T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI HASEKİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ KULAK BURUN BOĞAZ KLİNİĞİ ŞEF: PROF. DR. ORHAN ÖZTURAN

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI HASEKİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ KULAK BURUN BOĞAZ KLİNİĞİ ŞEF: PROF. DR. ORHAN ÖZTURAN"

Transkript

1 T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI HASEKİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ KULAK BURUN BOĞAZ KLİNİĞİ ŞEF: PROF. DR. ORHAN ÖZTURAN SİNONAZAL POLİPOZİS HASTALARINDA OKSİDATİF STRES MARKERİ OLARAK ADVANCED OXİDATİON PROTEİN PRODUCTS (AOPP) SEVİYELERİ KBB Uzmanlık Tezi DR. MUHAMMET KESKİN (İSTANBUL-2009) 1

2 ÖNSÖZ Asistanlığım süresince bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım, olumlu yönlendirmeleriyle bugüne gelmemde büyük emek sahibi olan kliniğimizin değerli şefi hocamız Sayın Prof. Dr. Orhan ÖZTURAN A, Bilgi ve deneyimlerini bize aktararak yetişmemizi sağlayan, kliniğimizin değerli uzmanları, büyüklerim Sayın Op. Dr. Bayram VEYSELLER e, Sayın Op. Dr. Fadlullah AKSOY a, Sayın Op. Dr. Abdullah KARATAŞ a, Op. Dr. Handan DOLAY a ve Op. Dr. Burak ERTAŞ a Yaşamımın en önemli dönemlerinden birini paylaştığım, her aşamada desteklerini gördüğüm değerli kıdemlilerim ve sevgili asistan arkadaşlarıma, Asistanlığım süresince birlikte çalıştığım değerli Odyoloji teknisyeni arkadaşlarım, kliniğimiz sorumlu hemşiresi Zuhal YILDIRIM nezdinde servisimizin ve ameliyathanemizin değerli hemşire ve personellerine, Yaşamım boyunca maddi ve manevi yardımlarını hep arkamda hissettiğim babam ve anneme, Hayatımın her aşamasında örnek aldığım ve desteğini arkamda hissettiğim ağabeyim Dr. Mustafa KESKİN e, En sıkıntılı anlarımda daima yanımda olan ve destekleyen eşime, en büyük gayret kaynağım oğullarım Ahmet Zübeyir ve Mustafa Said e Sonsuz teşekkür ve saygılarımı sunarım. Dr. Muhammet KESKİN,

3 İÇİNDEKİLER Önsöz 2 İçindekiler 3 Kısaltmalar 5 1. GİRİŞ VE AMAÇ 6 2. GENEL BİLGİLER 2.1. Sinonazal Polipozisin Tanımı ve Tarihçesi Sinonazal Polipozisin Epidemiyoloji Prevelans Çocuklarda Prevelans ve etkileyen faktörler Sinonazal Polipozisin Etyolojisi Sinonazal Polipozisin Patogenezi 16 3.REAKTİF OKSİJEN PARTİKÜLLERİ VE ANTİOKSİDAN SAVUNMA 3.1. Reaktif Oksijen Partikülleri Tanımı ROP Sınıflandırılması ROP Kaynakları Yaşlanma süreci Antioksidan Savunma Artmış Reaktif Oksijen Partiküllerinin Zararları PROTEİN OKSİDASYONU BELİRTEÇLERİNİN KLİNİK ÖNEMİ 4.1. İleri Protein Oksidasyon Ürünleri (AOPP) GEREÇ VE YÖNTEMLER 5.1. Gereçler Hasta ve Kontrol Grupları Kan Örnekleri Kullanılan Kimyasal Maddeler Kullanılan Cihazlar Yöntemler Serum AOPP Düzeyinin Ölçümü İstatistiksel Analiz BULGULAR 6.1. Hasta ve Kontrol Grubunda Ölçülen Parametreler 38 3

4 6.2. AOPP Ölçüm Yönteminin Performans Kriterleri Presizyon (Tekrarlanabilirlik) Çalışması Linearite (Doğrusallık ) Çalışması TARTIŞMA SONUÇ ÖZET KAYNAKLAR 48 4

5 KISALTMALAR AOPP : Advanced Oxidation Protein Products; İleri Protein Oksidasyon Ürünleri NP : Nazal polipozis MPO : Myeloperoksidaz ROT : Reaktif oksijen türleri ROP : Reaktif oksijen partikülleri SOR : Serbest oksijen radikalleri MDA : Malondialdehit SOD : Süperoksitdismütaz GPx : Glutatyon peroksidaz CAT : Katalaz IL : Interlökin CFTR : Cystic fibrosis transmembrane conductance regulator TNF : Tümör nekroz faktör MBP : Majorbasic protein MMP : Matriks metalloproteinazlarıdır KFTR : Kistik fibrosis transmembran regülatör 5

6 1.Giriş: Nazal polipler genellikle bilateral nazal hava yollarını tıkayan ve sıklıkla kronik sinüzitin, nazal veya postnazal akıntın eşlik ettiği nazal mukozal membran büyümesi olarak tanımlanır. Burunun en sık rastlanan kitlesel lezyonları olup medikal ve cerrahi tedavilere rağmen tekrarlamaya meyillidirler. Nazal poliplerin fizyopatolojisi iyi anlaşılamamasına rağmen, epitelyumun inflamatuar burun hastalıklarında kritik rol oynayabileceği olası görülmektedir. Özellikle epitelyal kaynaklı proinflamatuar substanslar örneğin interlökin 6 (IL-6), inflamatuar prostanoidler ve lipoksijenaz ürünleri, nazal inflamasyon ve polip oluşumunda rol oynayabilir. Nazal polipler nazal kavite ve paranazal sinüslerde inflamatuar bir durumdur ve KBB kliniklerinde sık olarak karşılaşılır. Üçbin yıldır bilinmesine ve sık bir durum olmasına rağmen etyolojisi halen tam olarak açıklığa kavuşmamıştır. Nazal poliplerin etyolojisini açıklamak için çok sayıda patojenik teori ileri sürülmüştür. Bu teoriler adenoma ve fibroma teorileri, glandüler kist teorileri, mukozal eksuda teorileri blokaj teorileri, glandüler hiperplazi teorisi, yeni gland oluşumu teorileri, iyon transport teorileri, pleflebitis ve perilenfanjit teorisi, sekretuar duktus kistik dilatasyonu ve damar tıkanıklığı teorisi, nekrotizan etmoiditis teorisi ve diğerlerlerini içermektedir (1-3). Bununla beraber çok sayıda faktör polip formasyonu ile karışmaktadır, fakat halen nazal poliplerin etyolojisi tam olarak bilinmemektedir. Nazal polip lamina propriasında oluşan inflamatuar mekanizmadan bahseden çok sayıda çalışma bulunmaktadır, fakat serbest radikal hasarla ilişkili epitelyal değişimler hakkında olan veri sayısı azdır. Oksidatif stres, ve özellikle onunla bağlantılı birçok hastalık günümüzde oldukça sık tartışılan bir konu olmuştur. Oksidatif stres markerları arasında AOPP (advanced oxidation protein products), oldukça yeni ve spesifik bir marker olarak görülmektedir. Günümüzde ileri oksidasyon son ürünleri (AOPPs) üzerine yoğunlaşılmıştır ve bu konu tartışılır hale gelmiştir. Bu marker proteinlerin oksidatif hasarını gösterir ve AOPPs inflamatuar mediatör olarak rol oynar. 6

7 Stres, doku ve hücreleri bozabilen çok sayıda serbest radikalin kaynağı ile bağlantılıdır. Serbest radikaller parçalanmamış bir elektronlu atom veya atom gruplarıdır. Serbest radikaller yüksek reaktivite ve güce sahiptirler, saniyenin milyonda biri kadar zamanda enzimlere, proteinlere, nükleik asitlere ve lipoproteinlere bağlanabilir. Serbest radikaller oksijen reaktive formları (hidroksil radikal OH), süperoksit ve peroksit iyonlarını içermektedir. Endotelyuma nitrojen okside serbest radikallerin bağlanması vasküler dilatasyon kabiliyetini azaltır ve bu koroner iskemiden sorumlu olabilir. Güncel yazılarda AOPP nin sadece bir oksidatif marker değil, aynı zamanda inflamatuar mediatör olarak da rol oynadığı iddia edilmektedir. Bu çalışmanın amacı başka bir kronik hastalığı olmayan sinonazal polipozis hastalarında proteinlerin ileri oksidasyon yıkımı sonucu oluşan AOPP artışını ortaya koymaktır. 2. GENEL BİLGİLER 2.1. SİNONAZAL POLİPOZİSİN TANIMI ve TARİHÇESİ Nazal polipler, nazal mukozanın kronik enflamatuvar reaksiyonları neticesinde ödematöz hipertrofi ile oluşan, nazal kaviteye ve paranazal sinüslere sarkan kitlelerdir. Nazal polipler, insanlık tarihinin bilinmezlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Tip l allerji, aspirin veya diğer nonsteroid antienflamatuvar ilaçlara (NSAİİ) karşı intolerans, astım, kistik fibrozis gibi birçok hastalıkla görülebilmekte ve altta yatan hastalığın durumuna göre histolojik farklılık göstermektedir. Nazal polipler birçok hastalığın ortak patolojik bulgusudur. Nazal polip, eski yunancadaki "polypous", çok ayaklı (poly: çok, pous:ayak) kelimesinden türemiştir. Hipokrat (M.Ö ) nazal poliplerin ateş, su, toprak ve hava arasındaki dengesizlik sonucu olduğunu bildirmiştir. 1800'lerin başında bir neoplazm olarak kabul edilen nazal polipler, 1854 yılında Paget tarafından büyük kısmı benign tümörler olarak tanımlanmıştır yılında Woakes nazal poliplerin tümör olmadığını, enflamatuvar lezyonlar olduğunu ileri sürmüştür yılında Voltani nazal poliplerin astma ile birlikte görülebildiğini, 1922 yılında da Widal ve 7

8 arkadaşları astma, aspirin intoleransı ve nazal poliplerin birlikte sık görüldüğünü bildirmiştir (4) EPİDEMİYOLOJİ Nazal polipler, oluşumunda birçok değişik faktörün rol aldığı ancak etyolojisi tam olarak bilinmeyen üst hava yollarının kronik enflamatuar bir durumudur. Dokuların nazal kavite içerisine doğru fazla büyümesi olarak tariflenen bu durum esasında multifaktöriyel etkenlere bağlı birçok değişik patofizyolojik sürecin sonucu olarak ortaya çıkan bir klinik göstergeyi simgeler. Nazal polipli hastalar burun tıkanıklığı ve koku duyusunun azalması gibi ilk etapta rinosinüziti düşündüren ve poliplere spesifik olmayan bir dizi semptomla karşımıza çıkarlar. Bu sebeple tanı konulurken sadece anamneze dayanmak güvenilir değildir. Anterior rinoskopi, endoskopi ve bilgisayarlı tomografi (BT) gibi diğer tanısal metodlardan hangisinin kullanıldığına bağlı olarak tanı sıklığı değişebilir Prevalans: Nazal polipli hastalar kulak-burun-boğaz kliniklerinde sıklıkla görülselerde genel popülasyon içerisinde nazal poliplerin prevalansı tam olarak bilinmemektedir. Genel popülasyon üzerinde anket formları ile yapılan prevelans çalışmalarından Kuzey Amerika'da yapılan bir tanesinde prevelansın %1 ile %4 arasında olduğu tahmin edilmiştir.(5) Doğu Avrupada yapılan aynı tip bir başka çalışmada 6000 kişi üzerinde kişiye ulaşılmış ve nazal polip prevelansının %1.3 olduğu tahmininde bulunulmuştur (6). Nazal poliplerin görülme sıklığı yaşla beraber artar. En fazla 50 yaş ve üstünde görülür. Çocuklarda erişkinlere göre görülme sıklığı çok daha azdır. Yaklaşık % 0,1 civarında tespit edilmiş olup bunun % 20'sini kistik fibrozis oluşturmaktadır (7). Nazal polipler nadiren tek başına görülür, genellikle diğer hastalıklara eşlik eder (8). Aspirin intoleransı bulunan hastaların % 36'sında, astımlı hastaların % 7'sinde nazal polipozis görülmüştür. Allerjik rinitli hastalarda polipozis görülme sıklığı düşüktür (% 1,5). Nazal polipler istatiksel olarak nonallerjik astımlı hastalarda, allerjik 8

9 astımlı hastalara oranla daha fazla görülmektedir (% 13'e % 5). Sadece polipektomi yapılan hastalarda da % 40 oranında rekürrens gözlenmiştir (7). Settipane ve arkadaşlarının 211 hastada yaptıkları bir araştırmada nazal polipli hastaların özellikleri araştırılmıştır ve sonuçları aşağıdaki tablolarda gösterilmiştir (9). Tablo 1 : Çeşitli hastalıklarda nazal poliplerin görülme sıklığı (10) Hosemann ve arkadaşlarının çalışmasının aksine polipler, kadın ve erkeklerde eşit olarak görülmüş ve polip sıklığı astımlı hastalarda daha sık izlenmiştir (12-13). Slavin ve arkadaşları 15'i steroid kullanan 33 astımlı ve sinüzitli hastayı incelemiş, bunların 30 tanesinde (% 90) nazal polip bulmuş ve 17 tanesinde (% 52) aspirin intoleransı tespit etmişlerdir (14). Nazal polip, aspirin intoleransı ve astım triadı ilk kez 1922 yılında Widal, Abrami ve Lermoyez tarafından tanımlanmış ve sonradan "Samter Triadı"olarak anılmaya başlanmıştır (15). 9

