yoktur, özel sorunları yoktur. Onların tek sorunu devrimimizin sorunlarıdır. Hiçbir zaman kendi özel sorunlarıyla Partinin karşısına çıkmamışlar, tersine yoldaşlarının sorunlarını kendi sorunları olarak görüp onların sorunlarıyla yorulmadan, bıkmadan uğraşmayı görev bilmişlerdir. Özellikle Erhan yoldaş, hapishanede aldığı görevler gereği tüm zamanını partinin sorunlarına kafa yorarak, çözümler üreterek, yoldaşlarını eğiterek doldurmuş ve kendi eğitimini yoldaşlarına öğretmekten yoldaşlarından öğrenmekten ayrı görmeyerek, parti için üretmekten ayrı görmeyerek gerçekleştirmiştir. Onun için öğrenip, öğreterek kendini ve yoldaşlarını eğitmek, devrimi ileriye taşımak, örgütünü büyütüp güçlendirmek içindir. Erhan yoldaş hiçbir yoldaşımı küçümsemeden, yoldaşlarına harcadığı emeğin boşa gitmeyeceğine emin olarak çaba harcayan bir yoldaşımızdır. Hiçbir zaman Erhan yoldaşın bir yoldaşıyla sorun yaşadığına tanık olunmamıştır. Hiçbir zaman Erhan'a verilen görevler karşısında yetişemiyorum, yapamıyorum dediğine tanık olunmamıştır. Erhan'ın 24 saati verilen görevlerin yerine getirilmesi için harcanması gereken zamandır. Dinlenme saatleri yaşamını sürdürmesini sağlayacak kadardır. Boş zamanı yoktur, devrimcilikte boş geçen zamanın düşmana kazandıracağını, devrimden çalındığını bilen bir yoldaşımızdır. Gerekçeci değildir, devrimin yapılmayan işlere gerekçeler bulunarak değil, bir devrimin bir hamalı olarak başarılacağının bilincindedir. Her zaman söyleriz. Tutsaklığın iki boyutu vardır, birincisi devrimin okulları olma yanıdır, ikincisi ise düşmanın devrimcileri öğüttüğü değirmen olma yanıdır. Hangi yanının belirleyici olacağı tutsakların kendine bağlıdır. Erhan ve Mehmet yoldaşlarımız tutsaklık koşullarını devrimin okulları olarak değerlendirmenin örnekleridirler. Kendilerini sürekli yenileyen olmuşlardır. Öyle ki tutsaklıktan özgürlüğe adımlarını attıklarında tutsaklık yıllarının kendilerine kattığı birikimle, kararlılıkları, savaşma coşkulan bilenerek çıkmışlardır partilerinin karşısına. Erhan ve Mehmet yoldaşlarımızın tutsaklık süreçleri Özgür Tutsak kişiliğinin somutlanmasıdır. Özgür Tutsaklık, savaşın ihtiyaçlarını bilerek, kendini geliştiren, yenileyen olabilmektir. Özgür Tutsaklık, iktidar alma inancı ve kararlılığına sahip olabilmektir. Özgür Tutsaklık, partiyle bütünleşerek Parti-Cepheli kişiliği kazanmaktır. Özgür Tutsaklık, hapishaneleri devrimin okulları haline getirebilmektir. Özgür Tutsaklık, düşmanın ideolojik, politik, fiziki, psikolojik... tüm saldırılarına karşı Parti-Cepheli olmanın sorumluluğuyla direnerek teslim olmamaktır. "Kendine Parti-Cepheli diyen, Parti-Cepheli kişiliğini taşıdığını söyleyen herkes Ölüm Orucu gönüllüsü olabilmeli. Bu kişilikle ortaya koymalı kendisini. Ben de Parti-Cephe kültürünü, kişiliğini aldığıma inanıyorum. Bu nedenle Ölüm Orucu gönüllüsüyüm. Artık dışarıda Parti-Cepheli savaşımızla ölümün sıradanlaştığına inanıyorum. Ben de kendimi Parti- Cepheli olarak görüyorum. Bu anlamda ölümü yeneceğime inanıyorum..." İşte Özgür Tutsaklık, Erhan gibi ölümü sıradanlaştırabilmek, halkın kurtuluşu ve vatanın bağımsızlığı için ölüme gönüllü olabilmektir. Ve Özgür Tutsaklık, Erhan ve Mehmet yoldaşlarımız gibi özgürlüğe kavuştuğunda, tereddütsüz savaşa koşmak, savaşın en sıcak mevzilerinde yer almaktır. Ege Balkıca direnişimiz, savaşımızın geldiği boyutu, savaşçı ve komutanlarımızın nasıl olması gerektiğini bir kez daha gösterdi. Bugün şehitlerimizin yaşamlarından ve direnişlerinden öğrenerek sıcak savaşa hazırlanmak her Parti-Cephe'li tutsağın görevidir. Onların Ege dağlarında yükselttiği ihtilal bayrağını ülkemizin tüm dağlarına taşıyacak ve onlara verdiğimiz devrim sözünü mutlaka yerine getireceğiz. YAŞASIN EGE BALKICA DİRENİŞİMİZ! DHKP-C Tutsaklar Örgütlenmesi