10 Tablo 2 : Nazal polipli hastaların klinik özellikleri (11) Çocuklarda Prevalans ve etkileyen faktörler Genel pediatrik popülasyonda nazal polip prevelansı çok düşüktür. Settipane ve Chafee'nin değerlendirdikleri, ortalama yaşları 6 olan, astım ve rinitli 1000 çocuk hasta da nazal polipler sadece 1 hastada (%0.1) görülmüştür (16). Ancak sendromik nazal polipozis incelediğinde prevelans silier disfonksiyonu olan çocuklarda %5'e, aspirin intoleransı olanlarda %10'a ve kistik fibrozisi olanlarda % 20-25'e çıkar (17). Nazal polipozis hastalığı olan çocukların %50'sinde aile hikayesi vardır ve bu bize ilk etapta çocuklardaki poliplerin genetik geçişle olduğunu düşündürmektedir (18) NAZAL POLİPLERİN ETYOLOJİSİ Nazal poliplerin oluşması ile ilgili olarak bugüne kadar birçok teori ortaya atılmıştır; ancak bu teorilerin hiçbirisi bugünkü bilgilerimize göre kesinlik kazanmamıştır. Polip oluşumuyla ilgili çok sayıda teori mukoza ödemi üzerine kurulmuştu. 10

11 Etyoloji ne olursa olsun, nazal poliplerin ilk görünümü, mukozada sınırlı bir bölgede veya yaygın olarak ödemin oluşması ve mukozanın kalınlaşmasıdır. Eğer mukozal ödeme sebep olan patoloji devam ederse ödem polipleşir. Poliplerin esas olarak osteomeatal bölgeden köken aldığı varsayılacak olusa bu bölgede daralmaya yol açan konka bülloza, paradoksal konka gibi varyasyonlar poliplere zemin hazırlar. Allerji, burun inflamasyonu, mukozal yüzeylerin teması, kronik enfeksiyonlar, burun mukozasının vazomotor bozukluğu gibi patolojilerinde osteomeatal komplekste daha fazla daralmaya ve tıkanmaya yol açacağı unutulmamalıdır. Bütün bunlara bağlı olarak orta meada sekresyon stazı artacak ve kısır döngü ortaya çıkacaktır. Artan ödem ve staza bağlı olarak gevşek endotelyal birleşim yerlerinden damar dışına sıvı kaçağı ve ödem olur. Ödeme bağlı olarak yer yer epitelyum nekrozu ve defekti oluşabilir. Nekroz alanlarında granülasyon dokusu ortaya çıkabilir. Bütün bunları takiben nekroz veya granülasyon dokusu çevre epitelyum ile temas eder ve tekrar epitelize olur. Ancak bu epitelizasyon ödemli dokunun etrafında dönerek oluştuğu için aşağıya doğru sarkar ve yerçekiminin etkisi ile giderek büyür ve polipler ortaya çıkar. Tüm bunlara rağmen hangi mukoza ödeminin polip oluşumuna neden olacağının kesin olarak söylenmesi mümkün değildir (19,20). Nazal polip etyolojisinde bazı faktörlerin önemli olduğu savunulmaktadır. Nazal poliplerin etyolojisinde rol oynadığına inanılan en sık sebepler şunlardır: 1)KRONİK LOKAL ENFEKSİYONLAR Nazal polipli hastalarda sıklıkla bir kronik sinüzit yada rinit öyküsü mevcuttur. Bu hastalardan elde edilen kültürlerde en çok izole edilen patojenler; beta-hemolitik Streptokok, Staff. aerous, Streptokokus pneumoniae ve Hemophilus influenzae'dır. Bununla beraber vakaların %50'den azında aerobik ve anaerobik bir bakteri saptanmamıştır (21). Son 10 yılda allerjik fungal sinüzitler ile nazal polipozis arasında bir ilişki olabileceğine inanan görüşler artmaktadır. Özellikle Aspergillus flavus ve Candida albicans'ın varlığı nazal polipli hastalarda gösterilmiştir (22). 11

12 2)ALLERJİ Nazal polipli hastaların büyük bir kısmında allerjik rinit semptomları mevcuttur. Nazal polipli hastaların burun mukozalarının mikroskopik incelemelerinde inflamatuar hücre olarak eozinofiller ve nötrofiller tespit edilmiştir. Polip dokusu içerisindeki bu eozinofil hakimiyeti nazal polip etyolojisinde allerjinin önemli bir yerinin olabileceğini göstermektedir. Nazal polipli olgular üzerinde yapılan çalışmalarda allerji prevelansı %10-64 arasında değişmektedir. Allerjik hastalarda nazal polipozis insidansı %5'den azdır. Yapılan son çalışmalarda polipli hastaların deri testlerinin pozitif olma oranının normal kişilerden farklı olmadığı gösterilmiştir (23-24). 3) ASPİRİN İNTOLERANSI VE ASTIM Astım ve nazal polip nadir olamayarak birarada bulunur. Fakat aralarındaki ilişki tam olarak ortaya konamamıştır. Nazal poliplerin astım ve allerjik rinitin ortak özelliği eozinofiller ve mast hücrelerinin mukozal infiltrasyonu ile lokal IgE artışıdır. Nazal polip hastalarının %30'unda astım, aspirin intoleransı ve astımı olan hastaların %36'sında nazal polip saptanmıştır. Astım ve nazal polip hastalarının %10'unda aspirin intoleransı gözlemlenmektedir. Sadece nazal polipi olan hastaların %2'sinde aspirin intoleransı mevcuttur. Günümüzde hala aspirin intoleransı ile nazal polip arasındaki ilişkinin mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır. Nazal polipli bir hastada aspirin duyarlılığının olması özellikle persistan ve tedaviye dirençli rinosinüzit ve genellikle buna eşlik eden astım varlığı ile birlikteliğin sonucudur. Bu tabloya aspirin triadı denir (25). Bu hastalarda ilk semptomlar genellikle yaşlarında uzun süren bir soğuk algınlığı atağından sonra ortaya çıkmaktadır. Hastalarda en sık görülen semptomlar ise:nazal konjesyon, rinore, postnazal akıntı ve hiposmidir. Bu semptomların tümü persistan nazal mukozal inflamasyon sonucunda ortaya çıkar. Aspirin intoleransı tanısı konuluncaya kadar çoğu hastada yıllar geçer ve sonuçta nazal polip ve astım gelişir. Bu hastaların alt ve üst solunum yollarında ki hastalığın ciddiyetine bağlı olarak çoğu zaman inhale ya da sistemik steroid tedavisine ihtiyaç duyulmaktadır (25). 12

13 4)AİLE ÖYKÜSÜ VE GENETİK YATKINLIK Nazal polipli hastaların %14'ünde pozitif aile öyküsü mevcuttur. Bu hastaların %50'sinde en az bir aile bireyinde nazal polip öyküsü mevcuttur. Moloney ve Oliver, HLA A1 ve B8 doku antijeni ile nazal polip ve astım varlığı arasında bağlantı olduğunu göstermiştir. Tek yumurta ikizlerinde nazal polipozis her iki ikizdede görülür. G mutasyonu olan insanlarda nazal polip daha sık görülür. Rekürren nazal poliplerde PCR( polymerase chain reaction) ile yapılan bir çalışmada 8. kromozomun uzun kolunda değişiklikler olduğu tespit edilmiştir (25-26). Nazal polipoziste genetik yatkınlığın olduğu sendromlar şunlardır: Silier Diskinezi Kistik Fibrozis Young Sendromu Churg-Strauss Sendromu (25) 5) MUKOZAL TEMAS Polip oluşumunu uyaran etken enfeksiyon, kimyasal ajan, ısı, toksin ve beraberinde basınç da olabilir. Bununla birlikte polipler sıklıkla temas noktalarından kaynaklanırlar. Etmoidlerin dar kanallarında karşılıklı mukozaların birbirleriyle teması, basit bir soğuk algınlığı sırasında oluşan ödemle bile ortaya çıkabilir ve polip oluşumunun önünü açabilir. 6) BERNOUİLLİ FENOMENİ Polipler özellikle osteomeatal kompleks çevresinde ve etmoidlerden kaynaklanması, ekspiryum ve inspiryumda değişen burun boşluğu basınçlarının en fazla bu anatomik bölgeleri etkilediğini gösterir. Bernouilli fenomeni, havanın dar bir bölgeden geçtikten sonra bu bölgenin arkasındaki düşük basıncın, mukozayı o tarafa doğru emerek çekmesi ve polip oluşumuna bu şekilde neden olması prensibine dayanır (27). 13

14 7) NAZAL MASTOSİTOZ Mast hücrelerinin burun mukozasını infiltre ettiği bir durumdur. Perenial rinit benzeri belirtilere neden olur. 8) ANORMAL VAZOMOTOR CEVAP Bu teori vazokonstrüktör inervasyon eksikliği ve zayıf vaskülarizasyon gibi poliplerin stromasındaki hücre zayıflığına dayanır. Mast hücrelerinin ürettiği (histamin vs.) mediatörlerin neden olduğu detoksifikasyon nedeniyle vasküler regülasyon bozulur ve vasküler permeabilite artar. Bu süreçte üretilenlerin etkisi ile özellikle polip pedikülünde ve stromasında belirgin ödem gelişip venöz obstrüksiyonla bu durum daha da artar. Ayrıca otonom sinir sistemindeki denervasyon glandlarda sekretuar aktivitenin düşmesine sebep olur. Bu da nazal mukoza ve nazal poliplerde vasküler permeabiliteyi artırır. Böylece denerve glandlar kistik olur ve artmış vasküler permeabilite nazal poliplerde irreversibl doku ödemine neden olur. 9) KİMYASAL MEDİATÖRLER Nazal polipler stromasında Sitokinler, Growth faktörler, Adezyon molekülleri, Ig ler, Vazoaktif Aminler, Serotonin, Prostoglandinler, Lökotirienler, Nörepinefrin, Kinin, Esteraz, Heparin gibi çeşitli medyatörleri içerir. Poliplerde bulunan sitokinler: IL-1» Polip oluşumunda bulunur. IL-3» Farklı seviyelerdedir. IL-4» Tutarsız miktarlarda bulunmuştur. IL-5» Polip oluşumunda yüksek miktarlarda bulunur. Fakat sinüzit ve normal doku örneklerinde hiç yoktur. Eozinofil dominant poliplerde, eozinofillerin proliferasyon ve diferensiyasyonunda rol alır. Eozinofiller için kemotaktik olup, sistemik sirkülasyondan poliplere migrasyonunu sağlar. İnhibe olduğunda eozinofil hücreleri ölür. Astmatik poliplerde nonastmatik poliplere göre seviyesi anlamlı miktarda 14

15 yüksektir. Aspirin sensitif hastalarda nonsensitif hastalara göre de anlamlı düzeyde yüksektir. IL-6» Kontrolleri benzerdir (artmazlar). IL-8» Farklı seviyelerdedir. Nazal poliplerdeki lökositlerin rekrütmanına destek olur. Fibroblastik proliferasyonu azaltabilir. IL-10» Kontrolleri benzerdir. RANTES de artmazlar (regulated on activation, normal T cell expressed and secreted) Nazal poliplerin eozinofillerini, seromüköz glandlarını, epitelyumunu arttırarak kontrol eder. Growth faktörler: Tümör nekroz faktör (TNF) alfa ve beta : Farklı seviyelerdedir. Eosinofillerden salındığına inanılır. GM CSF mrna: Farklı seviyelerdedir. Trombosit büyütücü faktör Vasküler geçirgenlik faktör Vasküler endotelyal büyütücü faktör İnsulin benzeri büyütücü faktör Kök hücre faktör Adezyon molekülleri Vasküleradezyon molekülü 1 (VCAM-1) E ve P selektin İmmunglobulinler (Ig) IgG Artmaz 15

16 IgA Özellikle IgA1 ve IgA2 orta ve inferior turbinat mukozadaki poliplerde yüksek seviyelerde bulunur. IgM Artmaz IgD Artmaz IgE Orta ve alt konkal mukozada artmıştır. Non-allerjik hastalarda allerjik hastalardaki gibi benzer seviyededirler. Bu sitokinler, inflamatuar hücreleri, özellikle eozinofilleri bu bölgeye çekmektedir. İnflamatuar hücreler ise, sitokin salgısını arttırdıkları için, bir kısır döngü meydana gelmektedir. Tüm bu kısır döngüyü ve eozinofil migrasyon metabolizmasını başlatanların; bakteri, virus, allerjen, hava kirliliği ve mukozanın teması üzerinde durulmaktadır (28) SİNONAZAL POLİPOZİSİNİN PATOGENEZİ Polipler histolojik olarak incelendiğinde farklı yapılar içermesinden dolayı 4 ayrı ana başlık altında toplanmıştır. Bunlar; 1.Eozinofilik Polip (allerjik polip) 2. İnflamatuar Polip (kronik inflamatuar polip veya fibro inflamatuar polip) 3. Serömüsinöz gland hiperplasizi gösteren polip ve 4. Stromal atipi gösteren polip (29). Cerrahide rastladığımız poliplerin renginde, sertliğinde ve frajilitesindeki farklılıklar aslında histolojisindeki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Her ne kadar eozinofilik polipler vakalarının %85 inde gözlense de diğer polip tiplerinin de var olması aslında etyoloji ve patogenezde farklı mekanizmaların olabileceği akla getirmektedir. Günümüzde poliplerin gelişimi hakkında farklı teoriler ortaya atılmıştır. Eskilerden bir tanesi olan Epitelyal Rüptür Teorisi veya Yeni Gland Oluşumu teorisi Tos tarafından tarif edilmiştir (30). Tos, müköz glandlardaki değişikliklerin epitelde bir açıklık oluşturduğunu ve sonuçta bu açıklıktan lamina proprianının ve submukozanın boşluğa herniye olduğu ileri sürmüştür. Önemli faktörlerden biri olan inflamasyona bağlı gelişen ödemin yaptığı basınç etkisiyle, epitelin devamlılığı bozularak epitelde bir defekt 16

17 oluşmaktadır. Bu açıklık kapanamadan lamina propria bu defektten dışarıya taşar ve böylece saplı polip ortaya çıkar ve zamanla yer çekiminin etkisi ile daha da büyür. Burada lamina propriadaki herniyasyon hızı, epiltelde oluşan defektin kapanma hızından daha fazladır (31). Tavşanlarda oluşturulan sinüzit modelinde maksiller kavite ve nazal boşlukta polip oluşturulmuş ve epiteldeki rüptür ve poliplerdeki eksik epitelizasyon gösterilerek bu teori desteklenmiştir (32). Başka çalışmalarda kronik sinüzitli kişilerde de epitelyal defekt gösterilmiştir. Tabi bu eski teoriler poliplerin fiziksel olarak nasıl geliştiğini açıklamakla beraber ödem ve inflamatuar reaksiyonun gelişim mekanizmalarını açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Etiyolojide farklılıklar olmakla beraber sebepleri göz ardı ederek baktığımızda aslında nazal polipler mukozanın bazı hücreler tarafından istilası sonucunda oluşan mediyatör ve stokinlere bağlı bir kronik inflamatuar yanıtın sonucudur. Polip histolojisi incelendiğinde submukozal alanda yaygın lenfosit eozinofil infiltrasyonu kümelenmesi vadır. İnflamatuar hücrelerin mukozaya göçü, nazal epitelden salgılanan sitokin ve kemokinlerin bu hücreleri aktive edişi bu hücrelerin salgıları reaksiyonları sonucudur. Aslında bu reaksiyonlar şematize edildiğinde bir ağ şeklindedir. Bu ağın ana bileşenleri epitel, damar ve inflamatuar hücreler ile bu yapılar arasında haberleşmeyi sağlayanlar nöropeptid, kemokin ve sitokinlerdir. Etiyoloji tam olarak bilinmemekle (bakteriler, virüsler, mantarlar, kimyasal partiküller, alerjenler vs.) beraber mukozadan bu inflamatuar hüvrelerin toplanmasındaki baş aktörler epitelyal ve endotelyal hücreler ile fibroblastlardır. Polipi oluşturacak reaksiyon zincirlerinin başlangıcı tetikleyici bir etken (bakteri,mantar vs) ile oluşan mukozal irritasyondur. Mukozal irritasyonu takiben epitelden salınan TNF-alfa ve IL-1beta aktivasyonda önemli moleküllerdir. Çükü bu iki molekül inflamatuar reaksiyonu oluşturacak hücrelerin damardan dokuya geçişini kontrol eden endotelyal adezyon moleküllerinin düzenlenmesinde kilit tetikleyicilerdir. Adezyon moleküllerinin etkisi ile dolaşan kandaki lökositler (nötrofil,eozinofil vs.) damar duvarına tutunur ve endotel hücrelerin arasındaki bağlar gevşeyerek doku içerisine geçişleri olur. Lökositlerin dokuya göçünde TNF-alfa ve IL-1beta nın yanında salgılanan bazı kemokinlerin de (eotaksin ve RANTES) özellikle eozinofillerin dokuya 17

18 davetinde önemli rolü vardır. İn vitro her iki molekülün eozinofil migrasyonunda etkili olduğu gösterilmiştir (33). Eozinofiller nazal polipozis oluşumunda gelişen inflamasyonun en baskın hücreleridir ve inflamatuar hücrelerin %80 ini oluştururlar (34). Nazal poliplerin gelişiminde eozinofillerin dokuya göçünün önemli olması yanında göç sonrası sitokinlerin etkisi ile hayatta kalım sürelerinin artması da önemlidir. Eozinofillerin apoptozunu engelleyen ve eozinofillerin uzun süre aktif kalmasını sağlayan üç stokin IL-3, GM-CSF(Granülosit-Makrofaj Koloni Stimüle edici Faktör) ve özellikle IL-5 tir (35). Dokuda uzun süre kalan eozinofillerden salgılanan MBP (Major Basic protein), eozinofil peroksidaz gibi enzimlerin etkisiyle epitelde kalıcı hasar ve ödem sonucunda poliplerin geliştiğine inanılmaktadır. Doku inflamasyonunda gelişen hasarın tek sorumlusu MBP değildir. Ayrıca tüm inflamasyonlarda dokuya biriken hücrelerden salgılanan bazı proteolitik enzimlerle bağlı olarak bağ dokusunda bir miktar lizis gelişir. Nazal polipozda kollajen bazlı matrikste yıkım ve depolanma mevcuttur. Matriks yıkımında en önemli enzimler matriks metalloproteinazlarıdır (MMP) ve ekstraselüler matriksi yıkarlar. MMP ler dokulardaki fibroblast, endotel ve epitel gibi yapı taşlarında başka makrofaj, nötrofil, lenfosit ve eozinofil gibi inflamatuar hücrelerden de salgılanır (36). Dokuya göçün kilit kemokinlerinden TNF-alfa ve IL-1beta nın aynı zamanda MMP lerin üretimini arttırdığı gösterilmiştir (37). MMP lerin hem ekstraselüler matriksi bozarak ve hem de direk vasküler geçirgenliği arttırarak dokuda ödeme, hasara ve polipoid yapının gelişimine katkısı vardır. MBP epitel hasarında sorumlu tutulan en önemli enzim olarak bilinmekle beraber son zamanlarda yapılan çalışmalarda MBP nin aslında direk olarak epitelyum hasarı yapmadığı, kistik fibrozisinin patogenezinde olduğu gibi epitel hücrelerindeki sodyum ve klor akışını etkileyerek poliplerin gelişine katıldığı öne sürülmektedir. Jakoby MBP nin klor sekresyonunu arttırdığını göstermiştir (38). Bernstein ise hayvan çalışmasında sodyum ve klor iyonunun akımına MBP nin 18

19 etkilerini araştırmış ve epitelyum hücresinin içerisine sodyum akımını arttırdığını gözlemlemiştir (39). Kistik Fibrosiste Nazal Poliplerin Gelişimi Kistik fibrosis ya da diğer bir deyişle mukovisidosis nazal polipoz, malabsorbsiyon ve kronik ilerleyici kalp hastalığı ile karakterize bir çocuk hastalığıdır li yılların sonunda 7 nolu kromozomun uzun kolundaki q31 bölgesindeki gen mutasyonuna bağlı geliştiği saptanmıştır. binden fazla mutasyon çeşitliliği tarif edilen genin etki ettiği protein Kistik Fibrosis Transmembran Regülatör (KFTR) gen olarak isimlendirilmiştir. Bu protein vücudun birçok bölgesinde bulunmakta ve klor iyonunun transportunu sağlayan bir kanal olarak çalışmaktadır. Kistik fibrosisli hastaların solunum yolu mukozasındaki KFTR proteinin işlevini tam olarak görmemesi sonucunda ter bezi ve mukoza yüzeyini örten epitel hücrelerinin apikal membranlarında klor iyonunun transportu bozulur. Bu genin bozukluğu yanında, artmış sodyum absorbsiyonuna neden olan açık sodyum kanallarının sayısının fazlalığı olması nedeni ile dokuda lamina propriaya sodyum ve su kaçışı olur (40). Mukusu oluşturan jel ve sol tabakasının sol katmanının dehidrate olması sonucu mukus viskozitesini kaybederek daha sert bir hal alır. Bunun sonucunda da mukosiliyer aktivite bozulur. Mukusun dehidrate olması sodyum, su ve klorun transport bozukluğuna bağlıdır. Sodyum, klorun ve suyun mukustan insterstisyel mesafeye fazla miktarda geçişinin sonucunda mukus dehidrate olurken submukozada oluşan ödem artışı ve yer çekiminin etkisi ile polipler meydana gelir (41). Kistik fibrosisteki poliplerin allerjik (eozinofilik) poliplere göre yapısı farklıdır. Genellikle inflamasyonda rol oynayan bol lenfosit, mast ve plazma hücreleri vardır. Bazal membran daha incedir ve mukus örtüde asid mokopolisakkarit hakimdir (42). Kistik fibrosiste görülen poliplerin normal nazal polipozisten farklı histolojiye sahip olması bize etiyolojisinin farklı olduğunu düşündürmekteydi, fakat son yıllarda Bernstein nın yaptığı çalışmalarda kistik fibrosis olmayan kişilerdeki nazal 19

20 polipozisinin de MBP nin klor iyonları üzerinden geliştiğini belirtmesi bu konudaki düşünceleri değiştirmektedir. Antrokoanal Polip Bu polipler maksiller sinüste oluşurlar ve orta meadan sinüs ostiumundan sarkarlar. Buruna doğru büyürlerse posterior koanaya uzanırlar. Nazal komponenti yumuşak damaktan orofarenkse sarkar. Her ırkta olur. Benigndirler. Erkeklerde daha sık görülür. Başlangıcı yıllar sürer. Her yaş grubunda olur ve unilateraldirler. Soluk beyaz renkli veya translusen görünümdedirler. Histolojik olarak normal bazal membran üzerinde respiratuar epitel vardır. Ultrastrüktürel olarak ileri derecede ödem ve sellüler infiltrasyon vardır, eozinofili yoktur. Anterior rinoskopide polip görülmeyebilir ama genellikle posteriora ayna ile bakıldığında görülür. En sık semptomu tek taraflı nasal obstruksiyondur. Etiyoloji bilinmemektedir. Preoperatif ve postoperatif herhangi bir medikal tedaviye gerek yoktur. İntranasal polipektomi ve Caldwell-Luc operasyonu ile orofarenksten rezeke edilmelidir. Rekkürens düşüktür. 3. REAKTİF OKSİJEN PARTİKÜLLERİ VE ANTİOKSİDAN SAVUNMA Serbest radikal, atomik ya da moleküler yapılarda çiftlenmemiş bir veya daha fazla tek elektron taşıyan moleküllere verilen isimdir. Başka moleküller ile çok kolayca elektron alışverişine giren bu moleküllere oksidan moleküller veya reaktif oksijen partikülleri de denilmektedir. Canlı hücrelerde bulunan protein, lipid, karbohidrat ve DNA gibi okside olabilecek maddelerin oksidasyonunu önleyen veya geciktirebilen maddelere de antioksidanlar ve bu olaya antioksidan savunma denir. Belirli bir düzeye kadar olabilen oksidan molekül artışı yine vücutta daima belirli bir düzeyde bulunan dogal antioksidanlar tarafından etkisiz hale getirilmektedir (43). 20

21 3.1. Reaktif Oksijen Partikülleri Tanımı: Atomlarda elektronlar orbital adı verilen uzaysal bölgede çiftler halinde bulunurlar. Atomlar arasında etkileşim ile bağlar meydana gelmekte ve moleküler yapı oluşmaktadır. Serbest radikal, atomik yada moleküler yapılarda çiftlenmemiş tek elektron bölümlerine verilen isimdir. Başka moleküller ile çok kolayca elektron alışverişine giren bu moleküllere "oksidan moleküller" veya "reaktif oksijen partikülleri ( ROP )" da denmektedir (44) ROP Sınıflandırılması: Organizmada pek çok türde ROP oluşabilir. Ancak en sık olarak lipid yapılarla oluşur. Reaktif Oksijen Partikülleri: 1 - Radikaller: Süperoksit radikal ( O2 -) Hidroksil radikal ( OH -) Alkoksil radikal ( LO -) Peroksil radikal ( LOO -) 2 - Radikal olmayanlar: Hidrojen peroksit ( H2O2 ) Lipid hidroperoksit ( LOOH ) Hipoklorik asit ( H0C1) 3 - Singlet oksijen Doymamış yağ asitlerinin alil grubundan bir hidrojen çıkarsa lipid radikali meydana gelir. Oluşan lipid radikali oksijen ile reaksiyona girer ve lipid peroksi radikalini 21

22 oluşturur. Lipid peroksi radikali diğer lipidlerle zincir reaksiyonu başlatır ve lipid hidroperoksitler oluşur. Ortamda bulunan demir ve bakır iyonları lipid peroksidasyonunu hızlandırır (45). Lipid radikaller yüksek derecede sitotoksik ürünlere de dönüşebilir. Bunlar arasında en çok bilinen ürün aldehid grubundan malondialdehiddir (MDA).Hidrojen peroksit membranlardan kolaylıkla geçip hücreler üzerinde bazı fizyolojik rollere sahip olabilir, fakat çiftlenmemiş elektrona sahip olmadığından radikal olarak adlandırılamaz. Bu nedenle reaktif oksijen partikülleri, süperoksit gibi radikaller, ayrıca hidrojen peroksit gibi radikal olmayanlar için ortak olarak kullanılan bir terimdir (46). Oksijen molekülü, orbitalinde çiftlenmemiş elektron taşıyorsa süperoksit radikali olarak adlandırılır. Diğer ROP grubunda ise normal oksijenden çok daha hızlı bir biyolojik molekül olan "singlet oksijen" bulunmaktadır. Singlet oksijen molekülü yapısında iki adet çiftlenmemiş elektron taşır. Singlet oksijen hücre membranındaki poliansatüre yağ asidleriyle doğrudan reaksiyona girerek lipid peroksitlerin oluşumuna yol açar (45) ROP Kaynakları: Mitokondrilerdeki oksijenli solunumda olduğu gibi birçok anabolik ve katabolik işlemler sırasındaki reaksiyonlarda moleküler düzeyde elektron kaçışları olur ve bu sırada ROP'lar oluşur (47). Reaktif Oksijen Partiküllerinin Kaynakları: I - Normal biyolojik işlemler 1 - Oksijenli solunum 2 - Katabolik ve anabolik işlemler II - Oksidatif stres yapıcı durumlar 1 - Iskemi - hemoraji - travma radyoaktivite- intoksikasyon 2 - Ksenobiotik maddelerin etkisi a-) İnhale edilenler 22