18 EGE BALKICA DİRENİŞİNİN AÇTIĞ I YOLDAN... ligarşi, topuyla, tüfeğiyle, binlerce askeriyle kuşattı Balkıca'yı... Günlerce süren operasyonların, takibin sonunda Balkıca'da oligarşi bir kez daha Parti-Cephe'yle karşılaştı. Balkıca'da kuşatılan iki gerilla değildi sadece; kuşatılan, teslim alınmak istenen Türkiye Halklarıydı. İşçi, memur, gençlik bu kuşatma altında boğulmak, susturulmak isteniyordu. Yoksul gecekondu halkı sindirilmek, zulmün altında ezilmek isteniyordu. Tutsaklar hücrelerde teslim alınmak isteniyordu. Türkiye halklarına dayatılan onursuzluk, açlık, yoksulluk ve zulümdü... Ege Dağlarında kuşatılan iki gerilla değildi sadece. Türkiye halklarının umudu ve geleceğiydi. Şimdi, Balkıca'daki köyevi tüm Türkiye'ydi. Direnen Parti- Cephe'ydi... Haykırılan sloganlarda direniş vardı. Kuşatanlar kuşatılmıştı Balkıca'da. Börklüce'ydi zulmün karşısında direnen. Çakırcalı'ydı düşmanın üzerine yürüyen. Mahir, Sabo'ydu, bizimkilerdi... Balkıca'da düşmana sıkılan her kurşun Türkiye halklarının tarihiydi, geleneğiydi, gücüydü. Kuşatanlar 2 bin asker değildi sadece, Sabancılar, Koçlar vardı; askerlerin eline silahı veren. ABD emperyalizmi vardı. Halkı iliklerine kadar sömürebilmek için yetiştirmişti bu katil sürülerini. Omuzları bol yıldızlı, apoletli generalleri vardı. Kuşatan Susurluk'taki devletti. Kuşatanlarda korku vardı saat süren çatışmayla yarıldı kuşatma. Parti-Cephe gerillaları bir kez daha kuşatanları yendi. Zafer Parti-Cephe'nindi. Zafer Türkiye halklarınındı. Düşmanın attığı zafer çığlıkları boşunaydı. Boşunaydı o dağlarda gerillayı yaşatmama hayalleri. Bir kez toprağına, suyuna kanımız karıştı mı, bir daha hiçbir güç bizi o topraklardan söküp atamaz. Ege Dağlarında bir ilki yarattık. Balkıca'daki o köy evinde Ege Dağlarının isyan ateşini yaktık. Haykırılan bu slogan; kararlılığın, inancın ve zaferin ifadesiydi. Kanla sulanmış toprakta hiçbir zulüm yeni fidanların boy vermesini engelleyemez. Bir kez isyan halkın yüreğinebilincine yerleşti mi... İşte o zaman yakılan isyan ateşi kavurur, yakar kuşatanları. Kuşatma sadece oligarşinin fiili saldırıları değildir. Kuşatma, bir halkı teslim alma, sindirme anlamını taşır. Oligarşi bunu başarabilmek için tüm yöntemlerini kullanır. Yaşadığımız süreçte de böyledir. Kaybetmelere başlanmıştır yeniden. Hem de bu kez 4 Cepheli birden kaybedilmiştir. Gözaltı, tutuklama terörü estirilmiştir ardından. Sonra baskınlar, tutuklamalar... Reformizmle, MGK sendikacılarıyla ve solcularıyla çember iyice daraltılmaya çalışılmıştır. "Barış", uzlaşma", "siyasi çözüm atışmalarının sürdürüldüğü, silahlı mücadelenin tasfiye edilmeye çalışıldığı bir süreçte Ege Balkıca'da yaratılan direnişle kuşatmaya cevap verildi. Balkıca direnişi; silahlı mücadelenin zaferiydi. İktidar hedefinin somut bir göstergesiydi. İdeolojik sağlamlığın bir sonucuydu. Ülke topraklarında yapılacak olan devrim inancıydı. Balkıca Direnişi silahlı mücadelenin, gerillanın gücüydü. Oligarşinin korkusu ve saldırganlığının nedeni buydu. Balkıca'da 26 yıldır süren silahlı mücadele vardı. 26 yıldır devam eden devrim inancı ve gücü vardı. Kızıldere'de yüreklere düşürülen isyan ateşinin harlanmasıbüyümesiydi Balkıca. Yürüttüğümüz savaşın küçük bir parçasıydı Ege Balkıca Direnişi. Ancak yarattığı etkiyle kazanılan zafer büyüktü. Ege Balkıca'da Parti-Cephe önderliğinin ısrar ve kararlılığı vardı. Ege Balkıca'da halklaşan savaşımız vardı. İşte katillerin korkusu bundandır. Kazanılan zafer, her türden uzlaşmacılığı, teslimiyeti yararak kazanılmıştır. Bu direnişte tespitlerimiz, çizgimiz, devrimimiz vardır. Bizi nihai zafere taşıyacak olan bu ideoloji ve çizgidir. Silahlı mücadeledeki ısrar iktidarı istemektir, devrim kararlılığıdır. Oligarşinin Ege Balkıca'da gördüğü iktidarına yönelen tehdittir. Ülkenin her karış toprağının düşman için cehenneme çevrilmesidir. Kuşatıldıklarında iki gerillaydılar. Karşılarındaki binlerce düşman askerine karşı savaştılar. İki kişiydiler ama inançları ve kararlılıklarıyla tüm halkı taşıdılar Ege Balkıca'ya... Cüret vardı, kahramanlık vardı bilinçlerinde. Onları güçlü kılan ideolojilerine olan bağlılık, halk ve vatan sevgisiydi. Onları kahramanlığa taşıyan tarihimizde yaratılan geleneklerdi. Görevleri savaşmak ve kazanmaktı. Savaştılar ve kazandılar. Hiç kimsenin hafızasından silinmeyecek bir direnişle kazandılar. Ege Dağlarında güçlenecek bir ateşi yaktılar. İşte bu güç Parti-Cephe'nin gücüdür. ge Balkıca Direnişi kuşatmanın yarılmasıdır. Türkiye halkları için açılan bir yoldur. Bu yolda yürüme görevi, ateşi harlama, güçlendirme görevi bugün bizim omuzlarımızdadır. Sivil-faşist çeteler üniversitelerde, yurtlarda saldırılarını yoğunlaştırarak kuşatmanın bir parçasını oluşturuyorlar. Gençlik bu kuşatmayı Komutan Erhan'dan aldığı güçle, örgütlenmelerini yaygınlaştırarak, faşizmin üstüne yürüyerek yaracaktır. Yürütülen savaşa yeni kan olacaktır, can olacaktır. Üniversitelerde DEV- GENÇ geleneğiyle tutuşturacaktır isyan ateşini. Gecekondu semtlerinde estirilen teröre, halk örgütlülüklerine yönelen saldırılara, demokratik mevzilerimize yönelik baskılara karşı direnecek ve savaşacağız. Kazanmak için savaşacak ve savaşarak güçleneceğiz. Her saldırışında sokaklarda, mahallelerde yakılan isyan ateşiyle karşılaşacak oligarşi. Susurluk Devleti asla kazanamayacağı bir savaşın içindedir. Ege Balkıca Direnişi bunu göstermiştir. İşten atılmalarla, MGK sendikalarıyla kuşatılan işçiler 20 saat süren çatışmayı, kahramanlığı izlediler. Zulmü, açlığı, sömürüyü nasıl yeneceğimizi gördük. Komutanlarımızın sloganları, marşları, direnişleri karşısında katillerin, sömürenlerin, apoletlilerin nasıl da küçüldüğünü, korktuğunu gördük. Gerillanın açtığı yolda fabrikalarda, işyerlerinde ekmeğimize, emeğimize el koyanların karşısında direnişi yükselterek isyan ateşini güçlendireceğiz. Bulunduğumuz her yerde bu saldırıları geri püskürtmek için direneceğiz. Her saldırı, her baskın oligarşiye pahalıya mal olacak. Kuşatmayı, Ege Balkıca direnişinin açtığı yoldan, direnerek, savaşarak parçalayacağız. *