23 b-) Alışkanlık yapan maddeler c-) ilaçlar 3 - Oksidan enzimler a-) Ksantin oksidaz b-) Indolamin dioksigenaz c-) Triptofan dioksigenaz d-) Galaktoz oksidaz e-) Siklooksigenaz f-) Lipooksigenaz g-) Monoamino oksidaz 4 - Stres ile artan katekolaminlerin oksidasyonu 5 - Fagositik inflamasyon hücrelerinden salgılanma (nötrofıl, monosit, makrofaj, eozinofil, endotelyal hücreler) 6 - Uzun süreli metabolik hastalıklar 7 - Diğer nedenler: Sıcak şoku, güneş ışını, sigara 3.4. Yaşlanma süreci İnfeksiyöz olaylarda başta Staphylococcus aureus gibi patojenler ayrıca lökotrienler, prostaglandinler gibi mediyatör maddeler nötrofil, eozinofil ve makrofajları aktive ederler, membrana bağlı NADPH oksidaz enzimi yoluyla ROP salgılanmasına yol açarlar (48). Nötrofiller tarafından kullanılan antibakteriyal savunma mekanizması 23

24 myeloperoksidaz enzimidir. Süperoksit radikalinin dismutasyonu sonucu oluşan hidrojen peroksit, myeloperoksidaz enzimi aracılığıyla reaksiyona girerek güçlü bir antibakteriyal ajan olan hipoklorik asidi oluşturur (Şekil 1). Infeksiyöz ajanlarla savaş için gerekli olan ROP'lar kan hücreleri tarafından aşırı salgılanacak olurlarsa bu kez yarar yerine zararlı olmaya başlarlar Antioksidan Savunma: Canlı hücrelerde bulunan protein, lipid, karbohidrat ve DNA gibi okside olabilecek maddelerin oksidasyonunu önleyen veya geciktirebilen maddelere antioksidanlar ve bu olaya antioksidan savunma denir. Memeli hücrelerinde oksidan ürünlere karşı korunma bazı prensipler içinde gerçekleşmektedir. Oksidanların organizmadaki düzeylerini arttırıcı etkenlerin ve risk faktörlerinin iyi belirlenmesi ve bunlardan uzak durulması ilk yapılması gereken girişim olmalıdır. Ikinci girişim ise ROP'larla tetiklenen biyokimyasal reaksiyonları bir yada birkaç basamağında kırmaktır. Üçüncü mücadele yolu, oluşan mediyatörlerle aktive olan inflamatuvar hücrelerin lezyon yerine hücumunu ve orada aşırı birikimini önlemektir. Oksidan moleküllerle mücadelede üzerinde durulacak esas girişim ise belirli düzeyi aşmış oksidanlara direkt olarak etki edip onları inaktif hale getiren antioksidanlardır. Antioksidan savunma elemanları hücre içi ve hücre dışı ortamda farklıdırlar. Insanda belli başlı hücre içi antioksidanlar, süperoksit dismutaz (SOD), katalaz(cat) ve glutatyon peroksidaz (GPx) enzimleridir. SOD'un yapısında bakır, çinko ve manganez; GPx'de ise selenyum iyonu bulunduğundan bu enzimler metaloenzim olarak da adlandırılırlar. Hücre içi ortamın aksine hücre dışı ortamda antioksidan savunmadan E ve C vitamini, transferrin, haptoglobin, seruloplasmin, albumin, bilirubin, beta- karoten ve alfa-l antitripsin sorumludur (44) İn vivo - hücre içi ortamda antioksidan savunma: SOD, süperoksidin hidrojen peroksid'e dismutasyonunu katalize eden bir metaloenzimdir. Insan hücrelerinde özellikle sitozolde bulunan bakır ve çinko iyonu içeren SOD ile manganez iyonu içeren mitokondrial SOD olmak üzere SOD' un iki izoenzimi bulunur. Süperoksit radikallerinin dismutasyonu ile ya da direkt olarak oluşan hidrojen peroksit ise GPx ve CAT enzimleri tarafından suya dönüştürülerek 24

25 detoksifiye edilir. Normal koşullarda hücrede oluşan hidrojen peroksidin detoksifıkasyonunda esas olarak bir selenoenzim olan GPx fonksiyona sahiptir. CAT'ın hidrojen peroksit oluşumunun arttığı durumlarda önemli etkinliğinin olduğu kabul edilmektedir. SOD, GPx ve CAT enzimlerinden ayrı olarak E ve C vitamini de hücre içi antioksidan özelliğe sahiptir. Her ikisi de hücre membranlarındaki lipid peroksidasyon zincir reaksiyonlarını kıran antioksidanlardır İn vivo - hücre dışı ortamda antioksidan savunma: Hücre içi ortamın aksine hücre dışı sıvılarda enzimatik antioksidan sistemin aktivitesi sınırlıdır. Bu nedenle hücre dışı ortamda antioksidan savunmadan minör olarak enzimler, major olarak E ve C vitamini, transferrin, haptoglobin, seruloplasmin, albumin, bilirubin, beta - karoten, ürik asit, glukoz, sistein, trakeobronşial mukus ve alfa -1 antitripsin sorumludur (44). Düşük dansiteli lipoproteinlerin (LDL- kolesterol) peroksidasyonu aterosklerozun progresyonuna neden olduğu için peroksidasyonu engelleyen E vitamini hücre dışı ortamda önemli bir role sahiptir. E ve C vitamininin düşük plazma konsantrasyonları ile birlikte olan artmış myokardial infarktüs sıklığı bunu kanıtlamaktadır (49). Bununla birlikte C vitamini hidrojen peroksit varlığında demir veya bakır iyonlarıyla birlikte reaksiyona girerek oksidan özellik de gösterebilir. Normalde süperoksit radikali ve hidrojen peroksit hücre dışı ortamda endotel hücreleri, lenfositler, trombositler, fibroblastlar ve diğer hücreler tarafından oluşturulurlar. Süperoksit radikali ve hidrojen peroksit özellikle serbest demir ve bakır iyonu varlığında hidroksil grubu gibi daha tehlikeli radikallere dönüşebilir. O halde organizmanın hücre dışı ortamda antioksidan savunma aracı demir ve bakır iyonlarının bağlı duruma getirilmesi olmalıdır. Buna transferrin örnek olarak verilebilir. Demir transport proteini olan transferrin sağlıklı insanlarda % oranında demir ile yüklüdür. Böylece plasmadaki serbest iyonik demirin etkinliği sıfıra dek düşer. Transferrine baglı demir lipid peroksidasyon işlemini yapamaz. Demir depo hastalıklarında ise düşük moleküler ağırlıklı demir iyonu kompleksleri lipid peroksidasyonu ve hidroksil radikali işlemlerini uyararak multi-organ hasarına yol açarlar. Hemoglobin ve miyoglobin gibi hem içeren proteinler de hidrojen peroksit varlığında lipid peroksidasyonunu iki mekanizma ile uyarabilirler (50): 25

26 1- Proteinler ve hidrojen peroksit reaksiyonu ile OXO - hem radikali oluşur (özellikle tirozin peroksi radikali). Bu ise lipid peroksidasyonunu uyarır. 2- Aşırı hidrojen peroksit, miyoglobin ve hemoglobine etki ederek serbest demir iyonlarının açığa çıkmasına neden olur. Serbest demir iyonları ise lipid peroksidasyonunu uyarır. Crush sendromu gibi kas hasarlarından sonra vücut sıvılarında myoglobin ve hemoglobin artar. Hemoglobinin haptoglobine bağlanması veya hem molekülünün hemopeksine bağlanması lipid peroksidasyonunu azaltır. Plasmada bakır taşıyan seruloplasmin, demir metabolizmasında da rol oynamaktadır. Ayrıca antioksidan özelliği de vardır. Seruloplasmin ferrooksidaz aktivitesine sahiptir. 2 değerlikli ferro demiri, 3 değerlikli ferri demire okside eder. Seruloplasminin ferrooksidaz aktivitesi demir iyonuna bağlı lipid peroksidasyonunu inhibe eder. Albumin vücutta birçok fonksiyonuna ek olarak bakır iyonunu bağlama yetenegine de sahiptir ve böylece bakır iyonuna bağlı lipid peroksidasyonunu ve hidroksil radikali oluşumunu inhibe eder. Albumin kandaki yağ asidlerini de taşır, ayrıca bilirubin de albumine bağlanır. Invivo ortamda bilirubin, lipid peroksidasyonunda antioksidan olarak rol oynar. Muhtemelen in vivo ortamda bilirubin, albumine bağlı yag asitlerinin peroksidasyonunu önleyebilmektedir. Hücre dışı ortamda belli başlı antioksidan etkinlik metal iyonlarının serbest radikal reaksiyonlarına girmelerini önlemekle sağlanır. Bu ise antioksidan enzimlerle değil E ve C vitamini, transferrin, seruloplasmin, albumin vb. ile gerçekleştirilmektedir. Fakat bütün hücre dışı sıvılarda antioksidanların konsantrasyonları aynı değildir. Insan serebrospinal sıvısında transferrin, albumin ve seruloplasmin plazmaya göre düşük konsantrasyonlarda iken C vitamini plazmaya göre 10 kat daha fazla konsantrasyonda bulunur. Akciğer alveollerinde de C vitamini düzeyi plazmaya göre daha fazladır. Seminal sıvının ise antioksidan kapasitesi düşüktür. Belirli bir düzeye kadar olabilen oksidan molekül artışı yine vücutta daima belirli bir düzeyde bulunan doğal antioksidan moleküller tarafından etkisiz hale getirilmektedir. Böylece sağlıklı bir organizmada oksidan düzeyi ve antioksidanların bunları etkisizleştirme gücü bir denge içindedir. Oksidanlar belirli düzeyin üzerinde oluşur veya antioksidanlar yetersiz olursa yani denge bozulursa söz konusu oksidan moleküller organizmanın yapı elemanları olan protein, 26

27 lipid, karbohidrat, nükleik asitler ve yararlı enzimleri bozarak zararlı etkilere yol açarlar (51) Artmış Reaktif Oksijen Partiküllerinin Zararları: -Hücre organelleri ve membrandaki lipid ve protein yapısını bozarlar, -Hücre içi yararlı enzimleri etkisizleştirirler, -DNA'yı tahrip ederler, -Mitokondrilerdeki aerobik solunumu bozarlar, -Elastaz, proteaz, fosfolipaz, lipoksigenaz, siklooksigenaz, ksantinoksidaz, indolamin dioksigenaz, triptofan dioksigenaz, galaktoz oksidaz gibi litik enzimleri aktive ederler, -Hücrenin potasyum kaybını arttırırlar, -Trombosit agregasyonunu arttırırlar, -Dokulara fagosit toplanmasını kolaylaştırırlar, -Hücre dışındaki kollagen doku komponentlerini, savunma enzimlerini ve transmitterleri yıkarlar. 27

28 Şekil 1: Süperoksit radikalleri ve hidrojen peroksitin reaksiyonları i) H2O2 demir ve bakır gibi metal iyonlarının varlığında hidroksil radikallerini oluşturur. ii) H2O2 myoglobin ve hemoglobin ( HXFe III) gibi spesifik Hem proteinleri ile reaksiyona girerek ferril Hem protein radikallerini oluşturur. iii) Respiratuar yanıt sürecinde nötrofillerden salınan MPO hipoklorid anyonunun sentezlenmesine neden olur. iv) Süperoksit NO ile reaksiyona girerek peroksinitrit anyonlarını üretir. 28

29 4. PROTEİN OKSİDASYONU BELİRTEÇLERİNİN KLİNİK ÖNEMİ Proteinler oksidanlara maruz kaldıklarında birçok kovalent değişikliğe uğrar. Bu değişikliklerden bazıları serbest radikallerin protein molekülleri üzerine direkt etkileri sonucu oluşabildiği gibi, bazıları da oksidasyon yan ürünlerinin proteinlere kovalent olarak bağlanması ile meydana gelir. Proteinlerin radikal aracılı hasarı; elektron kaybı, metal-iyon katalizli reaksiyonlar, lipit ve şekerlerin otooksidasyonu ile başlatılabilmektedir. Bu ürünlerin oluşum hızının artması veya temizleyici mekanizmaların yetersiz kalması, proteinlerde dahil olmak üzere diğer hücresel moleküllerdeki oksidatif modifikasyonların artışına yol açar. Pek çok sayıda mekanizmanın protein oksidasyonuna neden olduğu bilinmektedir. Proteinlerde yapısal değişikliğe yol açan başlıca moleküler mekanizmalar: PCO oluşumu ile karakterize edilen metal katalizli protein oksidasyonu, protein tiyol (P-SH) gruplarının kaybı, 3- nitrotirozin (3-NT), ditirozin (dityr), oluşumu olarak sıralanabilir. Potansiyel olarak bütün amino açil yan zincirleri oksidatif modifikasyona uğrayabilme özelliğindedir. Bu yüzden, çok sayıda ve farklı çeşitte oksidatif protein modifikasyonu olmasına bağlı olarak, protein oksidasyonunun tek bir evrensel belirteci yoktur. Bazı oksidatif protein modifikasyonları, hem oksidasyona uğrayan amino asit bakiyesi, hem de oluşturulan ürünler bakımından gayet spesifiktir. Bazı oksidatif protein modifikasyonları ise global özellik taşır, çok sayıda amino asit bakiyesinde değişikliğe yol açarak, yine çok sayıda ürün oluşturabilir. Spesifik modifikasyonlara tirozin nin ditirozine dönüşümü, global modifikasyonlara ise Pro, Arg, Lys, ve Thr amino asitlerinin yan zincirlerinin, 4- hidroksi-2-nonenal ile reaksiyonu sonucunda oluşan PCO ler örnek olarak gösterilebilir. Protein oksidasyonunun saptanmasında HPLC, ELISA, izotop dilüsyon gaz kromatografisi-kütle spektrofotometrisi, Western blot ve spektrofotometri teknikleri kullanılmaktadır. 3-NT, dityr gibi spesifik belirteçler biyolojik materyallerde oldukça düşük düzeyde bulunduğundan, bu belirteçlerin düzeylerinin saptanması oldukça duyarlı ve pahalı yöntemleri gerektirmektedir. Bu yöntemlerin uygulanması oldukça yüksek maliyetlidir. Spesifik modifikasyonlar risk açısından değerlendirildiğinde; global modifikasyonlara göre protein molekülünün daha küçük bir kısmında etkili olması nedeniyle, protein fonksiyonları için daha az bir risk taşır. 29

30 Lipit peroksidasyon ürünleri ile karşılaştırıldığında, PCO gruplarının oksidatif stres belirteci olarak kullanılmasının bazı avantajları vardır. PCO in bu avantajları arasında nispeten erken dönemde oluşması ve stabil olması sayılabilir. Yanlış katlanmış proteinler, doğal proteinlere göre geri dönüşümsüz bir protein modifikasyonu olan karbonilasyona daha yatkındır. Karbonilasyona uğramış protein onarılamayacağından, proteozom kompleksinin rol oynadığı proteolitik metabolik yola yönlendirilir. Hücreler oksidasyona uğramış proteinleri saatler ve günler içinde yıktığı halde, lipit peroksidasyon ürünlerini dakikalar içinde yıkmaktadır. Hastalarda erken dönemde oluşan PCO grupları, oksidatif stresin diğer parametreleri olan glutatyon disülfit (GSSG) ve malondialdehit ile karşılaştırıldığında uzun dönem kan dolaşımında kalır. PCO lerinin yüksek düzeyde bulunması sadece oksidatif stresteki artışı değil, aynı zamanda protein fonksiyon bozukluğunu göstermektedir. PCO lerinin kimyasal olarak dayanıklılığı, PCO ni laboratuvar ölçümleri için uygun bir parametre haline getirmektedir. PCO nin -80oC de 3 ay süreyle stabil olduğu gösterilmiştir. Pek çok hastalıkta, oksidatif stresin bir sebep mi yoksa primer hastalık sürecinin bir sonucu mu olduğu açık değildir. Diğer taraftan, protein oksidasyonu, protein fonksiyon bozukluğu ve hastalıklar arasındaki ilişkiler de büyük ölçüde açıklığa kavuşmamıştır. Bununla birlikte enzimlerin ve yapısal proteinlerin oksidatif modifikasyonlarının hastalıkların etyolojisinde önemli rol oynayabileceği kesinlik kazanmıştır. Günümüzde oksidatif stres çalışmalarındaki en büyük çaba, çeşitli insan hastalıklarında spesifik olarak okside olmuş proteinlerin tanımlanması üzerine yoğunlaşmaktadır (52) İLERİ PROTEİN OKSİDASYON ÜRÜNLERİ (AOPP) Reaktif oksijen türleri (ROT) vücutta sürekli olarak oluşmaktadır. ROT, inflamatuar ve dejeneratif hastalıklar gibi insandaki birçok patolojik duruma katkıda bulunur. Oksidatif stresin kritik olan hastaların hastalıklarının gelişiminde önemli bir rol oynadığı bilinmektedir (53-54). Serbest radikal zararına neden olan dört ana grup ürün vardır. Bunlar lipid peroksidazlar, isoprostenazlar, DNA hidroksilasyon ürünleri ve protein karbonil bileşikleridir. Oksidatif stresin değerlendirilmesinde çok sayıda uygulanabilecek yöntem olduğu halde, bu yöntemlerin birçoğunun otomasyon eksikliği ve/veya karışık yöntemlerinden dolayı rutin klinik laboratuvarlarında kullanılamamaktadır. Örneğin isoprotenazların ölçümü büyük doğruluğa sahiptir ve 30

31 vücut sıvılarındaki lipid peroksidasyonunun değerlendirilmesinde güvenilirdir. Fakat karışık yönteminden dolayı klinik çalışmalarda kullanımı sınırlanmaktadır (55).1996 da kronik üremik hastaların plazmasında, Advanced oxidation protein products (AOPP) olarak adlandırılan, yeni bir oksidatif stres belirteci tespit edildi (56). ve çalışma şekli klinik kimya analizerlerine programlandı. AOPP nin mononükleer fagositleri aktive ederek, nötrofil ve monositler arasında sitokin benzeri medyatör gibi davrandığı da öne sürülmektetir (56-58). 5. GEREÇ VE YÖNTEMLER 5.1. GEREÇLER HASTA VE KONTROL GRUPLARI Çalışmaya Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. KBB Kliniğinde nazal polipozis tanısı almış 24 hasta ve kontrol grubu olarak sağlam popülasyondan 24 kişi çalışmaya dahil edildi. Hastalara nazal endoskopi, paranazal sinüs bilgisayarlı tomografisi uygulandı. Aynı zamanda rutin kan sayımları, kan biokimyasal analizleri ve idrar tahlilleri yapılarak dışlanma kriterleri olabilecek diğer hastalıklar araştırılması için dahili konsultasyon yapıldı. Allerjik rinit, ateroskleroz, hiperkolesterolemi, sistemik skleroz veya diğer romatizmal inflamatuar hastalıklar, kardiovasküer hastalıkları ve renal yetersizlik şüphesi olan hastalar çalışmaya alınmadı. Olgular daha evvel nazal polipozis tanısı ile en az 4 hafta medikal tedavi almamış veya cerrahi girişim yapılmamış hastalardan seçilmişti. Çalışma ve kontrol grubundaki bireylerde diabet, koroner arter hastalığı, metabolik sendrom kriterleri bulunan, karaciğer, böbrek ve tiroid hastalığı olanlar çalışma dışında bırakıldı. 31

32 No Hasta Cins Yaş AOPP Seviyeleri 1 MST E , MD E ,237 3 HÖ K , KA E , NG E , HD K , ZT K , Rİ E , ES K , CK E , İE E , RÇ E , HT E , KZ E , FN E , GK K , HB K , SH K , HG K , EU K , NK E , FG K , YB E , ML E ,7482 Tablo 3: Hasta grubu AOPP seviyeleri ve yaşları 32

33 No Kontrol Cins Yaş AOPP Seviyeleri 1 TA K 42 46, HY E 33 49, AB K 39 52, ŞCN E 52 52, SS K 45 56, KÇ E 25 57, PÖ K 31 68, SÖ E 34 76, MK E , HÇ E , HA K , GK K , SI K , ZG K , AG E , AS E , CK E , FÖ E , ZK E , KK K , AG E , NP K , KM K , SL E ,3238 Tablo 4: Kontrol grubu AOPP seviyeleri ve yaşları 33

34 KAN ÖRNEKLERİ Çalışma grubuna dahil edilen hastalardan alınan kan örnekleri yarım saat içinde 1300 g de 10 dk santrifüj edilerek serumları ayrıldı. Hemoliz olan serum örnekleri çalışmaya dahil edilmedi. Kan örnekleri katkısız tüplere alındı. Serum örnekleri analiz edileceği güne kadar C de saklandı KULLANILAN KİMYASAL MALZEMELER Fenil Asetat; Aldrich firmasından, Eserine; Sigma dan, Tris, Chloramine T, Sodyum Hidrojenfosfat, Asetik asit; Merck ten, Potasyum iodit ve Potasyum dihidrojen fosfat; Baker dan temin edildi. Aseton ve kalsiyum klorür Kimya Ofisi nden alındı KULLANILAN CİHAZLAR - Schimadzu UV 1601 spektrofotometre - Linear Kromalin Fotometre - TOSOH G7 HPLC - Nüve RF 800 R Santrifüj - Ayarlanabilir Sıcak Su Banyosu 34

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI Organizmalarda daha öncede belirtildiği gibi hücresel ve humoral bağışıklık bağışıklık reaksiyonları vardır. Bunlara ilave olarak immünoljik tolerans adı verilen

Detaylı

OKSİDAN- ANTİOKSİDAN SİSTEM PROF.DR.GÜLER BUĞDAYCI

OKSİDAN- ANTİOKSİDAN SİSTEM PROF.DR.GÜLER BUĞDAYCI 1 OKSİDAN- ANTİOKSİDAN SİSTEM PROF.DR.GÜLER BUĞDAYCI Amaç 2 SR oluşturdukları hasar ve ilişkili hastalıklar Vücuttaki oksijen kaynakları Radikal hasara karşı koruyular; antioksidan sistem GİRİŞ Aerobik

Detaylı

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger YARA İYİLEŞMESİ Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger YARA Doku bütünlüğünün bozulmasıdır. Cerrahi ya da travmatik olabilir. Akut Yara: Onarım süreci düzenli ve zamanında gelişir. Anatomik ve fonksiyonel bütünlük

Detaylı

Solunum sistemi farmakolojisi. Prof. Dr. Öner Süzer

Solunum sistemi farmakolojisi. Prof. Dr. Öner Süzer Solunum sistemi farmakolojisi Prof. Dr. Öner Süzer www.onersuzer.com 2 1 3 Havayolu, damar ve salgı bezlerinin regülasyonu Hava yollarının aferent lifleri İrritan reseptörler ve C lifleri, eksojen kimyasallara,

Detaylı

NAZAL OBSTRÜKSİYON DR H HAKAN COŞKUN

NAZAL OBSTRÜKSİYON DR H HAKAN COŞKUN NAZAL OBSTRÜKSİYON DR H HAKAN COŞKUN BURUN ANATOMİSİ BURUN FİZYOLOJİSİ Burun fonksiyonları Nefes alma Normal nefes alma yolu nazal solunum Yenidoğanlar mutlak burun solunumu yapar (bilateral koanal atrezi

Detaylı

Serbest radikallerin etkileri ve oluşum mekanizmaları

Serbest radikallerin etkileri ve oluşum mekanizmaları Serbest radikallerin etkileri ve oluşum mekanizmaları Serbest radikallerin yapısında, çoğunlukla oksijen yer almaktadır. (reaktif oksijen türleri=ros) ROS oksijen içeren, küçük ve oldukça reaktif moleküllerdir.

Detaylı

Hemodiyaliz hastalarında resistin ile oksidatif stres arasındaki ilişkinin araştırılması

Hemodiyaliz hastalarında resistin ile oksidatif stres arasındaki ilişkinin araştırılması Hemodiyaliz hastalarında resistin ile oksidatif stres arasındaki ilişkinin araştırılması Osman Yüksekyayla, Hasan Bilinç, Nurten Aksoy, Mehmet Nuri Turan Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nefroloji Bilim

Detaylı

Yeni Tanı Hipertansiyon Hastalarında Tiyol Disülfid Dengesi

Yeni Tanı Hipertansiyon Hastalarında Tiyol Disülfid Dengesi Yeni Tanı Hipertansiyon Hastalarında Tiyol Disülfid Dengesi İhsan Ateş 1, Nihal Özkayar 2,Bayram İnan 1, F. Meriç Yılmaz 3, Canan Topçuoğlu 3, Özcan Erel 4, Fatih Dede 2, Nisbet Yılmaz 1 1 Ankara Numune

Detaylı

15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ

15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ 15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ İyonlaştırıcı radyasyonların biyomoleküllere örneğin nükleik asitler ve proteinlere olan etkisi hakkında yeterli bilgi yoktur. Ancak, nükleik asitlerden

Detaylı

TİP I HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONU. Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu

TİP I HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONU. Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu TİP I HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONU Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONLARI TİP I TİP II TİPII TİPIII TİPIV TİPIV TİPIV İmmün yanıt IgE IgG IgG IgG Th1 Th2 CTL Antijen Solübl antijen Hücre/

Detaylı

TAURİNİN İSKEMİ REPERFÜZYON HASARINDA MMP-2, MMP-9 VE İLİŞKİLİ SİNYAL İLETİ YOLAĞI ÜZERİNE ETKİLERİ

TAURİNİN İSKEMİ REPERFÜZYON HASARINDA MMP-2, MMP-9 VE İLİŞKİLİ SİNYAL İLETİ YOLAĞI ÜZERİNE ETKİLERİ TAURİNİN İSKEMİ REPERFÜZYON HASARINDA MMP-2, MMP-9 VE İLİŞKİLİ SİNYAL İLETİ YOLAĞI ÜZERİNE ETKİLERİ CEMRE URAL 1, ZAHİDE ÇAVDAR 1, ASLI ÇELİK 2, ŞEVKİ ARSLAN 3, GÜLSÜM TERZİOĞLU 3, SEDA ÖZBAL 5, BEKİR

Detaylı

İNFLAMASYON DR. YASEMIN SEZGIN. yasemin sezgin

İNFLAMASYON DR. YASEMIN SEZGIN. yasemin sezgin İNFLAMASYON DR. YASEMIN SEZGIN yasemin sezgin Inflamasyon Hasara karşı vaskülarize dokunun dinamik yanıtıdır Koruyucu bir yanıttır Hasar bölgesine koruma ve iyileştirme mekanizmalarını getirir İnflamasyonun

Detaylı

Suyun Radyasyon Kimyası

Suyun Radyasyon Kimyası Suyun Radyasyon Kimyası Radyobiyolojide ve reaktör teknolojisinde kimyasal işlemlerde su ve sulu çözeltilerin önemi nedeniyle suyun radyasyon kimyası deneysel ve teorik çalışmalarda esas konu olmuştur.