19 "Ölenler ve Yakınları Keyfi Olarak Şubede Bekletilemez. Bu Tür Keyfi Uygulamalar İşkencedir" Ege Balkıca direnişi hakkında Avukat Huriye Çoban'ın anlatımlarını yayınlıyoruz. 27 Kasım 1998 tarihinde bizler yerel televizyon ve ulusal televizyon kanallarında Tavas civarındaki dağlarda DHKP-C gerillaları varmış 2000 asker onları yakalamak için operasyon başlatmış diye haberleri izlemekteydik. 2 Kasım 1998 Çarşamba günü İstanbul Halkın Hukuk Bürosundan Av. Behiç Aşçı o bölgede çatışmada ölen iki gerillayı ailelerinin almaya geleceğini, kendisinin de onlarla birlikte olacağını telefonla bana bildirmişti. 3 Kasım 1998 Perşembe günü sabahleyin Denizli'ye gelmişler bizim büroya uğramışlar. Benim duruşmam olduğu için kendilerini göremedim. Denizli adliyesinde hazırlık kayıtlarına bakmak istemişler fakat aradan altı gün geçmiş olsa da hiçbir kayda rastlamamışlardır. Zaten ölenler Tavas'ta olduğu için oraya gitmişler. Artık öğleden sonra telefonla görüştük. Önce ölen Mehmet Yıldırım'ı Kars'a götüreceklerini söylediler; ben Denizli garından her saat araba olmadığını ve cenazeleri de alıp almayacaklarının kesin olup olmadığını öğrendim. Ölenlerden Erhan Yılmaz zaten tanınmayacak durumda olduğu için Ankara'da oturan ailesi, Mehmet Yıldırım ailesiyle İstanbul Alibeyköy'de ikamet ettiğinden ikisini de İstanbul'a götürmeye karar vermişler. Saat sıralarında Tavas'tan bir araba bulduklarını, Tavas'tan direk olarak İstanbul'a cenazelerini götüreceklerini bildirdiler. Saat 17.00'de ise arabanın gelmediğini, mümkünse benim Denizli'den araba bulmamı istediler. Ben bir minübüsçüyle görüştüm. Saat 18.00'de Tavas'a hareket ettik. Saat 19.00'da Tavas Devlet Hastanesine vardığımızda ailelerle birlikte kalabalıkça sivil ve resmi polislerin de beklediğini gördüm. Avukat arkadaş cenazelerin İstanbul'a götürülemeyeceğini, bakanlık kararı olduğunu söylüyorlar, İstanbul'a gidilmesine engel olmaya çalışıyorlar dedi. Orada bir saat daha bekletildik; saat 20.00'de yola çıktık. Arkamızdan polis otosu bizi takip ediyordu. Onlar giderken beni de Denizli içindeki evime bırakacaklardı. Şehir girişinde saat 21.00'de Denizli TEM görevlileri önümüzü kestiler, kimliklerimizi alıp bizi Terörle Mücadele şubesine, Emniyet Müdürlüğüne götürdüler. Orada bizleri koridora oturttular, ölenlerin ailelerini çağırarak onları sorgulamaya başladılar. Beni de 1,5 saat orada tuttular. Saat 10.30'da benim işim olmadığını, gidebileceğimi söyleyip kimliğimi verdiler. Beni eve giderken resmi görevli polisler tekrar aldılar. Emniyet Müdürünün benimle görüşmek istediğini söylediler. Görüştüm, Emniyet Müdürü avukat olarak ölü de olsa teröristlere yardım etmemem gerektiğini söyledi. Bende silahlı çatışan grupları terörist olarak görmediğimi, onların siyasi gruplar olduğunu söyledim. Ve öldükten sonrada herkesin istediği yere gömülme hakkı olduğunu belirttim. Cenazeleri Denizli Balkıca Köyü'nde düşmanla 20 saat çatıştıktan sonra Erhan Yılmaz yoldaşıyla birlikte şehit düşen Mehmet Yıldırım'ın ailesini ziyaret etmek amacıyla Haklar ve Özgürlükler Platformu Kars'ın Kağızman ilçesi Oluklu Köyü'nde bulunan Yıldırım ailesine bir heyet gönderdi. Devlet güçlerinin binlere varan kuvvetinin karşısında iki DHKC savaşçısının akılalmaz direnişi karşısında bozguna uğraması düşmanı deliye çevirmişti. Bu yüzden düşman azgınca herşeye saldırıyordu. Mehmet'in Kağızman'ın Oluklu Köyü'nde toprağa verilmesinden sonra devlet sürekli Oluklu Köyü'nde oturan Mehmet'in ailesini tehdit ederek ve gözaltına alarak korkutmaya çalışıyordu. Mehmet'in babası olan Ahmet amca ve İstanbul'a götürülürse orada bunları olaylı olarak gömecekler dedi. Bende hem ekonomik hem de fiili olarak en uygun yerin İstanbul olduğunu belirttim. Bu konuşmalardan sonra kızgın bir şekilde biraz daha okusaydın da Emniyet Müdürü olsaydın dedi ve kovarcasına bunu Emniyet Müdürlüğünden çıkarın dedi. Ve oradan ayrılıp evime gittim. Ertesi günü avukat arkadaştan cenazelerin Ankara'ya gittiğini, oradan da birinin Kars'a diğerinin de Diyarbakır'a götürüleceğini öğrendim. Ve ben ayrıldıktan sonra ailelerin ve avukat arkadaşın geceyarısı saat 03.00'e kadar orada gözaltında tutulduklarını ve önce aileleri bırakıp, bir saat sonra da avukat arkadaşı bıraktıklarını öğrendim. Bu yaşananlardan sonra demek ki insanların "öldükleriyle kalması" olayı bu oluyor diye düşündüm. Ve hangi koşulda olursa olsun ölenlerin "... Yiğit Ölür Şanı Kalır" Mehmet'in kardeşleri bu yüzden birçok kez gözaltına alındı ve tehdit edildiler. Haklar ve Özgürlükler Platformu heyeti Oluklu köyüne gittiğinde düşman yolları kesip heyeti kimlik kontrolü yapmak istediğini söyledi. Makinelı tüfeklerle gelen düşman korkusundan ne denli büyük olduğunu gösteriyordu. Yolu kesilen HÖP heyetinin kimlik kontrolü sırasında heyeti arabanın motor bölümüne kadar araması korkusunu kanıtlıyordu. Heyetin aileyi ziyaret sırasında Mehmet'le ilgili konuşulduğunda Mehmet'in çalışkanlığı herkesin hakkını koruduğu paylaşmayı sevdiği ön plana çıktı. Heyetin Mehmet'in mutlaka dünya görüşüne uygun olarak, isteyebileceği bir törenle istediği bir yere gömülmesi gerektiğini, ve bu hakkın hem yasal hem de meşru ve geleneksel olduğunu ve buna kimsenin engel olamayacağını; ancak bu şekilde ölenlerin gömülmesi gerektiğine inanıyorum. Bunun için mücadele etmelidir. Sistem ve toplum nasıl olursa olsun her insanın zamanı geldiğinde demokrasiye ve demokratik hak ve özgürlüklere gereksinimi olacaktır. Hangi sebeple olursa olsun ölenler ve yakınları keyfi olarak şubede bekletilemez bu tür keyfi uygulamalar işkencedir. TEM'de gözaltındayken üst düzey görevli olarak tahmin ettiğim resmi giyimli bir polis "galiba sen avukatlığı hafife alıyorsun" demişti. Tam tersine ben mesleğimi geleneksel görüntüsünden daha fazla ciddiye aldığımı ve önem verdiğimi düşünüyorum. Çünkü hukuksuzluğun engellenmesinde, çağdaş hukuk kurallarının yasalaşmasını ve uygulanabilir hale getirilmesinde avukatlara düşen görevler diğer mesleklere göre daha fazladır, isterse ortak düşünen avukatların örgütlü çalışarak bunu başarabileceklerine inanıyorum. Avukat Huriye Çoban ailesini ziyareti sırasında bile jandarma eve gelip Mehmet Yıldırım'ın babası Ahmet Yıldırım'ın nüfus kaydını alarak Pazartesi günü karakola gelmesini söyleyerek saldırılarını sürdürdü. Haklar ve Özgürlükler Platformu şehidimizin ailesine baş sağlığı diledikten sonra kırk yemeğine katkıda bulunduktan sonra Oluklu Köyü'nden ayrıldı. Mehmet'in Halası: "Onun Bayrağını Ölene Kadar Taşıyacağım" Mehmet önce İzmir'de çalışıyordu. Sonra İstanbul'a geldi. Bir sene benim yanımda inşaatta çalıştı. Gazi Mahallesi'nde çalıştı. Burada devrimcileşti. Burada bir süre hapis yattı. Hapisten çıktıktan sonra iki yıl onu görmedim. İki yıl sonra yaralı geldi. Ali Tokmak 7 arkadaşını ihbar etmiş. Onunla gurur duyuyorum. Onun bayrağını ölene kadar taşıyacağım. Beşte kaldırırdım onu işini yapar gelirdi. Çalışkandı. İşini yapmadan yatmazdı. Kitabını, Kurtuluş'unu okurdu. Hiçbir şeyini saklamazdı. Herşeyini paylaşırdı. Ençok sevdiği türkü Cemo idi. Sürekli bunu söyler, bunu dinlerdi. Bana dağlara çıkarsam üzülme. Hiç şaşırma derdi. Hep dağları düşündü. Onu unutmayacağım.*