Detaylı

Maskeli Hipertansiyonda Anormal Tiyol Disülfid Dengesi

Maskeli Hipertansiyonda Anormal Tiyol Disülfid Dengesi Maskeli Hipertansiyonda Anormal Tiyol Disülfid Dengesi İhsan Ateş 1, Mustafa Altay 1, Nihal Özkayar 2, F. Meriç Yılmaz 3, Canan Topçuoğlu 3, Murat Alışık 4, Özcan Erel 4, Fatih Dede 2 1 Ankara Numune Eğitim

Detaylı

BİYOİNORGANİK KİMYA 5. HAFTA

BİYOİNORGANİK KİMYA 5. HAFTA BİYOİNORGANİK KİMYA 5. HAFTA ESER ELEMENTLER İnsan vücudunda en yüksek oranda bulunan element oksijendir. İkincisi ise karbondur. İnsan vücudunun kütlesinin %99 u sadece 6 elementten meydana gelir. Bunlar:

Detaylı

T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI MÜFREDATI

T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI MÜFREDATI I. YARIYILI T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI 2016-2017 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI MÜFREDATI B 601 Temel Biyokimya I Zorunlu 3 0 3 4 B

Detaylı

KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ VE TÜTÜN KULLANIMI: MEKANİZMA. Mini Ders 2 Modül: Tütünün Kalp ve Damar Hastalıkları Üzerindeki Etkisi

KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ VE TÜTÜN KULLANIMI: MEKANİZMA. Mini Ders 2 Modül: Tütünün Kalp ve Damar Hastalıkları Üzerindeki Etkisi KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ VE TÜTÜN KULLANIMI: MEKANİZMA Mini Ders 2 Modül: Tütünün Kalp ve Damar Hastalıkları Üzerindeki Etkisi TEMEL SLAYTLAR Kardiyovasküler Hastalıkların Epidemiyolojisi

Detaylı

İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ABD Prof. Dr. Filiz Aydın

İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ABD Prof. Dr. Filiz Aydın İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ABD Prof. Dr. Filiz Aydın Mitokondri, ökaryotik organizmanın farklı bir organeli Şekilleri küremsi veya uzun silindirik Çapları 0.5-1 μm uzunlukları 2-6 μm Sayıları

Detaylı

5.111 Ders Özeti #12. Konular: I. Oktet kuralından sapmalar

5.111 Ders Özeti #12. Konular: I. Oktet kuralından sapmalar 5.111 Ders Özeti #12 Bugün için okuma: Bölüm 2.9 (3. Baskıda 2.10), Bölüm 2.10 (3. Baskıda 2.11), Bölüm 2.11 (3. Baskıda 2.12), Bölüm 2.3 (3. Baskıda 2.1), Bölüm 2.12 (3. Baskıda 2.13). Ders #13 için okuma:

Detaylı

ENDOTEL VE BİYOKİMYASAL MOLEKÜLLER

ENDOTEL VE BİYOKİMYASAL MOLEKÜLLER ENDOTEL VE BİYOKİMYASAL MOLEKÜLLER Endotel Damar duvarı ve dolaşan kan arasında tek sıra endotel hücresinden oluşan işlevsel bir organdır Endotel en büyük endokrin organdır 70 kg lik bir kişide, kalp kitlesix5

Detaylı

I. YARIYIL TEMEL BİYOKİMYA I (B 601 TEORİK 3, 3 KREDİ)

I. YARIYIL TEMEL BİYOKİMYA I (B 601 TEORİK 3, 3 KREDİ) T.C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI 2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS İÇERİKLERİ I. YARIYIL TEMEL BİYOKİMYA I (B 601 TEORİK 3, 3

Detaylı

ADIM ADIM YGS LYS Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI

ADIM ADIM YGS LYS Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI ADIM ADIM YGS LYS 177. Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI Hastalık yapıcı organizmalara karşı vücudun gösterdiği dirence bağışıklık

Detaylı

SERBEST RADİKALLER, OKSİDATİF STRES VE ANTİOKSİDAN SİSTEMLER

SERBEST RADİKALLER, OKSİDATİF STRES VE ANTİOKSİDAN SİSTEMLER SERBEST RADİKALLER, OKSİDATİF STRES VE ANTİOKSİDAN SİSTEMLER SERBEST RADİKALLER Serbest radikaller dış yörüngelerinde eşlenmemiş elektron bulundurmaları nedeniyle diğer bileşiklerden farklı kimyasal bileşiklerdir.

Detaylı

SİNÜS - AĞRI, BASINÇ, AKINTI

SİNÜS - AĞRI, BASINÇ, AKINTI SİNÜS - AĞRI, BASINÇ, AKINTI Yardım edin sinüslerim beni öldürüyor! Bunu daha önce hiç söylediniz mi?. Eğer cevabınız hayır ise siz çok şanslısınız demektir. Çünkü her yıl milyonlarca lira sinüs problemleri

Detaylı

Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir.

Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir. METABOLİZMA ve ENZİMLER METABOLİZMA Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir. A. ÖZÜMLEME (ANABOLİZMA) Metabolizmanın yapım reaksiyonlarıdır. Bu tür olaylara

Detaylı

Hücreler arası Bağlantılar ve Sıkı bağlantı. İlhan Onaran

Hücreler arası Bağlantılar ve Sıkı bağlantı. İlhan Onaran Hücreler arası Bağlantılar ve Sıkı bağlantı İlhan Onaran Doku organisazyonu: Hücrelerin bağlanması 1- Hücre-matriks bağlantıları: ekstraselüler matriks tarafından hücrelerin bir arada tutulması 2- Hücre-hücre

Detaylı

Hücre Zedelenmesi. Dr. Yasemin Sezgin. yasemin sezgin

Hücre Zedelenmesi. Dr. Yasemin Sezgin. yasemin sezgin Hücre Zedelenmesi Dr. Yasemin Sezgin yasemin sezgin Hastalık bilimi anlamına gelen patoloji hastalıkların altında yatan hücre, doku ve organlarda meydana gelen yapısal ve fonksiyonel değişiklikleri inceler

Detaylı

Özel Formülasyon DAHA İYİ DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA IÇIN AGRALYX!

Özel Formülasyon DAHA İYİ DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA IÇIN AGRALYX! Özel Formülasyon DAHA İYİ Yumurta Verimi Kabuk Kalitesi Yemden Yararlanma Karaciğer Sağlığı Bağırsak Sağlığı Bağışıklık Karlılık DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA IÇIN AGRALYX!

Detaylı

III-Hayatın Oluşturan Kimyasal Birimler

III-Hayatın Oluşturan Kimyasal Birimler III-Hayatın Oluşturan Kimyasal Birimler MBG 111 BİYOLOJİ I 3.1.Karbon:Biyolojik Moleküllerin İskeleti *Karbon bütün biyolojik moleküllerin omurgasıdır, çünkü dört kovalent bağ yapabilir ve uzun zincirler

Detaylı

BİYOKİMYA ANABİLİM DALI LİSANSÜSTÜ DERS PROGRAMI

BİYOKİMYA ANABİLİM DALI LİSANSÜSTÜ DERS PROGRAMI BİYOKİMYA ANABİLİM DALI LİSANSÜSTÜ DERS PROGRAMI SAĞLIK BİLİMLERİ ENSİTÜSÜ İ Yüksek Lisans Programı SZR 101 Bilimsel Araştırma Ders (T+ U) 2+2 3 6 AD SZR 103 Akılcı İlaç Kullanımı 2+0 2 5 Enstitünün Belirlediği

Detaylı

Serbest radikal. yörüngelerinde) eşleşmemiş tek. gösteren, nötr ya da iyonize tüm atom veya moleküllere denir.

Serbest radikal. yörüngelerinde) eşleşmemiş tek. gösteren, nötr ya da iyonize tüm atom veya moleküllere denir. Superoxide Dismutase Hazırlayanlar: Funda İLHAN (050559017) Ebru KORKMAZ (050559021) Mehtap BİRKAN (050559008) Nihan BAŞARAN (050559007) Prof. Dr. Figen ERKOÇ Gazi Eğitim Fakültesi GAZİ İ ÜNİVERSİTESİİ

Detaylı

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ Kan, kalp, dolaşım ve solunum sistemine ait normal yapı ve fonksiyonların öğrenilmesi 1. Kanın bileşenlerini, fiziksel ve fonksiyonel özelliklerini sayar, plazmanın

Detaylı

Biochemistry Chapter 4: Biomolecules. Hikmet Geçkil, Professor Department of Molecular Biology and Genetics Inonu University

Biochemistry Chapter 4: Biomolecules. Hikmet Geçkil, Professor Department of Molecular Biology and Genetics Inonu University Biochemistry Chapter 4: Biomolecules, Professor Department of Molecular Biology and Genetics Inonu University Biochemistry/Hikmet Geckil Chapter 4: Biomolecules 2 BİYOMOLEKÜLLER Bilim adamları hücreyi

Detaylı

BİRİNCİ BASAMAKTA PRİMER İMMÜN YETMEZLİK

BİRİNCİ BASAMAKTA PRİMER İMMÜN YETMEZLİK 1 LERDE LABORATUVAR İPUÇLARI GENEL TARAMA TESTLERİ Tam kan sayımı Periferik yayma İmmünglobulin düzeyleri (IgG, A, M, E) İzohemaglutinin titresi (Anti A, Anti B titresi) Aşıya karşı antikor yanıtı (Hepatit

Detaylı

DÖNEM 1- A, 3. DERS KURULU (2015-2016)

DÖNEM 1- A, 3. DERS KURULU (2015-2016) DÖNEM 1- A, 3. DERS KURULU (2015-2016) DERS SAATİ DERS ADI DERS KONUSU DERSİ VEREN ÖĞRETİM ÜYESİ 4. DK 1. Hafta 07 Aralık Pazartesi Mikrobiyoloji Mikrobiyolojinin tarihçesi ve mikroorganizmalara genel

Detaylı

ANTİSEPTİKLERİN KULLANIM YERLERİ

ANTİSEPTİKLERİN KULLANIM YERLERİ ANTİSEPTİKLER 1 Kavramlar: Antiseptik: Canlılar üzerinde (cilde ve dışarı açılan boşlukların mukozasına) dıştan uygulanmak suretiyle kullanılan antimikrobik ilaçlardır. Dezenfektan: Cansız cisimler (cerrahi

Detaylı

Burun yıkama ve sağlığı

Burun yıkama ve sağlığı Burun yıkama ve sağlığı Yayınlanmış bir çok klinik çalışmada günlük yapılan nazal yıkmanın burnumuzla ilgili yaşam kalitesini arttırdığı ve sinüslerimizden kaynaklanan semptomları azalttığı gösterilmiştir.

Detaylı

Stres Koşulları ve Bitkilerin Tepkisi

Stres Koşulları ve Bitkilerin Tepkisi Stres Koşulları ve Bitkilerin Tepkisi Stres nedir? Olumsuz koşullara karşı canlıların vermiş oldukları tepkiye stres denir. Olumsuz çevre koşulları bitkilerde strese neden olur. «Biyolojik Stres»: Yetişme

Detaylı

ayxmaz/biyoloji Adı: 1.Aşağıda verilen atomların bağ yapma sayılarını (H) ekleyerek gösterin. C N O H

ayxmaz/biyoloji Adı: 1.Aşağıda verilen atomların bağ yapma sayılarını (H) ekleyerek gösterin. C N O H Adı: 1.Aşağıda verilen atomların bağ yapma sayılarını (H) ekleyerek gösterin. C N O H 2.Radyoaktif izotoplar biyologları için önemlidir? Aşağıda radyoakif maddelerin kullanıldığı alanlar sıralanmıştır.bunlarla

Detaylı

LİPOPROTEİNLER. Lipoproteinler; Lipidler plazmanın sulu yapısından dolayı sınırlı. stabilize edilmeleri gerekir. kanda lipidleri taşıyan özel

LİPOPROTEİNLER. Lipoproteinler; Lipidler plazmanın sulu yapısından dolayı sınırlı. stabilize edilmeleri gerekir. kanda lipidleri taşıyan özel LİPOPROTEİNLER LİPOPROTEİNLER Lipidler plazmanın sulu yapısından dolayı sınırlı olarak çözündüklerinden, taşınmaları için stabilize edilmeleri gerekir. Lipoproteinler; komplekslerdir. kanda lipidleri taşıyan

Detaylı

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS KURULU 102: HÜCRE VE DOKU SİSTEMLERİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS KURULU 102: HÜCRE VE DOKU SİSTEMLERİ 05-06 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS KURULU 0: HÜCRE VE DOKU SİSTEMLERİ Ders Kurulu Başkanı: / Başkan Yardımcıları: / Histoloji Embriyoloji Yrd. Doç. Dr. Bahadır Murat Demirel / Üyeler: / Tıbbi / Dersin AKTS

Detaylı

HISTOLOJIDE BOYAMA YÖNTEMLERI. Dr. Yasemin Sezgin. yasemin sezgin

HISTOLOJIDE BOYAMA YÖNTEMLERI. Dr. Yasemin Sezgin. yasemin sezgin HISTOLOJIDE BOYAMA YÖNTEMLERI Dr. Yasemin Sezgin yasemin sezgin HÜRESEL BOYAMANIN TEMEL PRENSİPLERİ Hem fiziksel hem kimyasal faktörler hücresel boyamayı etkilemektedir BOYAMA MEKANIZMASı Temelde boyanın

Detaylı

METABOLİK DEĞİŞİKLİKLER VE FİZİKSEL PERFORMANS

METABOLİK DEĞİŞİKLİKLER VE FİZİKSEL PERFORMANS METABOLİK DEĞİŞİKLİKLER VE FİZİKSEL PERFORMANS Aerobik Antrenmanlar Sonucu Kasta Oluşan Adaptasyonlar Miyoglobin Miktarında oluşan Değişiklikler Hayvan deneylerinden elde edilen sonuçlar dayanıklılık antrenmanları

Detaylı

Otakoidler ve ergot alkaloidleri

Otakoidler ve ergot alkaloidleri Otakoidler ve ergot alkaloidleri Prof. Dr. Öner Süzer www.onersuzer.com 1 Antihistaminikler 2 2 1 Serotonin agonistleri, antagonistleri, ergot alkaloidleri 3 3 Otakaidler Latince "autos" kendi, "akos"

Detaylı

FİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR. Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ

FİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR. Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ FİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ İNFLAMASYON VE ONARIM İNFLAMASYON Yaralanmaya karşı dokunun vaskülarizasyonu yolu ile oluşturulan bir seri reaksiyondur. İltihabi reaksiyon.? İnflamatuar

Detaylı

PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA AKIM ARACILI DİLATASYON VE ASİMETRİK DİMETİLARGİNİN MORTALİTEYİ BELİRLEMEZ

PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA AKIM ARACILI DİLATASYON VE ASİMETRİK DİMETİLARGİNİN MORTALİTEYİ BELİRLEMEZ PERİTON DİYALİZİ HASTALARINDA AKIM ARACILI DİLATASYON VE ASİMETRİK DİMETİLARGİNİN MORTALİTEYİ BELİRLEMEZ Sami Uzun 1, Serhat Karadag 1, Meltem Gursu 1, Metin Yegen 2, İdris Kurtulus 3, Zeki Aydin 4, Ahmet

Detaylı

DAHA İYİ ÖZEL FORMÜLASYON. Yumurta Verim Kabuk Kalitesi Yemden Yararlanma Karaciğer Sağlığı Bağırsak Sağlığı Bağışıklık Karlılık

DAHA İYİ ÖZEL FORMÜLASYON. Yumurta Verim Kabuk Kalitesi Yemden Yararlanma Karaciğer Sağlığı Bağırsak Sağlığı Bağışıklık Karlılık ÖZEL FORMÜLASYON DAHA İYİ Yumurta Verim Kabuk Kalitesi Yemden Yararlanma Karaciğer Sağlığı Bağırsak Sağlığı Bağışıklık Karlılık DAHA DÜŞÜK MALİYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA İÇİN AGRALYX

Detaylı

BİYOKİMYAYA GİRİŞ: ATOM, MOLEKÜL, ORGANİK BİLEŞİKLER

BİYOKİMYAYA GİRİŞ: ATOM, MOLEKÜL, ORGANİK BİLEŞİKLER BİYOKİMYAYA GİRİŞ: ATOM, MOLEKÜL, ORGANİK BİLEŞİKLER Biyokimyanın tanımı yaşamın temel kimyası ile ilgilenen bilim dalı (Bios, Yunancada yaşam demektir.) canlı sistemin yapısını ve fonksiyonlarını kimyasal

Detaylı

Hemodiyaliz Hastalarında Serum Visfatin Düzeyi İle Kardiyovasküler Hastalık Ve Serum Biyokimyasal Parametreleri Arasındaki İlişki

Hemodiyaliz Hastalarında Serum Visfatin Düzeyi İle Kardiyovasküler Hastalık Ve Serum Biyokimyasal Parametreleri Arasındaki İlişki Hemodiyaliz Hastalarında Serum Visfatin Düzeyi İle Kardiyovasküler Hastalık Ve Serum Biyokimyasal Parametreleri Arasındaki İlişki Nimet Aktaş*, Mustafa Güllülü, Abdülmecit Yıldız, Ayşegül Oruç, Cuma Bülent

Detaylı

Bakır (Cu) Bakır anemi de kritik bir rol oynar.

Bakır (Cu) Bakır anemi de kritik bir rol oynar. Bakır (Cu) Bakır anemi de kritik bir rol oynar. Vücutta küçük miktarda bakır varlığı olmaz ise demirin intestinal yolaktan emilimi ve kc de depolanması mümkün değildir. Bakır hemoglobin yapımı için de

Detaylı

PRİMER SİLİYER DİSKİNEZİ HASTALARININ KLİNİK DEĞERLENDİRMESİ

PRİMER SİLİYER DİSKİNEZİ HASTALARININ KLİNİK DEĞERLENDİRMESİ PRİMER SİLİYER DİSKİNEZİ HASTALARININ KLİNİK DEĞERLENDİRMESİ N Emiralioğlu, U Özçelik, G Tuğcu, E Yalçın, D Doğru, N Kiper Hacettepe Üniversitesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı Genel Bilgiler Primer

Detaylı

İ. Ü İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Filiz Aydın

İ. Ü İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Filiz Aydın İ. Ü İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Filiz Aydın Hücre iletişimi Tüm canlılar bulundukları çevreden sinyal alırlar ve yanıt verirler Bakteriler glukoz ve amino asit gibi besinlerin

Detaylı

Doç. Dr. Fatih ÇALIŞKAN Sakarya Üniversitesi, Teknoloji Fak. Metalurji ve Malzeme Mühendisliği EABD

Doç. Dr. Fatih ÇALIŞKAN Sakarya Üniversitesi, Teknoloji Fak. Metalurji ve Malzeme Mühendisliği EABD BİYOUYUMLULUK (BIO-COMPATIBILITY) 10993-1 Bir materyalin biyo-uyumluluğunun test edilmesi için gerekli testlerin tümünü içerir. (Toksisite, Hemoliz, sitotoksisite, sistemik toksisite,...vs.) Hammaddelerin

Detaylı

LÖKOSİT. WBC; White Blood Cell,; Akyuvar. Lökosit için normal değer : Lökosit sayısını arttıran sebepler: Lökosit sayısını azaltan sebepler:

LÖKOSİT. WBC; White Blood Cell,; Akyuvar. Lökosit için normal değer : Lökosit sayısını arttıran sebepler: Lökosit sayısını azaltan sebepler: LÖKOSİT WBC; White Blood Cell,; Akyuvar Lökositler kanın beyaz hücreleridir ve vücudun savunmasında görev alırlar. Lökositler kemik iliğinde yapılır ve kan yoluyla bütün dokulara ulaşır vücudumuzu mikrop

Detaylı

Dr. Hülya ÇAKMAK Gıda Mühendisliği Bölümü ANTİOKSİDANLAR

Dr. Hülya ÇAKMAK Gıda Mühendisliği Bölümü ANTİOKSİDANLAR Dr. Hülya ÇAKMAK Gıda Mühendisliği Bölümü ANTİOKSİDANLAR ANTİOKSİDANLAR Aktif oksijen türevleri (ROS) normal metabolizma sırasında vücudumuzun ürettiği yan ürünlerdir. Ancak bazı dış kaynaklardan da serbest

Detaylı

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU Alanin Transaminaz ( ALT = SGPT) : Artmış alanin transaminaz karaciğer hastalıkları ( hepatosit hasarı), hepatit, safra yolu hastalıklarında ve ilaçlara bağlı olarak

Detaylı

ASTIM «GINA» Dr. Bengü MUTLU SARIÇİÇEK

ASTIM «GINA» Dr. Bengü MUTLU SARIÇİÇEK ASTIM «GINA» Dr. Bengü MUTLU SARIÇİÇEK ASTIM Dünya genelinde 300 milyon kişiyi etkilediği düşünülmekte Gelişmiş ülkelerde artan prevalansa sahip Hasta veya toplum açısından yüksek maliyetli bir hastalık

Detaylı

KĠSTĠK FĠBROZĠSTE PATOGENEZ. Dr. Fazilet Karakoç Marmara Üniversitesi Çocuk Göğüs Hastalıkları

KĠSTĠK FĠBROZĠSTE PATOGENEZ. Dr. Fazilet Karakoç Marmara Üniversitesi Çocuk Göğüs Hastalıkları KĠSTĠK FĠBROZĠSTE PATOGENEZ Dr. Fazilet Karakoç Marmara Üniversitesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Ortalama yaşam 1985 te 27 yıl 2009 da 35.9 yıl Cystic Fibrosis Foundation Patient Registry: Annual Data Report

Detaylı

Solunum Sistemi Fizyolojisi

Solunum Sistemi Fizyolojisi Solunum Sistemi Fizyolojisi 1 2 3 4 5 6 7 Solunum Sistemini Oluşturan Yapılar Solunum sistemi burun, agız, farinks (yutak), larinks (gırtlak), trakea (soluk borusu), bronslar, bronsioller, ve alveollerden

Detaylı

BMM307-H02. Yrd.Doç.Dr. Ziynet PAMUK

BMM307-H02. Yrd.Doç.Dr. Ziynet PAMUK BMM307-H02 Yrd.Doç.Dr. Ziynet PAMUK ziynetpamuk@gmail.com 1 BİYOELEKTRİK NEDİR? Biyoelektrik, canlıların üretmiş olduğu elektriktir. Ancak bu derste anlatılacak olan insan vücudundan elektrotlar vasıtasıyla

Detaylı

Glomerül Zedelenmesi -İmmunolojik Mekanizmalar-

Glomerül Zedelenmesi -İmmunolojik Mekanizmalar- Glomerül Zedelenmesi -İmmunolojik Mekanizmalar- Dr. Lale Sever 9. Ulusal Çocuk Nefroloji Kongresi, 24-27 Kasım 2016 - Antalya Glomerülonefritlerin pek çoğunda (patogenez çok iyi bilinmemekle birlikte)

Detaylı

Tip 1 diyabete giriş. Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü

Tip 1 diyabete giriş. Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü Tip 1 diyabete giriş Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü ENTERNASYONAL EKSPER KOMİTE TARAFINDAN HAZIRLANAN DİABETİN YENİ SINIFLAMASI 1 - Tip 1 Diabetes

Detaylı

Kloroform, eter ve benzen gibi organik çözücülerde çözünen bunun yanı sıra suda çözünmeyen veya çok az çözünen organik molekül grubudur.

Kloroform, eter ve benzen gibi organik çözücülerde çözünen bunun yanı sıra suda çözünmeyen veya çok az çözünen organik molekül grubudur. Kloroform, eter ve benzen gibi organik çözücülerde çözünen bunun yanı sıra suda çözünmeyen veya çok az çözünen organik molekül grubudur. Yağların suda çözünmemesi canlılığın devamı içi önemlidir. Çünkü

Detaylı

HÜCRE FİZYOLOJİSİ Hücrenin fiziksel yapısı. Hücre membranı proteinleri. Hücre membranı

HÜCRE FİZYOLOJİSİ Hücrenin fiziksel yapısı. Hücre membranı proteinleri. Hücre membranı Hücrenin fiziksel yapısı HÜCRE FİZYOLOJİSİ Hücreyi oluşturan yapılar Hücre membranı yapısı ve özellikleri Hücre içi ve dışı bileşenler Hücre membranından madde iletimi Vücut sıvılar Ozmoz-ozmmotik basınç

Detaylı

TIBBİ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI LİSANSÜSTÜ DERS PROGRAMI

TIBBİ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI LİSANSÜSTÜ DERS PROGRAMI TIBBİ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI LİSANSÜSTÜ DERS PROGRAMI SAĞLIK BİLİMLERİ ENSİTÜSÜ İ Yüksek Lisans Programı SZR 101 Bilimsel Araştırma Yöntemleri Ders (T+ U) 2+2 3 6 AD SZR 103 Akılcı İlaç Kullanımı 2+0

Detaylı

Prolidaz; Önemi ve güncel yaklaşımlar

Prolidaz; Önemi ve güncel yaklaşımlar Prolidaz; Önemi ve güncel yaklaşımlar Dr. Ahmet Çelik Sütçü İmam Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı 1. Kahramanmaraş Biyokimya Günleri 7-9 Kasım 2013 Kahramanmaraş Başlıklar Tarihçe,Tanım

Detaylı

PEYNİR ALTI SUYU VE YOĞURT SUYUNDA Zn Ve TOPLAM ANTİOKSİDAN KAPASİTESİ TAYİNİ DANIŞMANLAR. 29 Haziran-08 Temmuz MALATYA

PEYNİR ALTI SUYU VE YOĞURT SUYUNDA Zn Ve TOPLAM ANTİOKSİDAN KAPASİTESİ TAYİNİ DANIŞMANLAR. 29 Haziran-08 Temmuz MALATYA TÜBİTAK -BİDEB Kimya Lisans Öğrencileri Kimyagerlik, Kimya Öğretmenliği, Kimya Mühendisliği- Biyomühendislik Araştırma Projesi Eğitimi Çalıştayı KİMYA-3 (ÇALIŞTAY 2012) PEYNİR ALTI SUYU VE YOĞURT SUYUNDA

Detaylı

FİZYOLOJİ LABORATUVAR BİLGİSİ VEYSEL TAHİROĞLU

FİZYOLOJİ LABORATUVAR BİLGİSİ VEYSEL TAHİROĞLU FİZYOLOJİ LABORATUVAR BİLGİSİ VEYSEL TAHİROĞLU Fizyolojiye Giriş Temel Kavramlar Fizyolojiye Giriş Canlıda meydana gelen fiziksel ve kimyasal değişikliklerin tümüne birden yaşam denir. İşte canlı organizmadaki

Detaylı

Hd 50. Hidrojen Molekülleri. Hidrojen bakımından zengin alkali su. Gerekli mineral takviyeleri. Üstün antioksidan etkisi

Hd 50. Hidrojen Molekülleri. Hidrojen bakımından zengin alkali su. Gerekli mineral takviyeleri. Üstün antioksidan etkisi Hd 50 Hidrojen Molekülleri Hidrojen bakımından zengin alkali su Üstün antioksidan etkisi Gerekli mineral takviyeleri Dayanıklı ve mükemmel performans Hidrojen molekülleri doğal ortamda bulunur, basit yapıdadır

Detaylı

Atomlar ve Moleküller

Atomlar ve Moleküller Atomlar ve Moleküller Madde, uzayda yer işgal eden ve kütlesi olan herşeydir. Element, kimyasal tepkimelerle başka bileşiklere parçalanamayan maddedir. -Doğada 92 tane element bulunmaktadır. Bileşik, belli

Detaylı

İçme Sularının Dezenfeksiyonunda Çinko Oksit Nanomateryalinin Kullanımı

İçme Sularının Dezenfeksiyonunda Çinko Oksit Nanomateryalinin Kullanımı İçme Sularının Dezenfeksiyonunda Çinko Oksit Nanomateryalinin Kullanımı F. Elçin Erkurt, Behzat Balcı, E. Su Turan Çukurova Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Giriş Su, tüm canlılar için en önemli

Detaylı

OKSİJENLİ SOLUNUM

OKSİJENLİ SOLUNUM 1 ----------------------- OKSİJENLİ SOLUNUM ----------------------- **Oksijenli solunum (aerobik): Besinlerin, oksijen yardımıyla parçalanarak, ATP sentezlenmesine oksijenli solunum denir. Enzim C 6 H

Detaylı

ARI ZEHİRİ BİLEŞİMİ, ÖZELLİKLERİ, ETKİ MEKANİZMASI. Dr. Bioch.Cristina Mateescu APİTERAPİ KOMİSYONU