20 Üniversite Sıralarından Gerilla Komutanlığına Sığan Kısacık Bir Ömür; Erhan Yılmaz... Erhan'ı 1994 yılının şubat-mart aylarında, Marmara TÖDEF ilişkileri içerisinde tanıdım. Erhan o dönemlerde Balıkesir gençliğinin TÖDEF'le olan ilişkilerini sürdürürken aynı zamanda Mücadele Dergisi'nin Balıkesir'deki dağıtımıyla da ilgileniyordu. TÖDEF ilişkisi için Erhan ele görüşmemizi sağlayan arkadaşlar Erhan için "Genç bir arkadaştır, bizlere göre mücadele yaşamı da yenidir. Ama gelişmeye çok açık birisidir..." demişlerdi. Bu anlatımları da dikkate alarak Erhan'la ilişkiye geçtik. Erhan'la olan ilişkimiz zamanla ilerlemeye başladığında O'nunla ilgili anlatımlar da yerli yerine oturuyordu. Erhan genç yaşına rağmen oldukça olgundu. Hatta ondan yaşça daha büyük arkadaşlarımızdan bile daha olgundu. Olaylara büyük bir ciddiyetle yaklaşıyor, işin muhtevasını dikkate alarak her işte bu ciddiyetini gösteriyordu. Erhan'la paylaşımlarımız arttığında aramızda samimi ama seviyeli bir yoldaşlık ilişkisi de gelişmeye başladı. Yayın organımızın dağıtımıyla ilgili geçen sohbetlerde iddialı konuşur, "bu memleketin her köşesine, her köyüne ulaştıracağız. Hem de öyle bir ulaştıracağız ki, hareketten Balıkesir'de büro açma iznini bile alacağız. O zaman sizin Bursa büronuz bile bizden geri olacak. Görün bakın" derdi. Bu söylemler, o dönemlerde bize çok fazla iddialı hatta şaka gibi gelse de aslında Erhan'daki kendine güvenin, nesnelliğe teslim olmamanın ve mücadele içindeki iddasının bir ifadesiydi. Erhan, mücadele ile ilgili hemen her sorunu paylaşıyor, sorunların çözüm yollan üzerine kafa yoruyor, öneriler getiriyordu. Erhan öğrenirken öğretmeye başlamıştı artık. Bu süreçte yönetici vasıfları da gelişiyordu. Altındaki ve etrafındaki insanlara emek harcıyor, mücadele içerisinde bu insanları nasıl daha iyi değerlendiririm mantığıyla çalışıyor, derviş sabnyla hareket ediyordu. Öğrenci gençlik içinde çalışmalar sürdürüyor olsa da o geniş düşünüyor, çevre köylerle ilişkiye nasıl geçerim diye çeşitli planlar yapıyordu. Bu yanlarıyla Erhan, diğer arkadaşlarımıza göre çok farklıydı. Öğrenci gençlik içerisinde epeyce yaygın olan, "geyik muhabbetleri" diye adlandırdığımız sohbetler, Erhan'a göre çok ama çok yabancı olan şeylerdi. Böyle zamanlarda Erhan'ın yüz şekli değişir, sıkıldığını hemen belli ederdi. Onun için ne yapar eder konuyu değiştiriverirdi Mayıs'ı yaklaşıp, Bursa'da kutlanacağı belli olduğunda heyecanı görülmeye değerdi. Yüreği pır pır ediyor, tüm enerjisini, tüm vaktini 1 Mayıs için harcamaya özen gösteriyordu. Çünkü bu O'nun örgütlülük içinde yer alarak katılacağı ilk 1 Mayıs'tı. "Görkemli olmalı, bizi ifade etmeli" diyerek yanındaki tüm arkadaşlarını seferber etti adeta. Devrimci Sol Güçler'in Bursa'da kutlanacak olan 1 Mayıs'ta açacağı pankartlar Balıkesir'deki arkadaşlara verilmişti. Erhan'lar onun için gece gündüz demeden çalıştılar ve gerçekten çok ama çok güzel pankartlar hazırladılar. 1 Mayıs günü geldiğinde emeklerimizin sonucunu gördük ve bölgedeki durumumuza göre başarılı bir sonuç aldık. Bunda Balıkesir, Bandırma, Gönen ve Susurluk'ta çalışmalar sürdüren ve o devasa pankartlar hazırlayıp düşman ve oportünizmin gıptayla bakmasını sağlayan Erhan'ların da büyük bir payı oldu. Ve o kutlamanın ardından düşman başarımızı hazmedemedi ve 70'e yakın insanımızı gözaltına aldı. Temmuz ayma geldiğimizde bölge genelinde büyük bir operasyon yedik. Birçok insanımız gözaltına alındı ve tutuklandı. Tutuklanan insanlarımız içinde Erhan'da vardı. Bursa Hapishanesi'ne konulmuşlardı ve bizim insanlarımızla birlikteydiler. Erhan artık bir tutsaktı. Bu operasyondan kıl payı kurtulmuş olmama rağmen, aranır duruma düştüm ve kısa bir süre sonra tutuklandım. Erhan'la olan görüşmelerimiz ben adli bayanlarla birlikte kaldığım için olanaksızdı ama mektuplaşmalar yoluyla bu sorunu da ortadan kaldırdık. Erhan için, 1994 yılının temmuz ayında başlayan ve üç buçuk sene sonra noktalanacak olan özgür tutsaklık süreci başlamıştı. Erhan gelişiyor, Parti'yi daha iyi tanıyor, tanıdıkça mücadeleye daha sıkı bağlanıyordu. Bu bizzat Erhan'ın kendi anlatımlarından ve arkadaşların yorumlarından da belli oluyordu. Ben 4 ay sonra tahliye olup hapishaneye ziyarete gittiğimde de çok açık belli oluyordu. Erhan'a bir ihtiyacı olup olmadığını sorduğumuzda kendi şahsına hiçbir şey istemez, sürekli komünün ihtiyaçlarını gözetir ve isteklerini de bu çerçevede söylerdi. Ben ikinci kez tutuklanıp, bir daha Sağmalcılar Hapishanesi'ne girdiğimde çok farklı bir Erhan'la karşılaştım. Görüştüğümüz ilk gün bana söylediği şu sözler üzerinde uzun süre düşünmeme sebeb oldu ve bir daha aklımdan hiç mi hiç çıkmadı; "Hoşgeldin. Burası bir yıl öncesine benzemiyor artık. Hapishaneler cephesi herşeyiyle gelişiyor. Parti- Cepheli tutsak, düşmanın büyük saldırılarını bile geri püskürtebiliyor. Bak, bir hafta önce üç yoldaşımızı şehit verdik. Onların şehitliği üzerimize büyük sorumluluklar yükledi. Senin de kendim bu oranda geliştirmen ve bir kadro adayı olabilmen gerekiyor. Yoksa birçoğu gibi erir gideriz... Evet, burası bizler için birer okul ama okul olarak değerlendirilmediğinde ise birer değirmen taşı da olabiliyor..." Erhan'dan duyabileceğim en güzel ama aynı zamanda en sarsıcı cümlelerdi bunlar... Farklılıkları ben de görebiliyordum. Ne, Sağmalcılar bir yıl öncesinin Sağmalcılar'ı, ne de Erhan bir yıl öncesinin Erhan'ıydı. Erhan kendini geliştirmiş, sorumluluklar üslenmişti. Hukuk işlerimizden sorumlu olan arkadaşımızdı O artık. Çeşitli zamanlarda karşılaştığımızda üslendiği sorumlulukların misyonunu yerine getirdiğini, hızla politikleştiğini, bir Parti-Cepheli gibi düşündüğünü o şekilde hareket ettiğini çok açık görebiliyordum. Ve büyük gurur duyuyordum. Ölüm Orucu dönemi kendi anlatımlarından çıkardığım kadarıyla onun için bir dönüm noktası oldu. Ölüm Orucu eylemimiz üzerine yaptığımız sohbetlerde "Böylesine büyük bir eylemin içinde yer almak ve bu sürecin bir tanığı olmak ne kadar gurur verici? Düşünsene, bu çarkın bir dişlisi de bizleriz... Kahraman şehitlerimizin yoldaşıyız..." demesi ve şehitlerimizin ardından, her biri birer bağlılık yemini sayılabilecek konuşmalar yapması Erhan'daki o değişimin aynasıydı. Evet, Erhan çok ama çok değişmişti. Bu tahliye olduğunda da çok açıktı. Tahliye olduğu gün, hiç bıkmamacasına sohbet ettik onunla. Hem de saatlerce. İçerisi, dışarısı, yoldaşlarımız başlıca sohbet konularımızdandı. Ama üzerinde en çok durduğumuz savaşımızın hızla büyümesi, halklaşması ve bize düşen sorumluluklar olmuştu. Erhan dışarıyla ilgili hemen her konuyu soruyor, bilgi almaya çalışıyordu. Gözlerindeki o pırıltı savaşma isteğinin, devrime ve o büyük ailemize olan inancın, bağlılığın ifadesiydi adeta. Sohbetlerimiz devam ederken üzerinde en çok durduğumuz konulardan biri de hapishanelerin değirmentaşı olması özelliğiydi. Düşen arkadaşlarımızı anlatırken arkadaşlarımıza, onların yeniden ayağa kalkacağı güveniyle yaklaştı ve süreci omuzlamak gerektiğine de dikkati çekti bol bol... "Düşen arkadaşlar aslında büyüyen özlemlerine yenik düşmüşlerdir. Buna masum bir gözle bakmamalıyız. Hızla kadrolaşmamız gerektiği bu zamanda içimizdeki düzen özlemlerini büyütmemiz bir yanıyla ihanettir. Bize sonuna kadar güvenen, bizi yetiştiren ve halklarımızın savaşma sunan partimize bu haksızlığı yapamayız. Bu haksızlık devrime yaptığımız haksızlıktır..." sözleri Erhan'ın, demir parmaklıkların öğütemediği insanlardan biri olduğunun da ispatıydı. Evet, Erhan demir parmaklıkların öğütemediği, aksine hapishanelerdeki "okullarımızın" mezun ettiği insanlarımızdan biridir. Yaşamı en güzel derslerle doludur. "Yeniyim, yapamam" gibi mazeretlere en güzel cevaptır. Çünkü, tutsak düştüğünde Erhan'da yepyeni, pırıl pırıl bir insandı. Partimizi, mücadelemizi bile birçok yanlarıyla tanımıyordu. O, gelişmek için yukarıda sıraladığıma mazeretlerin arkasına sığınmadı. Sığındığı tek şey partimizdi. O yapması gerekeni yaptı. Sıkı sıkı partiye sarıldı. Sarıldığında partiyi daha iyi tamdı. Sarıldığında partimizi ve yoldaşlarımızı daha çok sevdi. Sarıldığında yüreğindeki devrim inancının, halk ve vatan sevgisinin büyüdüğünü gördü. 3.5 yıl boyunca iyi bir öğrenci oldu ve kadrolaştı. Tahliye olduğunda ise komutanlık gibi yüce bir görevle sorumlu kılındı. Erhan, tüm Parti-Cepheli özgür tutsakların onuru, gururu; Erhan, Parti-Cephe ailesinin yetiştirdiği ve tüm Türkiye halklarına armağan ettiği, geleneklerimize yeni halkalar ekleyen bir kahraman oldu. Erhan'ın, 22 yıllık o kısacık ömrü, o veya bu nedenle savaşın dışında kalan tüm insanlara, tüm dava kaçkınlarına, yılgınlara bir savaş çağrısıdır. Hem de cevaplanması gereken bir çağrıdır. Onu tanıdığım için ne mutlu bana... Ne mutlu ki, Erhan gibi bir yoldaşa ve bir "dava arkadaşına" sahibim. Güle güle yoldaşım... Güle güle kardeşim. Sakın ola, gözün arkada kalmasın. Gönlünü kaptırdığın Ege dağları artık senin ve Mehmet'in ektiği o direniş tohumlarıyla yeşerecek.*

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012 15 Mart 2012 Perşembe günü işlerinden atılan Asilçelik işçileri Bursa nın Orhangazi ilçesi cumhuriyet meydanında basın açıklamasıyla İşimizi İstiyoruz talebini dile getirdikleri ve işlerine geri dönene

Detaylı

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ 19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI 19.09.2014 Bugün 19 Eylül. Bugün bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancılarının örgütü TMMOB nin mücadele dolu tarihi açısından

Detaylı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Koç Üniversitesi nde neler oluyor?