ARI ZEHİRİ BİLEŞİMİ, ÖZELLİKLERİ, ETKİ MEKANİZMASI. Dr. Bioch.Cristina Mateescu APİTERAPİ KOMİSYONU ARI ZEHİRİ BİLEŞİMİ, ÖZELLİKLERİ, ETKİ MEKANİZMASI Dr. Bioch.Cristina Mateescu APİTERAPİ KOMİSYONU Arı Zehiri - Tanım Arı zehiri, bal arıları tarafından öncelikle memelilere ve diğer iri omurgalılara karşı

Detaylı

Beslenme ve İnflamasyon Göstergeleri Açısından Nokturnal ve Konvansiyonel Hemodiyalizin Karşılaştırılması

Beslenme ve İnflamasyon Göstergeleri Açısından Nokturnal ve Konvansiyonel Hemodiyalizin Karşılaştırılması Beslenme ve İnflamasyon Göstergeleri Açısından Nokturnal ve Konvansiyonel Hemodiyalizin Karşılaştırılması Halil Yazıcı 1, Abdullah Özkök 1, Yaşar Çalışkan 1, Ayşegül Telci 2, Alaattin Yıldız 1 ¹İstanbul

Detaylı

İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar. Prof.Dr.Mitat KOZ

İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar. Prof.Dr.Mitat KOZ İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar Prof.Dr.Mitat KOZ 1 İskelet Kasının Egzersize Yanıtı Kas kan akımındaki değişim Kas kuvveti ve dayanıklılığındaki

Detaylı

BİLEŞİKLER VE FORMÜLLERİ

BİLEŞİKLER VE FORMÜLLERİ BİLEŞİKLER VE FORMÜLLERİ Bileşikler : Günümüzde bilinen 117 element olmasına rağmen (92 tanesi doğada bulunur). Bu elementler farklı sayıda ve şekilde birleşerek ve etkileşerek farklı kimyasal özelliklere

Detaylı

ECZACILIK FAKÜLTESİ BİYOKİMYA

ECZACILIK FAKÜLTESİ BİYOKİMYA PROGRAM KOORDİNATÖRÜ Prof. Dr. Güldal MEHMETÇİK, gmehmetcik@neu.edu.tr YÜKSEK LİSANS DERSLERİ EBM 600 Uzmanlık Alanı Dersi Z 4 0 4 EBM 601 Biyokimya I S 3 0 3 EBM 602 Biyokimya I Laboratuvar S 0 3 1 EBM

Detaylı

YENİ DİYABET CHECK UP

YENİ DİYABET CHECK UP YENİ DİYABET CHECK UP Toplumda giderek artan sıklıkta görülmeye başlanan ve başlangıç yaşı genç yaşlara doğru kayan şeker hastalığının erken teşhisi için bir Check Up programı hazırladık. Diyabet Check

Detaylı

VİROLOJİ -I Antiviral İmmunite

VİROLOJİ -I Antiviral İmmunite VİROLOJİ -I Antiviral İmmunite Prof.Dr. Yılmaz Akça Prof.Dr. Feray Alkan Prof.Dr. Aykut Özkul Prof. Dr. Seval Bilge-Dağalp Prof.Dr. M. Taner Karaoğlu Prof.Dr. Tuba Çiğdem Oğuzoğlu DOĞAL SAVUNMA HATLARI-DOĞAL

Detaylı

RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ

RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ RENOVASKÜLER HİPERTANSİYON ŞÜPHESİ OLAN HASTALARDA KLİNİK İPUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ DR. NİHAN TÖRER TEKKARIŞMAZ 20.05.2010 Giriş I Renovasküler hipertansiyon (RVH), renal arter(ler) darlığının neden

Detaylı

RENAL TRANSPLANT ALICILARINDA C5aR 450 C/T GEN POLİMORFİZMİ: GREFT ÖMRÜ İLE T ALLELİ ARASINDAKİ İLİŞKİ

RENAL TRANSPLANT ALICILARINDA C5aR 450 C/T GEN POLİMORFİZMİ: GREFT ÖMRÜ İLE T ALLELİ ARASINDAKİ İLİŞKİ RENAL TRANSPLANT ALICILARINDA C5aR 450 C/T GEN POLİMORFİZMİ: GREFT ÖMRÜ İLE T ALLELİ ARASINDAKİ İLİŞKİ Ramazan GÜNEŞAÇAR 1, Gerhard OPELZ 2, Eren ERKEN 3, Steffen PELZL 2, Bernd DOHLER 2, Andrea RUHENSTROTH

Detaylı

İSKEMİK BARSAĞIN RADYOLOJİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ. Dr. Ercan Kocakoç Bezmialem Vakıf Üniversitesi İstanbul

İSKEMİK BARSAĞIN RADYOLOJİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ. Dr. Ercan Kocakoç Bezmialem Vakıf Üniversitesi İstanbul İSKEMİK BARSAĞIN RADYOLOJİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ Dr. Ercan Kocakoç Bezmialem Vakıf Üniversitesi İstanbul Öğrenim hedefleri Mezenterik vasküler olay şüphesi ile gelen hastayı değerlendirmede kullanılan

Detaylı

KARBON ve CANLILARDAKİ MOLEKÜL ÇEŞİTLİLİĞİ

KARBON ve CANLILARDAKİ MOLEKÜL ÇEŞİTLİLİĞİ KARBON ve CANLILARDAKİ MOLEKÜL ÇEŞİTLİLİĞİ Karbonun önemi Hücrenin % 70-95ʼ i sudan ibaret olup, geri kalan kısmın çoğu karbon içeren bileşiklerdir. Canlılığı oluşturan organik bileşiklerde karbon atomuna

Detaylı

HÜCRE MEMBRANINDAN MADDELERİN TAŞINMASI. Dr. Vedat Evren

HÜCRE MEMBRANINDAN MADDELERİN TAŞINMASI. Dr. Vedat Evren HÜCRE MEMBRANINDAN MADDELERİN TAŞINMASI Dr. Vedat Evren Vücuttaki Sıvı Kompartmanları Vücut sıvıları değişik kompartmanlarda dağılmış Vücuttaki Sıvı Kompartmanları Bu kompartmanlarda iyonlar ve diğer çözünmüş

Detaylı

İŞTAH HORMONU GHRELİNİN BÖBREK TRANSPLANTASYONU SONRASI VÜCUT KİTLE İNDEKSİ VE OKSİDATİF STRES ÜZERİNE ETKİLERİ

İŞTAH HORMONU GHRELİNİN BÖBREK TRANSPLANTASYONU SONRASI VÜCUT KİTLE İNDEKSİ VE OKSİDATİF STRES ÜZERİNE ETKİLERİ İŞTAH HORMONU GHRELİNİN BÖBREK TRANSPLANTASYONU SONRASI VÜCUT KİTLE İNDEKSİ VE OKSİDATİF STRES ÜZERİNE ETKİLERİ Yaşar Çalışkan 1, Abdullah Özkök 1, Gonca Karahan 2, Çiğdem Kekik 2, Halil Yazıcı 1, Aydın

Detaylı

Günümüzde bilinen 117 element olmasına rağmen (92 tanesi doğada bulunur) bu elementler farklı sayıda ve şekilde birleşerek ve etkileşerek farklı

Günümüzde bilinen 117 element olmasına rağmen (92 tanesi doğada bulunur) bu elementler farklı sayıda ve şekilde birleşerek ve etkileşerek farklı Günümüzde bilinen 117 element olmasına rağmen (92 tanesi doğada bulunur) bu elementler farklı sayıda ve şekilde birleşerek ve etkileşerek farklı kimyasal özelliklere sahip milyonlarca yani madde yani bileşik

Detaylı

FİZYOLOJİ Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN

FİZYOLOJİ Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN FİZYOLOJİ Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN Fizyolojide Temel Kavramlar FİZYOLOJİ Fizyolojinin amacı; Yaşamın başlangıcı- gelişimi ve ilerlemesini sağlayan fiziksel ve kimyasal etkenleri açıklamaktır (tanımlamak)

Detaylı

DOYMAMIŞ YAĞ ASİTLERİNİN OLUŞMASI TRİGLİSERİTLERİN SENTEZİ

DOYMAMIŞ YAĞ ASİTLERİNİN OLUŞMASI TRİGLİSERİTLERİN SENTEZİ 9. Hafta: Lipit Metabolizması: Prof. Dr. Şule PEKYARDIMCI DOYMAMIŞ YAĞ ASİTLERİNİN OLUŞMASI Palmitoleik ve oleik asitlerin sentezi için palmitik ve stearik asitler hayvansal organizmalardaki çıkş maddeleridir.

Detaylı

Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma. Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu

Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma. Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu Travma ve cerrahiye ilk yanıt Total vücut enerji harcaması artar Üriner nitrojen atılımı azalır Hastanın ilk resüsitasyonundan sonra Artmış

Detaylı

Örnek : 3- Bileşiklerin Özellikleri :

Örnek : 3- Bileşiklerin Özellikleri : Bileşikler : Günümüzde bilinen 117 element olmasına rağmen (92 tanesi doğada bulunur) bu elementler farklı sayıda ve şekilde birleşerek ve etkileşerek farklı kimyasal özelliklere sahip milyonlarca yani

Detaylı

Edinsel İmmün Yanıt Güher Saruhan- Direskeneli

Edinsel İmmün Yanıt Güher Saruhan- Direskeneli Edinsel İmmün Yanıt Güher Saruhan- Direskeneli İTF Fizyoloji AD Doğal bağışıklık Edinsel bağışıklık Hızlı yanıt (saatler) Sabit R yapıları Sınırlı çeşidi tanıma Yanıt sırasında değişmez Yavaş yanıt (Gün-hafta)

Detaylı

FTR 205 Elektroterapi I. Temel Fizyolojik Cevaplar. ydr.doç.dr.emin ulaş erdem

FTR 205 Elektroterapi I. Temel Fizyolojik Cevaplar. ydr.doç.dr.emin ulaş erdem FTR 205 Elektroterapi I Temel Fizyolojik Cevaplar ydr.doç.dr.emin ulaş erdem GİRİŞ Klinikteki en büyük sorunlardan biri de elektrofizyolojik bilgileri pratikte organize etmek ve uygulamaktır. Günümüzdeki

Detaylı

Doku kan akışının düzenlenmesi Mikrodolaşım ve lenfatik sistem. Prof.Dr.Mitat KOZ

Doku kan akışının düzenlenmesi Mikrodolaşım ve lenfatik sistem. Prof.Dr.Mitat KOZ Doku kan akışının düzenlenmesi Mikrodolaşım ve lenfatik sistem Prof.Dr.Mitat KOZ Mikrodolaşım? Besin maddelerinin dokulara taşınması ve hücresel atıkların uzaklaştırılması. Küçük arteriyoller her bir doku

Detaylı

KİMYA-IV. Yrd. Doç. Dr. Yakup Güneş

KİMYA-IV. Yrd. Doç. Dr. Yakup Güneş KİMYA-IV Yrd. Doç. Dr. Yakup Güneş Organik Kimyaya Giriş Kimyasal bileşikler, eski zamanlarda, elde edildikleri kaynaklara bağlı olarak Anorganik ve Organik olmak üzere, iki sınıf altında toplanmışlardır.

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. İlyas Yolbaş Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD

Yrd. Doç. Dr. İlyas Yolbaş Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD Yrd. Doç. Dr. İlyas Yolbaş Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD KOMPLEMAN SİSTEMİ Kompleman sistem, (Compleman system) veya tamamlayıcı sistem, bir canlıdan patojenlerin temizlenmesine yardım eden biyokimyasal

Detaylı

Canlıların yapısına en fazla oranda katılan organik molekül çeşididir. Deri, saç, tırnak, boynuz gibi oluşumların temel maddesi proteinlerdir.

Canlıların yapısına en fazla oranda katılan organik molekül çeşididir. Deri, saç, tırnak, boynuz gibi oluşumların temel maddesi proteinlerdir. Canlıların yapısına en fazla oranda katılan organik molekül çeşididir. Deri, saç, tırnak, boynuz gibi oluşumların temel maddesi proteinlerdir. Proteinlerin yapısında; Karbon ( C ) Hidrojen ( H ) Oksijen

Detaylı

YARIŞ ATLARINDA OKSİDATİF STRES

YARIŞ ATLARINDA OKSİDATİF STRES YARIŞ ATLARINDA OKSİDATİF STRES Aşağıdaki yazı, AVEF ( Fransız At Veteribnerleri Birliği) kongresinde sunulmuş olan bilimsel bir araştırmanın özetidir. (de Moffarts et al.,2003) Bu araştırma Prof. Pierre

Detaylı

Tam Kan; Hemogram; CBC; Complete blood count

Tam Kan; Hemogram; CBC; Complete blood count TAM KAN SAYIMI Tam Kan; Hemogram; CBC; Complete blood count Tam kan sayımı kanı oluşturan hücrelerin sayılmasıdır, bir çok hastalık için çok değerli bilgiler sunar. Test venöz kandan yapılır. Günümüzde

Detaylı

Nar yaprak, meyve, kabuk ve kök gibi pek çok kısmı tedavi amacıyla kullanılan bir ağaçtır. Ayrıca son yıllarda nar çekirdek yağı da kullanılmaktadır.

Nar yaprak, meyve, kabuk ve kök gibi pek çok kısmı tedavi amacıyla kullanılan bir ağaçtır. Ayrıca son yıllarda nar çekirdek yağı da kullanılmaktadır. NAR (Punica granatum, Pomegranate) Nar yaprak, meyve, kabuk ve kök gibi pek çok kısmı tedavi amacıyla kullanılan bir ağaçtır. Ayrıca son yıllarda nar çekirdek yağı da kullanılmaktadır. Nar Çekirdek yağı;

Detaylı

D Vitaminin Relaps Brucelloz üzerine Etkisi. Yrd.Doç.Dr. Turhan Togan Başkent Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji

D Vitaminin Relaps Brucelloz üzerine Etkisi. Yrd.Doç.Dr. Turhan Togan Başkent Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji D Vitaminin Relaps Brucelloz üzerine Etkisi Yrd.Doç.Dr. Turhan Togan Başkent Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Bruselloz Brucella cinsi bakteriler tarafından primer olarak otçul

Detaylı