Koç Üniversitesi nde neler oluyor? Koç Üniversitesi nde neler oluyor? 27 Mart 2015 tarihinde, Koç Üniversitesi temizlik işçileri, öğrencileri, öğretim görevlileri, asistanları ve büro emekçileri bir araya geldiler ve bir forum gerçekleştirdiler.

Detaylı

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR BALIKESİR - 30.09.2014 HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR Balıkesir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Hüseyin Gündoğdu, Ankara ve Hatay Tabip odaları üyelerinin Gezi Parkı olayları sürecinde hukuka aykırı

Detaylı

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 1 Av.Dr. M. SEZGİN TANRIKULU İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GİRİŞ 2015 yılı Ağustos ayından itibaren tekrar başlayan çatışmalar Türkiye tarihinde eşi az görülmüş bir yıkıma, sayısız

Detaylı

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık Sendikamız Yapı-Yol Sen 12 Nisan 2012 tarihinde Karayolları Genel Müdürlüğü önünde ve eşzamanlı olarak tüm şube binaları önünde, Otoyol ve Köprülerin özelleştirilmesi, görevde yükselme ve unvan değişikliği

Detaylı

Maaşlarımıza Ek Artış İstiyoruz!

Maaşlarımıza Ek Artış İstiyoruz! http://www.kesk.org.tr/2018/10/16/maaslarmiza-ek-artis-istiyoruz-bordrolarimizi-yaktik/ Ekonomik Kriz hakkında bütün illerde gerçekleştireceğimiz ayrıca Konfederasyonumuz Merkezi Toplantı Salonu nda da

Detaylı

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 37. Dönem Çalışma Raporu. BASIN ÇALIġMALARI

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 37. Dönem Çalışma Raporu. BASIN ÇALIġMALARI BASIN ÇALIġMALARI BASIN AÇIKLAMALARIMIZ 5 Mayıs 2010 Özelleştirme Karşıtı Platform İstanbul Bileşenleri nin Taksim BEDAŞ önünde gerçekleştiği basın açıklaması yoğun bir katılımla yapıldı. Şubemiz üye ve

Detaylı

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

Çalışma hayatında barış egemen olmalı Çalışma hayatında barış egemen olmalı Ocak 19, 2012-3:31:16 olduğunu belirtti. olduğunu belirterek, ''Bu bakış açısı çerçevesinde diyalog merkezli çalışmalarımızı özellikle son 7 aydır yoğun bir şekilde

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler.

Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler. İSTANBUL TAYAD lı Aileler Bayram Kahvaltısında Bir Araya Geldiler Bayramın ikinci günü olan 26 Ekim Cuma günü, TAYAD lı Aileler bayramlaşmak için kahvaltıda bir araya geldiler. Kahvaltıdan önce yapılan

Detaylı

MAYIS 2010 YAŞASIN 1 MAYIS ALANLARDAYIZ!

MAYIS 2010 YAŞASIN 1 MAYIS ALANLARDAYIZ! MAYIS 2010 YAŞASIN 1 MAYIS ALANLARDAYIZ! İşçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs; tüm yurtta olduğu gibi İstanbul da da coşkuyla kutlandı.1978 1 Mayıs ın ardından ilk kez izin verilen

Detaylı

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor. İşçi Cephesi: Direnişiniz nasıl başladı? Kazova dan bir işçi: Bizim direnişimiz ilk önce 4 aylık maaşımızı, kıdem ve tazminat

Detaylı

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 4.19.4 TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 1) Dosya No : 2013/551 E. : Ankara 17. Asliye Ceza si : 1- TMMOB YK Başkanı Mehmet Soğancı 2- TMMOB Genel Sekreteri N. Hakan Genç :2911 sayılı Toplantı ve Gösteri

Detaylı

Destek Personeli Eğitimleri

Destek Personeli Eğitimleri 2.Dönem eczane çalışanlarının Destek Personeli Eğitimleri 28 Aralık 2009 tarihinde başladı 9 Valimiz Sayın Zübeyir KEMELEK 15 Aralık 2009 tarihinde Yönetim Kurulumuzu ziyaret etti.. İstanbul Ecza Koop'la

Detaylı

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? Toplu İş Sözleşmesi (TİS), çok genel anlamı ile emekçilerin temsilcisi sendika ile işveren temsilcilerinin, ekonomik, özlük ve çalışma koşullarını birlikte belirlemeleridir.

Detaylı

Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması

Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması 8 Aralık öğlen saat 12 de Mecidiyeköy de toplanan DİSK yönetimi ve işçiler asgari değil insanca yaşam, asgari ücret, bin dokuz yüz net taleplerini dile

Detaylı

BİRLEŞİK METAL İŞ SENDİKASI GENEL BAŞKANI ADNAN SERDAROĞLU NUN 2011 MESS GREVLERİ İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI

BİRLEŞİK METAL İŞ SENDİKASI GENEL BAŞKANI ADNAN SERDAROĞLU NUN 2011 MESS GREVLERİ İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI BİRLEŞİK METAL İŞ SENDİKASI GENEL BAŞKANI ADNAN SERDAROĞLU NUN 2011 MESS GREVLERİ İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI 16 ŞUBAT 2011 CVK OTEL- İSTANBUL Tarihi günler yaşıyoruz. 10 Şubat-15 Şubat tarihleri arasında

Detaylı

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI

TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI TMMOB DANIÞMA KURULU 2. TOPLANTISI YAPILDI TMMOB Danýþma Kurulu 38. Dönem 2. Toplantýsý 16 Nisan 2005'te Ankara'da TMMOB çalýþmalarý üzerine bilgilendirme ve TMMOB çalýþmalarýnýn deðerlendirilmesi gündemi

Detaylı

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA!

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA! 1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA! İşçilerin burjuvaziye ve egemen sınıfa karşı mücadelesi sürdükçe, bütün talepleri karşılanana dek 1 Mayıs, bu taleplerin her yıl dile getirildiği gün olacaktır.

Detaylı

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz İstanbul YDK: 1 Mayıs itibariyle başlamış olan Eme(K)adın kampanyamız kapsamında güvencesiz, görünmeyen ve yok sayılan kadın emeği üzerine araştırmalar yapmaya devam ediyoruz. Bu kez bu konuda sendikal

Detaylı

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi Erdoğan, "OHAL uygulaması kesinlikle demokrasiye, hukuka ve özgürlüklere karşı değildir" dedi. 21.07.2016 / 09:56 Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından

Detaylı

Bölüm 18. Demokrasi Mücadelesinde Odamız

Bölüm 18. Demokrasi Mücadelesinde Odamız Bölüm 18 Demokrasi Mücadelesinde Odamız 268 M M O 40. Dönem Çalışma Raporu M M O 40. Dönem Çalışma Raporu 269 TMMOB Makina Mühendisleri Odası bugüne dek olduğu gibi bu dönemde de kendi meslek alanları

Detaylı

AKADEMİK ZAMMI ADIMDA ALDIK

AKADEMİK ZAMMI ADIMDA ALDIK AKADEMİK ZAMMI ADIMDA ALDIK BİR SORUNU DAHA ÇÖZÜME KAVUŞTURDUK Üniversitelerde idari ve akademik personeli bir bütün olarak görüyoruz. 666 Sayılı KHK ile idari personelin ek ödeme oranlarında artış gerçekleştirilirken,

Detaylı

MİLAS TA, BELEDİYE İŞÇİLERİNE YÜZDE ZAM

MİLAS TA, BELEDİYE İŞÇİLERİNE YÜZDE ZAM MİLAS TA, BELEDİYE İŞÇİLERİNE YÜZDE 10-16 ZAM Milas Belediyesi ile DİSK arasında devam eden toplu iş sözleşmesi sonuçlandı. Buna göre işçilere yüzde 10 ila 16 arasında zam verildi. Milas Belediyesi ile

Detaylı

GENEL BAŞKANIN MESAJI

GENEL BAŞKANIN MESAJI GENEL BAŞKANIN MESAJI Küresel ekonomik kriz, ekonomiyi kalıcı olarak küresel dünyanın birinci önceliği haline getirdi. İkibinli yılların ilk dönemine yıkıcı bir savaş olan ABD nin Irak işgali damgasını

Detaylı

ULUSLARARASI İŞÇİ DAYANIŞMASI DERNEĞİ. Meslek Liseliler Ne Yaşıyor? Ne İstiyor? Boyun Eğme. Mücadele Et!

ULUSLARARASI İŞÇİ DAYANIŞMASI DERNEĞİ. Meslek Liseliler Ne Yaşıyor? Ne İstiyor? Boyun Eğme. Mücadele Et! ULUSLARARASI İŞÇİ DAYANIŞMASI DERNEĞİ Meslek Liseliler Ne Yaşıyor? Ne İstiyor? Boyun Eğme Mücadele Et! Boyun Eğme Mücadele Et! Patronlar meslek lisesi öğrencilerini sömürülecek işçi olarak görüyorlar!

Detaylı

İsviçreli siyasetçi ve örgütler: Diktatörlüğe karşı Kürtlerle dayanışma büyütmeli

İsviçreli siyasetçi ve örgütler: Diktatörlüğe karşı Kürtlerle dayanışma büyütmeli İsviçreli siyasetçi ve örgütler: Diktatörlüğe karşı Kürtlerle dayanışma büyütmeli İsviçreli örgütler ve siyasetçiler, Erdoğan diktatörlüğüne karşı yürüyerek, Kürt halkıyla uluslararası dayanışmanın büyütülmesi

Detaylı

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız! Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız! Havacılık sektörüne grev yasağı getiren yasa tasarısı mecliste onaylandı. Hava-İş Sendikası, yasa mecliste görüşülmeye başlanmadan

Detaylı

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR!

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR! TEMMUZ 2016 İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR! Taşeron işçilere kayıtsız şartsız kadro! Kıdem tazminatıma dokunma! Zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi ne hayır! TAŞERON İŞÇİLERE KAYITSIZ ŞARTSIZ KADRO! AKP hükümeti

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 3 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU BİLANÇO 05 MAYIS 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

YOL, YAPI, ALTYAPI, BAYINDIRLIK VE TAPU KADASTRO KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI

YOL, YAPI, ALTYAPI, BAYINDIRLIK VE TAPU KADASTRO KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI YAPI-YOL SEN YOL, YAPI, ALTYAPI, BAYINDIRLIK VE TAPU KADASTRO KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI ZİYA GÖKALP CADDESİ NO:36/20 06420 YENİŞEHİR/ANKARA. TEL - FAX : 433 46 06-434 39 84-431 73 05 web sayfası: http:/www.yapiyolsen.org

Detaylı

KANUNSUZ TALÝMATLARI YERÝNE GETÝRMEK ZORUNDA DEÐÝLSÝNÝZ. Çünkü Anayasa ve yasalar bizden yana: 2 Nisan 2007 Onlarca film ve dizi, 3 yýllýðýna kiraya verildi. TRT ye 40 milyon dolar gelir getirmesi gerekirken,

Detaylı

BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE

BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE Bodrum da sağlık çalışanları iş bıraktı. Bodrum Devlet Hastanesi önünde buluşan sağlık meslek örgütü temsilcileri, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, emeklilik hakları

Detaylı

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ BASINA VE KAMUOYUNA Erkek egemen kapitalist sistemde kadınların en önemli sorunu 2011 yılında da kadına yönelik şiddet olarak yerini korudu. Toplumsal cinsiyetçi rolleri yeniden üreten kapitalist erkek

Detaylı

OTELCİLER, BOOKING.COM UN HİZMETİNİN DURDURULMASINA TEPKİ GÖSTERDİ

OTELCİLER, BOOKING.COM UN HİZMETİNİN DURDURULMASINA TEPKİ GÖSTERDİ OTELCİLER, BOOKING.COM UN HİZMETİNİN DURDURULMASINA TEPKİ GÖSTERDİ Bodrum daki turizmciler booking.com un durdurulması karşısında isyan etti. Toplantı yapan turizmciler Tursab ın turizme ihanet ettiğini

Detaylı

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi 1990 yılında Latin Amerika'nın ada ülkesinde bir grup Müslüman ülkedeki yönetimi ele geçirmek için silahlı darbe girişiminde bulunmuştu.

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 21 TEMMUZ 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

OHAL Bilançosu, Hak İhlalleri Raporu

OHAL Bilançosu, Hak İhlalleri Raporu OHAL Bilançosu, Hak İhlalleri Raporu 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sonucu 241 yurttaşımız şehit oldu, 2bin 194 yurttaşımız yaralandı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası 17 Ağustos 2016 tarihinde hükümetin

Detaylı

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş ın Elbistan İlçesi nde siyaseti sadece insan için yaptıklarını, iktidara gelmeleri halinde terörü sonlandırıp ülkeye huzuru getireceklerini

Detaylı

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 19 EKİM 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İHLALLERİ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi

Detaylı

8. Türkiye Avrupa'nın en önemli ülkesi

8. Türkiye Avrupa'nın en önemli ülkesi 8. Türkiye Avrupa'nın en önemli ülkesi 1 8. Türkiye Avrupa'nın en önemli ülkesi Kamuoyuna Galatasaray'la yaptığı ortaklıkla gelen American Finans kuruluşu AIG'nin Türkiye Genel Müdürü Paolo Zapparoli,

Detaylı

NEYI DAHA BEKLİYORSUN! MASADA YANDAŞ MEMURUN İŞİ YAŞ! KAMU ÇALIŞANI. Yanlışta ısrar etme, senin iradeni satanların peşinden gitme!

NEYI DAHA BEKLİYORSUN! MASADA YANDAŞ MEMURUN İŞİ YAŞ! KAMU ÇALIŞANI. Yanlışta ısrar etme, senin iradeni satanların peşinden gitme! MASADA YANDAŞ MEMURUN İŞİ YAŞ! KAMU ÇALIŞANI DAHA NEYI BEKLİYORSUN! Yanlışta ısrar etme, senin iradeni satanların peşinden gitme! TÜRKİYE KAMU-SEN Sizin Sendikanız Ülkemi, milletimi ve geleceğimi düşünüyor,

Detaylı

YAZILI VE GÖRSEL BASINA YANSIYANLARDAN ÖRNEKLER

YAZILI VE GÖRSEL BASINA YANSIYANLARDAN ÖRNEKLER YAZILI VE GÖRSEL BASINA YANSIYANLARDAN ÖRNEKLER tmmob 2002/2004 Cumhuriyet / 7 Haziran 2002 Radikal / 7 Haziran 2002 218 Evrensel / 15 Temmuz 2002 37. dönem çalışma raporu 219 tmmob 2002/2004 Cumhuriyet

Detaylı

Eylül 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Eylül 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili Eylül 2013 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Yenişehir İlçesi CHP Belediye Başkanı aday

Detaylı

Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi

Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi 24. Toplu İş Sözleşmesi sürecinde işverenle sendika arasında anlaşma sağlanamaması üzerine Şişecam işçileri 10 fabrikada 5800 işçiyle greve gitme kararı almıştı.

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Kılıçdaroğlu: İş adamı konuşuyor tehdit, gazeteci konuşuyor tehdit, belediye başkanı konuşuyor tehdit, ne olacak tehditlerin sonu? Tarih : 04.06.2011 -BATMAN MİTİNGİ- Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu,

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com Günlük Haber Bülteni 13.03.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.sanliurfa.com Tarih:12.03.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi: www.sabah.com.tr Tarih:12.03.2015 İNTERNET HABERLERİ

Detaylı

CHP İşveren Sendikaları ve Meslek Birlikleri Genel Başkan Yardımcılığı

CHP İşveren Sendikaları ve Meslek Birlikleri Genel Başkan Yardımcılığı CHP İşveren Sendikaları ve Meslek Birlikleri Genel Başkan Yardımcılığı 15 yılda milyonlarca yurttaşın alın teri bir avuç yandaşa gitti, ekonomi darboğaza girdi. Yoksulluğu, yolsuzluğu yasakları bitireceğiz

Detaylı

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 23 OCAK 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İHLALLERİ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi Öldürme,

Detaylı

Sayı: 2009/18 Tarih: 09.08.2009 Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı

Sayı: 2009/18 Tarih: 09.08.2009 Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı Sayı: 2009/18 Tarih: 09.08.2009 Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı - Ekonomik krizin şiddeti devam ederken, krize borçlu yakalanan aileler, bu dönemde artan işsizliğin de etkisi ile

Detaylı

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO-

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2017 YILI İLK 9 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İHLALLERİ RAPORU -BİLANÇO- 01 KASIM 2017 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ -AÇIKLAMA- Bu raporda yer alan veriler ve verilere

Detaylı

Diyarbakır ve Yüksekova da kayıplarının failleri soruldu

Diyarbakır ve Yüksekova da kayıplarının failleri soruldu Diyarbakır ve Yüksekova da kayıplarının failleri soruldu İHD ve kayıp yakınları, faile meçhul cinayetlere kurban giden ve kaybedilenlerin faillerini Diyarbakır ve Yüksekova da bu hafta da biraraya gelerek

Detaylı

Taşeron işçinin hakları mutlaka düzenlenecek

Taşeron işçinin hakları mutlaka düzenlenecek Taşeron işçinin hakları mutlaka düzenlenecek Aralık 08, 2011-4:57:28 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Büyük Anadolu Otel'de düzenlenen Türk-İş 21. Olağan Genel Kurulu'nda konuştu. Çalışma

Detaylı

7. dönem çalışma raporu TMOOB KOCAELİ İKK ÇALIŞMALARI. EMO Kocaeli Şubesi 146

7. dönem çalışma raporu TMOOB KOCAELİ İKK ÇALIŞMALARI. EMO Kocaeli Şubesi 146 TMOOB KOCAELİ İKK ÇALIŞMALARI EMO Kocaeli Şubesi 146 İKK Sekreterliği Makina Mühendisleri Odası tarafından yürütülmektedir. Şubemiz, üniversite, resmi kurum, sendika, oda ve derneklerle sürdürülebilir

Detaylı

EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI

EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI TOPLUSÖZLEŞMEDE KİM KAZANDI? KİM KAYBETTİ? EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI TOPLUSÖZLEŞMEDE KİM KAZANDI, KİM KAYBETTİ? 2014-2015 yıllarını kapsayan toplusözleşme süreci, hükümet ve Memur Sen arasında

Detaylı

Uygulanacak ekonomik politikalar, istihdam ve üretime öncelik tanımalı, politikaların temelini insan oluşturmalıdır.

Uygulanacak ekonomik politikalar, istihdam ve üretime öncelik tanımalı, politikaların temelini insan oluşturmalıdır. TERÖR VE BEKLENTİLER Türkiye, önce 22 Temmuz genel seçimleri ve ardından Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile yaz aylarını kendini yenileyerek geçirmiş, sonbahara ise artan terör olayları, şehitlerimiz, onların

Detaylı

YÖNTEM YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK ve BAĞIMSIZ DENETİM A.Ş.

YÖNTEM YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK ve BAĞIMSIZ DENETİM A.Ş. 2016/090 30.12.2016 Konu: 2017 Yılı İçin Asgari Ücret Belirlendi. Asgari Ücret Tespit Komisyonu Kararında, 2017 yılında uygulanacak asgari ücret brüt tutarı aylık 1.777,50 TL olarak belirlenmiştir. Buna

Detaylı

Türkiye'de ilan edilen olağanüstü hal uygulaması dünya basınında geniş yer buldu / 11:14

Türkiye'de ilan edilen olağanüstü hal uygulaması dünya basınında geniş yer buldu / 11:14 Dünya Basınında OHAL Türkiye'de ilan edilen olağanüstü hal uygulaması dünya basınında geniş yer buldu. 21.07.2016 / 11:14 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı 3 ay süreli OHAL kararı dünya

Detaylı

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47 Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığında, Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneğinin girişimleriyle Yunanistan'dan gelen Batı Trakyalı öğrencilerle

Detaylı

KOBİ ler Nefes alacak / Ankara. TOBB, Ziraat Bankası, Denizbank ve Kredi Garanti Fonu (KGF) ortaklığında hayata

KOBİ ler Nefes alacak / Ankara. TOBB, Ziraat Bankası, Denizbank ve Kredi Garanti Fonu (KGF) ortaklığında hayata 02.12.2016 / Ankara TOBB, Ziraat Bankası, Denizbank ve Kredi Garanti Fonu (KGF) ortaklığında hayata 1/6 geçirilecek olan KOBİ lere Nefes Kredisi için imzalar, Başbakanlık Çankaya Köşkü nde düzenlenen lansman

Detaylı

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. 28 Nisan 2014 Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. -- Silahlı Kuvvetlerimizde 3-4 yıldan bu yana Hava Kuvvetleri

Detaylı

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ

2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ 2016 YILI İLK 6 AY DOĞU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ İNSAN HAKLARI İ RAPORU -BİLANÇO- 21 TEMMUZ 2016 İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ YAŞAM HAKKI İ ÖLÜ YARALI YARGISIZ İNFAZ (Keyfi Öldürme,

Detaylı

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığında Basın Açıklaması Gerçekleştirdik!

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığında Basın Açıklaması Gerçekleştirdik! Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının 2014 yılı bütçesinin görüşülecek olması nedeniyle görüş ve taleplerimizi paylaşmak üzere KESK'e bağlı YAPI-YOL SEN, BTS ve HABER SEN olarak bugün (12 Aralık

Detaylı

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014 Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye ile Kürdistan arasındaki ekonomik ilişkiler son yılların en önemli rakamlarına ulaşmış bulunuyor. Bugünlerde petrol anlaşmaları ön plana

Detaylı

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi : Tarih:

ŞANLIURFA EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü İNTERNET HABERLERİ. İnternet Haber Sitesi :  Tarih: Günlük Haber Bülteni 13.02.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi : www.urfanatik.com Tarih: 12.02.2015 İNTERNET HABERLERİ İnternet Haber Sitesi : www.sanliurfa.com Tarih:12.02.2015 İNTERNET HABERLERİ

Detaylı

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB 2010-2012 ISBN 978-605-01-0372-4 Baskı Mattek Basın Yayın Tanıtım Tic. San. Ltd. Şti Adakale Sokak 32/27 Kızılay/ANKARA Tel: (312)

Detaylı

ezilen vatandaşın hesabının peşindeyiz.

ezilen vatandaşın hesabının peşindeyiz. YILIN FATURASI Sömüren yandaşın değil ezilen vatandaşın hesabının peşindeyiz. 9 yıllık kabusun sorumlusu AKP, yandaşlarının ne kadar semirdiğini gösteren ilanlar yayınlıyor. Yani kardeşlerimizin işsiz

Detaylı

AKP ye Soruyoruz CHP EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI

AKP ye Soruyoruz CHP EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI AKP ye Soruyoruz CHP EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI AKP, Kendinden Önceki 42 Hükümetin, 56 Yılda Kullandığı Paranın 2 Katından Fazla Parayı 10,5 Yılda Kullandı Türkiye de, çok partili

Detaylı

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ Hazırlayanlar: Habib Hürmüzlü, ORSAM Danışmanı / Bilgay Duman, ORSAM Ortadoğu Uzmanı / Temmuz - Ağustos 2013 - Sayı: 27 15 Temmuz 2013: Tuzhurmatu olaylarının araştırılması

Detaylı

Ocak 2015 HALI SEKTÖRÜ Ocak Aralık Dönemi İhracat Bilgi Notu. Tekstil, Deri ve Halı Şubesi İTKİB Genel Sekreterliği 01/2015 Page 1

Ocak 2015 HALI SEKTÖRÜ Ocak Aralık Dönemi İhracat Bilgi Notu. Tekstil, Deri ve Halı Şubesi İTKİB Genel Sekreterliği 01/2015 Page 1 Ocak 2015 HALI SEKTÖRÜ 2014 Ocak Aralık Dönemi İhracat Bilgi Notu Tekstil, Deri ve Halı Şubesi İTKİB Genel Sekreterliği 01/2015 Page 1 HALI SEKTÖRÜ 2014 YILI ARALIK AYI İHRACAT PERFORMANSI Ülkemizin halı

Detaylı

KRİZ İŞSİZ BIRAKIYOR

KRİZ İŞSİZ BIRAKIYOR İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 15 Ekim 2018, İstanbul İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- Ekim 2018 KRİZ İŞSİZ BIRAKIYOR İşsizlikte Patlama Gerçek İşsiz Sayısı 6,3 Milyon Kayıtlı İşsiz Sayısı Son Bir

Detaylı

SAVUNMA: Ben sizin sanığınız değilim AHMET ALTAN

SAVUNMA: Ben sizin sanığınız değilim AHMET ALTAN SAVUNMA: Ben sizin sanığınız değilim AHMET ALTAN İnsanların bir dinin çevresinde toplanmalarını sağlayan inanç, onların Tanrı nın dürüstlüğüne olan güvenlerinden kaynaklanır. Tanrı yalan söyleyemez. Yalan

Detaylı

MAYIS 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

MAYIS 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili MAYIS 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Aydıncık CHP İlçe Yönetim Kurulu ve Belediye

Detaylı

10SORUDA AİLE SİGORTASI

10SORUDA AİLE SİGORTASI 10 SORUDA AİLE SİGORTASI T.C. ANAYASASI MADDE 60: Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar. 1. AİLE SİGORTASI Nedir? Aile Sigortası,

Detaylı

İKİ AYDA 500 BİN YENİ İŞSİZ Krizin Tahribatı

İKİ AYDA 500 BİN YENİ İŞSİZ Krizin Tahribatı İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 15 Kasım 2018, İstanbul İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU Kasım 2018 İKİ AYDA 500 BİN YENİ İŞSİZ Krizin Tahribatı Gerçek İşsiz Sayısı 6,4 Milyona Yaklaştı Kayıtlı İşsiz

Detaylı

Türkiye Cezasızlık Araştırması. Mart 2015

Türkiye Cezasızlık Araştırması. Mart 2015 Türkiye Cezasızlık Araştırması Mart 2015 İçerik Araştırma Planı Amaç Yöntem Görüşmecilerin Dağılımı Araştırma Sonuçları Basın ve ifade özgürlüğünü koruyan yasalar Türkiye medyasında sansür / oto-sansür

Detaylı

MESLEK ÖRGÜTÜNÜN GöREV ÇAĞRISINA KATILMAK SUÇ MUDUR? BU NEDENLE HUKUKİ BİR YAPTIRIM UYGULANABİLİR Mİ?

MESLEK ÖRGÜTÜNÜN GöREV ÇAĞRISINA KATILMAK SUÇ MUDUR? BU NEDENLE HUKUKİ BİR YAPTIRIM UYGULANABİLİR Mİ? MESLEK ÖRGÜTÜNÜN GöREV ÇAĞRISINA KATILMAK SUÇ MUDUR? BU NEDENLE HUKUKİ BİR YAPTIRIM UYGULANABİLİR Mİ? Bilindiği gibi Dr. Ersin Aslan ın, bir hasta yakını tarafından öldürülmesinin birinci yılı yaklaşıyor.

Detaylı

Kuzey Irak'a harekat

Kuzey Irak'a harekat Kuzey Irak'a harekat Asker terörü engellemek için yeniden Irak'a girdi. Irak'ın kuzeyinde istihbarat uçuçu yapan insansız uçaklar bugün hareketli PKK gruplarını tespit etti. Türk Silahlı Kuvvetleri Zap

Detaylı

Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de

Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de Saðlýk çalýþanlarý GöREV'de Onaylayan Administrator Wednesday, 20 April 2011 Orijinali için týklayýn Saðlýk emekçilerinin 2 gün süren grevleri baþladý. Ülke genelindeki hastanelerin nereyse tamamýnda hastanede

Detaylı

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır!

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır! 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır! Clara Zetkin haklı olarak Kadının özgürlüğünün, tüm insanoğlunun özgürlüğü gibi, emeğin sermayenin

Detaylı

SUNUŞ. Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Yönetim Kurulu

SUNUŞ. Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Yönetim Kurulu SUNUŞ İşyeri sendika temsilcileri, işyerinde çalışan işçilerin mevzuattan, toplu iş sözleşmelerinden doğan her türlü hak ve çıkarlarını korumakla görevli olan, sendikasının örgütlenmesi ve güçlenmesi için

Detaylı

EMEK ARAŞTIRMA RAPORU-2

EMEK ARAŞTIRMA RAPORU-2 EMEK ARAŞTIRMA RAPORU-2 KAMU İSTİHDAM RAPORU (Aralık, 2015) Ø KAMU SEKTÖRÜNDE İSTİHDAM EDİLEN İŞÇİ SAYISI YÜZDE 3,4! GERİLEDİ. KADROLU İŞÇİ SAYISI İSE YÜZDE 4,6 DÜŞTÜ! Ø BELEDİYELERDE KADROLU İŞÇİ SAYISI

Detaylı

EYLÜL 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

EYLÜL 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili EYLÜL 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili 1 CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Mezitli CHP İlçe örgütünün düzenlediği Yenimahalle

Detaylı

Haziran 25. Medya ve Güven. Gündem. Tüm hakları gizlidir.

Haziran 25. Medya ve Güven. Gündem. Tüm hakları gizlidir. Haziran 25 Medya ve Güven 2013 Tüm hakları gizlidir. Gündem 1. Yöntem Bu araştırma Xsights Araştırma ve Danışmanlık, bu konu hakkında online araştırma yöntemiyle, toplamda 741 kişi ile bir araştırma gerçekleştirmiştir.

Detaylı

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

Ýstanbul hastanelerinde GREV! Ýstanbul hastanelerinde GREV! Onaylayan Administrator Wednesday, 20 April 2011 Orijinali için týklayýn Doktorlar, hemþireler, eczacýlar, diþ hekimleri, hastabakýcýlar, týp fakültesi öðrencileri ve taþeron

Detaylı

https://www.turkiye.gov.tr E-SENDİKA HAKKINDA MERAK ETTİKLERİNİZ

https://www.turkiye.gov.tr E-SENDİKA HAKKINDA MERAK ETTİKLERİNİZ https://www.turkiye.gov.tr E-SENDİKA HAKKINDA MERAK ETTİKLERİNİZ Soru: İşçi sendikasına üye olmanın şartları nelerdir? Cevap: a.15 yaşını doldurmuş olmak b. 4857 sayılı İş Kanunu çerçevesinde; bir iş sözleşmesine

Detaylı

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU ARALIK 2012

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU ARALIK 2012 İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU 01 31 ARALIK 2012 M. SEZGİN TANRIKULU CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GİRİŞ: Bugün 10 Aralık İnsan Hakları

Detaylı

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler... 3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler... Seçime Doğru Giderken Kamuoyu: 3 Kasım 2002 seçimlerine bir haftadan az süre kalmışken, seçimin sonucu açısından bir çok spekülasyon bulunmaktadır.

Detaylı

BODRUM, RES LERE KARŞI BİRLİK

BODRUM, RES LERE KARŞI BİRLİK BODRUM, RES LERE KARŞI BİRLİK OLDU KOCADON: HALKIN İSTEMEDİĞİ PROJE, BODRUM DA OLMAZ BODRUM BELEDİYE BAŞKANI KOCADON, RES KONUSUNDAKİ TAVRINI KOYDU: MÜCADELEYE DEVAM KOCADON, ŞİRKETİN BELEDİYE BİZİ BAĞLAMAZ

Detaylı

2016 Ocak Ayı / İşçi Aileleri Nasıl Geçiniyor? İSİG Meclisi

2016 Ocak Ayı / İşçi Aileleri Nasıl Geçiniyor? İSİG Meclisi 2016 Ocak Ayı / İşçi Aileleri Nasıl Geçiniyor? İSİG Meclisi Ön Not: Raporlarımız gerçek hayat hikâyelerine dayanmakta, yalnız işçilerin kişisel bilgileri -koruma amaçlı- olarak değiştirilmektedir 1 ASGARİ

Detaylı

Değerli basın emekçileri

Değerli basın emekçileri Değerli basın emekçileri Sendikamız Yapı Yol Sen Köprü ve Otoyolların özelleştirilmesi gündeme geldiği tarihten itibaren Köprü ve Otoyolların özelleştirilmesine karşı çıkmış olup birçok eylem ve etkinlik

Detaylı

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 74

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 74 EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 74 i Bu sayıda; Ağustos Ayı Dış Ticaret Verileri, 2013 2. Çeyrek dış borç verileri değerlendirilmiştir. i 1 İhracatta Olağanüstü Yavaşlama

Detaylı

Ocak 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Ocak 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili Ocak 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. CHP Silifke Belediye Başkan Adayı ile birlikte esnaf

Detaylı

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 15 Ağustos 2018, İstanbul İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 İŞSİZLİKTE KRİZİN AYAK SESLERİ MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ

Detaylı

Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/

Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/ 1 Sayın Meclis Başkanım,/ Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/ 2018 yılının/ ilk meclis toplantısına hoş geldiniz diyor,/ sizleri saygılarımla selamlıyorum./ Sözlerime başlarken,/

Detaylı

Hürriyet Ege 31 Ağustos 2013

Hürriyet Ege 31 Ağustos 2013 Hürriyet Ege 31 Ağustos 2013 Sabah Egeli - 31 Ağustos 2013 Yeni Asır 31 Ağustos 2013 22 Kasım 2013 Sabah 18 Aralık 2013 Milliyet Ege 18 Aralık 2013 Sabah Egeli 18 Aralık 2013 Yeni Asır 19 Aralık 2013 Milliyet

Detaylı

28.12.2012. Yine tehtid ettiler

28.12.2012. Yine tehtid ettiler Yine tehtid ettiler Muhalefeti ve yönetimiyle Türkiye'nin içişlerine müdahale ettiğini söyleyen Irak'tan bir tepki daha geldi. Irak'ta Mukteda Sadr'ın Mehdi Ordusu'ndan kopan Asaib Ehl el Hak grubu, Türk

Detaylı

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ 2013. Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2

ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ 2013. Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2 ÜLKE RAPORLARI ÇİN HALK CUMHURİYETİ 2013 Başkent Pekin Yönetim Şekli Marksist-Leninist Tek Parti Devleti Yüzölçümü 9,7 milyon km 2 Nüfus 1,35 milyar GSYH 8,2 trilyon $ Kişi Başına Milli Gelir 9.300 $ Resmi

Detaylı